vogue_2010_06

Page 1

HAZİRAN 2010

KIŞKIRTAN ENERJİ

LEIGH LEZARK

Șehirden

DENİZEGOÇ

K.K.T.C 10 TL

ISSN 1309 5382

8 TL

Straples fenomeni Egzotik gece kıyafetleri Bavul şıklığı Yazın güzellik icatları Silikon göğüslerin felsefesi


ARTIDEĞER Ümit Savacı

Yaz Gecesi adlı still life çekimlerini gerçekleştiren Ümit Savacı, 1983’te İzmir’de doğdu. Üç yıldan beri moda fotoğrafları ile haşır neşir. İki yıl önce istanbul’a taşındı. O tarihten bu yana da Fabrika Photography ekibinde. Vogue Türkiye için yaptığınız çekimlerle ilgili en sevdiğiniz taraf ne oldu? Çekimin en keyifli tarafı ışıkla boyama kısmıydı. Tamamen deneysel olduğu için eğlenceli bir oyun gibiydi. Size nasıl insanlar ilham verir? Fotoğraflarıyla Helmut Newton ve Steven Meisel, romanlarıyla da Paul Auster ve Boris Vian. Bu yaz neler üstünüzden çıkmayacak? Geçen yıl Tamer Yılmaz’dan iddia karşılığında kazandığım yeşil şortum. Şu sıralar mp3 çalarınızda neler var? Son zamanlarda mp3 player’ımda Massive Attack’in Heligoland albümünü dinliyorum.

Pierre Bailey Pierre Bailey, Paris’te yaşayan bir moda fotoğrafçısı. Vogue Rusya, Vogue Nippon (Japonya), I-D, Dazed and Confused Purple, gibi prestijli yayınların iz bırakan moda karelerini fotoğrafladı. Marc Jacobs ve Max&Co gibi markaların kampanya çekimleri de Bailey’in yaptığı önemli işlerden. Moda Direktörümüz Mary Fellowes’un stilistliğini yaptığı, renkleriyle gözümüzü alan çekimin de başkahramanı. Vogue Türkiye için yaptığınız çalışmayla ilgili en sevdiğiniz taraf ne oldu? Topuklu ayakkabı giymiş dört kadını Londra’nın orta yerinde bir ormandan çıkarken görmek. Size nasıl insanlar ilham verir? Benim dağınıklığımla başa çıkabilecek her türlü insan! Bu yaz üstünüzden ne çıkmayacak? Giye giye paraladığım Sonic Youth tişörtüm.

Hans Feurer İsveçli fotoğrafçı Hans Feurer, otuz senedir moda dünyasında. Vogue, I-D, Numero, Another, GQ Style gibi modanın en saygın dergilerine yıllardır moda çekimleri yapıyor. Ama Feurer’in kariyerindeki en bilinen işlerden biri 1974’teki Pirelli Takvimi çekimleri. Bu sayıdaki Ten Uyumu adlı moda çekimimiz de onun objektifinden. Fotoğraflarının yıllar sonra bile tazeliğini ve güncelliğini nasıl koruduğu sorusuna yanıtı: “ Küçükken kendime ağaçtan bir ev yapmaya çalışırken nasıl hevesli ve heyecanlıysam, çektiğim her karede hala aynı hisleri duyuyorum”.

26

" Fotoğraflarıyla Helmut Newton ve Steven Meisel, romanlarıyla da Paul Auster ve Boris Vian bana ilham veriyor." Ümit Savacı —

Sebastian Kaufmann Sebastian’ın çok ilginç bir hikâyesi var. Arjantin doğumlu. Bir petrol şirketi ve hükümet için politika analisti olarak çalıştıktan sonra bir gün her şeyden sıkılıp Londra’ya taşınıyor. St. Martins’de master yapıp, moda gazetecisi olarak çalışmaya devam ediyor. Şimdi ise Vogue Çin, Numero Tokyo, I-D gibi çok önemli dergilerde moda çekimlerinde bağımsız stil editörlüğü yapıyor. Vogue Türkiye için yaptığınız çekimlerle ilgili en sevdiğiniz taraf ne oldu? Fotoğrafçı Hans Feurer ile Cannes’da, gündoğumunda çekim yapmak tek kelimeyle sihirliydi. Size nasıl insanlar ilham verir? Fikirler ve yenilikler beni çok etkiliyor. Özellikle de moda alanında elini taşın altına sokmaktan korkmayanlar. Bu yaz neler üstünüzden çıkmayacak? Patrik Ervell tişörtüm çakırkeyif yaz günlerinde üstümde olacak.

Cemre Narin Ürdün, Amerika, İspanya gibi ülkelerde yaşamış olan Cemre Narin’in gurmeliğe olan merakı, işletme ve klinik psikoloji geçmişine ağır basıp, onu yemek yazarlığına sürüklemiş. Vogue Türkiye’nin ilk 3 sayısında çikolata, bahar lezzetleri ve sokak yemeklerini yazan Cemre, bu ay tuz ve biberi anlattı. Vogue Türkiye için yaptığınız çalışmayla ilgili en sevdiğiniz taraf ne oldu? Koleksiyonumdaki tuzlara tek tek yeşil erik banmak çok eğlenceliydi. Bir de Mimolett’in mutfağında Murat Bozok’la yaptığımız sohbete bayıldım. Size nasıl insanlar ilham verir? Los Angeles’ta yaşayan senarist/yönetmen kardeşim Ceyda Torun, farkındalığı ile beni hep etkiler. Bir de tabii ki evimdeki küçük adamlar, enerjileri ve saflıklarıyla. HAZİRAN2010


ARTIDEĞER Emre Uzer

Lucy Fyfe Londralı illustratör Lucy, her ay Astro sayfalarımızın burç sembollerini hayal gücü ile resmediyor. Vogue Türkiye için yaptığınız çalışmayla ilgili en sevdiğiniz taraf ne oldu? Figür çizmek genelde oldukça zordur. Astroloji sayfasını çizerken epey zorlanıyorum ve bu hoşuma gidiyor. Size nasıl insanlar ilham verir? Bu dünyada bir fark yaratmaya çalışanlar. Şu sıralar mp3 çalarınızda neler var? Stevie Nicks, Rick James ve Ann Peebles.

