vogue_2011_01

Page 1

OCAK 2011

YETENEK AVI

Çıtayı yükselten 19 genci seçtik

Vitamin ziyafetine son

KATE MOSS İleri gitti EKRANIN FETTAN KADINLARI

TOM FORD Şova devam

Alessandra Ambrosio ile metalik makyaj

Serenay Sarıkaya Esra Dermancıoğlu

OYUN BAŞLASIN

ISSN 1309 5382

8 TL

K.K.T.C 10 TL


ARTIDEĞER Eric Guillemain Fransız fotoğrafçı Eric Guillemain, işe dünyaca ünlü fotoğrafçı Peter Lindbergh’in asistanlığını yaparak başladı. Bir yandan da Venice adlı rock grubunda şarkı söylüyordu. Vanessa Paradis, Rachel Weisz, Milla Jovovich gibi birçok ünlüyü fotoğrafladı. Eric, Vogue Türkiye’nin 2011’deki ilk sayısı için Paris’te Serenay Sarıkaya’yı tüm yalınlığıyla fotoğraflayan isim. Fotoğraflarını filtresiz, duygularla bire bir çalışan, beklenmedik olarak tarif ediyor. Sıradan bir gününüz nasıl geçiyor? Günü her zaman bir fincan sütsüz kahveyle açar, dua ile kapatırım. Yani sıradan olandan mistik olana doğru yol alırım. Bu ikisinin arasında olup bitenler ise genelde tesadüfi ve kaotiktir. Beni uyanık tutan şey tam budur zaten.

Ahmet Polat Hollanda’da doğan Polat, St. Joost Academy’de fotoğrafçılık eğitimi aldı. Son sergisi Kemal’s Dream Amsterdam Fotoğraf Müzesi FOAM'da sergileniyor. Efes’te Uyandılar çekimi ile sayfalarımızda. Yedi Uyurlar fikri nereden çıktı? Her şey din temalı bir çekim yapmak istememizle başladı. Ama ben bunu Türkiye’ye özgü birşeyle bağlantılı hale getirmek de istiyordum. Efes’teki Yedi Uyurlar efsanesi ve mağarası tüm bu isteklerimize karşılık verdi. Yedi Uyurlar hikayesine dair en ilginç bulduğum şey üç büyük dinin de bu hikayeyi doğruluyor olması.

Nurcan Akad 28 yıldır çeşitli gazete ve dergilerde yönetici olarak çalışan Nurcan Akad, geçenlerde kurumsal hayattan ayrılma kararı aldı. Kendi deyimiyle “garantili hayata” veda eden Akad, Vogue Türkiye’de, hayatındaki bu önemli değişikliğin nedenleri ve getirdikleriyle yüzleşti. Yüzleşme yazısı yazmak kolay bir iş mi? Hiç değil. Hatta teklifi kabul ettikten beş dakika sonra pişman oldum. Zor zamanlarda yaşadıklarını paylaşma eğiliminde olan biri olmadığım için sanırım. Zaten, yazılı basından ayrılma kararını almama neden olan bir “yüzleşme”den söz etmedim, daha çok bu kararı aldıktan sonra yüzleşmek zorunda kaldıklarımı anlatmakla yetindim. O bile kolay olmadı.

Serenay'ın yüzüne düşen ayna lekeleri bile onun güzelliğini kapatamıyor. Eric Guillemain —

Muammer Brav

Yazmaya Vizyon dergisinde başlayan, 15 yıldır freelance olarak sinema yazıları yazan ve röportaj yapan Muammer Brav bu ay Flaş’ta okuyacağınız São Paulo yazısını kaleme aldı. Brav’ı CNN Türk’te hazırlayıp sunduğu Hayatım Sinema adlı programdan da hatırlayacaksınız. Brezilya’nın São Paulo kentine gitmeyen insan nelerden eksik kalır? Oscar Niemeyer’in bu ülkeye kattıklarını görmek için bile buraya gidilmeli. Bir mimarın, bir kentin havasını nasıl değiştirdiğini São Paulo’da gördüm. 1950’lerde tasarladığı İbirapuera Parkı başlı başına olay! Yolculuğa dair en yakın planınız ne? Her yolculuk sonrası yeni hedef belirlemezsem mutsuz olurum. Uzun bir Yeni Zelanda yolculuğu görünüyor ufukta. Bu kış nasıl bir kış olsun? Lütfen çok soğuk olmasın! İyi filmler, iyi oyunlar, iyi sergiler ve iyi kitaplarla dolu olsun ve elbette iyi sanat hak ettiği ilgiyi görsün.

12

Alper Kotaman

Alper Kotaman, dört buçuk yıl Esquire’ın genel yayın yönetmenliğini yaptı. NTV’de “5 kere 5” programında yer aldı. Şu anda Bloomberg HT’de programlarına devam ediyor. Bu ay, Nostalji sayfalarımızdaki Pirelli Takvimi yazısını yazdı. Şu aralar aklınızı en çok ne meşgul ediyor? Beni en çok heyecanlandıran düşüncemi burada paylaşmam çok mümkün değil. Çünkü bu bir kadınla ilgili. Yine de açık bir cevap verdim sanırım. Girişmiş olduğum dijital dergi işleriyle ve sürdürmekte olduğum televizyon kariyerimle ilgili heyecanlarım da var.

