Kavakyeli: Sayı 1

Page 1

Sayı: 1 Nisan 2017

Kavaklıderem Derneği’nin Sanal Yayınıdır. Ayda Bir Yayınlanır.

Frida Pentagram Akustik Kahveciler Sokağı’ndan Bildiriyoruz! Güzelim Düzenimizi Patileriyle Bozanlar 1


Frida

Resimle ilgilenen biri olarak Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun hayatı her zaman ilgimi çekmiştir. Acılarını resmeden kadın Frida’nın hayatını bir bale eseri olarak izlemek modern baleden çok hoşlanmadığım için baştan çok cazip gelmese de, sonrasında iyi ki izledim diye düşünmekten kendimi alamadım. Muhteşem bir bale. Renkli, hareketli müzikle uyumlu olarak zevkle dans eden sanatçılar adeta kendinden geçercesine bütün hünerlerini sergilediler. Herkese tavsiye ederim, mutlaka izlenmeli. Kavaklıderem Derneği’ne vesile oldukları için çok teşekkürlerimi sunarken, başka etkinliklerde buluşmak üzere, çalışmalarınızın devamını diliyorum. Sevgilerimle.

Arturo Marquez, Jose Pablo Moncayo ve Can Aksel Akın imzalı müzikleri ve Özgür Adam İnanç’ın koreografisiyle, Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu’nun beğenilen gösterisi Frida, son kez 6 Nisan 2017’de Opera Sahnesi’nde sahnelenecek.

“İçimde kırk kadın, kırkı da yabancı. Kırkı da öteki.”

2

Ayşe Yücel


Pentagram Akustik

Pentagram, bizim topraklarımızdan ve bizim kültürümüzden çıkan; dünya Heavy Metal sahnesine yapılan en büyük katkılardan biridir. Özellikle 90’lı yıllarda ve 2000’lerin başlarında ortaokul, lise çağını yaşamış okurlar bilirler; o yaşlardaki bir gencin rock ve metal müzikle ilk tanıştığı zamanlarla, o gencin kalbinde yatan “yerelleştirme” güdüsü birleştiği an, Pentagram ile tanıştığı andır diyebiliriz. Ayrıca, Rock ve Metal müzik adına bu topraklarda ne yapılmış olursa olsun, muhakkak Pentagram ile bir karşılaştırma yapılır.

1986’dan bu yana işlevini yitirmeyen ve hayranlarını sürprizlerden asla mahrum bırakmayan Pentagram, 30. yılı şerefine hem kendilerine hem de hayranlarına bir akustik albüm hediye etti. Pentagram tarihi boyunca, çıkan tarihlere damgasını altın harflerle basmış şarkılardan derlenmiş bir seçme yapılmış. Ayrıca kadro o kadar kalabalık ki, Pentagram’ın 30 yıllık serüvenine sığdırdığı ve bugüne dek solo kariyerlerinde de büyük başarı yakalamış birbirinden büyük isim de bu albümde ağırlandı. Şarkı seçimleri aşağıdaki gibi oldu:

u güzel albümde kimB ler var kimler… Satırlar alır yazması, o kadar geniş bir aile Pentagram. Kadroda, 30 koca yıl içerisinde grupta yer almış olan Demir Demirkan, Ogün Sanlısoy, Murat İlkan gibi isimler olduğu gibi, alanında uzmanlaşan ve hayran kitlesi muazzam olan

Şebnem Ferah gibi, Mor ve Ötesi grubundan Kerem Özyeğen gibi isimler de bu albüme kalplerinde barındırdıkları duygulardan biraz biraz serptiler. Efe Dinler

Kadrodaki tüm sanatçılar;

1. Apokalips (MMXIV, 2012) 2. Geçmişin Yükü (MMXIV, 2012) 3. Uzakta (MMXIV, 2012) 4. No One Wins the Fight (Trail Blazer, 1992) 5. Fly Forever (Trail Blazer, 1992) 6. Gündüz Gece (Anatolia, 1997) 7. Anatolia (Anatolia, 1997) 8. In Esîr Like an Eagle (Unspoken, 2001) 9. For the One Unchanging (Unspoken, 2001) 10. Give Me Something to Kill the Pain (Anatolia, 1997) 11. Sonsuz (Anatolio, 1997)

