vogue_2010_12

Page 1

ARALIK 2010

BİR KADIN

DEMET EVGAR

OLAY YERİ BEYKOZ Şener Şen Cem Yılmaz Çetin Tekindor Melisa Sözen Okan Yalabık

SAYFADA

KODLARI

HURREM DEVRİ

ISSN 1309 5382

K.K.T.C 10 TL

8 TL

45 GECENİN


ARTIDEĞER Ellen Von Unwerth

Benjamin Lennox

O her zaman kadınların erotik, dişi ve oyunbaz hallerini fotoğraflamayı sevdi. Bu yüzden Hürrem Sultan gibi orjinal ve güçlü bir kadını 2010 yılında yeniden canlandırmak tam da ona göre bir işti. Alman fotoğrafçı Ellen Von Unwerth’in ilk önemli işi 1990’larda Guess’in Claudia Schiffer’la yaptığı reklam kampanyasının çekimleri oldu. Sonrası kendiliğinden geldi: Victoria’s Secret, Tommy Hilfiger, H&M, Diesel, Chanel, Miu Miu gibi markalar, bütün dev moda dergileri, Duran Duran’ın klipleri Ellen’ın elinden geçti.

Bu sayıdaki Stilini İçgüdüne Bırak çekiminin fotoğrafçısı 17 yaşında Londra’ya taşınmış. Ünlü moda editörü Jay Massacret tarafından keşfedilişinin ardından New York’ta ilk çekimini yaparak işi profesyonel zemine taşımış. Vogue Rusya ve Dazed & Confused Japonya çalıştığı dergilerden bazıları. 2011’i nasıl karşılayacaksınız? En yakın arkadaşlarımla olacağım. Yeni yıla onlarla girmek güzel, çünkü bundan sonraki yıllarda da yanımda onlar olacak. Moda her zaman nedir ve hiçbir zaman ne olamaz? Moda her zaman ilginçtir. Moda hiçbir zaman her şey olamaz.

En güzel sene, her zaman gelecek olandır. Mahizer Aytaş —

Sebastian Kauffman Mahizer Aytaş

1984 Ankara doğumlu. Profesyonel basketbol kariyeri ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden sonra Cosmopolitan’da üç yıl moda editörlüğü yaptı. Yoluna bağımsız stil editörü olarak devam ediyor. Bu sayıdaki Dağ Havası adlı Detay çekiminin moda editörü. Bu yılın size en çok hitap eden moda parçaları nelerdi? Back to basics- öze dönüş ve Yves Saint Laurent 70’s look’unun geri gelmesi en hoşuma giden trendler oldu. Hayatınızın en güzel senesi hangisiydi? En güzel sene, her zaman gelecek olandır. Henüz hiç yaşanmamış kocaman bir yıl var önümüzde.

Sebastian’ın modaya ve stil editörlüğüne giden yolu oldukça ilginç yerlerden geçmiş. Uzun yıllar, ülkesi Arjantin’de bir petrol şirketi ve hükümet için araştırmacı olarak çalışmış. Bütün bunlardan sıkılınca kendini Londra’ya atıp Saint Martins’de moda üzerine master yapmış. Bir süre moda gazeteciliği yaptıktan sonra styling’de karar kılmış. Kaufmann, Aralık sayımızın kapağına çıkan Hürrem Sultan 2010 adlı çekimin stil editörlüğünü yaptı. 2011’i nasıl karşılayacaksınız? Yakın arkadaşlarımla Madrid’de olacağım. Çünkü oradaki ekiple eğlence her zaman garanti!

Hande Oynar

Hande, bu sayıda Osmanlı sanatı uzmanı ve tasarımcı Serdar Gülgün’ün portresini yazdı. Time Out İstanbul’da Konular ve Yeme&İçme Editörü olarak çalıştıktan sonra, Columbia Üniversitesi’nde Kültür Sanat Gazeteciliği alanında yüksek lisans yaptı. Şimdi Art Unlimited dergisinin editörlüğünü yapıyor. Time Out İstanbul, Travel + Leisure, Vogue Türkiye için yazıyor. Hayatınızın en güzel senesi hangisiydi? New York’a okumaya gittiğim sene, 2007. Hem çok hem de çeşitli insan tanıdım, gözlerim çok fazla sanat gördü. O seneden beri kendimi hayata daha bağlı hissediyorum. 2010 neden gitsin, neden kalsın? YouTube yılın tam sonuna doğru açıldı, bu böyle kalsın!

Daniela Paudice

Daniela, kariyerine Isabella Blow gibi kült bir isimle, Londra’da Sunday Times Style Magazine’de moda editörlüğü yaparak başladı. Vogue Rusya, Glamour Almanya gibi dergilerin moda direktörlüğünü yaptı. Helmut Newton, Max Vadukul, Arthur Elgort gibi fotoğrafçılarla çalıştı. Vogue Türkiye için bu ay Stilini İçgüdüne Bırak adlı çekimi gerçekleştirdi. 2010’un size en hitap eden moda parçaları neler oldu? Celine’in 2010-11 Sonbahar/Kış koleksiyonu, hem marka hem de modanın minimal şıklığa dönüşü açısından bir dönüm noktasıydı. Miu Miu’un feminen ve şık koleksiyonunu da çok sevdim. Moda her zaman nedir ve hiçbir zaman ne olamaz? Moda her zaman kendini anlatmanın bir yoludur. Bu yüzden hiçbir zaman anlamsız değildir.


stİl Rüyasındaki çantaları yapıyor Anya Hindmarch, 16 yaşından beri çanta tasarlıyor. Lüks, İngiliz, işlevsel, esprili diye tarif ettiği ve 75 ülkede satılan çantaları, Angelina Jolie’den Carlo Bruni’ye dünyanın en ünlü kadınlarının elinde, omzunda. Vogue Türkiye, Vakko’yla yaptığı işbirliği kapsamında İstanbul’a gelen Hindmarch ile konuştu. Röportaj Işık Cansu Canayak

F

120

Tek başına moda yetmez Sadece moda dünyasına sıkışıp kalmış olsaydım, muhtemelen çok huzursuz b r kadın olurdum, d yen Anya H ndmarch, uzun yıllardır modayı çevre, yardım dernekler , hükümet-devlet g b pek çok kel meyle yan yana get rd . Müşter ler ne de çantaların b r parçası olma şansını verd . Be a Bag/Çanta Olun projes nde seçt ğ model , fotoğrafı ve eklemek sted ğ notu b zzat Anya’ya gönderenler, k üç ay ç nde hayaller ndek çantayı kapılarında buldular. Gel r , Lavender Trust Derneğ ’ne bağışlandı. Daha sonra dünyadak 31 farklı derneğe kaynak sağladı. I’m Not a Plast c Bag/ Ben B r Plast k Çanta Değ l m se 2007 yılının en çok konuşulan projeler nden b r yd . İng l z akt v st organ zasyon We Are What We Do/Ne Yaparsak Oyuz le yaptığı ortak projedek amaç, plast k çanta kullanmamayı moda hal ne get rmekt . Anya H ndmarch, Londra’nın en köklü okullarından Royal Academy of Arts’ın ve London Des gn Museum’un mütevell heyetler nde görev yapıyor. ARALIK 2010

FOTOĞRAF: MERT DERMAN

arklı türler olan, esnek materyalden yapılmış taşınab l r kutu: Moda sözlüğünde çantanın tanımı böyle. Oysa Anya H ndmarch ç n b r çanta bundan çok daha fazlası. Çanta tasarlamak onun ç n su çmek g b b r zorunluluk, b r ht yaç. Artık çantaları Vakko’ya özel olarak Türk ye’de. Hem de yanında kapsül ayakkabı ve kürk koleks yonlarıyla. Bundan k sene önce New York’tak Fash on’s N ght Out sırasında başlattığı ve markasıyla özdeşleşen “How Do You Wear Yours- S z Kend n z nk n Nasıl G yerd n z?” oyununu oynadık. Bu oyunda en beğend ğ n z H ndmarch çantasıyla beyaz b r fonun önünde, aklınıza geleb lecek en yaratıcı şek lde poz ver yorsunuz. Anya da en beğend ğ üç pozun sah b ne seçt kler çantayı hed ye ed yor. Aslında bu tam da onun moda anlayışının b r özet : Alıcıların projeye dah l olab ld kler , eğlencel , yaratıcı ve şlevsel b r moda. “B r kadının yaşamda ayrı ayrı roller var. Aksesuarlar oynadığımız bu roller y vurgulamalı. Mesela b r toplantıya g d yorsam s yah Ebury model çanta, b r part ç n se daha büyük fermuarlı, parıltılı b r el çantası ben m duruşumla örtüşüyor.” Ama Anya ç n en öneml kr ter, kadının o çantayla kend n ne kadar y h ssett ğ . Ona göre, taktığın çanta gülümset yorsa, tamamdır. Anya, kend n çok c dd ye alan nsanları sevm yor. Hatta bunu zaman zaman uygunsuz b le buluyor. Bu anlayışı tasarımlarına da yansıyor: “Evet moda büyük b r endüstr ama burada hayat da kurtarmıyoruz. Onu eğlencel hale get rmem z gerek. Bu yüzden modaya m zah katmak şart. Son yıllarda modanın, kal ten n ön plana çıktığı, çok daha tem z ve m n mal b r tavrı var. Bu sezonda kend m daha androjen g y n rken yakalıyorum. Modadak androjenl k ve maskülenl k bana da uğruyor. Şu aralar etrafta tatlı-c c kadın modası yok.” On altı yaşından ber bu ş yapan ama çanta kel mes n duyunca hâlâ heyecanlanan H ndmarch ç n her tasarımı b r bebek. Ama tab bazıları b raz daha özel. “Son koleks yonumda 1930’lardan, yaşlı anneanne çantalarından es nlend m. Parıltılı, payetl ve yumuşak kuzu der s olanlar ağırlıkta. Ama nasıl b r koleks yon olursa olsun, b r çanta tasarlarken d kkat etmen z gereken şeyler var: Bell b r k loyu taşıması,


stİl rahat taşınması, malzemen n kal tel olması g b . Aynı anda hem lüks hem de şlevsel olab lmel . Bundan 15 sene önce tasarladığım Carker adlı çantam bunlardan b r . Onu hem tasarım hem ebat anlamında pek çok kez güncelled k. Ebury model se adını Londra’dak b r sokaktan alıyor. Fermuarlarıyla çok kullanışlı. Aynı model n yumuşak der den, der n hac ml ve daha funky b r alternat f de var. Valor e adlı ışıltılı portföy man çanta se kıyafet n tüm havasını değ şt reb lecek kadar güçlü. Ne zaman kullansam ben gülümset yor.”

