SAYGIYLA ANIYORUZ 8
193
Haftalık Aktüel Siyasi Gazete
10 Kasım 2013
1 TL Yıl : 1
Sayı : 3
TÜRKIYE 7’ DEN 77’ YE ATASINA KOŞTU ATATÜRK, KIBRIS’TA DA TÖRENLERLE ANILDI
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, ÖLÜMÜNÜN 75’İNCİ YILINDA KIBRIS’TA DA TÖRENLERLE ANILDI
Orhan GÖK
Yayın Hayatı ile Yayın >>3
Eluca ADALI
Geleceğimi Öldürmem >>10
TUNCEL: “ALEVİ YURTTAŞLARIN HAK VE ÖZGÜRLÜK TALEBİNİ ARTIK PAZARLIK KONUSU YAPMAMALI, BUNU GERÇEKLEŞTİRMELİDİR” Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanları Sebahat Tuncel ile Ertuğrul Kürkçü de mitinge katıldı. Gazetecilerin soruları üzerine Tuncel, “Halkların Demokratik Partisi olarak Alevi yurttaşlarımızın yanındayız. Bu ülkede gerçek anlamda bir demokrasilerden özgürlüklerden bahsetmek yurttaşların hak ve özgürlük talebini dikkate almak ve buna göre yeni bir hukuk oluşturmakla mümkün. Türkiye’de gerçekten ciddi bir demokratikleşme sorunu var. Bunun temel nedeni özgürlüklerin güvence altına alınmamış olmasından kaynaklanıyor dedi. GRUP YORUM VE TOLGA SAĞ KONSER VERDİ Yapılan konuşmaların ardından mitingde Grup Yorum ve Tolga Sağ mini bir konser verdi. Vatandaşlar da türküler eşliğinde halay çekti. Miting olaysız sona erdi.
LÖSEV düşünmüş ki: “Senede bir kez, tek bir hafta bile olsa lösemili çocukların hayatlarına dokunmak, onları herkesin hatırlamasını sağlamak ve onlara yalnız olmadıklarını
göstermek ne kadar da güzel olurdu…” LÖSEV, 12. Uluslararası Lösemili Çocuklar Haftası’nı tüm yurt genelinde birbirinden renkli birçok etkinlikle hayata geçirmeye hazırlanıyor. Gelin hep birlikte tüm günlük işlerimizi, para kazanma veya iktidar olma hırslarımızı bir hafta veya bir gün ya da hiç olmazsa birkaç saatliğine bir tarafa bırakalım. Aynı kaderi paylaşan, hepsi maske kardeşi olan, lösemi canavarına karşı hayatta kalma mücadelesi veren bütün dünya ülkelerinin çocuklarına destek olalım. Onların çocuk dünyalarını anlamaya çalışalım, bizim çocuğumuzun da lösemi olabileceğini unutmayalım ve hiç birisini yalnız bırakmayalım. Lösemi canavarına karşı tek başlarına amansız bir savaş veren bu minicik cesur yürekleri ‘’gerçek kahramanlarımız’’ olarak ilan edelim ve kucaklayalım. “Eğer yeri gelir de beni hatırlamak isterseniz, bunu size ihtiyacı olan birine yardım ederek yapın” Tedavisi sadece organ ve doku nakli ile mümkün olan hastalıklar, tüm dünyanın olduğu gibi, ülkemizin de en önemli sağlık sorunlarının başında yer alıyor. Türkiye’de, organ ve doku nakli bekleyen hastaların sayısı her geçen gün artıyor. Nakil yapılabilen organ ve dokular; böbrek, karaciğer,kalp,akciğer,pankreas ve ince bağırsak, kalp kapağı,kornea,kemik iliği ve deridir. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, 6/3/1980 tarih ve 396 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunu bildirmiştir. Bu kararla; organ bağışı insanın insana yapabileceği en büyük yardım olarak nitelendirilmekte ve “organınızı vereceğiniz kişi yaptığı iyilik ve fenalıklardan kendisi sorumludur” denilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de de “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır.” beyan olunmuştur. (Maide Suresi, Ayet 32)
Serdar CORA
Saç Gösterme Yasağı Özgürsüzlüktür >>8
MUHARREM AYIMIZ MÜBAREK OLSUN
Nurullah AYDIN
Psikokültürel Narkoz >>7
Müşerref Melda ÖZATEŞ
Hayata uyanmak >>8
Diamon EROS
Otomatik Davranışlarımız >>5 Prof. Dr. Ramazan Demir
Atatürk’ü Anlamak >>6 Fethi Murat Doğan
Karamsarlık ve Teslimiyet İkiz Kardeştir >>2 Mustafa Reşit BURKAN
İnsansız Hizmet Aracı Olarak Siyaset >>11
2-8 KASIM LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR HAFTASI
A
levi Dernekleri ve kurumları tarafından Kadıköy İskelesi’nde “Eşit Yurttaşlık” mitingi düzenlendi. “İnkarcılığa, asimilasyona karşı eşit yurttaşlık ve inanç özgürlüğü” sloganıyla düzenlenen mitinge, binlerce vatandaş katıldı. Saat 12.00’da Kadıköy İskelesi’ne gelen vatandaşlar arama noktalarında tek tek aranarak alana alındı. “Devletin Alevisi olmayacağız”, “Aleviyiz haklıyız, kazanacağız” ve “Haksızlık karşısında asla boyun eğmeyeceğiz” şeklinde yazılı pankartların açılığı mitingde sık sık “Her yer Taksim, her yer direniş”, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganları atıldı. “HORLANDIK FAKAT HİÇBİR ZAMAN BİZDEN OLMAYANI ÖTEKİLEŞTİRMEDİK” Mitingde konuşan Alevi Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Hüsniye Takmaz, “Bizler tarih boyuncu yok sayıldık. Katliamlar sürgünler yaşadık. Horlandık fakat hiçbir zaman bizden olmayanı ötekileştirmedik. Türkiye’de yaşayan tüm insanların inançlarını, kültürlerini eşit koşullarda yaşayabilecekleri her türlü ayrımcılıktan uzaklaştırılmış toplumsal uzlaşmanın içinde, laik, demokratik hukuk devletinde eşitce, özgürce yaşamalarının
arzusu içindeyiz. Bu özlemi gerçekleştirmek Türkiye’deki bütün insanların boynunun borcudur” dedi. GEZİ OLAYLARINDA HAYATINI KAYBEDENLER ANILDI Mitingde, Gezi Parkı olayları sırasında hayatını kaybedenler anıldı. Hayatını kaybedenlerin isimleri tek tek okundu, mitinge katılanlar da “Burada” diye bağırdı.
Bundan tam 12 sene önce, sadece Türkiye’deki değil, tüm dünyadaki lösemili çocukların hayatları çok sessiz ve eğlencesiz sürüp gidiyor, niye bizim de bir haftamız yok diye üzülüyorlarmış.
Serdar ÖZTÜRK
Nereye G’d’yoruz>>6
Leyla AKGÜL
Unutulan Bir Gelenek Olarak “Baş Bağlamak”>>8
3-9 KASIM ORGAN BAĞIŞI HAFTASI
Aleviler Kadıköy’ de Hakları İçin Buluştu
“Bir çocuğun hayatından daha önemli ne olabilir?”
2
GÜNDEM
t Anadoluport Anadoluport
F
2 Kasım 2013 / 10 2013 30 2013 // 6 Eylül 30 Ağustos Ağustos 2013 6Kasım Eylül 2013 2013
enarbahçe Kayıkhane’den Bostancı Çatalçeşme arasındaki 6.5 kilometrelik sahil boyunca toplanan vatandaşlar, ellerinde Türk bayraklarıyla ele ele tutuşarak “Ata’ya Saygı Zinciri” oluşturdular. Saatler 09.05’i gösterdiğinde sirenlerin çalmasıyla birlikte saygı duruşuna geçildi. Saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı okundu.
Anma etkinliğine katılanlar daha sonra topluca Andımız’ı ve Onuncu Yıl Marşı’nı söylediler. CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter de Kadıköylülerle birlikte saygı zincirine katıldı. Tören sırasında Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle süslenen çok sayıda tekne ve kano da Caddebostan Sahili’ne yanaşarak, anma etkinliğine katıldı. Etkinlik sırasında bir kişi de havanın soğuk olmasına rağmen denize girerek suyun Atatürk posteri açtı.
KADIKÖY’DE 6,5 KM’LİK ZİNCİR
CUMHURİYETE KASTETMEK İSTEYENLER OLABİLİR Törenin ardından konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, “Biz hep tek sıra zincire alışmıştık ama bu sene bazı yerlerde 2, bazı yerlerde 3 sıra zincir oldu. 7 kilometrelik bir zincir. Yaklaşık 10 bin kişi katıldı. Bu da Kadıköylülerin Atatürk’ün ilke ve devrimlerine ne kadar bağlı olduklarını gösterir” dedi. CHP Grup Başkan Vekili Akif Hamza Çebi de, yaptığı açıklamada “Atatürk sadece 20. Yüzyılın değil öyle görünüyor ki, 21. Yüzyılında büyük bir lideri olacak. Cumhuriyete kastetmek isteyenler olabilir. Cumhuriyetin demokratik laik niteliklerini ortadan kaldırmak isteyenler olabilir. Türkiye’yi demokrasiden otoriter rejime götürmek isteyenler olabilir. Türkiye’yi tutucu otoriter bir rejime kavuşturmak isteyenler olabilir. Ancak halkımızın milletimizin gücü demokrasiye özgürlüğe bağlılığı bütün müsaade etmeyecektir” diye konuştu.
KADIKÖY BELEDİYESİ GÖNÜLLÜLERİNİN ÖNCÜLÜĞÜNDE DÜZENLENEN ANMA TÖRENINE KATILAN BİNLERCE KADIKÖYLÜ SABAH ERKEN SAATLERDEN İTİBAREN SAHİL YOLU’NDA TOPLANMAYA BAŞLADI.
ANITKABİR 60 YIL ÖNCEKİ GİBİ
TÜRKİYE CUMHURIYETI’NIN KURUCUSU ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, EBEDİYETE İNTİKALİNIN 75’NCİ YILINDA ANITKABİR’DE DÜZENLENEN DEVLET TÖRENİYLE ANILDI. ANITKABIR, 10 KASIM 1953 YILINDA ATATÜRK’ÜN NAAŞININ ETNOGRAFYA MÜZESİNDEN ANITKABİRE NAKLİ SIRASINDAKI TÖRENDE OLDUĞU GIBI HAZIRLANDI.
İ
zmir 10 Kasım Atatürk’ü Anma Törenleri kapsamında; 9 Kasım akşamı gerçekleştirilen ışıklı dev su perdesi gösterisiyle Atatürk, atının üzerinde İzmir Körfezinden halkı selamladı.. Muhteşem ışık ve lazer oyunları ve görsel efektlerle oluşturulan gösteride; Atatürk, Üçkuyular’dan başlayarak Sahil Yolu güzergahından Alsancağa kadar atının üzerinde dörtnala canlandırıldı ve İzmir halkını selamladı. Atatürk’ün Işığında Yürüyoruz mesajının verildiği bu muhteşem gösteriyi kaçıranlar sayfamızdan tüm görüntü fotoğraf ve videolara ulaşabilirler.. 9 Kasım akşamı yapılan gösteri, saat 20.30’da Üçkuyular’da başladı. Atatürk, atıyla Körfez üzerinden 15×30 metrelik su perdesinden İzmirlileri selamlayarak Mustafa Kemal Sahil Bulvarı güzergahıyla; Güzelyalı, Küçükyalı, Karataş, Konak ve Alsancak semtlerini geçti. Görsel efektlerle de desteklenen gösteriyle körfez üzerinde muhteşem görüntüler ortaya çıktı. Atatürk adeta İzmir Körfezi’nde bir kez daha ölümsüzleşti.
ATATÜRK İZMİR HALKINI SELAMLIYOR
10 Kasım 2010 da ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 75.yılında İzmir Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen törenle anıldı. Anma töreninde protokol üyelerinin okuduğu İstiklal Marşı vatandaşlar tarafından, ‘böyle mi İstiklal Marşı okunur?’ sözleri ile tepki gördü. İzmir Valisi’nin günün anlam ve önemine ilişkin yaptığı konuşma sırasında grup kalabalık, Andımız’ı okudu. Törene İzmir Valisi Mustafa Toprak, Ege Ordu Komutanı Abdullah Atay, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, siyasi parti il başkaları, çeşitli sevil toplum kuruluşları temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması öncesinde çelenk bırakma merasimi yapıldı. İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından bir grup kalabalık ellerinde Türk bayrakları ile, ‘böyle İstiklal Marşı mı okunur?’ sözleri ile tepkilerini dile getirerek, kendi aralarında tekrar İstiklal Marşı’nı okudu. İzmir Valisi Mustafa Toprak anıt şeref defterini imzalamasının ardından günün önemine ilişkin şöyle konuştu: “Emanet bıraktığın Türkiye Cumhuriyetini hedef gösterdiğin muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkartarak ilelebet yaşatacağız. Engin ileri görüşlülüğün, bir sonucu olan ilke ve inkılapların ile mücadele azmin şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da bizlere ilham kaynağı olmaya devam edecektir” Vali Toprak’ın konuşmasının ardından anma töreni sona erdi. Ardından çoğunun kadın olduğu gözlemlenen kalabalık bir grup ellerinde Türk bayrakları ile Andımız’ı okudu, çeşitli sloganlar attı. Kalabalık olaysız dağıldı.
Düzenlenen devlet töreninde 60 yıl önce olduğu gibi izciler ve seymenler de görev aldı. Anıtkabir’deki tören, saat 08.55’de devlet erkanının Aslanlı Yol’da yürüyüşü ile başladı. Cumhurbaşkanı Gül başkanlığındaki kortejde, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Beşir Atalay, Bekir Bozdağ, Ali Babacan, Yüksek Yargı Temsilcileri, Bakanlar Kurulu üyeleri, kuvvet komutanları, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, siyasi partilerin temsilcileri, bürokratlar ve diğer devlet erkanı yer aldı.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ay yıldızlı kırmızı-beyaz karanfillerden oluşan çelengi mozoleye koydu. Atatürk’ün 75 yıl önce ebediyete intikal ettiği saat olan 09.05’de “ti” sesi ve sirenler eşliğinde 2 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı söylendi. Bu sırada gönderdeki Türk bayrağı da yarıya indirildi.
Cumhurbaşkanı Gül ve protokolde yer alan devlet erkanı daha sonra Misak-ı Milli Kulesi’ne geçti.Gül, burada Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları yazdı:”Aziz Atatürk, ebediyete intikalinizin 75. yıl dönümünde sizi saygı ve rahmetle anıyoruz. Türkiye milletimizin büyüklüğüne yakışır bir şekilde ilerlemesini sürdürmektedir. Bugün her alanda güçlenen, başarıları dikkatle izlenen ve dünyada saygınlık kazanan bir Türkiye’ye ulaşmanın kıvancını duyuyoruz. Türkiye’nin geldiği demokratik, siyasi ve ekonomik seviye gösterdiğiniz hedeflere her geçen daha da yaklaştığımızın işaretidir. Türkiye bu öz güvenle daima yükselecek Cumhuriyetimizin kazanımlarından, dayandığı esas ve değerlerden güç alarak ilelebet payidar kalacaktır. Türk milleti olarak size şükranlarımızı sunuyoruz. Ruhunuz şad olsun.” BOĞAZ KÖPRÜSÜ DURDU Atatürk’ün hayatını kaybettiği dakikada Boğaziçi Köprüsü’nde de trafik durdu. Vatandaşlar köprü üzerinde arabalarını durdurarak korna çaldılar ve saygı duruşunda bulundular.
Ne mutlu ona ki, onun genç nesillere emanet ettiği ve ‘en büyük eserim’ diye nitelendirdiği Türkiye Cumhuriyeti, günümüzde ileri bir demokrasi anlayışı ile taçlanmış olarak yine onun gösterdiği hedefler dahilinde varlığını devam ettirmektedir. Gelecek nesillerimizin de aynı şuur ve inançla ve de bilinçle bu kutsal emaneti bizden büyük bir onurla devralacaklarına, Cumhuriyetimizi çok daha müreffeh bir devlet haline getireceklerine olan inancım tam ve katidir. Ulu Önder Atatürk’ saygıyla anıyorum. CHP ÇEKMEKÖY BLD. BAŞKAN ADAY ADAYI MEHMET YEŞİLYURT
Kahraman ulusumuzla birlikte baştan ve yepyeni bir devlet kurarak bizlere emanet eden Mustafa Kemal Atatürk; fikirleri, başarıları, eserleri ve de kılavuz edinmemiz için geride bıraktığı ilke ve devrimleriyle, birleştirici - bütünleştirici yapısı, en önemlisi bilimi kılavuz edinmiş öngörüsü ile hiç ölmeyecek bir devlet adamı olarak dünya liderleri arasındaki hak ettiği seçkin yerini almıştır. Ulu Önder Atatürk’ü saygıyla anarken her zaman izinde olduğumu tekrarlamak istiyorum Veysel SARAR
3
GÜNDEM 230 Kasım 2013 / 10 Kasım Ağustos 2013 / 62013 Eylül 2013
Türk ve Tuğluk, Sınırda ‘Duvar’ Eylemi Yapan Başkanı Ziyaret Etti
N
usaybin İlçesi’nde, usaybin ile Suriye’nin Kamışlı kenti arasında, kaçak geçişleri önlemek amacıyla yapımına başlanan duvarı protesto için başlattığı, ölüm orucu oturma eyleminin 5’nci gününde Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan’ı, Ahmet Türk, Aysel Tuğluk ile bazı sivil toplum örgütü temsilcileri ziyaret etti. DTK Genel Başkanı Türk ve beraberindeki yüzlerce partili, Mittani Kültür Merkezi’nde biraraya gelerek, Gökkan’ın eylem yaptığı sınır kesimine doğru yürüyüşe geçti. Sınır hattına gelen Türk ve beraberindekiler, Başkan Gökkan ile bir süre görüşerek sağlık durumu hakkında bilgi aldı. Daha sonra kalabalık grup dönüşe geçmeden önce burada konuşan Aysel Tuğluk, “Nusaybin-Rojava halkı arasında sınırda örülen bu duvar için bedenini ölüme yatıran Başkanımız Ayşe Gökkan’ın bu duruşunu selamlıyoruz. Burdan hükümeti uyarıyoruz; burada duvarın yapılmaması için başlatılan eylem yarın,
öbürgün bir başka biçime dönüşebilir” dedi. Eko-Jin Nusaybin Kolektifi adına Türkçe konuşan İlhan Gökçe, Kürt Yazarlar Derneği adına Şehmus Sefer, Tabipler Odası Temsilcisi Uz. Dr. Ramazan Kaya da, Türkçe ve Kürtçe olarak birer konuşma yaptı. Son olarak Ahmet Türk, barış çabalarının olduğu çözüm sürecinde, hükümetin Kürtler arasına, ‘utanç duvarı’ inşa etmeye çalıştığını savunarak, şunları söyledi: “Dünyada sınırların ve duvarların kalktığı ve ticaretin halkla ilişkilerin güçlendiği bir dönemde, bizim Kürtler’in arasında, yeniden duvarların örülmesi,Türkiye açısında da gerçekten de doğru olmayan bir imajın ortaya çıkmasına neden olur. Böyle bir politika sadece gerginliği yaratan bir politika olur. Böyle bir politikanın Kürtler’in tamamen devletten beklentilerinin ortadan kalktığı bir sonuca gider. Biz bu nedenle bu utanç duvarının, Berlin’de yıkılan utanç duvarına bütün dünya tepki gösterirken, bugün Türkiye’nin 21’inci yüzyılda duvarların örülmesi, gerçekten büyük bir ayıptır, insanlık için bir ayıptır. Hele hele bu politikalarıyla Kürtler’i kucaklamaktan uzak, Kürtler’i adeta sindirmeye yönelik,
terbiye etmeye yönelik bir anlayışın içersinde göstermektedir. Bizim tam tersine Ortadoğu’da gerçekten büyük bir projeyle Türkler’i ve Kürtler’i buluşturacak, gerçekten gönüllü bir birlikteliği sağlayacak, bir formülün geliştirilmesi konusunda herkesin çaba göstermesi gerektiğini söylüyoruz. Eğer Türkiye, Kürtlerle adil, eşit bir yaklaşımla kucaklaşırsa aslında kazananTürkiye olacak. Türkiye, Ortadoğu’da önemli bir aktör olacak. Artık 40 milyonun yaşadığı Ortadoğu’da, Kürtler’i hesaplamadan, Kürtler’i görmemezlikten gelerek, kimse ne Ortadoğu’da önemli bir aktör olabilir, nede Ortadoğu’da sorunları çözmeye katkı sunabilir. Biz bu nedenle bugün bu duvarlarla başlayan, Kürtler’i dışlayan, aşağılayan, politikaların ortadan kalkması, bin yılık geçmişiyle Türklerle, Kürtleri buluşturacak insani bir projede buluşturacak bir yaklaşımın ortaya çıkmasını bekliyoruz.” Bu arada, Başkan Gökkan’a destek için belediye meclis üyeleri ve çalışanlarının dün başladığı açlık grevi bugün de sürdü. Ayşe Gökkan’a su içirilmeye çalışıldığı ancak Gökkan’ın bu teklifi kabul etmediği belirtildi.
Elektrik abonelerinden sonra şimdi de birçok su abonesi başkasının faturasını ödüyor. Otomotik ödeme talimatı veren birçok tüketici, başkasının elektrik faturasından sonra şimdi de başkalarının su faturalarını ödüyor. Otomatik ödeme talimatı veren aboneler, kredi kartı borçlarının beklediklerinden fazla geldiğini görünce, hesap özetlerini kontrol etmeleri üzerine şaşırtıcı gerçeği öğrendi. Birçok abone başkasının su faturalarını ödüyor. Faturaları bankalar tarafından ödenenler, su aboneliği aldıktan sonra taşınmak zorunda kalanlar ve su faturası yüksek gelenler muhakkak hem kredi kartı hesap özetinizi hem de su faturalarınızı karşılaştırın” denildi. Hesabından 3 defa başkasına ait su faturası tahsil edilen tüketicinin şikayeti şöyle: “Hesabıma başkasına ait su abonesinin otomatik ödemesi tanımlanmış. Kartımdan fazla ücret kesildiğini fark ettiğimde inceleme yaptırdım ve 250 liralık faturanın benim hesabımdan ödendiğini gördüm. Bunun üzerine geçmiş dönemleri de incelemek istedim ve 3 farklı faturayı daha yine benim hesabımdan tahsil ettiklerini öğrendim. Bu ödemelerden kaynaklanan maddi zararın giderilmesi için bankaya 22 Ekim’de dilekçe gönderdim ama hiçbir işlem yapılmadı. Bankanın hatalı işlemi sonucunda mağdur oldum.” Öte yandan uzmanlar, “Hesap özetinizdeki ödeme ile elektrik ve su faturanızı kontrol edin” uyarısında bulundu.
Van Vali Yardımcıları Tayinlerini İstedi KONUŞURUM” Vali Yardımcıları, başka yere tayinlerini istediklerini doğrularken, İçişleri Bakanlığı’na gönderdikleri dilekçenin içeriği ile ilgili bilgi vermekten kaçındı.