• Gökalp Ergen, Ogün Sanlısoy, Murat İlkan, Şebnem Ferah, Hakan Utangaç, Metin Türkcan, Demir Demirkan, Kerem Özyeğen, Tarkan Gözübüyük, Cenk Ünnü, Ozan Tügen, İskender Paydaş, Cengiz Ercümer, Cihan Barış, Özer Arkun, Melisa Uzunarslan, Deniz Doğançay

3


Kahveciler Sokağı’ndan Bildiriyoruz!

Bizler için önemi büyük olan Türk kahvesi konusundaki kıskançlığımız düşünüldüğünde, kahvenin başka türlerine önyargılı yaklaşmamız beklenebilir. Öyle ya, Türk kahvesi bizim için düpedüz törensel bir şeydir; nasıl içileceği, içiminden önce ve sonra ne yapılacağı, hangi batıl inançlarımız üzerinde nasıl etkiler yaratacağı baştan bellidir. Büyük küresel markaların beraberinde getirdiği ‘fabrikasyon’ kahve kültürü bizim kendi anlayışımızın yerini tutmaz. Dolayısıyla kültürümüzün bu alanında yeniliğe kapalı olduğumuz düşünülebilir. Gerçeğin hiç de böyle olmadığını, Bülten Sokak’ın bir süredir ‘Kahveciler Sokağı’ olarak anılmasından anlıyoruz. Son bir-iki yıl içinde sokak baştanbaşa kahvecilerle bezendi. Bazıları alışılageldik kafe kültürünü kendi bünyesinde canlandırırken, bazıları da ‘üçüncü dalga’ ya da ‘üçüncü nesil’ denen kahve demleme tekniğiyle öne çıkıyor. Hem yeni işletmeler, hem de alışılanın dışında teknikler, kahve konusunda tutucu olmasını bekleyeceğimiz halkımız tarafından hızla ve içtenlikle benimseniyor. Bunda yapılan kahve kadar, genç işletmelerin canayakın tutumlarının da etkili olduğunu belirtmek gerek. “Parayı her şekilde kazanırsınız, kazanılacak daha önemli şeyler var,” dedi Guzu Coffee’nin sahibi Doğuş Hozantaş; küçük ve sıcak ortamını pek beğendiğimiz Guzu’yu ziyaretimizde. Anne elinden çıkmış tatlılarından ve kahvelerinden tattık. Ama damağımızda kalan tat yalnız bunların tadı değildi, sokaktaki bütün işletmelerin geniş bir dostluk çeperi oluşturduğunu görmenin zevki unutulmaz bir şey. Ziyaret ettiğimiz ilk işletme olan İki Nokta Vintage&Coffee’nin sahibi Başak Sağlam, sokaktaki diğer kahvecilerle ilgili insanı imrendirecek ölçüde güzel şeyler söyledi. İki Nokta, dört ay kadar önce açıldığı için sokakta oldukça genç sayılır. Fakat üçüncü dalga yöntemiyle demlenen kahvenin yanısıra ‘vintage’ olarak adlandırılan tarzda ikinci el giysiler satıyorlar ve kahveyle giyimi harmanlıyorlar. Dolayısıyla sokağa katacak yepyeni bir solukları var. Konuştuğumuz tüm kahveciler, gördükleri ilgiye ilişkin birbirine paralel şeyler söylediler. Gençlerin yeni kuşak kahvecilerle ilgilendiğini duymak bizi şaşırtmadı,

