KASIM 2010
CANSU DERE
AKTÖRLERIN DÖNÜŞÜ Javier Bardem Adrien Brody Robert Downey Jr.
ISSN 1309 5382
8 TL
Kimsin sen?
DOĞRU POZ VERME TÜYOLARI
Ses teli
TEK RENK ÇOK SES Sınırları kaldıran androjen Farklı dokulardan doğan yeni siyah Karadeniz yaylalarıyla buluşan etnik stil Gençleşen kürk
K.K.T.C 10 TL
KAPAK.indd 1
10/22/10 11:34 AM
ARTIDEĞER Olaf Wipperfürth Olaf Wipperfürth Düsseldorf ’ta doğdu. Felsefe ve tarih öğreniminden sonra 90’ların sonunda fotoğrafçı olmak için Paris’e yerleşti. Vogue Türkiye için ilk kez çekim yapan Wipperfürth, New York ve Paris’te yaşıyor. İstanbul’u sevdiniz mi? İlham veren, modern ve sahici bir şehir İstanbul. Cansu Dere’yle yaptığınız çekimler nasıldı? Harikaydı. Bu çekim sayesinde çok genç, yaratıcı ve proaktif Vogue Türkiye ekibiyle de tanışmış oldum. Dünyadaki en genç Vogue ekibi sizsiniz. Dinlenmek için ne yapıyorsunuz? Dinlenmeye pek vakit bulamıyorum. Çok çalışıyorum. Bazen tırmanış yapıyorum, o zaman biraz stres atıyorum.
Dünyadaki en genç Vogue ekibi sizsiniz. Olaf Wipperfürth —
Natalie Brewster
Kariyerine Vogue Rusya’da moda asistanı olarak başladı. Londra ve New York’ta yaşıyor, freelance moda danışmanı olarak çalışıyor. Kuzeyin Kızı adlı çekimin eklektik styling’i onun elinden çıktı. Yayla deneyiminiz nasıldı? Karadeniz’in, insanların, horonun enerjisini hissetmek müthişti. Yayla festivali de öyle. Styling yaparken Karadeniz insanından etkilendiniz mi? Kesinlikle etkilendim. Hatta çekimlerimde yerel halka ait bazı parçaları bile kullandım.
İşe, Paris’te fotoğraf asistanı olarak başlayan Skye Parrott, 2004 yılından beri kendisi fotoğraf çekiyor. 2008’de kurduğu ve kreatif direktörlüğünü yaptığı kültür sanat dergisi Dossier, yılda iki kere yayınlanıyor. Azra Akın fotoğrafladığınız ilk Türk mü? New York’ta büyüdüm. Dünyanın her yerinden sayısız insanla tanıştım. Ama Azra fotoğrafını çektiğim ilk Türk model. Onunla çalışmak çok ama çok keyifliydi. Sıcak, komik ve işbirliğine açık. Heyecanla beklediğiniz bir şehir aktivitesi var mı? 19 Kasım’da New York’ta bir solo fotoğraf sergisi açıyorum. Benim için en heyecanlısı bu!
David Dunan
Mariano Vivanco
Mardin’deki çekimleriyle Vogue Türkiye’nin ilk sayısına katkıda bulunan Vivanco, bu ay da derginin siyahı selamlayan kapak fotoğrafını çekti. Kişisel olarak siyah renkle aranız nasıl? Çok seviyorum siyahı. İnsanı inceltiyor. Üst olarak giyildiğinde yüzü, etek olarak giyildiğinde bacakları vurguluyor. Bundan sonraki projeniz ne? Çıplaklar ve çıplaklık üzerine yaptığım bir kitap Aralık ayında piyasaya çıkıyor. Sonbaharı seviyor musunuz? Hem de çok. Mevsim dönümleri her zaman ilham ve keyif verir.
52
Skye Parrott
İskoçya'da doğdu, iç mimarlık okudu. Kısa süre öğretmenlik yaptıktan sonra fotoğraf stüdyosunu kurdu. Dunan Karadeniz yaylalarından Vogue Türkiye sayfalarına muhteşem kareler taşıdı. Çalışmadığınız zamanlarda ne yapıyorsunuz? Okuyorum, film izliyorum, müzelere gidiyorum. Fotoğrafçı olmasaydınız ne olurdunuz? Stilist. Sırada ne var? Vogue Türkiye, Vanity Fair, Vogue İtalya için üç ayrı çekim yapacağım. Hepsi aynı haftanın içinde.
Saffet Emre Tonguç
Tarihçi, profesyonel rehber ve seyahat yazarı. Boğaziçi Üniversitesi’nde turizm, siyaset bilimi ve tarih okudu. 112 ülkeye seyahat etti. İki kere Yılın Gezi Yazarı seçildi. Yayınlanmış dört kitabı var. En son nereye seyahat ettiniz? Zanzibar’a. Tabii iş için! Seyahat yazarı olmanın kötü yanı ne? İnsanlar benim hayatımı tatil gibi yaşadığımı sanıyorlar. Ama doğru değil. Bir yere ilk gidişiniz ilginç olabilir, ama ben aynı yere defalarca seyahat etmek durumundayım.
stİl
Biricik bir tarz
Onu tanıdığımız ilk günden beri kendine has bir stili var. Modada bir üst limiti yok. Gerekirse evimi bile satarım, diyor Biricik Suden. Herkesin kafasına eseni giyip sokağa çıktığı bir dünya hayal ediyor. Tıpkı onun yaptığı gibi. Röportaj taj Işık Cansu Canayak
FOTOĞRAF: MİNE KASAPOĞLU
Savaş g ys ler merakı
114
Röportaj Işık Cansu Canayak
Uzun yıllardır dünyadan v ntage army parçalar topluyorum. Savaş g ys ler , asker ün formalar, ceketler; Rus, Amer kan, İtalyan, Japon, Kore. New York’ta açık artırmalara katılıp çok sağlam paralar ver p aldığım ceketler var. B r keres nde 1923’ten kalma, Korel b r asker n ceket n aldım oradan. Fem nen b r kadın, bence zaten asker tulumu ç nde de hâlâ kadın durab lend r. Fem nenl k lla topuklu ayakkabı ve dekolte değ ld r.
KASIM 2010
Dönem dönem Biricik On bir yaşındayken babamın çizgili ipek pijamasının altına topuklu ayakkabı giyip belime kemer diye kravat dolayarak okul çayına gitmiştim. Annem bu yaşta küpe takılmaz diyordu. Ben anneannemin iç çamaşırlarını kulağıma uhuyla yapıştırıp küpe yapıyordum. Tutturulmuş, standart ne varsa onların hepsine itiraz eden biriydim ben. Giyimimde de bu var.