3 AY ÖNCE GELDİ Konya’dan 3 ay önce Van’a atanan Vali Doğan’ın, iddiaya göre yardımcılarıyla yıldızı barışmadı. Vali Doğan’ın, kendilerine hakaret ettiğini ileri süren Van Vali Yardımcıları Mehmet Özel, Mehmet Yüzer, Zafer Coşkun, Salih Altun ve Hakan Alkan’ın geçen hafta İçişleri Bakanlığı’na dilekçeyle başvurup başka yer değişikliği talebinde bulundu . “KONUYU İNCELER
Yüzer, Zafer Coşkun, Salih Altun ve Hakan Alkan’ın Van Valisi Aydın Nezih Doğan’ı İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği dilekçelerden biri, Rota Haber internet sitesinde yer aldı. İnternet sitesi yöneticilerinin twitter’de de paylaştığı dilekçede vali yardımcısı, Vali Aydın’ın kendilerine “Bu ili batırmışlar, ben toparlamaya çalışıyorum” dediğini belirtti. “UYMAYAN ÇEKSİN GİTSİN”
Van Valisi Aydın Nezih Doğan ise yardımcılarının toplu tayin istedikleriyle ilgili bir bilgisinin olmadığını belirterek, “Görev gereği şu anda Ankara’dayım. Van’a döndükten sonra konuyu inceleyip açıklama yaparım” dedi. İŞTE ŞİKAYET DİLEKÇESİ Van Vali Yardımcıları Mehmet Özel, Mehmet
Astsubaylar ‘T’den şikayetçi oldular Astsubayların başvuru dilekçesinde ‘astsubay’ olarak yazılan meslek adlarının 1983 öncesindeki gibi ‘assubay’ veya Atatürk’ün istediği gibi ‘asubay’ şeklinde yazılması talep edildi Emekli astsubaylar meslek isimlerindeki ‘T’ harfinin kaldırılması için Meclis Dilekçe Komisyonu’na başvurdu. Dilekçede yeni isim olarak 1983 öncesinde kullanılan assubay veya Atatürk’ün istediği gibi asubay önerildi. Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre, TBMM Dilekçe Komisyonu’na başvuran bir grup emekli astsubay meslek adlarındaki ‘t’ harfinin kaldırılmasını istedi. Başvuru dilekçesinde, ‘astsubay’ olarak yazılan meslek adlarının 1983 öncesi Türk Dil Kurumu (TDK) yazımında olduğu gibi ‘assubay’ veya Atatürk’ün istediği gibi ‘asubay’şeklinde yazılması talep edildi. Dilekçede, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı
Dilekçede Vali Aydın’ın, vali yardımcılarına “Bu yaptığınız namussuzluktur. Sadece biriniz için konuşmuyorum. Hepiniz için konuşuyorum”, “Benim çalışma prensiplerim bu. Uydunuz uydunuz, uymayan çeker gider”, “Milletvekili sizi şube müdürü bile yapamaz. Üç şık var önünüzde: yer değişikliği, istifa veya prensiplerime uymanız” dediği de ileri sürüldü.
Orhan Gök
Orgeneral Kenan Evren’in yazılı emriyle, ‘assubay’ın ‘astsubay’ olarak değiştirildiği anlatıldı. Evren’in yazılı emrinde, bunun aksine hareket edenler hakkında yasal işlem yapılacağının da yer aldığı ifade edildi ve TDK’nın de buna uyarak imla kılavuzlarında düzeltme yaptığı belirtildi. Dilekçede, “Cunta yönetiminin Silahlı Kuvvetler’e ve TDK’ya baskıyla kabul ettirdiği ‘astsubay’ kelimesinin ses uyumuna uygun olarak tekrar eskisi gibi ‘assubay’ şeklinde yazılması gerekmektedir” denildi. Dilekçede, ayrıca darbeden önce TDK imla kılavuzunda astteğmenin ‘asteğmen’, üstteğmenin ‘üsteğmen’, astsolistin ‘assolist’, astbaşkanın da ‘asbaşkan’ olarak yer aldığı vurgulandı.
Asgari Ücretliden Vergi Alınmayacak Asgari ücretliden vergi alınmaması için yapılan düzenleme, yeni Anayasa’da yer alacak. Kızılcahamam kampında yeni Anayasa çalışmalarını anlatan Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, asgari ücretliden vergi alınmaması için düzenleme yapılacağını söyledi. ERDOĞAN’DAN ONAY ÇIKTI
Otomatik ödeme talimatı verenler dikkat
Van Valisi Aydın Nezih Doğan’ın kendilerine hakaret ettiğini ileri süren 5 Vali Yardımcısının, İçişleri Bakanlığı’na dileçe vererek başka yere tayinlerini istemesi, kentte geniş yankı uyandırdı. İddialara göre Vali Doğan, yardımcılarını “namussuzlukla” suçladı, çalışanlarına olmadık sözler söyledi. İşte o şok sözler;
Anadoluport
Şahin, düzenlemenin yeni Anayasa’ya gireceğini söyledi. Yeni Şafak’ın haberine göre, 12 milyarlık vergi kaybına neden
olacak düzenleme için Başbakan Erdoğan’ın ‘İyi yapmışsınız’ dediği öğrenildi. 21. İstişare toplantısında ‘yeni Anayasa’ konulu bir sunum yapan Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, asgari ücretliden vergi alınmaması için yapılan düzenlemenin yeni Anayasa’da olacağını belirtti.
Maliye ve ekonomi bakanlarının karşı çıktığı ve 12 milyarlık bir vergi kaybının öngörüldüğü düzenlemeye ilişkin olarak Başbakan Erdoğan’ın ‘İyi yapmışsınız’ karşılığını verdiği öğrenildi. Düzenlemeyle asgari ücretten alınan yüzde 15 oranındaki verginin alınmaması ve çalışanın eline daha fazla ücret geçmesi sağlanacak.
BAKANLAR KARŞI ÇIKTI, AMA...
Yeni kimliklerin kullanılacağı tarih belli oldu Güler, Bakanlığının yürüttüğü önemli projeler arasında yer alan çipli nüfus cüzdanının, uluslararası standartlara uygun ve çok gelişmiş güvenlik ögelerini içeren kimlik kartları olduğunu açıkladı. Türkiye’deki bütün nüfus kimlik kartlarını 3 yılda değiştirmeyi planladıklarını anlatan Güler, “2014’ten itibaren başlayacak, 3’te biri 2014, 3’te biri 2015 ve 2016 olmak üzere her yıl 25-30 milyon aralığında, yeni ürettiğimiz nüfus cüzdanlarını dağıtmış olacağız” dedi. Güler, Nüfus Kanunu’nda uluslararası standartları öngören bir değişikliğe gidilmesinin planlandığını dile getirerek, çalışmaları en kısa zamanda tamamlayıp, Bakanlar Kuruluna sunmayı amaçladıklarını ifade etti. Yeni sürücü belgeleri Bakan Güler, sürücü belgelerinin de şekil, içerik ve güvenlik unsurları açısından AB kriterlerine uygun hale getirildiğini anlattı. Sürücü belgelerinin tek merkezden basımı için Gölbaşı’ndaki Emniyet Genel Müdürlüğü tesislerinde bir baskı merkezi oluşturulduğunu dile getiren Güler, “Bastırılan hüviyetler, aynı zamanda barkod niteliği de taşıyacak, bunlarda çip yok, barkod var. Bunlar kimliklendirilerek şahısların adreslerine gönderilecek” diye konuştu. Güler, uzun süredir bürokrasideki iş ve işlemlerin azaltılması ve bununla ilgili mevzuatın düzeltilmesi çalışmalarının yapıldığını bildirdi. Pasaport verme işleminin, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredileceğini, bununla ilgili tesislerin hazırlandığını ifade eden Bakan Güler, “Önümüzdeki günlerde yapacağımız bir idari düzenlemeyle pasaportların verilmesini de Nufüs ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğüne vermiş olacağız. 2014’te başlayabileceğimizi umuyorum” şeklinde konuştu. Bakan Güler, hassas yerlerin, binaların, tesislerin, kişilerin korunmasıyla ilgili emniyet hizmetleri sınıfı içerisinde “koruma memurluğu” adı altında yeni bir sınıf oluşturduklarını hatırlattı. Bu konudaki çalışmalarını tamamladıklarını belirten Güler, Bakanlar Kurulu’na sunmayı planladıklarını bildirdi. Güler, “Bizim niyetimiz yıl sonuna kadar, tabii bütçe görüşmelerindeki takvimi de dikkate alarak en kısa zamanda, Bakanlar Kuruluna sunarak, kanunlaştırmak istiyoruz. Hemen 2014’ün başından ilk fırsatta 4 aylık bir eğitim, 2 aylık da tatbiki bir eğitim olmak üzere ilk planda 10 bin kişiyi bir yıl içinde düşünüyoruz. Maaşları polislerden çok az farklı olacak. Arkadaşlarımız 6 yıllık başarılı görev sürelerini bitirirlerse polis de olabilecekler” dedi.
YAYTIN HAYATI İLE YAYIN
İnsan evladı var olduğundan beridir bir çeşit işaretler ile iletişimini başlatmıştır. Bu çok zaman kendi vücudunu kullanarak olduğu gibi, bazanda tabiatın sunduğu malzemeleri devreye sokarak yapılagelmiştir. Yazı diye bellediğimiz ve hafızamıza yerleştirerek son teknolojik gelişmelerin ışığında yürürlükte tuttuğumuz bu günkü harflerimiz dahil olmak üzere iletişim için neleri becermişiz. Biz insanlar bunları yaparken diğer canlıların nelerle haberleştiklerini, hangi işaretlerle birlikte hayat idame ettirdiklerini ve buna dair pek fazla hadisenin nelerle müsemma kılındığına dikkatler çekilememiştir. Bazı kutsal metinlerin yönlendirmeleriyle bizler, eşref-i mahluk olarak kıymetlendirdiğimiz kendimizi bir bencillik ile farkındalıkla yine öbür varlıkların üzerinde bir yere oturtmaktan geri kalmamışız. Son dönemlerin beklide moda anlayışı tesiriyle artık hayvanlar, bitkiler veyahut başka varlıkların değerlerini anlamaya yönelik hislerimizin kabardığını söyleyebilirim. nefeslerin belli organlarımızın katkısıyla bir şekile sokularak elde edilen seslerin iletişim için olmazsa olmazlarımızdan artık. Bu çok kıymetli bir gelişme idi ve yeterli olmadığı zamanları yakalamaya başlamıştı insanlık. Vücudun desteklediği sözlerin, fiziki uzuvlarımız arasında var olan organlarımızın yardımı olmadan hitabetimizin etkili kılınması zor göründü gözlerimize ve soktuk devreye bütün anatomik yapımızı. Kimi zaman doğru ve yerinde müdahalelerle, çok az da olsa aksayan vücut destekleriyle süren konuşmalarımızın yerini belli yayın vasıtaları aldı. İletişim bu haliyle ve konuşmak aynı zamanda görsel bir şölen olma yoluna çıktı. İnsanlığın doğma, büyüme ve ölme devreleri vardır. Bunların tamamı iradi olmayan ve mecburen katlanılan hadiselerdir. Dil dediğimiz konuşabilme yeteneğiyle insanlık kendisine has gelişmeleri sağlarken, diğer taraftan yine özüyle alakalı teknikleri ileriye taşımaktan geri durmuyordu. Bütün bu gelişmeler, müştemilat, gerekliliklerin beklide basım makinelerini bulmaya yöneltti insanları. Günümüzün mesleği gibi görülmesine karşılık asılında tarihin en derin zamanlarından bu günlere taşınmış olan iletişimcilik (habercilik) eylemi, ulaklar marifetiyle, benzeri makamlarla (ozanlar, şairler, destancılar, seyyahlar gibi) adına gazetecilik dediğimiz mesleği hayatımızın olmazsa olmazlarındanları arasına girmeye zorlamıştır. Çok zaman seslerin doğdukları mekan ile yayıldıkları (duyuldukları) saha arasında muazzam farklar bulunur. Çıkan sesin cılızlığı düşünülür lakin, kudreti veya insanlık alemi üzerindeki etkileri şaşırtıcı özellikte olabilir. Kayıtlarda muhafaza edilen gazete haberleri, günü geldiğinde çok kıymetli vesikalar olurlar. Sadece bilgilendirme konumundan süratle ıraklaşarak bu iletiler, medeniyetin hasıl edilmesinde harikalar yaratmışlardır. Bilgi (haber) taşıyıcı durumundaki gazetelerin-iletişimcilerin aynı zamanda cephede birer nefer halinde mücadele verdikleri, hafızalarda bütün sıcaklığıyla saklanmaktadır. Büyük insan atatürk’ün dönemin gazeteleri için söylediği “fazilet adaları” kelimeleri, hadiseyi anlatmak için çok mükemmel bir ışıktır. sistematiğin göstergesidir. Netice itibariyle gazetecilik insanlığın yegane bilgilenme kaynağı olmuştur. Tam bu noktada her bir yeni ses ile gazeteler neşredilmektedir dünyamızda. Bunlardan birisi gazeteport isimiyle hem internet ortamında hemde normal basılı (haftalık) olarak yayın yaşamına başlayan hadisedir. Okuyucu bulmanın, hele hele müptela cinsinden takipçi bulmanın neredeyse kerametler gerektirdiği günümüzde biz gazeteciler, gerçekten iletişimcilik yapmalıyız. Halkın bilgilenme ihtiyacını asla sömürmemeliyiz. Şu veciz deyişle meramın anlatılabilmesine veya anlaşılabilmesine yardımcı olmak lazımsa, (gazeteci haberdar eder. haberdar ettiği için de bilgilendirir. gazeteci toplumun itiraz ve müdahale vasıtasıdır.) Düsturundan taviz verilmemeli ve eğitimciliğe soyunulmamalıdır. Varlık bilincinin dahi farkında olamayan bir toplum içinde yayında olmak çok müşkülatlı bir iştir. Verdiğin her şeye yalan, sahte hissiyatıyla yaklaşan ve akabinde hemen iman eden bir halkın yaşadığı coğrafyadan bahsediyorum. Kendi yalancılığını bulduğu, duyduğu, gördüğü her olayda arayan, sahtekarlığına binlerce sebep bulmakta kesinlikle sıkıntı çekmeyen bir şark topluluğundan söz ediyorum. Hayatımızın birinci kudreti konumundaki mesleki yapı, politikacıların, kompradorların sesi olmaktan ziyade halkın vicdani sesi olmaya çalışmalıdır. Bu meyanda gazeteport üzerine düşeni yapmaya azimli durmaktadır. Bende mehma imkan katkıda bulunabilirsem bu yapılanmaya, ne mutlu bana diyeceğim… DEĞERLİ OKURLARIMIZ; GAZETEMİZ MARMARA BÖLGEMİZİN GENELİNDE YAYINLANMAKTADIR. İSTANBUL, İZMİT, ADAPAZARI, YALOVA, BİLECİK, BURSA, BALIKESİR,ÇANAKKALE, TEKİRDAĞ, KIRKLARELİ. EDİRNE VE BU İLLERİMİZİN MERKEZLERİ VE TÜM İLÇELERİNDE TEMSİLCİLİKLER VERİLECEKTİR. İLGİLENENLERİN HABER SİTEMİZDEN VEYA İLETİŞİM ADRES VE TELEFONLARIMIZDAN BİZE ULAŞMALARINI ÖNEMLE DUYURUYORUZ. EVİNİZDEN İLİNİZDEN BİZİMLE ÇALIŞMAK İSTERMİSİNİZ? HABERİN YENİ ADRESİ ANADOLUPORT
www.anadoluport.com
4
GÜNDEM
t Anadoluport
230 Kasım 2013 / 10 Kasım Ağustos 2013 / 6 2013 Eylül 2013
Mustafa Sarıgül’ün Kemal Kılıçdaroğlu’ndan istediği 4 ilçe
Kılıçdaroğlu ile Ankara’da buluşan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün, İstanbul’un yanısıra 4 büyük ilçenin de adaylarını belirleme talebini pazarlık masasına koyduğu öğrenildi. CHP lideri Kılıçdaroğlu ile Ankara’da buluşan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün, İstanbul’un yanısıra 4 büyük ilçenin de adaylarını belirleme talebini pazarlık masasına koyduğu öğrenildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’da bir otelde Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’le kahvaltıda buluşmasının ayrıntıları netleşiyor. İstanbul İl
Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın da bulunduğu kahvaltıda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığının yanı sıra dört ilçe belediye başkan adayının Sarıgül tarafından belirlenmesi talebini görüştükleri öğrenildi. OTELDE KAHVALTI CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin, önceki gün Sarıgül’ü makamında ziyaret ederek ilk teması başlattı. Sarıgül-Keskin buluşmasının ardından Baykal’ı yemekte ikna eden Kılıçdaroğlu, İstanbul’dan Ankara’ya birlikte gelen Sarıgül ve Salıcı ile dün sabah bir otelde kahvaltıda bir araya geldi. Yeni Şafak’ın haberine göre görüşmede, Sarıgül’ün, Şişli’yle birlikte Beşiktaş, Sarıyer ve Bakırköy belediye başkan adaylıklarına belirlediği isimlerin gösterilmesini istediği belirtildi. Sarıgül’ün, ‘Belirlediğim isimlerle
seçim kampanyası yürütürsek, oralarda sağladığımız oy artışı ile İstanbul seçimlerini alırız’ dediği öğrenildi ANKARADA BAYAR ÖNDE İstanbul’da Mustafa Sarıgül’le seçimlere girmeye hazırlanan CHP’nin Ankara’da ise merkez sağ bir ismi aday olarak göstermeyi düşündüğü öğrenildi. CHP Genel Başkanı Kemal kılıçdaroğlu’nun, DP eski Genel Başkanı Mehmet Ali Bayar’ı CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı olarak düşündüğü öğrenildi. Bayar’ın henüz CHP’nin teklifine yanıt vermediği ancak seçimleri kazanmak için merkez sağ oyları yanına çekmeyi hedefleyen Kılıçdaroğlu’nun bu isme sıcak baktığı belirtildi. CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka da Ankara Büyükşehir Belediye başkanlığı için çalışan isimlerden.
SARIGÜL MÜ, TEKİN Mİ?
Mustafa Sarıgül: İstanbul’un anahtarını getireceğim ŞİŞLİ BELEDİYE BAŞKANI MUSTAFA SARIGÜL’E DÜN CHP ROZETİ VE ÜYELİK KARTI VERİLDİ. ANKARA’DAKI TÖRENDE KONUŞAN SARIGÜL, “GENEL BAŞKANIMA İSTANBUL’UN ANAHTARINI GETİRECEĞIM” DEDİ. CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olması beklenen Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, dün Ankara’da Parti Genel Merkezi’nde miting niteliğindeki törenle resmen CHP’ye üye oldu. Sarıgül, partiye üyelik kartını lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun elinden aldı. Sarıgül ve Kılıçdaroğlu, paltformdan alandaki CHP ve TDH’lilere seslendi. ‘ATATÜRK’E SÖZ VERİYORUZ’ Kısa bir konuşma yapan Sarıgül, “Bu güzel günü onurlandıran bütün yurttaşlarımı hiçbir siyasi parti gözetmeden Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu ile birlikte saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Gün, birlik, beraberlik günü, el ele, kol kola, omuz omuza olma
günü. Bu Muharrem ayında Rabbim bizi burada buluşturdu. Tutmuş olduğunuz oruçları Allah’ım en yüce katında makbul eylesin. Ramazan ayı da bizim, Muharrem ayı da bizim. Başı açık olan kardeşimiz de bizim, başı kapalı olan da bizim” dedi. Konuşmasında Atatürk’ün ölüm yıl dönümüne vurgu yapan Sarıgül, “Buradan Birinci Genel Başkanımıza, Mustafa Kemal Atatürk’e Bismillah diyerek şu sözü veriyoruz; artık muhalefetteki son günümüz, önce Allah’ım, sonra partili arkadaşlarım, sonra yurttaşlarım izin verirse İstanbul’un anahtarını Genel Başkanımıza getireceğiz” dedi.
GÜRSEL TEKİN İSTANBUL İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI
C
umhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday adaylığını açıkladı. Kadıköy İskele Meydanı’nda toplanan kalabalığa hitap eden Tekin, “Sayın Sarıgül ve arkadaşları partimize katıldı. Hoşgeldiler. Ama yetmez. Gezi’deki gençlerimiz de, Anti-Kapitalistler de tüm vatandaşlarımız gelsin. Uzun süredir İstanbul’daki temel sorunlarla çok yakından ilgilenen bir arkadaşınız olarak söylüyorum. Akşamları hiçbir TV ekranında İstanbul’un sorunları konuşulmuyor. Kimin geleceği değil İstanbul’un geleceği önemli” dedi. Tekin, “ Bugün burada ilan ediyorum. CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı aday adayıyım. Kendimi sizlere emanet ediyorum” diye konuştu. “İnşallah partimizin alacağı her türlü karar, ön seçimse ön seçimi kamuoyu yoklaması ise kamuoyu yoklaması… Hepsine varız. Önceliğimiz İstanbul’da sosyal demokrat bir belediye” diyen Gürsel Tekin, “Hangi arkadaşım çıkarsa önümüzdeki süreçte seçim meydanlarında 2009’da olduğu gibi Gürsel Tekin adayının yanında olacak ve CHP’nin iktidar olması için sonuna kadar savaşacak. Sorunları da çözümleri de biliyoruz. Çözümler sosyal demokrat bir anlayışla olur. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ’nu da Başbakan yapmaya hazır mısınız? Biz bu kentin sahibiyiz ama yönetimde söz sahibi değiliz. Bu yüzden sizden İstanbul Büyükşehir Belediyesi için izin istiyorum. İzin verecek misiniz? Yetki verin ki sorunları çözelim” şeklinde konuştu.
ALİ İSMAİL KORKMAZ DAVASINDA TAKİPSİZLİK
Görüntülerin silinmesi soruşturmasında fırıncı ile Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesi soruşturmasında görevli komiser ve komiser yardımcısına takipsizlik kararı verildi. Vatan’dan Kemal Göktaş’ın haberine göre, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı, Ali İsmail Korkmaz cinayetinde görüntülerin silinmesi ile ilgili soruşturmada Kormaz’ı döverek ölümüne neden olan tutuklu sanık Harman Ekmek Fırını’nın sahibi İsmail Koyuncu ile komiser E.K ve polis memuru G.B hakkında “takipsizlik” kararı verdi. Görüntülerin silinmesi olayı ile ilgili bilirkişi Serkan Uğurluoğlu ile Terörle Mücadele polisi Hüseyin Engin ve Beşik Otel’e giren diğer kişiler hakkındaki soruşturmanın sürmesi dikkatleri bu şüphelilere çevirdi. Korkmaz’ın dövülmesini gösteren Beşik Otel’e ait görüntülerde önce 74 saniyelik, ardından da 18-20 dakikalık silinme olduğu ortaya çıkmıştı. Yine Korkmaz’ı dövenler arasında olan İsmail Koyuncu’nun sahibi olduğu Harman Ekmek Fırını’nın görüntüleri ise tamamen silinmişti. Jandarma, bilirkişinin ve polisin “açamadığı” bu görüntülerden Harman Ekmek Fırını kayıtları kurtarılmış ve Korkmaz’ı kimlerin dövdüğü tespit edilerek tutuklanmıştı. Korkmaz’ın fırının önünden kaçtıktan sonra Beşik Otel’in önünde dövüldüğü anları gösteren
görüntüler ise bulunamamıştı. Jandarmanın raporunda bir skandal da ortaya çıkmış ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Bilgi İşlem Dairesi Başkanı Serkan Uğurluoğlu’nun cinayeti aydınlatmak için görüntüleri izleyerek rapor hazırlamak yerine Harman Ekmek Fırını görüntülerini iki kez sildiği belirtilmişti. Uğurluoğlu’nun raporunda Beşik Otel görüntülerini içeren hard diskteki elektronik kartın zarar görmesi nedeniyle açılamadığı belirtilmişti. Görüntülerin silinmesi olayı ile ilgili soruşturmayı yürüten savcı Hakan Ali Erkan, takipsizlik kararında, fırın sahibi Koyuncu’nun Korkmaz’ın ölümüyle ilgili davada sanık olduğunu ve Türk Ceza Kanunu’na göre “işlediği veya iştirak ettiği bir suçun delillerini karartmanın suç olmadığını” belirterek Koyuncu’ya ayrıca dava açılmasına gerek olmadığını savundu. Savcı Erkan, görüntüleri Beşik Otel’den alan komiser E.K ile polis memuru G.B hakkındaki iddiaların ise “soyut” olduğunu belirterek takipsizlik verdi. Takipsizlik kararında görüntüleri incelemek ve zanlıları bulmak üzere görevlendirildiği halde iki kez görüntüleri sildiği iddia edilen bilirkişi Serkan Uğurluoğlu ile Terörle Mücadele polisi Hüseyin Engin ve Beşik Otel’e giren diğer kişiler hakkındaki soruşturmanın ise devam ettiğini bildirdi. Korkmaz’ın öldürülmesine iştirak ettiği için hakkında dava açılan polis Engin’in olaylar sürerken Beşik Otel’e girerek kameranın kapatılması ve fişinin çekilmesi talimatını veren polis olduğu iddia ediliyor.
