vogue_2011_07i

Page 1

PETER LINDBERGH’S PORTOFINO


Portofino sıcağı Bir zaman makinesi düşünün. Diyelim ki bu mümkün. Rotası, İtalyan Riviera’sının en iyi korunmuş, güzeller güzeli koyu Portofino’nun 1950’li yılları olsun. Yolcuları Cate Blanchett, Jean Reno, Tim Jeffries, Kevin Spacey, Elle MacPherson, Matthew Fox, Zinadine Zidane, Luis Figo, Boris Becker, Mariacarla Boscono, Ronan Keating ve Hiroyuki Sanada gibi dünya yıldızları...Hepsi IWC’nin son koleksiyonu Portofino’dan en sevdikleri modelleri kollarına taksınlar. Zaman makinesinin dümeninde ise IWC ailesi ve dünyaca ünlü fotoğrafçı Peter Lindbergh otursun. Ve seyahat başlasın.. Bunun sonunda ortaya ne mi çıkardı? Tam da şu an elinizde tuttuğunuz ekte göreceğiniz karelere ve anlatılan hikayelere benzer bir şey. Evet, tam da bu. IWC’nin bu ünlü arkadaşları, Lindbergh’e Portofino macerasında eşlik ettiler. Zaman makinesinden indiler, Peter Lindbergh’in objektifinin önünde 50’li, 60’lı yılların o görkemli, neşeli, lüks ve keyifli ‘dolce vita’ sını yeniden yarattılar. Kollarında IWC’nin Portofino serisinin zarif, sofistike, abartısız saatleriyle, dar sokaklarda yürüdüler, efsanevi Hotel Splendido’nun terasında şampanyalarını yudumladılar, canları isteyince bir yata atlayıp Akdeniz’e karıştılar. Şimdiki zamana, günümüze döndüğümüzde onlara Ocak ayında, Cenevre’deki prestijli saat fuarı SIHH’ta rastladık. IWC’nin fuar alanında da yaratmayı başardığı minik Portofino’da kahvelerini içiyor, kendi aralarında şakalaşıyorlardı. Hallerinden çok memnunlardı. Biz de buna dahil olduk. Haziran ayında Peter Lindbergh’in muhteşem fotoğrafları bu kez İstanbul’daydı. Esma Sultan Yalısı’ndaki görkemli davetin de bir parçasıydık. Portofino cazibesini sizler için bu sayfalara taşıdık...


Kadrajım yalnızca gerçeklere açık Peter Lindbergh, dünyanın en önemli fotoğrafçılarından biri. IWC için yıldızlarla dolu bir ekibi Portofino’da fotoğraflayan Lindbergh, sürekli gülümseyen, hazırcevap, mutlu bir adam. Bir gün mutlaka İstanbul’a gelip Türk kadınlarını fotoğraflamak istediğini söylüyor. Bekliyoruz! Peter Lindbergh, en gerçekçi moda fotoğraflarını ve portreleri çekmesiyle ünlü, efsanevi bir fotoğrafçı. Ama o “efsanevi” kelimesinden korkuyor. “Hâlâ hayattayım, ölünce bir efsane olurum belki” diyor. “Peter, çekimlerde moda editörlerinin ve makyözlerin en büyük kabusudur” diyen Tina Turner haklı. Çünkü Lindbergh, makyajı, abartıyı sevmiyor. Her şeyin en net ve sahici halinin peşinde. Bu yüzden IWC ekibi, Portofino çekimi için onunla çalışmak istemiş. O da aynı sebeplerden ötürü IWC ile. Kendi fotoğraf stiliyle IWC’nin duruluğunu birbirine benzeten Lindbergh, yanına Jean Reno, Cate Blanchett, Matthew Fox, Boris Becker, Tim Jeffries, Elle MacPherson, Eric Dane, Mariacarla Boscono, Zinadine Zidane, Ronan Keating, Kevin Spacey gibi dünyaca ünlü isimleri alıp Portofino’nun yolunu tuttu. Beraber, 50’li ve 60’lı yılların tatlı, hafif, lüks ve neşeli yaşamını yeniden yarattılar. Lindbergh ile Cenevre’ye her geldiğinde kaldığını söylediği, kentin en eski ve tarihi otellerinden biri olan La Reserve’de buluştuk.

