TEMMUZ 2011
vogue+değer Sebastian Faena
2008 yılında V Magazine’e yaptığı 20 sayfalık çekimle moda fotoğrafçılığına hızlı ve sağlam bir giriş yapan Faena Arjantinli. Sinema eğitimi aldığı için, fotoğrafları da film kareleri gibi görünüyor. La Mujer Rota adlı uzun metrajlı bir filmi de olan Sebastian, Vogue Türkiye için Çeşme’ye geldi. Dree Hemingway ve Jon Kortajarena’yı, Kalbim Ege’de adlı çekim için Alaçatı’da görüntüledi. Sorularımıza verdiği yanıtlardan anlaşılıyor ki, Sebastian’ın kalbi de Ege’de kalmış. Alaçatı’yı sevdiniz mi? Evet ama sadece Çeşme’yi değil, Türkiye’yi sevmemin sebebi insanları. Herkes son derece tatlı. Önyargısız. Sanki gelecekten gelen bir medeniyet gibi.
Buradaki en eğlenceli anınız ne oldu?
Otelin ayrı bir bölümünde, yan yana üç odada kaldık. Kapılarımız hep açıktı, aile gibi bir şey olduk. Makyaj artisti Radim’in üzerinde bir sütyenle Alaçatı’nın yerlilerine dans ettiği anda adamların ona bakışını unutamıyorum. Şaşkın, eğlenceli ve yargısız.
Begüm Özpınar
Begüm’e fotoğrafçı olmanın en zor yanı ne diye soruyorsunuz, “bana hiçbir şeyi zor gelmiyor çünkü çok seviyorum ve kusurlarını görmüyorum” diyor. Bu sayıdaki Yüzleşme yazısını yazan Özlem İkiışık’ın fotoğrafını Begüm çekti. Yeditepe Görsel İletişim Tasarımı Bölümü mezunu. 2006’da fotoğrafçılığa başladı. Şimdi Doğuş Dergi Grubu’nun fotoğrafçısı.
Gözünüzü kapayın. Tatildesiniz. Nerdesiniz ve size hangi şarkılar eşlik ediyor? Nevada Çölü’ndeyim. Kulağımda Cinnamon Chasers’dan Luv Deluxe var.
Tekrar tekrar gitmek istediğiniz bir şehir var mı? Evet, garip
gelebilir ama ben Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’u çok sevdim. Hava hep sıcak. Tam bana göre. Şehir yaşantısı da hareketli ve neşeli. Daha ne isterim. Fotoğrafçı olmasaydınız ne olurdunuz? Kesinlikle veteriner olurdum. Sebebi çok basit, hayvanları çok seviyorum.
Türkiye’yi sevmemin sebebi insanları. Türkler gelecekten gelen bir medeniyet gibi. Sebastian Faena —
Hugh Lippe
Texaslı fotoğrafçı Hugh Lippe’nin temelinde güzel sanatlar eğitimi var. Rhode Island School of Design’da okuyan Hugh, bugün New York’ta moda ve portre fotoğrafçılığı yapıyor. Ve kendini bildiği günden beri, ışıltı ve güzellik onu büyülüyor. Vogue Türkiye için Kulüp Sabahı adlı çekimi New York’ta Hugh Lippe yaptı.
Kulüp Sabahı’ndaki kareler üzerinden ne söylüyorsunuz? Çekimin moda editörü Mary Fellowes ile kafa kafaya verip ne yapmak istediğimizi konuştuğumuzda şunu fark ettik: Her ikimiz de eski görkemli zamanların fotoğraflarındaki estetikten etkileniyorduk. Özellikle de işin içine giren karakterlerin sayısı arttıkça ortaya çıkan garip durumlardan... Umarım bu fotoğraflarla küçük, tuhaf ve estetik bir dünya yaratmayı başarabilmişizdir. Çekimden size kalan en unutulmaz anı? Henüz sabah kahvemi bile içmemişim. Dışarıda çekim malzemelerini getirecek arabayı bekliyoruz. Saat sabahın 7’si. O sırada, leopar desenli tulumu, deri ceketi ile sert ve havalı adımlarla bize doğru gelen birini görüyorum. Yaklaştıkça anlıyorum ki, o modelimiz Eliza. O anın karesi hâlâ gözümün önünde.