OCAK 2011


BAKIŞ

Kadın kadının kurdu mu? Kadın dayanışmasına, kız kardeşlik ruhuna, dişi dostluğuna çok mu güveniyorsunuz? Kız arkadaşların yerini hiçbir şey tutamaz mı diyorsunuz? Twisted Sisterhood / Çarpık Kız Kardeşlik kitabının yazarı Kelly Valen sizin gibi düşünmüyor. Ona göre kadınlar birbirine iyilikten çok kötülük ediyor. Yazı Işık Cansu Canayak

124

Birbirimize ihtiyacımız var Kadın tab atı aslında b rb r ne güvenmeye mey ll . Çünkü hayata onlarla başlıyoruz. B z doğuran, besleyen, büyüten, b r kadın. Zaman ç nde ne oluyorsa oluyor, deney mler m z b z mesafe koymaya mecbur bırakıyor. Oysa hem f z ksel hem de ruhsal sağlığımız ç n b rb r m ze öyle ht yacımız var k . The Tend ng Inst nct: Women, Men and the B ology of Our Relat onsh ps k tabının yazarı ps k yatr st Shelley Taylor, Los Angeles Kal forn ya Ün vers tes ’nde b r araştırma yaptı. Hemc nsler tarafından kabul ed l p doğrulanmanın k ş dek stres azalttığını, tans yonu ve kolesterolü düzenled ğ n , oks tos n hormonunun (huzur ve sükûnet verd ğ ç n güneş ışığı hormonu da den yor) çok daha fazla salgılandığını buldu. Harvard Ün vers tes ’nde 50 yaş ve üstü hastalar üzer nde yapılan altı yıllık araştırmanın sonucu da farklı değ l: Sağlıklı ve güvenl sosyal l şk ler ç nde bulunmak denekler n bey n fonks yonlarını artırıp gel şt r yor, hafıza kaybını azaltıyor. Göğüs kanser olan kadınlar üzer nde yapılan b r başka araştırma, en az on hemc ns yle olumlu l şk ler ç nde olan kadınların, yakın l şk lere sah p olmayanlara göre y leşme şansının dört kat daha fazla olduğunu gösterm ş. Taylor’ın ded ğ g b , dostluk denen şey en kolay tedav , en ucuz laçtır.

Kolay yaralanıyor, zor unutuyoruz Shelley Taylor’a göre, kadınlardan canımız yandıkça erkeklerle dostluğa yönelmek b r adaptasyon stratej s . B r nev havlu atma. Kadınlarla g r len kompl ke l şk ler n yanında erkekler n açık sözlülüğü, netl ğ , daha az talepkar olmaları b z m ç n b r merhem. İy leş yoruz. Ancak şunun da farkındayız: B z kadınlar kend aramızda sadece b z m b ld ğ m z b r d l konuşuyoruz. Erkekler bu d l b lmed kler ç n b z anlamalarında hep b r parça eks k kalıyor. Bunu b lmem ze rağmen, b nd ğ m z dalı kesmeden de duramıyoruz. İy yken çok y , kötüyken çok kötüyüz. Bu da b z m kend m zle çel şt ğ m z nokta. Jenn fer An ston, “Kadın dostluğu kadar güzel yoktur” d yor. Megan Fox, “Kadınlar berbat yaratıklardır, heps nden nefret ed yorum” d yerek öfke püskürüyor. Ortası yok. Tam da bu yüzden b rb r m ze verd ğ m z zararın yanında aşk acısı b le solda sıfır kalab l yor. Çünkü erkeklerden gelen darbeler, anlayış gören, tanıdık b r şey. O yüzden de çok şaşırtmıyor. Ama b z hemc nsler m ze güven rken bunları hesaba katmıyoruz. Kadınların b rb r ne verd ğ zarar çok daha der nlerde b r yere dokunuyor. Kate W nslet ününe, ödüller ne ve çocuklarına rağmen hâlâ kız arkadaş fob s n aşamadığını OCAK 2011

FOTOĞRAF: ARTHUR ELGORT

se öğrenc s Kelly Valen, okuldak en yakın kız arkadaşlarıyla beraber b r part ye g der. Gece gündüz beraber olduğu kız arkadaşlarının yanında kend n güvende h ssett ğ ç n, o gece çk y b raz fazla kaçırır. Gecen n sonunda şler karışır, kafalar bulanıklaşır ve Kelly, sınıf arkadaşlarından b r n n tecavüzüne uğrar. Çok sevd ğ kız arkadaşları ne bu olayı durdurmak ç n b r çaba harcar, ne de sonrasında ona destek olurlar. Hatta görmez-duymaz-b lmez üç maymunu oynar ve olay sonrasında onu gruplarından dışlarlar. Kelly tecavüz olayını ve sonrası yaşadıklarını ç ne atar, ta k 2007 yılında b r patlama yaşayıncaya kadar. O gün oturup kadınların b rb rler ne ett kler üzer ne b r yazı yazar ve New York T mes’da yayınlatır. Aldığı tepk ler, tam da yazının çer ğ n doğrular şek lded r. Kadınlar onu, kadınları b rb r ne düşürmekle, becer ks zl kle, sosyal zeka ger l ğ yle suçlar. Bloglarda hakkında nefret dolu yazılar çıkar. Tam da o günlerde b r arkadaşının 16 yaşındak yeğen Phoebe Pr nce, kız arkadaşlarının nternet üzer nden kend s yle dalga geçmes ne dayanamayarak nt har eder. Avukatlık mesleğ nden yen emekl olan Kelly bu olayın da etk s yle b r karar ver r: Konuyla lg l tüm Amer ka’yı kapsayan b r araştırma yapacak ve bunu da b r k tapta toplayacaktır. İşte Tw sted S sterhood (Çarpık Kız Kardeşl k) bu araştırma ve onun açtığı kapılarla yazılmış b r k tap. Ortaya koyduğu sonuç se tek kel meyle haz n: Kadınlar b rb rler ne y l kten çok kötülük ed yor. Faydadan çok zarar get r yor. Tüm Amer ka’yı gezerek her eyaletten, meslek ve yaş grubundan 3 b n 20 kadınla yüz yüze görüşerek yapılan araştırma, katılımcıların yüzde 84’ünün hemc nsler yüzünden telaf s mümkün olmayan hasarlar aldığını ve bugün hâlâ o ger l mler taşıdıklarını ortaya koyuyor. Aslında bu sonuç b r sürpr z değ l. Kadın kadının kurdudur lafının teor ğ de prat ğ de, hep m z n b ld ğ b r sır g b varlığını alttan alta hep h ssett r yor. “Mutsuzsanız b r kadına, mutluysanız b r erkeğe söyley n” lafı bu durumun y fadeler nden b r . Patronunun erkek olmasını terc h eden kadınlar çoğunlukta. Konsoloslukta, devlet da res nde ya da haval manında check- n kuyruğunda sıra beklerken, ‘umarım şansıma b r erkek düşer’ d ye düşünmeyen m z var mı? Kadınlardan yara aldıkça dostluk ç n erkeklere sığınmayanımız? İşte bu sorulara ver lecek yanıtlar, tam da b z m karanlık tarafımıza denk düşüyor. Öyle k , M chelle Obama b le k kız annes olarak, kızları ve bundan sonrak nes llerde yet şecek kadınlar ç n korktuğunu söylem ş. “Çocuklarımın benc l b rer genç kadın olmaması ç n çok çaba harcıyorum.”