IWC ile hikayeniz nerede, nasıl başladı? Bu birlikte ilk projemiz ama aramızdaki aşk ilişkisi çok daha eskilere dayanıyor. on sene önceydi. New York’ta, bir sanat yönetmeni arkadaşımla yemek yiyordum. Kolunda IWC’nin Portuguese serisinden bir saat vardı. Saatlere meraklı bir adam olmamama rağmen dikkatimi çekti, fiyatını sordum, 4000 Dolar dedi. Vazgeçtim. Birkaç hafta sonra Paris’teydim. Çok içtiğimiz bir gecenin ertesinde güneşli bir Cumartesi gününe uyandım. Caddede avare avare yürürken bir saatçi gördüm ve birden aklıma o gün beğendiğim saat geldi. İçeriye girip ellerinde IWC’nin Portuguese serisi olup olmadığını sordum. Bu kez fiyatına bile bakmadan alıyorum dedim. Kredi kartım için imza atarken birden 12.800 Dolar rakamı gözüme çarptı! Ama arkadaşım 4000 dolara almıştı, diye itiraz ettim. Meğer benimkinin çerçevesi beyaz altındanmış. Karım, “Peter, herkes için her şeyi alıyorsun. Bir kere de kendin için bir şeyler yap” dedi. Ve böylece IWC ailesine katıldım. Peki bu projeye nasıl dahil oldunuz? 50’li yılların Portofino’sunu Portofino’da yeniden canlandırmak istediklerini, dahil olup olamayacağımı sordular. Nasıl hayır diyebilirdim? Hayatımızı kazanmak için yapmamız gereken işlerin genelde sıkıcı olmak zorunda olduğunu düşünürüz. Portofino’daki günlerimiz bunun tam tersiydi. Yaptığım en eğlenceli işlerden biriydi. Hepsi birbirinden ünlü ve güzel adamlar, kadınlar Portofino kadar güzel bir fonda, objektifinizin önündeydi. Dengeyi nasıl sağladınız? Benim için fotoğrafa gücünü veren şey hep içinde yer alan insanlar oldu. İnsan derken, aslında onun bize yansıttığı duygudan

bahsediyorum. Harika bir dekor kurabilir, fotoğrafı kafanızda adım adım tasarlayabilirsiniz. Ama içindeki yüzler doğru değilse bir anlamı yoktur. Avantajım, birlikte çalıştığım isimlerin yanımda rahat etmelerini, kimseye göstermedikleri yanlarını bana çekinmeden göstermelerini sağlayabilmem.

Kimleri önceden tanıyordunuz? Cate Blanchett zaten en yakın arkadaşlarımdan biri. Birlikte çok iş yaptık. Kevin Spacey ile çok tanışmak istiyordum. Müthiş bir oyuncu. Kanında İngilizlik olduğu için anında samimileşmiyor. Önce sizi tartıyor, sonra kendini açıyor. Zidane ve Jean Reno çok yakın arkadaşlar. Zidane çok utangaç. Reno tam aksi, çok konuşkan. Onun yerine de konuşuyor. Peter Lindbergh’in gerçekçi fotoğraf stiliyle, IWC’nin ayakları yere basan tasarımları arasında ortak dil var mı? Kesinlikle! Zaten tam da bu yüzden IWC’nin tüm serilerini, tüm saatlerini seviyorum. Abartılı ve süslü şeyleri beğenmem. Fotoğraflarımda da aynı sessizliği ve arınmışlığı bulursunuz. Hiçbir şey fazla değildir. Kadınların yapay hallerini bende göremezsiniz. Portofino’nun gerçekliğinde kadrajınıza neler girdi? Burası bana çok tanıdık. Çünkü 20 yıldır buradaki evime gelip gidiyorum. Kartal yuvası gibi bir ev. Manzarasına doyamıyoruz. Bu küçük kasabayı ve insanlarını çok iyi tanıyorum. Yani kadrajıma giren Portofino, burada uzun yıllardır sürdürdüğüm hayattan bir parça. Her şeyin eskidiği bu dünyada Portofino neden eskimiyor? Gücü, değişmemesinde. Bir müze gibi korunuyor. Bir sürü güzel şehir, kasaba, ada biliyoruz. On sene önce ziyaret ettiğinizde damağınızda kalan tadı artık yakalayamıyorsunuz. Oysa Portofino size bu hayal kırıklığını yaşatmıyor. Otobüslerin koltukları, restoranların tabelaları bile aynı. Milano’dan buraya çok gelen olur mesela ama polis 300 arabadan fazlasını sınırdan geçirmez. Çünkü sadece 300 arabalık park yeri vardır. İçeri girmek için sıra beklersiniz yani! Herkes nedense sizin New York’ta yaşadığınızı sanıyor. Ama aslında uzun yıllardır Paris’tesiniz, değil mi? Almanya’dan Paris’e taşındığım 1978 yılından beri Paris’teyim. Marie Claire çağırmıştı beni. Ardından Vogue Paris geldi. On sene sonra Vogue Amerika ile yollarımız kesişti. Çok sık gidip geldim. Hâlâ da öyle ama hiç taşınmadım. Paris’teki hayatımı çok seviyorum. Kocaman ve kaotik bir evimiz var burada. Her yer dergilerle, fotoğraflarla, notlarla dolu. Bakınca siz buraya ev der misiniz, emin değilim! IŞIK CANSU CANAYAK


