vogue_2010_05

Page 1

MAYIS 2010

DURU CAZİBE

K.K.T.C 10 TL

ISSN 1309 5382

8 TL

Mayoda elegan. Kıyafette transparan. Jeande kuralsız. Saçta asi. İşte çekici bir yaz.


ARTI DEĞER

Thomas Schenk Thomas Schenk, biyografi vermeyi sevmiyor. Teen Vogue da dahil olmak üzere hemen hemen tüm Vogue’lar için fotoğraf çekmişimdir diyor, özetle. Vogue Türkiye de artık bunların arasında. Schenk, bu sayıda New York'ta gerçekleştirdiğimiz Şeffaf Olalım isimli moda çekiminin fotoğrafçısıydı. En yakın zamandaki seyahat planlarınızda nereler var? New York’u çok sevsem de Avusturya’nın Salzkammergut kasabasındaki evimden vazgeçemiyorum. Kendimi ne zaman gerçek hissetmek istesem oraya giderim. Yanımda … olmadan hiçbir yere gitmem. Köpeğim Stormy ve yeni doğan kızım Sophie. Fotoğraf alanında Vogue’larda işini en beğendiğiniz isimler kimler? Steven Meisel. Bugün, yarın ve daima. Ama Helmut Newton’u da çok severim. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? Avusturya’daki evim bir pastaneyle yan yana. Bu yaz masamda neler olacağı belli.

Meral Okay Ünlü senarist, yapımcı ve oyuncu Meral Okay, Nurgül Yeşilçay ile Şile’de buluştu. Nurgül'ün hikayesini senaryo formatında ve kendine has diliyle Vogue Türkiye için kaleme aldı. En yakın zamanda seyahat planlarınızda nereler var? Meksika, Arjantin ve İspanya’da Kordoba. Buradaki insanların hayatla kurdukları tutkulu bağlar beni çok etkiliyor. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? Karpuz, soda ve yoğurt. Vogue Türkiye için yaptığınız röportaja dair sizi en çok etkileyen şey ne oldu? Şile’ye giderken kat ettiğimiz yolun uzunluğu ve sonrasında karşıma çıkan cennet kumsal ve deniz…

"Sonunda ben de Vogue’daydım. Zaten bence Vogue insanın kendine yakışan arkadaşlık teklif tekliflerini lerini kabul etmesi." Kaan Sezyum —

Kaan Sezyum Üyeleri yakın arkadaşları olan mor ve ötesi çekiminde Kaan Sezyum da vardı. Hatta onlar için bir de not yazdı. Eski reklamcı, aynı zamanda DJ ve köşe yazarı olan Sezyum, yıllardır Radikal’deki hafta sonu yazılarıyla bizleri gülmekten kırıp geçirmekte. Kendisi bu ay Vogue Türkiye sayfalarına da bir uğradı. Yanımda … olmazsa şuradan şuraya gitmem. Bavul kullanmıyorum. Nursel’den aşırdığım bir sırt çantam var. Kalemim, defterim ve anılarım. Bu ay bize yazdığınız konuyla ilgili sizi en çok ne etkiledi? Arkadaşlarımla çok eğlendik, çekimler sırasında viski içtik. En çok o viski etkiledi. Bir de orda bir sarı kız vardı, o fena değildi.

Adam Gale

Elise Crombez Bu sayının kapağında 1982 doğumlu Belçikalı top model Elise Crombez’i görüyorsunuz. Altı kez Vogue İtalya’nın kapağına çıkan, Prada, Versace, Valentino gibi dev markaların reklam kampanyalarında yer alan Elise, Vogue İngiltere, W ve Fransız Elle dergilerine de defalarca poz verdi. En yakın zamanda seyahat planlarınızda nereler var? Kaliforniya’ya taşındığımdan beri sık sık kamp yapmaya gidiyoruz. Ama Haziran’da erkek arkadaşımla Belçika, Barselona ve Kopenhag’a gideceğiz. Nepal ve Hindistan da listemde. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? Hindistancevizi suyu, cilde iyi geldiği için. Bir de kendi bahçemden topladığım sebzelerden bol bol salata yapacağım.

46

Stil sayfalarımızdaki Şehirler ve Kadınlar adlı konudaki Londra, Paris, İstanbul, New York ve Milano şehir illüstrasyonlarını Adam Gale çizdi. Liverpool Sanat Okulu mezunu Gale, pek çok yere bağımsız illüstratör olarak çalışıyor. Londra’da yaşıyor. En yakın zamanda seyahat planlarınızda nereler var? Bugüne kadar başka yerlerde çok dolaştım. Şimdi kendi ülkem İngiltere’nin sahil şeridi ve banliyölerini görmek istiyorum. Tabii ki kız arkadaşım ve bebeğimizle birlikte. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? Evimin balkonunda içeceğim cin toniklerin eşliğinde güzel peynirler. Tatillerde ise deniz ürünleri ve şarap… MAYIS2010


ARTI DEĞER

Ahmet Ağaoğlu Ahmet Ağaoğlu, bir yemek fotoğrafçısı. Londra’da fotoğrafçılık okudu, Marks and Spencer, BBC dergileri gibi müşterileri oldu. 1995’te İstanbul’a geldi ve Cihangir’de stüdyosunu açtı. Bugüne kadar da 20’ye yakın yemek kitabı için fotoğraf çekti. Bu ay Vogue Türkiye için güzellik ve gurme bölümlerinde, iki ayrı fotoğraf çekimi Ağaoğlu’ndan. En yakın zamandaki seyahat planlarınızda nereler var? Şam ve Halep'e gitmek istiyorum çünkü geçen ay Beyrut'a gittim ve çok sevdim. Ve Buenos Aires çünkü sevgilim Aycan oraya hayran . Bir de Madagaskar, çocukluğumdan beri hep haritada bakıp merak ederim, artık gitme zamanı. Yanımda … olmadan hiçbir yere gitmem. Eşyaya düşkünlüğüm yok. Sadece hiçbir yere Aycan'sız gitmem. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? Şampanya Spritzer benim favori yaz içeceğim. Bu sıralarda Yamazaki malt viskiyi de çok keyifle yudumluyorum.

Laura Sciacovelli Laura Sciacovelli, Londra ve Güney İtalya arasında yaşayan bir fotoğrafçı. Önemli İngiliz dergileri The Fashion, Dazed and Confused’un yanı sıra Amerika’da Nylon ve Teen Vogue’a, Fransa’da Purple’a da yaptığı çekimlerle de biliniyor. Güneye Giderken başlıklı jean çekiminin fotoğrafları Laura’nın objektifinden. En yakın zamanda seyahat planlarınızda nereler var? Paris; Üniversiteyi orada okuduğum, orada çok anım olduğu için. Roma; ailemi görmek için. Hindistan; daha önce gitmediğim için. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? Ferahlatıcı bir yaz içeceği olan Pimm’s, limonata, mozzarella peyniri, domates ve bol bol fesleğen.