18 vogue.com
Soner Ataş
1977’de İzmir’de doğdu. Uzun yıllar Çeşme’de işletmecilik yaptı. O sırada fotoğrafçılığa merak sardı. İstanbul’a taşındı, fotoğrafçı Barış Aktınmaz’ın asistanı oldu. Ardından Sedef Delen’le çalışmaya başladı ve Fabrika gibi bir okulun kapıları Soner’e açıldı. Gördüğü her şeyin fotoğrafını çekmeyi seviyor. Vogue Türkiye için Yiğit Karaahmet ile “evim” dediği Çeşme’nin altını üstüne getiren fotoğrafçımız Soner. Yiğit ile çalışmak nasıl? Çok eğlenceli! Zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorum.
Çeşme senin için ne anlama geliyor? Çeşme’de bulunmanın hissi tarif edilemez. Zihnim kendini orada buldu, evrimleşti. Çeşme, benim için derin bir nefes almak demek.
Bu yaz hangi konserleri sabırsızlıkla bekliyorsun? İstanbul’daki Jamiroquai konserini ve yaz sonunda Hırvatistan’da gerçekleşecek Exit Festivali’ni.
voguestİl
İki marka, iki Raquel
Louis Vuitton’un 2011 İlkbahar/Yaz kampanyası için Steven Meisel’e poz veren Raquel (altta, ortada), burada bambaşka biri gibi. 2010 Sonbahar/Kış kampanyasında Chloe’in yüzü oldu, fotoğraf Inez & Vinoodh (altta).
MODEL PROFİLİ
Raquel Zimmermann Brezilyalı Raquel Zimmermann, kendini çirkin ördek yavrusuna benzettiği ergenlik yıllarını çoktan geride bıraktı. O bugün dünyaca ünlü bir model.
Zimmermann, fotoğraf makinesinin önünde, podyumda ya da uçakta olmadığı ender zamanlarda gitar çalmayı seviyor. İlk gitarını o zamanlar erkek arkadaşı olan kocası Ruy hediye etmiş. Yanında başlangıç seviyesi için yazılmış bir kitapla. O da kendi kendine öğrenmiş. Şimdi vakti olduğunda rahatlamak ve ülkesi Brezilya’yı hatırlamak için sevdiği rock parçalarını çalıyor.
58 vogue.com
FOTOĞRAF: WIREIMAGE/GETTY IMAGES TURKEY, KIM WESTON ARNOLD, CRAIG AREND/ALTAMIRA.COM, CHLOE VE LOUIS VUITTON ARŞİVİ
Moda olmadığında müzik
GUCCI
M
odels.com’da iki sene boyunca dünyanın bir numaralı modeli olarak yerini koruyan, kariyerinin en başındayken Vogue Paris ve Vogue İtalya’nın kapağına çıkmayı başaran, podyumdaki ilk büyük çıkışını Chanel ve Valentino için yürüyerek yapan bir süpermodel Raquel. Profesyonelliği dillere destan, dakikliği konusunda Cindy Crawford’a benzetiliyor. Bir kadında bin kadın olabilme becerisiyle öne çıkıyor. Öyle ki, o içine girdiği kıyafetle birlikte, hem kendini hem giydiği şeyi yeniden tanımlıyor. Herkese dönüşebiliyor. 13 yaşında bir kızken kendini çalı fasulyesine benzeten, abisiyle ağaçlara tırmanıp erkek çocuğu gibi davranan, babasının tişörtleriyle dolaşan o kız, bugün Raquel Zimmermann. Kendi şansını kendi yaratarak, iki resim arasındaki uzun mesafeyi oldukça kısa bir zamanda katetti. 14 yaşında şehrindeki bir model ajansına yazıldı. Bunu Sao Paolo ve Tokyo’daki bir sene takip etti. Sonra da Avrupa’ya geçti. Şimdi adı, en prestijli fotoğrafçılar, markalar ve dergilerle birlikte anılıyor. Mesela Steven Meisel, Inez&Vinoodh, Karl Lagerfeld, Mert&Marcus gibi fotoğrafçılar. Louis Vuitton, Fendi, Hermes, Chloe, Dolce&Gabbana, Oscar de la Renta, Marc Jacobs, Gucci gibi yüzü olduğu markalar. Vogue edisyonları, W, V, Numero, i-D gibi kapağına çıkmayı başardığı dergiler. Raquel, Vogue Amerika tarafından en iyi giyinen 10 kadın arasında gösterilmesini sağlayan stilini şöyle tanımlıyor: “Gölgesinde kalacağım bir şeyi giymem. Onların beni değil, benim onları giydiğim kıyafetleri severim. Maskülen parçaları sevdiğim de kesin.” Doğru. Raquel, sert parçaları feminen bir duruşla taşıyor. Skinny jean’ler, desensiz ve bol tişörtler, deri ceketler stilinin temel parçaları. Keskin ve net kesimleri tercih ediyor. Balenciaga, Proenza Schouler ve Christopher Kane favorilerinden. 18 yaşında tanıştığı ve o zamandan beri ayrılmadığı fotoğrafçı eşi Ruy Sanchez Blanco’yla New York’ta yaşıyor. Tüm bunları alt alta yazınca anlıyoruz ki, Raquel, masalların gerçek olabildiğini gösteren canlı bir örnek. IŞIK CANSU CANAYAK