Bir tatlı hayat Londra’daki dünyaca ünlü fotoğraf galerisi Hamiltons’ın sahibi, zamanının en ünlü bekarlarından biri Tim Jeffries. Karizmatik haliyle Portofino’daki haklı yerini alıyor. IWC’nin Portofino’da yarattığı zaman makinesiyle 1950’lere dönen ekipte Tim Jeffries de vardı. Lindbergh ile 50’lerin “tatlı hayat”ını yeniden yaratmak hiç de zor olmadı. Çünkü, aslında onun her günü “dolce vita”. Londra sosyetesinin en popüler erkekleri arasında gösterilen Jeffries, IWC saatlerinin lüks ve elit yanını belki de en iyi yansıtacak isim. Nitekim, 10 yılı aşkın bir süredir IWC ailesinin üyesi. Jeffries, tam bir İngiliz. Londra’nın ünlü ailelerinden birinin oğlu, 25 yıldır efsanevi Hamiltons galerisinin başında. Eski sevgilileri arasında Claudia Schiffer, Elle MacPherson, Kylie Minogue gibi ünlü ve güzel kadınlar var. O da zaten lüksü ve her şeyin en güzelini sevdiğini saklamıyor. “Arabada, fotoğrafta, dekorasyonda ya da saatte, güzelliğin her türlüsüne aşığım” diyen Jeffries, buna çok uygun bir iş yapıyor: Dünyanın en ünlü fotoğrafçılarının en güzel işleri yıllardır onun elinden, galerisinin duvarlarından geçiyor. Sanata ve güzel olan her şeye böylesine düşkün bir ismin, Lindbergh’in Portofino fotoğraflarını nasıl bulduğunu soruyoruz. “Peter, zamanımızın en iyi fotoğrafçılarından biri. Tam bir profesyonel. Anı yakalamakta usta. Devamlı gözlem halinde. Bana sorarsanız, IWC için çektiği bu fotoğraflar, bir grup arkadaşın Portofino’da çok eğlendiği, hayatın en güzel halinin tadını çıkardığı günlerin görsel bir hikayesi. Zaten fotoğraf, dünyanın konuştuğu ortak bir dil.” IWC saatlerini en çok, zarif ve ağırbaşlı oldukları için seviyor. Portofino koleksiyonundaki favorisi, Eight Days Hand Wound modelinin çerçevesi pembe altından yapılmış olanı.