Emre Uzer, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nden mezun olduktan sonra 44b adlı kendi stüdyosunu kurdu. Birçok karma sergide yer aldı, farklı şehirlerde seminerler verdi. Şu anda PPR’a bağlı olarak çalışmaya ve fotoğraf dersleri vermeye devam ediyor. Onu ve portrelerini seviyoruz. Vogue Türkiye için yaptığınız çekimlerle ilgili en sevdiğiniz taraf ne oldu? Çeşme-Ilıca’da kumsalın uçsuz bucaksız beyazlığı ve bu sezon denize ilk kez girmenin verdiği his tabii ki… Size nasıl insanlar ilham verir? Birlikte vakit geçirmekten hoşlandığım o çok az sayıda insan bana ilham verir. Şu sıralar mp3 çalarınızda neler var? Skweee, özellikle Mrs. Qeada ve Limonious.

Matthew Brookes

Sibel Arna Nostalji sayfaları bu sayımızda Filiz Akın’ı ağırlıyor. Akın’ın sayısız filmine yayılan ve hayat tarzı olan şıklığını Sibel Arna’nın kaleminden okuyacağız. Gazeteci Sibel Arna, Hürriyet’in hafta sonu eklerinde moda yazıları yazıyor. Vogue Türkiye için yaptığınız röportajda en sevdiğiniz taraf ne oldu? Filiz Akın, “Sizin kaynakçı gözlüğü dediğiniz büyük çerçeveli gözlüklere biz akvaryum gözlük derdik” dedi. Bunu çok sevdim. Size nasıl insanlar ilham verir? Bana damardan ilham şırınga edenler eskiden sıkça değişirdi. Ama 9 ay önce kendime kalıcı bir ilham buldum: Oğlum Rüzgâr. Baktıkça iki röportaj daha yapasım, hiç durmadan yazasım, çoşasım, koşasım, eğlenesim, dans edesim geliyor. Yaşadığıma şükrettiriyor!

"Özgür ruhlu, risk almaktan korkmayan insanlar beni hep etkilemiştir." Matthew Brookes

İngiltere’de doğup Güney Afrika’da büyüyen, uzun zaman seyahat ettikten sonra sonunda Paris’e yerleşen Matthew Brookes, bu sayıdaki Sörf Okulu çekimi için Çeşme’ye geldi. Cartier, Louis Vuitton ve Zegna gibi ikonik markalar ve Vanity Fair, V, Vogue Hommes International gibi yayınlar için yaptığı çekimlerde işinin hakkını verenlerden. Vogue Türkiye için yaptığınız çalışmayla ilgili en sevdiğiniz taraf ne oldu? Bu çekimin en güzel tarafı Türkiye’ye, Çeşme’ye gelmem oldu. Ne kadar ilginç bir ülkeniz var! Size nasıl insanlar ilham verir? Özgür ruhlu, risk almaktan korkmayan insanlar beni hep etkilemiştir. Şu sıralar mp3 çalarınızda neler var? OMD’den ‘Souvenir’ adlı parça.

İpek Çalışlar Gazeteci-yazar İpek Çalışlar, Latife Hanım’ın hayatını anlattığı kitabından sonra bir başka önemli kadını, Halide Edib Adıvar’ı yazdı. Vogue Türkiye için bu ay Halide’yi bir kez daha kaleme aldı. Vogue Türkiye için yazarken en sevdiğiniz ne oldu? Halide Edib’i yeniden düşünmek hoşuma gitti. Onun yaşadığı evlerden birinde kitabımı yazma isteğimi okurlarla paylaşmaktan da zevk aldım. Çünkü böyle muzırlıklar kitaplara sığmıyor. Size nasıl insanlar ilham verir? Halide ile ilgili çalışırken, onu tanımış kişiler ve yeni keşfettiğim kitaplar bana çok ilham verdi. Kulağa pek romantik gelmese de galiba bilgiyi paylaşabildiğim kişiler benim ilham kaynağım oluyorlar. HAZİRAN2010


FLAS¸ Popüler hayat rehberiniz

Yeni Yüz

Nazlı Kırcalı

Cihangir’de arkadaşlarıyla eğlenirken geldi sürpriz teklif. Bir hafta sonra Nihat Odabaşı fotoğraflarını çekiyordu.

“Ç

HAZİRAN2010

FOTOĞRAF: NİHAT ODABAŞI, MODA EDİTÖRÜ: ECE SÜKAN

ek m güzeld . Normalde fotoğraf çekt r rken utanıp strese g rer m ama arkadaş ortamındak rahatlığı yaşadım.” Nazlı, 24 yaşında. Brown Ün vers tes Medya ve Uluslararası İl şk ler Bölümü’nden mezun. Son dönem n Par s’te, Sorbonne Ün vers tes ’nde tamamlamış. “Par s’te geç rd ğ m üç ay çok key fl yd . İk sene önce İstanbul’a döndüm, let ş m danışmanlığı ş rket nde çalışıyorum.” İstanbul’a âşık. Plânları arasında yurtdışında master yapmak varsa da dönüp geleceğ yer y ne burası. “Dünyada İstanbul kadar güzel, karışık ve huzurlu b r şeh r yok. Kafamdak İstanbul, Devr m Erb l’ n res mler ndek g b . Karmaşık ve nefes kes c ”. Alışver ş yaparken b r tek kend s nde olacağını b ld ğ özel parçaları ya da sah den ht yacı olanları alıyor. “H ssett ğ m g b g y n yorum. En çok farklı jean’lerle V yaka t şört ve hırkaları komb ne ed yorum. Renkl , or j nal kumaşlardan şalları da çok kullanırım.” Çok sevd ğ İstanbul’da nasıl vak t geç r yor? “Hafta çler genell kle a lemley m. Han b r f lm zlerken her kafadan b r ses çıkar da konuşmaktan zleyemezs n z ya, böyle b r durumumuz var. Çok y anlaşırız. Hafta sonları arkadaşlarımlayım. Cuma günü Anjel que’te olup, Cumartes günü M ss P zza’da b r şeyler y yerek, Otto’da gecey b t reb l yoruz. Bazen de en eğlencel s ev part ler .” Müz k, Nazlı ç n yemek çmek g b b r ht yaç. Elektro-punk, House ve alternat f müz k d nl yor. İlg s modern sanata, özell kle de Dal ’n n tabloları, Man Ray’ n c ns yets z fotoğrafları. Modada Ph l p L m ve Hüsey n Çağlayan’ın sadel ğ n sev yor. “Üstümdek desenl sarı bluz D ane von Furstenberg, jean se Ksub . Küpeler m Marakeş’ten, kolyem se Santor n ’den annem hed ye olarak get rd . Mor tulum Vakkorama’dan, m l ter ceket m seneler önce Cannes’da b r dükkândan almıştım. Çantam Tod’s, last k ayakkabılarım se Prada. Bu last kler sürekl ayağımda!” IŞIK CANSU CANAYAK