BAKIŞ Kadının yanında kadın olmak

Terapiportali.com adlı web sitesinin kurucularından Klinik Psikolog Eda Arduman, kadınlar arasındaki karmaşık ilişkiyi ve tansiyonu yorumladı: “Kadın kadının aynı anda hem en kadim dostu, hem en çetin rakibidir. Bir kadına, hemcinsleriyle yok olmadan ve yok etmeden rekabet etmek güç kazandırır. Bunun kökenleri de kadınlarla kurduğumuz ilk ilişkiye dayanıyor bence. Bizi ilk doyuran, rahat ettiren, genellikle bir kadındır. Aynı zamanda anneler bize dizginleri vuran ilk kişidir. Ve işte bu ilişki kişiliğimizi inşa eder, hayatımızı yöneten duygusal tonun tayin edicisi olur. İlişki örüntülerini bir sarkaç gibi düşünelim. Annelerimizle kurduğumuz yaklaşma çabaları bize önce rahatlama getirir. Zamanla fazla yakınlık ve aşinalık boğucu gelir, bunu uzaklaşma ve bireyleşme süreci takip eder. Annelerimizin karşısında kadın olmak bize bazen bir nevi meydan okuma gibi gelir. Annelerimizin karşısında bu konuda duyduğumuz çekinceyi zamanla başka kadınların karşısında da duyabiliriz. Neden erkekler arasında böyle bir ilişki yok da kadınlar dünyasında var sorusuna yanıt ise şu olabilir: Kadın detay ile uğraşır. Hayat bunu bekler kendisinden. İlişkilerindeki hem olumlu hem olumsuz şeylerden, bir erkeğe oranla çok daha derinden etkilenir. Kadınlardan kaçan bir kadın kendi dişil yönünden kaçıyor olabilir. Kadınlar için bir erkeğin yanında kadın olmak daha kolaydır. Erkeksi bir kadın bile olsa daha kolaydır. Kadının yanında kadın olmayı öğrenmek ise kilometre ve deneyim gerektirir.”

anlatmış b r derg ye: “Genç b r kızken kız arkadaşlarım ben mle fazla k lolarım yüzünden dalga geçerlerd . Hâlâ bu konuda rahat değ l m. Sızısı b r yerde duruyor.” Kelly Valen’ n yaptığı araştırmanın sonucuna göre de alay, kadının s lahları arasında b r nc sırada. Onu rekabet, yargılanmak, ded kodu, dışlama ve yanlış yönlend rme zl yor. B r d ğer kötü haber de Kal forn ya Ün vers tes profesörü Dr. Louann Br zend ne’ n The Female Bra n adlı k tabından. “Kadınlar, detaylı b lg ler saklama konusunda daha başarılılar çünkü kadın beyn nde uzun sürel hafızayı bel rleyen h ppokamus daha büyük. Olayın duygusal ş ddet arttıkça adrenal n hormonu daha fazla salgılanıyor. Bu, beyn n muhakeme, dosyalama ve hatırlama b ç m n etk leyen hormon. Yan kadınlar canlarını yakan şey daha kesk n b r b ç mde saklıyorlar. Ortada b r tehd t olsun ya da olmasın, saklanan şey, henüz b l nç devreye b le g remeden kend n hatırlatmanın b r yolunu buluyor.” Yan özetle, b z uzun vadede daha fazla sakatlanıyoruz çünkü kadın daha zor unutuyor. O halde şunu sormak gerek: Madem bu kadar nc n yoruz, neden böyle davranmaya devam ed yoruz?

Neden erkekler değil de biz? 2008 yılındak Women n Educat onal Leadersh p konferansında Prof. Barbara Brock, S sters or Saboteurs (Kız Kardeş m Kundakçı mı?) başlıklı b r konuşmasında özetle şunu söyled : “Kadınlar, kend ler ne hedef olarak seçecekler k ş ler kompleks ve zayıflıklarına göre bel rl yor. Kend ler nde ne eks kse, tahammül edemed kler şey o.” Ölçü olarak karşısındak kadının yaşı, eş , ş , popülerl ğ ve erkeklerle kurduğu l şk b ç m alınıyor. Kelly Valen’e gelen mektuplardan b r nde şöyle b r tavs ye var: “H çb r zaman b r kadına çok mutlu görünmey n. Mutlaka b r kusurunuz, b r derd n z olsun k

126

karşınızdak rahat ets n, çekememezl k edemes n. Bu çok şe yarıyor.” İnsan merak ed yor, neden erkekler değ l de kadınlar böyle? T m F elds’ n Bullyc de: Death at Playt me adlı k tabındak tesp t buna b r cevap olab l r: “Kadınların hem sosyal zekaları daha yüksek, hem de tek b r bakış ya da gülümsemeyle pek çok şey anlatma yetenekler var. Bu erkeklerde olmayan b r şey. Y ne de erkekler n b rb rler ne h ç zarar vermed ğ sanılmasın. Sadece, bu konuda kadınlar kadar başarılı değ ller! Kadınlar sosyal etk leş mdek nüansları daha y yakalıyor, mesajlarını daha alttan alta ver yorlar. Bu yüzden kolay yakalanmıyor ama kolay nkar ed yorlar.” B r d ğer görüş se 20 seneden ber kadınlar arası l şk üzer nde çalışan, Woman’s Inhuman ty to Woman k tabının yazarı Ph llys Chesler’dan. Chesler’a göre kadınlar arası savaşlar, erkekler nk nden çok farklı. Erkekler öfkeler n fade etmek ç n gerekt ğ nde kaba kuvvet kullanab l r, bu görünen b r şeyd r. Oysa kadınların yumruk yumruğa b r yöntem yoktur. Kend ler n nc t p gölgede bırakan durumlar karşısında aldıkları tavır görünmezd r. Ph llys’e göre, kadınların hayattak temel mot vasyonu kabul görmekt r. En büyük fob ler se redded lmek. Bu yüzden hemc nsler tarafından dışarıda bırakılmak ve onaylanmamak kadınların hayatını darmadağın ed yor.

