DERKENAR
DERKENAR Edebiyat, kültür ve sanat dergisi Ýki ayda bir çýkar ISSN 1304-6667 Yýl:1
Sayý:4
Temmuz-Aðustos 2004
Sahibi ve Yazı İşleri Müdiresi Aynur Ulutaş Genel Yayın Yönetmeni Seyfullah Aslan Yayın Danışmanları Mehmet Çelik Mehmet Ali Başaran Yayın Kurulu Emine Öte Abdullah Sami Serhat Bakır Süheyl Ünlü Düzelti Emine Öte
Sayfa Düzeni Mehmet Çelik
Yazışma Adresi P.K. 29 Bağcılar - İST Elektronik Posta derkenardergi@hotmail.com
Abonelik Bedeli Yıllık: 18.000.000 TL Abonelik: ABONET Tel: (212) 210 0 110 Faks: (212) 222 27 10 E-posta: abonet@abonet.net www.abonet.net Abone Dağıtımı: Aktif Dağıtım Baskı - Cilt Bayrak Matbaası (0212) 638 42 02 Baskı Tarihi: 30.06.2004 Gelen yazýlar yayýnlansa da yayýnlanmasa da geri verilmez. Yazýlarýn sorumluluðu yazarýna aittir. Reklamlarýn sorumluluðu reklam verene aittir. Ýlan pazarlýða tabiidir. Kaynak gösterilmeden alýntý yapýlamaz. Yazarlara telif ücreti ödenmez.
Merhaba Edebiyat dergilerininin yeni þairleri, yeni yazarlarý ortaya çýkarmak gibi bir iþlevleri olduklarý için, sorumluluk bilincimizle daha iyi ürünler yayýnlamak adýna titiz davranýyoruz. Her þiirin, her yazýnýn edebî nitelik yönüyle incelemesini yaparken, edebiyatýn özgünlüðünü gözardý etmeden ve belli noktalardaki beðenilerin deðiþebileceðini hesaba katarak önümüze gelen yazýlara bakýyoruz. Bu sayýmýzda yeni isimler var. Ahmet Kýrtekin bundan sonra orta sayfa eleþtirilerini yazacak. Serkan Türk, Erol Fýrtýn, Hatice Göksu, Sefer Göltekin, Fatih Nergiz ve Yasin Onat bu sayýmýzýn diðer yeni isimleri. Arkadaþlarýmýzýn bundan sonraki sayýlarda da devam etmesini diliyoruz. Söyleþimizi Mehmet Ali Baþaran, polisiye yazarý Ahmet Ümit ile gerçekleþtirdi. Polisiye roman hakkýnda önemli açýklamalarýyla Ahmet Ümit’in sözleri tartýþýlacaða benzer. Melik Külekçi, Abdullah Sami, Hümeyra Yargýcý, Emine Öte, Atanur, Mervan Aksu, Erkan Kara, Seyfullah Fatih, Tarýk Kürtünlü yeni ürünleriyle sayfalarýmýzda yerlerini alýyor. Önümüzdeki sayýda dergi için çeþitli deðiþiklikler yapmayý planlýyoruz. Süpriz olarak kalsýn, mecburen Eylül ayýný bekleyeceksiniz. Hayýrlýsý...
Daha iyi sayýlarda buluþmak umuduyla...
Ýçindekiler Editör, Edebiyat iþçisinden beklentiler..................................4 Sefer Göltekin, Nereye böyle.............................................6 Melik Külekçi, Asýlan sazýn yerine.....................................7 Abdullah Sami, Karýnca kararýnca....................................8 Atanur, Yok yaþamak..........................................................9 Mehmet Ali Baþaran, Ahmet Ümit ile söyleþi....................10 Hümeyra Yargýcý, Ayna ayna güzel ayna ..........................14 Ahmet Kýrtekin, Uyurgezer............................................16 Fatih Nergiz, Bir Cihan’ýn öyküsü....................................18 Serkan Türk, Bir yaram kalýrsa......................................19 Emine Öte, Türk Dil Kurumu mu, Dil Derneði mi?.........20 Mervan Aksu, Küllüðün laneti.........................................22 Erkan Kara, Sahi............................................................22 Hatice Göksu, Her þafak bir hýrsýz.................................22 Seyfullah Fatih, Ýçimden bir eylül geçti.............................23 Yasin Onat, Bu þehirde akþam..........................................23 Tarýk Kürtünlü, Giderken söyleyen...................................24 Erol Fýrtýn, Bir maymun üzerinde deneyin sonuçlarý.......... 26 Kütüphane.....................................................................28 3
DERKENAR
Editör
EDEBÝYAT ÝÞÇÝSÝNDEN BEKLENTÝLER Edebiyat dergileri vasýtasýyla yeni kalemler okur karþýsýna çýkar. Elbette, bu noktada derginin mutfaðýnda emek verenlere büyük görev düþüyor. Bu bilinçle dergiyi hazýrlamalarý, en ufak noktayý gözden kaçýrmamalarý gerekiyor. Edebiyatýn doðru bir zeminde ilerlemediði bir ortamda, okuma oranýnýn yazanlar arasýnda bile düþük olduðu bir ortamda edebiyat dergilerinden en iyisini beklemek, edebiyat dergilerine duyulan saygýdan ve bu dergiler vasýtasýyla edebiyatýn ilerlemesi gereken yoluna gireceði inancýnýn hakim olmasýndandýr. Açýkçasý, yozlaþmanýn herþeyiyle hakim unsur olduðu bir toplumda edebiyatýn bundan etkilenmemesini beklemiyorum. Sadece okuyan, düþünen, üreten insanlarýn daha az etkilenmesi gerektiðini düþünüyorum. Ama ne yazýk ki, herkes bu bayaðýlaþmadan nasibini alýyor. Yazýlan yazýlardan, þiirlerden bu çok rahat anlaþýlýyor ve insana derin bir üzüntü veriyor. Sokakta, televizyonda kullanýlan dil edebî bir nitelik taþýyormuþ gibi sunularak edebiyat dergilerinde de, çok saygýn(!) yazarlarýn kitaplarýnda da "sokak aðzý" kullanýlýyor, ne yazýk ki. Durum böyle olunca, insanlarýn edebiyat ürünlerini algýlamadaki zevkleri, beðenileri alt seviyeye çekiliyor. Elbette, bundan seçkin okur etkilenmiyor. Ama, iþi sadece okumak olan masum okur bundan olumsuz þekilde etkileniyor. Peki sokakta ya da televizyonda kullanýlan dil nasýl oldu da edebiyat dergilerine, kitaplara girdi. Bunu anlayabilmek için magazin kültürü denilen, pop kültürü denilen basit kültür(!) ortamýný çok iyi tahlil etmek gerekiyor. Bundan on beþ, yirmi yýl önce TRT sunucularý (kusura bakmayýn enkýrmen diyecektim ama, demiyorum) en özenli dili kullanabilmek için eðitim görürken, bugün iki üç tane kelime ezberleyen birini çok rahat televizyona çýkartýp "Türkçe" konuþturabiliyorlar. Tabii, konuþtuklarý dili Türkçe olarak kabul edebilme basitliðine düþebilirsek. Çok çok deðerli sanatçýlar ve sevgili mankencikler bakýn neler diyorlar; "bir sitkom çalýþmam var" (sitcom diye yazýlýyormuþ ama, Türkçe ya bu, c ile yazýlýp k okunuyor), "o kadar haus deðil" (iþte bakýn bunu çözemedim, eðer "house" diyorsa, cümledeki 4
anlam ne menem bir durum alýyor, bilmiyorum), "singilim var" (tüh neden biz de bir tane singil almadýk, bak þimdi ne kadar utandým, bende yok diye). Ve son olarak sizi müthiþ bir "edebî" cümleyle baþbaþa býrakýyorum; "fonda bir uzun yol soundtrack'ý, akýlda anýlar" Bu cümleyi çok deðerli bir yazarýmýzýn köþe yazýsýndan aldým. Ne kadar edebî bir cümle, deðil mi? Böylesine dehþet verici, insanýn kanýný donduran bir yozlaþma ile karþý karþýya olduðumuz gerçeði yüzümüze tokat gibi iniyor. Bu insanlar "Tükçe" konuþtuklarýný zannediyorlar. Bu insanlara yazar, çizer, sanatçý gibi sýfatlar veriliyor. Bu insanlar toplumun önünde örnek olarak hergün boy gösteriyorlar. Neticede olan, eli kolu baðlý olmadýðý halde masumiyetini korumaya çalýþan okurlara oluyor. Yazar(n)larýmýzýn nasýl bir dil kullandýðýný bir de bu pencereden bakarak okuduðunuzda, benim bulduðumdan çok daha fazla uyduruk cümle bulabilirsiniz. Iyi de, bu cümleleri bulmak problemi hallediyor mu? Hayýr. Bu cümlelerin ortalarda serseri mayýn gibi dolaþýp düzgün Türkçe konuþmaya çalýþan insanlarýmýza zarar vermesini engelleyebilirsek ne âlâ. Buraya kadar yazdýklarýmýzý bir giriþ bölümü olarak kabul edip, asýl yazmamýz gerekene geçebiliriz. Evet, edebiyat iþçisinden ne gibi beklentilerimiz var? Bir okuyucu olarak, bir yazan (yazar deðil) olarak, Türkçe konuþan biri olarak neler bekliyoruz? Öncelikle edebiyat iþçisi diye tanýmladýðýmýz kiþilerin, gerçek anlamda edebiyatý iyi noktalarda görmek için çabalayan kiþiler olduðunu belirtmemiz gerekir. Edebî kaygýlarla yola çýkan, edebiyatý dert edinen insanlar… Yazýnýn baþýnda da deðindiðim gibi edebiyat dergileri, edebiyatýn geliþmesinde ve yeni yazarlarýn okuyucu karþýsýna çýkarýlmasýnda büyük rol oynuyorlar ve bu anlamda büyük de bir sorumluluklarý var. Ancak edebiyat dergilerine genç kalemlerden iyi ürünler gelmediðine üzülerek þahit oluyorum. Genç kalemlerden gelen yazýlarda uyduruk cümlelere, yabancý hayraný cümlelere rastlamak için özel bir araþtýr-
DERKENAR maya hiç gerek yok. Elinize aldýðýnýz üç yazýdan mutlaka bir tanesi bu þekilde. Anlayamadýðým þey, nasýl oluyor da edebiyat dergisine gönderdikleri yazýlarýnda yabancý kelimeleri, uyduruk Türkçe'yi büyük bir cesaretle kullanýyorlar. Ve iþin bir diðer garip noktasý, biz bu tür yazýlarý yayýnlamadýðýmýzda bize bir tepki geliyor; "ne var benim yazýmda, gayet iyiydi" Biz deðerli arkadaþýmýza yazýsýnýn yabancý kelimelerle yazýlmýþ Türkçe bir metin olduðu için çok garabet bir halde olduðunu nazikçe anlatmaya çalýþsak da anlamak istemiyor. Hatta tüm bu sözlerimizin ardýndan "bana bir "mail"le, yazýlarda ne gibi þartlar aradýðýnýzý yazar mýsýnýz?" diyor. Birincisi "mail" denilen kelimenin yabancý olduðunu, bunun doðrusunun ya "e-posta" ya da "ileti" olduðunu; ikincisi, yazýlarda edebiyat-edebîlik aradýðýmýzý belirtiyorum ama, nafile. Hâlâ gelen yazýlar ayný. Ben burada arkadaþýmýza suç bulmuyorum. Çünkü, dedim ya, yabancý kelime kullanma saplantýsý bu ülkede salgýn haline geldi. Ayrýca, arkadaþýmýzýn edebiyat dergisinden kendisine yazýlarla ilgili (metre ya da gram cinsinden) bir ölçü istemesi de kendisinin suçu deðil. Bunun sorumlularý da, bence, bahsi geçen deðerli yazarlarýmýz ve onlarýn destekleriyle "daay" durmaya çalýþan edebiyat dergilerimiz. Kendilerine yazý gönderenlere edebiyat dýþýnda baþka baþka ölçütler verdikleri için, yazan arkadaþýmýz da bizden de bambaþka bir ölçüt bekliyor. Bu noktada yazan arkadaþýmýzýn tek suçu, çok okuyup az yazacaðý yerde; çok yazýp neredeyse hiç okumamasý. Kendisini daha çok geliþtirmek için daha çok okumuþ olsa, gönderdiði yazýnýn aslýnda gönderilmemesinin daha uygun olacaðýný, kimseye boþ yere zahmet verme hakkýnýn bulunmadýðýný kavrar ve bizden edebiyat dýþýnda bir ölçü istemez. Edebiyat dergilerindeki "komiserler" için de birkaç hatýrlatmam olacak. Peyami Safa 1945'de (Peyami Safa, Sanat Edebiyat Tenkit, Ötüken Yay. 6.Bas. Ýst 1999 s.256-257) yazdýklarýyla bugünkü "komiserlere" de cevap veriyor; "Bazý mecmualar, sahifelerinde basýlmak için manzume yollayan amatörlere þiir öðütleri verirler. Talebe vazifelerinin altýna fikirlerini yazan eski tipteki edebiyat öðretmenleri gibi, bu mecmualarda da þiirin yazma sýrlarýný ve gizli kanunlarýný bildiðini sana hocaefendi, gençliðe tavsiyeler ve direktifler yaðdýrýr.