Ger dönen Mosch no ceket Mosch no markası daha lk çıktığında, lk koleks yonlarında b r ceket vardı. Hatta onunla büyük alkış alıp moda dünyasına g rm şlerd . Daha o yıl satın almıştım. Hâlâ da g yer m. Mosch no daha popüler b le değ ld o zamanlar. Çok enteresan, son koleks yonlarında aynı ceket b re b r yen den kullanmışlar. Ağustos sayınızla b rl kte verd ğ n z Koleks yonlar ek nde gördüm hatta.
Gall ano'nun teatrall ğ Gall ano’nun def leler ndek yaratıcılığına ve cesarete de hayranım ama artık satın almıyorum böyle teatral şeyler . Ama modada l m t m yok. Gerek rse ev b le satarım. Ama hayatımda en yüksek parayı verd ğ m şey, Yohj Yamamoto’nun b r eteğ yd . Tam b r tasarım har kasıydı. On l raya mal ed leb lecek b r etek olduğunu b l yordum ama ben onun arkasındak f kre para verd m. Fosforlu yeş l, n kah şeker tülü g b b r tülün ç ne geç r lm ş tellerden oluşan b r etekt . İsted ğ n z şekl vereb l yordunuz. Buruşturuyor-öne çek yorhavaya kaldırıyordunuz ve öyle kalıyordu. 15-20 b n Dolar g b b r paradır bugün ç n.
FOTOĞRAF: KIM WESTON ARNOLD
Modaya da r önsez ler Modada b r önsez m var. Ney n parlayacağını önceden göreb l yorum ama bunu nasıl yapıyorum ben de b lm yorum. 2007 yılında İzzet Çapa’nın It’s a Joke adlı mekanında çalışanları ben g yd r yordum. Orada, hep haksızlık ed ld ğ n düşündüğüm makosen ayakkabı ve beyaz çorap k l s n kullandım. Herkes “böyle rüküşlük olur mu” ded . Ama 2010’da Paul Sm th koleks yonlarında ger geld ler şte. B r başka örnek de MBT Shoes, han şu omurgayı d k tutan, altı kalın, ç rk n ayakkabılar. Ben çıktığı günden ber g y yorum. Üç sene önce de Mazhar’a aldım. Ş md tüm Hollywood yıldızlarının ayağında MBT var. Yukarıda gördüğünüz kıyafet Mazhar’a ben yaptım. Kumaşından ç z m ne, heps el mden çıkma. B r sene sonra Paul Sm th yaptı aynısını. KASIM 2010
Maskülen yanı Maskülen b r yanım olduğu da doğru ama bu daha z yade hayata bakış açımla lg l b r şey. Kırılgan b r kadın değ l m. İlla da st l me yansıyacaksa 20 yıldır g yd ğ m Church’s’ün Bowen model n örnek vereb l r m. Church's mağazalarında satılır. Elde üret l r. Y rm yıldır aynı ayakkabıları g yer m kar çamur demeden. Un seks b r ayakkabı zaten. Esk d kçe güzelleş yor o ben m ç n. Maskülen tarafı lla da arıyorsak bu. Ama ben bunu da Barbour ceket m m n elb se yaparak, s yah kalın mus çoraplarla g yer m.
Türkiye’nin ilk punklarındandım. Mazhar benim ilk erkek arkadaşımdı, 16 yaşındaydım. O zamanlar saçlarım yeşildi. Saç jölesi diye bir şey yoktu. Ben de pasta yapılan jöleyle saçlarımı bekletip kurutarak havaya doğru şekillendirmiştim. Meraktan elleyince eli kesilmişti. 80’lerde herkes işi vatkaya vurdu. Vatkan ne kadar büyükse o kadar şıktın. Ben hiç girmedim ona. Denizci kıyafetleri giyerdim o dönem. Gece kulübü dönemi de başlamıştı, Kansai Yamamoto o dönemdeki modacımdı. Hep hayvan figürleri çalıştığı el yapımı kazakları, elbiseleri vardı. Leoparlar, kaplanlar, aslanlar. Kazağın üzerinde onların kürkü de olurdu. Vahşi şeyler. Sonra sado-mazo giysiler ve Gaultier dönemim başladı. Paris’te üniversitede okuduğum yıllarda iki sene boyunca onların mağaza yöneticiliğini de yaptım. Çok çılgın dönemlerdi tabii. Derken, tasarımcıların reddedildiği Grunge akımı geldi. İkinci eller ve vintage’lar karıştırılarak giyiliyordu. Pasaklılıkla beraber hafif bir romantizm de vardı o dönemde. Çiçekli elbiseler girdi hayatıma ama ben tabii onların altına Dr. Martens botlar giyerek bir kontrast yaratıyordum. Yaşla da değişiyor insan. Sadeleştim. Artık Gaultier’in o çılgın sutyenlerini giyemem, giymek de istemem. Süper mini eteklerle gezmek de abes. Ama artık kırmızı ruj bana çok yakışıyor mesela. Onu hak etmek, taşımayı bilmek gerek. Bileğe kadar inen uzun etekler de öyle. 115
stİl Les R ta M tsouko’nun sol st Biricik'in moda notları Eğer bir sahne sanatçısı değilse, erkekte klasik giyim severim, bir church ayakkabı yeter mesela. Designer ayakkabı erkekte tahammül edemeyeceğim bir şey.
Vanessa’nın st l Oldum olası Vanessa Parad s’n n st l n beğen r m. Çünkü h çb r zaman şık ya da modaya uygun görünmek ç n zorlamaz. Zaten “Bakın ben ne kadar güzel b r kadınım ve ne güzel g y n yorum” duygusuyla g yd ğ n z h çb r şey üzer n zde güzel durmaz. Vanessa’da bu yok. St l göstermel k değ l.
K m Novak’ın tayyörü Çocukluğumda K m Novak’ı çok beğen rd m. İler de ona benzeyeceğ m düşünürdüm. O da sarışın, r ve soğuktur. Bundan b rkaç sene önce hoş b r şey oldu: New York’ta, 1940’lardan başlayarak esk Hollywood starlarının kostümler n satan b r mağaza buldum ve oradan K m Novak’ın tayyörünü aldım.
Umurumda değ ls n z ayakkabısı Bundan dokuz sene önce Londra’da b r v tr nde gördüm bu V v enne Westwood ayakkabıyı. Dekordu, satılık değ ld . 80’ler n başından ber ordaymış. Kavga kıyamet çıkarttırdım, araya k mler k mler sokarak. Üstel k tam da ayak numarammış! Kural yıkan, şımarık b r şey bu. Güzel olmaya çalışan b r kadının ayakkabısı değ l. “Umurumda değ ls n z ayakkabısı” bu ben m ç n.