125


FLAS¸ Yeni Mekan

TAPAS MUTLULUĞU

A

dını kapı numarasından alıyor. Asmalımesc t’ n kalabalığı arasından geç p b r anda bambaşka b r yere gelm ş g b oluyorsunuz. Küçük ahşap bahçes , kırmızı ışıklı ç mekânı, sam m ortamıyla s ze, “Arkanıza yaslanın” d yor ve devam ed yor: “Mevs me göre değ şen Tapas’lardan y yerek usulüne uygun yapılan Sangr a’lardan ç n, güzel müz k d nley p gülümsey n.” Ondokuz’un mutfağını ‘Tapas ağırlıklı Akden z mutfağı’ d ye tar f ed yor şef Oğuz Dem rell . Londra’da Cul nary Arts’ta gastronom eğ t m alan Dem rell ’n n ve mekânın sah b Kaan Özcan’ın (D namo FM’ n kurucuları ve esk dj’ler nden) yorumu aynı: “Asmalımesc t’tek mekânların, mezeler n, çk ler n heps b rb r ne benz yor. B r farklılık gerek yordu. Ayrıca Tapas yapan düzgün b r yer de yoktu”. Yemekler n h çb r nde donmuş gıda ya da katkı maddes kullanmıyorlar. Her şey taze ve anında yapılıyor. Portek z ve İspanyol şarapları olduğu kadar yerl şaraplar da var. Barda elbette tüm kokteyller mevcut. Bu sıcak günlerde en çok g den kokteyller , taze sıkılmış k v ve salatalık suyu le vodka karışımıymış. B r de Sangr a’lar. Sangr a’yı daha sert steyenler ç n de vodka ve c n eklenm ş ‘strong sangr a’ alternat fler var. Bahçes yle beraber kapas tes yetm ş k ş . Ş md üst katı da almışlar, sonbahara yet şt recekler. Ondokuz’da karşılaşacağınız s mler n müz syenler, dj’ler, reklamcılar, ajans sah pler , medyadan ünlü s malar olması muhtemel. Öğle yemeğ ne de başlayan Ondokuz, pazarları kapalı. Çarşamba geceler Lad es N ght var. Kaan Özcan, nsanlara b r anda çok yüklen p onları boğmak stem yor. Kalıcı olmak ç n her şey n kend l ğ nden lerlemes gerekt ğ n düşünüyor. Tam da Ondokuz’un rahatlığına ve sam m yet ne uygun b r bakış açısı.

TAZE TAZE Ondokuz’un en popüler kokteyli ve Tapas’ı: Taze kivi ve salatalıklı vodka ile somon tartar.

Jurnal Sokak No: 19 Asmalımescit, Tünel Beyoğlu - 0212 252 51 64

BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL

Firuzağa Mahallesi Yeni Çarşı Caddesi No: 19, Beyoğlu - 0212 252 50 67

126

FOTOĞRAF: CEYLAN SÖZER

E

ğer Münferit’e gidecekseniz, her şeyden önce tipik meyhane beklentilerinizden kurtulun. Galatasaray’da, Galata Residence’a daha girmeden, simsiyah boyalı cephesini gördüğünüzde, bildiğiniz meyhanelerden birine gelmediğinizi zaten anlayacaksınız. Adından da anlaşılacağı gibi modern meyhane türünün az rastlanır bir örneği, münferit yani. Art Deco dekorasyonu Autoban’dan. Serge Gainsbourg, Dalida, Marianne Rosenberg şarkıları bir başka şaşırtıcı özelliği. Masanızda olmasını isteyeceğiniz mezeler arasında enginar dolması, porçini mantarlı trüf peyniri, acı sirkeli buharda midyeye dikkatinizi çekmek isteriz. Bildiğiniz meyhanelerde yadırgayacağınız uzun barında sadece rakı yudumlanmıyor, her türlü kokteyl var. Meyhane olarak söyleyeceği sözünü dekor, bar, mezeler ve müziğiyle söylüyor, Münferit Kokteyli ile noktayı koyuyor. Rakı ve sweet & sour mix’ten yapılan bu kokteyl, martini bardağında sunuluyor. Siz de pembe renkte bir rakı içiyorsunuz. Burada yaz boyunca içeriye tıkılıp kalacağınızı sanmayın. İnce, uzun, sarmaşıklı duvarları ile Alaçatı’yı andıran bir bahçesi var. Tipik bir meyhanede fiyatlar ne ise burada da o. Öğlen açık. Müdavimleri daha çok civarda çalışan reklamcı, grafiker ve sanatçılar. Muhabbetli, güzel saatler geçireceğiniz bir mekân. IŞIK CANSU CANAYAK

RAKININ BÖYLESİ Siz hiç pembe rakı görmüş müydünüz? Münferit’te göreceksiniz, üstelik Martini bardağında. HAZİRAN2010


FLAS¸

NE, NE KADAR? “Fiyatları belirlerken çok zorlandım. Bir yandan kıymetli olsunlar istiyordum ama fiyat biçmek de ayıbıma gidiyordu. Takıların en ucuzu 100 TL civarında. Tabloların fiyatı 4.000 TL’ye kadar çıkabiliyor. ”

YAKA İĞNELERİ

Öne çıkan

Kâğıttan takılar

Biz sadece kâğıdın üzerine yazmayı biliyoruz. Selin Sarpkan ise onu kesmeyi, ona boyut katmayı, hatta ondan takılar ve tablolar yapmayı… Azimli, gelinliğini de kâğıttan yapacak. Yazı Işık Cansu Canayak

K

ürdan, neşter ve dişçi aletleri… Çalışırken Selin’e en çok bunlar lazım oluyor. Öyle detaylı ve ince bir iş yapıyor ki kâğıtlara en rahat onlarla şekil verebiliyor. Marmara Üniversitesi’nde Fransızca öğretmenliği okurken içindeki ses onu mücevher tasarlamaya çağırıp durunca okulu yarım bırakmış. Pera Güzel Sanatlar’da iki sene mücevher eğitimi alıp, bir sene de hocalık yapmış. “Kostüm ve Mücevher Tarihi adında bir dersimiz vardı. Ama bu derste aldıklarım bana yetmiyordu. Kendi kendime yurt dışından kaynaklar getirtmeye, sahaflardan kitaplar toplamaya başladım. Sonra okulda ‘getir onları bari burada da anlat’ dediler.”