Takipsizlik kararının kaldırılması için Bilecik Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz eden Korkmaz ailesinin avukatlarından Pınar Çelik Arpacı ise otel sahibinin görüntüleri izledikten sonra teslim ettiği E.K ile komiser yardımcısı G.B hakkında ise etkili bir soruşturma yapılmadığını belirtti. fırın sahibi Koyuncu’nun hard diski polise teslim etmeden önce iki kez sildiğinin ortaya çıktığına dikkat çekerek Koyuncu’nun olayın tek faili olmadığını, bu yüzden hakkında dava açılması gerektiğini belirtti. “Etkili soruşturma” itirazı Emniyet amiri E.K ile komiser yardımcısı G.B’nin Beşik Otel’deki görüntüleri otel sahibi Erdoğan Gözseçen ile birlikte izledikten sonra aldığı ancak ertesi günü gelip açamadığını söylediklerine dikkat çeken Arpacı, bu iki polisin de kayıp görüntüler nedeniyle yargılanmaları gerektiğini belirtti. “Etkili soruşturma” itirazı Emniyet amiri E.K ile komiser yardımcısı G.B’nin Beşik Otel’deki görüntüleri otel sahibi Erdoğan Gözseçen ile birlikte izledikten sonra aldığı ancak ertesi günü gelip açamadığını söylediklerine dikkat çeken Arpacı, bu iki polisin de kayıp görüntüler nedeniyle yargılanmaları gerektiğini belirtti. Soruşturmada 14 işyerinin çeşitli bahanelerle görüntüleri vermediğini ve bu konuda etkili bir soruşturma yapılmadığını da belirten Arpacı bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “yaşam hakkına2 ilişkin düzenlemelerine aykırı olduğunu vurguladı.
UMUT TRENİ GELENEKSEL
“ENGELLİLER İÇİN TEKERLEKLİ SANDALYE” KAHVALTISI DÜZENLEDİ
Umut treni 3 kasım pazar saat 10:00 da düzenlediği kahvaltıyı “ayağında bot üstünde mont olmayan çocuklarımız için gelmesende bir bilet al katkın olsun gelirsenizde bizleri çok mutlu edersiniz” sözleriyle duyurdu. Perihan Yüksel, Mirza Şimşek, Gönül Kaplan, Dilay Türkölmez, İlhan Kümbetlioğlu, Halit Temiz, Fatma Akgün, Kurt Hatayi, Kaya Yıldız, Zehra Temiz, Ayşe Binici, Elif Kıyan, Havva Demir isimli hayırseverlere plaket verildi. Kahvaltıda 9 adet tekerlekli sandalye bağışlandı. Almanyadan katılan hayırsever Meryem Güler 8 adet sandalye bağışladı. Aynı organizasyon içerisinde Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi Organ Nakil Bölümü görevlileride organ bağışı için faaliyette bulundu, katılımcılardan organlarını bağışlayanlar oldu. Anadoluport gazetesi olarak Umut Treni Derneğinin ve Organ Bağış ve Nakil işlemleri adına Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ nin yanındaydı ve herzaman yanlarında olacagız. Umut treni derneğine vede kartal eğitim araştırma hastanesi organ bağışı ve nakil ekiblerine toplum için yaptıkları işlerden dolayı teşekkür ediyoruz. Yolları açık olsun. Unutmayalım bir kitap,bir kıyafet,bir eşya,birsandalye insanı hayata bağlar. Bir organ da toprak altında çürümez bağışlanırsa bir insan yaşamı
LÖSEMİ NEDİR
K
an hücrelerinin yapımı kemik iliğinde olur. Kemik iliğindeki akyuvarların (lökos-
it) ve öncü hücrelerinin vucutta yaygın ve kontrolsüz çoğalması ile karakterize bir hastalıktır.Kontrolsüz ve aşırı çoğalan bu hücreler olgunlaşma kusuru gösterirler yani olgun fonksiyon gösteren hücrelere (akyuvarlar) donusemzler dolayisiyla normal fonksiyon gosteremezler.losemik hucrelerin hem asiri cogalmasi hemde olgunlasamamasi sonucu bu hucreler kemik iligini doldurur ardindan kan yolu ile diger organlara yayilir.kemik iligindeki bu asiri ve kontrolsuz cogalma kemik iliginde yapilan diger kan hucrelerininde yapimini engeller. Loseminin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte beraber cesitli faktorler sorumlu tutulmustur. 1.)genetik faktorler:ozellikle tek yumurta ikizlerinden birinde losemi meydana gelirse 5yil icerisinde digerinde losemi meydana gelmesi yuksektir 2)virusler : HİV (AİDS) gibi
Dr. M. Rıdvan ÜSTÜNER
3)radyasyon : radyasyonun losemiyi meydana getirdigi ozellikle hirosima ve nagasaki de atom bombasinin etkilerine maruz kalan kisiler arasinda losemi sikligi artmistir 4:cesitli kimyasal maddeler ve ilaclarda suclanan nedenlerdir( sigara kullanimi ile losemi arasindaki iliski yakin zamanda bildirilmistir) Losemiler genel olarak akut losemiler cocuklarda ortaya cikarken kronik losemiler daha cok yetiskinlerde gorulme egilimindedir. losemilerin bazi tipleri daha hizli ve kotu gidis gosterir.cocukluk caginda losemi tipleri diger kanser tiplerine gore daha sık gorulmektedir. İlerleyici bir seyir gosteren hastaligin belirtileri losemi hucrelerinin kemik iliginde normal hucrelerin yapimini engllemesi sonucunda ortaya cikar.kemik iliginde normal al yuvarlarin yapimindaki azalma neticsinde kansizlik (anemi),normal akyuvarlarin yapimindaki azalma neticesinde enfeksiyona yatkinlik ,mikrobik hastaliklar ve ates , kan pihtilasmasinda rol alan hucrelerin (trombositler)azalma ile cesitli kanamalar (burun kanamasi,dis eti kanamasi,cilt alti kana-
malari gibi) meydana gelir.butun bu hizli hucre yapim ve yikimi kilo kaybi ve terlemeye yol acar. erken doneme ait belirtiler genelde gozden kacmaktadir.cunki bu donemdeki sikayetler nezle veya diger sik gozlenen hastalik sikayetlerine benzerdir.halsizlik,kemik ve eklem agrilari bas agrilari deride kizarikliklar sac dokulmesi halsizlik cabuk yorulma ates ve cesitli kanamalar meydana gelir. Hastaligin tanisi hastanin sikayetlerinden ve muayene bulgularindan suphelenmesi ve kan testleri ile tani netlestirilebilir. Daha sonra kemik iligi biyopsisi,ozel kan testleri ve genetik testler ile hastaligin tanisi konur. Şu an icin losmiden korunmanin kesin bir yontemi bilinmemektedir. Ancak ileriki yillarda genetik
İ G P İ L
testler losemi gelisme riski yuksek kisileri belirlemede kullanilabilir. O doneme kadar losemi hastalarinin birinci derecede akrabalari duzenli olarak doktorlarina muayene olmali ve kan testi yaptirmalidirlar.
Boşuna indirim beklemeyin indirim yok! Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, şöyle devam etti: vergi indirimi konusunda net konuştu: İndirim bekliyorsanız, beklemeyin. İndirim olmayacak. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, otomotiv, iletişim, sigara, alkol ve akaryakıtvergilerinde indirim beklentilerini boşa çıkaracak bir açıklama yaptı. 5. İzmir İktisat Kongresi’nde konuşan Şimşek, “Vergi indirimi bekliyorsanız, beklemeyin. İndirmeyeceğiz. Açık ve net olarak altını çiziyorum” dedi. Temel hedefin cari açığın azaltılması olduğunu belirten Şimşek,
bazı sektörlerdeki ürünlerden alınan vergi rakamlarında indirime gidilemeyeceğini söyledi. Şimşek, vergilerin 3-5 ürün dışında yüksek olmadığını dile getirdi ve
“Otomotiv, iletişim sigara içki ve akaryakıt. Bunlar da zaten birleşik olarak yapılıyor. Açık söyleyeyim geçen yıl 60 milyar doları biz enerji ithalatına ödedik. Vergi indirimi bekliyorsanız, beklemeyin. İndirmeyeceğiz. Açık ve net olarak altını çiziyorum. Çünkü bizim daha yüksek bir enerji ithalatına imkanımız yok. Cari açık boyutu şu anda en kritik boyuttur. Nitekim orta vadeli programa bütçeye bakarsanız en öncelikli temel hedef cari açığın azaltılmasıdır.”
un i ar. nelde dodiger rine klem arikcabuk alar
yarstleri onra esligin
nin teetik
ksek ilir. O inin zenli olma-
ve şik m nerji
. arak
k. itik
n n
5
GÜNDEM 230 Kasım 2013 / 10 Kasım Ağustos 2013 / 6 2013 Eylül 2013
Anadoluport
MUHARREM AYINA GİRDİK!
uharrem orucu Aleviler için Adem peygamberden başlayarak bütün peygamberlerin yerine getirdikleri bir ibadettir. Bunun yanı sıra başta Hz. Hüseyin olmak üzere On İki İmamların şahadetlerinden dolayı aynızamanda bir yas’tır. Bundan dolayıdır ki Muharrem orucunun diğer bir adı da Yass-ı Matemdir.
M
Aleviler Muharrem orucu ile Hz. Adem’den günümüze gelen bir ibadeti yerine getirirken aynı zamandaHz. Hüseyin`in şahsında Ehlibeyte, Ehlibeytte temsilini bulan insanlık değerlerine bağlılığımızı yineliyoruz. Yezide ve yezitte sembolleşen bütün kötülüklere lanet eder. Muharrem orucu, bütün bu özellikleriyle Aleviler için önemli bir ibadettir. ORUÇ SÜRESİNCE NELER YAPILMAZ -Su içilmez (Ancak hoşaf, ayran vb. sulu gıdalar alınabilir ama bardakla, tasla kafaya dikilerek içilmez, kaşık kullanılarak içilir.) -Çamaşır yıkanmaz. -Tıraş olunmaz. -Sigara, içki içilmez. -Hayvan kesilmez, et yenilmez. -Soğan-sarımsak-yumurta yenilmez -Ağaç kesilmez. -Böcek öldürülmez. -Kokulu maddeler koklanmaz. -Cinsel ilişki olmaz. (Oruç açıldıktan sonra da) -Süslenilmez. -Aynaya bakılmaz. -Türkü söylenmez. -Oyun oynanmaz. -Düğün olmaz. -Cem yapılmaz. Muharrem Orucu nasıl tutulur? Kurban Bayramının 1. gününden başlayarak 20 gün sayılır. 20. günün akşamı Muharrem Orucu için niyet edilir ve oruç başlar. Niyet edildikten sonra gün doğumu ile gün batımı arasındaki sürede hiç bir şey yenilmez ve içilmez. Gün batımı ile iftar açılır. Oruc süresince (12 gün boyunca) düğün,nişan,sünnet ve benzer
törenler/etkinlikler yapılmaz, kurban kesilmez, et yenilmez, Kerbela Şehitleri’nin çektikleri susuzluğu hissetmek için su içilmez (Su saf olarak içilmemektedir. Vücudun su ihtiyacı yenilen yemeklerden, çay,kahve,meşrubat,meyve suyu,ayran gibi sıvı içeceklerden karşılanır).
temsil olunan değerlere bağlılık esastır. Bu çerçevede orucumuzu tutarken kesin kes sağlığımıza zarar verecek şekilde tutmamalıyız.
Muharrem orucunun on ikinci gününden sonra ise On iki İmamlar ‘in ve bu yolda şehit olan bütün canların anısına on iki çeşit/ veya daha fazla gıdadan oluşan Aşure Çorbası pişirilerek o yılki Muharrem Orucu noktalanır.
Yaşamımızın bütününde küfür, şiddet, nefret, öfke, kıskançlık, kin ve daha benzer olumsuz duyguların ve bu duyguların davranış halini almasına izin vermemeliyiz. Muharrem orucu bu kurallara daha bir dikkat etmemiz gereken özel ve anlamlı günlerdir. Bu günlerde daha dikkatli olarak bu tür olumsuzluklar varsa yaşamımızdan, kişiliğimizden çıkarıp atmalıyız. Oruçlarımızı açtıktan sonra yine aşırıya kaçmamamız gerekiyor. Mümkün olduğunca, sağlığımızı ve bünyemizi de düşünerek az tüketmeliyiz.
Orucumuzu bazı çıkar hesapları ile tutmamalıyız. Yine biçimsel bir kuralı yerine getiriyor olmak için tutmamalıyız. Bütün bunlardan öte, ne yaptığının bilincinde ve neden oruç tuttuğunun ayırdın da olarak tutmalıyız. Eğer ortada belli bir inanç, itikat, bilinç, hissediş, bağlılık yoksa tuttuğumuz oruç tam olarak amacına hizmet etmiyor demektir. Muharrem orucunda gönüllülük esastır. Kişi kendi özgür iradesi ve
bilinciyle oruç tutmalıdır. Başka inanç mensuplarının yaptıkları dayatma, baskı, zorlama Alevi inancına aykırıdır. Yukardaki satırlarda da işaret edildiği üzere Muharrem orucu Adem peygamberden başlayarak cümle peygamberlerin ve onları takip edenlerin tuttukları bir oruçtur. Bu orucun özü bu başlangıç ilkesine dayanıyor. Ancak biz Aleviler için anlam ve önemi Kerbela çölünde susuz bir şekilde, insanlığın tanık olduğu ender vahşetlerden birisine maruz kalarak şahadet şerbetini içen İmam Hüseyin’in şahadetiyle başka bir boyut alıyor ve daha da yaşamsal hale geliyor. Orucumuzu bu öz ve bu özün etrafında gelişen yol önderlerimizin (başta Oniki İmamlar olmak üzere) yoluna ve ilkelerine bağlılığın gereği olarak, onların şahsında temsilini bulan ve insanlığı gerçeğe davet eden değerlerine, doğrularına bağlılığın gereği olarak tutmalıyız. Bunların ışığında tekrar şunların altını çizebiliriz: Orucumuzda samimiyet ve bu
Hiç bir cana kıymamak maksadıyla on iki gün boyunca -oruç tutalım veya tutmayalım- kesinlikle et yememek gerekiyor.
Yine sağlığımıza dikkat ederek mümkün olduğunca sade su içmemeye özen göstermeliyiz. Bunun yerine meyve suyu, ayran, çay ve benzer içeceklerle su ihtiyacımızı giderebiliriz. Düğün, nişan ve daha başka eğlencelerden uzak durmalıyız. Muharrem orucu bizler için aynı zamanda bir yastır. İmam Hüseyin’in acısını yüreğinde hissedenler, Celal Abbas’ın kolundan akan kanın kendi yüreklerinde aktığını hissedenler doğal olarak eğlenemezler. Bunların dışında temizliğe büyük önem vermeliyiz. Bizlerle aynı ortamı paylaşan farklı inançtan insanların hassasiyetlerini dikkate almalıyız. Bu noktada bir yandan inancımızı yaşarken diğer yandan bazı biçimsel kurallar yüzünden insanların bize, dolayısıyla inancımıza tepki duymalarını engellemeliyiz. Bu samimi duygu ve düşüncelerle oruç tutan cümle canların oruçları kabul olsun. Muharrem orucu açılırken okunan dua Bismişah Allah, Allah Niyetlerimiz kabul, lokmalarımız makbul, muratlarımız hasıl ola Üçlerin, Beşlerin, Yedilerin, Kırkların, Oniki İmamların, Ondört Masum-u Pakların, Onyedi Kemerbestlerin dergahına yazıla Kerbela şehitlerimizin, gelmiş geçmiş cümle ulularımızın, atalarımızın ruhu revanları şad u handan ola Allah bizleri görünür görünmez kazalardan, belalardan, afetlerden, ve her türlü kötülüklerden koruya Bizleri Ehlibeytin katarından, didarından ayırmaya Cümlemize sağlık, huzur
Vural’dan dış politika eleştirisi İSTANBUL AYDIN ÜNIVERSİTESİ’NIİN SİYASET AKADEMİSİ’NDE KONUŞAN MHP GRUP BAŞKAN VEKİLİ, İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL TÜRKIYE’NİN DIŞ POLİTİKASINI ELEŞTİRDİ, “TÜRKİYE KENDİ MİLLİ ÇIKARLARINI KORUMAK YERİNE, BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ ÇERÇEVESİNDE YERİNE GETİRİLMESİ GEREKENLERİ YAPIYOR” DEDİ. Türkiye’nin siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal gündemine dair konuların tartışıldığı Siyaset Akademisi İzmir’de devam ediyor. İstanbul Aydın Üniversitesi’nin düzenlediği akademinin konuğu olan MHP Grupbaşkanvekili Oktay Vural, Türk dış politikasının yerel seçimler öncesindeki konumunu değerlendirdi. Dış politika kapsamında diplomatik sahadaki gücün üç temel hedefi olmasının gerektiğini belirten Vural, “Temel birlik ve beraberlik, vatandaşlarımızın menfaatini dikkatine alınması ve uluslararası sorunların çözümü lazım. Türk dış politikası özellikle bugün Türkiye’yi yöneten iktidarın ülkenin öz çıkarını korumak yerine küreselleşmenin hedeflediği bir Türkiye olmuştur. Bugünkü iktidarın yaptığı değerlendirme, uluslararası standartlarına uygun düzenlenmesi gereken bir ülkedir. İktidarın Türkiye’nin değerlerini
korumak değil yıpratma politikası vardır” dedi. “ORTADOĞU’DA ÇIKIŞI OLMAYAN BİR ÜLKE HALİNE
GELDİK” Irak, Suriye, Libya ve Mısır olaylarında dış politikadaki yanlışlıklardan dolayı Ortadoğu’da çıkışı olmayan bir ülke haline geldiklerini söyleyen MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural, “Sayın başbakanımız ‘Türkiye yeni Irak
idealine bağlı’ dedi olmadı. Suriye’deki yanlışlıklardan dolayı PYD oluşumu tamamlandı ve bunların hepsi Türkiye için bir yıl önce tehditken şimdi normal birşeymiş gibi gösteriliyor. Türkiye oradaki oluşumu meşrulaştırdı. Sayın Davutoğlu ‘Suriye’nin kuzeyindeki özerkliğe karşı değiliz’ dedi. Bir yıl içinde fikir değişti. Bunları anlamak çok güç. Terör örgütünün silahları ile birlikte varlığını kabul etmek bile Türkiye’nin bu konuda malesef uluslararası güçlerin kontrolüne veren bir devlet haline gelmesini sağladı. Yakın coğrafya ile ilişkilerin artmasını biz doğru buluyoruz. Ama vatandaşlarımızın menfaatleri açısından Türkiye’nin bu politikası yanlış. Afrika’ya açılma politikası olumlu bir politikaydı ama şimdi Türkiye orta doğuda çıkışı olmayan bir ülke haline geldi. Suriye ile Irak, Mısır ile problem bu da ciddi bir problem” şeklinde konuştu.
YILBAŞI İKRAMİYESİ BELLİ OLDU Milli Piyango, yılbaşı özel çekilişinin büyük ikramiyesini 50 milyon lira olarak belirledi. Özel çekilişte 50 milyon liralık büyük ikramiyenin yanı sıra 1 adet 5 milyon lira, 1 adet 3 milyon lira, 1 adet 2 milyon lira, 1 adet 1 milyon lira ve 5 adet de 500 bin lira olacak. Yılbaşı biletleri 29 Kasım’da piyasaya sürülecek ve tam bilet 50 liradan, yarım bilet 25 liradan, çeyrek bilet de 12,5 liradan satılacak. Büyük ikramiyeler her yıl 5 milyon lira artarak devam ediyor. Büyük ikramiye, 2011’de 35, 2012’de 40, 2013’te 45 milyon liraydı.
Şafak Pavey trenin altına kim için atladı? Şafak Pavey’in geçirdiği bir tren kazası sonrası sol bacak ve sol kolunu kaybettiğini biliyoruz. Yeter! Ne nasıl olduğu ne de neden olduğu bizi ilgilendirmez! Kocası için mi trenin altına atladı, sevgilisi için mi atladı, bir çocuğu kurtarmak isterken mi oldu, yoksa dengesini kaybedip mi düştü! Velev ki kocası için atladı ne olacak yani kürsüdeki konuşmasını haksız mı çıkaracak! Yani, Şafak Pavey’in konuşmasını haksız çıkarmanın yolu bu mu? Özel hayatına çomak sokmak mı, acılarına tuz basmak mı, olmayan uzuvlarını acıtarak canını yakmak mı? Bir insanın hayatındaki en kara günü günyüzüne çıkarıp, “keskin cümle” darbeleriyle oluk oluk kanatmak mı? Bir vekilin sözlerini haksız çıkarmanın yolu, onu can evinden vurmak mı? Fikirlerle savaşmanın yolu, bir insanı en çok acıyan yerinden kurşunlamak mı? Bir insana böylesine acımasızca vururken bir yandan da uzvunu kaybetmiş bütün insanların canını acıtmak mı? Düşüncelerle baş etmenin yöntemi bu mu? Bir milletvekilinin bizi ilgilendirebilecek tek şeyi, kürsüde yaptığı konuşmalar, partisiyle birlikte hangi icraatların içinde olduğu, fikirleri, yaptıkları ve yapacaklarıdır. Ama... Eğer, habercilikle dedikodu arasındaki devasa uçurumu göremiyorsa gözler, söylenenleri hazmedemiyorsa mideler çirkinliğe başlamanın yaşı da mesleği de yok! Kürsüde yaptığı bir konuşma sonrasında bir vekile, konuşmasıyla zerrece alakası olmayan, “Biz senin kolunun bacağının neden koptuğunu biliyoruz” demenin neresi gazeteclik, biri anlatsın cehaletimi gidereyim! Bir insana durup duruken, “Senin bacağının nasıl koptuğunu yazacağım” diye tehditte bulunmanın neresi sığıyor insanlığa, biri anlatsın insanlığımı sorguya çekeyim! “Bugün yazdım ama daha devamı var, salı günü devam edeceğim, onun yalanlarını ortaya çıkaracağım, olmadı çarşamba günü de devam ederim” demenin neresi yazarlık biri bana anlatsın da kalemimi kırıp atayım! Madem onun gazetecilik anlayışı “arşivindekileri” birer kirli çamaşır gibi, kara günler için saklanmış “oh olsun” paketi gibi ortaya dökmek, kim hakkında ne biliyorsa her gün onları yazsın, rica ediyoruz! Ayrıca benden söylemesi, kimse bu saatten sonra kendisine bir şey anlatmasın! Zira; bir gün yazınızı beğenmez, tweet atar, “ben senin karını kiminle aldattığını biliyorum” der! Bir gün attığınız bir tweeti beğenmez, “ben senin hastaneye neden yattığını biliyorum” der! Bir gün ona selam vermediğinizi bahane eder; “ben senin kocanı kiminle boynuzladığını biliyorum” der! Bir gün canı sıkılır, “ben senin o parayı nereden bulduğunu çok iyi biliyorum” der! Der de der... Maşallah arkadaşın “ekibi” güçlü, yıllar önce kayıtlara geçmiş bir kazanın arşivlere geçen şeklinden başkaca tüm ayrıntılarını biliyorsa, ve bununla da siyasi bir fikir yarışına giriyorsa... Bildiği bütün kirli çamaşırları, kendisine anlatılmış sırları döker ortaya... Döker ve sıvamaya da devam eder! Demek ki onun anlayışında yazarlık, gazeteclik buysa...
Yazar Diamon EROS
OTOMATİK DAVRANIŞLARIMIZ
H
YAZAN NESRİN YILMAZ
epimizin farkında olmadan yaptığı birçok otomatik davranışlarımız vardır. Bu otomatik davranışlar, uzun süre yaptığımız için bizde birer kalıpsal davranış biçimi haline gelirler. Mesela yeme içme konusundaki bazı alışkanlıklarımıza bakacak olursak; diyelim ki, her ikindi vakti çay içme alışkanlığı geliştirdiniz, bir süre sonra artık canınızın çay içmek isteyip istememesinin hiçbir önemi yoktur. Artık o andan itibaren bu davranış biçimi sizde tamamen otomatik bir hal almıştır. Sigara içiyorsanız yemekten sonra hemen eliniz sigara paketine gider. Onun dışında çay-kahve içerken ya da kullanıyorsanız alkol alırken ilk aradığınız şey sigaradır ve çok kısa bir zaman sonra bu da sizde otomatik bir davranış kalıbı haline dönüşmüş olacaktır. Otomatik davranışlardan kurtulabilmek için birçok konuda bedenin arzularını takip etmek gerekir. Acıkmadan yemek yememek lazımdır mesela veya sabah kalktınız yaptığınız otomatik davranışlarınızın sırasını değiştirebilirsiniz. Bu bile size çok iyi gelecektir. Çünkü davranışın kendisinin otomatikleşmesi gibi, bir süre sonra zamanlamalar da otomatikleşebilir. Önce duş alıyorsanız eğer, bunu değiştirip gidip çayı koyabilirsiniz. Daha sonra duş alın, zaman algısının da ötesinde, beden zaten bizi uyarır. Onun bir zamanlaması vardır ama biz onu kendi verdiklerimizle deforme eder ve durumumuza uydurmaya çalışırız. Elbette o da bizim direktiflerimiz doğrultusunda hareket etmeye başlar. Saat 12.00 de öğlen yemeği yenecektir. Sabah kahvaltı yapılmayacaktır, gece yatmadan bir bardak süt içilecektir vb gibi birçok otomatik davranış kalıbı geliştiririz. Bu kalıplar da ne yazık ki iç sesimizi duymamızı engellerler ve davranışlarımız istemler dışı olur hale gelir. Otomatik davranışlar insanı düşünmekten, algılamaktan, sorgulamaktan ve hissetmekten alıkoyan davranışlardır. Sadece yaparsınız, neden olduğunu hatırlamadan. Adım atmak da hayatınızda otomatik olarak yaptığınız bir davranıştır. Yürümenin üzerinde düşünmezsiniz, sadece yürürsünüz. Oysa yaptığımız her davranışın farkında olmalıyız ki, neyi ne için yaptığımızı anlayalım. Çünkü hayatın anlamı da aslında bu basitlikte gizlidir.
