GÜZEL VE DANDY
Rol arkadaşı ve sevgilisi Andrew Garfield: Emma ile çalışmak, tehlikeli ve muhteşem bir nehre dalarak; hiçbir yere tutunmadan akıp gitmek gibiydi.
Rahatlatan
Mor kadife ceket, Mor saten eşarp, RALPH LAUREN COLLECTION— Mor desenli gömlek, ROCHAS— Fötr şapka, ALBERTUS SWANEPOEL— Çiçek broş, MARNI
komik kız
The Amazing Spider-Man filmi ile Hollywood’un spot ışıklarının tam altındaki yerini alan Emma Stone’da, komedyen kızdan çok daha fazlası var. Yazı Nathan Heller
E
Fotoğraf Mario Testino
Moda Editörü Tonne Goodman
mma Stone New York sokaklarında Peanuts’taki Schroeder karakteri gibi kafası önünde, ayaklarına bakarak yürürken öne dökülen sarı saçları yüzünü kapatıyor. Emma, 23 yaşında kariyerinin en önemli, en yüksek noktalarından birinde. İlginç komedi rollerinden Hollywood’un A listesi oyuncuları arasına yükselmesi sonucu sokaklarda eskisi kadar rahat değil ama Emma da tüm New Yorker’lar gibi sokağın tuhaf ve renkli yaşamına duyduğu aşktan vazgeçmiyor. Onunla bir akşamüstü, Manhattan’ın Hell’s Kitchen semtindeki bir şarap barında buluşuyoruz, sonra yakınlardaki Alvin Ailey stüdyosuna doğru yürüyoruz. Çocukluğunun büyük kısmını Arizona’da dans dersleriyle geçirmiş. Dans oyunculuktan sonra kendini en iyi ifade ettiği alan. Dizine kadar inen siyah Madewell elbisesini, gri renkli DKNY ceketiyle tamamlayan Emma, bembeyaz teni ve su rengi mavi gözleriyle Manhattan kaldırımlarındaki kalabalıktan bariz bir biçimde sıyrılıyor. 55. Cadde civarlarındayken bir adamla bir kadın yanımızda kavga etmeye başlıyor. Adam son derece üzgün bir tonla kadına, “Beni hapse geri göndermeye mi çalışıyorsun” diyor. Emma, yayalar için yeşil yanmasına rağmen orada durarak konuşmanın devamını dinlemeye çalışıyor. Algıları sürekli açık, etrafındaki tüm detayları kaydetmeye çalışıyor. Tiyatroda oturacağımız koltukları bulmaya çalışırken, birisi yanına gelip “Aman Tanrım, sen Emma Stone’a ne kadar benziyorsun” deyince, hemen cevap veriyor: “Tuhaf şey, değil mi?” Aslında karakteristik özelliklerinden biri olan buğulu ve kırık ses tonu, onun gerçek Emma Stone olduğunun kanıtı. Son zamanlarda başına buna benzer bir sürü şey gelmiş. “Film yıldızıysanız işin doğası gereği insanlardan saklanamıyorsunuz. Ama bir yandan da, bütün bunlar sanki benim değil bir başkasının başına geliyormuş gibi hissediyorum. Tanınmak, dolayısıyla herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda istediğimi yapabilme özgürlüğümün kısıtlanması, benim için çok yeni. Ve çok tuhaf.” Stone’un doğuştan bir “seyirci-
180 vogue.com
gözlemci” olması da durumun tuhaflığını iki katına çıkarıyor. “Eğer oyuncu olmasaydım kesinlikle gazeteci olurdum. Çünkü o da tıpkı oyunculuk gibi, bir karakteri özel yapan şeylerin peşinde koşuyor.”
