Kultura Dergi Haziran 2015

Page 1

HAZİRAN 2015 / Sayı: 4

“Telif kültürü ülkemizde yok”

24

ZEKİ ALASYA

28

SIRADIŞI MÜZELER

38

ÇIĞIR AÇAN FESTİVALLER


EDiTO YAZA BURUK MERHABA

Erdem Yaşar facebook.com/kulturadergi twitter.com/KulturaDergi

Hem yazın gelişi hem de siz değerli okurlarımızdan aldığımız olumlu geri bildirimler ile büyük bir heves ile yeni sayımızı hazırlarken ne yazık ki bu dergi sürecimizdeki ikinci büyük kötü haberimizi almış bulunduk. Türk sinema ve tiyatro tarihinin en önemli isimlerinden olan Zeki Alasya, aramızdan ayrıldı. Bizim burada kendisini anlatmak için söyleyeceğimiz hiçbir şey, onun kültürümüze olan katkılarını tarif etmeye yeterli olmayacaktır. Ancak yine de biz elimizden geleni yapıp büyük ustayı son bir kez daha anmak ve yaptığı işleri hatırlamak adına kaleme aldığımız Zeki Alasya yazımızı okmanızı dilerken büyük sanatçıya rahmet, sevenlerine de başsağlığı diliyorum. Bu sayımızda bizi kırmayarak fikirlerini paylaşan MÜYORBİR Genel Sekreteri Mine Nimetoğlu, müzik sektörüne farklı bir pencereden bakmamızı sağladı. Normalde müzik denilince akıllara olumlu çağrışımlar gelse de konu telif olunca Türkiye’de bu durum değişebiliyor. Dijitalleşen dünya ile daha da karmaşık bir hal alan bu durumun bilinmeyen yönlerini röportajımızda okuyabilirsiniz. Yazın kendini hissettirmeye başlamasıyla artık sanat etkinlikleri de salonlar gibi kapalı alanlardan çıkarak daha geniş kitlelere ulaşmaya başladı. Bunun en güzel örneklerinden birisi de tabii ki festivaller. Son yıllarda Türkiye’de müzik festivalleri biraz hız kaybetmiş olsa da biz yüz binlerce hatta milyonlarca kişiyi bir araya getiren bu önemli etkinlikleri “Çığır açan festivaller” dosyamızda derledik. Müzik yerine müze gezmeyi tercih edenlerdenseniz gitmek isteyebileceğiniz en sıradışı müzeleri de bu sayımızda bulabilirsiniz.

Genel Yayın Yönetmeni: Erdem Yaşar Yazı İşleri Müdürü: Özgür Aydoğan Editör: Hakan Karakullukçu, Emir Bozkurt, Emin Eren, Gülşan Karademir, Tuna Akşen, Sercan Baydar

Görsel Yönetmen: Gülay Sağ İletişim: info@kulturadergi.com bulten@kulturadergi.com


iÇiNDEKiLER HAZİRAN 2015

24

20

MERVE NİMETOĞLU

Müzikle içiçe olan bir kariyer... Türkiye’de müzik sektörünü en yakından takip eden isimlerden olan Merve Nimetoğlu ile dijital trendleri, müzik endüstrisinin geleceğini ve tabii ki müziği konuştuk.

4

ZEKİ ALASYA

Türkiye’nin en çok tanınan ve sevilen ikilisinin yarısı, Türk tiyatro ve sinema tarihinin mihenk taşlarından biri olan ve geçtiğimiz ay aramızdan ayrılan Zeki Alasya’nın yaşantısını, başından geçen zorlukları ve çok bilmediğiniz yönlerini sizler için derledik.

19

HABERLER CEM YILMAZ’DAN YENİ FİLM

HABERLER LANA DEL REY ALBÜMÜ EYLÜL’DE

HABERLER PERA MÜZESİ GÖZLÜĞÜNÜZDEN ŞEHRE BAKACAK

RÖPORTAJ MERVE NİMETOĞLU

8

18

HABERLER İYİ Kİ DOĞDUN GEZİ

20 24

DOSYA KONUSU ZEKİ ALASYA

28

DOSYA KONUSU SIRADIŞI MÜZELER

38

ÇIĞIR AÇAN FESTİVALLER Yüz binlerce hatta milyonlarca insanı bir araya getirmeyi başaran müzik dünyasının bu en önemli olaylarından tarihe adını altın harflerle yazdırmayı başaran, bu anlamda “çığır açmayı” başarabilmiş olan festivalleri sizin için derledik.

38

DOSYA KONUSU ÇIĞIR AÇAN FESTİVALLER

62

GEZİ BRANDE

68 72

KİTAP SİNEMA

KULTURA

3


CEM YILMAZ’DAN YENİ FİLM Henüz karakterler ya da konusuyla ilgili açıklamalar yapılmamış olmasına rağmen Cem Yılmaz’ın yeni bir film üzerinde çalıştığı biliniyor. Pepsi’nin, Twitter üzerinde #GörelimSeni etiketiyle kullanıcılara Cem Yılmaz’ın yeni filminin adını tahmin etmesini istediği duyuruda, filmin ismini doğru bilen 100 kişi açıklandı. İlginç olan ise bu isimlerin arasında Cem Yılmaz’ın da yer almasıydı. Yeni filminin adının Ali Baba ve 7 Cüceler olduğunu açıklayan Cem Yılmaz, bu filmde de bir önceki filmi olan Pek Yakında gibi Pepsi’nin desteğini almayı tercih ediyor. Yılmaz, yolladığı “Komik olmakla beraber enterasan bir film. Ah Cem ah!” tweet’iyle filmle ilgili ipuçlarını paylaşmaya başladı.

4

GRUP VİTAMİN’İN DÖNÜŞÜ

BOĞAZİÇİ CAZ KOROSU MACARİSTAN YOLCUSU

90’lı yıllarda yaptığı eğlenceli şarkılarla dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Grup Vitamin geri döndü. Grup üyelerinden Gökhan Semiz’in 1998 yılında trajik bir şekilde hayatını kaybetmesinden sonra çalışmalarına ara veren grup, tam 16 yıl sonra Endoplazmik Retikulum albümüyle müzik piyasasına dönüş yaptı. Grubun yayınladığı ilk klip ise efsanevi şarkıları İsmail’in yeni sözlerle zenginleştirilmiş bir versiyonu oldu. 14 şarkılık yeni albümde Emrah Anul ve Selçuk Aksoy’a Tolga Sünter eşlik ediyor.

İlk olarak sosyal medyada paylaştıkları video ile ülke çapında popüler olan ve geçtiğimiz yıllarda ülkemizi temsil ettiği birçok yarışmadan derecelerle dönmeyi başaran Boğaziçi Caz Korosu, bu yıl Macaristan’da gerçekleştirilecek olan ve üç yılda bir düzenlenen Europa Cantat 2015’e hazırlanıyor. Pécs şehrinde gerçekleştirilecek olan ve 100’den fazla koronun katılacağı yarışmada Türkiye’yi temsil edecek olan Boğaziçi Caz Korosu, bu süreçte Türk halkının da desteğini bekliyor. Crowdfunding platformu Fongogo üzerindeki başlattığı kampanya ile bu yarışma öncesinde destek bekleyen koro, destekçilerine de ilginç hediyeler kazanma şansı sunuyor.

KULTURA


VAN GOH’UN TABLOSUNA 66 MİLYON DOLAR

Sotheby’s Müzayede Evi’nin düzenlediği, modern ve izlenimci sanatçıların eserlerinin satışa çıkarıldığı açık artırmada Van Goh’un eseri dikkat çekti. Müzayedede satılan en pahalı eser olan Van Goh’un L’Allee des Alyscamps tablosu, 66 milyon dolara alıcı buldu. Hollandalı ressamın1888 yılında Fransa’nın Arles şehrinde yaptığı ve sonbaharı konu aldığı bu yağlı boya tablo, ressamın en pahalı tablosu olmaya da bir adım daha yaklaştı.Van Gogh’un en yüksek fiyata alıcı bulan eseri 1990 yılında “Portrait of Dr. Gachet” adlı tablo olmuştu. Bu eser 82 milyon 500 bin dolara satılmıştı. New Tork’ta düzenlenen aynı sergide Monet’nin 1905 yılında yaptığı bir yağlı boya eser ise 54 milyon dolara alıcı buldu.

EFES ANTİK KENTİ UNESCO LİSTESİNDE BRAVEHEART DÖNÜYOR 1995 senesinde vizyona giren ve 10 dalda Oscar ödüllerine aday gösterilen Braveheart’ın devam filmi çekileceğine dair bilgiler Wikileaks aracılığıyla basına sızdı. Sızan bilgilere göre devam filminin Lion Rampant ismiyle gösterime girmesi planlanıyor. Başrol oyuncusu ise Thor filmlerinden tanıdığımız Tom Hiddleston olacak. Konu olarak Braveheart’ın bıraktığı yerden devam edeceği konuşulan filmin, son dönemde tekrar filmlerine bel bağlayan Hollywood’a beklentilerinin karşılığını getirip getirmeyeceği ise şimdiden tartışma konusu oldu.

1994 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Asıl Listesi’ne girmek için bekleyen Efes Antik Kenti, son adıma yaklaştı. Selçuk Belediye Başkanı Zeynel Bakıcı, Uluslarararsı Anıtlar ve Sitler Konseyi’nden (ICOMOS) gelen ön rapor doğrultusunda Efes Antik Kenti’nin listeye girmek için önünde bir engel kalmadığı müjdesini verdi. Sonucun 28 Haziran-3 Temmuz tarihleri arasında yapılacak toplantıda resmen duyurulacağını dile getiren Bakıcı, 20 yıllık bu süreçte destek olan herkese teşekkür etti.

KULTURA

5


BEN E. KING’E VEDA

The Drifters grubu ile müzik camiasına giren ve dünya çapında ünlenmeyi başaran Ben E. King hayatını kaybetti. Müzik hayatına 50’lerde başlayan Ben E. King 1961 yılında solo çalışmalarına başlamıştı. O dönemde bestelediği Stand By Me ile müzik listelerini altüst eden sanatçı, 76 yaşında hayata gözlerini yumdu.

İŞTE BENİM ZEKİ MÜREN SERGİSİ ANKARA’DA İstanbul’dan sonra Ankara’ya da taşınan “İşte Benim Zeki Müren” sergisi Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Zeki Müren hayranlarıyla buluşuyor. Zeki Müren’in çocukluğundan son günlerine kadar belgelerin bulunduğu sergide sahne kostümleri de yer alacak. Yapı Kredi Private Banking, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, Türk Eğitim Vakfı ve TSK Mehmetçik Vakfı’nın desteğiyle hazırlanan sergide Müren’in plakları, şiirleri, notları ve arşivi de sergilenecek.

6

KULTURA

CEHENNEM İSTANBULDA ÇEKİLECEK Ünlü yazar Dan Brown’ın beyaz perdeye aktarılan eserlerine (Da Vinci Şifresi, Melekler Ve Şeytanlar) bir yenisi daha ekleniyor. Sinemaya aktarılacak olan Cehennem, tarihi yarımada Fatih’te çekilecek. Son dönemde birçok yabancı yapıma ev sahipliği yapmış olan İstanbul’da çekilecek olan yeni filmin başrolündeki Tom Hanks, Robert Longdon karakterine tekrar can verirken Borgen dizisinden tanıdığımız aktrist Sidse Babett Knudsen ona eşlik edecek.


HARBİYE’DE LENA CHAMAMYAN RÜZGARI

İSTANBUL’UN SAHİ’Sİ İstanbul şehir kültürüne dair yepyeni bir konseptle yola çıkan Sahi daha ilk yılında İstanbul’un önemli kültür markaları arasındaki yerini aldı. Sahi, asıl tariflerine sadık kalarak üretilmiş özgün lezzetlerden geleneksel teknikleri çağdaş bir anlayışla yorumlayan hediyelik tasarımlara, Türkiye’nin dört bir yanından gerçek güzellikleri kusursuz bir İstanbul zevkiyle bir araya getiriyor. Sahi’nin tasarımcıları arasında incecik el yapımı porselenleriyle Mana Yıldız, ilhamını geleneksel hat sanatımızdan alan seramikleriyle Nuray Ada, geleneği günümüze taşıyan yazmalarıyla Veliye Martı, Osmanlı motiflerini yeniden yorumlayan gümüş takılarıyla Saadet Keskin önemli yer tutuyor. Sahi müşterileri Karaköy mağazasında isterlerse kendi lokumlarını kendileri yapabiliyor.

AKBANK GÜNÜMÜZ SANATÇILARI

6. Avea Sıra Dışı Müzik Konserleri’nin yeni konuğu Suriyeli sanatçı Lena Chamamyan oldu. Türk dinleyicilerine muhteşem bir müzik ziyafeti sunan etnik caz müzisyeni sahnede Arapça, Ermenice ve Fransızca şarkılar seslendirerek, “Müziğin birleştirici gücüne inanıyorum. Bu dünya hepimizin, barışla yaşayalım.” dedi. Sarı Gelin türküsünü Arapça, Ermenice ve Türkçe olarak 3 ayrı dilde seslendiren sanatçı, Türkiye’ye teşekkür ederek, iki kardeş ülkenin birbirine kapılarını açmasından mutluluk duyduğunu ifade etti.

Akbank Sanat ve Resim ve Heykel Müzeleri Derneği işbirliğiyle düzenlenen “Akbank Günümüz Sanatçıları Ödülü” yarışması sonuçlandı. “Arada olmak: her zaman - hiçbir zaman” temalı yarışmaya bu sene, Resim, fotoğraf, video, heykel, seramik, yerleştirme, yeni medya ve karışık teknik gibi çağdaş sanatın tüm ifade biçimlerine açık olan yarışmaya bu sene 360 sanatçı katıldı. Yapılan değerlendirme sonucunda; Alp Şeker, Ayşe İri, Bestami Gerekli, Betül Sertkaya, Burak Dikilitaş, Ferhat Akay, H. Burak Yel, Elif Erker, Elif Köse, Furkan Öztekin, Gizem Dinç, Gürkan Mıhçı, Hazal Ünsal, Mehmet Öğüt, Soner Ulu, Şafak Gürboğa ve Volkan Kızıltunç’un eserleri 03 Haziran – 31 Temmuz 2015 tarihleri arasında Akbank Sanat’ta sergilenmeye değer bulundu.

KULTURA

7


PERA MÜZESİ GÖZLÜĞÜNÜZDEN ŞEHRE BAKACAK Pera Müzesi bu sene kuruluşunun 10. yılını kutluyor. Kutlama etkinlikleri kapsamında herkesin dâhil olabileceği çok özel bir sanat projesi de tasarlandı. Haliç’in dinamik ve pırıltılı yüzeyini müze binasının tarihi cephesine taşıyacak gör/bak/deniz adlı proje ile uluslararası alanda yaptıkları kavramsal çalışmalarla dikkat çeken Kanadalı genç sanatçılar Caitlind r.c. Brown ve Wayne Garrett yeni eserlerini Pera Müzesi cephesinde sergileyecek. Işık oyunlarına dayanan ve tamamen gözlük camlarından oluşturulacak eserin Haziran’da tamamlanacak kurulumu için bütün İstanbullular kullanmadıkları gözlüklerini bağışlayabilecek. Altı ay boyunca Pera Müzesi’nin ön cephesinde kalacak olan yerleştirme, izleyicileri “tanıdık bir mekanı yeni merceklerle tekrar incelemeye” davet edecek.

BP PORTRE ÖDÜLÜ SERGİSİNDE BİR TÜRK BP’nin 25 yıldır desteklediği Londra’daki Ulusal Portre Galerisi tarafından düzenlenen “BP Portre Ödülü” çerçevesinde bu yıl sergilenmek üzere seçilen 55 eserden biri Türk ressam Murat Tezcan Demirbaş’ın “Ordeal” isimli eseri oldu. Dünyanın en saygın portre resim yarışması olarak gösterilen “BP Portre Ödülü” sergisine katılmaya hak kazanan “Ordeal”, sanatsal üretim sürecinin en zorlu ve çileli anını resmeden bir oto-portre. Murat Tezcan Demirbaş, bu yıl 2 bin 748 başvurunun yapıldığı sergiye iki aşamalı eleme sonrasında seçilen 55 uluslararası imzadan biri oldu. Sanatçının eseri ile Türkiye 36 yıllık yarışma tarihinde sergilenen ülkeler arasında ilk kez yer aldı.

TÜRK SİNEMASININ UNUTULMAZLARI ZAGREB’DE

Yunus Emre Enstitüsü, Zagreb’de Türk Filmleri Haftası düzenliyor. 24 Mayıs’a kadar Kino Europa’da gösterilecek farklı türden 12 film ile Türk sineması sinemaseverlerle buluşuyor. Türkiye’de bir döneme damgasını vuran yerli filmler, hafta boyunca sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Ayrıca film etkinlikleri kapsamında kültürümüzün eşsiz parçaları olan Türk kahvesi, Türk lokumu, baklava ve lokma için aynı mekânda tanıtım etkinlikleri düzenlendi.

8

KULTURA


CAMERA OTTOMANA AÇILDI

CINEMA OF TURKEY MADRİD’DE

Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nin, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki modernite ve fotoğraf arasındaki ilişkiye odaklanan “Camera Ottomana: Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğraf ve Modernite, 1840-1914” sergisi için hazırlanan mikrosite www.cameraottomana.com açıldı. Ömer M. Koç Koleksiyonu’nun yanı sıra farklı arşiv ve koleksiyonlardan derlenen fotoğraf, albüm ve yayınlardan seçilen eserlerin yer aldığı web sitesinde, büyük çoğunluğu ilk kez sergilenen fotoğraflar incelenebiliyor. Geç Osmanlı döneminde modernite ve fotoğraf arasındaki ilişkiye odaklanan, Zeynep Çelik, Edhem Eldem ve Bahattin Öztuncay’ın küratörlüğünü üstlendiği Camera Ottomana sergisi 21 Nisan’da Beyoğlu ANAMED’de açıldı.

Geçen yıl ilki Moskova’da düzenlenen Türkiye Sineması Dünya Akademik Buluşmaları’nın ikincisi T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği ile Madrid’te hayata geçiyor. Bu çerçevede; 27-30 Mayıs tarihleri arasında, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İspanya’nın en prestijli sinema okullarından ESCUELA TAI Üniversitesi işbirliğiyle iki ülke akademisyenleri bir araya gelirken, Türkiye sinemasından seçilen dört film; başta üniversite öğrencileri olmak üzere halka açık ve ücretsiz olarak gösterilecek.

FEST TRAVEL İLE MEZOPOTAMYA’NIN KALBİNE Güneydoğu Anadolu Bölgesi, içinde böyle cevherleri barındıran Türkiye’den olduğu kadar dünyadan da çok sayıda gezgini kendine çeken bir coğrafya. FEST Travel’ın Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne düzenlediği gezi, bu coğrafyanın üç kadim kenti Kahramanmaraş, Gaziantep ve Urfa’yı içine alıyor. Gezinin kapsamı içinde İpek ve Baharat Yol’ları üzerine kurulmuş olan Kahramanmaraş, Zeugma Kültür Merkezi’nin yer aldığı Gaziantep, dünyanın en eski yapılar topluluğu Göbeklitepe, Şanlıurfa ve Harran yer alıyor.

KULTURA

9


3. ZEKİ YURTBAY TASARIM YARIŞMASI BAŞLADI

Yurtbay Seramik’in Türkiye ve KKTC’deki üniversiteler genelinde Mimarlık, Güzel Sanatlar, Sanat ve Tasarım Fakülteleri’ndeki öğrencilerine yönelik olarak Yapı-Endüstri Merkezi koordinasyonu ile düzenlediği “Zeki Yurtbay Tasarım Yarışması”na başvurular başladı. “Doğa” teması ile düzenlenen yarışma kapsamında, genç tasarımcı adaylarının, hayal güçlerinin sınırsız derinliğinden ilham alarak yaratacakları tasarımları paylaşmaları beklenmektedir. Yarışmacılardan istenen doğadan alınan malzemeler ile üretilen seramiği, doğadan esinlenerek şekillendirmeleri, doğanın sundukları ile insan üretiminin ara kesitinde tasarım yapmalarıdır. “Doğadan Sanata Sen Tasarla” ile üç yıldır devam eden, geleceğin tasarımcılarının özgün ve yaratıcı fikirlerini keşfetmeye, seramik sektörünü tasarımın gücü ile desteklemeye katkıda bulunan Yurtbay Seramik, pazara sunulabilecek, seramik sektöründe moda yaratabilecek özgün tasarımları ortaya çıkarmayı ve seramik sektöründe “tasarımcı” kimliğinin güçlenmesine yardımcı olmayı amaçlıyor.