Suriye’ye Götürülmek İstenen Kimyasal Maddeler
Ele Geçirildi
Hatay’’da Suriye’ye geçiş yapmak isteyen 3 aracı fark edip, lastiklerine ateş açarak durduran askeri birlikler, 8 adet varil ele geçirdi. Hatay’ın merkeze bağlı Narlıca Beldesi yakınlarından Suriye’ye geçiş yapmak isteyen 3 aracı fark edip, lastiklerine ateş açarak durduran askeri birlikler, her biri yaklaşık 50 kilo ağırlığında 20 çuval dolusu kükürt ve kapakları mühürlü vaziyette 8 adet varil ele geçirdi, bir kişi yakalandı. İçinde ne olduğu bilinmeyen variller, Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer (KBRN) ekibince incelemeye alındı. 3 ARAÇ GÖZDEN KAÇMADI Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, 2’ncı Hudut Alay Komutanlığı’na bağlı Yeşilce Hudut Karakolu’nda görevli devriye timi, 2 Kasım’da yasa dışı yollarla Suriye’ye geçmeye çalışan 3 aracı fark etti. Hudut devriye timi, şüpheli araçlara ‘dur’ ikazında bulundu. Ancak şüpheli araçları kullanan kimliği belirsiz kişiler, yollarına devam etti. Şüpheli araçların Suriye’ye doğru ilerlemeye devam etmesi üzerine askerler havaya uyarı ateşi açtı. Yollarına devam eden araçlar, lastiklerine ateş edilerek hareketsiz hale getirildi. Şüpheli kişiler, araçları bırakıp, Suriye tarafına doğru yaya olarak kaçtı. 8 ADET VARİL ELE GEÇİRİLDİ Araçların yanına ulaşan askerler, S.H. isimli bir kişiyi yakalayıp, gözaltına aldı. Araçlarda yapılan incelemede ise her biri yaklaşık 50 kilo alan 20 çuval dolusu kükürt ve kapakları mühürlenmiş vaziyette 8 adet varil ele geçirildi. İçinde ne olduğu bilinmeyen varillerin araştırılması için Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer ekibince incelemeye alındı. Gözaltına alınan şüpheli S.H.’nin Reyhanlı İlçe Jandarma Komutanlığı’nda sorgusunun ardından adliyeye sevk edileceğin bildirildi.
SAVAŞ AY HAYATINI KAYBETTİ
Savaş Ay, yaklaşık bir buçuk aydır Samatya’daki İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi görüyordu. Acı haber bugün geldi. Savaş Ay’ın cenazesi Pazartesi İstanbul’da toprağa verilecek. Savaş Ay’ın kız kardeşi Işıl Ay ağabeyi için Pazartesi saat 10.00’da Sabah gazetesi önünde ve saat 11.30’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda tören düzenleneceğini söyledi. Ay’ın cenazesi Fatih Camii’nde ikindi vakti kılınacak namazın ardından Topkapı Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Ay kimdir?
Şükran ve Turan Ay’ın oğlu olarak 1954’te Gaziantep’te dünyaya gelen Savaş Ay, Marmara Ticari Bilimler Akademisi’nde eğitimini tamamladı. Gazeteciliğe 1974’te Dünya gazetesinde muhabir olarak başlayan Ay, Tercüman, Vatan, Milliyet, Sabah gazetelerinde ve Akajans’ta görev aldı. ATV, TGRT, Kanal D, Kanal 6, Show TV, Flash TV, Star TV ve Kanal 1’de A Takımı adlı tartışma programını yapan Savaş Ay, 2000’de Beyazıt Öztürk ve Kerem Alışık’ın da oynadığı “Dansöz” adlı filmin yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını yaptı. Savaş Ay, son yıllarda A Haber’de muhabirlik yapıyordu. Savaş Ay’ın, Ulaş Can Ay ile Sanem Ay adlı iki çocuğu bulunuyor
6
GÜNDEM
t Anadoluport
Kasım 2013 / 10 /Kasım 2013 30 2 Ağustos 2013 6 Eylül 2013 tarihe, toplumsal algılama ve değerlere sahip çıkma sorunu var…
Prof. Dr. Ramazan DEMİR
A
ATATÜRK’Ü ANLAMAK
tatürk’ü anlamak için neler yapmalıyız, sorusu ile “…Atatürk Türk Milleti için neler yaptı?” sorusuna verilen cevap; “Atatürk ne yapmadı ki!?” Bu yanıtı kapsayan öğrenci-öğretmen diyalogunu bir başka yazımızda konu edeceğim. Bu yazımızda; Atatürk’ü anlamak için bazı analizlere yer vereceğim. Atatürk’ün yetiştiği “ocak” olan Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkmış olması bir şeyi hatırlatıyor; silahlı kuvvetler her zaman ve her devirde yeniliğin, modernliğin, çağdaşlığın öncülerini yetiştirmiştir. Atatürk bu ocaktan dünyaya seslenmiştir. Türk toplumu için düşündüğü ve uygulamaya koyduğu devrimleri “muasır medeniyet” hedefine uygun olarak planlamış ve yapmıştır. Günümüzde açıkça ortaya çıkan ve “pervasızlığı” marifet sanan “karanlık odaklar” tarafından Atatürk düşüncesine yeni düşmanlıklar üretilmekte, hedefler saptırılmaktadır. Çağdaşlığa karşı geliştirilen “düşmanca” karşı devrim girişimleri, demokrasinin nimetlerini de kullanarak zaman içinde gelişmiş, devlet kurumlarında kökleşmeye başlamış ve tedricen cumhuriyet kazanımlarını hedef almaya başlamıştır; kendi kafa çemberi dışında düşünce ve görüş kabul etmeyen, fakat çok ustaca kamuflâjlarla takiyye yapan kadrolar, rejimi hedef alan yapılanma içinde olmayı sürdürmektedirler. Farklı düşünce ve inançta olmanın zenginliği esasına dayanan çağdaş toplum olmanın kıstasları belli noktalarda yoğunlaşmaktadır; bunların başında da laiklik gelmektedir. Toplumsal değerlerin çatışmadan bir arada yaşamasını sağlayan değer yargısı olan lâikliğin önemi işte burada ortaya çıkmaktadır. Bugünü ve geçmişi kıyaslamak gerek… Hem lâik hem de Müslüman olunabileceğini Atatürk Cumhuriyet rejimi ile gösterilmiş, fakat bunu hazmedemeyenler sürekli “Atatürk düşmanlığını teşvik etmiş ve desteklemişler.” Dini motifler her toplumun fertleri arasında “harç” niteliğinde olan “yapıştırıcı” değerlerdir; bunu inkâr etmek yanlış olur; ancak, dini motifleri kullanarak insanlar üzerinde, toplum üzerinde “baskı” unsuru kurmak isteyen siyasi iradeler birinci derecede demokrasi ve Atatürk düşüncesinin rakipleri sayılmalıdır. Esans kokulu yerel yönetimler tarafından uygulanmaya konulan ve yöresel olarak belli alanlarda oluşturulmaya başlanan “yasaklar”, aslında kişilerin yaşam biçimlerini gösteren yeme-içme alışkanlıklarını sınırlamak değil, kişilerin özgürlükler bütünlüğünün bozma, bozulma hedefidir... Atatürk Türkiye Cumhuriyetini kurarken söylediği su ifade son derece önemlidir; “Cumhuriyetin kuruluşu ne bir soy, ne bir ideoloji ne de bir din üzerine kurulmuştur; cumhuriyeti kültür üzerine kurduk.” Kemalist düşüncenin esası bu ifadelerde saklıdır; bunlardan, cumhuriyetten ödün verilemez… Atatürk’ü anlamak için cumhuriyet kazanımlarını, özgür yaşamanın derinliğini, ibadetini zevk ve huşu içinde yapmanın huzurunu anlamak gerek… Atatürk’ün Türk Milletine en büyük hediyesi cumhuriyettir. Etrafınıza bakınız; Ortadoğu sefalet çamurunda debelenmeyen bir Türkiye varsa bunu Atatürk’e ve Cumhuriyet rejimine borçlu olduğunu anlarsınız. Dikkatli olmak, sıkı durmak, sağlam yere basmak gerek. Ülkemin ve de milletimin hem dışarıda hem de içeride düşmanı çoktur. Kendine çok fazla düşman yetiştiren bir milletiz. Şu günlerde Türk Milletinde eksik hissedilen bir nokta var; Atatürk’ün ifade ettiği bu hedef anlamında bir tarih bilincine ihtiyaç var. Toplumuzda eksik bazı değerler, anlamalar, algılamalar sorunu var; geçmiş
Atatürk’ü anlamak demek; ideallerini görmek, yaşama geçirdiği fikirleri görmek, fikirleri duygulara dönüştürmek demektir… Bunlar başarılmadıkça cumhuriyetin ve demokratik yaşamın kazanımları yaşanmadan silinir gider... Atatürk’ün cumhuriyetin temelini dayandırdığı kültür üzerindeki bu vurguyu milletimiz, başta aydınlarımız anladı mı? Biraz şüpheli..! Çünkü, Atatürk düşüncesini istismar edenler de, Ona düşman olanlar da, Onun ticaretini yapanlar da, Onun ardına sığınıp “takiyye” yapanlar da, “esans” marka ideolojilerini gerçekleştirmek için cumhuriyet kazanımlarını “araç” olarak kullananlar da “aydın” geçinen diplomalı aydıncıklardır..! Vatandaş Mehmet bundan zaten haberdar değil..! Atatürk diyor ki; “Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Fakat genel olarak şu hatamız vardır ki, inceleme ve araştırmalarımızı temel olarak çoğunlukla kendi ülkemizi, kendi tarihimizi kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve ihtiyaçlarımızı dikkate almayız. Aydınlarımız belki bütün dünyayı, diğer milletleri tanır, ama kendimiz bilmeyiz.” Kurtuluş Savaşı verilirken Atatürk’ün çevresindeki en yakın dostları “Amerikan mandası veya İngiliz mandası…” fikrini önerirken, O, sadece şunu düşünmüş ve uygulamış; “Ya istiklâl ya ölüm” demiş… Günümüzde de, tıpkı Atatürk döneminde olduğu gibi, ABD ve AB mandacılığının ötesinde “uşaklık” yapmaya hazır idealsiz, ruhsuz insanların öttürdüğü “köşe başı” isterik çığlıklar dikkate alındığında, o günün zor şartlarında “mandacı” tabir edilenlerin, bugünkü “uşak” ruhlular yanında çok daha vatansever ve milliyetperver oldukları anlaşılacaktır..! ** Hiçbir devlet liderinde gözlenmeyen, fakat Atatürk’te dikkat çeken bir özgüven var… Hal ve hareketlerin temelinde bu özgüven vardır; doğal anlaşılmalıdır ki özgüveni olmayanın, büyük işlerde asla başarılı olamayacağı hatırlansın diye… Atatürk; özgürlük ve bağımsızlık derken, kendi dışında bir değeri ret ederken, bir aydınlanmayı, yönü, hedefi öne çıkarıyor… Kişiyi bu düşünce boyutuyla birleştiriyor… Özgürlüğü somut bir değer olarak bireye vurgu yapıyor, “aidiyete” itibar etmiyor, bir ideolojiye, totaliter rejime sığınmıyor... Bu çok önemli bir özelliktir… Toplumun özgün değerlerini toplumun varlık sebebi olarak alıyor ve değerlendiriyor. Örneğin, toplumun manevi değerlerini kendi gerçekleri içinde kabul ediyor. Manevi değerlerin istismar edilmesini katiyen istemiyor. İstediği şeyler somut şeyler olup uygarlığa katkı yapacak şeylerdir. Laikliği manevi değerlerin, inançların, ibadetlerin sağlam ve özgürce uygulanması için fertlerin hegemonyasından arındırtıyor. Laikliğin, bir anlamda, inancın garantisi sayılması bu noktada önem kazanıyor. İnsanın biyolojik doğası gereğince farklı algılamaları olabilir; bunun doğru anlaşılması ve yönlendirilmesi gerekir ki topluma yararlı olabilsin… İnsan yaşamı itibarıyla kocamış olabilir, fakat aklı ve düşüncesiyle genç olabilmek önemlidir… Türk halkı bu özelliği ile her zaman “genç” kalmayı başarmıştır… Bugün de Türk Milletinin bir bütün olarak “fikirde genç ve taze” olmak mecburiyetindedir. Bu genç düşüncenin temeli de Kemalist fikirlerin, çağdaş normlar açısından değerlendirilip “ulus-devlet” düşüncesini esası olmalıdır. Kurtuluş Savaşı, Kemalist düşüncenin oluşması, geliştirilmesi ve yaşatılması ile bu düşünce bütünlüğü bağlamında sağlanmış ve başarılmıştır. (Not: Nice 10 Kasımlarda Atayı Anmak ve Anlamak Umuduyla…)
32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı TÜYAP TARAFINDAN TÜRKİYE YAYINCILAR BİRLİĞİ İŞBİRLİĞI İLE 2-10 KASIM 2013 TARİHLERİ ARASINDA TÜYAP FUAR VE KONGRE MERKEZİNDE DÜZENLENEN 32. ULUSLARARASI İSTANBUL KİTAP FUARI YAKLAŞIK 690 YAYINEVİ VE SİVİL TOPLUM KURULUŞUNUN KATILIMI, 300 ETKINLIK İLE KAPILARINI KİTAPSEVERLERE AÇTI 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı Onur Konuğu olarak belirlenen Çin Halk Cumhuriyeti, 2-5 Kasım 2013 tarihleri arasında Uluslararası salonda yer aldı. Çin’den 100’ün üzerinde yayınevi katılırken fuar süresince yazarların katılımıyla etkinlikler düzenlendi. Çin edebiyatının önemli isimleri fuarın konuğu oldu. Çin Halk Cumhuriyeti yayın sektörünün önde gelen temsilcileriyle Türkiye’den yayıncılarla bir araya gelerek sektörel buluşmalar gerçekleştirdi. Ana temanın “Tarih: Geçmişteki Gelecek” olarak belirlendiği kitap fuarının bu yılki onur konuğu tarihçi ve akademisyen Prof. Dr. Taner Timur. Fuar süresince Prof.
Dr. Taner Timur’un da katılımıyla paneller ve söyleşiler düzenlendi. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı bu yıl yayıncılık sektörünün gelişen yüzlerini yani dijital yayıncılık, e-kitap ve yeni uygulamalarını “Dijital Yayınlar” salonu ile okuyucu ve katılımcılarla buluşturdu. Salon içinde yer alan forum alanında sektördeki gelişmeler ve yenilikler katılımcılarla buluştu. Kitap Fuarı’nın bir diğer yeniliği ise özellikle öğrencilere yönelik tüm kaynak kitapların bir arada yer aldığı Eğitim ve Kaynak Kitaplarla Sınavlara Hazırlık Salonu oldu. Anadoluport Gazetesi olarak yazarlarımızı desteklemek adına bizde oradaydık.
EMEKLİ ASTSUBAYA BAYRAK GÖZALTISI!
TEKİRDAĞ’DAKİ TÖRENLER SIRASINDA YAKINDAKİ BİR CAMİNİN MİNARESİNE ÇIKAN EMEKLİ ASTSUBAY GÜNDOĞAN UYGUNBAŞ, TÜRK BAYRAĞI AÇARAK HÜKÜMETİN KÜRT AÇILIM POLİTİKASINI ELEŞTİRİNCE GÖZALTINA ALINDI. EMEKLİ ASTSUBAYA BAYRAK GÖZALTISI TÜRKİYE CUMHURİYETİ ‘NİN KURUCUSU... Tekirdağ’daki törenler sırasında yakındaki bir caminin minaresine çıkan emekli Astsubay Gündoğan Uygunbaş, Türk Bayrağı açarak hükümetin Kürt açılım politikasını eleştirince gözaltına alındı. Emekli astsubaya bayrak gözaltısı Türkiye Cumhuriyeti ‘nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk , ölümünün 75’nci yılında Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli’nde düzenlenen törenlerle anıldı. Edirne’de Atatürk anıtının önünde çelenklerin konulmasından sonra törene katılanlar topluca andımızı okudu. Tekirdağ’daki törenler sırasında yakındaki bir caminin minaresine çıkan emekli Astsubay Gündoğan Uygunbaş, Türk Bayrağı açarak hükümetin Kürt açılım politikasını eleştirince gözaltına alındı. Minarenin giriş kapsını kilitleyen Uygunbaş, konuşmasını 20 dakika boyunca sürdürdü. Protestoyu duyan polis ekipleri, kilitli giriş kapısını kırarak minareye çıktı. Emekli astsubay Uygunbaş’ı gözaltına alan polis ekipleri, minare şerefesindeki bayrağı da topladı. Serdar ÖZTÜRK
NEREYE GİDİYORUZ Türkiye Cumhuriyeti ‘Atatürk’ün ÖLDÜRÜLDÜĞÜ gün’den bu yana devam eden,bir ‘Psikolojik Harekat’ ile yaşamaya devam etmektedir...Aslolan;yaşadığımın günün zorluklarından şikayet etmek değil,olayların nasıl bu kadar kabul edilemez hale getirildiğinin nedenlerini bulmaktır!.. Türk Milletinin büyük çoğunluğu, gelecek ile ilgili ‘çok güzel beklentiler’ içinde bulunmaktadır,ama ne beklentisi ve bu beklentilerin karşılanacağına dair herhangi bir emare var mı? Eğer ‘çok satan’ Basın_Yayın organlarına bakacak olursanız,Türkiye Cumhuriyetinde “MÜTHİŞ!” gelişmeler olduğunu göreceksiniz...Yayınlana haberlerin hepsinde,ülkemiz “GÜLLÜK GÜLİSTANLIK” olarak görünmektedir!.Yayınlanan haberleri ‘Masal Kitabı Okur Gibi’ okursanız,inanmamanız için hiçbir sebep yoktur!. _ İhracat rakamlarımız TAVAN YAPMIŞTIR!. (ancak ithalatımızın TAVAN + TAVAN yaptığı satır aralarına gizlenir...) _ Sağlık alanında REFORMLAR YAPILMIŞTIR!.. (ancak insanlar Sağlık Bakanının “Ülkemizdeki yüz binlerce Doktor varken ve Tıp fakültelerimiz dururken, neden ‘YURTDIŞINDAN DOKTOR İTHAL ETMEMİZ GEREKLİDİR!’ dediğini SORGULAMAZ!) _ Eğitimde ÇAĞ ATLAMIŞIZDIR!(Ancak hiç kimse sabık Milli Eğitim Bakanının “Ülkemizde yüz binlerce İngilizce Öğretmeni Atanmayı beklerken, neden ‘(ÖNÜMÜZDEKİ 4 YIL İÇİNDE, YURTDIŞINDAN 40.000 İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ İTHAL ETMEMİZ GEREKİYOR! dediğini
SORGULAMAZ!... Haberden ‘HABERİ OLMADIĞINDAN’, Bu İngilizce öğretmenlerinin “Neden ve ÖZELLİKLE ANA SINIFLARINDA GÖREVLENDİRİLECEĞİNİ de SORGULAYAMAZ!) _ Hükümet ‘Kişi başına düşen MİLLİ GELİR’İ 10.000 TL’YE YÜKSELTTİK! der... (ancak bizim insanımız ‘Kahvaltıda neden hala sadece zeytin_ ekmek ikilisine talim ettiğini SORGULAMAZ!’ İşin ilginç yanı,”Kişi başına düşen Milli Gelirin nasıl bulunduğunu bile bilmez!’ _ İstanbul’da ASRIN TASARISI(Proje adıyla) GERÇEKLEŞTİRİLİR! ve AÇILIŞINI DA ‘ASRIN LİDERİ!’ YAPAR!..(ancak bizim insanlarımız ‘Yahu bu asrın projesinin yapılışı,hakikaten bir başarı mıdır?.İstanbul’un nüfusu neden bu kadar fazla?.Bizim memleketin nüfusundan daha çok hemşehrim İstanbul’da yaşıyor,bu kadar insan neden İstanbul’a yığıldı?.Neden bu kadar çok otomobil var?.Her gün onlarca kaza oluyor!.Peki neden TBMM’den bir TRAFİK KANUNU ÇIKMIYOR?’ diye SORGULAMAZ!. Ne yapar?.Asrın lideri ‘Marmaray’da seyahat etmek şu kadar gün beleş!..Haydi,bu iyiliğimi de unutmayın haaa!’ der...O da ‘Nasıl olsa bedava!’ diye günde 20 kez tramvaya biner ve bir iş yaptığını sanır!. Bütün bu yapılanların bir tek nedeni vardır,o da “11 Kasım 1938 gününden bu yana Türk Milleti üzerinde uygulanmakta olan ‘TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ ÇALIŞMASI’dır!. Ancak insanlarımız; bırakın bu çalışmanın kendisi ve Türk Toplumu üzerindeki etkisini,’ Toplum Mühendisliğinin NE DEMEK OLDUĞUNU BİLE BİLMEZ!
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Çekmeköy Şubesi GENEL KURUL İLANI H.B.V.A. KÜLTÜR VAKFI ÇEKMEKÖY ŞUBESİ 2.OLAĞAN GENEL KURULUNA DAVET Sayın Üyelerimiz Vakfımızın 2.olağan genel kurulu aşağıdfaki gündem ile belirtilen adreste 24 Kasım 2013 Pazar günü saat 12’de yapılacaktır. 24 Kasım 2013 Pazar günü çoğunluk sağlanamaz ise aynı gündem ile aynı saatte 30 Kasım 2013 Cumartesi günü çoğunluk aranmaksızın yapılacaktır. Katılmanız önemle rica olunur
Saygılarımla H.B.V.A.K Vakfı Çekmeköy Şube Yön. Kurulu
GÜNDEM 1.Açılış ve Saygı duruşu 2,Divanın oluşması ve Divanın tutanakları imzaya yetkili kılması 3.Yönetim Kurulu Faaliyet Raporunun okunmaası 4.Denetim Kurulu Raporun okunması 5.Yönetim ve Denetim Kurulu Faaliyet raporlarının ayrı ayrı ibrası 6.Tahmini bütçenin okunması ve ibrası 7.Yönetim, Denetim, ve Disiplin Kurullarının oluşturulması ve seçilmesi 8.Dilek ve Temenniler
9.KAPANIŞ
GENEL KURULUNYAPILACAĞI ADRES ÇINAR DÜĞÜN SALONU Ş.Şahinbey cad. Kızıldaş İş merk. No:30 K:3 ÇEKMEKÖY/İSTANBUL Tel: 0216 642 05 04 Mehmet YILDIZ :0536 375 37 72
7
RÖPORTAJ 230 Kasım 2013 / 10 Kasım Ağustos 2013 / 6 2013 Eylül 2013
Anadoluport
OGÜN DELİ ANLATIYOR
Mart 1969 Ankara doğumlu, ilk öğretimininin bir kısmını Ankara Dedekorkut ilk öğretimde, bir kısmını da Eskişehir Yeşiltepe ilköğretiminde okudu, Orta ve Lise eğitimine Ankara Şentepe Lisesinde devam ederek buradan da mezun oldu . Ulus, Türkiye, Sabah gibi çeşitli basın kuruluşlarında görev yapan Ogün Deli evli ve 2 çocuk babası. Yazıları; Divan, Güney Süvari, Yeni Kervan, Yankı, Kırmızı çizgi gibi dergilerde yayınlandı. “Türkiye Dergisi 95 Antolojisi’nde Başarı mansiyonu aldı. Ogün Deli’yi, Atatürk Neden Öldürüldü? Kitabı ile tanımıştım ve internet üzerinden tüm yazılarını takip etmeye başladım. Ortak arkadaşlarımızın olması kendisine sosyal ağ üzerinden ulaşmam ve takip etme şansımı vermişti bana. 2 yıl sonra tamda bir yazar ile röportaj yapmak için hazırlık yaparken facebook’dan mesajı geldi. İstanbul’da olduğunu ve müsait olursam buluşabileceğimizi yazıyordu. Bana verilmiş bir armağandı onunla buluşmak, hiç vakit kaybetmeden düştüm yollara, buluşma adresine varıp ’da merdivenleri koşar adımla çıkarken onunda merdivenleri hızla indiğini gördüm, beni karşılamak için. Anladım ki bu buluşmadaki heyecanımı oda hissetmişti. Önce sımsıkı kucaklaştık, uzun yıllardır görüşmeyen iki arkadaş gibi sırtımızı sıvazladık birbirimizin. Yakın zaman önce bir göz ameliyatı geçirdiğinden haberim vardı, çok şükür sağlıklı gözüküyordu. Yaşından daha genç yüz hatları ve hiç acı çekmemiş gibi tebessüm eden yüzü parlıyordu. Hal -hatır, sağlık- sıhat sorup çaylarımızı içtikten sonra ikimiz beraber geçtik salonun ortasındaki uzun beyaz masaya. Çok heyecanlıydım bu benim ilk röpörtajımdı.