Size yemeğe gelebilir
Yerlerimize oturduktan birkaç dakika sonra şöyle bir arkasını dönüp seyircilere göz gezdirerek “ilginç bir kalabalık var” diyor. Buruk bir alaycılık ve alçak bir ses tonuyla etrafında olup bitenler hakkında sürekli ilginç yorumlar yapıyor. Onunla kısa bir süre geçirdikten sonra pek çok esprisine gülmüş, gözlemlerine şaşırmış ve birlikte bir şeylere kıkırdamış oluyorsunuz. Ve tüm bunlar yüzünden onu uzun zamandır tanıyormuş gibi hissediyorsunuz. Yani Emma’nın Easy A ve Crazy, Stupid, Love filmlerindeki o şakacı samimiyeti tamamen gerçek. Işıklar yavaş yavaş kapanıp tiyatronun perdesi ağır ağır açılırken, “İşte başlıyoruz” diyor, sabırsızlıkla. Stone, Hollywood’un A sınıfı oyuncularından biri ama her an size akşam yemeğine gelecekmiş gibi de rahat. Şöhrete ve tüm imkanlarına rağmen, sizin gördüğünüzü görebilen, sizinle aynı dili konuşabilen biri gibi. Oyundan çıkarken bana afacan bir edayla, “Seyircilerin arasında Katie Holmes ile Suri de vardı, gördün mü” diye soruyor.
Spotların altında saklanamayacak
Onun gözlerden uzak bir yaşam sürme çabaları önümüzdeki aylarda pek işe yaramayacak. Çünkü Emma, bir vizyon filmi ile spotların tam altındaki yerini alıyor. Tıpkı bir zamanlar Michelle Pfeiffer, Gwyneth Paltrow ve Kirsten Dunst’ın yaptığı gibi o da oyunculuk yeteneğini bir çizgi roman uyarlamasında kullanıyor: Yönetmenliğini Marc Webb’in yaptığı, Marvel’in süperkahramanının 220 milyon dolara mal olan, üç boyutlu The Amazing Spider-Man filminde, Gwen Stacy adlı akıllı sarışını oynuyor. Örümcek adamı ise Andrew Garfield canlandırıyor. The Amazing Spider-Man seti, Emma ile Andrew Garfield arasındaki
vogue.com
181
CESUR RUH
Spider-Man’in yönetmeni Marc Webb: Genç kadın oyuncuların çoğu genelde ya çok ciddidir ya da kamerayı baştan çıkarmaya çalışır. Emma ise bunların çok ötesinde. Desenli ceket, Desenli pantolon, Beyaz işlemeli gömlek, Kırmızı deri çanta, Kahverengi işlemeli ayakkabı, PRADA
182 vogue.com
DOĞRU ZAMANLAMA
Prodüktör Matt Tolmach: Düşündüğünüz kadar ve hatta düşündüğünüzden de komik. Ve çok hızlı bir oyuncu. Tek omuz dantel bluz, Askılı yeşil elbise, VERSUS— Krem rengi bantlı ayakkabı, JIL SANDER
vogue.com
183
TATLI GALİBİYET
Spider-Man’in prodüktörlerinden Matt Tolmach: Kendini kolayca sevdiren, muhteşem bir kız. Örgü elbise, JIL SANDER— Yıldız küpe, H. STERN
ilişkinin doğduğu yer. Manhattan’ın Meatpacking semtindeki küçük bir sushi restoranında bir şeyler atıştırırken, bir yandan anlatmaya devam ediyor: “Böyle bir filmde yer almanın oyunculuk açısından daha farklı bir deneyim olacağını düşünüyordum. Ama başıma umduğum kadar çılgın şeyler gelmedi.” Emma’nın canlandırdığı Gwen Stacy karakteri, akıllı bir sarışın. Çizgi romanın orijinalinde Peter Parker’ın ilk ve en büyük aşkı. Yönetmen Webb, karakterin karanlık yönlerinin diğer özelliklerini gölgelemesine izin vermeyecek ama karmaşık