Sayı: 2 Mayıs 2017
Kavaklıderem Derneği’nin Sanal Yayınıdır. Ayda Bir Yayınlanır.
Ankara Dost Kitabevi Tunalı’nın Simgelerindendir! Konuşabilseydim... 1
Ankara şehir arafta sanki. ne siyah, ne beyaz; yalnız gri. bir şehri tanımak, insanını tanımaksa; yüzler hep donuk, durgun ve kasvetli. mutsuz değil, üzgün değil, sinirli değil, yalnız hissiz. insanı siyah ama, şehir beyaz sanki Ankara işte gri. hüzünlü değil, mutlu da değil, buruk sadece huzuru burukluğunda ama. gökyüzü aynı çünkü her yerde. hava var, bulutlar var, yıldızlar var işte. bulutların ardındaki yıldızlara ulaşabilmek, gri havayı soluyabilmek, soludukça şehri şehir yapan her şeyi hissedebilmek, şehri şehirle yan yana izleyebilmek; “yaşayabilmek” var işte. gelip gidenleriyle tanışmış, şehirle yaşlanmış, şehrin özünde nefes almış ağaçları var işte. şehri ağaçlarının ruhundan görebilmek, ışığına ağaçlarının yapraklarıyla dokunabilmek var işte. dokunmadan, yalnız izlemek güzel bu şehri, ait olmadan sevebilmek, parçası olmadan, bütününü görebilmek gerekli. 2
değdiği insanların yıpratmadığı salt ‘kendi’ni görebilmek için; özümseyebilmek, hissedebilmek, en derinine değebilmek için, şehrin içinde, ama kıyısında durmak gerekli. ancak öyle gösterir ‘kendi’ni. çünkü içi hissiz; durgun ve donuk ama kendi, kendi öyle değil. buruk belki, ama burukluğunda huzuru. içine kapanmış, yalnız, ama huzurlu. hava ne karanlık, ne aydınlık ne gündüz, ne gece Ankara işte, günün en huzurlu saatinde; sabaha karşı, güneşin doğmasına yakın, geceyi daha ardında bırakamamış bir vakitte, uykuyla uyanıklık arasında buğulu gözlerle, arafta bir yerde. Miray
3
Dost Kitabevi Tunalı’nın Simgelerindendir! İ çinde bulunduğumuz çağda, gündelik yaşamın tarih boyunca geçirdiği en hızlı ve en yoğun değişimleri görüyoruz. Haftabaşında bir binanın önünden geçiyoruz, haftasonunda binanın yerinde yeller esiyor. Birkaç hafta sonra aynı yerden geçmeyegörelim, bu kez de aynı yerde bambaşka bir binayla karşılaşıyoruz. Yıllarca tiyatro olarak kullanılan yerler birkaç gün içinde yerle bir edilebiliyor ya da yerlerine başka işlevlerde kuruluşlar konduruluveriyor. Bir ağaç kesilmesin diye yıllarca Tunalı’ya açılan trafik ikiye bölünürken, bir geçişimizde o ağacın kesilmiş, yerine beton dökülmüş, kaldırımın da kaydırılmış olduğunu görüyoruz. Zaman ilerlerken değişime karşı durmak, bir başımıza denize girip çırpınarak akıntıyı değiştirmeye çalışmak gibi. Ama değişimin kaçınılmazlığı, her tür değişimin ilerlemeye yönelik olduğunu göstermiyor kuşkusuz. Davranışlarımızdan toplumsal kurallara, eylemlerimizden düşüncelerimize her alanda geçirdiğimiz değişim, bize sağladığı yararların ardına saklanarak bizden kaçırdıklarının üstünü örtmeye çalışıyor. Biz de rıza gösteriyoruz buna. Sanal kimliklere sarılmış, dünyaya internet aracılığıyla bağlanan ve sürekli erişen, takipçileriyle kesintisiz temas içinde olan insanlara dönüşmekle bir sorunumuz yok; insanın kişiliğini yapılandırabilmesi için gereksindiği sanatsal, yazınsal, düşünsel birikimin ve bizi başarıya taşıyan emeğin yerini boş tartışmaların, niteliksiz amaçların ve sürekli konuşmamıza karşın gerçek bir eylemin yoksunluğunun almasını da yadırgamıyoruz. Beğenilerimiz öyle hızlı değişiyor ve tüm dünyayı sallayan ‘başarılı’ şeyler öyle hızlı alevlenip sönüyor ki dumanının kokusunu alana dek başka bir alev çekiyor dikkatimizi. Kendi kendine kalınca kafasının içinde iki tümce kurup düşüncelerini bir biçime sokmaktan aciz, ama sanal düzlemde de susmayı beceremeyen insanlar yaratıyoruz. Bunun kaçınılmaz bir son olduğuna inanmayan, insan olmanın eskisinden biraz daha zor olsa da hala mümkün olduğunu düşünenler neyse ki azınlıkta değil. Tam da bu nedenle, yaşamımızı değerli yönlerde akıtmamıza yardımcı olacak simgelere gereksinimimiz geçmiştekinden de çok. Doğru 4