48

Nuray Mert Ünlü köşe yazarı Nuray Mert, Doğu'ya yaptığı seyahatleri Vogue Keşif sayfasında anlatıyor bize. Şimdiye kadar Pakistan ve Katar’daki deneyimlerini paylaşan Mert’in bu ay anlattığı ülke ise Tunus. En yakın zamanda seyahat planlarınızda nereler var? Arap dünyası her bakımdan ilgimi çekiyor, bir tek Libya eksik kaldı, oraya gideceğim. Bir de Trabzon’a, hem memleketim hem de bir düğünde nikah şahitliği yapacağım. Yanımda … olmadan hiçbir yere gitmem. Uzun ya da kısa her seyahate büyük bir bavul hatta bavullarla giderim. Titiz ve havaleli bir insanım. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? Kahvaltısız güne başlamam, alaturka kahvaltı severim. Demleme çay servisi yapmayan yere kahvaltıya gitmem.

Stefano Galuzzi Milanolu fotoğrafçı Stefano Galuzzi, mesleğini ‘Işıkla yazı yazmak’ olarak tarif ediyor. Vogue İtalya’ya, Givenchy, The Observer gazetesine, Versace, Max Mara ve Gas gibi büyük markalara fotoğraf çekimi yaptı. Vogue Türkiye sayfalarındaki Nurgül Yeşilçay portrelerini de Galuzzi’nin kompozisyonlarıyla görüyorsunuz. En yakın zamanda seyahat planlarınızda nereler var? İnsan dünyayı gezmeye terfi etmeden evvel kendi ülkesini çok iyi tanımalı. Bu yüzden bu yaz İtalya’yı hakkıyla gezebilmek istiyorum. Yanımda ... olmadan hiçbir yere gitmem. Parfümüm James Heeley, Cardinal. Onsuz olmaz. Fotoğraf alanında Vogue’larda en sevdiğiniz isimler kimler? Tüm fotoğraflarıyla Helmut Newton, her zaman. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? San Pellegrino şişe suyu (bir dilim limonla) ve ızgara kalamar.

"90’larda, Vogue İtalya’da Steven Meisel’ın moda çekimlerine duyduğum hayranlık bu mesleğe başlamamın sebebidir. " —

Laura Sciacovelli

MAYIS2010


ARTI DEĞER

Claudia Pasenisi Smith Asırlık modaevi Vionnet’nin yeni tasarımcısı Rodolfo Paglialunga’yı Milano’da fotoğraflayan isim İtalyan moda fotoğrafçısı Claudia Pasenisi Smith oldu. Claudia, Vanity Fair ve Glamour gibi dergilere ve Guardian gazetesine moda fotoğrafları çekiyor. En yakın zamanda seyahat planlarınızda nereler var? Mayıs’ta Londra’daki Chelsea Çiçek Fuarı’na gideceğim. Bitkileri seviyorum. Zaten önceden peyzaj mimarisi okumak istiyordum. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? İngilizler'in yaz içeceği olan Pimm’s ve balığın her çeşit sosla marine edilmiş her türlü hali!

Görkem Ünal New York ve Paris’te fotoğraf eğitimi alan, hâlâ Paris’te yaşayan Görkem Ünal, Dice Kayek’in sergisini Vogue Türkiye için fotoğrafladı. Görkem, Fransa, Tayvan, Amerika, İspanya ve Türkiye’deki pek çok dergi için serbest olarak fotoğrafçılık yapıyor. En yakın zamanda seyahat planlarınızda nereler var? Hindistan'da Meher Baba'nın mezarına tekrar gitmek istiyorum. Haziran’da ise ilk defa Alpler’e gideceğim. Yanımda ... olmadan hiçbir yere gitmem. Fotoğraf makinem, rahat bir kıyafet, bir çift sandalet ve şık bir ayakkabı. Fotoğraf alanında Vogue’larda en sevdiğiniz isimler kimler? Kesinlikle Paolo Roversi. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? Başta enginar olmak üzere tüm zeytinyağlılar. Tabii ki karpuz ve yeşil erik.

Joanne Blades

"Vogue Amerika'nın Kreatif Direktörü Grace Coddington tüm Vogue'lar içinde en sevdiğim isim. İşleri beni hep büyülemiştir." Joanne Blades —

Joanne Blades, New York’ta yaşıyor ve serbest stilist olarak çalışıyor. Vogue, Elle, Numero gibi dergilere yaptığı işlerin yanı sıra Givenchy, Miss Sixty, Jeremy Scott gibi markalara stil danışmanlığı da yapıyor. Joanne, bu sayıdaki Şeffaf Olalım adlı çekimimizin moda editörlüğünü yaptı. En yakın zamanda seyahat planlarınızda nereler var? Tüm Afrika kıtasını kapsayan bir safari yapmak istiyorum. Bir de müthiş denizi için Yunanistan’a ve atlarımı ziyaret etmek için New Jersey’e gideceğim. Güneşli günler geldi. Bundan sonra sofranızdan eksik etmeyecekleriniz? Japon mutfağı tüm dünya mutfakları arasındaki favorim. Şimdi bir sürü yemek kitabı aldım kendime, bütün yaz kendi kendime öğrenmeye çalışacağım.

Kutlu Ertan

Volga Yıldız Moda ve reklam fotoğrafçısı Volga Yıldız, Vogue Türkiye için bu sayıda Elif Şafak-Eyüp Can ve ev çekimini gerçekleştiren isim. En yakın zamandaki seyahat planlarınızda nereler var? Londra’da alışverişi özledim. Bu aralar birçok arkadaşım Hindistan’a hücum ediyor, orayı ve Hong Kong’u merak ediyorum. Yanımda … olmadan hiçbir yere gitmem. Güneş gözlüğüm, fotoğraf makinem, filmlerim.