FLAS¸ rubric
Popüler hayat rehberiniz
O-Kız
Poppy Delevigne Model, marka elçisi, stil öncüsü ve şimdi oyuncu adayı. Londralı Poppy Delevigne, New YorkLondra arasında gidip geliyor. Hep zarif. Hep şık.
FOTOĞRAF: FILMMAGIC, GETTY IMAGES TURKEY, DAVID FISHER/REX FEATURES
P
oppy, bir takma isim değil, bir çiçek adı. Afyon çiçeği ya da bildiğimiz adıyla haşhaş. İngiliz model, oyuncu adayı ve stil öncüsü Poppy Delevigne, adında afyonu, geninde ise modayı taşıyor. Çünkü Poppy’nin annesi Pandora Stevens, uzun yıllar Londra’daki Selfridge’s mağazasının kişiye özel alışveriş bölümünü yönetmiş. 70’ler Londra’sının sosyetik isimlerinden biri. Çocukluğu tasarımcılarla, modellerle ve trend sohbetleriyle geçen, İngiltere’nin en prestijli okullarında, Jagger kardeşler ve Alice Dellal gibi isimlerle birlikte okuyan Delevigne’in kendine bu dünyada bir yer açmış olması çok doğal. 1986 doğumlu Poppy şimdiden Chloe, Balenciaga, Louis Vuitton için yürüdü, Anya Hidmarch’ın yüzü oldu, Burberry’nin kampanyasında yer aldı, Chanel ve Versace’nin marka elçiliğini yaptı. Her daim koruduğu zarafeti ve tutarlı stili, editörlerin de gözünden kaçmadı. Vogue İngiltere, Vogue Meksika, Interview, Purple, Muse ona moda çekimlerinde yer verdi. Tatler Magazine kapağına taşıdı. Ardından New York’a taşındı. Çekimlerden fırsat buldukça oyunculuk dersi almaya başladı. Vintage kıyafetlere merakı da New York’ta başladı ama stilinde vintage’ın romantik unsurları baskın değil. Poppy'nin daha çok trendleri izleyen, feminen bir stili var. Hatta onları öngörüyor, mesela moda bile olmadan, Chanel motorcu botlarını her şeyin altına giyiyordu. “Stilim, hislerimi yansıtır. Bu yüzden her gün farklı durabilir. Bugün rock’n roll olurum, yarın cici kız. Sonra hippi ya da bohem. Verebileceğim en önemli tavsiye, parçaları ve trendleri birbirine karıştırmaktan korkmamanız.” İşin içinde anne faktörü de var mı bilinmez ama bir numaralı mağazası Topshop. Mango’yu, Alice Temperley’yi ve Oasis’i de seviyor. Alexander Wang deri ceketlerini ve Converse’lerini ayrı tutuyor. Özellikle Diane von Furstenberg’in tasarımlarına hayran. Şaşıracaksınız ama Poppy’nin ayakkabı düşkünlüğü yok. Zaafı çantalar. “Dolabımda en çok yeri onlar kaplıyor.” Poppy, tartışmasız bir O-Kız ama bu durumu o kadar da ciddiye almıyor. Örneğin birkaç sene önce New York’ta katıldığı bir davette Alberta Ferretti elbisesini ters giydiğini gecenin sonunda fark etmiş: “O sıralar evimi taşıyordum. O kadar telaşla gitmiştim ki o davete, böyle bir hata yapmama şaşmamalı!” O, kendisini takip edenlerin stilini biçimlendiriyor ama onu da etkileyen isimler var. 60’ların ünlü ismi Gene Shrimpton’ın çabasız ve kolay stili, Diane Kruger’ın giyinirken gösterdiği cesaret ve Agyness Deyn’in her kılığa girebilme becerisi. Ona defilelerin ön sıralarında ve partilerde yakın arkadaşları Lauren Santo Domingo, Leigh Lezark, Plum Sykes ve Richard Chai gibi isimler eşlik ediyor. Şurası kesin: Poppy Delevigne, bundan sonra her yerde. IŞIK CANSU CANAYAK
RAHAT VE IDDIALI
Bol kesimli, uçuşan bir gece elbisesinin altına sandaletlerini giyip onu kocaman küpelerle tamamladığı zamanlarda kendini çok rahat hissediyor. Dore Yves Saint Laurent sandaletlerini üç yazdır ayağından çıkaramıyor. Güçlü desenleri, çizgileri tercih ediyor.