Zamanın hızını yanımızdakiler belirler

Fransa’da St. Tropez, İspanya’da Mayorka adası tatil için sıkça gittiğiniz yerler. Sizce Portofino’yu diğer adalardan ayıran ne? Öncelikle fazlasıyla romantik oluşu. İtalyan Rivierası’nın çekiciliğini senelerdir sessiz sedasız duyurması. Zengin ve tanınmış insanları çeken bir mıknatıs olması. Size buradaki güzellikleri yaşayabilmeniz için zaman tanıması. Hayatınızı güzelleştiren şeyler neler? Parlak renkler, cazibe, eğlence, arkadaşlar, açık havada geçirdiğimiz zamanlar, kahkaha, aşk ve elbette romantizm. Bu projenin sizin için en özel yanı ne oldu? Birlikte geçirdiğimiz hafta sonunu fotoğraflarda görüp her şeyi yeniden yaşamak. Peter’ın fotoğraflarının içinde pek çok an var. Ve bu sayede hiçbir detayı unutmayacağız. Bizim için zamanla ilgili üç cümle kurar mısınız? Zamanın en sevdiğim yanı, tadını çıkarabileceğimiz her anın elimizde olması. Ailemden, sevdiklerimden uzak olduğumda zaman geçmiyor. Oysa onlarlayken göz açıp kapayıncaya kadar bitiveriyor. Bence zamanın hızını yanımızdaki insanlar belirliyor. IŞIK CANSU CANAYAK


Sadeliğin hayranıyım Ailesiyle beraberken zaman yetmiyor, koşu bandındayken ise zaman geçmiyor. Lost’un dünyaca ünlü yıldızı Matthew Fox sadeliğin içindeki güzelliğe hayran bir adam. Zaten tam da bu yüzden, IWC markasının arkadaşlarından biri olarak Peter Lindbergh’in Portofino’sunda yer aldı. Cenevre’de, Grand Hotel Kempinski’nin lobisindeyiz. Lost dizisinin ana karakteri Jack, yani Matthew Fox yukarıda bizi bekliyor. Fox, IWC’nin son koleksiyonu Portofino’nun tanıtımı için markanın diğer ünlü arkadaşları Cate Blanchett, Zidane, Kevin Spacey, Elle MacPherson, Tim Jeffries’le beraber İsviçre’de. Ama Cenevre, bu ünlü isimlerin ikinci buluşma noktaları. Çünkü aynı ekip, Portofino’da, IWC’nin aynı adı taşıyan son koleksiyonu için Peter Lindbergh’in objektifinin önünde üç gün geçirdi, 50’li ve 60’lı yılların “dolce vita”sını yeniden canlandırdı. Ve ortaya bu şahane siyah beyaz kareler çıktı. Odaya giriyorum. Merhaba deyip elini sıktığım adam, fotoğraftaki gösterişli halinin aksine son derece yalın ve mütevazı. Sohbet ilerledikçe evcimen bir aile babası olduğunu, karısına ve çocuklarına bağlılığını, kalabalıktan uzak sade bir hayatı tercih ettiğini de öğreneceğim. Ve tam da bu yüzden, IWC’nin sade, gösterişten uzak, sınırlı sayıda üretilen saatlerini sevdiğini de. “Saat ve araba markalarının çoğunun problemi durmayı bilmemeleri. Tasarımları zorluyor, ille de kalabalıklaştırıyorlar. Ben sadelikten yana bir adamım. Bu yüzden iki senedir IWC’nin arkadaşlarından biriyim.” Sohbet Portofino’nun güzelliğinden açılıyor ve bakın nasıl devam ediyor.

Akdeniz’de Portofino kadar güzel pek çok yer var. Ama bu küçük koy, hepsinden ayrı bir yerde duruyor. Sizce buranın sırrı ne? Eşim Margherita Venedikli. Bu yüzden İtalya’ya geldiğimizde onun ailesiyle, orada vakit geçiriyoruz. Yani henüz İtalyan Rivierası’nın diğer koylarını gezme şansım olmadı. Ama bu bölgedeki hiçbir yerin adını da Portofino kadar duymadım. Buranın sağlam bir tarihi var. Hep güçlü ve zengin isimlerin oyun alanı olmuş, duruşunu hiç bozmamış bir yer. Lindbergh’in Portofino’sunda nasıl bir adamı canlandırıyorsunuz? Çapkın ve fırlama birine benziyor. Aynen öyle. Çekici, iyi giyinen, kolunda IWC saati, gözünde havalı güneş gözlüğü hayatın tadını çıkaran biri. Hoş yatlarla denize açılıyor, bir yandan şampanyasını yudumluyor. Zamansız ve klasik bir karakter. Sizin bu karakterle herhangi bir ortak noktanız olamazmış gibi geliyor insana! Sizce? Kendim hakkında objektif olarak düşünmeyi pek beceremem. İnsanın kendini değerlendirmesi kolay bir iş değil. Ama şunu söyleyebilirim. Ben de hızlı arabalara, uçaklara, teknelere bayılırım ama bunları “havalı” görünmek için değil, sadece sevdiğim için yaparım. Madem Dolce Vita’yı konuşuyoruz, soralım: Matthew Fox’un hayatını “dolce” yani tatlı yapan nedir? En tatlı zaman ailemle birlikte geçirdiğim zaman. Çocuklarım inanılmaz bir hızla büyüyor. Kızım 14 yaşına bastı geçenlerde.

