TEMMUZ 2010
AKILLI ALIŞVERİŞ 30 online moda adresi İndirimde doğru stil yatırımları
FÖN Nihayet DEMODE
Bir yanı geçmişte, ¨ BİR YANI BUGUNDE
K.K.T.C 10 TL
ISSN 1309 5382
8 TL
ARTIDEĞER Mark Pillaï
Havana Lafitte Doğma büyüme New Yorklu stilist Havana Lafitte, V, I-D, Spin, Numero gibi dergilere yaptığı çekimlerden sonra Nylon’un moda direktörü oldu. Daha sonra kariyerine Londra’da, Nova dergisinde devam eden Havana, Teen Vogue’un moda editörü olmak için yuvası New York’a geri döndü. Vogue Türkiye için Thomas Schenk'le birlikte "Renkler Pek Yakında" adlı, geçmişle bugünü birleştiren moda çekiminin moda editörlüğünü Lafitte yaptı. Bu sayıda bizim için yaptığınız çekimde kafanızdaki konsept neydi? 1970’lerin bohem ve retro ruhunu canlandırmak istedim. Gözümün önünde Bauhaus ve direkt alıp giyebileceğiniz kombinasyonlar vardı bunu yaparken. Dünyada moda editörlüğü diye bir meslek olmasaydı… Bir fotoğrafçı, yazar ya da film yapımcısı olurdum galiba. Bunların üçü de kendini dışarı vurmak için şahane yollar. En çok kimin için styling yapmayı isterdiniz? Yunan soprano Maria Callas’ı giydirmek isterdim.
Yarı Hintli yarı Alman moda fotoğrafçısı Mark Pillaï, Almanya’da doğup büyüdü. Paris’te bir süre fotoğraf asistanlığı yaptıktan sonra Vogue Rusya ve Almanya, Dazed & Confused, Another Magazine ve Mixte gibi yayınlara yaptığı editoryal çekimlerle kariyeri hızlandı. Bugün de Vogue İspanya, Harper’s Bazaar, V Magazine gibi dergilere moda, Givenchy, L’oreal ve Joop gibi markalara kampanya çekimleri yapıyor. New York-Paris arasında yaşıyor. Vogue moda sayfalarında göreceğiniz tılsımlı gece kıyafetleri çekimi Pillaï’den. Bize yaptığınız çekimi tek cümleyle özetlemeniz gerekseydi… Dafne Cejas ile çalışmak harika bir deneyimdi. Tatlı olduğu kadar sabırlıydı da. Son zamanlarda sizi en çok etkileyen şey ne oldu? Geçen gün modern dansçı Akram Khan’ın bir performansını izledim. Onu bu kadar beğenmemin nedeni insanlarla kurduğu iletişim. Empati ve espri yeteneğini dansına aktarıyor. Gördüğünüzden öte şeyleri de fotoğraflayabilme isteği uyandırdı bende.
" Dansçı Akram Khan'ın performansı gördüğümüzden öte şeyleri fotoğraflama isteği uyandırdı bende." Mark Pillaï —
Cem Talu (Jamtul) Memet Ali Alabora ve tiyatrocu eşi Pınar Öğün’ün neşeli fotoğraflarını Cem Talu çekti. Cem, bir portre fotoğrafçısı. Ya da bir arkadaşının tanımıyla: Güzellik, karakter ve kadın fotoğrafçısı. Talu, aslında ODTÜ’de mühendislik okumuş ve yine burada işletme master’ı yapmış. Doktorasını ise Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamlamış. Ancak İstanbul’a geldiğinden beri fotoğrafa kayan gönlü, onu bambaşka bir sektöre atmış, sekiz senedir profesyonel olarak fotoğrafçılık yapıyor. Bir yandan sanat alanında akademik çalışmalarına da devam ediyor. Bu sayıda bizim için yaptığınız çekimde vermeye çalıştığınız şey neydi? Kumpanyalarıyla tura çıkmış yetenekli bir tiyatrocu çiftin birbirleriyle olan ilişkilerini öne çıkarmak istedik.
Barış Aktınmaz Düşeş sayfalarında "Güneşten Aya" adlı bir çekim göreceksiniz. Gündüz kombinasyonlarının ufak dokunuşlarla geceye uyarlanışını anlatan kareler Barış Aktınmaz’ın objektifinden. Barış, İzmirli. Dokuz Eylül Üniversitesi Fotoğraf Bölümü’nden mezun. Pek çok dergiye yaptığı moda çekimlerinin yanı sıra, Ramsey, Pierre Cardin, Jimmy Key, Cacharel, Mudo gibi yerli ve yabancı markalar için kampanya çekimleri de gerçekleştiriyor. Dünyada fotoğrafçılık diye bir meslek olmasaydı… Çiftçilikle, tarla işleriyle uğraşan bir adam olurdum. Hayatınızda yaşadığınız en güzel Temmuz ayı hangisiydi? 19 yaşındayken Foça’da geçirdiğim yaz tatilimin tamamı aslında. Hava ve doğa çok güzeldi, harika arkadaşlarım vardı. Sorumsuzduk.