10

KULTURA

URARTU KEMERLERI EUROPALIA’DA Rezan Has Müzesi Urartu Takı Koleksiyonu Sergisi’nde yer alan Urartu kemerleri bu yıl Belçika’da düzenlenen ve konuk ülke olarak Türkiye’nin seçildiği Europalia Uluslararası Sanat Festivali 2015’te sergilenecek. Urartu dönemine ait takı ve kemerlerden oluşan 1.100 parçalı Rezan Has Müzesi Urartu Takı Koleksiyonu Sergisi’nden iki önemli eser Avrupa’ya gidiyor. Koleksiyonda yer alan bir kadın ve erkek kemeri olmak üzere iki metal eser 06 Ekim 2015 – 17 Ocak 2016 tarihleri arasında Belçika’da gerçekleşecek ve Türkiye’nin konuk ülke olduğu Europalia Uluslararası Sanat Festivali için seçildi.Bu yıl “Mitler ve Ritüeller” başlığı ile gerçekleşecek festivalde, Rezan Has Müzesi koleksiyonunun yanı sıra, Topkapı Sarayı Müzesi, Türk İslam Eserleri ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri ile Halı Müzesi, Sadberk Hanım Müzesi, Pera Müzesi ve İstanbul Deniz Müzesi’nden eserler yer alacak.

DENİZ PRIVATE CINECITY TRIO SEZONU AÇIYOR

Deniz Private Cinecity Trio Açık Hava Sineması yaz akşamlarında, açık havada film izleme imkanı sunuyor. Sinemaseverler, yıldızlar altında en yeni filmleri izleyebilir, rahat şezlonglar ve minderler üzerinde hoş bir akşam yaşayabilirler. Ziyaretçiler, her Çarşamba, Cuma ve Pazar akşamları en yeni filmleri Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen açık havada 3 Boyutlu Sinema keyfine tanıklık ederek izleyebilecekler.


VENEDİK BİENALİ ATMOSFERİ SAN CLEMENTE PALACE OTEL’DE “Dünyanın Tüm Gelecekleri” teması ile Okwui Enwezor’un küratörlüğünü, Paolo Baratta’nın yönetim kurulu başkanlığını üstlendiği 56. Venedik Bienali, 9 Mayıs-22 Kasım 2015 tarihleri arasında Giardini ve Arsenale olmak üzere iki mekânda gerçekleştirilecek. 6-7-8 Mayıs’taki ön izleme günlerinin ardından açılış ve ödül töreni 9 Mayıs Cumartesi günü gerçekleşecek. Venedik’te 1895 yılından bu yana düzenlenen bienal kapsamında bu yıl ilk kez kalıcı bir Türkiye pavyonu yer alıyor. Permak Grubu’na ait Venedik San Clemente Adası, 56. Venedik Bienali sırasında iki büyük sanatçının eserlerine ev sahipliği yapıyor. Dünyaca ünlü heykel traş Igor Mitoraj ve çalışmalarını Berlin’de sürdüren sanatçı İskender Yediler’in eserleri sergilenecek.

61. SAİT FAİK HİKAYE ARMAĞANI, BORA ABDO’NUN OLDU

İÇİMDEN BİR SES SERGİSİ

İçimden Bir Ses’ sergisi kullandıkları teknikleri birer metafor olarak ele alan ve bireyin iç dünyasını siluetlerde arayan dört genç sanatçıyı bir araya getiriyor. Gerçeklik kurgusuna müdahale eden bu sanatçılar, kendilerine bir anlatım biçimi ararken, görsellerle çevrelenmiş yaşamlarının altında yatan katmanlı yapıyı arşınlıyorlar. Duygu ve düşüncelerin dönüştürücü gücünü suretlerde arayan bu genç sanatçılar, yaşanmışlıkların bedenimizde, yüzümüzdebıraktığı izleri ve bu izlerin yansımalarını kullandıkları teknikler üzerinden bir arkeleog edasıyla gün ışığına çıkarıyorlar. Anel İş Merkezi’nde bulunan ve Anel Grup tarafından desteklenen Galeri5, ‘İçimden Bir Ses’ başlıklı karma sergiye 30 Mart - 7 Temmuz 2015 tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor.

Darüşşafaka Cemiyeti ile Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları işbirliğiyle düzenlenen Sait Faik Hikâye Armağanı’nın 61’incisi Bizi Çağanoz Diye Biri Öldürdü-Beni Unutma Dörtlemesi 1 kitabının yazarı Bora Abdo oldu. Bora Abdo, ödül törenindeki konuşmasında Sait Faik’in kendi yaşamı üzerindeki etkisini “Sait Faik’in bir ada insanı olarak mürekkebinde tuz vardı. Ben de bu kitabı bir adada yazdım. Büyükada’da. İki gözümden biri lodos, diğeri poyrazdı…” sözleriyle dile getirdi.

KULTURA

11


THE SCHOOL OF LIFE İSTANBUL’DA

ZEKİ ALASYA İÇİN ÖZEL DURAK Ünlüler için tasarlanan vefa durakları kapsamında İETT, aramızdan ayrılan sinema sanatçısı Zeki Alaysa için toprağa verildiği Zincirlikuyu Mezarlığı yakınında bulunan iki durağı özel görselle kapladı. Sanatçının anısına hazırlanan durak görselinde Zeki Alasya’nın hayatı, sanat yaşamı boyunca rol aldığı sinema, tiyatro ve dizi filmler tarih sırasına göre yer alıyor.

Katılımcılarına atölye ve dersleri ile ‘hayat için yeni fikirler’ sunan The School of Life, Haziran ayında santralistanbul kampüsünün dışına taşıyor; katılımcılarını İstanbul’un farklı köşelerinde yepyeni deneyimlere davet ediyor. Etkinlikleri İstanbul Bilgi Üniversitesi çatısı altında gerçekleşen The School of Life meraklı, açık görüşlü ve yeni fikirlere karşı heyecan duyanları bir araya getiriyor, kaliteli tartışma ortamları ile kentli bireylere farklı bakış açıları ve derin bir nefes alma imkanı sunuyor. The School of Life İstanbul, Haziran ayında yalnızca santraistanbul’la sınırlı kalmıyor; İstanbul adaları ve Kuruçeşme’yi de birer hayat okuluna çeviriyor. The School of Life katılımcıları bu ayki altı farklı ders ve atölye ile, hayata karşı bitmeyen meraklarını cezbeden yepyeni fikirler ediniyor, kaliteli tartışmaların ve paylaşımın keyfine varıyor.

MIXER ARTLAB’IN YENİ KONUĞU ZORA VOLANTES Mixer’in sanat üretimi için alternatif mekanlar yaratmak amacıyla başlattığı projesi Mixer ArtLab, izleyicinin görmediği sanat üretim süreçlerini sanatseverlerle şeffaf bir şekilde paylaşmaya devam ediyor. Alışık olunan sergileme sürecinden ziyade, sanatçının üretim pratiğine odaklanan ve sanatçının atölyesini görünür kılmayı amaçlayan ArtLab’ın Haziran ayındaki konuğu Alman sanatçı Zora Volantes olacak. Zora Volantes, ArtLab stüdyosunun mimari yapısına göre özel olarak düzenleyeceği çalışmasıyla mekanın mimari diline yeni bir bakış açısı katacak. Şeffaf kağıtlardan oluşturacağı asimetrik bir düzenlemeyi yüzeyin farklı noktalarından yansıtılacak projektörlerle yeniden yorumlayacak olan sanatçının soyut imajları bu farklı yüzeylerde yeni anlamlar kazanacak.

12

KULTURA


SPOTIFY EN POPÜLER ANNELERİ AÇIKLADI

ELECTROPOL FESTİVAL 2015

Bu yılın en çok beklenen festivallerinden Electropol, elektronik müziğin devlerini İstanbul’da bir araya getiriyor. 2 büyük sahnede, 15 saat kesintisiz müzik yapılırken, 30’dan fazla DJ, performanslarıyla uzun yıllar unutulmayacak bir festivale imza atmak için İstanbul’a geliyor. 13 – 14 Haziran tarihlerinde elektronik müziğin ustalarını İstanbul’da ağırlayacak olan Electropol Festival 2015, aralarında BlasterJaxx, Mark Knight ve Bassjackers gibi isimlerin de yer aldığı 30’dan fazla DJ performansıyla eşsiz bir festival deneyimi yaşatacak. 6 bin şanslı müzik tutkununun takip edebileceği bu organizasyon, Opening Party ile start alacak ve 14 Haziran sabahının ilk ışıklarına kadar dans ve müzikle devam edecek.

AZİZ NESİN’İN, 100 YILLIK ARŞİVİ

Spotify’ın Anneler Günü için hazırladığı “Spotify’da Şarkıları En Çok Dinlenen Anneler” listesinde birinciliği dünyada Beyoncé, Türkiye’de ise Sezen Aksu kaptı. Spotify’ın son 12 aylık dinleme verilerine göre hazırlanan listede “En çok dinlenen anne müzisyen” tacını alan Beyoncé, Türkiye sıralamasında da Türk pop müziğinin efsane isimlerinden Sezen Aksu’nun hemen ardından ikinci sırada geliyor. Beyoncé’yi, Shakira takip ederken; dünyanın en güçlü vokalistlerinden sayılan ve Angelo’nun annesi olan İngiliz şarkıcı Adele listenin üçüncü sırasında yer alıyor. Son dönemde Sebastian şarkısı ile top listelerinde hızlı bir çıkış yakalayan Hande Yener dördüncü sırada.

Aydın, düşün insanı ve yazar Aziz Nesin’in yazılı ve görsel arşivi, doğumunun 100. yılı etkinlikleri çerçevesinde “Ömrüne Sığmayan Adam: Aziz Nesin 1915-2015” sergisiyle ilk kez ayrıntılı bir çalışmayla paylaşıma açılıyor. Aziz Nesin’i edebiyatı, mizahı, hayat görüşü, politik duruşu ve geleceğe bıraktıkları açısından daha yakından tanıtmak amacıyla düzenlenen sergi, 9 Haziran – 16 Temmuz tarihleri arasında Tophane’deki Tütün Deposu’nda ziyaretçilerle buluşacak. Sergide yazarın yüzbinlerce dokümandan oluşan kişisel arşivinden bir seçki, elyazması notları, eşyaları, biriktirdikleri, aldığı ulusal ve uluslararası ödüller ve kitaplarının yanı sıra, yaşamı üzerine video röportajlar ve belgeseller de yer alıyor.

KULTURA

13


İNTERNETİN EN ÇOK ARANAN ŞARKISI Yandex, bu yılın başından beri en çok aranan yerli şarkıları açıkladı. Listede Hadise’nin 2014 yılı sonunda çıkardığı ve büyük ilgi gören “Prenses” adlı parçası yer aldı. En çok aranan yerli şarkılar listesinin lideri Hadise’yi, yine popüler bir diğer isim olan Demet Akalın takip etti. “Koltuk” adlı şarkısıyla Demet Akalın, Yandex’in yaptığı analizde ikinci sırada yer aldı. Kadın şarkıcıların çalışmaların yoğunlukta olduğu en çok aranan yerli şarkılar listesinde üçüncü sırada ise “O Ses Türkiye” yarışması ile ünlenen İrem Derici, “Kalbimin Tek Sahibine” şarkısı ile yer buldu.

GRAYSON PERRY VE CECIL BEATON SERGİLERİ PERA MÜZESİ’NDE

PODGORITSA’NIN BU YILKİ ONUR KONUĞU TÜRKİYE Türkiye’nin bu yıl onur konuğu olduğu Geleneksel Podgoritsa Kitap Fuarı’nda Türk Edebiyatı’nın önemli isimleri ağırlanıyor. Her yıl ortalama 30 bin kişinin ziyaret ettiği fuarda 70 yayınevinin, 39 yazarın tanıtımı ve söyleşisi yapılacak. 200 metrekarelik alanda Türk edebiyatının seçkin örnekleri ve TEDA Projesi kapsamında çevrilen eserler ile Türk yazarlar, kitapseverlerle buluşacak. Ziyaretçiler, Türk edebiyatının seçkin örneklerini görecekleri fuarda Türk yazarlarla tanışma, imza günü ve edebiyat söyleşisi yapma şansını bulacaklar. Türk edebiyatının önemli isimlerinden Prof. Dr. İskender Pala, Sadık Yalsızuçanlar ve Yağmur Tunalı da fuara katılacaklar arasında olacak.

Pera Müzesi kuruluşunun 10. yılını 13 Mayıs’ta açılan iki sergi ile kutluyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, kuruluşunun 10. yılında, günümüz çağdaş sanatının yaşayan en sıra dışı isimlerinden Grayson Perry’nin seramik, halı ve baskı çalışmalarından oluşan “Küçük Farklılıklar” sergisi ile ünlü portre fotoğrafçısı ve Oscar ödüllü kostüm tasarımcısı Cecil Beaton’ın “Portreler” sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 26 Temmuz’a kadar sürecek olan her iki sergi Türkiye’de sanatseverleri Grayson Perry’nin yapıtları ve Cecil Beaton’ın fotoğrafları ile ilk kez buluşturuyor.

14

KULTURA


ROCK OFF

İlki geçen sene düzenlenen Rock Off, ikinci yılında herkesi İstanbul’un yeni festival mekanı Cosmos’ta “Rock Tatili”ne davet ediyor. Cosmos’ta gerçekleşecek ve kamp yapabilme imkanı da sunacak olan Rock Off, iki gün boyunca Korn, Apocalyptica, Gojira, Soulfly, Murat İlkan, Black Tooth gibi çok sayıda yerli ve yabancı rock grubunu ve sanatçıyı müzikseverlerle buluşturacak. Festivalde, ana sahnede yer alacak performansların yanı sıra; Dragon’s Den çadırında çeşitli söyleşiler, akustik performanslar ve sahne alacak gruplarla imza seansları da gerçekleştirilecek. Geçen sene olduğu gibi bu sene de sosyal sorumluluk projelerinde yer almaya devam eden Rock Off için alınan her biletin 5 TL’si bu yıl bir dernek aracılığıyla hayvan barınaklarına bağışlanacak.

BİZ MEKTUP YAZARDIK Bedri Rahmi Eyüboğlu iç dünyasını tuvallere ve şiirlere aktarırken sanat, edebiyat, siyaset ve iş dünyasının önemli isimleriyle gerçekleştirdiği, yaşadığı döneme ışık tutacak mektuplaşmaları da tarih yolculuğundaki yerlerini alıyor. Güzel Sanatlar Akademisi’nde başlayıp Paris’te süren eğitim hayatından, resim tutkusunun peşinden gittiği Anadolu’daki yurt gezilerine kadar sanatçının yaşamından birçok kesiti yansıtan mektuplar, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile İş Sanat Kibele Galerisi’nde ilk kez gün yüzüne çıkıyor. 20 Haziran’a kadar İş Sanat Kibele Galerisi’nde ziyaret edilebilecek olan sergi, sanat ve kültür tarihimizde eşine az rastlanır bir iz bırakmayı vaat ediyor.

TÜRKİYE’NİN İLK 3D ANİMASYON FİLMİ Evliya Çelebi’nin 17. Yüzyıldan günümüze uzanan eğlenceli yolculuğunun işlendiği film Nil Nehri’nde başlayarak günümüz İstanbul’unda devam ediyor. Filmde en çok dikkat çeken karelerin başında birebir modellenmiş olan Galata Kulesi, Sultan Ahmet, Eminönü, Karaköy, İstanbul Boğazı ve Ortaköy Camii’nin yer aldığı sahneler geliyor. Ölümsüzlük Suyu ile kendini 21. yüzyılda bulan Evliya Çelebi’nin hikayesini konu edinen filmin seslendirme ekibinde Haluk Bilginer, Ahmet Kural, Murat Cemcir, Nurseli İdiz, Engin Alkan ve Sevinç Erbulak gibi isimler yer alıyor.

KULTURA

15


PANDORA’NIN KUTUSU SERGİSİ

UÇAKTA GALA

IMAX teknolojisiyle dev ekran için dijital ve özel ses sistemleriyle çekilmiş “Uçaklar Çağında Yaşamak” filminin ilk gösterimi, Emirates Havayolu’nun ev sahipliğinde, A380 uçuşunda gerçekleştirildi. National Geographic Studios tarafından sunulan belgesel film, seyircileri 18 ülkede 95 lokasyondan geçirerek uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Film, Maldiv adalarından Güney Kutbu’na kadar, geçmişte hayal bile edilemeyen uçakların küresel bağlantı ağını nasıl geliştirdiğini anlatıyor. 47 dakikalık film, oyuncu ve pilot Harrison Ford’un anlatımıyla uçakların dünyayı nasıl değiştirdiğini göstererek seyircileri farklı bir yolculuğa çıkarıyor. Emirates Havayolu’nun insanları bir araya getirmesine paralel olarak, yapımcı ve yönetmen Brian J. Terwilliger, havacılığın, dünyanın birçok köşesi arasında köprü kurma başarısında dönüm noktası olduğunu gözler önüne seriyor.

KETHÜDA TASARIMCI HAFTASI BAŞLIYOR Pandora’nın Kutusu, Aslı Sinanoğlu’nun uygun organ bulunamadığı için aramızdan erken ayrılan annesi Zeynep Tekmen anısına gerçekleştirdiği bir sosyal sorumluluk projesi. Organ bağışı konusunda farkındalık yaratmak ve bağışı teşvik etmek amacıyla gerçekleştirilen bu özel serginin geliri, bu konuda çalışmalar yürüten Hayata Bağış Derneği’ne bırakılacak. Pandora’nın Kutusu sergisinde Zeynep Tekmen’in tuval üzerine akrilik boya ile farklı kadın hikayelerini anlattığı resimler dikkat çekiyor. Tekmen’in sergide yaptığı farklı dönemlerde 40 eseri yer alacak.

16

KULTURA

Mimar Sinan’ın son eseri olan Hüsrev Kethüda Tarihi Ortaköy Hamamı, İstanbul Shopping Fest kapsamında kapılarını tasarımcılara açıyor. Yıl içinde çeşitli temalarda tekrarlanacak 4 günlük geçici mağaza projesinin ilki, 10-13 Haziran tarihleri arasında “Tasarımcılar Tasarımseverlerle Ortaköy’de buluşuyor” konseptiyle İstanbul’un yaratıcı tasarımcılarını bir araya getiriyor. Otuzdan fazla satış noktasının yer aldığı Hüsrev Kethüda Tarihi Ortaköy Hamamı’nda, tasarımcılar farklı ölçülerde ve özelliklerde çok özel satış noktaları bulabilecek. Her gün onbinlerce yerli ve yabancı gezgin için önemli çekim merkezi olan Ortaköy’de seçkin bir hedef kitle ile buluşma olanağı bulacaklar.


KAHLO’NUN GÖRÜLMEMİŞ FOTOĞRAFLARI New York’ta bulunan Throckmorton Fine Art, 12 Eylül’e kadar Mirror Mirror... adlı sergide Meksikalı sürrealist ressam Frida Kahlo’nun bu tarihe kadar gün yüzüne çıkmamış olan fotoğraflarını paylaşıyor. Bugün Kahlo müzesi olarak hizmet veren Blue House’un bahçesindeki fotoğraflarının yer aldığı sergide sanatçının eşi olan Diego Rivera’yı ve Kahlo’nun sıradışı moda anlayışını da görebilmek mümkün.