ruh halini de yansıtmayı başarabilecek bir oyuncu arıyormuş. Gwen’in odasında Peter’ı sakladığı için babasının içeriye girmesini engellemeye çalıştığı sahneye, Emma’nın doğaçlama olarak getirdiği komik nüanslar tam da Webb’in hayalini kurduğu performans. “Emma, diğer oyuncuları da bu anların içine çekiyor ve onları yeni şeyler yapmaya teşvik ediyor. Onun bu tepkilerini kameraya alabildiğimiz için çok şanslıyız.” Rol arkadaşı ve sevgilisi Garfield ise onu şöyle anlatıyor: “Emma ile çalışmak, tehlikeli ve muhteşem bir nehre dalarak, hiçbir yere tutunmadan akıp gitmek gibiydi. Baştan sona. Doğaçlama. Şimdiki zamanda. Canlı. Birisiyle birlikte oynarken tam da olması gerektiği gibi.” Webb, Stone’un komedi geçmişinin, Garfield’ın rolündeki dramatik sahnelere de çok iyi geldiği görüşünde. “Emma, Andrew’u sürekli güldürüyordu. Genç oyuncuların çoğu ya çok ciddidir ya da takma kirpikleriyle kamerayı baştan çıkarmaya çalışırlar. Emma, bunların çok ötesinde bir oyuncu.” Stone, ayrı dünyaları yan yana getirmeyi başaran güçlü ve cesur karakterleri canlandırmak için ilk akla gelen kadın oyunculardan biri haline geldi. Superbad filminde canlandırdığı Jules, zeki ama antisosyal iki erkeği haddinden fazla ciddiye alan, alaycı bir parti kızıydı. Komediden sıyrılıp ilk kez dramatik bir karakteri oynadığı The Help’te, 60’ların Mississippi’sindeki siyah kadınların yaşadıklarını kayda geçirmek isteyen cesur ve iyi kalpli bir genç kızı canlandırdı. Emma, bugüne kadar hayat verdiği tüm karakterlerin ortak noktasının, daha fazlası olabilmek için dönüşüm yaşayan kadınlar olduğunu söylüyor. “Ryan Gosling ile Cannes’da yapılan bir röportajı izlemiştim. Onun orada söylediği bir cümleyi sürekli çalıyorum. Ryan, bir oyuncunun oynayacağı rolü seçmesini radyodaki şarkılara benzetmişti: Radyoda bir sürü güzel şarkı duyarsınız ama sadece birkaç tanesi sizi dans ettirir.” Stone’u bir filmde yer almaya iten temel sebeplerden biri, ona bir milyon tane şey öğretmesini umduğu diğer oyuncular. Zombieland’te Woody Harrelson’la, The Help’te Octavia Spencer’la ve son filminde Andrew Garfield ile birlikte çalışmış olması tam da bu yüzden. İlişkisi hakkında epey ketum olsa da, Andrew hakkında oyunculuk üzerinden konuşmaya çok hevesli. “Andrew, canlandırdığı karaktere yaklaşımı ve çalışma metodu ile bana çok şey öğretti. İnanılmaz verici ve paylaşımcı bir insan.” Oynadığı karakterlerin derinliği arttıkça Emma da oyunculuk yeteneğini ve mesleğini daha fazla ciddiye almaya başlamış: “Çok eğlenceli bir mesleğim var. Aptal ve basit şakalarla insanları güldürebiliyorum. Bir zamanlar bunun bu kadar önemli olduğunu düşünmeyerek işimi eksik yapmışım meğer. Kendi kendime, ‘Hayat kurtarmıyorum. Beyin cerrahı da değilim’ diyordum. Şimdi farklı düşünüyorum. İnsanları ölüm döşeğinden kurtarmıyorum. Ama onlara hikayeler anlatıyorum ve bu da epey önemli sayılır.”
184 vogue.com
Onunla kısa bir süre geçirdikten sonra pek çok esprisine gülmüş, gözlemlerine şaşırmış ve birlikte bir şeylere kıkırdamış oluyorsunuz. Sekiz yaşında ilk panik atak
Stone’un çocukluğu Arizona, Scottsdale’de biraz gergin geçmiş. Sekiz yaşındayken ilk panik atağını geçiriyor. Bunu, birkaç yıl süren terapi ve sessizlik dönemi izliyor. “Panik ataklar beni neredeyse felç etmişti. Arkadaşlarımla görüşmek istemiyordum çünkü kimsenin beni anlayamayacağından emindim.” 11 yaşına geldiğinde nihayet bir komedi tiyatrosuna katılarak hayata karışmaya başlıyor. “Sahneye çıktığımda hayatta bir amacım olduğunu hissettim. İnsanları güldürmek istiyordum. Komedi benim için spor yapmak gibiydi. Çünkü onun sayesinde yumruklara nasıl karşılık vermem gerektiğini öğrendim. Söz konusu komedi ise, kazanmakla kaybetmek aynı şey.” Emma, 12 yaşındayken, Nickelodeon’ın All That adlı programı için yapılacak deneme çekimlerine katılmak üzere Los Angeles’a gidiyor. Los Angeles’ı hiç sevmiyor ve asla burada bir yaşam kurmayacağına dair kendine söz veriyor. Ama iki sene sonra, tarih dersinde hocayı dinlerken aniden bir şeyi idrak ediyor: Emma oyuncu olmak istiyor. Ve bunu yapabilmenin tek yolu Los Angeles’ta olmak. O gün içine aniden dolan bu düşünce, hayatını yönlendirecek dürtülerden en önemlisi oluyor. Koşar adım eve giderek anne ve babasına, onu neden Los Angeles’a göndermeleri gerektiğine dair bir PowerPoint sunumu hazırlıyor. “Onları ikna etmek için aklıma gelen en hızlı yöntem buydu.” Stone’un babası proje bazında çalışan bir müteahhit. Annesi ev kadını. Stone, anne ve babasının okuldan ayrılmasına izin verip onu hayallerinin peşinden gitmesi için özgür bırakmalarının çok çılgınca bir karar olduğunun bilincinde. Ama annesi de onunla geliyor ve sonraki üç sene boyunca birlikte California’da yaşıyorlar. Aslında gerçek adı Emma değil, Emily. Screen Actors Guild’e yazılırken isim benzerliği olmaması için kendini mecburen böyle kaydettirdiğinden beri Emma, gerçek adının yerini almış durumda. Emma, Los Angeles’ta bir deneme çekiminden diğerine koşarken bir yandan da evde eğitim alıyor. Dersleri arasında felsefe, psikoloji ve gazetecilik var. Senaryo dersinde yaptığı bir ödevde, 90’ların sitcom dizisi Mad About You için bir bölüm yazıyor. Çok sevdiği müzisyen Paul McCartney’i de bu kurmaca senaryonun içine katıyor. “Bölüme, The Pauls adını vermiştim. McCartney ile Paul Reiser karakteri tanışıp çok eğlenceli şeyler konuşuyorlardı. Yani en azından ben öyle olmasını umuyordum.” The Pauls, Stone’un şimdilik tek senaryo denemesi olsa da, Paul’le son kez bir araya gelişi değil: Çünkü 2009’da, Zombieland’ın çekimleri sırasında Emma, hayranı olduğu Paul McCartney ile tanışma fırsatı buluyor. Annesinin en çok sevdiği Beatles şarkısı Blackbird’ün hatırına McCartney’den, şarkıda bahsedilen kuşu
vogue.com
185
ZOR ROLLERİN OYUNCUSU Hayat kurtarmıyorum, evet. Ama insanlara hikayeler anlatıyorum ve bu da epey önemli bir şey sayılır.
Dantel aplik detaylı, bebek mavisi ve turuncu renkli saten elbise GIVENCHY BY RICCARDO TISCI
186 vogue.com
SEVİMLİ PALYAÇO
Komedi benim için spor yapmak gibiydi. Çünkü onun sayesinde yumruklara nasıl karşılık vermem gerektiğini öğrendim. Desenli ceket, Desenli pantolon, AQUILANO RIMONDI— Mor gömlek, Kırmızı kadife yelek, RALPH LAUREN COLLECTION— Puantiyeli kravat, CHARVET—Yıldız broş, MARNI—Topuklu makosen, MIU MIU
vogue.com
187
SAMİMİ JESTLER
çizmesini rica ediyor. İşte bu çizim, annesinin çok agresif bir göğüs kanseri türünü yenmesini sembolize etmek üzere Stone ailesinin tüm üyelerinin bileklerine dövme olarak yaptırdığı figür.
