Derkenar 14

Page 1

derkenar

aylýk edebiyat ve kültür dergisi Sayý: 14

Ocak 2006

Þiirleriyle Ali Emre İsmail Kılıçarslan Mustafa Akar

Gelenek ve modern Türk þiiri H. Ufuk Aktaşlı Âkif lisanýnýn muhafazakârýdýr Osman Toprak

Osman Konuk þiiri Haydar Ergülen Yedinci durak Kâmil Yeşil Alper Gencer ile söyleþi

Türk edebiyatında deneme Hüseyin Akýn, Aynur Kulak, Ömer Yalçýnova

4 YTL

14

Ýbrahim Tenekeci: Sözü yormadan söylüyorum.

Nietzsche ve üstinsan

Ýsmet Özel ve toplumcu þiir


.


derkenar

Aylýk edebiyat ve kültür dergisi ISSN 1304-6667 Yýl:3

Sayý:14

Ocak 2006

Ýmtiyaz Sahibi Ýbrahim Özbay

Genel Yayýn Yönetmeni Seyfullah Aslan

Editörler Hüseyin Akýn Kâmil Yeþil

Koordinatör Furkan Çalýþkan

Tashih Osman Toprak

Basýn ve Halkla Ýliþkiler Aynur Kulak

Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü Seyfullah Aslan

Adres Osmanlý Sk. Alara Han No:27 D:9 Taksim - Ýstanbul

Ýnternet www.derkenar.gen.tr derkenardergi@yahoo.com

Telefon / Faks (0212) 243 61 99 / 243 62 36

Abonelik Koþullarý Yýllýk: 48 YTL / 6 Aylýk: 24 YTL Kurumlara: 110 YTL Öz bay Ya yýn cý lýk - Ýb ra him Öz bay adý na Ya pý Kre di Ban ka sý Taksim Þubesi: 1105003 Pos ta Çe ki He sap Nu ma ra sý: 5002965

Genel Daðýtým Merkez Daðýtým

Baský - Cilt FSF Matbaacýlýk Baský Tarihi: Ocak 2006 Yayýn Türü: Yaygýn süreli

Der ke nar der gi si, La mu re Ya yý ne vi’nin bir kül tür ya yý ný dýr. www.la mu re ki tap.com

Gelen yazýlar yayýnlansa da yayýnlanmasa da geri verilmez. Yazýlarýn sorumluluðu yazarýna aittir. Kaynak gösterilmeden alýntý yapýlamaz. Yazarlara telif ücreti ödenmez. Reklamlarýn sorumluluðu reklam verene aittir. Ýlan pazarlýða tâbidir. Yayýn politikasýna uymayan ilanlar alýnmaz.

Mer ha ba, Üçüncü yýlýmýzýn ilk sayýsýyla karþýnýzdayýz. Ýbrahim Tenekeci þiirimizin aðaran yüzü. Ayný zamanda son kitabýyla da bizlere durduðumuz yere dikkat etmemiz gerektiðini hatýrlatýyor. Kendisiyle yaptýðýmýz konuþmayý Furkan Çalýþkan gerçekleþtirdi. Ali Emre ve Ýsmail Kýlýçarslan bu sayýnýn sürpriz þairleri. Diðer þairler: Mustafa Akar, Furkan Çalýþkan, Alper Gencer, F. Zehra Kalkan, Esra Elönü, Mehmet Þah Erincik, Betül Yazýcý, Habip Bekir Þen, Nurettin Durman. Ayrýca Nurullah Koltaþ’ýn çevirisiyle e.e.cummings ve Ezra Pound’dan birer þiir yayýnlýyoruz. Haydar Ergülen’in Osman Konuk’un ilk kitabý “Seni Yalnýz Ben Anlarým” üzerine 23 yýl önce yazdýðý yazýyý büyük bir heyecanla yayýnlýyoruz. Bu sayýmýzýn hikayecileri: Kâmil Yeþil, Çiðdem Can, Abdullah Þevki Sakalar, Kerem Iþýk. Yapuk Altýyaprak Ýsmet Özel’in toplumcu þiirle baðlantýsýný ortaya koyarken, H. Ufuk Aktaþlý ‘gelenek’ ve ‘modern’ terimleri arasýnda Türk þiirini inceliyor. Ýsmail Alper Kumsar, Edip Aktaþ, Osman Toprak ve Atanur Memiþ bu sayýmýza güç katan diðer isimler. Özür: Geçen sayýmýzda bazý yazýlarda Türkçe karakterler çýkmamýþtýr. Bu hatadan dolayý okurlarýmýzdan ve yazarlarýmýzdan özür diliyoruz.

Daha iyi sayýlarda buluþmak üzere...

Ýçin de ki ler

Ýsmail Kýlýçarslan, Yazýlýnca bozulan þiir.......................................2 Ali Emre, Sabahýn beyaz acýsýnda aðaçsýz bir dal gibi.................3 Mustafa Akar, Halk arasýnda 28 yýl dolaþacak þiir........................4 Furkan Çalýþkan, Meskûn mekân.............................................5 Alper Gencer, Eleðimsaðma...................................................6 Kâmil Yeþil, Yedinci durak........................................................8 Ýbrahim Tenekeci ile söyleþi....................................................12 Hüseyin Akýn, Son düzlük........................................................16 Haydar Ergülen, Osman Konuk þiiri............................................18 Nurettin Durman, Akþam ki aþinadýr......................................19 Yakup Altýyaprak, Ýsmet Özel ve toplumcu þiir............................20 Ezra Pound, Cürüm (Çev: Nurullah Koltaþ)...................................22 F. Zehra Kalkan, Drama gidiþi.................................................23 Hüseyin Akýn, Hayat bir deneme tahtasýdýr...............................24 Aynur Kulak, Denemenin dili..................................................25 Ömer Yalçýnova, Sanatçýya giden kestirme yol: Denemeler.........27 Kerem Iþýk, Kundakçýlar.........................................................29 Abdullah Þevki Sakalar, Kayýp kiþi(lik)ler parký............................30 E.E.Cummins, Soneler--gerçeklikler (Çev: Nurullah Koltaþ)..........31 H. Ufuk Aktaþlý, Gelenek ve modern Türk þiiri............................32 Çiðdem Can, Varolan yoklar....................................................35 Edip Aktaþ, Nietzsche ve üstinsan...........................................38 Osman Toprak, Akif lisanýnýn muhafazakârýdýr.............................40 Atanur Memiþ, Cemal Süreya ve erotizm...................................42 Betül Yazýcý, Gölgesiz..........................................................44 Mehmet Þah Erincik, Bir ölünün arkasýndan koþuþturmaca........45 Ýsmail Alper Kumsar, Çaðcýl anlatým ve sanatlararasý estetik........46 Alper Gencer ile söyleþi...........................................................50 Habip Bekir Þen, Yakýn gözlüðü................................................53 Esra Elönü, Erkenin diþleri.........................................................53 Kapak Çizgisi: Naci Barýþan


Ýs mail Ký lý çars lan Yazýlýnca bozulan bir þiir bismillah der baþlarým baþlarým sakýnmasýz, baþlarým er gen kýzlar gibi baþlarým hayal kuran bir baba, baþlarým yüzükte zehir akþam iner güneþ batar baþlarým, kimseden korkum olmadan üsküdar gibi baþlarým, taþlarýnda yazýlar olan o bozuk çeþme gibi sonra korunaklý yani demek istiyorum ki gerçekten korunaklý bir yer bulup sonra kendimi bulup, kalemi, kaðýdý, baþka þeyleri bulup baþlarým bismillah diyerek geçince süt kadar hafif geçince dolduran geceyi fesleðen kokusuyla neyse o neyse o beni incecik belli bar daklar dan soðutup þimdi anlatamam yor gunum diyeyim siz de inanýn baþka türlüsü güç olacak konuþmanýn bacaklarýmdaki der mansýzlýða ne baldýran ne yedi kez okunup saygýyla sarýlan muska deyince gözleri yaþaran, cin deyince banyolara saklanan siz ne güzelsiniz hurufatýn küllerini ýr maklara dökerek, bir karþýlýk alacaðýnýzý düþünüyorsunuz tanrýdan sabahtýr, bir den bir ses dehlizleri, baðçeleri, meyveleri doldurur iþte öyle yankýlanýr, büyür, geliþir, sar malar, sýr naþýr ve aklýma þimdi gelmeyen onlar casý fiillerin, dilbilgisinin, kutsal kitaplarýn anlattýðý araftaki kalabalýk keþke demek için sýralara girip azgýn ve hain olduklarýný unutarak ah edecekler bu beni korkunç büyük bir umutsuzlukla, bu beni imtihan ediyor kara kapsýz yanký hurufat diyerek küle sýðýnýp olmuyor iþte ismail kýlýçarslan ne yapsan unutamýyorsun geçince ürkek adýmlarla geçince yaralýdýr çünkü ayarlý deðildir geçiver meye daha çok deneyecektir, yor damsýz, naz etmeden, nemini alarak aklýnýn þöyle: politik bir þiir için ber rak bir zihin, politik bir þiir için akasyalarý budamak neler söylüyorum ben: bir papazýn asla, bir imamýn bile, kadersiz yörük kýzýnýn hatta tanrýyla þeytanýn þarkýsýný, tanrýyla þeytanýn þarkýsý diye dinlemesinin kimseye yok faydasý o halde radyolarý açalým, dör t çehar gelmesini bekleyelim, kahvelerimiz or ta, hayatýmýz forsa

2


Ali Em re Sabahýn beyaz acýsýnda aðaçsýz bir dal gibi Sana körkütük ve utangaç bir þiirle geleceðim bir sabah hayat sensin Hayat içimizde oynaþan bir sözdür ister ki Hep okþansýn, önünde diz çökülsün hep Gençliðimiz bir giysi gibi dökülsün ayaklarýna içimiz incinsin Kapýmýzdan ayrýlmayan abraþ bir dilenci Gýr tlaðýmýza dayanan bir býçak gibi Yahut atlar dan korkmasý içinde tütsü gezdirilmiþ trenlerin Zaman sensin sen böyle uyurken dünyayý kalgýtýr aþkýn cinleri

Sana dinlemeye doyamayacaðýn bir türkü söyleyeceðim haydi Kapat kapýlarý, hatýralarý, bilecen kitaplarý kapat Acýmadan sil vicdanýmýza tüneyen masalsý güzellikleri Bizi eksilten, bizi azaltan þarkýlarý unut Çiçeðimizi yolan, rüzgârýmýzý buran, suyumuzu acýtan Ýyiliðin terkisinden inmeyen sýr naþýk komþularýmýzý Her gece upuzun ve ter temiz rüyalar gören Her gece ecnebi bir prensle evlene evlene Çürüyen yerlerimizde eðleþen o hýnzýr kadýnlarý, orospularý Bize gözdaðý veren politikacýlarý, halayýklarý, kekeme þairleri Kov evimizin içinden, soframýzdan kov, elini Yanaðýna koy sonra, ödevlerimizi bitirelim, çocuk büyütelim Ýçinden geçilen bungun odalarýn ürperiþi gibi Tutuþmuþ bir gülle tamamlayalým yarým kalmýþ bütün dizeleri

Haydi o çocuðu o pembe yüzleri bul getir, dalgalarý çekiþtir bulutlarý Daðýlsýn hüznünü bizden alan o ýssýz kasabalarýn acýsý Kimse anlatamýyor nasýl olsa, aceleci olduðunu ölüme Bak, katýp önüne neyimiz varsa Götürüyor evin sahibine sözün uysal bakýcýsý Hayat sensin, korkuyorum boþ bulunup ölmekten senin omzunda

3


Mus ta fa Akar Halk arasýnda 28 yýl dolaþacak þiir Bu biraz sensin durup dururken bacaklarýn ellerin sonra yüzün Dýþar da çokça istanbullar bembeyaz moskovalar bir de kolejliler Þimdi galiba koridorlar geçecek galiba taksiye bineceksin Az biraz gülsen yüzünün hemen yaný kadýköy iskele alaný Aman caným'larý sever miydin sen sevmezdin hiç dudaklarýnla Açýlýr ve bakýlýr iliklerinde üzgün bir boðaz yaðmurunu saklayýþýn Son bakýþta seviþmesiz bir türkçeyle konuþup daha nice diyet Haftalarýnda içip þuruplarýný, yatýrýp taksitlerini falan Ýlk kahveni yudumlayýnca, zil çalýnca, camel tükenince sonunda Daðýnýk bir ýr maðýn akýþýna özenerek boydan boya gebe kadýnlar Þehir de ve en önce sancý yazdýrýnýz adýmýzý bu þehrin uygar insanlarý Sana büyük doður mak da yakýþýr diyecektim erkek saçlarýmla Sabah sabah sýzýlar dý annem ve yaðmur ayýklar dý ellerimden Þimdi senin sýzý yutan ellerin, çek beni, beni kaþlarýma itele Yeþil olan bir yangýn gibi sakla kemiklerinde dumanýmý da Kar nýmý kar nýndan alýþtýr, habere yont en çok ince habere Halýyý silkele geyikler dökülsün hafifçe uzun yüzünde hafifçe Ýri kanýmý çoðaltarak çizerek ben'lerinin ötesine bilesin Çünkü bir serçe ilkbaharý düþününce ansýzýn kýþ da yorulur Bütün azalarým ilgisiz ve yir mi altý yýl bir esmer olan geçmiþim Uzakta bir yolcu aðlar gibi geçti zaman, eðip baþýmý o nasýllara O sayýsýz, o içten, o benzersiz, seçkin bunalmalarla gidiþinle Acýtan bir öpücük bir öðle sonrasý menekþesidir unutulmaz Belki bu adam kitaplara itilmiþ her seferinde hakkýný verir yazmanýn Belki bu adam bir rastlantýda en çok bu bensem imkansýz bir þikayetsem Uzun insan seslerinden zulme ve meleðe inanmýþsam Kadýnlýðýný sakla daha, istif et, indir de zarif göklerin or dan Dilimin altýna koy sesini ger gefle sýmsýký tut sýmsýký iklimleri Þimdi býrak, ilkin camlarý açýp tülü per deyi düzeltip þöyle fikretmek için Yumuþak bir tembih kýstýrýlmýþ sesinle bir tereddüttü geçti Her kafiye bir ricattýr haydi buðulanan geçmiþin haydi þiirler Çocuk için nüfus kaðýdý içeriksiz dostlar için poðaçalar börekler Cemal Süreya bir dinamit bir þair orada kitaplýkta açýlýp okunacak Kar nýmýz ayrý kaldý kocacýmlarla akþamleyin prezer vatif kitaplarla yan yana Nick Cave çýðlýk beðendi sesine koca dönecek öpücüðünü kanýnda beklet Yüzündeki cumhuriyet kokusu tüm evlerin boþaldýðý 1980 diyor du peder Þimdi bir þair eðilip sigaraný yakarsa çok uzaklar da sar maþ dolaþ Hemen yanýnda beþiktaþ'ýn mutsuzlarý az ötede türkiye'nin ýr maklarý Halk arasýnda 28 yýl dolaþacak bir þiiri yazmak gibi inanmýþtým sana

4


Fur kan Ça lýþ kan Meskûn me kân “Çok satan bir sýrdan alýnmýþtýr” Ýlk girenin vurulacaðý kapýlar gelecektir önümüzdeki günler de Þimdilik gündüz gözüyle seveceðiz aðýr aðýr gideceðiz aþk meskûn mekân Babam kenediyi sever miþ onun babasý da biz kenediyi seven Türklerin Kýnýk En iyi savunma ölümdür bir tanem fakat yaþamak için hafifletici nedenler var Linç kokmadýkça boynun, gemi ve sisin neþesi olduðu anlaþýlýr Ýnan bana iyi deðildir bilirsin küçük har fle yazýlýr acýlar Sabah erken kalkýp delilleri karar tmak gerekir, ben yaþamadým! Posta kutularý siner gömleðime bunu hep anlar annem ben de onu anlarým

Pencere var bu yüzden sabah sýra bekleyen bir kumrudur Ýki doktor birbirine ne söylerse ben seni günaydýn Þimdi daha rahatým koltuðumun altýna bir çakal daha tamam Planlý bir katliama kim hayýr der ki, sen bir çikolata daha? Düþen meleklerin müvekkili olmak yeterince yol yor gunu Bir takým benler suça sirayet etmiþ lotus çiçekmiþ, sen ya da Buz getirsinler hýrka bitirsinler Varþova parçalý bulutlu Nüfus memurunun yazmayý unuttuðu o har fiz bir tanem, hepsi bu

Ölümün benim mahallemde bir duldu Kara bacaklarýn taþlanmýþ ipekten, devletin ve mer merin bol olduðu yer den Üç yetimi olan herkesin bileceði gibi hýzlý yürürse Mer ve Yavaþ yürürse sen, hangi oda o çocukluðunu dansa kaldýr dýðýn Hangi haciz tutkuma deðen, Yedek beklemekten sýkýlmýþ çýðlýklar, duyduðunu sandýðýn Maviye ve namusa ve haydut aðacýna raðmen bir bidon insan Yýlýn bu zamaný, istersen yükselme devri istersen nisan

Seni seviyorum Bu bir yer de yanlýþ yapýyorumun Ar navutçasýdýr - Þaka mý bu? - Deðil.

5


Al per Gen cer Eleðimsaðma eller gizlenir ya ellerin ar dýna, sözler gözlerin ar dýna gizlenir ya her þeyi bir suskunluk sular, büyütür, daðýlýrýz hüznün arkalarýna eksik bir hamlenin doður duðu boþluktan beslenir durur zaman huysuz bir kýsrak gibi debelenir çünkü konuþmalar ama iþte sularýn dinmesi, durulmasý kolay da deðildir o kadar kýr mýzýdan boþanmak istemez öfke, kan boþanmak istemez kýr mýzýdan kýr mýzý, alýmlý bir çift dolgun dudaktýr diyorum sarar mýþ diþlerimizi saklayan böylece bir kuyunun bizim için hep varolduðunu bilmek gerektir bir kuyunun herkesi içine aldýðýný bildiðimiz kadar. susmak zehrine bulanmýþsa eðer zakkumlar ve papatyalar o bahçede gecenin zamaný çoktan gelmiþ demektir ve kakülümüz alnýmýzda büyür ha büyür bir den gözlerimizi kaplar acýlarla uzayan saçlarýmýz bir den kaybolur bahçe ve bahçe, üzerinde demir den kanatlarla uçan kuþlarýn halkalar çizerek imlediði bir baþkaya dönüþür yavaþça orasý kaybolmanýn or tasýna baðdaþ kurup otur duðumuz kendimize yabancý düþtüðümüz bir baþka! ar týk kadýnlar da yoktur orada, adamlar da bir þeyin yok ola yok ola çizildiði, yani bizde olmayanlarýn birleþip geride kalanlarla betimlendiði bize ait bir harita belki yarýn biraz daha eksilecek ve bu sayede biraz daha yaklaþmýþ olacaðýz kendimizin yokluðunu tadacaðýmýz beldeye "biz bunlar deðiliz" diye diye hudutlar kondurup silerek sahih bir yokoluþa varacaðýz belki de ama gizlendiðimiz yer neresi þimdi, bir kuyu mu? bir çalý arkasý mý, bir rüya mý, toprak mý, kir suyu mu? tel ör güden yapýlmýþ gövdeleri varsa aþkýn bir demir mi eridi, bir mühür mü, yoksa hepsi oyun mu? derken laciver t bir ufka geçeceðiz geceden ellerimizi ateþe tutup par maklarýmýzý yakana dek algýmýz bizi þaþýr tmaya devam edecek bir melek yanlýþlýkla bize çarpacak belki, belki bir þeytan biz nasýlsa melek sayacaðýz gör düðümüz bütün kýmýltýlarý avcumuzdan düþüp parçalanacak rüyalarýmýz birer birer rüyalar bitince bir gerçeklik bulutu içine doluþacaðýz ve yaðmur diye yaðacak gözyaþý sandýklarý alýn terimiz "biz bunu hakkettik" deyip topraða indiðimiz vakit aklýmýz soyacak bütün elbiselerimizi, aklýmýz çýrýlçýplak koyacak bizi yer yuvarlaðýna iþte o zaman sözü yontup yontup indireceðiz yere bozacak suskunluðu aklýmýzdan ar ta kalan yüreklerimiz böylece mavi bir tan olacak ve eleðimsaðmalar altýndan sabaha varacaðýz korkutmayacak bizi beyazýn yedi evladý da, çünkü biz 6


beyazýn sahiplendiði renklere ayrýþýp bir beden içre doluþmuþuz terimiz þakaklarýmýzdan geçip düþüncelerimize yollar devþirecek demir den kanatlý kuþlarý avlamak için demir den silahlar ýþýk saçan gözler, aydýnlatmak için karanlýklarý ve ellerimizi çok sesli bir enstrümana dönüþtüren par maklar ve dünyanýn yükünü kaldýr mak için kaslar zimmetlenecek yeþile dönüþtürebilmek olacak dalga dalga tefekkürümüz her þeyi yeþile dönüþtürebilmek… kar nýmýzda suskunluk deneyimleri, alnýmýzda bir secde dizlerimiz or tasýndan kýrýlacak, bileklerimiz, kollarýmýz kalçamýzdan eðileceðiz, boynumuzdan eðileceðiz hepimiz çenemiz konuþmak için mi yoksa diþlemek için mi, bilemeyeceðiz! omzumuzda yaralar açýlacak kapýlara, yerlere sürünmekten gövdemiz çelikten bir iskeletmiþçesine bize güven aþýlayacak sýr týmýz, eriþmiyor diye ona gözlerimiz, olsun!, biraz korunaksýz kalacak ne de olsa o, bir çift kanat gerilince üstümüze, uçmak için iþimize yarayacak ve bacaklarýmýz birer çivi gibi saplayýp sökecek bizi kayalara son sürat vuran dalgalar gibi týpký tekrar ve tekrar parçalara ayrýlacaðýz coþkuyla, hazla ama böylelikle kýyýlar da aþýnmýþ olacak, unutma! ve yeþil, bir soluktur ayaðýmýz yer deyken, bir hakikat! ama güneþin þavkýnda erimeye baþlayýnca gülen yüzlerimiz denecek ki "henüz sona var madýk, bakýn bitmemiþ daha tarikat!" çünkü þems, çünkü sarý, çünkü yer yüzüne inmemiþ olan uzak yani güneþin ve ýþýðýn alacalarý bize "acaba" dedir tecek, "acaba, yola devam mý?" gözeneklerimizden soluduðumuzu fark ettiðimiz zaman ellerimizin, avuçlarýmýzýn toz tuttuðunu havayý bir hastalýða dönüþtüren bu dünyanýn malý kestiði zaman serinlikler bahþeden selvilikleri rüzgarla kýrýldýðý zaman o buluttan gölgelikler "yola devam!" denecek, "yola inatla devam!" güneþin sevdasýna tutulup kavrulan kabuklarýmýz sarýnýn sýr rýný kendine muþtulamak için bir an evvel kollarý sývayacak, þakaklarýný dayayacak sýkýlmýþ yumruklarýna öyle bir düþünce ki; yollarýn üzerinde alevden halkalar, or man yangýnlarý, kýr mýzýya boyanmýþ bir asfalt, kan havuzlarý ve yürek eriten bir sýcaklýk yýðýlmýþ kül tepelerinin arasýndan… yani yanmadan geçilmeyecek bir geçit, yani bir miktar koparýp kendimizden o yere, o göðe yükselen alevlerin içine býrakmamýz gerekecek! sonra sarýnýn sýr rýna varacaðýz, belki de yitip gideceðiz kýr mýzý bir alev topuna dönüþerek! bu esrik, bu talihsiz maceramýzý gözleriyle görenler kulaklara doldurup izlediklerini, kulaklarýyla duyanlar vehametle, korkarak, irkilerek rivayet edecek bütün olan biteni. böylece aktar mýþ olacaðýz bilgimizi, bilgeliðimizi yanmasýn diye bu harlý ateþe doðan onca yavrucak! 7


Yedinci durak Kâmil Yeþil saatlerce kuyrukta beklemeye razýdýr. 'Ben on iki yaþýnda iken bu yüz bin lira ile Beyoðlu'nda bir apartman alýnýyordu; bir ekmeðe niçin apartman parasý verecekmiþim' der, itiraz eder. "Yahu üç, beþ tane birden alsan bu ekmeði, sana bir hafta yeter. Sen de rahat edersin" demeye kalksan çýkýþýr. "Yapýlacak bir iþim olmasýn mý benim? Bir iþe yaradýðým bilinmesin mi? Ben arkadaþlarýmla buluþuyorum hem. Kim ölmüþ, kim hasta; geceyi nasýl geçirmiþ körle ayvaz, hangi ilâcý kullanýyorlar derken; kuyruk biter, ekmek sýrasý bize gelir de sohbetimiz bitmez bizim ve konuþulacak onca mesele ertesi güne kalýr." Þimdi onun aklýnda, dün Rauf Bey'in sohbeti nerde kalmýþtý, Çorumlu Hasan Bici'ye ne diyecek hepsi belli. Akþamlarý uyuyamadýðýnda sabaha cevap hazýrlýyor Amiþ Efendi. Verdiði bazý cevaplarý kifayetsiz bulduðunda gece yarýlarýna kadar cevap düþünüyor, sabahleyin konuyu tekrar açýyor ve kendine göre daha iyi cevaplar veriyor. Bin bir sabah masalý gibidir Amiþ Efendi'nin ekmek kuyruðu. Hem de kerevetsiz ve ayak üstü... Ýþte otobüs geldi. Amiþ Efendi, 65 yaþýna ulaþtýðýný göstermek ve belediyenin ücretsiz taþýmacýlýðýndan yararlanmak için nüfus cüzdanýný göstermeye çalýþýyor; Ankara'ya ilk geldiði gün belediye otobüsünün þoförüyle ve biletçi ile pazarlýk yaptýðýný arkasýnda býrakarak ve bu tatsýz olayý unutmak isteyerek. Her zaman olmasa da yaþlanmanýn faydasýný görüyor böyle zamanlarda. Biletçi: "Deðiþtir þu cüzdaný Amiþ Beyamca, ne yazýsý okunuyor ne fotograftaki adam size benziyor" diye uyarsa da o her seferinde bunlarý duymazdan geliyor. Ýþte yaþlýlýðýný ispat etti Amiþ Efendi. Ücretsiz yolculuðun hakký olduðunu gösterdi ve naylona sarýlý nüfus cüzdanýný yerleþtirdi yeleðinin iç cebine. 7. duraðýn ilk otobüsünde bir numaralý koltuk onundur. Seni tanýyoruz Amiþ Efendi. Ne gereði var 65 yaþýný doldurduðunu gösteren kimliðini çýkarmaya? Eðilen belin, çýkan kamburun, tamamen beyazlaþan saçýn, sakalýn bunu göstermeye

Yedinci duraða hayat, sabahtan da önce gelir. Güneþ, sýcacýk yataðýnda bir saða bir sola anlanýp, bir rüyanýn son fragmanýndan baþka bir rüyanýn ilk fragmanlarýna geçiþi yaþarken; yataðýn içinde akþamdan kalma bir sarhoþ olaraktan aðzýndan sular akýtarak ciðerinden solurken; 7. duraðýn müdavimleri önlerindeki kara çukuru göremeden yola çýkar. Düþen, kabahati kendinde bulmaz 7. durakta. Gözlük takmamasýna, aceleciliðine de baðlamaz. Varsa yoksa güneþin tembelliðine, geç uyanmasýna, ortalýðý karanlýkta býrakmasýna baðlar. Aðzý bozuk olan okkalý tarafýndan bir küfür bile savurur güneþe: "O........, gece yarýlarýna kadar onun bunun masasýnda konsomatrislik yaparsýn; sabaha yakýn uyuyakalýrsýn köpekler gibi. Olan bize ve elbisemize olur böyle. Horozlar bile senden erken uyanýyor." Ýþte 7. duraðýn gediklisi Amiþ Efendi geliyor. Hem de elinde bastonu, gözünde gözlüðü ile... (Böyle isimler kaldý mý þimdi? Sanmam. Eminim bu adamýn oðlu, çocuklarýna babasýnýn adýný koymadýðý gibi torunlarý da dedesinin adýyla dalga geçiyordur.) Herkes nereye gideceðini bilir onun. Sabah namazýndan sonra uyumamýþtýr Amiþ Efendi. Eline iki siyah poþet almýþtýr. Belediyenin sattýðý halk ekmek kuyruðuna katýlmak içindir bu geliþ. Niçin poþetin siyahýný tercih ettin deseniz Amiþ Efendi'ye; hemen cevabýný alýrsýnýz: "Bu ekmeði bile alamayan var evladým; görende göz hakký olur da ondan. Eskiden büyük yaðlýklar vardý, aldýðýmýz her þeyi onunla sarar sarmalardýk, öyle götürürdük evimize. Þimdi kala kala bu siyah poþetin eline kaldýk." Kendini iþleþtirmektir Amiþ Efendi için ekmek kuyruðuna girmek. Oysa onun emekli maaþý vardýr. Amiþ Efendi'nin emekli olduðu yýllarda tekaüt ikramiyesi ile Ankara'da ev alýnabildiðinden; o da baþýný sokacak bir ev almýþtýr. Onun deyiþiyle 'fakirhane' kendisinindir ve oðullarý iki ayda bir gene de destek olurlar kendisine. Ama Amiþ Efendi, yüz bin lira az vermek için ekmek baþýna, 8


memuru. Çok deðiþik iþlerde çalýþmýþ, (ben bunun ne demek olduðunu bilmiyorum doðrusu, ama yazarlar ansiklopedisinde böyle yazýyor Nazif Bey için) memurluktan yöneticiliðe kadar birçok iþ yapmýþ. Bir ara, çalýþtýðý gazetenin yurt dýþý temsilciliðinde bulunmuþ. Gönül verdiði siyasi hareketin lideri, kendi oðluna bir Osmanlý padiþahýnýn adýný verdiði için o da biricik oðluna ayný adý vermiþ. Oysa Nazif Bey'in babasý Sadýk Beyamca dört gözle beklemiþti bu çocuðun doðuþunu. "Ben heyecanlanmýyorum babam kadar, ona ne oluyor. Bu ilk torunu olsa neyse" diye söylenirken Nazif Bey; sonra öðrendi ki büyükbaba, toruna kendi adýný verileceði umuduyla yaþýyormuþ. Sadýk Beyamca ondan sonra gönül koydu Nazif Bey'e. Baðýþlayacaðý tarladan da vazgeçti. "Allahýn izniyle o da olur babacýðým, þimdi liderimizi ne kadar çok sevdiðimizi; ona her þeyimizle sahip çýktýðýmýzý gösterme zamaný" deyip parti liderinden öte biri olarak gördükleri kiþinin oðlu ile adaþ yapmýþtý çocuðunu. Gazeteye de ilan vermiþti ki lider görsün çocuða ne ad verdiðini ve takdirini kazansýn onun. Nazif Bey'in aklý þimdiki akýl olsaydý Belediye Baþkaný'nýn yaptýðý gibi liderin oðlunun adýný deðil; bizzat liderin adýný

yetmez mi? Zahmet etme. Hayýr, bu da bir iþtir, bir kaidedir; uyulmasý gerekir. Boþuna mý asýlmýþ otobüsün camýna 'Pasolarýnýzý istemeden gösteriniz" ilaný? Yoksa baþka yolcular hem kendisi hakkýnda konuþabilir hem biletçinin. Dedikodudan, ecelden korkar gibi korkar Amiþ Efendi. Neme lazým. Sanki önceden rezervasyon yaptýrmýþ gibi ön sað koltuðun gedikli müþterisi Nazif Bey de geldi iþte. Yanýnda, elinden tutarak getirdiði ilköðretim 4. sýnýf öðrencisi oðlu olaraktan. Tekne kazýntýsý bu çocuk der oðlu için Nazif Bey. Son kesen bu. Ahir ömrümde Ýbrahim Halilullah gibi yüzüme güldü Rabbim. Amiþ Efendi bir türlü söyleyemiyor bu 'ilköðretim'i. "Ýlkmektep deðil mi bu? Eee, ne diye yokuþa sürüyorlar bizi öyleyse. Bunun hiyerarþisi belli. Ýlkmektep, ortaokul, lise... Allah Allah..." Her zamanki gibi Sarý Basýn Kartý'ný biletçiye gösterdi ve geçip koltuðuna oturdu Nazif Bey. Öðrenci bileti için daha önceden hazýrladýðý bozuk parayý cebinden çýkardý, koltuðundan geriye doðru döndü ve uzattý biletçiye. Nazif Bey malûlen emekli olmuþ bir devlet 9


koyardý yavruya. Hay Allah, nasýl da akýl edemedi! Þükür ki yalnýz deðildi bu hatasýnda. O yýl Manisa'dan Konya'ya; Rize'den Kayseri'ye kadar ne kadar parti çalýþaný varsa; erkek çocuklarýna hep ayný adý verdiler. Soranlara parti baþkanýmýzýn oðlunun adý demiyorlardý da ecdadýmýz Osmanlý padiþahýnýn adý, diyorlardý. Hayýzdan nifastan kesilen ve çocuktan mahrum olanlar da adý saný oturmuþ çocuklarýn göbek adlarýný deðiþtirdiler ondan sonra. Nazif Bey ellisinden sonra ikinci çocuðun doðuþunu bekliyor þimdi. O doðunca, kýz olursa bu kez parti liderinin karýsýnýn adýný koyacak çocuða. Yok, eðer erkek olursa babasýnýn adýný ikinci ad olarak koyacak çocuða: Sadýk Fatih.