KICKSTARTER DESTEKLİ KUNG FURY VİZYONDA Crowdfunding sitesi Kickstarter üzerinden 2013 yılında 17 bin destekçi sayesinde toplamda 630 bin dolardan daha fazla bütçeye kavuşmayı başaran film, nihayet izleyicilerle buluştu. David Sandberg’in yazıp yönettiği film, görsel olarak 80’li yılların aksiyon filmlerine göndermeler yapıyor. Ayrıca normalde bir filmde bir araya gelmesi neredeyse imkansız olan birçok aksiyon filmi öğesini aynı filme sığdırmayı başarmışlar. 30 dakikalık film, YouTube üzerinden ücretsiz olarak izlenebiliyor.

FIGHT CLUB 2’NİN İLK SAYISI RAFLARDA Chuck Palahniuk’un sinemaya uyarlandıktan sonra dünya çapında ses getiren eseri Fight Club, devam serisinin ilk kitabı ile tekrar hayranlarıyla buluştu. 10 sayılık serinin sonunda hikayenin tamamlanmış olacağını dile getiren yazar, çizgi romanın hem geçmiş hem gelecekteki olaylara değinen çizgi romanda Edward Norton ve Marla Singer’ın evli olduğu ve 9 yaşında bir oğullarının olduğu 10 sene sonrası konu ediliyor. Tyler Durden’ın tekrar hikayeye dahil olacağı çizgi romanın 32 sayfalık ilk bölümünü internet üzerinden satın almak mümkün.

KULTURA

17


İYİ Kİ DOĞDUN GEZİ 2 yıl önce mayıs ayının anlam ve önemini değiştiren ülkemizin gördüğü en büyük toplumsal hareketlerden birisi artık 2 yaşında. Yüz binlerce insanın baskı ve şiddete karşı sokaklarda attığı adımların yankıları hala devam ederken inforafik.com.tr ekibi, bu önemli olayın ikinci yılı için özel bir animasyon hazırlayarak yaşananları, unutulmaması gerekenleri tekrar özetleyerek bize gösteriyor. “İyi ki Doğdun Gezi” adı ile paylaşılan videoda Gezi Parkı Direnişi’nin bütün ikonik karakterlerini görebilmek mümkün.

PAUL MCCARTNEY’E SÜRPRİZ MİSAFİR

Bu ay 73 yaşına merhaba demeye hazırlanan Paul McCartney, hız kesmeden turnesine devam ediyor. The Beatles’ın sevilen ismi, Londra’daki O2 Arena’da verdiği konserde izleyicileri sahneye davet ettiği misafirle hem şaşırtmayı hem sevindirmeyi başardı. Foo Fighters’ın solisti Dave Grohl’un sahnede kendisine eşlik etmesiyle birlikte ikili, I Saw Her Standing There düetini seslendirdi. McCartney ayrıca 1980 yılında yayınlanan albümündeki Temporary Secretary şarkısını da ilk kez canlı olarak seslendirdi.

18

KULTURA

HARRY POTTER EVRENİNE YENİ ÜÇLEME J. K. Rowling tarafından kaleme alınan ve Harry Potter evreninde geçen kitap, Fantastic Beasts and Where to Find Them, beyaz perdede yer almaya hazırlanıyor. Üçleme olarak sinema severlerle buluşacak olan filmde yer alması gündeme gelen ilk isim Eddie Redmayne olmuştu. Kate Upton, Katherine Waterston, Saoirse Ronan, Dakota Fanning, Lili Simmons, Elizabeth Debicki ve Alison Sudol’un da kadroya katılması ile filmin kadrosunun büyük bir kısmı tamamlanmış oldu. 2016 yılıın Aralık ayında vizyona girmesi beklenen serinin sonraki filmleri de 2018 ve 2020’de vizyona girecek ve Harry Potter zamanından 70 yıl sonrayı konu alacak.


LEGO OTEL KAPILARINI AÇTI Son yıllarda çocukların mimari becerilerini geliştirebilecekleri bi oyuncaktan çok daha fazlası olduğunu kanıtlama konusunda son derece kararlı görünen LEGO, bu sefer de bir otel konseptiyle karşımıza çıkıyor. Florida’da hizmete giren Legoland Resort Hotel, dünyanın en büyük LEGO otei olma özelliğini taşırken toplamda 4 farklı temaya sahip 152 odası ile ziyaretçilerini bekliyor. Baştan sonra LEGO görünümüyle tasarlanan otelde tabii ki bir de Master Builder LEGO adlı bir LEGO atölyesi bulunuyor.

SKRILLEX KENDI UYDUSUNU YOLLADI

Google’la yaptığı iş birliği sayesinde uzaya kendi uydusunu yollayan dubstep’in öncü isimlerinden Skrillex, uzaydan çektiği fotoğrafları Google aracılığıyla Android işletim sistemli telefonlarla paylaşacak. Adını Aphex Twin şarkısı ve aynı zamanda Skrillex’in sahibi olduğu köpeklerden birinin adı olan Nanou’dan alıyor. Bu arada Skrillex de uzaya uydu gönderen ilk DJ olma ünvanını ele geçirmiş oldu.

LANA DEL REY ALBÜMÜ EYLÜL’DE Son yıllarda adından sıkça söz edilen Lana Del Rey, 22 Mayıs’ta Washington’da gerçekleştirdiği konser esnasında hayranlarına müjdeli haberi verdi. Adının Honeymoon olacağını daha önceden de bildiğimiz albüm, Eylül ayında raflardaki (ve tabii ki dijital ortamdaki) yerini almış olacak. 9 şarkıdan oluşması beklenen albümün sound’unun, bir önceki albümü olan Ultraviolence’tan çok farklı olacağını dile getiren Lana Del Rey, bir önceki albümünü 2014 yılının Haziran ayında çıkarmıştı.

KULTURA

19


MÜYORBİR Genel Sekreteri

Müzikle içiçe olan bir kariyer... Türkiye’de müzik sektörünü en yakından takip eden isimlerden olan Merve Nimetoğlu ile dijital trendleri, müzik endüstrisinin geleceğini ve tabii ki müziği konuştuk. Emir Bozkurt

Eray Evren

Sizi tanıyabilir miyiz ? 7 Aralık 1979 istanbul doğumluyum, tipik bir yay burcuyum. Ayakları yere basmayan tiplerden bir yandan da anneyim, 5 yaşında bir oğlum var. İstanbul’da her gün ordan oraya koşturan herhangi biriyim aslında.

20

KULTURA

Müzik sektöründe ne kadar zamandır varsınız? 4 yıldır müzik sektöründe çalışıyorum, bundan sonra da müzik sektöründe olmaya devam etmeyi hedefliyorum.

birliklerinden biridir. Bağlantılı hak denilen icracı/yorumcu haklarını temsil ediyoruz. Yorumcular adına müzik kullanan umumi mahallerden (café,bar,restoran vb.) yayın kuruluşlarından ve dijital platformlardan izinleri verip ve o izin bedellerini toplayıp üyelerimize dağıtıyoruz. Meslek Birliğimizin ana işlevi budur. 2001 yılından beri faaliyet gösteriyoruz. Kar amacı gütmeyen, Kültür Bakanlığı denetiminde olan bir kuruluşuz. 1800’ü aşkın üyemiz bulunmakta; Türkiye’de aklınıza gelebilecek tüm müzik sanatçıları üyemiz.

Tam olarak yaptığınız işten ve MÜYORBİR’den bahseder misiniz? Ben MÜYORBİR’in genel sekreteriyim. MÜYORBİR (Müzik Yorumcuları Meslek Birliği) 5846 sayılı yasa ile kurulmuş meslek

İşinizin dışında sizin müzikle bir ilginiz var mı? Çocukken bir piyano eğitimi almanın ötesinde bir şey yok diyebiliriz. İşimin dışında müziğin benim için önemi çok büyük, müzik dinlemeden geçirdiğim bir günüm yok.


MÜYORBİR’de işe başladığımda Türk Halk Müziğinin en önemli sanatçıları ile çalışınca bu müziği duymaya başladım ve bu zamana kadar dinlemediğim, farketmediğim için gerçekten üzüldüm.

Müzik endüstrisinde durum ne? Tüm yaratıcı endüstrilerin yaşadığı süreci yaşıyor müzik endüstrisi de; dijitalleşiyor. Dijitalleşme herkesin içinde olduğu ve hızla yol alan bir dönem. ”Herkesin içinde olduğu” bir oyun alanı aslında, müziği dinleyen, yaratan, yorumlayan, yapımcılığını üstlenen de bu oyunun bizzat içinde. Artık müzik dinleyecileri hızla her istediği müziğe erişmek istiyor. Bu tüketim trendini gören müzik servisleri buna göre hizmet verebilecek iş modellerini geliştirip dijital platformlar sunuyorlar. Sanatçılar ve yapımcılar da müzik endüstrisinin gittiği bu alana doğru hedeflerini ve stratejilerini belirliyorlar. Dolayısıyla herkes bu alanı aslında yönetiyor.

bu süreci yönetebilecek. Müzik ciddi bir iş, yaratılma sürecinden dinleyenlere ulaşana kadarki olan yolculuk şansa bırakılmamalı. Tüm dünya bu süreci yaşıyor fakat her bir kültürün bu sürece uyumu farklılaşıyor. Kimi adapte olma konusunda yavaş kalabiliyor kimi hızla sürecin içine giriyor. Dijital kaçınılmaz bir süreç ve müzik endüstrisinin geleceği o yüzden bu alandaki tüm oyuncuların karşı direniş göstermeden sürece katkı sağlayarak dahil olmaları ve yol haritalarını bu yeni sisteme göre hazırlamaları çok faydalı. Dünyayı takip etmek, tüketicilerin ihtiyaçlarını algılayabilmek ve ona göre sanatçıların, firmaların stratejilerini belirlemesi çok önemli.

Müzik dinleyenler ve müziğinin keşfedilmesini bekleyenler için müthiş bir dönem aslında; hızla, olabilecek en kapsamlı repertuarları kolayca keşfedebiliyoruz. Fiziki satışlar düşüyor, dijital satışlar artıyor buna rağmen bu trend birbirini dengelemiyor. Müzik sektöründe çalışan herkes ciddi bir savaş içinde. Dijital süreç bir fırsat alanı ama ona uyum için ciddi bir çalışma yapmak gerekiyor, kendinizi ona hazırlamanız gerekiyor. İster sanatçı olun ister yapımcı olun, bir ekibinizin olması gerekiyor tüm

Mesela bazı ülkelerde müzik servisleri veren firmalar, hizmetlerini cep telefonlarının içinde sunarak satışa sunuyorlar. Bir cep telefonu satın aldığınızda içinde bedava müzik dinleyebiliyorsunuz, bunu uygulayan ülkeler telif konusunu maksimumda halletmiş ülkeler. Dijitalin tüketimi ve telif algısına göre ülkelerin ticaretleri farklılaşıyor. Artık cep telefonları sadece telefon görüşmelerini yaptığımız bir ihtiyaçla

sınırlı değil. Cep telefonlarımızla, müzik dinliyoruz, tv seyrediyoruz, fotoğraf çekiyoruz, sosyal mecra aplikasyonlarını yükleyip gün içinde neler yaptığımızı yayınlıyoruz. Hiç birimizin elinden düşmeyen bu aletin bize sundukları her geçen gün yetmemeye başlıyor ve yeni iş modellerini takip ediyoruz. Mesela eskiden fotoğraf çekiyorduk simdi onu photoshoplayıp artistik bir hale getiriyoruz ve bu sürece müthiş uyum sağlıyoruz. Sizin dijital dünya ile aranız nasıl? Açıkcası işim ve merak etmem sebebi ile takip ediyorum ama tüketici olarak e-kitap hala okumadım, kağıda dokunmayı ve koklamayı seviyorum. Müzikte de uzun zamandır fiziksel album almadım işim nedeniyle önüme gelen albümlerin kartonetlerini okumayı seviyorum. Bu sürece direnmiyorum ama hala eski alışkanlıklarım devam ediyor. Yaş itibarı ile dijitalleşme sürecine hızla adapte olan nesile göre yaşlıyım aslında. Dijital dünya sizce sanatı öldürüyor mu? Bu da kadim tartışmalardan biri. Dijital dünya sanatı bırakın, insanların hayatlarını değiştiriyor. Artık 140 karakterle hayat

KULTURA

21


Oğluma ne iş yaptığımı anlatırken sıkıntı yaşıyorum o yüzden çocuklara telifi anlatabileceğim, bu kültürü çocuk yaşta aşılayabilecek bir çalışmaya başlamak üzere görüşmeler yapıyorum. sosyal mecraları kullanıyoruz ama bunu cool bir şekilde yapmak için yırtınıyoruz. Ama hepimizin amacı aynı; beğenilmek, onaylanmak. O yüzden sosyal mecrada olup asi ve umursamaz haller komik oluyor.

felsefelerimizi anlatmaya çalışıyoruz, hızla bir sürü bilgiye erişebiliyoruz ama keşfetme açlığımızı bence yitiriyoruz. Ya da başka bir deyişle eriştiğimiz ilk bilgi bizim gerçeğimiz oluyor, daha fazlası için uğraşmıyoruz. Özel günleri sosyal mecradan bir iki cümle ile kutlar hale geldik. Ben fazla romantiğimbelki de, yüz yüze, temas eden iletişimleri yitiriyoruz. Böyle konuşuyorum ama ben de sıkı bir cep telefonu müptelasıyım. Ama bize yaptıklarının farkında olarak sürecin içindeyim. Komik bir ikilem ama şu an hepimiz bunu yaşıyoruz. Komiğime gidiyor, Facebook’ta “kimsenin dediğini umursama bildiğini oku, hayatını yaşa” gibi cümleleler yayınlanıyor. Bu sosyal mecra felsefesine bir kere zıt bir durum. Herkes umrumuzda olduğu için, herkese mesajımı düzgün verebilmek için, onaylanmak, beğenilmek için

22

KULTURA

Soruya gelirsek tekrar, bence sanatı öldürmüyor aksine teşvik ediyor. Hızlı erişim sayesinde o kadar fazla yazarla, müzisyenle, ressam ve heykeltıraş tanışma fırsatım oldu ki. Her birini tanıdıkça araştırdım daha çok eserlerini görmek ve dinlemek istedim. Bana bu sürecin katkısı olumlu ve geliştirici oldu. Hızlı tüketme alışkanlığı sanatı nasıl etkileyecek bunu zamanla göreceğiz. Sanatçıların üzerine etkisi olumlu olduğu kadar olumsuz tarafları da olacaktır, işte bu analizi çok doğru yapıp bugüne ayak uydurmak gerekiyor. Dijital platformlarda dinlenen müzikte şu an trend nedir? Streaming dediğimiz dinleme platformları... Eskiden download sistemlerini seviyorduk, cebimize, bilgisayarımıza bir sürü albümleri indiriyorduk. Sonrasında bu çok hantal bir yapıya dönmeye başladı. Şu an insanlar ceplerinde herhangi bir dosya ağırlığı olmadan sadece dinlemek istiyorlar. Şu an dünya devi müzik endüstrisi oyuncuları da iş modellerini

bu tüketime göre kuruyorlar. Basit bir şekilde sadece dinlemek. Dijital dünya tüketime göre farklılık gösterebiliyor. Bugün streaming servisler en fazla talep gören platform, fakat yarın downloadlara uygulanabilecek bir iş modeliyle rüzgar o tarafa esebilir. Dijital dünya süprizlerle dolu. İleride de müzik endüstrisinde kalmaya devam etmek istediğinizi söylediniz, size nerde göreceğiz? Mutfakta kalmaya devam ederken bi yandan akademik tarafta olmak istiyorum. Bu yüzden eğitim alıyorum. Bilgi Üniversitesi Kültür&Sanat Yönetimi yüksek lisans öğrencisiyim, bir yandan da Berklee College of Music’ten “music business” ile ilgili dersler alıyorum. Müzik sektörü ciddi bir iş ve ne yazık ki Türkiye’de eski alışkanlıklar devam ettiği için hak ettiği ölçüde gelişemiyor. Ben bu alanda hem akademik olarak eğitmen olmak istiyorum hem de sektörü belirleyen bir kuruluşta veya bir firmada çalışmaya devam etmek istiyorum. Şu an için şarkıcı olma gibi bir hedefim yok. İşim ile ilgili ama benim işimin dışında ilgilendiğim projeler var; Türkiye’de kültür/yaratıcı endüstrilerin potansiyelini görebileceğimiz veri ne yazık ki yok, bu konuda çalışan bir grubun içindeyim. Oğluma ne iş yaptığımı anlatırken sıkıntı yaşıyorum o yüzden çocuklara telifi anlatabileceğim, bu kültürü çocuk yaşta


aşılayabilecek bir çalışmaya başlamak üzere görüşmeler yapıyorum. Telif kültürü ne yazık ki ülkemizde yok, işimde ciddi bir misyonum var ve bu kültürü yaygınlaştırmak sadece kurumların yapabileceği bir şey değil. Çocuklara bu çok uygun bir dille, bir oyunla anlatıldığında akıllarına böyle bir olguyu düşürmemizin çok faydalı olacağını düşünüyorum. Bu sayede ben de oğluma ne iş yaptığımı anlatabilmiş olurum.

devam edecekler ama bugün ödenen abonelik bedellerinden daha düşük bedelleri ödemek isteyecekler, ona göre

Müzik endüstrisinin diğer kısırlaştığı bir durum; ne yazık ki hep aynı müziği dinliyoruz. Televizyonlarda ve radyolarda çalınan müzik hep aynı. Kendimden örnek vereyim, ben hiç halk müziği dinlemedim, ailem de dinlememiştir, öyle bir kulağımız olmadı hiç. Annemin Zeki Müren plakları vardı ve ben o müzikle büyüdüğüm için bugün Zeki Müren’i fanı olabilecek kadar çok severim. Türk sanat müziğini çok severim ama hiç bilmediğim için Türk halk müziği benim içimde bir yer kaplamamıştır. MÜYORBİR’de işe başladığımda Türk halk müziğinin en önemli sanatçıları ile çalışınca bu müziği duymaya başladım ve bu zamana kadar dinlemediğim, farketmediğim için gerçekten üzüldüm. Yeni nesil bu müziği duymuyor, çünkü önüne sunulmuyor. Dijitalle her müziğe ulaşabiliyoruz diyoruz ama ulaşmak istediğiniz alanı Türk halk müziğine çevirmek bambaşka bir konu. Kamuoyunda Türk müzikleri algısını yaratmak gerekir ki genç nesil de duysun. Sonrasında dinlemeyi tercih edip etmemek onun takdiri ama bu müzikleri duyurmak gerekir diye düşünüyorum. Bu konuda da bir çalışma içindeyim. Önümüzdeki yıllarda neler yaşayacağız müzik endüstrisinde? Müziği dinleyen/tüketenlerin alışkanlıklarına göre yol alacağını söyleyebiliriz. Daha fazla müziğe ulaşmak isteyecekler. Müziğe para harcamaya

yol alınacaktır diye düşünüyorum. Telif ödemeyen, korsan yayınlarının gün geçtikçe azalacağını umut ediyorum. Yeni nesil emeğe saygı gösteren, sorumluluklarını bilen markalara bağlılıklarını gösteriyor. Dolayısıyla telif ödeyen kurumların kullanıcıları gün geçtikçe artacaktır ve korsanlar azalacaktır. Sanatçılar, dijital dünyaya çoğunlukla hazırlıksız yakalandığı için yapımcıları ile sözleşmeleri daha kapsamlı olacaktır.

Hızlı tüketme alışkanlığı sanatı nasıl etkileyecek bunu zamanla göreceğiz.

Herkes dijital platformlardan nasıl gelir elde edeceğini kavramaya başlayacaktır. Youtube gibi bir kanaldan nasıl fayda sağlayacağını sektörde herkesin algılayıp para kazanacaklarını düşünüyorum. Genellemeleri sevmiyorum, hayatın hiçbir alanı genellemelerle akmıyor ama çoğunluk için bu yönde olacağını düşünüyorum.