Bunlar içinde neler yoktur: "Ýlhamýnýzý günlük hayattan alýnýz", "biraz daha kuru olmanýz lâzým", "mýsralarýnýz sade ve samimî olmakla beraber henüz yeterli derecede olgun deðildir", "modasý geçmiþ bir romantizmin hayâllerinden kendinizi kurtarýp hayata bakýnýz" ilh... Þiirin de saðlýk bilgisi gibi kaideleri olduðuna inanan hocaefendi "terli iken su içmeyiniz", "uzun bir yoldan dönünce ayaklarýnýzý sýcak suya sokunuz", "sýtma neslin düþmanýdýr" tarzýnda emirler ve düsturlar gibi, þiirin de kazýk kesilmiþ esaslarý olduðunu sanýr ve bunu hem bilmeyenlere öðretmek, hem de tavsiye ve direktif yoluyla þâir yetiþtirmek sevdasndadýr. Fatak bu öðütler arasýnda bir tekine rastlamazsýnýz ki öðütçünün þiir denilen mürekkep ruh hâdisesini -anlamak ne kelime!- sezinlemekten bile nasibi olmadýðýný açýkça göstermesin." Genç yazarlarýn yazýlarýndan þu anlaþýlýyor ki, hep ayný musluktan su içiyorlar, hep ayný yemekle besleniyorlar. Böyle bir durum da hem yazýnýn zenginliðini engelliyor, hem de yazarýn ufkunu daraltýyor. Farklý yazarlardan ve farklý edebiyat dergilerinden beslenmeyi kendine alýþkanlýk edinmiþ biri, bir zaman sonra daha iyi yazýlar yazabilecek seviyeye geldiðini görür. Elbette sadece okumasý, sadece yazmasý yetmez; bir þiiri yazmadan, bir öyküyü þekillendirmeden önce çokça düþünmelidir. Bu süreç sonrasýnda edebiyat seviyesi düþük bir ürün ortaya çýkmasý zor bir ihtimaldir. Ancak, bu bir doktor reçetesi deðildir, kim nasýl en iyi ürünü çýkarabileceðini düþünürse öyle yazsýn. "Neden edebiyat dergilerinde iyi þiir göremiyoruz?" diye sormadan önce, "Neden artýk genç kalemlerden iyi þiirler, iyi öyküler çýkmýyor?" diye soracak olursak, meselenin temelinde yatan unsuru göz ardý etmeyiz. Derkenar dergisi, kimden gelirse gelsin, yazýlarýn edebî ürünler olmasýný gözeterek yayýnlayacaktýr. Ýyi ürünler olduðunda sayfa sayýsýný artýrmaktan çekinmeyeceði gibi, eðer iyi ürünlerle karþýlaþmazsa sayfalarýný azaltmak suretiyle sadece yayýnlanmasý gerektiðini düþündüðü ürünleri yayýnlayacaktýr. Yani, sýrf biraz dolgun görünsün diye, savunamayacaðý ürünler yayýnlamayacaktýr. Genç bir dergi olmamýza raðmen, edebiyata karþý sorumluluðumuzun farkýndayýz, edebiyat yayýnlayacaðýz.
5
DERKENAR
böyle aðýr aksak yürümeklerle nereye izinden giderek buruþuk bir haritanýn gösterdiðinin daha yorulmaklýðýmýz olmamýþken daha gözleriyle konuþmasýný dinlememiþken sevdiðimizin seher vakti böyle aðýr aksak yürümeklerle nereye çekiliyorsun ansýzýn þahidi olduðumuz kavgalardan rahatsýz oluyor zaman ve mekan kýlý kýpýrdamýyor bak ýrmaklarýn ýssýzlýða çekiliyor sevdalar ve buna ertelenmiþ kaygýlarý katmýyorum ve aðlamalarý çiðneyip hayallerini çocuklarýn gidiyorsun ayazda býrakýp geceyi ve yýldýzlarý ýþýksýz ve uyku tutmazlarý periþan býrakýp gidiyorsun
Sefer Göltekin
I. böyle aðýr aksak yürümeklerle nereye içinde saklayarak aðýr bir yaranýn ritimsiz sancýlarýný
II. daðýlýyorum ayaklarým uyuþuyor doðrulamýyorum sýký sözleri savrulup gitmemiþ anýlarý içimden geçen dualarý yorulmamýþ düþleri eski gülüþleri arýyorum arýyorum bulamýyorum
daha konuþmak gerek deðil mi ezberimizden düþen þarkýlarýn bir atýmlýk kurþun gibi aklýmýza saplanýþýný
III. burasý bir zindan deðil de nedir gittikten sonra sen
NEREYE BÖYLE
6
DERKENAR
Melik Külekçi
ASILAN SAZIN YERÝNE Akýn için ne kadar senindi zaman okul önlerinde önlüðünü çýkartýp denizlere bulaþýnca yazýn askerlerini ovaya çekmiþ kaptanlarýn bütün birgün söyledikleri þarkýlar gibi uzaktýk sana ah güneþ batýyor uykularýnda bir ozanýn sazýný duvara asýþýnda korkmamýþ gibi çalýnýyor bütün plaklar perdeleri sana kapanmýþ bir adak gibi hepsi baþka bir dudaktalar karaya çok var hangi sigara yeniden yansa geri dönüþü olamayan kitaplar kendiliðinden kapanýr asýlan sazýn yerinde sararmýþ güneþlerin karalýðý veda deðildir hiçbir zaman sonsuza uzayan gölgelerin baþý için bir gecelik uykuya bölün aynalarda kal sessiz izlerinde duyulmamýþ babalar rüyana gelsin
7
DERKENAR
Abdullah Sami
KARINCA KARARINCA Bugün hava her zamankinden daha sýcak ya da benim vücut ýsým her zamankinden daha soðuk; yanýyorum, terliyorum. Havadaki nem oraný da bir hayli fazla. Aðaçlarda yapraklar kýpýrdamýyor. Sokaklar tenha. Ýnsanlar kaplumbaða hýzýnda yürüyorlar. Pek çok insan için oldukça sýkýcý bir gün. Benim için "sýkýcý" sözcüðü literatürlerde yer almýyor. Zira ben, "her günü bayram" ilan etmiþlerdenim. Yine de, þöyle gürül gürül çaðlayan bir ýrmak kenarýnda olmayý, hortum dolusu su çekerek sýrtýma doðru püskürtmeyi çok isterdim. Bulunduðum yer itibarýyla -þimdilik- böyle bir lüksüm yok. Olsun. Burada da bol miktarda aðaç var. Hem de envai çeþit. "Bari bir aðacýn gölgesine bir süre misafir olayým, biraz serinler, biraz dinlenir, hem de bu arada karýncalarý seyrederim" diye düþünüyor, etrafta bu ihtiyaçlarýma cevap verebilecek kapasitede bir çam aðacý aramaya baþlýyorum. Evet, çam aðacý; nedenini henüz anlayamadým ama, karýncalar çam aðaçlarýný seviyorlar. Size garip gelebilir ama, karýncalarý seyretmek, hobilerimin arasýnda en ucuz, en eðlenceli ve en düþündürücü olanlarýndan bir tanesi. Liseyi bitirene kadar, ders kitabý olmayan tek kitabýmýn "Aðustos böceði ile karýnca" olmasýnýn etkisinde kalmýþ olabilir miyim, bilmiyorum. Ama bu iþi seviyor ve kimseye zarar vermiyorsam, diyebileceðiniz bir þey olmamalý. Henüz kaðýda dökmüþ deðilim karýncalar hakkýndaki gözlem ve tespitlerimi. Yani bugüne kadar kimseyle paylaþmadým birikimlerimi. Daha sonraki yýllarda, olur da bir gün ülkemiz siyasî, ahlakî, ekonomik ve sosyolojik olarak geliþir; halk ekmek 8
kuyruklarýnda sýra kavgasý yapan, çöplerden yiyecek bulmaya çalýþan insan manzaralarý görünmez olur; araþtýrma yapmalarý için her bilim dalýnda bir grup bilim adamý görevlendirilir, bilimler dal dal edilip ayrýlýrken de karýnca bilimi unutulmazsa; kýrk bir numara bir iskarpinin altýna, bir milimetre dahi boþluk kalmadan kaç karýnca sýðabiliyor, çýkar söylerim aslanlar gibi. Maksat katkýmýz olsun bilim camiasýna. Ve bilim adýna dahi olsa, kýrk bir numara bir ayakkabýnýn altýnda ezilmesin yüzlerce karýnca. Ayrýca sayým iþlemleri de pek deðerli bilim adamlarýmýzýn oldukça uzun bir zaman kaybýna yol açmasýn, icabýnda. Bir adem, yani insanoðlu, kendi aðýrlýðýnýn en fazla iki katý kadar yük taþýyabiliyor iken, karýncalar nasýl oluyor da kendi aðýrlýklarýnýn kýrk katý kadar yük taþýyabiliyor? (Naim Süleymanoðlu ve motorlu-motorsuz diðer tüm kaldýraçlar istisna, Halil Mutlu joker.) Taþýrgaç otunu tuza banarak yemelerinin, bu iþte etkisi ne kadardýr? Taþýrgaç otu, karýncalarda ayný zamanda viagra etkisi de yapar mý?
DERKENAR Asýrlýk kayýn aðacýnýn gövdesinde gezinip dururken, aþaðýlarda neler olup bittiðini merak ederek temaþaya baþlayan gözlemci bir karýnca; aðacýn dibine çöreklenip, etrafa dumanlar yayarak, kendi türlerinin muhtelif bölgelerinden kesilen etleri piþirerek yiyen, kemiklerini büyük bir iþtahla kemiren, þiþelerle getirilen kahve rengimsi içecekleri de içip içip geðiren, günün sonunda, bütün artýklarýný aðacýn dibinde býrakýp, arkasýna bile bakmadan giden insancýklar hakkýnda neler düþünür? Karýncalar bütün yaz boyu yiyecek taþýmakla mý meþgul olurlar? Bütün kýþý, yazýn taþýdýklarýný yemekle mi geçirirler? Gece yaþantýlarý var mýdýr? Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü gibi özel günler kutlarlar mý? Noel Gecesi gibi tüzel gecelerde nerelere takýlýrlar? Yýllarýn geçtiðini, etraftaki koyun ve kuzulardan mý anlarlar? Bir Karýnca Yýlý kaç Fil Yýlý'na tekabül eder? Hepsi ve daha fazlasý, ayrýntýlarýyla birlikte bilimimize hediyemdir. Belki duymuþsunuzdur, "karýnca insanýn karnýný þiþirir" derler, yani yutulduðu zaman. Bu konuda da, yani çið olarak yutulduðu -tek, çift ve bir avuç dolusu-, çið olarak çiðnenerek yenildiði tek, çift ve bir avuç dolusu-, yaðda kýzartarak-ay çiçeði yaðý, zeytin yaðý, tere yaðý, ucuz margarin, pahalý margarin...vs-, haþlamasý -tek, çift ve bir avuç dolusu-, buðulamasý -tek, çift ve bir avuç dolusu-yahnisi -pilav ve keþkek üstü, tek, çift ve bir avuç dolusu-, ayrýca; salatasý, söðüþü, pilakisi, ezmesi, hatta turþusu da eþantiyon olsun, kýyaðým unutulmasýn... her türlüsü tarafýmdan denenmiþ olup, tüm bilgi ve bulgular yüce bilimin emir ve görüþlerine hazýr ve nazýrdýr. Yeter ki engin tecrübelerimden istifade edilmek istensin. Teþekkürler. Tezahürata gerek yok. Bilim adamlarýna, araþtýrmacýlara, tez hazýrlayan talebelere, özellikle belgesel hazýrlayan televizyonculara kapýmýz sonuna kadar açýktýr. Adresim ayný. "Bu maaþla bu ay sonuna nasýl çýkýlýr?" hesaplarý yüzünden geceleri bile uyuyamayan, eli çenesinde, sürekli düþünüp duran bir insanýn tam karþýsýndaki çam aðacýnýn dibinde gölgelenen, "her an bir karýnca ayaðýma çelme takýp düþürecek" korkusuyla fazla gezip-dolaþmayan kendi halinde, zararsýz bir filim ben.
Atanur
YOK YAÞAMAK bata çýka bata çýka... batarçýkarým yok yaþamaktan çýkarým yok yaþamaktan balçýk ayaklarým budanmýþ bir aðacým damlayan bir saçaðým bir kaçaðým bir o kadar çýðým bir o kadar çiðim kapanmýþ bir çaðým kaçaðým ölümden soluk çalacaðým duyulmamýþ bir þarký çalacaðým durmadan çalacaðým çýkýp baðýracaðým!
9
DERKENAR
Mehmet Ali Başaran
AHMET ÜMÝT ÝLE SÖYLEÞÝ Türkiye’de polisiye roman denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan yazar Ahmet Ümit’le, yazarlýk geçmiþi; polisiyenin edebi niteliði, Türkiye’deki durumu ve polisiye roman okurunun profili üzerine konuþtuk. Kendini “genç yazar” olarak tanýmlayan yazar, Türkiye’de polisiye romanýn özgünleþmesini saðladýðýný savunuyor. Yazmaya nasýl baþladýnýz? Polisiye romanla nasýl ve ne zaman tanýþtýnýz? Valla yazmaya iþte 1983 yýlýnda baþladým. Ýlk önce öykü yazdým, sonra þiire yöneldim. Ýlk kitabým þiir kitabý oldu. Sonra öykü kitabý yayýnladým. Þiir kitabýnýn ismi "Sokaðýn Zulasý, sonra "Çýplak Ayaklýydý Gece"yi yayýnladýk, öykü kitabý olarak. Ardýndan "Bir Ses Böler Geceyi" uzun öykü oldu. Sonra bir masal kitabý yayýnladýk, "Masal Masal Ýçinde" diye. Ondan sonra da polisiye romana geçtik. Polisiye yazmamýn nedeni, yani düþünüp de polisiye yazayým demedim. Bu alanda bir boþluk var, bu alaný dolduralým niyetiyle polisiye yazmadým. O hikayelerimden bir tanesi polisiye öyküymüþ. Bunu bir arkadaþým tespit etti ve bana söyledi, beni uyardý. Ben gerçekten farkýnda deðildim. Onun üzerine ben de "demek ki polisiyeye uygunsa benim üslubum, yazým tarzým falan polisiye yapalým dedik ve böylece polisiyeye yöneldik. Ýþte 1996 yýlýnda "Sis ve Gece" adlý romanýmýzý yazdýk ve böylece polisiye serüvenimiz baþlamýþ oldu. Beni polisiyeye yönlendiren þey, bu anlamda alýnmýþ herhangi bir karar deðil, yaþadýðým hayat. Ýþte politik olaylarýn çok yoðun yaþandýðý, politik hayatýn adeta bir iç savaþa dönüþtüðü bir dönemde yaþadým ben. Bu da gerilimli bir hayat yaþamamý saðladý. Doðal olarak yazmaya baþladýðým zaman, bu gerilimli hayat demek ki yazýya döküldü ve polisiye roman ortaya çýktý. Kitaplarýnýzý yazarken özellikle ilham aldýðýnýz bir ortam, bir yaþantý var mý? Genelde beni etkileyen þeyler þunlar olabilir; bir film karesi, bir romandaki bir etki, bir üçüncü sayfa haberi, arkadaþýmýn anlattýðý bir olay, bir yerde duyduðum yaþanmýþlýk. Bunlarýn hepsi 10
beni etkiler. Ve ben bunlarý alýrým, kurgularým. Yani olduðu gibi almam, onlarý alýp, kurgulayýp bir edebi metne dönüþtürürüm. Daha çok dikkat edersek böylece hayat etkiliyor, günlük yaþamdaki olaylar beni çok etkiliyor. Siz yeni bir þey kurgulamýyorsunuz, var olan bir þeyden yeni bir kurgu çýkartýyorsunuz. Deðil. Þöyle diyelim; var olan bir þey benim hayal gücümü uyandýrýyor. Ve ben onu yeniden kurguluyorum. Roman türleri arasýnda bir kýyaslama yaptýðýnýzda, sizce aþk romaný yazmak mý daha büyük bir emek ister, polisiye roman mý? Þimdi aslýnda romanlarý son tahlilde aþk romaný, tarihi roman, polisiye roman diye ayýrmak mümkün deðildir. Çünkü iyi romanlar roman kategorisinde birleþirler. Baktýðýnýz zaman iyi aþk romaný da güzeldir, iyi polisiye romaný da güzeldir. Yani diyelim ki "Madam Bovarye" bir aþk romaný ama klasikleþmiþ bir roman ve yahut "Suç ve Ceza" polisiye bir roman ama klasikleþmiþ bir roman. Bu nedenle bunlarýn arasýndaki zorluðun yazarýn kapasitesiyle alakalý olduðunu düþünüyorum. Yani ne kadar etkili yazýyor, bununla ilgili olduðunu düþünüyorum. O nedenle aþk romaný daha kolay yazýlýr, polisiye roman daha zor yazýlýr diye bir þey yok. Çünkü polisiye romanýn kötüsü de, aþk romanýnýn kötüsü de bence kolay yazýlýr. Tabii bu biraz da yazarýn performansýyla ilgili bir þey, söylediðim gibi. Polisiye roman okurlarýnýn, sizin okurlarýnýzýn belli bir profili var mý? Söz gelimi "Kurtlar Vadisi"ni izleyenlerle sizin okurlarýnýz ayný kiþiler mi? Benim okurlarýmýn bir profili var ama "Kurtlar Vadisi"ni izleyenlerle benim okurlarým ayný kiþil
DERKENAR buraya baþka bir karakter ekleyelim þeklindeki deðiþiklikler tabii ki olur. Roman akarken farklýlýklar yaþanýr ama o farklýlýklar detaylardaki farklýlýklardýr. Temel yapýda, omurgada bir deðiþiklik olmaz çünkü polisiye roman bir tür denklem gibidir. Denklemden bir elemaný çekerseniz denklem çöker, yani kurgu çöker bir diðer anlamda. O nedenle temel yapýda bir deðiþiklik yapmýyorum. Okuyucularýnýz üzerinde nasýl bir hava, nasýl bir etki oluþmasýný istiyorsunuz?