İlk çıkış kumral saçlarla
Emma’nın ilk büyük çıkışı, doğal sarı saçlarını kumrala boyatarak Superbad filminin çekimlerine gitmesiyle başladı. Spider-Man’in prodüktörlerinden Matt Tolmach, Judd’ın kendisini aradığını ve şöyle dediğini anlatıyor: “Aradığımız kızı bulduk. Eğlenceli, pratik, hızlı, etkileyici, kendini anında sevdiren, en yakın arkadaşın olmasını isteyeceğin biri.” O zamandan beri Stone, çocukluk hayallerinin hepsini birer birer gerçekleştirdi. Bunların arasında Saturday Night Live’ı sunmak da vardı. Talkshow programlarında hazırcevaplılığı ve esprileriyle öne çıktı. Bunu çocukluğundan beri tiyatro sahnesinde, doğaçlama teknik üzerinde çalışmış olmasına borçlu olduğunu söylüyor. Bu doğaçlama hali, hayatına dair verdiği pek çok kararda da kendini gösterdi. Mesela 2009’da, Los Angeles’ta Little Door adlı restoranda oturmuş bir şeyler atıştırırken, bir anda Hollywood’tan taşınması gerektiğine karar verdi. “Sağımdaki masada oturanlar bir senaryo hakkında konuşuyordu. Sol masamda prodüktörler yeni filmlerini tartışıyorlardı. Kendi kendime, eğer kulak misafiri olduğum konuşmalar bile böyleyse, ben bu şehirde nasıl normal bir insan gibi, normal bir yaşam sürebilirim ki, dedim.” Dediğini de yaptı, New York’ta yaşıyor. Arada hâlâ panik ataklar geçirdiği oluyor. Crazy, Stupid, Love filminin setinde, Ryan Gosling onu sonradan efsane haline gelen ünlü Dirty Dancing sahnesi için havaya kaldırdığında yaşadığı panik atak, bunlardan biri. Spider-Man çekimlerinde böyle bir durumun önünü almak için kendini pasta ve kek yapmaya adadı. “Mutfak malzeme doluydu. Sanki böylece bana panik atak yaşatan şeyi cisimleştirebilecek, elimde tutabilecektim. Sonuç, yüzlerce kek ve pasta çeşidi oldu.”
Şaka yapmadan nasıl yaşanır?
Ama Emma anksiyetesinden güç almaya da çalışıyor. Onun için bunu yapmanın yollarından biri, dramatik ve zor rollerin üstesinden gelmek. The Help, başrolü yine Gosling ile paylaştığı ve bu sonbahar vizyona girecek gerilim filmi Gangster Squad, Spider-Man’deki rolü, onu bugüne kadar saklamaya çalıştığı duygularla yüzleştirecek güçte: “Komedi, sahiden çok kırılgandır. Ama bir şeyler yolunda gitmediği anda anında toparlama şansınız da vardır. Hiçbir şey olmamış gibi yola devam edersiniz. İçinde espri olmayan bir sahnede yer almak ise tamamen çırılçıplak kalmak gibi. Spider-Man için çektiğimiz sahnelerden birinde, Andrew ile benim odamda, yerde oturuyorduk. Sadece ikimiz vardık. Muhteşem bir histi. Bu, senaryoda ve gerçek hayatta deneyimlemek ve öğrenmek istediğim bir manevra. Şaka yapmadan nasıl yaşanır? Bu işler nasıl yürür? Bunları bilmem gerek.” Bu buluşmamızdan birkaç gün sonra bir akşamüstü, onu The Apartment’taki Fran Kubelik karakterini seslendirirken izlemek için TimesCenter’a gidiyorum. Emma, bu hafta birkaç gününü, yönetmenliğini Billy Wilder’ın yaptığı, 1960 yapımı orijinal The Apartment filmini defalarca izleyip Shirley MacLaine’in hakkını nasıl vereceği konusunda endişelenerek geçirmiş. Ama siyah bluzu, kot pantolonu ve kırmızı ruju ile kapıdan içeriye girdiğinde sadece MacLaine’in canlandırdığı Miss Kubelik’i değil, kelimenin tam anlamıyla vintage bir film yıldızını andırıyor. Sanki sinemanın o dönemini tamamen içine sindirmiş ve bunu dışa
188 vogue.com
Tarih dersinde hocayı dinlerken aniden oyuncu olmak istediğimi fark ettim. Koşarak eve gittim ve anne ve babama beni neden Los Angeles’a göndermeleri gerektiği konusunda bir PowerPoint sunumu yaptım. Hayallerimi gerçekleştirme konusunda beni özgür bırakmaları çok çılgınca bir karardı.