KULTURA

23


Türkiye’nin en çok tanınan ve sevilen ikilisinin yarısı, Türk tiyatro ve sinema tarihinin mihenk taşlarından biri olan ve geçtiğimiz ay aramızdan ayrılan Zeki Alasya’nın yaşantısını, başından geçen zorlukları ve çok bilmediğiniz yönlerini sizler için derledik. Hakan Karakullukçu

Dünya sinema tarihinde birçok ülkenin kendi bünyesinden çıkardığı, aralarındaki müthiş sinerji ve uyumla izleyicinin gönlünde bambaşka bir yer edinmiş ikili karakterleri vardır. Özellikle komedi alanında daha çok kitleye ulaşan bu ikililer kendilerine has bir üsluba ve dile sahiptir. İşte Zeki Alasya ve Metin Akpınar ikilisi, Türk sinema ve tiyatro tarihinde bu ekolün belki de en çok tanınan, bilinen ve en çok kişi tarafından benimsenen temsilcileriydi. Geçtiğimiz ay aramızdan ayrılan Zeki Alasya, bu ikilinin Zeki’si, Metin’in diğer yarısıydı. 1943’te İstanbul’da doğdu Zeki

24

KULTURA

Şenol Alasya. Aslen Kıbrıslı. Osmanlı sadrazamı Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa’nın da yeğeni. Robert Koleji’nin ortaokul bölümünden mezun olan Alasya, 1959’da sanat hayatına MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) tiyatrosunda amatör olarak başladı. Bu sıralarda bir süre dekoratörlük ve rehberlik yaptı. Profesyonel oyunculuk hayatına 1964’te Arena Tiyatrosu’ndaki Mister Nato, Kargalar Okulu, Şampanya ve Viski gibi oyunlarda rol alarak başladı. 1965 yılında Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda çalıştı. Burada Metin Akpınar’la arkadaş olan Zeki Alasya’nın, Akpınar’la arkadaşlığı Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda iyice pekişti.

Zeki-Metin’li yılların başlangıcının tohumları işte bu dönemlerde atıldı. 1966 yılında artık ortak bir tiyatro kuracak kadar birbirine güvenen iki dost haline gelmişlerdi. Parasız pulsuzlardı belki ancak küçük bir salon tutacak cesareti kendilerinde bulmuşlardı. Taksim’de Genar Tiyatrosu adındaki 120 kişilik bir tiyatroda kendi oyunlarını sergilemeye başladılar ancak 10-15 kişilik seyirci kitlesini genişletemeyince tiyatro battı. İkilinin bu projesi tutmayınca ve üstüne üstlük uçan kuşa borçlanınca birlikte kış turnesi yapmaya karar verdiler ve böylece ancak borçlarını


ödeyebildiler. “Çok aç kaldık.” diye anlatıyor o dönemi Zeki Alasya. “Tahta kaşıklar aldık Tahtakale’den. Metin onları kazıdı, ben iyi resim yaparım, ben üstüne resimler yaptım ve turistik eşya satan dükkanlara sattık onları.” Böyle perişan bir durumdayken Haldun Taner’le karşılaştılar ve Taner ikiliye, “Önümüzdeki yıl birlikte çalışalım.” diye bir teklifte bulundu. Vatan Kurtaran Şaban adlı kabare oyununda çalışacaklardı. Zeki Alasya da Metin Akpınar da o zamanlar kabarenin ne olduğunu dahi bilmiyordu. Derken 1967 yılında Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan ile birlikte Türk tiyatro tarihinin en büyük efsanelerinden biri,

aynı zamanda Türkiye’nin ilk kabare tiyatrosu olan Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun kurucuları arasında yer aldı Zeki Alasya. O dönemlerde Avrupa’da kabare tiyatrolarına hep hayvan isimleri verilirdi. Haldun Taner’in “Devekuşuna Mektuplar” isimli köşe yazısından da esinlenerek tiyatroya Devekuşu Kabare adını verdiler. Devekuşu Kabare Tiyatrosu politik taşlamaları ve kendine has üslubuyla kısa zamanda geniş bir izleyici kitlesi kazanarak kabare türünün Türkiye’deki en büyük temsilcisi oldu. Zeki Alasya Devekuşu Kabare’nin tüm oyunlarında oyuncu, yazar ve yönetmen olarak yer aldı. Haldun Taner ve Ahmet Gülhan “sergilenen oyunlarda belli bir düzeyin altına düşüldüğünü” öne sürerek tiyatrodan ayrılınca Devekuşu Kabare’nin yönetimi tamamen Zeki Alasya ve Metin Akpınar ikilisine kaldı. Yıllarca oyunculuğunu sahneden beyazperdeye taşıma hayalleri kuran Alasya’ya beklediği haber, o dönemlerde Ertem Eğilmez’le birlikte çalışan yakın arkadaşı Halit Akçatepe’den geldi. “Ertem Eğilmez seninle görüşmek istiyor.” haberiyle havalara uçtu Zeki Alasya. “Sizin niyetiniz yok mu sinema yapmaya?” diye

sordu büyük yönetmen Eğilmez. Zeki Alasya, “Kendi adıma konuşuyorum, başkası adına konuşamam. Var, hem de çok var!” diye cevaplandırdı bu soruyu. Ardından can dostu Metin Akpınar’a da sinemaya geçmesi için baskı yaptı. Böylece 1973 yılında oyunculuklarını kamera önüne taşıyan Zeki Alasya ve Metin Akpınar, sahnedeki başarılarını sinemada da gösterip müthiş bir ikili oluşturdu. Sinemayla birlikte Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nu birarada yürüten ZekiMetin ikilisi, Ertem Eğilmez’in kalabalık kadrolu güldürülerinde yer almaya başladı. Türk sinemasının efsaneleşmiş filmleri Yalancı Yarim, Mavi Boncuk, Köyden İndim Şehire, Salak Milyoner gibi yapımlarda harikalar yarattı. Ardından Alasya ve Akpınar’ın birlikte başrol oynadığı filmler çekilmeye başlandı. İkilinin Zeki ve Metin olarak karşımıza çıktığı ilk yapım, Aram Gülyüz’ün yönetmenliğinde çekilen 1974 tarihli ‘Mirasyediler’ filmi oldu. Ardından seri şekilde çekilmeye devam eden onlarca filmle toplumun her kesiminde benimsendi ve milyonlarca izleyicinin aklında silinmez izler bıraktı. Artık izleyici Metin’in oynadığı filmde

KULTURA

25


Zeki’yi, Zeki’nin oynadığı filmde Metin’i arar olmuştu. Zeki Alasya’ya göre halk tarafından bu kadar benimsenmelerinin temelinde bu işe çok yatkın olmalarının yanında ikisinin de Türk insanını yakından tanımaları ve İstanbul’un en sıcak iki mahallesinden çıkmış olmaları vardı: Zeki Alasya Şehzadebaşılı, Metin Akpınar Aksaraylıydı. Zeki Alasya sadece oyuncu değildi, aynı zamanda yönetmenlik ve senaristlik de yapıyordu. Aralarında oyunculuk da yaptığı Aslan Bacanak, Cafer’in Çilesi, Petrol Kralları, Vay Başımıza Gelenler gibi filmlerin de bulunduğu 24 filmde yönetmenlik koltuğuna oturdu. Siyasi bir kişiliğe de sahip olan Alasya, Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda Metin Akpınar ile birlikte birçok politik hicive de imza attı. 1980 darbesi döneminde,

26

KULTURA

babasının öğrencilerinden biri olan dönemin cumhurbaşkanı Kenan Evren, Zeki Alasya’yı bir gün köşke çağırdı. “Bizimle niye uğraşmıyorsunuz?” dedi. Usta oyuncu zekice bir hamleyle soruya cevap verdi: “Uğraşıyoruz da farkında değilsiniz.” O dönemlerde politik taşlamalarla dolu “İnsanlığın Lüzumu Yok” adlı oyunu oynuyorlardı ancak neyse ki politikacılar sanatçıların ne demek istediğinin farkına varamıyorlardı. “Paşam sizinle uğraşırsak tiyatroyu kapatırsınız, kapatırsanız Metin’in, benim aç kalmam önemli değil, 50 tane adam aç kalır, neye güvenerek sizinle uğraşayım?” diye devam etmişti sözlerine Zeki Alasya. Ama uğraşmaya devam etti o zihniyetle. 12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de çizgisini hiç bozmadı. 30 yıl boyunca birlikte filmler yapan Zeki Alasya ve Metin Akpınar ikilisi

2000’li yıllarla birlikte ayrı filmlerde rol almaya başladılar. Elbette ki bu durum dedikoduya meraklı kesimin iştahını kabarttı ve Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın küstüğü, ayrıldığı, aralarında kırgınlık olduğu söylentileri yayılmaya başladı. Ancak ikili bu iddiaları hep yalanladı. Geçtiğimiz yıllarda verdikleri bir röportajda Metin Akpınar küs olduklarını söyleyenler için “Aptallıklarıyla kalsınlar.” diye cevap vermişti. Arkadaşlıklarını, birbirlerine bağlılıklarını tek cümleyle özetliyordu Akpınar: “Yarin yanağından gayrı her şeyimiz birdir bizim.” Zeki Alasya ise şunları söylüyordu: “1967’de başladık. ‘Dur Bakalım Ne Olacak’la. Doldu doldu boşaldı salon. Yeni oyun hazırlanıyor o arada. Gazetelerde, ‘Bakalım bunlar ne zaman ayrılacak’ haberleri... Daha bir sene olmuş. Ben alıştım, Metin


sinirleniyor.” Son yıllarda sinemadan televizyona transfer oldu Zeki Alasya. Yabancı Damat, Akasya Durağı, Cennet Mahallesi gibi dizilerde rol aldı. Son olarak Küçük Ağa dizisinde de rol almış olan Zeki Alasya, son zamanlarında can dostu Metin Akpınar’dan daha aktif bir sanat hayatına sahipti. Ancak maddi anlamda çok da iç açıcı durumda olduğu söylenemezdi. Kendi savurganlığını şu cümlelerle ifade etmişti bir röportajında: “Ben dağıtırken Metin tutumlu ve akıllıca bir şekilde mal varlığına sahip oldu. Ben paramı yönetemedim. Kullandığı her kuruşu alın teriyle oldu elbette. Ama benim bir evim bile yok mesela, sıkıntıda kaldım. Hala kirada oturuyorum. Bir daha gelsem dünyaya yine aynı davranırdım. Metin Akpınar gibi olmak istemezdim yine de.” Geçtiğimiz ay karaciğer yetmezliğinden hastaneye kaldırılmıştı Zeki Alasya. Hızlı gelişen hastalık kısa sürede sanatçının karaciğerini iflas ettirmişti. Yattığı hastanede 7 Mayıs günü hayatını kaybetti Zeki Alasya. Cumhuriyet tarihinin belki de en çok sevilen ikilisinin gerçek ayrılığı bu ölümle gerçekleşti. Sanatçının can dostu Metin Akpınar, vefatın ardından şu cümleleri söyleyerek ayrılık dedikodusu çıkaranlara da en son cevabı verdi: “Zeki Alasya benim yarımdı. Yarım gitti, canım gitti. Herkes için büyük kayıp. Her ölüm gençtir ama Zeki çok genç öldü. Maalesef karaciğerde bir olumsuzluk oluşmuştu. Çok geç fark edilmişti, yapacak bir şey yoktu. Son zamanda hoş tutmaya çalışıyorduk. Olabildiğince rahat ettirmeye çalışıyorduk. 15 gündür çok kötü bir tablo vardı.Son 2 gündür ben yanındaydım. Bugün sevdiği yemeği yapıp götürecektim. Bu haberi aldım. Kader bizi adeta birleştirmişti. Babalarımız aynı firmada çalışırlardı. Annelerimiz vefat ettiğinde imamları bile aynıydı. Bu yazgı bizi birleştirdi ve ölüme kadar da ayrılmadık. Ayrılık

dedikoduları saçmasapan dedikodulardı. Şimdi gerçekten ayrıldık, bazıları kına yakabilir. Çok marifetli bir adamdı. Terziliği bile vardı. Zeki başarılı bir sanatçıydı. Kısa ömrüne çok başarı sığdırdı.” Zeki Alasya ile birlikte birçok filmde çalışmış olan Yeşilçam’ın emektar aktrislerinden Ayşen Gruda ise Zeki Alasya’nın ardından şunları söylüyordu: “Zeki uzaya meraklıydı, galaksilere, yıldızlara çok meraklıydı. Umarım oralara gitmiştir. İnsan olarak da, arkadaş olarak da oyuncu olarak da hiçbir zaman yeri doldurulamayacak. Her şey olunur ama insan olmak zordur, o ‘insan’dı. Adile Naşit’e de inanamamıştım, Kemal Sunal’a da inanamamıştım. Zeki’ye de inanamayacağım. Zeki’nin kaybıyla her ilden bir cenaze çıktı.” Usta oyuncunun eşi Jülide Alasya ise sosyal medyada şu mesajı paylaştı: “Sevgiliyi, aşkımı, dostumu, hiç büyümeyen, kocaman altın yürekli, yaramaz çocuğumu kaybettim. Acımı tarif edecek cümle yok... Tek tesellim, bir eli elimde, diğeri Zeyno’da, bir an canı yanmadan ama canımdan can kopararak, huzur içinde gitti... En başta hastanede bize kendi en yakınlarıymış gibi davranan doktor, hemşire ve tüm personele, sevenlerine, sadece Türkiye’den değil, tüm dünyadan arayıp acımı paylaşmak isteyenlere, destek olanlara çok teşekkürler... Kendisinin de dediği gibi arkasında bu kadar çok eser bırakan kişiler ölmez, o da ölmedi... Son bir şey: Sevgili yârim, ben seni çok ama pek çok sevdim, varsa bir hakkım, helal olsun…” Usta oyuncunun diğer yarısı, yakın dostu Metin Akpınar’ın da dediği gibi, “kısacık hayatına” çok başarı sığdıran Zeki Alasya, yeri asla doldurulamayacak büyük sanatçılar kervanına katıldı ve gitti. Türk insanının sinema, tiyatro ve oyunculuk anlayışını yerinden oynatan Zeki Alasya’yı, kendisiyle büyümüş olan nesiller asla unutmayacak.

KULTURA

27


Bilim, sanat, tarihi olaylar gibi konulara odaklanan müzelerin yanında, sıradışı özellikleriyle, farklı amaçlarıyla hafızalardan kolay kolay silinmeyecek anlar yaşatan ilginç müzeler, son zamanlarda ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.

Hakan Karakullukçu

Sanatsal ve kültürel değerlerin korunmasında ve geleceğe aktarılmasında önemli bir rol oynayan müzeler, ziyaretçilerine daha çok geçmişten bilgiler sunarak merak edilen dönemlere ve tarihi olaylara ışık tutarlar. Bizim bu sayımızda incelediğimiz sıradışı müzeler ise klasik

28

KULTURA

müzeciliğin çok ötesinde bir anlayışla daha farklı ilgi alanlarına hitap ediyor. Kimisi oyuncaklardan, kimisi insan saçlarından, kimisi farklı türde böceklerden ve bitkilerden derlemeler yaparak ziyaretçilerinin ilgisini çekmeye çalışıyor.


MASUMİYET MÜZESİ İSTANBUL

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un kendi aynı adlı romanından esinlenerek oluşturduğu Masumiyet Müzesi, yazarın 1990’dan beri düşündüğü bir projeydi. 1970’lerden günümüze kadar uzanan, zengin erkek ve fakir kız arasındaki aşk hikayesini anlatan roman, 2008 yılında yayımlandı. Romanın baş kahramanları Kemal ile Füsun’un ilişkisinde Kemal, Füsun’u bir gün kaybedeceği korkusuyla ona ait ayakkabı, küpe gibi eşyalarını toplayıp biriktirmeye başlar. Yazar Orhan Pamuk da o yıla ait eşyaları toplamaya başladı ve bu eşyaları bir müzede sergilemek istediğini duyurdu. Müzeyi açacağı binayı bulmak için Sultanahmet ve Galata civarında dolaştı ve son olarak Cihangir-Çukurcuma’da karar kıldı. Bu süreçte müzecilik hakkında bilgi toplayan Pamuk dünya çapında birçok müze gezdi. Yazarın müze için satın aldığı binanın restorasyonunu

ise Türk mimarlar İhsan Bilgin, Cem Yücel ve Alman mimar Gregor-SunderPlassmann yaptı. Tüm bu çalışmaların ardından yazar müzenin açılabilmesi için Masumiyet Vakfı adıyla bir vakıf kurmak için mahkemeye başvurdu ve 2009’da vakıf tescillendi. 28 Nisan 2012 tarihinde açılan müzenin tanıtımında açıklama yapan Orhan Pamuk, müzedeki eşyaları romanı yazmaya başlamadan önce toplamaya başladığını, hatta romanı bu eşyalara bakarak yazdığını belirtti. Yazar Pamuk, katıldığı bir programdan herkesin kendisini “Orhan sen bir yazarsın, niye bunu yaptın?” diye eleştirdiğini söyledi ve şu açıklamaları yaptı: “İçimden bu geldi. Buna inandım. Ben ressam olmak istemiştim. Müzelere inanıyorum. Müze severim. Çok giderim. Biz niye yapamayalım? Zihinsel yaratıcılıkla, edebi yaratıcılıkla, sanatsal buluşlarla ilginç bir şey yapabiliriz diye de

düşündüm. Hem babaannem hem anneannem bu hediyeleri alırdı. Romanın geçtiği yılların milli piyango biletleri. 31 Aralık çekilişi. Romanda anlattığım gibi işaretlemek için kuru fasulye kullanılırdı.” Çukurcuma’da bulunan ve pazartesi günleri ziyarete kapalı olan Masumiyet Müzesi, salı, çarşamba, cuma, cumartesi ve pazar günleri 10.00-18.00 saatleri arası, perşembe günleri ise 10.0021.00 saatleri arasında ziyarete açık. Ayrıca müzede eşyaların satıldığı bir de Masumiyet Dükkanı mevcut. Romanının 574. sayfasında giriş bileti ve bir de haritası bulunan müzenin tam bilet fiyatı 15 TL, öğrenci bileti fiyatı ise 10 TL.


OYUNCAK MÜZESİ İSTANBUL

23 Nisan 2005 tarihinde İstanbul Erenköy’deki bir köşkte yazar ve şair Sunay Akın tarafından, “hayal etmenin ve düş kurmanın tarihini arama” fikriyle kurulan oyuncak müzesi, yazarın 1990’dan beri çeşitli ülkelerdeki antikacılardan ve koleksiyonerlerden toplayıp biriktirdiği oyuncakları bünyesinde barındırıyor. Müzede, 1700’lü yıllardan günümüze oyuncak tarihinin en güzide eserleri bulunuyor. 4 bine yakın oyuncağa ev sahipliği yapan, Akın’ın ailesinden kalkma köşkte açılmış olan 5 katlı müzenin her odasında farklı bir konsept mevcut. Odalardaki tasarımda sahne tasarımcısı Ayhan Doğan’ın imzası var. Müzenin üst katlarında Amerikan, Alman ve Fransız yapımı oyuncaklar çoğunlukta. Özellikle Nazi döneminin oyuncaklarının dikkat çektiği müzede, her dönemin oyuncaklarının tasarımlarının dönem şartlarına göre nasıl değişiklik gösterdiğine de tanık oluyorsunuz. Farklı konseptlere ve her konsepte uygun oyuncaklara sahip odaları gezerken camekanların içinde hayranlıkla

30

KULTURA

izlediğiniz çeşit çeşit oyuncağın her birinin kendine ait hikayeleri olduğunu da düşünmeden edemiyorsunuz. Müzeye girişte bir adet elektronik rehber de edinirseniz, gezdiğiniz her mekanın hikayesini Sunay Akın’ın kendi sesinden dinleyebilirsiniz. Ziyaret saatleri haftaiçi 09.30-18.00, haftasonu 09.30-19.00 olan müzenin giriş ücretleri ise şu şekilde: Tam bilet 10 TL, indirimli bilet 7 TL. Ayrıca müzenin alt katında doğum günü, kahvaltı ve kurumsal organizasyonlara da ev sahipliği yapan bir de Müze Cafe mevcut.