Barbie’ye karşı Chrissa Tw sted S sterhood k tabını okuyunca bu ş n şakası olmadığını anlıyorsunuz. Dışarıdan bakıldığında her şeye sah pm ş g b görünen kadınlar, k bu araştırmaya katılanların yüzde 60’ını oluşturuyor; hemc nsler ve hayatın zorlukları karşısında kend ler n rahatsız, gerg n, d kkatl ve d ken üstünde h ssett kler n anlatmışlar. 2009 yılında, Amer kan Ulusal Suç Engelleme Konsey , okul çağındak gençler n yarısından fazlasının nternet üzer nden alaya, dışlanmaya ve ded koduya maruz kaldığını açıklamış. Farklı yerlerde yaşayan Megan Me er ve Phoebe Pr nce adlı genç kızların kız arkadaşlarının alayları ve dışlamaları sonucunda gelen nt harları, kamuoyunun d kkat n bu konuya yoğunlaştırmış. Y ne 2009 yılında, Amer kan Ped yatr Derneğ bu konuyla lg l yen pol t kalar bel rlem ş. Yaptıkları çağrıda bu t p dışlamaların, k ş lerde ömür boyu sürecek ruhsal sakatlıklara yol açab leceğ n ; doktorların a lelerle şb rl ğ yapması gerekt ğ n söylem şler. İng ltere’deyse, kızların nternet üzer nden b rb rler n tac z ederek zarar vermes n n tutuklama emr ve hap s cezası g b karşılıkları var. Los Angeles Kal forn ya Ün vers tes ’nde yapılan b r başka araştırma, canımızın neden gerçekten acıdığını açıklıyor. Beyn n, f z ksel acıyı algılayıp değerlend ren kısmıyla duygusal travmaları değerlend ren kısmı aynı. Bu yüzden, güvenmeye kodlandığımız hemc nsler m zden zarar görünce, el m z kolumuz kes lm ş g b can acısı çek yoruz. Üstüne üstlük bu acılar; anks yete, depresyon, kend ne güvens zl k g b tedav s f z ksel b r sorundan daha uzun zaman alan ps koloj k sorunlara yol açıyor. San Franc sco’da kâr amacı gütmeyen No Bully adlı organ zasyon buna karşı atılmış adımlardan b r . Uzun vadel bu çöküşler n önüne geçmen n en y yolunun tedav den z yade, durumu önleme olduğunu düşünüyorlar. Eğer kadınlar kıyaslama, kıskançlık ve heves kırma g b konularda kend ler n törpüleyeb l rlerse, zaten ortada tedav ed lecek b r şey kalmayacak. Mean G rls olarak b l nen, daha güçlü, acımasız ve kend nden zayıfları ezen kız t p n n önü ancak böyle kes leb lecek. Buna espr l b r destek de ünlü oyuncak f rması Amer can G rl’den. F rma nce, uzun bebek p yasasının dom nant f gürü Barb e’ye karşı, Chr ssa adlı yen b r bebek çıkardı. Chr ssa d ğerler n n aks ne daha r , daha ç rk n. Kötülük yapmayan, k msey ez p dışlamayan, halden anlayan b r . Sonuç olarak Tw sted S sterhood adlı k tap, deal ze ed lm ş b r kadın dayanışmasından bahsetm yor. Zaten yazar Valen, bu dayanışmanın olab leceğ ne nancını da kaybetm ş görünüyor. K tabın önerd ğ tek şey, durumun farkına varmamız. Çünkü ht yacımız olan sosyal değ ş m ancak böyle geleb l r. Zayıflıklarımıza karşı b rb r m z kurban etmen n b r v rüs g b yayılarak sağlıksız kadın kuşaklarının yet şmes ne neden olduğunu kavramamız gerek. B raz daha adaletl davranırsak zaten çok yol almış olacağız. OCAK 2011


Gözü yükseklerde değil, gelecekte. İleriye, hayallerine bakıyor. Serenay Sarıkaya henüz 19 yaşında. Ama “Akıl yaşta değil, baştadır” atasözünün hakkını veriyor. Vogue Türkiye, yaşından beklenmeyecek kadar olgun, hayat üzerine kafa patlatan bu genç kadınla birlikte Paris'te çekimdeydik. Röportaj Işık Cansu Canayak

Dantel çiçek desenli mini elbise, ERDEM — Platform ayakkabı, PRADA

Fotoğraf Eric Guillemain Moda Editörü Konca Aykan



Omuzları tüy işlemeli lila elbise, ZAC POSEN

188


Ç

ok yağmurlu bir günde Cihangir’de bir kafede buluşacaktık. İçeriye telaşla girdim, biraz da geç kalmıştım. Beline kadar inen saçları, kırmızı kazağı ve sadece maskaradan ibaret makyajıyla Serenay, biriyle sohbet ediyordu. El sıkışmak yerine, sevecenlikle sarılıp öptü. İşte bu fotoğraflarda gördüğünüz masum, pastel tonlardaki yumuşak Serenay, günlük hayattaki rengi ve tavrıyla da örtüşüyor. 2007 Miss Turkey yarışmasında henüz 16 yaşındayken dereceye girip Çek Cumhuriyeti’nde Avrupa Gençler Güzellik Yarışması’nda yarışan, 2010 yılındaki Miss Turkey’nin ikincisi olan Serenay’ın güzelliğini tartışmak zaten abes. Ama bunun yanında bir de üzerine kariyerini ve hayatını inşa ettiği oyunculuğu var. Limon Ağacı ve Adanalı dizilerindeki rollerinin ardından şimdi Lale Devri dizisinde entrika ustası Yeşim’i canlandırıyor. Ama kendisinin dolambaçlı yollarla işi yok. Elinden geldiğince net ve dürüst olmaya çalışıyor. Tam da bu yüzden söyledikleri yanlış anlaşılabiliyor. Kendini anlattığı sözlerin kâğıt üzerinde iddialı durduğuna bakmayın. Aslında öyle sivri sivri laflar etmek istemiyor.