50

Kutlu Ertan, yaptığı güzellik çekimleriyle bilinen bir fotoğrafçı. Çalıştığı markalar arasında Lancôme, Nina Ricci, Dove, Pantene, Guerlain, Jil Sander gibi kendi alanının en iyileri var. Charlize Theron, Penélope Cruz, Gisele Bündchen, Laetitia Casta, Eva Mendes gibi dünyanın en ünlü kadınları da ona poz verenlerden. Kutlu Ertan, bu ay bizim için güzellik sayfalarımızdaki saç çekimini yaptı. En yakın zamandaki seyahat planlarınızda nereler var? Mutfağı ve mimarisini merak ettiğim için Kyoto’ya, ruhani hisler için Tibet’e ve müthiş denizi için Fiji’ye gitmek istiyorum. Yanımda … olmadan hiçbir yere gitmem. Bir sürü ilaç. Arkadaşlarım bu yüzden ismimi Doktor Kutlu koydular. Fotoğraf alanında Vogue’larda en sevdiğiniz isimler kimler? Irving Penn ve Richard Avedon. MAYIS2010


FLAS¸

Yetenek

İç işleri Else, başka demek. Marka olan Else de kelime anlamımın hakkını veren bir iç giyim markası. Amerika’da 35 noktada satılan markanın tasarımcısı ve kurucusu Ela Onur’a göre kaliteli iç çamaşırı giymek, kendine karşı dürüst olmak gibi bir şey. Kimse bilmese de siz biliyorsunuz!

YAKINDAN BAKIN "Bir dantele bakıp o dantelin içinde kaybolabiliyorum. Benim zaafım dantel. Tüm kumaşlar bir yana, o bir yana. Ama kumaşlar, renkler ve sokak modaları da beni benden alıyor."

Yazı Işık Cansu Canayak Fotoğraf Ceylan Sözer

“ A

nnem ben daha iki yaşındayken fistolu, dantelli iç çamaşırları alırmış bana. Giyince hemen yüzüm gülermiş. Onlara bir şey olmasın diye tuvaletimi tutmayı böylece öğrenmişim. Yani, iç çamaşırlarına olan meyilim çocukluğumdan.” Ela Onur, Else iç giyim markasının hem kurucusu hem tasarımcısı. “Else ürünleri bir kadına dönüşseydi bu Grace Kelly ya da Brigitte Bardot olurdu. Asil ve seksi. Kendiyle barışık, detaycı, kaliteye önem veren her kadın Else müşterisidir.” Ela ile Ömerli’deki fabrikalarında, tasarımların ürüne dönüştüğü atölyelerinde, dikiş makinelerinin, kumaşların, askıların, balenlerin, kalıpların ve lastiklerin arasında kaybolduğu bir günde buluştuk. Bugün Amerika’da otuz beş noktada satılan Else markasının yaratıcısı Ela, Amerika’da finans okumuş. Türkiye’ye dönünce ailesinin iç çamaşırı aksesuarları üreten fabrikasında çalışmaya başlamış. “Bir iç çamaşırını oluşturan formülleri görerek işin mutfağında piştim. Ürünlerin kalite kontrollerini, teknik detaylarını üç sene fabrikaya gele gide öğrendim. 2007 başında da Else’i kurarak hepsini buraya aktarmaya başladım.” Peki, neden iç çamaşırı? “Bence tüm tasarımlar arasında en zor ve detaylı olanı bu. Bir elbise ya da bluz beni bu kadar zorlamıyor. İç çamaşırında fonksiyonellik var, kadını bütün gün rahat ettirmek, göğsü doğru ve güzel taşımak, cildi tahriş etmemek var. Hem konforlu hem şık olmaları gerekiyor.” Markanın en lüks koleksiyonu Else. Onun altında daha günlük ve spor çizgide olan Something Else var. Yazın piyasaya çıkan Something Else on the Beach ise yüzde yüz kotondan yapılma, nakış ve el işleriyle tamamlanan plaj aksesuarlarından

152

oluşuyor. Else, Türkiye’de sadece Harvey Nichols’da, Something Else ise Mendo’s mağazalarında satılıyor. Ama Ela’nın ürünlerinin tüm dünyada en çok satıldığı şehir yine de New York. Buranın en eski ve ünlü iç çamaşır mağazaları Journelle ve Le Petit Coquette, Else’in çok rağbet gördüğü noktalardan ikisi. Else çok yakında Dubai Harvey Nichols’da da yer alacak. Londra pazarına ise girmek üzere. “Malzeme olarak en çok yüzde yüz ipek sateni kullanıyoruz. Bir de Fransa ve Belçika’dan getirttiğimiz ince ve yumuşak danteller var.” Ela Onur ve ekibi, dünyadaki kumaş, iç çamaşırı ve moda fuarlarını yakından takip ediyor, dünya modasındaki trendlerden etkileniyor: “Geçen sene maskülen ve feminen detayların bir arada kullanılması modasını, çizgili pijama kumaşları feminen detaylarla kullanarak yansıttık. Bu sene pastel, yumuşak renkler moda. Biz de bunu Marie Antoinette esintili tozpembesi ve yumuşak krem sütyenlerimizle anlatıyoruz. Vintage danteller kullandık. Kış koleksiyonumuzda ise Madonna ve Lady Gaga’nın sahne kostümlerinin etkisi vardı.” Ela İstanbul’da bir mağaza açmayı henüz düşünmüyor. Çünkü iç çamaşırı kültürünün bizde daha tam oturmadığı kanaatinde: “Türkiye’de ya çeyizlik bir heves olarak alınıyor kaliteli iç çamaşırları ya da boşanmak üzereyken, birini aldatırken veya yeni bir ilişkiye başlarken. Hep dış koşullara bağlı. Bir kadın sadece kendisi için ayakkabı alıyor ama iç çamaşırı almıyor. Oysa dış ve iç giyim birbiriyle uyumlu olmalı. İç giyime önem vermek hep bir tür dürüstlük gibi gelmiştir bana. Çünkü kimse bilmese bile içeride ne olduğunu siz biliyorsunuz”. MAYIS2010


FLAS¸ PARİS Eminönü Camii’nin kubbeleri, İstanbul’un gece hayatı, laleleri, gökdelenleri, Ayasofya, Türk lokumu… Bütün bunların birer tasarıma dönüştüğünü düşünün. Neye benzerlerdi? Yanıt, Paris Les Arts Décoratifs’te gerçekleşen tek günlük Dice Kayek sergisindeydi.