134

Ardından bir mücevher firmasında birkaç sene çalışmış. Şu anki mesleğini bulması tesadüf eseri: “Çocukluğumdan beri guaj, pastel, karakalem, ne bulursam devamlı çizer, kâğıttan maketler yapardım. ‘Mücevheri de, çizmeyi de, kâğıdı da seviyorum; neden bunları bir araya getiren bir şey yapmayayım?’ dedim. Sıkıntıdan yapmaya başladığım bir şeydi. Satmayı düşünmüyordum. Sabancı Müzesi’nde çalışan sanat yönetmeni kız kardeşimle bir davete gitmiştik. Tesadüfen tasarımlarımdan bazıları çantamdaydı. Hocaları çok beğendiler. İstanbul Bienali’nin bir yan etkinliği olan Art Citizens Shop’ta sergilemek istediklerini söylediler. Yine o gece bir halkla ilişkiler uzmanı, ürünlerin fotoğraflarını çekip kendi internet sitesine koymuş. Bir anda yüzlerce e-mail almaya başladım. Sonra web sitem yayına girdi ve böylece yayılıp gitti”. Selin, tasarımlarında sadece Swarovski taş kullanıyor. Kafasında gördüğü desenin eskizini çıkardıktan sonra ona kâğıtlarla bir boyut ve derinlik katarak ilerliyor. Renk tercihi beyaz ve krem; hem zarif olduklarını düşünüyor hem de bu bir el sanatı olduğu için rengin detayların önüne geçmesini istemiyor. “Kâğıttan takı deyince insan tereddüt ediyor biraz. Ya yırtılırsa, suda dağılırsa? Elbette bir altın kadar sağlam olamaz. Ama yapıştırma teknikleri, üzerine sürülen cilalar ile oldukça dayanıklı hale geliyor. Mesela suyun altında biraz durmasından hiçbir şey olmaz. Takılar arasında hasara en açık olan parça yüzük. O yüzden yapmayı pek tercih etmiyorum”. Selin sipariş üzerine çalışıyor. En çok küpe ve yaka iğnesi yapıyor, bir de özel günler için gelen ilginç talepler var tabii. Bu, bazen bir tablo bile olabiliyor. Bir kez bir müşterisinin evi için beş tablo yapmış. Tabii ki her zaman kullandığı Schöller kâğıtlarla bu işle başa çıkamayacağından, bu kez duvar kâğıdını seçmiş: “Anladım ki Türk insanı sevimli, sıcak figürler seviyor. Herkes uğur böceği istiyor mesela. Kedi de çok popüler. Birisi arkadaşına hediye etmek için bir Bodrum evi istedi, ama bahçesinde muhakkak begonviller ve kediler olsun dedi. Yakında pasta dükkânı açacak biri ise cupcake şeklinde bir yüzük sipariş etti.” Şu anda ürünleri sadece İstanbul Modern’de satılıyor. MOMA’ya yüz tane yaka iğnesi örneği göndermiş ve görüşmeler sürüyor. Butiklerden gelen teklifleri ise geri çevirmek zorunda kalmış: “Her şeyi tek başıma yaptığım için seri üretim yapamıyorum. Bir yere satmak için ise önce çok sayıda ürün biriktirmek gerekiyor. Buna henüz cesaret edemiyorum. Ama bir gün Paris ya da İtalya’daki küçük butiklerden birinde yer alabilmek isterim. Zaten benim için işin bu yönü daha önemli. Bir serginin, birkaç çalışmamı satın alıp sergilemesi beni mesleğim adına en çok tatmin edecek şey olur.” HAZİRAN2010

FOTOĞRAF: CEYLAN SÖZER, ÜRÜNLER: SELİN SARPKAN ARŞİVİNDEN.

Selin'in İstanbul Modern'de satılan İstanbul temalı ve MOMA için tasarladığı renkli yaka iğneleri.


Hangi Persona?

Marilyn Monroe, kullanılmasını istemediği fotoğraflarını çarpı koyarak işaretliyordu. Bu fotoğraf da onlardan biri ve ölümünden 6 hafta önce Bert Stern tarafından Vogue için çekilmiş.

174

HAZİRAN2010

FOTOĞRAF: BERT STERN

BAKIŞ


Maskeler, perdeler hepimizde bolca var. Peki ya maske taşımayı meslek olarak seçenler… Marilyn Monroe’nun yenilgi olarak bahsettiği kadınlığı, Meltem Cumbul’un bilmediğimiz utangaç yanı, Suzan Avcı’nın fettan kadın maskesi altında 41 yıllık mutlu evliliği, Elvis’in karizmasının altında yatan güvensizlik şaşırtmasın sizi. Çünkü aslında bir sürü biz var, bizden içeri… Yazı Işık Cansu Canayak