23
LİR-
İ im in_ Z!’ n
-
den n
u a
AZ!. de
ş
r,o
M
3
M.Melda Özateş: Yazı Yazmaya nasıl karar verdiniz? Ve kaç yaşındaydınız? Ogün Deli: Yazı yazabilmek için öncelikle belli bir birikim oluşturmak gereklidir. Yazmaya Orta Okul yıllarımda başladım. Ancak öncelikle bir açıklamada bulunmak isterim; Benden 1 yaş küçük kardeşimle beraber okula gitmemiz için Ailem tarafından ilk okula 1 sene geç kaydedildim. Aynı yıl sınıfta kalarak ilkokul 1.sınıfı tekrar okudum. Ortaokul 3.sınıfa geldiğim zaman tekrar sınıfta kaldım. Orta 3.sınıfı tekrar okuduğum dönemde, yolda giderken bir gazete nüshası dikkatimi çekti ve eğildim aldım.(Gazete yazısını aldığı anı hatırlayınca bir gerginlik oluştu yüzünde) Gazetedeki haber başlığı şöyle idi;’ 5milyonu bir gecede yiyen adam’ ve hemen yanındaki haberde ise ‘aç kardeşlerine ekmek çaldığı için 5 yıl hapis cezası yiyen çocuk’. O günden sonra tamamen istem dışı kendimi okumaya verdim. Dünya klasiklerinin orijinal metinlerini bitirdiğim zaman 15-16 yaşlarındaydım. (Orijinal metinleri yalnız dikkatini çekerim dedi gözlüğünü hafif burnundan aşağıya indirerek) Lise yıllarında ilk aşkın ne olduğunu yüreğimde hissedip, kendi içimde yaşadığım acıyı unutmak içinde yazmaya başladım. ( Aşk’dan ve acıdan bahsederken Ogün Deli bir sigara yaktı ve oturduğu sandalyesinde arkaya doğru yaslandı, anladım ki o günlere bir yolculuk gerçekleştirdi). Böylelikle ilk kitabım Fatih Karaca’nın (Eski Rtük Başkanı) desteği ile basıldı. GÜLHAZAN Acı ve mutluluğu aynı anda hissettiren GÜLHAZAN’ı yazdım ve bu isimle Türk Dil Kurumuna bu kelimeyi kazandırdım.(Biraz Aşk’dan bahsetmesini istedim bir sigara daha yaktı ve şimdi anlattıklarımı ve aşkımın ismini yazmayacaksın ama sadece sana özel bunlar tamam mı? Dedi ve başladı anlatmaya) ve yazarlığını tek cümle ile anlattı; Aşk acısı olmasa Ogün Deli yazar olamazdı. M.Melda Özateş: Gülhazan’dan sonraki kitaplarınız nelerdir? Ogün Deli: 2004 – Agoni, 2006 - Atatürk Nasıl Öldürüldü?, 2007 Atatürk Nasıl Öldürüldü? 2.si 2006 – Kemiksizler, 2007 - Ankara Nerede Biter ? 2008 - Anıtkabir’in Gözyaşı , Kamal Atatürk M.Melda Özateş: Yakın zamanda yayına girecek kitaplarınız var mı? Ogün Deli : 2014 yılında Muhsin Yazıcıoğlu suikastı hakkında yazdığım KILÇIK isimli kitabım ve 2023 tasfiye isimli 21 ciltlik eserin ilk 6 cildi yayınlanacak. M.Melda Özateş Atatürk nasıl öldürüldü isimli kitabınızda Atatürk’ün
öldürüldüğünü iddia ediyorsunuz belgeleriniz varmı? Ogün Deli: Muhammed Yüksel isimli bir Antikacı var ve Atatürk ile ilgili büyük bir arşivi var. Bu insanla tanışma fırsatım oldu, kendisinin daha önce beyaz tv de yayınlanan açıklamaları olmuştu. Eski federasyon başkanı Mustafa Ulus, Yalçın Mıhçı, Latif Şimşek, Muhammed Yüksel ile bir gün bir araya gelmiştik ve bende Atatürk’le ilgili kitap yazdığım için Muhammed Yüksel’in bilgilerinden faydalanmak istedim kendisi bana sohbet esnasında şunları dedi’’-CHP Eski Milletvekili Kasım Gülek’in kasasında Atatürk’ün öldürüldüğü ile ilgili belge var’’ Bu önemli bir bilgiydi, bu bilgiye nereden ulaştığını sordum kendisine ;’’-Kasım Gülek’in yanında çalışan Hizmetkarı kasayı soyuyor ve orada bulunan malzemelerin bir kısmını Muhammed Yüksel’e getirerek belli bir ücret karşılığında satıyor, bu belgelerin içinde çok değerli bir belge var ki ona istediği ücret 4 ev parası değerinde, Atatürk’ün zehirlenerek öldürüldüğüne dair müşavir ve müdavim doktorların imzaladığı bir belge var.( Prof. Akil Muhtar Özden, Prof. Hayrullah Diker, Prof. Süreyya H. Serter, Dr. Kamil Berk ve Dr. Abramaya Marmaralı) Muhammed Yüksel belgeyi inceliyor ancak fiyatı yüksek olduğu için alamıyor. Daha sonra ben Kasım
Gülek’in kızı Tayyibe Gülek’le konuşmaya başladım oda beni abisi Mustafa Gülek’e yönlendirdi, Mustafa Gülek’le önce yazışarak sonra telefonda birkaç kez konuştum, ilk konuşmalarımızda bu konuya sıcak baktı ancak daha sonra ne olduysa konuyu kapatmak istediğini söyleyerek görüşmeyi sonlandırdı. Ancak bu konu üzerine 50’nin üzerinde kitap yazıldı, birçok makale yazıldı ve tv programlarında tartışıldı. Şimdi toplumda ve dünyada Atatürk’ün Öldürüldüğüne dair bir kanaat oluştu, iddia olmaktan çıktı.(Kendinden emin bir hali vardı, kaynaklarını açıklarken) Sonuç olarak biz Kamal Atatürk kitabımızda, Prf.Dr. Süreyya Özdemir’inde bize verdiği bir bilgiyi paylaştık. Kral 2.Edward’ın Türkiye’ye geldiği zamanda, yanında arsenik getirdiğini bu arseniği Atatürk’ün içkisine koyduğunu aynı arsenikle de Mehmet Akif Ersoy’un öldürüldüğünü bilmekteyiz. Mehmet Akif Ersoy’u öldürme sebebi de İslam devletleri ile ilgili yapmış olduğu araştırmadır. İngiltere, bu bölgede hâkimiyet kuramayacaklarını anladıkları için Atatürk’ü öldürmüşlerdir. M.Melda Özateş: Kamal Atatürk kitabınızda, Atatürk’ün şeceresine ilişkin babasının 5.Mehmet Reşat olduğuna dair görüş sunuyorsunuz. Bunun sebebi nedir? Ogün Deli : 5.Mehmet Reşat davası şöyle ortaya çıkıyor, biz geçen yıllarda Osmanlı Hanedanının şehzadeleri ile görüştük. Kayahan Bey ile görüştük bu sırada Osmanlı Hanedanlığının şeceresinin doğru olmadığı ortaya çıktı. Osmanlı Tarihi hakkında yazılan bütün yazılar yanlış. M.Melda Özateş: Nasıl Yanlış? Ogün Deli: Şimdi; asıl Osmanlı Şeceresi Osmanlı Hanedanlığında, Osmanlı Hanedanları Cumhuriyetle beraber ortadan kaldırıldı ancak onlar hala yaşıyorlar ve ataların soyunu sürdürüp şecere tutuyorlar. Kayahan beyin ellerinde kayıtlı olan defterdeki şecere ile bugüne kadar öğrendiğimiz Osmanlı şeceresi birbirini tutmuyor. Şecere kayıtları ile ilgili bugüne kadar yanlış bilgilerle gelmiştik. Osmanlı gavur anaları ile dolu dediler. O dönemde padişahların çocukları doğduğu zaman sabah namazından sonra camide ismiyle beraber ilan edilirmiş. Ancak padişahların 5 eşi var ise ve her eş 5 er de doğum yaptıysa 25 çocuk eder. Bunlardan ancak 5 tanesi kayda geçermiş.(Eline aldığı bir kalem ile kâğıda tablolar çizmeye başlıyor, konuyu daha iyi kavrayabilmem için) Kayda geçmeyen
bu çocukların, Osmanlı Hanedanlığının hüküm sürdüğü merkezlere göndermişler Bursa, Malatya, Trabzon gibi bu bilgiler Hanedanların kendi tutmuş olduğu kayıtlarda var. Gönderilmiş oldukları şehirlerde askeri ve devlet eğitimi alan bu çocuklar , ardından devletin üst kademelerine yerleştiriliyor. Osmanlı Hükümdarlığını yöneten aslında Türk Çocukları . - Peki İlan edilmeyen çocuklar neden Türk Hatunlardan dünyaya gelen çocuklar? Çünkü bu çocukları kimse bilmiyor sadece Osmanlı Hanedanlığındaki kayıtlar’ da görülüyor ve sadece Hanedanlık biliyor. Bu kayıtlarda ’da 5.Mehmet Reşat’ın bir oğlu olduğu camide ilan edilmediği ancak Hanedanlık kayıtlarına işlendiğini, bu çocuğun eğitim için Malatya’ya gönderildiği yazıyor. 6 yaşına girdiği zaman Aydın üzerinden Söke oradan da Selaniğe getirilmiş. Bugün Resmi bilgilere girdiğimiz zaman Atatürk ile ilgili karşımıza çıkan bilgi çok az. Selanik’teki ev, Annesi Zübeyde Hanım, Babası Ali Rıza Efendi o kadar. 6 kardeş oldukları halde hiçbir kayıta geçmemiştir ve sadece 3 tanesinin ismi bellidir. Ahmet, Ömer, Fatma bu kişilerin ölümleri ile ilgili tarihler bile yanlış, ölüm sebepleri bile belli değil, Kamal Atatürk Kitabımda bu bilgilerin tamamı var.( Kamal Atatürk Kitabını henüz okumamıştım ve bunun eksikliğini o an hissettim) Elimizde Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendiye ait bir fotoğraf var biz bunu kitabımıza koyduk. Bizlere uzun yıllarca okutulan ders kitaplarındaki Ali Rıza Resmi ile alakası yok üzerinde oynamalar ve montajlar yapılmış halde bize sunulmuş yıllarca. Ali Rıza Efendi’nin Gümrük Memurluğu ve Askeriyede aldığı görevlerini okuduk şimdiye kadar , askeri kayıtlar resmidir yani Devlet tarafından kayıt altındadır. Yiyecekleri yemekler ve kullandıkları ilaca kadar her şey kayıt altına alınır. Ancak o dönemdeki askeri kayıtları incelediğimizde Ali Rıza Bey ile ilgili hiçbir kayıt yok. Sadece elimizde bir fotoğraf var 1961 yılında, Fatih Rıfkı Atayın Çankaya adlı kitabında yayınlanan ve orada Atatürk’ün bir beyanı var bana bir fotoğraf gösterdiler, babam olduğunu söylediler. Eğer Ali Rıza Efendi öldüğünde Atatürk 6 yaşında ise onu hatırlaması mümkün. Şu anda bize gösterilen Ali Rıza Efendi diye biri var ancak resmi ve askeri kayıtlarda böyle biri yok. Selanik’te doğduğu söylenen ev Ali Rıza Efendiye ait değil. Tam olarak doğduğu tarihte belli değil. Kamal Atatürk kitabının 1. Bölümünde Atatürk’e yapılan saldırılar var bu saldırıların sebebi de bu kayıtlarda yapılan yanlışlıklardan doğan muamma. Ama şöyle bir şey var ortada bunu dikkate almak lazım. Örnek: Mustafa Kemal 1881 de doğduysa Şemsi efendi ilkokulunda okumuş olamaz çünkü o tarihte bu okul kapatılıp Terakki Perver okulu oluyor. Ali Rıza öldüğünde Şemsi Efendi okulunun var olduğunu kabul edersek o zaman bu tarihte mezun olmuş olması gerekir. Bu tarihte de mezun olmuş olması mümkün olmadığına göre. Bu tarz yapılan kronolojik yanlışlarda Atatürk’e yapılan saldırıların önünü açıyor. Buradan çıkartacağımız ana tema, Ali Rıza Efendi diye birisi var mı? Bunla ilgili bir sorun var. Diğer yandan 5.Mehmet Reşat’a baktığımızda ve Atatürk’ün hanedanlıkla olan bağlarına , milli mücadeleye baktığımızda ve birçok bilgiyi üst üste koyduğumuzda bir görüş ortaya çıkıyor. Ben bir iddia sunmuyorum, bir araştırma yapıyorum ve görüş sunuyorum.(Bu sözcükleri söylerken sesinin oktavı yükseliyor ve bir sigara daha yakıyor) Bu arada Prof. Dr. Süreyya Özdemir’le birlikte yaptığımız çalışmalarda, Atatürk’ün ailesiyle ve şeceresiyle ilgili gizli bilgilerin, İş bankasında, 35 adet özel kasada saklandığı bilgisine ulaştık. Kara Kuvvetleri komutanlığında Atatürk’e ait şecere bilgileri var ve artık Devletin bu belgeleri açıklaması gerekmektedir. M. Melda Özateş: 2014 yılında yayınlanacak olan Kılçık adlı eserinizde, Muhsin Yazıcıoğlu’nun suikast sonucu öldürüldüğünü yazıyorsunuz. Bunun kaynağı nedir? Biraz bahsedermisiniz lütfen? Ogün Deli : Muhsin Yazıcıoğlu’na bir suikast olduğunu herkes biliyor. - Peki sebep neydi? Bu olaydan biraz öncesine gitmemiz gerekiyor. Hrant Dink ile Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldürülme tarihleri arası çok az bir zaman vardır 3 ay kadar. Bu bir tesadüf mü? Hayır. Hrant Dink’i ilk olarak Türklüğe hakaret edici yazılarından dolayı mahkemeye veren kişi Mehmet Soykan’dır kendisi benim arkadaşımdır, kendisiyle bu konu
Nurullah AYDIN
PSİKOKÜLTÜREL NARKOZ
“
MUHSİN YAZICIOĞLU’NA BİR SUİKAST OLDUĞUNU HERKES BİLİYOR.
hakkında defalarca konuştum. Bu cinayeti Türk Milliyetçileri işlememiştir. Hrant Dink’i öldürenler Kripto Ermenilerdir.
-Peki bir Ermeni, bir Ermeniyi neden öldürsün? Hrant Dink’in öldürülmeden önce yazdığı son yazıları açıp baktığınızda, Hrant Dink’in Kripto Ermenilerden bahsettiğini fark ediyorsunuz , biz dönme Ermenileri biliyorduk ancak kripto Ermenileri bilmiyorduk. -Kimdir bu Kripto Ermeniler? 1915 göçünde Türk ailelerin içerisine yerleştirlimiş Ermeni çocuklardır. Türk ailelerinde yetiştirildiler, büyütüldüler Türk gibi yaşadılar ve Ermeni kimliklerini korudular. Belli bir zaman sonra gerçek kimliklerini , nereden geldiklerini öğrenmek istediler ve Agop gazetesine gelerek Hrant Dinkten detaylı araştırma yapıp kendilerine yardımcı olmalarını talep ettiler, Hrant Dink tamamen iyi niyetli bir şekilde, Kripto Ermenileri araştırıp buldu. Bu araştırmalar Rusya ve Ermenistan kaynaklarından çıktı ve çok şaşırtıcı kişilerin isimleri vardı bu kayıtlarda. Eğer bu kaynaklardaki bilgileri deşifre etseydi bugün Türk Milliyetçisi olarak tanıdığımız ve devletin üst düzey yerlerinde görev alan kişilerin Kripto Ermeni olduğu ortaya çıkacaktı. Ogün Samas’ta baktığımızda cinayet’den bir gün sonra karakolda Türk bayrağının altında çekilmiş fotoğraf karelerini görüyoruz. Ogün Samast’ı Türk milliyetçisi olarak gösteren medya , daha da ilginci hedefi Muhsin Yazıcıoğlu olarak lanse etti . Hrant Dink Kripto Ermenileri açıklayacağı için, ermeni tarafından öldürüldü. Neden Muhsin Yazıcıoğlu seçildi çünkü BBP’nin elinde Kripto Ermenilerle ilgili bilgiler vardı , bu belgeler parti arşivinde saklanıyordu. BBP genel merkez binasında bir yangın çıktı ,yangın esnasında bu belgeler de varmıydı? yoksa bir takım belgeler kaçırlmışmıydı? Bu konu ile ilgili basın detaylı bir bilgi vermedi. Hangi belgelerin yakıldığı, hangi belgelerin kurtarıldığı hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Muhsin Yazıcıoğlu suikast inde bilinmeyen gizli kalmış hiçbir şey yoktur. Devletin bütün kurumlarıda bu bilgileri bilmektedir. Bildiği halde açıklamamakta ve sonuçlandırmamaktadır. Bu bir ödeşme ve hesaplaşmadır. Hrant Dink cinayeti ne zaman savcılık tarafından açıklanırsa, Muhsin Yazıcıoğlu suikasti’de açığa çıkacaktır.(Sesinin oktavı tekrar yükselmişti, kendimi bir anda mahkeme salonunda hissetim, ısrarla cinayeti deşifre etmeye çalışan bir şahidin bakışı vardı gözlerinde)
“
M.Melda Özateş: Avuç içinizde bir kesik fark ettim nedir? Ogün Deli : İzden önce o dönem içinde olduğumuz fakirliği anlatayım istersen. (Nerden başlamak isterseniz dinliyorum sizi dedim şaşkınlıkla) Babam 12 Eylül öncesi Ankara Belediyesindeki işinden çıkartıldı, maddi durumumuz çok kötüydü ve bu sebepten dolayı ailem okumamı istemedi. Bir seferinde 4 gün aç ve susuz kaldık ardından Dayımın misafirliğe gelirken getirdiği fıstıklı lokumla karnımızı doyurduk.(fıstıklı lokumlar o an ağzında gibi yutkundu, masum gülümsemesi ile) Lisede kitap paramı kazanmak için, okul arkadaşlarımın ayakkabılarını boyuyordum. Kendimde yırtık ayakkabılarla okula gitmek zorunda olduğumdan onlarıda dikiyordum , bir gün ameliyatlarda kullanılan bisturi ile sol avuç ayamı kestim. (Sefiller kitabındaki yemek masasında duran, siyah ekmek gibi bir işaretti elindeki iz, ve ardından bir sigara daha yaktı) Röpörtaj’ın sonunda gayet yorgun gözüküyordu, tamam mı yeter mi bu kadar diye sordu bana, bende tebessüm ettim teşekkürlerimle birlikte. Anlatırken hikayesini yeniden yaşamıştı benimle o günleri.
Siyasal İslamcılar; İslam’ın bütün emirlerini bir kenara bırakıp, türban odaklı din siyasetinin mutluluğunu yaşıyor. Bir diğer Müslümanlar diğer Müslümanları katletmenin zaferini kutluyor. Bir diğer Müslümanlar ihalelerdeki vurgunlarla, emeksiz sahip oldukları servetin şaşaalı yaşantısının mutluluğunu yaşıyor. Ancak İslamcı medya halk kitlelerini uyutmaya, gerçekleri gizlemeye devam ediyor. Yazılı ve görsel medya ile kitlelerin algılamalarında değişim dönüşüm oluşturulmaya devam ediliyor. Yandaş, candaş, yoldaş medya; kitlelerin bilinçlenmesinde başroldedir. Medya, kitlelerin zihninde oluşturduğu imajla; haini kahraman, kahramanı hain gösterebiliyor. İslam dünyası; demokrasi havarilerinin kana susamışlığını yaşıyor. Örgütlüyorlar, silahlandırıp yönetime başkaldırtıyor sonra da halka zulmediyorsun diye ölüm kusuyorlar. Milyonlarca insanı öldürenler ne yazık ki; insan hakları, özgürlük, demokrasi sakızını çiğniyorlar ve çiğnetiyorlar. Akıl hocalığını kendilerinde hak olarak görebiliyorlar. Kitleler; çoğu kez yaşanılan toplumsal, siyasal sürecin arka planını anlamakta zorlanır. Yaşanılanlar tarih olduktan sonraysa yapılacak bir şey kalmaz. Geçmişi kitaplardan okuyup belleğine eksiksiz kazıyan insanoğlu yaşananların nedenlerini ve olası sonuçlarını algılamakta nedense aynı feraseti gösteremez. Güç odakları; İslam coğrafyasında başlattığı değişim dönüşüm operasyonunun başarılı sonuç vermesini arzulamaktadır. Medya ilizyonuyla topluma şırıngaladığı psiko kültürel narkozun etkisinin operasyon tamamlanıncaya kadar geçmemesini istemektedir. Müslüman halklarının feraset testinden sınıfta kalıp kalmayacağı verilen narkozun etkisinden kurtulup kurtulamamasına bağlıdır. İslam ülkelerinin tabi tutulduğu; değişimdönüşüm operasyonu sürüyor. İstenen; milli devlet niteliğinin çözülmesi, siyasi coğrafyanın küçülmesi, millet bilincinin dağıtılıp etnik ve mezhepsel kompartımanlara bölünme, geleceğe yönelik ortak hedeflerden vazgeçilerek özgür ülkenin yurttaşlığından amaçsız sürüye dönüşümün tamamlanmasıdır. Kaderini ve geleceğini belirleme iradesini kaybetmiş, emperyal sistemin verdiği rolü itirazsız benimseme psikolojisi iktidara getirilenlere sindirilmiştir. Bu psikolojinin yönetimden başlayarak tüm halkı etkisi altına alması için adeta toplu hipnoz seansı yapılmış gibidir. Milli dirençle karşılaşmadan sonuçlandıracak psiko kültürel tasfiye programı uygulanıyor. Halkın derin bilinçaltında yaşattığı kolektif duyarlılığını köreltip, milli kimliğe, kültüre dönüşüp harmanlanan din algısının yok edilmesini bu nedenle zorunlu görmektedirler. Varolan rejimlerin tasfiyesiyle; ekonominin, siyasetin, devletin denge kurumlarının, kısacası sistemin baştan aşağı emperyalizmin arzuları doğrultusunda yeniden düzenlenmesi operasyonunu, halkın stratejik olarak algılayamadığı görülmektedir. Türkiye; tarih boyunca mazlumun mağdurun zayıfın yanında yer almıştır. Ne yazık ki şimdi ise koltukları ikballeri için zalimin güçlünün kanlı olanların yanında el pençe duruyorlar. Katliamlara sinerek susuyorlar. Susanlar hala kendilerini Müslüman gösteriyorlar. İslamcı tarikat, cemaat ve partileri, dünyevi zevklerle sarhoş ederek kendilerini köle yapan kanlı güçler, Müslüman dünyasını kan gözyaşı şiddet sarmalına soktular. ABD-İngiltere, kendine bağımlı işbirlikçi yönetimler oluşturmaktadır. Siyasal İslamcılar ise; din iman yalanlarıyla halkı kandırmaya devam ediyorlar. Sömürgeci, soykırımcı eli kanlı demokrasi havarileri; yalan üzerine kurulu demokrasi, insan hakları özgürlük refah söylemleri ile halkları kendi çıkarlarına göre yeniden düzenlemeye köleleştirme yöntemlerinde değişime ve dönüşüme devam ediyorlar. Günün Sözü: Sömürüye ve baskıya karşı olmayanların köleleşmesi kaçınılmazdır. 2 Kasım 2013-ANKARA
8
TOPLUM VE YAŞAM
t Anadoluport
2 Kasım 20132013 / 10 Kasım 20132013 30 Ağustos / 6 Eylül
UM-ART GELİŞİM AKADEMİ AÇILDI
HAYATA UYANMAK
KİMSEYE BİRŞEY ÖĞRETEMEZSİNİZ, SADECE CEVABI KENDİ İÇİNDE BULMASINA YARDIMCI OLURSUNUZ (GALİLEO)
ANADOLUPORT Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Elif Yelda ÜNAL Genel Yayın Yöentmeni Ogün DELİ Haber Koordinatörü Celal ÜNAL Halkla İlişkiler Hacı Bektaş ŞAHİN A.Battal ÖZBAKIR Atıf ORAL Grafik Tasarım Deniz AVŞAR Telefon / Faks 0216 313 93 43 Adres Madenler Mah. Özçelik Sok. No:6 Kat 3 Ümraniye - İSTANBUL Baskı Dergah Ofset/Göztepe mah. Orhangazi cad.