vogue.com
99
voguebakış “Dazed & Confused’un kurucularından biri olduğum için, sözüm diğer iş yaptığım yerlere göre çok daha fazla geçiyor. Orada kafamdakini sınırsızca yaratabiliyorum. Hem fotoğrafları çekerken, hem de derginin içindeki sunumunu belirlerken kontrolü elimde tutabiliyorum. Ama yayıncılıkla fotoğrafçılık arasında bir seçim yapacaksam, fotoğraf derim. Gerçi bunu söylemem biraz garip, çünkü şu anda çok yakında piyasada olacak The Hunger adlı dergim üzerinde çalışıyorum!”
Fotoğraf performans sanatı oldu İngiliz fotoğrafçı Rankin, son 20 yılın en üretken isimlerinden biri. Bir fotoğrafçı, yönetmen ve yayıncı. Fotoğraflarının ortak bir tarzı olsun istemiyor, dürüst olsunlar yeter. Rankin’le 20 yıllık işlerini kapsayan Open Rankin adlı sergisi ve ona eşlik eden Rankin Live projesini konuştuk. Röportaj Işık Cansu Canayak Rankin’in mesleğini tanımlamak için kısa bir yol yok. 1991’de Jefferson Hack ile beraber Dazed & Confused’u kurduğu için bir yayıncı mı? Çektiği belgeseller ve müzik videoları ile bir yönetmen mi? Sadece geçtiğimiz üç sene içinde 10 kitap yayımladığı için bir yazar mı? Yoksa bu yazıya konu olduğu üzere, Kraliçe Elizabeth’ten David Bowie’ye, Madonna’dan Prens William’a, dünyanın en ikonik isimleriyle çalışmış bir fotoğrafçı mı? Reklam mı, moda mı, portre fotoğrafçısı mı? Hepsi mi? Cevabı kendisi de bilmiyor. “Bu soruyu cevaplamakta zorlanıyorum. Önce fotoğrafçı, sonra yönetmen ve yayıncıyım diyebilirim. Sevdiğim işi yapıyor olmak bana yetiyor. Onlar benim yerime beni tanımlıyor zaten.” Haklı. Zira 20 yıllık fotoğraf çalışmalarını topladığı retrospektifi Open Rankin sergisi onun adına konuşuyor. Ancak Rankin, yani John Rankin Waddell, tek bir sergi yapmakla yetinecek adam değil. Open Rankin’in yanına, 2009 yılında Londra’da başlattığı Rankin Live projesini de ekleyivermiş. Geçtiğimiz Haziran ayında New York’un meşhur Milk Stüdyoları’nda beş gün süren çekimler, yaşadığımız dijital devrimin altını çiziyor. Konu şu: Ünlü olmayan, sıradan insanlar Rankin’in ajansına, stillerini ve kendilerini ifade eden bir portre resimleriyle ve katılım ücretiyle başvuruyorlar. Verdikleri ücret Oxfam America adlı bir sosyal yardım kuruluşuna bağışlanıyor. Rankin, seçilen kişilerle, onlar da sanki Rachel Weisz ya da Colin Firth’müş gibi çalışıyor, portrelerini çekiyor ve fotoğraflarını 20 dakika içinde rötuşlayıp basarak var olan serginin yanına ekliyor. Onları anında serginin ve ünlülerin cazibeli dünyasının bir parçası yapıyor. Sergi, New York’tan sonra şimdi de Los Angeles’ta. Çin’de açmaya hazırlandığı bir sergi daha var. 2012’de Almanya’nın Düsseldorf kentindeki bir müzede büyük bir etkinlik daha planlıyor. Yani önümüzdeki aylara 7 sergi, 7 kitap ve bir yeni dergi daha sığdırmayı planlayan Rankin’in anlatacağı çok şey var.