Bazen onlardan önce hayatımın neye benzediğini düşünüyorum, hatırlayamıyorum. İşim gereği sık sık ailemden uzak kalıyorum. Mesleğimin beni en çok zorlayan yanı bu.

Ava Gardner, Humphrey Bogart, Winston Churchill, Marcello Mastroianni gibi dev isimlerin koridorlarından geçtiği, efsanevi Hotel Splendido’da kaldınız. Nasıl buldunuz burayı? Bu otel tüm gücüyle varlığını size duyurmayı başarıyor. Attığınız her adımda tarihini, görmüş geçirmişliğini hissediyorsunuz. Yemekler inanılmaz. IWC’nin arkadaşları olarak biz de otelin meşhur barına inip geceleri birkaç kadeh içki içtik. Ara sıra şarabı biraz fazla kaçırdık. Zaman bazen çok hızlı, bazen çok yavaş akıyor. Size göre, Portofino’da yaşam nasıl? Portofino’da akan zamanın rüyaya benzeyen bir yanı var. Çok yavaş aktığı kesin. Çünkü herkes hiçbir şey yapmamak üzere burada. Yakalamanız gereken bir şey yok. Sadece kendinize ve yanınızdaki insanlara odaklanıyorsunuz. Bu yüzden zaman çok daha güzel ve yavaş akıyor. Bu çok kıymetli çünkü genelde vaktimiz telaş içinde, hep bir sonraki adımı tasarlayarak geçiyor. Kafanızda bir dolu iş varken de zaman büyük bir hızla geçip gidiyor. Kalabalıktan uzak yerlerin güzel tarafı bence bu: Sessizlik sayesinde daha çok kendiniz olabilmeniz. Siz böyle bir yerde yaşayabilir misiniz? Hayatın daha basit ve telaşsız olduğu yerlerde kendimi çok daha rahat hissediyorum. Zaten zaman geçtikçe adım adım büyük şehir yaşamından uzaklaşıyorum. Şu anda Central Oregon’da yaşıyoruz. Dokuz sene New York, ardından bir dokuz sene de Los Angeles’ta yaşadıktan sonra gönül rahatlığıyla bir daha asla bu kadar büyük bir şehirde yaşamayacağımı söyleyebilirim. Kolunuzdaki saat dikkat çekiyor. Bu IWC’nin hangi modeli? Pilot serisinden; mekanizması ve yalınlığıyla bana hitap ediyor. Eskiden beri saatin içindeki mekanizmadan etkilenirim. Ergenliğimde saatleri teker teker açar, parçalarına ayırır, inceledikten sonra hepsini yeniden bir araya getirirdim. Derdim saatin içinde olup bitenlerdi. Yaşım ilerledikçe dış tasarımın da içi kadar önemli olduğunu fark ettim. Saat koleksiyonu yapıyor musunuz? Altı yedi saatim var. Ama bundan daha önemli bir şey söyleyeceğim size: Saat konusundaki esas hayalim Schaffhausen’e gidip IWC’nin ana merkezini gezmek, saat ustalarını titizlikle çalışırken gözlemlemek! Önümüzdeki aylarda Londra’da olacağım. Programım çok yoğun olmadığında, bir hafta sonumu buna ayırmak istiyorum. Çok merak ediyorum çünkü! IŞIK CANSU CANAYAK


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.