er deðil. Çünkü "Kurtlar Vadisi" daha çok þiddete dayalý bir dizi. Çok þiddet… Evet, orda bir polisiye kurgu var ama þiddetin çok yoðun olduðunu ve insani deðerlerden çok þiddet deðerlerinin öne çýkarýldýðýný, mafya tipi deðerlerin öne çýkarýldýðýný görüyoruz. O nedenle farklý olduðunu düþünüyorum. Benim okur profilim ise þöyle; eðitimli, genellikle lise öðrencileri, üniversite öðrencileri ve iyi eðitim almýþ orta kesim benim okurlarým. Okurlarýnýz arasýnda polisiye gerilimi hayatlarýnda yaþamýþ insanlar var mý? Tabii var ve o insanlar beni daha çok seviyor. Genellikle benim okur profilim þöyle; edebiyatý tatmýþ, yaþam standartlarý yüksek. Yani hayatýn zevklerini tatmýþ ve zekalarýný kullanmayý isteyen bir okur profilim var benim. Onlar için biraz heyecan lazým. Benim kitaplarýmda heyecan da var, ama sadece heyecan deðil ayný zamanda edebiyatýn öteki ölçütlerini de bulabiliyorlar. Yani dil açýsýndan, kurgu açýsýndan, nitelik açýsýndan. Bu nedenle benim okur kitlemin iyi bir okur kitlesi olduðundan söz edebilirim yani. Romanlarýnýzý yazarken romanýn sonunu ilk tasarladýðýnýz þekliyle mi sonlandýrýyorsunuz, yoksa yazarken farklý þekillendirmeler oluyor mu? Farklý þekillenmeler olur ama ilk tasarladýðým þekil bozulmaz. Ýlk kurduðum kurgu ve yapý devam eder. Ama arada hani bir bölüm çekelim,
Ben þunu isterim; okurum kitabý bitirdiði zaman bir tamamlanmamýþlýk duygusu yaþasýn. Okurum kitabý bitirdiði zaman nasýl oluyor diye düþünsün, bu iþe kafa yorsun. Okurum kitabý bitirdiði zaman baþka kitaplar okumak ihtiyacýný hissetsin. Yani eðer konu politikse politikayla ilgili kitaplar isteði, felsefeyse felsefeyle ilgili okuma isteði duysunlar isterim. Yani her þeyi öðrendim, her þeyi biliyorum, oh ne güzel deyip kalkmasýn. Belki bana kýzsýn, yani neden böyle oldu dedirtecek beklemediði bir þey çýksýn isterim. Okurumu kýþkýrtmak, okurumla zihinsel bir tartýþmaya girmek isterim. Ama bu oyun deðildir. Yani o öyle olmadý, bu böyle oldu gibi bir tartýþmaya girmek isterim. Okuru yenmek deðil. Genellikle polisiye roman yazarý okuru yenmeye çalýþýr. Benim öyle bir derdim yoktur. Onlarý satrançta yenme gibi bir meselem yok. Sorun, okurumun zekasýný iyi bir þekilde kullanmasý. Ayný sonuca varmayabiliriz. Zekasýný kullanmasý yeterlidir. Türk polisiyesi diye bir kavram var mý? Polisiye romanýn Türkiye'de özgünlüðünden bahsedebilir miyiz? Tabii. Bu benimle baþladý. Bizdeki polisiye romanýn kliþeleri vardý. Ben polisiye romanýn kliþelerini kýrýyorum. Bunlarý kýrmak lazým. Sanat çünkü biricik olaný yapmaktýr. Yani yapýlmýþ olaný tekrarlamak kliþeleri yaratmaktýr. Ben bundan yana deðilim. Ve yapmaya çalýþtýðým þey dünyada oluþmuþ olan polisiye romanýn kliþelerini kýrmaktýr. Bu açýdan çoðu zaman insanlar da bana "Ahmet, sen polisiye roman yazmýyorsun" derler. Polisiye roman yazýyorum ama ben kliþelerden uzak bir roman yazýyorum. Polisiye yazarlýðýnýzý etkileyen bir isim var mý? Siz
11
DERKENAR "yaþantým etkiledi" dediniz ama… Polisiye yazarlýðýmý etkileyen en büyük isim Dostoyevski'dir. Türk edebiyatýnda roman türünün -özelde polisiye romanýn- durduðu yerden memnun musunuz? Þimdi þöyle arkadaþlar. Sorun þu; son üç-beþ yýldýr edebiyata, kitaba duyulan ilgi artmaya baþladý. Bu çok olumlu bir þey. Þimdi bu ilgi artýnca hakiki edebiyatçý olmayanlar, has edebiyatçý olmayanlar para kazanmak için bu iþin içine girmeye baþladý. Yayýnevleri de bu alanda biraz, deyim yerindeyse ortam saðladýlar. Bu nedenle edebiyatýn sulandýðýný bazý alanlarda görüyoruz. Ama genel olarak bence umut verici, çünkü niceliksel de olsa bir artýþ var. Ýnsanlar kitap okuyorlar. Yayýnlanan kitap sayýsý artmaya baþladý. Bunu çok olumlu buluyorum. Sorun edebiyatýn niteliði ise bu daha sonra açýða çýkacak bir þey. Yani kitaplar yazýlacak ve iyi kitaplar ayrýþacak, iyi yazarlar ayrýþacak. Ama þu anda insanlarýn çok kitap okumasý bence çok sevindirici ve olumlu bir þey. Tabii bunu sulandýranlar da çýkacaktýr. Ama bunu iyi bir þekilde yapanlar da çýkacaktýr.
bir þeyi yazmak durumundadýr. Bu nedenle de ayný olmaz. Ben iyi edebiyatýn birbirine benzemediðini düþünüyorum. Ama ticaret için edebiyat yapanlar elbette ki çok sattýðý için belli bir konuyu didip yazmaya çalýþýrlar ve ayný üslupla yazmaya çalýþabilirler. Oysa iyi edebiyat bundan etkilenmez. Ben edebiyatýn kötü bir yerde olduðunu da düþünmüyorum. Tersine, Türk edebiyatýnýn iyi bir yolda olduðunu düþünüyorum.
"Artýk ilgi arttý" dediniz. Ýþte bu son dönemde ilginin artmasýnda korsanýn bir etkisi olabilir mi? Hiç sanmýyorum. Korsanla bir ilgisi yok. Ýnsanlarýn bilinciyle ilgili bir þey bu. Korsan ilgiyi artýrmaz ki. Çünkü kitap okuyan adam daha namuslu, dürüst bir adamdýr, gidip çalýntý bir mal almaz. Korsandan kitap alan adamýn kafasýnda bir problem var demektir. Çünkü nedir; dürüstlüðü anlatýyoruz, iyiliði anlatýyoruz, kimsenin parasýný çalmayýn diye anlatýyoruz. O adamlar hýrsýz. Benim hakiki okurlarým gider kitapçýdan alýr. Edebiyatýn durumuyla ilgili sorumuzla da baðlayacak olursak, edebiyat ürünü öznel olduðu halde, son zamanlarda çýkan ürünlerde bir aynîleþme, birbirine benzeme durumunun olduðunu düþünüyor musunuz? Ýyi edebiyat birbirine benzemez. Edebiyatýn bazý konularý, mesela aþk konusu iyi sattýðý için pek çok yazar aþk konusunu yazabilir. Ama iyi yazar öyledir ki onun kendi üslubu vardýr. Ve bu üslubu öyle bir yürür ki hiçbir yazar baþka birini taklit etmez. Yani bu mümkün deðildir. Ayný konuyu yazsalar bile hakiki yazar, has yazar baþka 12
Ýyi yolda olduðunu düþünmenize neden olan þeyler neler? Þu anda, eskisinden çok daha fazla yazarýmýz edebiyatla ilgileniyor. Daha fazla ürün var. Bu ürünlerin kalitesi arttý. Bu ürünlerimiz eskiden çok fazla þekilde yurt dýþýnda yayýnlanýyor. Bize duyulan ilgi artmaya baþladý. Bunlarýn hepsi çok çok iyi sonuçlar. Edebiyatýn yaygýnlaþmýþ olmasý edebiyatýn kalitesini düþürmez. Edebiyatýn kalitesini ölçmek için yaygýnlaþmasýna bakmamak lazým, kurguya bakmak lazým. Bunlarla ölçebilirsiniz. Bir yazar çok satýyor diye kötü olmaz. Çok satýyor diye iyi de olmaz. Onun kendi ölçütleri vardýr. Kitap çok okunur diye edebiyatýn kalitesi düþtü denemez. Bu yanlýþ bir þey yani.
DERKENAR Genç yazarlarý nasýl görüyorsunuz? Genç yazarlarý ilgiyle takip ediyorum. Bence çok çok iyi yazarlarýmýz geliyor. Tabii yani daha baþýndayýz. Ben de genç bir yazar sayýlýrým. Sonuçta 44 yaþýndayým ama iþte yazmaya baþladýðým süreç içinde kendimi de genç yazarlar arasýnda görüyorum. Biz bir yola girdik. Bir arayýþ içerisindeyiz. Ýyiler, kötüler; önceki eserimiz iyi, sonraki kötü… Bu bir mücadeledir, bu bir arayýþtýr, bu bir kendi kendimizle yarýþtýr. Yeni bir þeyi bulma uðraþýdýr bu. Üsluplar yaratýp, üsluplarý yýkma mücadelesidir. Bu devam ediyor. Ve ben çok umutla bakýyorum, Türkiye'de edebiyatýn durumuna. Hiç bu kadar iyi olmamýþtý bile diyebilirim. Þimdi diyorlar ki "Bu memlekette Ahmet Hamdi Tanpýnar çýktý, Nazým Hikmet çýktý, Yahya Kemal çýktý; bu günün yazarlarý bunlara ulaþamadý bile" Ýyi de bugün Ahmet Hamdi Tanpýnar olunamadýðýný kim söylüyor? Ahmet Hamdi Tanpýnar varken kimse onun kýymetini bilmedi ki, Nazým Hikmet varken o kadar kýymetini bilmiyorlardý ki. Sait Faik'i bilmiyorlardý ki. Ee þimdi belki de beþ yýl sonra bizi diyecekler; bu ülkeden Ahmet Ümit çýktý, Orhan Pamuk çýktý, Murathan Mungan çýktý, bir çok genç yazar çýktý diyecekler belki de. Þu anda herkes oturuyor, birbirini beðenmiyor. Bu bugünkü deðerlendirmedir. Edebiyat güncel deðildir. Edebiyatýn deðerlendirmesi on yýllarla, yüz yýllarla ölçülür. Yani Kafka yaþarken kimse Kafka'yý takmýyordu. Ama Kafka þimdi dünyanýn en özgün yazarlarýndan biri. Edebiyatýný yaptýðýnýz dile ve o dilin geleceðine dair düþünceleriniz nelerdir? Bu noktadan hareketle dilin korunmasýnda edebiyatçýnýn rolü sizce nedir? Bence edebiyatçý dili yaþatan, geliþtiren kiþidir. Ama bunu yaþatma ve geliþtirme sýrasýnda bir takým abukluklara düþmemek gerekir. Yani hani, bazýlarý gibi öztürkçe adýna böyle kafatasçý bir noktaya gitmemek lazým. Ben yaþayan Türkçe'den yanayým. Elbette kullanmadýðýmýz bir takým Arapça, Farsça sözcükleri günlük yaþamda zoraki kullanmak doðru deðil. Ama yerine Türkçe bir sözcük koyamýyorsak, abuk sabuk bir þey de bulmaktan yana deðilim. Evet, biz edebiyatçýlar bence dili güzelleþtiriyoruz, dili rafine ediyoruz. Dilimizin ne kadar
güzel olduðunu gösteriyoruz. Bir ayna tutuyoruz romanlarýmýzda. Aslýnda dilimizin çok güzel olduðunu gösteriyoruz. Görevlerimizden bir tanesi de kuþkusuz bu. Bilindiði üzere toplumumuzda okur olanlarýn sayýsý okuma-yazma bilenlerin sayýsýndan hayli az. Sizce bunun nedeni yayýnevi mi, yazar mý, okuyucu mu? Okur sayýsýný artýrmak için neler yapýlmalý? Ülkemizin meselesi þu; genelde Akdeniz'de bu vardý, biraz kýrýldý þimdi. Ýspanya'da, Ýtalya'da kýrýldý, Fransa'da çoktan kýrýlmýþtý. Akdeniz kültüründe sözlü kültür çok yaygýn, yazýlý kültür az. Bizde ise inanýlmaz az. Çünkü bizde yazýlý kültür denince mesela hâlâ Kur'an'ýn her þeyi belirlediði bir yazýlý kültür ortamý var. Biraz buralardan kaynaklanýyor. Kültürümüzde var bu. Saðolsun devletimiz de geleneksel olarak yazara düþmandýr, kitaba düþmandýr. Korkar bunlardan. Bütün bunlar çok derin bir kültürel mesele. Çok eskilerde yer alan mesele. Bu hâlâ devam ediyor. O nedenle baþta ilköðretimden baþlayarak bütün o edebiyat dersleri var ya, Türkçe dersleri var ya; Türkçe'den baþlayarak bütün bu müfredatý deðiþtirmek lazým. Üniversitedeki müfredatý deðiþtirmek lazým. Buralardan baþlayarak her þeyi yeniden kurmamýz gerekiyor. Yazarlarýmýza, edebiyatýmýza sahip çýkmamýz gerekiyor. Sadece devlet açýsýndan deðil, herkesin sahip çýkmasý lazým. Çünkü bu güzelliktir. Bu güzelliðin farkýna varmayanlar eksik yaþarlar. Bayat, tatsýz bir hayat sürerler. Edebiyat ya da sanat hayatý güzelleþtiren bir þeydir. Son olarak, yeni bir kitap tasarýnýz var mý? Varsa kitap hakkýnda biraz bilgi verebilir misiniz? Yeni bir kitap tasarýmýz var. Valla þimdi ben þeyi yazýyorum; bu aþk romanlarý filan yazýyorlar ya çok satýlan. Bunlardan biraz nefret ediyorum, sevmiyorum. Onlar da yalan yazýyorlar aþk üzerine. Aþk sadece güzelliktir, çiçektir, böcektir diye kandýrýyorlar insanlarý. Aþkýn halbuki öteki yüzünde cinayet vardýr, karanlýk vardýr, nefret vardýr, kýskançlýk vardýr. Þimdi eðer yetiþtirebilirsem eylül-ekim gibi çýkacak bir aþk kitabý yazýyorum. Ama bu aþk kitabý aþkýn öteki yüzünü anlatýyor. Adý da Aþk Köpekliktir olacak.