yolda gittiğimizden, kendimiz ve içinde insanların gelmiş olduğunu da öğrendik. bulunduğumuz ortam için değer ürettiğimizden emin olmak için ara sıra kafamızı Çağımızın getirdiği dönüşüm yalnız inkaldırıp bakacağımız anıtlar gerekiyor bize. sanları sanal kimliklere hapsetmedi, başta basılı yayıncılık olmak üzere pek çok alanı Tunalı, bu anıtlarla dolu bir yer as- da dönüşüme itti elbette. Yalnızca Dost Kilında. Nasıl dönüşürse dönüşsün, ül- tabevi’nin değil, yayın sektörünün tümünün kenin tümü gibi ne çok betonlaşırsa bundan etkilendiği açık. Volkan Bey, “Akıllı betonlaşsın Tunalı’nın taşıdığı bir anlam, kul- telefonlarla, her şeyi internetten okumayla lanıcısı ve sakinleriyle paylaştığı bir ruh var. birlikte kitap, dergi daha az okunan şeyler haline geldi tüm dünyada.” diyor. Okumanın İşte bu ruhun beslendiği anıtlardan biri de seçkinci bir eylem görüntüsü verdiği TürDost Kitabevi Kavaklıdere Şubesi. Yaygın kiye’de, bu uçurum daha da keskin belli ki. Tunalı kullanıcısının gözünden kaçabilir bazen, çünkü caddenin başından Küçükesat’a İnternetten yayıncılık, internetten kidoğru kendinizi bıraktığınızda denk gele- tap satışı, e-kitaplar, gitgide düşen alım mezsiniz Dost’a. Yolunuzu biraz değiştir- gücü, Türkiye genelinde bilgisizliği gökmeniz gerekir. Yine de Tunalı’yı bir portre lere çıkaran kişiler, Tunalı’nın mimari olarak gözünüzün önünde canlandırsanız dönüşümü derken; Dost Kitabevi Kavakve size sezdirmeden gelip Dost’un olduğu lıdere Şubesi, 2017’nin nisan ayında yapalanı silip oraya başka bir şey çizsek, resme tığı bir duyuruyla, kapanacağını bildirdi. bir sonraki bakışınızda bir şeylerin fena halde yanlış ve eksik olduğunu hissedersiniz. Duyurunun yapılmasının hemen ardından sadık müşteriler, ilgili semt sa Ankara’nın simgelerindendir Dost Ki- kinleri ve kitap dostları ayaklandı. Katabevi, hem bilindik bir buluşma noktası panmanın önüne geçmek için mağazayı olan Karanfil Sokak’taki şubesiyle, hem canlandırmaya, ilgi çekmeye başladılar. de şehrin başka yerlerine serpiştirilmiş, Kitabevini ziyaret eden ve kapanmaması okuyucuya saygı duyan, kitapçıda ge- için çağrıda bulunanlar arasında, Kavaklıçirilen zamanın insanı geliştiren bir za- derem ve Ankara CUMOK da yerlerini aldı. man olmasını sağlayan diğer şubeleriyle. Kavaklıdere’deki Dost Kitabevi şubesinin Kavaklıdere’deki Dost Kitabevi de, kitap- kapanması veya açık kalması, gördüğü ilgiçıların henüz alışveriş merkezlerine bağımlı nin mağazayı yaşatmaya yetecek canlılığı olmadığı 1998 yılında açılmış. Açıldığı za- doğurmasına bağlı gibi görünüyor. Zaman mandan beri orada çalışan Volkan Bey’le soh- ilerlerken, değişim bazen değer verdiğimiz betimizde, en renkli ve güzel zamanların da şeyleri bizden koparmaya niyetleniyor. Böyle ilk açıldıkları zamanlar olduğunu öğrendik. zamanlarda belki de gerçekten, değişim deniO zamanlar Atatürk Bulvarı’nın Tunalı’ya zine girip, akıntıyı değiştirene dek yorulmak, doğru genişlememiş olduğunu, bu nedenle emek vermek, çırpınmak gerekiyor. de kitapçının önündeki yaya trafiğinin bugünkünden çok daha fazla olduğunu anlattı. “ Geniş bir bahçemiz vardı, kedilerimiz de vardı hatta,” dedi. “Hiçbiri kalmadı cadde büyüyünce.” zellikle alışveriş merkezlerinin yaygınlaşÖ ması ve her tür mağazanın oralara doluşması nedeniyle, bağımsız kitapçıların zorlanmaya başladığını öğrendik. Buna karşın Tunalı’nın geçmişten bugüne hep belirli nitelikte insanlarca kullanıldığını, bu yüzden başlangıçtan bu yana kitabevine hep ‘edebiyatla ilgilenen, ülkeyle ilgilenen, dünyayla ilgilenen’
Atatürk Bulvarı No. 237/14-15 Kavaklıdere 5
Konuşabilseydim…
Yakında öleceğimi biliyorum.Hiç halim yok. Yine de hala yemek yiyip su içebiliyorum. Üzgün değilim. Acı çekmediğim ve ömrümün son zamanlarını güzel insanlarla, iyi bakılarak geçirdiğim için iyi sayılırım aslında. Son sığınağım Nilgün anneydi. Ben dahil sokağın bütün kedi köpeklerini besledi bu konakta. Sanki hep böyle sürecek gibi mutluyduk. Çok yaşlıydı, asırlar kadar yaşlı, ama bir o kadar güzel. Öldüğünde üzüldük elbette. Şimdi bu konakta insan yaşamıyor. Nilgün annenin beslediği bütün kedi köpekler, ve aramıza eklenenler, burada yaşamaya devam ediyoruz. Bir dolu güzel insan, abiler, ablalar, bazen çocuklar geliyor bizi sevmeye ve beslemeye. Bana da çok iyi bakıyorlar.