12
Ayça Şen Ayça, bir radyo programcısı, bir yazar, bir dublaj sanatçısı. Şu sıralar sabahları Radyo Eksen’de Ayça Şen Başkan Tam Pansiyon adlı radyo programını hazırlayıp sunuyor. "Yüzleşme" sayfamızda, onun annelikle, evlilik kurumuyla ve kendiyle ilgili değişen hislerini okuyacaksınız. Diyelim ki dünyada ne radyoculuk, ne seslendirme, ne de yazarlık diye bir meslek var. Ne iş yapardınız? Ben de sadece ve sadece resim yapardım. Hayatınızda yaşadığınız en güzel Temmuz ayı hangisiydi? Sene 2008. Yeni bir radyoda programa başlayacaktım. Önce bana altı aylık ücretli izin vermişlerdi. Ben de Gökçeada’ya gitmiş, hiçbir şey yapmadan altı ay yatmıştım.
HAZİRAN2010
FLAS¸ Popüler hayat rehberiniz
Yeni Yüz
Emray Akışık Emray, bir dansçı, yelkenci, oyuncu adayı, halkla ilişkiler uzmanı. Vogue Türkiye’nin bu ayki yeni yüzü hayata pozitif bakıyor, hiçbir şeyi ertelemiyor.
TEMMUZ2010
FOTOĞRAF: NİHAT ODABAŞI, MODA EDİTÖRÜ: ECE SÜKAN
Ç
ok yönlü b r genç kadın o. Boğaz ç Ün vers tes ’nde beş yıldır Lat n dansı eğ tmenl ğ yapıyor. Aynı zamanda Türk ye Dans Sporları Federasyonu’nda l sanslı sporcu. Akadem 35,5’ta oyunculuk dersler n tamamlayan ve ş md kamera önü dersler alan b r oyuncu adayı. “Akt f b r hayatım var. Ama bu koşuşturmaca hevesler m canlı tutuyor.” Emray, b r den z âşığı. İler yelkenc l k eğ t m de almış, arada yelkenl yle çok sevd ğ den ze açılıyor. “Tüm hayatımı den zde geç reb l r m. En büyük hayal m en sevd ğ m b rkaç k ş y tekneme alıp Avrupa sah ller n gezmek. Den z kadar huzurlu b r şey yok.” “Vogue, Ece Sükan ve N hat Odabaşı le çalışma f kr elbette ben çok heyecanlandırdı. B r hafta sonra kameranın önündeyd m. İlk kez profesyonel b r çek mde yer aldım.” Emray, 24 yaşında. Boğaz ç Ün vers tes K mya Bölümü’nden mezun olduktan sonra b r med kal ş rket n halkla l şk ler departmanında çalışmaya başlamış. “Çalışmayı ve uğraşmayı sev yorum. B r ş en y şek lde b t rd ğ mde tatm n oluyorum. İler de güçlü b r yönet c olmak ster m.” Favor müz syenler , M les Dav s, Jose Fel c ano, M chael Bublé, Fredd e Mercury. Alışver ş konusunda kuralları ve şartları yok, kend s ne yakışması ve kal tel olması yeterl . Ama y ne de Arzu Kaprol’un renkler ve aksesuarlarla yarattığı bütünlüğü çok sevd ğ n , gr ve kahvereng den pek haz etmed ğ n ve beyaz pantolonundan vazgeçemed ğ n eklemeden geçem yor. Et ler’de yaşıyor, g deb ld ğ her yere yürüyerek g d yor. “İş çıkışı arkadaşlarımla b r kafede sohbet etmek hoşuma g d yor. Bu b r balkon, teras ya da bahçe b le olab l r, açık havada olmayı sev yorum.” Zamanının çoğu dans le geçse de yazın yelken , kışın kayağı da sıkıştırıyor araya. “Bence hayatta herkes gerçekten sted ğ şey yapmalı ve kend ç n yaşamalı. Mutlaka n ş çıkışlar olacak ama öneml olan asla vazgeçmemek. Çünkü bunları yapmanız ç n b r şans daha olmayab l r.” IŞIK CANSU CANAYAK
FLAS¸i Mekan
Yen Şaraba övgü Şarabın yemeğe değil, yemeğin şaraba eşlik ettiği iki yeni mekân.
CORVUS WINE&BITE
SERGİ EŞLİĞİNDE Corvus Wine & Bite’ta bir buçuk ayda bir yeni bir sergi olacak. Mekânın ilk sergisi Yılmaz Aysan’dan. İsmi Rebel. Müzikler ise Reşit Soley’in playlist’inden.