13
DERKENAR
Hümeyra Yargıcı
AYNA AYNA GÜZEL AYNA Sapý gümüþtendi aynanýn. Üzerine firûze taþlar iþlenmiþ. Gümüþün üzerinde asaletle duruyor boncuk mavisi… ve küçük kýrmýzý noktalar, gönül çelici mavilikle kol kola. Babaannemden baþkasý dokunamaz aynaya. Ona da rahmetli dedemin hediyesi… Hiç görmediði kayýnvalidesi emanet etmiþ dedeme, evleneceði kýza verilmek üzere… Ayna babaannem kadar ulaþýlmaz… Onun kadar azametli… Tespihini çekerken yüzümüze bakýyor Cananla benim. Aynayý ceviz konsülün çekmecesinden çýkarýp kýrmýzý kadife perdelerin ikindi güneþi ile kol kola oluþturduðu kýzýllýðýn ihtiþamýna doðru sallýyor. Sonra defalarca dinlediðimiz, ama her seferinde sanki ilk defa duyuyormuþçasýna meraklandýðýmýz hikâyesinin bir kýsmýný baðýþlýyor bize aynanýn: -Bu ayna rahmetli dedenizden yadigâr bana. Ona da annesinden… Ýçini çekiyor, mahzunlaþýyor, sanki biraz da sesi titriyor: -Evlendiðimiz gün vermiþti rahmetli. Omuzlarý dikleþiyor, gençleþiyor birdenbire. -Elli yýl, dile kolay, tam elli yýl her gün baktým bu aynaya… Bakýþlarýný odanýn gittikçe kýzaran çehresinde dolaþtýrýyor, dudaklarý kýpýrdarken tespihinin huzur veren þýkýrtýsý kaplýyor odayý. Canan ve ben aynayý bir kere bile elimize vermeye kýyamadýðýný bildiðimiz halde, birbirimize bakýp "tam sýrasý" der gibi baþlarýmýzý "iþte þimdi" manasýnda sallýyor ve : -Bakabilir miyiz babaanneciðim, diye soruyoruz. -Bakýyorsunuz ya kuzucuklarým, ille de elinize almanýz gerekmez ki, deðil mi? Hem ben size bugün masal anlatmadým, hangisini istersiniz söyleyin bakalým? Artýk ezberlediðimiz halde "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler" diye baðýrýyoruz. Babaannemin alçalýp yükselen sesi bizi imkânsýzlarýn mümkün kýlýnabildiði sihirli bir dünyada dolaþtýrýp, usulca, oturduðumuz yumuþak minderlerin gerçekliðine 14
býrakýyor. Babaannem yavaþça yerinden kalkýp, dolabýný açýyor. Küçük kavanozunu bize uzatýp, meþhur akide þekerlerinden veriyor. -Hadi bakalým, bahçeye ikindi serinliði çökmüþtür, gidin oynayýn biraz. Kapanýp kalmayýn içerilere benim gibi. Bütün kýþ o apartman katlarýnda sararýp soluyorsunuz. Ýki haftada renginiz düzeldi. "Ayna ayna güzel ayna.." diye baðýrarak bahçedeki dut aðaçlarýna týrmanýyoruz. Oturduðumuz dalda nefeslenirken, birdenbire dudaklarýný kulaðýma yaklaþtýrýyor Canan: -Biliyor musun, diyor. Hastaymýþ babaannem. Vallahi uydurmuyorum, annemler konuþurken duydum. Hem de durumu ciddî demiþ doktor. Ben odaya girince sustular annemle yengem. Canan hiç nefes almadan konuþurken, oturduðumuz dal sallanýyor sanki… Ne demek durumu ciddî? Yani tehlikeli mi demek istemiþ doktor? Karþýdaki büyük ve bahçeli eve bakýyorum. O evi, kocaman odalarý, çýkarken gýcýrdayan ve bu gýcýrtýlarla geceleri bizleri korkutan merdivenleri babaannem olmadan anlamsýz buluyorum. Bu eve sihir ve anlam katan onun varlýðý deðil mi? Tatilin gelmesini bu evde amca çocuklarýyla geçireceðimiz büyülü vakitler için iple çekmiyor muyuz? Nefesim daralýyor, kalbim yerinden fýrlayacak sanki. -Ne demek durumu ciddî, diye baðýrýyorum. Az önce sapasaðlamdý babaannem. Bize masal bile anlattý. Yalan söylüyorsun. Böyle bir tepki beklemeyen Canan, yerinden sýçrayýp düþme tehlikesi geçiriyor. Gözleri dolu dolu oluyor. Dudaklarý titreyerek soruyor: -Babaannem ölmez deðil mi? Akþam sofrada iyice sokuluyoruz babaanneme. Bize gülümsüyor, yemekten sonra yanýna oturtup, annemlere sesleniyor: -Benim yaptýðým gül þerbetinden verin çocuklara. Yanýna lokum da koyun. Þerbetlerimizi içerken, babaannemin kalbini tut-
DERKENAR tuðunu fark ediyorum. Bütün cesaretimi toplayýp soruyorum: -Babaanne, sen hasta mýsýn? Elimizden tutup odasýna götürüyor bizi. Karþýsýna oturtup uzun uzun seyrediyor. Ceviz konsülün çekmecesini açýp, aynasýný çýkarýyor. Sonra elini tekrar çekmeceye götürüp, ayný aynadan bir tane daha çýkarýyor. Ve þaþkýn bakýþlarýmýza yeni bir hikâye daha bahþediyor: -Aynanýn sýrrýndan bahsetmiþtim size deðil mi? Aynanýn arkasýndaki sýrrý, bir cam parçasýnýn nasýl o sýr sayesinde büyülü bir eþyaya dönüþtüðünü babaannem bize ne zaman anlatmýþtý? Bunu hatýrlamýyorduk ama, o harika günü ikimiz de hatýrlýyorduk. Uslu uslu baþýmýzý salladýðýmýzý görünce, devam ediyor: -Bu aynalardan biri de rahmetli eltimindi. Kayýnvalidem, yani sizin büyük babaanneniz, amansýz bir hastalýðýn pençesinde kývranýrken, iki oðlunun da mürüvvetini göremeyeceðini anlamýþ. Ve müstakbel gelinlerine kendisini her zaman hatýrlatacak bir hediye hazýrlamak istemiþ. Bana hediye edilenin aynýsý, evlendikleri gün eltime de kocasý, yani rahmetli kayným tarafýndan hediye edilmiþ. Bu aynalar her ikimize de uður getirdi. Eþlerimizle mutlu olduk. Dolu dolu ve bereketli yaþadýk. Eltimin hiç çocuðu olmadý. O da aynanýn bana verilmesini vasiyet etti. Allah bana dört erkek evlât verdi. Ve bir sürü torun. Durup derin bir nefes alýyor. -Artýk yoruldum kuzularým. Sizler benim ömrümün ýþýðýsýnýz. Sizin yüzünüzde kendimi görüyorum. Ve bu böyle olunca bu aynalarýn sýrrýnýn yavaþ yavaþ beni terk ettiðini hissediyorum. Biliyorsunuz benim iki kýz torunum var. Yerinden kalkýp yanýmýza geliyor. Aynanýn birini bana birini de Canan'a uzatýyor. -Bu aynalar artýk sizin. Sakýn unutmayýn, ömrümüz de cam parçalarýna benzer. Ancak mutluluðu ve baþarýyý hak etmeye çalýþarak o cam parçalarýný sýrlandýrýp, aynaya dönüþtürebilirsiniz. Benim gibi bereketli ve mutlu yaþayýn. Onlara baktýkça beni ve bu evi hatýrlayýn. Babaannem sözlerini bitirdiðinde, gözlerinin dolduðunu ve sesinin titrediðini fark ediyoruz. Canan aðlayarak babaanneme sarýlýyor ve: -Ýyisin deðil mi babaanneciðim, diye soruyor. -Kim söylemiþ kötü olduðumu? Hayatýmda dok-
tor sözüyle hareket etmedim ben. Hem yarýn arefe. Akþamdan kýnalarýnýzý yakýp bayrama hazýrlanacaðýz. Daha kurbanlýklarý almadý benim tembel oðullarým. Þimdi yataklarýnýza. Söylediklerimi unutmayýn. Sabah uyandýðýmýzda aynalarý yastýðýmýzýn altýndan çýkarýp büyülenmiþ gibi bakýyoruz onlara. Týpký gece yatmadan önce dakikalarca yaptýðýmýz gibi. Canan: -Ne kadar güzeller, deðil mi, diye soruyor. Bütün gün mutluluktan sarhoþ olmuþ gibi dolaþýyoruz. Kurbanlýklar geldiðinde onlarý süslemek için çýrpýnýyor, yemlerini ve sularýný kimselere emanet edemiyoruz. Gece babaannem avuçlarýmýza kýna yakýyor özenle. Hamura çiçek þekilleri verip, ortalarýna kýnayý yerleþtiriyor. Avuçlarýmýzý önceden hazýrladýðý lavanta kokulu bembeyaz bezlerle baðlayýp, "sakýn sabaha kadar açmayýn" diye tembihliyor. Yatmadan önce yine aynalarýmýza bakýyoruz uzun uzun. Bu bizim en mutlu bayramýmýz. Gece hýçkýrýk sesleri ve çýðlýklarla uyanýyoruz. Hiç kimseye aldýrmadan babaannemin odasýna koþuyoruz. Odada kimseler yok. Evin içi insan dolu. Amcalarýmýz, yengelerimiz, komþu kadýnlar… herkes aðlýyor. Kadýnlardan biri "Keþke Hastaneye kaldýrmasaydýnýz!" diyor yengeme. "Ne oldu, babaanneme ne oldu?" diye aðlýyor, ter ter tepiniyoruz. Düþtüðüm yerden babam kaldýrýyor beni. Babam aðlýyor. Onu hiç aðlarken görmediðim için çok korkuyorum. Babam: -Babaanneniz cennete gitti, yavrum diyor. Aðlamak yerine dua etmeliyiz onun için. Cananla birbirimize sarýlýyoruz. Komþu kadýnlar bizi evden çýkarmak istiyorlar. Daha sýký sarýlýyoruz birbirimize. Kenetlenmiþ kollarýmýza, "gitmeyiz" diye aðlayýp baðýrmaktan kýsýlan sesimize söz geçiremeyince býrakýyorlar bizi. Odamýza çýkýp yastýðýmýzýn altýna -bir hazine saklar gibi sakladýðýmýz- aynalarý alýp, babaannemin odasýndaki yumuþak minderlerin üstüne oturuyoruz. Aynalarý göðsümüze bastýrýyoruz sýmsýký. Öyle hissediyoruz ki, babaannemin bu emaneti de onun yokluðuna dayanamayýp tuz buz olacak. Korkup titriyoruz. Aþaðýdan bugün süslediðimiz kurbanlýklarýn acý melemeleri duyuluyor. O zaman ellerimizdeki kýnalarýn çözülüp dökülmüþ olduklarýný görüyoruz. Þimdi çocuk da olsak, bu bayramý iç unutamayacaðýmýzý biliyoruz. 15
DERKENAR
Ahmet Kırtekin
UYURGEZER Bir edebiyat eserinin en önemli özelliði deðiþik okumalara fýrsat vermesidir. Bu nedenle iyi ya da kötü gibi deðerlendirmelerin pek de muteber olamadýðý bir alandýr edebiyat. Ve ortaya konulan hemen her eser bir þekilde bir çözümleme aracý olarak kullanýlabilir. Yakýnlarda hazýrlýklarý tamamlanan bir kitapta bu konularýn sýkça anýlacaðýný bildiðimden bu konuda fazlaca laf etmemeyi tercih ediyorum ama Balzac'ýn sosyologluðu ve Dostoyevski ile Tolstoy arasýnda bir karþýlaþtýrma gibi ilginç konu baþlýklarýný anmadan da geçemeyeceðim. Bir çözümleme aracý olarak Ruh Hastasý'ndan bahsetmek gerektiðinde -týpký diðer konularda olduðu gibi- objektif bir tavýr bekleyen kimse yoktur umarým, çünkü onlarý bekleyen hayal kýrýklýðýndan baþka bir þey deðildir. Öncelikle kapak fotoðrafýnýn seçimi son derece baþarýlý. Fotoðraf bir anlamda yazýnýn karþýtý olan bir þey gibi geliyor bana. Çünkü her þeyden önce, yazý görüntünün evrimleþmiþ halidir. Yani fotoðraf çok daha ilkeldir(33) diyor kahramanlardan Edip Us ve mümkün olsa kendi kitaplarýnda fotoðrafý yerine bir otoportre yazmak isteyeceðini ekliyor. Bu kitabýn içeriði ve kapaðý için ise þunu söylemek mümkün: keþke bu kitabýn bir adý olmasaydý da sadece yazarýn çektiði fotoðraf süsleseydi kapaðý. Bu, yazarýn ikinci kitabý. Normalde ilk kitabýný anmak pek de gerekli görülmeyebilir ama Seni Seziyorum; Kitab-ý Mukadder (Ýletiþim, 2000) ile 16
Ruh Hastasý Ýsmail Güzelsoy Ýletiþim Yayýnlarý Ruh Hastasý arasýnda hem varolan baðlantýlarý irdelemek hem de bir yazarýn yazma serüvenini incelemek açýsýndan bu gerekli. Hikâye kitabýnda adeta ismi ile müsemma olsun diye neredeyse bütün hikâyeler hikâye etrafýnda dönmekte. Ve Kitab-ý Mukadder'den bir cümle süsler kitabýn ilk sayfasýný; rüyalarýnýzý gerçekleþtirmeye çalýþmayýn onlarý yaþayýn. Genelde yalnýz ve bekar bir insanýn kahraman olduðu geçer bir hikâyede, bir diðerinde unutmanýn artýk yaþamanýn vazgeçilmez bir unsuru olduðu ve bununla mücadele edilmesi gerektiðine inan bir gazeteci ile üstadýnýn hikâyesi anlatýlýr. Edip Us insanlarý kurgulayan ama, kendi kurgularýndan biri olan bir yazarýn kurþunu ile hayatýný kaybeden bir insandýr. Horge isimi zat da vardýr bu kitapta Skillig'e itaf edilmiþ bir hikâye