Carker, Anya’nın en sevdiği çanta modellerinden biri. Bunun daha büyük ebatta olanlarını da uçakta ve ofiste kullanmayı sevdiğini söylüyor. Işıltılı portföy ise onu her daim gülümsetecek güçte. Yukarıda, Leydi Diana’yı sık kullandığı bir Hindmarch çantası olan Maud modeli ile görüyorsunuz.

Kağıttan çantalar yapmak

Ünlüler onu seviyor Hollywood kadınları Anya’nın tasarımlarına bayılıyor. Mesela Angel na Jol e, Reese W therspoon, Anne Hathaway... “Onların b ze gelmes n bekl yor, fazla ortada görünmüyoruz. Onlarla bell projelerde yan yana gel yoruz. Örneğ n Van ty Fa r’e 2006 yılındak Oscar part s nde kullanılmak üzere, üzer nde Los Angeles’ın ve ünlüler n terc h ett ğ oteller n şaretlend ğ b r har ta olan çantalar yaptık. İç ndek kopçaya se kullanıcının adını ve tören tar h n yazarak çantaları k ş selleşt rd k.” Leyd D ana, H ndmarch’ın en sevd ğ müşter ler nden b r ym ş. “Maud model portföy çanta D ana’nın favor s yd , pek çok reng n yaptık. Onu göğsünü kapamak ç n kullanırdı, arabadan nerken hep orada tutardı. Hatta ‘göğsümü kapatma çantası’ sm n verm şt . İng ltere Başbakanı Dav d Cameron ve eş Samantha Cameron se, Carla Brun Sarkozy’ye hed ye etmek üzere b zden b r çanta sted . Üstüne Carla’nın adının baş harfler n şled k. Geçen ay se Lady Thatcher’e, 85. yaş günü ç n b r tasarım yaptık. Y ne Dav d Cameron’un armağanıydı.”

122

Anya’dan çanta tüyoları Her kadının uçakta yanına alabileceği büyüklükte iyi bir seyahat çantası olmalı. Parıltılı bir portföy de şart. Yandan asılan ve ellerinizi özgür bırakan çantalara da bayılıyorum. Hatta bunu ‘Hands Free- Eller Özgür’ adlı bir çanta koleksiyonuna dönüştürmüştük. İşlevsellik yine ön plandaydı. Nasılki cüzdanda her şey için ayrı bir yer vardır; burda da rujunuz, güneş gözlüğünüz, hatta fişleriniz için ayrı yerler vardı. Bir çanta arşivim var ama müsrif olmayı da sevmiyorum. Sezonluk düşünmüyorum. Yıllarca kullandığım pek çok çantam var. İyi kalitede bir ceketi özenle asıp, kuru temizlemeciye gönderip ona gözümüz gibi bakarken çantaya aynı özeni göstermeyebiliyoruz. Yere koyuyor, alabileceğinden fazlasıyla dolduruyor, çantayı yoruyoruz. Elbette kullandıkça materyalleri değişecek, yumuşayacak ya da sertleşecek. Bu normal. Ama siz ara sıra onları besleyin, parlatıcı sürün. Mobilyalarınızı parlattığınız gibi. Dönüşümlü kullanın. Bir çantayı altı ay boyunca her gün takarak onu öldürmeyin. Biz bu yıpranmayı önlemek için Loose Pocket System diye bir proje geliştirdik. Fermuarlı, değişik boy ve renklerde cüzdan gibi küçük el çantaları bunlar. Üstlerinde ne için oldukları yazıyor. Fişler, makyaj, bozuk para gibi. Böylece çanta değiştirmeniz kolaylaşıyor. Pratiklik önemli. ARALIK 2010

FOTOĞRAF: KEN GOFF / TIME & LIFE PICTURES / GETTY IMAGES

En yaratıcı f k rler se aklına hep sabahları duş yaparken gel yor: “Apar topar duştan çıkıp b r yere not etmeye çalışıyorum. Bazen rüyalarımdaa oldukça spes f k modeller ç z yorum, uyandığımda her şey yle gözümün ün önünde oluyor! B re b r rüyalarımdan çaldığım modeller m var. M mar ve sanatın tüm dalları da tasarımlarıma yön ver yor.” Eller , hayal gücünün çeş tl l ğ ne yeteb lecek kadar kab l yetl olmadığından, yakın zamana kadar tasarımlarını kağıtlarla yapmış Anya. “ Ç z mde y değ l m. Bu yüzden yıllar boyu kağıda şek l verd m, tıpkı üç boyutlu b r heykel g b . Esk zler m kağıttan çantalardı. Ş md ‘cennet m’ ded ğ m malzemey buldum: Salpa adlı b r tür der bu. Oldukça ucuz ve ona sted ğ m şekl ver p her şey test edeb l yorum.” Bunu anlatırken oyuncağını anlatan b r çocuk g b gözler parlıyor. Çanta tasarlarken üzer nde çalışılan materyaller sınırlı. Ancak bu Anya’ya göre b r dezavantaj değ l, avantaj. “Boş b r kanvasta çalışmak ben m ç n fazla özgür olurdu. Çok fazla şey yapab l rd m. L m tler sev yorum.” Anya ve ek b , tüm kalb m oraya a t, ded ğ Londra’dak Bespoke (K ş ye Özel) adlı mağazada masallar yaratıyor: “Artık k ş selleşt r lm ş moda çok değerl . Bence gerçek lüksün tanımı tam da bu. Aslında yıllardır böyle şeyler yapıyorduk b z. Mesela Ebury ser s ndek çantaların ç ne, el yazınızla b r not yazıp sted ğ n z yere d kt reb l yordunuz. Bespoke’da 400’den fazla ürün var. Seyahat aksesuarları, bavullar, çantalar, cüzdanlar. Onları k ş selleşt rmen n b r sürü yolu var. Örneğ n b r ç z m b le yapab l rs n z. B z de bunu malzemeye kopyalarız. Markanın adının yer ne sted ğ n z b r sm yazdırab l r, kullanılacak tüm malzemeler seçeb l rs n z. En çok g den ürün, k ş ye özel cüzdan. Ebatından malzemes ne kadar her şey s ze kalmış. Örneğ n g tarlara âşık olan b r , en sevd ğ penalarının cüzdana şlenmes n sted . B r erkek müşter m z kız arkadaşına ev n n anahtarını vermek st yordu. Onu cüzdana eklett rd . Babasını kaybeden b r müşter m z n steğ se b raz daha duygusaldı. Babasının tüm yazışmalarını b t rd ğ ‘Sevg ler mle, baban’ cümles n cüzdanını açtığında tam göreb leceğ yere, babasının el yazısıyla yazdırdı.”


FLAS¸ Popüler hayat rehberiniz

z ü i n e Y Y

Gözde Kaya

Onu görünce aklınıza gelecek ilk isim belli. Zaten bunu o da bekliyor. Gözde Kaya, Mamma Mia müzikalinin Sophie’si Amanda Seyfried’e şaşılacak derecede benziyor. Naif ama güçlü.