Yirmi beş İstanbul İ

stanbul’un farklı hallerini sembolize eden yirmi beş Dice Kayek tasarımı, geçtiğimiz günlerde dünyanın en önemli tasarım müzelerinden biri olan Paris Les Arts Décoratifs’te sergilendi. İstanbul Contrast adlı sergiye gelenler, gündüz güllü-fıstıklı lokumları atıştırıp Uludağ Gazoz içtiler, akşam Fransız şaraplarına ve şampanyaya doydular. “Zıtlıklarla dolu. İstanbul gibi… Temeline, Ayasofya’nın mimarisi gibi sağlam bir mimari oturtulmuş, dışınaysa tüm kontrastlarıyla kat kat İstanbul ruhu nakşedilmiş. Galata Köprüsü gibi eskiyle yeniyi birbirine bağlayan, kaotik ama dengeli, kuralsız ama matematik, serseri ama elegan, heyecanlı ama görmüş geçirmiş ‘entariler’. Kısacası, çok İstanbullu bir koleksiyon.” Oyuncu Sedef Ecer’in sergiyle ilgili bu hisleri, hem davetlilere dağıtılan kartlarda hem de mekânın duvarlarında yer aldı. Metnin Fransız davetliler için olanı ise yazar Caroline Bongrand’dan. 2005 yılında Boğaz Çocuğu adlı kitabıyla tüm dünyada çok satan Bongrand da İstanbul ve Dice Kayek hayranı. Ayşe ve Ece kardeşlerin, yani Dice Kayek’in İstanbul Contrast adını verdiği sergi ilk kez 2009 yılında, Paris Moda Haftası kapsamında Ritz Hotel’in barında, yirmi elbiseyle gerçekleştirildi. Şimdiyse koleksiyonda beş elbise daha var. Fona Sıtkı Kösemen’in siyah-beyaz İstanbul fotoğrafları ve Burhan Öcal’ın bu sergi için özel olarak bestelediği kırk beş dakikalık parça eklendi. Mekân düzenlemesini ise endüstriyel tasarımcı Koray Özgen yaptı. İstanbul Kültür Sanat Vakfı, Culture France ve Paris’teki Türk Büyükelçiliği’nin kendi davetlilerinin yanı sıra, gazeteci Balçiçek

164

KAÇIŞ ZAMANI Ayasofya tadilatı sırasında bulunan Cebrail meleğini temsil eden bu elbisenin üzerindeki cam taşlar 1930’lardan kalma. Ayşe ve Ece, bu taşları Fransa’daki antikacılardan tek tek toplamışlar.

MAYIS2010


GÜNEŞLİ GÜNLER

KAÇIŞ ZAMANI

Les Arts Décoratifs Müzesi’nin yöneticileri de sergiyi kaçırmadı. Hatta beğenip, gelmelerini tavsiye ettikleri diğer isimler de kokteyle yetişti.

Nilüfer Göle, Eyüp Can Sağlık, Goyard’ın tasarımcısı Fedor Savchenko (Ece Ege’nin yanındaki), Yalçın Ayaydın, Levent Kızıl, Esra Ekmekçi sergiye katılan isimlerdendi.

Pamir ve Eyüp Can Sağlık, Sosyolog Nilüfer Göle, Vionnet sergisinin yer aldığı Les Arts Décoratifs Müzesi’nin başkanı ve yöneticileri, Goyard’ın tasarımcısı Fedor Savchenko, Hermès Homme’un tasarımcısı Veronique Nichanian bu bir günlük özel sergiyi görme şansını yakalayanlar arasındaydı. Davetliler Les Arts Décoratifs’ten ayrılırken sözleşmişçesine aynı şeyi söyledi: “Kendimizi İstanbul’daymış gibi hissettik. Modern İstanbul’un elbiselerle anlatılabileceğini hiç bilmiyorduk.” Sergi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti programı kapsamında Ağustos’ta İstanbul’da olacak, ama küçük bir değişiklikle. Her seferinde yeni bir şeyler denemeyi seven Ege kardeşler, bu kez tasarımlarını moda fotoğraflarıyla bir araya getirecekler. Heykel, bina, hacim kavramlarını yansıtan elbiselerin yarattığı kompozisyon aynı alt metne işaret edecek: İstanbul’un farklı kadınlarının zıt hayatları. Elbiselerin kalıpları, ışıltıları, seksiliği, sertliği, hafifliği, transparanlığı ya da gelenekselliği değişse de vermek istedikleri kültürel mesaj değişmiyor: Zıtlıkların bir arada olduğu bu şehirde farklı hayatlar yaşayan kadınlar, kalabalıkların arasında birbirlerine karışıyor... IŞIK CANSU CANAYAK

KAÇIŞ ZAMANI İstanbul’un laleleri, güvercinleri, Ayasofya’sı ve gökdelenleri hacimli elbiselerle sembolize edilmişti.

MAYIS2010


BAKIŞ

İki cambaz mavi ipte Onların işi haftada 40 tane espri bulmak, yetmedi çizerek canlandırmak. Erdil Yaşaroğlu ve Selçuk Erdem, güldüren tişörtler tasarlamak için bir araya geldiler, içinde seksi tavşanlar, entel dinozorlar… Yazı Işık Cansu Canayak

Fotoğraf Emre Uzer

nlar çok sıra dışı b r ş yapıyorlar. Haftanın altı günü espr bulup, d ğer gün de odalarına kapanıp kar katür ç z yorlar. Selçuk Erdem ve Erd l Yaşaroğlu, Türk ye’n n en ünlü kar katür stler nden. Üstel k 22 yıldan ber de yakın arkadaşlar. Onların ç z mler n ş md ye kadar Penguen derg s nde ve kend toplama k taplarında görüp kahkahalar atıyorduk, artık g yeb l r z de. Çünkü Erd l’ n hayvanları, Selçuk’un meşhur uzaylıları sayfalardan zıplayarak modaya da kondu. İstanbul Moda Haftası’ndak Mav Jeans def les , Erd l’ Mav People’ı ç zerken gösteren b r v deo le açılmıştı da şaşırmıştık. Bu aslında Mav &Fr ends projes n n b r parçası. Ş md ye kadar Rıfat Özbek, Ece Sükan, Okan Bayülgen, Nejat İşler ve Em r Kustur ca g b pek çok k ş , Mav Jeans’ n bu platformunda yer aldı. Ş md sıra kar katür stlerde. Altı tasarımdan oluşan Mav Kar katür Ser s bu ay satışta. Nef s b r n san sabahı, Mav ’n n İstanbul Showroom’unda buluşuyoruz. Erd l, üstünde "Who s your daddy / Baban K m" yazılı b r kar katür olan sarı Vespa’sını kapının önüne park ed yor. İk s de jean’ler n n üstüne g yd kler s yah t şörtler ve yüzler ndek muz p fadeyle nsana müth ş poz t f enerj ver yorlar. Modayla m zah çok sık yan yana gelen k şey olmadığından, sohbete bu h kâyen n nasıl başladığı sorusuyla g r yoruz. Mav Jeans, onlara ayrı ayrı e-ma l atıp, ayrı günlerde görüşmeye çağırmış ama malum b rb rler nden hemen haber almışlar. Kaç yıllık arkadaşlar, üstel k derg de de odaları yan yana. Hatta Erd l aramış, “B z beraber gelsek olur mu?” dem ş. “Had t şört yapalım beraber ded ler, pek ded k. İçer k konusunda çok özgür bıraktılar. B z de ‘Ooooh ne güzel’ dey p başladık. B ze b r şey dayatılsaydı zorlanırdık. Ama Mav ’yle çok rahat oldu. İstanbul’un b r d nozor g b d renen sürekl l ğ ve ısrarcılığını fon olarak kullandım. Örneğ n t şörtlerden b r nde ahtapot den z altında narg le ve çay çerken, d ğer nde b r uzaylı ve ked s , İstanbul semalarında balık tutuyor. D nozor se martılara s m t atıyor” d ye anlatıyor Selçuk. Erd l, “Bense espr l b r kar katür ç zmek yer ne daha graf k b r şeyler yapmak sted m. Mesela sıkça kullandığım hayvan f gürler ne bu kez seks , göğüs dekoltel b r tavşan ekled m. Mav People’ı da bu düşünceyle yarattım. Hatta onlardan b r olan punk kızı da t şört yaptılar. Bana sorsalardı ben böyle t şört mü olurmuş,