ma doðru dönüp ilerleyen yolcular arasýnda onu gördüm. Kim olduðunu bilmiyorum adamýn. Otobüsün dolduðuna bir iþaret gibiydi adam. Çünkü ondan sonraki duraklarýn hiçbirinde durmadý þoför. Bi let çi 'Cam la ra doð ru dö nüp iler le ye lim efendim' diyerek yolcularý uyardý gene de. Adam, Gözde Hanýmýn oturduðu koltuðun kenarýna gelmiþ, ayakta beklemekte idi. Kimse oturmasýn diye her iki koltuðun parasýný ödeyen ve koridor tarafýnda oturan Gözde Haným, kalkýp yer vermek istedi ise de adama, o: - Rahatsýz olmayýn lütfen, dedi. Teþekkür ederim inceliðinize. Beklemediði bir incelikle karþýlaþtýðýný düþündü, içinden sevindi Gözde Haným. Bu zamanda kalmýþ mýydý böyle ince adamlar? Bu adamýn inceliðine bak bir de þu Amiþ midir, mamiþ midir o ihtiyara... Haydi o neyse de ya þu gazeteci olacak adam? Ona ne demeli? O da aþaðý deðil þu Amiþ Efendi'den. Bayan bu sözlerle oyalanýrken içinden; adamýn sözünü bitirdiðini sanýyordu. Elindeki kitabýn sayfalarýna gömülmek üzereydi ki adam devam etti: - O kadar yaþlý mý görünüyorum bayan? Evellallah turp gibiyim; yani yeni dilde nasýl diyorsunuz bomba gibiyim bomba... Ben 35 yýl ayakta ders anlatmýþ biriyim bayan. Yoksa siz... Bayan, kýrmýzý rujlu dudaklarýna alaylý bir gülücük ekleyerek: "Yo, onu demek istemedim" demeye hazýrlanýyordu ki adam devam etti: - Kendimi sizinle kýyaslýyor deðilim elbette. Siz gençsiniz, (sesini kýsarak ve biraz da yumuþatarak) güzelsiniz de. Þimdi sizin yanýnýza otursam, uzaktan bakan, otobüse yeni binen, beni sizin kocanýz falan zanneder, ondan endiþe ettim, dedi; bundan dolayý oturmadým yanýnýza, yoksa kötü bir niyetim yok. Bayan yolcu yumruðunu sýktý, dudaklarýný ýsýrdý, "Siz ne demek istiyorsunuz bayým", diye kükredi adama. Arka koltukta konuþulanlarý duymadýðý sandýðý Amiþ Efendi seslendi önden "Manyak mýdýr, sapýk mýdýr nedir?" "Sizin gibilere çocuklarýmýzý teslim ediyoruz, þu söylediði söze bak kart zamparanýn" dedi Nazif Bey. Adam ne diyeceðini ne yapacaðýný þaþýrmýþtý. Onun kadar þaþýran biri de bayan oldu. Hiç beklemiyordu bu destek tepkisini. Özellikle gençlerden. Her tarafýn kýlýný süpürttürmüþ sadece çene çukurunda birkaç kýl býrakmýþ bir

Gözde Haným da 7. duraðýn müdavimlerinden. Ýki otobüs deðiþtirerek iþe gittiðinden erkenden onun da gelmesi gerekiyor 7. duraða. Geç kaldýðý, ucu ucuna yetiþtiði zamanlar çok oluyor Gözde hanýmýn. Makyajýndan belli oluyor geç kaldýðý zaten. Saçýný þöyle bir toplayývermiþ oluyor o zamanlar. Ruju hafifçe taþýrdýðýný görüyorsunuz. Yaþýný göstermeyen bir dinçliði var onun. Ama o 7. duraðýn hiçbir yolcusunu istemez yanýnda. Her gün iki bilet alýr, koridor tarafýna oturur, cam tarafýný boþ tutar. Sevdiði bir dosta rast gelirse kýrk yýlda bir ona yer gösterir yanýnda. Parasýyla deðil mi? Ona göre 7. durakta, otobüse çýkan her genç yolcunun gözleri önce boþ koltuk arar. Acele acele parayý biletçiye uzatýr ve bir an önce cam kenarýndaki koltuða yýðýlýr gençler. Ondan sonra yanýna düþecek yolcuyu beklemeye baþlar sabýrsýzca ve merakla. Cam kenarýna oturmuþ genç erkek yolcularýn bekledikleri, yanlarýna hep bir bayan yolcunun düþmesidir. Böylece yol boyunca bir bayanla oturacak, para ve telefon çýkarýrken ona dokunmaya çalýþacak, parfüm kokusunu içine çekecek hatta dýþarýdan bakanlar için bayaný sevgilisi, kýz arkadaþý ya da karýsýymýþ gibi göstermenin ayrýcalýðýný yaþayacaktýr. Bundan dolayý her genç erkek yolcu yanýna kendi cinsinden biri gelip oturacak endiþesiyle burnunu þiþirmiþ, bir hindi gibi kabarmýþtýr. Göz ucuyla müþterileri süzmektedir. Gözde Haným niye böyle düþünür bilmem. Belki baþýndan tatsýz bir olay geçmiþtir. Ýþte o da gelmiþ ve cam kenarý boþken koridor tarafýna gelip yerleþmiþtir. Gözde Haným farkýnda deðil ama bu arada ca10


genç: "Ýn lan aþaðý" diye baðýrdý. "Köpeksiz köy mü buldun lan?" dedi saçlarýný jöle ile dikmiþ bir baþkasý. Adam ne yapacaðýný þaþýrmýþtý. Aklýna ilk durakta inmek geldi. Bu otobüste pabuç pahalý idi anlaþýlan. Þimdi inmek istese bu kez durak dýþýnda durmak yasak abi diye muavinden bir fýrça yemekten korktu ve vazgeçti bu düþünceden. Laf lafý açmazsa, anahtarýný devamlý yanýnda taþýdýðýný sandýðý muhabbetin kapýsýný kendisi aralayacak, Kýzýlay'a kadar fakülteye giriþinden, merdivenleri üçer beþer atlayarak dinç kalýþýna kadar bir sürü þey anlatacaktý bayana. Þoför ve muavin; yolcular arasý münakaþalara mümkün oldukça uzak duruyor, söylenenleri duymazdan geliyor, müþteri kaybetmek, baþýný belediye ile belaya sokmak istemiyordu. Amiþ Efendi elindeki siyah poþeti hýþýrdattý. "Daha ne taþýyorsun bu adamý kaptan?" dedi. "At þunu yola." Nazif Bey, Amiþ Efendi'ye destek olsun diye baðýrdý: "Þu çocuk olmayacaktý ki benim yanýmda, gösterecektim sana bir bayana sarkmayý" Gözde Haným "N'olur benim yüzümden kavga etmeyin efendim" diye söze devam etmek istedi. Adamýn baþka densizliklerinden kurtulmak için aklýna ilk durakta inmek gelmiþti bayanýn; ama bu kez adamýn da inebileceðini düþünerek ýþýða basmaktan vazgeçti. Ama bir þey yapmalý, þu densize bir cevap vermeli diye de düþünüyordu. Hýzlýca yerinden kalkacak, adamýn ayaðýna topuðunun sivri ucuyla ve bütün kuvvetiyle basacak; sonra da sanki kalabalýkta görmemiþ gibi: "Özür dilerim; bastýðým yeri görmedim" diyecekti. "Ne demek kýzým" dedi Amiþ Efendi. Mahallenin namusu benden sorulmaz ama 7. duraðýn namusunu olsun koruyalým, deðil mi? Tam o sýrada oldu olan. Adamýn arka tarafýnda annesinin kucaðýnda oturan 4,5-5 yaþlarýndaki kýz çocuk baðýrdý: - Anne, bu amca kokuyor. Ýnelim, yoksa ben... Öððð! Ýðne atýlsa yere düþmeyecek kadar sýkýþýk otobüste bütün uðultu kesildi. Adam, eliyle arkasýndan iten çocuða baktý. Kýpkýrmýzý kesilmiþti. Ter aþaðý inmeye gücü yetmemiþ gibi domur domur donmuþtu alnýnda ve yüzünde: "Kaptaaan, diye baðýrdý neden sonra. Lütfen beni indirin!"

Türk mek tup larý

“Busbecq'in mektuplarý Avrupalý hümanistlere özgü bir geleneði yansýtýyor du. Nerdeyse duyulan nefret kadar güçlü olan bu gelenek Osmanlý Ýmparatorluðu'nu överek kendi toplumlarýný eleþtir mek ve özgür düþünce sahibi olduklarýný duyur maktý. Busbecq þöyle yazmýþtý: 'Onlar da güçlü bir imparatorluðun bütün kaynaklarý, yýpranmamýþ bir güç, dövüþte ustalýk ve tecrübe, savaþ gör müþ askerler, zafere alýþkanlýk, zorluklara tahammül, beraberlik, düzen, disiplin, kanaatkarlýk ve tedbirlik var. Yoksulluk, kiþisel israf, zayýflýk, maneviyat bozukluðu, tahammülsüzlük, eðitimsizlik ise bizde. Asker itaatsiz. Subaylar para canlýsý. Disiplin küçümseniyor. Baþýboþluk, umursamazlýk, ayyaþlýk ve ahlaksýzlýk yaygýn. En kötü olan da þu: düþman zafere alýþkýn biz ise yenilgiye.'” Philip Mansel Türk mektuplarý, Ogier Ghislain de Busbecq, Doðan Kitap, Tarih

11


Ýbrahim Tenekeci: Sö zü yor ma dan söy le me ye ça lýþ mak, in sa ný çok yo ru yor. Söyleþi: Furkan Çalýþkan Yeni nesir kitabýnýz Son Düzlük, Birun Yayýntopraklarda daha önce eriyip kaybolan birçok millarý tarafýndan yayýnlandý. Son Düzlük ismi nerelet gibi, uygarlýk gibi, yok olup gidecek. Ve sonuden geliyor? Kitaptan ne bekliyorsunuz? cun ne olacaðýný gösterecek günler, o kadar uzakSon Düzlük isminin nereden gelip nereye gitta deðil. tiðine dair birçok þey yazýldý. Fakat, benim Son Ýþte, ilk bölümdeki yazýlarda; bu tehlikeyi iþaDüzlük'e yüklediðim anlamýn ne olduðunu yazan ret etmeye, kardeþ bildiklerimi uyarmaya, yanlýþhenüz çýkmadý. O halde, bu konuyu ben açtým, lýklarý gözler önüne sermeye çalýþtým. Bir anlamyine ben kapatayým. da, taraf oldum. Tabii bunu, bir gazeteci veya siBilindiði gibi, Son Düzlük, her þeyin belli olyasetçi gibi deðil, bir þair olarak yaptým. duðu yer anlamýna geliyor. "Atlar son düzlüðe girKitabýn diðer iki bölümünde ise, unuttuðudi" gibi. muz deðerlere, güzelliklere ve dünyanýn sadece Diyanet Yayýnlarý'ndan çýkan üç ciltlik Endülüs insanlardan ibaret olmadýðýna deðinen yazýlar var. Sadece insanlar insanlara deðil, insanlar çevreleMüslümanları kitabýný okurken, Fransa'nýn Tours rine de yabancýlaþtýlar. Öyle ki, bir örümcekten þehrinde "Þehitler Düzlüðü" diye bir yer olduðubile korkar olduk. Bir aðacý, ancak dalýnda meyve nu öðrendim. varsa tanýr hale geldik... Konuyu biraz araþtýrýnca, acý bir gerçekle yüz Beklentime gelince... Kitaptan deðil, insanyüze geldim: Ýslam ordusu, 732 senesinde Franlardan bir þeyler bekliyorum. sa'ya bir sefer düzenler. Ve adý geçen düzlükte, Ýslam Ordusu ile Frank Ýmparatorluðu'nun orduSon Düzlük'te bir þairin düþünce yazýlarýný gösu karþý karþýya gelir. Müslümanlar çok sayýda þerüyoruz. Bu baðlamda þiir ve düþünce nasýl bir hit verir ve yenilirler. Savaþta, ordumuzun komubirliktelik içindedir sizce? Þairler, sizce Türk dütaný olan Abdurrahman el-Gâfikî de þehit olur. Bu acý maðlubiyetten dolayý, Ýslam kaynaklarý, bu þünce tarihinde nasýl bir yer tutuyor? bölgeye "Balâtü'þ Þühedâ" ismini verirler. Þiirin nesirle büyüdüðünü artýk bilmeyen kalmadý. Þiirde kalp, nesirde akýl önde oluyor. Bir Bu yenilgiyle birlikte, Müslümanlarýn Avruþairin duygulu olduðunu kabul ederiz; fakat, akýlpa'daki ilerlemesi sona erer ve Endülüs'ün kaybelý olduðunu da göstermesi gerekir. dilmesine kadar giden süreç baþlamýþ olur. Bir Þiir, yetenek ve ilham ise; nesir, kültür ve bilanlamda, bu düzlük, Müslümanlar için Son Düzgidir. lük'tü. Avrupa'da kalýp kalmayacaklarý belli olaBelki de bu yüzden, Dergâh dergisinde, yeni caktý. Ki, öyle de oldu. Þimdi, Türkiye Cumhuriyeti'ndeyiz. Uygulaþiir yazmaya, yayýnlamaya baþlayan genç arkadaþnan politikalar yüzünden, Müslüman Türk halký, lara, ara sýra þiir kitaplarýný tanýtma/inceleme her geçen gün özünden, kimliðinden, kültürünödevi verilirdi. Buradaki amaç, þiir bilgilerini ve den, dininden uzaklaþýyor. Ýyi huylarýmýz gidiyor, derinliklerini ölçmek olsa gerek. Ben de Deryerine bir sürü kötü alýþkanlýk geliyor. Bir düþügâh'tan edindiðim bu alýþkanlýðý, Kırklar'da uygunün; bir yandan kiliseler restolamaya çalýþmýþtým. Nihayere edilirken, bir yandan da "catin de, iyi þiir yazan fakat nesiGörünen o ki, Türk milmi istemezük" diye eylem yapýleti de Son Düzlük'e girdi. ri zayýf olan genç arkadaþlarýn, lýyor. bir müddet sonra þiirden kopYa, Ýslam olarak devam Görünen o ki, Türk milleti tuðunu; kopmasa bile, çok zaedecek ya da yok olup de Son Düzlük'e girdi. Ya, Ýslam yýf þiirler yazdýðýný gördüm. gidecek. Nesirini geliþtiren arkadaþlar olarak devam edecek, ya da bu 12


ise þiirde daha iddialý bir konuma geldiler. Þunu da unutmamak gerekir: Ülkemizde, þiir ile düþünce, daima yan yana gitmiþtir, gidiyor. Türk þiirinde "üstad" olarak kabul edilen þairlere baktýðýmýzda, bunlarýn, ayný zamanda iyi birer nesirci ve düþünce adamý olduklarýný görürüz. Bir anlamda, duygularýný þiir ile, fikirlerini yazý ile ifade etmiþlerdir. Necip Fazýl, Sezai Karakoç, Attila Ýlhan veya Ýsmet Özel'i "önemli" kýlan, þiirleri kadar yazýlarýdýr da. Yani, ortaya bir düþünce koymalarýdýr. Buna karþýlýk, sadece þiir alanýnda eser veren þairler, bir kaç istisna hariç, belli bir müddet sonra, etkilerini kaybetmiþ ve ansiklopedilerde yaþam savaþý vermeye baþlamýþlardýr. Fakat batýya baktýðýmýzda, bunun tam tersini görüyoruz. Oradaki önemli þairlerin hatýrý sayýlýr bir kýsmý, yalnýzca þiir yazmýþlardýr. Demek ki bu, bize özel þartlardan bir tanesi...

Ýbrahim Tenekeci 1 Eylül 1970 Kastamonu doðumlu. Evli ve beþ çocuk babasý. 1997-98 yýllarý arasýnda Saðduyu gazetesinde kültür sa nat edi tö rü ve kö þe ya za rý ola rak ça lýþ tý. 1999'dan itibaren Milli Gazete'de köþe yazarý ve düþünce safyasý editörü olarak görev yapmaktadýr. Ayrýca, 2000 ile 2005 yýllarý arasýnda 36 sayý yayýnlanan Kýrklar dergisinin genel yayýn yönetmenliðini yaptý. Yine, ayný yýllar arasýnda Birey ve Birun yayýnlarýnda editör olarak görev aldý; otuzun üzerinde þiir ve öykü kitabýnýn yayýnlanmasýna vesile oldu. Ýlk þiirleri Kardelen dergisinde yayýnlandý. Sonrasýnda, aðýrlýklý olarak Dergâh, Kaþgar ve Kýrklar dergilerinde göründü. Eserleri: Üç Köpük, Peltek Vaiz, Güzellik Uykusu, Uçuþ Denemeleri, Giderken Söylenmiþtir, Son Düzlük.

Giderken Söylenmiştir adlý son þiir kitabýnýzýn "Iþýklandýrma Çalýþmalarý" þiirinde, "kaçan bir gol kadar üzülmedik deðil mi / ölürken çocuklar o güzel afrikada" dizeleri toplum olarak son düzlüðe geldiðimizin resmi midir? Müslüman Türk milletinin ilgi alanlarýnýn deðiþtiðini rahatlýkla söyleyebiliriz. Basit bir örnek verelim: Önceden, yaz tatilinde veya yýllýk izinde köye gitmek istenirken, þimdi Akdeniz sahillerine inilmek isteniyor. Çünkü, köyde olmayan birçok þey, orada fazlasýyla mevcut. Önceden, Balkanlar veya Ortadoðu bizi ilgilendirirken, þimdi Fenerbahçe Spor Kulübü veya falanca mankenin ne iþler çevirdiði konuþuluyor. Ýnsanlar, eskiden, Allah'ýn rýzasýný kazanmak için ken Söylenmiştir'e geldiðimizde, þiirinizde hem çalýþýrken; þimdi, dünyalýk için çalýþýyor, çalýþýyoifade biçimi noktasýnda hem de dize kurulumu ruz. olarak deðiþim olduðunu görüyoruz. Siz bu duruAçýk bir þekilde görülüyor ki, toplum olarak, mu nasýl açýklýyorsunuz? derinliðimizi ve ufkumuzu her geçen gün kaybeHer yeni gün, bize yeni bir þeyler öðretiyor. Ve diyoruz. Edebiyatýn eskisi gibi gözde olmamasý, bu öðrendiklerimizi, bir þekilde hayatýmýza, yazinsanlarý etkilememesi de bu gidiþatýn yan etkidýklarýmýza tatbik ediyoruz. Önemli olan, durulerden biri. þumuzu ve karakterimizi muhafaza edip etmediEdebiyatýn etkisini yitirmediðini, çok satan ði mizdir. Du ruþ ve ka rak ter ki tap la rýn var lý ðýy la is pat la maya çalýþanlar; farkýnda olmaAçýk bir þekilde görülü- saðlam kaldýðý sürece, gerisi, hava deðiþimi gibi bir þeydir. dan, ne kadar sýð olduðumuzu yor ki, toplum olarak, Bir de þu var: Ýfade biçimi da ortaya çýkarmýþ oluyorlar. derinliðimizi ve ufkumuzu ve dize kurulumu olarak bazý her geçen gün arayýþlar içine girsem de, üsluÝlk þi ir ki ta bý nýz Üç Kö bumun artýk oturduðu söylenipük'ten son þiir kitabýnýz Giderkaybediyoruz. 13


yor. Bu, benim için iyi bir haBakýyorum da, henüz þii- ilk kez ayak basýyormuþum ber. Çünkü, Ýsmet Özel'i, Sürini kuramamýþ, üslubunu hissine kapýlýyorum. Meydanleyman Çobanoðlu'nu veya bedaki yaþlý çýnar aðacýna bile, ilk bulamamýþ birçok genç ni þair yapan þey, üsluptur. Þair, kez görüyormuþum gibi bakýüslubunu bulur ve onu geliþti- þair, daha doðrusu þair ada- yorum. Ve bu hayret ve þaþkýnrir. Deðiþtirmez. Deðiþtirmek, yý; poetika yazma, þiir üs- lýk durumu, ister istemez þiirsýfýrdan baþlamak anlamýna ge- tüne büyük laflar etme ya- lerime yansýyor. lir ki, bunu deneyenler, hüsraÞoförler en çok, avuçlarýnýn rýþýna giriyor. na uðramýþlardýr. içi gibi bildikleri yollarda kaza Cahit Koytak, "artýk imza yaparlarmýþ. Araþtýrmalar böyle kullanmasan bile, senin þiirini biliyorum" demiþsöylüyor. Çünkü, aþinalýk, beraberinde dikkatsizti. Bence, mesele, iþte bunu yakalamak. liði getirir. Dikkatsiz biri de, çevresindeki ayrýntýlarýn, güzelliklerin farkýna varamaz. Sizin þiirinizi okurken Japonlarýn "Þibumu" Dolayýsýyla, otuz yýldýr oturduðum sokakta bibahçesi aklýma geliyor. Bu bahçeyi oluþturmak le, bir yabancý olma durumu yaþamam, her gün bir ömür alýr ve yýllar geçtikçe daha çok sadeleþir yeni bir güzelliði, ayrýntýyý fark etmemi saðlýyor. ve bütün gösteriþten, fazlalýklardan, yapaylýklarDemem o ki, þairler, defterlerinden önce, gözdan kurtulur ve mükemmele yaklaþýr. Bir ömür lerini dört açmalýlar. alýr bu çaba. Sizin þiiriniz de böyle bir konumda deðil mi? Bir metnin þiir olabilmesi için hangi þartlarý Mümkün mertebe sözü yormamaya gayret taþýmasý gerekir? ediyorum. Ve sözü yormadan söylemeye çalýþBir metne þiir diyebilmem için, öncelikle þu mak, insaný çok yoruyor. iki özelliðe sahip olmasý gerekiyor: Saklayacak bir Bugün, Yunus Emre'yi veya Karacaoðlan'ý yaþasýrrýnýn olmasý ve doðru tepki. Çünkü, þiir, biraz tan þey, berrak, fakat derin oluþlarýdýr. Þiirlerimin da tepkiden doðar. Ve, ancak sýrrý olanlar þiir yaziþte böyle olmasýný istiyorum. "Bunu ben de yamayý dert edinirler. parým" ya da "bunu yazmakta ne var" denilen, dýPoetikanýzý kurarken nerelerden besleniyorþarýdan kolay görünen; fakat iþin içine girince, sunuz? yapmaya kalkýþýnca, nedense(!) hiç olmayan... Ýsmet Özel, "insan namazý deðil, namaz insaDediðiniz gibi, böyle bir noktaya ulaþmak, inný kýlmalý" diyor. Poetika da biraz böyle olmalý, sanýn hayatýna maloluyor. Gençliðimde, bir günyani kendisini yazdýrmalýdýr. Ve bu da, belli bir de dört beþ þiir yazdýðým olurdu. Süsleme yapmaolgunluk döneminden sonra olur, olmalýdýr. yý, dolambaçlý yollarda dolaþmayý çok severdim. Bakýyorum da, henüz þiirini kuramamýþ, üsluÞimdi, otuz beþ yaþýndayým. Her gün düzenli olarak þiir çalýþmama raðmen, iki ayda bir þiir ancak bunu bulamamýþ birçok genç þair, daha doðrusu bitiriyorum. Yani, genç iken, bir hafta seyrediyor, þair adayý; poetika yazma, þiir üstüne büyük laflar bir saatte yazýyordum. Þimdi, iki dakika seyredietme yarýþýna giriyor. Adeta, þiir üstüne ne kadar çok þey bildiklerini ispatlamaya çalýþýyorlar. Oysa, yor, iki ayda yazýyorum. bunu ispatlamalarý için, öncelikle iyi þiirler yazOrtaya böyle meþekkatli þiirler çýkýnca, ister malarý gerekiyor. Önce yemekten anladýklarýný isistemez þunu düþünüyorsunuz: Þiir yazarken napatlamalýlar, ondan sonra yemek tarifi vermeliler. sýl yoruluyor isem, okuyucu da okurken öyle yoGökhan Özcan'ýn çok sevdiðim bir sözü var: rulmalý... "Yolunu kaybedenlerin tarihi, haritanýn icadýyla Kliþe bir laf vardýr: "Þeytan ayrýntýda gizlidir" baþlar." Bunu da bir kenara not etmekte fayda var. diye. Sizin þiirinizde güzellik ayrýntýda gizli. Hiç Bana gelince... Þiir, baþlý baþýna besin deðeri kimsenin dikkatini çekmeyen hayatýn içindeki yüksek bir þeydir. Dolayýsýyla, poetikamý oluþtugüzellikler sizin þiirinizde en vurucu dizelere dörurken, öncelikle þiirimden besleniyorum. Açanüþüyor. Hayatla þiir arasýnda nasýl bir köprü kucak olursak; þiire yüklediðim anlam ne ise, þiirin hayatýmdaki karþýlýðý neye takabül ediyor ise, porup ayrýntýlarý þiirde dönüþtürüyorsunuz? etikam da ona göre þekilleniyor. Nitekim, yazmýþ Yapým gereði, her sokaða çýkýþýmda, dünyaya 14


olduðum ve ileride kitaplaþtýrmayý düþündüðüm yazýlar, derdimi daha iyi ortaya koyacaktýr.