116
Satın aldığım ilk tasarımcı marka Courreges. Bana çocukluğumu hatırlatır. Sarışınlığım sebebiyle, şeker kız gibi gezerdim. Ama muhakkak ona bir serserilik katardım. Üstüne triko bir kazak giyer, kollarında delikler açardım. Kıyafetin bir yerde bir şeyini bozmayı severim. Baştan aşağı aynı kimlikte olmaz genelde kıyafetlerim. Louboutin ayakkabıdan artık fenalık geldi. Tabanı kırmızı olmayan kadın kalmadı. Halbuki güzeldir ayakkabıları, çok da rahatsız olmalarına rağmen. Manolo Blahnik gerçekten kalitelidir. Klasik bir şıklığa çok yakışır. Beyaz leopar baskılı bir şeyim hiç olmadı. Leopar paltom var, giyersem kendisini giyerim ama baskısını sevmem. Kırmızı çok giyemem bir de. Benden rol çalıyor, önüme geçiyor gibi gelir. Londra’da Conran Shop’a minimalist tarzda şamdan-kahve sehpası gibi obje tasarımları yaptım bir süre. Ama ben minimalist biri değilimdir. Bunun dışında Vakko’nun Türkiye genelindeki dekor bölümünü biz kurduk. İki sene süreyle Paul Smith’e erkek kol düğmeleri, yüzük gibi aksesuarlar yaptım. Aykut Hamzagil’e yıllarca kumaş deseni tasarladım. Hiçbir zaman çok cici olmadım. Cici olacaksam da işin mürebbiye kısmını severim. Her yeri kapalı, dümdüz, tek renk bir şeyin altına öyle bir ayakkabı giyerim ki masum mu, fahişe mi anlaşılmaz. Herkesin istediğini giyebildiği, kimsenin hiçbir şeye şaşırmadığı bir dünya hayal ediyorum. Geçenlerde Çin’de bir tiyatroya gittik. Orada kralı oynayan oyuncunun ayağındaki ayakkabıyı beğenip aldım. Türkiye’ye Çin Kralı gibi geri döndüm. İçimden geliyorsa kafama kavuk takıp padişah kılığıyla da sokağa çıkabilmeliyim. Sofia Coppola’nın Marie Antoinette filmi bana stil anlamında çok ilham veriyor. İçimde öyle bir şey açıyor ki, sonra gidip çilekli pasta renginde bir şeyler satın almak isteyebiliyorum. Filmin bir sahnesinde rock müzik çalar mesela. Bir de Marie’nin kıyafetlerini gösterdiği bir karede kamera odayı tarar. O şaşaalı ayakkabıların arasında bir de pembe Converse gizlenmiştir! İşte benim aradığım o çatlak, o isyan da böyle bir şey. Jean sevmem, yıllardır giymem. Ama 80’lerin başlarında Paris’te yaşarken bir Levi's 501’im vardı. Onu o kadar çok giymiştim ki, popo altlarından yırtılmıştı jean. O haliyle de giymeye devam ettim. Daha o zamanlar yırtık jean modası da yoktu. O yaşanmışlığı severim. Bilerek yırtılmış jean giymek ise berbat bir şey bence. Kendime has bir değil, birkaç stilim olduğunu söyleyebilirim. Çünkü değişken ruh hallerim ve buna göre değişen bir tarzım var. Dolabım da bunlara göre malzeme çeşitliliği gösteriyor. Sürekli bir Chanel kadını olamayacağım gibi, devamlı casual giyinen bir kadın da olamam. Mesela 15 günde bir arkadaşlarla paintball oynuyoruz. Geçen gün orada verdikleri kamuflaj tulumunu kendime çok yakıştırdım, bana hediye ettiler. Onunla U2 konserine gittim üstü başı boyalı bir halde. O ruh halindeydim çünkü.
KASIM 2010
FOTOĞRAF: MICHEL PHILIPPOT/CORBIS, TONY BARSON
Par s’te okuduğum yıllarda, 18 yaşlarındaydım. Sokakta b r kadın gördüm. Saçı, başı, kostümüyle çok lg nç b r t pt . Onu tak p ederek arkasından Gault er’ n mağazasına g rm şt m. Beraber aynı anda Gault er’ n -han Madonna’nın sonradan g yd ğ - salyangoz formlu sutyen üstler nden aldık. B rkaç gün sonra kadını telev zyonda gördüm. Meğer o sıralar yen çıkan Les R ta M tsouko adlı grubun sol st ym ş. B rkaç yıl onun st l lg m çekt .
FLAS¸
Otuza bir kala
Rahmi Koç, Ata Demirer, Gani Müjde, Serdar Bilgili, Şahan Gökbakar, Oktay Kaynarca, Acun Ilıcalı bir araya gelse sohbetin konusu ne olur? Tabii ki ortak tutkuları, deniz. Peki, deniz sohbetinin ideal adresi neresi? Tabii ki İstanbul
BoatShow.
P PAHALI OYUNCAK BoatShow'daki teknelerin fiyatları 30 bin TL’den başlıyor, 17 milyon Euro’ya kadar değişiyor. Fuarda ilk kez sergilenen modeller de vardı.İstanbul Shop&Miles BoatShow’un en pahalı teknesi ise 17 milyon Euro fiyatı ile Ardell-Arethusa 154 (üstte). Garanti Ödeme Sistemleri Genel Müdür Yardımcısı Elvan Bilge (solda).