de. Bu isimleri ve hikâyeleri anmamýn sebebi bunlarýn Ruh Hastasý'nýn arka planýný süsleyen birer motif olarak yeniden karþýmýza çýkmalarý. Bu anlamda yazar kendisi bir dünya kuruyor; çeþitli noktalardan bir birine deðiþik rivayetlerle baðlanan ve eklemlenen hikâyeler bütünü. Hikâyelerde gereðinden uzun tasvirlere yer verilmiþ ve bazen anlatýcýlarýn sayýsý sýkýcý olacak derecede çoðaltýlmýþ. Özellikle Talan adlý hikâye hem uzunluðu hem kurgusu hem de konusuyla diðerleri arsýndan bir adým daha öne çýkýyor. Hikâyelerdeki kahramanlarýn tamamý neredeyse ruhsal olara problemli insanlar. Kendi anormalliklerinde sýðýnacaklarý bir liman arýyorlar ve hemen hepsi neredeyse yazýya yöneliyor. Bu romanýn iþareti olarak okunabilir. Ýlk kitapta yer verilen Taksim ve Diktatörün Öldürülmesi adlý hikayeler bir darbe ile akabinde geliþen olaylarý anlatýrken romanda bu olaylar unutulmamakla beraber kývamý kaçýrýlmadan veriliyor. Kýsacasý romanýn arka planýndaki motiflerin baþarýlý bir þekilde iþlendiðini söylemek yanlýþ olmayacaktýr. Romana dair daha derin bir irdelemeye giriþmeden iki kitabýn dilinin de genelde duru bir dil olduðunu söylemekte fayda var. Kulaðý týrmalamayan uydurukça veya küflü kelimelerde taþýp boðulmayan bir dil kullanýlmýþ. Yalnýz yazarýn affýna sýðýnarak dislektik kelimesi ile arasýnda özel bir bað olup olmadýðýný sormakta fayda görüyorum, tatsýz olacak derecede çok kullanýlmýþ
DERKENAR demek mümkün deðilse de kulaðý týrmaladýðý bir gerçek. Romanda genç gazeteci rakip olarak görülen iki yazarla röportaj yapmak üzere görevlendirilir. Selim Özkul ve Edip Us birbirleri hakkýnda hiç konuþmamýþ olmalarýna raðmen Kürþat Oðuz ile yaptýklarý röportajlarda aðýr ithamlarda bulunurlar rakiplerine. Böylece bir rekabet tescillenmiþ olur, gazetelerin muteber kurumlar olduðu yýllarda gazetelerin olaylarý abartmasý ile rekabet ve beraberinde gelen tartýþmalar daha geniþ bir alana yayýlýr. Öyle ki okuma yazma bilmeyen kadýnlar bile kýsýr partilerinde bu iki yazarý konuþur hale gelirler. Burada romanda geçen ilginç bir noktaya deðinmekte fayda var. Yayýn yönetmeni olan Burhan Hoca ile onun öðrencisi, halefi ve romanýn anlatýcýsý olan Kürþat arasýndaki bir benzerlik Ýstanbullu kadýnlarýn yarýsýnýn rekabet halindeki iki erkekten birine aþýk olduðunu ifade etmeleri. Zamanýmýzda ekranlarda erkek isimlerini haykýran genç kadýnlarý sýkça görmek mümkünken bir yazara veya bir þarkýcýya ya da bir futbolcuya yönelik beðeniyi bu þekilde tarif etmek… Kahramanýmýz Selim Özkul ile birebir karþýlaþma imkaný edinmesine raðmen Edip Us ile bir türlü karþýlaþamaz. Sadece telefonda röportaj yapar onunla. Aslýnda Edip'i gören neredeyse hiç kimse yoktur. Ve bu görünmezlik, tanýnmazlýk zýrhýnýn arkasýnda kitaplar yazan adamýn kimliði bir süre sonra romanýn konusu halin gelir. Önce bir erkek daha sonra da bir kadýn kendisinin Edip Us olduðunu itiraf edecektir Kürþat'a. Ýþin sarpa sardýðý yer iki romancýnýn birbirinin devamý olan birer kitap yayýnlamalarýdýr. Yazar artýk okuyucunun hiç kimseye
inanmamaya baþladýðý noktada kendine olan inancý canlý tutmak için çýrpýnýr ve kendi yazý serüvenini anlatmaktaki en büyük hatasýný yapar. Eðer buraya kadar anlattýklarým benim muhayyilemin ürünü olan bir hikâye olsa onu burada sonlandýrýr, okurunun zihninde mayalanmaya býrakýrdým. Ama hayat sanata nazaran çok yavan…(99) Gerçeði vaat eden buluþmalardan eli boþ ayrýlan Kürþat önce Burhan Hoca'dan sonra da Selim Özkul'un yazdýðý mektuptan dinleyecektir gerçeði. Romanýn içinde barýndýrdýðý öðelerin tamamýnýn çözümlemesini yapmak ve bunlarý birinci kitapla eþleþtirmek hem bu yazýnýn konusunu hem de kapsamýný aþacaktýr. Ama bu tüm çözümleme ve yorumlarýn burada zikredilemeyecek olduðu anlamýna de gelmez. Baþlangýçta gazetecilik ile ilgili daha sonra da yazarlýkla ilgili bölümlerde satýr aralarýnda güzel tespitlere yer verilmiþ. Yazarken veya okurken çok az insan yazmak üzerine düþünür. Veya gazetelere ve gazeteciler karþý olan tavýrlar ve nedenleri çok az irdelenir. Bunlarýn güzel deðiniler olarak sunulmasý romana renk katmýþ. Topluma dair tespitlerde ilginç olan altmýþlarýn insanlarý ile günümüz insanýnýn neredeyse ayný olmasý. Dizi filmlerde ölen kahramanlar için mevlit okutup kötü adamlarý döven, medyanýn konuyu abartmasýyla kendilerine en yabancý konuda fikir beyan edip vakit tüketen insanlar. Bunlar günümüze ait eleþtirile olarak da okunmaya son derece müsait. Diðer ilgi çekici bir konu ise ezan. Ezan her iki kitapta 'tarihi yarýmada' olarak anýlan Ýstanbul'un Avrupa yakasýnýn deðiþmez bir müzikal öðesi
olarak yerini alýyor. Ezan okunmaya baþladýðýnda mutlaka cemaate yetiþmenin mümkün olduðu bir yer diye tanýmlanýrken Eminönü, bu civarda geçen olaylarda ezan motifinin olmamasý tuhaf kaçardý. Ne ailesinden ne arkadaþlarýndan, iliþkilerinden ne de þehrin alýp verdiði nefeslerden bahsetmeyen yazar genelde kahramanlarýn hikayelerine yer vermeyi tercih etmiþ. Tam da bu noktada yabancýlaþma! diye haykýran bir durum ortaya çýkýyor. Zaten hiçbirinin akýl saðlýðý yerinde olmayan insanlarýn normal ve makul bir anlatýmda bulunmalarý beklenemez zaten. Ama þunu itiraf etmek gerekiyor ki hangi toplumsal ve siyasal ya da ekonomik sýnýflandýrmaya göre sýnýflandýrýlýp kamplara ayrýlýrsa ayrýlsýn yazarlar ve kitaplar, artýk belli eksenlerde geçiyor tüm anlatýlar. Artýk karþýt öðelerin ayný toplumsal alanda eriyip iç içe geçtiði bir geleceðe doðru ilerlerken edebiyat farklý olaný nasýl dillendirecek merak ediyorum. Bu nedenle bu kitap bir çok eksikliðine raðmen üzerinde tartýþmayý ve konusu itibariyle farklý bir ilgiyi hak ediyor. Eksiklik demiþken en azýndan bir örnek vermek gerekir: Selim Özkul'un mektuplarýnda geçen ergenlik çaðýnda ve devamýnda yer alan cinsellikle ilgili konularýn ifade edilmesinde bir aksaklýk yok mu, ayný ifadelerin defaatle kullanýlmasý bir eksiklik deðil mi ya da 'Hâlâ bile…' diye baþlayan bir ifade saðlýklý mý? Detaylarý itibariyle son derece zevkli tartýþmalara açýk bir kitap. Yazarý açýsýndan ise geliþmekte olan bir yazým serüveninin iþareti. Hikâyelerden sözcüklere doðru bir yolcuk yaþamýþ gibi yazar iki kitap arasýnda, sýrada ne acaba… Harfler mi, hayýr onlar konu edilmiþti… 17
DERKENAR
Fatih Nergiz
BÝR CÝHAN’IN ÖYKÜSÜ Bir çocuk ki Düþte görün Erik çalma telaþýnda gibi… Eline tutuþturulmuþ hayatýn Ekmek arasý domates Ve diþlerinle bir parça kopar Etiyopyalý çocuklar gibi - ki onlarda aramaklý çocuk olduðunuaðzýnda eðreti bir gülümsemeyle, Hatta say ki insan gibi Öylece terk edildiðin resimlerin ortasýnda Büyümeyi bekliyor /terkinden habersiz/ ve daha demin aðlamýþsýn gibi giydirilmiþ hatta tokat gibi çarpýlmýþ, bükülmüþ uyluk kemiði kývamýnda gençliðini daha öncesinde gösterilmiþ veyahut görmüþcesine o zamandan aklýna sürtünen konteynýrlar terli hamallar ve kir, pas ezikliði ve tenefüsünde sen yaþýnýn siyah önlüðündeki tebeþir tozlarý, Ve gözlerinde aðlamýþsýn Korkularýndan ve çocuk olmaktan vazgeçerek
Gözlerin uzakta bir þeye bakar gibi belli belirsiz yeni bir öðlen arasý tozlu bir karavana sýrasý küskünlüðünün failinde oturmuþ Aðlamaklý umutlarýný Düþünüp aðlarsýn.
Þimdi ayaklarýný topraða basmanýn tedirginliði ile Titremekli Bir elinle de Çekmiþ bedenini soymaya çalýþarak Ve alalarken içine kurulmuþ tuzaklarýný Gün batýmý uçuþlarýyla Sabahýn geri gelme ihtimalinden habersiz Kandýrýldýðýn peksimetlere ve Çýrpýlmýþ kremalarýn albenisinde
Kimin umurunda Kendine sokulmaya korkuþun Bahçesinde koþturduðun yaþýtýn lisanlar Bir yer var Yer yer Her þeye karþýn umutlarýnda Hummalý nöbetlerin de olsa Soranlara Kalemimi iþaret et Seni anla(t)masam yazmazdým.
18
DERKENAR
Serkan Türk
bir yaram kalýrsa "herkes, bir hayatýn bir baþka hayat için var olduðunu, bu yüzden intiharýn da bir yaþama biçimi olduðunu anladý..." uður özakýncý beklemek bazen can yakar. öylece durup bir pencerenin ardýnda sokaða bakmak ve dönemeyecekleri gözlemek. sokaðýn baþýndan gelen her karartýya suretini giydirmek ve gönlüne baþka intiharlar sokamamak düþerken uçurumlardan. sessizliðin hýncýný bilerek isteyerek koparmak içinin kuytularýndan. geç kalýnmýþ zamanlarým da var. gülümserken, sakladýðým bekleyiþlerim ve bekletmelerim de var. "haziran, tekrar " sýcak bir gün yaþanýyor. hayatýmýzdaki olumsuzluklarý nereye kaldýrmalý güneþli günlerde? hepimizin bir taraçasý vardýr uzaklara bakarak konuþtuðumuz. gözlerimiz nerelere dalýp gider yaz mevsimlerinde? incir aðaçlarý yeni meyvelerinin þiþkinleþtiði bugünlerde daha dolambaçlý, dallarýnýn arasýnda bir uçurum gizli. dilimizde bir keskin viraj, düþürüyor bizi derinlere. þimdi koþun, saklanýn, çocukluðunuzdaki okul dönüþlerine. mahalle arasýnda bekliyor oyunlar sizi. yaz biraz haziran ve belirsiz ayrýlýklarýn saklandýðý yerden çýkma vakti. serin üzerime karanlýklarý ve odalar dolusu yas birikiversin içimdeki koyakta. kaldýrmayý verelim bu yaz hasretleri koynumuzdan. sonbahar mý mevsim? yapraklar birbirlerinden habersiz düþerken yerlere, bir yeþil kalmýþsa dalýnda aðacýn mutlu olmasýný bilmeli insan. þimdi bu bekleyiþler senin gönlünde dar zamanlara gebe ise bilemem geniþ sözcüklerini saklama savur. yalnýzlýk bir þarký gibi hüzünlü deðildir sadece, aklýný da yüreðini zamanla ayrý düþürür. aklýn ve yüreðin uzaðýma düþmez umarým. kuþlarda bir kuþatma altýnda, sýrasý ile uçup gidiyorlar göðümden. bulutsuz, bir gündür beklediðim pencerenin ardýnda. el sallayan bir yaram kalýrsa geride, belki bende beklerim. böyle akþamlarda o çocuk yanýna kýzamadýðý fark ediyorum. yüreðinin haritasý daðlýk, yol alamýyorum yamaçlarýnda. ya kendine yeni patikalar aç, yol alayým yüreðinde. ya benim uçurumlarýma uzak dur, düþeyim daha derine. sen de biliyorsun avuçlarýmda sakladýðýmý... iki satýr cümlem kalýr mý size uzaklar? bilirim anlarsýnýz bu satýrlar sizindir. koklamak istersiniz mektuplarýmdaki yakýnlýklarý. þimdi kendimden uzaða bir mektuptur bu.