Genç þairleri nasýl görüyorsunuz? Türk gençliðin hal ve gidiþatýný iyi görseydim, genç þairleri de iyi görürdüm. Bir kaç istisna haÞiirinizi, Türk þiiri içinde nereye konumlanriç, genç þairlerle ilgili iyimser þeyler söylemem dýrýyorsunuz? mümkün deðil. Çünkü, genç arkadaþlarýn çoðu, Saðlam þiirler yazmaya çalýþýyorum. Ýþimi, býrakýn ustalarý, ileride rakip olarak karþýlarýna çýmümkün olduðu kadar iyi yapmaya gayret ediyokacak olan yaþýtlarýný bile tanýmýyor. Birbirlerinrum. Þiir yazarken, tüm gücümü, vaktimi ve hüden habersiz olduklarý için, toplu hareket etme nerimi kullanýyorum. Beni nereye koyacaklarý, imkâný da olmuyor. na sýl ko num lan dý ra cak la rý, eleþ tir men le re ve Bizim kuþak, bu açýdan daha þanslýydý. Birbiriokuyucuya kalmýþ. mizden haberdardýk. Saatlerce oturup þiirlerimizi, yazýlarýmýzý tartýþýyorduk. Bizim kuþaðýn öne çýkan isimlerine baktýðýmýzda, bunlarýn, ayný orGünümüz þiirinin problemleri olduðunu dütamda bulunduklarýný, iyi kötü bir hukuklarýnýn þünüyor musunuz? Bunun temel nedenleri sizce olduðunu görürüz. neler? Bundan dolayýdýr ki, yaþýtým olan birçok þairin Günümüzde yazýlan, yayýnlanan þiirlerin büsadece yazdýklarýný bilmem, ne yük bölümü, okuyucuyu ikna Genç ar ka daþ la rýn ço ðu, edecek özelliklere sahip deðil. yazacaklarýný da az çok tahmin Gerçi, bir þairden yazdýklarýný ederim. býrakýn ustalarý, ileride ispat etmesini bekleyemeyiz, rakip olarak karþýlarýna çýGençlerin kendilerini fazla ancak akademisyenlerden fagösterememelerinin bir diðer kacak olan yaþýtlarýný bile nedeni de, kendilerinden yaþça lan bekleriz bunu. Fakat, betanýmýyor. Birbirlerinden büyük olanlarýn, hâlâ görünmenim iþaret ettiðim þey, ispat habersiz olduklarý için, deðil, ikna. Yani, inandýrýcý olye doyamamasýdýr. ma durumu... toplu hareket etme Sözgelimi, son bir kaç yýlda, Kırklar dergisi genç isimleri imkâný da olmuyor. ede bi ya tý mý za ka zan dý ran Bosna, Çeçenistan, Irak ve Fiönemli bir dergiydi. Kýrklar kapandýktan sonra listin'le ilgili, kimi kýsa, kimi uzun, yüzlerce þiir edebiyat dünyasýný belki daha sakin gözlemleme yazýldý. Fakat bu þiirlerden hangi birisi, Cahit Zaimkanýnýz olmuþtur. Dergileri, yayýn dünyasýný rifoðlu'nun iki dizelik þiiri kadar etkili ve inandýnasýl görüyorsunuz? rýcý oldu? ["Bu sabah ezan sesi gelmedi camimizKýrklar dergisiyle ilgili fazla konuþmak istemiden / Korktum bütün insanlar, bütün insanlýk yorum. adýna..."] Davalarýn bile sektöre dönüþtüðü, kapýya deYazýlan þiirlerin inandýrýcýlýðýný kaybetmesi, ðil de kasaya oturanlarýn itibar gördüðü, ambalaþairlerimizin nereye baktýðý ve nerelerden besjýn içindekini solladýðý, iþporta uyanýklýðýnýn her lendiðiyle de yakýndan ilgili. Kendi insanýna bakan ve öz kültürü ile beslenen þairler, her zaman alana sirayet ettiði, çalýþkanlýðýn kölelik / dürüstbu tehlikenin dýþýnda kaldýlar. Fakat, baþkalarýna lüðün ahmaklýkla anlamlandýrýldýðý bir çaðda; büözenip bakýþlarýnýzý onlara çevirdiðiniz vakit, soyük çoðunluðunu sýkýþýnca özgürlükçü, acýkýnca run da baþlýyor demektir. toplumcu, zenginleþince serbest piyasacý, kendiBatýlýlar kuþ heykelleri yaparken; Osmanlý, ni gizlemesi gerekince millici olanlarýn oluþturkuþlara ev yapmayý tercih etmiþtir. Batý, cansýzý duðu bir toplumda; "titizlik ahlakýn ta kendisiile uðraþýrken, Osmanlý, canlýlarý koruma ve dir" sözünü ilke edinirseniz, üzülürsünüz... memnun etme yoluna gitmiþtir. Þimdi siz, kuþevEvet, böyle bir ortamda, dergi çýkarmak, sakal leri yapmak yerine, bu topluma kuþ heykeli patýraþý olurken konuþmaya benziyor. zarlamaya kalkýþýrsanýz, baþarýsýzlýðýn kapýsýný Bunca tecrübeden sonra, týraþ olurken bir çalmýþ olursunuz. daha konuþur muyum, bilmem... Yine de, iyi þairlerin hakkýný vermek gerekiyor. Evet, Türk þiiri iyi yoldadýr, fakat birçok þair kötü yola düþmüþtür... 15


Son düzlük Hüseyin Akýn "kolaycýlýðý", "piyasaya sürüleÞair, þiirlerinde okuyucularýbilirliði" tercih etmekte. ný sustuklarýna, nesirlerinde ise Ýbrahim Tenekeci'nin iþte konuþtuklarýna tanýk kýlar. Son Düzlük'te yaptýðý en çarÞiir serüvenine az çok þahit pýcý hamleler, bir yazar olarak olduðum Ýbrahim Tenekeci'nin bu ra da ken di ni gös te ri yor: yeni kitabý Son Düzlük'ü okur"Gerçek sanatçý, bu dünyada ken, þairin kaleminden çýkan düzyazý ile kalemini düz bir sarahatý kaçmýþ kiþidir. Yüksektýh üzere süren bir yazarýn yazlik korkusu olan bir kuþ gökdýklarý arasýnda her þeyden evyüzünde nasýl yaþarsa, o da vel bir karakter farký olduðunu yeryüzünde öyle yaþar." fark ettim. "Tesellim ise þu: Ben þiir Son Düzlük, at yarýþlarý ya yazmýyor, dünyayý bir kenara da araba yarýþlarýna ait bir ifade. yazýyorum." Pistlerin son virajý dönüldükten Ýbrahim Tenekeci þiirde olduðu gibi, nesirde de yazdýksonra koþulan mecraya verilen larýna yabancýlaþmýyor. Yazdýkad. Bilenler bilir, bu düzlükte larý, kendi tarihine ait satýrlar. araçlar en yüksek hýza ulaþýrlar. Mekânlar, þaire özgü zamanlaHerhalde atlar da öyledir. rý karþýlayacak cinsten ve olBir önceki deneme kitabýnSon Düzlük dukça mütevazý. da Uçuþ Denemeleri yapan þair, Ýbrahim Tenekeci Her ne kadar yazýnýn iç me"aðýr ol bay düzyazý" diyerek, Birun Yayýnlarý nesir tadýnda yazdýklarýný uçaða kân larýný ve duvarlarýný göreNesir bindirmeye çalýþýrken, bu kez mesek de, yazarýn üslubundan düz bir satýhta en son hýzý deneoldukça sýcak ve sýradan memeye çalýþýyor ve tabii bunu baþarýyor da. kânlar olduklarý anlaþýlýyor. Söz ekonomiden, siTam burada "Þairin hayatý þiire dâhil" diyen yasetten bile baþlasa, bir þekilde edebiyata, yani Cemal Süreya'ya hak vererek bir þey daha ilave daha çok insani olana gelip dayanýyor. Örneðin, etmenin sýrasý: Þairin düzyazý olarak yazdýklarý da uzun yaþamanýn sýrlarýný konu alýrken, bunun çaðdaþ anlamda tipik bir çýlgýnlýk olduðunu hatýrþairliðine dahidir! latýp konuyu yine okuyucuya kalbinin yerini gösTenekeci daha ilk baþta "Niçin yazýyoruz" sotererek noktalýyor: "Uzun yaþamak, ancak 'eser rusunu kovalamakla söze baþlýyor. Bilinçli olarak vermek'le mümkündür. Diyelim ki Yunus Emre bu sorunun peþine düþmüyor, onu dermanýnýn gibi þiirler yazamadýk, Mimar Sinan gibi eserler kesildiði noktaya kadar kovalýyor. Yazmaya ilk oturuþundan itibaren niçin yazdýortaya koyamadýk. Ama en azýndan hayýrlý evlatðýnýn zaten þuurunda olan bir þairin daha kitabýn lar yetiþtirebilir, insanlarýn duasýný alacak hayýrlý giriþinde bu sorunun peþine düþmeyeceði belliiþler yapabiliriz." dir. Yazmak, faniliðe karþý bir ölümsüzlük arayýþýSon Düzlük, modern hayatla didiþen bir þairin hesaba katýlmamýþ günlerden oluþan günlükleri dýr. gibi. Gezip gördüðü yerlerden, aklýna düþen þeyNe yazýk ki, popüler kültür yazma eyleminin lere varýncaya kadar okuyaný meraklandýrýp heyebu ontolojik karakterini günübirlik var olma, þöhcanlandýrmaya yetiyor. ret ve piyasaya koþullanma gibi bozmak için elinden geleni yapmaya devam etmektedir. Popüler Tenekeci, doðaya dönmenin modern insan kültür arz-talep kanunlarýna uygun bir þekilde için imana dönmek ya da iman tazelemeye denk 16


bir yenilenme olduðunun özellikle altýný çiziyor. Bir þiir durup dururken neden ve nasýl yazýlýr, bunun cevabýný alýyoruz bu satýrlardan. Ýnce þeyleri durup düþünmeye vakti olmayan insanlarý gerçekten yoracak þeyler Ýbrahim Tenekeci'nin göstermeye çalýþtýklarý. Bir otun iç organlarý, havlunun içindeki taþ, insan ve kibrit çöpü, köye giden çocuklar, Nurtepe Merkez Camii, çiçekler ve çingeneler, viþne aðacý, çiçek böcek iþleri ve bir piþirimlik ýspanak... Kendi eli ve diliyle ürettiði, bir türlü altýndan kalkamadýðý meþguliyetlerin zebunu olan insancýklar için, elbette yorucu þeyler bunlar. Þehrin insaný, þiire dönüþme ihtimali olan her þeyden korkarak motor gürültülerine sýðýnýyor. Þiirin insaný ise motor seslerinden viþne aðaçlarýna, aþkýn saçak altlarýna ya da Nurtepe Merkez Camii'ne sýðýnýyor. Son Düzlük'ü kentin kirli yaðmurlarýndan ve telaþýndan kurtulmak için koþarken önüme çýkan bir saçak altý ya da kýr kahvesi sýcaklýðýnca okudum. Düzyazý tadýna doðru yürüdüm, fakat þiir tadý aldým.

Þiir sa natý

Son Düzlük’ten

Þairler gökten zembile inmez. Þiir þairin üretimidir. Þair bir toplum içinde yaþar; dolayýsýyla onu, içinde yaþadýðý toplumun deðer yar gýlarý, sosyal konumu ve bunun sonucu olan þiir akýmlarý yönlendirir. Þairlerin þiir üstüne görüþlerini toplayýp deðerlendirirken çaðlarýnýn þiir akýmlarýný, þiir okullarýný da tanýtmak gerekir. Þiir Sanatý, Mayakovski'nin dýþýnda, Fransýz þairlerinin þiir görüþlerine yer vererek, Tanzimattan günümüze dek topal adýmlarla da olsa Fransýz þiirini izleyen Türk þiirinin bir biyografisini çýkar mayý amaçlýyor. Er doðan Alkan, þairlerin þiire deðgin düþüncelerini, onlarýn içinde yer aldýklarý akým ve okullarý, Fransýz þiirinden etkilenen Cumhuriyet Dönemi Türk þairlerini ayrýntýlý bir þekilde açýklarken, þiirin temel sorunlarýna dair genel bir bakýþ da sunuyor.

Yazmak, faniliðin saldýrýsýna karþý, bazý yetenekli insanlarýn gösterdiði reflekstir. Refleks ne kadar güçlü olursa, refleks sahibi o kadar uzun yaþar. Bu, þu anlama geliyor: Edebiyatçýlar, genellikle ömürlerini uzatmak için yazarlar. Mesela Mehmet Akif Ersoy hâlâ yaþýyor, yaþamaya da devam edecek. Yunus Emre veya Þeyh Galip de öyle. Fakat bu insanlarýn arkadaþlarýný, yaþýtlarýný kim biliyor? Kimse... Biraz dikkat edince; ayakta kalan, ömrü uzayan isimlerin, edebiyata meslek olarak deðil de mesele olarak baktýklarýný görüyoruz. Meslek ile mesele arasýndaki farký önemsiyorum. Önemsiyorum çünkü, meslek sahibi, meselesini, dolayýsýyla kendisini kaybetmez. Yine, ayakta kalan edebiyatçýlarýn, edebiyatý tutunacak dal olarak deðil, dikilecek fidan olarak gördüklerini biliyorum. Malum: Tutunduðumuz dal kýrýlýrsa uçuruma yuvarlanýrýz, fakat diktiðimiz fidan kurursa, yenisini dikeriz.

Þiir sanatý, Er doðan Alkan, Ýnkýlâp Yayýnlarý, Ýnceleme

17


Osman Ko nuk þiiri “Abdal yaralý, Yunus sessiz, ben þaþkýn”

Haydar Er gülen (Bu yazý 1983'de yazýldý. 23 yýl sonra hiç deðiþtirilmeden yayýmlanýyor. H. E.)

Osman Konuk daha önce "Yöneliþler"de okuduðumuz þiirlerini, ilk kitabý "Seni Yalnýz Ben Anlarým" (Üççiçek Yayınevi, 1983)'da topladý. Bu toplu okumadan çýkarýlabilecek ilk sonuç, þairin çok kullanýlan kimi sözcük ve sýfatlara, az alýþýlmýþ göndermeler ve nitelemelerle anlam yüklediðidir. 'Anlamýn yükü'nün þiirsel deðere olan katkýsý ise dizelerin çoðunda açýkça görülür: "bu orta boy dünyada / defterlerinin orta boy alan", "bir leblebi atsam kalabalýklara / üçüncü savaþ çýkardý". Anlam kalýplarý ise kliþe nitelemeler olmaktan çýkmýþ, trajik ve ironik olaný gövdesinde eriterek yeni bireþimlere, yeni anlamlandýrmalara ulaþma imkâný vermiþtir: "telörgüsü giysiler þeytanýn en uzun týrnaðý rendeler". Ütülü papatyalar ve konforlu ayrýlýklarla örülen "yeni aþk þiiri" ise þöyle biter: "Ödemeli özlemler göndereceðim sana saçlarýn için kablo / arkadaþlarýndan çeneler getireceðim burnuna çok yakýþýr / sevgi mi dedin olsaydý seve seve ama bende de hiç yok."

Osman Konuk

sonunda, eleþtirel ögeleri faklý olsa da, Ece Ayhan'ýn 1970'lerde söylediði "Bu toplum insan toplumu deðildir" yolundaki tespitine benzer, bir tanýmlama söz konusu: "Ey bezirgan / yarýn pazar ertesi / ve sokaklarda dans etmek yasak / ölüm törenleri de, topluca hüzünlenmek / yarýn bir deli meydanda fýkralar anlatacak / Herkes / yanýndakine baka baka soyunacak / soyuna soyuna yitip gidecekler." (agy. s.33). Ama baþka bir düþünsel düzlemde geliþtirdiði karþý-söylem, bu grotesk dünyanýn eleþtirisini, 'dýþarýdan' belirlemiþ bir söz uyarýnca 'hitamýna erdiriyor: "… katýþýksýz bir dilek dile / kýyamet".

Þiirlerin tümünü ortak bir paydada deðerlendirmek gerekirse, 'grotesk' bir dünya içinde sýkýþýp kalmýþ, 'tarihsizleþtirilmiþ', giderek belleðini 'konformist' kaygýlarla aðýrlaþtýran yeni insan türünün þiirleri denebilir. Konuk da 'muhalif' bir kimlik içinde, þair-eleþtirmen olarak bakýyor bu grotesk dünyaya. Öznesinin konumu ve zamaný sürekli farklýlýklar göstermesine karþýn, bu yeni insan türünün deðiþen yüzleri, korkularý, kaçýþlarý, yanlýþlarý, az da olsa yaralar biriktirip saðlýða erme imkânýnýn mevcut olmasý, sonunda tek ve büyük bir öznenin gövdesinde kiþiselleþiyor. Konuk, bir bakýma bu özneden sorumlu kýlýyor þiirini, "Ýnsanlýk Eðrisi" adlý uzun þiirinde, bu sorgulamanýn ipuçlarý, þiirin 'sözden öte' olduðu gerçeðini öne çýkartacak, yalýn ama kapsamlý 'beyan'larla açýða vuruluyor: "Saatlerdir insaným / … / insansak çok uzaðýz eski iyi dostlarýmýza". Þiirin

Osman Konuk için, bu, tarihten sürülmüþ bir insan toplumu ya da 'cemaat' içinde, yine de yeni tarihler aramaktansa, þimdi'nin tarihine þimdilik yaslanan insanlarýn þiirleri olarak okunmasý gereken 'içedönük' bir eleþtirinin baþlama yeridir. Kitabýn belki de köþetaþý sayýlabilecek þiiri, anlattýðý toplumun (cemaat), þair-oðul tarafýndan tutulan günlüðü diyebileceðimiz "Bir Çocuk Yolcu"dur: "Kirpiklerim tozlu uzak ve arka ülkelerden geldim / burda çalýnan davul bizim ordan duyulmaz o kadar uzak / onaylanmadý tarihim kirpiklerim ondan ýslak / ödül istemem acýma acý çe18


kin lütfen siz de / yüzüme bakmayýn utandýrmayýn öyle susmayýn". Konuk, ironik olanýn dozunu da iyice arýrarak, kendisiyle ve bu 'sýkýþtýrýlmýþ' dile sebep olanlarla hesaplaþmasýný ince bir alayýn içinden yapýyor: "… sýk sýk tahtadan bir tarih yapýyorum kendime / kuzeyden gelen kavimleri tarihe almýyorum / ayýp oluyor ama / savaþlarda bazen de þike yapýyorum". Kitabýn uzun ve baþarýlý þiirlerinden "Kötülük"de de, bu tarihin içinde eritilmiþ ve kaybolmuþ kendi tarihini arýyor. Konuk'da sorunsal olan tarih, 'normatif' bir düzeyde kalmayan, süslemeci bir unsur olarak durmayan bir vurgu oluþuyla, bir tür 'parçalanmýþ zamanlar'ýn simgesi. Þair-oðulun diline düþerek, yeniden ve yoðun bir biçimde hatýrlanan / hatýrlatýlan bir yitikler tarihi. Yitirilmiþlerin þarkýsý. Belki de, fonda sesini içine atmýþ bir koronun kýpýrdayan sessizliðini de duyarsýnýz, kulak verirsiniz: "Tarihi kurcalarken hep kendi fotoðrafýma rastlýyorum / Silinmiþ yüzümün boyalarý, surlarým yýkýk / hiçbir takvimde iþaretlenmiþ bir günüm yok / el yordamýyla gülüyorum - güldükçe borçlarým çoðalýyor dünyaya." Bu sorgulama, kimi toplumsal faaliyetlerin eleþtirisini de beraberinde getiriyor. Yeni insanýn yeni tarihi de bundan payýný fazlasýyla alýyor: Yaz günleri, belirli tatil mekanlarý, aydýn adalarý haline gelmiþ kimi beldeler, kentte ve taþrada, pazarlanmýþ söz'ün bedeli olarak sunulan 'yeni bohemlik': "evden kaçtým oyundan çýktým kurdelamý düþürdüm / elimle yüzümdeki öfkeyi okþuyorum / takvimler ve ayrýlýk aþaðýlarda kaldý / unuttum okumayý dünyada ne yazýyor". Konuk, þiirinde kimi karþýtlýklardan da yararlanýyor: "zencileri tek seven güneþ benim demektir", "Beyaz üzerine þiþman davranan", "Aðlayan abdal ile gülen aptallar arasýndayým / suçsuzluðumun bir parçasý bütün suçlarým".

Nu ret tin Dur man Akþam ki aþi nadýr ötesi yok ki yüzüm zorla aynaya bakacak gölgesi olmayan ayna üzgün sokak or tasýnda lepiska bir çýðlýk atacak çözülmedi gitti düðüm iyi ki ýþýklarý akþamýn çekip vur madýlar beni elimden bir hadise için kaç akþamý zehirledi elbet melâl denizinde cevabý var gözyaþýnýn eðer ateþlere yanmak sakinin elinde ancak yara çok derin olacak demir çarýk yok ar týk asa'yý musa yok dedim vursa gür zünü indirse ne olur sanki maðrur baþým üstüne

"Nasýl yaþanýr, ona uðraþýyoruz / Dilek aðacýndaki yaralý abdal / Balýk karnýndaki Yunus ve Ben" dizelerindeki 'hakikat'ýn coþkusuyla, Osman Konuk'un ilk kitabýný sevgiyle anlamaya çalýþýyorum.

19


Ýsmet Özel ve top lumcu þi ir Yakup Altýyaprak zamanda þairin Ýkinci Yeninin ötesine geçerek kendi özgün þiirini oluþturmuþ olduðu yerdir. Ýsmet Özel þiirinde tok bir sesle sürekli bir mücadeleyi ve çatýþmayý kendisine hedef alan birey Ýkinci Yeni þairlerin yenilgiyi kabullenmiþ bireyinin ötesindedir. Nasýl Turgut Uyar ve Edip Cansever gibi þairlerin þiirlerinde daha sonralarý yöneldikleri toplumcu hava Ýsmet Özelvari olacaksa Ýsmet Özel'in toplumculuðu da daha ilk þiirlerinden itibaren bireyin iç dünyasý çerçevesinde iþlenecektir. Bu günden geriye bakýlýnca þu soru oldukça anlamlýdýr: Ýsmet Özel þiirindeki bu sert ve kavgacý hava acaba þairin toplumcu dünya görüþünden mi kaynaklanýr yoksa þairin kendi iç dünyasýndaki bunalým ve kavganýn dýþa yansýmasý olarak toplumcu bir söyleyiþi seçmesinden mi? Ýlk gençlik yýllarýndaki þiirlerinde oldukça sýk rastlanan kuþ ve çocukluk imgesine kavga ve savaþ havasýyla birlikte rastlanýr. Bu hava bir çocuðun idealize edip kurguladýðý bir dünyayý imler:

Ýkinci Yeni þiir edebiyat dünyasýnda öylesine etki yaptý ki nasýl bir sebebe baðlanýlýrsa baðlanýlsýn bu etkinin gücü görmezden gelinemiyordu. Toplumcu þairler bu etkinin gücünü hemen dönemin siyasal havasýna baðlayarak açýklamaya çalýþtýlar. Aslýnda eleþtirilerinde bir haklýlýk payý yok deðildi. Çünkü Ýkinci Yeni þairleri daha çok yenilginin þiirini yapmýþlardý. Fakat bu yenilgi toplumcularýn iddia ettiði gibi dönemsel bir siyasal havanýn ürünü deðildi. Bu, modern insanýn kendi oluþturduðu modern yaþamla giriþtiði mücadelenin sonundaki yenilgi idi ve bu yönüyle de oldukça anlamlýydý. Fakat daha çok þiirin biçim özellikleriyle sýnýrlý kalan bu anlayýþ akýmýn asýl yönüne bakmayacak ve sýð sularda avlanýp duracaktý. Yine de Ýkinci Yeninin getirdiði söylemin gücü, imge zenginliðinin saðladýðý çekicilik, anlam yoðunluðu tüm þiir dünyasýný etkileyecekti. Bundan dolayý tüm 60 kuþaðý þairleri yönelimleri ne olursa olsun þiire Ýkinci Yeni etkisiyle baþladýlar. Çünkü kýsa sürede ortaya çýkan þiirsel birikim kendini bir yerde zoraki dayatýyordu. Özkan Mert, Süreya Berfe, Egemen Berköz, Refik Durbaþ, Ataol Behramoðlu gibi toplumcu þairler de bu etkiden nasiplerini fazlasýyla alarak þiire baþladýlar. Siyasal duruþlarý itibarýyla tasvip etmeyip karþýsýnda da olsalar þiirlerini ister istemez ona yaslamak zorunda kaldýlar. Bu þairlerin þiirlerindeki toplumcu yönelim de Ýkinci Yeninin olanaklarýyla özgünleþti. Fakat bu þairlerin þiirlerindeki Ýkinci Yeni etkisi ancak imge ve biçim boyutuyla söz konusu oldu yoksa düþünce boyutuyla deðil. Bu þairler de ister istemez toplumcu þiirin düþünsel alandaki açmazlarýna düþmekten kurtulamadýlar. Bundan dolayý da çok fazla derinliði olan þiirler yazamadýlar. Bazen biraz garip, bazen biraz toplumcu, bazen de biraz Ýkinci Yeni olarak kaldýlar. Ancak içli ve lirik olduklarý sürece dikkat çektiler. Yine de bu kuþak Ýkinci Yeni þiirden geçerek toplumcu þiire yeni bir ses getirip yeni açýlým oluþturacak Ýsmet Özel gibi bir þairi ortaya çýkaracaktýr. Ýsmet Özel þiiri asýl gücünü imgelere tok bir ses kazandýrmýþ olmasýndan alýr. Bu durum ayný

o zaman ben atlýydým iþte saçlarýmda geceler morarýrdý yorgun olamazdým çok uzaklardaydý yurdum çünkü boyuna tüfenkler doldurmuþtum sularýma girilmezdi çýðlýklardan

(Tüfenk)

Yine de bu þiirlerde ifade edilen kavram ve imgelerin havasýný oluþturacak tok söyleyiþ henüz oluþmamýþtýr. Ýmge, Ýkinci Yeninin o kendine özgü havasýnda oldukça iddiasýz bir þekilde kendini ortaya koymaktadýr: "Çünkü bitkinliklerini günden saklar ekinler / ekinler çocuklarýn en rahat uykularý" (Yorgun) Yine daha sonraki þiirlerinde de görülecek olan sürekli bir geçmiþ, sürekli bir çocukluk unsuru ilk þiirlerden itibaren yoðun bir þekilde göze çarpar. Fakat bu, daha çok bir çocuðun kendisi için biçtiði yaþamý yaþayýp da geçmiþe dönmesi þeklinde ortaya koyulur. Misyonunu tamamlamýþ bir militanýn geçmiþi hatýrlamasý gibi. Oluþturulan bu masalsý mücadelenin kime karþý, nasýl ve 20


Fakat þair için dingin bir yaþam söz konusu deðildir. O bakýmdan babanýn yaþamý idealize edilmez. Ýdealize edilen çatýþmacý yaþamdýr. Çünkü "yaþýyor olmak savaþýyor olmaktan baþka bir þey deðildir", "Yaþamak bir sanrý deðilse öç alýnmak gerektir", "Ýnsan can taþýdýðý müddetçe her an içten içe kaynýyor demektir" Þairin içindeki bu itki önceleri bir partizan ve devrimcinin yaþamýnda kendisini bulur: "Ölünce bir partizan gibi ölmeliyim" "Sen þimdi sevincimin akranýsýn ey kanýma çakýllar karýþtýran isyan doðrusu seni topraðý eller gibi sevdim ……. partizanlýðým dalaþmak istiyor anla" "çünkü kavganýn göbeðidir benim yerim …… ýtýr kokan benim yumruklarýmdýr benim kavgamdýr o aþk diye tanýnan"

nerede olduðu belli deðildir. Bu masalsý hava deðiþik imgelerle varlýðýný sürdürürken "baba" unsuru ayný masalsý hava içinde þiire girer. "Baba" geleneksel yaþamý temsil etmesi yönüyle de þiirde yer tutar. Yaþamýnýn eksik kalan bölümlerine raðmen yaþamý çözmüþ olmanýn verdiði rahatlýk içindedir. Bu bakýmdan sürekli arayýþ içinde olan þairle bir zýtlýk içerisinde sunulur. Fakat yine de bu "baba" tiplemesi þair tarafýndan yüceltilmez:

"vursun isyanýn bacýsý olan kaným karanlýða"

Bu þiirlerde sürekli arayýþ içinde olan, sürekli yaþamla ve kendisiyle didiþen bir insan tipolojisi karþýmýza çýkýyor. Kanaatimizce sol jargon bu didiþmenin bir ürünü olsa gerek. Nasýl daha sonralarý Ýslamcý jargon ve Türkçü söylem de bu didiþmenin bir ürünü olacaksa. Aslýnda yaþamla bir sorgu mücadelesine giren herkesin ilk sýðýnaðýdýr ideoloji. Ýsmet Özel þiirinde isyanýn doðurduðu bu isyan neye ve kime karþý bu belli deðil- kavga ve çatýþmalar yüceltilerek ortaya konuyor. Ýkinci Yeninin getirdiði imge yýðýný tüm bu unsurlarý iþlemek için bir araç olarak kullanýlýrken tok ve kavgacý bir sese ulaþan þiir, toplumcu þirin ulaþtýðý yeni ses olarak alkýþlanacak toplumcu akým bu þiiri el üstünde tutacaktýr. Yalnýz bu þiirdeki ses ve söylemin ne ölçüde toplumcu anlayýþýn, ne ölçüde þairin kendi bireyselliðinin bir ürünü olduðu bir soru iþareti olarak kalacaktýr. Çünkü Ýsmet Özel þiirinde toplumcu þiirin söylem ve temalarý modern bireyin içselliðinin dýþa yansýmasý olarak gözükür. Bu yönüyle de aslýnda bireycidir Ýsmet Özel'in þiiri. Fakat þiirdeki kapalý, kavgacý tok söyleyiþin toplumcu þiire getirdiði hava bu þiir açýsýndan önemlidir. Çünkü Nazým'dan itibaren toplumcular hep ajite edilmiþ bir þiir ve toplum-

babam uçurtmalarýmý benden çok severdi bilirsin þimdi uçurtmalarým büyük ....