174
endik Marintürk İstanbul City Port’ta; iskeleye sağlı sollu bağlanmış tekneler, her sene biraz daha büyüyen denizcilik ve yatçılık sektörünün temsilcileri, ortak tutkusu deniz olan yüzlerce keyifli insan, 29. Uluslararası İstanbul Shop&Miles BoatShow’da bir araya geldi. 19 Ekim’de davetliler için özel bir açılış yapan BoatShow, 25 Ekim’de sona erdi. BoatShow Türkiye’de 29 yıldır yapılıyor. Ama geçen sene fuar alanı Pendik Marintürk İstanbul City Port’a taşınınca, bir anlamda yeniden doğdu. Bu sayede artık tekneler “doğal ortamlarında” yani denizde sergilenebiliyor. Meraklıları, İstanbul’daki organizasyonun Cenova, Monaco, Cannes gibi fuarlarla yarışacak düzeye geldiğini düşünüyor. İstanbul BoatShow’un, deniz üzerinde yapıldığı için meraklılarına tekneyi bizzat denizde deneme fırsatı da veren bir fuar olduğunu da hatırlatalım. İstanbul Shop&Miles BoatShow’un müdavimleri arasında birçok tanıdık isim var. Ata Demirer’in yelkenli gullet’i, Şahan’ın bir motorlu yatı, Rahmi Koç’un 52 metre boyunda Nazenin V’i, Serdar Bilgili’nin sıfır modeli bugün 4 milyon Euro civarında olan İtalyan tasarımı bir yatı var. Boyları 3 ile 50 metre arasında değişen toplam 300 tekne ve yat tasarımının sergilendiği fuarda, meraklısına ilk kez sunulan modeller de vardı. İskelenin sonundaki dev teknede ise VIP Shop& Miles Getaway Lounge, misafirlerini bekliyordu. BoatShow’un bu seneki yeniliklerinden bir diğeri, Türkiye’de ilk kez ikinci el teknelerin satışa sunulduğu Fırsat Köşesi’ydi. Ancak fuarda yalnızca tekne çeşitleri yoktu. Yatçılık ve denizcilik ile ilgili her türlü hizmet, aksesuar gibi konularla ilgili standlar bu sektöre ilgi duyan yatseverleri bekliyordu. Garanti Ödeme Sistemleri Genel Müdür Yardımcısı Elvan Bilge, bu fuara sponsor olma nedenlerini özetliyor: “Garanti, BoatShow’un ana sponsoru oldu, çünkü bizler bu fuarın Shop&Miles kullanıcılarının yaşam tarzıyla iyi örtüştüğüne inanıyoruz”. Sadece deniz havası almak ve ruhu özgürlük duygusuyla doldurmak için bile gidip görülmeye değerdi bu fuar. Kaçıranlar üzülmesin, seneye tekrarı var. IŞIK CANSU CANAYAK KASIM 2010
BAKIŞ
Sıradaki bağımlılık TEKNOLOJİ Bilgisayar oyunları, internet, blackberry, twitter, facebook. Birine değilse ötekine teslim olmuş durumdayız. Vogue Türkiye Capio Nightingale Hastanesi’sindeki İngiltere’nin ilk teknoloji bağımlılığı tedavi bölümündeydi. Bu yazı, teknoloji bağımlılığıyla yüzleşmek için iyi bir fırsat olabilir. Yazı Işık Cansu Canayak
Doğru büyümeyen çocuklar Dr. Graham, hem çocuk ps k yatr s hem de bağımlık üzer nde uzmanlaşmış b r hek m. “Kl n k olarak, değ şen koşullara adapte olmamız şart. Teknoloj n n get rd ğ problemler görmezden gelemey z. Ben m konuya olan lg m, altı yıl önce, özell kle erkek çocuklardak b lg sayar oyunu düşkünlüğünü gözlemleyerek başladı. Çocuklar, saat kavramını unutmuş, tüm dünyadan akranlarıyla yarışıyorlardı. Özell kle World of Warcraft oyunu çoğunu etk s altına almıştı. Bu yaşlarda hem vücutta hem de bey nde gerçekleşen öneml değ ş kl klerden mahrum kalıyor, doğru büyüyem yorlardı.”
220
Twitter ve facebook’ta narsizm var Erken yaşlarda b lg sayar oyunu ve chat olarak kend n gösteren bağımlılık, yaş lerled kçe yer n facebook, tw tter g b ortamlara, bunlara ulaşımı sağlayan Phone, blackberry g b aletlere bağımlılığı get r yor. Graham’a göre sanal ortamdak varoluşlar ve serüvenler çok popüler, çünkü burası gerçek hayata oranla çok daha hızlı ve güvenl . Yüz yüze l şk ler olumlu kurab lmek ç n sosyal yeteneklere ht yaç var, ama bu ortamlarda, sadece b r gülen surat koyarak mutlu görünmek mümkün! En çok d renenler b le sonunda bunları kullanmaya mecbur kalıyor. Çünkü artık patronlar da, beraber ş yaptığınız den z aşırı nsanlar da onlardan gelen b r mesajı anında okuduğunuzu var sayıyorlar. Bunlardan yoksun yaşayan b r modern nsan t p neredeyse düşünülem yor. Pek 24 saat ulaşılab l r olmanın nes çek c ? Bu sorunun cevabını, Cap o N ght ngale Bağımlılık Ün tes Başkanı Raymond D xon ver yor: “Tw tter, facebook g b sanal gerçekl ğ n olduğu her yerde nars z m var. D ğerler n de kapsıyormuş g b görünse de temelde herşey s z nle lg l . Başkalarının gözünden kend m z seyretme peş ndey z. B r konuya yorum yapıyoruz, çünkü yorumumuza yapılacak yorumları önems yoruz.” D xon’ın bu tez , b rkaç hafta evvel yayınlanan b r araştırma sonucuyla da örtüşüyor. Kanada York Ün vers tes ’nde yapılan b r çalışmaya göre, facebook sayfalarını sık sık güncelleyenler n çoğu nars st eğ l me sah p ya da özgüven sorunu yaşıyor. Purple Derg s ’n n kurucusu ve ed törü Ol v er Zahm’ın şu sözü aslında durumun y b r özet : “90’larda ne kadar g zl ve g zeml ysen o kadar cool’dun. Artık ne kadar ortadaysan, o kadar cool’sun.”
Teknolojisi elinden alınınca olanlar! Teknoloj bağımlılığının tedav s nde, hastanın teknoloj yüzünden kaybett ğ becer ler n ve özgüven n ger kazanması amaçlanıyor. Doktor D xon, tedav sürec n günlük rut nden örneklerle anlatıyor: “Bağımlının, teknoloj olmayınca neden mutsuz olduğunu anlamasına yardım ed yoruz. Egzers ze ve daha y beslenmeye teşv k ed yoruz. Bazen a le terap s yapıyoruz. Gerek rse ant depresanlara da başvuruyoruz, ama çoğunlukla buna gerek kalmıyor. Çünkü teknoloj y hayatlarından çıkardıktan sonra modları zaten kend l ğ nden yüksel yor.” KASIM 2010
FOTOĞRAF: RICHARD BURBRIDGE / ART + COMMERCE
eçt ğ m z 14 Eylül’de İng l z basınında yayınlanan b r haber uzun süre konuşuldu. 33 yaşındak b r anne, Small World adlı b lg sayar oyununun bağımlısı olmuş, k köpeğ salonun orta yer nde açlıktan ölmüştü. 9 ve 13 yaşlarındak k oğlu se okul dönüşler nde dondurulmuş fasulyeler tenekeler n n ç nden eller yle yemek zorunda kalmışlardı. Kadın, k ay boyunca köpekler n cesetler n b le kaldırmamıştı. İng ltere’n n Kent şehr nde meydana gelen bu olayda kadın hap s cezası aldı, çocuklarının velayet el nden alındı. Günde sadece b r saat oynayarak başladığı oyun tutkusunun, g derek 22 saate çıktığını anlattı. Londra’nın Marylebone mahalles ndek Cap o N ght ngale Hastanes ’s n n lob s nde beklerken aklımda bu haber var. Dışarıdan bakınca üç katlı, sıradan b r ev g b duruyor bu b na. Ben m buraya gel ş sebeb m, İng ltere’n n lk “teknoloj bağımlılılığı” serv s n n geçt ğ m z Mart’ta, bu hastanen n bünyes nde açılması. Amy W nehouse ve Pete Doherty g b İng ltere’n n arızalı s mler de uyuşturucu bağımlılıkları ç n burada rehab l tasyona g rd ler. Teknoloj serv s n n kurucusu ve başındak Dr. R chard Graham’la görüşmek ç n beklerken ben hastanen n b r yan b nasına, terap ler n yapıldığı odaların olduğu yere alıyorlar. Beş odalı, ahşap, yer tahtaları gıcırdayan, apl kler nden koyu sarı b r ışık yayılan bu yerde ağır, sak n b r hava var. Dr. R chard Graham, s yah der koltuğunda oturmuş ben bekl yor. B r an kend m röportaja değ l de terap ye gelm ş g b h ssed yorum.
NİSAN2010
221
BAKIŞ
Bağımlı, teknoloj el nden alındığında kend s ne ya da çevres ne zarar ver yorsa yatarak tedav görmes gerek yor. Dr. D xon, b r a len n, b lg sayarını el nden aldıkları çocuklarını sak nleşt rmek ç n pol s çağırdıklarını anlatıyor. Yatılı hastaların odalarında telev zyon var, ama cep telefonu yasak. K ş ye özel program hazırlanıyor. Güne genelde egzers zle başlanıyor. Onu kahvaltı ve terap zl yor. Med tasyon, yoga ve sanat grupları var. Pek çok k ş sanat yoluyla kend n daha y fade ed yor. Yürüyüşe g tmek steyenler se bunu b r hemş re eşl ğ nde yapıyorlar çünkü tedav sürec nde bazı bağımlılar ç n yemek yemek ya da karşıdan karşıya geçmek b le büyük b r mücadele hal ne geleb l yor.” En kısa tedav paket 28 gün ama bu süre genelde uzuyor.
En benzer bağımlılık kumar
Facebook’un 350 milyon kullanıcısı var. Twitter’da günde 50 milyon tweet yapılıyor. Sosyal medya platformları; dikkat süremizi kısaltıyor, empati becerimizi köreltiyor, kimliklerimizi dayanıksızlaştırıyor. Erkekler daha çok bilgisayar oyununlarına bağımlılık geliştirirken, kadınlar sosyal medya platformlarına ve chat ortamına düşkün. Bazı uzmanlar teknoloji ve alkol bağımlılığını benzeştiriyor. Tıpkı dertten içenler gibi, mutsuzluktan kaçmak için İnternete girenler var. Bir teoriye göre, teknoloji kullanımının beyin üzerindeki uyarıcı madde etkisi yapıyor: İnsanı kısa vadede neşelendirip uzun vadede depresyona sokuyor. Bağımlılık uzun sürerse vücut kendini onaramaz hale gelebiliyor. Bazı doktorlar, sanal alemde yeni bir karakter yaratma üzerine kurulu Second Life adlı oyunun şizofreniye kadar giden bir yolun başlangıcı olabileceğini düşünüyor.
Bağımlılık testi
Dr. Raymond Dixon’a göre bir şeye bağımlı olduğunuzu anlamanın üç yolu var: Toleransın artması: Eskiden bir saat bilgisayar oyunu oynayıp tatmin oluyordunuz. Şimdi aynı tatmine ancak iki saatte ulaşıyorsunuz. Yarın bu sayı üç – beş de olabilir. Yoksunluk sendromu: Uyuşturucu bağımlılarındaki el ayak titremesi, teknoloji bağımlılarında anksiyete, depresyon ve asabiyete dönüşüyor. Tek odakları, onu geri almak oluyor. Olumsuz sonuçlarına rağmen devam etmek: Antisosyalleştiğini, ilişkilerinin, sağlığının bozulduğunu fark etmesine rağmen, kişi aynı davranışa devam ediyor.
Uykular bozulunca Cap o N ght ngale’de Enerj ve Uyku Koçu olarak çalışan Dr. Ner na Ramlakhan, teknoloj n n uyku düzen m ze ve yaşam kal tem ze verd ğ zararları, “T red but W red” adlı k tabında anlatmıştı. Vogue Türk ye ç n de konuyu bağımlılık açısından yorumladı: “Etrafımda yorgunluktan ölen ve b r türlü offl ne olamayan çok nsan görüyorum. Beyn n b lg y alan, öğrenen kısmı doksan dak kalık b r döngüyle çalışıyor. Yan her 90 dak kada b r offl ne olmak zorundayız. Bunu yapmazsak, aşırı yüklenen bey nler m z n d kkat dağılır, konsantre olamaz. Bu haldek b r bey n, daha da fazla REM uykusuna ht yaç duyar. REM sırasında rüya görür ve b lg ler dosyalarız. Bunu sağlamazsak, f z ksel ve ruhsal sağlığı korumamız mümkün olmaz. Blackberry le hayatları kararan beyaz yakalılara yardım etme derd ndey m.” Dr. D xon’ın son sözler İstanbul dönüş yolunda b le aklımdan çıkmıyor: “Hayal etmek yer ne, yapmak. Yazmak yer ne konuşmak! Teknoloj le fazla yoğrulan nsanların bu ölçekte düşünmeler gerek yor. İlg alanlarına vak t ayıracaklarına, kurslara g decekler ne, hayal ett kler k tabı yazacaklarına, yürüyüşe çıkacaklarına devamlı statüler n güncell yor, alakasız nsanların fotoğraf albümler ne bakıyorlar. Yapmıyor, zl yorlar. Yürümüyor, duruyorlar. Kabul ed n, bu çok kolay bağımlısı olab leceğ n z b r şey.” KASIM 2010
FOTOĞRAF: WWD
Erkekler oyuncu, kadınlar chat’ci
Hem Graham hem de D xon, teknoloj bağımlılığına en yakın bağımlılığın kumar olduğunu söylüyor. Çünkü k s de davranışsal. Teknoloj bağımlılığın en zor taraflarından b r ondan tamamen uzak durma ht mal n n olmaması. Uyuşturucu bağımlısı uyuşturucuyu satın almaz, alkol k bara g tmez. Ama teknoloj y en nde sonunda kullanacaksınız. Tıpkı yeme bozukluğu olan b r n n, ömür boyu y yeceklerden uzak duramayacağı gerçeğ g b . Üstel k teknoloj var olan mey ller der nleşt r yor. Mesela b r kumar bağımlısı, bunu çaktırmadan nternet üzer nden yapıyor. Kumar bağımlılığı der nleş rken, üstüne b r de teknoloj ye bağımlı hale gel yor. Graham, “D yel m kumar oynayacaksınız… Bundan 20 sene önce hazırlanıp evden çıkmanız gerek yordu. Artık böyle b r süreç yok. Teknoloj bu konuda suçlu.” B r tehl ke de şurada: Etk ler , bankadak paranızın b tmes ya da alkolden odanın her yer ne kusmak g b gözle görülür şeyler değ l. Daha çsel. Bu yüzden de daha geç farked l yor. Pan k atak, depresyon, ülser, nsomn a, zolasyon g b şeyler önce gel ş p yerleş yor, kend n sonradan fark ett r yor. “Teknoloj , s ze hayal etme mkânı ver yor ama hayaller n z gerçekleşt rme mot vasyonunu ve enerj s n s zden alıyor” d yorum. Doktor D xon başıyla onaylıyor: “Bu durum, y ye değ l kötüye g decek, çünkü teknoloj n n yen oyuncakları b tmeyecek. Çocuklar 5 yaşında İnternet, 8 yaşında cep telefonu kullanmaya başlıyor. Y ne de bağımlılar her zaman azınlıkta kalacak. Alkol dünyanın hemen her yer nde er ş leb l r b r şey ama herkes alkol k değ l. Eğ t m ve b l nçlenme, teknoloj bağımlılığı le mücadelede öneml . Bundan on sene sonra muhtemelen okullarda bu konuda dersler olacak. Kontrolsüz teknoloj n n zararları anlatılacak. Teknoloj konusunda henüz yolun başındayız. Beş sarhoş varsa, k mse alkolün b r sorun olduğunu düşünmez. Ama beş b n sarhoş nara atarsa, nsanlar pan kler.”