88

ARALIK 2010

FOTOĞRAF: NİHAT ODABAŞI, ALIŞVERİŞ EDİTÖRÜ: ECE CANDAN

doğumlu, G r t kökenl b r Antalyalı Gözde. Antalya Güzel Sanatlar L ses ’n b t rd kten sonra İzm r’e taşınıyor, Dokuz Eylül Ün vers tes Güzel Sanatlar Fakültes Moda Tasarımı bölümüne g r yor. “İzm r’de ablamla b rl kte yaşadık. Okulun etk nl kler , part ler, tasarımlar, arkadaşlar... Çok key f aldım heps nden. Ama b r süre sonra, moda tasarımından çok sahne tasarımı, makyaj ve set ortamına lg m olduğunu fark ett m. O sırada âşık da olunca İstanbul’a yerleşt m ve set as stanlığı yapmaya başladım.” Ancak ş n n temposundan hayatına zaman ayıramadığı noktada ş bırakıp okula dönmeye karar ver yor. Ş md yen den sınavlara hazırlanıyor, hedef nde M mar S nan Ün vers tes Sanat Tar h bölümü var. “Annem res m öğretmen , babam m mar. Bu yüzden sanatla hep ç çe oldum. B r de hayvanlarla. On yed yaşıma kadar ben mle yaşıt b r köpekle büyüdüm. Evde k den az hayvan olmadı h ç. Hayvanların kend aralarındak o özel d lller n anlayab lmey çok sterd m. B r de yunuslarla yüzeb lmey .” Gözde, yazın Alaçatı'da b r restoranda N hat Odabaşı tarafından keşfed ld . Çek m se bundan dört ay sonra gerçekleşt . Çek m günü heyecanlı ve gerg n olduğunu saklamıyor. “Fotoğraf bölümünde okuyan arkadaşlarıma modell k yapmaya benzem yordu tab . D k ne ç zg l , paçaları püsküllü İspanyol paça pantolonumun üstüne, Fransız bulldog’u olan beyaz t şörtümü g yd ğ m komb nasyonu çok sevd m.” Yen taşındığı İstanbul’da sak n b r hayat sürüyor Gözde. Erkek arkadaşıyla ve ked s yle zaman geç rmey , yemek yapmayı, ant ka eşyaları ve Taks m’de uzun yürüyüşlere çıkıp fotoğraflar çekmey sev yor. Tam da bu yüzden Madagaskar’a g tmey hayal ed yor: “ Orası fotoğraf çekmey sevenler ç n cennet, d yorlar. Vahş yaşamıyla ve tehl keler yle çok çek c .” Bundan sonra neler m yapacak? B r kere sanat tar h okuyacak, belk okulda kalıp akadem k kar yer yapacak. Ya da tasarım ve set aşkı canlanırsa kend n o dünyalara atacak. B r de ev n n ortasında b r botan k bahçes ve havuz st yor. Havuzda belk de b rkaç yunus. IŞIK CANSU CANAYAK

179


FLAS¸

ÖZEL KİTAPLAR

Yeni Mekan Okuma odası

Dior’un en güzel 150 haute couture elbisesi üzerinden markanın tarihini işleyen bu kitap, İstanbulluların en çok ilgi gösterdikleri kitap olmuş. (yanda) Prosper-Martine Assouline çifti. (yanda) Goyard Travel Trunk: Özel bir bavul içerisinde, en önemli kültür ve stil konularını işleyen 100 kitap var. Fiyatı 20 bin dolar. (altta)

E

ski bir kitabın sayfalarını bir kez de olsa koklamışsınızdır. Ahşap ağırlıklı bir odanın ve pipo tütününün kokusunu da bilirsiniz. Peki, bu kokuların bir mum aromasına dönüştüğünü gördünüz mü? Kasım ayında Bebek’te açılan butik kitapçı Assouline’de göreceksiniz. Hatta isterseniz satın alıp evinizde de yakabileceksiniz. Kendini kültür üzerine bir lüks markası olarak tanımlayan yayınevi Assouline’in kitaplarında ve duruşunda, stilin her türlüsüne övgü var. Chanel, Barbie, klasikleşmiş kokteyller, gastronomi, sanatın pek çok dalı. Konular mutlaka “stil sahibi” olmalı. Parizyen Martine ve Prosper Assouline çiftinin bundan 16 sene önce, beraber yazdıkları ilk kitapları La Colombe d’Or (1994), sadece 20 odası olan bir otelde 1000 adet satılınca, işi profesyonel bir zemine taşımaya karar vermişler. Kitapları tasarlarken görselliği ön planda tutuyorlar, ele aldıkları konunun stili olmasına önem veriyorlar. İstanbul, yayınevinin Paris, New York, Las Vegas ve California Orange County’den sonra dünyadaki beşinci, Avrupa’daki ikinci butik mağazası. Bunda Prosper-Martine çiftinin İstanbul sevgisi kadar, Bebek’teki mağazanın ve Assouline’in Türkiye’deki isim sahibi İrem Kınay’ın markaya duyduğu tutkunun da rolü büyük. Yatırım bankacısı olarak uzun yıllar New York ve Londra’da yaşayan, Türkiye’de de finans sektöründe çalışırken ani bir dönüşle hayatını değiştiren Kınay, Assouline okurlarını

194

şöyle tanımlıyor: “Okurlarımız, dizaynı, dekorasyonu, tarihi, modayı, özetle stil sahibi olan şeyleri seven kişiler. Burada rahat edebilecekleri, oturup kitap da okuyabilecekleri bir yer yaratmak istedik. Cumartesi de dahil her gün sabah 10’dan akşam 7’ye, Pazarları 12’den 6’ya kadar açığız.” Assouline’in hizmetleri arasında hediye etmek istediğiniz kişiye harika bir paketle kitabını göndermek, gelip evinizin bir odasına kütüphane kurmak, hatta bunu oteller ve rezidanslar için daha büyük ölçekte yapmak da var. Martine Assouline yalnızca bir yayınevi olmadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “İnsanların güzel mutfakları, yatak odaları var. Neden bir kütüphaneleri de olmasın, diye düşündük. Evinizde, bu gördüğünüz kitaplığın raflarına kadar aynısını yaratma şansınız var. Genelde 200-300 kitap bunu yapmaya yetiyor. Tabii odanızın büyüklüğüne de bağlı. Ama ortalama maliyeti 50 bin dolar civarında. Cultural Lounge ise şirketlerde, otellerde ya da rezidanslarda kurduğumuz bundan daha büyük ölçekte bir okuma odası. Boston, New York ve Los Angeles’ta örneklerini yaptık.” Assouline kitapları şimdilik Türkçeye çevrilmeyecek. Ancak ProsperMartine Assouline çiftinin planları arasında İstanbul’a dair (yine İngilizce) bir seri çıkarmak var. IŞIK CANSU CANAYAK Cevdet Paşa Cad. No:25A Bebek İstanbul (Mısır Konsolosluğu Karşısı)

ARALIK 2010

FOTOĞRAFLAR: BEGÜM ÖZPINAR

Kültür, sanat ve yaşam üzerine pek çok ikonik konuyu zevkle sahiplenen yayınevi Assouline, dünyadaki beşinci butik mağazasıyla İstanbul’da. Burası, güzel bir evin özenle dekore edilmiş okuma odasına benziyor.


EKRAN

Walking Dead (Yürüyen Ölüler), bir zombi kıyametinden sonra hayatta kalmaya çalışan insanları anlatan yeni bir dizi.Başrol oyuncularından Sarah Wayne Callies ve Andrew Lincoln ile Londra’da buluştuk. 210

W

alking Dead, ayağını yere sağlam basıyor. Arkasında milyonlarca fanatiği olan bir çizgi roman, ünlü prodüktörler ve oyuncular var. Walking Dead’in hem yönetmeni, hem yazarı, hem de yapımcılarından biri olan Frank Darabont, üç kez Oscar adayı olmuş Amerikalı bir yönetmen. Ayrıca, The Shawshank Redemption, Yeşil Yol gibi önemli filmlerin senaristi. Diğer prodüktör ise Hollywood’da aksiyon filminin duayenlerinden Gale Anne Hurd. Aliens, Terminator, Armageddon gibi meşhur filmlerin arkasında o var. Bir zombi kıyametinden sonra dünyaya ayak uydurmaya çalışan insanların hikayesinin anlatıldığı dizi, Amerika’nın Georgia Eyaleti’nde geçiyor. Sıradan hayatlar yaşayan iki polisin (Andrew Lincoln ve Jon Bernthal) ve bu polislerden birinin karısının (Sarah Wayne Callies) etrafında şekillenen öykü, aslında bir zombi hikayesinin üzerinden insanlık hallerini anlatma derdinde. Yapımcı Hurd, “Evet, dizide bir korku ortamı var ama esas mevzu bunun altında anlatılıyor. Kaybolan masumiyette ve aşkta, nefrette, korkuda, öfkede saklanan bir dram bu” diyor. İlk bölüm bittiğinde, kendimi gerilmiş, çokça da şaşırmış buluyorum. Ertesi gün başrol oyuncularından Andrew Lincoln’e bunları anlattığımda kendisinin de benzer şeyler hissettiğini söylüyor. “Evet, zombilere dair yeni bir söz söylemiyoruz, zaten söylememiz de gerekmiyor. Tek beklediğim, izleyicilerin de benimle aynı tepkiyi vermesi: Şaşırması.” Şimdilik birinci sezonunun tamamı, yani altı bölüm çekilmiş. Zombilere karşı hayatta kalma macerası nereye kadar sürer demeyin, çünkü çizgi romanın yaratıcısı ve yazarı Robert Kirkman, kafasında en az 250 sayılık konu daha olduğunu söylüyor, yazmaya devam ediyor. Yani malzeme bol. ARALIK 2010

FOTOĞRAF: FX TV ARŞİVİ

Zombilerden hayat dersleri

IŞIK CANSU CANAYAK


Dizide Sarah Wayne Callies, Lori'yi (altta), Andrew Lincoln ise, polis Rick'i oynuyor (solda).