bilgi@anadoluport.com Haftalık, yerel, Türkçe yayındır. Köşe yazılarının sorumlulukları yazarlara aittir
www.anadoluport.com
SAÇ GÖTERME YASAĞI
Y
Müşerref Melda ÖZATEŞ
Merhaba Sevgili Okuyucular, Yaşam Koçu Kimdir?:Kendi farkındalığını yakalamış, kendiyle konforu sağlamış, Kalp, beden ve ruh dengesini sağlamış, Nötrde olup, akışta kalan insandır. Amaç ayna olmaktır. Yaşam Koçu Neler Yapar? Gittikçe hızlanan hayatımızın içerisinde, harekete geçirmek istediğimiz fakat güven ve zaman eksikliği hissettiğimiz için bir türlü başarılı olamadığımız konularda destek vererek olumlu ya da olumsuz alışkanlıklarımızı fark etmemize ışık olur. İlişkilerinizde sorun mu var? Evliliğinizde takılma? Ya da sizi engelleyen inanç ve korkularınız? Bugün burada buluşabildiysek eğer, bu tamamen yeni bir hayata başlayacağınızın göstergesidir. Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığı gibi, yeri ve zamanı belirleme imkanımız’ın da olmadığını hatırlatmak isterim. Hayatta karşılaştığımız tüm kişi ve olaylar mutlak bir sebep üstünedir. Tek yapmamız gereken kabullenmektir! Eğer bir mucize istiyorsanız, en korku dolu, en öfkeli anınızda hiçbir şey yapmayıp sadece kabul etmeye çalışın. Egonuz kenarda kalsın. Köşemde sizlerle paylaşacağım konular, yaşam yolunda algı ve farkındalıklarınızı arttırmaya yönelik olacak. Hepinizden kendinize Ben kimim? Sorusunu sormanızı isteyeceğim. Kendimizi ne kadar tanıyoruz? Tenimiz ve gözümüz ne renk? Neden iki gözümüz iki kulağımız var? İnsan kimdir? Ruhumuz, bedenimiz ve rüyalarımızla ilgili paylaşımlarda görüşmek üzere (Devamı Haftaya)
Serdar CORA
1 Kasım 2013 tarihinde İstanbul Bostancıda, eğitimlerine başladı. Kişisel Gelişim ve Sanatı birleştirerek bütünsel gelişimi bir araya getiren bu Akademi’nin Kurucuları Fotoğraf Sanatçısı Kemal Işık ve Astrolog Eylem Calp. Um-Art Akademi’de; Temel oyunculuk, Kamera karşısı oyunculuk, Sahne hareketleri, Güzel ve etkili konuşma, Diksiyon, Sunuculuk, Spikerlik, Dublaj, Beden dili ve zarafet, Makyaj, Plastik Makyaj Eğitimleri, Reiki, Astroloji ,Nefes, Numeroloji, Akrofonoloji kişisel gelişim uygulamaları, ayrıca birbirinden değerli uzman eğitmenlerle workshop’larla öğrencileriyle buluşmaya hazır. Um-Art Akademide görev olan eğitmenlerden bazıları, Serpil Tamur, M.Serhat Kılıç, A.Çiğden Batur, Serkan Uzuner, Haluk Cömert, Özlem Türkad, Gafur Uzuner, Coşku C. Akkaya, Onur Akgülgil Yazmacı Tahir Sokak, Yunus Apt. No:50 D:1 Bostancı-Kadiköy Tel: 0216 384 86 48 www.umartgelisimakademi.com
KIZLI-ERKEKLİ EVE İLK CEZA!
Öğrenci evleri tartışmaları sürerken ilk ceza haberi Manisa’dan geldi. Aynı evde bulunan üçü kız beş öğrenciye 88 lira para cezası kesildi. Manisa’da Yarhasanlar Mahallesi’nde oturan ve Manisa Üniversitesi’nde okuyan 3 kız öğrencinin kaldığı eve önceki gece 01.30 sularında 6 polis ansızın baskın yaptı. Evde misafir olan iki erkek arkadaşlarıyla birlikte oturan öğrencilere polis “Kaç kişi kalıyorsunuz?”, “Kızlı-erkekli mi oturuyorsunuz?” diye sordu. Polisler, beş öğrenciye de ayrı ayrı 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun ‘Çevreyi rahatsız etmek’ maddesinden 88 lira para cezası kesti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın Kızılcahamam’daki toplantıda “Denizli ilinde şahit olduk. Yurtların yetersizliği beraberinde çeşitli sıkıntılar doğuruyor. Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor” sözleriyle ‘öğrenci evi’ ve bu evlere yönelik denetim tartışmaları başlamıştı. Tartışma ve tepkiler sürerken ‘kızlı erkekli eve ilk ceza haberi’ Manisa’dan geldi. Delil 155 ihbarı Radikal gazetesinden Hazal Polat’ın haberine göre; Manisa Üniversitesi’nde okuyan Eda Sarıoğlu, Filiz Teke ve Raziye Köse’nin oturduğu evin kapısı önceki gece 01.30’da 6 polis tarafından çalındı. Kapıyı açan öğrenciler ne olduğunu anlamadan polisin ‘Kaç kişi kalıyorsunuz, öğrenci evi mi, üç kız iki erkek mi yaşıyorsunuz?’ sorularına maruz kaldı. Öğrenciler polisin sorularını cevaplarken sık sık da “Doğru cevap” diye uyarıldılar. Polis soruların ardından
“Hakkınızda şikâyet var, gürültü yapıyorsunuz” dedi. Öğrenciler sadece sohbet ettiklerini, müzik açmadıklarını söyledi. Öğrenciler “Bu saatte apartman içinde siz daha fazla gürültü yaptınız, içeriye girin” diye itiraz etti. Polis beş öğrenciye de ayrı ayrı 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca yani ‘Çevreyi rahatsız etmek’ gerekçesiyle 88 lira para cezası kesti. Delil olarak da 155 ihbarı gösterildi. O gece evde olan öğrencilerden Rasim Ekmekçioğlu şunları anlattı: ‘‘Önce polis telsizi sesi duyduk. Daha sonra polisler bizim kapımızı çaldılar. Karşımızda 6 polis vardı. Kimliklerimizi istediler. Kaç kişi yaşadığımızı ve kız erkek beraber yaşayıp yaşamadığımızı sordular. ‘Niye bunları soruyorsunuz?’ dediğimde polis ‘Çok gürültü yapıyorsunuz, sesinizi sokağın başından duyduk. Komşularınız rahatsız olmuş’ dedi. Kimliklerimizi aldılar. Ceza yazacaklarını söylediler. Gürültü yapmıyorduk. Ceza yazmak için geldikleri çok belliydi. Gürültü yapıyor olsak bile evde kaç kişi yaşadığımızı veya kız-erkek yaşayıp yaşamadığımızı niye sorguladılar? Ve bizden dürüst bir cevap beklediklerini ayrıca eklediler. ‘Ceza yazmak zorunda mısınız?’ dediğimde bir polis bana ‘Yapacak bir şey yok, bundan sonra siz dikkat edin’ dedi.” Üçe iki yaz! Evde yaşayan öğrencilerden Eda Sarıoğlu ise şöyle konuştu: ‘‘İki polis aracı kapımızın önüne geldi. Büyük bir suç işlemiş gibi hissettirdiler bize. O saatte kapımıza polisler gelince çok korktuk. Kimlikleri verince de polisin biri diğerine ‘ üçe iki yaz’ dedi. Gürültü için geldilerse, üç kız iki erkek olmamızdan onlara ne? Polis isterse her gece gelip gürültü cezası mı kesecek. Bu cezanın altında Başbakan’ın konuşmasından sonra farklı anlamlar arıyorum ben. Arkadaşlarımız artık rahatça evimize gidip gelemeyecek.”
ukardaki başlık ta yasak ve özgürlük ÖZGÜRSÜZLÜTÜR! kavramları kendi aralarında gecimsiz Bant; dar ve uzun kesilolduklarından,özgürlüğün genetik miş kumaş anlamında . yapısını bilerek değiştirdim; Kafanıza kumaşı tur attırıp sardığınız da TURÖZGÜRSÜZLÜK! BANT oluyor, Latin kökenli bileşik bir kelime . Açıkça söylemek gerekirse kadınlara, saçının Türkçesi sarmaktan gelen sarık biri Hintli tek bir telini bile göstermesinin yasaklandığı erkeklerin biri Osmanlı erkeklerinin kullandığı , yorumu ile karsı karşıyayız Belli bir kesim saç özgürsüzlüğün bayrağı. gösterme yasağına inanmış durumda; gerekçesi Kutsal Kitap Kuran-ı Kerim’in ilk en kısa ve en de erkekleri kadınlara karsı isteksizleştirmek! anlaşılır emri oku iken ; Kendi açımdan bu yorumu benimsemiş olmaBir Yunanlı bizlerden 32 kez , bir Avrupalı 48 sam da benimseyenlere saygı duyuyorum; Ancak şunu da sormadan edemiyorum,3. cinsin ve kez, bir Amerikalı 56 kez fazla okuyor. Japonlar ise daha da kötüler 80 kez fazla okuyonlara ilgi duyan insanların durumu ne olacak. orlar bizlerden. Gelelim yasakla özgürlüğün olmazlığına; Şimdi, sadece saçlarını gizlemiyorlar diye bu Bir gün çok su içtiğiniz ,çok yemek yediğiniz insanlar kirlenmişler ise, neden yolsuzluk ve ve küçük tuvalete sıkça çıktığınız için Doktora özgürlükler sıralamasında biz onlardan daha gittiniz şeker hastalığı teşhisi konuldu. Şekerli kötüyüz? yiyecekleri yemeniz yasaklandı; Şeker yeme Kirli oldukları için mi bizden, kat be kat daha özgürlüğünüz gitti demektir ! fazla su ve sabun tüketiyorlar ?... 1970 yıllardayız nüfus sayımı var ; Çok tip olan insanlarımız sonunda tek tip olaSokağa çıkma yasağı konuldu, sokağa çıkma cak, tek tip olunca da vazgeçilen özgürlüklerin özgürlüğünüz gitti demektir( 1 günlüğünede sayısı kendiliğinden artacak. olsa) Savaştasınız esir düştünüz; Eksilen barış olur ,hayatın güzellikleri olur. TaBir deliğe tıktılar sizi delikten çıkma yasağı biattan uzaklaşırız, doğa bizim dostumuz olmaz varken nasıl özgür olabilirsiniz ? ,doğa bizim düşmanımız olur! Gökkuşağının Mevsimlere, coğrafi şartlara ve yaptığınız renkleri kaybolur kara olur, tek tip olur ışıklar. mesleğe uygun bir şekilde giyinmek özgürlük Bütün renkler aynı hızla kirlenir fatura beyaolmuyor da; Bir kısım ulemanın yorumu ile za kesilir. O anda yaşamak biter kurtulmak ortaya çıkan saç gösterme yasağı nasıl özgürlük başlar!... oluyor ? Tur ve bant iki masum sözcük. Tur; dönmek anlamında
UNUTULAN BİR GELENEK OLARAK “BAŞ BAĞLAMAK” Leyla AKGÜL Kadın yoğun olarak üretimin içerisinde olduğundan ve sürekli bağda, bahçede, dağda, tarlada çalışmaktadır. Bu yoğun üretimin içinde kadının evli, bekâr, nişanlı, çocuklu ya da çocuksuz olduğu belli olsun diye, statüleri değiştiği zaman giyimlerinde özellikle de başlarına bağladıkları örtülerde ve bunların renklerinde ciddi bir değişiklik yapılır. Başına onun artık evli, nişanlı vs. olduğunu gösterecek renk ve biçimde örtü ve süslemeler bağlanır. Bu baş bağlamasından dolayı artık kadını dışarıda gören kişilerin davranışları ona göre belirlenir. Kadının giyimi renk ve biçim olarak değişirken erkeğin giyimi başına bağladığı terlik/yırtma ve beline kuşandığı kuşak şeklinde değişir. Baş bağlamak kadına anne adayı olmasından dolayı ayrı bir saygınlık kazandırır. Yine yas tutan kadınların başlarına siyah örtü bağladıkları bilinmektedir. Ayrıca doğadaki her rengin kullanıldığı bu giyim tarzında aşırı bir süsleme dikkati çekmektedir. Çok fazla renk ve süs öğesi kullanılan bu görkemli giysiler konargöçer toplumların günlük kıyafetlerini oluşturur. Özellikle gelinlerin kıyafetleri çok gösterişlidir. Baş bağlama günü aşiretten aşirete değiştiği gibi bölge ve yörelere göre de değişir. Kimi yörelerde gelin giyimi ve baş bağlaması, kızın gelin olarak evden alınmaya gelindiği gün yapılır. Bu giyim ve baş bağlaması daha sonra küçük değişiklikle devam eder. Bir Türkmen köyü olan Kalecik Hançılı’da gelin giyimi ve baş bağlaması şöyle yapılmaktadır: Gelin almaya gelenler ikramlarla karşılanır. Türküler söylenir, eğlenceler yapılır ve kız tarafı ağlatmaya çalışılır. Gelinin başını bağlayacak kişi analı, babalı, boşanmamış orta yaşlı toplum içerisinde saygınlığı olan bir kişi olması gerekir. Bu kişi başı bağlanacak gelini bir yastık üzerine dua okuyarak üç kere oturtup kaldırır. Bütün giyim ve baş bağlaması dua edilerek yapılır. Öncelikle geline kutnudan paçalarına lastik takılan bol bir don ve üstüne kenarları rengârenk dikişle süs yapılan beyaz keten köynek giydirilir. Köyneğin üzerine arkası tek parça önü iki parçalı üç etek giydirilir. Üç eteğin üstüne rengârenk iplerden örülen uzun bağları bele dolanan ve püskülleri arkadan sarkıtılan kuşak bağlanıyor. Kuşağın üzerine kırmızısı çok beyazı az iki renk bir önlük bağlanıyor. Gelinin ayaklarına el örgüsü nakışlı rengârenk çoraplar ve ayağına kundura denen ayakkabı giydirilir. Gelinin başına ise önce bir kenarında püskül olan bir fes giydirilir. Fesin başta sabit durmasını sağlayan sakandırık gelinin çenesinin altında bağlanır. Fesin üst tarafının dikdörtgen durması için üstüne karşılıklı iki tane yatay çubuk koyulur. Fesin ön tarafına 7-10 tane altın diziliyor. Fesin üzerine üçgen şeklinde katlanan keten atılıyor. Bu ketenin uçları gelinin omuzlarına bırakılıyor. Fesin alın tarafına altınlar gözükecek şekilde al, yeşil, mavi, sarı renklerde ve her biri iki cm. gözükecek şekilde cılgı sarılıyor ve bu cılgıların düğümleri fesin arkasında bağlanıyor. Sonra al, yeşil, sarı renklerden oluşan çizgili poşu duvak olarak örtülüyor. Duvak takıldıktan sonra gelinin alnının üst tarafına ayna bağlanıyor. Ve gelinin başının sağ tarafına tavuk tüylerinden yapılan rengârenk boyanan tozak takılır. Gelinin saçları genelde uzundur ve ince beliklerle örülmüştür. Kulaklarının yanından zilif denilen ince örülmemiş saçlar yana bırakılır. Daha sonra bu ayna ve tozak çıkarılarak giyim
YAZI DİZİSİ 2.BÖLÜM aynı şekilde devam eder. Erkeğin giyimi ve baş bağlaması ise düğün günü dua ve eğlencelerle yapılır. Düğün günü damadın tıraşı vs. olduktan sonra giyimine geçilir. Damat ayakta iken şalvarının üzerine üç etek giydirilir ve beline rengârenk kuşak kuşatılır. En sonda başına kırmızı fes giydirilir. Kimi yörelerde ise düğünden 3-4 gün sonra yapılan baş bağlama töreni sonraki zamanlarda düğünün ertesi günü yapılmaya başlanmıştır. Zaman içerisinde yerleşik düzene geçiş ve şehirleşme ile birlikte “duvak açma” adı altında kadınlar arasında yapılan bir eğlenceye dönüştüğü söylenebilir. Baş bağlama günü şöyle yapılır: Düğünün ertesi günü tüm köy ya da o yörede oturan kadınlar “baş bağlamaya” buyur edilir. Gelinin başına bütün örtü ve süsler dua ile tutturulur. Bazı yerlerde kadının başına evliliği, birlikte olmayı, beraberliği, kadının ve erkeğin birleşmesini yani eş olmayı sembolize eden uzun örtüler ve süslemeler takılır. Her örtünün ve süsün bir anlamı vardır. Kimi yerlerde uzun çekinin başa bağlanması iki kişinin ömür boyu birlikte yaşamasını ifade eder. Uzun çekinin üzerindeki süsleme ve pullar çocuklarla birlikte aileyi simgeler. Kimi yörelerde baş bağlama günü kadına tomaka takılır. Yüz çevresine tomaka takan kadın artık başı bağlıdır yani evlidir. Tomaka çene altından geçirilerek yanaklar üzerinden baş yırtması adı verilen başörtüsüne kancalanır. Ayrıca Türkmenler sürekli dağda, bağda, bahçede, tarlada çalıştığı için bu tomakanın kadını yıldırımdan koruyacağına inanılır. Erkeğin baş bağlaması ise pamuklu bezden dikilen üstü işlemeli terlik’in kenarına eğri kara denilen bir nakış yapılır. Terlik başa giydirildikten sonra yırtma adı verilen örtü terlikin üzerinden düğümlenir ve bir ucu omuza bırakılır. Terlik yırtmanın içinde kalır ve bir külah gibi görünür. Düğüm yerine çiçek sokuşturulur. Konargöçer toplumlarda giyim ve baş bağlaması o kadar önemli o kadar kutsaldır ki kadın ve erkek evlendiğini baş bağlamasıyla duyurduğu gibi kadın boşanmasını da baş bağlamasıyla duyurmaktadır. Konargöçer Türkmen aşiretlerinde kadınların kocalarını boşayabilme geleneği tarihçi Ahmet Cevdet Paşa tarafından şöyle aktarılır: “Tecirli boybeyisi Süleyman Ağa tuhaf ve lâ-übâli bir âdem idi. Süleyman Ağa ise ol gün bir husûsdan dolayı muğberü’l-hâtır imiş... Süleyman Ağa’nın sebeb-i tekeddürünü istifsâr ettiğimiz de ol gün karısı kendisini boşamış. Bundan dolayı anın dahi canı sıkılmış. Meğer Tecirli aşiretinde karılar kocalarını boşamak âdet imiş. Şöyle ki karı kocasına: “Ben andan mahzûz değilim” deyu haber gönderdiği gibi kocasından boş olurmuş. Kocası dahi aşirete ilân edip kendisini beğenen bir karı var mı deyu suâl ettirirmiş. Bu arada bir karı çıkıp da ‘ben anı beğenirim’ der ise anınla tezevvüc edermiş (evlenirmiş). Bu âdet-i garibe Tecirli aşiretine mahsûs imiş. Fakat Aneze urbânında dahi karılar kocalarını boşamak âdeti oldugu işitildi. Antakya’da dahi bu yolda bir âdet-i garibe vardır ki örf ü âdetlerince nikâhları karıların mâi ferâce giymemesi ile meşrût imiş ve bir karı mâi ferâceyi giydiği gibi kocasından boş oluyormuş. Binâenaleyh oldukça vakt ü hâli uygun olan gelinlerin cihâzında bir de mâi ferâce bulunuyor ve bu ferâce dâimâ kadınların sandığında mahfûz duruyor. Bir karı kocasına pek ziyâde darılır ise sandıktan ol mâi ferâceyi çıkarıp giydiği gibi kocasından boş düşüyor. Şâyed kendisinin mâi ferâcesi yok ise komşusundan alıp giyermiş...”
9
GÜNDEM 230 Kasım 2013 / 10 Kasım Ağustos 2013 / 6 2013 Eylül 2013
Anadoluport
ALEVİLER BAŞKENTTE GADİR’İ HUM BAYRAMINI KUTLADI Alevilerce Hz. Ali’nin taltif edildiğine inanılan Gadir Hum, başkentte gerçekleştirilen çeşitli etkinliklerle kutlandı Ramazan Sucek/Erkengundem Alevilerin, Hz. Muhammed’in veda haccı dönüşünde Hz. Ali’nin velayetini ilan ettiğine inandığı ‘’Gadir Hum Bayramı’’ başkentte düzenlenen törenle kutlandı. Pir Sultan Abdal Derneğince, Nazım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezinde gerçekleştirilen törene yaklaşık bin kişi katıldı. Alevilikle ilgili konularda iki ayrı oturumlu panellere yer verildiği törende, Alevi ozanları da sahne aldı. Dernek Başkanı Sercan Aydoğan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Gadir Hum’u, ahiret kardeşliği düşüncesiyle Hz. Ali’nin vasıflarını yad ettikleri kutsal bir gün olarak niteledi. Gadir Hum Bayramı’nın Ankara’da ilk kez kutlandığını belirten Aydoğan, bundan sonra Türkiye’nin her yerinde kutlanmasını amaçladıklarını ifade etti. Etkinliklere Ehlibeyt Kültür ve Dayanışma Vakfı Başkanı Ali Yeral, Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir, Abdal Musa Tekkesi’nden Halife Baba Hüseyin Eriş, yazar İhsan Eliaçık, Alevi dedeleri ve ilgililer katıldı.
KARTAL SOĞANLIK, KIZILAY HUZUR EVİNDE ÖZGÜR DOĞAN’DAN KONSER KARTAL BELEDİYESİ BÜNYESİNDE 2009 YILINDA KURULAN KARTAL BELEDİYESİ TÜRK HALK MÜZİĞİ KOROSU’NUN BAŞARILI ŞEFI VE EĞITMEN ÖZGÜR DOĞAN, 6 KASIM 2013 SAAT 14.00’TE SOĞANLIK KIZILAY HUZUR EVİ SAKİNLERİYLE BULUŞDU. Kartal Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nün düzenlediği konserde Türk Halk Müziği sanatçısı ve şef Özgür Doğan, huzur evi konuklarına, Türkiye’nin her yöresinden derlediği türküleri sunacak. Kartal Belediyesi Türk Halk Müziği Korosu ile birlikte birçok başarılı konsere imza atan Özgür Doğan’ın verdiği solo konserle Soğanlık Kızılay Huzur Evi sakinleri, keyifli bir gün geçirdiler. Özgür Doğan,Her ay 2 Huzur evini Kartal Belediyesi ile birlikte ziyaretmektedir.