Çocukluk

Resimlerime bakıyorum da, hayatımda gördüğüm en tatlı çocuk, kendi çocukluğum. Benim öyle bir çocuğum olsa çıldırırım. Altın sarısı saçlar, mavi gözler, hüzünlü bakışlar… Hâlâ da vardır bakışlarımda öyle acınası bir durum. Geçenlerde bir arkadaşım, “gözlerine bakınca ağlamak istiyorum” dedi. Sahiden hüzünlü bakıyorum herhalde. Ama çok mutlu bir çocuktum. O zamanlar Ankara’da oturuyorduk, kışın çok kar yağardı. Babam kaçta gelirse gelsin beni uyandırırdı ve her gece sokakta kaymaya çıkardık. Hava güzelse lunaparka giderdik. Güzel bir çocukluğum oldu ama çok da çabuk olgunlaştım. Anne babamın ayrılması, annemin çalışıyor olması ve benim kendi başımın çaresine bakmamın bunda katkısı vardır. Annemin hem kızı, hem arkadaşı oldum.

Lise

Lisede bir yandan okula gidiyor, bir yandan da çalışıyordum. Limon Ağacı dizisini çekiyorduk o sıralar. Dışarıdaki o havalı Serenay’dan okulda eser yoktu. Üstünde bir eşofman, darmadağınık saçlarla oradan oraya koşturan, teneffüslerde uyuklayan, derslerde deli gibi not alıp arayı kapatmaya çalışan bir kızdım ben. Hep yorgundum. Zoraki yapıyorsan eğer, seni erken yaşta yıpratabilecek de bir şey bu. Ama içinden gelerek yapıyor ve çok mutlu oluyorsan erken tükenmek için bir sebep göremiyorum. Öyle mutluyum ki çalıştığımda, eğer böyle olmazsam yıpranırım. Lisenin son iki yılını da İstanbul’da, güzel sanatlar lisesinde tiyatro bölümünü okuyarak tamamladım. Yani okulla iş hep yan yana gitti.

Dönüm noktası

Adanalı dizisi, bundan sonra oyunculuk yapmam ve tüm gayretimi buna adamam konusunda bir dönüm noktasıydı. Antalya’dan İstanbul’a taşınmam, lise eğitimimi buraya nakletmem de hayatımın akışını değiştiren başka bir adımdı. Plajda filmini ve Limon Ağacı dizisini çektikten sonra bir yol ayrımına gelmiştim. Annem için seçeceğim yol belliydi. Denemiştim, bunlar hoş birer tecrübeydi ama artık okuluma geri dönmeliydim. Oysa ben hem liseyi bitirmek, hem de bu işin peşini bırakmamak istiyordum.

Annem

Annemle beraber yaşıyoruz, birlikte taşındık Antalya’dan İstanbul’a. Hayatta yalnız yaşayamam ben daha, annem benim her şeyimdir çünkü. Onsuz adım atamam, kendimi güvende hissedemem. O bir iki haftalığına bir yere gittiğinde bile sadece evden işe işten eve gidip gelen, uyuyup uyanan, hayatı bundan ibaret biri oluyorum. Bu belki de annemle babamın ben altı yaşındayken ayrılmış olmasından. Hep annemle yaşadım ben. Kavgalarımız da olur tabii ama uzun sürmez. Hemen ne yapar eder o durumu ortadan kaldırmaya çalışırım. OCAK 2011

Paris

Annemin hep anlattığı, mutlaka gitmemi istediği bir yerdi Paris. İlk kez bu çekim sırasında gittim. Şehre gece indim, uyandığımda henüz gün doğmamıştı. Bütün gün süren çekimin ardından dışarıya baktığımda hava yine karanlıktı. Gündüz gözüyle göremedim Paris’i. İçimde kaldı, mutlaka geniş bir vaktimde gideceğim. Ama kısa zamana rağmen büyüsünü hissettim. Bir kokusu var bu şehrin. Yaşanmışlık kokuyor sanki. Fransa’ya adım attığım anda bambaşka bir şeyin etkisi altına girmiş gibiydim zaten. İnsan çatalı bile her zamanki gibi değil; biraz daha kibar ve yavaşça koyarken yakalıyor kendini.

Oyunculuk İçimde ucunu bucağını tahmin edemeyeceğim bir güç olduğuna inanıyordum hep. İçimdeki enerjinin varlığından haberdardım. Kendini farklı hissetmek gibi de değildi bu. Okulda başarılıydım, notlarım iyiydi ama tatmin etmiyordu. Hep bir şeyler eksik gibiydi. Sonra voleybola yöneldim, uzun yıllar voleybol oynadım, takım kaptanı oldum. Bu da kesmedi. Derken salsaya başladım yedi sene önce. Birkaç sene sonra bir yarışma yapıldı, orada hocalarımın seviyesinde çıktım. Gerisi malum, oyunculuk fırsatları çıktı ve İstanbul’a taşındım. Galiba çok yorulmak, iş sahibi olmak, uykusuz kalmak, soğukta rolümü beklemek beni çok mutlu ediyor. Her zaman oyuncu olmak istedim ama “bu işi gerçekten yapmalıyım” demem Adanalı dizisiyle oldu. Orada bambaşka bir Serenay gördüm. En ucumu. Bağırdım, çağırdım, hiç mimiksiz ya da çok abartılı mimiklerle oynadım. Serenay’ın temeli nedir, nereye kadar gider, bunu görmek için bir fırsattı. Sanırım oyunculuktaki yeteneği başarıya dönüştürmenin anahtarlarından biri de gözlem yapmak. Ben kendimi bildim bileli insanları izleyip kafama kaydediyorum. Bence bir macera bu.