ÇIKTI
ÇIKTI
ÇIKTI
Mühür
Ýslamcý, Milliyetçi ve Modernist Bir Yazar
Giderken Söylenmiþtir
Ömer Seyfettin þiir
þiir biyografi
Aziz Kemal Hýzýroðlu
Necati Mert
Ýbrahim Tenekeci
Tüm Zamanlar Yayýnlarý
Kaknüs Yayýnlarý
Birun Yayýnlarý 19
DERKENAR
Emine Öte
TÜRK DÝL KURUMU MU, DÝL DERNEÐÝ MÝ? Konfiçyüs'e sordular: -Bir ülkeyi yönetmeye çaðrýlsanýz, yapacaðýnýz ilk iþ ne olurdu? Büyük filozof þöyle cevap verdi: -Hiç þüphesiz, dili gözden geçirmekle baþlardým. Ve dinleyenlerin hayret dolu bakýþlarý altýnda sözlerini sürdürdü: -Dil düzensiz olursa, sözler düþünceyi iyi anlatamaz. Düþünce iyi anlatýlamazsa, yapýlmasý gereken þeyler doðru yapýlmaz. Görevler gereði gibi yapýlmazsa adetler ve kültür bozulur. Adetler ve kültür bozulursa, adalet yanlýþ yola sapar. Adalet yoldan çýkarsa, þaþkýnlýk içine düþen halk, ne yapacaðýný, iþin nereye varacaðýný bilmez. Ýþte bunun için hiçbir þey dil kadar önemli deðildir. Bu öykünün yorumunu yapmayacaðým, çünkü yoruma ihtiyacý yok. "Bu ülkede imlâ yaz-boz tahtasýdýr" cümlesini yazýnla ilgilenen herkes mutlaka dile getirmiþtir. Orta öðretimde, hatta üniversitede "Bu kelimede þapka var mý, yok mu? Ya da, birleþik mi, ayrý mý yazýlýyor?" diye birbirimize ya da öðretmenlerimize sorarýz. Türkiye'de herkes bilir ki imlâ kurallarý üç-dört yýlda bir deðiþir. Yani kurallý olmak deðil kuralsýzlýk söz konusudur. Bana "Özel zevkleriniz nelerdir?" diye soran olursa, "Ýmlâ Kýlavuzu okumak" diyorum. Evet evet, yanlýþ duymadýnýz; ben düzenli bir imlâ kýlavuzu okuyucusuyum. 2000'de çýkan son Ýmlâ Kýlavuzu'nu didik didik okudum; þimdi 2004'te çýkacak Ýmlâ Klavuzu'nu bekliyorum. Þaka gibi deðil mi? Ýlkokul ikinci sýnýfta tanýþtýðým ilk imlâ klavuzu ile olan iliþkimiz devam ediyor. "Bir dil için en ayýp þey imlâsýzlýktýr" diyen Ýsmail Habip Sevük'ü rahmetle anýyorum. 1 Kasým 1928 yýlýnda Lâtin harflerini kabul eden Atatürk, kapsamlý bir yazma çalýþmasý baþlatýr. 1929 yýlýnda "Ýlk Ýmlâ Lûgati" basýlýr ve Atatürk, 1932 yýlýnda Türk Dil Kurumu'nu faaliyete geçirir. Cumhuriyet Türkiyesinin bu güne kadar kullandýðý kýlavuzlar þöyledir:
20
1929-1941: Ýlk Ýmlâ Lûgati 1941-1965: Yeni Ýmlâ Kýlavuzu 1965-1970: Yeni Yazým Kýlavuzu 1970-1975: Yeni Yazým Kýlavuzu 1975-1977: Yeni Yazým Kýlavuzu 1980 : Yeni Yazým Kýlavuzu 1981 : Yeni Yazým Kýlavuzu 1982'de Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu birleþtirilerek "Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu" adýný alýr. Bu tarihten sonra da imlâ kýlavuzlarýnýn ardý arkasý kesilmez; 1985, 1986, 1987, 1996, 2000 ve pek yakýnda 2004 Ýmlâ Kýlavuzu.
Cumhuriyet tarihi boyunca ortak yazým sistemi hâlâ oturmamýþ bir milletin çocuðu olarak soruyorum: "Ortak yazým kurallarýný, doðru yazma kýlavuzunu oluþturmak bu kadar zor mu? Zor da olsa baþ edilemez mi?" Bir kitapçýya gittiðinizde Ýmlâ Kýlavuzlarýna þöyle bir göz atýn. Kendinize bir sözcük belirleyin. Kýlavuzlarý karþlaþtýrýn, özellikle birleþik sözcüklere bakýn. Size kýlavuzluk etmesi gereken bu yazým kýlavuzlarýnýn amaçlarýnýn kýlavuzluk etmekten baþka her iþe yarayacaðýný garanti ederim. Tutarsýzlýk, turarsýzlýk, hep tutarsýzlýk… Geçen yýl bir edebiyat söyleþisinde, Prof.Dr. Yusuf Çotuksöken'i dinledim. Karþýmdaki ilk sözcük birleþik olarak yazýlan "dilbilgisi" idi. Yazara, Türk Dil Kurumu'nun bu sözcüðünün imlâsýný on beþ yýldýr ayrý yazdýðýný söyledim. Bana "Biz böyle yazýyoruz" dedi. "Siz kimsiniz?"
DERKENAR deyince, "Biz Dil Derneði'ne üyeyiz" dedi. Siz, Dil Derneði'ne mi, Türk Dil Kurumu'na mý üyesiniz? Dil Derneði ve Türk Dil Kurumu nedir, ne deðildir diye bir araþtýrma yaptým. Ben size kýsaca özetleyeyim. Dil Derneði mensuplarý"Biz daha çok Atatürkçüyüz, daha çok lâikiz, biz solcuyuz" diyor. Bir yanda Atatürk'ün kurduðu Türk Dil Kurumu, bir yanda kendini daha Atatürkçü varsayan Dil Derneði'ni kuranlar… Yani saðcý isen bu sözcük þöyle yazýlýr, solcu isen böyle yazýlýr! Dil bilgisi ya da dilbilgisi… Bir sözcüðü birleþik ya da ayrý yazmanýn saðcýlýk ya da solculukla ne ilgisi olabilir. Sözcükler üzerinden siyaset yapanlara siyasî partilere gitmelerini tavsiye ediyorum. Artýk, bu çað dýþý kalmýþ baðnaz zihniyetlerle gençlere kýlavuzluk yaptýðýnýzý sanmayýn! Pekii… ÖSYM hangi imlâ kýlavuzunu esas alýyor? Türk Dil Kurumu'nu esas aldýðýný biliyorum. Pekii 2004 ÖSS'de "öðe" diye yazýlan sözcük TDK Ýmlâ Kýlavuzu'nda on beþ yýldýr "öge" olarak yazýlýyor. Yani TDK esas alýnýyorsa bu çarpýklýk niye? Yabancý dillerden dilimize giren, hatta girmekte olan sözcükler, birleþik sözcükler, terimler, yabancý yer isimleri… artýk belli bir geleneðe oturtularak yazýlmalýdýr. Mönü mü, menü mü; kampus mu, kampüs mü; uluslar arasý mý, uluslararasý mý..? Yüzlerce örnek yazabilirim. Yeter… Artýk ayrýlýklarý, farklý yazýmlarý kaldýralým. Birleþik sözcüðünü bileþik biçiminde yazma konusunda bile birlik saðlayamayan edebiyat öðretmenlerinden, akademisyenlerden, Dil Derneði ve Türk Dil Kurumu üyelerinden birleþmelerini beklemek hayal mi? Dil ve yazýmdaki tutarsýzlýk, yaþantýmýzdaki tutarsýzlýklardan kaynaklanýyor. Bu cümlenin günlerce tartýþýlacak bir konu olduðunu biliyorum. Artýk kitaplardaki, gazetelerdeki, sinama alt yazýlarýndaki yazým farklýlýklarýna son verilsin istiyorum. Seksen yýldýr durmadan kural deðiþtiren, koyduðunu kaldýrýp sonra yeniden koyan, büyük bir vurdumduymazlýk ve sorumsuzlukla yalpalayýp duran Türk Dik Kurumu, artýk bu konuya kalýcý çözüm üretsin.
Sanal alemin dergisi:
Dergibi.com Türkiye'de internette yayýnlanan ilk elektronik dergilerden biri olan Dergibi, Melih Bayram Dede yönetiminde yayýnlanýyor. Türkiye Yazarlar Birliði'nce 2001 yýlýnda "Elektronik Yayýncýlýk" ödülüne layýk görülen Dergibi, edebiyat alanýnda yeni ürünler yayýnlýyor, genç yazar ve þairlere bir platform olma çabasý güdüyor. Þiir editörlüðünü Cevat Akkanat, Öykü-Deneme editörlüðünü Hüseyin Akýn ve Eleþtiri-Çeviri Þiir editörlüðünü Ali Ömer Akbulut'un üstlendiði Dergibi, www.dergibi.com adresinde yayýnda. 1998 yýlýnýn son ayýnda internette bir edebiyat sitesi, kendi deyimiyle "Dergi gibi bir þey" çýkarmayý planlayan Melih Bayram Dede, bu "dergi gibi" þeye isim ararken, Yeni Þafak'ta, Þekerlik adlý köþenin yazarý Mehmet Þeker, "Adý Dergibi olsun" önerisinde bulunmuþ ve bu isim hemen kabul edilmiþ. Türkiye'de ilk edebiyat sitelerinden biri olan Dergibi'nin çýktýðý günden bu yana büyük ilgi gördüðünü ifade eden Dergibi'nin editörü Melih Bayram Dede, "Dergibi bir ilk deðil. Fakat, farkedilen ilk elektronik dergiydi. O günden bu yana da çok sayýda edebiyat sitesi açýldý. Ancak Dergibi'nin misyonu, ürün yayýnlayan ve herkese açýk bir site olmak. Þiir ve þair özgeçmiþi arþivleyen sitelere de gerek var fakat bir Dergibi olarak, yeni ürünler yayýnlayan ve herkese açýk bir platform olmayý daha çok önemsiyoruz" dedi. Yayýna baþladýðý 1999 yýlýnda internetin daha Türkiye'de yaygýnlaþmadýðý bir dönem olduðu için büyük ilgi gören Dergibi, bir çok gazete, dergi ve haber sitesinde adýndan söz ettirmiþ. CNN Türk ve NTV gibi televizyonlarýn internet programlarýnda da kendine yer bulan Dergibi, yolculuðunu sürdürüyor.
21
DERKENAR
Erkan Kara
SAHÝ asýl sanarak kendini suretimizi aradýk bulduk birbirimizi sahi hangimiz. yaþanmýþlýklara imlenen ses: patlamýþ mýsýr gibi düþen sözcüklermiþ kulaklarda. ey aðustoslardan onca dili eþikte bekleten maðrur!
Mervan Aksu
KÜLLÜÐÜN LANETÝ
bi çift aks' mýþýz meðer vuran suya bir çocuk gösterdi bak attýðý taþla.
ömür boyunca aradýðým meskenler terli çýktý küllüðün lanetinde kuþlarýn engin kanadýnda alevin kýnasý damlarken yitik tüm dostlarýn kucaðýna atýlýyorum sonsuz alemde çardaðýn gölgesinde baðdaþ kurarken usulca dokunuyorum ölünün eteðine kýrýk düþümün aymaz cebindeyse ýslýk çalan gecenin ýslak havasýný taþýyorum iliðime sorgusuz yaþamlarým ürkek kavþaðýnda gözyaþlarýný karaya baðlayan þairleri soruyor eteði öpülen ölüler hayatý hep yarým yaþayan þairler firar eden kimliksiz aynamýzda saklý bizse balonuna kurþun sýkýlmýþ çocuklarýz binlerce karenin iþlendiði daðýnýk ruhlarda
22
Hatice Göksu
HER ÞAFAK BÝR HIRSIZ Yüreðimde yalnýzlýk korkusu Karabulutlar göz pýnarlarýmda Terk etti kuþlar cývýltýlý baharý Ellerimde yitirdiðim dünya Her þafak bir hýrsýz Karlar kendi bildiðince düþtü saçlarýma Hayatýn dýþýnda yaþadým belli belirsiz Eriyen bir mum umutlar sevgilerde hüzün Çýlgýn rüzgarlar daðýtýyor yalnýzlýðý Yollar açýlýyor adýmlarýma yürüdükçe Deðiþen mevsimlere kaybolan zamana inat Her zerresi yüreðimin Sarýlýyor umutlara yalýnayak
DERKENAR
Yasin Onat
BU ÞEHÝRDE AKÞAM Seyfullah Fatih
ÝÇÝMDEN BÝR EYLÜL GEÇTÝ Ben neyi bekliyorum mevsimlerin kalbinde Her ufkun ötesinde kaným niye kaynýyor? Ben hangi sýrat'ýn yolcusuyum ki; Mevsimler saçlarýma tohumunu döküyor... Ýþte yine içimden bir eylül geçti Yeniden üþüyorum bu daðýn gölgesinde Ve düþmüyor yakamdan menekþenin kokusu Donup kalmýþým öyle bir özensiz resimde... Oysa hiç deðiþmedi bu þehir benzi hep soluktu Nasýl doðabilirim ki muzdarip bir rahimden? Hangi sokakta koþsam bulanýyor denizim Uykum gelmiþ gibi kitaplar düþtü elimden... Kaçtýkça tarihlerden yüzüm yere düþüyor Yerçekimsiz yerlerde bir heykel oluyorum Hep dram oynanýyor bildiðim mekanlarda Mevsimlerin içinde ben eylül oluyorum....
Kýrlangýçlar derin kavisler çiziyor semada Günbatýmý bir devinimin eþiðinde Bulutlarýn arasýndan sýyrýlan ýþýk Kanatlarýna dokunur kuþlarýn Bu þehirde akþam tebessüm ediyor anne gibi. Bu þehirde akþam yýldýzlarý hiç saymamak Sayamamak. Bu þehirde akþam ölüm kadar hayat Hayat kadar sýrra kadem.. Bu þehirde akþam Üsküdar'da tarihi seyretmek ezan seslerinde. Çaylarý keder tadýnda yudumlamak tenha bir gölgede. Karþý kýyýdan gelen vapurun ahesteliðini sevebilmek bu þehirde akþam. Akþam bu þehirde eþittir:Aþk! Mavi bir türkü martýlarýn kanatlarýnda. Ve duyumsamak rüzgarýn acýklý ezgisini Akþam bu þehirde yalnýz ve yalnýz içimden geçiyor...