ÇANLI KİLİSE AKSARAY

Aksaray’a 17 kilometre uzaklıkta Manastırlar Tepesi’nde bulunan, Bizans sanatının en güzel örneklerinden birini temsil eden Çanlı Kilise, 1994 yılında yapılan kaçak kazıda içerisinden çıkartılan mumyalarla meşhur oldu. Kaçak kazıdan sonra jandarmaların yakaladığı iki adet çocuk mumyası, görevliler tarafından Müzeler Müdürlüğü’ne teslim edildi. Bu olayın ardından kilisede başka mumyaların da olduğu düşünülerek bir kurtarma kazısı yapıldı ve kazı sonucunda çocuk mumyaları ve bir adet kedi mumyası, metal yüzükler, bilezikler, giysi ve kefen parçaları ele geçirildi. Niğde ve Aksaray Müzeleri’nde bu buluntular hala sergileniyor. Çanlı Kilise, tahminen 13. yüzyılda inşa edilmiş. Kilisenin birçok

yerinde Hristiyanlıkla ilgili figürler, Hz. İsa ve havarilerine ait freskler bulunuyor. Ancak kilisenin kubbesi tamamen çökmüş ve fresklerin hemen hepsi defineciler tarafından tahrip edilmiş durumda. Çanlı Kilise’de mumyalamanın bu kadar yoğunlaşmasının sebebi ise, bu bölgedeki Manastırlar Tepesi’nin Hristiyanlığın önemli bir merkezi ve hac yolu üzerinde olnması. Civarda bu kilise haricinde erken Hristiyanlık dönemine ait birçok kalıntı daha bulunuyor. 15’ten fazla taş oyma kilisenin bulunduğu bölgede çok geniş bir dini yaşam alanı mevcut. Günümüzde turistler tarafından pek bilinmeyen Çanlı Kilise, bölgeyi ziyaret edenlerin mutlaka görmesi gereken kültürel bir zenginliğe sahip.

KULTURA

31


SAÇ MÜZESİ KAPADOKYA

Listemizin ilginçlikte en iddialı müzelerinden biri hiç şüphesiz binlerce kişiden toplanan saçlardan oluşturulmuş olan Galip Körükçü saç Müzesi. Avanos’ta çömlekçilik yapan ve yakınlarınca Chez Galip olarak tanınan Galip Körükçü, 1979 yılında dükkanına müşteri olarak gelen Fransız bir kadının saçlarını çok beğenir ve kendisinden bir tutam saç alır. Bundan sonra dükkanına gelen her turistten bir tutam saç alan Chez Galip, 500 metrekarelik bir atölyeye çevirdiği mağarasına bu saçları asar ve 36 yılda binlerce saç tutamından oluşan bir müze ortaya çıkarır. Saçını aldığı herkesin adını da bu saç tutamının altına yazan Galip Körükçü’nün müzesinde, halkımızın yakından tanıdığı Muazzez Ersoy, Semra Özal, Pınar Aylin, Nurgül Yeşilçay, Selda Alkor ve İpek Tuzcuoğlu gibi ünlülerin saçları da bulunuyor. 1998 yılında Guinnes Rekorlar Kitabı’na giren Saç Müzesi’nde sadece kadınların saçları var. Müze sahibi Galip Körükçü, ilk saçı aldığı Fransız kadının birkaç yıl önce müzeyi ziyaret edip dolaştığını, kendi saçının nerede olduğunu sorduğunu ama bulamadıklarını söylüyor. Yabancı bir internet sitesi tarafından dünyanın en ilginç altıncı müzesi olarak gösterilen saç müzesine hala günde birkaç kişi gelip saçlarını bırakıyor.

32

KULTURA


MEHMET NACİ ALAGÖZ UÇURTMA MÜZESİ İSTANBUL

Üsküdar’da Uncular Caddesi’nin sonunda bulunan, 2005 yılında Uçurtmacılar Derneği Başkanı Mehmet Naci Aköz tarafından kurulan Uçurtma Müzesi, dünyanın çeşitli yerlerinden toplanmış 1500 civarında rengarenk uçurtmayı içinde barındırıyor. 1980 yılından beri uçurtma imalatı ve satışı yapan Mehmet Naci Aköz, müzedeki uçurtmaları 1986 yılından bu yana topluyor. 1984’te Türkiye’nin ilk uçurtma yarışmasını düzenleyen uçurtma duayeni, 1997’de Türkiye’nin ilk uluslararası uçurtma festivalini projelendirdi ve uyguladı. 2000 yılında türkiye’de ilk kez uçurtma atölyesi uygulamasını başlattı ve 2005’te Türkiye’nin ilk uçurtma müzesini kurdu. 2011’de Üsküdar Belediyesi ile işbirliğine giderek adını “Üsküdar Belediyesi Mehmet Naci Aköz Uçurtma Müzesi” olarak değiştiren bu enteresan müze, aynı zamanda ziyaretçilerinin kendi uçurtmalarını da yapabileceği bir atölye olma özelliğine de sahip. Haftaiçi her gün ve haftasonu cumartesi günleri açık olan müzeyi gezmeniz yaklaşık 1,5 saatinizi alıyor. 3 yaş üstü çocuğunuzla birlikte katıldığınız atölye çalışmasında çocuğunuzun seçtiği desenle kendi uçurtmanızı yapabiliyorsunuz. Ardından bir rehber eşliğinde müzeyi geziyorsunuz, bu sırada yaptığınız uçurtmanın kuyruk ve denge ayarları yapılıyor ve uçurtmanız müze çıkışında çocuğunuza bir takdir belgesiyle birlikte takdim ediliyor. Girişi ücretsiz olan müzede yalnızca uçurtma malzemelerine ücret ödüyorsunuz.

KULTURA

33


ŞAPKA MÜZESİ KASTAMONU

Mustafa Kemal Atatürk’ün, şapka inkılabını Kastamonu’da yapmasından esinlenerek Mimar Vedat Tek KültürSanat Merkezi içerisinde düzenlenen Şapka Müzesi, içerisinde cumhuriyetin ilanından bu yana kadın ve erkekler tarafından giyilmiş olan tam 421 adet şapka bulunduruyor. Türkiye’nin ilk ve tek şapka müzesi olma özelliğine sahip olan bu müze, 2008 yılında 3 adet şapkayla yola çıktı. Şu anda müzenin bünyesindeki 421 adet şapkanın içerisinde Süleyman Demirel, Bülent Ecevit gibi siyasetçilerinin şapkalarının yanısıra, Filiz Akın gibi Yeşilçam oyuncularının da filmlerde giydikleri şapkalar bulunuyor. Müzede Cumhuriyet tarihine ait şapkaların yanısıra, Mısırlı sultanların giydikleri M.Ö. 5 bin yıllarına ait “kılaf” adı verilen şapka ve orijinalinin Kazakistan Devlet Hazinesi Müzesi’nde sergilendiği Hunlar dönemine ait “Altın Adamın Başlığı” adlı şapka da sergileniyor. 34

KULTURA


12 EYLÜL UTANÇ MÜZESİ ANKARA

Devrimci 78’liler Federasyonu tarafından çeşitli illerde açılan Utanç Müzesi, ilk kez 2010 yılının Eylül ayında Ankara’da açıldı. Yılın belli dönemlerde İstanbul’da ve Ankara’da açılan müzede her yıl farklı farklı eşyalar sergileniyor. İlk olarak Çankaya’da açılan müzede Deniz Gezmiş’in parkası, İbrahim Kaypakkaya’nın baskı makinesi, Metin Göktepe’nin fotoğraf makinesi çantası ve gazeteci yeleği, Abdi İpekçi’nin kanlı gömleği, Mamak Cezaevi’ndeki kadınlar koğuşunun mektupları, maketler üzerinde gösterilen işkence yöntemleri, idam edilen Erdal Eren’in duruşmalarda giydiği elbisesi, Soma madencileri anısına baret ve çizme, yasaklanmış kitap ve yayınlar, idam sehpası, gözaltında kaybolan, idam edilen ve işkence görenlerin fotoğrafları gibi çok sayıda parça yer alıyor. Bu eşyaların yanısıra 21 Kasım 2004’te Mardin Kızıltepe’de evinin önünde polisler tarafından 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın kanlı giysileri ve Diyarbakır Cezaevi’nde kötü koşulları protesto etmek için kendilerini yakan Mazlum Doğan ve Ferhat Kutay’ın eşyalarının yanı sıra Ulaş Bardakçı’nın kazağı ve Hıdır Aslan’ın da eşyaları sergileniyor. 12 Eylül döneminde gözaltına alındıktan sonra işkenceyle öldürülen yayıncı İlhan Erdost’un katillerinin fotoğrafları da ilk defa bu müzede gün yüzüne çıktı. “Yasak yayın bulundurduğu ve yayımladığı” gerekçesiyle kardeşi Muzaffer Erdost’la birlikte gözaltına alınan İlhan Erdost Mamak Cezaevi’ne kondu ve burada yoğun işkenceye maruz kaldı. İlhan Erdost kardeşinin gözü önünde hayatını kaybetti. Müzede İlhan Erdost için

hazırlanan bölümde İlhan Erdost’un hala üzerinde kan lekeleri bulunan pantolonu, kırık saati ve içinde 1030 lira para bulunan cüzdanı da sergilendi. 2013 yılının Eylül ayında Gezi Olayları konseptiyle açılan Utanç Müzesi’nde, olaylar esnasında hayatını kaybeden Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım ve Mehmet Ayvalıtaş’ın özel eşyaları sergilendi. Utanç Müzesi her sene bünyesine yeni parçaları katarak hızla büyümeye devam ediyor ve bizler de bu büyümeyi ibretle izliyoruz…

KULTURA

35


ÇAMLIK TREN MÜZESİ İZMİR

36

Selçuk-Aydın yolu üzerinde bulunan Türkiye’nin ilk ve tek demiryolu müzesi olan Çamlık Buharlı Lokomotif Müzesi, yeşillikler içinde kocaman bir alana sahip, pek kimse tarafından keşfedilememiş bir hazine. Müzenin burada kurulmasının sebebi Türkiye’nin ilk demiryolu olan İzmir-Aydın Demiryolu’nun (1866) Çamlık Köyü’nden de geçmesi.

yılında Çamlık’a geldiği beyaz trenin de sergilendiği müzede, Atatürk’ün tren yolculuklarında çekilmiş olan fotoğrafları da görülebilir. Müzede sergilenen lokomotiflerin önlerinde yer alan panolarda yapım yeri, servise giriş tarihi, hangi hatta çalıştığı, türü, maksimum hızı, uzunluğu, ağırlığı ve yapan firmanın ismi gibi bilgiler mevcut.

1991 yılında ziyarete açılan müzede Alman, İngiliz, Fransız,Amerikan, İsveç ve Çekoslovak yapımı 30 buharlı lokomotif sergileniyor. Ayrıca dünyada yalnızca 2 tane bulunan ve odunla çalışan bir İngiliz yapımı lokomotif de bunların arasında bulunuyor. Müzede tüm bunların yanısıra 4 vinç, su pompaları, motorin taşıma tankı, 1 açık ve 1 kapalı yolcu vagonu, su cenderesi, tamir atölyesi, treni üzerine alıp istediğiniz yöne 360 derece elle çevirebileceğiniz bir köprü düzeneği, 1850 yılından kalma bir tuvalet ve 900 metre uzunluğunda eski bir tünel de yer alıyor. Atatürk’ün 1936

Lokomotiflere istediğiniz gibi tırmanıp fotoğraf çekilebileceğiniz, içerisinde çok hoş bir restoranın da bulunduğu müzenin giriş ücreti 5 TL.

KULTURA


URAL ATAMAN OTOMOBİL MÜZESİ İSTANBUL

Tarabya’da bulunan Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi, 1920-1970 yılları arasında otomobil piyasasının en gözde araçlarını bünyesinde barındırıyor. Klasik otomobil tutkunlarının tutkunu olduğu araçlardan 50 tanesinin sergilendiği müze 2 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulu. Ural Ataman tarafından açılan müze tasarlanırken, klasik otomobiller ve ait oldukları dönemlerin yaşam biçiminden yola çıkılmış, eski ve yeniyi buluşturan bir çizgi yakalanmış. Bunun yanısıra mekanın aydınlatılmasında kullanılan neon reklam panoları, jant kapağı koleksiyonu ve dev reklam panolarıyla beraber bir uyum oluşturulmuş. Sergilenen tüm araçların arkasında bulunan duvarlarda araçla ilgili bilgiler ve aracın önünün ve arkasının kolaylıkla görülebilmesi için özel imal edilmiş dışbükey aynalar mevcut. Müzede sergilenen araçlar arasında en çok 1926 Ford Model T, 1954 Chevrolet Corvette “Blue Flame”, 1955 Mercedes Benz 300 SL “Gullwing” gibi arabalar ve hala kullanılır durumda olan 6 adet motosiklet dikkat çekiyor. Amerikan klasiklerinin sergilendiği A Blok’ta 50’li ve 60’lı yılların Amerika’sında “diner” adı verilen fast-food restoranların kopyasının birebir tasarlanmış olduğu bir bar bölümü bulunuyor. Aynı bölümün arkasında bulunan maket otomobil koleksiyonu da müzenin en gözde bölümlerinden

biri. Avrupa arabalarının sergilendiği B Blok’un üst katında ise Avrupa zevkini yansıtan İngiliz Bar’da müzenin amacına uygun bir kütüphane, piyano, koleksiyon değeri taşıyan bazı eşyalar ve küçük bir klasik otomobil yarış pisti yer alıyor. İçerisinde bir adet hediyelik eşya mağazası bulunan Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi sadece cumartesi günleri 11:00-18:00 saatleri arasında açık ve giriş ücreti 5 TL.

KULTURA

37


Dünyada sadece birkaç önemli müzik festivali, dinleyicilere sunduğu müzik ziyafetinin yanında yıllar içerisinde kendi kültürlerini oluşturmayı başarabildi. Bu festivallerin bazıları toplumsal bir akımı desteklerken bazıları da içinde bulunduğu dönem için yeni olan bir müzik türünün dünya çapında yayılmasında ön ayak oldu. Yüz binlerce hatta milyonlarca insanı bir araya getirmeyi başaran müzik dünyasının bu en önemli olaylarından tarihe adını altın harflerle yazdırmayı başaran, bu anlamda “çığır açmayı” başarabilmiş olan festivalleri sizin için derledik.

38

KULTURA

Erdem Yaşar


KULTURA

39


Woodstock Music & Art Fair Woodstock şüphesiz ki dönemin en çok ses getiren, hatta belki de birçok kişinin festival algısını değiştirmeyi başardı. İlki 1969 yılında gerçekleştirilen festival, o dönem hippiler olarak adlandırılan savaş karşıtı gençlerin ABD’nin her tarafından geldiği bir buluşma noktası oldu. ABD’nin Vietnam’da başlattığı savaşı protesto eden 400 bin kişinin katıldığı konserler, olumsuz hava koşullarına rağmen 4 gün boyunca devam etti. Beklenenin üzerindeki katılım yüzünden birçok kişinin yolda kalıp konser alanına ulaşamadığı etkinlik, dönemin en önemli sanatçılarına da ev sahipliği yaptı. Cuma günü yoğun trafiğe bağlı gecikmelerden sonra Richie Heavens’ın sahne almasıyla başlayan festivalin ilk gününde folk sanatçılar ağırlıktaydı. Festivalin ikinci günü

40

KULTURA

ise sonraki yıllarda müzik piyasasına damgasını vuracak olan Santana, Grateful Dead, Janis Joplin, The Who ve Jefferson Airplane gibi önemli isimler sahne aldı. Üçüncü gün, Joe Cocker’ın öğlen saatlerinde sahne almasıyla başladıktan kısa bir süre sonra yine hava muhalefeti sebebiyle kesintiye uğradı. Folk şarkıcılarının ağırlıkta olduğu üçüncü gün, kesintisiz olarak pazartesi gününe kadar sarktı ve festival, Jimi Hendrix’in 2 saat boyunca aralıksız olarak sahnede kaldığı efsane bir performansın ardından sabah 10:30’da sonlanmış oldu. The Doors gibi birçok önemli grup da daha sonra bu festivalde yer almamayı tercih ettikleri için duydukları pişmanlığı dile getirdi. Ne yazık ki uyuşturucu gibi tatsız konularla sıkça anılan ve kaotik sayılabilecek bir ortamda süren festival, kısa sürede New York eyalet sınırlarını aşmayı başararak dünya çapında adından söz ettirmeyi başardı ve barış isteyen birçok gencin sesi oldu. 3 Days of Peace and Music (3 günlük barış ve müzik) sloganı ile başlamış olan festivalin ardından sayısız belgesel ve kitap yayınlandı. Ancak süreklilik açısından Woodstock tarihin en görkemli festivallerinden

biridir demek zor. Zira 1969 yılındaki ilk festivalden sonra, organizatör Michael Lang, festivalin 25. yıldönümü olan 1994 yılında Metallica ve Aerosmith gibi son derece önemli grupların katıldığı Woodstock ‘94’ü düzenledi, ancak katılım beklenenin çok altında kaldı. Bu festivalden 5 yıl sonra Lang radikal bir karar alarak festivali New York içinde başka bir bölge olan Rome’a taşıdı. 200 binden fazla insanın katıldığı etkinlik, daha rock sound’un ağırlıkta olduğu bir festival olarak tarihe kazındı. The Offspring, Korn, Moby, Limp Bizkit, Rage Against the Machine, Metallica, Godsmack, Megadeth ve Red Hot Chili Peppers gibi önemli grupların yer aldığı etkinlik 1969 yılından sonra Woodstock adına gerçekleştirilmiş olan en büyük etkinlik olarak kabul ediliyor.


Rock in Rio Adından da anlaşılabileceği gibi Rock in Rio, temelleri Brezilya’nın Rio şehrinde atılmış bir festival. Uzun bir süre Güney Amerika’nın en büyük müzik organizasyonu olarak kabul edilen festival, rock ve heavy metal’in en önemli isimlerini 10 gün boyunca sahnede ağırladı. 1985 yılında yapılan ilk festival, daha önce eşi benzeri görülmemiş sayılara ulaşmayı başardı. 10 gün süren festivale katılan 1.4 milyon kişi, festival için özel olarak oluşturulan City of Rock adlı 250 bin metrekarelik bir alanda festivalin tadını çıkardılar. İlk Rock in Rio’da sahne alan isimlerin en önemlileri arasında Queen, Iron Maiden, Whitesnake, James Taylor, AC/DC, Scorpions, Ozzy Osbourne, Yes ve Rod Stewart gibi efsaneler

yer alıyor. Yine bu festival, Brezilyalı heavy metal grubunun adını dünyaya duyurduğu etkinlik olarak biliniyor. Queen’in sahne performansları Brezilya televizyonu üzerinden yayınlandığında dünya çapında 200 milyon kişi tarafından izlenerek festivalin namının hızla yayılmasına katkıda bulundu. 1985, 1991 ve 2001 yıllarında Rio’da gerçekleştirilen ilk 3 festivalden s o n r a organizatörler radikal bir karar alarak festivali 2004 yılında Lizbon’a taşımayı uygun gördüler. 2004, 2006’da Lizbon’da gerçekleştirilen festivali 2 yıl sonra Madrid de dahil oldu ve 2008 ve 2010 konserleri Avrupa’nın bu iki önemli kentinde hayata geçirildi. 2011 yılında

Rio’ya uzun bir aradan sonra dönen festival, Lizbon, Rio ve Madrid dışında 2015 yılında ABD’ye de adım atmaya hazırlanıyor. Rock in Rio rotasyonuna dahil olan ABD’nin entertainment başkenti olan Las Vegas da festivale ev sahipliği yapacak. Festivalin daha geniş kitlelere ulaşması ile müzik türü konusunda da daha esnek davranmaya başlayan organizatörlerin aldığı eleştiriler ise festivalin geleceği hakkında kafalarda soru işaretleri oluşmasına neden oluyor. 2010 yılında Madrid’de gerçekleştirilen festivalde Shakira, Rihanna, Miley Cyrus gibi rock müzik kültüründen uzan sanatçıların sahne alması, birçok kişi tarafından Rock in Rio’nun hızla köklerinden koparak dejenere olması olarak nitelendirilmişti. 2012 yılı kadrosunda headliner isimleri rock ve heavy metal dünyasının önemli isimlerinden seçen organizatörler, eski kitleyi tekrar yakalamaya çalışıyor gibi görünüyor.