geldiğinde, hele de kalabalıksalar o kadar mutlu olurduk ki. Çıldırırdık. Gidişlerinde de bir o kadar hüzünlenirdik, hiç istemezdik gitmelerini.
Bana bakacak kimse olmadığından sokağa terk edildim. Mahalleli ara sıra yemek veriyordu. Ama sokakta olmanın ne olduğunu ilk o zaman deneyimledim.
İlk barınakta olduğum zaman, sanırım altı aylık olmalıyım, bir aile sahiplendi beni. Birkaç sene o aileyle yaşadım. Tabii çok mutluydum. Küçük bir kızları vardı. Barınağı ziyaretlerinde o kızla öyle güzel anlaşmıştık ki, Benimki uzun bir ömür sayılır. beni bırakamadılar. O gün onlarla Ama asıl uzunluk yaşadıklarımdan gittim. Onları ve o küçük kızı öyle kaynaklanıyor. sevmiştim ki.
Siz hiç terk edildiniz mi? Örneğin, aşkın en güzelini yaşadığınıza inandığınız insan bir gün başka birine aşık olup gittiğinde ne hissettiniz? Acı, keder? Kaç gün acı çektiniz? Kaç gün ağladınız? Ben o kadar çok ağladım ki…
Nerede nasıl doğduğumu hatırlamıyorum. İlk hatırladığım anılar bir barınakta yaşadıklarıma dair. Belki bebek olduğum için güzel şeyler hatırlıyorum. Ama o zamanlara ait aklımda kalan en yoğun duygu sevgi ve şefkat açlığı. Benim gibi bir sürü bebek köpek vardı. Ve tabii kediler. Karnımız toktu. Ama sevgiye ve şefkate öyle açtık ki. Sonraki yıllarımda birkaç kez daha barınakta kaldım. Sokaklara terk edildiğim zamanlarda da, en sık hissettiğim şey hep bu açlık oldu. Barınağı ziyaret eden insanlar
İşte sokaklar o terk edilmiş aşıklarla dolu. Sizin içinizde nasıl baş edeceğinizi bilemediğiniz Ama sonra bıraktılar beni. Başka acının yanı sıra üşüyorlar, açlar, bir aileye. Başka bir şehre gitmeleri yaraları, ağrıları, bedensel acıları gerekiyordu ve beni yanlarında gö- ekleniyor o acıya… türemeyeceklerdi. Ve sokaklar binlerce öksüzle Elbette çok üzüldüm. İlk terk edil- dolu. Kimsesiz binlerce yavru ile… me deneyimimdi ve çok acı çektim. Yeni ailem de iyiydi. Ama çocuk- İlk sokakta kaldığım zamanlar, ları olmadığı için oyun arkadaşım karşılaştığım şeyler yüzünden yoktu artık. Yaşlı bir çiftti. Bana çok acı çektim. Gözümün önünde bakacak durumları yoktu aslında, kedilere köpeklere kaç kez araba ama sanırım ilk ailemi kıramayıp çarptı. Çocukların eziyet ettiği oldu, çaresizce bana bakmayı kabullenmişlerdi. arkadaşlarım izledim, yardım edemedim. Çok Zamanla onları da sevdim, hem de çok. Maalesef amca bir gün öldü. fazla ölüm gördüm. En kötüsü Teyze de çocuklarının yanına gitti. zehirlenmelerdi. 6
Mahallede hayvansever çoktu hissettiği tahmin edemezsiniz asla. ama sevmeyen de çoktu. Bizi sokaklarda görmek istemiyorlardı. İçimde hiç bitmeyen öyle Sokaklarda olmak bizim sonsuz bir sevgi var ki, ne zaman bir insandan yakınlık görsem, suçumuzmuş gibi. içimdeki o kocaman sevgiyi ona Bir gün korkunç bir acı, mide sunmak istedim. Ne sokaklarda bulantısı ve baş dönmesiyle ba- yaşadıklarım ne terk edilişlerim, bu yıldığımı hatırlıyorum. Kendime sevgiyi azaltabildi. geldiğimde bir veterinerdeydim. Benimle