4


ancak semt sakinlerinin yaş aralığı ayırmaksızın Kahveciler Sokağı’yla ilgilendiğini duymak hem şaşırtıcı, hem sevindiriciydi. Üçüncü Dalga yöntemiyle öne çıkan işletmeler, özellikle konu hakkında bilgi sahibi kişilerin ilgisinin de altını çizdi. Crop Coffee Shop’ı ziyaretimizde, çalışanlardan Erdem Uca’yla sohbet etme olanağı bulduk. Sosyal medyada hem Crop özelinde, hem de tüm sokakla ilgili yapılan paylaşımların tüm kahvecilere olan ilgiyi artırdığından söz etti. Bunu Başak Hanım ve Doğuş Bey’den de duymuştuk. Bu kadar kahvecinin olduğu bir yerde rekabetin yoğun olması beklenebilecekken, açılan her yeni yerin sokağın ortak marka değerine katkıda bulunduğunu ve tüm kahvecilerin işlerine iyi geldiğini öğrendik. Kurulan imece ortamının bunda büyük etkisinin olduğu su götürmez. Doğuş Bey, sokaktaki çoğu kişiyle ilgili öyle dostane şeyler söyledi ki, taşramızın kahvehane kültürü güncellenip geliştirilerek Kavaklıdere’de canlandırılmış gibi hissettik. Başak Hanım’la sohbetimizde, “İnsanların yüzleri gülüyor mu?” diye sorduk. Bütün sokağın ülke gündeminden, mevsim geçişlerinden etkilendiği, sektörün zaman zaman yalpalayabildiği üzerinde durdu. “Ama,” dedi, “Buradan ayrılırken mutlu ayrıldıklarını görüyorum, bu çok önemli.” Biz de, sokaktaki tüm işletmeleri ziyaret etmeye olanak bulamasak da, tattığımız kadarıyla Kahveciler Sokağı’nı hayli beğendik. Mahalle kültürünün en sevecen örneklerinden birinin hemen yanıbaşımızda Bülten Sokak’ta yaşanıyor olmasından ötürü şanslı hissettik. Bu sayımızda ziyaret edemediğimiz her yeri aklımıza kazıdık. Diğer işletmeleri de mutlaka ziyaret edeceğiz ve oralardan da kuşkusuz yüzümüz gülerek ayrılacağız.

İki Nokta Vintage&Coffee Barbaros Mah. Bülten Cad. 31/B

Guzu Coffee Crop Coffee Shop Barbaros Mah. Bülten Barbaros Mah. Bülten Cad. 26/A Cad. 18/B 5


Güzelim Düzenimizi Patileriyle Bozanlar ygarlık, beklentilerimizin çoğuU nu bir biçimde karşılayıp, bize beklemediğimiz ve hazırlıklı da olmadığımız yeni koşullar sundu. Bugün ilkel dediğimiz zamanlardan beri daha fazla rahatlık, daha fazla güvenlik için çalıştık ve dünyayı her bakımdan dönüştürdük. Sonunda bazılarımız çok varsıl, bazılarımız çok yoksul oldu. Biz de ülkece, varsıllaşmak ve daha yüksek ölçütlü yaşamlar sürmek için didiniyoruz. Bunun ne denli doğru bir amaç olduğu sorusu bir yana, kullandığımız yöntemlerin işlevsizliği saat başı yüzümüze vuruyor. Kendimizden uzaklaştıkça giderdiğimize inandığımız sorunlara gözümüzü yumuyor, yeni sorunlar karşısında hiçbir çözüm üretmiyor ve beylik söylemlerle gösterişli nesnelerin ardına saklanıp yaşamımızdan eksilttiklerimizi kimseye çaktırmadan bir yana süpürmeye çalışıyoruz. Neredeyse bütün ülkeyi birkaç şehre doldurduktan sonra, gelişmiş ülkelere öykünerek, koca koca şehirlerin bizi yüceltmesini bekliyoruz. Kendimizi büyük ümitlerle açıkhava tutukevlerine kapatıp, yaşamak için seçeneklerimizin bunca eksilmiş olmasının şaşkınlığına varıyoruz. Yetinmiyor, kimin en çok tutsak olacağı üzerinden yarışmalara soyunuyoruz.