hakespeare, 1500’lü yılların sonlarında oyunlarını ve ş rler n yazarken b r yandan yaşam üzer ne kafa yoruyordu. Derken bunları b r araya get ren b r cümle kuruverd : “Dünya kocaman b r sahne ve b z, hep m z onun oyuncularıyız”. 1800’lü yıllarda, apayrı b r alanda, b l mde se Charles Darw n, benzer sonuca tümüyle farklı ver lere dayanarak vardı: “Canlılar yaşadıkları çevreye ve sosyal ortama uyum sağlamak zorundadır, ancak böyle var olab l rler”. Yan , her k s de bulunduğumuz yere göre gardımızı aldığımız konusunda hemf k rd ler. Ant k Çağ’da Yunanlı ve Romalı aktörler, b r karakter canlandırırken onu s mgeleyen b r maske takar, roller ne böyle hayat ver rlerd . Ortaçağ’dan t baren bu maskeler b r kenara kalktı ve canlandırdıkları karakter g b h ssed p varsaymak, yan onları oynamak ön plana çıktı. Maske y ne oradaydı, ama artık görünmez yollardan g y l yordu. Düşününce, aslında b r tek oyuncuların değ l, nefes alıp veren herkes n böyle b r g y nme-soyunma odası olduğunu fark ed yoruz. İç nde maskeler, perdeler ya da d ğer b r değ şle, personalar olan b r oda. Thesaurus sözlüğünde varoluş, çgüdü, b nanın ön cephes , k ml k, rol, su altı, maske, an ma (can) g b anlamlar karşılık gel yor personaya. Yan neres nden bakarsanız bakın, b zden -b ze a t- b r parça. B nanın ön cephes tanımı özell kle anlamlı çünkü dışarıdan seyred l ş m z çok güzel özetl yor. Burası Shakespeare’ n ded ğ g b b r sahneyse ve b zler pek çok paralel oyun ç nde farklı roller oynuyorsak, zley c ler m z de var demekt r. Pek ya şöhretl s mler? Onların gerçek zley c ler de var, dolayısıyla şler b zden çok daha zor. Sahne ya da ekran personaları onlarla özdeşleş p ömür boyu arkalarından geleb l yor; zley c ler n n onlardan beklent ler se hep çok yüksek. Sadece bu da değ l, şler gereğ öyle çok maske takıp çıkarmaları gerek yor k acaba kend özler n nasıl koruyorlar tüm bunların ortasında? Yan onları tanıyoruz, ama gerçekten tanıyor muyuz? Ajda Pekkan-Süperstar, Br g tte Bardot-1950’ler n en seks d ş s , TarkanMega Star, Bo Derek-ıslak t şörtüyle koşan kadın, Audrey Hepburn ve Grace Kelly-zarafet semboller , Sharon Stone-Temel İçgüdü’dek tehl kel sarışın, Şevket Altuğ- Süper Baba, Perran Kutman-Per han Abla, El zabeth TaylorMenekşe gözlü Kleopatra, Madonna-aykırılıkların kadını, Müjde Ar-Fahr ye Abla, Marlon Brando-Godfather, Mar lyn Monroe-aptal sarışın, Arnold Schwarzenegger-Term natör, Elv s Presley-Rock’n Roll’un kralı, Türkan Şoray-Sultan personaları olarak anılmıyor mu? Türk ye’n n öneml kadın oyuncularından Meltem Cumbul, Stud o ve M mar S nan Ün vers tes ’nde oyunculuk dersler ver yor. “Pek çok alt k ml ğ m z (personamız), g r p çıktığımız sosyal ortamlar yüzünden k l t HAZİRAN2010

altına g rer, maskelen r” d yor. “Oyunculuk büyük b r hed ye, bunlarla yüzleşeb lmek ç n. Örneğ n Yılan H kâyes ’ndek rolüm, ben m b r protot p gözlemley p çselleşt rerek kar katür ze etm ş hal md r. Burada gördüğünüz rol ve Meltem, gerçeğ m değ l, gerçekl ğ m n kırılmış hal d r. Abdülham t Düşerken f lm nde oynadığım rol se b r alt k ml ğ m n man püle ed lm ş şekl , daha şeytan olan alt k ml ğ m n dönüşmüş hal yd . Aşk Yakar’dak karakter m se tamamıyla ben m bütünüm, varlığım, her şey m. A leye düşkünlüğümün, hassaslığımın, sadakat m n, kırılganlığımın b r toplamı”.

DÜNYAYA SUNULAN AMBALAJ Galatasaray Ün vers tes İlet ş m Fakültes hocalarından Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, toplumun ünlüler bell personalarla kodlamasını şöyle yorumluyor: “Ünlülerle kurulan l şk , b r hayranlık, gıpta ve yüceltme l şk s . İlet ş msel açıdan her grupta (bu ster beş altı k ş l k b r dost grubu, ster toplum olsun) b r l derl k eğ l m vardır. L dere hem hayranlık duyulur hem de zaman ç nde ondan b r takım beklent ler oluşur. Bu beklent ler n temel nde b reysel arzularımızı bu k ş ya da k ş lere aktarmamız, transfer etmem z var aslında. Bunu aktardığımız k ş de b r tür deal ben yaratırız. Ve bu hayranlık, hal yle ünlüler n kamusal k ml kler üzer nde b r baskı oluşturur. Ama bu k ml kler lle de hanım/c c olmak zorunda değ l. Başlangıçta onları hang personalarıyla kabul ett ğ m z öneml . Yaramaz çocuk mu, küfürbaz mı, çapkın mı? H ç unutmuyorum, çocukluğumda dönem n en büyük starı Zek Müren’ n oynadığı b r f lme g tm şt k. Yanımda oturan amcam daha lk sahnede haykırdı: ‘Zek Müren erkek kılığında!’ Oysa takd r eders n z k kend çevres nde b r ler Zek Müren g b g y n p davransa onlara karşı h ç de hoşgörülü olmayab l rd . Ama çok sevd ğ Zek Müren’ en baştan bu k ml ğ yle ben msem şt .” Zaten b r personayı ömür boyunca taşıyan ünlüler de genelde bu lk kabulle çel şmeyenler oluyor. Anal t k ps koloj n n kurucusu, dünyanın en öneml ps k yatr ve düşünürler nden İsv çrel Carl Gustav Jung da persona ve k ş l k kavramı üzer ne en fazla kafa yoranlardandı. Jung: “Persona, k ş n n kend n dünyaya sunduğu ambalaj, bell b r etk bırakmak ç n tasarlanmış masked r. Üstel k sahte de değ l, b r b ç mde o k ş den b r parçadır. Tüm meslekler n kend ne has b r personası vardır. Ve dünya ünlü nsanlara bell davranış kalıplarını dayatır. Tehl ke se burada… Onlar da bu personalarıyla özdeşleş rler. Örneğ n, profesör ders k tabıyla, tenor ses yle, oyuncu rolüyle özdeşleş r.”