246

nsanlar neden bunu alsın derd m. Ama yapınca hoşuma g tt . ‘Böyle de oluyormuş’ ded m, z hn m açıldı. Bundan sonra da devamı gelecek. Selçuk’un t şörtler n n hem erkek hem de kadın modeller var. Oysa ben mk ler b r tek kadınlar ç n. Bozuldum bu şe. Ş md erkekler ç n de ç zeceğ m” d yor, gülerek. Onları moda hakkında b raz konuşturmak lazım fakat ş m zor. Selçuk hemen patlatıyor: “Modayla olan l şk m en çok ‘Bu yıl hang s yah t şörtler çıkmış’ sorusunu çer yor. S yahtan başka b r reng çok nad r g yer m, uğraşması zor gel r. Ama bakmayın böyle ded ğ me. Markaların arkasındak tasarım f kr n de kabul ed yorum. Kardeş m! Alt tarafı b r ceket, bu kadar para ver l r m , d ye düşünmüyorum. Mutlaka vardır b r değer . Ama ded ğ m g b sadece s yah t şört g yd ğ m ç n çok fazla açılmama gerek kalmıyor.” Erd l de ondan hall ce. “B r t şört, b r jean. Şık b r yere g d yorsam üstüme b r blazer ceket. Hava ser nse b r der mont. B tt bu kadar. Çok fazla para harcamam kıyafete ama güzel b r mont, ceket ya da takım gördüm mü gereken ver r m.” Ya, kadınların g y m st ller hakkındak düşünceler ? Onlara göre b z kadınlar erkekler n kıyafet m ze baktığını zanned yoruz ama onlar aslında kadının kend s ne bakıyor. Tab b r de g yd ğ n yakıştırıp yakıştıramama meseles var k , bu b r m zahçının gözünden hayatta kaçmaz. “Normalde detaya değ l, bütüne bakarız. Ama kadın yanlış g y nd yse orda b r d kkat m z dağılır tab ” d yor Selçuk. Erd l, “Ters b r şey gördüğüm MAYIS2010


zaman gülüver r m. Mesela b r kadın orasına burasına hayvan taktı mı orda takılıyorum” d ye devam ed yor. Erd l sanırım broşları kasted yor, anlatırken b le gülmemek ç n zor tutuyor kend n . “Mesela b r kadın 130 k lodan 110 k loya n nce tamam dey p tayt g ymeye başlamamalı. O zaman orda ben m ç n muhasebec l k başlıyor.” Selçuk Erdem ç n sadel k hep en güzel . Kadının, “Önce b r kend me baktırayım da ger s nasıl olsa gel r” d ye düşünmes saçma. Erd l se ben buradayım d ye bağırmasını h ç stem yor: “Kalabalıklar ç nde ben m onu keşfed p bulmam daha güzel. Selçuk’un ded ğ g b sade olsun ama k ş l ğ yle lg l puçları vereb lecek b r aksesuar, şapka, dövme, b r desen, her neyse o da olsun k , tak p edey m, onu ben bulayım.” Selçuk c dd yetle anlatıyor: “Kadın g y m nde çok c dd kırmızı ç zg ler m vardır. B r nc s şalvar. 80’lerde vardı, ş md tekrar geld , ben çok korktum 80’ler ger döndü d ye. B r de leopar desen ne dayanamam.” 80’ler duyunca Erd l de dayanamıyor: “80’ler ger gelmes n bana da yeter. Leopar desenl b r şey kadın savaşçı Son a g yerse olur da ger s ne gerek yok. Ama bu konuda çok kesk n ç zg ler de koyamıyorum çünkü karşıma öyle b r kadın gel r k , ne sterse g ys n. Mesela kız arkadaşım (Begüm Kütük) ne g yerse g ys n bana hep güzel gel yor. (Söylent ler doğru, bu yaz sonunda evlen yorlar Begüm le.) Ama ben m de tek d leğ m 80’ler n gelmemes . Top Ten gels n, Stan Sm th gels n tamam ama eskarp n ayakkabı gel rse olay çıkarırım. Vogue olarak durdurun bunu. Gördüğüm yerde MAYIS2010

tepeler m. Veya b r erkek kolları kıvrılan Don Johnson (M am V ce d z s ndek efsane dedekt f) ceketle gel rse atarım kend m .” Röportajın bu noktasında gülmekten b r sonrak soruyu sormakta zorlanıyorum. Erd l hızını kesmeden devam ed yor: “Kadınlara öner m şu: Kötü g y n yorsanız bar dekolte yapın k fark etmeyel m. Zımbalı, paçası daralan b r jean g y yorsan bar düşük bell g y örneğ n, değ l m Selçuk?” Daha sak n duran ama k m b l r ç nden ne espr ler geçen Selçuk, “Tab tab ” d yor yaramaz oğlan çocuğu g b . Artık modadan çıkıp m zaha gelel m. Espr avcılığı yapıp onları ç zg lerle canlandırmak del ş . “Ç zmek ş n kolay kısmı. Espr bulmak daha zor. Aklıma gelen espr ler n notunu tutmam, kafama yazarım. Sonra esk z defter n açarım önüme. Havalara bakıp espr ler yapmaya çalışırım” d ye anlatıyor Selçuk. Erd l’e göre de b r kar katür st lham per s n n gelmes n beklerse, daha çok bekler. “O zaman ayda herhalde ancak b rkaç espr yaparım. Ama haftada 30-40 tane bulmam gerek yor. Ben bu espr ler ararken d ğerler o sırada aylaklık ett ğ m sanır. Telev zyon seyreder m, belgesellere bakarım, ans kloped karıştırırım. “Ne rahat mesleğ n var, altı gün gez yorsun b r gün ç z yorsun” derler. Oysa ben o sırada harıl harıl çalışıyorumdur. B r de çocukluktan gelen 360 derecel k bakış açısı var. Bu, b r olayı tek değ l tüm açılardan düşüneb lmek demek. Bu gece bara g dey m de b r espr bulayım, g b stratej k b r şey de değ l, omur l kten yaptığın b r şey. Devamlı kayded yorsun. B r olaya herkes sağdan yaklaşırken sen soldan yaklaşıyorsun, zaten espr n oradan buluyorsun. Meslek deformasyon da d yeb l r z.” Penguen salı günler baskıya g tt ğ nden, her k s n n de pazartes günler kayıp. O gün bol kahve eşl ğ nde derg de sabahlayıp şakalar yapma günü. Erd l: “Pazartes sabahları 6-7 g b kalkarım. Daha önce