Ali Osman TÜRKMEN
Eğitimci-Araştırmacı
A
vrupa Uyum Yasaları, çözüm veya barış süreci derken, ülkemizde neler oluyor, neler!…Bu gelişmeler dikkatlerden kaçıyor, kaçırılıyor… Üzerinde pek durulmuyor. Bakın neler oluyor:! Ülkemiz’ de yılda 2.800 kişi intihar ediyor, çekirdek Türk ailesi dağılıyor, boşanan aileler evlenenlerden % 5.7 daha fazla, namus cinayetleri % 1.400 arttı, kadına şiddet artıyor, günde 35 kadın “Kadın Sığınma Evi” ne baş vuruyor, sigaraya başlama yaşı 9-10’ a, alkole başlama 12-14’ e, uyuşturucu kullanma yaşı 12’ ye inmiş, Türkiye cinayetlerde Avrupa üçüncüsü, alkollü içki tüketiminde dünya da üçüncü, sigara da dördüncü, kumarda ise ikinci sıra da bulunuyor. “ CAMİ” kelimesi “ İBADETHANE” olarak değiştirilmiş, 40 bine yakın “apartman” veya “ev kilise” açılmış, kilise açılımında patlama olmuş, misyonerler 8 milyon İncil ve oluk oluk para dağıtmışlar, misyonerler eli ile Ankara haritası üzerinde Hıristiyanlığın sembolü olan haç çizilmiş!... Türk toplumunun ruh sağlığı giderek bozuluyor! Depresyon ilaçları reçete yazımı, son yıllarda % 85 artmış! Türkiye genel anlamda ilaç kullanımında dünya da ikinci sırada, maalesef ülkemiz trafik kazalarında da Rus’ ya dan sonra ikinci sırada bulunuyor!.. Evet! Bu durum ciddidir! Vahimdir! Türk Milleti’ nin rahatı, huzuru, devlet, millet bütünlüğü ve aile bütünlüğü; varlığı, tarihi, kültürü, inançları ve al yıldızlı al bayrağı yani Türk Milletinin varlık ve beka davası her şeyden ve her kişiden önemlidir. ÜLKEMİZDE YILDA 2 BİN 800 KİŞİ İNTİHAR EDİYOR Türkiye Psikiyatri Derneği : “ Son 10 yılda, Türkiye’ de toplam 25 bin kişi intihar etmiştir. Son veriler, her yıl yaklaşık 2 bin 800 kişinin ülkemizde intihar ettiğini göstermektedir. Dernek, son 30 yılda Türkiye ‘ de intihar edenlerin % 440 artış gösterdiğini “ belitti. TÜİK verilerine göre son sekiz yılda Türkiye’ de intihar vakaları % 52 arttı. Güney Doğu Anadolu’ da intihar olayları % 88 artarak, Türkiye’de intiharda artış rekoru kırdı!... Sağlık Bakanlığı, Ruh Sağlığı Eylem Planını 2011 Eylül ayı başında açıkladı. Rapora göre “ İnsanımızın her 5 kişiden birinin ruh sağlığı bozuk! “ Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat TARHAN’ a göre ise: “ Her 3 kişiden birinin ruh sağlığı bozuk daha da artacak” Yetkililer, son yıllarda Ülkemizde, depresyon ilaçlarının kullanımının % 85 arttığını da belirtiyorlar! BOŞANAN AİLELER EVLENEN AİLELERDEN % 5.7 DAHA FAZLA TÜİK’ e göre AKP iktidara geldiğinden bu yana Türkiye ‘ de boşanmalar ortalama % 24 arttı. Yine TÜİK kaynaklarına göre 2008 yılında 99 bin 663 aile dağıldı. Adalet Bakanlığı kaynaklarına göre ise2008 yılında 166 bin 389 aile dağıldı, yok oldu. 2010 yılında evlenmelerdeki artış % 16’ dır. Boşanan aileler evlenenlerden % 5, 7 daha fazla olmuştur. Ege Bölgesinde , boşanma artışı % 20, Doğu Anadolu’da % 36, Güney Doğu Anadolu’ da % 40 olmuş, Diyarbakır ise boşanma artışında 2001’ den bu yana % 102 artarak adeta dünya rekoru kıracak.. Yıllardır Türk halkı korumasız, sahipsiz ve çaresiz bırakılmıştır. AB’ ye girme uğruna her şeyden, her yerden tavizler verilmiş, iktidar ve muhalefet tekiler AB ve ABD’ lileri hoşnut etmekle meşgul oluyor, yeter ki onlar memnun olsun. Onların isteklerini yerine gelsin, Türk insanı, Türk halkı önemli değil..Bakın, Avrupa Birliğine girebilme sevdasına neler yapılıyor: T ÜRKİYE’ DE NAMUS CİNAYETLERİ YÜZDE BİN DÖRT YÜZ ARTTI 2004 “ Yılında, zina suç olmaktan çıkartıldı, nikahsız birlikteliğin önü açıldı.”( Vakit Gazetesi’ 27.09.2004) “Outistanbul 1. Uluslararası İstanbul Gay ve Lezbiyen Flimleri Festivali’ ne onay verildi.” Türkiye’ nin ilk eşcinsel Oteli açıldı.” ( Posta, 31. 05. 2007) “Aile Sağlığı çerçevesinde bazı okullarda “ EŞCİNSELLİK DERSİ VERİLDİ.” Tepki gelince uygulama durduruldu. “(Zaman, 16. 03. 2007) Gördünüz mü ?..Durun daha neler var, neler!..Hemen şunu belirtelim ki bunlar kendiliğinden olan sebepsiz uygulamalar olmadığı gibi, kendi kendine olan şeyler hiç değildir TÜRKİYE’ DE ALKOLE BAŞLAMA YAŞI 12’ DEN 6’ YA İNDİ Sağlık Bakanlığı Koordinasyonunda yapılan “ TÜRKİYE’ DE MADDE KULLANIMI PROFİLİ “ çalışması vahim bir gerçeği ortaya çıkardı. Uyuşturucu madde bağımlılığı yaşı ise ilkokul seviyesine kadar düştü. Yeşilay Derneği Konya Şubesi Başkanı M.Ali UZ “ Türkiye’ de sigaraya başlama yaşı 9-10’ a, alkole başlama yaşının 1214’ e, uçucu madde kullanım yaşının ise 12’ ye indiğine”dikkat çekti. Türkiye’ de Ortaöğretim Kurumlarını kapsayan bazı araştırmalarda ortaya çıkan tabloyu “ kaygı verici” bulduğunu söyleyen UZ “ Buna göre, öğrencilerin % 32’ si esrar, % 22’ si ilaç-hap, % 21’ i uçucu, % 6’s eroin, % 6’ morfin, % 5’ i kokain denemiş” dedi. M. Ali UZ “ Türkiye’ de 25 milyon sigara tiryakisi, 5 milyonu bağımlı 20 milyon alkol alıcısı, 5 milyonda ilaç bağımlısı olduğuna” dikkat çekti. 1930 Yılında, Türkiye’ de alkol tüketimi kişi başına 1 litrenin altında ve dünya sıralamasında en sonlarda iken bugün, kişi başına alkol tüketimi 20 litreyi geçmiş bulunmaktadır. UZ “ Alkollü içki tüketiminde dünya üçüncüsü olan Türkiye, sigarada dördüncü, kumarda ise ikinci sıraya yerleşti.” diyor. Alkolün verdiği çok çeşitli zararları Dünya Sağlık Örgütü ( WHO ) 30 ülkede yaptığı araştırma da: Cinayetlerin % 85’ i, şiddet olaylarının % 50’ si, trafik kazalarının % 60’ ı, boşanmaların % 80’ i, ırza tecavüzlerin % 50’ si, eşlere uygulanan şiddetin % 70’ i ve akıl hastalıklarının % 40’ ın temelinde alkol olduğu ortaya çıkmıştır. Türkiye’ de alkol kaynaklı maddi ve sağlık giderleri hariç, alkolün ülkemize verdiği zarar 8 milyar doları geçmiş bulunuyor. Evet...! Başka bir izaha, gerek var mı? Gerçekten
AB UYUM YASALARI VE AÇILIM POLİTİKALARI SOSYAL HAYATIMIZI NASIL ETKİLİYOR? durum vahim, değil mi? Ülkemiz, dünyada sigara, alkol ve uyuşturucu ticareti yapan simsarlara terk edilmiş gibi görünmektedir. Üstelik, yasalarda uygunluk sağlanarak, bu simsarların işleri kolaylaştırılmaktadır. İşte bunlardan birisi: Umuma açık alkollü içki içilen yerlerin okullara olan uzaklığı 200 metreden 100 metreye indirildi. Turizmi teşvik kapsamında olan yerlerde ise mesafe şartı aranmayacak.(Türkiye, 4. 4 . 2004 ) İşte böyle...Üstelik, son yıllarda turizmde para da yok !..Çünkü, gelen turist sayısında artış olmasına karşılık, turizm gelirlerinde azalma var!..Yabancılar, Türk vatandaşlarından % 40-60 daha ucuza kalır, döviz bırakmadan siler, süpürür giderler... . TÜRKİYE CİNAYETLERDE AVRUPA ÜÇÜNCÜSÜ Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat’ ın verilerine göre, Türkiye, Litvanya ve Estonya’ nın arkasından yüz bide 5 oranı ile cinayet sıralamasında Avrupa üçüncüsü olarak yer almaktadır. Cineyetlerde, Avrupa Birliği ortalaması yüz binde 2 oranında bulunmaktadır. “ CAMİ “ KELİMESİ “İBADETHANE “ OLARAK DEĞİŞTİRİLDİ!” Değiştirildi, değişmesine de, bakın neler oldu, neler…“Cami” kelimesi “ İbadethane “ olarak değiştirildi. Böylece, Kilise ve özellikle ev veya apartman kiliselerin önü açılmış oldu. 4928 Sayılı ve 15. 07. 2003 Tarihli Çeşitli Kanunlarda değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile “ CAMİ “ kelimesi “ İBADETHANE “ olarak değiştirildi. ( 25173 Sayılı Resmi Gazete. Yayın tarihi: 19 Temmuz 2003 ) Ankara başta olmak üzere büyük şehirlerimizde açılan apartman kilise sayısında patlama yaşanıyor. Apartman Kilise sayısının 40 bine ulaştığı belirtiliyor. Ancak, açılan kiliselerin çoğunun civarında Hıristiyan bile yok. Açılan kilise ve apartman kilise başına 1,5 Hıristiyan vatandaşımız düşüyor.... Peki, bu gayret ve çaba neden? Neden olacak, Türk Time Dergisi’ ne göre, misyonerler 10 yıl içinde 5 milyon Hıristiyan yetiştirip, yeni bir azınlık meydana getirme peşinde de, ondan... KİLİSELERLE ANKARA HARİTASI ÜZERİNDE HAÇ CİZDİLER! Türk Time Dergisi’ nin Mayıs sayısında “ Kilislerle Ankara’ da haç çizdiler “ başlığı altında Misyonerlik faaliyetleri anlatıldı. Dergiye göre, Misyonerler eli ile Ankara ‘ da Keçiören Müjde Kilisesi, Kurtuluş Kilisesi, Batıkent Protestan Kilisesi ve Balgat Protestan Kilisesi koordinatları birleştirildiğinde Ankara haritası üzerinde Hıristiyanlığın simgesi olan haç görüntüsü ortaya çıktı. 8 milyon İncil dağıtıp, su gibi para dağıtan misyonerlerin İstanbul’ da bazı radyo istasyonlarından Türkçe Hıristiyanlık propagandası yaparlarken, bazı yayınevlerinin de sahibi oldukları ve bu yayınevleri hakkında bölücü nitelikli Türkiye haritaları yayımladıkları halde herhangi bir işlem yapılmadığına değinildi. Dergiye göre propaganda faaliyetleri özellikle lise son sınıf ve üniversite öğrencileri üzerinde yoğunlaştırılıyor. Son yıllarda hızla artan misyonerlik faaliyetleri, Türkiye’ nin milli bütünlüğünü tehdit eder noktaya ulaştığını, Emniyet Genel Müdürlüğünün raporlarının da yer aldığı haberde TSK’ nın da misyonerlik faaliyetlerini devlet için tehdit olarak algılayarak bir rapor hazırladığı belirtildi.” DOMUZ KASAPLIK HAYVANLAR ARASINA ALINDI! AB Mevzuatına Uygun Türk Gıda Kodeksi yayınlandı. Tebliğ Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Domuz ve yaban domuzu kasaplık hayvanlar arasına alındı. Kasaplarda domuz etinin dana eti ile beraber satışı serbest bırakıldı. SONUÇ Beğenmedikleri, istemedikleri, iki de bir değiştirmek istedikleri ama asla uymadıkları ve uygulamadıkları Türkiye Cumhuriyeti Anayasası aile, çocuk, gençlik, zararlı alışkanlıklar ve sosyal hayat konusunda neler ifade ediyor: 1. Ailenin Korunması Madde : 41 - Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet ailenin huzur ve refahı özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. O zaman, yukarıda belirtilen, artarak devam eden boşanmalar, bunun sonucu olarak dağılan yok olan aileler, perişan olan çocuklar, neyi ifade ediyor? Gençliğin Korunması Madde : 58 - Devlet, istiklal ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır. Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır. Bunlar, Anayasamızın hükümleri. Devleti yönetenler, eğer bu hükümleri uyguluyor iseler, yukarıda belirttiğimiz manzarayı nasıl açıklamak gerekir?... Öyle görünüyor ki, insanımız sahipsiz ve korumasız bırakılmıştır! Türk toplumunun inançları, değerleri, kültürü ve varlığı AB’nin “ Uyum Yasaları” na; ABD’nin GOP kapsamında “ Ilımlı İslam “ açılım dayatmalarına ve onların menfaatlerine feda edilmiş görünüyor!.. Şu, asla unutulmamalıdır ki, Büyük Türk Milleti tarihi, hukuki, siyasi ve kültürel bakımdan binlerce yıldır birbiri ile hamur gibi yoğrulmuş sarsılmaz ve ayrılmaz bir birlikteliktir. Tüm unsurları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin birinci sınıf vatandaşlarıdır. Bir ve beraber yaşama azim ve iradesi ile doludur. Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Devletimiz; Milletimizin rüyalarını süsleyen kerim devlet, şefkatli devlet; içeride ve dışarıda mazlumların hakkını zalimlerden alacak kudretli devlet; adil ve muktedir devlet olacaktır! 04 Kasım 2013
KÜLTÜR SANAT
10 t Anadoluport
Kasım 2013 / 10 Kasım 2013 30 2Ağustos 2013 / 6 Eylül 2013
ANDERSEN’İN İLK MASALI
Don Yağı Mum
Eluca ATALİ
GELECEĞİMİ ÖLDÜRMEM (Esse) Geç kaldın, sana yaptığım yolda – patikada otlar bitti. Hangisiyle geleceksin?
GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE DANİMARKA MİLLİ ARŞİVLERINDE HEYECAN VERİCİ BİR KEŞİF YAPILDI. DANİMARKALI YAZAR HANS CHRISTIAN ANDERSEN’IN ŞU ANA KADAR BİLİNEN İLK MASALI BULUNDU. “KİBRİTÇİ KIZ”, “ÇİRKİN ÖRDEK YAVRUSU”, “KÜÇÜK DENİZ KIZI”, “PARMAK KIZ”, “KURŞUN ASKER” GİBİ MASALLARI DÜNYA EDEBİYATINA ARMAĞAN EDEN ANDERSEN’İN, “THE TALLOW CANDLE (DON YAĞI MUM)” ADLI BU MASALI OKUL YILLARINDA YAZDIĞI DÜŞÜNÜLÜYOR. DİL VE ANLATIMDAKİ ACEMİLİKLE BİRLİKTE BU MASAL ÖNEMLİ BİR EDEBİ BULUŞ . ÇÜNKÜ ANDERSEN’IN DAHA GENÇLİK YILLARINDA MASALLARA İLGİSİ OLDUĞUNU GÖSTERMEKTE.ANDERSEN’IN AİLE DOSTLARI İÇİN BASILMIŞ BİR KOPYA OLARAK BULUNAN MASAL BAYAN BUNKEFOLD’A ADANMIŞ. ARTFUL LIVING OLARAK BU MASALI TÜRKÇEDE İLK KEZ YAYIMLIYORUZ ONA CANDAN BAĞLI H.C. ANDERSEN’DENBAYAN BUNKEFLOD’A Alevler kazanı ısıtırken çıtırdadı ve fışırdadı Don Yağı Mum’un kazanıydıİyiler tarafından reddedilmiş, yalnızca kötülüğe hizmet eden biri olduğunu ve ılık kazandan dışarıya kusursuz bir mum çıktı; katı, bembeyaz ve ince, anlamıştı artık. Kendini inanılmaz derecede mutsuz hissetti, çünkü hayatını her göreni onun aydınlık ve parlak bir gelecek sözü olduğuna inandıran bir iyi bir son için harcamamıştı hatta belki çevresindekilerin daha iyi tarabiçimi vardı -ona bakan herkesin gerçekten sahip çıkıp gerçekleştirmeyi flarını da kirletmişti. Ne için yaratıldığını ya da nereye ait olduğunu beliristediği sözlerdi bunlar. leyememişti işte; bu dünyanın üzerine niye konulmuş olduğunu -belki de kendine ve başkalarına zarar vermeyi sona erdirmek için. Gittikçe daha da Koyun -bir iyi küçük koyun- mumun annesiydi ve kaynayan kap da babası. derinlere dalarak düşünüp taşındı -ama kendini değerlendirdikçe daha çok Annesi ona beyaz bir beden ve yaşam hakkınumutsuzluğa kapıldı, kendisi için hiçbir iyilik, elle da bir ipucu vermişti, babasından ise ilik ve tutulur hiçbir şey, varoluşu için ise doğarken verilmkemiğinden geçerek yaşamın içinde onun için iş hiçbir gerçek amaç bulamadı. Sanki kirli pelerin parlayacak alev alev yanan ateşe karşı doyumgözlerini de kaplamıştı. Ancak sonra küçük bir alevle suz bir açlık almıştı. karşılaştı, bir kibrit kutusu. Don Yağı Mum’u ondan daha iyi tanıyordu. Kibrit kutusunun berrak bir İşte böyle doğdu ve büyüdü; ve en iyi, en neşeli görüşü vardı -dış kabuğu delip geçen ve içeride çok beklentiyle kendini varlığın içine kattı. Orada, fazla iyilik bulan. Daha da yakına geldi ve mumun ilişkiye girdiği pek çok yabancı yaratıkla tanıştı, içinde parlak bir umut oluştu -yandı ve kalbi eridi. yaşam hakkında öğrenmek arzusuyla ve belki Mutlu bir düğünün sevinçli meşalesi gibi alev aldı. en iyi uyumsağladığı yeri bulma arzusuyla da. Ancak sadece kendini umursayan dünyanın Tüm çevreye ışık saçıp her yeri aydınlattı, şimdi artık içinde çok fazla inanç vardı ve her şey Don Yağı parıltısındaki gerçeğin peşinde olan çevresindekilerin Mum ile ilgili değildi. Mumun değerini anlayaönlerindeki yolları yıkadı -doğru arkadaşlarının. mayan bir dünyaydı ve bu yüzden de onu kendi çıkarları için kullanmaya çalışan, mumu elinde yanlış tutan bir dünyaydı; Bedeni coşkun alevi besleyecek kadar güçlüydü. Damla damla, eski kiri bedenleriyle örten yeni bir hayatın tohumları gibi, akıp mumun dibinde Kara parmakları onun bozulmamış ama sonunda kaybolup giden, onu toplandı. çevreleyecek denli yakına gelmiş bir kir dünyasıyla kaplanan beyaz masumiyeti üzerinde giderek daha da büyüyen lekeler bıraktı; mumun dayanamaya- Onlar yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da evliliğin sonuçlarıydı. cağı kadar yakına gelmişti bu dünya, saflıktan söz edemeyeceği denli -içeride Böylece Don Yağı Mum yaşamdaki doğru yerini bulmuştu -ve gerçek bir bozulmamış ve çürümemiş kalsa da. mum olarak gösterilip yıllarca ışık saçmaya devam etti, kendini ve etrafındaki diğer yaratıkları memnun ederek. Yanlış arkadaşlar onun içteki kişiliğine ulaşamadıklarını söylediler ve onu işe yaramaz diye öfkeyle uzaklaştırdılar. Kirli dış kabuk lekelenip kirlenmekten Türkçesi: Nurduran Duman çekinenleri korkutarak yoluna devam etti ve onlar da uzak durdular. Böylece Don Yağı Mum ne yapacağını bilemez halde, kimsesiz ve yapayalnız kaldı. YAZARLAR AKADEMİSİ DERNEĞİ TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR
SANAT KÜLTÜRÜN AYNASIDIR Bir toplumun tarihi boyunca edindiği maddi, manevi değerler; insan ruhuy la, birikimiyle, ufkuna açabildiği pek çok pencere yetisiyle kuşaktan kuşağa a ktarılır. Bir kültürün yok olmaması sanatıyla sanatçısıyla doğrudan ilintilidir. Sanat gören göz demektir. Karanlığın içindeki pırıltıyı görebildiği gibi aydınlığın içindeki pürüzleri de fark edebilme özelliğidir. Sanat görüşle sınırlanamaz, ona görüşler yaraşır. Yazar ya da ressam hangi şart-
Hangisini temizleyeyim, belki sen söylersin? Sen bir başına adımlayıp gidemezsin bu yolları. Bu sana inanmadığımdan değil, büyüğün küçüğe, bebeğe gösterdiği merhamet, özen ve dikkatten kaynaklanıyor. Bebekler yolda tek başına yürüyemez, ellerinden tutup götürürler, adımlamayı öğretirler. Düşmesin diye yalnız bırakmaz – hep yanında dolaşırlar, gözden uzak bırakmazlar. Yüreğin sevdiği varlık, gözün avı olur. Sen geleceksin! Ama ne zaman? Bilmiyorum…Gelecek hiç belli olmaz. Geçmiş – yılı, ayı, günü, saati, anı ile bile belli olur. Hatırlarsın, ama dönmez. Çünkü bitmiştir. Biten zaman ne geri döner, ne de ona dönülebilinir. Bu zamanın sonsuza kadar devam edecek yazılmadık düzenidir. Geri gelmesini arzulasan da, sadece hafızanda kalır, eşelersen anılarının arasında kaybolursun. Fakat şimdinin varolan gerçeği seni kendine çeker, geçmişten koparır, kendi mengenesine alır. Bazen de kan akar geçmişin damarlarından, geçmişimi tam yaşayamadığım için. Beynim uyuşuyor, gözlerim acıyor, kan su olup kirpiklerimi ıslatıyor. Arzuların orada tam olarak doğmadığı için geçen zamanın yerinmesi acı olur,. Sense geleceksin, bugünümden sonradasın, daha zamanın belli değil. O hangi yıl, gün, saat, andır ki, zaman sende yaşayacak? Sen uzayıp boy atınca, ayağından asılacak zaman adlı kocaman dev . O seninle varolacak, sen dünyaya geldiğin günden itibaren. Yine de zamanın belirsiz. Hayalim doğuruyor seni günde yüz kez. Sen sarılıyorsun semadaki beyaz bulutlu paçavraya. Sevip okşuyorum her doğduğunda. Sen benim sınırsız hayallerimin yarattığı, geleceğimin ürünüsün. Seni göremezsem, vahşileşiyorum ! Ne de tatlı oluyormuş hayal?! Biraz da gizemli, zarif, mis kokulu… Elinle yakalayamazsın. Bilemezsin yumuşak mı, sert mi, sulu mu, kuru mu, güzel mi, çirkin mi?.... Hayır ya, yanılıyorum. Hayal kötünün arkasına saklanmaz, çünkü geleceğini kimse suratsız ve çirkin arzulamaz. Kadınların çok sevdikleri dükkana bakıyorum her gün değil, haftada yalnız beş kez sadece dersten döndüğüm günlerde. Yolumun üzerinde olan dükkandan söz ediyorum ! Sen daha onu görmedin. Ama onu sana göstereceğim. Biz dolaşmaya giderken, seni oraya götüreceğim. Şimdi duruyorum o dükkanın önünde. Bakışlarım yine tokalarıbulunduğu torbaya kaydı. Senin kıvırcık saçına hangisinin yakışacağını düşünüyorum. En hoşuma gideni bakışlarımla çevreleyip işaretliyorum. Bir asmanın ilkbahar ayında filizlenip, serpelenip verandalı balkona tırmanan kolları gibi senin saçın lüle lüle dökülür gözlerine. Elimi uzatıyorum, sol avucuma alıyorum. Sağ elimle çevreye aldığım o tokayı aldığımda kırılıyorum, kolum şapırtıyla sağ tarafıma düşüyor. Başka birisi almış onu. Dün mü almış, bu sabah mı almış… Bilemiyorum! Belki de benden daha hızlı davranıp almış. Bir kadın tanıyorum, her sabah ben balkona çıkıp görüştüğümde, o küçücük tatlı kızını bebek arabasıyla bizim evimizin önündeki yoldan getirip götürüyor kreşe. Belki o değil, belki başkası…Kime sorayım? Kim bilebilirdi, vitrindeki o tokalar yüreğimde yuva yapmış, ben ilk gördüğüm andan itibaren senin için ayırttım onları! O kim ki, benim nazlı yavrucağımın saçı için olan gülü benden önce davranarak alan. Dün veya bu sabah almış … Ne yazar artık… Geçmiş film değil ki, bandı yeniden tekrar tekrar oynatasın. Her defasında baş kahraman gibi kendini oynuyorsun. Orada her şey son anda kahramana nasip oluyor…Kim almışsa gerçekten almış ama! Bense hayal ürünü olan filmimin bandını satıcıyı kötüleyerek yakıyorum.