Şans

Düşünüyorum da, şanslı biriyim ben. O kadar hızla gelişti ki her şey, ben bile şaşıyorum. Bu yaşta bundan daha fazlası olamazdı. Bundan sonrası için de şans çok önemli. Bir sürü insan biliyoruz, yolun başında şansı yaver giderken bir anda tıkanan. Normalde benim inandığım şey, insanın kendi şansını kendi yaratması aslında. Ama bu sektör bence bir istisna bu konuda. Burada şans şart. İnanıyorum ki, bir insan yetenekli ve disiplinliyse, işini de seviyorsa en nihayetinde başarıyı yakalar. Ama çok başarılı olmasına rağmen hâlâ bir şeyler iyi gitmiyorsa, işte tam da o noktada şansa, bir yıldıza, bir parlamaya ihtiyacı var.

Aşk

Nejla Ateş’in Ateş Dansı adlı kitabı en çok etkilendiğim kitaptır. Aslında çok aşk, meşk düşkünü bir insan değilim. Aşk romanı da okumam. Ama Nejla’nın yurt dışında kalsa ünlü bir dansöz olacakken aşkı için buraya gelip burada sıradan bir dansöz muamelesi görmesinin hikâyesi, iç mücadelesi çok etkiledi beni. Hiç tasvip etmesem, kızarak okusam bile. Duyguların sömürülmesinden hoşlanmıyorum çünkü. Aylarca onu düşündü, kendinden geçti, onun için her şeyi bıraktı, gibi şeyler bana yapay geliyor. Bir insan nasıl başka biri için kendi hayatından vazgeçebilir ki? Ne olursa olsun, kendini bu kadar sıfırlamamalı insan. Seversin, hem de her şeyinle seversin ama hayatına devam da edersin. Annemin bana yıllardır aşıladığı ve benim de arkasında durduğum bir şey var: Ne kadar üzülüyor olursan ol, kendi içinde, evinde yaşa. Çünkü evinden dışarı çıktığında normal hayatına devam etmek, işine, eşine, kızına aynı dikkati vermeye devam etmek zorundasın. Ben âşık oldum, hayatı bıraktım diyemezsin. Güçlü olmak, onu içine bastırıp başını dik tutabilmek, evine gelince için için yanabilmek demek.

İlişki

Çok duygusalım, çok da romantiğim. Sevgi ve ilgi delisiyim. Bu anlamda kolay biri değilim ilişkide. İstediğim şeyler öyle bıçak sırtı ki. Çok ilgili olacak ama aslında ilgilenmeyecek de. Beni koruyup kollayacak ama bana hükmetmeyecek de. Sahip çıkacak ama ben onun küçüğüymüşüm gibi bir

189


Dantel elbise, TRUSSARDI — Platform ayakkabı, PRADA — Yüzük , CHRISTIAN DIOR

190


Lame bluz, SHIATZY CHEN

Lame bluz, SHIATZY CHEN


Çiçek desenli ipek elbise, ALBERTA FERRETTI — Yüzük , CHRISTIAN DIOR

192


Çok küçük yaştan beri kendi ayaklarımın üzerinde duruyorum. Tolgahan’ın (Sayışman) çok doğru Güç Bugün anneme ve evimize ben bakıyorum, inanılmaz bir mutluluk b r olduğunu düşünüyorum. duyuyorum bundan. Mecburen güçlü bir yanım var. Şunun yanlış da istemem: Annem hep yanımda oldu ama bana Az rastlanır b r b ç mde efend , aklı anlaşılmasını kendi alanımı da bıraktı. Katıldığım tüm yarışmalara, provalara tek başında, dürüst, doğru düzgün başıma giderdim. Kararlarımı kendim alırdım. 15 yaşındayken Çek Avrupa Gençler Güzellik Yarışması’na giderken b r nsan. Adam g b adam. Cumhuriyeti’ndeki yalnızdım. Güçlü yanım bu sayede gelişti sanıyorum. Ama insan Önems yoruz b rb r m z . ilişkilerinde güçlü olmayı yeni yeni öğreniyorum. Tamam, samimiyiz ama

ilişki de olmayacak, eşit olacağız. Bu yüzden, şöyle erkeklerden hoşlanırım demeyi bıraktım. Kendiliğinden gelişsin istiyorum, sınır koymuyorum. Önceden tolere etmediğim şeyleri şimdi hoş görmeye çalışıyorum. Bütün isteklerimi karşılayabilecek bir erkek yok dünya üzerinde. Gerçekçi olmam gerektiğini biliyorum. Ama önceliklerim; incelikli, düşünceli, ilgili biri olması. Sürprizleri çok severim. Beni bir gün alıp özel bir yere götürsün, sadece biz bilelim. Karşılıklı bir yemek yiyelim, unutulmaz bir sohbet olsun. Benim için bunlar önemli. Ev, araba, yat, kat değil. Şu yaşıma kadar aşka inanan biri olmadım. Bitmeyen bir aşk görmedim. Bana, yoğun bir sevgi ve alışkanlık var; ama aşk yoktur gibi geliyor.

Tolgahan

Şu an yaşadığım ilişkiyi yaşıyorum, çünkü her şeyden önce Tolgahan’ın (Sayışman) çok doğru biri olduğunu düşünüyorum. Az rastlanır bir biçimde efendi, aklı başında, dürüst, doğru düzgün bir insan. Adam gibi adam. Bunu önce cebine koyuyorsun, sonra başka şeylere bakıyorsun. Önemsiyoruz birbirimizi, güzel sohbetler edebiliyoruz. Sette de dışarıda da görüşüyor olmamıza rağmen birbirimizden sıkılmıyoruz. Öyle olunca, demek ki bir şeyler var, diyorsun. Çok seviyorsun, değer verip değer görüyorsun, onun incinmesini istemiyorsun. İki kere iki dört, bu kadar net. E, ne kaldı eksik?