Şair Nedim Caddesi No: 5, Akaretler - (0212) 260 54 70
ŞARAP WINE BAR
A
laçatı köy meydanının en bereketli noktasında (Solunda, yenilenen 15 Eylül Kıraathanesi. Sağında şık Haremlique. Karşısında, elegan Köşe Kahve) açılan yeni bir şarap barı burası. Sahibi New York ve İstanbul’da tanınan catering firması İstanbul Gourmet’nin de sahibi olan Cem Tunca. Şarap’ı açıldığı ilk günde keşfeden de İstanbullular. Biz ve yan masamızda oturan tasarımcı Banu Bora’yla mimar eşi Tayfun Mumcu... “Şarap” konseptinin hakkı burada verilmiş. Yüksek tavanlı, şık iç mekândaki cam kapılı, dev şarap dolapları bile insanı etkilemeye yetiyor. Sokağa dizilen ferforje masalarda, şarabı ısısıyla koruyan özel kovaların yerleştirilebildiği bir bölüm bile var. Mavi panjurlar, taş duvarlarla Alaçatı ruhu da bire bir korunmuş. Menü iddialı. Amerika, Fransa, İtalya, Avustralya, Şili, Almanya ve Türkiye’den 120 çeşit kırmızı şarap, 47 çeşit beyaz şarap, 16 çeşit roze şarap, 14 çeşit prosecco, köpüklü şarap ve şampanya çeşidi var. Ve neyse ki etrafınızda da tüm bu şaraplar konusunda sizi bilgilendirecek servis elemanları dolaşıyor. Şaraplar arasında Ch. Neud du Pape la Roquette’den Taittinger’e kadar özel seçenekler mevcut. Yanında ise şık bir sunumla, özel seçilmiş peynir ve şarküteri seçenekleri. Bir de öneri: Kendi üretimleri olan Carpaccio ile safranlı ve parmesan peynirli midye dolma leziz. ZEYNEP ÜNER Kemalpaşa Caddesi No 43B, Alaçatı - (0232) 716 08 31
90
ALAÇATI'NIN ŞIKI Nars Otel'in altında açılan Şarap 'ın kapısının önündeki masalar, Alaçatı'nın tüm hareketini izlemek için ideal. TEMMUZ2010
FOTOĞRAF: CORVUS WINE&BITE, BEGÜM ÖZPINAR, ŞARAP WINE BAR, MURAT TEKİN.
Ş
arabın yemekten büyük, ısırıkların ise küçük olduğu bir yer Corvus Wine&Bite. Mimar Reşit Soley, Akaretler’de açtığı yeni mekânında 2002 yılında Bozcaada’da üretmeye başladığı Corvus şaraplarını sunuyor. Şarabınızı ister şişede isterseniz kadehte sipariş edebiliyorsunuz. Corvus Wine&Bite’ın elegan ve rahat olarak tanımlayabileceğimiz atmosferi, sade ve yerel lezzetlerle tamamlanıyor. Menü içeriğini, Avusturya’daki bir buçuk senelik Food & Beverage eğitiminin ardından bir süre Londra’da çalışmış Şef Eren Bursalıgil anlatıyor: “Şarabın ağırlığı yüzde seksen, yiyeceklerin ise yüzde yirmi olsun istedik. Küçük ısırıklar seçeneği altında bulacaklarınız, üç-dört tane kaliteli ve taze ürünü bir arada kullanarak elde ettiğimiz tatlar. Örneğin köz patlıcan-ceviz-dut pekmezi. Karıştırmadan, yormadan. Bunları Bozcaada’dan getirttiğimiz odun fırını ekmeğinin üstünde sunuyoruz. Hiçbir şey şarabın tadını öldürmemeli. Prensiplerimizden bir diğeri de yurtdışından hiçbir şey almamak. Burada bir parmesan, mozarella ya da balzamik yok. Peynirlerin, ekmeklerin, reçellerin hepsi Kuzey Ege’den geliyor. Avokadoyu bile Antalya’dan alıyoruz.” Menüde Karga Kulesi, Karganın Kondukları, Karganın (Tatlı) Kondukları gibi başlıklar sizi şaşırtmasın, “Corvus” Latincede karga demek. Karga Kulesi, benzer bakış açısıyla hazırlanan lezzetlerin bu kez kule gibi üst üste dizilerek sunulduğu bölüm. Karganın (tatlı) kondukları ise yerel lezzetlere verilen önemin diğer göstergesi. Bursalıgil, menünün bu kısmındakileri kendilerinin yapmadığını, en iyi yapan yerlerden getirttiklerini söylüyor. “Bir nevi onlara saygı duruşu bu. Tarabya Kıyı Restoran’ın taraması, Çanakkale Bayramiç’ten getirttiğimiz kürek helvası gibi lezzetleri biz burada iyi şarapla yan yana getiriyoruz.” Burada hiçbir şey öylesine yapılmamış. Örneğin çalışanların önlük ve giysileri Bahar Korçan imzalı. Hatta biz çekim için oradayken Korçan şarap almak için uğruyor. Çünkü burası aynı zamanda bir şarap butiği. IŞIK CANSU CANAYAK
FLAS¸ ŞİLİ
Uzun hikâye
Gila Voos, Vakko’daki otuz yıllık çalışma hayatından sonra, şimdi sıra hayallerimde diyor. Dünyanın en uzun haritalı ülkesi olan Şili’de, buraya özgü keyifleri, meşhur Pisco Sour içkisinden yudumlayarak nasıl yaşadığını anlatıyor. Üstelik bazen sadece bir havlu kirası bedeline.