ÜŞÜŞTÜ DONELER larda olursa olsun olaylara objektif yaklaşmayı ilke edinir, edinmelidir. Size uygun olmayan düşüncelerin içindeki olumluluğu gün ışığına çıkarırken, olumsuzluk zaten esneyip gevşeyecektir. Sanat, kültür birikimine ev sahipliği yapan fedakar bir ana gibidir. Besler, büyütür, olgunlaştırır, faydalı hale gelince her birine görevler yükleyerek insanlığa sunar. Her fikir birer tali yol gibidir kişileri ya da bir toplmu hedfine kestirmeden ulaştırır. Bu aynı zamada şu demek oluyor ki zamandan kazandırırken kişi ye ya da topluma pek çok seçenek sunar. Kısacası zenginliktir.Hedef seviyeyi sever, seviye hedefin kalıcılığına basılan mühür gibidir. İşte bu mühür’ün adıdır san at. Geçmişle geleceği buluştururken toplumun ne kadar yol aldığına bilançodur. Sanatta fikirler, her ortamda olayların artısına, eksisine dokunurken net ve şeffaf olabilme özgürlüğünü sever. Kısıtlanmak ona göre değildir. Burada İbni-i Sina’nın şu anlamlı sözüne değinmeden geçemeyeceğim. “İnsanın ruhu kandil, bilim onun aydınlığı ve Tanrısal bilgelik de kandilin yağı gibidir. Bu yanar ve ışık saçarsa o zaman sana ‘diri’ denilir.” Suzan Kuyumcu
Dokundum kütüphaneme, kalktı arşivin tozu. Üstlenen iradem, isteyen akıl. Seçimim, binlerce olasılıktan sadece biri. Henüz bir olamadan üşüştü doneler. Sadece bir kez, ‘Al şunu’ dedim, dinlemedi, veriler. Sarıp sarmalarken de Biri bin ettiler.
Nâzım Hikmet’in iki şiiri ortaya çıktı.
seviyorum Kapımın sürgüsünü açıp duvarlarımı yıkan uykuyu...’’
Nâzım Hikmet çalışmalarıyla tanınan Melih
biz ki hakkımız var sevdalanmaya, çocuklar doğurmaya, yaşlanma-
Güneş, dünyaca ünlü şair Nâzım Hikmet’in iki
ya, huzurlu bir ihtiyarlığa, yanıbaşımızda oynayan torunlarlaBiz ki,
şiirini daha gün ışığına çıkardı...‘’Yerine göre
ne öldürmek ne öldürülmek isteriz...’’
değişiyor insanın huyu. Ben burada dehşetli
‘’Biz ki doğruya kulak verenlerdeniz
Sen sıkılma sık sık yenileri geliyor. Senin için başkasını alacağım – üzeri çiçeklisini, ya da yaldızlısını. Sarı Güneş, çilli Ay var. Güvercinler çifter çifterdallara konarlar, zevkle, incecik ve zarif. En çok beğendiğim renkleri söyleyeyim – kestane ve altın rengini. Saçlarının renk tonlarını daha bulamıyor zihnim. Tokaların rengini değiştiriyorum sık sık. Ama saç tellerin çok zarif ve yumuşacıktır, kedi yavrusunun incecik tüyleri gibi. Bu yüzden de her tokayı beğenmiyorum. Kabaları o tüyleri incitir, koparır, yıpratırlar o zaman sen ağlarsın, hatalarıyla üzüntü verdiği için bende geçmişimi silerim,. Göz yaşlarına dayanmalıyım, ben onunla yıpranıyorum, eziliyorum. Bugün seni canlandırmayı engelleyen katil, kadın haklarını çiğniyor, geleceğini karartıyor. Bense görüyorum, sen yolumun üstünde ayakta, ellerini uzatıyorsun gövden de ileriye. Biliyorum, bu içgüdüsel bir tavır. Adım atmak, koşmak geliyor içinden. Korkuyorsun, dizlerin titriyor; bu doğal. Yardım diliyor bakışların. Hangi yolla geleceksin bana belli olmadığı için hala bekliyorsun ileride ayakta! Bir az bekle, patikanın birisini açayım. Ayağına takılacak otu, çimeni temizleyeyim. Sen gelmesen, koşmasan, biliyor musun neler olur? Bu yollara, sonsuz aşkım siyahlara sarılır, düğmeleri gri renkli, kocaman, kolları, etekler yırtık yırtık. Sen gelmezsen bu yollar hiç anlamını, adını bulur mu?! Sen gelmezsen benim günüm nasıl geçer? Bugünümde masalım, yarınımda varlığım olan güzel gülüm, geleceğim ! Sen gelmezsen, katil olan benim geleceği bilerek öldürdüğüm için.
2 Umut Günü, Hazan Ayı, 29. yıl 02.10.07. Stockholm.
SPOR
11
2 30 Kasım 2013 / 10 Kasım Ağustos 2013 / 62013 Eylül 2013
Anadoluport Anadoluport
KARATECİLER İSTANBULDA
Fethi Murat Doğan
G
ençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile Karate Federasyonu İstanbul İl Temsilcilğinin organizasyonuyla düzenlenen Cumhuriyet Bayramı İllerarası Karate Şampiyonası Müsabakaları İstanbul’da Bahçelievler Engelliler Spor Kompleksi’nde 31 Ekim Perşembe Günü gerçekleştirildi. Şampiyonaya 52 kulüp katıldı. 1996-2004 arasında doğan sporcuların katıldığı müsabakalar sabah saatlerinde minikler, öğleden sonra ise gençler kategorilerinde gerçekleştirildi. Organizasyon hakkında bilgi veren Havva Akınalp, müsabakalara toplam 52 kulübün katıldığını, 472 erkek, 250 bayan sporcu olmak üzere 722 sporcunun tatamiye çıktığını söyledi.
KATEGORİLER
DÜNYA KARATE ŞAMPİYONASI ÇALIŞMALARI HIZLA SÜRÜYOR Öte yandan Dünya Karate Şampiyonası için milli takım hazır. Ümit Genç ve 21 Yaş Altı Bayanlar Milli Takımı, Kocaeli Kartepe’de sürdürdüğü hazırlıklarını tamamladı. Ümit Genç ve 21 Yaş Altı Bayanlar Milli Takım Antrenörü Necmi Alkan, iyi bir çalışma dönemi geçirdiklerini ve İspanya’da yapılacak şampiyonadan ülkemize madalya ile döneceklerini söyledi. Sporcuların kamp döneminde şampiyonaya iyi hazırlandığını ifade eden Alkan, “Türkiye dünya şampiyonalarında ilk üç içinde yer alıyor. Hedefimiz takım halinde şampiyon olmak” diye konuştu.
ERKEK KUMİTE
BAYAN KUMİTE
GENEL TOPLAM
MİNİKLER 9 YAŞ (2004 DOĞUMLU)
53
28
81
MİNİKLER 10 YAŞ (2003 DOĞUMLU)
58
43
101
MİNİKLER 11 YAŞ (2002 DOĞUMLU)
83
36
119
YILDIZLAR 12 YAŞ (2001 DOĞUMLU)
88
34
122
YILDIZLAR 13 YAŞ (2000 DOĞUMLU)
51
34
85
ÜMİLER 14-15 YAŞ(1998-99 DOĞUMLU)
90
47
137
GENÇLER 16-17 YAŞ(1996-97 DOĞUMLU)
49
28
77
KULÜP KATILIM LİSTESİ EFSANE SPOR KULÜBÜ
ÖĞRETİCİ GENÇLİK SPOR KULÜBÜ
DİLER SPOR CENTER
YILMAZ KARATE SPOR KULÜBÜ
UYGUR SPOR KULÜBÜ
ARDA EROL SPOR KULÜBÜ
ÇEKMEKÖY KARATE SPOR KULÜBÜ
YÜRÜR SPOR SALONU
KAPTAN KARATE SPOR KULÜBÜ
FERDİ-AYŞE DURMUŞ S.KULÜBÜ
SANCAKTEPE BELEDİYE SPORKULÜBÜ
FERDİ-ERDEM DURMUŞ S.KULÜBÜ
YAKACIK SPOR KULÜBÜ
BEYLİKDÜZÜ BEL.SPOR KULÜBÜ
SANCAKTEPE GÜRKAN SPOR KULÜBÜ
KÜÇÜKKÖY KARATE S.KULÜBÜ
ÇAMLICA GÜREŞ İHTİSAS S.KULÜBÜ
KARATE-DO ANT. SPOR KULÜBÜ
REİS SÖNMEZ SPOR KULÜBÜ
ADAŞLAR SPOR KULÜBÜ
ÇELİKTEPE KILIÇ SPOR KULÜBÜ
HAMDEMİR KARATE
ÜMRANİYE ÇELEBİ SPOR KULÜBÜ
CİHAN SPOR KULÜBÜ
MAVİ MARMARA SPOR KULÜBÜ
ÇATALCA KARATE SPOR KULÜBÜ
ASKE KARATE SPOR KULÜBÜ
ARSLAN KARATE
ÜSKÜDAR BELEDİYE S.KULÜBÜ
GÜLER SPOR KULÜBÜ
UDOSAN ONAT SPOR KULÜBÜ
PENDİK DOĞUŞ S.KULÜBÜ
YENİ BOSNA ÖZOĞLU SPOR KULÜBÜ
KÜÇÜKÇEKMECE KARATE S.KULÜBÜ
NEYLİKDÜZÜ İLÇE EMNİYET S.OKULU
ŞAHMERAN HALTER S.KULÜBÜ
KARAHAN GENÇLİK S.KULÜBÜ
BEYKOZ BLD. SPOR KULÜBÜ
ÇETİNEL SPOR KULÜBÜ
AVCILAR SEFA DOSEM S.KULÜBÜ
AYHAN SHOTOKAN KARATE-DO
SULTANGAZİ ERDAL ÖZCAN S.K
MEHMET KAYA SPOR KULÜBÜ
CENGİZ DENİZ SPOR KULÜBÜ
BAHÇELİEVLER BEL. S.KULÜBÜ
ALAADDİN SPOR KULÜBÜ
İ.B.B. SPOR KULÜBÜ
SULTANGAZİ BLD. SPOR KULÜBÜ
ERSOY ÇIRLAR SPOR KULÜBÜ
YAZICI SPOR KULÜBÜ
CUMHURIYET BAYRAMI İLLER ARASI KARATE ŞAMPİYONASI RENKLİ GÖRÜNTÜLERE SAHNE OLDU. ÇEŞİTLİ YAŞ GRUPLARINDAKİ KARATECİLER BÜTÜN HÜNERLERİNİ GÖSTERDİ. ŞAMPİYONADA TÜRKİYE KARATE FEDERASYONU BAŞKANI ESAT DELİHASAN VE YÖNETİM KURULU DA BULUNMAKTAYDI.
Organizasyonda dikkatimizi çeken oldukça başarılı bir karateci vardı. Sena Saime Sönmez. İşitme engelli kardeşimiz 3 yıldır bu sporu yapıyor ve oldukça başarılı. Başarılarının devamını diliyoruz.
MALTEPE KIZ TEKNİK VE MESLEK LİSESİ BİR KEZ DAHA AB’ de kul eğiti18 öğretmen ve 18 öğrenci, 3-8 Kasım 2013 tarihlerinde, Maltepe Kız teknik ve
O
minde kaliteyi artırmayı ve Avrupa boyutunu güçlendirmeyi hedefleyen bir Avrupa Birliği Hayat boyu öğrenme programı olan Comenius programında, “Learn to Learn! Develop Your Autonomy in Learning!” (“öğrenmeyi öğrenme, öğrenmede Otonomunu geliştir” ) isimli projesi kabul edilerek 23bin Euro hibe almaya hak kazanan Maltepe Kız Teknik ve Meslek Lisesi, projenin ilk toplantısında ev sahipliği yaptı. Proje kapsamında yabancı dil öğrenmede kendi kendine öğrenme konusunda araştırmalar yapılacak, öğrencilerin otonom öğrenmeleri geliştirilecek, öğrenciler, öğretmen rolü üstlenerek konuları kendileri öğrenip arkadaşlarına anlatacaklardır. Romanya, İtalya, Fransa, Polonya, Yunanistan ve Letonya’dan gelen proje ortakları
Meslek Lisesi Okul Müdürü Hatice Dürdane Ekmekçibaşı, Proje koordinatörü Arzu Borlaş ve Okul Teknik Müdür Muavini Nurullah Sakin Güzel başkanlığında ki okul proje ekibi öğrencileri ile hem proje toplantılarını yaptılar, hem de okulumuzu, Istanbul’umuzu ve kültürümüzü tanıma fırsatı bulmuşlardır. Proje kapsamında gerçekleştirilmiş aktivitelerin yanı sıra, 5 kasım 2013 Salı günü 7 ayrı ülke öğrencilerinin kaynaşmaları için okul proje ekibi tarafından halı saha futbol maçı organize edilmiş, organize edilen dostluk maçında kız ve erkek öğrenciler karışık olarak maç yapmışlar, onlara Polonya ortak okulun müdürü de katılmıştır. Maç 2-2 bitmiş, maç sonunda tüm Comenius takımına Maltepe Kız Teknik ve Meslek Lisesi tarafından baklava ikram edilmiştir. Kültürler arası diyalog konusunda etkili çalışmalara ev sahipliği yapan Maltepe Kız Teknik ve Meslek Lisesi Comenius “Learn to Learn! Develop Your Autonomy in Learning!” proje ekibi bu etkinliklerin, ve yapılacak uluslar arası maçın dostluk köprüsü oluşturacağının bilincinde, öğrencilerini aktif bir Avrupa vatandaşı olmada yol almalarını amaçlamaktadır.
‘MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ’
B
ugün siyaseti yeniden canlandırmak için Fenerbahçe taraftarları, öncelikle mevcut siyasetderbi maçın başlamasına sizleşmenin parçası olmaktan az bir süre kala takımlarıkaçınmak gerekiyor. Mevcut İnsansız na destek olmayı en üst siyasetsizleşme içinde güçlü seviyeye taşırken, tribünHizmet Aracı parti veya oluşum olmakla leri dolduran yaklaşık 50 yetinmek, sadece siyasetsiOlarak Siyaset binden fazla taraftar hep zleşmenin güçlendirilmesine bir ağızdan 10. Yıl Marşı’nı fayda sağlamaktan ileri gitmez. okudu. Maraton tribününün tam Mevcut hareketler,siyasette ororta sırasına tribünün taya çıkmış mevcut siyasi boşluğu siyaset adına doldurmak için insan ve toplum neredeyse tamamının merkezinde hareket etmelidir.Türkiye’nin merak ettiği şey,mahalli seçimlerde genişliğinde “Atamızı say- nasıl bir tablonun ortaya çıkacağı değildir.İnsanların kaygısı mevcut sosyal ve gıyla anıyoruz” pankartı açıldı. Bu pankart, diğer tribünlerden ekonomik krizdir.İnsanı merkezinden çıkarmış mevcut siyasetsizleşme,tüm alkış alırken, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” şeklinde slogan siyasi odakları kuşatmış durumdadır.Kan ve kapital üzerinde siyaset yapan atıldı. Atatürk’ün ölümün 75. yıl dönümünde sarı-lacivertli odaklar siyasi alanı daraltmıştır.Biran önce hangi oluşum üzerinde siyasetin var taraftarlar, atalarına saygı gösterdi. edileceğine karar verip,ciddi bir siyasallaşma sürecinin başlatılması gerekmektedir.Ekonomik merkez ile sosyolojik merkezi buluşturacak ve insanların yaşama Bu arada Galatasaray sahaya çıktığında yoğun bir protesto sevincine ivme kazandıracak yeni bir siyasi merkez etrafında kenetlenilmelidir. yapılırken, Fenerbahçeli futbolcular ise tek tek “yumruk şov” için tribünlere çağırıldı. Sağda ve solda ki mevcut oluşumlar,siyaset adına;insana hizmeti,umudu,mutluluğu ve aidiyeti etkinleştiremedikleri sürece,mevcut siyasetsizleşmeyi temsil eden Ve sonuç: yine yeniden bir kadıköy klasiği Fenerbahçe 2, Galatasaray 0 Mustafa Reşit Burkan
KARAMSARLIK VE TESLİMİYET İKİZ KARDEŞTİR İyimser misiniz, yoksa kötümser misiniz? Sıkça aktarıldığı gibi, yarım bardak suyu gördüğünde, “Bardağın yarısı dolu” diyene “iyimser, “Yarısı boş” diyene ise kötümser deniyor. Aslında, aynı tarif yapılıyor; ancak hangi yönün özellikle vurgulandığı, insanın haleti ruhiyesiyle doğrudan ilgili görülüyor. Toplumun ne kadarının hâlâ iyimser olabildiğini, keşke öğrenebilseydik… Belki de iyimserler hep az sayıdaydı, kimbilir… Kaldı ki, toplum olarak karamsarlığımız malum. Şair, bize en çok yakışanın “hüzün” olduğunu söylüyor. “Melâl”e, hemen her nesil “âşina”dır bizde, hele şarkılarımız!... Acaba, gazetelerin, televizyonların haberleriyle sürekli yayılan karamsarlığa ne demeli? “İyi haber, haber değildir” (?) anlayışıyla sabah-akşam “felaket tellallığı” yapan “medya”nın, toplumu tamamen bedbinliğe sürüklemesi, acaba gözlerden mi kaçıyor? Üzüntü ve kederi, gündelik hayatın sevinçleri ve mutluluklarıyla birlikte düşünebiliriz düşünmesine de peki, toplumu nerdeyse yeise sürükleyecek bir habercilik anlayışını “olağan” görmek mümkün mü?... Öte yandan, aynı basın-yayının, “açılım” ve “müzakere süreci” diye sürekli olarak PKK’ya taviz verilmesindeyse “kötümserlik”ten eser yok! Açıkçası, Yurdumuz, Ülkemiz, biricik Vatanımız Türkiye bölünüyor; nedense bu konuda gazete ve televizyonlarda karamsarlık ne gezer, bir zil takıp oynamadıkları kalıyor! Gözlerden saklanamayacak bir “çelişki” mi var; yoksa, aslında aynı tutumu, biz mi tamamen farklı görüyoruz? Yıllardır, her haberiyle toplumda karamsarlık yaratan ve bu yolla teslimiyetçiliği körükleyen medya, şimdi de toplum felakete sürüklenirken “soğukkanlı” ve “iyimser” mi davranıyor?! Art arda gelen şehit haberlerini verişinde bile, saldırgana nerdeyse tepki doğurmayacak “özenli” bir dil kullanan gazete ve TV’ler, sözümona çevrecilik vs. gibi konularda nasıl da bağırıp çağırabiliyordu! Yoksa “barışın dili” (?) dedikleri bu riyakâr tutum mu? Yabancı büyük devletlerin, nüfuzlarındaki ülkelerde topluma yön vermede, hatta toplumu şekillendirmede “medya”yı, çok etkili bir biçimde kullandığı biliniyor. Bu arada, sözde “yerli” medyanın, kraldan fazla kralcı bir tutumla batılı efendilerine hizmet ettiğini; kendi toplumlarını, fikir, siyaset, toplum psikolojisi ve toplumun değer yargıları vs. bakımından nasıl “yoğurduğunu”, sanırım birçok insan görüyor olmalıdır. Yıllardır, her vesileyle pompalanan karamsarlık duygusu, aydınlarımızda öteden beri var olan, batı karşısındaki “aşağılık duygusu” ile de birleşince tabii, özgüven duygusu ve gelecek hakkında iyimserlik tamamen zayıflıyor. Ardından teslimiyet duygusu sökün ediyor. Kurtuluşu, İngiltere veya Amerika Birleşik Devletleri’nden bekleyen “mandacılık”, bir bulaşıcı hastalık gibi nasıl da yayılmış ve bütün bir aydınlar zümresini, o dağdağalı yıllarda esir almıştı. Mustafa Kemal’in, işgalci düşmanlardan bile önce yenilgiye uğratmak zorunda kaldığı, işte bu teslimiyet duygusuydu. Bazıları, böylesine kaygı ve endişe veren şartlarda, insan nasıl olur da iyimser olabilir diye sorabilir… Fiilen bölünmüş izlenimi veren Ülkemizin güneydoğu bölgesinin, hukuken de ayrılması için her türlü faaliyet yürütülürken insanlardaki endişe ve umutsuzluğu görmemek, kendimizi aldatmak olur. Yurduna bağlı birçok namuslu insanın, benzer duygularla öfkeden endişeye, kedere, ordan da derin karamsarlığa, ardından umutsuzluk ve teslimiyete savrulan karmaşık duygularla çıkış yolu aradığı ve çok zaman da bulamadığı bir ortamda, tarihimizden çıkarılacak derslere ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Samsun’a çıktığı o karanlık günlerde Mustafa Kemal Paşada, günümüzde toplumda yaygın hale gelen karamsarlık duygusunun zerresi yoktu! Bazı çok önemli tarihi dönemeçlerde, aslında çok küçük bir bakış açısı farkı gibi görünen iyimserlik ve kötümserlik ilişkisinin, tayin edici bir rol oynadığını görüyoruz. Bu durum, halka güvenip güvenmemenin de bir izdüşümü niteliğindedir. Evet, karamsarlık duygusu, halka güvenmemekten ileri geldiği gibi, aynı zamanda halka güvenmeyen bir tutum da karamsarlığı besler. Karamsar ve halka güvenmeyen tutumda ısrar edenler, ister istemez “etkili” güçlere bel bağlama eğilimine girer; halkın desteğini kazanmayacak, hatta sonu hüsranla bitecek yollara sapabilirler. İşte Mustafa Kemal, hep halka güvendi; bundan dolayı gerçekçiydi ve iyimserdi; hep meşru yolları esas aldı. Atatürk’ün tutumundan ve mücadelesinden çıkarılacak önemli derslerden biri, zorluklar ve güçlükler karşısında, asla yılgınlığa ve karamsarlığa kapılmamak ve her zaman halka güvenmek gerektiğidir. Halka güvenenlerin ise her zaman ve sadece, halkın desteğini sağlayacak meşru yol ve yöntemlere itibar etmesini, herhalde ayrıca belirtmeye gerek yoktur.
oluşumlardan öteye gitmezler.Siyasetsizleşmeyi yok edecek,modern siyasallaşma süreçlerini canlandıracak bir hareketliliğin başlaması gerekiyor.Tek partili iktidar düzeni,bir özgürleşim alanı olmaktan çıkmış,fetişizm’e dönüştürülmüş rant düzeni haline gelmiştir.Siyasal alandan kamusal kaygı ve insanlık silinmiştir. İnsanlar muhatap oldukları eşitsizliklerin iyileştirilmesi için çare aramaktadır. Eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ile demokrasi arasında etkileşim kuran siyaset ancak insanı önemseyerek,insan onuruna değer vererek üretilebilir.Oysa ki bugün,eşitsizliklerin ebedileştirilmesi üzerinden siyaset yapanlar ve demokrasiyi ajandalarından çıkaranlar ile geleceklerini finanse etmek için rant peşinde koşanlar arasında bölünen bir siyasal alan imar edilmiştir.Ne acı ki özgürlükleri,mutlulukları,umutları ve beraberliği tehdit eden bir bumerang üretilmiştir.Bizlere düşen siyaset merkezli değişim için elbirliği yapmaktır.Siyasetin yeniden inşası ve gerçek işlevine kavuşması için gerekli fedakarlıktan kaçınılmamalıdır. Değişim ve dönüşüm için düşünceye ve siyasete dinamik ve cesur bir duruş kazandıran,makam,mevki,mal ve mülk hırslarından sıyrılan,insanlık adına bir insanlık ideolojisi olan teslim olan bir siyasi algıya sahip olmamız gerekmektedir. Bu hepimiz için geçerli bir olgudur. Siyasetin ranta kaydığı, erdemli siyasetin çok azaldığı,bu Ülkede sahip olmamız gereken işte budur.
12 Anadoluport
2 Kasım 2013 / 10 30 Ağustos 2013 / 6Kasım Eylül 2013 2013