(Ölü Asker Ýçin Ýlk Türkü)

Çünkü bu imge þairin yaþamýndaki düþüncelerin belirli bir temele dayanmadýðý çocukluk ve gençlik duygularýnýn verdiði etkiden ortaya çýkar. Beklenen idealler, hedeflenen yurtlar, idealize edilen düþüncelerin gerçekleþmesi mümkün olmaz. Çünkü gerçeklik idealize edilen yaþamýn dýþýndadýr. "Çünkü her yerde bir göðün ufak kaldýðý vardý" …… her yerde köpeksi koklaþmalarýn sürüp gittiði vardý uyurken bir kadýna doyar gibi kanardý ayaklarým kanardý ve bir irin seliyle boðulurdum her sabah oysa babam bilirdi yaþadýðýný aptes alýrdý çünkü anlatacak þeyleri vardý, eðilip kalkmalarý dualar okumasý, doðum sancýlarýyla býrakýp gitmesi anamý

(Bakmaklar) 21


culuk oluþturup onun ötesine geçememiþlerdir. Ýsmet Özel'e varana kadar 60 kuþaðý þairleri de bunu baþaramadýlar. Böylece Ýsmet Özel toplumcu þiire yeni bir açýlým getirirken oluþturmuþ olduðu imge yýðýný ve söyleyiþle Türk þiirini de derinden etkileyecektir. Fakat gözden kaçan þey onun da þiirinde II. Yeni þairlerin anlattýðý modern bireyi farklý bir baðlam içinde ele alýp iþlediðidir. Çünkü Ýsmet Özel, þehirde yaþayan bireyin, tabiri caizse þehirli bireyin þiirini yapmýþtýr ve bu birey kendi iç çeliþki ve huzursuzluðunu çatýþma yoluyla ortaya koymaktadýr. Þiirin asýl gücü de buradadýr kanaatimizce. Yaþamý ölümle anlamlandýrmak, daðlarda ölen arkadaþlardan bahsedilmesi, halk, partizan, devrim söylemleri bugünden geriye baktýðýmýzda ne ölçüde gerçekçidir. Ama þiire sesini kazandýran bu söylemlerdir yine de. Sanat ve þiir bir dýþavurum aracý olarak görülür. Sait Faik'e "yazmasam çýldýracaktým" dedirten itki budur. Fakat sanat insanýn iç dünyasýnýn dýþa vurumu olarak anlam kazanýrken sanatçýyý da engin gözüken sýnýrlarýyla hapseder. Sanatçý artýk sanatýna mahkumdur. Ýsmet Özel þiirini þairin yaþamýnýn bu açýdan yansýmasý olarak deðerlendirmek mümkün:

Ez ra Pound Cürüm Þarkýný bize söyle aþk ve avareliðe, Baþkasý deðmez sahipliðe. Birçok diyar gezsem de, Hiçbir þey gör medim daha zinde. Gül yapraklarý ölse dahi elemle, Yeðdir yanýmda olmasý leylimin, Yüce iþler dense Macaristan içre Aþmak için tüm inancýný beþerin. Çev: Nurullah Koltaþ

ben güya þiirler yazdýðým için mahpusmuþum mahpus olduðu için þiirler yazarmýþ Ho amca

(Muþ'ta Bir Güz Ýçin Prelüdler)

Fakat kendisine sürekli bir misyon biçen hatta zaman zaman bir misyon kargaþasý yaþayan sürekli kavga halinde, sürekli kendisiyle ve çevresiyle çatýþan þairin þiirini yaþamýnýn bir yansýmasý mý yoksa oluþturmak istediði masalýn bir yansýmasý mý olarak görmek lazým. Sanýrým tartýþýlmasý ve çözülmesi gereken burasý ……… þehre varýnca artýk meþinler giymelisin sen o baygýn sevgilerin adamý deðilsin sana yaþamak düþer çarklarýn gövdesinde bin demir kapýyla hesaplaþmaktan omzun çürümelidir bin çeþit güneþle ovulmalýdýr gaddar ellerin yürü yangýnlarýn üstüne, kendi alevini de getir çarpýntýsýz dakikasý olur mu devrimcinin …. dikkat et hiçbir þey ýslatmasýn namlularý

Ezra Pound (1885 - 1972)

(Mazot)

22


F. Zeh ra Kal kan Drama gidiþi -Betüþ'e-boyunu istediðim gibi düþünmek ve piþmanlýðýný istediðim gibi yerleþtir mek yüzüne güzel þey hiç fotoðrafý olmadanRopdöþambrýný giymiþ geziniyor kent akþam akþam Elinden tespihini düþürüyor Belli belirsiz ölüyor surlar da ahþap kuþlar Havasý alýnmýþ patika ve bir de Hu deyiþi rüzgâr da akþamsefalarýnýn -bir kere daha elime geçmiþti bu fotoðrafsýzlýk belki doluydu dör t köþesi önemi yoktu dör t yaþýný tamamlamamýþ her hangi biri içinTam bu sýrada kent gar dýroba girecek Nâzým makinalaþmak isteyecek Bir imamatip duruþu yaklaþacak aksülamel bekleyecek Ve Betüþ yine boþver! diyecek Oysa bir tek a har fi bile kullanmadan Aðlayabilir di satýrlar boyu Aðlatmayý yeðlemeseydi ya da piþman olmayý -þimdi firûze rengine týkýþtýr mam gerek kenti üzerime özgür bir þeyler almam gerek hatta kâküllerine dokunmadan denizin ýslýk çalmam seni gör müþçesineÞu an þiir dolusu kusmak istiyor dayanýlmaz þekilde istiyor bunu Ben onu sahneden inerken izlemek istiyorum Biliyorum meþkur deðildi alkýþlanan fistolu kostümü bile Baþkasýnýndý belki Rolünü unutup bana bakmayý geçiriyor du aklýndan Üzgünüm demeyi, ben hep üzgündüm -betüþ sahneden inmiþtir ar týk sahte evlat olmaktan býkmýþtýr sesimin hepsini toplamýþtýr ve annemi ve kentin ýþýða en yakýn evlerini gitmeye koyulmuþtur satýrlar boyu-

23


Hayat bir deneme tahtasýdýr Hüseyin Akýn bir dinlenme vasýtasý olarak yöneldikleri çok görülür bir durumdur. Öyle ki bu insanlar bitip tükenmek bilmeyen yoðunluk ve yorgunluktan sonra kendilerini denemenin kucaðýna atarak rahatlatmaya çalýþýrlar. Örneðin, denemenin önemli isimlerinden Francis Bacon filozof ve yazar olmanýn dýþýnda; parlamento üyeliði, saray avukatlýðý, kral mühürdarlýðý, baþsavcýlýk gibi birbirinden farklý özellikte görevlerde bulunmuþtur. Keza, denemeciliðin babasý kabul edilen Montaigne için de ayný þeyi söylemek mümkündür. Felsefe tahsili yapan, oradan hukuka geçen, belediye meclisinde görev alan, sarayda çalýþan, belediye baþkanlýðý yapan ve babasýnýn ölümüyle birlikte kendisiyle ayný adý taþýyan Montaigne þatosuna çekilerek ölünceye kadar kendini denemeye vermiþtir. Yine Ortaçað'ýn meþhur hümanisti Erasmus da kilise öðretisine karþý çýkan bir din adamýydý, insaný ve bilimi (aklý) savunduðu kadar deliliði de farklý bir konuma yerleþtirmiþ ve "Deliliðe Övgü"isimli ünlü deneme kitabýný kaleme almýþtýr. Ülkemizde tanýnmýþ denemecilerin büyük bir kýsmýnýn da deneme-yanýlmayla bu noktaya geldiklerini uzun uzun izaha hiç gerek yoktur. Þiirin yaný sýra; roman, tiyatro ve incelemeleri de bulunan felsefeci, öðretmen, banka memuru, iþ müfettiþliði, kitaplýk müdürlüðü, basýmevi müdürlüðü… gibi sayýsýz iþle uðraþmýþ bir Salâh Birsel ismini burada anmadan geçmeyelim. Þiirin kapýsýndan kovulanlara her zaman denemede barýnacak bir yer olmuþtur. Yazýda yanýlmanýn baðýþlanýlabilir olduðu tek alan olduðundan mýdýr nedir, daha serbest daha baþýna buyruk ve kapýsýný cesaretle herkesin týklatabildiði bir alandýr deneme. Deneme yazmak bir konuþmaya katýlmak gibidir ne de olsa. Bir þeyler söylemek için ille de konuþmanýn çok içerisinde olmanýz þart deðildir bazen. Aynen bunun gibi bir þeydir, çoluk çocuk, genç ihtiyar bir tarafýndan insan sýcaklýðýmýzý yazýya taþýmak. Ýnsan deneme yoluyla kendinden söz açarken aslýnda dolaylý anlamda baþkasýný da anlatmýþ olur. Diðer yazýn türlerine göre denemenin kitle-

Hayat kendisini tanýmlamak için son noktayý koymamýza izin vermez. Ýçinde taþýdýklarýyla beraber sürekli hareket halindedir dünya. Þöyle bir dursa, ne demek istediðini anlamamýz kolaylaþacak. Bu sürekli dönüþe ister istemez insan kendini uydurmak zorunda kalýyor. Sonrasý, esrime, sarhoþluk ve düþünce bulantýsý. Montaigne'de ifadesini bulan "deneme" mutlak hakikatin karþýsýna göreceliði yerleþtirirerek, 'tabiatýn istediði gibi düþün ve yaþa', 'hiçbir kitabýn ve dogmanýn kulu kölesi olma' fütursuzluðuyla ayaklarýný özgürce günümüze doðru uzatmýþtýr. Konuþmayý yazmaktan ayýran þey, tutanaklara geçme zorunluluðu olmadýðýndan uçuculuðudur. Onun için konuþma yazmaya göre geliþigüzeldir ve keyfidir. Jest ve mimikle diyeceðini daha bir kuvvetlendirip inandýrýcýlýðýný artýrabilir. Yazýda ise mantýksal tutarlýlýðýn yaný sýra ortaya serilen kaynaklarýn zenginliði esastýr. Bu özellikler göz önünde bulundurulduðunda denemeye ne tam anlamýyla yazý ne de tamamýyla konuþma demek zor. Olsa olsa onun bulunduðu yer, konuþma dili ile yazý dili arasýnda bir yerdir. Tamamen yazý deðildir, çünkü jest ve mimiklerini, kapris ve acemiliklerini izleyebileceðimiz bir yüzü vardýr. Konuþmanýn uçuculuðuna karþýn o yatay ve akýþkandýr, dolayýsýyla zapt olunabilirliðiyle þifahi olandan ayrýlýr. Deneme bünyesinde iddiasýzlýðý barýndýran bir yazýn türü. Sonunun nereye varacaðýnýn hemen kestirilememesi onu geliþigüzel addetmemize yeterli bir gerekçe. Yazan kiþinin heyecan ve kalp atýþlarýný okuyucuya fark ettirmesiyle de karakteristik özellik arzeder. Bir insan nasýl olur da denemecilikte karar kýlar? Üstelik karar kýlma denemeye ters bir durum olduðu halde… Bunu cevabýný modern insanýn okuma ve yazma ile iliþkisinde aramak daha doðru olur. Çünkü türlerin iç içe girdiði bir yazýnsal dünyada yaþýyoruz. Üstüne üstlük "okuyucu" son derece huy ve kýlýk deðiþtiren bir garip varlýða dönüþmüþ. Günübirlik, tüketime müsait, hazmedilebilir olunanýn peþinde. Birden çok zihinsel ve yazýnsal uðraþ peþinde koþan kiþilerin, denemeye 24


Denemenin dili Aynur Kulak Türk edebiyatý tarihi içerisinde 'deneme' oldukça geliþmiþ bir türdür. Geliþmiþ bir tür olmasýnýn da ötesinde edebiyatýn geldiði noktalarý, geliþimini ayrýca sosyal, ekonomik, siyasal olarak toplumun nasýl bir geliþme içerisinde olduðunu göstermesi açýsýndan 'önemli' bir türdür. Deneme kitaplarýný okuyan okuyucu yazarý veya yazarýný, yaþadýðý toplumu, takip ettiði edebi ortamýn durumunu biraz daha yakýndan tanýma ve anlama imkaný bulur. Yani 'deneme' türü sadece bilinen anlamda 'serbest düþüncenin ifade alaný' olmasýnýn ötesindedir. Edebi bir türdür. Deneme türünün bilindik bir tanýmý vardýr. "Serbest düþüncenin ifade alaný ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarýn gözlemlediði veya yaþadýðý olay, olgu, durum ve izlediði varlýklarla ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin belli bir plana baðlý kalmayarak, tamamen kendi kiþisel görüþüyle serbestçe yazýya döktüðü birkaç sayfayý geçmeyen kýsa metinlere denir" Evet en anlaþýlabilir þekliyle deneme serbest düþüncenin ifade alanýdýr ve bu yüzden de belli bir konusu yoktur. Hemen her konu; tabiat, siyaset, din, edebiyat, felsefe, kültür, eðitim, dil vb birçok konu, deneme türünde kendine yer bulabilir. Burada belki de önemli olan unsur denemenin kendine birçok konu baþlýðý bulabilmesi deðil bu konularýn özgün bakýþ açýsýyla yazýlmasý, nirengi olabilecek bir no kta nýn vur gu lan ma sý dýr. Za ten 'de ne me' üzerine yazýlan bu yazýnýn asýl derdi de bu olacaktýr.

Michel de Montaigne

ye dönük tarafý iþte bu baþkasýnýn dünyasýnda kendini bulma heyecanýdýr. Bu yüzden Montaigne: "Her insanda insanlýðýn bütün halleri vardýr" der. Denemeci bizi kendi evine-iç evine götürür. Bu bir içtenlik olduðu kadar bizi kendinden bilip aileden biri saymasý anlamýnda bir samimiyet gösterisi ve jesttir. Þekilsel kurallardan ne denli arýnýrsa bulunulan mekan o denli ev olmaya daha bir yakýnlaþýr. Deneme için de bu böyledir. Dar kalýplar ve formalite kurallar yazarýn manevra alanýný daraltýp yürek yordamýný sýnýrlayacaðý gibi okuyucunun okuduðu ifadenin sathýna hiç çekinmeden teklifsiz boylu boyunca kývrýlýp uzanmasýný da engelleyip rahatýný kaçýracaktýr. He pi miz bir ya nýl ma bah çe sin den ko pup Adem'in çocuklarý olarak bu dünyaya geldik. Eðer Adem olarak memnu' aðaçtaki meyveyi merak edip denemeseydik yanýlmýþ olmayacaktýk. Dünya dediðimiz yer ve hayat dediðimiz süreç iþte bu denemenin eseridir. Denedik ve yanýldýk; bu tecrübeden bir dünya doðdu. Þimdi söyleyin lütfen, Adem babamýzýn ve Havva annemizin yerinde siz olsaydýnýz ne yapardýnýz? Bütün yalanýna ve yanýlmalarýna raðmen dünya dediðimiz bu yaþam alaný denemeye deðmez mi?

Nirengi noktalarý

Türk edebiyatýnda Deneme dendiðinde bu türde eserler vermiþ yazarlar arasýnda ilk akla gelenler; Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboðlu, Suut Kemal Yetkin, Salâh Birsel, Vedat Günyol, Enis Batur, Cemil Meriç, Nermi Uygur, Mehmet Salihoðlu, Ahmet Turan Alkan, Ali Çolak, Uður Kökden, Nurettin Topçu, Mehmet Kaplan, Bilge Karasu. Halbuki bu isimler haricinde

25


birçok yazar vardýr 'deneme' türünde eserler veren. Peki bu yazarlarý ön plana çýkaran, onlarý 'deneme' türü konusunda önemli kýlan etkenler nelerdir? Sürekli insanlarýn arasýnda bulunmalarý mý, çok iyi gözlem yapmalarý mý, insanlarýn, olaylarýn, konularýn temelde var oluþ nedenlerini çözmeleri mi? Nedir bu yazarlarýn ortaya çýkardýðý ve onlarý bu türde uzman yapan nirengi noktalarý? Tabii ki, her þeyden önce bu ismini zikrettiðim yazarlar çok iyi edebiyatçýlardýr, þairlerdir. Türk edebiyatýnýn en önemli kilometre taþlarýdýr hepsi de. Hayata dair, edebiyata, þiire dair entelektüel birikimleri, görgüleri çok yüksektir. Bu yüzden de edebi kaygýlarý yüksek yazarlardýr. Çünkü edebiyattýr onlarýn her þeyi. Her þeyin hýzla kirlendiði dünyada nefes alýp verebilmeleri (bir deneme metni de olsa) nitelikli eserler sunabilmelerine baðlýdýr. Þimdinin yazarlarý gibi sekiz on tane aþk üzerine, sevgi üzerine, ömür boyu mutlu olabilmek üzerine metinler yazýp çok satma derdinde deðildir hiç biri. Onlarýn yazýlarýný unutamayýz. Hakkýnda yazdýklarý bir mekana gittiðimizde onlarýn o eþsiz edebi dilinin güzel tadý vardýr dimaðýnýzda. Denemeler okuyucuyu yüz yüz bilgilendiren metinler deðildir Zaten denemeci için konu amaç deðil araçtýr. Asýl nirengi noktalarýný bulmak, özü yakalamak ve özgün olabilmek bir ustalýk gerektidir. Sadece günlük bir yazý olsa bile yazýlan basit, düz bir yazý olmanýn ötesinde edebi bir tadý barýndýrmalý içinde ki bir eser olabilme niteliði kazansýn. Mesela Salâh Birsel'in Ah Beyoðlu Vah Beyoðlu okuyana bu lezzeti veren kitaplardan. Birsel'i okuduktan sonra Beyoðlu'nu gezmek daha keyif verici. Þimdiki edebiyat ortamýnda çýkan deneme kitaplarýnýn çoðundan artýk o güzel tadý alamýyoruz. Edebiyatýn her türünde hissedilen kýsýrlýk, kýsýrdöngü deneme türünde de kendini hissettirmeye baþladý. Hep aþk, hep mutluluk, hep sevgi ekseninde dönen yazýlar býrakýn edebi bir niteliði içinde barýndýrmayý çok satma derdini içinde barýndýran kitaplar olmanýn ötesine geçemiyorlar. Bütün bu kýsýrlýk þunu gösteriyor maalesef; uzun vadede Bilge Karasu gibi Nar ve Ýncir'e Gazel yazan bir yazarýn çýkmasý zorlaþýyor. O adamlar gibi düþünüp, 'bin' düþünüp 'bir' yazan adamlar çýkmasý çok zor artýk. Çünkü her þey hýza tabi artýk. Hýzla tüketmek lazým. Hýzla okuyup geçmek, günü kurtarmak, hemen unutmak, her yýl ortalama üç kitap yazmak gerekiyor ki çalýþkan, üretken

Cemil Meriç

yazar payesini kazanalým. Uzun uzun düþünmek, yazýlacaklar hakkýnda bilgi toplamak, beþ kere bozup bir kere yazmak zaman kaybýndan baþka bir þey deðil þu hýzla akýp giden yeni dünya düzeninde. Bütün bunlara raðmen þu da denilebilir: Artýk daha fazla kitap okunuyor. Artýk daha fazla kitapçýlara girip çýkýyor insanlar. Ve evet artýk daha fazla kitap okunuyor. Ama… Artýk insanlar günümüzde yayýnlanan okuduklarý her hangi bir kitabý bir daha okumuyorlar. Arkadaþlarýný verdilerse bir daha geri istemiyorlar. Kitaplýklarýnda 'o' kitabýn en fazla üç ay sonra olup olmama deðeri yok artýk. "Fast Food" yiyecekler gibi, anýnda doyurma oraný çok yüksek ama dimaðý saðlýklý besleme oraný düþük kitaplar sardý etrafý. Kof þiþlikler oluþtu zihinlerimizde. Edebî kaygý

Türk Edebiyatý'nýn kilometre taþlarýný oluþturan edebiyatçýlarýmýz bir müsvette kaðýda yaptýklarý karalamalarda bile edebi kaygýyý kalplerinin en derin yerlerinde yaþadýlar. Bu yüzden deneme kitaplarý serbest düþüncelerini yazdýklarý düz bir metinden daha fazlasýdýr. O kitaplar edebi kitaplardýr. Edebi kaygýlar güden, edebi dili ve kurgusu olan kitaplardýr. Hâlâ okunuyor olmalarýnýn ve bundan sonraki kuþaklar tarafýndan okunacak olmalarýnýn sebebi bundandýr. Son olarak þu soruyu sormadan geçemeyeceðim: Þimdinin mantar gibi deneme kitabý çýkaran yazarlarý Nurullah Ataç veya Sabahattin Eyüboðlu okumuþlar mýdýr acaba? Ya da o kadar uzaða gitmeyelim isterseniz. Bilge Karasu okumuþlar mýdýr, Enis Batur ya da Vedat Günyol? O kadar uzaða gitmeyelim gerçekten. Bu yazarlarýn bir kitabýný okuyalým yeter. 26


Keþif günlüðü - I

Sanatçýya giden kestir me yol: Denemeler Ömer Yalçýnova Bazý þairlerin denemelerini þiirlerinden daha çok seviyorum. Ayný þekilde, bazý hikâyecilerin denemelerini hikâyelerinden daha çok seviyorum. Misal: Rasim Özdenören'in Ben ve Hayat ve Ölüm kitabýný, hiçbir hikâye kitabýna deðiþmem. Ýsmet Özel'in Cuma Mektuplarý serisini Erbain'den daha çok önemsiyor, benimsiyor ve beðeniyorum. Hakeza Sezai Karakoç'un Ýslam kitabýný Gündoðmadan'a tercih ettiðim günler çok olmuþtur.

okuyucusu için ne ifade edebilir ki? En basitinden "Balkon" þiirinde, 'Diriliþ Davasý' buram buram kokmaktadýr, kendini ön plana çýkarmaktadýr ve daha da önemlisi, þiirin belkemiði olmaktadýr. Demek ki sebep, ideolojik tarafgirlik deðil. Hayýr. Bunu söyleyemeyiz. Bu hususta söylenebilecek söz: Ýdeolojik tarafgirliðin tek etken sebep olmadýðýdýr. O, sebeplerden sadece biridir. Belki güçlü bir etkendir ama tek baþýna pek güçlü olmayacaðý da açýktýr. Ýslamcý oluþuyla ünlenen, bunun yanýnda þiir, deneme kitaplarý yazmýþ olan birçok isim varken çünkü burada biz Sezai Karakoç'tan bahsediyoruz.

Sebep? Sebep: Ýdeolojik tarafgirlik olabilir. Bunu düþünelim. Eðer sebep, ideolojik tarafgirlikse, ismini andýðým sanatçýlar, sanat eserlerinde ideolojik tarafgirliðe mahal verecek þeylerden uzak durmuþ olmalýlar. Böyle bir dertleri yani ideolojik tarafgirliðe mahal vermemek gibi bir gayretleri veya niyetleri yoksa o zaman, sanat eserinin kendiliðinden ideolojik olan þeyden (ki her þey ideolojik olabilir) kendini soyutladýðýný düþünmemiz icap edecektir. Sanat fetiþistleri bu düþünceye hayran kalacaklar ve hemen benimseyecekler ama ben bunun böyle olduðunu düþünmüyorum. Sanatýn ideolojiler üstü, kendini bütün 'izm'lerden soyutlayýp (arýtýp da denilebilir) var olduðunu düþünmüyorum. Öyle ki her sanat eserinin bir ideolojisi vardýr ve her sanat eserinden, var oluþuna sebep teþkil eden ideolojiyi çekip çýkarmaya kalktýðýnýzda, o zaman ortada ne ele gelir bir sanat eserinin ne de ideolojinin kalmayacaðý muhakkaktýr; çünkü böyle bir þeyi yapmak imkânsýz olduðu gibi, beyinsiz ve kalpsiz bir insanýn yaþabileceðine ihtimal vermek kadar saçmadýr. Gündoðmadan'ý "Diriliþ Davasý"ndan ayýrabilir misiniz? Ayýrmayý es geçelim, peki, ayrý düþünebilir misiniz? Sanmýyorum. Ayýrdýðýnýz an, yani böyle bir þeyi gerçekleþtirebilirseniz eðer, ortada Gündoðmadan diye bir þiir/sanat eserinden bahsedebilmemiz mümkün olmaz. Kolu bir yanda, bacaðý öbür yanda, kafasý nereye gitti bellisiz bir Gündoðmadan,

Sanatçý, sanatýný icra aþamasýnda rahat deðildir; bu yüzden aslýnda sanatýna kendini tamamýyla açamadýðýný, veremediðini söyleyebiliriz. Nasýl rahat olsun? O, sanat eseri meydana getirmektedir ve yaptýðý iþi kendi varoluþuna dayandýrmaktadýr. Bu, bir nevi 'ya hep ya hiç' mantýðýna benzer. Sanatçý için ortaya koyacaðý sanat eseri onun yegâne varoluþ þartý gibi bir þeydir. Eleþtirilecek, deðerlendirilecek, beðenilecek, beðenilmeyecek. Sanatçý yani sanat eseriyle ortalýkta görünecek. Ondan rahat olmasýný bekleyemeyiz. Ayný þekilde ondan çok dürüst olmasýný da bekleyemeyiz. Hangi manada dürüstlük? Dile getirdiklerinden dolayý onu yargýlayamayacaðýmýzý söylemek istiyorum. Dile getirdiklerini nasýl, neden dile getirdiðini de sorgulayamayýz. Kritikten geçirebiliriz ama sorgulamak baþka þey. Bir nevi sanatçý çünkü sanatýný icra etmeye can havliyle baþlamýþtýr. O, denize düþmüþtür, sanatý yýlan dahi olsa, ona sarýlacaktýr. Sanatýnýn etik ve estetik duruþunu, kendi kadar, belki kendinden de fazla icra ettiði sanat eseri, bir nevi içinde bulunduðu içtimai gidiþat ve buna karþýlýk sanatçýnýn gidiþatý / sürüklendiði yer / psikoloji belirleyecektir. Realiteyle idealizm karþý karþýya gelecek, çatýþacak, hatta düelloya tutuþacak. "Bu þair 27


Rasim Özdenören

Ýsmet Özel

Sezai Karakoç

kendini göstermemekle birlikte, göstermek istediði baþka þeylerin varlýðýný haber verir, ortaya döker, gösterir. Saklanmakla aslýnda kendini bütün olarak ele verir. Öyleyse ben, sanat eserinde sanatçýyý görmek, hissetmek istiyorum. Anlatýlanlarýn, dile getirilenlerin arkasýnda hep sanatçýnýn durduðuna inanmak istiyorum. Oraya varmak, ona ulaþmak gayesiyle sanat eserini kendime muhatap kabul ediyorum. Ulaþamadýðýmda ise, ona varmak için baþka þeylere baþvurmak zorunda kalýyorum. Bu da, genelde sanatçýnýn sanat eserim diyerek ortaya koymadýðý eserleri oluyor. Þairse, onun þiir kitabýný bir köþeye atýp bir süre denemelerini okuyorum. Hikâyeciyse, deneme kitabýný hikâye kitabýna bir süre yeð tutuyorum.

ahlaksýzdýr" deyip bir þiiri kaldýrýp attýðýmýz ân o þairi deðil, þairin içinde bulunduðu sosyal yapýyý gözden kaçýrmýþ oluruz. Böylece þairin duruþunu anlamlandýramayýz. Savaþ ise 'hile'den ibaret. Þair amacýna bir þekilde ulaþmayý baþarmýþtýr; çünkü 'ahlaksýzlýðý'yla, karþýsýnda durduðu toplum insanýný tart etmiþtir, yenmiþtir. Bu düþünceler öyle bir noktada düðümleniyor ki bana 'sanatçýyla sanat eseri arasýnda fark yoktur ya da sanat eseri sanatçýdan baðýmsýzdýr' dedirtecek. Bir muamma. Bazý sanatçýlar, kendini saklamak için sanatýný kullanýr. Ben, Rasim Özdenören'in, bazý hikâyelerini, kendini saklamak için yazdýðýný düþünüyorum. Hikâyelerden kendini aþýrý derecede soyutlamasý, öyle ki bazý hikâyelerinde yazarýn hiçbir þekilde soluðunu okuyucusuna duyurmamasý bana hep bunu düþündürmüþtür. Rasim Özdenören hakkýnda hiçbir þey bilmesek, hikâyeleri deðerinden hiçbir þey kaybetmeyecek. Yine okunacak, yine enfes tatlar tattýracaktýr okuyucusuna. Sezai Karakoç'un hatýralarýný okumadan önce de Körfez/Þahdamar bizi birçok açýdan besledi, etkiledi; bize çok þey anlattý, hissettirdi. Monna Rosa ile 'Monna Rosa efsanesi' birbirinden farklý þeylerdir. Ýkisi arasýndaki benzerlik, isim benzerliðidir; ötesi yok. Ötesi, üçüncü kalite okuyucularýn meselesidir. Bizi alakadar etmez. Ama sanatçý kendini saklamak için sanatýný kullanýrken, bu þekilde, aslýnda sanatýyla kendini farklý bir þekilde ifþa da etmiþ olmaz mý? Olur. Bir masanýn altýna saklanmakla bir sanat eserinin arkasýna saklanmak arasýnda her bakýmdan fark vardýr. Masa altýna saklanan kiþi, kendini göstermek istemezken mesela, sanat arkasýna saklanan kiþi,

Þair deneme yazarken rahat oluyor. Rahatça mesela kendinden bahsedebiliyor, bir hatýrasýný aktarabiliyor, duygularýna okuyucuyu alçakgönüllülükle þahit yapabiliyor. Ýsmet Özel'in Cuma Mektuplarý'ndaki öfkesi, heyecaný, sancýsý bence Erbain'de yok; Waldo Sen Neden Burada Deðilsin?'deki yalýn hali, Bir Yusuf Masalý'nda yok. Þu da düþünülebilir: Belki de ben þiir okumasýný bilmiyorum. Belki de ben sanat eserinden hiç anlamýyorum. Belki de ben sanat eserinden ne bekleyeceðimi bilmiyorum. Ama sanat eserinden ne bekleyeceðimi benden baþka kim belirleyebilir, bilebilir, bana benden baþka kim öðretebilir? Not düþelim: Sanatçýlarýn deneme kitaplarý da birer sanat eseri deðil midir? Düþünelim. 28