Andrew Lincoln, Polis Rick İngiliz oyuncu, Londra’daki Royal Academy of Dramatic Art’ta eğitim görmüş, hâlâ burada yaşıyor. BBC’de yayınlanan This Life adlı diziyle ünlenen Andrew’u, Love Actually filmindeki rolünden de hatırlıyoruz. Şimdi karşımda kahvesini içerken biraz yorgun ama neşeli. Koltuğun en ucunda oturmuş, anlatıyor: “Rick, sıradışı koşullar altındaki sıradan bir adam. Karısı Lori’yi (Sarah Wayne Callies) seviyor ama evlilikleri zorda. Bazen berbat seçimler yapsa da kararlarını iyi niyetle veriyor. Başlangıçta Rick, James Steward tipi klasik Hollywood kahramanı gibi biri olacak sandım. Ama Darabont, niyetinin bambaşka olduğunu söyledi.” Walking Dead, çok satan bir çizgi romandan uyarlama olduğu için oyuncular, 2003 yılından beri yayınlanan sayıları önlerine alıp başlarına neler geleceğini öğrenebilirler. Ama Andrew kendini tutmuş, tam da geldikleri yere kadarını okumuş. Sürprizi bozmak istemedim, diyor. Çekimler yaz boyunca sürmüş. Atlanta’nın 45 dereceye varan sıcağında bütün gün dışarıda olmak onları epey zorlamış. “Dizide gördüğünüz o ter makyaj değil. Makyaj ekibi inanamadı, yaptıkları hiçbir şey suratımızda duramıyordu. Aslında bir yandan da çok gerçekçi oldu. Çünkü dizide bir kıyamet var. Makyaj da buna yakıştı.” Karakterine hazırlanma sürecini nasıl yaşadığını soruyorum: “Atlanta’ya çekimlerden birkaç hafta önce gittim. Amerikan aksanını hatasız konuşmak için diksiyon hocasıyla çalıştım. Tom Wolfe’un A Man in Full’u ya da J.D.Salinger’ın klasikleri gibi bu coğrafyanın önemli kitaplarını okudum. Karakterin yalnızlığına eşlik edebilmek için ekipten ayrılarak tek başıma müzik dinledim. Sakin bir sahne için Nick Drake’yi, aksiyon sahneleri için Prodigy’yi tercih ettim.” Dizide bolca kan, vahşet, şiddet var. Üç yaşındaki oğlumun izlemesini hiç istemem, diyor. “Akşam eve geldiğimde, babacığım bugün kaç zombi öldürdün, diye sorar oldu. Ama Rick, rastgele öldüren bir adam değil. Her seferinde bir amacı var ve aslında bundan canı yanıyor.” Andrew’a göre Walking Dead’deki rolünün en zor yanı, karakterin duygusal temposunu düşürmemek. Yoksa izleyici inanmıyor, hele de zombi gibi riskli bir konu varsa. “Bu riski aldım, çünkü ölümle ilgili bir dizi olmasına rağmen, yaşamın ne anlama geldiğine dair bir şeyler söylüyordu. Sevdiğim şey buydu.” Bildiğimiz dünyanın sona erdiği, ölüm korkusunun her an ensede olduğu bir dünyaya gözlerini açan Rick değil de kendisi olsaydı ne yapardı? “Rick gibi davranmak isterdim ama galiba bir masanın altına girer, oradan da çıkamazdım. Korkudan ölürdüm. Hayatınızın her dakikası korku ve tehdit altında geçiyor. Buna dayanacak biri olduğunu sanmıyorum. Zaten senaryoda da, bu kadar korkuyu kaldıramayıp kendini öldürenler var.”

Sarah Wayne Callies, Lori Sarah Wayne Callies, bol ödüllü dizi Prison Break’te doktor Sara Tancredi’yi canlandırdı. Milla Jovovich ile başrollerini paylaştığı Faces in the Crowd filminin çekimlerini yeni tamamlayan Sarah’nın kariyerinde hem tiyatro, hem televizyon, hem de sinema var. Adını google’a yazdığınızda karşınıza çıkan fotoğraflarından çok daha minyon, zayıf ve güzel bir kadın. Ağzından çıkan her sözcüğü tartarak konuşuyor. ARALIK 2010

“Lori, ilginç ve zor bir kadın. Daha ilk bölümden antipati topladığının farkındayım. Ben de ilk bölümü sizden birkaç gün önce burada, Londra’da izledim. Seyircinin çoğu basındandı. Gösterim bittiğinde bana kızgın kızgın bakıyorlardı, çünkü Lori’ye sinirlenmişlerdi. Sezgileri ve öngörüleri güçlü, hayatta kalmak için çok sağlam bir içgüdüsü var Lori’nin. Hayatı boyunca ona hiçbir konuda inisiyatif verilmemiş. Kimse, sen akıllı bir kızsın, okula git dememiş.” Sarah’nın diziye dair en sevdiği şeylerden biri, böyle bir felaketin ardından hayatta kalanların şehirli zenginler değil daha sıradan insanlar olması. “Dizi ilerledikçe neden bu sıradan insanların hayatta kaldığını öğreneceğiz. Onlar, artık kültürel kodların olmadığı bir dünyada yaşıyorlar. Hükümet, devlet ya da başka kontrol mekanizmaları yok. Rick ve Shane’in önceliği, insanları hayatta tutmakken, Lori’nin önceliği, ortak kültürün olmadığı bu yerde yeni bir kurallar dizisi yaratmak.” Peki Sarah, Lori gibi davranabilir miydi, bu şartlar altında? “Felsefi açıdan, ölüm ve çöküşle dolu bir dünyada hayatı kucaklamanın mutlaka bir anlamı vardır. Ama bu ben olabilir miydim? Neden uğraşayım ki?” Sarah, Kanada’nın Vancouver şehrinde yaşıyor. Atlanta’ya ilk kez dizi çekimleri için gitmiş, ama Georgia Eyaleti’nin başkentine bayılmış. “Film çekimleriyle eskitilen bir yer olmadığı için Atlanta’dan sıkılmıyorsunuz. Burada öğlen iki ile dört arası müthiş güzel bir gökyüzü oluyor. Bir anda kocaman yağmur bulutları geliyor, yarım saat içinde yağmurlarını bırakıp gidiyorlar. Sonra bütün ağaçlar ışıl ışıl parlıyor. Bunu herkes yaşamalı.” Ama o Andrew’dan daha meraklı çıkmış, çizgi romanların yarısını şimdiden okumuş. Bir de rolüne hazırlanmak için Max Brooks’un Zombilerin Sesli Tarihi: World War Z adlı kitabını. İlginçtir, Sarah hayatında tek bir korku filmi izlememiş. Buna zombi filmleri de dahil. “Zombieland filmini izleyeyim dedim, 15 dakika dayanabildim. Walking Dead’in ilk bölümünü izlerken de sık sık gözlerimi kapattım. Korkmayı sevmiyorum. İlla da korkmak istiyorsam zaten ana haber bültenlerini izlerim.” WALKING DEAD YÖNETMEN Frank Darabont OYUNCULAR Andrew Lincoln, Jon Bernthal, Sarah Wayne Callies GÖSTERİM FX TV, Perşembe 22.00

211


BAKIŞ

Boşuna Beatles kızı değil Onun için moda şaşaadan ibaret değil. Tersine, ayakları yere basan, ihtiyaçlara cevap veren bir şey. Stella McCartney, inandığı değerlerden taviz vermeyen, empati yapmayı bilen, kararlı bir kadın. Tasarımları da öyle. Vogue Türkiye, onunla röportaj yapan ilk Türk dergisi oldu. Röportaj Işık Cansu Canayak 226

ARALIK 2010


ararlı, gerçekç ve tav zs z. Bunlar, Stella McCartney’ ve markasını anlatmak ç n belk de en doğru kel meler. Beatles üyeler nden Paul McCartney’ n kızı olmanın ona get rd ğ avantajlar çok yazılıp ç z ld . Sıkı b r vejetaryen olması ve kürk ya da der kullanılmayan, kend s g b “vejetaryen” tasarımları da öyle. Ama Stella, prens pler nden ödün vermed . Ona bu yüzden zaman ç nde “Dem r Stella” ded ler. Bunlara kulak asmadı. Onun da zaman zaman kırılgan olmaya hakkı vardı, öyle olduğu zamanlarda b le durumu dramat ze etmey sevmed . “İy eleşt r lere nanırsanız kötüler ne de nanmanız gerek r. Bu yüzden her k s n n de üstünde fazla durmamaya çalışıyorum” derken, sam m yd . Sıradışı b r a lede büyüdü. Londra St. Mart ns’dek mezun yet def les ç n podyuma çıkan Naom Campbell ve Kate Moss g b top modeller henüz moda dünyasına adım atmadan önce de Stella’nın arkadaşıydılar. Ama ne büyüdüğü sıradışı ev ne de moda endüstr s n n ht şamı onu büyüled . Moda, onun ç n h çb r zaman çılgın part ler n yapıldığı şaşaalı b r yer olmadı. Aks ne, hep çok gerçekt . Koleks yonları g y leb l r, ht yaçlara yanıt veren, trendlerden ve t car düşünceden bağımsızdı. Kar yer nde her sefer nde yen b r şeyler öğrend ğ n söyled ğ şb rl kler ne yer açtı; H&M, Target Avustralya, Gap K ds ve Baby Gap, LeSportsac, hâlâ devam eden YSL Beauté, Ad das şb rl kler ç nde en b l nenler oldu. Stella, dem r b r yıldız, b r savaşçı. İlk günden ber hayvanların b r ayakkabı ya da çanta ç n katled lmes ne, doğanın sömürülmes ne karşı oldu. “Ben mükemmel m” ya da “B r et k ab des y m” de demed , k mse des n de stemed . Soranlara, ş yle b r bütün olduğu ç n düşünceler n n markasının duruşuna yansıdığını anlattı. Bugün, g y m koleks yonunun yanında güzell k ürünler , çanta, ç çamaşırı, ayakkabı ve parfüm koleks yonları da olan Stella; Gwyneth Paltrow, Madonna, Kate Moss, Natal e Portman, Scarlett Johansson g b starların da favor tasarımcısı.

O sustu, işleri konuştu

FOTOĞRAF: KIM WESTON ARNOLD

Markasının Londra’dak ana merkez nde lattes n yudumlarken kend yle barışık, sükunetle yanıtlıyor: “Kar yer m n başında, ünlü b r babanın kızı olma durumundan kend m korumaya çalışıyordum. Ama ş md arkamda başarılı şler var, kend m kanıtladığıma nanıyorum. Esk den b r bana ‘babanın şler n çok sev yorum’ ded ğ nde, ‘sen n baban ne ş yapıyor k ’ d yor, bozuluyordum. Artık a lemden gelen bu m rasa ve nsanların yorumlarına daha açığım.” Kolay değ l; Chloe’n n baş tasarımcılığına get r ld ğ nde, başta yer n doldurduğu Karl Lagerfeld olmak üzere, Stella’nın buraya ünlü ve güçlü a les sayes nde geld ğ n dd a eden çoktu. Ancak o hep sustu, onun yer ne şler konuştu. Kadınların ne g ymek sted kler n , neye ht yaçları olduğunu b lmek g b b r yeteneğ var Stella’nın. Ya da çgüdüsü. Bundan sek z sene önce Gucc Group’a katıldığında herkes onun prens pler nden ödün vermek zorunda kalacağını düşündü. Net cede Gucc , aksesuarlarında der kullanmasıyla meşhur b r modaev yd ve bu Stella’nın razı olab leceğ son şeyd . Öyle de oldu. Tav z vermed .

Trendlere inanmıyor Bu şe lk başladığı günlerden ber k msen n k mseye ne d yeceğ n d kte etmemes gerekt ğ ne nanıyor. Bugün dünyada herkes n kend st l n yarattığını, modada k ş sell ğ n ön plana çıktığını düşünürsek pek de haksız sayılmaz. “Bugünün kadınları ney nasıl g ymek sted kler üzer nde daha fazla kontrol sah b . Tasarım yapmaya başladığım lk günden ber buna nandım ben. Ne g ymem z gerekt ğ n n d kte ed lmes nden

Neden deri ve kürk asla?

Stella bir idealist. Bu yolda tavizsiz ilerleyeceğine, bir gün moda dünyasının bu konudaki farkındalığını artırmayı başarmış olacağına da kuşku duyamıyor insan: “Vejetaryen bir ailede, tabiatla uyum içinde büyütüldüm. Benim için bunlar çok anti ekolojik, doğal kaynakların boşuna harcandığı, suyun ziyan edildiği şeyler. Timsahları avlamak, kertenkeleleri öldürmek... Hayvanları elimizde, sırtımızda, ayağımızda taşımak için öldürmek mantığıma sığmıyor. Birilerinin bu sorumluluğu alması, değerleri yukarı çekmeye çalışması lazım. Bütün bunların karşısında durmak bizim için büyük bir mücadele.”

227


BAKIŞ

McCartney ailesi Stella, sıradışı bir ailede büyüdü (üstte ve altta) ancak kendisi gösterişten uzak, sade ve gerçekçi bir yol çizdi. İngiliz yayıncı Alasdhair Willis ile evli olan McCartney dördüncü çocuğunu kucağına almak üzere.

B r moda öğrenc s ne tavs yem, ç nden ne gel yorsa onu yapması; kend s ne yapması söylenen şey değ l. Eğer t car düşünen b r tasarımcı değ lsen z sadece k ranızı ödemek ç n öyle b r ym ş g b yapmayın. Dünyanın en y modacılarının b yograf ler ve modanın tar h h çb r zaman böyle yazılmamıştır. hoşlanmadım. ‘Hayd , ş md 20’ler moda, herkes flapper model elb seler g ys n’ g b tavırlar bana gerçekç gelmed . Bence tasarımcının görev de bu değ l. Ama sanırım ben kend mesleğ m ç n b r norm sayılmam.” Çok ünlü b r modacının bunu söylemes şaşırtıcı olsa da Stella McCartney trendlere nanmıyor: “Bugünlerde trend kel mes n duymak bana kom k gel yor. Trend d ye b r şey hâlâ var mı k ? Derg satışları ve kadınların hayal kurması ç n y b r yoldur bunlar belk . Oysa ş md h ç olmadığı kadar özgür b r ortam var. K mseye ve h çb r şeye benzemeyen şeyler yapmanın tam zamanı! B reysell ğ n öne çıktığı b r dönemdey z. Turuncu renk moda d ye herkes oturup turuncu b r şeyler yapmamalı.” O da bunu yapıyor: Kend sevd ğ ve y yaptığına nandığı şeyler . Stella McCartney tasarımları ded ğ n z zaman dönemlerden ve akımlardan bağımsız, bugünde nefes alıp veren tasarımlar gel yor akla. Beslend kler yer de sağlam. “Mısır’a g d p oradan aldığım lhamla gel p b r koleks yon hazırlamam mesela. Ben m ç n ht yaçlar, etrafımda olup b tenler ve ben m bunlara verd ğ m tepk ler öneml . Sanat, s yaset, çevre pol t kaları ya da moda. Ben çevreleyen dünyanın gündel k hayatlarımızı nasıl etk led ğ , ben etk ler.”

Neden çocuk koleksiyonu?

Stella, üç çocuk annesi, biz bu röportajı yaparken dördüncüsüne hamileydi. Çocukları ne kadar çok sevdiğini düşününce Gap Kids ile işbirliği yapmış olması ve 2010’un sonunda çocuk koleksiyonunu çıkartmış olması ayrı bir anlam kazanıyor. “Çocuk kıyafetleri tasarlamak bambaşka bir zihniyet gerektiriyor. Kendinizi işin içinden çıkarıyor; aileler neler ister, çocukların ihtiyaçları nelerdir, küçük bir çocuğun psikolojisi nasıldır, gibi sorular soruyorsunuz. 12 yaş grubu özellikle çok ilginç. Onlar 10 sene sonra genç adamlar ve kadınlar olacaklar. Bunu bilmek heyecan verici.”

228

Önem verd ğ şeyler devamlı sorguluyor. Detayları önems yor. Günün sonunda b r n kend tasarımlarının ç nde mutlu görmek onun ç n en büyük ödül. B r moda öğrenc s yken bu sektörün ışıltılı ve rengarenk b r yer olduğunu zannetse de öyle olmadığını daha 16 yaşında, Chr st an Lacro x’nın yanında staj yapmaya başlar başlamaz anlamış: “Gençken doğal olarak böyle düşünüyorsunuz. Ama ç ne g rd ğ n zde bu da b r ş. Kahve yapıyor, düğme del kler açıyorsunuz. Ama zaten ben tam da bu gerçekç l ğ sevd m. Modanın çok çılgın ve eğlenceden baret b r şey olması yer ne, zaten böyle gerçek olmasını terc h ederd m. Mesela şe başladığım tar hlerde çalışmayı seçt ğ m ustalar, el sanatlarında yetenekler olan müth ş nsanlardı. Onlardan tekn kler öğreneb l yordum. Çok sıkı moda tak pç ler nden öğreneb leceğ mden fazlasını ver yorlardı bana.” Ama yanlış anlaşılmasın. İş n teatral ve görkeml tarafını ortaya çıkaran, zlemekten çok zevk aldığı tasarımcılar da var. Sadece, kend s bunlardan b r değ l. Londra’dak ek b b le yaptıkları şlere kıyasla oldukça küçük, 25 k ş kadar. Özell kle böyle st yor, ek b ndek herkesle b re b r çalışab lmek, her şey kontrol edeb lmek ç n. Markasını kend s nden ayrı düşünmed ğ ve kend s n n g yeceğ şeyler tasarladığı ç n, şler büyüse b le ek b n küçük ve sam m tutmak st yor. ARALIK 2010

FOTOĞRAF: DAVID MONTGOMER, JACK/FILMMAGIC, EXPRESS/STRINGER

Devamlı sorguluyor


BAKIŞ

Tutarlılığı önemsiyor Markasını ve çalışma şeklini yolculuk metaforuyla açıklıyor: “Amaç, McCartney kadınını bizimle bu yolculuğa çıkarmak ve yol boyunca kendini yabancı hissetmemesini sağlamak. Ona otelde kapıyı açan da, check in yapan da, odası da aynı tutarlılıkta olmalı."

Stella McCartney ç n, modanın yaldızlarını s lkeled ğ n , daha z yade ş n özüyle lg lend ğ n söylemek doğru olur. “Tasarım yapmak f z ksel değ l akılsal b r şey ben m ç n. Kıyafetler ç zmek ya da kesmekten öte, her parçayı ayrı ayrı şlemek, m n c k detaylar ç n saatler harcamak. Enerj m bunlara g d yor. D ğer tasarımcılar ş n teatral yönüne daha çok zaman harcarken b z b r ayakkabıyla kumaşın uyumu üzer ne saatlerce konuşab l yoruz.”

Sarsılmayan bir stil

230

Neden spor?