KULTURA

41


Summerfest ABD’nin en köklü ve popüler festivalleri arasında yer alan Summerfest, 1999 yılından itibaren “Dünyanın en büyük müzik festivali” ünvanını Guinness’in onayıyla elinde tutuyor. Her yıl 800 bin ila 1 milyon kişiyi ağırlayan festivalin temelleri ise 60’lı yılların sonlarında atıldı. Dönemin valisi tarafından şehrin 35 farklı noktasındaki etkinliklerden oluşan bir festival olarak ilk kez katılımcılarla buluşan Summerfest’in Milwaukee’de ilk sabit yerine 1970 yılında sahip oldu.

42

KULTURA

40 yılı aşkın bir süre boyunca ara vermeden günümüze kadar devam ederken birçok dünyaca ünlü sanatçıyı da izleyicilerle buluşturan Summerfest, konsept olarak belli bir müzik türü üzerine yoğunlaşmak yerine her kesimden insana yaz tadında eğlenceli bir 11 gün geçirme fırsatı sunuyor. Geçtiğimiz yıl 850 bin kişinin katıldığı bu dev festivalde 11 farklı sponsorlu sahnede farklı zevklere hitap

edebilecek konserler ve etkinlikler yer alıyor. Geçtiğimiz yaklaşık 50 yıllık süreçte Summerfest’in sahnesinde headliner olarak görünmüş isimlerin arasında Stevie Wonder, Lynyrd Skynyrd, Destiny’s Child, Britney Spears, Alanis Morissette, Pearl Jam, Metallica, Whitney Houston, Sting, Paul Simon, Eric Clapton, Santana, The Beach Boys, Johnny Cash, The Doors gibi çığır açmış olan isimler yer alıyor.


Glastonbury Festival Avrupa’nın en köklü müzik festivalleri arasında yer alan Glastonbury Festival, ya da kısa adıyla Glasto, etkilendiği hippi akımı göz önüne alındığında ABD’de gerçekleştirilmiş olan Woodstock’ın İngiltere’deki bir benzeri diyebiliriz. Ancak Woodstock’ın aksine Glastonbury, 1970 yılından günümüze kadar sadece birkaç yıl ara vererek gelmeyi başarmış bir etkinlik olarak özellikle Avrupalı müzik severler için önemli bir yere sahip. 3 gün süren bu festivali diğerlerinden ayıran en önemli farklardan bir tanesi de katılımcılara

müzik dışında sirk, kabare, tiyatro gibi farklı eğlence seçenekleri de sunmasıdır. Görevlilerin çoğunun, festivalin hayır işleri için para toplayabilmesine destek olmak adına gönüllü olarak çalıştığı festival, İngiltere’nin Pilton bölgesindeki yeşil alanda gerçekleştirildiği için dünyanın en büyük yeşil alan festivali olarak anılıyor. Katılımcılara ulaşım kolaylığı gibi birçok temel ihtiyacı karşılayan festivale son yıllarda ortalama 175 bin kişi katılıyor. Alternatif rock

konseptinin ağırlıkta olduğu festivale son yıllarda katılan gruplar arasında Foo Fighters, Kanye West, Metallica, The Rolling Stones, U2, Coldplay, Gorillaz, Blur, Beyoncé, R.E.M., Radiohead gibi önemli gruplar yer alıyor.

KULTURA

43


Coachella Valley Music and Arts Festival Dünyada pek az festival Coachella kadar kısa sürede dünya çapında isim yapmayı başarabilmiştir. Birincisi 1999 yıılnda California’da düzenlenen festival, Amerikan eğlence sektörünün bir yansıması olarak adlandırılabilir. Belli bir müzik türü üzerine yoğunlaşmayan festival, o dönemin en popüler olan sanatçılarını ağırlıyor. Birçok sahne sayesinde farklı beğenileri olan katılımcıların da ilgisini sürekli ayakta tutabilen festival, aynı zamanda sanat ve heykel standları ve serileri ile bir sanat festivali olarak da adlandırılıyor. Festival 2012 yılında gerçekleştirdiği bir ilk ile uzunca bir süre adından söz ettirmeyi başardı. 2012 yılındaki Coachella’ya gidenler, ufak çaplı bir şok yaşayarak sahnede Snoop Dogg’a eşlik eden, 1996 yılında hayatını kaybetmiş olan rap şarkıcısı Tupac Shakur’u karşılarında gördüler. Hologram teknolojisiyle ölümünden 16 sene sonra sahnede Snoop Dogg

44 44

KULTURA KULTURA

ile gerçekleştirilen bu duet de müzik festivalleri tarihine bir ilk olarak kaydedilmiş oldu. Her geçen yıl hem festival kültürü olarak, hem müzik severlere sunduğu konserler olarak ilerlemeye devam eden Coachella’nın bu başarısı izleyici rakamlarına da yansıyor ve birkaç sene önce 50 binler seviyesinde olan biletli izleyici sayısı 2014 yılındaki 6 günlük festivalde 580 bin seviyesine yükseldi.


Wacken Open Air 1980’li yıllarda büyük bir ivme kazanan heavy metal akımı, beraberinde bu müzik türüne ait bir etkinliğe olan ihtiyacı da getirdi. Metal müziğin yer altından çıkıp ana akım yayınlarda da görülmeye başlanması ve önceki yıllardan gelen rock festivalleri kültürü, 1990 yılında, birkaç şarkıcının katıldığı, ancak çok büyük bir festivalin temellerinin altığı ilk Wacken’de vücut bulmuş oldu. Almanya’nın kuzeyinde

yer alan Schleswig-Holstein kentinde 1990 yılından beri aralıksız olarak düzenlenen festival, ilk yıllarda sadece Almanya ve etrafındaki ülkelerden grupların katıldığı bir festivalken 2000’li yılların başında dünyanın en büyük metal müzik festivali olarak anılmaya başlanmıştı. Katılımcı sayısı olarak dünyanın en büyük festivali olmasa da izleyicileri en

sadık festivallerden birisi olduğunu söylemek mümkün. Ortalama her sene 80 bin kişi tarafından izlenen festival, 25. yılına kadar emin adımlarla ilerlemeyi ve kendi festival kültürünü oluşturmayı başardı. Wacken’de şimdiye kadar sahne almış isimleri özetlemek gerekirse, kısaca “akla gelebilecek bütün metal müzik grupları” yeterli olacaktır diye tahmin ediyorum.

KULTURA KULTURA

45 45


Ultra Music Festival Birçok müzik festivali ülke çapında, hatta dünyadaki müzik severleri tek bir noktada buluşturmasıyla bilinir. Bu noktada Ultra, diğer festivallerden bir hayli ayrılman bir festival. 1999 yılında birincisi Miami’de düzenlenen ve adını Depeche Mode’un 1997 yılında çıkardığı Ultra albümünden alan festival, her yıl Miami’nin dışında aralarında İspanya, Arjantin, Japonya, Güney Afrika, Kolombiya gibi ülkelerin de olduğu farklı şehirlere de taşındı. Böylelikle festival, bu açıdan da dünya çapında adından en çok söz ettiren festivallerden birisi. Elektronik müzik tandanslı olan festival, Tiësto, EC Twins, Paul van Dyk, Paul Oakenfold, gibi d ü n y a n ı n en önemli DJ’lerine ev sahipliği

46

KULTURA

yaparken bu 2014’e kadar kesintisiz devam eden bu süreçte elektronik dans müziği konseptini hep merkezde tutabildi. Dünyanın farklı yerlerinde gerçekleştirilen

bu festival’in Miami’deki ayağı ise 330 bin ziyaretçi ile 2013 yılında kendi rekorunu kırarken diğer yılların ortalaması 150 bin civarındaydı.


Pinkpop Festival Hollanda’nın en büyük müzik festivallerinden birisi olan Pinkpop, geçmişi ile diğer festivallerden ayrılan bir etkinlik. İlk kez 1969 yılında bir piknik olarak düzenlenen festivale katılımcılar kendi yiyeceklerini getirip piknik yaparken organizatörler ise sadece bir bütün pişirilmiş domuz ve elma sağlıyordu. Organizatörlerin yerel müzik gruplarını ücretsiz olarak çalmaya ikna etmeleri ile ilerleyen yıllarda ailelerin gelip piknik yapıp bolca elma stoklayıp evlerine döndükleri bir etkinlik olarak devam ederken 10 bin kişiyi festival kapsamında ağırlamayı başardılar. Günümüzde çoğunlukla rock gruplarının sahne aldığı, ancak diğer festivallere göre nispeten daha sakin bir ortamda geçen etkinlik, Avrupa’dan binlerce kişiyi kendisine çekmeyi başarıyor.

biletleri satılan Pinkpop, alınan bir karar ile izdihamı önleyebilmek için her yıl 60 bin civarında ziyaretçiyi ağırlıyor. Metallica, The Rolling Stones, Green Day, Linkin Park, The Cure gibi önemli isimleri izleyicilerle buluşturmuş olan festivalin 3 gün sürecek olan 2015 etkinlikleri kadrosunda headliner olarak Muse, Robbie Williams, Pharrel Williams ve Foo Fighters bulunuyor.

2006’dan 2011 yılına kadar aralıksız olarak 6 sene arka arkaya bütün

KULTURA

47


Tomorrowland Belçika’da Antwerp kentinin güneyindeki Boom kasabasının yakınlarında düzenlenen Tomorrowland, elektronik müzik ve parti konseptli bir festival olarak 2005 yılından itibaren ziyaretçilere kaliteli eğlence ortamı sunuyor. Özellikle her sene ayarlanan tematik farklı m e k a n l a r ve konsept çalışmalarıyla neredeyse bir eğlence parkı görünümüne sahip olan festival, kısa sürede çok fazla kişiye ulaşmayı başardı. 2008’deki festivalde ilk kez 50 bin kişi barajı aşılmışken 2011 yılında, bütün biletler kısa sürede tükendi ve 180 bin kişi bu festivalde buluştu.

48

KULTURA

2012 yılında internet üzerinden canlı olarak 2 milyon kişi tarafından izlenen festivalin ziyaretçi sayısı 2013 yılında 200 bini geçti. Sadece 2012 yılında aralarında Armin van Buuren, Ferry Corsten, Skrillex, Avicii, Marco Bailey, Skazi, David Guetta, Nervo, Hardwell, Swedish House Mafia, Afrojack, Steve Aoki, Carl Cox, The Bloody Beetroots, Paul van Dyk, Martin Solveig, Chuckie, Fatboy Slim, Dimitri Vegas & Like Mike ve Pendulum gibi önemli isimlerin yer aldığı 400’den fazla DJ’in sahne aldığı etkinliğin Internation Dance Music Awards’dan 3 adet “En İyi Müzik Etkinliği” ve Red Bull Elektropedia Awards’dan 3 adet “En İyi Festival” ödülü bulunuyor.


Bonnaroo Music and Arts Festival Adını R&B sanatçısı Dr. John’un 1974 yılı albümü, Desitively Bonnaroo’dan alan ve kelime anlamı “keyifli zamanlar” olan festival, kısa sürede ABD’nin en önemli 3 büyük festivali arasında kendini kabul ettirmeyi başardı. İlk kez 2002 yılında gerçekleştirilen festival, reklam ve tanıtıma fazla ihtiyaç duymadan 2 hafta içerisinde bütün biletleri satmayı başardı. Müzik konserleri dışında tek kişilik komedi gösterilerinin de yer aldığı festival, 2007 yılında festivalin yapıldığı arsayı satın aldı ve 2010 yılında kalıcı bir anasahne inşa edildi. Çoğunlukla alternatif müzik türlerine mensup ve bağımsız sanatçılarla anılan Bonnaroo, farklı etkinlik seçenekleriyle

de ziyaretçilere keyifli bir 4 gün sunuyor. Elton John, Nine Inch Nails, Radiohead, Paul McCartney, Tool, The Beach Boys, Kanye West, Phish, My Morning Jacket, Stevie Wonder, The White Stripes, Neil Young, Pearl Jam gibi çok önemli sanatçıların sahne aldığı festival, her yıl ortalama 80 binden fazla müzik severi Tennessee’de ağırlıyor.

KULTURA

49


Essence Music Festival ABD’de yaşayan siyahi kadınlara yönelik olan Essence dergisinin 25. yılını kutlamak için ilk kez 1995 yılında düzenlenen festival, ilerleyen yıllarda sürekli hale geldi. 2006 yılında Katrina Kasırgası mağdurları için Texas’ta gerçekleştirilen festival, diğer bütün yıllarda New Orleans’ın Louisiana kentinde izleyicilerle buluştu. Afro-Amerikan kültürüne yönelik olarak yapılan en büyük festivallerden birisi olan Essence, bu kültüre uygun olarak Jazz, Blues, Reggea, HipHop, R&B, Soul, Funk müzik türlerini merkezine alan bir kadroya ev sahipliği yapıyor. Beyoncé, Usher, Janet Jackson gibi önemli isimlerin de sahne aldığı Essence, ana sahnenin dışında diğer daha ufak performans alanlarıyla katılımcılara geniş bir yelpaze sunuyor. Essence Music Festival, ABD’de siyahilerin yoğun olarak yaşadığı New Orleans’ta Afro-Amerikalıların kendi etnik kültürünü yaşatabildiği ve uzun süredir devam eden en önemli müzik etkinliği olarak kabul ediliyor.

50

KULTURA


Mawazine Kelime anlamı ritimler olan Mawazine, son yıllardaki amacı itibariyle dünyada pek eşine rastlanmayan bir festival. Genellikle müzik festivalleri o ülke insanlarının dünya çapındaki müzisyenleri izleyebilmesi için düzenlenirken Mawaz, 2008 ve sonrasında Fas kültürünü dünyaya tanıtmaya odaklandı. 2001’den 2007’ye kadar devam eden festival, bu yılda ekonomik olarak beklentiyi karşılayamayınca ve sponsorlarla anlaşma sağlanamayınca devreye giren Fas Kralı’nın Asistanı Mounir Majidi etkinliği devraldı ve festival çok daha ihtişamlı bir şekilde günümüze kadar o coğrafyadaki en büyük müzik festivali olarak gelmeyi başardı.

Carey, Whitney Houston, Shakira, Evanescence, Rihanna, Jessie J,Jennifer Lopez, Mika, Sugababes, Stevie Wonder, Kylie Minogue, LMFAO, Pitbull gibi isimler olduğunu söylersek kafanızda bir fikir oluşur diye tahmin ediyorum.

Devreye kralın girmesiyle ve ülke tanıtımı söz konusu olunca Faslılar, dünyanın en büyük yıldızlarını Mawazine festivarlinde izleyebilme şansına eriştiler. Mawazine’de sahne alan sanatçıların arasında Mariah

KULTURA

51


Roskilde Festival Adını Kopenhag’ın batısındaki Zealand adasındaki Roskilde kasabasından alan festival, temelleri 1971 yılında iki üniversite öğrencisi tarafından atılmasından bir yıl sonra hümanist bir kurum olan Roskilde Foundation’a devredildi. Gelirinin bir kısmı hayır kurumlarına bağışlanan festivalin organizatörleri, her sene yapılan oylama ile katılımcılara hangi kurumun ne kadar destek alması gerektiği gibi konularda fikirlerini alarak buna uygun bir şekilde hareket ediyor. ABD’deki hippi olarak bilinen savaş karşıtı gençlerden esinlenerek temelleri atılan festival, ilerleyen yıllarda İskandinav gençleri arasında ve Avrupa’da son derece popüler bir festival haline geldi. 2000 yılında bu festivalde Pearl Jam sahnedeyken yaşanan izdihamda hayatını kaybeden 9 kişi anısına festival alanına dikilen 9 ağacın yanı sıra Pearl Jam, Love Boat Captain

52

KULTURA

şarkısındaki “Lost nine friends we’ll never know... two years ago today” (Hiç tanımadığımız 9 arkadaşımızı kaybettik, iki yıl önce bugün) sözleri de bu olay üzerine yazılmıştır. Festival müzik türü olarak esnek bir yapıya sahip olup aynı yıl içinde Rihanna, Sigur Rós, Metallica, Slipknot, Kraftwerk gibi apayrı sound’lara sahip olan sanatçıları tek bir etkinlikte bir araya getirmiştir.


Lollapalooza ABD’nin en büyük festivallerinden olan Lollapalooza’nın ismi gibi başlangıç hikayesi de farklı. Temelleri 1991 yılında solist Perry Farrell’ın Jane’s Addiction grubundan ayrılmadan önce veda turnesi olarak başlayan Lollapalooza, 1997 yılına kadar aralıksız olarak devam etti. 6 yıllık bir aradan sonra 2003 yılında ABD turuna çıkan festival aynı organizayonu 2004’te de yapmaya çalıştı, ancak bilet satışlarının beklentinin altında olması sebebiyle iptal etmek zorunda kaldılar. 2010 yılında ilk kez ABD dışına çıkan festival, 4 yıllık Güney Amerika macerasından sonra 2015’te Berlin’de gerçekleştirilecek. İkinci yılında Red Hot Chili Peppers, Pearl Jam, Rage

Against The Machine gibi önemli isimleri sahnesinde ağırlayan festival, ilerleyen dönemlerde hiphop yıldızlarına da ev sahipliği yapmış olsa da her zaman alternatif rock, punk rock ve metal müziğin en önemli festivallerinden birisi olarak akıllarda kalmıştır. Şimdiye kadar en yüksek katılım gerçekleştirilen Lollapalooza’da 160 bin civarında biletli seyirci bulunuyordu.

KULTURA

53


Donauinselfest 1983 yılında bir siyaset adamının Donauinsel’in ne kadar güzel bir yer olduğunu daha fazla insana göstermek için birincisini düzenlediği festivale 15 bin kişinin katılması beklenirken bu sayı 160 bine ulaşmıştı. Bir sonraki sene ise 300 bin ziyaretçi geldi. 2006 yılında 2.9 milyon, 2007 ise 2.6 milyon kişinin gelmesiyle Donauinselfest, Avrupa’nın en büyük festivali olma ünvanını ele geçirmiş durumda. Danube nehrinin kenarında yer alan bu ufak ada, festival sayesinde elde ettiği popülerlik ile bugün sınırları içerisinde bulunduğu Viyana’ya da önemli bir katkı sağlıyor. Bütün konserlerin ücretsiz olduğu, yüzlerce farklı standın yer aldığı festivalle ilgili bir diğer ilginç bilgi ise

54

KULTURA

festivalin ücretsiz olmasına rağmen finans uzmanlarına göre Avusturya ekonomisine her yıl 40 milyon Euro’luk bir katkı sağlıyor olması. Her tür müziğe kapıları açık olan

festivalde aynı yıl içerisinde yanı sahnede Basshunter gibi elektronik müziğin önemli bir ismini ve Viyana Senfoni Orkestrası’nı görebilmek mümkün.


Montreux Jazz Festival 1967 yılında Atlantic Records’dan Türk asıllı Ahmet ve Nasuhi Ertegün’ün de katkılarıyla birincisi düzenlenen Montreux Jazz Festival, Cenevre Gölü’nün kıyısında İsviçre’yi birkaç günlüğüne Jazz haline bürümeyi başaran ve bu alanda çok uzun bir süre neredeyse rakipsiz olarak kabul edilen bir festival. Günümüzde daha fazla müzik türlerine açık bir hale gelse de odak noktasını hep Jazz üzerinde tutmayı başaran festival, günümüzde yaklaşık 2 hafta sürüyor ve toplamda 200 bini aşkın bir izleyici kitlesine müzik ziyafeti sunuyor. 1970’li yıllarda daha farklı müzik türlerine açık olduğunu sahne alan Led Zeppelin, Pink Floyd, Frank Zappa, Deep Purple, Prince gibi isimlerle kanıtlayan festival, 1980’li yıllardaki mekanı olan Montreux Casino’dan ayrılıp birçok farklı mekana yayıldı. Montreal International Jazz Festival’in ardından dünyanın en büyük ikinci jazz festivali olarak kabul edilen Montreux Jazz Festival, aralıksız olarak temmuz aylarının ilk haftalarında düzenlenmeye devam ediyor.