Kundakçýlar Kerem Iþýk Ýçinde bir ateþ yanýyordu sanki. Kocaman sönmek bilmeyen bir ateþ. Nedenini bilmiyordu ama bilmek de istemiyordu. Merak etmiyordu. Ýçi yanýyordu ara ara. Sýcak havaya yoruyordu bunu hemen her seferinde. Bilmiyordu. Bilse de inanmak istemezdi. Normal olduðuna o kadar inandýrmýþtý ki kendini. Normal bir yaþama sahip sýradan bir insan. Bir köpek almayý bile düþünüyordu hatta. Her normal insan gibi. Zaman üzerine çullanýyormuþ gibi hissettiði anlarda en yakýn bakkala girip buz gibi bir soda alýrdý hemen. Arkadaþlarýnýn þaþkýn bakýþlarýný da 'Ýçim yandý bir anda' diyerek geçiþtiriverirdi. Çok sorgulamazdý zaten onlar da. Nesi vardý ki zararsýz bir sodanýn. Bir baþladý mý ateþ uzun bir süre dinmek bilmezdi. Ýçi kýpýrdardý sanki ondan baðýmsýz bir varlýkmýþçasýna. Uçuk kaçýk fikirler belirirdi þaþkýn beyninde bir anda. Daha iri yudumlar alýrdý sodasýndan bu gibi zamanlarda. 'Þu binanýn camýný kýrýver' diye fýsýldardý içindeki kundakçýlardan biri. 'Tekmele kýçýný þu kendini bilmezin' derdi bir diðeri. Usulca terleyip sodasýný içmeye devam ederdi arkadaþlarýnýn artýk duymadýðý konuþmalarýnýn arasýnda. Sessizlik deðildi onunkisi oysa. Bir baþkaldýrýydý, bir kendini tutmaya çalýþmaydý sadece. 'Hadi dostum canlan biraz' derdi kimi zaman yanýnda oturan onu dürterek. Fýsýldamakta gecikmezdi iðrenç kundakçýlar 'Ýki seksen yapýþtýr þu karga sesliyi'. Kaçamak gülüþler atarak içtiði soda bitmeden bir diðerini ýsmarlardý hemen. Etraftaki ses ve görüntüler birbirine karýþýr, anlamsýzlaþýverirdi. Somut cisimler çizgilere, insanlarsa çöpten adamlara dönüþüverirdi bir anda. Ve susmazdý kundakçýlar: 'Çizgi, her þey çizgi. Görüyorsun iþte'… … 'Devir onlarý. Mýhla'… … 'Zamanla dalga geçiyorlar, çizgileþiyorlar! Affedilemez!'… Daha manasýz bir gülümseme kaplardý cansýz yüzünü. Müsaade isteyip ayrýlýrdý hemen bulunduðu

ortamdan etrafýndakilerin þaþkýn bakýþlarý arasýnda. 'Aa noldu buna þimdi?' ya da 'Hayýrdýr inþallah' gibi tepkiler izlerdi bu ani çýkýþýný. Ama çok geçmeden kaldýðý yerden devam ederdi konuþmalar. Daha bir þevkli, daha bir gürültülü olurdu her þey sanki o çýktýktan sonra. Amaçsýzca yürürdü þehrin kalabalýk sokaklarýnda etraftakilere çarpmamaya özen göstererek. 'Omuz at!' 'Çelme tak!' 'Yumrukla!' 'Dirsekle!' diye baðýrýp dururdu kundakçýlar. Gülümserdi yanýndan geçenlere, tuhaf bakýþlara aldýrýþ etmeden. Bir soda, bir soda daha derken yavaþ yavaþ susardý nereden geldiði belli olmayan kundakçýlar. Çöpten adamlar et ve kemiðe, çizgilerse objelere dönüþürdü yeniden. Korna sesleri ve bir sürü insanýn bir anda konuþunca çýkardýðý uðultu çýnlayýverirdi kulaklarýnda yeniden. Teri kurur, içindeki yangýn dinerdi. Ta ki kundakçýlar yeniden baðrýþmaya baþlayana kadar. 'Tepin!' 'Saldýr!' 'Týrmala!' … 29


Kayýp kiþi(lik)ler parký Abdullah Þevki Sakalar 1. adam, bir önceki sene aðaçlýktan dinlenme ve yürüyüþ alaný olarak düzenlenmiþ, Ceyhan ýrmaðýný bir süre takip eden ve bu suyun adýný alan parkýn belki de en tenha yerindeki banka oturdu. Bu gözlerden uzak olmanýn, yalnýzlýðýný azaltacaðý yerde artýracaðýný bile bile uzun uzun baktý, kirli yosunlarýn üzerinden hafifçe akýp giden kirli poþetlere ve aðzý kapaklý pet þiþelere. 2. adam, sonradan belirdi biraz ötedeki bankta. Yanýnda eþi ve usulen aldýðý çocuk arabasýyla ve bu tablonun tamamlayýcý öðesi minik yumurcakla. Diðer pazarlardan bir farký olsun, diye uðranmýþ bu mekanýn kendi sessizliðinde kaybolurcasýna boþ bakýþlarla zaman öldüren bu adam hiç fark etmedi yaný baþýndaki 1. adamý ve etraftakileri. 3. adam da katýldý kalabalýk park sakinlerinin arasýna. Saz arkadaþlarý bütünlüðünde mesai arkadaþlarý ve davetsiz bir amorti misafirle, etrafý en rahat gözleyecekleri (dikizleyecekleri) çok oturaklý bir banka kuruldu. Maksat pazarý renklendirmekti ya "sen olmazsan olmaz" ýsrarlarýna binaen katýlmýþtý camiaya.

içinde onulmaz tekilliði yaþýyor. Ailesinin yanýnda bir þey sorulmadýkça konuþmayan ve "ne iþim var benim burada?" dýþlanmýþlýðýyla ödünç alýnmýþ bir konu mankeninin hünerlerini sergiliyor. Buralý olmanýn, bu þehirdeki kurulu düzenin her parçasýyla hemhal olmak mý; yoksa sadece muhtar kayýtlarýnda yer iþgal etmek mi, olduðunu sorguluyor. Babalýðýn, iþyerinde verilmiþ garantisiz müdürlüðün ve vatandaþ olmanýn tüzel adlandýrmasýyla uygulamadaki yansýmalarýnýn farklarýný sorguladý uzun uzun. Halihazýrdakilerle olmasý gerekenleri geçirdi, bulanýk bir film þeridi gibi. Bir ara çocuðunun kahkahalarý kendine gelmesine yettiyse de yine devam etti sorgulamaya, gerçekliði, alýþýlmýþlýðý ve birbirinden habersiz kurgularý.

1. adam, geçen hafta baþladý memuriyete. Balýkesir-Dursunbeyli'den, bir iþçi çocuðu. Belki güneye yakýnlýðýndan tercih etti buralarý; belki de þark görevinin en rahat burada yapýlacaðýný düþündüðünden. Hiç konuþmadý geldi geleli; simitçi ve tartýcý çocuklarýn tasarruflu cümlelerine cevap vermekten baþka. Ne çocuklarýný oynatan taze anne babalar; ne de bulgur-hamur-kýzartma üçlüsü bombardýmanýna karþý koyamamýþ, parký bir sondan bir baþtan turlayan obezite maðdurlarý dikkatini çekebildi adamýn. Ya geride býraktýðý gurbetin adýný; dön(e)memenin akýllarda býraktýðý o kocaman soru iþaretini; ya da banklarýný mesken tutuðu bu þehirdeki acemi bakýþ ve adýmlarýný düþündü. Sonra tekrar yosunlu sularýn seyrine koyuldu.

3. adamýn masasýnda uzun süre dolarýn daha da düþeceði konuþuldu. Birisi, bir kez daha kazanamadýðý Ýddaa'yý oynamaya devam etmekle devletin bütçesine, yatýrýmlarýna, yardým kuruluþla-

2. adam, hareketli ve deðiþken bir çoðulluðun 30


rýna ve Nesli Tükenen Zýrtapozlar Derneði'ne katkýda bulunduðunu söylemekle içini ferahlattý. 3. adam, henüz çýkmýþtý Ökkeþ býçaðýyla ismini kazýdýðý yengenin harflerinin kalabalýðýndan. Ara sýra dinliyor gibi yaptý, çevresindekilere kafa sallayarak. Az sonra pamuk þeker satan, meczup görünümlü, aðýr adýmlý, kýrçýllaþan saçlarý ve sakallarýyla bir ihtiyar belirdi yanlarýnda. Elindeki þekerleri masaya indirip sigara istedi taifeden. Adamlardan biri, el çabukluðuyla bir Tekel 2000 uzattý yerli sermayeden. Burnundan çýkan dumanlarla konuþmaya baþladý: "Siz ve bu þehirdeki herkes! Kullandýðýnýz, sevdiðiniz, baðlandýðýnýz ve alýþtýðýnýz her þey, düþüncenin ötesine geçtiðinizde bunlarýn olmadýðýný bilmezden gelen bir matrix sendromu yaþýyorsunuz! Ayaklarýnda spor ayakkabýsý olduðu halde çizmeleri ve çamura batmýþlýðý düþünen 2. adamý hiçbiriniz görmüyorsunuz! Eþinin ve çocuðunun kulaðýnýza gelen o þuh kahkahalarýný da makinala rýn ro bot laþ týr dý ðý in san la rýn ka fa la rýn da zonklayan bir balyoz gibi gördüðü de cabasý. Ne garip deðil mi? Yalnýzlýðý, lanetlenmiþ bir azize gibi soframýza oturtmayýþýmýz ve onun her gün biraz daha soluklarýmýzý cýlýzlaþtýrarak içimizde büyümesi. Neden bulamýyor þairler, sizlerin gözleriyle biçimlendirdiðiniz ortada kalmýþlýðýn sözcüklerini? Yavaþ yavaþ eksileceðiz, bu adý konmamýþ iç yolculuðumuzun katarýndan. Ýçinde kurgulandýðýmýz bir senaryonun tatlý bitmesi gereken son perdesinde, silik kahramanlarýn kötü sürpriziyle bitivermemiz. Haydi! Hepiniz kalkýn ve balkonlara asamadýðýnýz kiþiliklerinizi, yýldýz sayarken unutulan çocukluklarýnýzý ve Ceyhan'ýn bulanýk sularýnda sürüklenen kýrýk 'an'larýnýzý gömdüðünüz katý zamanlara vurmak için kazma darbesini. Bu anlamsýz bakýþlarýnýzdan sýyrýlýp harekete geçin! ... 3. adamýn masasýnda harman þeklini almýþ, çekirdek kabuklarýndan baþka bir þey yoktu. 2. adam, eþi ve çocuðu yavaþ yavaþ gözden kayboldu. 1. adam, Ceyhan'a düþürdüðü kelimelerini nehrin sonuna kadar kovalayýp durdu. Ýhtiyarýn pamuk þekerlerinin bazýlarý suya düþmüþ; bazýlarý da rüzgarla bir oraya bir buraya sürükleniyordu. Parkta hiçbir ses yoktu ve hiç kimse konuþmuyordu.

e. e. cum mings Soneler - Gerçeklikler I gecenin narin tahtý inmeden yavaþça, birkaç yýldýz açýlýrken biri ötede, aðýr aðýr eþinmede diðeri sükunun sakin hazinelerini (usul usul tamamen yükselirken, geri geri tümüyle aheste belinde eli, yelkeni dolu düþle üzerinde yeþil mi yeþil alacakaranlýk hareketleri titretir Baharýn hayal gemisini) oturur bir yer de yaþamým susku içre; þiddetle kavrayan zihnim baþlar tekrar bir yer de, bölüþerek yýlýn mükemmel elemini. Beklerken (her zaman) narin bir an üzerinde çeker beni (usulca, büsbütün beni) kendine genç dudaklarýn esrarengiz inceliðine Çev: Nurullah Koltaþ

E. E. Cummings 1894'te doðdu. 1911'de girdiði Harvard'da edebiyat öðrenimi gördü, Latince, Yunanca ve Ýtalyancada yetkinleþti. Ýlk þiirleri üniversitenin edebiyat dergilerinde yayýmlandý. 1915'te Harvard'dan mezun olduktan sonra "Yeni Sanat" akýmýna katýldý. Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda Fransa'da ambulans þoförlüðü yaptý. Haksýz yere casuslukla suçlanarak bir süre hapis yattý. 1925'te Dial, 1958'de Bollingen Þiir Ödülleri'ni kazandý. Ýki kez Guggenheim, bir kez de Amerikan Þairleri Akademisi bursunu aldý. 1962'de New Hampshire'da öldü.

31


Gelenek ve modern Türk þiiri H. Ufuk Aktaþlý dernleþmeye bir cevap üret(e)memiþ ve modernleþme Türk aydýnýnýn entelektüel uðraþý alaný olarak kalmýþtýr. Modern Türk þiirinin oluþumunun gecikmesi, Ýkinci Yeni'ye kadar modernist bir þiirin ortaya çýkamayýþý bu durumun bir uzantýsýdýr. Modern Türk þiirinin gelenekle iliþkisi, geleneðin þiirde ne ölçüde kullanýlabileceði ve ondan ne ölçüde yararlanabileceði yani bu þiirin gelenekten beslenip beslenemeyeceði geleneðin ve modern þiirin doðalarýna bakýlarak anlaþýlýr. Modern þiir Batý'da ilk olarak romantizm akýmýyla birlikte baþlar. Stendhal romantizm için þunlarý söyler: "Romantizm alýþkanlýklarýn ve inançlarýn bugünkü durumda insanlara mümkün olan en fazla zevki verebilecek yazýn yapýtlarýný sunma sanatýdýr. Klasizme gelince, ayný insanlara gö re ro man tiz min ter si ne bü yük de de le ri ne mümkün olan en büyük zevki vermiþ olan bir edebiyatý simgelemektedir." Bundan da anlaþýlabileceði gibi romantik þiir yenidir. Eskilerin zevklerini yýkan onun yerine yeni bir beðeni anlayýþý getiren devrimci bir harekettir. Romantik kendini eski þiirden ve eski þairden kesin çizgilerle ayýrýr. Peki nedir romantiði farklý kýlan? Romantizm tüm yerleþik deðerlere karþý bir hareket olarak doðmuþtur. En baþta da Rönesans'ýn ve Aydýnlanma'nýn deðerlerine. Romantizmin yerleþik düþünceye bu karþý çýkýþý, sadece þiiri deðil tüm sanatý aklýn ve mantýðýn tahakkümünden kurtararak "estetik" kategorini ortaya çýkarmýþtýr. Böylece sanat dinden, ahlaktan, toplumdan baðýmsýzlaþýr. Þair dýþ dünyayý býrakarak iç dünyasýna kapanýr ve dýþ dünyayý kendi iç dünyasýndan görmeye baþlar. Romantizmin bir diðer yeniliði edebiyatý ulusallaþtýrmasýdýr. Batý edebiyatýný besleyen ortak Avrupalý deðerlere karþý çýkan romantikler, ulusal kaynaklara yönelmiþler ve yerel kültür unsurlarýný þiirlerinde malzeme olarak kullanmýþlardýr. Romantik þairlerin hepsi Fransýz Devrimi'ne hayranlýk besleyen ve devrimin özgürleþtirici gücüne inanan, coþkulu ruhlu kiþilerdi. Bu nedenle romantik düþünce Avrupa'da ulus fikrinin yayýlmasýnda etkili olmuþ, edebiyatý seküler-

Türk þiirinin gelenekle iliþkisi ilkin Tanzimat Dönemi'nde tartýþýlmaya baþlanýr. Bunu iki nedeni vardýr. Birincisi Türk þiiri Tanzimat'la birlikte süslü bir anlatým tarzý olmaktan çýkmaya baþlamýþ ve düþünsel bir karakter kazanmýþtýr. Bu düþünümsellik kendini bir yandan siyasal ve toplum sal so run la ra ede bi yat ara cý lý ðýy la çö züm üretmek biçiminde gösterirken, bir yandan da kendi üzerine düþünerek, aslýný araþtýrma ve 19. yy. Avrupa þiirinde olduðu gibi kendi kökenini arama biçiminde göstermiþtir. Bu iliþkinin ikinci nedeni ise gelenekten kopuþtur. Modernleþmeye baþlayan Türk þiiri, gelenekle baðýný koparmaya baþlar.Geleneðin dünyasýndan ayrýlan þiir, böylece ilk kez geleneðin ne olduðu ve ne olmadýðý üzerine düþünmeye baþlamýþtýr. Tanzimat þiiri, Türk þiirinin modernleþme macerasýný analiz etme bakýmýndan saðlýklý bir baþlangýç noktasý deðildir aslýnda. Çünkü bu dönemde belirleyici unsur politiktir. Þiir Tanzimat þairleri için öncelikli sorun deðildir. Devleti ve rejimi modernleþtirmeyi amaçlayan Osmanlý aydýnlarý, siyasal iktidardan hareketle toplumsal bir dönüþümü baþlatma niyetindedirler. Edebiyat ve þiir de bu dönüþüm çarký içerisinde kendi paylarýna düþeni alacaklardýr. Ayrýca edebiyata bu dönüþüme öncelik etme ve onu topluma yayma görevi de verilir. Türk modernleþmesinin gelenekle olan gerilimli iliþkisi modernleþme hareketinin köksüzlüðünde yatar. Bizde modernliðin ne tarihsel, ne toplumsal, ne de felsefi bir alt yapýsý vardýr. Modernlik bizde ne sýnýf çatýþmalarýnýn içinden doðan sosyo-ekonomik bir tabana, ne kilise otoritesine karþý gösterilen bir tepkiden doðan sosyokültürel bir tabana dayanýr. Avrupa'da olduðu gibi temel dinamiðini halktan alan kendiliðinden bir süreç olarak çýkmamýþtýr ortaya. Modernleþme bizde devlet ve devlete yakýn aydýnlar eliyle topluma dayatýlan, tepeden inme ve zorlama bir harekettir. Bu nedenle de Türk modernleþmesi her zaman problemli ve gerilimli bir süreç olagelmiþtir. Bu sürecin halktan kopuk yapýsý nedeniyle, Türk halký uzun süre mo32


Stephan Mallerme

Yahya Kemal Beyatlý

Cahit Zarifoðlu

baþladý. Bu durum kendini zihinsel alanda, doðanýn insanýn hizmetine sokulmasý, bu amaçla doðanýn tahrip edilmesi ve tüketilmesi, doðayla insan arasýndaki bað koparýlarak, doðanýn temellük edilmesi olarak gösterdi. Sanatsal alanda ise doðanýn eksik ve kusurlu olduðu ve sanatýn amacýnýn doðayý dönüþtürerek yeni baþtan kurmasý olarak ortaya çýktý. Romantizmle birlikte kendi içine kapanan ve dýþ dünyaya karþý bireysel tavýr alan sanatçý, doðayý olduðu gibi deðil, kendi zihnine yansýdýðý izlenimler halinde yansýtmaya baþladý. Modern þiir insanýn doðayý yeni baþtan yaratabileceðine inanmasýyla baþlar. Romantiklerin açtýðý yolda ilerleyen sembolistler, doðayý kendi imgesellikleriyle yeni baþtan kurdular. Ýnsana doðadan bakan geleneksel düþünceyi yýkýp, doðaya insandan bakan modern düþüncelerini yerleþtirdiler. Doða insan karþýsýnda kusurlu duruma düþtü ve þair kendi zihninde doðayý kusurlu olmaktan çýkaran, gizemli kiþi haline geldi. Bizim þiir geleneðimizi besleyen ana damar ise tasavvuftur. Mevlana'yla baþlayan bu gelenek boyunca tasavvuf öðretisi, þiirimizin temel konusunu oluþturmuþtur. Türk þiirinin merkez noktalarýndan olan "aþk" kavramý tasavvuf düþüncesinin etkisiyle böylesi merkezi bir yer tutmuþtur. Tasavvuf düþüncesinde doða algýlayýþý "vahdet-i vücut" anlayýþýna dayanýr. Mutasavvýf doðayý Allah'tan ayrý bir gerçeklik alaný olarak görmez. Mutlak birlik ilkesi çerçevesinde doða Allah'ýn bir tecellisi, ondan bir parça ve hatta vacib-ul vücudun kendisidir. Bu þekliyle doða tam bir kusursuzluk içinde varlýðýn birliðini insana tecrübe et-

leþtirerek ulusal bir çizgiye sokmuþtur. 17. ve 18. yy. Avrupa'da doðayý algýlayýþýn da deðiþtiði bir dönemdir ve modern sanatýn temel özelliði de doðayla iliþkisidir. Batý düþüncesinin doðayla iliþkisi tarih boyunca hep sorunlu olmuþtur. Bu sorun Platon'un hakikati bu dünyadan alýp, göksel bir dünyaya yerleþtirmesiyle baþlamýþtýr. Platon Batýlý zihnin doðaya bakýþýný köklü biçimde etkilemiþtir. Doðayý gerçeklikten soyutlayan ve ikincil bir konuma indirgeyen bu yaklaþým Batý düþüncesinde insanla doða arasýndaki ilk kopuþtur. Ýkinci kopuþ ise Hýristiyanlýkla birlikte ortaya çýkar. Ýnsan iþlediði ilk günah sebebiyle cennetten kovulur ve dünyaya atýlýr. Doða insanýn ilk günahýnýn cezasýný çektiði bir hapishanedir. Bu nedenle insan düþmüþ bir varlýktýr. Ayrýca Hýristiyan ilahiyatýnda doða, insaný Tanrý'dan ayýran ve ona ulaþmasýný engelleyen bir perde olarak görülür. Bu nedenle doða özünde kötüdür ve Tanrý'ya ulaþmanýn yolu bu kötülüðü yani doðayý aþmak olarak düþünülür. Modern bilimin doðayý insanýn hizmetine sokmasý sýnýrsýzca tüketip tahrip etmesinin altýnda da Batýlý zihnin doðaya karþý duyduðu bu nefret yatmaktadýr. Ýnsanýn doðayla iliþkisi modern sanatý klasikten ayýran özelliklerin baþýnda gelir. Doðayla olan problemli iliþkisine raðmen Batý düþüncesi Aristoteles'ten bu yana sanatý doðanýn bir taklidi (mimesis), insana ve doðaya tutulmuþ bir ayna olarak algýlamýþtýr. 17.yy.'da bilimsel düþüncenin doðayý ve toplumu sekülerleþtirmeye baþlamasýyla, Avrupa'lý zihnin doðaya karþý duyduðu nefret zihinsel ve estetik alanda kendini göstermeye 33


tiren, insanýn da dahil olduðu evrensel bir kozmosun parçasýdýr. Doða ve insan öz itibariyle bir ve aynýdýr. Bu algýlama biçimi ister dinî olsun, isterse dindýþý olsun tüm þiir geleneðimiz boyunca hakim olmuþtur. Görüldüðü gibi modern þiirle geleneðin doðayý ve insaný algýlama biçimi temelden farklýdýr. Öyle ki modern þiir ancak geleneksel anlayýþýn olmadýðý yerde var olabilir. Modern þiirin modern olmasýnýn nedeni de zaten budur. Modern þiirin ölçüsüz, uyaksýz ve düzensiz serbest þiir anlayýþý da bu algý farklýlýðýndan kaynaklanmaktadýr. Evreni bir uyum ve düzen içinde (makro kozmos) gören, insaný da bu düzen ve uyumun bir parçasý olarak (mikro kozmos) düþünen bir zihin, bu düzen düþüncesini þiirde de yansýtýr. Oysa evreni sonsuz bir kaos ve insaný bu sonsuzluðun karþýsýnda yalnýz ve çaresiz olarak gören, dünyanýn büyüsünü bozan zihin ise þiirde de düzensizliði bir biçim olarak yansýtýr. Yukarýda da söylendiði gibi modern þiir insanýn doðayý yeni baþtan yaratabileceðine inanmasýyla baþlar. Doða ve toplum, þairi olduðu biçimiyle ilgilendirmemektedir. Modern þair imgeler yaratýr. Ýmgeler aracýlýðýyla gerçeði ters yüz eder. Onun gerçeklikle problemi vardýr ve denebilir ki modern þair gerçekliðin düþmanýdýr. Edebiyatýmýzýn Modern þairleri þiirlerinde gelenekten faydalandýklarýný söyleyedursunlar, faydalanmak bir yana geleneðin üzerini sürekli örtmektedirler. Gelenek modern þiiri beslemez, ona ancak malzeme olur. Þiirlerinde gelenekten beslendiklerini, geleneði kendilerine çýkýþ noktasý olarak aldýklarýný iddia eden þairlerimiz aslýnda geleneði þiirin bir çeþnisi haline getirerek, estetiðin hizmetine sunmaktadýrlar. Modern þairimiz geleneði sanatýn tüketimine açmýþtýr.

Yazý kitabý

"Kraliyet Saray ve Devlet Matbaasý beni, 16 Haziran 1877'de yerkürenin tüm alfabelerini güncel bilgilerin ýþýðý altýnda, köklü bir þekilde araþtýrmakla görevlendirdi. Þimdilik, yerkürenin yazý ve alfabelerinin þu ana kadar yapýlabilmiþ en noksansýz derlemesini sunmakla yetiniyorum." Viyana Dünya Fuarý Niþan Madalyalarý Sahibi, Kraliyet Devlet Stenografi Sýnav Komisyonu Üyesi, Profesör Carl Faulmann. Viyana 1878.

Ýn sa noð lu nun bin ler ce yýl dýr kul lan dý ðý sembollerin gizemli dünyasýnda bir yolculuk… Yazý biliminin tarihçesi niteliðindeki bu eser de, keþfedilmiþ bütün yazý türleri ve stenografi yer alýrken, matbaacýlýða da özel bir yer verilmiþ. Sadece yazý ve alfabelerin fonetik deðerleri verilmekle kalýnmamýþ; yerkürenin tüm göster ge ve alfabelerinin tarihi vetireleri zevkle okunacak bir þekilde sunulmuþ. Yazý sanatý ile ilgilenenlere yeni ufuklar açacak bu kitap, vazgeçilmez bir referans kaynaðý. Yazý kitabý - Tüm yerkürenin ve tüm zamanlarýn yazý göster geleri ve alfabeleri, Carl Faulmann, Çev: Itýr Ar da, Türkiye Ýþ Bankasý Kültür Yayýnlarý, Araþtýr ma/Ýnceleme

34


Varolan yoklar Çiðdem Can sebebini sordum, neden limon alýyosun? - Ne kadar uzattýn. Tamam hatýrlatma, istemiyorum. - Senin kafan mý bozuk? - Özür dilerim. Hadi lütfen yürüyelim. - Dur çantamý alayým. Özlemle de vedalaþayým. - Hiç hazzetmiyorum þu kýzdan. Ne buluyosun onda anlamadým. - Aman, o da seni bir seviyor, görme.

".... Aklýnda nasýl kalmak istiyorsam öyle davranýyorum sana. Yoksa bu gördüðün, aklýndaki kiþiyle ayný deðil. Hangisiyle geçinebilirim, hangisi içime yatar bilmiyorum ama bildiðim sendeki ben çok mutlu" dedi. Hava ellerini ceplerine sokturtup, yakalarýný kaldýrtacak kadar soðuk, zihninde kavgaya tutuþmuþ çocuklarý ayýrmaya çalýþýrken sýkýntýdan terleyecek kadar sýcaktý. "Ahh þimdi sadece saçmasapan bir ebe yaparak kaçacak kadar çocuk olsaydým ne güzel olurdu. Hiç hesapsýz, pervasýzca, toprak kokusu haklý, burnunu koluna silmek kadar özgür. Hiç ama hiç soru sorulmasaydý. Dað taþ cevap olsaydý. Bir rüzgar esseydi þimdi þöyle, ne demek istiyorsa bir çýrpýda hepsini hayal ettirseydi ona. Ahh bir defa hazýra konsaydý ne olurdu. Hayatýn bu sahnelerinde iðnenin deliðinden geçerken bunlarý mý duyardý insan?" Ýçinden "Hepsine boþver" dedi. "Salaðýn tekisin sen. Kekeme bir ömürsün iþte. Bildiklerini bile bilmekten acizsin. 'Sendeki ben çok mutlu.' Bu da ne demek þimdi? Aman ne edebiyat. Zaten hep böyle yaparým. Bir depoda saklý tutarým sözlerimi. Kendimce vakti geldiðinde çoðunun son kullanma tarihi geçmiþ olur. Mekan uysa zaman uymaz. Aynada kendine dil çýkartan koca bir adamým ben. Masada duran boþ bir bardak kadar belirgin anca. Varlýðý sadece boþ olmasýndan belli. Ne bu, kâr mý zarar mý þimdi? Yaþadýðým aþk mý, yoksa her þey sanmak mý? Uffff, üzerimde peþin yorgunluklarýn uykusu var. Ýçimdeki trafik buradan taa Çin'e kadar. Anlatmaya çalýþmaktan nefret ediyorum. Hayatýn kemiðinden ömrün iliðini ayýrmak ne de zor. Sorar þimdi bana. Gözleriyle sormaya baþladý bile, alýn buyrun iþte." - Sendeki ben çok mutlu da ne demek Kerem? Yani aslýnda anlýyor gibiyim de biraz dolaþýk bir þey. Hem iyi hem kötü gibi. - Ben de tam bilsem. Gel biraz yürüyelim istersen, ayak üstü olmaz öyle. Yalnýz unutturma bana, limon alýcam. - Ne limonu? - Yahu bari bunu sorma be Hülya. Limon iþte. Sarý renkli sulu bir meyve. - Limonun olduðunu biliyorum herhalde. Yani