Makyajın arka odası
VIVIENNE WESTWOOD
CHRISTOPHER KANE
makyaj
Londra Moda Haftası’nda, Vivienne Westwood, Erdem, Christopher Kane gibi önemli defilelerin backstage’lerinde M.A.C vardı. Biz, hem oralara girip makyajların hikayelerini dinledik, hem de M.A.C Kozmetik’in makyaj artistlerinin baş direktörü Gordon Espinet ile röportaj yaptık. Espinet, Vogue Türkiye’ye moda ve makyaj arasındaki ilişkiyi anlattı. Önce röportajı okuyun, oradan da sizi backstage'e alalım. Röportaj Işık Cansu Canayak
326
Makyaj ve moda arasındak temel l şk ned r? Moda ve makyaj, hem trendler hem de sunum açısından b rb rler ne çok bağlı. Artık podyumda kıyafetler sunmaktan çok, b r h kaye anlatmayı becereb lmek var. Kadının kıyafet , saçı, makyajı ve tavrıyla b r bütün olarak ele alındığı b r h kaye bu. Makyaj, şte bu h kayen n temel parçalarından b r . Kadın, o g yd ğ n neden g y yor? Neden öyle değ l de böyle makyaj yapıyor? Öykü bunları cevaplamalı. Modadak anlayış değ ş kl ğ beraber nde endüstr y de etk led m ? Moda b r zamanlar sadece zeng n kadınların lg lend ğ boş b r uğraş olarak algılanırdı. Bugün se koca b r endüstr . Hem de en büyükler nden. Moda ve tekst l çıkarırsanız İtalyan ekonom s altüst olur. Ç n ve H nd stan’dak malat gücünü küçümseyemezs n z. Dünya artık modanın gücünü kabullend . Moda ve makyajdak trendler k mler, nelere göre bel rl yor? Trendler, b r sürü faktöre bağlı. Dünyada olup b tenler, doğal afetler, değ şen ekonom , farklı bölgeler n farklı âdetler , renkler , desenler , tar hsel olaylar, öne çıkan sanat akımları, f lmler… Bana sorarsanız, hem dünyadak tüm trendler, hem de farklı ülkeler n kültürel m rasları modayı etk l yor. Demek sted ğ m şu: B r tarafta sen n nceley p dünyanın ger kalanına anlattığın b r kültür var. D ğer tarafta se bel rlenm ş trendler sen dünyaya kend yorumunla sunuyorsun. Her k s de şe yarıyor. Ayrıca, dünyada neren n ney almaya mey ll olduğunu b lmek de öneml . B z M.A.C olarak, tüm dünyadak satın alma hareket n tak p ed yoruz. Farklı ülkelerde farklı makyaj ürünler m terc h ed l yor? Aynen öyle. Ülken n kültürü tasarımcılarını da etk l yor. Mesela arkadaşım El e Saab, Lübnanlı, b l yorsunuz. Onu kırmızı ruja kna ed nceye kadar canım çıktı. Çünkü onun dünyasındak kadın, yanık tenl olmalı, dumanlı s yah göz makyajı ve çok açık tonda b r ruj kullanmalı. Ona pek çok kez, “El e, bunları boşver, had sen nle Par s’e g del m” dem ş md r. Neyse k açık görüşlüdür, onunla şakalaşab l rs n z. Zaten Ortadoğu h çb r zaman trendlerle lg l değ ld r. Güzell k anlayışı b r ve tekt r. Senede b rkaç kez Japonya’ya g d yorum. Her g d ş mde her şey değ şm ş oluyor. Bugün beyaz göz farı, yarın mav ye, kırmızı dudaklar ertes gün beje dönüşüyor. Japonya, yen l ğe bayılıyor. H nd stan se başka h kaye. Ne yen l klerle, ne de trendlerle lg len yor. F lm çekme st ller b le yıllardır değ şmed . Her konuda kend ler ne has yöntemler var. Asya ülkeler , c lt bakımı ve fondöten konusunda çok tutucudur, sab t ürünler vardır. Bu pazara g receksek, favor ürünler tanır, buna yakın çalışırız. Yabancı durmak stemey z. Avrupa, özell kle de Par s, ruj del s d r. Makyajın ana unsuru budur. Par zyen kadının lk 10 favor ruju ned r d ye kafa yorduk. Bu düşünceyle ürett ğ m z ruj, tüm Avrupa’da tutuldu. Kültürün güzell k anlayışını nasıl etk led ğ konusu ben çok lg lend r yor. Çünkü bu da dönüp modayı etk l yor. Sonra moda gel p b z etk l yor. Bu böyle g d yor. Türk kadınının makyaj alışkanlıkları neler s zce? Eğ l mler b raz Ortadoğu’ya b raz da Avrupa’ya benz yor. Göz makyajını sev yorsunuz ama yalnızca s yah değ l, canlı renkler de var. İtalyan KASIM 2010
VIVIENNE WESTWOOD İlham Monet ve Brooke Shields’den Gordon Espinet: Brooke Shields ve Pretty Baby filminin referansıyla başladık. Makyajı bitirdiğimizde, Vivienne,“güzel olmuş, şimdi başka bir şey yap” dedi. Brooke’un bir resminin kötü bir fotokopisiyle geldi. Çünkü istediği arızalı güzellik oymuş. Biz de anladık ki Vivienne, Monet’nin elinden çıkmış gibi bir Brooke Shields istiyor. Temelinde yine Pretty Baby tadında bir makyaj var. Ancak renkleriyle oynayarak onu bir tabloya dönüştürdük. Yanaklarda yeni ürünümüz So Sweet, So Easy krem allık kullandık. 2011 Baharı’nda piyasada olacak. Bebek pembesi gibi. Kirpikleri kıvrık hale getirdik, biraz da mavi maskara sürdük. Bu da 2011 Baharı’nın ürünlerinden. Bir Monet tablosunda, rastgele atılmış gibi duran suluboya darbeleri vardır hani, işte bunu makyaja nasıl yansıtacaklarını M.A.C makyaj artistlerinin yorumuna bıraktım. Bu yılın makyajı renklendirilmiş bir ışığın tesadüfen yüze düşüşü gibi. Tüm makyaj artislerime şunu söyledim: “Simetrik değil, asimetrik bir şey düşünün. Çok da dikkatli davranmayın. Ruhunuza göre hareket edin.”Vivienne’in istediği tam da böyle teatral birşeydi zaten. O sevimli şeyleri sevmez.