MARILYN’E KÜÇÜKKEN GÜZELSİN DİYEN OLMADI Dünyanın en ünlü kadınlarından Mar lyn Monroe, asıl adıyla Norma Jean Baker, belk de seks kadın dey nce akla gelen lk k ş . Sarışınlara yakıştırılan ‘arzulanan kadın’ majında Mar lyn’ n Erkekler Sarışın Sever (Gentlemen Prefer Blondes, 1953) f lm ndek rolünün payı yok mu? Amer kalı romancı ve oyun yazarı Norman Ma ler, onun ç n: “O b z m meleğ m z. Tatlı seks meleğ m z…” dem şt . Ve Mar lyn, etrafında oluşan bu personanın altında ne kadar çok ez ld ğ n hep anlattı. Ama en çarpıcı olanına bakın: “Küçük b r kızken bana h ç çok güzels n d yen olmadı. Bütün küçük kızlara ne kadar güzel oldukları söylenmel - ç rk n olsalar b le. Ben kadın olarak b r yen lg y m. Onların benden-ben m kend mden yarattığım sarışın seks sembolü majının altında kalıyorum. Benden çok şey bekl yorlar ve ben onları tatm n edem yor, becerem yorum.” İsveçl yönetmen Ingmar Bergman’ın 1954 yapımı Persona f lm lk çıktığında herkes şaşkına çev rm şt . Çok y b ld ğ m z ‘b r ben var benden çer ’ lafının b r tür yorumu g b yd . F lm, kar yer n n en güzel zamanlarını yaşayan ünlü aktr st El zabeth’ n rol yapmaktan sıkılarak susmayı terc h etmes üzer ne kuruluydu. Sahnede yarattığı pek çok personadan sonra, sess zl ğ n maskes n g yen El zabeth, kend s ne

175


BAKIŞ

“Oyunculuk hayattan farklı bir şey değil. Kendi gerçekliğinizle personanız örtüştüğü zaman tam ve rahatsınızdır.”

refakat eden Alma adlı hemş reyle b rl kte nz vaya çek l yordu. Amer kalı yazar Susan Sontag, konuyla lg l çok net b r yorum yaptı: “Bu f lm, maskeler ve k ş l kler, d yalog ve sess zl k, oyunculuk ve ruh arasındak k lemlerde kalıp kaybolmuş bu k kadının üzer nden konuşulmalı. Burada El zabeth hakkında ne b l yorsak, hep hemş re Alma’nın onun sess zl ğ n yorumlayışı üzer nden b l yoruz. Hep dışarıdan.” B nanın dış cephes yan … Woody Allen se persona konusuna kafa yormuş b r başka yönetmen. Bergman’ın bu f lm n s nema tar h n n en y f lm olarak göstermes de bu yüzden anlamlı. Allen se kend personalarını kend f lmler nde rol alarak yansıttı. Ann e Hall ve Manhattan g b kült f lmler nde, kend alt k ml kler n n maskeler n y ne kend g yerek, personalarına ortaya çıkmaları ç n b r şans verd . Onları b r f lml ğ ne de olsa dışarı saldı. Bunların heps n b r araya get r rsen z, belk b r tam Woody elde edeb l rd n z.

ROCK’N ROLL’UN EN HASSAS KRALI ELVIS Personası olan ‘Rock’n Roll’un as ‘Kral’ını yıllarca kend s yle sürükleyen Elv s de çel şen maskeler n arasında sıkışıp kalmıştı. Yıllarca peş nden koşarak evlenmeye kna ett ğ hayatının kadını Pr sc lla’nın kend s n başka b r adam ç n terk etmes en büyük korkusuydu. Kend ne güven n n bu denl pamuk pl ğ nde oluşu, Pr sc lla’yı Elv s’ten ten nedend . Ama sahne personasına baktığınızda dünyada ondan daha şanslı ve mutlu b r erkek olmadığına em n olab l rd n z. Çünkü Jung’un ded ğ g b , zley c ler ünlüler n üzer nde muazzam b r baskı yapıyor, hassas yetlere müsaade etm yor, bu persona dışında başka b r şeye tahammül edem yorlardı. B r rock kralının b nasının dış cephes nde anasının kuzusu, üzgün b r oğlan çocuğunun fades olamazdı. K mse böyle b r ne hayran olmaz, onu dol ze etmez, sonsuza taşımazdı. Elv s’ n sahne personasının dışı hayranlarını, ama ç kend s n yakıyordu. “Bu alanda yapılan tüm çalışmalar, nsanların b rb rler n , dünyayı ve nesneler algılayışında kodların ve modeller n önem n ortaya koyuyor. B ze karşımızdak k ş ler ya da durumları okuma kolaylığı get r yor, kend m z güvende h ssetmem z sağlıyor. Bunlar olmasaydı kend m z boşlukta h ssederd k” d yor, Hülya Tanrıöver ve devam ed yor: “Herkes b rb r n n k ml kler nden b rkaçını b l yor ve bunlardan kend s ne o zaman ve mekân ç n uygun olanları seç yor. Böyle düşündüğümüzde nsanın nasıl mükemmel b r varlık olduğunu b r kez daha anlıyoruz. Düşünsen ze, tek b r k ş yle b le let ş me g rd ğ m z her an, her b r m z farklı k ml kler m z devreye sokuyor, d ğerler n yedekte tutuyoruz; b r senfon orkestrasının

şef g b … Karşımızda se hem kend m z n hem de let ş me g rd ğ m z k ş n n k ml ğ n n farklı öğeler var. Örneğ n şu anda ben kend meslek k ml ğ mle s z n meslek k ml ğ n ze h tap ed yorum, oysa başka b r zaman ve mekânda karşılaşsak, bambaşka b r let ş m kuracağız”. Persona ve Performans: Rolün Anlamı (1996) k tabının yazarı Robert J. Landy de personayı çok güzel anlatmıştı: “B zler b r roller s stem n n ç ndey z. Kend n y ve sağlıklı h ssetmen n tek yolu, bu karmaşık ve b rb r yle çel şen roller toplamını doğru oynamak”. Jung’a göre de bu böyleyd . Her b r personamız b zden b r parça olduğu ç n mutluluğun yolu nsanın kend n doğrulaması, m zacını oluşturan tüm alt k ml kler b r bütün olarak kavrayab lmes yd . Meltem Cumbul’u d nleyel m: “Los Angeles’ta k buçuk sene kend s yle çalıştığım Er c Morr s’ n oyunculuk metodu da Jung’un üzer ne kurulu. Bunu yapmak ç n yargılayıcı, koruyucu, şeytan , kırılgan çocuk, muzur çocuk, kabul steyen çocuk g b alt personalarımızla tanışmamız gerek yor önce. Varlığımızın bütününü b r enstrüman g b görüp, onu akort etmek ed yoruz bu süreçte. Aslında b r günün ç nde b le ortaya çıkab l yor bunların heps . Çok sak n sandığınız ş arkadaşınız b r anda öyle b r tepk ver yor k ; ‘Bu kadın böyle değ ld ; ne oldu buna?’ d ye şaşırıyorsunuz. Oysa bu da o kadın. B r anda kend personalarından b r başkasına geçt sadece. Mesela sunuculuk yaparken nsanları eğlend ren personam ortaya çıkmak zorunda. Oysa başka b r k ml ğ m var k utanır, ölse oraya çıkıp konuşamaz. Marlon Brando da b r metot oyuncusuydu. Gerçekl k akımını oyunculukta lk kez o kullandı. Üstel k bunu kend hayatına da taşımayı başardı. Örneğ n Oscar Törenler ’ne g tmek stem yorsa g tmed . Oyunculuk hayattan farklı b r şey değ l k . Ancak kend gerçekl ğ n zle personanız örtüştüğü zaman tam ve rahat olab l rs n z. Ben mesela, kalabalık ortamlarda, galalarda, davetlerde g ymek durumunda olduğum maskeler sevmed ğ m ç n bu t p yerlere g tm yorum. O kadar çok nsanı b r arada görünce utanıyorum. Bunu örtmek ç n ekstradan kahkahalar atıyor, gülümsüyor, ne yapacağımı b lem yorum. Bu yüzden sadece yanında rahat ett ğ m nsanlarla görüşüyorum, tek b r mekâna g d yorum. Ama uyum sağlamak üzer ne kurulmuş b r düzenden ötürü çares zl ğ m z de ortada. İsten len g b davranmaktan, b r türlü olma hal ne geçem yoruz.