Tuhafiyenin kapýsýnda bekledi. Hülya çantasýný alýp çýktý. "Hadi gidelim." Yanyana yürümeye baþladýlar. Vitrinlerin önünden geçerken Kerem'in sýkýntýlý bakýþlarý cama çarpýp geri yansýyordu. Kendini aynen vitrindeki loþ ve boþ bir yansýma gibi hissediyordu. Etraflarýndan aðýzlarýndan dumanlar çýkan insanlar gelip geçiyordu. Ýnceden bir yaðmur çiseliyordu. Gördüðü her yüz imlasý bozuk cümleler gibi anlamsýz ve zor geliyordu Kerem'e. Söylemek istediklerini, sözleri yanlýþ ezberlenmiþ bir þiir gibi zihninde hizaya sokmaya çalýþýyordu. Ve içine giderek artan bir boþluk doluyordu. "Ya þu demek Hülya. Yani bence biz birbirimizi tam tanýmýyoruz. Daha doðrusu ben kendimi tam tanýmýyorum galiba. Sadece sen nasýl mutlu olacaksan öyle davranýyorum sana. Hep iyi yanlarýmý gösteriyorum. Yani senin aklýndaki ben iyi biri. Ama bakalým ben sana uygun muyum? O yüzden dedim sendeki ben mutlu diye." Hülya aniden durup Kerem'in kolunu tutup durdurdu. Saçlarýný sýkýntýyla biraz geriye atýp yüzüne derin derin baktý. Gözlerinde biraz telaþ vardý. Sonra Kerem'in bir türlü çözemediði bu halinde iyi bir yan bulmak isteyip alelacele gülümsedi. "Neden bu kadar didikliyorsun? Öyle yada böyle ben mutluyum" dedi. Koluna girdi. Tekrar yürümeye baþladýlar. Mahallenin ikindiye ait manzarasý tastamamdý. Hafif ama sanki buzla bilenmiþ keskin bir rüzgâr, evini, sobanýn arkasýný özletiyordu insana. Yorgun bir seyreklik sinmiþti her yere. Kerem hem yürüyor, hem de bu sefer anlatacaðým niyetlerini tazeliyordu. "Mutlu olursam mutlu edebilirim" dedi. Hülya kolundan çýk35


tý. "Mutlu deðil misin?" Sesinde üzüntü ve gururla bastýrýlmýþ bir korku vardý. Kerem "Buna cevap vermem için önce mutlu olmak nasýl bir þey onu bilmem lazým." "Anlaþýldý, sen evlenmek istemiyorsun. Lütfen geveleme." "Hayýr hayýr lütfen. Bak bunu nasýl anlatacaðýmý bilmiyorum ama sanki þey gibi, hah evet biraz limon gibi." "Limon mu??." "Evet evet. Onun gibi bir þey. Meyve ama deðil. Yani alýp elma gibi yiyemezsin ama meyvedir iþte. Ispanak gibi deðil yani. Yani en az çilek kadar meyve ama iþte. Anlatabiliyor muyum?" "Sen manav gibi bir þeyler anlatýyosun da ben pek anladýðýmý söyleyemiycem." "Yani bak þöyle." Az ilerde çocuk parkýnýn ordaki aðaçlarýn altýnda sessizce duran, oturulmayý bekleyen banklarý göstererek "Ya gel oturalým mý biraz?" dedi. Hülya "Olur ama yanlýþ anlaþýlmasýn þimdi" dedi etrafa bakýnarak. Kerem "Tedirgin olma gel. Biraz oturur kalkarýz. Zaten akþam oluyor." Banklardan birinin yanýna gittiler. Fakat tahtalarýndan biri sökülmüþ ve çivileri çýkmýþtý. Oturamadýlar. Kerem yüksek sesle "Kim yapýyor bunlarý yaa? Hangi akla hizmetle anlamýyorum ki" dedi yüksek sesle. Bir diðerine geçip oturdular. Üzerlerinde heybetli bir akasyanýn gölgesi vardý. Kerem ellerini ceplerine sokup, bacaklarýný uzatarak ayaklarýný çeldi. Hülya "Oldu olacak bir de sigara yakayým bari" dedi gülerek. Kerem de yak gitsin der gibi yaptý ve yorgunca gülümsedi. Hülya sigarasýný yaktý ve derin bir nefes çekerek Kerem' e döndü. "Ya bak Keremcim, baþka iþin yok mu senin? Niye kendinle bu kadar uðraþýyorsun. Býrak, sen hayatý istediðin gibi yaþayamýyorsan hayat seni yaþasýn." Kerem içindekilerinin kazayla dahi olsa Hülya tarafýndan bir nebze olsun tanýmlandýðý heyecanýna kapýlarak, biraz da þaþkýnca ona doðru döndü. "Hehh, iþte bunu demek istiyorum. Hayatýn beni yaþamasýndan korkuyorum. Hiç sevmediðim ve üstelikte acayip derecede dar gelen bir elbiseyle tam bir ömür sýkboðaz yaþamaktan korkuyorum. Bu nasýl bir kayboluþ biliyor musun sen?" "Bu sýkboðaz dar elbise ben miyim Kerem? Bunu mu demek istiyorsun yani?" "Hayýr hayýr, bak lütfen yanlýþ anlama beni. Hayatýn renkleri vardýr. Tamam hepimiz ayný denizin lacivertleriyiz ama.." "Aaa bak beyendim bu sözü, þiir gibi" dedi ve gülümsedi Hülya. " ...ama iþte ben o sýradanlýkta savrulmak istemiyorum. Bazen þartlar hazýrdýr, hiç eksik yoktur tastamamdýr, her þey dosdoðrudur ama gene de mutlu deðilsindir

iþte. Ben iþte burda takýldým. Mutluluk doðru þeyi yapmak mýdýr? Bak þimdi, ben senin doðru olduðunu biliyorum. Bunu nerden bildiðimi bilmiyorum ama biliyorum ki sen doðrusun. Seninle evlenerek doðru bir iþ yapmýþ olucam. Ama neden mutlu deðilim?" Hülya sigarasýndan derin bir nefes daha çekti ve koyu bir duman rüzgarda savruldu gitti. Akþam da elini kolunu sallaya sallaya aheste bir alýþkanlýkla çöküyordu parka. Hülya "Mutsuz musun? "dedi. "Hayýr bak mutlu deðilimle mutsuzum arasýnda daðlar kadar fark vardýr. Mutsuz olmak belirgindir. Soðuk suya elini sokunca soðuk dersin. Ama mutlu deðilim sadece mut lu ol ma dý ðý ný bil mek tir. Hu zur suz luk tur. Mutlu olmadýðýný bilmek senin neyin mutsuz ettiðini bilmek deðildir." Hülya parkta oynayan çocuklara doðru bakýyordu. Ama onlarý görmüyordu. "Keþke seni anlayabilsem" dedi. Kerem "Sorun da bu zaten. Beni anlayamaman. Peki bu seni kötü bir insan mý yapýyor? Tabii ki hayýr. Bu seni kötü bir insan yapmýyor. Ortada bir yanlýþlýk yok, art niyet yok. Bu da ayný rengin tonlarý gibi iþte. Ayný daðlara bakýyoruz ama ayný patikalarý görmüyoruz. Yarýn bir gün o yollara geldiðimizde nedenini bilmediðin hüzünlerin ve bizi baðlayan daha çok görünmez ip olucak. Kalbimizle ruhumuz arayý iyice açacak. Çýkmaza giricez, iþ arap saçýna dönecek. 'Gene n'aptým??' konulu kavgalar edicez. Ne býrakýldýðý gibi kalýyor Hülya, bir söyle bana? Beni aldýðýn þekilde bulamayacaksýn." "Yahu herhalde kavga olabilir. Ben senden hep çiçekli miçekli, rengarenk bir hayat beklemiyorum ki." "Konu bu deðil Hülya. Konu benden nasýl bir hayat beklediðin deðil, hayattan ne beklediðin. Ýnsaný bazen yaptýðý þeyler deðil, yapamadýðý þeyler de rahatsýz eder." Az ilerde, çocuklarýnýn keyfinin gelip oyunu býrakmasýný bekleyen bir kaç kiþiye mendil satmaya çalýþan küçük bir kýz çocuðunu göstererek "Bak þu kýza. Ne görüyorsun?" dedi. Hülya bir Kerem'e bir kýza baktý. "Mendil satan bi çocuk ama birazdan terslicekler galiba. Kadýn sinirlendi" dedi. Kerem "O aslýnda mendil satan küçük bir kýz deðil, mazlumluðun þahidi. Ben, gece soðuktan donan küçük kirli ayaklar görüyorum. Sabah ayazýnda annesiyle merdiven silmeye çýkan iki küçük uykulu göz görüyorum." "Tanýyo musun bu kýzý?" "Hayýr tanýmýyorum. Tanýmam gerekmez ki. Baksana hikayesi gözlerinden belli. Bu çocuk sek sek oynanan sokaklardan gelmemiþ. Tavuklarýn arkasýndan hiç koþmamýþ. 36


yüzünü buruþturup "Ayy bende öyleyim, o fena iþte" dedi. "Al bak bu da doðru yanlýþa bir örnek sana. Limon anneme çok iyi geliyor. Anýnda fayda ediyor. Yani yaptýðý doðru bir þey ama, amasý var iþte. Ýçene kadar caný çýkýyor." Hülya zoraki bir gülümsemeyle Kerem'in omzuna vurdu ve "Filozof Kerem" dedi. "Zaten bu bakýþ açýsýnýn tek iyi yaný bir iki farkediþle filozof denilmesi. Bedavadan ne kolay diy mi?" diyerek güldü. Hülya "Eh olsun o kadar. Bak biz bir mendil satan kýzý göremedik ama n'aber. Bize ne demeli?" dedi gülümseyerek. Kerem "Sana mý ne demeli? Sana Hülyaa eve geç kaldýn, annen kýzacak demeli." Hülya "Ah evet" dedi ve telaþla kalkýp hýzlý hýzlý yürümeye baþladý. Kerem arkasýndan gidip kolunu tuttu. Akþamýn mahalleye geliþi ve Kerem'le Hülya'nýn hali ayný Yeþilçam filmi gibiydi. "Seni kýracak bir þey yapmadým diy mi Hülya? Yani anlatamadýðýmýn farkýndayým ama acaba kýrmýþ olabili...." Hülya sözünü kesti. Gözlerinin içine bakýp hafif bir gülümsemeyle "Hayýr hayýr. Seni anladým. Söylediklerin doðru ama seni anlayamamýþ olmam yanlýþ. Doðru ama... Yaaa öfff limon gibi iþte anla" dedi. Kerem gülümsedi. "Evet evet limon gibi" dedi. Hülya da çocuk gibi omuzlarýný kaldýrýp gülümseyerek etrafa bakýndý. Sonra hiç bir þey demeden Kerem'e bir kez daha bakýp arkasýný döndü ve akþamýn iyice esmerleþtirdiði mahalle boyunca kendi doðrusuna doðru hýzlý adýmlarla yürüyüp gözden kayboldu…

Bu kýz akþam üstü sokakta oynarken annesinin sürdüðü yaðlý ekmeði hiç duvarýn dibine çömelip yememiþ. Büyümeden büyümüþ." Hülya kabanýnýn yakalarýný kaldýrýp kollarýný kavuþturdu. "Öyle bir anlattýnki içim acýdý þimdi. Ben biraz yozum, haklýsýn" dedi yere bakarak. "Hayýr hayýr lütfen öyle deme. Bu hal ne benim elimde ne de senin." Hülya gözlerini yerden kaldýrýp ileri, boþluða baktý. Yorgun yorgun derin bir iç çekti ve "Ee ne diyorsun peki þimdi sen? Bir sonuca baðla." Kerem yüzünü Hülya'ya çevirip bir süre baktý sonra mendil satan kýza çevirip " N'olucak, sen görememenin ben de görmenin ezikiliði içinde kaybolup gidicez. Baþka bir þey olacaðý yok" dedi. Derin bi iç çekip "Bu hikaye zor biter " diye ekledi ve gülümsedi. Bir süre sessizce durdular ve Kerem aniden "Ya bak ben iyiyim sen kötüsün diye bir þey yok, n'olur öyle anlama. Ben sadece... offf sadece.. Anlatamýyorum iþte anlatamýyorum. Ne zaman ki anlatmama gerek kalmýycak iþte o zaman hem doðruyum hem mutluyum" dedi. Bir süre sustular. Park nefesini tuttu. Her þey boþlukta sallanýp durdu. Hülya nedenini bilmediði bir üzüntü ve tedbirli bir sevgiyle Kerem'in yüzüne bakýp "Limonu unutma" dedi. Kerem "Ah evet saðol Hülya. Bak tamamen aklýmdan çýkmýþtý. Evde de kalmamýþ. Annemin tansiyonu var limonsuz duramaz o. Limon içmezse baþý zonk zonk zonk. Ýþin kötüsü de limonun resmini görse yüzü kamaþýr" dedi ve güldü. Hülya da güldü ve 37


Nietzsche ve üstinsan Edip Aktaþ lamaktan çok ilk planda Üstinsan'ýn gerekliliðini özümsetmek, bunu yaparken de geliþime engel olacak bütün kalýplara, fikirlere ve tabulara güçlü ve temelli eleþtiriler getirerek, Voltaire'in Hýristiyanlýða karþý yaptýðý müthiþ mücadeleyi geniþleterek tanrýya, kültüre, geleneklere, erdem olarak kabul edilen köhnemiþ davranýþlara ve kölelik ruhuna karþý yapmýþtýr. Bunu yaparken yalnýzdý ve gerçek ya da hayali bir arkadaþa, söyleyemediklerini söyletebileceði birine ihtiyacý vardý. Bu arkadaþ gerçek olamazdý çünkü kendi deyimiyle yaþadýðý devirde onu anlayabilecek kulaklar yoktu, o da Zerdüþt'ü arkadaþ seçti. Üstinsan teorisinin temellerini atabilmek için insaný çok iyi tanýmasý gerektiðinin farkýnda olan Nietzsche felsefeye psikolojiyi de sokarak bu alanda öncülerden biri olmuþtur. Güçlü bir insana olan sonsuz özlemi Nietzsche'nin yaþadýklarýna ve yaþamak istediklerine bakarak rahatlýkla anlaþýlabilir. Bu özlem onda evliliklerin bile üstinsan yaratabilmek için belli þartlarý saðlamasý gerektiði fikrini doðurmuþtu. Ona göre güçlü bir üstinsan için güçlü bir kadýnla güçlü bir erkeðin evlenmesi gerekli ve doðan üstinsan adayýna hem bedeni hem de zihni eðitimler verilmeliydi. Nietzsche kadýnlarý her zaman eksik ve zararlý yaratýklar olarak görmüþtür. Buna sebep de mutsuz iliþkiler, daha doðrusu yaþamak istediði ama bir türlü yaþayamadýðý iliþkilerdir. Buna raðmen üstinsana ulaþabilmek için güçlü bir kadýnýn önemli olduðunu da yinelemektedir. Bu görüþlerin ilk temellerini Platon'da görüyoruz. Nietzsche'ye göre Üstinsana giden yolda bir adým olmasý dýþýnda insanýn hiçbir anlamý yoktu. "Ýnsan bir iptir ki hayvanla insanüstü arasýna gerilmiþtir. Uçurum üstünde bir ip." sözüyle de bunu açýkça ifade ediyor. Üstinsan ve Ýslam felsefesindeki "Ýnsan-ý Kâmil" birbirine þaþýlacak derecede benziyor. En sevdiði kiþileri en fazla eleþtiren Nietzsche'nin hemen hemen bütün görüþlerinde yaþamýþ olduklarýnýn etkisi vardýr. Etkilendiði kiþilerin baþýnda Sokrat, Schopenhauer, Goethe ve Wagner gelir. Sokrat, Schopenhauer ve Wagner ile ilgili eleþtirileri aslýnda onlarý ne ka-

Batýnýn asi ve aksi dehasý Nietzsche ne yazýk ki Türkiye'de görüþlerinin incelikleri ve felsefesinin derinliði kavranamayan yazarlarýn baþýnda gelir. Bu, savunduðu ve ileri sürdüðü fikirlerin karmaþýk, ayrýntýlý ve üzerinde çok düþünülmesi gereken (önyargýlý olmaksýzýn) fikirler olmasý ve üslubunun çeviri için yoðun bir çaba sarf ettiren bir yapýda olmasýndan kaynaklanmakta. Uzmanlýk alaný olan dilbilimi konusundaki titizliði, felsefesinin derinliði ve çaðdaþlarýndan olabildiðince farklý olmasý bir araya gelince neden anlaþýlamadýðý daha iyi belli oluyor. Kanýmca bunlar Nietzsche'nin anlaþýlmasýný güçleþtirdiði ölçüde deðerini de arttýran sebeplerdendir. Nietzsche'yi defalarca ve her okuyuþumda farklý þeyler düþünerek okumuþ olmama raðmen üzerinde söz söyleyebilecek kadar anlayamadýðýmý düþünüyordum. Ta ki Peyami Safa'nýn: "Bir eseri yalnýz yazan deðil okuyan da yaratýr. Yeni ve üstün bir hayal ve telakki seviyesinde okunan her eser onun tükenmez imkânlarýný gerçekleþtirir ve ona yeni deðerler kazandýrýr" sözünü hatýrlayarak -görüþlerinin özetinden ya da açýklamasýndan çok benim anladýklarýmý ya da anlatmaya çalýþtýðýný düþündüðüm fikirlerin çok küçük bir kýsmýný içeren bir yazý olmasý durumunda- herhangi bir sakýnca olmadýðýný düþünerek yazdým. Ýsmini herkesin bildiði ama içeriðini çok az kiþinin kavradýðý; baþyapýtý "Böyle Buyurdu Zerdüþt"'ün kahramaný olan Zerdüþt'ü dinlemeyen, dalga geçen halk aslýnda Nietzsche'nin yaþamaktan korktuðu ya da yaþadýðý bir durumdur. Ama bundan Nietzsche'nin bir korkak olduðunu ve görüþlerinin de korku temelli olduðu sonucunu çýkarmak da doðru olmaz. Görüþlerini savunmak için en yakýn arkadaþlarý ile olan iliþkilerini bitirecek kadar gözü kara, aþýk olduðu kýzýn düðününe giderek geline evlenme teklif edecek kadar cesurdur. Tabii bütün bunlarý hangi psikoloji içerisinde ve neleri hedefleyerek yaptýðý hâlâ belirsizdir. Zerdüþt, halka, ÜSTÝNSAN'a ulaþabilmek için insanýn aþýlmasý gerektiðini anlatmýþtýr. Neden ve nasýllarýný anlatmak ve anlaþýlmasýný sað38


Bir Osmanlý mucizesi

Mimar Sinan

Friedrich Nietzsche

Türk kültür ve sanat tarihinin yetiþtir diði en büyük deðerler den biri, hiç kuþkusuz Mimar Sinan’dýr. Mimar Sinan, imza attýðý dör t yüzü aþkýn eseri ile, en çok sözü edilen nadir sanatçýlar dan biridir. O uzun ömrü boyunca, birbirinden ilgi çekici tasarýmlarý düzenlemekle kalmamýþ, bunlarý birebir uygulama imkâný da elde etmiþ, mimarlýk idealini alabildiðine gerçekleþtiren mutlu kiþiler den biri olmuþtur. Dör t padiþah dönemini idrak etmiþ olan Sinan, Osmanlý devletinin en görkemli çaðý 16. yüzyýlda yaþamýþtýr. Mesleðinin en üst makamý olan Mimarbaþý’lýk görevine getirilen Sinan, her tasarýmýnda özgün bir yaklaþým ser gileyerek, hem teknik hem de estetik açýdan arayýþlarýný sür dür müþtür. Mimar Sinan hakkýnda bilgiler içeren ve onun hatýralarýný yansýtan iki önemli kaynak bulunmaktadýr: Tezkiretü’l-Bünyan ile Tezkiretü’l-Ebniye. Sinan’la doðrudan ilgili bu yazmalar, þair ve nakkaþ Sâî Mustafa Çelebi Tarafýndan kaleme alýnmýþtýr. Özellikle “insan” olarak Sinan’ý bize en çok yaklaþtýran Tezkiretü’l-Bünyan, onun biyografisi hakkýnda önemli ip uçlarý ver mektedir. Tezkiretü’l-Bünyan’ýn orjinal metni, Türkçe’ye aktarýlmýþ metni ve sadeleþtirilmiþ metinle üç bölüm halinde yayýnlanan kitap, dönemin çeþitli mimari kroki çizimlerine de yer veriyor.

dar önemsediðinin de göstergesidir. Üstinsan prototipini düþlerken bu yazarlarda ve kendinde eksik olduðunu düþündüðü bütün özellikleri üstinsanýnda tamamlamaya çalýþmýþtýr. Yaþadýðý kötü tecrübeler ve yalnýzlýðý olmasaydý Nietzsche ve felsefesi olmayacaktý. Savaþý tavsiye eden ve sürekli savaþým içinde bulunan Nietzsche, saldýracak düþman bulamadýðýnda kendi kendisiyle savaþýyordu. Üstinsanda olmasý gereken bir özellik olarak da savaþ ve mücadele azmi ile ilgili olarak: "Ýnanýn bana, Varoluþtan en yüce bereketi ve neþeyi almanýn sýrrý tehlikeli yaþamaktýr. Þehirlerinizi vezüv'ün eteklerine kurunuz, gemilerinizi bilinmedik denizlere salýnýz, kendinizle ve akranlarýnýzla daima savaþ halinde olunuz. Hükümdar ya da malik olamýyorsanýz; hýrsýz olun, fatih olun ey bilgi peþinde olanlar" ifadesini kullanmýþtýr. Alýþkanlýklara, pasifliðe, korkaklýða, kurnazlýða, hedefsizliðe, köleliðe, kýskançlýða, ikiyüzlülüðe, eþitliði savunanlara, dalkavuklara, yalancýlara, din adamlarýna, zayýflýðýn her türlüsüne, kindarlara ve sahtekârlara dayanamayan Nietzsche bütün bunlara kalemiyle amansýz bir savaþ açmýþtýr. Nietzsche'nin felsefesinin temelinde üstinsan vardý ama bence günümüz insanlarýný görseydi üstinsan deðil insan olmanýn yollarýný ve gerekliliðini anlatýrdý. Deðil üstinsana ulaþmak insan olmak için bile çaba sarf etmeyen insanlarla ancak Nietzsche gibi kararlý, cesur ve güçlü bir savaþçý yola getirmek için uðraþýrdý.

Bir Osmanlý mucizesi Mimar Sinan, Suphi Saatçi, Ötüken Neþriyat, Kültür

39


Âkif li sa ný nýn mu ha fa za kâ rý dýr Osman Toprak Sanatta, edebiyatta ve dilde millî bir çizgi tutturmak her sanatçýya nasip olmaz. Kelimeler kavramlaþýp, öz ve ilk anlamlarýndan sýyrýlýp ideolojilerin emrine girdiði andan itibaren ondan bir anlam beklemek boþunadýr. Ýdeoloji, sanatý, edebiyatý, dili ve bütün bunlarýn tebellür ettiði fikri baský altýnda tutmak, bunlarýn hayat hakkýný kendi elinde bulundurmak ister. Sözler, kimliðinden koparýlýp kimliksiz býrakýlarak bir dayatma ile baþkalaþýr ve aslýna yabancýlaþýrsa ruhunu ve özünü yitirir. Yerli, millî ve vakarlý bir edebiyat meydana getirmek, kendi gücümüzü, imkânlarýmýzý önemsemek demektir. Bu edebiyatýn bizdeki temsilcisi Mehmet Âkif Ersoy aslen Arnavut olmasýna raðmen, zihni, kalbi ve dili bu vatanda yenileniþin, diriliþin ve millî kimliðimizi muhafaza ediþin önderi ve en büyük hizmetçisi olmuþtur. O, þiiri ile vatanýn birliði ve dirliðine hizmet etmiþ, millet kavramýný her türlü etnik unsurdan ayrý tutarak, inancýmýza ve vatanýmýza önem vermiþtir. Edebiyata bakýþý, bilhassa dönemindeki Batýlýlaþma ve kurtuluþu tamamen onlarýn deðerlerinde arama cereyanlarýnýn ortalýðý kapladýðý bir zamanda, millî çizgiyi en üst seviyede korumak ve kendimize ait güzelliklerin muhafazasýný sürdürmek þeklindedir.

nemin ediplerinin romanlarýnda ifade edilen cümleler bu konunun derinliðini ortaya koymak için bir delil teþkil eder. Mehmet Âkif, yukarýdaki mýsralarda doðrudan dildeki tehlikeyi iþaret etmiþ, sadece bunu iþaret etmekle kalmayýp, tehlikenin bertaraf edilmesinin yolunu da ifade etmiþtir. Millî vakardan söz eden Âkif, kaderin bir lûtfu olarak, milletin verdiði istiklâl harbinin baþta gelen kahramanlarýndan birisi olmuþ, yeni dönemin de marþýný kaleme almýþtýr. Âkif, þiirini bir ideolojiye veya siyasi bir cereyana münhasýr kýlmamýþ, millet kavramýnýn bütün maddi ve manevi unsurlarýný þiirinde toparlayarak inancýný ve imanýný mýsralara dökmüþtür. Âkif'in, örneði ile gözler önüne serdiði tehlike bugün bile tamamen savuþturulamadýðý gibi; üstelik zaman zaman kendini daha bariz hissettirebilmektedir. Millî bir vakardan yoksun sanat ve edebiyat hayatý, dünyayý saran kimi siyasi, kimi ideolojik cereyan ve akýmlardan ilham alarak kendine yeni yollar belirlemekte, böylece dünyada kendine saygýn bir konum kazandýrmak için elinden gelen çabayý göstermektedir. Lisanda ve insanda millî vakarý arayan þair yeri ve yerliliði fikren yücelmenin, ilerlemenin, kal-

"-Ne söylemiþtim? Unuttum… -Caným þu "zihniyyet!"… -Beðenmedin mi? Fransýzca yok mu "mantalite"? Onun mukabili… Zâten budur, ya dert iþte! Tasarrufâtýný aynen alýrsak Ýngiliz'in, Fransýz'ýn, ne olur hâli, sonra þivemizin? Lisânýn olmalýdýr bir vakâr-ý millîsi, O olmadýkça müyesser deðil teâlisi" -Biraz muhâfazakârânedir ya þimdi bu da… -Evet, muhâfazakârým… Bilir misin, bu moda

Þiirinden alýnan bu örnek, onun bu husustaki anlayýþ ve görüþünü yansýtmak için yeterli gelir. Bilhassa Tanzimat'ýn açtýðý kapýdan içerimize süzülen Avrupalýlýk cereyaný kendini her alanda hissettirirken, dilimizde de Fransýzca'nýn etkisi, yansýmasý ve doðrudan kelimesi yoðunlukla görülüyordu. Yanlýþ Batýlýlaþmayý eleþtirmek için dö40


kati çeken konu þudur; Mehmet Âkif, þiirinde öztürkçecilerden daha baþarýlý ve aslýna uygun biçimde öz bir Türkçe kullanmýþtýr. Onun dili, canlýdýr; zorlama ve uydurmaya itibar etmez. Millet, onda sadece hayali, üzerine edebiyat kurulan ama daima kendinden kaçýnýlan bir varlýk ve kavram deðil, asýl unsur ve temel direktir. Bunun en çarpýcý delili de þairin þiirini milletin irfan ve þuurunun dildeki temsilcisi olan kelimelerle bezemesidir. Þu örneklerde de açýkça görüldüðü gibi Âkif, seçtiði kelime ve ifadelerde dilini bir kalýba hapsederek kurmadýðýný, iþlek ve canlý kelimeler ile dilini diri tuttuðunu göstermektedir.

kýnmanýn temeli saymaktadýr. Yerlilik, sýnýrlý olmak, darlýk deðil; beslendiði, yaþadýðý ve hayat bulduðu topraklarýn belirli olmasý demektir. Milletin temel vasfý bir yerinin ve yurdunun olmasýdýr. Bugün devletlerinin adý ile tanýdýðýmýz bütün milletler, bir yere baðlý olduklarý için varlýklarýný sürdürmekte, hayatlarýný bir vatanýn hududu ile belirlemektedirler. Yerlilik, mahalli olmak, yöresel olmak deðil; vatanýnýn ve dünya üzerindeki yerinin neresi olduðu sorusunun karþýlýðýnýn olmasýdýr. Bu yönü ile millet olmak bilincini, yer ve yurt sahibi olmak fikri ile bütünleþtiren Âkif, elimizde kalan vatanýn önce kültür iþgâlinden, sonra da askerî iþgâlden kurtulmasý için sanatýný, þiirini, yüreðini ve bedenini bu uðurda harcamaktan çekinmemiþtir. Onun þiirinde dikkati çeken bir husus da dilinin inceliði ve güzelliðidir. Türkçe'yi iþlek olarak kullanan þair, zaman zaman seçtiði kelimeler ile, Türkçe'nin bin yýllýk birikimine hakkýyla vâkýf olduðunu, bunlarý canlý bir biçimde þiirinde kullandýðýný göstermektedir. Sonradan geliþtirilen ve milletin hazinesi ve birliðinin teminatýndan birisi olan dili fakir býrakmak için yürütülen çalýþmalara, Âkif adeta yýllar öncesinden bir cevap vermektedir. Lisanýmýzý Arapça ve Farsça'dan ibaret zanneden ve bin yýllýk birikimi bir anda ortadan kaldýrmaya yeltenen bu gayret zaman içinde emeðinin semeresini görmüþtür. Bu noktada dik-

Sizinle câmie gitsek çocuklar erkence *

Kimsesizlik bu sefer tak dedi artýk canýma! *

Üþüyorsan eþiver mangalý eþ eþ de ýsýn *

Ýçinde rûhu yanar, cephesinde ter köpürür *

Birer birer yýkarak kahvehâneler yaptýk *

Evet, gâvurcaya düþtük de sanki iþ yaptýk! *

Ulemâdan deðilim, þeklime aldanmayýnýz! *

Moda þeklinde gelen seyyie gümrükte çürür *

Sokarsa burnunu herkes düþünmeden her iþe *

Gözümde tüttü bu andýkça yandýðým toprak *

Ne kerâmetçe tesâdüf, seni andýktý demin *

Göz yýlar, fakat, sonra kanýksar ölümü

Âkif kitaplýðý

Âkif’e dair, Dücane Cündioðlu, Kaknüs Yayýnlarý, Ýnceleme

Mehmed Âkif, Mithat Cemal Kuntay, L&M, Ýnceleme

41

Mehmet Âkif ve Ýstiklâl Marþý, Mustafa Özçelik, Lamure Kitap, Ýnceleme


Çaðcýl anlatým ve sanatlararasý estetik söylem Ýsmail Alper Kumsar ve bu olguya ne kadar sadýk kaldýðýyla ölçülmüþtür. Ancak bu gerçeklik her dönemde farklý anlaþýlmýþtýr, her dönem kendine has bir gerçeklik anlayýþýyla ortaya çýkmýþtýr. Modern öncesi dönemde bir sanat eserinden beklenen þey, o sanat eserinin gündelik hayatta karþýlýðýnýn olup olmadýðýdýr. Yaþanabilir ve inanýlabilir olan her sanat eserinin baþarýlý olduðu su götürmez bir gerçek olarak kabul edilir. Ý.Ö 5. yüzyýlýn sonlarýnda yaþayan ünlü ressam Zeuxis, elinde üzüm salkýmý olan bir çocuðun resmini yapmýþ. Resim o kadar gerçekçi duruyormuþ ki kuþlar gelip üzümü yemeye kalkmýþlar. Yaptýðý resimden dolayý onu övenlere, üzülerek: "çocuðun resmini daha iyi yapsaydým kuþlar ondan korkardý" demiþ. Zeuxis'in amacý duyularýmýzla algýladýðýmýz dünyanýn sanat eserine aynayla yansýtýlmýþçasýna girmesidir. Mikelanj yaptýðý Musa heykelinin gerçekliðine kendini o kadar kaptýrmýþtýr ki heykele "kalk ve yürü ey Musa" demekten kendini alamamýþtýr. Sthendal "roman yol boyunca gezdirilen bir aynadýr" derken þüphesiz ayný gerçeðe baðlanýyordu. Sözü edilen bu gerçeklik baþý sonu belli olan, muhatapta en ufak bir kuþku uyandýrmayan gerçekliktir. Newton'un dünyayý determinist mantýk içinde algýlayan, sýnýrlarý kesin biçimde çizilmiþ, anlamsýz hiçbir þeye yer býrakmayan fizik teorisini bu sanat eserlerinde görebilmek mümkündür. Okuyucunun dýþ dünyada gördüðü her þey, adeta kaðýt ve kalemin sihirli dünyasýnda somutlaþmýþtýr. Bu, okuyucuya yabancý gelmeyen bir anlatým tarzýdýr. Yaþadýklarýný veya yaþamayý arzu ettiklerini romanda bire bir görmek onun garibine gitmemektedir. Okuyucu romanýn içine gömülüp kahramanlardan biri olmayý ister. Kahramanlardan kimini acýnasý bulur, kimini sever, kiminden nefret eder, anlatýnýn bir kurmaca olduðu fikrini romaný eline aldýðýnda beyninden silmek ister. Veya bir resme baktýðýnda anlamsýz hiçbir þey görmek istemez. Ýlerde yaþamayý düþündüðü evin hayalini o resimlerden birinde görmek ister. Resim, ona bu evin hayalini kurduramamýþsa baþarýsýz sayýlýr.