ERDEM Doğaya dönük ve şiirsel Andrew Gallimore: Erdem’in koleksiyonunda bir tazelik var, sanırım bu meşhur floral desenlerinden geliyor. Kırlarda koşan pembe yanaklı bir kız gibi. Etrafında çimen, yani yeşil var. Tasarımlarındaki bu küçük kız havasını uyguladığımız makyajı şiirsel ve masum tutmaya çalışarak destekledik. Gözlerdeki yeşil farın etrafına pastel tonlarda gölgeler uygulayarak işe başladık. Hemen her rengin içine beyaz karıştırdık, pastel bir tebeşir tozu hissi olsun diye. Yanaklarda bol bol krem allık var, bu M.A.C’in son ürünlerinden biri. Ayrıca Posey Blushcream’i de çok kullandık. Böylece ciltler mat değil, son derece sağlıklı bir renk aldı. Dün Vivienne Westwood’da da yaptık bunu. Orada leylak tonlarına ve mavilere eklenmiş beyazlar vardı. Erdem’de ise en çok yeşil var. Fondöten olarak da Face and Body Foundation’ı kullandık. Dudaklarda da hafif bir fondöten var, ruj yok. Maskara da yok, sadece kirpikleri biraz kıvırdık. Kaşlara da yapışkan olmayan dudak parlatıcısı gibi görünen Gloss Texture Creme uyguladık. Kaşlar böylece çok sağlıklı ve parlak göründüler.
CHRISTOPHER KANE Prenses Margaret, ama çılgın Lucia Pieroni: Christopher’ın ilhamı İngiltere prenseslerinden Prenses Margaret’ti. Uyguladığımız makyajda da bu var ama biraz daha ilginç bir yorumla. Makyajı planlarken Gosford Park’taki Camille Rutherford’u bir Chanel kadınına dönüşmüş olarak hayal etmeye çalıştık. Genç ve oturmasını kalkmasını bilen bir kadın, ancak içinde çılgın ve vahşi bir yan da var. Ten renginin çok doğal olması, çıplak durması önemliydi. Eyeliner çok ince çekildi, kaşlar çok gür tutuldu. Maskara kullanmadık, kirpikleri sadece kıvırdık. Yanaklara birkaç kadeh şaraptan kızarmış kadar bir pembelik uyguladık. Pinch’o Peach Powder Blush bunu yapmak için mükemmel bir ürün. Dudaklara, gül renginde lipstick sürdük. Pembe, Christopher Kane’in defile makyajında göreceğiniz tek renk aslında. Biraz 40’ların, biraz da 70’lerin havası var.
328
kadınıyla bazı ortak yönler de görüyorum. Şöyle anlatayım: B r Türk kadınını Lübnanlı sanab l r m, beş dak ka sonra b r başka Türk kadınının İtalyan olduğunu düşüneb l r m. Tam aradak ç zg des n z. B r def len n makyajına hazırlanma sürec n z anlatır mısınız b ze? B r tasarımcı önce koleks yonunu hazırlar. Sonra saç st l st n n, makyaj sanatçısının, k m tekn syenler n b r araya geleceğ b r ek p kurulur. Mesela b ze gel yorsanız, özell kle sted ğ n z b r makyaj art st olup olmadığını sorarız. Eğer var se o k ş y dışarıdan ek be dah l etmeye çalışırız. Şovun makyaj kısmı artık M.A.C’ted r. Sonra baş makyaj art st , tasarımcı, styl ng le lg lenen k ş b r araya gel p b r toplantı yapar, makyaj konsept n bel rler z. Bu toplantı bazen şovdan günler önce, bazen de b r gün önce olur. En y s şovdan b r öncek gün buluşmaktır, çünkü vak t dar olduğu ç n son dak kada b r şeyler değ şt rmezler! Ben def leye hazırlanan b r moda tasarımcısını, düğünü ç n hazırlık yapan b r gel ne benzet r m. Telaşlı olmakta da çok haklıdırlar. Z ra önler nde kar yerler n çok etk leyecek 15 dak ka vardır. Backstage markası olmak hedef n z m yd ? M.A.C, bugün b r backstage def le makyajı markası, ama yola böyle b r planla çıkmadık. Backstage makyajı yapalım çünkü yapab l r z, ded k. Sadece ürünlerle değ l, yet şt rd ğ m z makyaj art stler yle de def leler destekleyeb l yorduk çünkü. Backstage’ n y organ ze ed lmes n , kusursuz b r mak ne g b çalışmasını sağlayab l yorduk. Sanırım şu dört şeye sah pt k: Becer , ürün, şgücü ve temel b lg . Bu mesleğe başladığınızdan ber backstage’lerde neler değ şt ? Önceden backstage’ler nanılmaz kaot kt . Ben bundan yıllar önce lk makyajlarımı yaparken, modeller kend kend ler n n makyözler yd . Modeller fondötenler sürerd , ben de hızlı hızlı farları sürerd m. B r zamanlar y b r model olmak ç n makyajda da y olmak g b b r şart vardı. Jerry Hall, L nda Evangel sta, Naom Campbell bu şte çok y yd . Bugünkü genç modeller n hemen h çb r n n makyaj uygulama konusunda f kr yok. Olması da gerekm yor. 2011 İlkbahar/Yaz sezonu makyajında neler göreceğ z? 2011 İlkbahar/ Yaz sezonunda ne tam pastel ne de tam neon renkler var. Bu k s n n b rleş m nden oluşan renkler ağırlığını koyacak. Yeş ller, morlar, mav ler… Mesela donuk b r lavanta moru ya da ç nde mav notalar barındıran b r pembe-V va Glam ser s ndek Lady Gaga adlı ruj. Yan bağıran değ l, mesafel duran renkler göreceğ z. KASIM 2010
FOTOĞRAF: MÜGE YORULMAZ
Vogue Türkiye, Vivienne Westwood, Erdem ve Christopher Kane’in backstage’lerinde makyaj artistleriyle konuşunca, makyajın, podyumda gördüğümüz hikayelerin ne kadar önemli bir parçası olduğunu bir kez daha anladık. Defilelerin baş makyaj artistleri anlatıyor:
VIVIENNE WESTWOOD
Üçilham, üç makyaj
VIVIENNE WESTWOOD
ERDEM
CHRISTOPHER KANE
makyaj
VOGUE TANITIM
Tatlı Ajan
Caroline Correa
Magnum Çikolata için İstanbul'a gelip Nihat Odabaşı'na poz veren genç oyuncu, özel hayatından detayları Vogue Türkiye ile paylaştı. Röportaj Işık Cansu Canayak Röportaj Işık Cansu Canayak
VOGUE TANITIM
VOGUE TANITIM
Lezzetli çikolata, güzel bir kadın Brezilyalı oyuncu-model Caroline Correa, Benicio Del Toro ile beraber Magnum Çikolata reklam filminde oynuyor. Kendisi yeni Magnum kadını. Çekimlerde yaratıcı ekiple birlikte sık sık kameranın arkasına geçen Correa, Odabaşı'yla birlikte her kareyi detaylı olarak inceledi. Fotoğraf çekimlerine yabancı olmayan oyuncumodel Correa çarpıcı güzelliğiyle projede fark yarattı.