ÖTEKİ SUZAN AVCI Türk Sineması’nda fettan ve kötü kalpli kadın rolleri dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri Suzan Avcı. Bu kabul, bunca yıl sonra bile toplumsal belleklerimizden silinmedi. “Biliyorsunuz ben ilk önce iyi kızı oynadım. Baktım olmuyor, o sıralar Neriman Köksal çok revaçtaydı, onun yerini alayım dedim. Siyah saçlıydım o zamanlar. Beş senem tiyatrolarda geçti. Sonra dediler ki ‘Seni metres rolünde oynatacağız, gel seni sarışın yapalım’.O zamanlar Kim Novak modası vardı. Benim saçım da aynen onunkine benzedi. Böylece aldı yürüdü… Şimdi bile hâlâ ben böyle sarışın-vamp bir kadın figürü göremiyorum dizi ve filmlerde. Nebahat (Çehre) Aşk-ı Memnu’da kötü anne rolünü oynamayı kabul ederek en güzelini yaptı. Filmlerde hep arabozan kadını oynarken, bir yandan da özel hayatımda çok mutlu bir evlilik sürdürüyordum. 41 sene evli kaldım eşimle. Eşim senarist olduğu için evimize çok giren çıkan olurdu, görürlerdi anneliğimi, ev hanımlığımı, sofralarımı. Hiç alakası yoktu oynadığım kadın tipiyle. Ama nadir de olsa başıma komik şeyler gelmedi değil. Bir filmde ben, Murat Soydan’ın onu sevdiği kızdan ayırmaya çalışan nişanlısını oynuyordum, Türkan Şoray ise sevdiği kızı. Filmi izlemeye gittik Türkan’la. Salonda kadınlar “Yine sen çıktın, bu kızın yuvasını yıkacaksın, ne biçim kadınsın sen” diye bağırmaya başladılar bana. Türkan yanımdaydı, gülmeye başladı. Sonra hep beraber bastık kahkahayı. Kötü kadın personası ile bütünleşmiş olsam da aslında o sadece bir elbise benim için. Böyle anılmaktan hiçbir sıkıntım yok çünkü bu demektir ki başarıyla canlandırmışım bu kadın tipini ve yerim hala dolmuyor. Zaten ben özel hayatımda bu kötü kadın personamla aynı olsaydım bu rolleri bu kadar iyi canlandıramazdım. Oyunculuğun bu zıtlıklarla beslendiğini düşünüyorum. Mutlu bir ailem olmasaydı ben iyi bir oyuncu da olamazdım.”

176

HAZİRAN2010


HAZİRAN2010

177


BAKIŞ

Dünyanın en pahalı faresi “İki sene önce bir Alman koleksiyonerden çok ilginç bir parça buldum. 1820’lerden kalma bıyığı, kuyruğu, kulakları, en ince detayına kadar değerli taşlarla kaplı fare şeklinde bir otomaton (Bir canlı varlığı taklit etmesi için tasarlanmış makine). Saat değil ama saat kategorisine giriyor çünkü içindeki mekanik, saat ustaları tarafından yapılıyor. Asyalı bir iş adamı 260 bin dolara satın aldı bunu. Bu fiyat, el işçiliğine bir övgü çünkü bu bir sanat eseri.”

Zaman geçer saat kalır Siz hiç değeri 6 milyon dolar olan bir saati elinize alıp incelediniz mi? Yüzlerce kıymetli saati özel çekmecelerine yerleştirip, sanat eseri gibi seyredenleri duydunuz mu? Saat koleksiyonerleri bunu yapıyor. Dünyanın en büyük sanat alım satım şirketi Christie’s’in Cenova’daki Saat Bölümü Başkanı Sabine Kegel, bu tutkuyu çok iyi biliyor. Yazı Işık Cansu Canayak

10

Mayıs 2010 günü Chr st e’s’ n Cenevre’de düzenled ğ Saat Müzayedes ’nde b r Patek Ph l ppe marka kol saat 5.6 m lyon dolardan adını g zl tutan b r İsveç Sanat müzes ne satıldı. Chr st e’s’ n tar h ndek en yüksek satışın gerçekleşt ğ bu açık attırmada ş rket n saat uzmanı Sab ne Kegel’ n payı büyüktü. Farklı ülkelerde özell kle Avrupa’da dolaşıp dünyanın en büyük sanat müzayede ş rket Chr st e’s ç n v ntage ya da ant ka saatler toplayan Kegel, konusunda b r uzman. Saat ve şarabın b rb r yle uyumlu k koleks yon objes olduğunu düşünülerek düzenlenen b r organ zasyon le Chr st e’s Saat Uzmanı Sab ne Kegel ve Şarap uzmanı Dav d Elswood uzmanlıklarını anlatmak üzere İstanbul’a geld ler. 1766’da kurulan ve 2009’da 3.3. m lyar dolar tutarında satış yapan Chr st e’s’de takı, fotoğraf, hatıra eşyaları, şarap, mob lya, dekorasyon dah l olmak üzere 450’n n üzer nde satış alanı var. Ama ş md k konumuz saat.