"Ağyarını mani efradını cami ede"

Her insan kendi çaðýnýn çocuðudur, bu anlamda herkes hiç de küçümsenmeyecek bir oranda, çaðýn kendine tanýdýðý olanaklarla konuþur, çaðýnýn istediðini söylemek zorunda kalýr. Yüzyýllarýn insanoðluna verdiði tecrübe bizi zorunlu olarak böyle bir kabule götürüyor. Ýnsanlýk tarihi için böyle bir varsayýmý kabul etmemiz, sanatlar arasýnda da zorunlu birliktelikler olabileceði gerçeðini kabul etmemizi gerektiriyor. Çünkü dönem, estetik bir söylem oluþturur. Bu söylem, ufak farklýlýklarla hemen bütün sanat eserlerinde kendini hissettirir. Dönemin gerçekleri, bütün görünümleriyle sanat eserine nüfuz eder. Bu anlamda aslýnda güzel sanatlarýn birlikteliðinden söz ediyoruz. Sanatla uðraþacak insanýn da bir estetisyen olduðunu ve edebiyatçý, müzisyen, mimar, ressam, hattat unvanlarý almadan önce estetik duyargalarý geliþmiþ, güzelden ve güzellikten haz alan bir kiþi olmasý gerektiðini ifade ediyoruz. Söylediklerimiz, sanat eserinin tarihe has metotlarla incelenmesi gerektiði þeklinde yorumlanmamalýdýr. Bütün bilimsel disiplinlerin, ilgilendiði konuya göre farklý açýlýmlarýnýn olduðu/olmasý gerektiði kabulümüzdür. Ancak devrin beklentileri ve zorunluluklarý anlaþýlmadan sanat eserinin anlaþýlabileceðini iddia etmek gerçekten zordur. Sanat eseri bir þekilde çaðýný temsil eder. Çaðýndan ve geçmiþten izler taþýr; ancak geçmiþin etkisi çaðýnki kadar yoðun deðildir. Sanat eserleri uzaktan bakýnca birbirine baðlý olmayan telefon direklerini andýrýr; ancak yaklaþtýðýmýz zaman görebiliriz, onlarý birbirlerine baðlayan ince teller olduðunu. Skolastik dönem zihniyetini bilmeden bu dönemin mimarisini ya da genel anlamda sanatýný anlayabilmeyi umut ediyorsanýz yanýlýyorsunuz. Modern çaðýn sanat anlayýþý ise modernitenin ve teknik imkanlarýn bize saðladýðý olanaklar içinde anlaþýlabilir ve yorumlanabilir. Sanat eserlerinin baþarýsý, eski Yunan'dan bu yana gerçeklik denen olguya ne kadar yaklaþtýðý 42


Klasik dönem sanat anlayýþý, Newton'la baþlayan bilimsel anlayýþýný doðanýn anlamlandýrýlamayacaðý gibi bir doða felsefesiyle taçlandýrýr. Anlamlandýrýlamayan doða yalnýzca taklit edilebilir. Bu taklit ise "mimetik" kavramýyla meþrulaþtýrýlýr. "Son derece uyumlu, dengeli, simetrik bir evren anlayýþýdýr bu. Çaðýn estetik deðerleri de, bilimin felsefe aracýlýðý ile oluþtuðu bu çaðýn varsayýmlarý ile bütünleþir. Estetik düzlemde ana erek, uyuma, simetriye ulaþmaktýr. Antik tapýnak la rýn plan lan ma sýn da ki si met ri de bu il ke uzamlaþýr..." (Ecevit, Yıldız Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, İletişim yay. İst. 2002) 12. yüzyýlda Fibonacci adlý bir Ýtalyan matematikçinin bulduðu Fibonacci sayýlarý olarak da bilinen bir dizi sayý, skolastik ve klasik dönem sanat eserlerinin dünyayý taklit ederken "altýn oran"a yakýn ölçülerle eserlerini oluþturduklarýný da ortaya koymuþtur. Ýbn-i Mukle'nin elif modülünde, Leonardo Da Vinci'nin "Saint Jerome" adlý tablosunda, Anadolu Selçuklularýnýn taç kapýlarýn da Fi bo nac ci'nin al týn ora ný ný gö re bil mek mümkündür.

Leonardo Da Vinci’nin “Saint Jerome” adlý tablosundan ayrýntý.

bul etse de bu, devrin genel görünümüdür. Yüzünü Batý'ya çevirmiþ, pek çoðu seküler anlayýþta olan veya dini orijinli olmasýna raðmen seküler hayat tarzý içinde yaþayan Türk edebiyatý müellifleri birdenbire hayal kurmayý öðrenmediler kuþkusuz. Bu, ancak zihniyet deðiþikliði ile izah edilebilir.

Simetri denge ve uyumu esas alan klasik dönem eserlerinde baðlý bulunduklarý dünya görüþü nedeniyle dallanýp budaklanma olmadýðý görülür. Klasik dönem eserleri kaosu sevmez. "Dinin gölgesine yatmýþ" insan, dini anlayýþýn kendine tanýdýðý olanaklar içinde sanatýný oluþturur. Bütün klasik eserlerde yeniliðe yer yoktur. Tanpýnar'ýn Müslüman þark muhayyilesi için sarf ettiði þu sözler esasýnda dönemin bütün sanat anlayýþlarý için geçerlidir: "Hakikatte Müslüman þark muhayyilesi bir defa için bulmuþ ve sonuna kadar bulduðu þeylerle oynamýþa benzer. Bu itibarla garptaki manasýyla muhayyileye, Müslüman þarkta tesadüf edemeyeceðimizi söylemek pek de hatalý olmaz. Beþ altý rengi saf halinde kullandýðý için daima çok renkli sanýlan minyatür sanatý, hakikatte nasýl renk fikrinden mahrumsa hep ayný malzeme yýðýný içinde -dikkat edilirse Neþatî her beyitinde bir evvelkindeki kelimeleri kullanmaktan çekinmez- küçük terkip deðiþikliklerini þahsi olmak için yeter sanan eski þiirde de öylece hakiki manasýnda muhayyile yoktur." (Tanpınar A. Hamdi, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Sayfa 18, Çağlayan Kitabevi, İstanbul 1999) Tanpýnar bu durumu her ne kadar muhayyile yokluðu olarak ka-

Ayný mazmunlarla farklý þeyleri söylemek gibi güç bir uðraþýn içinde debelenen divan edebiyatý þairi muhayyilesinin zayýflýðýndan deðil, baðlý olduðu dünya görüþünden dolayý böyle bir yolu tercih etmiþtir. Divan edebiyatýnýn gücünü yeni þeyler söylemesinde deðil ayný þeyi nasýl söylediðinde aramak daha doðru bir yaklaþým olacaktýr. "Divan þiirinde, aruz vezninin ve redifin katkýsýyla yaratýlan dýþ uyumun yanýnda, þairin sanatçý kiþiliðinin gücü oranýnda þiirsel bir içi uyum da beyitlerde kendini gösterir. Güzel söylenmiþ bir beyitte, ses, söz ve anlam ölçüsü birbirini destekleyici bir uyum içindedir... Bir kumaþýn dokusuna benzeyen ve birbirinin içine girip daðýlmayan bir að oluþturur. Bu durum geometrik bir düzen görünümündedir." (Dilçin, Cem "Divan Şiirinin Geometrik Yapısı, 1991 yılında Tataristan'ın Kazan kentinde gerçekleştirilen Uluslararası Türk Bilim Kurultayı'nda bildiri olarak sunulmuştur.)

43


zandýran da ifade ediþteki bu güçlülüktür. Bu dönemin resim, heykel ve müzik anlayýþýnda da hep bu anlayýþýn tekrar ettiðini söyleyebilmek mümkündür. Absürd olana þaþýrtýcý olana yer yoktur bu anlayýþta. Skolastik dönem sanat anlayýþý ufak tefek deðiþiklikler olmakla birlikte kendi varlýðýný, sözünü ettiðimiz ana ilkeler ýþýðýnda devam ettirmiþtir. Modern dönem sanat anlayýþý klasik dönemden büyük ölçüde ayrýlarak kendini aklý odaða alan bir anlayýþla ifade etmeye baþladý. Hayata teolojik ilkelerle bakan insan, artýk akýl merkezli bir duyuþ ve düþünüþü esas alýr. Doðanýn metafizik ilkelerle açýklanamayacaðý düþüncesi modern insanýn inancý olur. Kul artýk birey olmuþtur. Tanrýnýn casuslarý gibi evrenin gizemine dalmaya hazýrlanmaktadýr. Doða anlaþýlamaz deðildir. Deney ve gözlemler yoluyla doðanýn bütün sýrlarý keþfedilebilir. Darwin'in evrim teorisi, A. Comte'un pozitivizmi aklýn mutlak hükümranlýðýný ilan etmiþtir. "...bilimin neden-sonuç iliþkisini temel alan ve kesinlik/deðiþmezlik üzerine kurulu saptamalarý yerini giderek belirsizlik/olasýlýk/görecelik kavramlarýnýn yön verdiði yeni bir doða bilim eðilimine býrakmaktadýr. Bilim artýk geleneksel edebiyatýn fantastik diye adlandýrdýðý türden bir gerçeklik anlayýþý sunmaktadýr insanoðluna. Kara delikleri, paralel evrenleri, görece zamanlarýyla bu fantastik kozmoloji ve saptanmayan parçacýklarýyla bu atom içi iliþkiler fiziði, tarihin baþýndaki mitoslarýn çaðrýþtýrmaktadýr." (Ecevit, Yıldız Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, İletişim Yay. Sayfa 27)

Salvador Dali’nin “Kýrýk Saatler” adlý tablosundan ayrýntý.

Dilçin'in de ifade ettiði gibi divan þiiri büyük oranda simetri ve uyumu esas alýr. Söylenecek þey az çok bellidir. Ancak esas olan bunun nasýl bir denge ve uyum içinde söyleneceðidir. Keçecizade Ýzzet Molla'dan ve Numan Mahir'den alýnan aþaðýdaki iki beyitte gül, bülbül, hazan ve bahar bütün çaðrýþýmlarýyla okuyucunun zihnindedir. Okuyucunun bu beyitlerden hazzetmesi bu anlamlarýn nasýl ifade edildiðine baðlýdýr. Bir mevsim-i baharýna geldik ki alemin Bülbül hamuþ, havz tehi, gülistan harap

Ýzzet molla

Modern dönemin ortaya koyduðu kuantum fiziði, Newton'un determinist mantýðýný yok etmiþtir. Evrendeki ölçüler ile insan aklýnýn ortaya koyduðu ölçülerin birbirine uymadýðý düþüncesi yaygýnlaþmýþtýr. Ýnsaný ilgilendiren zaman ile evreni ilgilendiren zaman birbirinden farklýdýr. 1000 yýl insan için çok uzun bir zaman dilimi iken evren için çok kýsadýr. Ýnsanýn evreni algýlayabilmesi için insana ait zaman anlayýþýnýn dýþýna çýkmasý gerekmektedir.

(Alemin öyle bir baharýna geldik ki, bülbül susmuþ, havuz boþ, gül bahçesi harap) Þimdi hezar naleler eyler hezar-ý dil Þekl-i hazana münkalip oldu baharýmýz

Numan Mahir (Þimdi bin inleyiþle inler gönül bülbülü, kýþa dönmüþ baharýmýz.)

Üç aþaðý beþ yukarý ayný þeylerden söz eden bu beyitlerde asýl hüner ifade ediþte belirmiþtir. Bunu daha önce dinlemiþtim diyerek kayýtsýz kalamayacaðýmýz müthiþ bir kelime uyumu yakalamýþtýr her iki þair de. Eski þiirde þiire þahsiyet ka-

Bilgi teknolojisinin geliþmesi de insanýn evreni algýlayýþýnda ciddi deðiþiklikler meydana getirmiþtir. Monimizm eski önemini yitirip bunun yerine pluralist bir anlayýþ geliþmiþtir. Bilgiye ulaþ44


imkansýz birtakým söyleyiþler okuyucuyu bunaltmaktadýr. Neden gördüðümüz üç evi bir þehir sanýyoruz? Güvercinle Meksika'nýn ilgisi nedir? Geyikli gece nedir? Bunlarý yorumlayacak olsak dahi mutlak anlamda doðru yorumu elde ettiðimizi söyleyebilmemiz gerçekten zor olacaktýr. Her bir yorum kiþisel olmaktan öteye gidemeyecektir. "Çoklu okumaya elveriþli sýnýrsýz anlam katmanlarýna baðlý" demekteki muradýmýz budur.

mak deðil bilgiyi yorumlamak ve deðerlendirmek önem kazanmýþtýr. Týptaki geliþmeler beyinin nasýl çalýþtýðýný ortaya çýkarmýþ, beynin iþleyiþ sistemi "çaðrýþým" adý verilen bir kavramla ifade edilmiþtir. Çaðrýþýmýn beynin iþleyiþindeki rolü kendini sanat eserinde hissettirmekte gecikmedi. Zamaný kronolojik olarak yaþamayan sýçramalara/içsel geriye dönüþlere baðlý ifade tarzlarý kendini hissettirmeye baþladý. Kronolojik olarak algýlanmayan zaman, sanat eserinde büyük boþluklar doðurdu. Bu boþluk sanatçýnýn muhatabýyla iþbirliði yapmasýný zorunlu kýldý. Sanatçýdan çýkan eser, tamamlanmýþ bir eser deðil muhatap tarafýndan tamamlanmasý beklenilen bir eserdir artýk. Edebiyatta anahtar kelimelerin ve eksiltili cümlelerin, anlamsýz baðdaþtýrmalarýn, anlam sapmalarýnýn okuyucu tarafýndan yorumlanmasý beklenilmektedir. Divan edebiyatýnýn belirli anlam kalýplarýna baðlý olan anlatým tarzýnýn çok uzaðýnda yeni bir anlatým tarzýdýr bu. Çoklu okumaya elveriþli, sýnýrsýz anlam katmanlarýna baðlý bu metin þüphesiz ki okuyucuyu zorlamaktadýr. Kelime hazinesini bir tarafa býrakýrsak Turgut Uyar'dan alýnmýþ aþaðýdaki þiirin yukarýda verdiðimiz divan edebiyatý þiirlerinden daha zor olduðunu rahatlýkla söyleyebiliriz:

Sadece þiirde mi bunlarý söyleyebiliriz? Elbette ki hayýr. Kafka'nýn bir sabah korkulu düþlerden uyanarak kendini devcileyin bir böceðe dönüþmüþ olarak bulan Gregor Samsa'sýný kaç okuyucu içine sindirebilmiþtir. Samuel Becket'in Godot'u üzerine bir fikri olan var mý? Sahi Godot gelecek mi? Bertolt Brecht: "Bilim çaðýnýn tiyatrosu diyalektiði hoþlanýr bir duruma getirecektir. (...) Bütün sanatlar en üstün sanata hizmet eder. Bu en üstün sanat da yaþama sanatýdýr." derken Aristo'nun önerdiði katharsis kavramýndan ayrýlmýyor mu? Dali'nin "Kýrýk Saatler"i neyi anlatýyor? Evet, klasik dönem doðayý tanýmlamasýyla nasýl bir üslup oluþturmuþ ve bunu sanat eserlerinin hepsine dayatmýþsa, modern dönemin doðayý algýlayýþý da en az onun kadar sanat eserine dayatýlmýþtýr. Ortaçaðýn ilahi iradeye baðlý karanlýðýndan kurtulan insan, kendi iradesizliði ile baþ baþa kalýr. Yel deðirmenleri ile mücadele eden Cervantes'in Don Kiþot'u yerini büyük bir deðiþim geçiren Gregor Samsa'ya; Leyla'ya kavuþamayan Mecnun'sa yerini "Yabancý" romanýnýn kahramaný Meursault'a býrakmýþtýr.

Halbuki korkulacak bir þey yoktu ortalýkta Her þey naylondandý o kadar Ve ölünce beþ on bin birden ölüyorduk güneþe karþý Ama geyikli geceyi bulmadan önce Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk Geyikli geceyi hep bilmelisiniz Yeþil ve yabani uzak ormanlarda Güneþin asfalt sonlarýnda batmasýyla aðýrdan Hepimizi vakitten kurtaracak ..... Evet kimsesizdik ama umudumuz vardý Üç ev görsek bir þehir sanýyorduk Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklýmýza ........

Çeþitli sanat eserlerinden verdiðimiz örneklerle sanatýn büyük oranda çaðýn dayattýðý anlatým olanaklarýyla kendini ifade ettiðini anlatmaya çalýþtýk. Bir zamana ait olmak büyük oranda o zamanýn sanat estetiðini anlamak ve o estetikten zevk almaktan geçmektedir diyebiliriz. Sanat eserlerinin birbirine uzaktan fark edilmeyen ince tellerle baðlý olduðunu yazýmýzýn baþýnda söylemiþtik. Sanattaki diriltici geleneði yok saymýyoruz ama çað anlaþýlmadýkça gelenek kavramý da anlaþýlmayacaktýr diyebiliriz. Gelenek çaðdan arta kalandýr. Gelenekle ilgili tartýþmalar da bu boyutuyla ele alýnýrsa zannederiz daha faydalý olacaktýr.

Bu þiirde kolektif düþünme bilinci yerini bir yerde toplumla birleþen ama toplumsal olmadan bireysel fantastik diye nitelendirebileceðimiz bir ara durakta soluklanan þiir anlayýþýna býrakmýþtýr. Herkesin kullandýðý sýradan mazmunlarýn yerini bireysel duyuþ ve düþünüþ tarzý almýþtýr. Bu þiir, gülü bülbülü tanýyan herkesin anlayabileceði türden bir þiir deðildir. Ýçinden çýkýlmasý neredeyse

45


Cemal Süreya ve erotizm Atanur Memiþ Ama Senin1 Daha nen olayým isterdin Onursuzunum senin Dünyayý deðiþtirme çabasý

Cemal Süreya þiirinde erotik temanýn çoðu zaman humorla birlikte ironi ve lirizmi de yanýna alarak öne çýktýðýný görmekteyiz. Erotizm, onun yazý ve söylemlerinde sýk sýk tekrarlanan bir olgudur. Vizon dergisinde Ali Koçman'la yaptýðý bir söyleþide cinsellik temasýnýn þiirindeki yerini, "Evet, benim þiirimde bir yerde cinsellik temasý aðýr basar."2 diyerek ifade eden þair, diðer bir söyleþide ise, erotizmin yadýrganacak bir þey olmadýðýný vurgulayacaktýr: "Hayatýmda da, yazdýklarýmda da cinsel duygu aðýr basar. Bunun, böyle olmasýný istediðim için deðil. Zaten öyle olduðu için. Ýnsan hayatýnýn binlerce yýllýk serüveninde iki temel öðe olmuþ: Açlýk ve Aþk. Kenarda bir konu deðil aþk ya da cinsellik."3 Süreya'ya göre, türlü baskýlara maruz kalarak 'çok büyük ve karmaþýk' bir hâle dönüþen cinsel güdü, aslýnda edebiyat için önemli bir malzemedir. Cinselliði bütünüyle dýþlayan bir edebiyat da bu noktada gerçekçi sayýlamaz. Çünkü, insanlýðýn en önemli öðelerinden olan aþk ve cinselliðin þiire yansýmasý, insan olmanýn da getirdiði bir sonuçtur.

tiren þair, bu baðlamda erotizmin de dünyayý deðiþtirme çabasýnda olduðunu öne sürmektedir. Çünkü erotizm, insan doðasýnýn, tabiatýn bir gerçeðidir ve kurulu düzenle çatýþma içindedir. Her türlü kurulu düzene en çok baþ kaldýran sanat; þiirle de, dünyayý deðiþtirebilme özelliðine sahiptir. Yalnýz belirtmemiz gerekir ki; þair erotizmi þiirlerinde bilinçli bir baþ kaldýrý aracý olarak kullanmamýþtýr. Bunu birçok söyleþisinde yinelemektedir: "Humor ve erotizm, yapýtýma ben hiç farkýna varmadan sinmiþ iki nitelik. Hayatýmýn ve okuduklarýmýn yansýlarý demek bunlar."5 "Toplumumuzda cinsellik baþka toplumlara göre daha aðýr ve dev boyutlu koþullar içinde. Çok büyük bir sorun cinsellik. Þiirimin beliriþinde onun için bir seçme iþlemi yok. Ben farkýnda olmadan kendiliðinden gelmiþ."6 Erotizmi bir kültür olarak görmenin yanlýþlýðýna da deðinen þaire göre, toplumumuzda her þeye 'iffet' adýnda bir 'utanç cinselliði' hakimdir. Bu da, cinselliðin gerçek özelliklerinden, asýl temellerinden saptýrýlmasýnýn sonucudur. Bu utanç da erotizmin kültür olarak görüldüðünde nasýl bir çerçeveye sahip olup olabileceðinin bir göstergesidir. Kültürün de bir nevi kurulu düzen olduðunu göz önüne alýrsak, þairin erotizmi kültürden farklý konumlandýrmadaki düþüncesi açýkça ortaya çýkar.

Süreya, Enver Ercan'la yaptýðý söyleþide erotizmi 'dünyayý deðiþtirme çabasý'4 olarak tanýmlamakta ve onu önemli bir güç ve etki unsuru saymaktadýr. Aslýnda þairin erotizme yüklediði bu anlamýn kök izlerini onun "Þiir Anayasaya Aykýrýdýr" adlý yazýsýnda bulabiliyoruz. Þair, özetle, tabiatla kurulu düzenin çatýþmasýna deðindiði yazýsýnda, tabiatýn -sanatý da besleyen- bu çatýþma sonucunda, yine sanat yoluyla kurulu düzene baþ kaldýrdýðýný ve eninde sonunda kurulu düzeni 'insan' lehine deðiþtirdiðini dile getirmektedir. Özellikle düzene karþý oluþ, en çok þiir sanatýnýn amacý olmasa bile doðal bir özelliðidir. Ayrýca, "Þiir Evreni Deðiþtirir" adlý yazýsýnda þiirin evreni deðiþtirdiðini, gerçeði kalkýndýrdýðýný dile ge-

46


Süreya, ayrýca cinsel aþkýn edebiyatýmýzda ortaya çýkýþýný Yahya Kemal ve Ahmet Haþim'le baþlatmakta ama bu temayý aðýrlýkla kendi kuþaklarýnýn iþlediðini öne sürmektedir.7

da, 'aþký tat bölgesine, yüreði tutku yönüne kaydýran' anlamýnda kullanýldýðýný söyleyen þair, bu anlamý baþlangýç noktasý olarak kabul ederek, günümüze kadarki süreci ise þu þekilde özetlemektedir: " ....o anlamýn, aþkýn içine kösnül (þehevî) duyarlýðý, cinselliði usul usul akýtarak büyüdüðünü, bir noktadan sonra da onu baþka nitelikleriyle donatmaya baþladýðýný görürüz."

Pornografi, baþarýya ulaþamamýþ erotizmdir

Cemal Süreya, "Erotik, Porno ve Müstehcen"8 adlý yazýsýnda, adý geçen kavramlarýn birbirleriyle iliþkilerini sorgular. Bu kavramlara daha çok pornografiye yakýn olan muzýr sözcüðünü de eklemeyi ihmal etmez. Erotizm'in, Türk Dil Kurumu'nun Fransızca-Türkçe sözlüðünde 'Cinsel þeylere karþý aþýrý düþkünlük, kösnüllük; cinsel yan' olarak; pornografi'nin ise, 'þehvet uyandýrýcý kitap ya da resimler, bahname' olarak tanýmlanmasýna karþýn, bu kavramlar aslýnda kiþiye, ülkelere, kýtalara göre deðiþen özellikler göstermektedirler. Örneðin, Yakup Kadri Karaosmanoðlu'nun Nur Baba adlý eseri, kimine göre pornografik bölümler içerebilmektedir. Pornografi ve erotizmin kesin bir ayrýmýný bulmaya çalýþan þair, bu konuda sadece sanat deðeri taþýyan ya da taþýma kaygýsýnda olan eserler baðlamýnda görüþ bildirenlerin birleþtiði bir noktayý ortaya koyar: "Pornografi, baþarýya ulaþamamýþ erotizmdir." Ona göre, erotik olsun diye baþlanmýþ veya para kazanma arzusuyla yazýlmýþ eserler pornografi düzeyindedir. Aþýrý abartýlmýþ bir cinselliði de ayný düzeyde gören þair, ancak sanat deðeri taþýyan yapýtlarýn erotik olabileceðini savunmaktadýr.

Þair, Erotizm'in 'yerleþik, aþýrý, sayrýlý bir tat' 9 tanýmýndan yola çýkarak, erotizmi bir deðer yargýsý olarak da kabul etmektedir. Ayrýca, 'insan doðasýnýn yüce bir durumu' olarak tanýmladýðý edebiyata, insan doðasýnýn bir parçasý olan cinselliðin konu olmasýný kaçýnýlmaz görür: "Ýnsanýn bir cinselliði varsa, niçin yadsýyalým onu? Hem istesek de, istemesek de, yadsýyabilir miyiz bakalým? Sanatçý onu anlamaktan, insanýn onunla da gelen özünü açýmlamaktan nasýl vazgeçebilir? Kýsacasý hayatta erotik, cinsel, hattâ müstehcen durumlar oldukça; erotik, cinsel, müstehcen bir edebiyat da olacaktýr..." Süreya'ya göre, erotik de, epik ve mistik gibi kendine has bir kavramdýr. Onu, her þeye 'baþat' olabilecek bir kavram gibi düþünmek, olduðundan çok büyütmek doðru deðildir. Erotizmi yasaklamanýn ya da edebiyattan ayýrmaya çalýþmanýn ise, türlü reaksiyonlara yol açmasý ve sonucunda cinselliðe koþullanmýþ bir edebiyata yol vermesi ise kaçýnýlmazdýr. Þair, sonuç olarak, bunlardan yola çýkarak, Türkçede kendine özgü anlamýnýn henüz belirmediðini düþündüðü 'erotizm'in, aslýnda sadece 'erotizm' olduðunu anlatma uðraþý içindedir: "Erotizme de yeni bir sözcük bulunana kadar erotizm diyeceðiz."

Müstehcen kelimesi ise, hukukî anlamda pornografik kavramýyla eþ deðerdir. Süreya, François

Mitterand'ýn bir dergideki müstehcen kavramýyla ilgili konuþmasýna atýfta bulunur. Bu konuþmada, müstehcenliðin toplumsal bir olay durumu kazanmasýndan ve kimi zaman ihtiyaç duyulan bir unsur olduðundan bahsedilmekte, müstehcen unsurlarýn ise -porno filmleri vs.- artýk ticaret toplumunun doðal bir ürünü olarak kabul edilmesi gerektiðine deðinilmektedir. Dolayýsýyla müstehcen, daha çok ticari deðeri olan ürünleri kapsayan bir kavram olarak çýkýyor karþýmýza.

Ocak Ayýnýn Notu KEHANET 1985 Lokman þair senin hayatýn Yedi kýrlangýcýn hayatý kadar Altýsýný ardý ardýna yaþadýn Bir kýrlangýcýn daha var

(Sevda Sözleri, 227) 09 Ocak 2006 "Þairin Hayatý Þiire Dahil" Çok yaþa þair!

Süreya, konuyu tekrar edebiyata ve plastik sanatlara getirerek, erotik edebiyat ve sanata karþý olmanýn, bu sanatlarýn tarihi kadar eskiye dayandýðýný belirtiyor: "Yasaklamalar, toplatmalar, yakmalar çaðlar boyunca sürmüþ, toplumdan topluma deðiþmiþ." Erotik kelimesinin klasik yazarlar-

DÝPNOTLAR 1

Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Ýstanbul: Yapý Kredi Yayýnlarý, 15.bs., 2001, s. 160. 2

47

Süreya,"Þiir, Bir Karþý Çýkma Sanatýdýr", Röp. Ali Koçman,


Güvercin Curnatasý, Ýstanbul: Yapý Kredi Yayýnlarý, Haziran 1997, s.96.

Vizon Dergisi, Kasým 1988; Nursel Duruel (haz.), Güvercin Curnatasý, Ýstanbul: Yapý Kredi Yayýnlarý, Haziran 1997, s. 201. 3

6

Süreya, "Aþk Meþru Bir Þey Olamaz. O da Þiir Gibi Meþrulaþýnca Ölür.", Milliyet Sanat, Ekim 1985; Nursel Duruel (haz.), Güvercin Curnatasý, Ýstanbul: Yapý Kredi Yayýnlarý, Haziran 1997, S.84.