Uygarlığımızın geldiği nokta bizi insan olarak doyuruyormuş gibi, gündelik yaşamımızı kaplayan koşulları saltık doğru, buna uymayanları da azılı düşman belliyoruz. Üstüne, çoraklaşan yaşamımızı biraz olsun iyileştirebilecek şeyleri de o kusursuz düzenlerimizi bozduğu gerekçesiyle şeytanlaştırıyoruz.

yin’ diye karar alan apartman yönetimleri de, restoranda sahibinin yanındaki köpeği görüp ‘yemek yediğimiz yerde köpek gezemez’ diye işletmelerin tepesine binen de, ‘kedinin köpeğin yeri ev değildir’ diye özgüven taşan savlarda bulunanlar da. Tabii, daha kötücül tutumlar, başka türlü yazıların konusudur.

Hayvanlarla ilişkimizin geldiği nokta, söz ettiğim çoraklaşmanın en yalın ve göze çarpan örneğini oluşturuyor. Doğaya güzellemeler düze düze doğayı dümdüz edişimizin ardından, doğaya ilişkin içimizde kalan bir iki şeyi de lanetliyoruz. Toplu yaşamda kedilere ve köpeklere yer olmadığı, sokaklarımızı kirlettikleri, apartmanda yüzlerce insanın birlikte sürdürdüğü bu güzelim düzeni kedinin köpeğin tek patisiyle bozuverdiği, o özgür ve mutlu yaşamlarımızın hayvanlarca, özellikle kediler ve köpeklerce ‘işgal edildiği’ düşünceleriyle kendimizi şikayete boğuyoruz.

Kuşkusuz, kimileri bu hayvanlarla aynı ortamda bulunmak istemeyebilirler. Köpekler ve kediler tanınmadığı, yalnız acınacak veya zevk olsun diye beslenecek şeyler olarak görüldüğü için bu yönde bir görüşe sahip olmayan kişilerle düzenli olarak karşı karşıya geliniyor. Olumsuz görüşleri dayandıracak bir şey bulamayınca da, toplu yaşamak, insanların alanını işgal etmek gibi tümceler geveleniyor. Söylenenlerin de hiçbir geçerliliği yok, çünkü eldeki durum seçilen bir şey değil, yaşamın getirdiği bir gerçek.

Karşısındaki kişiye ‘kedilere ev yaptığı’ için saldıran da eksik değil, ‘apartmanıma, asansörüme kedi köpek girmesin’ diye ortalığı ayağa kaldıran da, ‘hayvan besleme6

Kedi, köpek gibi evcil hayvanlar, insanla birlikte evrimleşir. Denebilir ki bunlar ‘sözleşmeli hayvanlardır’, çünkü evcilleştirme, hayvanlarla sözleşme yapabilirlik üzerine kuruludur. Büyük beğeniyle içinde bulunduğumuz beton


yığınlarına tutsak olmadan önce, kedi, köpek, at, öküz, koyun gibi hayvanları evcilleştirebildiğimiz için uygarlığımızı ilerletebildik. ugün ‘toplu yaşadığımız yerde B işi olmaz’ denen köpekler, bundan on beş bin yıl kadar önce, insanlarla aynı hayvanları avlayan ve kullanım alanları insanlarla kesişen kurtların torunlarıdır. Örgüt hayvanı olan kurtlar, hiyerarşiye ve sözdinlerliğe özel önem verir. Kullanım alanlarının kesişmesi, kurtların insan topluluklarının çevresinde kalarak onların atıklarından yararlanmasını ve ‘kamp kurdu’ denen kurdun ortaya çıkmasını getirir. Bunu insanlarca el konulan ve bakımı üstlenilen kurt yavruları izler. İnsanların kurt yavrularını sahiplenmesi, evcilleşmeye giden ilk adımdır ve kurtlar, evcilleştirilen ilk hayvanlardır. Kurtların çocukluktan başlayarak insanların içinde yaşaması, zamanla insanlara av ve güvenlik konularında yardımcı olması, her iki türün yaşamında bir dönüm noktası olur. İnsanlar, kurtlara besin, ilgi ve güvenlik sağlar, kurtlarsa bunun