148 vogue.com
“Benim ünlüleri fotoğraflamamam imkansız. Çünkü ilgimi çeken insanlar bir biçimde sıranın dışına çıkmayı başarmış olanlar. Bilimde, sanatta, politikada ya da modada, sahne ışığının altına başarılarıyla çıkanlar. Bir fotoğrafçı olarak böyle isimleri görmezden gelmem mümkün değil.” vogue.com
149
voguebakış
“Eskiden analog makinelerle fotoğraf çekerken, tek söz sahibi kişi sizdiniz. Sizden başka kimse sizin gördüğünüzü göremezdi çünkü o lensten sadece siz bakardınız. Oysa dijital makinede çektiğiniz fotoğraf ekrana yansıyor, ekibiniz anında görüyor. Herkes sürecin bir parçası ve kendini değerli hissediyor. Bu yüzden bence dijital harika bir şey. Fotoğrafçılığın aldığı yolu seviyorum. Son derece pasif bir şeyden, bugün insanları içine alan bir performans sanatına dönüştü.”
“Fotoğraf dediğiniz şey, bir fanteziden ibaret. Bir kişinin en doğal haliyle çekildiğini düşündüğünüz bir portre fotoğrafı bile onun gerçek halini yansıtamaz. Bugüne kadar çalıştığım hiçbir kişinin gerçek hayatındaki haliyle fotoğraftaki hali aynı değil. Olamaz da!” 150 vogue.com
vogue.com
151
voguebakış “Rankin Live- Canlı Rankin projesi, fotoğrafınızın çekildikten yarım saat sonra sizin de bir galerinin duvarında yer alabileceğiniz fikrinden doğdu. Tam da yaşadığımız çağın hızına uygun bir hareket. İşlerime baktığımda teknolojinin bana ne kadar yardım ettiğini gördüm. Ve ona teşekkürlerimi fotoğraf üzerinden sunmak istedim. Şöhret çok muğlak bir şey. Ben hiç tanınmayan insanların portrelerini ünlü birinin, diyelim, Kate Moss’un ya da Rachel Weisz fotoğrafının yanına koyup ona olan bakışımızı değiştirdiğimde şöhret kavramının kendisiyle de oynamış oluyorum. Bazıları, yaptıkları işte en iyi oldukları için ünlü olurken, bazıları sadece ünlü olmak için ünlü oluyor. Bu algılara dikkat çekmeyi seviyorum. Rankin Live projesi, portre fotoğrafçılığının bir illüzyondan ibaret olabileceğini de gösteriyor.”
“Çalıştığım ünlülerle rahat ve samimi ilişkiler kurarım. Örneğin Elle MacPherson’un Intimate adlı iç çamaşırı koleksiyonunun çekiminde, sonradan karım olacak Tuuli ile tanıştım. Bu bir sürprizdi. Birlikte çalışa çalışa en yakın arkadaşlarımdan biri haline gelen Heidi Klum örneğini de verebilirim. Hayatımda tanıdığım en yaramaz kadın. Tam da bu yüzden çok eğlenceli!”
“2000’de piyasaya çıkan kitabım Celebritation (Ünlüleştirme), kameranın önünde geleneksel ve alışılmış kalıpların dışına çıkmaya cesaret eden ünlüleri anlatıyor. O karelerde onları ya hazırlıksız bir anlarında yakalanmışken ya da çok daha eğlenceli ve ironik bir biçimde rol yaparken görüyorsunuz. Tabii bu kitap bazı ünlü arkadaşlarımı biraz kızdırmıştı. Onlarla alay etmeye çalıştığımı düşünenler vardı. Ama bu da işimin bir parçası.”
152 vogue.com
vogue.com
153