Süreya, "Cemal Süreya'nýn Kýrlangýç Yaþamý", Röp. Zeynep Oral, Folklor Þiire Düþman, Ýstanbul: Can Yayýnlarý, 1992, s. 15. 7

Süreya, "Cemal Süreya ile", Varlýk, Aðustos 1976; Nursel Duruel (haz.), Güvercin Curnatasý, Ýstanbul: Yapý Kredi Yayýnlarý, Haziran 1997, s.30.

4

Süreya, "Þair Bir Tavýrdýr ve Þiirinin de Üstünde Bir Yerdedir…", Röp. Enver Ercan, Düþün Dergisi, Ocak 1986; Nursel Duruel (haz.), Güvercin Curnatasý, Ýstanbul: Yapý Kredi Yayýnlarý, Haziran 1997, s.96.

8

Süreya, "Erotik, Porno ve Müstehcen", Folklor Þiire Düþman, Ýstanbul: Can Yayýnlarý, 1992, s. 99-103. 9

Yazar kelimenin anlamýna Robert sözlüðünden baktýðýný belirtmektedir.

5

Cemal Süreya, "Þair Bir Tavýrdýr ve Þiirinin de Üstünde Bir Yerdedir…", Düþün Dergisi, Ocak 1986; Nursel Duruel (haz.),

Be tül Ya zý cý Gölgelerin yol culuðu -I-

Gölgesiz yanýk sesli bir kadýn anlamadýðým dilden þarkýlar söylüyor gün boyu benimle olan bu dör t duvarýn dýþýnda ev gerekliliktir tüm girintileri çýkýntýlarý biliyoruz bunu ama hiç bilmediði dilden þarkýlar da söyleyesi geliyor bazen insanýn ner gisliðini çoðaltacak ama yalnýzlýðýna dokunmayacak çocukça þeylere katlanmak gibi þeyler hiç tanýmadýðýn birinin peþine düþmek sessiz kýyýlarýný bulmaya kendin olduðunda dönüþebildiðin o umursamaz dinginliði susuzluðuna iyi gelir her halde "taþ sessiz" olabilir, olmasýna olur ama gölgesi yoktur taþýn varsa bir de ses var dýr yanýnda aynasý mavidir mar týlarýn balýklarla yüz göz olunca da yüzgeçlenirsiniz güneþin gölgesi ateþtir denedim gölgesiz yaþanmýyor

48


Meh met Þah Erin cik Bir ölünün arkasýndan koþuþtur maca 'Ey beþikteki kötülük, büyü de peþinden koþsun havariler' Diþlerini gömen adamlar biliyorum, asýrlara sýr týný dayamýþ Bakýyorlar balkondan düþen çocuklara tam da tökezlediðim anda bakýmsýz þarkýlar geçiyor içlerinden, mýrýltýlar da deep purple ezgisi Böyle mi baþlamalýyým, ey yontusu evimin önüne dikilmiþ ölü Ey peþinden koþtuðum keskin öfke, bir kez dönüp baksan beyazýnla karanlýðýn ör ttüðü çiçekler bile sevinir, Bilirim yaz hemen kapýya dayanýr sen gülümsersen Sen ar týk etleri çürümüþsen ey rüzgarýn serserisi Ey bakmalar or dusu, bir kez bana gülümsersen Eskimiþ anlar hatýrýna koþmaya baþlar atlarým. Böyle mi baþlamalýyým bir ölüyü sevmeye en korkunç yerinden Bir gülü dikip tam dibine ayaklarýmýn, çiðnediðim türküler de Nasýl yalnýzlýklar söyleyeyim size, Truva kadar mahcubum bilmelisiniz beynimin karýncalarýndan "geriye sayým" baþladý, yürürüm ve ar týk çöl benim dipsiz kalbimdir, belki mecnunuma yol veririm, Leyla küserse harlanan kediler çoðullaþýr, gökyüzü yaman bir kýzýllýkta söyler þarkýsýný bir adam olurum o zaman, bir Leyla'nýn derinliklerinde Bir adamýn or ta yerine kuruyorum soframý bin Mehmet Þah kayýp çekip bulduðum her imgede, ben seni bulur muyum yüzüm, karanlýk yüzünün or tasýndan geçen aþk peþinden koþuyorum, tam köþeyi dönecekken yakalayacaðým "bu bana lazým olandýr" diyerek alacaðým gülümsemeni "bu benim aradýðýmdýr" bilmelisin yol beni uçuruma götürecek. Diþlerini sivrilten adamlar biliyorum her sözcüklerinde kan izi Diyorlar ki imkansýzdýr her ölü- kasýklarýmdaki aðrýda doðmanýn izi çaðlar her ölü- yaþlý nehrin kalbini dokumaya Diyorlar çünkü, ar týk demek kadar eskimiþ bir tamburla Toparlan nefret gidiyoruz. Toparlan isa, çar mýh bekliyor bizi…

49


Alper Gencer: Bi zim ku þa ðý mýz daha oluþ ma dý. Söyleþi: Seyfullah Aslan Þiirlerinizi Varlýk, Kýrklar ve Yasakmeyve dergilerinde görüyorduk. Ardýndan da Yaþar Nabi Ödülünü aldýnýz ve bir anda þiirin gündemine girdiniz. Bu ödülden beklediðiniz neydi? Onu elde edebildiniz mi? Aslýnda dergilere þiir gönderme hususunda çok da ýsrarcý bir þair deðildim. Ödülü alana kadar elimde birkaç senedir yazdýðým/biriktirdiðim þiirlerle kendimi bekleme odasýnda mevzilenmiþ bulurdum hep. Bir ara þiir yazmaktan vazgeçmeyi bile istemiþtim. Þöyle ki; edebiyat dünyasýný bir "iliþkiler" dünyasý olarak görmeye baþlamýþ ve onu "kirli" bir yer olarak atfetmiþtim. Neden sonra o kirin bana da sirayet etmesini önlemek ve bir yandan da kendi benimin kýrbacýný elden düþürmemek için bir süre uzaklaþma kararý aldýðýmý iyi hatýrlýyorum. Ama iþte insan üzerinde yürüdüðü yollardan çeþitli hakikatlere varýyor. Ben de kendime ve þiire dair bir hakikate varýr varmaz, icra ettiðim sanatýn sadece ismimi imlemediði bilgisiyle tekrar süratli bir þekilde þiire döndüm. Ýlk iþim ödüllere katýlmak oldu. Benimle birlikte rabbimin de ismini þiirimde taþýmak kaydýyla, bizatihi þiirin içinde olmazsa bile bu þiirleri yazan adamýn güçlü bir inancý olduðu intibasýný uyandýrmak yaptýðým bütün giriþimleri mesnetli kýlýyordu. Böylece þiirlerimi iki ayrý dosya halinde cem ederek iki ayrý yarýþmaya gönderdim. Arkadaþ Z. Özger Ödülü'nde ismimin anýlmasýna karar verildi. Yaþar Nabi Nayýr Gençlik Ödülü'ne sizin de bildiðiniz üzre layýk bulundum. Bu ödülden beklediðim okuyucunun þaire dikkat kesilmesi için gerekli olan süreyi kýsaltmak idi! Bunu ödüller kim ne derse desin saðlýyor. Ödülsüz de pekâlâ yapabiliriz bunu elbet ve fakat belirli bir sürenin illa ki geçmesi gerekiyor. Sanýrým þiirlerim okunuyor, þu halde beklentimi elde etmiþ gözüküyorum. Fakat ödülün yaydýðý sýcaðýn da geçici olduðundan haberdarým. Ne diyelim, fýrýnýmýz tez sönmez, ekmeðimiz soðumaz inþallah!

ný da okurken, bazý þiirlerinizin verdiði havanýn ayný olduðu hissine kapýldým. Sanki, geçmiþten seslenen o yazman gibi içinizde biriken sýrlarýn aðýrlýðýndan her gün biraz daha çaresizleþiyor gibi þiirinizdeki o ses. Peygamber Efendimiz (s.a.s.); "Gaybýn anahtarý þairlerin elindedir!" diye buyurmuþlar. Aslýnda bu hadis-i þerif bile bahsettiðin yükü fazlasýyla karþýlýyor. Bizler gaybtan bilgi yontan insanlar deðiliz fakat ona ulaþan yolda, yol gösterici birtakým sez gi sel/his sel yön len di ri ci ler dü þü yo ruz dünyaya. Bunun için gaybýn kendisi deðil de "anahtarý" bizim elimizde, yoksa gaybtan kimsenin haber getiremeyeceði hususu Kuran'da açýk bir þekilde ifade edilmiþtir. Bu açýdan bir saray yazmanýndan çok Firavun'a hak dinini anlatmaya giden Musa'nýn Tâhâ suresinde korkuyla rabbine ettiði dua benim de dilime pelesenktir: "Allah'ým dilimi çöz de anlaþýlayým!" Her gün bu dünyaya ait bir dolu sýrla dolduðum doðrudur, ama bütün sýrlarý bir gün atýp cennete gireceðimiz düþüncesi ve sýr-at (bu köprünün ismini bu þekil telaffuz etmek bana fazlasýyla ironik geliyor) köprüsü üzerinde o sýrlarýn bizim için birer denge saðlayýcý olacaðý fikri oldukça teselli verici. Bu sayede bahsettiðin çaresizliðimiz de kayboluveriyor birden. Hem Müslüman adam, ümit eden adamdýr. Bir Müslüman'a çaresizlik yakýþmaz! Son dönem þiirimizin kuruluðundan, hayatla kopukluðundan bahsediliyor. Siz þiirinizi kurguyla mý yazýyorsunuz, yoksa olduðu gibi hayatýn içinden gelen bir ýrmakta mý yýkýyorsunuz? Vallaha son dönem þiirimizin kuruluðu beni pek ilgilendirmiyor. Ben hâlâ güzel þiirler okuyabiliyorum dergilerde. Fakat çoðu þiirin hayattan, daha doðrusu bir hakikatten uzak bina edildiði hususunda seninle hemfikirim. Son dönem þiirinde "yapý" okuyucunun bütün dikkatini sömürmüþ durumda. Ýçerik, kendisine bir türlü öncelik arz edemiyor. Hal böyle olunca, okuduðunda sürekli kusurlar bulan rahatsýz bir okuyucunun eline düþüveriyor þiir. Bir keresinde Sezai Karakoç

Þiirlerinizi okuduðum dönemde Mýsýr'ýn Firavun zamanýndaki bir saray yazmanýnýn yazdýklarý50


ile þiir hakkýnda konuþurken ayný soruyu ona yönelttiðimde: "Þiir yahut diðer sanat anlayýþlarýný memleketin haliyle bir görüyorum!" deyip beni oldukça þaþýrtmýþtý. Bana hâlâ çok haklý bir söylem gibi gelir bu. Zira yaþadýðýmýz toplumun heyecanlarý, mutluluðu, hüznü ancak kendi kimliðini edinmiþ bir bireyin kaleminden dosdoðru çýkabilir. Kendi kimliðini edinmiþ bir memleket tasavvuru ise üstadýmýzýn dediði gibi Türk þiirinin domuracaðý anla eþdeðer tutulabilir. Þiir elbet kurguyla yazýlýr ama þair bunu bir kendilindenliðe çoktan baðlamýþ olmalýdýr. Zira okuyucu içersine girdiði þiirde ahenk ister, ses ister, biçim ister, içerik ister, vs… Þairin buna dikkat kesilme zorunluluðu vardýr ama bu dikkat dediðim gibi çok þiir okumaktan ötürü edinilmiþ ve þairin yazýn tecrübesiyle bir düzene oturtulmuþ bilinç altý bir dikkattir. Þiirimle ilgili bilinç düzeyinde yaptýðým tek oynama, þiiri icra ettikten sonra onun üzerinde yaptýðým birkaç rötuþtur. Tabi bütün bunlar þiirin hayatýn içinden gelen bir ýrmakta yýkanmadýðý anlamýna gelmiyor. Sayfanýn üzerine þiirin daha ilk harfini düþürür düþürmez aslýnda o saflýk kayboluveriyor!

Alper Gencer 1980 yýlýnda Van'da doðdu. Ýstanbul Üniversite Cerrahpaþa Týp Fakültesi'ni bitirdi. Þiirleri, yazýlarý ve çevirileri; Varlýk, Yasakmeyve, Kýrklar, Dergâh, Derkenar, Merdivenþiir, Bachibouzouck, Poetik Har(s), Çaðlak gibi dergilerde yayýmlandý. Edebiyatýn yaný sýra sinema ile de ilgileniyor; senaryosunu kendisinin yazdýðý ve yönettiði üç kýsa filmi var. 2005 yýlýnda Yaþar Nabi Nayýr Þiir Ödülü'nü aldý. Bu ödülün ardýndan Varlýk Yayýnlarý "ah!" adlý kitabýný bastý. Çeþitli edebiyat dergilerinde þiirleri ve yazýlarý yayýmlanýyor.

Þiirle ilk irtibatýnýz ne zaman oldu? O zaman þiir sizin için ne anlam ifade ediyordu, durduðunuz noktada ne anlam ifade ediyor? Þiirle ilk irtibatým ilkokuldayken oldu. Ýlkokul dörtte "dört halife" diye bir þiir yazmýþtým ve Altýnoluk dergisinin çocuk ekinde yayýmlanmýþtý. Yani bayaðý eskiye dayanýyor þiirle rabýtam. Ama þiirin gerçek anlamda içime derin bir þekilde nüfuz etmesi ortaokul sýralarýndayken divan edebiyatýyla oldu. Edebiyat hocamýz Fuzulî'nin "su kasidesi"nden bir parça yazmýþtý tahtaya: "Dest busi arzusuyla ölürsem dostlar/ kuze eylen toprağım sunun anınla yare su". Ne demek olduðunu bilmiyordum bu yazýlanlarýn fakat o denli ahenkliydi ki hepsi… Neden sonra bu mýsralarýn anlamlarýný öðrenerek, ahengin iki üç misline çýktýðýna þahit olmuþtum. Þiir kendisinden etkilendiðim bir þey oldu üniversiteye gelene dek. Bir heyecanýn ortak bir çatýsý gibiydi sanki. Sonra þiir yazmaya baþladým ve þiirin o zaman teferruatlý bir edebi metin olarak karþýma çýktýðýný hatýrlýyorum. Bir defa yazdýðýn þiirin "olgunlaþmasý" diye bir þey vardý ki bu bana pek makul gelmiyordu. Çünkü sözün sürgüsünü açmak ve onu kaðýdýn gövdesinde sahi bir þey olarak saklamaktan öte ne anlama

gelebilirdi ki þiir? Sonra sonra öðrendik iþte her þeyin bir düzeni olduðu gibi þiirin de türlü kaidelere, hem de oldukça titiz kaidelere sahip olduðunu. Ne ara kabullendim bunu bilmiyorum ama kabullendim iþte. Þimdi bu kaidelere niçin sahip olduðu hususunda ona hak veriyorum artýk. Özeni fazlasýyla hak ediyor þiir! Kendi kuþaðýnýza baktýðýnýzda, genç þairlerde belli noktalarda benzerlikler, aynîleþmeler görüyor musunuz? Kendi kuþaðýmdan okuduðum þairler var fakat onlarla benzerlikler bulma iþini edebiyat tarihçisine býrakalým. Kaldý ki bizim kuþaðýmýz daha oluþmadý, henüz bir kuþak tartýþmasý meydana getirecek kadar yaþlanmadýk. Þimdilik akýllý uslu þairler olarak birbirimizin þiirlerini okumakla geçiriyoruz vaktimizi. Ýlerde biri can sýkýntýsýndan "2000 kuþaðý" þairleri tartýþmasý açarsa ya da "bil51


ken þey hiç birinci tekil þahýs kullanmýyor olmam. Bu da onun toplumsal içeriðinden kaynaklanýyor herhalde. Yani söylediðinin aksine toplumsal meseleler söz konusu olduðunda þair merkeze deðil perifere geçiyor sanki. Birinci tekil þahýs kullanýrken de, yani bireysel dertlerimi arz ederken, bunun sadece bana ait kapalý bir þey olmasýný istemiyorum. Bu açýdan haklýsýn, mümkün olduðu kadar kiþiselleþtirmelerden uzak tutuyorum kendimi. Umarým baþarýyorumdur.

mem kaçýncý yeni" þairi ilan ederse bizi, o vakit konuþulur bunlar, þimdi deðil. Þiirinizde konuþan kiþi, bana göre, bireysel dertlerini aktarýrken kiþiselleþtirmeden bahsediyor meselelerden. Ama toplumsal mesellerde merkeze þair geçiyor sanki. Bu, þiirinizi bazý sakýncalardan arýndýrmaya yönelik bilinçli bir tercih mi? Þiirimi herhangi bir sakýncadan korumaya yönelik yaptýðým bilinçli bir tercih yok. Daha evvel yaptýðým bir röportajda da söylediðim gibi bunlar, senin benim þiirim hakkýnda atfettiðin þeyler, ben bunlarýn çoðu zaman farkýnda deðilim. Bana her zaman bireysel bir derdimi anlatýyorum gibi geliyor. Ama bu derdimin toplumla kesiþtiði yerde elbet toplumu da buna dahil ettiðim ve bu derde sebebiyet verdiði için kimi zaman onu topa tuttuðum da oluyor. Þimdi "Kýr Saçlý Devler Ýçin Çaðrý" diye bir þiir dizisini kaleme alýyorum. Bunun birincisi kitabýmda mevcut. Diðeri Dergâh Dergisi'nin Kasým sayýsýnda yayýmlandý. Bu þiirlerde ilk kez toplumsal bir bilinçle yazdýðýmý hissettim. Zira çok önemli ve faydalý iþler yapabilecek, kurtuluþa ilerleyen yolda bizlere yol gösterecek kýr saçlýlarý çekildikleri uzlet köþelerinden meydana çaðýrýyorum. Bu þiirlerde dikkatimi çe-

"Bunu mutlaka söylemeliyim" dediðiniz bir þeyle bitirelim isterseniz söyleþiyi… Yunus Emre'nin þair olmakla ilgili, "hakikat" bilincini "hal"den öteye koyduðu iki mýsra ile bitirelim ki, gün gelir icra ettiðim sanat ile kendi yaþamým arasýndaki çeliþkiler zuhur ettiðinde "bunu da söylemiþtim" diyebileyim: dýþým göynür, içim ham, dirliðim budur müdam yol varmadan bir kadem, arþ'dan virürem haber

Anlamý þu: Dýþým tanrý arzusuyla kaynar gibi, içim çið kalmýþ. Hayatým sürekli böyle geçiyor. Bir kadem (ayak) boyu yol almadým. Fakat gökyüzünden, ilahi makamdan haber veririm.

yeni kitaplar

Bilginlerin bilgini Ýbn-i Sînâ, Emine Sonnur Özcan, Ötüken Neþriyat, Kültür

Meþ ru ti yet’ten Cum hu ri yet’e Din ve Siyaset, Dücane Cündioðlu, Kaknüs

52

Gamba, Cemil Kavukçu, Can Yayýnlarý, Roman


Ha bip Be kir Þen Yakýn gözlüðü hiç mýsralarýmýza gelmezdi yaþadýklarýmýzýn unutulacak müsvedde olduðunu cevap ver meyen telefon sesinden dinlemek. oysa en çok gecenin yoluna sýðdý ayaklarýmýz. kamýþ saçaklar da tozuyan ne varsa okuduk kuþanýr dýk sarp duruþunu þiirin karanlýðým sabaha akan bilge sessizliðinde -bize bakarken yakýn gözlüðünü unutan mutluluk mu uyandýracak aramýzdaki marazlý tebessümü yüzümüzün dingin çoraklýðýndanyeniden kendime dönüyorum; yarý açýk kapýda esintiden sallanan anahtarlýk duvar daki fotoðrafta çekenin emrettiði gülüþ…

Es ra Elö nü Erkenin diþleri Atlarýn sýr tlarýna bantlandý fýçýlar.. Bir savaþçý dilinden önce çýkar dý diþlerini.. Kuyruklarýný tepsilere açan ham bir harita çýkar or taya.. Savaþa giderken Aynaya bakýlmazdý oysa.. Düþmana kulp takan kusur tüfekleri iþtahsýz Omzumun kulübesi havaya aðýz açar Laf dokundurur.. Böyle savaþ olmaz der Kadýnsýðlarrrr….. Eleþtiri kabul edilmez Tanrýnýn baðcýklarýna el uzatýlmaz.. Erkenin diþ dolgularýna sarýlýr günün paketleri.. Sallanan diþlere savaþçýlar dokunmaz.. Ýleride bir lokantaya girer Atlarý dýþarýda bekler Keyfi düþman sahiplerinin.. Garson boy karaktere sýðdýrýlýr Ölüm çubuklarý.. Ölçüsüz deðil erken.. Erken deðil ölçüsüz… 53


KÜTÜPHANE Hazýrlayan: Levent Ýkiz

Cem Uçan BAMBAÞKA HAYATLAR Sel - Öykü

Cem Uçan’ýn ilk kitabý. Sokakta yaþanan, iki insan arasýnda geçen küçük konuþmalardan merak duygusunu zirvede tutan hikayeler yazýyor. Bir hikayeyi bitirip diðerine geçtiðinizde zihniniz bir önceki hikayenin etkisinde kalýyor. Kolay kolay iþlenemeyecek / yazýlamayacak konularý büyük bir sadelik içinde yazýyor. Etrafta geliþen olaylarý nasýl hikayeye çekeceðini bilen bir dil var Cem Uçan’da. Muhtemeldir ki, yazarýn kendisi hikayeleri yazarken ya yaþýyor gibi yazýyor ya da gerçekten yaþadýklarýný / þahit olduklarýný yazýyor. Sýcak, düþündüren, insaný heyecanlandýran öyküler çýkýyor ortaya. Bu ilk kitap, Cem Uçan için önemli bir adým ancak daha iyi hikayeler yazmalý ki o tadý unutmayalým. ‘Din ve insan’ üzerine düþünen yazarlar araLev Tolstoy sýnda, söyledikleri açýsýndan daha bir inanKROYÇER SONAT dýrýcýlýða sahip olan Tolstoy’un þiddetli bir Ýletiþim - Roman ruh sal kriz içe ri sin dey ken ka le me al dýðý Kroyçer Sonat’ýn merkezinde ‘Hristiyan evliliði’nin imkânsýz olduðu düþüncesi yatar. Kadýnlarla erkekleri birbirine baðlayan o duygusal ve cinsel baðýn Tanrý’dan ne kadar uzak ve acý verici olduðunu bütün öfkesi ve açýk sözlülüðüyle bu kitapta dile getirir Tolstoy ve bir adamýn, içinde büyüttüðü kýskançlýk duygusuyla nasýl karýsýný öldürecek hale geldiðini anlatýrken, hem kendi kendisi, hem insan doðasý, hem de Hristiyanlýðýn özü hakkýnda konuþur. Büyük yazarýn son dönemlerinde yazdýðý bu güçlü hikâyeyi Rusça aslýndan Engin Altay çevirmiþ. Murat Gülsoy SEVGÝLÝNÝN GECÝKEN ÖLÜMÜ Can - Roman

Murat Gülsoy, yeni romaný Sevgilinin Geciken Ölümü'nde, Proust'tan beri modern edebiyatýn temel sorunlarýndan biri olan zamansallýðý konu ediniyor. Roman, bu düþünce çevresinde aþkýn insanla ve ölümle iliþkisini sorguluyor. Ýroni, oyun duygusu, anlatýnýn o en eski koþulu; izlenebilirlik, yazarýn bu romanýnda da öne çýkýyor. Gülsoy yanýtlarýn deðil, sorularýn yazarý olmayý seçenlerdendir; bizi kendi evreninin eleþtirel okurlarý olmaya çaðýrýyor. Bu kitapta yeni olan, Gülsoy kurmacasýnda her zaman ben'in sýnýrlarýný zorlayan öteki'nin, bu kez içeri alýnmýþ olmasý. Kahramanlarýmýz ruhsal ve bedensel bir sýnýr ihlâli olarak aþkýn sonundan baþýna doðru ilerliyor, biz de onlarý soluk soluða izlemeye çaðrýlýyoruz. Birinci Dünya Savaþý’nýn toplumsal olarak Ýsmail Bilgin bize yansýyan en trajik yönü hiç kuþkusuz SARIKAMIÞ Sarýkamýþ Harekâtý’nýn getirdiði büyük felaTimaþ - Tarihî Roman kettir. 90 binden fazla gencin soðuktan donarak ölmesine neden olan Harekât’ý gerçekleþtirenler eleþtirilmiþ olsa da, oradaki askerin hangi durumda, hangi duygularla o zor koþullara göðüs germeye çalýþtýðýný anlatan pek az eser / vesika vardýr. “Sarýkamýþ-Beyaz Hüzün” her ne kadar bir roman olmasýndan ötürü saðlam vesikalar içermiyor ihtimalini barýndýrsa da, atmosferi oturduðumuz sýcak evlere taþýmasý açýsýndan önemli. Sarýkamýþ’ta donan sadece 90 bin geç deðil, bu ülkenin geleceðiydi de ayný zamanda. Belki de o gelecek dondurulduðu için bugün gençlikten yakýnýyoruz.

54


Fla vi us Ar ria nos MS I. yüz yý lýn son la rý na Flavius Arrianos doðru, bugünkü adýyla Ýznik kentinde doÝSKENDER’ÝN SEFERÝ ðan; Roma Çaðý’nda yaþamýþ bir Hellendir. Alfa - Tarih Çocukluðunda stoacý filozof Epiktotes’ten felsefe eðitimi de alan Arrionos’un en önemli eseri Ýskender’in Seferi’dir. Eski Yunanca aslýndan Furkan Akderin tarafýndan çevrilen kitap, þaþýrtýcý bir biçimde Ýskender’i övmektedir. Giriþtiði ve baþarýlý olduðu istilâ harekâtýndan sonra Büyük Ýskender lakabýný alan Makedonya Kralý, Hindistan’a kadar olan topraklarý kýsa sürede hükümranlýðý altýna almayý baþarmýþtýr. Türkçe’ye kazandýrýlan bu kitapla o dönemden gelen bir sesi okuyor olmamýz, Ýskender’in istilalarýnýn altýnda yatan sebepleri tanýðýnýn aðzýndan okuma imkâný veriyor. Ýsmail Çolak VAHDETTÝN HAÝN MÝ? Lamure - Tarih

Osmanlý’nýn son padiþahý Vahdettin, Anadolu’da verilen mücadeleyi destekledi mi, engellemeye mi çalýþtý? Onun hain olup olmamasý; Ýngilizlerle iþbirliði yapýp yapmamasý hep bu soru gündeme getirilerek sorgulandý. Ancak, yeni bir cumhuriyet kurulurken eskinin kötülenmesi gerektiði üzerine oluþan “zihni arka plan” Vahdettin “meselesi”ne objektif bakýlmasýna engel oldu. Tarihi gerçeklikler ve vesikalar, hatýratlar üzerinden araþtýrma yapýldýðýndaysa Vahdettin’in Anadolu’da gerçekleþtirilen mücadeleyi desteklediði ortaya çýkýyor. Ýsmail Çolak’ýn iþte bu tarihi gerçeklikler içinde ele aldýðý kitap, Vahdettin’in hangi þartlar altýnda yýkýlmakta olan bir Ýmparatorluðu kurtarmanýn mücadelesini verdiðini gözler önüne seriyor. Tasavvuf Edebiyatý, edebiyatýmýz içinde hem Ömür Ceylan bilgeliðin hem de þairaneliðin kaynaðý görüBÖYLE BUYURDU SUFÎ lüyor. Bunda o edebiyat içinde, mistizm, bilKapý - Araþtýrma/Ýnceleme gelik gibi öðelerin öne çýkarýlmasýnýn / öncelenmesinin payý olsa dahi, böyle bir benzetmenin Tasavvuf Edebiyatý’na sadece bu dar pencereden bakma neticesine götürmesi tehlikesi, meseleye daha geniþ bakmamýzý gerekli kýlýyor. Ömür Ceylan’ýn Tasavvuf þiirleri üzerinde gerçekleþtirdiði bu þerh çalýþmasý, o devri anlamamýzý ve ufkumuzu bu anlamda daha geniþ tutmamýzý saðlýyor. Çalýþma, þiirlerin hangi ortamlarda ve nasýl yazýldýðýný ortaya koymasý açýsýndan önemli. Bizim için her geçen gün uzaklaþan / uzaklaþtýrýlýn Tasavvuf edebiyatý böylelikle adeta ete kemiðe bürünüyor. Dücane Cündioðlu

“XIX. ve XX. yüzyýllar, Hristiyanlýðýn ardýndan Ýslam’ýn çehresinin de deðiþtiði yüzyýllar olKaknüs - Araþtýrma du. Islahât ve Tecdîd, bütün Müslüman münevver ve idarecilerin dillerinde pelesenk ettikleri sihirli kelimelerdendi. Bu yüzyýllar, düzeltilmesi (ýslah) ve yenilenmesi (tecdîd) gereken bir Din, kurtarýlmasý gereken bir Ulemâ sýnýfý, hürriyetine kavuþturulmasý gereken bir Halk ve halka ulaþtýrýlmasý gereken bir Kitab etrafýndaki mücadelelerin serencâmýna sahne olmakla kalmadý; bu mücadeleler sonunda Din siyasi sosyal hayattan çekildi, Ýmparatorluk kurtarýlamadý, Ulemâ tam anlamýyla bertaraf edildi, Halk en azýndan dinen özgürleþemedi ve yüzü aþkýn çeviriye raðmen Kitab bir türlü halka ulaþtýrýlamadý...” ANLAM’IN TARÝHÝ

"Kafes'in Selim'in romanlarý arasýnda ayrý bir Selim Ýleri yeri var. Selim Ýleri romanýnda hüzün hep KAFES aðýr basarken, Kafes bu duyuþla sanki alay Doðan Kitap - Roman ediyor. Yakýn tarihimizden siyasaya, toplumsal çalkantýlardan cinselliðe yaman bir alay." - Vedat Günyol"Trajedi sözcüðünü özellikle kullanýyorum. Gerçekten de, eðer trajedi sözcüðü, insanýn bireysel ve toplumsal varlýðýndaki bir parçalanmayý, kendini gerekleþtirmek isterken uðradýðý bir yýkýmý dile getiriyorsa, Kafes'in gözlerimizin önüne serdiði, trajik bir yaþam'dýr." - Ahmet Oktay-

55



.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.