Evlilik ve çocuk Kariyerimde planladığım yere geldiğimde, kimsenin azımsamayacağı bir başarıya sahip olabildiğimde ben de evlenmeyi isterim. Şu an 19 yaşındayım. En az 10 sene var önümde. Ama çocuk kolay iş değil. Sadece yemeğini ve sevgi vermekle bitmiyor çünkü. Ona öyle bir çizgi, öyle bir kurallar dizisi vermek lazım ki... Hiç hata affetmeyen bir şey çocuk. Yeri geldiğinde otoriter olabilmek, için yansa bile “bu yaptığının geri dönüşü yok” diyebilmek, çok zor. Ben yapamam, kıyamam. Ama bu doğru değil, biliyorum.

bir dakika, bir yere kadar, diyebilmeyi. İçinde olduğum sektörde bunu yapmak şart. İpleri elinden kaçırdığın zaman, insanlar bunu sömürmeye o kadar hazır ki. O yüzden güçlü olmaya çalışıyorum ama kendimi hâlâ bu konuda çok iyi hissetmiyorum.

Ego Ego çok zedeleyici bir şey ve bizim sektörümüzde maalesef çok yüksek. İşin içine aklının alamayacağı paralar girdiğinde, yediğin önünde yemediğin arkanda olduğunda insan bir tuhaf oluyor, karşı koymak zor olabiliyor. Ben çok şükür ki bunları bir anda bulmadım. Hâlâ da öyle aman aman bir param falan yok. Umut ediyorum ki, daha çok kazandığım, daha büyük işler yaptığım zamanda da egom bana baskın gelmez. Beni benden ve samimiyetten uzaklaştırmaz. Ben egodan, farkında olmadan kırıcı olmayı, insanlara tepeden bakmayı algılıyorum. Sen bir yıldızsındır ama manavından çöpçüsüne kadar hâlâ herkese selam verir, onlara iyi iş dileklerinde bulunursun. Bundan daha önemli bir şey olabilir mi? Bu alçakgönüllülüğe sahipsen gerçek bir yıldızsındır bence.

Empati

Bence her insan, ayrı bir hikâye. Bir gün annemle İstiklal’de yürüyorduk. Bir anda deli bir yağmur bastırdı ve koşmaya başladık. Karşıdan rahat rahat yürüyen, hiç telaşı olmayan bir adam geliyordu. Yanımızdan geçerken, ‘Ne koşuyorsun, sanki pamuk şekersin de eriyeceksin’ diye bağırdı. O, yağmurun keyfini çıkarıyordu, bizse içgüdüsel olarak koşuyorduk. O adamı unutamadım. Herkesten öğrenilebilecek bir şeyler var işte. Bunlar beni mest ediyor. Empati yapmak ilişkilerimi yöneten temel dürtü. Çünkü karşındakinin aslında içinde ne yaşadığını bilemezsin. Hal böyle olunca, sert bir çıkışın ona büyük bir acıya mal olabilir. Onu güçlendireceğim derken köreltebilirsin. Çok tehlikeli şeyler bunlar. O yüzden, bir şey söylemeden evvel yutkunmaya çalışıyorum.

Arkadaş

Bir kadın hiçbir aksesuara gerek duymadan, sadece bakışlarıyla bile seksi olabilir. Ben ise bir tek Lale Devri’nde Yeşim’i oynarken seksi oluyorumdur olsam olsam. Günlük hayatımda seksi olduğumu hiç sanmıyorum. Çok afacan bir kızım. En sık aldığım iltifat “çok seksisin” değildir. Her zaman “çok şirinsin, ne şekersin” gibi şeyler duyarım. Ara sıra siyah deri taytlar, uzun tişörtler, deri ceketler giyerim, biraz vamp bir şey olurum. İşte o zaman, bu sert kıyafetlerle ifademdeki masumiyet çelişir ve insanlar seksi göründüğümü söylemeye başlar.

Hiç kadın dostum yok. En yakın dostum erkek. Antalya’daki iki çocukluk arkadaşım dışında hayatımda hiç hemcinsimden bir dostum olmadı. Garip bir şekilde annemin de yoktur. 1.85 boyunda, 38 yaşında, benden daha güzel bir kadın annem. Bazen yeni insanlarla tanışıyorum, gece çıkıyoruz, çok güzel sohbet ediyoruz. Tamam diyorum, bu sefer oldu, benim de bir kız arkadaşım olabilecek; ama sonra aramıyorlar beni. Ben arıyorum ama bir sebepten güzel geri dönüşler alamıyorum. Özellikle de ünlü olduktan sonra hep kullanıldığımı hissettim. Bence en iyi dost, size karşı duygusal bir şeyler hissetmeyen erkek. Bir erkekle konuşmak daha sağlıklı ve yapıcı. Sen hayatı bir erkek gözünden görmeyi öğreniyorsun, o da bir kadının gözünden.

Zaaf Küs duramam hiç, hiç dayanamam. Hemen affeder, unuturum.

Boş zaman

Kin yoktur içimde. Bir sorun varsa ilk yöntemim karşımdakine kendimi izah etmek olur. Bir anlatırım, iki anlatırım ama baktım ki orta yolu bulamıyoruz, o noktada güçlü olabilmek isterim ama başaramam. Arıza bir kız değilim, bir türlü öyle biri olamadım. Çatlak tarafım da sadece bana çok çok yakın birkaç insanın yanında ortaya çıkar. Onların yanında hoplayan, zıplayan, feci şımarık bir şey olurum. Film izlerken çok ağlarım, ben hemen her şeye ağlarım. Hayatta bazı kırılma noktalarım vardır, insanların çaresizlikleri beni mahveder. Hayat üzerine çok düşünürüm, bu yüzden uyuyamadığım geceler çoktur.

Sevmiyorum. İhtiyaç da duymuyorum. Gece hayatım bu kadar benim işte: Kafe, şarap-peynir, fonda güzel bir müzik.

Seksapel

OCAK 2011

Evden hiç dışarı çıkmadığım, sadece aileme ve köpeğime ayırdığım zamanlar da var. Benim en hiçbir şey yapmayan halim odur. Duygularımı çok gülerek, çok sataşarak, çok şımararak boşaltırım ama sadece çok yakınlarımın yanında. Mesela erkek arkadaşım benim zaten en saf halimi biliyordur, onun yanında ne istersem yaparım. Bir de bütün boş zamanımı uyuyarak geçirmek istediğim günler oluyor. Bıraksan akşama kadar uyuyabilirim.