23
DERKENAR
Tarık Kürtünlü
GÝDERKEN SÖYLEYEN "Efendime vermek için yirmi yedimden gün aldým yirmi yetimden gül" (Ýbrahim Tenekeci) Þiirin anlaþýlabilmesi için þairin duruþuna bugün daha çok dikkat etmemiz gerekiyor. Zira, modern þiir dediðimiz yeni þiirimiz, kendini ancak ortaya konulabilecek özenli bir çabayla açýða çýkartýyor. Ýçteki anlamýn gizlendiði, þairin kendine özgü bir dünya ile oluþturduðu ve bize birincil elden bir þey söylemek zorunda olmayan bir þiirden bahsediyoruz. Böyle bir þiirin bir okumayla kendini ele vermesini beklememiz, ondan hemen bir anlam derinliði beklememiz artýk çok gerilerde kaldý. Þiir, anlamdaki derinliði kendimizin bulmasýný istiyor ve bunu bizden isterken þairinin göz ardý edilmesini; ancak, þairi bu süreçte unutmamamýzý bize telkin ediyor. Hem þairi metnin dýþýna iten hem de þiiri anlamaya çalýþýrken þairi unutmamaya çalýþan bir çaba, nasýl olur da þaire bu iki yönlü bakýþta doðru bir ayar tutturabilir? Þiiri okurken, öncelikle bunun herhangi biri tarafýndan yazýlmýþ ve terk edilmiþ bir metin olduðunu; tüm bunlara raðmen bunu yazan kiþinin bu þiiri oluþturma süreci içinde nasýl bir "hal" ile yazdýðýný irdelemek, aslýnda sadece þiiri irdelemeye yöneliktir. Yani þairin nasýl yazdýðý, neden yazdýðý, 24
Giderken Söylenmiþtir Ýbrahim Tenekeci Birun Yayýnlarý
nelerden etkilenerek bu þiiri oluþturduðu gibi sorular bizim için çok da önemli deðildir. Burada önemli olan, þairin iç kaosuna yönelmek ve buradan metni anlamaya yönelik farklý bir ipucu yakalamaktýr. Sadece ve sadece metni anlamaya yönelik bu çaba, þiirin daha iyi kavranmasýna-anlaþýlmasýna ve her birimizin kendi dünyasý için seslendirdiði anlama yönelmemize yardýmcý olmak içindir. Bugünün þiirine yaklaþabilmek için þairin, var olan iletiþim olanaklarýndan farklý bir olanak kullanarak, ifade edemediði "þey"i ifade ettiðini kabul etmek gerekir. Þair, ifade edemediði için kendisini boðan "þey"i; duygularýný, düþüncelerini, inançlarýný bir metnin içine gizleyerek, açýkça göstermeden þiirle ifade ede-
cektir. Bugünün þiirini anlamaya çalýþýrken, bugünün önemli þairlerinden Ýbrahim Tenekeci, yeni þiir kitabý "Giderken Söylenmiþtir"le bize dönüp tekrar tekrar okumamýz gereken þiirler sundu. 1970 doðumlu þair Ýbrahim Tenekeci, dört þiir kitabý ve þiirlerinin altyapýsý niteliðini taþýyan günlüklerinden oluþan "Üzgünlük"le beraber beþ kitap yayýnladý. Son kitabý "Giderken Söylenmiþtir", þairin þiirini tam olarak kurduðunun en büyük kanýtý. Zaten þair, bu kitabýndan önceki söylemlerinde þiiri önemsediðini çok net ifade ediyor. Ýbrahim Tenekeci, þiiri bir mesele olarak görüyor ve bunu þöyle açýklýyor; "Þiire hobi olarak deðil de, mesele gözüyle bakanlar, eninde sonunda þiir hakkýnda bir þeyler söyleme (yazma) ihtiyacý hissederler. Bu, suç iþleyen birinin itirafnamesine deðil de, bir icattan sonra alýnmaya çalýþýlan patent belgesine benzer"(1). Yine þair þöyle yazýyor; "Meslek ile mesele arasýndaki farký önemsiyorum. Önemsiyorum çünkü, meslek sahibi iþini kaybedebilir, iflas edebilir. Fakat mesele sahibi, meselesini, dolayýsýyla kendisini kaybetmez"(2) Þairin bu bakýþý, þiirindeki derinliði ve saðlamlýðý daha net açýklýyor. Tenekeci þirini rüzgâra vermek niyetinde deðil. O, þiirini çýnara yaslýyor. Þöyle de diyebiliriz; Tenekeci
DERKENAR þiirini bir çýnarýn gölgesinde tohumlandýrýp, o çýnarýn gölgesinden kurtulmak, güneþe çýkmak ve "kendi" olabilmek için þiirini yükseltiyor, yüceltiyor. Kendi birikimleriyle besliyor þiirini, artýk baþkalarýna yaslanma ihtiyacý hissetmiyor. Þair þiirini yükseltirken basitleþmeden, sýradanlaþmadan kolay anlaþýlýr bir dille yazýyor. Þiirin gizemini ve yoðunluðunu sadeliðe yükleyen þair, yalýn anlatýmýyla okuyucusunu baþka þeye yöneltmiyor, sadece þiire çaðýrýyor. Tenekeci þiirinin bir diðer önemli noktasý da seçtiði imgeleri hayatýn suyunda yýkamasýdýr. O, afakî düþler gören ve bu düþünü harikulâde bir meseleymiþ gibi aktaran bir þair deðil. Tenekeci, hayatýn içindeki yolculuðunda kaçan rahatýný yazan ve bunu sadeliðiyle aktaran ve tüm bu süreçte bundan memnuniyet duyan bir þair; "…gerçek sanatçý bu dünyada, bu dünyada rahatý kaçmýþ kiþidir. Yükseklik korkusu olan bir kuþ gökyüzünde nasýl yaþarsa, o da yeryüzünde öyle yaþar. Ve kaçan rahatýný belgelemek için kaleme sarýlýr…"(3). Sorumluluðunun farkýnda olan þair, kaçan rahatýný anlatýrken bencillik göster-
miyor. Daha çok þiir yazmak adýna sýkça kaðýt karalamanýn doðru olmadýðýný söylüyor; "… þair bir saniye görmeli, sonra gördüðü o þeyi yazmak için üç ay çalýþmalýdýr"(4) Þair Ýbrahim Tenekeci, kaçan rahatýný hem modern dünyaya hem de dünyaya düþmüþ olmasýna baðlýyor. Þair, modern dünyanýn þekillerinden, eþyalarýndan, yaþam tarzýndan rahatsýzlýk duyuyor ve yaþamýn derinliðinde korkmadýðý, hatta sevdiði bir ölüm görür; "ölümden korkuyor musun diyor okurun biri / neden korkayým, ona ne yaptým ki" Ölümü bu incelikle ele alan þair, imgeyi gerçekliðinden þüphe edilmeyecek bir yapýya büründürürken, gündelik hayatýn dýþýnda, þairin dünyasýna has bir deneyim olduðunu okuyucusuna hissettiriyor. Son kitabýný da elimize aldýktan sonra artýk gönül rahatlýðýyla þunu söyleyebiliriz.; mutfaðýný belli etmemeye çalýþsa da önemli isimlerden esinlenerek, önemli isimleri okuyarak kendine ait olan þiirini oluþturduðunu açýkça görüyoruz. Piyasada(!) "þairim" diye dolanan -tam anlamýyla dolanan- cambazlar gibi þiiri bir çeþit kelime oyununa -elbettedönüþtürmeyen, ancak yakaladýðý kelimelerdeki anlamý ve musikiyi bambaþka bir yetenekle buluþturan bir þairdir Ýbrahim Tenekeci. "dikkat kesilince kaný akýyor, yazýk" diyecek kadar derinlikli; "kaçan bir gol kadar üzülmedik deðil mi / ölürken çocuklar o güzel afrikada" derken sorumlu; "bize ödül veren bir takým canlýlara / sempati besliyoruz,
bir ceset besler gibi" diyecek kadar hüzün ve alay yüklü Ýbrahim Tenekeci þiiri. Þairin iç dünyasýndan bu dünyaya döktüðü þiirler her bir okuyucu için elbette baþka bir þey ifade edecektir. Yani bir þiirin "þiir burada þöyle demek istedi" diyerek þiir açýklamasý saçmalýðýna düþmek istemiyorum. Benim bir þiirden anladýðým þey, onda bulduðum duygu sizinkinden ve sizinki de herkesinkinden pekala baþka, bambaþka olabilir. Bu nedenle þiirin bu hassas noktasýna dokunmak istemiyorum. Bir þairi, bir þiiri yazarken, eleþtirirken çok incelikli yazýlmasý gerektiðini düþünüyorum ve þiirle þairi, þiirle okuyucusu arasýna girip, Ýbrahim Tenekeci'nin haklý tenkitini üzerime çekmeye hiç niyetim yok; "Bir þairin þiirini eleþtirmek, -farkýndayým, biraz kaba bir örnek olacak- karý koca arasýna girmek gibidir. Her ikisini de memnun etmek neredeyse imkansýzdýr ve araya giren kiþi, araya girdiðiyle kalýr, sevimsiz bir hal alýr"(5) Ve son söz; özel hayata müdahale etmek abestir, þairin þiirle olan özel hayatýna müdahale etmek iki kere abestir.
1- Ýbrahim Tenekeci, Þiir, þair ve diðerleri, Kýrklar Eylül 2002 2- Ýbrahim Tenekeci, Niçin yazýyoruz?, Kýrklar Mart-Nisan 2004 3- Ýbrahim Tenekeci, Niçin yazýyoruz?, Kýrklar Mart-Nisan 2004 4- Ýbrahim Tenekeci, Þiir, þair ve diðerleri, Kýrklar Eylül 2002 5- Ýbrahim Tenekeci, Þiir, þair ve diðerleri, Kýrklar Eylül 2002
25
DERKENAR
Erol Fırtın
BÝR MAYMUN ÜZERÝNDE DENEYÝN SONUÇLARI Bir maymun olarak size en çok nefret ettiðim þeyden bahsedeyim. Biri muz diðeri ise insanlarýn burnum hakkýnda aptalca yorum yapmalarý. Muzu insanlarýn zannettiði gibi sevdiðim için çok yemem, sadece yenmesi basit ve bulmasý kolay ikinci bir meyve olmadýðý için yerim. Burnumun içeri doðru göçmüþ gibi görünmesinin nedeni elbette erken zamanlarda atalarýmýn düþmanlarýndan kaçarken bir aðaca çarpmasý deðil. Açýkçasý bunun nedenini henüz ben de bilmiyorum. Peki þu an ben neredeyim? Lanet bir kafesin içinde size hayatýmý anlatýyorum. Beni bu kafesin içine bir bilim adamý attý. Neden buradayým ve þu an kendimi nasýl hissediyorum? En son hatýrladýðým þey Afrika Savanýnýn güneyinde üzerime aldýðým geniþ aðaç yapraklarýnýn altýnda yaðmuru seyrederken Bayan Mangabeyi düþündüðüm. Onun bir daldan baþka bir dala atlayýþýný izlemek bu hayatta sevdiðim en iyi þeydi. Þimdi onun nasýl olduðu konusunda hiçbir fikrim yok. Bir çeþit hayvan hapishanesindeyim. Kendilerine bilim adamý denen baþtan aþaðý beyaz giyinmiþ insanlar üzerimde deneyler yapýyor. Neyi yapmam gerektiði konusunda bilim adamýnýn bana verdiði emirlerden bunun basit bir zeka oyunu olduðunu anladým. Benden farklý sayýlar içinde hangisinin büyük olduðunu bulmamý istiyorlardý. Üç mü birden büyük, yoksa dört mü sekizden? Daha sonra sadist bilim adamý sapasaðlam kolumu kesti. Sinir sistemimin buna tepkisini merak ediyormuþ. Benimle Yerkes soyadlý baþka bir bilim adamýnýn bulduðu bir takým sembollerle konuþmaya çalýþtýlar. Alfabenin bulunduðu panelden þu sembolleri seçtim.
"Beni serbest býrakýn!"
26
Bilim adamý ise buna karþýlýk,
"Þimdi olmaz" dedi. Bu cevap üzerine konuþmama kararý aldým. Onlar da yarýn tekrar devam etmek üzere laboratuvardan ayrýldýlar. Ýnsanlarýn dünyasýnda gecenin çok daha karanlýk olduðunu anladým. Caným inanýlmaz derecede sýkýlýyordu. Ormaný ve bizimkileri düþündüm. Her maymunun ayrý bir aðacý vardýr ormanda ve her gün farklý nedenlerle aðaçlarýmýzý ziyaret ederiz. Kendi aðacýmýn yaþlanmýþ kabuklarýný soymak benim için büyük bir eðlenceyken, bir baþkasý için; örneðin Bay Koca Ayak için, kendi anýlarýný yok etmek gibi bir anlam taþýr. Ýnsan hayatýnda bir çok bilinmez olabilir. Ama bu bilinmezleri bizi kesip biçerek çözmeye hakkýnýz yok. Ýnsan yavrularýný deneylerde kullanmadýðýnýz gibi, biz maymunlarý da kullanamazsýnýz. Maymun için ormanýn ne anlam ifade ettiðini anlamak için gorilin gözlerine, tam da gözlerinin içine bakmanýz gerekir. Gün aðardýktan kýsa bir süre sonra bilim adamý ekibiyle birlikte maymun olmayanlara özgü adýmlarla laboratuvara geldi. Beni kafesten çýkardý ve içinde kocaman bir ekranýn olduðu bir odacýða soktu. Ekranda küçük kareler halinde bir takým resimler belirdi. Ýnsan yüzleri, çiçekler, baþka dört ayaklýlar, güneþ, nehir.. Sonra bunlar tekrar büyütülmüþ þekliyle teker teker gösterildi. Ekran, ben parmaklarýmý dokundurunca deðiþiyordu. Bir nesne ilk dikkatimi çektiðinde, ona verdiðim ilk tepki dokunmaktýr. Elime alýr nesneyi incelerim, dört bir yanýna dikkatle bakarým, sonra tekrar elimde döndürürüm. Bu benim bir þeyi kavrama biçimim. Ýnsanlarda bu nasýl oluyor, bilmiyorum ama, ben yine insan olmayanlara özgü bir yöntemle hayatýmýn farkýndayým. Elim
DERKENAR bir kaya parçasýna sýkýþtýðýnda caným acýr. Yememem gereken zehirli bitkileri yersem eðer, hastalanýrým. Bir maymun ne kadar uzaðý görebilir? Bunun cevabýný bilim kitaplarý yanlýþ veriyor. Bir maymun sonsuz derecede uzaðý görebilir. Bilim adamý yaptýðý son deneyden sanýrým þöyle bir çýkarýmda bulundu: "Bu maymun kendi dýþýnda baþka türlerin de farkýnda. Bilinç düzeyi bizim kadar olmasa da belirli bir seviyenin üstünde." Vahþi bilim adamý! Bunu anlamak için hayatýma müdahale etme hakkýný nereden aldýn? Ýnsan gruplarý ormanda geziye çýktýklarýnda, biz onlarý sessizce izleriz. Ýlk baþta onlar da bizi seyreder. Ama daha sonra bir þey olur ve sanki bu insanlara filmlerdeki gibi gökten bir ýþýk çarpar, bize doðru yaklaþarak zarar vermeye çalýþýrlar ve bazýlarýmýzý tüfeklerle öldürürler. Neden bu lanet insanlar bizi öldürüyor? Ýnsanlar nüfus kontrolü, uzayda hayat arama projeleri, mars keþif programlarý, yeni silah teknolojileriyle kendi hayatlarýna hakim olduklarýný ve bu egemenliklerini korumak için yapmayacaklarý þey olmadýðýný söylüyorlar. Ýyi de ben size þunu sorarým o zaman: bu gücünüzü neden birbirinizi, daha da kötüsü biz maymunlarý öldürmek için kullanýyorsunuz öyleyse? Mantýksýz deðil mi bu? Bilim adamýna alfabe yardýmýyla þunu söyledim;
"Seni muz gibi ýsýracaðým"
Eitörün Notu: ÝSTANBUL BÝLGÝ ÜNÝVERSÝTESÝ 2004 yýlý birinci sýnýf öðrencileriin katýldýðý “ÖYKÜ VE ÞÝÝR YARIÞMASI” neticesinde aþaðýda adlarý yazýlý üyelerden oluþan Öykü Seçici Kurulu’nun kararýyla Erol Fýrtýn’ýn “BÝR MAYMUN ÜZERÝNDE DENEYÝN SONUÇLARI” adlý öyküsü 1.’liðe lâyýk görülmüþtür. Öykü Seçici Kurulu Feyza Hepçilingirler Feride Çiçekoðlu Müge Ýplikçi Murat Gülsoy Rana Tekcan Ali Teoman Nilay Yýlmaz Nurcan Boþdurmaz Bihter Dereli
O ise bana; "Kafesin içindeyken zor" dedi. Beni bir deney için baþka bir yere naklederken dalgýn anýný yakalayýp onu boðazýndan ýsýrdým. Buna sert bir hareketle karþýlýk verdi. Ama boðazýný doðru yerden ýsýrmýþtým. Kýsa süre sonra yere yýðýldý. Diðerleri beni hemen uyuttular. Bir rüya gördüm. Rüyamda, içi kapýlarla dolu boþ bir odaya girdim. Kapýlardan birini açtým; içeride büyük bir kafes vardý, hemen baþka bir kapýya yöneldim. Kapý ormana açýlýyordu. Koþarak ormana doðru gittim. Ama sonra orman birden kafese dönüþüverdi. Ben koþtukça kafes daha da belirginleþiyordu. Parmaklýklarý tekmeledim, sonuç vermedi. Sanýrým öldüm ya da ben kendimi öyle sanýyorum.