Magnum çikolatalarının kampanya çekimleri için geçtiğimiz ay İstanbul’a gelen Caroline Correa ile biraz ondan, biraz İstanbul’dan, biraz da Magnum’dan, ama hep tatlı tatlı konuştuk.
MODELLİKTEN OYUNCULUĞA Oyunculuk hikayeniz nerde, nasıl başladı? Bir gün ailemi aramak için telefon kulübesine gittim, yanıma bir adam geldi ve modellikle ilgilenip ilgilenmediğimi sordu. Henüz 14 yaşındaydım. Modellik böyle başladı. Üniversiteyi Londra’da, reklam ve pazarlama üstüne okudum. Modellik kariyerim de bu şehirde hızlandı. Eğitimimin son kısmını da Avustralya’da tamamladım. Uzun zamandır da Los Angeles’ta yaşıyor um. Önceki Magnum kadınları Eva Longoria, Eva Mendes gibi seksi kadınlardı. Şimdi sizsiniz. Sizce Magnum neden böyle kadınları tercih ediyor? Magnum’un marka imajı ülkeden ülkeye değişen bir şey değil. Aksine, markanın hem yerel, hem de global bir kişiliği var. Daha çok yetişkinleri hedef alan bir marka olduğu için kendine asil ama seksi bir imaj oluşturmuş. Bu nedenle, reklam kampanyalarında her yıl markanın bu duruşuyla örtüşen kişiler var.
Benicio Del Toro ile çalışmak nasıldı? Onu nasıl buldunuz? Eğlence teması, Magnum reklamlarının önemli bir parçası. Sizin için tatlılar, özellikle de dondurma ne kadar eğlenceli?
Benicio, çok profesyonel bir adam. Ciddiyetle çalışıyor, çok da yetenekli. Onunla çalışmak benim için büyük bir şanstı gerçekten. Oyunculuk zaten deneyimle orantılı olarak başarıya götüren bir meslek, ben de öğrenmeye aç biriyim.Kariyerim modellikle başlasa da, kalbimde oyuncu olmak var. Benicio ile çalışmış olmak oyunculuk kariyerim için müthiş bir artı.
Tatlı, insana neşe veren bir tüketim maddesi. Çikolata ise insana mutluluk veren endorfinin vücutta salgılanmasını sağlıyor. Magnum, ürün kalitesi olarak gerçekten dünyanın önde gelen dondurma ve çikolata markalarından. Bu yüzden bire bir eşleşiyorlar, Magnum da insanlara mutluluk ve neşe vermiş oluyor. Bence reklam kampanyalarındaki eğlence, zengin senaryodan, içindeki zekadan ve sofistike görsellikten geliyor.
MAGNUM FAVORİSİ Buzdolabınızda Magnum Çikolata var mı? Tüm tatlılar arasından favorileriniz neler?
TÜRKİYE'Yİ ÇOK SEVDİ
Magnum’un bütün ürünlerini çok seviyorum. Özellikle Magnum Çikolata bana keyif veriyor. Tam damak zevkime uygun. Türkiye'de de çok farklı lezzetler var. Kaymaklı kabak tatlısı ve ekmek kadayıfınıza bayıldım.
Magnum’un yeni ürünü Essence Portakallı Bitter için bu ay İstanbul’da, Nihat Odabaşı’nın objektifinin önündeydiniz. Daha önce Nihat ile tanışıyor muydunuz? İstanbul’u nasıl buldunuz? Hem İstanbul’a ilk gelişim, hem de Nihat ile ilk tanışmamdı bu. Bu lansmanda onun çektiği fotoğrafların kullanılacak olması harika. İstanbul büyüleyici. Sultanahmet Meydanı, Ayasofya, Kapalıçarşı, İstanbul Boğazı... Hepsini gezdim. Türkiye’ye mutlaka geri döneceğim.Türk insanı çok misafirperver. Yemekler çok lezzetli. İstanbul Boğazı insanı büyüleyen bir güzelliğe sahip. Magnum, sadece çikolata değil, bir imaj da satıyor. Sizce siz bu imajın neresinde duruyorsunuz? Magnum’u ruhuma yakın bir marka olarak algılıyorum. Unilever ve Magnum ekibi Barselona’da, Madrid’de, Brezilya’da ve İstanbul’da beni mükemmel ağırladı. Çok şımarttılar beni. Bu markanın yeni çikolatası “Essence Portakallı Bitter”in tanıtım kampanyasının yıldızı olarak tercih edilmek onur verici. Magnum Gold’un da yüzü olduğunuz için şöyle bir soru soralım: Hiç, bir dondurma size altın kadar çekici geldi mi? Mutluluk her zaman maddiyatla doğru orantılı değil. Bazen insanın içten bir şekilde gülümsemesi için bir parça çikolata da yeterli olabiliyor. Yani gelmiştir!
"Tatlı, insana neşe veren bir tüketim maddesi," diyen Caroline Correa, Magnum Çikolata için geldiği İstanbul'da, ünlü fotoğrafçı Nihat Odabaşı'nın stüdyosuna girdi ve pozitif enerjisiyle eğlenceli bir çekime imza attı. Ekiple birlikte çekime yön veren Correa, Magnum Çikolata sevgisini başarıyla ekrana taşıdı.
Peki ya moda? Trendlerle ilişkiniz nasıl? En sevdiğiniz markalar hangileri? Mesela Vogue okur musunuz? Valentino, Alexander McQueen, Roberto Cavalli ise markalarım. Son zamanlarda Cengiz Abazoğlu’nu keşfettim ve tasarımlarının hayranı oldum. Giysileri ruh halimi yansıtan bir araç olarak kullanabilmek hoşuma gidiyor. Ama günlük hayatımda, tişört ve jean giymeyi tercih ediyorum. Vogue okumayan bir kadın düşünemiyorum. Favorim Vogue Amerika. Piyano çalıyorsunuz, dövüş sporları ve boksla ilgileniyorsunuz, bir yandan da salsa ve samba yapıyorsunuz. Bunları biraz anlatır mısınız? Bu aralar en çok karateyle ilgileniyorum. Hedefim siyah kuşak almak çünkü bir kadının kendini koruması gereken durumlar olabilir. Karate bence bir sanat. Simba adlı köpeğimle vakit geçirmeyi çok seviyorum. Dans etmeyi de öyle!