birlikte elli kadar sokak Bundan birkaç yıl önce, sokakhayvanı zehirlenmişti. Şanslı mıy- taydım yine, ölmek üzereydim. dım emin değilim; tek kurtulan Vücudum yaralarla doluydu. Hastaydım, yemek yiyemiyordum. Kebendim o katliamdan… miklerim sayılıyordu. Nilgün anne Mahalleli, aynı şey bir kez daha buldu beni. Melek annem benim. başıma gelmesin diye, bir barınağa Beni bu konağa getirdi. Güzel bir teslim ettiler beni. Barınak sokak- yere yatırdı. Kimsenin dokunamalardan iyiydi ama yine de zordu. dığı iltihaplı yaralarıma, hiç iğrenOnlarca yavru köpeği karşımda meden, günlerce pansuman yaptı. görünce eski anılarımı hatırladım. Gerekli ilaçları içirdi ve elleriyle İlk sahiplenildiğim evde kısırlaştı- besledi. Beni kimse onun kadar rılmıştım. Sokakta ve barınakta ge- güzel sevmedi. En güzel günlerim çen günlerimden sonra buna öyle onunla yaşadıklarımdı. seviniyorum ki. Doğacak çocuklarımın neler yaşayacağını çok iyi Hayır, hayır, üzülmeyin. Bunları sizi üzmek ya da duygularınızı biliyorum artık… sömürmek için anlatmadım. Asla Sonrasında barınaklara ve sokak- böyle bir niyetim yok. Ben mutlulara birkaç kere daha bırakıldım. yum, her şeye rağmen güzel yaşaBu yüzden uzun bir yaşam benim- dım diyebiliyorum. Sadece sokak ki. Sokaklarda neler yaşadığımı, ne hayvanlarının, sokağa terk edilen
hayvanların yaşadıklarını biraz olsun bilmenizi istedim. Sokak hayvanları ile neredeyse bir avuç insan ilgileniyor. Herkes kendi imkanlarında birazcık katkı verse hem sokak hayvanları hem de insanlar daha mutlu ve huzurlu yaşayacaklar. Şimdi karşılaştığım her insana söylemek istiyorum; lütfen, eğer bakamayacaksan, ailenin bir parçası, arkadaşın, dostun olamayacaksa hiçbir hayvanı sahiplenme. Terk edilmek o kadar acı ve zor ki, eğer sahiplendiysen lütfen TERK ETME! Lütfen bizi para ile satın alma! Sen para verip bir hayvan satın aldığında, yaşadıkları doğal ortamlardan, annelerinden koparılıp doğalarına hiç uymayan coğrafyalarda yaşamaya mecbur edilen, sonra da sokaklara ve ölüme terk edilen hayvanların sayısı azalmıyor, artıyor. Barınaklar ve sokaklar senin sevgine ihtiyaç duyan ve seni karşılıksız sevecek binlerce canla dolu. Nilgün anne “Bir kedi ya da köpekle, ya da herhangi bir hayvanla, aşk yaşamamış bir ömür, eksik bir ömürdür.” derdi hep… Artık huzurla ölebilirim… Ben aşkların en güzelini yaşadım hep…
Fo t
oğ r
afl
ar
:M
ur at
Es
ib
at
ır
Şule Tüzül
“Siz hiç terk edildiniz mi? Örneğin, aşkın en güzelini yaşadığınıza inandığınız insan bir gün başka birine aşık olup gittiğinde ne hissettiniz?” 7
Ya y
ına
Bu Ta s
arı
m
Sa
Ec
eG
üls
aE
me
ği
Do Şu st K M le T itab ura üz ev t E ül i K av sib ak atı lıd r e
Ge re
Diz
ay
ın
zır
lay
Ca M nG Eg iray üçlü e G Gü üç lso lü y
yıd
ve
Ha
gi
Şu
çe
be
si
an
lar
nle
r
KAVAKLIDEREM Kavaklıdere Dayanışma ve Güzelleştirme Derneği
Güniz Sok. 12/4 Kavaklıdere/Ankara 0312 426 0206 0538 270 2304 destek@kavaliderem.org.tr
8
destek@kavakliderem.org.tr