KULTURA

55


Reading and Leeds Festival Dünyanın en eski popüler müzik festivali olan Reading and Leeds Festival, aslında bulunduğu bölge için geçmişi çok öncelere dayanan bir etkinlik. 1858’de Kraliçe Victoria’nın Leeds Town Hall açılışına teşrif etmesiyle birincisi düzenlenmiş olan, bir sonraki 1874 yılında yapıldıktan sonra 1880’den 1970’e kadar her üç yılda bir yapılan ve sonuncusu 1985’te gerçekleştirilen Leeds klasik müzik festivali ve 1961’de Reading’de ilk kez düzenlenen National Jazz and Blues Festival’in veliahtı olan Reading and Leeds Festival, İngiltere’nin en önemli etkinliklerinden birisi. 1961’den günümüze kadar devam eden festival, 70’li yıllarda progressive rock, blues ve hard rock türlerinin dünyadaki en önemli etkinliği haline geldi.

56

KULTURA

80’li yıllarda punk ve rock ana akımları arasında bir seçim yapan festival, yoluna rock dünyasının yıldızlarıyla devam ederken 1984 ve 1985 yıllarında muhafazakar partinin yasaklamaları yüzünden gerçekleştirilemedi. 1991 yılında grubun ilk büyük konserlerinden birini verdiği etkinlikte Nirvana’nın solisti Kurt Cobain, hakkındaki akıl sağlığının bozulduğuna dair iddialarla dalga geçmek için sahneye tekerlekli sandalye ile çıkarak izleyicilere ufak çaplı bir şaşkınlık yarattı. 2000’li yıllardan sonra önemli rap şarkıcılarının da sahne aldığı festival, spot ışıklarını rock grupları arasında tutmayı bildi. Festivalde son 5 yıl içerisinde sahne alan gruplar arasında Blink 182, Green Day, Eminem, Foo Fighters, The Cure, Muse ve Guns N’ Roses gibi önemli isimler mevcut.


Sziget Festival Macaristan’ın başkenti olan Budapeşte’nin kuzeyindeki Óbudai-Sziget adasında düzenlenen festival, 2011 yılında The Independent tarafından Avrupa’nın en iyi 5 festivalinden birisi olarak gösterildi. 1993 yılından günümüze kadar aralıksız devam eden festival’in 1996 ve 2001 yılları arasında sponsorluğunu Pepsi üstlendi. Türkiye’ye olan yakınlığı sebebiyle birçok Türk müzik severin de kolaylıkla gidebildiği Sziget, Hollanda, Almanya, İtalya ve Fransa başta olmak üzere birçok batı Avrupa ülkesinde de son derece popüler.

tatmin ediyor. Rock ve metal dünyasının en önemli isimlerinin yanında son dönemde popüler olan Skrillex gibi elektronik müziğin ünlü isimlerinin de yer aldığı festivale olan katılım her yıl önemli bir ölçüde artış göstererek 2014 yılında 415 bin’e ulaştı.

Genellikle 7 gün sürmesi sebebiyle her yıl 1000’den fazla performansın izlenebileceği festival, bu yönüyle de izleyicileri

KULTURA

57


Rock Werchter Yazın festivallerin en yoğun olduğu dönemde Avrupa’nın en önemlileri arasında yer alan Rock Werchter, Belçika’nın kuzey kesiminde bulunan Werchter adındaki kasabanın yakınlarında 1974’ten beri düzenleniyor. Adından da anlaşılabileceği gibi çoğunlukla alternatif rock ve indie rock gruplarının sahne aldığı festival de diğer birçok festival gibi son dönemde farklı türlerin popüler sanatçılarına da yer ayırıyor. 4 gün süren festival, toplamda 150 bin ziyaretçiyi ağırlayabiliyor. Bu da festivalin yapıldığı topraklar olan Werchter kasabasının 3500 nüfusunun yaklaşık 50 katına tekabül ediyor. 2003, 2005, 2006, 2007, 2012 ve 2014

58

KULTURA

yıllarında dünyanın en iyi festivali dalında Athur ödülüne layık görüldü. Festivalde son yıllarda Pearl Jam, Metallica, Depeche Mode, Blur,

Rammstein, Green Day, Red Hot Chili Peppers, The Cure, Garbage, Linkin Park gibi rock dünyasının en büyük isimleri festivalde seyircilerle buluştu.


Pukkelpop Rock Wechter’den sonra Belçika’nın en büyük ikinci festivali olan Pukkelpop, geniş müzik türleri yelpazesiyle rock ağırlıklı festivallerden aradıklarını bulamayanlar için güzel bir alternatif sunuyor. Elektronik müzikten, heavy metal’e, punk’tan, hiphop’a kadar birçok müzik türünün en popüler isimlerinin sahne aldığı festival, 1985 yılından beri Humanistic Youth of Leopoldsburg kuruluşu tarafından Avrupalı müzik severlerin beğenisine sunuluyor. 1985 yılında ilki yapılan festivalin birincisine sadece 3000 kişi katılırken bugün bu sayı 180 bin civarında. Birçok farklı konseptli sahne ile festivalin temposunu sürekli yüksek tutan etkinlikte Ramones, Nirvana, Red Hot Chili Pepper, Radiohead, Metallica, Blink 182, Björk, Daft Punk, The Prodigy, Iron Maiden gibi birçok farklı türün önde gelen temsilcileri canlı performanslarını sergilediler.

KULTURA

59


Rock am Ring İlk kez 1985 yılında tek seferlik bir konser olarak tasarlanan etkinlik, 75 bin izleyicinin katılması üzerine organizatörler, etkinliğin her yıl tekrarlayan bir festival olmasına karar verdi. Almanya’nın Nürburg kentinde düzenlenen organizasyon, Wacken ile birlikte Almanya’yı Avrupa’nın metal müzik başkenti konumuna taşıyor. İlk kez 2007 yılında bütün biletlerinin satıldığı ve 150 bin kişinin katıldığı festival, rock ve metal müziğin en prestijli festivallerinden birisi olarak kabul ediliyor. Ayrıca 2007 yılındaki konser, aynı anda binlerce kişinin zıplamasının sonuçlarının ölçüldüğü bilimsel araştırmalara da sahne olarak “Bütün çinliler aynı anda zıplasa...” şehir efsanelerinin başlamasına ön ayak oldu. 2007 yılından sonra ortalama 150 bin kişilik bir seyirci ortalaması yakalayan festivalde dünyanın neredeyse önde gelen bütün rock ve metal grupları sahne aldı.

60 60

KULTURA KULTURA


Montreal International Jazz Festival Büyük ihtimalle dünyada çok az festival, gerçekleştirildiği şehir ile Montreal International Jazz Festival’in Quebec eyaleti ile özdeşleşebilmiştir. 1980 yılından beri düzenli olarak devam eden ve haziranın sonunda başlayıp 10 gün süren festival, dünyanın en büyük jazz festivali olma ünvanını elinde tutuyor. Her yıl 3000’den fazla sanatçının katılımı ile gerçekleşen, 10’u açık 10’u kapalı konser salonu olmak üzere birçok farklı alanda gerçekleştirilen etkinlik, 2.5 milyon izleyici ile dünyanın en kalabalık festivalleri arasındaki yerini almış durumda.

10 gün boyunca şehrin büyük bir kısmının trafiğe kapatılması ile katılımcılara daha rahat hareket edebilme imkanı sunan festival, öğlen saatlerinde başlayıp gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam ediyor. Sadece tek bir konsere katılan kişi sayısının 200 bini geçtiği etkinlikte diğer sanat dallarından örneklerin görülebileceği standlar da şehirdeki yerini alıyor. Senenin en büyük jazz organizasyonu olarak kabul edilen etkinlikte jazz müziğin en önemli temsilcileri şehrin farklı noktalarında müziğini izleyicilerle paylaşıyor.

KULTURA KULTURA

61 61


Çocukken televizyondaki filmlerde gördüğümüz müstakil evlere inanmakta zorla abartılı bir hali Brande. Nüfusu ve boyutları küçük olsa da içerisinde görülmeye Tuna Akşen


andığımız filmlerin biraz daha değer birçok özel şeyi saklıyor.


Hani küçükken yabancı dizileri izlerken, “Bu adamlar nasıl evde ayakkabıyla geziyor arkadaş, hiç mi içleri acımıyor evleri pislenecek?” diye sordunuz mu kendinize? Hah... O meşhur sorunun cevabını da aşağıdaki satırlarda bulacaksınız, şimdiden spoiler vereyim dedim. Brande... Danimarka’nın içinde 7000 nüfuslu küçük bir kasaba. Demiryolu ağları, yeşillikleri ve adım başı denk geldiğiniz rüzgar türbinleriyle meşhur. Meşhur derken, adamlar ciddi ciddi komşu kasabalara da enerji sağlıyorlar. Eğer buraya yolunuz düşüyorsa, büyük ihtimalle iş ya da konferans amaçlı gelmişsinizdir. Aksi takdirde keşfetmeniz pek olası değil, zaten güzelliği de burada. Çünkü turistik yerlerde turistik şeyleri görürsünüz, burada gerçekten “Kuzeylileri” tanıma şansınız var işte. Şehir ya da kasaba... Nasıl tanımlarsanız tanımlayın gerçek dışı duruyor. Hani bir turist klişesi olacak ama sokakta bir tane mi çöp olmaz arkadaş. Bir ara acemi asker gibi izmarit aramaya kalktıştım, yok arkadaş. Binalar ve evler tamamen müstakil. Yani bizdeki apartman ya da rezidans mantığından çok uzak kafadalar.

64

KULTURA

Şehrin bütünlüğüne saygı duyan bir halk ve belediyesi olduğu için bu tarz girişimler yok. Bir de işin sanat tarafı var... Neredeyse her sokakta, sokağa bakan cephesi resimlerle bezenmiş evler görebilirsiniz. O kadar güzel duruyorlar ki, her evin önünde durup bi resim çekesiniz geliyor. Zaten sokaklar, evler özünü muhafaza etmiş, bir de bu doknuşular bambaşka bir keyif katıyor. Bir de kırmızı ışık mevzusuna değineyim. Evet kuralalra uyuyor herkes, ben de direndim ilk birkaç gün ışıklarda bekledim herkes gibi. Sonra içimdeki Türk’e teslim olup hızlı adımlarla karşıya geçtim ışığı beklemekten, ardıma bakmadım gören var mıdır diye, utandım biraz. Ama yine de anarşistlik yaptım kendi çapımda.

Hem göze hem göbeğe...

Az çok gözünüzde canlanmıştır bu kasaba. Artık biraz Danimarkalıları anlama vakti. Hem iş dolayısıyla, hem de arkadaş muhabbetinden bolca tanıma fırsatı buldum. Bilemiyorum ya ben çok şanslıydım ya da “Kuzeyliler soğuk olur” lafı bir şehir efsanesi. Tabi ki profesyonel bir ilişkide, diyelim ki bir toplantı son derece mesafeli ve

eleştirel yaklaşıyorlar. Ama mesai bitene yani saat 4’e kadar. Evet saat 4 dedim orası doğrudur... İşte o noktadan sonra bir anda kolunuza girip nerede yiyelim muhabbeti başlıyor. Bin tane yemek çeşidi ve lokanta var. Ama asıl olay toplanıp dışarıda yeme kültürü. Hani bizim “Happy Hour”ların her gün olduğunu düşünün. Lokantalar ve esnaflar saat 4’ten sonra iş yapmaya başlıyorlar ve geceye kadar gidiyor. Ekonomiye can vermek böyle birşey olsa gerek. Porsiyonlar aşırı büyük, bir Anadolu bebesi olarak tabakları bitiriken zorlandım. Et desen, bizdeki gibi kağıt kalınlığında değil, bildiğin biftek. Herşey organik, sordugunuz takdirde evrağını falan getiriyorlar bir acaip. Dışarıda yemek o kadar pahalı değil bu arada, iki kişi 50-60 tl ye efsane yemek yeyip hayatınıza devam edebilrisiniz.


Bahsettiğim yemeğin, bizim standartlarımızda 4 kişilik porsiyona denk geldiğini tekrar hatırlatırım. Tabii bu büyük porsiyonları sebebi var. Evet kuzeylilerin maşallahı olduğu doğru. Ciddi anlamda iri ve yapılılar. Tabi bu onlar için normal de, gel bunu Akdeniz insanına anlat. Biraz abartıya kaçarak örnek vermem gerekir, Brande’de otelimize yerleştiğimizde. Sayısız miktarda parkedilmiş bisiklet, ilk 4 katın spor salonu ve 3 farklı havuz olması biraz şaşırtmıştı. Derken koşu bandında en fazla 15-16 yaşında bir hatunu gördüm. Dünya tatılısı ah bir görseniz... Maviş maviş gözler, sapsarı saçlar, beyaz biblo gibi kız. Ne güzel “Allah sahibine bağışlasın” mottosuyla yoluma devam ettim. Amma velakin, hani geminin önce direğini sonra kendisini görürsünüz ya. Yaklaştıkça o dünya tatlısı kızın bana en az 1 karış

fark atan Orhan Gencebay omuzlarını, sonrasında da devasa bacak kaslarını görünce bir ürkmedim değil. Arkadaş sportif olun da, bu kadar olmayın ya. Anlaşıldı o yemekler, o bisiklet yolları, o yeşillilker... Hayır rüzgar türbinine gerek yok, çıkın iki pedal çevirin zaten dünyaya gerekli enerjiyi sağlarsınız.

LEGO’su meşhur

Özetle Brande, Danimarka ve insanları birçok fikrinizi değiştirecektir hayata dair. Hani hep olana alışmışısız ama

bir de olması gereken var ve bunu başaranlar var diyorsunuz içten içe. Ya bir havalanında LEGO dükkanı olur mu ya ! (Tabi ki olur, LEGO bu adamların icadı) Sırf bu bile yeter de artar memleketi sevmeye. Eğer yolunuz düşerse dönüşte şişelerce içkinin yanında bir de küçükler -ya da büyük çocuklar- için Lego getirmeyi unutmayın. Bir sonraki yolumuz ne zaman nereye düşer bilemem... Ama o vakte kadar esen kalın.

KULTURA

65


Küba’da Teleks Rachel Kushner ABD’li yazar Rachel Kushner’in bu ilk romanı, yazarın daha önce dilimize çevrilen ikinci romanı olan Alev Püskürtenler’den daha sonra Türkçe’ye çevrildi. Romanın Alev Püskürtenler’i de çeviren Suat Ertüzün dilimize kazandırdı. Küba’dan Teleks, Küba Devrimi’nden önce sınırlı bir süre ve sınırlı sayıda insan için bir cennet olan Küba’da yaşayan Amerikan toplumunu konu alıyor. Havana’da yaşayan bir kabare dansçısı, Christian de La Mazière adlı Fransız bir provokatörle tanışır. Fidel Castro ve kardeşi Raul Castro Küba dağlarında devrim ateşini yakarlarken, kabare dansçısı ve Fransız provokatör, siyasi entrikalarla dolu yeraltı dünyasına bulaşırlar. Roman yazarın diğer kitabı gibi Can Yayınları tarafından yayımlandı.

Zira Ethem Baran Dönüşsüz Yolculuklar Kitabı isimli öykü kitabı ile 2005 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazanan Ethem Baran, edebiyatımızın hak ettiği ilgiyi göremeyen isimlerinden birisi. Baran, diğer kitapları gibi İletişim Yayınları’ndan çıkan bu öykü kitabında, insanın kafasından geçenlerle gerçek hayatın uyuşmazlığını, kırsalın, köy hayatının fısıldadığı öyküleri kendine has anlatım tarzıyla bizlere aktarıyor ve kalabalık şehrin kafası karışık insanını metropol hayatından koparıp bambaşka bir dünyanın ortasına bırakıveriyor. Kitaptaki oniki kısa öyküde yazar toplumsal ve kişisel eleştiriden ve hatta taşlamadan kaçınmazken kendine has bir ağızla hikayelerini anlatıyor.

Yoldan Çekilin Hedefteyim Bahar Madazlı 9 Eylül Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra o zaman henüz çok yeni olan bilişim sektöründe “yazılımcı” ünvanı verilen kısa süreli bir eğitime katılan ve bugün hepimizin hayatını kolaylaştıran Elektronik Fon Transferi (EFT) programının da ilk yazılımcılarından olan Bahar Madazlı, ilk kitabı “Yoldan Çekilin Hedefteyim” ile 30 yıllık kariyer yolculuğunda engelleri nasıl aştığını tüm samimiyetiyle ve akıcı bir dille anlatıyor. İş hayatında öğrenirken de eğlenmenin ve hayatlarını kendi ışıklarını takip ederek yönetmenin mümkün olduğunu anlatan “Yoldan Çekilin Hedefteyim” kitabı, başarılı olmak isteyen gençlerin başucu kitabı olmaya aday görünüyor. Kurgusu çeşitli hikâyeler ve bilgilerle akıcı bir şekilde tasarlanmış olan kitap, bir sonraki maceranın ne olduğunu merak ettirerek bir solukta okunuyor. Bahar Madazlı’nın iş yaşamında ümitsizliklere yer vermeden daha cesurca yaşayabilmeleri için gençlere yol göstermek umuduyla yazdığı “Yoldan Çekilin Hedefteyim” kitabı, Haziran ayında raflarda yerini alacak.

66

KULTURA


Tanpınar’ın Ölümü Turan Alptekin 1954-1962 yılları arasında Tanpınar’ın hem öğrenciliğini hem de yardımcılığını yapan, Ahmet Hamdi Tanpınar: Bir Kültür, Bir İnsan kitabıyla da tanınan Turan Alptekin, bu yeni kitabında Tanpınar’ın Ölümü ile ortaya çıkan kritik sorunları ele alıyor. Turan Alptekin, eserinin akademik bir inceleme olarak değil, bir savunma kitapçığı olarak okunmasından yana olduğunu söylüyor. Yazarın çıkış noktası, Tanpınar ve çevresinde oluşmuş yargıların üstüne gitmek, çoğunluğu taraflı olan düşünceleri tartışmak; Tanpınar’ın siyasi duruşunu ve edebi kimliğini doğru bir çerçeveye kavuşturmak ve yapıtlarının arkasındaki yalnız insanı göstermek. Turan Alptekin, burada sadece kendi tanıklıklarına değil, Tanpınar’ın günlüklerine ve gözardı edilmiş yazılarına da dikkat çekiyor. Tanpınar’a olan yakınlığı nedeniyle uğradığı bazı haksızlıkları da açıkladığı için kitabına alt başlık olarak “Apologia” diyor. Tanpınar’ın Ölümü, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.

Diriliş Tess Gerritsen Kitaplarının hemen hepsi çok satanlar listesine giren ABD’li tıbbi gerilim yazarı Gerritsen’in son kitabı Diriliş, meşhur Rizzoli&Isles serisinin 11. kitabı. Usta bir avcı olan Leon Gott, evinin garajında ölü olarak bulunur. Dedektif Rizzoli ve Doktor Isles, esrarengiz ölümün ayrıntılarını araştırdıkça aralarında benzerlik bulunan başka vakalara ulaşırlar. En sonunda yaptıkları araştırma ikiliyi altı yıl önce Afrika’da bir safari sırasında işlenen bir turist cinayetlerine kadar götürür. Rizzoli ve Isles’ın, cinayetlerin ardındaki sır perdesini kaldırabilmek için o safariden kurtulabilen tek kişi olan Millie Jacobson’a ulaşmaları gereklidir. Ancak genç kadın hala tehlikede olduğunu düşündüğü ve o kötü günleri hatırlamak istemediği için, ikilinin Millie’yi ikna etmeleri ve cinayetleri aydınlatmaları düşündüğü kadar kolay olmayacaktır. Dünyaca ünlü yazar Stephen King’in kitaplarını ısrarla önerdiği Gerritsen’in bu son romanı, diğer kitapları gibi ülkemizde Martı Yayınları’ndan yayımlandı.