Gece hayatı

193


Tabii istisnalar oluyor, müzisyen arkadaşlarımın performanslarını dinlemeye gittiğimizde sabahlıyoruz ama rutinim bu değil. Hatta bazen gece dışarı çıkmak çok büyük bir ikilem haline geliyor. Mecbur muyum sahiden, eve gidip uyusam daha iyi değil mi, diye soruyorum. Bana, “Serenay delirdin mi, genç kızsın, şurayı nasıl bilmezsin, oraya nasıl gitmezsin” diyen çoktur. Evet, bilmiyorum, eksiklik de hissetmiyorum, hatta umurumda değil. Erkek arkadaşım ya da yakın arkadaşlarım götürürse neden olmasın ama işin bu ışıltılı kısmı hiçbir zaman cazip gelmedi bana.

Olgunluk Annemle babam ayrı olduğu için, evde bir baba olmadığı halde bir baba varmış gibi yaşamak, öğrenmek zorundaydım. Bana hep, “aman dikkat et, şöyle yap, böyle yapma” dendi. İnsanların acımasızlıklarını ve karanlık ifadelerini görüp bunların tam aksi olmam gerektiğini düşündüm. Kendime masumiyetten bir kalkan ördüm. Hakikaten bazen hayata dair öyle sorular soruyorum ki, kendimi aptal gibi hissediyorum. Ufacık bir çocuk sormaz öyle sorular. Etrafımdakiler gülüyorlar o zaman, seni küçük kız çocuğu, diye. Buna sinir olmuyorum çünkü söz sahibi olmam gerektiğini düşünüyorsam kimse beni susturamaz, beni küçümsemelerine izin vermem. Açık sözlüyümdür. Etrafından dolaşmam, aslını direkt söylerim. İnsanlar benim o halimi görünce çok şaşırırlar. Çocuk gibi görünüp koca kadın gibi akıl veririm. Arkadaşlarım benden en az 10 yaş büyüktür. Çünkü benim karşımdakinden devamlı bir şeyler öğrenebilmem gerek. Boş sohbetten hoşlanmam, bir faydası olsun isterim. Teenage değilim, hiç olmadım, o arayı atlayıverdim. En yakın dostum bana, sen yaşsızsın, bir yaşın olamaz ama ruhun herhalde 120 yaşında, der. Bu durum bazen bir tahammülsüzlük yaratıyor üzerimde. Avuçlarımı sıkıyorum, tut kendini Serenay, onu düzeltmek senin görevin değil, diyorum. Şu anda 19’u değil 25-26’yı yaşıyorum.

H ç kadın dostum yok. Tamam d yorum, bu sefer oldu, ben m de b r kız arkadaşım olab lecek ama sonra aramıyorlar ben . Ben arıyorum ama b r sebepten güzel ger dönüşler alamıyorum. Özell kle de ünlü olduktan sonra hep kullanıldığımı h ssett m.

Gitmek

Gitmek üzerine, seyahat üzerine bir sürü hayalim var ama eli kapıda biri de değilim. Bunu gerektirecek koşulları yaratmaya pek cesaret edemem. Birilerinin dürtmesi lazım çünkü sorumluluk duygum hep daha ağır basar. Hayatlarımız ve çekimlerimiz çok düzensiz olduğu için bir yere çekip gidersem, bir şeyler ortada kalacak gibi gelir. Zaten en ufak bir boşluğumda Ankara’ya babamın ya da Antalya’ya arkadaşlarımın yanına gittiğim için uzaklara gitmeme fırsat da olmuyor. Ama bu aralar İtalya’ya çok gidesim var. Eat Pray Love filmindeki Julia Roberts gibi şarap-pizza keyifleri yapmak istiyorum. Zaten yemek yemek acayip bir zevk benim için. Yavaş yavaş, ağır ağır yenecek, keyfi çıkartılacak. Gel gör, mutfakla işim yok, vakit geçirmek istemiyorum orada.

Hayaller Yurtdışında, özellikle İngiltere’de oyunculuk eğitimi alma hayalim var. Lale Devri’ne bir ya da iki sezon daha devam edeceğiz. Bu sürede para biriktireceğim. Ama olur da dizi bittikten sonra karşıma hayır diyemeyeceğim bir rol çıkarsa, burada bir üniversiteye başlayacağım. Hayatımın bir evresinde mutlaka müzikle de ilgili bir şeyler yapmak, şan eğitimi almak, sesimi kontrol edebilmek istiyorum. Dansa da devam etmem lazım, çünkü inanılmaz keyif aldığım bir şey. Müzikal, sevdiğim bu üç şeyi kombine edebilecek bir seçim olabilir. Zaten geleceği çok düşünürüm ben. Yıllık hayallerim, planlarım vardır. Kendime hedefler koyarım. Böyle yapmazsam neyi ne kadar başardığımı nasıl anlarım? Çok iyi bir oyuncu olmak, hem oyunculuk hem modellik adına yurtdışında bir şeyler yapabilmek, maddi anlamda tamamen özgür olabilmek, anneme güzel bir ev, kendime bir araba alabilmek, tabii önce ehliyet almak gibi hayallerim var. En büyük korkum hayallerimi gerçekleştiremeden ölmek. Olur ya ölüm zamansızdır, illa da yaşlanınca ölmezsin. Bu benim ve sevdiklerimin başına gelmesin. Hepimiz vakitli ölelim. Gözüm gelecektedir, geçmişle ilgilenmem. Geçmişle debelenmek yerine azıcık önüne baksa insan, küçük de olsa bir sürü şeyi değiştirebilir. Elbet pişmanlıklarım da oldu ama üstünde durmamaya çalıştım. Hemen devam ettim ileriye doğru.

194

OCAK 2010


Grafik puantiye desenli elbise, PRADA Prodüksiyon: Valentine Avron Saç: Marie Duhart Makyaj: Joseph Pujalte Manikür: An Thuy Moda Editörü Asistanları: Patrycja Matysiak, Semih Güngör OCAK 2011

195


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.