Modanın gücü, insana giydiklerini, kendisinin doğal bir uzantısı gibi hissettirmesinde. Desenli ceket, Desenli gömlek, Desenli pantolon, DRIES VAN NOTEN— Şapka, STEPHEN JONES— Cep mendili, CHARVET— Cam kolye, BEHNAZ SARAFPOUR — Çiçekli broş, MARNI
vuruyor gibi. Tabii ki kendi küçük dokunuşlarıyla. Garip huyları olan kadın karakterler canlandıran MacLaine gibi, Stone da yavaş yavaş kendine bir Hollywood personası yaratıyor. Onun yaratıcı yaşamının kutup yıldızları arasında ise Diane Keaton, Gilda Radner ve City Lights filmindeki Charlie Chaplin var. Hepsinin ortak noktası, tüm gerçekliği ve orijinalliğiyle kendilerini ortaya koyabilmek için, kabul edilmiş doğruları reddetme cesaretini göstermeleri. “Hiç kimseye özenerek onun gibi giyinmeye çalışmadım. Tamam, belki Diane Keaton gibi giyinmek istemiş olabilirim. Yüzde yüz kendisi olmayı başarmış bir kadın. Ve bu benim çok kıymet verdiğim şey.” İlhamını Keaton’ın 1970’lerdeki stilinden alan gardırobunda, Emma’nın günlük yaşamda giymeyi tercih ettiği maskülen ve doğal parçalar ağırlıkta. Daha feminen olması gereken tören ve partilere giderken ise tercihi, çok yalın işler yapan ama aynı zamanda büyük riskler almayı da başarabilen tasarımcılar. Emma, 2011 yılındaki BAFTA töreninde Alber Elbaz’ın yere kadar uzanan, kemerli elbisesini giymişti. Bir anda herkes ondan bahseder oldu. “Kırmızı ve asimetrik bir elbiseydi. Onu giydiğim anda, modanın gücü bu olsa gerek, diye düşünmüştüm. Çünkü elbise sanki benim doğal bir uzantım gibiydi.” En son Met balosunda Lanvin imzalı, yine kırmızı renkli, kristal küçük çiçeklerle kaplı bir gece elbisesi giydi. Elbaz, Emma’yı giydirmenin en güzel yanının, onun giydiği hiçbir şeyin içinde kaybolmaması olduğunu söylüyor. “Giydikleri ona değil, o giydiklerine söz geçiriyor.” Şubat ayında Oscar Törenlerinde sahneye çıkarken ise üzerinde Giambattista Valli imzalı, kurdele detaylı, koyu mor renkte bir elbise vardı. Valli, Emma’nın güzelliğini ve stilini, feminenliğe getirilen yeni bir yorum olarak tanımladı. Ona gelecekle ilgili planlarını sorduğunuzda, farklı disiplinleri ve hayatları iç içe geçiren ilginç fikirler duyuyorsunuz. Örneğin, Spider-Man çekimleri için Salk Institute’ta vakit geçirirken aslında biyolojiye ne kadar çok ilgi duyduğunu fark etti, şimdi biyoloji dersi almayı planlıyor. Tiyatro sahnesine dönmek istediği de kesin. Tabii, buğulu sesini borçlu olduğu ses teli nodülleri buna izin verirse. Ama şu anda elindeki fırsatların mutluluğunu yaşamakla ve onları değerlendirmekle meşgul. “Etrafındakileri rahatlatmayı öğrenmiş bir oyuncu o” diyor, Marc Webb onun için. “Daha çok uzun zaman etrafta olacak.”
vogue.com
189
ŞEHİR ÇOCUĞU
YÜKSEK NOKTA
Stone’un oyunculuktaki ikonları arasında Diane Keaton ve Charlie Chaplin var.
Sanki tüm bunlar benim değil de; bir başkasının başına geliyor. Dantel işlemeli tüvit elbise, NINA RICCI
Gri yün takım, GIORGIO ARMANI— Ayçiçeği desenli gömlek, TUCKER BY GABY BASORA— Çizgili ipek kravat, CHARVET— Siyah şapka, GIORGIO ARMANI için PHILIP TREACY— Puantiyeli eşarp, TOM FORD
Saç: Christiaan Makyaj: Linda Cantello @ Giorgio Armani Beauty Set tasarımı: Jack Flanagan @ Magnet Agency Prodüktör: Roger Dong @ GE Projects
190 vogue.com
vogue.com
191