AZ, ÇOKTUR Şili’nin zenginlerinin sayfiye evlerinin bulunduğu Zapallar Köyü’nde sadece iki balıkçı var. Bu da onlardan biri. Gösterişten hoşlanmayan Şili sosyetesi, burada beyaz şaraplarını içip yeşil limon ve otlarla marine edilmiş -buna cheviche usulü deniyorbalıklarını yiyor.
SANTIAGO'DA ALIŞVERİŞ Arkadaşı Sarika Rodrik’in W Otel’in yanındaki mağazası. Gila’nın oradan aldığı gümüş kemer ve hasır formlu bilezik.
YEREL TATLAR Günün her saatinde makbul Pisco Sour ve W Otel’in içindeki La Coquinaria adlı restoranın şarküterisinden Gila’nın dayanamayıp aldığı yemek kitabı.
94
G
ila Voos, parizyen bir İstanbul kadını. Otuz yılını geçirdiği Vakko’dan kadın departmanı baş stilisti olarak ayrılan Gila, hayatının 17 yılını Paris’te geçirdi. Türkçesi kadar iyi Fransızca konuşuyor. Sözlerine “Burada yaşayan bir arkadaşımdan kızının düğünü için davetiye aldım. Fırsat bu fırsat dedim” diyerek başlıyor. Şili’nin başkenti Santiago’ya, 12 saatlik Sao Paolo uçuşunun ardından bir üç buçuk saat daha uçarak ulaşıyorsunuz. Gila’ya göre burası ne Amerika'ya ne de Avrupa’ya benziyor. “Geniş bulvarları, hemen her köşedeki tenis kortları, yürüyüş parkları ile çok medeni. Bildiğim hiçbir yer gibi değil. Herkes spor yapıyor, rahat giyiniyor. Ama gece kulüplerine gidilirken bir Los Angeles ya da Miami havası var insanlarda. Örneğin El Salamurano ve Urraca gibi popüler mekânların önünde kısa Herve Leger elbiseler, Givenchy tunik ve pantolonlar, Barbara Bui ayakkabılar ve Yves Saint Laurent çantalar en sık gördüğüm parçalar oldu. Ama şunu söylemeliyim ki, Santiago’nun zenginleri gösterişi sevmeyen, çok daha sessiz yaşayan insanlar. Zenginliğin dışa vurumu çok az.” Gila Voos’un Şili’deki arkadaşı Sarika Rodrik aynı zamanda kendi adını taşıyan, Santiago’nun en ünlü mağazasının da sahibi. Armani, Moschino, Givenchy, Herve Leger gibi dev markaların ürün ve aksesuarlarının bulunduğu bu üç katlı mağaza W Otel’in hemen yanında. Hatta Rodrik, modayı iyi temsil ettiği için Santo Versace’nin davetlisi olarak Italia Alta Gamma Vakfı’nın üyeliğine seçilmiş. Bir şehir en iyi oranın yerlisi ile öğrenilir şiarı Şili’de de geçerli. Gila, arkadaşı Rodrik sayesinde bu şehre ait ilginç detaylara ulaşmış. “Santiago’nun en eski golf kulübü Los Leones şehrin göbeğinde olduğu için öğle yemeklerinde çok kalabalık.” Bir şehirde insanlar spora bu kadar meraklı olursa, sadece spor malzemesi satan bir alışveriş merkezleri de olur: Mall Del Deporte. W Otel ise hem barı hem restoranları ile şehrin en gözde yeri. İçindeki La Coquinaria adlı restoranın bahçesi her daim dolu. “Buranın bir de şarküterisi var. Dünyanın çeşitli yerlerinden ithal edilmiş şarap, peynir, zeytinyağı, yemek kitabı ve mutfak aksesuarları arasından bir şey almadan çıkmak imkânsız.” Deniz ürünleriyle öne çıkan restoranlar ise El Mar ve Otro Sitio. “Şili’de denizkestaneleri öyle büyük ki tek başınıza bitirmeniz mümkün değil. Ama beni en çok şaşırtan şey denizkestaneli omletleri oldu. Arjantin’e çok yakın olduğu için burada etler de çok kaliteli. Klasik hamburgerlerin yerini adına Churasco dedikleri etli sandviçler alıyor.” Şili ve Peru’nun aralarında paylaşamadıkları ve kendi milli TEMMUZ2010
TUHAF BİR COĞRAFYA Kovboy filmlerini aratmayan San Pedro de Atacama (üstte), suyun adeta bale yaptığı El Tatio Geyserleri (yanda). içkileri olduğunu iddia ettikleri Pisco Sour ise her yerde, her saatte makbul. “İki kadeh içtiniz mi hayat tozpembe oluveriyor.” Şili ince uzun coğrafyasında pek çok doğa mucizesini barındıran zengin bir ülke. Bu yüzden Gila, Santiago’nun modern havasından çıkarak tabiatı keşfe koyuluyor. “Kalbimin bir parçasını Zapallar Köyü’nde bıraktım. Santiago’dan arabayla bir buçuk saat uzaklıkta. Zengin ailelerin sayfiye evlerinin bulunduğu, deniz kıyısında sadece iki tane balık restoranı olan, yazın plajlarında su bile satılmasına izin verilmeyen küçük bir köy. Pasifik Okyanusu’nun buradaki kıyısında su öyle soğuk ki, çocuklar denize girebilsin diye dalgıç kostümleri satılıyor.” Şimdi yine bir buçuk saatlik bir yol, ama bu kez uçakla, Atacama Çölleri’ne doğru. “San Pedro de Atacama, kovboyun biri elinde tabancasıyla köşeden ha çıktı ha çıkacak dedirten Western filmlerindeki gibi tozlu bir cadde. Burası bir çöl, yani geceyle gündüz arasındaki ısı farkı büyük. Gündüz 30 dereceye varan sıcaklık, gece eksi 12’lerde. Şili’deki coğrafi mucizeler bitecek gibi değil. Yıldızları, onlara yeryüzündeki en yakın yerden seyretme fikrini kim es geçebilir? Gelmişken seramikçi Alfaro’nun açık hava dükkânına da bakmak gerek. Çünkü buranın meşhur çömleklerini taşıyamasanız bile Alfaro’nun hasır tasarımlarından birini alabilirsiniz. Gila Voos’un aldığı hasır kuşlar gibi. Burada ilk yaptığımız şeylerden bir diğeri de Valle de la Luna’ya yani Ay Vadisi’ne gitmek oldu. Erozyonun bir heykeltıraş gibi yontup şekil verdiği dev kayalar, sarı-bej tonunda önünüzde uzanan mineraller ve masmavi bir gökyüzü. Tek kontrast, mavi ve sarı arasında. Burası güneş batışını kaçırmamanız gereken nokta.” Flamingoların yuva kurduğu, Şili’nin en büyük tuz çölü Salar de Atacama’yı da gördükten sonra sıra Puritama Termalleri’nde: Kayalık bir uçurumun dibinde, volkanlardan gelen termal sularla dolan yedi küçük havuz. Ve elbette suların içinde dinlenirken içilen Pisco Sour’lar. “Sabah çok erken kalkmayı göze alarak 4200 metre yükseklikteki El Tatio Geyserlerini de görmek şart. Burada hava eksi 7 derece. On metreye kadar çıkan 200 derece sıcaklıktaki suyun buharı sanki bale yapıyor. Gösteri güneş doğduktan sonra başlıyor, sabah saat 10.30’da aniden bitiyor.” Kuzey Şili’den sonra şimdi güneye, Şili’nin İsviçresi’ne gidiyoruz. “Burası Patagonya’daki Göller Bölgesi. İsviçre kadar yeşil ama bir farkla, ağaçlar 70-80 metre uzunlukta. Tuhaf bir doğa. İlk geceyi Pucon’da geçiriyoruz. Burası Villarica Volkanı’nın eteklerinde, yazın rafting-kano-su kayağı gibi sporların yapıldığı, La Playa ve Kamikaze gibi gece kulüplerinin dolup taştığı, Şili’nin St. Tropez’i.” Bu yörede Gila’nın en unutamayacağı yer ise Las Thermas Geometricas olmuş. “Bir derenin üzerinde, Japon stilinde tasarlanmış bu uzun kırmızı köprü, üstünde dumanlar tüten termal havuzları takip ediyor. Her havuzun kendi soyunma odası ve Japon stilinde bir iskemlesi var. Size düşen, havuzunuzu seçip kendinizi rüzgârın ve kuşların sesine bırakmak. Üstelik bu güzelliklerin bedeli sadece bir havlu kirası.” IŞIK CANSU CANAYAK TEMMUZ2010
HAVLU KİRASINA Gila: “Mimar German Del Sol tarafından tasarlanmış Las Thermas Geometricas, bir doğa harikası. Japon stilinde tasarlanmış kırmızı köprü yirmi termal havuza eşlik ediyor. Yandaki resim ise yol üstünde karşımıza çıkan, yine bir havlu kirasına tadını çıkardığımız başka bir havuz.”
MACERASIZ OLMAZ “ Adrenalini yüksek kanopi maceramız, geyiklerin yemek saati ile son buluyor. Yaban domuzları ise yanımıza bir türlü gelmediler, tanışamadık.”
SALYANGOZ OTEL Şili’nin Ulusal Park’ı Huilo Huilo’nun ortasındaki bu otelin adı Baobab. Salyangoz şeklinde ve sadece tahtadan inşa edilmiş ve içinde, uzunluğu 10. kata kadar varan bir ağaç yaşıyor.
ÇÖMLEK YERİNE HASIR Turistik Puerto Varas kasabasındaki geleneksel çömlekleri taşımak zor. Gila bu yüzden hatıra olarak hasır kuşları almış. Küpeler ise 13 bin yıldır Patagonya’da yaşayan Mapuche yerlilerinin takılarından esinlenerek tasarlanmış. Hakiki gümüş.
95
Simay Bülbül
FLAS¸
BİR ÇIRPIDA Özlem İkiışık'ın renkli ayakkabı tasarımları (altta), Gamze Saraçoğlu'nun klasikleşmiş koton elbiseleri (üstte) ve Bige Ökten'in keten çantaları (sol altta) gözümüze çarptı.
Bahar Korçan
İSTANBUL
Moda sokakta
Galatamoda beşinci yılında 11. kez düzenlendi.
Bu kez Tepebaşı’ndaki TRT Binası’nın önündeydi. Galatamoda’nın göçebe hallerine rağmen takipçileri onu arayıp bulmaya devam ediyor. 99
FOTOĞRAF: BEGÜM ÖZPINAR
ORGANİK TASARIMLAR Nejla Güvenç, astarlarına kadar her şeyin organik olduğu ürünler tasarlıyor. Galatamoda’ya ilk kez katılıyor ama uzun süredir Paris’in hazır giyim fuarı Pret A Porter’nin katılımcılarından. Tasarımlarında bambu, ipek, pamuk ve keten gibi kumaşlar kullanıyor. “Türkiye, organik üretimde dünyada birinci sırada. Bu nedense çok bilinmiyor. Burada şimdilik Nişantaşı’ndaki kendi showroom’umuzda satıyoruz. Organik kumaşlar 250 yıkamaya kadar orijinalliklerini koruyan, cilde nefes aldırdığı için sizi serin tutan kumaşlar. Fiyatlarımız 90 TL’den başlıyor. Galatamoda’nın genel fiyat politikası zaten en az 50, en çok 750 TL.” TEMMUZ2010
G
alatamoda’nın kurucularından ve Moda Tasarımcıları Derneği Başkanı Bahar Korçan, açılış sırasında bugüne kadar 20 bine yakın ürün satıldığını ve 40 bin kişi tarafından ziyaret edildiğini söyledi. Galatamoda, Galata ve Akaretler’den sonra bu yıl Tepebaşı’ndaydı. Açılış partisi ise standların kurulu olduğu alanın tam karşısındaki gece kulübü 11:11’de yapıldı. Galatamoda sırasında ürünlerini neredeyse yarı fiyatına satışa çıkaran 30 yerli tasarımcı arasında Bahar Korçan, Simay Bülbül, Arzu Kaprol, Özlem Süer, Hatice Gökçe, İdil Tarzi, Mehtap Elaidi, Gamze Saraçoğlu, Günseli Türkay, Özgür Masur, Özlem Kaya, Bihter Aida Pekin, Berna-Rana Canok gibi klasikleşmiş isimlerin yanında, yeni isimler de vardı. Bige Ökten, Eynel Çelebi, Özlem İkiışık gibi tasarımcılar Galatamoda’ya ilk kez katıldılar. Simay Bülbül, Özgür Masur gibi bugünün ünlü modacılarının Galatamoda’da keşfedildiğini düşündüğümüzde, genç tasarımcıların katılımının önemi daha iyi anlaşılıyor. Simay Bülbül: “Ben Galatamoda'da doğdum. Sevinerek görüyorum ki artık buranın kemikleşmiş bir kitlesi var. Daha ilk gün, ürünler henüz askıdayken gelip alışverişlerini yapıyorlar. Ama kalbim Galata’daki yerimizde. Umuyorum önümüzdeki sene yine oraya döneriz. Kendi koleksiyonum yüzde 50 indirimli, Nostalji adlı aksesuar koleksiyonumu da ilk kez burada sergiliyorum.” Vantilatörün önünde serinlemeye çalışan İdil Tarzi’yi yakalıyoruz. “Koleksiyonumdaki ürünlerin üzerinde rötuşlar yaparak satıyorum burada. Türkiye’de moda sektörü yeni yeni oluşuyor. Son senelere kadar Türk tasarımcılarını değil giymek, kimse tanımıyordu bile. Bahar’la (Korçan) Galatamoda’nın kuruluşunda emek harcayarak bu sektörü adeta yarattık. Biz moda savaşçılarıyız diye şakalaşıyoruz aramızda.” Rana-Berna Canok’un keten ve saten ağırlıklı ürünleri, Hatice Gökçe’nin fularları, Gamze Saraçoğlu'nun çizgili penye elbiseleri, Arzu Kaprol’un siyah ağırlıklı ince deri kumaşları ve genç tasarımcı Bige Ökten’in keten ve file kumaştan yazlık çantaları, dikkatimizi çekenler arasındaydı. İdil Tarzi’nin ürünleri her zamanki gibi triko ve örgü ağırlıktaydı. Denizci modasını yakalamış lacivert ve dar triko eteklere bayıldık, Bahar Korçan’ın standı ise yastıkları, aksesuarları ve örgü elbiseleriyle en renkli standlardan biriydi. IŞIK CANSU CANAYAK
99
Zamansız hikâyeler
Tasarımlarım ile hikâyeler anlatıyorum diyor Hüseyin Çağlayan.Veson15yılınınenönemli hikâyelerini alarak, retrospektif sergisiyleİstanbulModern’egeliyor.
Çağlayan: “Henüz tüm hayatımı kapsayabilecek bir retrospektif yapabilecek kadar yaşlı değilim. Bugüne kadarki işlerim arasından seçtiklerim şimdilik bu kadar. Bunlar İstanbul’daki genç sanat ve moda sevenlere ilham kaynağı olabilirse ne mutlu.”
TEMMUZ2010
H
üseyin Çağlayan ya da tüm dünyanın tanıdığı markasıyla Hussein Chalayan, moda alanındaki en yenilikçi isimlerden. Modayla çok sık yan yana gelmeyen antropoloji, teknoloji, coğrafya ve tarih gibi farklı disiplinleri onun defilelerinde, enstalasyonlarında, yönettiği kısa filmlerde ve sahne performansları için tasarladığı kostümlerde iç içe geçmiş halde görüyoruz. Şimdi ise bütün bunlar, Çağlayan’ın 1994-2009 arasındaki on beş senesinin önemli işlerini bir araya getiren 15 Temmuz-10 Ekim tarihleri arasında İstanbul Modern’de açılacak retrospektif sergisi için: “Bu konseptteki ilk sergim 2005’te Hollanda Groninger Müzesi’ndeydi. 2006 yılında Almanya’ya uğradıktan sonra 2009’da London Design Museum’da yer aldı. Son olarak da 2010’da Tokyo Modern Sanatlar Müzesi’nde sergilendi. Şimdi ise İstanbul Modern’e geliyor. 2006 senesinde Galerist’te sergim ve 4L adlı bir projem de vardı ama ilk kez bu kadar kapsamlı bir sergiyle geliyorum İstanbul’a. Bundan sonra hangi şehre gideriz bilmiyorum, fakat farklı bir sergi olacak.” Çağlayan’ın sergisinde göreceklerimiz anlaşılması çok kolay olan işler değil. Ona ziyaretçilerin buradan neler beklemesi gerektiğini soruyorum. “Benim için aralarından birini seçmek, hangisinin daha karmaşık olduğunu söylemek çok zor. Ama her gelenin her bir parçadan kendilerine göre hikâyeler çıkaracağına eminim. İşin heyecan verici yanı da bu.” Eserlerin farklı yorum ve hayal güçlerine açık olduğu kesin. Çünkü burada Sözlerden Sonra isimli elbiseye dönüşen mobilya göreceksiniz mesela. Ve Havadan adlı LED teknolojisini modaya dönüştüren, 15.000 LED ışığından oluşan beyaz bir elbise. Ya da havacılık endüstrisinde kullanılan malzemelerden yaratılan ve uzaktan kumandayla form değiştiren Önce Eksi Şimdi isimli bir tasarım. İki yüzden fazla hareketli lazer yardımı ile sıra dışı ışık oyunları sunan Okumalar isimli bir elbiseye de rastlayacaksınız. Giyilebilir nitelikteki giysileri fütürist bir yaklaşımla yeniden yaratan Hüseyin'e çağdaş sanat alanındaki bu eserlerinin modanın genel geçerliğine ve uçuculuğuna bir başkaldırı olup olmadığını soruyorum: “Sektörün ve trendlerin devamlı değişmesine, burada kalıcı olmanın zorluğuna karşı bir tepki aslında, evet. Ve bu yüzden kesinlikle söyleyebilirim ki, sergide göreceğiniz eserlerin hiçbirinin zamanı yok. Zamansız işler hepsi.” Sanat yoluyla dünyayı anlamaya ve keşfetmeye çalıştığını söylüyor Çağlayan. “Tanımlar berbat şeyler. Sıfatlar da öyle. Ama kendimi tanımlamam gerekirse, hem bir tasarımcı, hem bir sanatçı olduğumu söyleyebilirim. Hatta belki bir moda sanatçısıyımdır. Kumaşlarla yarattığım kompozisyonlar ve tasarım prensiplerim başka alandaki çalışmalarıma göre insanları daha çok etkiledi. Bir yandan da diyebilirim ki, filmlerim, enstalasyonlarım da bambaşka bir gruptaki insanların ilgisini çekti. Böylece iki farklı dünyanın insanlarının buluştuğu bir yer oldum.” Böylesi yoğun bir tempoda nasıl bu kadar makul ve aklı başında kalabildiğini sorduğumuzda verdiği yanıt çok net: “Kim demiş aklım başımda diye?” Peki ya bundan sonrası? “Ekim ayı için yeni koleksiyonum üzerinde çalışıyorum. Bir de Londra’daki farklı galeriler için hazırladığım yeni işler var.” Haklı, çünkü şimdi bir sonraki retrospektif için eserler ve hikâyeler biriktirmeye başlaması gerek. IŞIK CANSU CANAYAK
105
Simay Bülbül
FLAS¸
BİR ÇIRPIDA Özlem İkiışık'ın renkli ayakkabı tasarımları (altta), Gamze Saraçoğlu'nun klasikleşmiş koton elbiseleri (üstte) ve Bige Ökten'in keten çantaları (sol altta) gözümüze çarptı.
İSTANBUL
Bahar Korçan
Moda sokakta
Galatamoda beşinci yılında 11. kez düzenlendi.
Bu kez Tepebaşı’ndaki TRT Binası’nın önündeydi. Galatamoda’nın göçebe hallerine rağmen takipçileri onu arayıp bulmaya devam ediyor. 99
FOTOĞRAF: BEGÜM ÖZPINAR
ORGANİK TASARIMLAR
Nejla Güvenç, astarlarına kadar her şeyin organik olduğu ürünler tasarlıyor. Galatamoda’ya ilk kez katılıyor ama uzun süredir Paris’in hazır giyim fuarı Pret A Porter’nin katılımcılarından. Tasarımlarında bambu, ipek, pamuk ve keten gibi kumaşlar kullanıyor. “Türkiye, organik üretimde dünyada birinci sırada. Bu nedense çok bilinmiyor. Burada şimdilik Nişantaşı’ndaki kendi showroom’umuzda satıyoruz. Organik kumaşlar 250 yıkamaya kadar orijinalliklerini koruyan, cilde nefes aldırdığı için sizi serin tutan kumaşlar. Fiyatlarımız 90 TL’den başlıyor. Galatamoda’nın genel fiyat politikası zaten en az 50, en çok 750 TL.” TEMMUZ2010
G
alatamoda’nın kurucularından ve Moda Tasarımcıları Derneği Başkanı Bahar Korçan, açılış sırasında bugüne kadar 20 bine yakın ürün satıldığını ve 40 bin kişi tarafından ziyaret edildiğini söyledi. Galatamoda, Galata ve Akaretler’den sonra bu yıl Tepebaşı’ndaydı. Açılış partisi ise standların kurulu olduğu alanın tam karşısındaki gece kulübü 11:11’de yapıldı. Galatamoda sırasında ürünlerini neredeyse yarı fiyatına satışa çıkaran 30 yerli tasarımcı arasında Bahar Korçan, Simay Bülbül, Arzu Kaprol, Özlem Süer, Hatice Gökçe, İdil Tarzi, Mehtap Elaidi, Gamze Saraçoğlu, Günseli Türkay, Özgür Masur, Özlem Kaya, Bihter Aida Pekin, Berna-Rana Canok gibi klasikleşmiş isimlerin yanında, yeni isimler de vardı. Bige Ökten, Eynel Çelebi, Özlem İkiışık gibi tasarımcılar Galatamoda’ya ilk kez katıldılar. Simay Bülbül, Özgür Masur gibi bugünün ünlü modacılarının Galatamoda’da keşfedildiğini düşündüğümüzde, genç tasarımcıların katılımının önemi daha iyi anlaşılıyor. Simay Bülbül: “Ben Galatamoda'da doğdum. Sevinerek görüyorum ki artık buranın kemikleşmiş bir kitlesi var. Daha ilk gün, ürünler henüz askıdayken gelip alışverişlerini yapıyorlar. Ama kalbim Galata’daki yerimizde. Umuyorum önümüzdeki sene yine oraya döneriz. Kendi koleksiyonum yüzde 50 indirimli, Nostalji adlı aksesuar koleksiyonumu da ilk kez burada sergiliyorum.” Vantilatörün önünde serinlemeye çalışan İdil Tarzi’yi yakalıyoruz. “Koleksiyonumdaki ürünlerin üzerinde rötuşlar yaparak satıyorum burada. Türkiye’de moda sektörü yeni yeni oluşuyor. Son senelere kadar Türk tasarımcılarını değil giymek, kimse tanımıyordu bile. Bahar’la (Korçan) Galatamoda’nın kuruluşunda emek harcayarak bu sektörü adeta yarattık. Biz moda savaşçılarıyız diye şakalaşıyoruz aramızda.” Rana-Berna Canok’un keten ve saten ağırlıklı ürünleri, Hatice Gökçe’nin fularları, Gamze Saraçoğlu'nun çizgili penye elbiseleri, Arzu Kaprol’un siyah ağırlıklı ince deri kumaşları ve genç tasarımcı Bige Ökten’in keten ve file kumaştan yazlık çantaları, dikkatimizi çekenler arasındaydı. İdil Tarzi’nin ürünleri her zamanki gibi triko ve örgü ağırlıktaydı. Denizci modasını yakalamış lacivert ve dar triko eteklere bayıldık, Bahar Korçan’ın standı ise yastıkları, aksesuarları ve örgü elbiseleriyle en renkli standlardan biriydi. IŞIK CANSU CANAYAK
99