247


BAKIŞ

Erotik titreşim Kişiliği olan bir enstrüman çello. Onu çalanla bütünleşiyor, ihmal edilince küsüyor, aynı anda hem hüzünlü hem de erotik bakıyor. Onu çocuk yaşından beri yakından tanıyan çellistler Sedef Erçetin ve Gülyar Balcı anlattı. Çelloya meraklarıyla bilinen gazeteciler Ertuğrul Özkök ve Sedat Ergin yazılarıyla yorumladı.

NAME LASTNAME

Yazı Işık Cansu Canayak

252

MAYIS2010


st sna b r durumu var çellonun. 1.55’l k boyu ve formuyla, m nyon ve balıketl b r kadını andırır. İnsan çığlığına en yakın ses çıkarır. Ama b rkaç gün lg s z bırakıldığında, kenara atılıp çalınmadığında darılır, kötü sesler çıkarmaya başlar. Ufacık b r hava değ ş m nde kenarlarından çatlayıp hastalanır. İnsan doğasına en yakın enstrümandır o. İzahı zor b r çek me sah p çellonun büyükbabası olarak anılan V ola de Gamba, 1400’ler n sonunda barok dönem nde İtalya'da ortaya çıkmış. B z m tanıdığımız çello se Fransa’dan 1500’lerde gelm ş. Bugün Heroes ve House g b tüm dünyada çok seyred len d z lere, metalden caza, rap’ten tangoya tüm dünya müz kler ne sızan çello, aslında yüzyıllar boyu tek başına öne çıkamamış. B r kenarda sess zce beklem ş sırasını. N hayet 1800’lerde Brahms ve Dvorak g b büyük s mler, sadece çello ç n konçerto yazmışlar da solo b r çalgı alet olarak hak ett ğ yer bulmuş.

HER ÇAĞIRILAN YERE GİTMEYEN KADIN İnce bel nden kalçalara doğru gen şleyen f z ğ , bacakların arasında göğsün üstünde tutularak çalınması, har ka sesler çıkarması, tüm çalgılar arasından sıyrılıp erkekler n fantez ler ne sızdırır çelloyu. Onun adını duyunca kalb çarpan erkek az değ l. ‘‘Çello, zaman geçt kçe yaşlanacağına gençleşen güzel b r kadın g b . Zamanla daha da uysal, ağır başlı ve çek c oluyor.” İspanya’nın en ünlü çell st ve orkestra şefler nden Pablo Casals böyle dem ş çelloyla geçen b r ömürden sonra. Hem as l hem fantez ye açık duruşu, zor çalma tekn ğ yle akıllı oluşu, vahş ve duygusal sesler , her çağırılan yere g tmeyen oturaklı haller yle çello, erkekler n aradığı yegâne b rl ktel k g b . Bu zaten artık b l nmeyen b r şey değ l. Aşk-ı Memnu’nun fragmanında Beren Saat’ n çello çalması, Naz Elmas’ın d z de canlandırdığı çell st kadının çello çalarken üvey babası tarafından gözetlen p arzulanması tesadüf değ l. 1987 yapımı meşhur James Bond f lm The L v ng Dayl ghts’tak Kara M lovy adlı sarışın ve güzel ajanın aynı zamanda çell st olması da. Hatta 1900’lerden önce oturuş poz syonu sebeb yle kadınların çalmasının uygun görülmemes , çellonun g zeml olduğu kadar doğuştan erot k b r enstrüman olduğunu da kanıtlıyor. Ama ömrünü bu çalgıya adamış müz syenler ç n çelloya bu açıdan bakmak çok zor.

Çello bir kadın olsaydı… Gülyar Balcı'ya göre (üstte) Kıskandıracak kadar güzel. Kıskanç değil çünkü kendine güveni tam. Eğlenceli. Özgün-renkli giyinen. Yani geniş ses aralığını giyim tarzına yansıtan. Mistik, uçuk yerlerde yaşayan. Günün getirdiği maddi şeylere kapılmayan. Sedef Erçet n'e göre (altta) Bazen sert, gerekt ğ nde suskun. Çok akıllı. Anaç. Kend yle barışık. Huzurlu. Entelektüel. Sev nc n ç nde hüzünlü. Uzun saçlı. Kıskanç.

FOTOĞRAF: MARC HOM/ TRUNK ARCHIVE

GİZLİ MAHREMİYET Gülyar Balcı, İstanbul Tekn k Ün vers tes Türk Müz ğ Devlet Konservatuarı’nda yardımcı doçent olarak hocalık yapıyor. 12 yaşında Ankara Devlet Konservatuarı’nda başladığı çello yolculuğunda, yol arkadaşının bu çek c haller yle h çb r zaman lg lenmem ş. “Çello ben m k ml kler mden b r . Bu yüzden onun b r arzu nesnes olab leceğ n kabul edem yorum. Belk de bu yüzden çellonun bu yönünü hep yok saydım. Çünkü h çb r anne çocuğuna, h çb r hoca öğrenc s ne yakıştırmaz böyle b r şey . Neden b r fantez unsuru olab ld ğ ne gel nce: “Belk erkeklerde bu er şemeyecekler b r şey n hayal d r. Bu kadın zor b r enstrümandan nef s sesler çıkarıyor. Böyle güçlü ve yetenekl b r kadına duydukları hayranlık ve özlem çello le kodluyor olab l rler.” Sedef Erçet n, Par s Ecole Normale Super eure Mus que konservatuarını jür ödülüyle b t r p, 23 yıl Par s’te müz k dünyasının göbeğ nde yaşayan b r Türk çell st. Yunan müz syen Mar a Papapetropoulos le ortak çalışmalarıyla Abd İpekç Barış Ödülü’nü alan Erçet n’e göre de MAYIS2010