2004’te Adidas ile işbirliğine başlayarak kadın spor kıyafetleri ve aksesuarlarına da el attı. İşbirlikleri oldukça da iyi gidiyor. Ona göre, başka bir marka ile işbirliği içinde olmak hiçbir zaman bireysel çalışmaya benzemiyor. Ama öğrenilebilecek çok şey var. “Bu kendinizi daha fazla zorladığınız, daha çok savaştığınız bir alan oluyor. Bu sayede spor ve performans ile ilgili müthiş bilgilere ulaştım. Dünyanın en iyi koşu ayakkabılarını yapma, en başarılı tenis oyuncusunu giydirme şansını elde ettim.” Aslında erkekler için tasarlanmış, sadece rengini pembe yaparak kadına uyarlanmış gibi durduğunu söylediği kadın spor kıyafetlerini bir parça da olsa değiştirebildiği için mutlu.

ARALIK 2010

FOTOĞRAF: KIM WESTON ARNOLD

O çerçeves bell b r modacı. Koleks yonlar değ şse de artık b r mza hal ne gelm ş McCartney st l h ç sarsılmıyor. Ne yapmak sted ğ n böyle net b lmek ve korumak kolay olmasa gerek. Kend s de bunu 1995 yılındak lk şovuyla deney mlem şt zaten. O günlerde kafasının daha karışık olduğunu anlattı daha sonra. Ama zamanla fem nenl kle maskülenl ğ karıştırmayı, Sav le Row ekolü terz l ğ kullanmayı ve g y leb l r şeyler yapmayı sevd ğ n anladı.“En öneml şey, nsanın kend ne dürüst olması. B r moda öğrenc s ne tavs yem, ç nden ne gel yorsa onu yapması; kend s ne yapması söylenen şey değ l. Eğer t car düşünen b r tasarımcı değ lsen z sadece k ranızı ödemek ç n öyle b r ym ş g b yapmayın. Dünyanın en y modacılarının b yograf ler ve modanın tar h h çb r zaman böyle yazılmamıştır.” Stella, zaten bunu yapmayı başardığı günden ber moda endüstr s n n en güçlü s mler nden oldu. Gen ş-overs ze ceketler nde, tulumlarında, takımlarında, hırka ve pantolonlarında her kadının ç nde var olan maskülenl ğ n gücünü h ssett r yor. Floral b r desen kullandığında b le ç çekler kusursuz değ l. “Maskülenl k, hem markamın hem de ben m öneml parçalarımdan b r . Aslında zıtlıkların heps öyle. Markamızda m zah da var c dd yet de. Ger l m, zıtlıklardan doğar, denge de buradan. Bunu parfümler mde, mağazalarımda, ürünler paketleme b ç m m zde b le göreb l rs n z. Mesela son koleks yonumda kullandığım ç çekler, normalden büyük, b raz da yanlışlar. Kız g b değ ller. Maskülenl k bu kez burada saklı.” B r başka örneğ de Mert & Marcus’un çekt ğ , Natal a Vod anova’nın modell k yaptığı reklam kampanyalarından ver yor. “Natal a, gr , d ze kadar nen, c dd duran b r ceket g y yordu. Markanın şer t hal nde yazılmış logosu se ç zg f lm semboller yle doluydu.” Vogue İng ltere Genel Yayın Yönetmen Alexandra Shulman’ın Stella’nın st l hakkındak yorumu da bütün bunları destekl yor: “Stella’nın estet k anlayışı, rahat kes mler dramat k kenarlarla komb ne ett ğ tasarımlarıyla sağlamlaştı. Başından ber ne sted ğ n b l yordu. Boşuna b r Beatles üyes n n kızı değ l.”

İç ne g rd ğ n zde görüyorsunuz, bu b r ş. Kahve yapıyor, düğme del kler açıyorsunuz. Ama zaten ben tam da bu gerçekç l ğ sevd m. Modanın çok çılgın ve eğlenceden baret b r şey olması yer ne, zaten böyles gerçek olmasını terc h ederd m.


IŞI GÜCÜ YAŞAMAK Olanı olduğu gibi yaşamaktan yana, hiç abartmadan. Hayat, onun için duyguları deneyimlemek ve hayal etmek demek. Hayal kurmuyorsak zaten ölmüşüz. Demet Evgar’ın içinde pek çok kadın var, bu gördüğünüz onlardan sadece biri. Yazı Işık Cansu Canayak Fotoğraf Stefano Galuzzi Moda Editörü Konca Aykan

298


EYLÜL 2010

299


K覺rm覺z覺 elbise, fiVALENTINO yat istek 羹zerine VALENTINO

300


R

uhundan başka bir ölçüsü yok. Kendi halinde, kendini gerçekleştirme peşinde. “Uğurlu geldi, beni mutlu edecek kapıları açtı” dediği mesleğini bulmuş, bu yolla hayata bir anlam katıyor. Bir tarafı Egeli, bir tarafı Arnavut. Kalabalık, renkli, hayallerine saygı duyan bir ailede büyümüş. Çocukken bile seyircileri, hayranları varmış. Bir de sadece onun görebildiği hayali arkadaşı Çevi. Kimse de “Kızım sen ne diyorsun?” diye sormamış. Ailelerinde yer açmışlar Çevi’ye. Annesi, kardeşi Yiğit’e hamile kaldıktan sonra bir daha görmemiş onu. Yerine kardeşini koymuş. Bugün telefonunda Yiğit, Çevi diye kayıtlı.

Hata yapma lüksü “Ailemin lüksünü yaşıyorum hâlâ. Yeteneklerimi gösterme ve çekinmeden hata yapma hakkını tanıdılar bana. Bu özgüven demek. İleride kızımız oyuncu olacak, bırakalım taklit yapsın diye düşünerek de yapmadılar.” Zaten böyle olsaydı, Demet konservatuara gitmek istediğinde bunu onaylarlardı. Ama öyle olmadı. Ailesi başka bir yol seçsin istedi. O ise 15 yaşında sahneye çıktığı ilk gün, tiyatro yapmazsa öleceğinin kararını vermişti. Madem ailesi demokrattı, o da grev hakkını kullandı; 38 kiloya kadar düştü hayali için ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na başladı. “Yetenek irin gibi bir şey. Çıkmazsa zehirler. İlk başta da sahibini. Bu yüzden şanslıyım. Yola, televizyona çıkayım diye değil, tiyatro yapmalıyım diye çıktım. İlk başladığın yeri unutmamalısın. Benim için bu, içinde o amatör ruhun olduğu tiyatro. 1 Kadın 1 Erkek de dahil, tüm televizyon projelerim bunun üstüne eklediğim renkler oldu. Fikr-i takibe inanıyorum. Bunu yapmak insanı istikrarlı ve güvenilir yapıyor.”

Aşk, insanın kendisidir Demet ve kardeşi Yiğit dört senedir beraber yaşıyorlar. Aralarında fazla yaş farkı yok. Mecbur olmadıkları halde bir evde beraber yaşamaları zor ve ilginç geliyor bana. Ama sohbet ilerledikçe anlıyorum ki, bu Demet’in hayattaki her şeye deneyim gözüyle bakmasının sonucu. Duyguları ve durumları deneyimlemek, onlarla evrilmek istiyor. “Çatıştığımız çok şey oluyor tabii. Ama ben ‘rağmen sevmeyi’ seviyorum. Her şeye rağmen birlikte olabilmeyi. İnsan da bu arada kendini eğitiyor. Zaten en yakınındakiyle barışırsan, herkesle ve her şeyle barışmışsındır demektir. Onun sınavını hâlâ veriyoruz. Güzel olan da bu.” Belli ki duygusal bir kadın Demet. Ama mantıklı olması gerektiğinde aklı da çok çalışıyor. Acaba hayatta hangi yönünü daha çok kullanıyor, merak ediyorum. “Aklın her zaman doğru söylediğine inanmıyorum. Ama biliyorum ki kalp her zaman doğruyu söyler. En sonunda aklına şöyle bir sorarsın ama son kararı verecek yer yine kalptir.” Madem kalp her şeyi bu kadar iyi biliyor, ona inanıp aldığımız kararlarda duvara çarpmamızı nasıl açıklayacağız?

ARALIK 2010

“Kararı aklın da verse, kalbin de verse sonunda acı çeken yine kalbin. Madem acıyı sonunda o çekiyor, o zaman bırakalım kararı da o versin.” Zaten aşk da Demet için bir kadınla erkek arasına sıkışıp kalamayacak kadar büyük ve değerli bir şey. “Böyle düşünürsek aşka ayıp etmiş oluruz gibi geliyor bana. Aşkı, kendisi olarak görmeli insan. Daha geniş, daha yüce. Yaşama nedenindir aşk.” Hakkında araştırma yaparken söylediği güzel bir cümleye denk gelmiştim. Bir erkekte iyilik, adalet ve cesaret arıyorum, diyordu. Peki şimdi buldu mu? Bir de tabii, üçüne birden sahip erkekler sahiden var mı? “Olmaz olur mu? Şu anda bunları yaşadığım bir ilişkim var. Benim için erkeğin cesareti, iyiliği ve adaleti, ilişkisine sahip çıkması anlamında önemli.” Adaleti özellikle önemsiyor, bu sokaktan bulup eve getirdiği üç tane kediyle arasındaki ilişki için de geçerli. “Onlar kedi, insan değil. Onlara akılcı davranmak lazım biliyorum. Ama birini sevdiğimde ötekinin gücüne gidiyor gibi geliyor. Sanki kalbi kırılıyor. Onu da seveceğim diye kendimi parçalıyorum.”

Beş kadına da itirazım yok Bu fotoğraflarda keskin, köşeli, aklından ne geçtiği anlaşılmayan, her an her şeyi yapabilecekmiş gibi duran bir kadın var. Bu, Demet’in olabildiği kadınlardan sadece biri. Oysa şimdi, Galata’da bir fotoğraf stüdyosunda karşımda oturan, beyaz tişörtü, makyajsız suratı ve saçlarındaki papatyalarıyla bambaşka bir kadın. Zaten hakkında birbirine zıt öyle çok yorum var ki: İnanılmaz güzel kadın/itici kadın. Sevimli kadın/büyücü gibi kadın. Sıcak kadın/soğuk kadın... Bembeyaz teni, çilleri ve porselen gibi suratıyla pekala Kuzey Avrupalı da olabilir. Maskülenliği ise ayrı konu. Demet buralardan değil gibi. “Fransız kadınlarına benzediğimi söylerler. Onların daha maskülen ve erkeksi bir havaları olduğu için sanırım. Sigarayı tutuşları bile daha maskülendir.” Yuvarlak hatları ve kadınsı suratıyla tam da hanım hanımcık biri gibi durması gerekirken, hiç de öyle durmuyor. Erkek parfümü kullanıyor mesela. Giyiminde de bir maskülenlik var. Ama bunlar da durumu açıklamaya yetmiyor. “Enerjin maskülendir ya da değildir. Sadece tavrınla ilgili bu. Dışında değil, içinde bu senin. Kadınsı ritüeller pek yoktur bende; düzenli maniküre gitmek, rujunu sürmeden dışarı çıkmamak gibi. Bunlara takılmam. Toplumun kadına yüklediği rolleri her zaman oynamaktan hoşlanmam. Kimi yürüyüşünü annesinden alır; ben babamdan almışım.” Öyle ki Demet alışverişe de erkekleriyle çıkıyor; kardeşiyle, babasıyla ya da erkek arkadaşıyla. Çünkü madem bu işler beğenmek ve beğenilmek üzerine kurulu, önce erkekleri onu beğenmeli. “Stratejileri olan, burçları bilen, cilveli bir kadın değilim. Buradan gelecek ilişkiden de bir hayır beklemem. Yaptığımız dönemler de olmuştur ama ondan bir şey çıkmamıştır. Bu tip duyguları doğaçlama yaşarım. Bir anda lanet bir şey de, şirin bir şey de olabilirim. Bir kalıbın içine girmeye itirazım var.” Artık eminim, anladığım kadarıyla beş farklı Demet var. “Yanlışsam düzeltin beni” diyor ve saymaya başlıyorum. Ellerini çırparak “tamam” diyor. “Yetenekli, işine âşık Demet.

301


Stratej ler olan, burçları b len, c lvel b r kadın değ l m. Buradan gelecek l şk den de b r hayır beklemem. Yaptığımız dönemler de olmuştur ama ondan b r şey çıkmamıştır. Bu t p duyguları doğaçlama yaşarım. B r anda lanet b r şey de, ş r n b r şey de olab l r m. B r kalıbın ç ne g rmeye t razım var.

Muzip, fırlama Demet. Anaç Demet. Dişi Demet. Maskülen Demet.” Yanıt hemen geliyor: “ Hepsi tamam. Beşine de itirazım yok.”

Beni kıskanıyorsan teşekkür ederim Demet arkadaş denen şeyi çok seviyor. Kadınını da erkeğini de. Ona göre, kadınlar çok karmaşıkken erkeklerin netliği; erkekler yüzeyselken, kadınların derinliği işe yarıyor. “Ayrı ayrı yerlerden tanıdığım insanları da birbirleriyle arkadaş yapmaya çalışıyorum. Kalabalık aileden gelmenin getirdiği bir şey olabilir. İnsanlar niye anlaşamazlar ki? Anlaşamıyorlarsa altında mutlaka ego ya da önyargı vardır. Onları da kırarız. Herkes atsın bunları kafasından. Ben de atayım.” Dairenin halkalarını sürekli genişletmekten bahsediyor. Bu da yorucu bir şey olsa gerek, eğer kişinin kendisi hep dairenin merkezinde kalırsa. “Çok yorulduğum oluyor. Ama anladım ki ölçü sen olmalısın. Neyi ne kadar istiyorsan o kadar yapmalısın. Ben bir oyuna çalışırken evde çıt olmasın istiyorsam, ıssızlık arıyorsam bana bunu vermeliler. Yalnızlık da önemli.” Herkesin, birbirini kıskandığı bir dünyada, Demet’in daha çok kıskanıldığını tahmin ediyorum. Fark ettiği zaman ne yapıyor, soruyorum. Bunu belli ki çözmüş kafasında. “Hemen içime dönerim. Herkes bir gün bir şeyleri kıskanabilir çünkü. Her şeyi ciddiye alınması gerektiği kadar ciddiye alalım. Hiçbir duyguyu abartmamalı. Yoksa o duygu, kendi olmaktan çıkıyor. Bende kıskanılacak bir şey bulan insan, hemen kendinde diğerlerini kıskandıracak şeyi bulmalı bence. Beni kıskanıyorsan da teşekkür ederim sana, derim içimden. Başka türlü hayat çekilmez olur.”

Tiyatro benim fikr-i takibim Demet, 20 yaşından beri ünlü ve göz önünde. Son beş senedir çok izlenen bir dizinin başrolünde. Şimdi dolu dolu 30 yaşında. Ama hâlâ hem ünlü hem de değil gibi duruyor. “Ün, kendine hangi duyguyu giydirdiğinle alakalı bir şey. Ben geride durmayı seçtim. İstiklal’de ‘Bakalım kim beni tanıyacak’ diye yürüdüğümde bana bakıyorlar. Ama bunu hiç umursamadan geçip gittiğimde kimse yüzüme bakmıyor bile. Sahnede çırılçıplaksındır mesela. Ama kendini duygularınla öyle bir giydirirsin ki, insanlar senin çıplak olduğunu fark etmez. Şöhret de böyle. Sen ünlü olduğunu düşünmezsen, senin düşünmediğin şey de sana gelmez.” Hem

302


EYLÜL 2010

Siyah elbise, 840 Euro PPQ

303


Siyah beyaz elbise 2445 TL ANTONIO BERARDI - BEYMEN — Punto kürk, 459 Euro PUNTO

Kararı aklın da verse, kalb n de verse sonunda acı çeken y ne kalb n. Madem acıyı sonunda o çek yor, o zaman bırakalım kararı da o vers n. Siyah beyaz elbise, ANTONIO BERARDI BEYMEN — Punto kürk, PUNTO

304


EYLÜL 2010

305


tiyatroda hem sinemada hem de televizyondaki varlığını düşününce bunu başarabiliyor olması önemli bir şey. Şimdi Vay Arkadaş (2010) ile devam eden filmografisi, 2005’te Banyo filmiyle başladı. Beyza’nın Kadınları (2006), Güneşi Gördüm (2009), Yahşi Batı (2009) ile devam etti. Altı sene boyunca Kenter Tiyatrosu’nda oynayan Demet, Gece Mevsimi’ndeki rolüyle Afife Jale En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, VI. Lions En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerini, Anna Karenina'daki rolüyle 12. Sadri Alışık Ödülleri’nde Yardımcı Rolde En Başarılı Kadın Oyuncu ödüllerini de aldı. “Bu sene Kenter’de oyun kalktığı için yokum. Ama şu anda tiyatroyla ilgili daha büyük bir proje üzerinde çalışıyorum.” Demet, sahne için doğmuş bir kadın. Bu dans etmek, şarkı söylemek, müzikalde oynamak, tiyatro yapmak olabilir. Sahnenin her türlüsünde güçlü bir varoluşu var. Ama hem fikr-i takip noktası hem de aşklarının aşkı, tiyatro. Durduramıyor kendini hakkında konuşurken. “Sen canlısın, onlar canlı. Hile yok. Ego yok. 1700’lü yıllarda kadınlara sahneye çıkma yasağı varken yaşasaydım da çıkardım sahneye. Bunun karşılığı ne para ne başka bir şey. Ama inanır mısın, her seferinde, ‘Tamam Demet, bugüne kadar başardın ama bu rolde bittin kızım’ diyorum. Korku sarıyor. Böyle olmasın diye de ölümüne çalışıyorum.”

Hayal etmeyen kişi ölü demektir Madem hayat deneyimlemek ve öğrenmek Demet için, şu an elinde neler var, neleri değiştirmeyi başardı kendinde, diye soruyorum. Yok ettiği duyguları var, kazandıkları kadar. “Sinirimin ve zaaflarımın tuzağına düşmemeyi biraz daha öğrendim. Hayatımda kaygıyı azalttım, mutsuzluğa giden o yolu kapattım. Mutluluk net bir şey çünkü ve senden de netlik istiyor. Kaygıyı barındırmıyor içinde. Ve öğrendim ki, söylenmenin anlamı yok. Ya bir şey yapmalı ya da susmalısın.” Çekimler sırasında da fark etmiştim. Bir sözü varsa ve yeri gelirse konuşuyor, yoksa susuyordu. Yormuyordu. “Bir sözüm yoksa sadece izlerim. Birilerinin konuşması için birilerinin susması lazım. Dinlemek de dinlenmek de güzeldir.” Çözdükleri kadar çözemedikleri de var. Zaman zaman kendini çaresiz hissedebiliyor. Öyle zamanlarda Audrey Hepburn, Ömer Hayyam, Albert Einstein ya da Platon gibi tarihi karakterlere akıl danışıyor, “Benim yerimde olsaydınız siz ne yapardınız” diyor. “Einstein, ‘Hayatta iki çeşit insan vardır. Birincisi, hayattan hep mucize bekleyen, ikincisi ise hayattaki her şeyin bir mucize olduğunu bilenler’ der. Ben ikinci grupta olmaya çalışıyorum. İyimserliğim belki de bundan.” Edith Piaf ise bambaşka bir yerde Demet için. Piaf ’ın işinin gücünün yaşamak olmasından etkileniyor. “Yaşamak! Gerisi palavra, diyor Piaf. Yaşamak bir araç değil, amaç olmuş onun için.” Demet, hayal kurmadan uykuya gitmiyor. Çünkü ona göre hayal kurmayı unuttuğu anda ölüyor insan. “ Bence hayal kurmak seni sen yapan şey. Herkesin başına gelecek şeyler aynı. Doğuyor ve ölüyoruz. Sen, o arada başına gelenlersin. Bunu hayal etmelisin! Kendindeki farkı bulup o doğum ile ölüm arasında kalan araya bir anlam kattığında hayat çok daha eğlenceli hale geliyor.”