KALİTESİ İŞÇİLİĞİNDEN Genova’daki Patek Philippe Saat Müzesi’nde 12 bin kadar saat sergileniyor. Şu sıralarda Çin saatleriyle ilgili bir sergi var. Eskiden Çin’de yapılan saatler bozulduğunda tamir için Avrupa’ya yollanıyormuş. Ama bu aylar sürdüğünden çözüm olarak her saatin bir ikizini yapmayı bulmuşlar. Bunlardan biri olan bu nar çifti saat, 200 yıllık ve iki sene once 300 bin dolara satıldı.

178

“Cenova’da 10 Mayıs’ta 5.6 m lyon dolara sattığımız saat g b örnekler her on senede b r olab lecek türden st snalar. Ama 2-3 m lyon dolara alıcı bulan pek çok saat oluyor. En çok satılan marka Patek Ph l ppe. Üret me başladıkları 1850’den bugüne yapılmış tüm saatler aynı şek lde tam r edeb lecekler n garant ederler. Esk parçaların heps n saklarlar. Yüksek f yatlara g den saatler 50-60 sene önceden kalan, belk s par ş üzer ne yapılmış, kend ne has b r tar h olan, benzer olmayanlar. Örneğ n söz konusu saat şu ank sah b n n dedes n n özel s par ş üzer ne yapılmış 1943’te. Nad r olması çok öneml ” d yor, Kegel. B r saate kal tes n veren şeyler nelerd r, d ye soruyorum. anlatıyor: “Kes nl kle şç l ğ . Hareketler ndek en nce detaya kadar tüm malzemeler en y s nden


Saat yerine anılar biriktirdiğini söyleyen Sabine Kegel, saat koleksiyonerliği konusunda konuşma yapmak üzere İstanbul’daydı.

olmalı. Net cede bunlar çok esk saatler. Mekan kler nde b r sorun olması doğal. B r araba g b düşüneb l rs n z. Bazen last kler n değ şt rmen z gerekeb l r. Müh m olan dış görünüşünde, or j nall ğ nde oynama yapmamak”. Gene ş n n uzmanından öğren yoruz k , 1940’dan önce yapılmışlara ant ka, 1940-1980 arasında üret lm şlere v ntage, son 15-20 senedek lere se modern saatler den yormuş. Örneğ n cep saatler n n hemen heps ne ant ka den yor, çünkü genelde en az yüz yıllıklar.

en prest jl saat markalarından A Lange &Söhne ülkedek güçlü saat geleneğ n n b r kanıtı. Marka bu sene 165 yaşına g r yor. Cep saatler n n de fanat ğ çok olsa da, k buna İstanbul’dak alıcılar da dah l, kol saat y ne de en çok satılan saat türü. Özell kle Rusya’da b r statü sembolü sayıldığını anlatıyor Sab ne Kegel. “Saat, ben buyum demen n en kest rme yollarından b r orada.”

OSMANLI’NIN TABLO GİBİ SAATLERİ

Saatler n en büyük alıcıları erkekler. Bu, hem onların yegane aksesuarı olmasından, hem de nce tekn k detayların kadınlardan çok erkekler n lg s n çekmes nden kaynaklanıyor. “Eğer kadınları da müzayedeler m ze çekmek st yorsak ya mücevher ş n ç ne katıyoruz ya da bol mücevherl saatler . Ama bu zaten ayrı b r kategor oluyor”. Sab ne se mücevherden daha çok saatlere lg duyuyor ve lg nçt r, h ç b r koleks yon yapmıyor. “On tane saat m var ama ben saklamak üzere değ l, kullanmak ç n alıyorum. Özell kle 50’l , 60’lı, 70’l yıllardan kalanlar favor m. İlk saat m se 12. yaşgünüm ç n hed ye ed len T mex marka b r saatt . Hala b r yerlerde saklıyor olmalıyım”. Özel yapılmış büyük b r çekmecede koleks yonlarını saklayan, onları b r tablo g b seyredenler anlayamıyor: “300-400 tane saat olan koleks yonerler tanıdım. Bana göre takmadıktan sonra koleks yon yapmanın b r anlamı yok. Bence yatırım ya da saklama amaçlı değ l, kullanab leceğ ve çok sevd ğ şeyler almalı nsan. Bense bunun yer ne bol bol seyahat ed yorum, anı koleks yonu yapıyorum d yel m”. Sab ne Kegel’ n ş md b r yere yet şmes lazım. İstanbul’dak vakt dar. Ona özell kle de mesleğ n n yapıtaşı olan zaman kavramıyla lg l ne düşündüğünü soruyorum. “H çb r zaman yetm yor. Yapılacak o kadar çok şey var k , günler bana hep kısa gel yor!”

FOTOĞRAF: ANDREW FOXALL

EN BÜYÜK ALICI ERKEKLER Saat, dünyada en çok sah p olunan aksesuvar. Hemen herkes n b r saat vardır. Ama st l ve terc hler ülkeler n kültürler ne göre değ ş yor. Örneğ n İtalya’da sağlam b r koleks yon kültürü var. Bu saat ç n de geçerl . Ama onlar en çok spor saatler , özell kle Rolex’ terc h ed yorlar. Asya ülkeler nde daha çok sarı altından, göz alıcı saatler g d yor. Ç n se bambaşka b r pazar. Buranın saatle olan güçlü l şk ler 14.yy’da mparatorların b rb rler ne saat hed ye etme geleneğ ne kadar g d yor. Üstel k farklı b r zaman s stemler olduğundan, saat b ld ğ m z anlamda değ l, daha dekorat f anlamda kullanıyorlar. Kegel, Osmanlı zamanındak saatlere de hayran. “Tablo g b saatler var bu dönemden. Özell kle m nyatürlerle, nc lerle süslenm ş, üzer nde İstanbul’dan manzara ç z mler olan cep saatler b rer sanat eser . Geçen hafta böyle b r Osmanlı saat n çok y b r f yata sattık”. Kegel’den lk saat n ne zaman nerede yapıldığını da öğren yoruz: “Kaynaklar, Doğu Almanya’dak Augsburg Bölges ’nde, 15.yy c varında yapıldığını göster yor. Dağlık bölgelerdek köylerde yaşayan, b r saat üzer nde b r sene çalışab lecek zamanı olan nsanlar tarafından. Ama burda bahsett kler m z taşınab l r saatler. Yoksa k l se ya da sokak saatler çok daha esk den ber var”. Almanya’nın 1845 yılında kurulan dünyanın

179


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.