Derkenar olarak, arkadaþýmýzýn yazýn hayatýnýn uzun soluklu geçmesini diliyor, daha iyi öykülerle okuyucuyu buluþturmasýný temenni ediyoruz.
27
DERKENAR
K Ü T Ü P H A N E
Göçenler, kalanlar, tartýþmalar, aþklar, söylenceler, din deðiþtirmeler, küskünlükler, baðýþlamalar, gerçek insanlar... Yazarýn gerçek kiþisel tarihini anlatan Yollarýn Baþlangýcý, Amin Maalouf’un diðer romanlarý kadar etkileyici ve büyüleyici. Edebî kalitesinin yanýnda sürükleyici diliyle insaný baþka zamanlara, baþka topraklara çekiyor. Yazar, annesinden aldýðý, titizlikle saklanmýþ aile belgelerinden yola çýkarak, üç kuþak önceki atalarýnýn hayatlarýna ýþýk tutuyor. Osmanlý’nýn son zamanlarýna ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yýllarýna da tanýklýk eden roman, herkese derin bir hüzün armaðan ediyor.
Amin Maalouf YOLLARIN BAÞLANGICI Yapý Kredi - Roman
Lübnanlý þair Halil Cibran’ýn edebi eserleri Halil Cibran ve resimleri görünüþte oldukça romantiktir. BÜTÜN ÞÝÝRLER Ancak o, sadece romantizmin ýrmaklarýnda yüzen biri deðil, düþünce ufkunundan da Birey - Þiir geniþ bakmasýný bilen biridir. Halil Cibran’ýn þiirlerini okudukça, düþünmek için durmak; þiirden aldýðýnýz lezzetin kývamýný tamamlamak için devam etmek isteyeceksiniz. Lirizmle dolup taþan ve öncelikle aþk, ölüm, doða ve yurt özlemi gibi konularý iþlediði eserleri onun dinsel ve mistik iç dünyasýný yansýtýr. Bugüne kadar birçok kiþi tarafýndan çevirisi yapýlan Halil Cibran’ýn þiirleri, Doðu Dilleri Uzmaný Prof.Dr. Kenan Demirayak’ýn özgün çevirisiyle sunuluyor. 27 Mayýs darbesiyle çalkalanan Türkiye’nin bu zeminde çýrpýnýp durmasýnýn Osmanlý’dan günümüze devreden kadim bir ayaklanma geleneðinin mevcudiyeti þüphesiz belirgin bir rol oynamýþtýr. Bu gelenekten etkilenen askerlerin siyasete müdahale etmek için her zaman bir nokta aramalarý 27 Mayýs Darbesi’nin öne çýkan subaylarýndan biri olan Milli Birlik Komitesi Genel Sekreteri Binbaþý Orhan Erkanlý tarafýndan þöyle dile getiriliyor: “Türkiye’de her zaman ihtilal ve darbe þartlarý vardýr, kýsa zamanda yaratýlabilir.” Yakýn Tarih araþtýrmalaruyla tanýnan Hüseyin Yürük’ün kaleminden bir darbenin anatomisi.
Hüseyin Yürük 27 MAYIS Okul - Yakýn Tarih
Paraya pula, kýlýða kýyafete deðer ver- Hilmi Yücebaþ meyen bir adamýn ney’in sesinde bulduðu NEYZEN TEVFÝK hüzünle ve çoþkunlukla yaþamýný sürdürmesini ne kadar anlayabiliriz? Yaþadýðý L&M - Ýnceleme devrin neredeyse tüm olaylarýný hicvederek, yererek insanlara söylediði þeyler unutulup gitmeden ney’in sesinden bize geliyor. Hilmi Yücebaþ’ýn araþtýrmasýyla Neyzen Tevfik’in çileli yaþamýnda “deli” olarak anýlmasýna raðmen dekorlu saray koridorlarlarýnda dahi sevilmesinin neye iþaret ettiðini anlýyoruz. Neyzen, yeni ama hâlâ þarklý olan hicvin babasýdýr ve o, yaþamýnda deðer verdiði ney’inin sesiyle bugün anýlýyor. 28
DERKENAR Türkçe’nin her türlü saldýrýya Rüþtü Erata açýk hale getirildiði bir ortamda SACHMALAMA TÜRKÇE DE NEYMÝÞ Rüþtü Erata’nýn bu önemli çalýþmasý, Türkçe’nin hem yanlýþ kul- Yapý Yayýn - Ýnceleme lanýmlardan arýndýrýlmasýnda, hem de bundan sonra gelebilecek yabancý unsurlarýn önünün kesilmesinde bir duvar taþý olacak. Tabelalardan, sokaklardan, televizyonlardan ve Türkçe’nin en iyi konuþulmasý gereken üniversitelerden yanlýþ kullaným örnekleriyle ve iðneleyici bir üslupla resmedilmiþ çalýþmanýn en önemli özelliði, dilin korunmasýný çeþitli kalýplaþmýþ resmi söylemlerin dýþýna çýkarmasý. Herkesin mutlaka okumasý gereken bir kitap. Mehmed Uzun’un 1985’te yazdýðý ikinci romaný Yaþlý Rînd’in Ölümü, Gendaþ Kültür’den Ali Osman Ölmez’in çevirisiyle yayýmlandý. Bu romanda, Mezopotamya’da unutulmaya yüz tutmuþ ya da “soyu tükenmekte” olan bir bilgelik geleneðinin son temsilcilerinden birisinin yaþamý ve genç yaþta sürgüne çýkan Serdar’ýn, sýnýrý geçer geçmez tanýþtýðý bilge Yaþlý Rînd’e tutkusu þiirsel bir anlatýmla veriliyor. Roman iç içe geçen farklý üslup ve tekniklerle anlatýlýyor. Yaþlý Rînd’in Ölümü, hüzün ve kederle iþlenmiþ bir kaçýþýn, ülkeyi terk ediþin ve sürgünün öyküsü. Ayný zamanda da yeni heyecanlarýn, umutlarýn ve çoþkularýn hikayesi.
Mehmed Uzun YAÞLI RÎND’ÝN ÖLÜMÜ Gendaþ Kültür - Roman
Ali Naili Erdem, 1961-1980 arasý TBMM’de Ali Naili Erdem beþ dönem Ýzmir Milletvekili olarak bulunSÝYASETÝN YOLLARINDA muþ, Sanayi, Çalýþma (iki defa) ve Milli Eðitim Bakanlýklarý görevleri yapmýþtýr. 1980 Ötüken - Hatýrat darbesiyle beraber aktif siyaset sahnesine veda etmek zorunda kalan ama, çeþitli dernek, düþünce platformu, dergiler ve gazeteler aracýlýðý ile sesini duyurmuþtur. Siyasetin yollarýnda uzun yýllar yürümüþ bir tanýðýn kaleminden Türkiye’nin en sancýlý döneminin nasýl geçtiðini anlamak için Ali Naili Erdem’e kulak vermek gerekiyor. Farklý kiþiliði ve halka yakýn duruþuyla dikkatleri çeken yazar, Türkiye’nin yakýn tarihini anlatýyor. Susurluk olayýný anlatan romaný “Matruþka” ile büyük yanký uyandýran M.Metin Kaplan, “Corps sarý-kýrmýzý-yeþil” ile yeniden gündeme geliyor. Susurluðun önemli aktörlerinin hepsinin hikayesi var bu romanda. Bu kahramanlarý yakýndan tanýmak, gizli dünyalarýný öðrenmek ve olaylarýn perde arkasýný görebilmek için Corps’u okumak yeterlidir. 11 yýla yakýn hapis yatarak, 1980 öncesini ve sonrasýný kýyýsýndan köþesinden yaþayan M.Metin Kaplan, romandaki fýrtýnalý atmosferi özgün kurgusuyla yansýtýyor. Gizli kalmýþ bir olaya ýþýk tutan bu romaný okurken gözünüzün önünden sis perdeleri kalkacak.
M.Metin Kaplan CORPS Selis - Polisiye Roman
Yüzyýllar boyunca üç kýtada at koþ- Prof.Dr. Ziya Kazýcý turan Osmanlý Devleti, eðitim-öðreOSMANLI’DA EÐÝTÝM-ÖÐRETÝM tim meselesini fetihler kadar önemsiyordu. Bugünkü üniversiteler Bilge - Tarih seviyesindeki medreseleriyle, daha alt kademedeki eðitim kurumlarýyla ve hocalarýna verdiði deðeriyle Osmanlý Devleti, devrin modeli olurken, bugünün eðitim-öðretim sisteminin bazý noktalarýna da ýþýk tutabilecek nitelikteydi. Prof.Dr. Ziya Kazýcý’nýn titiz araþtýrmasýyla hazýrlanan bu kitap, Osmanlý’yý önemli boyutlarýndan biri olan eðitim sistemini anlamamýzý saðlayacak ve zaman tünelinde soluklaþan bu alana ýþýk tutacaktýr. 29
DERKENAR Ressamlarýn edebiyatçýlardan ne farký Uður Kökden vardýr? Onlar da gördüklerini kendi ZAMAN DEVRÝYELERÝ dünyalarýnda yorumlayarak ortaya koymuyorlar mý? Uður Kökden’in anlatýmýyla Yapý Kredi - Deneme hem ressamlarýn hayatlarýna hem de resimlerin anlamlarýna bir yolculuk yapýyoruz. Bruegel’den Frans Hals’a, Celile Haným’dan Abidin Dino’ya kadar birçok deðerli ressam, sanat serüveni içinde denemelere konu ediliyor. Resimlerin, yaðlý boya tablo örneklerinin de yer aldýðý bu kitap, edebiyattaki tasvir kavramýnýn bir ressamda nasýl þekillendiðini ve böylece birisinin yazýyla ördüðü dünyayý diðerinin boyayla nasýl renklendirdiðini anlatýyor. Dünya edebiyatýnýn usta yazarlarýndan Rus yazar Tolstoy’un önemli eserlerinden biri olan “Sergi Baba” Armoni Yayýnlarýnýn özenli hazýrlýðý ve Serhan Nuriyev’in titiz çevirisiyle bir kez daha okuyucuyla buluþuyor. Tolstoy, öykülerdeki usta anlatýmla iç dünyamýzý sorgulamaya itiyor bizi. “Sergi Baba” öyküsünde kendi kiþiliðini sorgulayan bir rahip anlatýlýrken, “Kafkas Esiri” öyküsünde evine gitmek isteyen bir askerin macerasý anlatýlmaktadýr. Tüm öykülerde hayatýmýzýn herhangi bir anýnda karþýlaþtýðýmýz çýkmaz sokaða kapýlar açýlacaktýr. Tolstoy okumakla aynaya uzun uzun bakmak neredeyse ayný þey.
Tolstoy SERGÝ BABA Armoni - Öykü
A.Sýrrý Arvas, Ýz Býrakanlar A.Sýrrý Arvas serisinin üçüncü kitabý “Her HER PARLAYAN YILDIZ DEÐÝLDÝR Parlayan Yýldýz Deðildir”le tarih sahnesinden gelip geçmiþ birçok Okul - Biyografi þahsiyetin bilmediðimiz, gizli kalmýþ yönünü günýþýðýna çýkarýyor. Köroðlu’ndan Albert Einstein’a, Heraklius’dan Naim Süleymanoðlu’na, Puþkin’den Hz.Ömer’e kadar bir çok þahsiyetin hayatý var bu kitapta. Onlarýn hayata bakýþlarýndaki incelikleri ve onlarý tarih sahnesine çýkaran özellikleriyle beraber hem tarihi bir kitap hem de biyografik bir çalýþma olarak görülebilir. Her parlayan yýldýz deðildir ama, parlayanlarýn ýþýndan nasiplenmek gerekir.
BÝZE
GELEN
DÝÐER
KÝTAPLAR
Böyle Buyurdu Zerdüþt, Frederic Nietsche, Armoni, Deneme Giz Menekþesi, Azer Yaran, Yapý Kredi, Þiir Bana Aþký Sun, Arif Dülger, Timaþ, Þiir Ýnsan Sýcaðý Öyküler, Haz:Yusuf Özkan Özburun, Hayat, Öykü Yüreðinin Seðirdiði Andýr Aþk, Erkan Karagöz, Gendaþ Kültür, Roman Hz. Adem, Seyfettin Çetin, Okul, Tarih Ýnsân-ý Kâmil, Azizüddin Nesefi, Gelenek, Tasavvuf Hayata Dair, Geveze, Maviaðaç, Deneme Mizahýn Üç Ustasý, Haz:Tahir Galip Seratlý, Selis, Mizah Kalbimizi Yeniden Yazmak, Senai Demirci, Timaþ, Deneme
30
ilan sayfas覺