Siyah korse, 545Siyah TL, Siyah dantel TL korse, Siyahelbise, dantel1035 elbise, DOLCEDOLCE&GABBANA & GABBANA — Ayakkabı, 995 TL — Ayakkabı, STELLA STELLA MCCARTNEY-BEYMEN McCARTNEY-BEYMEN


Siyah bluz, KARL LAGERFELD — Şapka, PIERS ATKINSON

Siyah deri elbise, fiyat istek üzerine VALENTINO


İlg s n çekmek gerçekten zor bu kadının. Bazı şeyler var onu heyecanlandıran. Oraya oynamak lazım. Nasıl b r kadın bu? Soğuk mu, sıcak mı? Uzak mı, yakın mı?

Siyah deri elbise, VALENTINO Prodüksiyon : Murat Öktensoy Saç : Serkan Aktürk Makyaj : Gülüm Erzincan Erkek Model : Ender @ Bybusto Set Tasarım : Onur Güleç


voguebakış “Dazed & Confused’un kurucularından biri olduğum için, sözüm diğer iş yaptığım yerlere göre çok daha fazla geçiyor. Orada kafamdakini sınırsızca yaratabiliyorum. Hem fotoğrafları çekerken, hem de derginin içindeki sunumunu belirlerken kontrolü elimde tutabiliyorum. Ama yayıncılıkla fotoğrafçılık arasında bir seçim yapacaksam, fotoğraf derim. Gerçi bunu söylemem biraz garip, çünkü şu anda çok yakında piyasada olacak The Hunger adlı dergim üzerinde çalışıyorum!”

Fotoğraf performans sanatı oldu İngiliz fotoğrafçı Rankin, son 20 yılın en üretken isimlerinden biri. Bir fotoğrafçı, yönetmen ve yayıncı. Fotoğraflarının ortak bir tarzı olsun istemiyor, dürüst olsunlar yeter. Rankin’le 20 yıllık işlerini kapsayan Open Rankin adlı sergisi ve ona eşlik eden Rankin Live projesini konuştuk. Röportaj Işık Cansu Canayak Rankin’in mesleğini tanımlamak için kısa bir yol yok. 1991’de Jefferson Hack ile beraber Dazed & Confused’u kurduğu için bir yayıncı mı? Çektiği belgeseller ve müzik videoları ile bir yönetmen mi? Sadece geçtiğimiz üç sene içinde 10 kitap yayımladığı için bir yazar mı? Yoksa bu yazıya konu olduğu üzere, Kraliçe Elizabeth’ten David Bowie’ye, Madonna’dan Prens William’a, dünyanın en ikonik isimleriyle çalışmış bir fotoğrafçı mı? Reklam mı, moda mı, portre fotoğrafçısı mı? Hepsi mi? Cevabı kendisi de bilmiyor. “Bu soruyu cevaplamakta zorlanıyorum. Önce fotoğrafçı, sonra yönetmen ve yayıncıyım diyebilirim. Sevdiğim işi yapıyor olmak bana yetiyor. Onlar benim yerime beni tanımlıyor zaten.” Haklı. Zira 20 yıllık fotoğraf çalışmalarını topladığı retrospektifi Open Rankin sergisi onun adına konuşuyor. Ancak Rankin, yani John Rankin Waddell, tek bir sergi yapmakla yetinecek adam değil. Open Rankin’in yanına, 2009 yılında Londra’da başlattığı Rankin Live projesini de ekleyivermiş. Geçtiğimiz Haziran ayında New York’un meşhur Milk Stüdyoları’nda beş gün süren çekimler, yaşadığımız dijital devrimin altını çiziyor. Konu şu: Ünlü olmayan, sıradan insanlar Rankin’in ajansına, stillerini ve kendilerini ifade eden bir portre resimleriyle ve katılım ücretiyle başvuruyorlar. Verdikleri ücret Oxfam America adlı bir sosyal yardım kuruluşuna bağışlanıyor. Rankin, seçilen kişilerle, onlar da sanki Rachel Weisz ya da Colin Firth’müş gibi çalışıyor, portrelerini çekiyor ve fotoğraflarını 20 dakika içinde rötuşlayıp basarak var olan serginin yanına ekliyor. Onları anında serginin ve ünlülerin cazibeli dünyasının bir parçası yapıyor. Sergi, New York’tan sonra şimdi de Los Angeles’ta. Çin’de açmaya hazırlandığı bir sergi daha var. 2012’de Almanya’nın Düsseldorf kentindeki bir müzede büyük bir etkinlik daha planlıyor. Yani önümüzdeki aylara 7 sergi, 7 kitap ve bir yeni dergi daha sığdırmayı planlayan Rankin’in anlatacağı çok şey var.

148 vogue.com

“Benim ünlüleri fotoğraflamamam imkansız. Çünkü ilgimi çeken insanlar bir biçimde sıranın dışına çıkmayı başarmış olanlar. Bilimde, sanatta, politikada ya da modada, sahne ışığının altına başarılarıyla çıkanlar. Bir fotoğrafçı olarak böyle isimleri görmezden gelmem mümkün değil.” vogue.com

149


voguebakış

“Eskiden analog makinelerle fotoğraf çekerken, tek söz sahibi kişi sizdiniz. Sizden başka kimse sizin gördüğünüzü göremezdi çünkü o lensten sadece siz bakardınız. Oysa dijital makinede çektiğiniz fotoğraf ekrana yansıyor, ekibiniz anında görüyor. Herkes sürecin bir parçası ve kendini değerli hissediyor. Bu yüzden bence dijital harika bir şey. Fotoğrafçılığın aldığı yolu seviyorum. Son derece pasif bir şeyden, bugün insanları içine alan bir performans sanatına dönüştü.”

“Fotoğraf dediğiniz şey, bir fanteziden ibaret. Bir kişinin en doğal haliyle çekildiğini düşündüğünüz bir portre fotoğrafı bile onun gerçek halini yansıtamaz. Bugüne kadar çalıştığım hiçbir kişinin gerçek hayatındaki haliyle fotoğraftaki hali aynı değil. Olamaz da!” 150 vogue.com

vogue.com

151


voguebakış “Rankin Live- Canlı Rankin projesi, fotoğrafınızın çekildikten yarım saat sonra sizin de bir galerinin duvarında yer alabileceğiniz fikrinden doğdu. Tam da yaşadığımız çağın hızına uygun bir hareket. İşlerime baktığımda teknolojinin bana ne kadar yardım ettiğini gördüm. Ve ona teşekkürlerimi fotoğraf üzerinden sunmak istedim. Şöhret çok muğlak bir şey. Ben hiç tanınmayan insanların portrelerini ünlü birinin, diyelim, Kate Moss’un ya da Rachel Weisz fotoğrafının yanına koyup ona olan bakışımızı değiştirdiğimde şöhret kavramının kendisiyle de oynamış oluyorum. Bazıları, yaptıkları işte en iyi oldukları için ünlü olurken, bazıları sadece ünlü olmak için ünlü oluyor. Bu algılara dikkat çekmeyi seviyorum. Rankin Live projesi, portre fotoğrafçılığının bir illüzyondan ibaret olabileceğini de gösteriyor.”

“Çalıştığım ünlülerle rahat ve samimi ilişkiler kurarım. Örneğin Elle MacPherson’un Intimate adlı iç çamaşırı koleksiyonunun çekiminde, sonradan karım olacak Tuuli ile tanıştım. Bu bir sürprizdi. Birlikte çalışa çalışa en yakın arkadaşlarımdan biri haline gelen Heidi Klum örneğini de verebilirim. Hayatımda tanıdığım en yaramaz kadın. Tam da bu yüzden çok eğlenceli!”

“2000’de piyasaya çıkan kitabım Celebritation (Ünlüleştirme), kameranın önünde geleneksel ve alışılmış kalıpların dışına çıkmaya cesaret eden ünlüleri anlatıyor. O karelerde onları ya hazırlıksız bir anlarında yakalanmışken ya da çok daha eğlenceli ve ironik bir biçimde rol yaparken görüyorsunuz. Tabii bu kitap bazı ünlü arkadaşlarımı biraz kızdırmıştı. Onlarla alay etmeye çalıştığımı düşünenler vardı. Ama bu da işimin bir parçası.”

152 vogue.com

vogue.com

153


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.