karşılığında av hayvanlarının izini sürmeyi, yaklaşan yabancılara karşı insanları uyarmayı ve korumayı kabullenir. Bu bir sözleşmedir. Bugün buna rehber, arama kurtarmacı, bomba uzmanı, tedavi uzmanı gibi köpekler eklenmiştir. Üstelik bazen sözleşmede olmayan durumlar da ortaya çıkar, örneğin soğuk kış gecelerinde kurt yavruları, insanlar için sıcak su torbası görevi görecektir. Sözleşmenin en önemli maddesi ise en az göze çarpandır: İki tür, birbirine yoldaşlık edecek; dostluk, sevgi ve güven sunacaktır. Bu, her türlü işlevin üstündedir ve bu nedenle sözleşmenin son geçerlilik tarihi bulunmaz. vcilleştirme, kuşaklar boyu inE san toplulukları içinde yaşayan hayvanların insanlarla doğuştan dost olabildiği bir koşullar bütünü yaratır. Böylece süreç içinde köpekler ortaya çıkar. ‘Neoteni’, yani ‘çocuk çizgilerinin yetişkinlikte korunması’ ile evrimleşen kurtlar yaşları ne olursa olsun çocuk özelliklerini korur ve yabanıl özelliklerini yontar. Bugün saldırgandır, pistir diye uzak durulan köpekler de ne denli korkutucu görünürse görünsün, ev-

“Yalnız yaşayan bir sokak köpeği, biraz bakıma ve ilgili bir sürüye kavuştuğunda, kısa süre içinde bunalımdaki yaban hayvanından oyuncu ev hayvanına dönüşebilir.”

7

cilleştirilmiş bir türün üyeleridir ve tinde çocuktur. Bu yüzden bugün yalnız yaşayan bir sokak köpeği, biraz bakıma ve ilgili bir sürüye kavuştuğunda, ki bu sürü insan ailesi de olabilir, kısa süre içinde ‘bunalımdaki’ yaban hayvanından ‘oyuncu’ ev hayvanına dönüşebilir. urtlarla yapılan sözleşmenin K bir benzeri, birkaç binyıl sonra, tarım ürünlerinin korunması üzerine kedigillerle yapılır. İnsanın kurtla yoldaşlığı toplu yaşama bağlıysa, kedigillerle yoldaşlığı da yerleşik yaşama bağlıdır. Süreç içinde bugünkü kediler ortaya çıkar. İnsanların ortaya çıkardığı köpek ve kedinin bir ‘doğal ortamı’ bulunmaz. Evcilleşmiş bu hayvanlar bugün çevreye salındıklarında yaşam savaşı vermekte zorlanırlar. Doğal ortamları, insanların yanıdır. İnsan için yaptıklarını yoksayarak kedi ve köpekle yaşamayı ‘doğru bulmayan’ kişiler aynı topraklarda on bin yıl önce yaşamadıkları için kendilerini çok şanslı saymalıdır. İnsan olmanın değerli bir şey olduğunu bilsek de, kendi başına yüceltilecek bir şey olmadığını çoğu zaman ıskalıyoruz. İnsan ola ola doğurduğumuz kargaşada yıkılmak üzereyken gözümüzün önünde bitiveren meraklı bir yüz, bacağımıza içtenlikle sürtünen bir kuyruk, yorgun parmağımızda duyumsadığımız ıslak bir burun, tutukevlerinde bile yaşamaya değdiğini, insan olmanın böyle anlarla değerli olduğunu anımsatıyor. Bizi iyileştirecek tek şey hayvanlar değil kuşkusuz, ama uygarlıktan umudumuzu tümüyle kesmiyorsak, bunda payları insanlarınkinden çoktur. Can


Ya y Bu

Ta s

arı

m

ına

Sa

yıd

ve

Ec

eG

aE

me

Diz

ay

ın

zır

lay

Ca M nG Eg iray üçlü e G Gü üç lso lü y

ği

Ay Ef şe Y İki e Di üce Gu No nler l Cr zu C kta V op Co offee intag ffe e& eS Co ho ffe p e

üls

Ha

Ge

çe

an

lar

nle

r

gi KAVAKLIDEREM Kavaklıdere Dayanışma ve Güzelleştirme Derneği

Güniz Sok. 12/4 Kavaklıdere/Ankara 0312 426 0206 0538 270 2304 destek@kavaliderem.org.tr

8

destek@kavakliderem.org.tr


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.