5 minute read

FUJI ANAOKULU VE PROF. MIMAR TAKAHARU TEZUKA

Next Article
ÇOCUK VE TASARIM

ÇOCUK VE TASARIM

Fuji Anaokulu ve

Prof. Mimar Takaharu Tezuka

Advertisement

Söyleşi Yüksek Mimar Hatice Reçber

İnsanlık tarihi boyunca mimari yapı sitillerini incelediğimizde; mimari tasarım tercihlerimizin değişim ve gelişim süreçleri hakkında ipuçları yakalarız. Tarihsel veriler bizi insanın kendini doğadan, doğaldan tecrit eden, fıtri gereksinimleri yok sayan, daha ziyade modern yaşamın önceliklerine uygun katı ve lineer formların dominatif rolüyle yüzleştirir. Aynı durum eğitim yapıları özelinde de böyledir. “Çocuğun ihtiyacı ve önceliği” ile “eğitim ortamının sunduğu” arasındaki uçurumu gördüğümüzde eğitim yapılarının da tarihsel süreçte doğadan uzaklaşan değişimler gösterdiğine şahit oluruz. Eğitim mekânlarında mimari tasarım kisvesi altında oluşturduğumuz sınırların çocukların düşünme kabiliyetlerini olumsuz etkilediği, birbirinden farklı kapasiteye ve değere sahip çocukların tek tipleşmesine sebep olduğu yadsınamaz bir gerçek. “Önce bizler binaları şekillendiririz sonra onlar bizleri şekillendirir.” diyen Hathaway’in de kastettiği gibi, mekânların kullanım amaçlarına uygun olarak tasarlanmaları ve inşa edilmeleri halinde, insanların da o amaçlar doğrultusunda fayda oluşturabilmeleri mümkün olacaktır. Bir eğitim yapısının eğitim çıktıları üzerinde maksimum olumlu etki sunabilmesi için de çocukların kendilerini gerçekleştirmelerine olanak sağlayacak şekilde tasarlanmaları oldukça önemli bir husustur. Bu maksimum etkinin oluşturulmasında şüphesiz yapıyı tüm dinamikleriyle birlikte ele almak gerekmektedir; sürdürülebilirlik, yerellik, doğal ışık için ideal konum ve tasarım, güneş kontrolü, az katlı yapılaşma, iç saydamlık, hızlı ve doğal havalandırma gibi hususlar sadece yapı kalitesi ölçeğinde değerlendirilerek değil; çocuğun fiziksel, zihinsel, ruhsal gelişimi üzerindeki etkileriyle eşleştirilerek kurgulanmalıdır. Doğal, holistik, yerel ve sürdürülebilir bir eğitim yapısı tasarlamak; ancak sorgulayan, gözlemleyen ve ihtiyaçlar üzerine düşünerek yerel değerlerle tasarım geliştirmenin önemini fark eden mimarlar aracılığı ile ortaya çıkabilmektedir.

Sonsuzluğun çemberinde Fuji-Anaokulu İşte Fuji Anaokulu doğal kaynakların referans olarak kullanıldığı, insan doğasına tamamen paralel, klasik dinamiklerin aksine çocuğun kendini kendi iradesiyle, kendi tercihleriyle bulmasını sağlayan bir tasarıma sahip. Bu yapının mimarı Prof. Takaharu Tezuka bu konuda farkındalık oluşturan ve tüm dünyaya çocuk bakış açısı ile bakarak “yalınlık” üzerinden maksimum kazanımla bir anaokulu tasarımının mümkün olduğunu kanıtlayan usta bir mimar. Takaharu Tezuka ile son İstanbul ziyaretinde Tokyo City Üniversitesi mimarlık öğrencileri ile İstanbul’un muhtelif üniversitelerinden mimarlık öğrencilerini eşleştirerek yaptığımız saha atölyelerimiz esnasında, sonsuzluğun çemberinde tasarladığı bu mütevazı, bir o kadar da çocuk odaklı olan yapıyı, Fuji Anaokulu’nu konuştuk.

Çocuklara çocuk olduğunu unutturmayan bu anaokulu tasarımında Takaharu Tezuka’nın çıkış noktası çember formu. Birçok ezoterik öğretide yaşam döngüsünün, dengenin ve bütünlüğün sembo

lü olan ve kuşkusuz mimaride de oldukça önemli bir referans sayılan çember formunu daima etkileyici bulduğunu söylüyor Tezuka. Sultanahmet Camiinde kubbe altında oturarak yapı üzerine düşünmekten kendini alamayışında kubbenin ondaki tesirinin rolünün büyük olabileceğini düşündürüyor bu bilgi bize. Daima dairesel hareketlerle başlangıç noktasına varan çocukların üzerinde durmaksızın koşturduğu anaokulunun çatısı bir bakıma sonsuz bir yuvarlak diyor Takaharu Tezuka; “Eline kalem verilen çocukların hiç bıkmadan, sürekli çemberler çizdiğini biliyoruz”. Modern form arayışlarını bir kenara bırakıp tamamen insani içgüdüleriyle oluşturduğu biyomorfik bu yaklaşım temel mimari formunu oluşturuyor Fuji’nin. Çocukların çizdiği bu çemberlerin sonsuz bir döngü içerisinde çizilişi, bu çatının sonsuzluğuna ilham olan kısmı ve diğer enteresan tarafı ise; Fuji Anaokulu’nun sadece bu çatıdan oluşuyor olması.