253


BAKIŞ Ertuğrul Özkök DOKTOR SEDAT AND MR. HYDE Sedat Ergin karşımda oturmuş bana çellonun nasıl çalındığını anlatıyor. Arşe nasıl çekilir, çekilirken çıkan titreşim sazın gövdesine nasıl yayılır ve oradan insanın bedenine nasıl geçer.. Buna anlatmak da denemez. Sedat erotik bir senfoni icra ediyor. Hatta biraz ileri gideyim, Kubrick’in Eyes Wide Shut filmindeki o erotik ayini yapıyor. O anlatıyor, tarif ettiği elektrik arşeden saza, oradan da benim bedenime geçiyor. Şimdi benim de bacaklarımın arasında bir çello var ve elektrik beynimden girip, erojen bölgelerimden çıkıyor. Tabii o an ister istemez başka şeyler de aklıma geliyor. Sedat Ergin gibi, gündüz, lacivert takım elbise, kravat ve akla gelebilecek bilumum diplomatik aksesuarı derisine ve kimliğine geçirmiş, straight mi straight bir adam, çellodan söz açılınca nasıl böyle, erotik bir Mr. Hyde’a dönüşüyor? Aslında bunun sırrını yıllarca önce Paris’te öğrenciyken seyrettiğim bir filmde çözer gibi olmuştum. Filmin adı, Karım Bir Çellodur idi. Bütün hayatım boyunca beni çok etkileyen kadınlardan biri olan Laura Antonelli oynuyordu. Filmin kahramanı bir çello sanatçısıydı ve karısının güzelliğine o kadar hayrandı ki, onu teşhir etmek, herkese göstermek istiyordu. Çoğu insana sapık gelebilecek bu duygu, onun saplantısıydı. Ve filmin sonunda hayatının performansını sergiliyordu. Bir konsere çıkarken karısını çırılçıplak soyup, çellonun içine sokuyor ve konserin sonunda onu teşhir edip çello gibi çalıyordu. Olağanüstü bir teşhir addaggiosu. O sahneyi hâlâ unutumam. İşte o nedenle İclal Aydın haklı. Bir erkeğin çello fantezisi başlamışsa, ortada mutlaka bir ihmal var demektir. Asıl kadını ihmal. *** 27 Haziran 2004 günü bir Pazar yazısı yazmıştım. Başlığı “En büyük cinsel fantezim”di. Şöyle başlıyordu: “Çırılçıplak bir kadın, bacaklarının arasına bir çello oturtmuş çalıyor. Nedense bu fotoğraf ikona gibi sık sık gözümün önüne gelir.” Bu, sıradan bir erkek fantezisi midir? Yoksa estetiğin altın dengesi mi? İnsan sesine en yakın saz. Kadın gövdesini en fazla andıran enstrüman. Buna bir de Sedat’ın “Bedensel titreşimler” teorisini eklerseniz ortaya ne çıkar? “Küçük ölüm...” Ne demek istediğimi anladınız değil mi? Ama o günkü yazımda şöyle bir şey demişim:“Bir erkek fantezisi desem, çok yaratıcı sayılmaz. Çok daha caziplerini, çok daha şehvetlilerini hayal edebilirim.” Yazımı şu cümleyle bitirmişim: “O çellolu kadında başka bir şeyler olmalı. Bulamadığım, keşfedemediğim, sadece hissedebildiğim bir şeyler.” Öyle ya, neredeyse bu gökyüzünün altındaki bütün enstrümanları çalan Sedat Ergin, son yıllardaki gözdesi buzukiyi çalarken neden o titreşimlerden söz etmiyor? *** Bir konser salonunun ortasında siyah iç çamaşırları ile bir çello gibi oturmuş, 90 60 90 Laura Antonelli’nin o ikona gibi fotoğrafı hâlâ gözümün önünde. O filmde gerçek anlamda teşhir edilen neydi? Olağanüstü güzel bir kadın mı? Yoksa çello mu? Yoksa, Allah'ın yarattığı en güzel form olan kadınla, insanın yarattığı en güzel form ve seslerden biri olan çellonun yarattığı erotizm mi? Tabii Sedat’ın büyük patlama kadar önemli teorisi, “Büyük titreşimi” de unutmamak gerekir.

254

Karım Bir Çellodur

b r müz syen n ş n seks yönünü göreb lmes mkânsız. Ama Fransız erkekler n kadın çek c l ğ ne ne kadar düşkün olduğunu da anlatmadan geçem yor. “Çelloyu, hele de güzel b r kadın çalıyorsa çok seks bulurlar ve d le get r rler. İzleyen k ş ç n fantez kurdurmaya çok müsa t b r alet. Müz k le görsell k çok güzel bütünleş yor. Artık her şey ulu orta, çoğu şey n g zem yok. İnsanlar yen arayışlar ç nde. Çello se g zem n hâlâ koruyor çünkü b r müz syen çellosunun arkasına seks olmak ç n oturmaz. H çb r zaman poz yoktur. Bu kend l ğ ndenl k, çalan k ş y bu kadar caz p kılıyor olab l r”. Gülyar Balcı’nın yorumu da benzer: “Vücudunuzun h çb r yer görünmüyor, sahnede sadece kollarınız ve bacaklarınızla varsınız. Aslında d ğer tüm müz syenlerden çok daha kapalısınız. Mantıken h ç de erot k b r durum olmaması gerek r. Kend n çello le örten kadında böyle b r mahrem yet var.”

DÜZEN DEĞİŞİKLİĞİ SEVMEZ, İLGİSİZ KALAMAZ Taşıması, çalması, koruması zor b r alet olması çelloyu şahsına münhasır kılıyor belk de. “Hava ne çok kuru ne de çok neml olmalı. Düzen değ ş kl ğ n sevmez. Ne zaman konsere g decek olsam, b r yer açılır, gar p sesler çıkarır, bana kötü davranır. Onu hmal ett ğ n z zaman s ze küserse bence haklıdır. Mesela şu ank çellom 170 yıllık. Bu zamana kadar onu k m hang salonlarda çaldı, bundan daha akt f ya da pas f b r hayat mı yaşadı, şu ank ev nden memnun mu d ye düşünürüm. Bu yüzden çalışmadığımda tab k v cdan azabı çeker m. Onunla göz göze gelmemeye çalışırım. Neredeyse y rm sene boyunca her yen yıla saat 12’de çello çalarak g rd m. Bu b r r tüeld ben m ç n. Son b rkaç yıldır yapmıyorum, onun yer ne artık kızımı koydum.” Gülyar Balcı çelloyla arasındak romant k l şk y böyle fade ed yor. Sedef Erçet n se hava şartlarının çellosuna ett kler nden dem vuruyor. “B r gün Yunanlı p yan st arkadaşım Mar a le At na’da kayıttaydık. Par s’ten oraya geçm şt m, kış mevs m yd . H ç kar yağmayan At na’da an den del b r kar bastırdı. O arada çellom beş dak ka soğuğa maruz kaldı. Kutusunda olmasına rağmen, stüdyoya b r g tt k k çellom hastalanıp ölmüş. Çatlamış. Başka b r çelloyla çalmak zorunda kaldım.” Ve b r metaforla tar f ed yor enstrümanıyla l şk s n : “Çellonun çeyrek, yarım, tam d ye g den boyları vardır. On b r yaşındayken b r çeyrek çelloyu bebek g b el me verd ler, al büyüt d ye. Zamanla boyu uzadı, büyüdü. Ben de öyle. Bebekl kten çıktı, arkadaşım oldu. Çello maskülend r ben m ç n, çünkü o ben m partner m.” Ebatları sebeb yle, uçak seyahatler nde çelloya b r koltuk alarak yanına oturttuğu da çok olmuş. Çünkü bu kadar hassas b r alet bagaja vermek çok r skl . Örneğ n Gülyar Balcı, d ğer üç kadın çell stle b rl kte kurdukları Cell ss ma grubu le seyahatler nde dört çelloya da b let alıp yolcu g b yan yana oturttuklarını anlatıyor. Hatta check- n sırasında çelloların b letler n de havayolu ‘Mr. Cello’ olarak kesm ş. Bu or j nal uçak yolcusunun, b raz hmal ed ld ğ nde küsüp gıcırdama huyu olduğu kadar, nceden c lveleşme huyu da var. Sedef anlatıyor: “Onu hmal ett ğ n z b r zamandan sonra çalmaya başlarsınız, MAYIS2010


BAKIŞ

Jacqueline Du Pre

b rden har ka b r ses ver r s ze. ‘Yaşasın küsmem ş bana’ ders n z ama aldatır s z , dalga geçer. Az b r zaman sonra düşüver r ses. Mecbur lg göster p gönlünü alırsınız, l şk n z toparlanır.” Sedef’ n bakış açısı da Gülyar le aynı. Çalarken vücut le bütünleşmes , çell st n vücudundak t treş mler n b reb r ona geçmes ne neden oluyor. O da ruh hal n z aynen alıyor. “Çello, çalarken b r letken görev görüyor. Ben m ruhumu, çıkardığı seslerle bana let yor. Bunun ç n ona her gün teşekkür ed yorum” d yor Gülyar.

HÜZÜN ONUN TABİATINDA Çellodan en y sesler, hep en hüzünlü olduğu zamanlarda çıkarmış. Bu sürpr z değ l. Zaten hüzün çellonun tab atında var. Uzun yıllardır Borusan F larmon Orkestrası’nda çalan Gülyar bunu şöyle yorumluyor: “İnsanın burnunun d reğ n t treten b r ses var. Bunu bestec ler de keşfetm ş, hüznü hep ona yüklem şler. Orkestra eserler nde hüzünlü melod ler hep ona bırakılmış. H ç zorlanmadan, kend l ğ nden ver yor bunu. Açıklamasını yapamıyorum.” Her k s n n hemf k r olduğu b r d ğer konu da çellodak erkek egemenl ğ . Her ne kadar son otuz sened r kadın çell stler n sayısı artsa da, örneğ n, erkek çelloculardan oluşan Apocalypt ca grubunun b r kadın alternat f hâlâ yok. Sedef, “Par s’te konservatuara başlarken hocalarım ben çok uyardı, kadın çell st azdır, olsa da zordur d ye. Hem eller hem de d rayet güçlü kadınlar azdır ded ler. Oysa en çok kadınlara yakışıyor bu çalgı.” Gülyar: “Zaten Türk ye’de lk Batılı orkestralarını tüm üyeler erkekt . Kadın zor ve geç g rd müz ğe. Ama son yıllarda lg nç b r şey yaşıyorum. Özel ders verd ğ m öğrenc ler m n çoğu 25-35 yaş arası kadınlar. En az on tane böyle öğrenc m oldu. K m bu ayrıcalığa sah p olmak sted ğ n , k m düğününde kocasına sürpr z yapmak sted ğ n söylüyor. Sonunda çellonun da zamanı geld sanırım.”

256

Sedat Ergin BENCE ÇELLO BİR HERMAFRODİT Kimliğini ortaya koyan, çevreye empoze eden bir enstrüman. Alıp odanın bir yerine koysanız bile, durduğu yerden varlığını bir şekilde hissettirir. En önemli üstünlüklerinden biri, başka hiçbirinde olmayan bir ses çeşitliliğine sahip olması. Çellonun çok farklı bir mühendisliği var. Arşeyle çaldığınız zaman omzunuz, kolunuz, dirseğiniz, eliniz ve bileğiniz dahil olmak üzere pek çok güç ve komuta merkezini aynı anda harekete geçiriyorsunuz. Bunları senkronize bir şekilde yapıp arşeyle teli en ideal noktada buluşturduğunuz zaman tel titreşimden görünmez hale geliyor ve titreşim çellonun ağaç gövdesinden sizin vücudunuza da yayılıyor. Çalgıcı ile enstrümanı arasında bu ölçüde bir bütünleşme gerektiren tek alet çello. Kulaklarınızı tıkasanız bile sırf size verdiği titreşimlerden, çıkan sesin ne olduğunu anlayabilirsiniz. Bence ona bu kadar cinsellik atfedilmesinin gerisinde bu var. Çıkan seste sizin ona ilettiğiniz kalbinizden yayılan enerji de var. Sonunda çello ile hemhal oluyorsunuz. Onu illa kadına benzetmek yanlısı değilim. Bence çello çift cinsiyetli bir enstrüman, bir hermafrodit. Pes seslerde kontrbas gibi gösterebilir kendisini, tiz seslerde ise kemana yaklaşır. Aslında ikisi de değildir. Kendi hükümranlık alanında dolaşır. Bazen gerçek bir asilzadedir, derken birden vahşi bir yaratığa dönüşüverir. Daha çok Bach’ın çello suitlerinde Pablo Casals ve Yo Yo Ma’nın yorumlarını dinliyorum. Çellist Uğur Işık’ın beni etkileyen iki albümü var. Biri Anatolian Spirits, diğeri Cello Invocations, Çello duaları. Farklı dinlerden pek çok ilahiyi çelloyla yorumluyor. Bu yıl ABD’nin en önemli caz dergilerinden Down Beat’te sıralamaya giren Erik Friedlander adında bir Amerikalı caz çellisti var. Bütün bunlar çellonun çok farklı müzik türlerinde kullanılabileceğini gösteriyor. Bir de Sezen Aksu, Yürüyorum Düş Bahçelerinde albümünde Unutamam parçasını çello eşliğinde söylemişti. Onun sesi ile çellonun buluşması bence başlı başına müzikal bir olay. Çello Sezen’le rahatlıkla baş edebiliyor… Sezen çelloyla bir düet albüm yapmalı.

MAYIS2010

FOTOĞRAF: GETTY IMAGES/ SERIMAJ

Yo Yo Ma


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.