Güne Söylediklerim Murathan Mungan Şair-yazar Murathan Mungan’ın düz yazılarını bir araya getirdiği son kitabı Güne Söylediklerim iki bölümden oluşuyor: İstediler Yazdım ve Güne Söylediklerim. Kitabın ilk bölümü bazen bir kitaba, bir fotoğraf albümüne, bir sergi kataloğuna önsöz niyetine, bazen de bir derginin, gazetenin isteğiyle günün anlamına, hazırladıkları dosya konusuna uygun olarak kaleme alınmış yazılardan oluşuyor. İkinci bölüm Güne Söylediklerim ise, yazarın bazı özel günler nedeniyle yaptığı konuşmaların metinlerini, o gün nedeniyle söylenmiş sözleri içeriyor. Kitabın ilk bölümündeki ilk yazı Dara Mirada, Mungan’ın Saner Şen’in fotoğraflarını içeren Amed Gökçen’in hazırladığı Ezidi topluluğunu anlatan Kara Kitap Kara Tarih adlı albüm için yazılmış bir önsöz. Bu bölümün ikinci yazısı olan, Mungan’ın Murat Germen’in Yeni Türkiye adıyla yayımlanan fotoğraf albümüne yazdığı önsöz “Ağın Gördükleri” adlı yazıda ise Mungan’ın fotoğraf sanatıyla ilişkisine şahit oluyoruz. Kitabın ikinci bölümü Güne Söylediklerim, yazarın 1994 Rotterdam Dünya Şiir Festivali, 2013 Londra Uluslararası Kitap Fuarı, Sevim Burak’ın Çengelliiğneleri, Mersin V. Uluslararası Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi Kongresi, 2015 Hrant Dink Anma Konuşması ve 2015 Dünya Öykü Günü Bildirgesi konuşmalarını içeriyor.

KULTURA

67


Diriliş Stephen King Korku-gerilim edebiyatının gelmiş geçmiş belki de en büyük yazarlarından biri olan Stephen King’in son romanı Diriliş, özellikle sert finaliyle dünyada çok konuşuldu. King hayranlarının bile, yazarın romanları arasında şimdiye kadar yazılan en dehşet verici sona sahip olduğunu kabul ettiği ve Mayıs ayının 15’inde kitapçılardaki raflarda yerini alan Diriliş, efsanevi yazarın Türk hayranları tarafından da dört gözle bekleniyordu. New England’ın ufak bir kasabasında, küçük bir çocuk ile kasabanın yeni rahibi arasında gizli bir takıntıyı temel alan derin bir bağ oluşur. Ancak, ailesinin başına korkunç bir felaket gelen genç rahip Tanrı’yı lanetleyerek kasabayı terk eder. Aradan yıllar geçer ve artık bir yetişkin olan çocuk, üyesi olduğu rock gruplarıyla bütün ülkeyi dolaşırken eski dostu ile tekrar karşılaşır ve bu karşılaşma şeytanın bile aklına gelmeyecek bir anlaşmayla perçinlenir. Kitap yazarın diğer birçok kitabı gibi Altın Kitaplar’dan yayımlandı.

Kuğulu Park Cinayeti Ali Bayram Yazarlığının yanında Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan polis memuru Ali Bayram, bu son romanında ülkemizde son yıllarda artan kadın cinayetlerinden yola çıkarak bir hikaye kurguluyor. Yazar Ali Bayram, kitabını Atatürk Bulvarı üstünde bulunan Tarihi Celal Bayar Köşkü’nün üç metrekarelik nöbetçi kulübesinde yazmaya başlar. Kitabın adını Ahmet Ümit’in “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi” romanına ithafen “Cinnah’ın En Güzel Ablası” koymak ister. Ancak her gün işe gelip giderken önünden geçtiği Kuğulu Park ona bambaşka bir ilham verir. Roman Kuğulu Park’ta bir kadın cesedinin bulunmasıyla başlayan cinayetler silsilesinin başkentin sosyetesinden varoşlarına kadar uzanmasını anlatıyor. Puslu Yayıncılık’tan çıkan kitabın ilk baskısı tükendi bile.

Kişisel Direniş Kitabı Enver Aysever Muhalif gazeteci, deneyimli televizyoncu ve Birgün gazetesi yazarı Enver Aysever’in yeni kitabı “Kişisel Direniş Kitabı”, okuyucularıyla buluştu. Enver Aysever, Doğan Kitap’tan çıkan “Kişisel Direniş Kitabı”nda; 125 kısa yazısına yer veriyor. Kişisel Direniş Kitabı, bu yönüyle kişisel bir manifesto, bir direniş rehberi olma özelliğini de taşıyor. CNN Türk’te sunduğu “Aykırı Sorular” programının sonlandırıldığı ve görevine son verildiği bir dönemde, davet edildiği panelde konuşma yaparken kendisine yöneltilen, “İşsizsiniz, bundan sonraki kariyer planınız nedir?” sorusunu, “Bir kariyer planım yok, sadece haysiyet planım var benim” şeklinde cevaplayan Aysever bu kitabında, edebiyattan sanata, güncel olaylardan siyasete, kişisel gelişimden astrolojiye çok geniş yelpazedeki yazılarıyla, öğrencilik yıllarına, iş hayatına, işsizlik günlerine de uzanarak, başkaldırının, direnmenin hikayesini anlatıyor.

68

KULTURA


Son Ceset Celil Oker Ülkemizde polisiye edebiyat dendiğinde akla ilk gelen isimlerden olan Celil Oker, yine bir Remzi Ünal macerası olan son kitabı Son Ceset’te kahramanı ölümcül bir tuzağın içine çekerek okuyuculara okuması çok keyifli bir polisiye klasiği daha sunuyor. Nüfuzlu bir politikacının karısı Remzi Ünal’ın karşısına tuhaf bir taleple çıkar. Bir alacak verecek meselesine müdahil olması karşılığında dedektife oldukça yüklü bir ödeme yapacaktır. Üstelik ortada ne izlenecek birileri vardır, ne de açığa çıkarılacak bir sır. Remzi Ünal’dan İstenen şey apaçık mafya usulü bir gözdağıdır. Maddi sıkıntılar çeken dedektif Remzi Ünal teklif edilen paranın dudak uçuklatan miktarı karşısında, böylesine güçlü bir kadının neden kendisine geldiğini hiç sorgulamaz. Hiç tarzı olmadığı halde kendinden isteneni yapar, telefonda borçluyu tehdit eder ve hak ettiği ücreti almak için müşterisinin ofisinin yolunu tutar. Ancak içeriye adımını attığı anda kendisini dipsiz bir kuyunun içinde bulur. Her zamanki gibi, ona yine kendinden başka yardım edebilecek kimse yoktur. Son Ceset, Altın Kitaplar tarafından piyasaya sürüldü.

Labirent Alexandra Monir ABD’li yazar Alexandra Monir’in dilimize ilk çevrilen romanı olan Labirent, yazarın yazdığı üçüncü romanı. On yedi yaşındaki Imogen, babasının son sözlerini hiç unutmamıştır. Yedi sene önce, ailesinin İngiltere’deki malikânesinde çıkan yangında, hem annesini hem de babasını kaybeden genç kız, uğradığı bu felaketten sonra koruyucu ailesiyle birlikte New York’ta yaşamaya başlar. Fakat yedi yıl sonra gelen bir mektup Imogen’in yaşamını tamamen değiştirecektir. Genç kız artık malikânenin ve koca Rockford Hanedanlığı’nın tek vârisidir. Çiçeği burnunda genç düşes, mirasına sahip çıkmak için İngiltere’ye dönmek zorunda kalır. Fakat Rockford’da hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Imogen, çok geçmeden bu aristokratik dünyanın perde arkasındaki karanlık sırlarla yüzleşecek, sevmekten hiç vazgeçmediği Sebastian’la birlikte, kendini bir sırlar yumağının içinde bulacaktır.

Tokyo Uçuşu İptal Rana Dasgupta Hint asıllı Britanyalı yazar Rana Dasgupta’nın daha önce dilimize çevrilmiş olan Solo romanını da yayımlayan Metis Yayınları’ndan çıkan Tokyo Uçuşu İptal, tarihin kendisi kadar eski olan hikâye anlatma geleneğine bir saygı duruşu özelliği taşıyor. Kötü hava şartları yüzünden başka bir şehre mecburi iniş yapan Tokyo uçağının yolcularının büyük bir kısmı otellere yerleştirilir, ama on üç yolcu yer sıkıntısından dolayı havaalanında sabahlamak zorunda kalır. Birbirine tamamen yabancı bu on üç yolcu, hiç tanımadığınız bir grup insanla kapalı bir alanda mahsur kaldığınızda, zamanın geçmesini sağlamak için yapabileceğiniz en eğlenceli şeyi yapar ve birbirlerine hikâyeler anlatırlar. Boccaccio’nun Decameron’u ve Chaucer’ın Canterbury Hikâyeleri’ninkine benzer bir ruhla yazılmış olan Tokyo Uçuşu İptal, dünyanın farklı köşelerinde, birbirinden çok farklı karakterlerin başından geçen ilginç olayları anlatan on üç hikâyeden oluşuyor.

KULTURA

69


Beni de Götür Ayşe, amcası ve yengesinin yanında yaşayan, aşık olduğu Ali’nin eğitim için İstanbul’a gitmesiyle hayatındaki tek mutluluğu da kaybeden bir kadındır. Amcası Ayşe’yi şoför Ahmet’le evlendirmek istemektedir. Ayşe’nin gönlü Ahmet’le evlenmekten yana olmasa da çaresizlikten evlenir. Ali’nin annesi düğünden kısa bir sonra hayatını kaybedince Ayşe gerçek aşkı Ali’yle ilgili tüm bağlantısını da kaybeder. Ahmet bir süre sonra bir trafik kazası sonucu felç kalır. Tüm bu olumsuzluklar üzerine bir gün Ayşe’nin kapısı çalar, gelen Ali’dir. Yönetmeliğini ve senaristliğini Avni Kütükoğlu’nun üstlendiği yapımın oyuncu kadrosunda ise Çiğdem Suyolcu, Vural Çelik, Gürol Güngör ve Hakan Türkşen gibi isimler yer alıyor.

Marnie Oradayken (Omoide No Marnie) Terk edilmiş, gizemli bir evin penceresinde görünen esrarengiz bir kızın hikayesini anlatan “Marnie Oradayken” Ghibli Stüdyosu’nun son filmi. Bütün öykünün gözünden anlatılacağı Anna bir gün kum tepelerinin orada Marnie’yle karşılaşır. Marnie insanlardan uzakta yaşamaktadır. Bataklıktaki yeni eve yeni bir aile gelince ortadan kaybolur. Anna, Marnie dışında hiç arkadaşı olmadığı için sahip olduğu tek arkadaşının peşine düşer. Popüler bir çocuk romanından uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda ise Hiromasa Yonebayashi oturuyor.

Yola Çıkmak Samet bir barda korumalık yapmaktadır. Babasının seneler önce evi terk etmesi üzerine evden ayrılmıştır. Annesi ise kardeşi Emre’yle yaşamaya başlamıştır. Samet uzun zaman sonra geri döner ve kardeşi Emre’ye babalarının izini bulduğunu söyler. Kardeşine babalarının yaşadığı yere gitmeyi teklif eden Samet, kardeşinin de kabul etmesi üzerine Emre’yle birlikte Konya’ya gitmeye karar verir. Ayşe ise yedi yaşındaki kızı Ceren ve bankacı eşiyle birlikte sıradan bir hayat sürdürmektedir. Kızı Ceren’in okula başlamasıyla birlikte okulun güvenlik görevlisiyle karşılaşması, Ayşe’nin hayatını değiştirir. İkisi arasında gizli bir ilişki başlar. İlk uzun metraj deneyimini gerçekleştiren Evren Erdem filmin yönetmenliğini üstlenirken, filmin başrollerinde ise Ruhi Sarı, İrem Altuğ ve Ozan Bilen bulunuyor.

70

KULTURA


Fal İşlediği dantelleri satarak geçimini sağlayan Melek, küçük bir kasabada yaşayan genç bir kızdır. Komşularının ısrarı üzerine fal da bakmaktadır. Melek’in bakmış olduğu fallar zamanla gerçekleşmektedir. Sanat ve siyaset dünyasındaki isimleri falcılarla buluşturan bir aracı olan Faik, tesadüfi bir şekilde zorunluluktan bu kasabaya yerleşir. Melek ile Faik’in tanışmasından sonra Melek’in hayatının yönü değişecektir. Filmin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlenen Ünal Çeken olurken, oyuncu kadrosunda ise Gamze Köse, Ali Elgün ve Eren Özkan bulunuyor.

Jurassic World İlki 1993 yılında Steven Spielberg yönetmenliğinde sinemaseverlerin karşısına çıkan, sinema tarihinin en önemli serilerinden sayılan “Jurassic Park” serisinin 4. Filmi “Jurassic World” 14 sene sonra tekrar Colin Trevorrow yönetmenliğinde sevenleriyle buluşuyor. Filmin senaryosunu dört farklı yazar birlikte çalışarak ortaya çıkardı ve bu yazarlardan biri de bütün “Jurassic Park” filmlerinde imzası olan Michael Crichton. Konusu hakkında çok fazla bilgi sunulmayan filmin oyuncu kadrosunda ise Chris Pratt, Vincent D’Onofrio ve Bryce Dallas Howard gibi isimler bulunuyor.

Mutlu Kuzular (Von glücklichen Schafen) Hayatını çocukları Can ve Sevgi’ye adayan Elmas, geçimlerini sağlayabilmek adına hayat kadını olarak çalışmaktadır. Bu durumdan habersiz olan çocuklarından 16 yaşındaki oğlu Can gerçeği öğrendiğinde aşırı tepki göstererek kardeşi Sevgi’yi de alır ve dedelerinin evine gider. Çocukları için yaşayan Elmas’ı çocuklarının gidişi yıkıp geçer ve büyük bir boşluğun içine düşürür. Sonrasında hayatını değiştirme kararı alıp, yeni bir iş bularak ailesiyle olan durumunu düzeltme kararı alır. Yönetmenliğini Kadir Sözen’in üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda ise Narges Rashidi, Vedat Erincin, Benno Führmann, Anna Thalbach ve Erhan Emre bulunuyor.

KULTURA

71


Kuzu Doğu Anadolu’da bir köyde yaşayan 27 yaşındaki Medine, 5 yaşındaki oğlu Mert’in sünnet yemeği için bir kuzu kesmek zorundadır. Gerekli parayı bir türlü denkleştiremeyen Medine, bütün ailenin birlik olup, çalışması gerektiğini söyler. Bu durum Medine’nin kocası İsmail’i endişelendirirken, Mert’in ablası Vicdan da bütün ilginin Mert’e kaydığını düşünerek kıskançlık nöbetleri geçirir. Bütün bunlar yaşanırken de Mert, eğer bir kuzu bulunamazsa kendisinin kurban edileceğine inandırır kendini. İsmail’in mezbahada bulduğu iş umutları yükseltirken, İsmail’in arkadaşları tarafından yoldan çıkartılarak yönlendirilmesi işleri daha da zorlaştıracaktır. Bu durumlar üzerine Medine’nin ise hiç beklenmedik bir yerden yardım istemesi gerekecektir. Kutluğ Ataman’ın son filminde oyuncu olarak Nesrin Cavadzade, Cahit Gök, Nursel Köse ve Sedat Kalkavan yer alıyor.

Dedemle Bu Yaz (Avis De Mistral) Adrien, Leo ve küçük kardeşleri Theo, seneler önce yaşanan bir tartışma sonucu hiç tanışmadıkları dedelerini ziyaret etmek için yaz tatilinde dedelerinin yaşadığı yer olan Provence’deki eve giderler. Ancak bu tatil hayali hiçte bekledikleri gibi ilerlemez. Anne ve babaları boşanmanın eşiğinde ve baba evi terk etmek üzeredir. Bu haberi aldıktan sonra tatil her biri için başka bir sıkıntıya kucak açacaktır. Senaristliğini ve yönetmenliğini Rose Bosch’un yaptığı filmin başrolünde ise Jean Reno bulunurken kendisine Anna Galiena, Chloé Jouannet ve Hugo Dessioux gibi isimler eşlik ediyor.

Kabile (Plemya) İşitme ve konuşma engelli olan Sergey, kendisi gibi öğrencilerin eğitim aldığı bir denizcilik okuluna kayıt yaptırır. Sergey’in öğrencilerin kendi aralarında oluşturdukları sert hiyerarşik düzenle tanışmasını ve zamanla bu durumun bir parçası oluşunu ele alan film Sergey’in okuldaki ilk günüyle açılışını yapar. Öğrencilerden kurulu çetenin çeşitli suçlara bulaştığı düzende de Sergey ilk sınavını geçerek bu zincirdeki yerini alır. Ancak diğer üyelerden birine aşık olması sonrasında her şeyi alt üst edecektir. Ukraynalı yönetmen Miroslav Slaboshpitsky’in ilk uzun metrajlı filmi ve sadece işaret dilinin kullanıldığı sessiz bir film olan “Kabile” ilk gösterimini Cannes’da gerçekleştirip, övgülerin yanı sıra festivalden üç ödülle döndü.

72

KULTURA


Escobar: Kayıp Cennet (Escobar: Paradise Lost) Kolombiya’ya ağabeyi ile gelip, sahile yerleşen sörf eğitmeni Nick, burada geçirdiği zaman zarfında Maria adında bir kadınla tanışır ve ona aşık olur. Yoksullara yardım etmek için çalışan Maria’nın alışılmışın dışında bir ailesi vardır. Bölgenin en büyük kokain tüccarlarından Pablo Escobar’ın yeğeni olan Maria, Nick’i kendi dünyasının karanlığına ve kaosuna çekecektir. Maria’ya tutkuyla bağlı olan Nick ise hayatında ters bir şeyler gittiğini çok geç fark edecektir. Andrea Di Stefano’nun senaristliğini üstlenip yönetmen koltuğuna oturduğu filmde Pablo Escobar’ı Porto Ricolu aktör Benicio Del Toro canlandırıyor. Filmde ünlü aktöre eşlik eden isimler ise Josh Hutcherson ve Claudia Traisac.

Onur (Pride) 1984 yılında henüz 20 yaşında bir gey olan Joe, Bromley’den Londra’ya Onur Yürüyüşü’ne katılmak için gelir. Her ne kadar içinde bir tereddütle gelmiş olsa da, bir grup gey ve lezbiyenle tanışınca bu tereddüt yerini rahatlamaya bırakır. Gethin’s Soho Kitapevi’nde bir araya geldiği bu gençler o dönemin başbakanı Margaret Thatcher tarafından hoş görülmemektedir. Bir yandan da aynı günlerde maden işçileri çalışma koşulları nedeniyle greve gitmiştir. Eşcinsel gençler yardım için harekete geçerler ve bu içten yardım hareketi toplum üzerinde karşılığını bulur. İki grubun da bir şekilde güçlenmesini istemeyenler de sabotaj girişimlerine başlayacaklardır. Senaryosunu Stephan Beresford yazdığı filmin yönetmenliğini Matthew Warchus üstleniyor.

Terminator: Genisys İlk filmi 1984 yılında senarist ekibinin içinde kendinin de bulunduğu ünlü yönetmen James Cameron tarafından çekilerek büyük hayran kitlesi yakalamayı başaran Terminator, 31. senesinde beşinci filmi “Terminator: Genisys”le serüvenine devam ediyor. Genç Connor’ın gelecekte geliştirdiği yapay zeka sayesinde üstün makinelere ve robotlara dönüşerek dünyaya ele geçirirler ve Connor’u yok etmek için gelecekten bir T1000 günümüze gönderilir. İlk çıktığı yıllarda hikayesiyle dünyayı etkisi altına alan Terminator serisi bu sefer yeni bir üçleme olarak ele alınıyor. Serinin beşinci filmi olan “Terminator:Genisys” in yönetmen koltuğunda Alan Taylor otururken John Connor’e Jason Clarke, T1000’e Byung-hun Lee, Sarah Connor’a ise Emilia Clarke hayat verirken, Terminator’ü tabi ki Arnold Schwarzenegger canlandırıyor.

KULTURA

73



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.