Mekan algısında sınırsızlık ve Sakoya ağacı

Çember formlu çatının altında eğitim mekânları yer alıyor. Ancak iç mekân

ve dış mekân arasında sınır oluşturan herhangi bir yapı elemanı yok. Okulun tipik kutu beton imajını ortadan kaldırıp çocuk gelişimine ve farklılıklarına önem veren duyarlı bir yapı haline gelmesi için iç ve dış mekân arasında diyalog kurması, tasarımı ölü formlardan sıyırması gerekmektedir. Fuji Anaokulu’nda sunulan sınırsızlık algısı, alışılagelmiş mekân duygusunun yerine yeni bir duyguyu tesis ediyor; bütünlük! Rudolf Steiner’in de “…renk, biçim ve diğer bileşenleriyle gözlerimiz ve kalbimizi duvarlarından içeriye nüfuz etmeye çağıran, tecrit edilmeden ayrılmış iç mekânlar oluşturmaya çalışmalıyız.” dediği gibi “dış ve iç” sınırsız bir bütünlükle iç içe. Sınırsız bir mekân algısı oluşturan iç ve dış mekândaki bütünlük aynı zamanda çocuklara sınırsız bir mekânsal deneyim imkanı da sunauyor. Ancak bu sınırsızlık mekânsal koordinatların yokluğunu da hissettirmiyor, bilakis tasarımda merkeze yerleştirilen Zekoya ağacı, mekânı tanımsızlaşmaktan alıkoyuyor ve çevresiyle tanımlı bir ilişki kurmasına da sebep oluyor. Bu ağacın Japonlar için önemi çok büyük. Bir tayfun etkisiyle yerinden

sökülüp başka bir yere dikilerek kurtarılan bu ağaç her zaman çocuklar için doğal bir oyun sahası olmuş ve Japon halk bu ağacın getirdiği oyun geleneğinin sürdürülmesini istemiş ve bu kutsal ağaç böylece Fuji’nin temel yapı elemanı olmuş. Sakoya ağacının yanısıra, kullanılan malzeme ve tasarım ilkeleri yapıyı, bütünün bir parçası haline getirerek sürdürülebilir mimarinin önemli örnekleri arasına alıyor. Tezuka iç ve dış mekân arasında sınır olmadığı gibi, tasarımında sınıfların arasında da bir sınır olmadığını söylüyor. Bu da bu anaokulunda herhangi bir akustik bariyer olmadığı anlamına da geliyor diyor. Peki, seslerin birbirine karışması ile öğrenme güçlüğünü beraberinde getireceği endişesi ile soruyoruz; “Seslerin kontrolü ve izolasyonu nasıl yapılıyor?”. “Çocuklar sessiz bir kapalı kutu içinde kaldıklarında gerginleşir ve gürültü yaparlar diyor, ama kendilerini kısıtlanmış hissetmeyen çocukların gerginleşmesi için hiçbir sebep yok, dolayısıyla bu okulda gerginliğe yer yok” diyor. Derse gelmek istemeyen bir öğrenci bir köşede bekler ama dönüp dolaşır yine gelir çünkü burada mütemadiyen başa dönen bir çember var.

fuji anaokulu Takaharu Tezuka

Gürültü mucizesi

Gürültü insan cinsine kendini güvende hissettirir diyor Tezuka, çocukların gürültüde daha iyi uyuduğunu hatırlatıyor. Homo sapiens ormanda gürültüyle büyüdü diyerek gürültünün fıtri bir ihtiyaç olduğunu savunuyor. Sessizlik insanı tembelleştirir diyor, “ve ses çocuklar üzerinde muazzam bir uyarıcıdır.” Kontrollü serbestlik Çocukları sürekli kontrol altında tutmayı severiz diyor Tezuka, oysaki bizim yaratılışımız -20 derecede kayak yapmaya, 50 derece sıcak kumda yatmaya uygundur, yağmur yağınca suyu içimize çekmiyoruz, sıcakta da erimiyoruz. İşte bu yüzden çocuklarımızın bunları tecrübe etmeleri gerekiyor ve bu yüzden de dışarıda kalmaları gerekiyor. Yaralanmaları ve sınıflarını bölerken ahşap blokları kullanan öğretmenlerine yardım etmeyi öğrenmeleri, grup çalışmasını, gerçek sorumluluğu deneyimlemeleri gerekiyor diyor. “Bu onların hayata karşı hazır insanlar olmalarını sağlayacaktır.” 2 katlı görünen ama sadece çocuk bedeninin geçebileceği 1 m yüksekliğinde oluşturulan iç katlarla yapı 6 katı buluyor. Bu dar geçitler yine çocuğun heyecan, gayret, mücadele ve korku dürtülerini harekete geçirerek mekân aracılığı ile hayatı deneyimlemesini sağlıyor. Ebeveynlik ve mimari

Baba olduktan sonra okul tasarımlarına dair önceliklerinin değiştiğini, ihtiyaçlar hiyerarşisinde çocukları üzerinde yaptığı gözlemlerden aldığı ilhamların büyük önemi olduğunu söylüyor ve ekliyor “baba olmasaydım böyle bir tasarım yapamazdım!” Çocuğun bireyselliğini ve yaratıcılığını doğal bir şekilde sergileyişi, bunun için herhangi bir araç kullanma ihtiyacı hissetmemesi aslında çocuğun eğitim mekanında da yalınlıktan başka herhangi bir kaotik tasarıma ihtiyacı olmadığını göstermektedir. Bu mucizevi tespit kuvvetle muhtemel hayran bırakan bir anaokulu tasarımının temelini oluşturmakta ve böylesi bir mimari tasarım mimar bir baba olan Takaharu Tezuka’nın içindeki çocuğu duymasıyla taçlandırılmış bir halde karşımıza çıkmaktadır.

This article is from: