DERKENAR
DERKENAR Edebiyat dergisi Ýki ayda bir çýkar ISSN 1304-6667 Yıl:1
Sayı:5
Eylül-Ekim 2004
Sahibi ve Yazı İşleri Müdiresi Aynur Ulutaş Genel Yayın Yönetmeni Seyfullah Aslan Yayın Danışmanları Mehmet Ali Başaran Mehmet Çelik Yayın Kurulu Emine Öte Abdullah Sami Ahmet Kırtekin Düzelti Emine Öte Sayfa Düzeni Mehmet Çelik Yazışma Adresi P.K. 29 Bağcılar - İST Elektronik Posta derkenardergi@hotmail.com derkenardergi@yahoo.com dergi@derkenar.gen.tr İnternet www.derkenar.gen.tr
Ýçindekiler Editör ......................................................................4 Hakan Demirtaþ, Karikatür.......................................6 Ali Karýnca, Modern þiire yaklaþýmlar.......................7 Seyfullah Aslan, Zamaný gelen ................................10 Serhat Bakýr, Uzun Hikâye’de kutlu anlatým ...........12 Seyfullah Aslan, M.Lütfi Þen ile söyleþi................... 14 Yasin Mortaþ, Akýl güveleri ......................................21 Sefer Göltekin, Bir gerillaya döndüm ....................22 Bahadýr Cüneyt, Doksan kuþaðý .............................23 Tarýk Kürtünlü, Çok üzgünüm ................................24 Yücel Kýran, Þiir tartýþmalarý .................................26 Cahit Zarifoðlu, Yedi güzel adam ............................28 Buket Dural, Kýsa, çok kýsa öyküler .......................30 Ahmet Kýrtekin, Yazý:medeniyetin hafýzasý..............32 Nurullah Ulutaþ, Susuz nehir .................................35 Mustafa Uysal, Yedek parça ....................................36 Bahadýr Cüneyt, Þiirde anlam aranýr mý?...............38 Fatma Pekþen, Aynadaki siluet................................40 Niyazi Karabulut, Kentin düþüþü.............................43 Meryem Kaya, Eleþtiri ve ödül................................44 Serkan Türk, Yýldýzlarý kayýyor göðümün ...............46 Semih Duyarlý, Zarifoðlu’nu okumak...................... 48 Yasin Onat, Aðýr merdiven ......................................51 Abdullah Sami, Evdo’nun eþeði...............................52 Fatih Akca, Gece seslerinde kuþak çatýþmalarý....... 54 Levent Ýkiz, Öykü nereye gidiyor?..........................56 Daðýtým noktalarý....................................................57 Ali Osman Kurun, Açan ilk çiçek.............................58 Fotoðraf..................................................................59 Kütüphane..............................................................60
Abonelik Bedeli Yýllýk: 18.000.000 TL Abonelik: ABONET Tel: (212) 210 0 110 www.abonet.net Abone Dağıtımı Aktif Dağıtım Genel Dağıtım Pentimento (0212) 293 39 59 Baskı - Cilt Bayrak Matbaası (0212) 638 42 02 Baskı Tarihi: 07.09.2004 Gelen yazýlar yayýnlansa da yayýnlanmasa da geri verilmez. Yazýlarýn sorumluluðu yazarýna aittir. Reklamlarýn sorumluluðu reklam verene aittir. Ýlan pazarlýða tabiidir. Kaynak gösterilmeden alýntý yapýlamaz. Yazarlara telif ücreti ödenmez.
3
DERKENAR
Merhaba "Yapýlmasý zorunlu olan bir açýklamayla baþlamak en iyisi: bu sayýdan itibaren, þimdiye kadar editör imzasýyla yayýnlanan yazýlarý dergi yazarlarýndan birisi yazacak. Ve bu yazýlardan ilkini yazmak görevini, editörümüz bana teblið etti" ifadesiyle beraber buna benzer ifadelerin ilkini ve sonuncusunu yazmýþ olmayý umud ediyorum. En azýndan benden sonra bu sayfa için yazý yazacak arkadaþlarýn bu zorunlu açýklamaya gerek duymamalarý gerektiðine inanýyorum. Böyle bir uygulamanýn elbette yazarý doðrudan okurla muhatap kýlmak, yazarýn derginin içeriðine ve biçimine dair bir "þeyler" söylemesini saðlamak gibi amaçlarý var. Ama bunlara sýnýr çizmek de anlamsýz, zira herkes kendi penceresinden gördüðünü yazmalý; kendi duvarýna çizilmiþ, her duvardakinin aynýsý olan pencere resmini deðil. Bu sayýda da önceki sayýlarda olduðu gibi yeni isimler okurla bulaþacak. Ama ben bu isimleri anmak istemiyorum, çünkü bunlarý artýk okuyucunun keþfetmesi gerekiyor . Sürekli olarak yeni'yi sunmak da hoþ bir þey deðil. Ama yeni katýlýmlarýn olmasý, deðiþik isimlerin dergide yer bulmasý hem derginin geliþimi hem de yozlaþmamasý için gereklidir diye düþünüyorum. Bu nedenle dergimizde ilk defa yazýlarý yayýnlanan arkadaþlara hoþ geldiniz diyor ve bunun bir yol arkadaþlýðý olarak güzel ufuklara taþýnmasýný temenni ediyorum. Dergimizin bu sayýsý neredeyse bir þiir sayýsý kadar þiir ve þiire deðin yazý ihtiva ediyor. Þiirin bu kadar yoðun bir biçimde konu edilmesi ve bu alanda eser verilmesi, þiirin geliþiminde ve derginin þiirle olan tehlikeli ve kaçýnýlmaz baðýnýn pekiþmesinde son derece önemli. Þiir ekseninde bir de söyleþi var bu sayýda. Az sayýda ama önceki sayýlarda yer alan öykülere göre daha yetkin öyküler, þiirler ve þiir üzerine düþünceler arasýnda maðrur bir duruþ sergiliyor. Þiir gibi zor bir meþgalenin sýkça konu olduðu bir meydanda söz söylemek kolay deðildir. Ama þunu da eklemek gerekiyor ki, þiir üzerine yazýlan yazýlarýn neredeyse tamamýnda þiirin karþýlaþtýðý sorunlardan bahsediliyor, fakat bunlarý öykü için de söylemek mümkün. Hatta sorunlarýn tüm edebiyata hakim olduðunu söylemek mübalaða olmayacaktýr. Zaten edebiyat dergisinin bir varlýk nedeninin de bu sorunlar ve daralmalar olduðu kanaatindeyim. Dergimiz beþinci sayýsýnda geliþmeye ve deðiþmeye devam ediyor. Ve bu deðiþimin niteliðin artmasý yönünde olduðunu bu sayýyý inceleyen herkes görecektir. Bunda elbette en büyük pay deðerli yazýlarýný bizimle paylaþan okur ve yazar dostlarýmýzýndýr. Bu sayýda nicelik ve nitelik paralel olarak artýþ göstermekte. Beþinci sayý þimdiye kadar yayýnlanmýþ en hacimli ve nitelikli sayý olarak anýlmayý hak etmektedir. Ama bu yeterli midir?
4
Bir edebiyat dergisi olmak üzere hazýrlanan Derkenar'ýn henüz bir çok eksiði var. Bir derginin ilk sayýlarýnda ve hatta ilk yýllarda bocalamasý ve deðiþik yönlere savrulmasý gayet doðaldýr. Ancak yayýn hayatýna devam ettikçe geliþip bir düzene kavuþabilir. Ve bu da eleþtiri ve yeni katýlýmlar olmaksýzýn mümkün deðildir. Edebiyat dergisi bir arayýþý simgeler, eser kemale ermiþ olsa da ancak parçalý bir bütünde kendine yer bulabilir. Bir romanýn -tam anlamýyla tamamlanmýþlýðýn en somut örneðidir roman- dergide yayýnlanmasý mümkün müdür?! Bu sayýda beþ tane kitap yazýsý var. Kitaplarý önemsiyoruz, çünkü okuma eylemi olmaksýzýn yazma eyleminin fazlaca yol almasý mümkün deðildir. Geçenlerde internette, hiç kitap okumayan bir arkadaþýmýn bir þiirine rastladým ve hakkýndaki olumlu eleþtirileri okudum! Diðer yandan okuyucudan gelen bir çok yazýyý incelerken kimisinin neredeyse hiç okumadýðýna kanaat getirdim. Burada biraz duralým: bu dergide yazan kimsenin sanatçý olmadýðýný ama hepsinin de sanat için bir çaba gösterdiðini getiriniz gözünüzün önüne ve bu kiþiler mahallelerindeki bakkala, manava akýl danýþýyor olsunlar, sanatçý olabilmek için; sizce bakkal, manav amca ne tavsiye eder? Bu bahsi açmak yeterince nahoþ iken daha fazla uzatmak niyetinde deðilim. Seçilen görsel materyal ve mizanpajda belli bir mesafenin kat edildiði göze çarpýyor, ama daha iyi olabilir. Ýnternet sitesini ziyaretçilerinin kullanýmýna sunan dergimiz, fuarlarda da yazarlarýný okuyucularýyla buluþturmaya hazýrlanýyor. Bu arada gelecek sayýlarda muhtelif þair ve yazarlar ile ilgili dosyalarýn hazýrlanmasý planlanýyor. Bunun yaný sýra derginin geçmiþ sayýlarýnýn kritik edildiði bir dosya, okuyuculardan gelen yazýlarýn deðerlendirileceði, çeþitli açýlardan tahlil edileceði bir dosya ve muhtelif dosyalar da gündemde. Hasýlý gelecek sayýlarda okuyucularýn eline daha kaliteli bir dergi geçmesi için çalýþmaya devam ediyor Derkenar. Bu çabasýnda okuyucusunu ve yazarlarýný hem yazýlarýyla hem de eleþtirileriyle yaný baþýnda bulmak da istiyor, çünkü bunlar olmadan bir dergi de varolamaz. Bir çok yazý ve þiir gelmesine raðmen eleþtirilerin azlýðýndan açýkça þikayet ediyorum! Bu dergiyi alýp okuyan kiþi, dergiyi mükemmel mi buluyor acaba, çok merak ediyorum. Çünkü ben mükemmel bulmuyorum ve her fýrsatta eleþtirmekten geri durmuyorum. Ýnþallah dergi sayýlarýný incelediðimizde bu konuya daha detaylý deðinme imkanýmýz olacak. Ama derginin geliþmesi için okuyucunun da katkýda bulunmasý þart. Gönderilen tüm yazýlarýn dikkatle ve özenle incelendiðini, kendim de yayýn kurulunda bulunmam nedeniyle yakinen biliyorum. Bu sebeple herkesten eleþtiri ve yazý bekliyorum. Bitirirken, Derkenar bu sayýsýyla ümit vaat eden bir dergi olduðunu ispatlamýþtýr…
Ahmet Kýrtekin
DERKENAR
HAKAN DEMÝRTAÞ
6
DERKENAR
Ali Karınca
MODERN ÞÝÝRE YAKLAÞIMLAR Þiiri inceleyen bazý yazýlar kendilerine bakmadan baþkalarýna bakmayý adet edinen yazarlarýn elinden çýktýðýndan þiir için hiç de hoþ olmayan neticelere varýlýyor. Ayrýca, þiir hakkýnda yazanlarýn þiiri ne kadar bildikleri de elbette tartýþýlýr. Dergilerde þiirleri baþarýlý-baþarýsýz olarak niteleyen yazýlar, yazarý ne kadar iyi bir isim olursa olsun, bugüne kadar þiir anlamak için, bugünün þiirini kavrayabilmek için yazarýn hiçbir çaba göstermediðini ortaya koyuyor. Osman Özbahçe, "Dergilerde Þiir" (Dergâh 150) baþlýklý yazýsýnda þiirleri -ne yazýk ki- kalemine yakýþmasa da, baþarýlý-baþarýsýz diye tasnif ediyor. Elbette, þiirlerin bir baþarýsý vardýr ama bunu, bir ölçü birimine baðlayýp çeþitli etiketler vermek þiirin de, þairin de ruhuna aykýrý. Þiirler, çeþitli yönleriyle deðerlendirilirken zayýf noktalarý belirtilse, kuvvetli noktalarý okuyucuyla paylaþýlsa, sanýrým böyle bir deðerlendirme çok daha iyi olur. Tabii ki, böyle bir deðerlendirmede tutarlý olabilmek için günümüz þiirinin ne anlama geldiðini iyi biliyor olmak gerekir. Özbahçe, yazýsýnýn giriþinde günümüz þiiri hakkýnda þunlarý yazýyor; "Mehmet Ýþleyen'in, "Yakýn Muharabe" (Dergâh 145) adlý þiiri, günümüzde yazýlan þiirin en baþat özelliðine; bir þey söylememeyi baþarmak özelliðine sahiptir. Bu özellik iyi bir özellik deðildir. Bundan kurtulmak gerekir. Kurtuluþun, yani þiir yazar ve yazdýðý ile bir þey iletir hâle gelmenin þartlarý þunlardýr: Hayalden sakýnmak; imgeye deðer vermek; dolaylý deðil, doðrudan konuþmayý öncelemek; belirsizlik, soyutluk ve somutluk; ifade bütünlüðüne önem ve öncelik tanýmak; edilgenlikten sakýnmak ve buna mukabil etken ve eleþtirel olmak; sýfatýn veya sýfatlarýn sözümüzü bulandýrmasýna elden geldiðince engel olmak; simgeci bir tutumdan sakýnmak; yazdýðýmýz þiirin duygu ve düþünce olarak bizde oluþmasýný gözetmek; yazdýðýmýz þiirin gerekçesi üzerinde düþünmek; temiz ve sade bir söyleyiþi süslü sözlere tercih etmek; kendimize ait bir
sesin, bir tekniðin, bir üslubun peþine düþmek; lirizm ve ironinin þiirimizde baþat hale gelmesini önlemek; ilk etki ve izlenimlere gözü kapalý teslim olmamak…" Osman Özbahçe, kendi yazdýðý metni tekrar okusaydý eminin tutarsýzlýðýný görecekti. Hayalden sakýnmasýný söylediði birisine, nasýl oluyor, imgeye deðer vermesini tembihleyebiliyor? Þiirlerin, hangi kelimelerle, hangi hayallerle hangi uzunlukta yazýlmasý gerektiðini kullaným kýlavuzu þeklinde sunan deðerli yazarýmýz, þiirin þairin iç dünyasýný yansýttýðýný, bunun gerekçesinin olamayacaðýný, gerçek þairin þiiri bir gerekçeye dayandýrarak yazamayacaðýný unutmuþ olmalý. Ayrýca belirsizlik, soyutluk ve somutluk gibi kavramlarý dile getiren bir düþüncenin, þiirin bir þey söylememeyi baþarmasýnýn iyi bir özellik olmadýðýný ileri sürmesinin tutarlý olmadýðýný söylemek lâzým. Zira þiir eðer bir þey söylememeyi baþarmýþsa zaten soyutluluða yeterince karýþmýþ demektir. Günümüz þiirini anlamak için ufkumuzu geniþletmek zorundayýz. Eðer hâlâ þiiri 1940'larda görüyorsak, hâlâ o zamandan ötesine geçemediysek bugünü þimdilik anlamamýz için ve bugün üzerine þiir tahlili yapmamýz için hiçbir neden yok. Evet, þiir bir þey söylemelidir ama, bir þey anlatmak zorunda deðildir. Þiir hayalden de beslenmelidir, simgelerden de bolca yararlanmalýdýr. Þair þiirini yazarken herhangi bir gerek-çeye dayandýrmadan özgürce yazmalýdýr. Ayrýca herhangi bir reçeteye göre de þiir yazmamalýdýr. Eðer böyle bir nazým metni yazýlmýþsa buna þiir demek için iki kere düþünmek gerekir. Çünkü orada þairin kendisi deðil, reçeteyi aldýðý doktorun izleri görülecektir. Günümüz þiirinin belli baþlý özellikleri vardýr. Ancak ne yazýk ki, hâlâ günümüze gelememiþ bir çok þair ve þiir üzerine yazý yazan deðerli yazarlar vardýr. Bundan dolayý bugünün þiirine geniþ bir kabul alaný bulmak da zorlaþýyor. Herkes kendi yazdýðý nazým metne þiir dediðinden ve
7
DERKENAR yazdýðýnýn gerçek anlamda þiir olup olmadýðý üzerine hiçbir suretle kafa yormadýðýndan üç-beþ þiir kitabý çýktýðý halde þiirin ne olduðunu bilmeyen -sözüm ona- þairler var. Modern Türk Þiiri'ne belli bir yaklaþým getirebilmek için hem bu þiire yönelik eleþtirilere cevap vermek, hem de gerçek þiirin ne olduðu konusunda kafa yormak gerekir. Modern Türk Þiiri, 50'lerde Ýkinci Yeni ile baþlayan, sonrasýnda 70'lerde bir çok deðerli þairin sürdürdüðü bir akým olarak kendini gösteren edebiyat söyleminin þiir kanadýný teþkil etmektedir. Ýçeriðe, þekle ve söyleyiþ tarzýna çeþitli yenilikler getirildiðinde, zamanýnda bu tartýþýlmýþ, haliyle kabul edenlerin yanýnda kabul etmeyenler de olmuþtur. Bugün 2000'leri aþtýðýmýz bir zamanda þiirin ne olduðu konusunda yürütülen edebiyat soruþturmalarýnýn bazý saðlýklý neticelere vardýðýný bilmekle beraber, günümüz þiiri hakkýnda doðru deðerlendirmelerin yapýlmadýðýný; þiirin kapalý, anlaþýlmaz ve "bana bir þey anlatmýyorsa hiçbir iþe yaramaz" düþüncesiyle gerçek þiirden hemen kaçýlmak istediðini ne yazýk ki okuyarak, görerek þahit oluyoruz. Þiiri, þairin özgür alaný içinden alýp okuyuculara bir þey anlatmasý için zorlamak; hem þairin kalemini kýsýtlayacaktýr, hem de þiirde kendini bir türlü tam anlamýyla var edemeyen þairi mutsuz edecektir. Þiiri ille politik görüþümüzü anlatacak diye kullanýrsak iki þeyi yapmýþ oluruz. Birincisi, yazýlan çok iyi bir metin bile olsa, þiir dýþý bir meramý dillendirdiði için þiir olamayacaktýr. Ýkincisiyse, metnin ömrü politik görüþün ömrüyle sýnýrlanmýþ olacaktýr. *** Þiir, þairin normal yolarla ifade edemediði duygularýný biricik bir yöntemle ortaya çýkarmasýdýr. Burada vurgulanmasý gereken nokta; þair, kendini bir kaos içinde bulduðunda, orada karþýlaþtýðý "þeyi" normal yolarla insanlara anlatamýyor; farklý bir yoldan insanlara duyurmak istiyor. Þair içinde biriken duygularýný, düþüncelerini þiir gibi üst bir metinle ifade etme yoluna giderken farklý bir söyleyiþ tarzý da yakalar. Bu farklýlýk onun, dünyaya yeni bir düþünceyi getirmesiyle, yeni bir edebi metin oluþturmasýyla hemen hemen eþdeðerdir. Ýnsanlarýn gelen bu yeni þiire karþý duruþlarý da çok sýcak olmamak8
tadýr haliyle. Zira bilenen bir þey deðildir; kapalý, okunduðunda insaný nasýl bir duygu içine çekeceði belli olmayan bir metne insanlar çok sýcak davranmazlar. Sanat eseri olan þiire karþý ilgisizlik de buradan kaynaklanmaktadýr. Þiiri anlamaya çalýþmayanlar þiirin anlaþýlmaz olduðunu ifade ederken sadece kendi birikimleri doðrultusunda bunu söylüyorlar. Divan Edebiyatý için söylenen sözler ne yazýk ki bugün Modern Türk Þiiri olarak adlandýrdýðýmýz günümüz þiiri için de söyleniyor. Savaþýn kötülüðünü anlatan normal bir metinle, savaþýn insanlýða verdiði zararlarý, bunun kötülüðünü daha üst bir seviyeden anlatan þiiri "karmaþýk" diye kabul etmiyorsak henüz o seviyeye gelememiþiz demektir. Ayrýca, savaþýn kötülüðünü, insanlýða verdiði zararý konu alan bir makale ya da bir hitabet yazýsý çok daha etkileyici olabilir. En azýndan bu makale de örnekler verebilir, tarihten dersler çýkartmak için tarihi tanýk gösterebilirsiniz. Eðer meramýz buysa ve bizden bu düþünceler etrafýnda þiir yazmamýz isteniyorsa, bu gereksiz bir istektir. Zira, ortada anlatýlamayan, ifadesi zor olan bir durum yok. Ayrýca, metne dönüþtürülmesi istenen konu eðer þairin iç dünyasýnda yer etmemiþse, þairi herkesi et-kilemesinden farklý etkilemediyse veya þair herkesin söylediðinden farklý bir þey söylemeyi gerekli görmüyorsa þiir yazmasýna gerek kalmaz. Çünkü þiir yeni bir þeydir. Yeni bir söylemdir. Herkesin söylediðinin dýþýnda, farklý bir söyle-yiþle söylemelidir. Ancak o zaman sanat olan þiir ortaya çýkmýþ olur. Ayrýca þiirin bir konusu olmasý da gerekmez. Yani Modern Türk Þirinde þiirleri konularýna göre tasnif edemezsiniz. Aþk þiiri yoktur, sevda þiiri yoktur mesela. Þiir salt kendi olmakla bir konunun sýnýrlamasýna girmeyi reddetmektedir. Mesela, Cahit Zarifoðlu'nun Yedi Güzel Adam þiiri hangi konuyu iþlemektedir? Aþký mý, hasreti mi, savaþý mý, insanlarýn umursamazlýðýný mý… Teker teker bunlarý anlatýyor diyemeyiz, bunlarý da anlatýyor ama karþýmýzda bu konularý anlatmayý çoktan aþmýþ bir þair ve þiir var. Ýlhan Berk'in birçok þiiri için de ayný þey rahatlýkla söylenebilir. Þairlerimiz "bir konuyu anlatayým da insanlar faydalansýn, okuyucuya bazý mesajlar versin" diyerek þiirini kurmadýðýnda, yazacak hiçbir þeyi kalmamýþsa þairliðini çeþitli konulara dayandýrmýþ demektir. Beslendiði nokta þairliði, meseleleri þairane yorumlama gücü deðil, konularýn ortaya
DERKENAR çýkmasýdýr. Bu da þiirin þiir olabilmesi için gerekli altyapýyý ortadan kaldýrýr, þairin iç benini yok eder. Modern þiiri kuran II.Yeni'nin, þiirin gündelik dilden farklý bir dili olduðunu, þiirde bir þey anlatmak zorunluluðunun olmadýðýný, þiirdeki anlamýn arka plana itilmesi gerektiðini, bu anlamýn her insanýn kendi dünyasýyla algýlamasý gerektiðini edebiyat dünyasýna ilan etmesinin üzerinden onca yýllar geçmesine raðmen bugün neredeyse ayný ifadeler etrafýnda ayný tartýþmalara taraf olmamýzýn en önemli nedeni; þiiri sanat eseri olarak kavrayamamýzdan kaynaklanýyor. Bizler hâlâ þiiri bayramlarda okumak için, sevgiliye yalvarmak için ya da bir kalabalýðý coþturmak için kullanýlabileceðini zannediyoruz. Þiir buralarý aþmalýdýr. Aslýnda þiir aþtý; þairlerimiz bu noktalarý aþmalýdýr. Yazdýklarý metinlerin þiir olmasýný önemsemeyen bir þair neticede on kitap doldursa bile, þiirini bir adým öteye götüremez. Gerçek þiir peþinde koþan þairler ise, kitaplarýnýn ya da þiirlerinin çokluðunu önemsemeyeceklerdir. Þiirin bugün geldiði noktada, anlaþýlýrlýðý önemseyen þairlerin kitaplarýnýn satýþ rakamlarýnýn çok yüksek olmadýðýný görmemiz; þiirin ne yaparsak yapalým toplumun gündemine kolay giremeyeceðini gösteriyor. Sanat olan þiirle uðraþan þairlerin ya da edebiyatçýlarýn þiire saðladýklarý katký, þiirin anlaþýlmasý gibi bir kaygýyla gerçek þiirden uzaklaþmaktan çok daha iyidir. Þiiri oluþturan þair, "ben þurada bunu demek istedim" diyebiliyorsa þiir yazmasýna gerek kalmamýþ demektir. Anlatmak istediði þeyi normal ifade yolunu kullanarak aktarabiliyorsa burada hiçbir þiirsel meram kalmaz. Þiir açýklanabilir bir þey olmadýðý gibi, anlatýlabilir bir þey de deðildir. Açýklanamayan, anlatýlamayan þiiri anlamak için her okuyucunun ayrý bir gayret göstermesi gerekir, aksi takdirde þiir kendisini kolay ele verecek kadar basit deðildir.
DUYURU Değerli Okuyucularımız! Sizleri, 2-10 Ekim Beşiktaı / Dolmabahçe, 23-31 Ekim Tüyap, 14 Ekim-15 Kasım Sultanahmet Kitap Fuarlarına bekliyoruz.
Birey Yayýnlarý ve Abonet stantlarında Derkenar Dergisi olarak yerimizi alacağız.
www.derkenar.gen.tr adresinden Fuar Programları hakkında bilgi alabilirsiniz.
Buluşmak dileğiyle....
9
DERKENAR
Seyfullah Aslan
ZAMANI GELEN 1. kaybedilmiþ bir haritanýn üzüntüsüyle, yalnýzlýðýna eþ arayan limanlardan uzak ülkelere el sallasýn unutulmuþ coðrafyam * gitmiþti bulacaktý sözde her þeyi býrakmýþtý arkasýnda nasýl olduysa gün bitmeden karanlýk düþtü ve tüm felaket haberleri gibi erken duyuldu ölümü * yorgun konuþuldum dilden dile kimi aradýlar burada ne buldular sanki koca binalarý yere çakmakla ne oldu büyüklüklerine yýkýldý tüm küçüklükler yaþasýn (!) yaþasýn otoriter güçler * zihnine sabun köpüðü bulaþmýþ bir adam kendine baktý aynalarda kim dedi þimdi bunlarý sana? ayný yalandan bende de var geçen gün daðýtýlýrken izdihamdan çaldým 10
DERKENAR
2. bir baktým nerdesin dünya hatýrlamadan unuttum tüm aðrýsýný dün sararmýþ bir fotoðraftan düþtüm; yoruldum, ayný yerinde durdurdum dünyayý tüneller içinden geçtim Allah'ým, olmasaydý nasýl aþýlýrdý daðlar bir þiirle
3. umut dediysem umut asfaltý bozulmuþ yoldan geçtim dün gördü adamlar gün gördü zamanýn yerine oturdu bir an her þey oldu sandým her þey bitti yarým kalan türküyü kim tamamladý? sabaha çýkamayan hasta kimin?
unut dediysem unutmalýsýn ayný korkuyu bir daha yaþadýn belki kuruldu sofrasýna uzunca aradan sonra yeniden güldü çocuklar yeniden aðlamalý mý? yeniden savaþ elbette yeni savaþ
dur desem durmaz aklýma gelen sorular -bu adamý kim astý buraya? -.... -neden? -.... kimse görmeden tüyelim kimse görmeden tüy kardeþim
11
DERKENAR
Serhat Bakır
UZUN HÝKÂYE’DE KUTLU ANLATIM Edebiyatýmýzda kalýcý eserler vermiþ yazarlarýn her biri, kendinden öncekilerden izler taþýsa bile, kendilerine has özellikleri olan yazýlarýný / þiirlerini geliþtirmiþlerdir. Ahmet Hamdi Tanpýnar'ýn açtýðý nesir kapýsýndan giren bir çok yazar, Tanpýnar'ýn izinden gitmiþ ama ondan farklý bir üslup, farklý bir özellik bulabilmiþtir. Tanpýnar, kültür iþçiliðiyle hem hayatý hem de roman kahramanlarýný güzelleþtirmiþ, eðreti duran görünümleri kaldýrmýþ ve mekaný da biçimsizliklerden arýndýrmýþtýr. Mustafa Kutlu, hikâyelerinde kahramanlarýný, mekaný aykýrý unsurlardan arýndýrmasýyla Tanpýnar'ýn açtýðý kapýdan giren birisi olduðunu açýk ediyor. Ama onun hikâye etme tekniði de hikâyeleri de kendini bulmuþ ve "Kutlu Hikâye"sini oluþturmuþtur. Onun anlatýmý hayatýn sadeliðini bozmamaya yemin etmiþtir. "Türk Edebiyatýnda "Kutlu anlatým" diyebileceðimiz farklý bir anlatým geleneði oluþturan Mustafa Kutlu, kendinden önceki yazarlardan bariz bir þekilde ayrýlýr. Kutlu, hayatla okuyucu arasýnda, emanetini bozmamaya özen gösteren bir ulak gibidir: Dili halk diline yakýn ve sadedir; kahramanlarý ve mekanlarý yazar tarafýndan bozulmamýþ, neredeyse resmedilmiþtir; anlatýcý (yazar), dinleyicilerle (okuyucu) ayný safta durmaktadýr. Ve Tolstoy'un "Sanat Nedir?"de, iyi bir yazarda bulunmasýný gerekli gördüðü üç koþul da fazlasýyla vardýr Kutlu'da: sadelik, samimiyet, ahlakilik. O her üç cephede de, baðýný bozdurmamaya ahdetmiþ bir baðban gibidir." (Ali Ayçil, Kitap Haber 19, s.34)
12
Uzun Hikâye'den önceki kitaplarýnda farklý bir dili kullanan Kutlu, bu dönemde hikâyelerin hem içeriði hem de biçemi baðlamýnda üst bir anlatým yöntemi geliþtirmiþtir. Konularýný da bu anlatýmýna göre seçen yazar halk arasýndan birileri yerine, toplumun önünde yürüyen insanlarý anlatmýþtýr. Uzun Hikâye'ye gelmeden önce Kutlu hikâyesinde bir anlatým özelliði daha geliþmiþtir. Üst anlatým tarzýný Uzun Hikâye'den önceki "Arka Kapak Yazýlarý" ve "Hüzün ve Tesadüf"te terk etmiþ, halkýn arasýndan seçtiði kahramanlarýný anlatýrken dilini de o oranda halkýn anlatýmýna yaklaþtýrmýþtýr. "…trende yolculuk yaparken, parkta gazete okurken, otobüste, halk ekmek kuyruðunda, hastane sýrasýnda, statta maçýn en heyecanlý yerinde, cami avlusunda ezaný beklerken, sýkýntýlarýný, evde-köyde yaþadýklarýný, sevinçlerini, hüzünlerini büyük bir rikkat ve þevkle, çoðu zaman lirik bir söyleyiþle dillendiren, anlattýðý þeyin içine hüznü illa ki sokan, gülmeceyi hep içerde tutan, kimi zaman efsaneymiþ gibi kimi zaman da hep ezikliði barýndýran, benim senin, onun anlattýðý, simitçinin, genel müdürün, hacýnýn, hocanýn, öðrencinin, yolda kalmýþýn, gelinin, hýrsýzýn hikâyesinin anlatým biçimidir Mustafa Kutlu'nun bu dönem hikâyelerindeki üslubu." (Ercan Yýldýrým, Kitap Haber, 19, s.51)
Mustafa Kutlu'nun hayata ait ayrýntýlarý kanatlandýran hikâyelerinde, metafizik çözümlemelere, felsefi araþtýrmalara ve yoðun ruh tahlillerine rastlamýyoruz. Ama bunlarý hayatýn
DERKENAR doðrudan figürlerinde, sýradan iliþkilerin büyüsünde, aþinasý olduðumuz ayrýntýlarýnda ustalýkla aydýnlatýr ve yansýtýr. Zaman zaman þiirsel, resimsel, hatta sinematografik olan bu anlatýlar, yalýn ve kýsa dokunuþlarla pastoral bir dünyanýn içine çeker sizi, acý ve neþe birlikte yoðrulur; bungunluk ve melankoliye yer yoktur bu dünyada. Uzun Hikâye'ye gelecek olursak… Yazarýn bu döneme kadar geliþtirdiði ve deðiþtirdiði dili Uzun Hikâye'yle beraber, halk diline yakýnlaþmasýný belirgin bir þekilde göstermiþtir. Kahramanlarýný hayatýn en dokunaklý yerinden, en içli noktalarýndan seçen yazar, onlara söylettiði sözlerle hikâyede kahramanlarýnýn eli kolu ayaðý oluyor. Kahramanlarýný belli bir serbestlik içinde býraktýðý bölümler de oluyor, ancak, Kutlu daha çok kahramanlarýný bir babanýn þefkatiyle sarmaya çalýþýyor. Uzun Hikâye'deki kahraman ve hikâyeye katýlan diðer isimler -bana öyle geliyor ki- yazarýn hayatýndan önemli izler taþýyor ve bu yönüyle yazar bu karakterleri yazarken onlara olan samimiyetini de kullanarak, kendine ait özelliklerini hikâyedeki tüm isimlere paylaþtýrmýþ. Mustafa Kutlu'nun alçak gönüllülüðünü taþýyan bir baba, efendiliðinin yanýnda haylazlýðý da olan, arkadaþlarýna çok deðer veren bir çocuk. Kutlu, Uzun Hikâye'de hayatýnda yaptýðý yapamadýðý tüm öðeleri katmýþ; arkadaþlarýyla futbol maçý yapan, sevdiði kýza çekingenlikle içini döken ama hep kýrýlgan, hep her an savrulacakmýþ gibi duran bir delikanlý. Ama, babasýndan aldýðý emanetle cesur durmayý, gözü pekliði, ileriyi görebilmeyi baþaran bir delikanlý… Uzun Hikâye, küçük bir istasyon mahallesinde vagonlardan bozma evde, -babasýnýn görevi nedeniyle- yaþayan, annesini küçük yaþýnda kaybedince babasýnýn sarsýntýsýna þahit olan, baþka bir kasabaya taþýnmak zorunda kaldýklarýnda yan vagondaki arkadaþýna aðlayan küçük bir çocuðun hikâyesiyle baþlýyor. Yeni kasabalarýna taþýndýklarýnda, arkadaþlarýyla, sevdiði kýzýn peþinden koþmalarla, futbol maçlarýyla, yani çocukluðunun en hoþ anlarýný yaþayan çocuðun omuzlarýna yükler biniyor. Kendini bir anda, babasýnýn memurluðu býrakmasýndan sonra baþladýðý yazarlýk macerasýnýn içinde buluyor. Yazdýklarý yüzünden hapse atýlan babasýnýn iç burukluðunu ve kasabada çýkan tek gazetenin de kapatýlmasýný gören çocuk bir anda delikanlý oluverip, hem gazeteyle uðraþýyor hem de, babasýnýn kitapçý dükkanýna bakmaya
çalýþýyor. Küçük kasabada kitapçýdan kimse kitap almadýðýndan ve gazete de artýk çýkartýlamadýðýndan geçim sýkýntýsýna düþen delikanlý o sýrada hâlâ hapiste olan babasýndan izin alýp Ýstanbul yollarýna düþüyor. Ancak, trenle yaptýðý yolculuk sýrasýnda, gördüðü güzel bir kasabada inip bavulu ve daktilosuyla küçük bir otele yerleþiyor. Babasý gibi savruk olan, "neresi olursa orada yaþarým, orada paramý kazanýrým, yeter ki rahatýmý bozmayacaklarý bir yer olsun" düþüncesiyle oradan oraya savrulan delikanlý, daktilosunun baþýna geçip baba mesleðini kaldýðý yerden devam ettirmek düþüncesiyle yazarken, yazdýðý hikâye dönüp Uzun Hikâye'nin ilk cümlesinden baþlýyor. Bu bir bakýma, yaþayan ve yaþadýðýný yazan yazarý, Mustafa Kutlu'nun yeniden kaleme almasý ve o yazarý kahramanlaþtýrmasý gibi, iç içe geçmiþ hoþ bir kurgu çýkarýyor karþýmýza. Mustafa Kutlu, hikâyelerinde insanýn kalbine dokunmayý baþarýrken, bunu, yazdýðýný usta bir ressamýn titizliðiyle resmetmesinden alýyor. Her anlatýlan ayrýntýyý, her duyguyu o an yaþatacak kadar derin bir hissiyatla yazýlmýþ Kutlu hikâyesi. Ýnsaný saran, içimize yeni bir mutluluk, yeni bir hüzün býrakan, dudaklarýmýzda hafif bir gülümsemesi kalan hikâyeleriyle edebiyatýmýzýn en hoþ hikâyelerini okumanýn hazzýna vardýran kaleme saðlýk.
13
DERKENAR
Seyfullah Aslan
MEHMET LÜTFÝ ÞEN ÝLE SÖYLEÞÝ Þiir merkezli bir söyleþi gerçekleþtirdik. Özellikle günümüzde tartýþýlan “þiirde anlam” üzerinde durduk. Bugünün þiirinin nasýl bir þiir olduðu, sanat eseri olan þiirde hangi özelliklerin olduðu, þairin nasýl bir süreçten geçerek þiir yazdýðý üzerine konuþtuk. Poetik çalýþmalarýyla tanýdýðýmýz Mehmet Lütfi Þen’le, þiiri gündemimize aldýk. Şiirle olan muhabbetiniz ne zaman başladı? Şiire nasıl bakıyorsunuz? Bu soruyu şu anlamda soruyorum; şiiri poetik anlamda derinden incelemeniz nasıl başladı?
Þiirle olan iliþkim Türkiye'deki her çocuk gibi yanlýþ baþladý. Ýlkokula girmeden de ben bazý þiirler okurdum. Ýlkokulda bayramlarda okuyordum. Fakat gerçek anlamda þiir sanatýyla iliþki kurmak için yeterli bir zaman deðildir ilkokul. En az on yaþýný geçmiþ olmanýz ve soyut düþünme kabiliyetini edinmiþ olmanýz gerekir. Petagojik olarak on yaþýndan önce bir sanat türünü anlayacak kadar soyut düþünce insanda geliþmiyor. Ama ilkokul dönemi boyunca da þiiri çok severdim. Sevdiðim þeyin þiir olup olmadýðýný tabii daha sonraki yýllarda algýlayabilmiþtim. Çok ilginçtir, unutmuþtum, yýllar sonar, birkaç yýl önce Muðla'ya gittiðimde üst kattaki odamda eski eþyalarý karýþtýrýrken bir defter elime geçti. Þiir defteri: yazan M. Lütfi Þen. Bir baktým benim ilkokulda yazdýðým þiirler. Ýlginçti gerekten. Çok sonra onlarý yazdýðýmý hayal meyal hatýrladým. Þiir bizde aile çevresinde çok baþat birþeydi. Öyle
bir iliþki ama gerçekten þiirle iliþkim ortaokul yýllarýnda baþladý; Necip Fazýl hayranýydým. Hem de koyu bir Necip Fazýl hayraný. Her þeye Necip Fazýl cephesinden bakardým. Onun gibi yazdýðým þiirler çok vardýr. Zaten bu iþler böyle baþlar ve doðrusu da budur bence. A'dan Z'ye üstad ile ilgilendim. Gözüm ondan baþka hiçbir þey görmüyordu. Bir þiirde Necip Fazýl gibi birþey varsa okuyordum, yoksa okumuyordum. O da “Bir Adam Yaratmak” adlý oyunun televizyonda yayýnlandýðý döneme tekabül etmekteydi. O çok etkilemiþti beni. Zaten çok olaðanüstü bir dil vardýr orada. Ortaokulda Necip Fazýl, Sezai Karakoç dolayýsýyla Ýkinci Yeni ile ilgilendim. Liseye geçtiðimde artýk daha ciddi ilgilenmeye baþladým þiirle. Lisede iyi bir edebiyat öðretmenim vardý. Nadir bulunacak türden. Onun da çok etkisi olmuştur...
Kesinlikle o besledi. Bende zaten bilgi vardý. Ama yine de okul asla yeterli deðildir. Negatif transfer yaratýr okullar. Sezai Karakoç'un "Edebiyat Yazýlarý I-II"nin çok etkisi oldu üzerimde. Necip Fazýl'ýn Poetika'sý, Ýsmet Özel'in o dönemde daha yeni basýlmýþ olan Þiir Okuma Kýlavuzu çok etkili oldu. Þiir üzerine yoðun düþünme süreci, lise sonlarda poetik makaleler okumakla baþladý. Necip Fazýl'ýn "Ýdeolocya Örgüsü"nün þiir hakkýndaki bölümünü okuyup, arkadaþlarýmla sabaha kadar tartýþýrdým. Poetika bölümünde...
Evet, Çile'nin sonuna eklenmiþtir zaten. Ben öðrencilerime de öneririm. Ahmet Haþim'in Piyale'sinin sunuþunda yazdýðý, "Þiir Hakkýnda Bazý Mülahazalar" altý sayfalýk minik bir metindir ama gerçekten Modern Türk Þiiri'nin temellerinden biridir diye düþünüyorum. Zaten tüm bunlar þiirimizi anlamak isteyenler için önemli metinlerdir. 14
DERKENAR Şiiri merkeze koymak nasıl bir şey?
Bunun tarifi zor açýkçasý. Her insanýn temelde bir tarafý olmalý. Benim tarafým da þiir. Temelde hep þiir ekseninden baktým hayata. Ve özellikle de sanat eseri olarak þiir. Benim öbür alanlarým tamamýyla hobi niteliðinde. Müzik dinliyorsam hobi, resimle ilgileniyorsam hobi… Şiirle olan bu alâkanızdan sonra da onu bir poetika olarak, bir sanat olarak değerlendirip, ona yoğun bir şekilde kafa yordunuz.
Bununla birlikte baþladý zaten, iþin doðrusunu isterseniz. Þiirle kurulan yanlýþ iliþki hiçbir zaman insaný þiirle çok yoðun ilgili kýlmaz. Bizde, liselerde yapýlan budur. Þiir metni çýkar ortaya. Bu þiir metnini nesire çevirtir, sevgili edebiyat öðretmenlerimiz. Böyle kurulacak bir iliþkinin güçlü devam etmesi zaten mümkün deðil. Baþýndan itibaren, þiirin normal bir dili olmadýðýnýn farkýnda olmakla þiirle gerçekten bir iliþki kurulabilir. Onu farkedemediðiniz zaman zaten ilerleyebileceðiniz fazla bir yer yok. Taþ çatlasa Attila Ýlhan seversiniz. Buraya kadar ilerleyebilirsiniz. Yanlýþ bir iliþki kurmuþsanýz gidemezsiniz. Modern Şiir'e dönersek, Modern Şiir'i dönemlediğimizde, neler söyleyebiliriz? Modern Şiir nedir? Bize neyi ifade eder? Nasıl bir dili vardır onun?
Doðrudan bir taným yapmak veya dönemleri býçakla kesmek mümkün deðil. Her þey birbirinin içinde. Ama Modern Þiir'den bahsedersek, mutlaka Klasik Dönem'e de deðinmeliyiz. Klasik Dönem de öyle birkaç cümle ile ifade
edilebilecek bir dönem deðil. Ama bir Þiir, bir þey anlatbakýþ yakalamak, maktan yola çýkpoetik bir düþünce týðý anda þiir tarzý geliþtirmek için, bazý þeyleri poetik olmak özelliðini olarak tartýyor, bölüde yitirir. yor ve parçalýyoruz ve böyle yaparak ancak yaklaþabiliyoruz olaya. Onun için, çok kýsaca söylemek gerekirse, þiirin modernleþme serüveni, þiirin kendi olma serüvenidir. Çünkü modern öncesi dönemde þiir hiçbir zaman kendi deðil. Tarihin baþýndan itibaren þiir var fakat nedir; Eski Yunan'da tarihle þiir ayrýþmýþ deðildir. Homeros'un þiir þeklinde yazdýðý tarih kitabýný biliyoruz. Virgil'in çiftçi için önerilerden oluþan meþhur þiiri insana nasýl çiftçilik yapacaðýný anlatýr. O dönemin þiir anlayýþý bu. Zamanla tabii gitgide deðiþiyor. Biz de Osmanlý döneminde dünyanýn en güçlü þiirlerini yaratan bir milletiz. Divan Þiiri gerçekten çok güçlü, görkemli, hayran olmamak mümkün deðil fakat, baktýðýnýzda bu þiir de kendi deðil. Her zaman bu þiirin içinde de þiir dýþý deðerler var. Þiir dýþý yükleri taþýyan bir yapýsý ve gücü vardýr Divan Þiiri'nin de. Bence modern öncesi ve sonrasý en keskin ayrým, modern dönemde þiirin sýrtýndaki deðerleri býrakýp sadece kendi olmasý ve kendi ayaklarý üzerinde duran bir þey haline gelmesidir. Belki daha önceki dönemde þiir kendi ayaklarý üzerinde duramýyor deðildi, kendi ayaklarý üzerinde duran, þiirin sýrtýnda olan birçok þey vardý. Ama modern dönemde bunlar yok. Bunlarýn olmasýnýn imkaný da yok. Çünkü kadim bir dönem, þiirin sýrtýndan insanlara ulaþan deðerler þu anda þiiri kullanamaz durumdalar. Þiir, bir þey anlatmaktan yola çýktýðý anda þiir olmak özelliðini de yitirir. Þunu demek istiyorum; bir þiirin içinde trajik, somut olaylar, Irak, Bosna olmaz demek istemiyorum. Bir insan Irak'taki trajediyi anlatmak için þiir yazýyorsa, o bir þey anlatmýþ olur. Bir þey anlatabiliyorsanýz, sanat eseri olan þiirle iliþkiniz ortadan kalkar. Niye? Bilinen bir dil kullanýyorsunuzdur. Oysa her bir þiir, kendi içinde muammadýr. Her þiirin kendine mahsus bir dil ve yaratý özelliði vardýr. Her þiir 15
DERKENAR yeni bir keþiftir aslýnda. Modern Þiir ile Klasik Þiir arasýndaki en temel ayrýmýn böyle bir þey olduðunu düþünüyorum. Diðer türlü ayrýmlar da var fakat onlarý anlatmak bir ders gibi olur. Pekala, Türkiye'de Modern Şiir kiminle başladı?
larýn þiir kitaplarýna arkalarýndan baktýðý bir dönemdeyiz. Kaç yýl hapis yatýlmýþsa ona göre þiir kitaplarýnýn alýndýðý bir dönemdi 70'ler ne yazýk ki. Burada Cahit Zarifoðlu gibi saf, gerçek þiirden ödün vermeyen bir adam Modern Türk Þiiri'ni yazýyor iþte.
Bunun tam bir miladýný koymak çok zor. Bunu Şiirle şair arasındaki ilişki nasıldır? Şairi ıiire yönbir dönem olarak adlandýrmak lazým. Yüzyýlýn lendiren nedir? Kısaca izah eder misiniz? baþýnda Türkiye'de, Türkçe'de Modern Þiir yazýlBir þey yaratmaya yönelim, maya baþlandý. Baþlangýç dönemiÝfade edebildiðiniz bir içinde bulunduðu durumla yetinni yaþadý diye düþünüyorum. Yahya Kemal'i gönül rahatlýðýyla þeyi hiç kimsenin daha meyen insanlar için geçerlidir. bulunduðu durum bir söylemek, Haþim'i bunu içine önce aklýna gelmeyen Ýçinde insana yetmiyorsa; içinde bulunkoymak mümkün. Tanzimatçýlarýn bazý tarzlarýný bunun içine bir þekilde, bambaþka, duðu durum, ortam, kültür, koymak mümkün. Ama bütün bu dünyada olmayan coðrafya bir insanýn içinde bulunanlarý tercüme etmekte yetersiz bunlar Modern Türk Þiiri'ne bir þekilde ifade kalýyorsa, o insanýn önünde bir ulaþýldýðý anlamýna gelmiyor. Baþlangýç için bunu söylemek etmek de bir sanat kaç ihtimal var. Ya içindekileri, içinde bulunduðu durumu mümkün. Gerçekten Modern Þiiri görmek için 1950'lere kadar eseri yaratmanýn hem topluma taþýmak için yeni bir yol, yeni bir yöntem bulacak veya beklemek gerektiðini ve ancak gerekçesi hem de yaratacak, ki sanat burada doðugerçek Modern Þiir’in Ýkinci yöntemidir. yor bence, bu þiir de olabilir baþka Yeni'yle var olduðunu düþünüyobirþey de, ya da kendini bir þekilde avutacak. Bir rum. þekilde içinde bulunanlarý kendine unutturacak. Bazı kesimler de özellikle Modern Şiir'in varlığını Ýçinde bulundurduðunuz þeyleri, içinde bulunCahit Zarifoğlu'na dayandırıyorlar ve onun Modern duðunuz topluma aktarmanýn yolunu kendiniz Şiir'in kurucusu olduğunu söylüyorlar... yarattýðýnýz zaman sanat eseri yaratmýþ oluyorBu çok beylik bir þey olur. Cahit Zarifoðlu'nun sunuz. Bir insaný þiire götüren þeyin bu olduðunu Modern Türk Þiiri'nin kurucusu olduðunu düþünüyorum. Sizin içinizde birþey var ve o söylersek... içinizdeki þeyi dillendiremiyorsunuz. Ýletiþim imkanlarýnýn herbirini denemenize raðmen Başyapıt olarak... taþýyamýyorsunuz. Ýfade edemiyorsunuz. Ýþte o Baþyapýt demek daha farklýdýr. Ama "baþlatan" zaman sizin mevcut bulunduðunuz ortamýn yönolduðu söylenemez. Cahit Zarifoðlu þiirinin temlerinin dýþýnda birþey yaratmanýz gerekiyor ki yazýldýðý tarih 70'ler. Cahit Zarifoðlu çok uygun o taþýnamayan, o kanallarýn taþýmakta yetmediði, bir ortamda þiir yazmaya baþladý. 1950'lerde içinizdeki o insanlýk durumunu yeni bir kanal Modern Türk Þiiri artýk vardý ve Cahit Zarifoðlu yaratarak taþýyacaksýnýz. Bu ideal olaný. Çýtayý bunun üzerine, belki de en iyi eserleri veren bir düþürdüðünüzde baþka þeyler de olabilir. Ýfade sanatçýdýr. Özellikle "Ýþaret Çocuklarý" Modern edebildiðiniz bir þeyi hiç kimsenin daha önce Türk Þiiri'nin zirve kitaplarýndan bir tanesidir. aklýna gelmeyen bir þekilde, bambaþka, bu Hatta doðrudan zirve kitabýdýr demek de çok dünyada olmayan bir þekilde ifade etmek de bir cüretkar birþey olmaz. Ama Cahit Zarifoðlu baþlasanat eseri yaratmanýn hem gerekçesi hem de tan falan deðil çok yerinde, bütün önceki dönemyöntemidir. lerle iliþkisini doðru kurmuþ bir þair ve gerçekten Sevgi şiirleri gibi... Yani her şair farklı bir yolla de Modern Türk Þiiri'nin en iyi ürünlerini veren izah ediyor. Mesela benim çok sevdiğim bir dize þairdir diyebiliriz. 70'lerde Türk Þiiri müthiþ bir Attila İlhan'dan; "Ben sana mecburum bilemezsin.” gerileme dönemine girmiþ, 50'lerin kazanýmlarý Bu kadar sade olması bile onu farklı bir yöntemle neredeyse unutulmaya yüz tutumuþ, ülke büyük anlattığını ortaya koyuyor. ideolojik saplantýlar çukuruna düþmüþ ve insan-
16
DERKENAR Farklý bir yöntem mutlaka olacak ama mesela bir þeye duyulan yoðun sevgiden doðan bir þiirden bahsediyorsak, bu sevgiyi asla ve asla normal bir dille anlatamýyorsunuzdur demektir. Bakýn gazetelerin pembe köþeleri vardýr. Orada þiirler vardýr. Ýþte "Leyla seni ne kadar seviyorum bilemezsin / Sensiz geçen her dakika bir cehennem gibi." vesaire þeyler vardýr ama bunlarýn þiirle ilgisi yoktur. Bunlar normal anlatýmdýr. Bir insanýn bir insaný sevmesine iliþkin anlatýmlardýr. Biri böyle bir þey yaþýyordur ve bunu da adýna þiir dediði bir nesirle anlatýyor olabilir. Aðlayarak anlatýyor olabilir, intahar ederek anlatýyor olabilir. Bütün bunlar yaþadýðý sevgiyi bir anlatma yoludur. Ha, anlatýlabilen bir sevgi vardýr. Bunu Attila Ýlhan gibi ya da bambaþka biri gibi bambaþka bir þekilde anlatýrsýn. Anlatýrken bir þey yaratýrsýnýz. Normal, standart anlatma yöntemlerinin hepsinin üzerinde ve çok özel bir þey yaparsýnýz. Tamam bu bir þiirdir. Ama asýl þiir bu deðildir. Çýtayý yukarý koyduðunuz zaman bir sevgi yaþýyorsunuz ve bunu asla anlatamýyorsunuz. Ne yazsanýz anlatamýyorsunuz. Yani öyle dolusunuz ki, bunu ifade edebilecek hiçbir güç ve imkan yok elinizde hazýr bulunan. Mesela þöyle þeylerle karþýlaþýyoruz; "bilbord" kiralýyor adam, sevgililer günü denilen, birilerinin saptadýðý bilmem kaç þubatta, bilborda "seni seviyorum" vesaire yazdýrýyor. Ýfade ediyor mu? Ýfade ediyor. Adamýn zaten ifade etmek istediði bu. Bu adamýn þiir yazmasýna hiç gerek yok. Ya da futbolcu gol attýktan sonra formasýný çýkartýyor ki sevgilisinin adý yazýyor. Sevgilisine karþý olan duygularýný ifade ediyor ve rahatlýyor. Öyle bir insan tipi de vardýr ki ifade edemiyor. Ýçinde yaþadýðý fýrtýnayý ifade edebilecek bir mekanizma yok.
olaydýr. Zaten gerek duymazsýnýz þiire. Şairler hassas kişilikli insanlar, yaşadıklarını tüm yoğunluğuyla yaşıyorlar.
Çok hassaslar çünkü toplumda herkesin bir kalesi, bir içbeni var. Herkesin bir hikayesi var ama herkes þair olmuyor. Çünkü bazý þeyleri telafi etmeniz mümkün. Yani iþte siz bir futbol fanatiði olursunuz. Haftada bir tuttuðunuz takýmýn maçýna gittiðinizde hayat sütliman olur. Ya da o takým yenilince bir haftanýzý kahýrla geçirirsiniz. Kendinizi böyle oyalýyorsanýz ifade edilemez duygularýnýzý zaten bastýrýyorsunuz demektir. Onlara zaten fýrsat vermiyorsunuzdur. Kendi içinize yabancýlaþýp gidiyorsunuz. Siz bir mekanizmaya tabi oluyorsunuz. Hassas bir insanýn þansý yok; öyle bir takýmýn fanatikliði kurtarmýyor. Kurtarýyorsa gerek yok ki þiire. Sanat denilen þey bir toplumda çok az insanýn ilgilenebileceði bir þeydir gerçek anlamda. Toplum yer içer ihtiyaçlarýný karþýlar. Dünyanýn heryerinde bu böyledir. Bir avuç insan bu iþle ilgilenir. Þiir yaratmak gerçekten çok sert bir zemin ve o sert zeminde mücadele etmeniz gerek ki bu da çok kolay bir þey deðil. Tam anlamýyla boðuþuyorsunuz kendinizle, kendi içinizle. Büyük bir þairin küçük bir þiir kitabý olur zaten en nihayetinde. O kadardýr. Çünkü her bir þiirin
Yani şiir bir anlamda çıkmazdan mı çıkıyor?
Evet þiir biraz çýkmazdan çýkar. Çünkü normal iletiþim imkanlarýnýn tatmin ettiði bir olay vasat bir
17
DERKENAR
Sanat eseri bir toplumun çok azýný ilgilendirir.
altýnda bir dünya emek ve çarpýþma vardýr Okuyucuyu şiire yönlendiren ne? Biz şiiri neden seviyoruz?
Biz þiiri seviyor muyuz acaba? Bir kere Türk toplumu olarak biz þiiri sevmiyoruz. En azýndan günümüz için söylüyorum. Çok sevecek durumda deðiliz. Þunun için bizde þiir çok ön planda ve baþattýr; Türk Milleti olarak kahraman üreten bir yapýmýz var. Her kahramanýmýz da aþaðý yukarý þairdir. Fatih Sultan Mehmet, Avnî'dir. Yunus Emre Türk Þiiri'nin temelindeki çok büyük bir þairdir. Bizde þiir neredeyse kutsanmýþ gibidir. Þiir Allah vergisi gibi algýlanýr ve þairler en tepeye konurdu eskiden. Günümüzde ise "Her üç Türk'ten beþi þairdir." sözü meþhurdur. Bu, günümüzde þiirin bayaðýlaþtýrýldýðýnýn en çarpýcý göstergesidir. Ýnsanlarýn þiir diye sevdiði þeylerin þiir olmadýðýný görüyorum. Liselerden bir kere yanlýþ yönlendiriliyorlar. Bambaþka bir þeyi þiir diye algýlayan insanlar, çok basit bir þiirle karþýlaþýyorlar. Þiir nedir? Sevgisini, acýsýný ifade etmek. Ne güzel anlatmýþ adam. Özlü sözlü, çok þey anlatmak gibi zannediliyor þiir. Ve insanlar bu zannettikleri þeyi seviyorlar. Her liselinin þair olmasý bundandýr. Sanat eseri bir toplumun çok azýný ilgilendirir. Bir toplumda þiir yazanlar da, þiir okuyanlar da bir avuçtan fazla olamaz. Çünkü
bir toplum þiir okuyor olsaydý, bu topluma toplum demeyecektik. Çünkü þiirle ilgilenen insan toplumun öncüsü olur en azýndan. Bir toplum öncülerden oluþamayacaðýna göre böyle bir þey mümkün deðil. Türkiye'de þiir kasetleri bir milyon satar. Bunun þiirle hiçbir ilgisi yok. Gerçek þiir kitaplarý çok çok az satar. Mesela, Necip Fazýl her yýl 5-10 bin satar. Fakat Necip Fazýl'ýn kitabýný her yýl 10 bin sattýran þey onun þiiri deðildir. Onun çok daha popüler olan baþka bir yönüdür. Nazým Hikmet diye satýlan þey Nazým Hikmet'in þiiri deðildir. Ýsmet Özel'in kitabýný sattýran þey, Ýsmet Özel'in þiiri deðildir. Çok satan her þiir kitabýnýn arkasýnda baþka þeyler vardýr. Necip Fazıl'ın bir efsanesi vardır diyebiliriz...
Tabii efsane. Necip Fazýl'ýn kitabýnýn olmadýðý bir ev olamaz. Muhafazakar bir ev olacak ve Çile olmayacak. Caiz birþey deðil. O zaman muhafazakarlýðýnýz þüpheli. Eðer solcuysanýz, Nazým Hikmet'in bir kitabýný koyacaksýnýz kitaplýðýnýza. Zaten okuyan falan da yok ya. Türkiye'de en gerçekçi þiir kitabý 1000 tane basar 500 tane satarsa çok büyük bir iþ yapmýþ olur. Ulaþtýðý insan sayýsý ise 300-400'dür. Pekela, çok satarsa şiir kitabı, bu o kişinin şair olmadığını mı gösterir?
Hayýr göstermez. O insanýn þair olmak dýþýnda baþka bir kaynaktan beslendiðini gösterir. Bugünkü şairler için söylüyorum...
Bugün çok satan bir þair mi var?! Okuduğum bir makalede diyor ki: "Eğer bir şair şiir kitabı çıkarıyor ve çok satıyorsa bu onun çıkardığı şeyin şiir kitabı olmadığını gösterir. Çünkü halk bu kadar yoğun bir şekilde sanatla ilgilenemez."
Mümkün deðil. Doðru ilgilenemez. T.S. Eliot'un çok güzel bir yaklaþýmý var bu konuya: "Yaþadýðý çaðda çok satan ve okunan þairlerden korkarým, þüphelenirim. Çünkü gerçek þiir öncüdür." Yani siz bir þiir yaratýyorsanýz, dünyada daha önce var olmamýþ bir þeyi yaratýyorsunuz demektir. Dünyada daha önce hiç olmayan bir þeyi yarattýðýnýz zaman, insanlar ona koþup hücum etmezler. Yabancýsý olduklarý bir þeydir. Onu
18
DERKENAR algýlamak onunla sanatsal bir iliþkiye girmek baþlý baþýna ciddi ve poetik bir iþ. Dolayýsýyla, eðer bir þey bulunduðu toplumda çok satýyorsa, T.S. Eliot þöyle bakýyor konuya: "O þairin yeni bir þey getirmediðini, eskiyi takrar ettiðini düþünürüm."
eder. Gerçekten þiir yaratan ve gerçekten yaratýlan þiirle sanatsal bir iliþki içerisine girebilen okurlardan söz ediyorum. Bunlar sanatsal ve estetik bir haz alýr, bir etkilenme yaþarlar. ...ne açýklamak iste- sanatsal Böylelikle hayatlarýný sonsuz diðini anlatabiliyorsan zenginleþtirirler. Bu baðlamdaki Günümüz şairlerinin iyi yolda þiire ihtiyacýn olmaz þiirin etkisi bir önceki etkiyi de beslemektedir. Çünkü siz þiiri olduklarını, iyi şiirler verdiklerini zaten. okuyacak ya da yaratacaksýnýz. düşünüyor musunuz? Sizin þiir yaratan bir insan olarak baþka bir þairin Beni çok heyecanlandýran bir þiire çok nadir yaratýsýyla karþýlaþmanýz ayný zamanda sizin daha rastlýyorum. Türk Þiiri'nden esasýnda bir atýlým iyi, daha etkili þiir yazmanýza yol açacak, daha iyi bekliyorum. Modern Türk Þiiri'nin üst ürünler yarattýðýnýz bir þiir de dile sunduðu katký vermesi için uygun bir dönemde olduðunu anlamýnda o dili konuþan herkese dönecektir. Bu düþünüyorum. Fakat bu ürünlerle karþýlaþtýðýmý döngü çok geniþtir. Þiir çok hayati bir yerde dursöyleyemem. Ama iyi yolda olan, sunduklarý þiirmaktadýr. Çünkü þiiri alýrsanýz ortada dil kalmaz, lerle gelecekte de bu ülkenin, bu dilin þairi oladil olmazsa kültür de olmaz, yani þiir öyle bir caklarýný anlayabildiðim bir çok arkadaþ var. yerde durmaktadýr ki þiiri olmayan bir dil, bir Her yıl önemli bir şair adına ödül verilir. Bu ödülkültür, bir toplum, bir millet düþünülemez. leri nasıl görüyorsunuz? Gerçekçi olabiliyorlar mı? Türkçe'den Fuzuli'yi Nedim'i, Þeyh Galip'i, Bu ödüller birilerini piyasaya çıkarmak için mi veNecip Fazýl'ý, Fazýl Hüsnü'yü çekip aldýðýnýz riliyor yoksa? zaman geriye bir þey kalmadýðýný görürsünüz. Þiirin yarýþtýrýlabilir bir þey olduðunu kabul Eleşiri kurumunun olduğunu düşünüyor musunuz? etmek mümkün deðil. Çünkü þiirin bir formülü, Eğer varsa bu eleştiri kurumu sadece bazı piyasa bir deðer ölçütü, puanlama sistemi yok. Bu yüzyazarlarını daha çok sattırmak için mi çalışıyor? den þiiri yarýþtýramazsýnýz. Gerçek anlamda þiir Türkiye'nin ve Türkçe'nin en fakir noktasý nasýl çevirilemezse, yarýþtýrýlamaz da. Bir jüride eleþtiridir. Tabii ki bir eleþtiri kurumu olmalýdýr. on tane þair ya da poetik birikimli insan olduðunu Ve hatta bu, þiirin kendisi kadar önemlidir de. düþünün. Bu insanlarýn herbirinin þiire yaklaþýmý Fakat bizde þiir eleþtirmeye soyunanlar bile þiire farklý olacaktýr. Bir þiiri okumak demek, o þiiri bayaðý uzak olabiliyorlar. Bir þiirden ne anladýðýný kendiniz için yaratmak demektir. Þiir teke tek açýklayan insanlar var. Hatta bir þiirde ne anlatýliliþki gerektirir. Bence çok saygýn bir kültür kurumak istendiðini açýklayan þairler var. Bu halde her luþu her yýl yarýþma filan yapmadan bir þaire onur ikisinin de þiirle ilgisi kalmamýþ oluyor bence. ödülü verebilir. Bu çok anlamlý birþey olur. Çünkü ne açýklamak istediðini anlatabiliyorsan Şiirin asli görevinden, şairin asli görevinden þiire ihtiyacýn olmaz zaten. bahsedersek... Şiir nasıl eleştirilir o zaman? Çünkü şiir şair için Bir þiirin yazýldýðý dili konuþan herkes için bir farklı, her insan teki için farklı bir dil. Bir şiire eleştiri getirildiğinde... görevi var. O dile katkýda bulunmak, o dilin imkanlarýný artýrmak. Bu o dili konuþan herkes Eleþtirilebilir de. Farklý bir dil derken bir metin için geçerli. Ýster þiir okusun, ister þairlerin adýný var karþýmýzda. Bu þiirle her insanýn kurduðu iliþdahi bilmesin, ister okuma yazma bilsin, ister ki biriciktir. Çünkü o þiiri kendi içinizde yaratbilmesin; o dili konuþan her insan teki için geçertýðýnýz kadar o þiirle iliþki kurmuþ olursunuz. Bu li olan budur. Þiir yazýldýðý dili geliþtirir. O dile tamam. Ama bakmýþsýn ki adam sergüzeþt yapyeni imkanlar katar. Bir de þiirin sadece eseri mýþ, baþýndan geçeni anlatmýþ, hemen diyebiliriz algýlayabilen, sanat eseriyle sanatsal bir paylaþýma ki bu þiir deðil. Bir þeylerin þiir olmadýðýný girebilen ve sanat eseri yaratan insanlar için bir rahatlýkla ifade edebildiðimiz gibi, bir þeylerin deðeri var. Bu, toplumda bir avuç insana tekabül çok güçlü þiir olduðunu da fark ederiz. Bu konu
...bir þiirde ne anlatýlmak istendiðini açýklayan þairler var.
19
DERKENAR zannedildiði gibi öznel deðil oldukça nesneldir. Bunu tarihten görebiliyoruz. Örneðin Necip Fazýl'ýn Kaldýrýmlar'ý Türk Þiiri'nde bir milattýr. Ama ayný þairin Muhasebe þiiri için ayný þeyi söylemek mümkün deðildir. Büyük ve güçlü þiirler kendini belli eder. Bunlarý anlamamýz için özel formüllere gerek yoktur. Okuduðunuz anda sizi çarparlar ve yaþattýklarý deneyim güçlüdür. Bir sürü eleþtiri kuramý vardýr edebiyat dünyasýnda ve bunlarýn hepsi tartýþma götürür þeylerdir. Kimisi sadece metne bakarak eleþtiri yapar, kimisi þairin yaþamýyla metni birleþtirerek eleþtiri yapmaya çalýþýr. Bir þiirin güçlü ya da güçsüz olduðu söylenebilir. Bunu söylerken bunun kuramsal bir alt yapýsý da hazýrlanabilir ama Türkiye'de bunlara rastlanmamaktadýr. Bir kere Türkiye'de poetikaya kafa yoran yok ki þiirler poetik açýdan incelenebilsin, poetik çýkarýmlarda bulunulabilsin. Bu nasıl düzeltilebilir?
Üniversite ile. Ama þiir Türkiye'de üniversitelerin kapýsýndan dahi giremiyor. Ýstanbul Üniversitesi'nin Edebiyat Fakültesi'ne þiir meramý ile giren bir genç þiirden illallah ederek mezun oluyor. Hâlâ Orhan Veliler seviyesindeler. Ýkinci Yeni bile okunmuyor. Ne olabilir ki?! Türkiye'de þiirin en eksik ayaðý üniversite ayaðý. En beğendiğiniz şair kim?
Benim 'En beðendiðim þair' demem zor. Açýkçasý yok da böyle birþey. Zaman zaman tutup Rilke'nin "Dünya Aðýtlarý"ný okuma ihtiyacý hissediyorum, bir zaman geliyor Rembo'nun "Sarhoþ Gemi''sini okuyorum ya da gidiyorum Necip Fazýl'ýn Kaldýrýmlar'ýný okuyorum, bir baþka zaman geliyor Yahya Kemal'in "Ok" þiirini okuyorum. Yani beðendiðim þiirler var açýkçasý. Ama þairi beðenmek yetmiyor. Çünkü bizde þairlerin þiir olmayan þeyleri de kitaplarýna koyma alýþkanlýðý çok fazla. 'Necip Fazýl en baðendiðim þair' dediðinizde bu cümlenin altý boþ kalýr. Çünkü Çile'de hiç de þiir olmayan manzum metinler vardýr. Necip Fazýl bir çok manzumeyi insanlara bir þey söyleyebilmek için kullanmýþtýr. Þiir olmayan manzumeler Necip Fazýl gibi bir dehanýn elinde hoþ gözüküyor çünkü alt yapý mükemmel, dil mükemmel ama bunlar þiir deðil. Bunu kendisi de poetikasýnda belirtmiþtir zaten. Türkçe'de çok iyi þiirler var. Çok iyi 20
þairlerin olduðu anlamýna geliyor bu zaten. Ama iyi þairlerin de çok kötü þiirleri var. Ýþte bu yüzden 'Þu þair benim favori þairimdir' demek yanlýþ olur. Vatan Kitap'ta İsmet Özel için 'Son şair' deyişi kullanıldı. Böyle bir kavram olabilir mi? Eğer varsa bu kavram, İsmet Özel için kullanılabilir mi?
Þiir bitti...Son peygamber!.. Bir dil varsa þiir vardýr. Þiir varsa son diye bir þey olamaz. Sanmam ki Ýsmet Özel böyle düþünsün ama düþünebilir de. Böyle bir þey asla olamaz tabii ki. Eðer þiir biterse dünyanýn geleceðinden korkarým. Hiçbir þair son deðildir. Çünkü o þairi o dil yarattýysa, o þair de dile bir þey katmýþtýr(eðer þairse). Onun kattýklarýyla baþka biri baþka þeyler yaratacaktýr. Son olarak; şiirden umutlu musunuz?
Þiir her zaman var. Olmamasý mümkün deðil. Þiir umutlu olunabilecek ya da olunamayacak bir þey gibi gelmiyor bana. Þiir olmadý mý hayatýn biteceðini düþünüyorum. Türkçe'de iyi þiirler yazýlýr mý bundan sonra? Yazýlýr bence. Yazýlmamasý için hiçbir engel yok, kendimizden baþka. Yazýlanlar yok mu? Zaten var. Çok iyi þiirlerimiz, çok iyi þairlerimiz var. Hakikaten adlarýný anmaktan kývanç duyacaðýmýz büyük þairler var. 70 milyonluk bir ülkenin bu kadar büyük þairlerinin olmasý bu ülkenin arka planýnýn çok güçlü ve dilinin kadim olduðunu gösteriyor. Ben bundan büyük zevk alýyorum. Bir sürü okuyabileceðim þair var; Edip Cansever'i, Necip Fazýl'ý, Cemal Süreyya'yý okuyabilirim. Bu değerli sohbet için teşekkür ederim.
DERKENAR
Yasin Mortaş
AKIL GÜVELERÝ akýl güvelerinin en sýk konuþturulduðu odalarda kaynar soru içimize çarpan bir gecenin kalýntýlarýný sürgün ederken uçsuz sýkýþýklýklara söz sürüleri ayaklarda kaynayan inatçý yol gibi aksatýr inancýmý söz sürünür mavi gölgelere eðilip bahtsýz bir kuðu gibi akýp kar sancýlarýna ben su gibi eðilip bahtiyar kýlýnýrým denizlerinde yolum renksiz geçitlerde daralýr kalýrým ellerimde köpek ulumalarýyla sesliliðime birikmiþ yaðmur izlerinde uyuyan kuþ bir ashabý kehf çeþmesine eðiliþim öðleleri gölge içtiðinde duruþlarý sýcak bir kýyam yönünde anlýmdan hüzünler fýþkýrýr ve varlýðýmý terleten þuurun çekildiði denizlerde hiçi serinleten yokluk gibi durulur önümde zaman ben þeytan ýrmaklarýnda çöp toplatan cehennemin aðacýna çýkmadým içime tutunan gerçeði doðrultup yudum altýn yaðmurlarla
21
DERKENAR
Sefer Göltekin
BÝR GERÝLLAYA DÖNDÜM YÜZÜNDE TURFA KAÇAK çürümüþ kelime artýklarýyla kanýmdaki inilti nöbetlerine tutuldum çýrýlçýplak ruhumu sokan akrep de ölünce kocaman gözleri aðladý gölgelerin beni ey daðlarý deli düþlere býktýran þirin seni akkor elleri okþasýn saçlarýný þiirin seni /daha olmamýþ yaþýmla uzak ülkelere koþtum ne yaðmur tuttu elimden ne efsunkar ergenliðim bütün hüneri arkamdan aðlamaktý sýcak savaþlara çocuklar doðuran kadýnlarýn/ ey hüznümün dâra mahkum derviþi mansur seni sulara çaðýran sesine yandýðým ey bir gerillaya döndüm yüzünde turfa kaçak aklýna meyyal aklýmý da yitirince müstakbel kaygýlara baðladý gözlerin beni ey tufan kisvesine bürünüp savuran rüzgar seni çöllere açsýn güllere küskün bir bahar seni
22
DERKENAR
Bahadır Cüneyt
DOKSAN KUÞAÐI güvercin tonunda beyaz boyanýrdý yüksekler gök üç harfli pastel mavisi olurdu ama baþka yaþasýndý uçmak ama en güzel düþ dilinde kanat çýrpýyordum yedi yaþým sýcak ve mahmur uyanýþlarýmdý camlara þehir güvercinleri yanaþýrdý türkçe'nin saflýðýyla anlýyordum betonu boyum pervazlara alçak ki nerde kaldý açýlmak yelkenlerim vitrindeyken saat yelkovan idi akrep kuyruðu zehir bizim klasik zamanlarýmýz olmadý dijital bahardan habersiz kelebeklerin ömrü kýrk sekiz kanatlarý umutsuzdu tellerde elektronlar serçe nesline düþman sokaklar katil kedilerle birlik -siyah gördün mü saçýný çekmasum muyduk siyah sabýkalý mýydý zinciri bozmuþtuk biz avý da sevmiþtik avcýyý da kan, kýzýlay'daki deney tüpü zaman bu da beþ harfli sýrtýmýzdaki düþman deseydik yakýþmazdý saklambaç getirirdi ay çýkýnca evde birileri yaþlanýyordu örtünerek peltek cümlelerimizle kanat çýrptýkça zemine yaklaþýyordu birileri takvimlerle sýrdaþ aynalara býkkýn
hangi renge boyarsan boya hep beyaz oluyordu uçmak hangi aðaca çýkarsan çýk daima yuvarlak ve meyvesi elma resim öðretmenlerine emanettik bütün bir arka bahçe hangi fýrçayla tuttularsa elimizi o kadar hasattýk saatlerin kollarý vardý ve yürüyordu durmadan baþka bir alemin kýyýsýnda yaðmura aç seriliyorduk topraða bir hezarfen daha bekliyorken galata semalarýndan gürültüyle gelen yüzyýl eþiði kimin umurundaydý
23
DERKENAR
Tarık Kürtünlü
ÇOK ÜZGÜNÜM "Şarkı bitti, çok üzgünüm, çokça üzgün niyeti bozuk bir asker almış eline bir tüfek, çok üzgünüm" (İsmail Kılıçarslan)
Cahit Zarifoðlu 2003 Þiir Ödülü, "Ablam Uzak Ülkede" isimli kitabýyla Ýsmail Kýlýçarslan'a verildi. Ýlhan Berk, Enis Batur, Mehmet Can Doðan, Erdem Beyazýt gibi önemli isimlerin bulunduðu jüri, "dili özgün kullanabilme yeteneði, þiir yapýsýnda yakaladýðý açýlým ve kendiliðini farklý kaynaklarla sergilemede gösterdiði baþarý" nedeniyle ödülün, Birun Kültür Sanat Yayýncýlýk tarafýndan çýkarýlan "Ablam Uzak Ülkede" adlý kitabýyla Ýsmail Kýlýçarslan'a verilmesini kararlaþtýrmýþ. Ödüller hakkýnda uzun uzun birþeyler söylemek yerine sadece þunu söylemekte yarar görüyorum; ödül verilen kitap sadece -nasýl benim yazýma ödül aldýktan sonra konu oluyorsa- gündeme gelme þansýný artýrýr, yoksa ödül aldý diye kitabýn içindeki þiirler daha deðerli hale gelmez. Kuþkusuz Cahit Zarifoðlu gibi bir þair adýna düzenlenen yarýþmadan ödül almak önemli, hele hele bu jüride önemli isimlerin bulunmasý ödülün deðerini bir kat daha artýrýyor. Ancak, bizim için ödülden çok þiir önemliyse, biz þiire bakalým. 24
Ablam Uzak Ülkede Ýsmail Kýlýçarslan Birun Yayýnlarý
Ýsmail Kýlýçarslan, 1976 doðumlu genç bir þair. Ablam Uzak Ülkede'den önce bir þiir kitabý daha çýkarmýþtý; "Portakal, Turta bir de Kirpi." Ýki þiir kitabýnýn arasýna bir deneme kitabý sýkýþtýran þair, þiirleriyle edebiyat çevrelerinde adýndan söz ettiriyor. Ýsmail Kýlýçarslan, bu kitabýna aldýðý tüm þiirlerinde sanki daha iyi söylemek istediði halde, daha güzel cümleler kurmak istediði halde bir türlü buna muvaffak olamayan birinin ruh halini yansýtýyor. Eðer söylemek istediðini gizlemesi þiirinin bir özelliði ise, böyle bir özelliði þiirin kaldýrýp kaldýramayacaðýný tartýþmak gerekir. Þiirinin özelliði deðil de, gerçekten daha iyi imgeleri
kuramamanýn sýkýntýsýný yaþýyor ve sözünü ettiðim ruh halini taþýyorsa, bu þiiri için iki netice ortaya çýkarýr. Birincisi, þair zaten içinde biriken, boðazýna düðümlenen ifadeleri normal iletiþim olanaklarýnýn dýþýnda, bambaþka bir yolla ortaya koymak istediðini söylüyor ve sadece ifade ediþ tarzýnýn farklý olmasýný önceliyorsa bu önemli bir duruþtur. Þair için ikinci netice de þu olabilir; þiirini bir basamak üste çýkarmanýn sancýsýný taþýdýðý halde bir türlü bunu baþaramadýðýný þiirine yansýtýyorsa bu, þair için yavaþ yavaþ bir tükeniþin -kendini tüketmenin- göstergesidir. Çok mu abartýyorum bilmiyorum ama þiirden bulunan çeþitli iþaretlerle þairi anlamaya çalýþmanýn normal olduðu kanýsýndayým. Ayrýca, yukarýda varsayýmýný ortaya koyduðum, Kýlýçarslan'ýn söylemek istediðini gizlemesi þiirinin özelliði olabilir düþüncesinin çok da geçerli olmadýðýný, Kýlýçarslan þiirinin söylemek istediði þeyi gizler bir tavýrda olmadýðýný düþünüyorum. Çünkü bu þiir sizinle konuþuyor, sizinle muhabbet ediyor, size soru soruyor ve yeri geldiðinde bir olayý anlatabiliyor. Kaldý ki böyle bir gizlenmenin þairi yýpratan bir etki çýkaracaðýný, zamanla þiirini farklý boyutlara sokup
DERKENAR bulanaklaþtýracaðýný ve okuyucunun zihninde de o haliyle hiçbir iz býrakmayacaðýný bilmek gerekir. Ýsmail Kýlýçarslan, þiirlerini imgeye yaklaþtýrmadan kuruyor. Günlük dile yaklaþan ama o dili farklý yaklaþýmlarla iþleyen bir iþçiliði var þairin. Tüm ifadesini o farklýlýða yüklerken þiirin çekiciliðinden de bir nebze uzaklaþýyor sanki, imgeyi yok sayarak. Bazý þiirlerinde imgeler kullanýyor ama, bunlar vurucu-parlak imgeler olmaktan çok uzak. Sanýrým þairin tüm mahereti, þiirle bir dünya kurmasý ve o dünyadan bizlere sesini ulaþtýrýp, duruþunu göstermesinde. Þairin güncel meslelere, toplumsal sorunlara da eleþtirel bir gözle yaklaþtýðýný görebiliyoruz; "buzluða atýlmýþ çocuklarýn emeðinden yapýlma burgerlerden yerler"(s.43); "mini etekli sekreterleri ve aðarmýþ kýllarýyla hacca giderek / eþe dosta hurma ve çocuklarýna tayvan malý oyuncaklar getirerek / "cennete" diyorlar durmadan "artýk gideriz deðil mi" / nah gidersiniz demek geliyor içimden: cennetin kapýsý sizin için yapýlmadý"(s.41). Kýlýçarslan'ýn insan tekine yönelttiði en önemli düþünüþlerden biri "Kara Film Replikleri" þiirinin ikinci bölümünde yer alýyor; "herif tam yirmi yýldýr kafasýnda bir þarapnel parçasýyla yaþýyor / garip deðil mi / aslýnda deðil dostum, tom en azýndan biliyor bunu / ya biz, beynimizde binlerce þarapnel parçasý / bir cola reklamý ve güm, bir resmi açýklama ve güm, bir film ve güm"(s.49) Þair Ýsmail Kýlýçarslan, þiirinde filozofça deyiþlere baþvuruyor; "ve düþündüm: düþünebiliyorum, demek ki ölmeme daha var"(s.11); "niyeti bozuk bir asker almýþ eline bir tüfek,
Baþka Masallar / Öykü Ýsmail Kýlýçarslan Birey Yayýnlarý
çok üzgünüm"(s.20) Kitabýn bence en arýzalý dizesi, arabesk havasý kokan, þiirin baþýnda da Müslüm Gürses'ten "bütün duygularým aðýr yaralý" sözünün alýntýlandýðý "Aðýr Yaralý" þiirindeki "kulaklarým doluyor gözlerim deðil, sakýnýyorum onlarý cümle çer çöten"(s.17) dizesi. Kitabý okurken birçok dizenin altýný çizdiðim halde, sadece bu dizenin üzerini çizmek zorunda kaldým. Kýlýçarslan þiirinden düþündüren son bir dize; "þimdi ben size "ben aslýnda bir kere öldüm, çok güzeldi" desem / bunu denemezsiniz deðil mi"(s.13) Þairleri takip edip þiir okumalý.
Portakal, Turta bir de Kirpi Ýsmail Kýlýçarslan Birey Yayýnlarý
25
DERKENAR
Yücel Kıran
ÞÝÝR TARTIÞMALARI Þiir üzerine tartýþmalar sürüp gidiyor. Bir bakýma bu tartýþmalarýn þiiri daha iyi anlamak adýna önemli açýlýmlar getirdiðini söylenebilir. Her söz sahibi kendi düþüncesini söylerken, þiirin farklý noktalarý da tartýþýlýyor. Sadece bugün yapýlan bir þey deðil. Yüzyýllardýr þiir hakkýndaki tartýþmalar yoðunluðunu hiç kaybetmeden sürüyor. Ama bugün iletiþim araçlarýnýn geliþmiþ olmasý, bu tartýþma havasýný daha canlý kýlýyor. Þiirin anlaþýlamayacaðý, þiirin simgelerden ibaret olduðu, þiirin þuradan buradan geldiði, þiirin þunu anlatmak zorunda olduðu üzerine yüzlerce tartýþmaya tanýk olduk. Hâlâ bu tartýþmalara tanýk oluyoruz. Hatta büyük bir hevesle taraf oluyoruz. Tartýþmalarýn merkezinde olan ve tüm diðer sorulara kapý aralayan sanýrým "þiiri anlamak mümkün müdür?" sorusu. Bu soruya verilen cevaplar ve soru üzerinden yapýlan tartýþmalarda ister istemez savunulan görüþe göre, þiirin bir þey anlatmak zorunda olmadýðýna; anlaþýlmasý gereken bir metinle karþý karþýya olmadýðýmýza, sadece okumamýz gereken bir metinle karþý karþýya olduðumuza; þiiri istesek de anlayamayacaðýmýza, çünkü þiirin þairin oluþturduðu sembollerin toplamý olduðuna; þiirin bir þey anlatmasý, söylemesi gerektiðine, þiirin anlaþýlmaz olmasýnýn kabul edilemez olduðuna vurgu yapýlýyor. Bu sorudan çýkan tartýþmalar, belirttiðim gibi þiiri daha iyi anlamamýza kapý aralýyor. Þiiri anlamak mümkün mü? Mustafa Özçelik bu soruya yaklaþýmýný baþka bir soruyla ortaya koyuyor; "Ben de þiirin anlaþýlmaz olduðu kanaatini taþýyanlardaným. O zaman da þu soru akla gelmektedir. Öyleyse þiir, yani ne yaparsak yapalým anlaþýlmasý imkansýz kabul edilen bu metni okumak bize ne saðlayacaktýr?" Mustafa Özçelik, kendi sorusuna cevap verirken, þiirin simgeler bütünü olduðunu, simgelerin de her insanda ayrý olduðunu, dolayýsýyla þiirin her insan için ayrý bir anlam barýndýrdýðýný söylüyor.
26
Þiiri anlaþýlmaz kabul edip, sonra da böyle bir yaklaþým ortaya koymak sorunun tüm karmaþýklýðýný bir anda kaldýrýp kestirme bir çözüm sunuyor. Ancak bu çözümün herkes için kabul çýkardýðýný söylemek elbette imkansýz. Bazý hatýrý sayýlýr þairler, çeþitli vesilelerle bu soruyla karþýlaþtýklarýnda, þiirin anlaþýlabileceðini, þiirin anlaþýlmaz olarak kabul etmenin þiire büyük haksýzlýk olduðunu söylüyorlar. Þiirin bir þey anlatmasý gerektiðini savunan þairlerimiz, þiirin açýklanabilir, anlatýlabilir bir metin olduðunu da hemen ardýndan söylüyorlar. Edebiyatýmýzýn önemli eleþtirmenlerinden Nurullah Ataç "Karalama Defteri"nde Þiir ve Anlam baþlýðý altýnda þunlarý söylüyor; "Benim duyduðum, anladýðýmla sizin duyup anladýðýnýz büsbütün baþka olabilir dedim. Evet, ben o þiirden bir hüzün duyuyorum diye ille sizin de duymanýz gerekmez. Belki sizce o beyit yalnýz baharý anlatýyordur, belki yalnýz hazzý söylüyor, belki büsbütün baþka duygular uyandýrýyor. Olabilir. Güzel þeklin öyle bir gücü vardýr: birçok mânalarla zenginleþir. Geçmiþ yüzyýllardan kalma eserlerde bizim yeni yeni mânalar bulmamýz, yaratýcýlarýnýn belki hiç düþünmedikleri þeyleri görmemiz bunun için deðil midir?" Ayrýca Mustafa Özçelik, Þiiri Anlamak baþlýklý makalesinde þiirin anlaþýlmazlýðý, kapalýlýðý konusunda þu düþünceleri ileri sürüyor; "…þiirin bize açýk hatta kapalý bir þey söylemediðini, sadece hissettirdiðini, bir yaþantý içine soktuðunu, iþte bu duygu ve yaþantý içinde elde ettiklerimizin, eðer þiirimizin bir anlamý olduðunu söylüyorsak, bu anlamýn bunlar olduðunu söyleyebilmeliyiz." Þiirin anlam tartýþmalarýnda gözden kaçýrýlan bir nokta var. Biz þiir olarak elimize aldýðýmýz metni eðer açýklayabiliyorsak, bu metnin þiir olarak kalmasýna gerek yoktur, gayet iyi bir düzyazýya dönüþebilir. Eðer þiir olarak ele aldýðýmýz bir metin sadece bize bir anlam ifade edecekse yani genel anlamý kapalý ama þahýslarýn
DERKENAR kendi dünyalarýnda bir anlam bulabilecekse, o zaman þiirlerden edindiðimiz ortak kazanýmý nereye koyacaðýz? Tabii ki bu noktada þiirden bir kazaným elde edebilir miyiz, elde edersek ortak kazaným nasýl olacak þeklimdeki bir tartýþmaya girmek gerekecek. Þiirler toplumlarýn sadece dillerini yaþatmakla kalmazlar, toplumun genel kültür ve idrak seviyesinin artmasýna da katkýda bulunurlar. Her insanda farklý duygu ve düþünceleri çaðrýþtýrmýþ olsa da dünyayý algýlamada, insaný algýlamada her þiir yeni bir kapýdýr. Þiir tartýþmalarýnda ikincil mesele þiirin duruþu üzerinedir. Aslýnda bu da bir yanýyla þiirde anlam tartýþmalarýna yaslanmaktadýr. Þirin neyi, nasýl anlatmasý gerektiði üzerine ifade edilen fikirler, þiirin daha net görünmesinden ziyade, þiirin belli kalýplar almasý gibi kötü bir netice doðurmaktadýr. Zira, þairlere þu þu meseleleri ancak þu þekilde yazarsan þiir yazmýþ olursun demek, kaleme þiir dýþý unsurlarý dayatmak anlamýna gelir. Þiirin bu yöndeki tartýþmalarýnda savunulan türlü düþüncelerden biri, gerçek þirin "tavýr" þiiri olduðudur. Þiirin ideolojik-politik bir yönü de olmasý gerektiðini savunan düþünce sahipleri, yarýna kalacak þiirin ancak "tavýr" þiiri olduðunu, diðer þiirlerin unutulacaðýný söylemektedirler. Bunu savunan þairimiz, þiirin bugüne kadar zaten þairlerin dünyaya o zamana kadar olmayan bir metni getirmekle bunu yaptýklarýný göz ardý ediyor olmalý. Þair eðer farklý bir ses, farklý bir duruþ ortaya koyamazsa zaten çok yaþayamaz, unutulur. Yok eðer þiiri propaganda ya da bayrak yapmak için çalýþacaksak, boþuna uðraþmayalým, þiir buna boyun eðmez. Bu kalýba giren de zaten þiir deðildir. Þiirin ideolojik-politik yönünü o kadar önde tutanlar var ki þiirin þiir olma vasfýný pek de önemsemiyorlar. Örneðin Ýhsan Duru, "Yaþanýlýr Kýlmalý Þiiri" baþlýklý makalesinde þu görüþe yer vermiþ; "Bir þiirin, sanatsal açýdan iyi, vasat veya kötü olmasýndan çok, neyi, ne derece ve nasýl ifade ettiði daha çok ýrgalýyor beni. Ýnsan olmak, insan gibi düþünmek ve hissetmekle Müslüman olmak arasýnda bir fark görmediðim için, þiiri müslümanca olan ve müslümanca olmayan nitelemeleriyle belirtmek istiyorum." Ýnançlara ya da ideolojilere sýrtýný dayayan þiir, o düþüncenin var olduðu coðrafyada o düþünce
var oldukça olabilir. Sanat eseri olup olmamasý da zaten çok önemli deðildir bu metin için. Kaldý ki, bu yönüyle sanat eseri olmasý da zordur. Zira eðer bir metin politik düþüncemizin doðruluðunu anlatýyorsa o, anlatýlamayan bir çýkmazdan gelmemiþ demektir. Ayrýca, böyle bir metni yazan kiþi, kalemini baþka þeylerin emrine vermiþ demektir. Halbuki þair kimseden emir almadan yazmalýdýr ki sanat eseri olan þiiri bulabilsin. Bugün þairlerin edebiyat dergileri, gazeteler ya da çeþitli oturumlar aracýlýðýyla yaptýklarý tartýþma bundan yetmiþ yýl öncesinden pek de farklý deðil. Ayný meseleler tartýþýlýrken, yeniler eskilerin söylediklerine basýp onlarýn söylemlerine yeni bir þeyler eklemeye çalýþýyorlar. Yeni fikirlerle, yeni açýlýmlar yapýlsa dahi, þiirin temel sorularýna/sorunlarýna hep bilindik cevaplar farklý cümlelerle veriliyor. Günümüz genç þairinin yapmasý gereken þey, özellikle þiir birikimini ve kültürünü artýrmaktýr. Güçlü þairlerin poetikalarýný incelemeli ve belli bir poetik açý yakalanmalýdýr. Zaten böyle bir bakýþ açýsý, temel sorulara cevabý kendiliðinden verecektir. Ayrýca çokça sanat eseri niteliðindeki þiiri okumak gerekmektedir. Genç þairlerimiz ne yazýk ki þiir okumaktan adeta korkarak kaçýyorlar. Þiirlerinin tesir altýna gireceðinden korkanlar olduðu gibi, diline doladýklarý bir þairden beslenip baþka yerden þiir okumamak suretiyle kötürüm kalan þairler de var. Halbuki þiiri farklý birikimlere sahip þairlerden, ayrým gözetmeden okumak gerekir. Okumalar yapýlýrken, þiirin poetik tahlili de ayný anda yapýlýrsa, bu okunan metinleri zihin dünyamýzda çözmemize büyük katkýlar saðlayacaktýr. Çok þiir okumak derken, okuduðumuzun "gerçekten" þiir olup olmadýðýna kanaat getirmemiz gerekmektedir. Yoksa ayda bine yakýn þiir okuduðunu söylemesine raðmen þiiri tanýmayanlarý nereye koyacaðýz? Her insana farklý pencereler açan þiiri tanýmak; kendi dünyasýnda çözemediði þeyleri farklý bir sesle sunan þairi anlamak için gerçek þiirin ne olduðunu, þiirin nerede durduðunu, nereye kadar sesinin gidebileceðini ve þiirin nereden geldiðini sorgulamak gerekmektedir. Biz þiiri ne kadar anlamaya çalýþýrsak, þiir o kadar bize kapýlarýný açar.
27
DERKENAR
Cahit Zarifoðlu
YEDÝ GÜZEL ADAM I. Bu insanlar dev midir Yatak görmemiþ gövde midir Bir yara açar boyunlarýnda Kolkola durup baðýrdýklarýnda -Yar kurbanýn olam Daðlar önüme durmuþ Ki daðlanam Çekip pýrýl pýrýl mavzerler çýkardýlar oyluk etlerinden Durdular ite çakala karþý yarin kapýsýnda 1. Yedi adam biri bir gün bir kan gördü gereðini belledi yari alsa koynuna Ayýrmaz kaný yanýndan Beyaz haberlerim var kardeþlerim -Bir güzel ince gelin Kabartýr göðsünü toz duman içinde gelinliði durur çýkartýp býraktýðý yerde Ýçerlerden bir taþlý tarladan Kaynayan nehrin gözünde unutmuþ gelin alýnlýðýný Avuçlarý sýcacýk yumulu beline dayalý Kalýn bilekli badem topuklu Seyirtir o ince gelin grevli'ler þifalar götürmek için Beyaz haberlerim var kardeþlerim -Gölgesiz meydanlara aklý yaðmalayanlara arasýndan yayýlýrsa karanlýk fýsýltýlar Ya da güzel dýþlý yapa çiçekleri Muhtemel bir genç kýzýn Baþýna atýlýrsa
28
DERKENAR Yedi adamdan biri Bir gün bir kan göreni Kabuklarý soyulmuþ Taze devrilmiþ bir aðaç gibi Çeker çýkarýr kendi kadýnlardan Fýrlar yataklarýndan tatlý uykudan Çýplak çýkarýr kendi kadýnlarýndan Fýrlar yataklarýndan tatlý uykudan Çýplak yalýn ve güzel adaleli O er alarak Seðirtir danseder gibi -Önce saðlam olmalý arkam O ince gelin Belirir hemen ardýnda erin 1000 yýl durmadan en atmýþ bir çýnar gibi Gidiyor dansöz gibi Yere ve göðe açýk avucunda o kan O iþlem onda güvercin ve sevap Onlarda en aðrýmalý yara Ve yollanýyor o güvercin onlara Güvercin deðiþiyor gittikçe ondan Güvercin deðiþiyor vardýkça onlara + ve aman ne uzun sürüyor bir düþman öldürmek+ Yedi adam artýk bir kan göreni Varýyor dengede Kuðu gibi sarkýyor onlara akýyor onlara þiirler söylüyor ve mýsralarýnda iþlek çelik kümeleri ve kalkýyor her bir ulaþmasýnda iki yanýnda sülüs ve yay gibi bir vuruþta öldüren elleri -Karanfil serpercesine Bir kez daha vurdum ya Allah diye açtýðým yaralara -Güzelin düþmaný güzel olur Güzelin yari güzel olur O varýyor tüm meydanlara Kaný okþayarak ve kabartarak Kaný okþa ve kabart Ve sonra sabah kahvaltýsýnda Ýçinden geçirmekle varsýn sofrana Çocuklarýmýzýn ellerinde büyüyen gagalý þeylerin Tanrýnýn buyruðu ile ortaya çýkarttýðý Gürbüz bir yumurta
*Bu þiir Beyan Yayýnlarý’ndan çýkan Cahit Zarifoðlu’nun Þiirler adlý kitabýndan alýnmýþtýr. 29
DERKENAR
Buket Dural
KISA, ÇOK KISA ÖYKÜLER Öyküde yenilik arayýþlarý günümüz öykü yazarlarýnýn önemli uðraþlarýndan biri. Sait Faik'ten sonra hikâyenin geliþim çizgisi, günümüzde kendi yataðýný bulmaya çalýþýrken çeþitli uç denemeleri de yapmaktadýr. Turgay Kantürk'ün Sel Yayýncýlýk'tan çýkan "Hayat Siyah Ölüm Beyaz" adlý kitabý "kýsa, çok kýsa öyküler" alt baþlýðýyla sunulurken belki de öykünün farklý sesler bulabileceði ispat edilmek istenmiþ. Açýkçasý farklý üsluplar denendiðini görmek, anlatýnýn kendini tekrar etmeyeceði konusunda umutlar veriyor. Yazar kendine özgü üslubuyla öyküleri çok kýsa tutmuþ. En uzun öykü yarým sayfayý biraz geçiyor. Bu kadar kýsa metinlerin anlatým açýsýndan ve kurgu açýsýndan önemli kýsýtlamalarý olmasýna raðmen yazarýn, bu zorluðu aþtýðý görülüyor. Kýsa metinlere bir dünya sýðdýrmayý baþarabilen yazar, özellikle kýsa cümlelere yüklediði derinlikle bu baþarýyý yakalamýþ. Kýsa tanýmlamalar ve cümleler, okuyucuyu bir anda farklý mekanlara, zamanlara ve duygulara savuruyor. Zaten kýsa olan metinleri okurken birinci cümlede deniz kenarýnda kumlara bakarken, beþinci ve son cümlede bir dað tepesinde buluyoruz kendimizi. Ya da öyküdeki kahramaný uyanýk zannederken, bir iki cümle sonra kahramanýn bir rüyasýný anlattýðýný görüyoruz. Bu öykü þekli, edebiyat 30
Hayat Siyah Ölüm Beyaz Turgay Kantürk Sel Yayýncýlýk
çevrelerinde kabul görür mü; bu, öykü için yeni bir açýlým olabilir mi; bu þimdilik bilinebilecek bir þey deðil ancak etkileyici bir tarzý olduðu kesin. Ayrýca yazarýn, kitabýn çok satmasýný ya da az satmasýný, baþka bir ifadeyle edebiyat çevrelerinde kabul görüp görmemesini umursamadýðýný araka kapaktaki iafadelerden anlýyoruz; "Bu kitap az satarsa kimse þaþýrmayacaktý. Bu kitap çok satarsa herkes þaþýracaktý. Her iki durumda da hiç þaþýrmayacak telk kiþi var: Yazar!.." Yazarýn bu samimi itirafý sadece arka kapakta kalmamýþ; "Yalvaç Yazar" adlý kýsa öyküsünde "…kötü kitaplarý okumayýn, ne yapalým kötü yazarlarý da Tanrý yaratmýþtýr ama siz iyi kitaplar okuyun" diyor ve öykünün sonunda kendisine ya da yazarlara alaycý
bir gönderme yapmýþ. "Tanrý bizi cezalandýrýyor kötü kitaplarla beslendiðimiz için. Ben, bu günahkâr kardeþiniz de o suçu iþledim yýllarca, onun için tanrý beni. Ben de yazar oldum." Turgay Kantürk yazdýðý yeni öykü tarzýyla ilgili düþüncelerinin -en azýndanbir iþareti olarak "Evet, iþ eski ya da yeni akýmda, biçimde ve biçemde deðil; bunlarýn hiçbirini düþünmeden, rahatça, içten geldiði gibi yazabilmekte…" Sanýrým yazarýn bu kýsa, çok kýsa öykülerinin sarsýcý, sürükleyici, ilgi çekici ve uyandýrýcý olmasýnýn altýnda, yazarýn bahsettiði "içten geldiði gibi yazabilmekte" saklý. Kitaptaki öykülerin tamamýnda kendini yazarak sakinleþtirmeye çalýþan, yazarak içindeki fýrtýnalara "dur" demeye çalýþan, yaþamýn tüm yapaylýklarýndan sýkýlan ve karþýtlýklara da benzerliklere de çeliþki gözüyle bakan bir tavýr var. Hiç þüphesiz bu tavýr yalnýzlaþmýþ bir þairin ya da filozofun tavrý. Dünyanýn kendisini anlamadýðýndan dolayý efkârlanan düþünürün tavrý. Ayrýca bilginliðine raðmen kendini eleþtiren ve bundan mutluluk duyan entelektüel bir tavýr da okunuyor öykülerde. Hayat Siyah Ölüm Beyaz, öykü tekniði açýsýndan farklý bir kitap. Okunmalý ve hem öykü için hem de öykülerdeki dünyayý kavrayabilmek için kitap üzerine uzun uzun düþünmek gerekir.
DERKENAR
Ahmet Kırtekin
YAZI: MEDENÝYETÝN HAFIZASI Maalouf'un yeni kitabý Yollarýn uzanan bir deneme. Anlatý genelBaþlangýcý'ný "yeni çýkanlar" likle dede Butros, ve onun kardeþi raflarýnda gördüðümde, onun Cebrail'in üzerinden yapýlmakta. kendi geçmiþinin peþinde bir yolGenel itibariyle konuya iliþkin culuða çýktýðýný düþünmemiþtim. olarak bunlar ifade edilebilir. Ve kitabý okuyana kadar da Roman birkaç ana bölümden þüpheyle yaklaþtým. Çünkü oluþuyor. Yazar bu bölümleri yazarlarýn "ben"i kullanarak oluþyaþanan olaylarýn genel karakteturduklarý metinlerde daima iki rine bakarak oluþturmuþ ki bu, yönlü bir þüphe vardýr. Birinci yön, yerinde bir adlandýrma yöntemi. yazar ben'inden bahsederek aslýnAma asýl takdirle karþýlanmasý da olmayan bir þeyi varmýþ/ olmuþ gereken bu deðil. Ana bölümler gibi anlatýyor ve okuyucunun buna altýnda birçok küçük bölüm var; inanmasýný saðlayarak okuyucuyu neredeyse yaþanýlan her olay ayrý kandýrýyor. Ýkinci yön, birinci yönbir bölüm olmuþ. Bu okuyanýn deki þüpheden haberdar olan sýkýlmamasýný saðlýyor. yazar, gerçeði yazýyor ve okuyucu Sonu gelmez bölümlere ve çoðu Yollarýn Baþlangýcý buna inanmayarak yine gerçeði gereksiz betimlemeye, yaþamayan Amin Maalouf "ýskalýyor." Bu, sonsuzca uzatýlainsanlarýn derin ve anlamsýz ruh Yapý Kredi Yayýnlarý bilecek bir oyun. Ama Maalouf, çözümlemelerine rastlamak kendi hikâyesini yazmýþ. mümkün deðil bu kitapta. Buna karþýn kýsa ve "Kökler" ve "yollar" arasýnda bir karþýlaþtýrma basit anlatýlarýn güzel bir dille harmanlanmýþ hali yaparak baþlýyor yazar, -dedesinin ve büyük var ortada. Burada en az yazar kadar çevirmenler amcasýnýn hikâyesi gibi görünse de- kendisinin Samih Rifat ve Aykut Derman'ýn da ismini geçmiþini araþtýrma çabasýný anlatmaya. anmak gerekiyor. Eserin aslýnda kullanýlan dilin Tercihini de süreklilik ve devingenlik arz eden niteliði bir yana çeviri bir eser olmasýna karþýn, yollar'dan yana kullanýyor. Çünkü ben, Dünya okunurken eski zamanlara ait güzel bir anlatýyý boyutlarýnda bir çölde göçüp durmuþ bir iyi bir anlatýcýdan dinlediði hissine kapýlýyor kabilenin çocuðuyum ( Maalouf, 2004: 10). Yazar okuyucu. (i) Eski zamanlardan beri süregelen konunun ne gibi kendisiyle doðrudan birçok çaðdaþýmýz olmasý gerektiði tartýþmasýný bir kenara býrakarak alakasý olmayan birçok insan hakkýnda deriniçerikle ilgilenelim. Öncelikle yabancýlaþmanýn lemesine bilgi sahibiyken kendi atalarý hakkýnda had safhaya ulaþtýðý bir zamanda, doðulu bir - neredeyse - koyu bir cehaletin içinde olduðunu yazarýn kendi "yollarýnýn" - yazarýn tercihini fark ediyor. Birkaç olayýn vesile olmasýyla kendi uyarak, "kökler"in yerine bu kelimeyi kullanmak ailesinin geçmiþini araþtýrmak istiyor, ama kendaha uygun - baþlangýcýný araþtýrmasý kendi baþýdisini sözleriyle aydýnlatacak insanlarýn na anlamlý ve takdire þayan bir hareket. Buna -neredeyse - tamamý ölmüþtür ve onlardan geriye karþýn bunu romanlaþtýrmasý ve kendi çabasýnýn sadece dedesinin özenle sakladýðý yazýþmalar / hikâyesini anlatmasý - çünkü bir bakýma bu belgeler birer iz olarak kalmýþtýr. O da, bunlardan roman "atalarýn" yaþamýþ olduklarýndan ziyade bir hikâye kurmaya çalýþýr. Bütün bunlar, burada yazarýn bu yaþananlarý araþtýrmasýnýn hikâyesidirdevþirdiðim her þey, bulanabileceklerin küçük tartýþýlabilecek olan þeyler. Ama bunu tartýþbir bölümünü oluþturuyor, bunu biliyorum. Ne manýn bir anlamý var mý, varsa da yoksa da bu var ki, daha fazlasýný beklemek, düþ olur kitabý okuyana kalsýn. (Maalouf, 2004, 294). Yüz elli yýl kadar öncesine Edebiyat adýna ortaya konulan eserler deðiþik 32
DERKENAR
yönlerde yapýlacak okumalara imkân saðlar demiþtik Ruh Hastasý adlý kitabýn eleþtirisinde. Bu kanaat bu romanla kolayca desteklenebilir. Aile fertleri arasýnda yaþanan çatýþmalar, din deðiþtirmeler, eðitim ve öðrenim görme için baþvurulan yollar, misyoner okullarý ve etkileri, göç, göçülecek ülkelerin tercih edilmesindeki etkenler, tek ya da çok evlilik, eðitimin deðiþik dinsel gruplar arasýndaki durumu, doðulu olarak tanýmlanan kimsenin nitelikleri, doðu memleketleri ve yöneticileri ve daha birçok konu baþlýðýnda verimli okumalara imkân veren bir kitap Yollarýn Baþlangýcý. Dede Butros kendini bir Osmanlý olarak tanýmlamakla gurur duyan ve bununla beraber batýnýn ulaþtýðý ilerlemeye ne pahasýna olursa olsun ulaþýlmasý gerektiðine inanan bir eðitmen, þair, hatip… Ýdealleri olan bir adam ve bu uðurda her türlü zorluðu göze alýyor ve Doðu'nun tüm çürümüþlüðüne raðmen düzelebileceðine inanýyor. Kardeþi Cebrail ise artýk kendi yurdundan umudunu kesmiþ bir adam ve ilimle irfanla uðraþmaktansa ticaretle uðraþmayý yeðliyor. Ýki kardeþ de kendi alanlarýnda yetenekli ve -görecebaþarýlý insanlar. Butros'un Osmanlý ve Atatürk'le ilgili duygu ve düþünceleri ilginç. Bir yandan özgür ve modern bir toplum hayal ederken, bunun kendi doðu ruhunu taþýmasý gerektiðini düþünüyor; yönetim biçimini deðiþtirmekte bir sakýnca yok ve hatta bu elzem, diðer yandan doðunun bu kokuþ-
muþluðu sonunda bir yýkýmla beraber ortadan kalkmalý - bunu da dört gözle bekliyor ve Selanik'le Ýstanbul arasýnda yaþanan çekiþme, baskýn, isyan, anayasal düzene geçilmesi gibi olaylarý güzel geliþmeler olarak karþýlýyor-. Ýlginç bir biçimde tam olarak laik bir eðitimden yana, bugün birçok ülkede özlenen bir laiklik anlayýþýna sahip hem de. Atatürk'e duyduðu hayranlýk o kadar büyük ki, erkek olmasý beklenen çocuðu kýz olarak dünyaya geldiði halde önceden almýþ olduðu karar gereði adýný - Kemal'in Arapçadaki telaffuzuyla- Kamal koyuyor. Ve onu, Fransýzlar gibi ikiyüzlü bir laiklik taraftarý olmadýðý için büyük bir saygý ile anýyor. Devlet ve yaklaþýmlar da yankýlanýyor Butros'un dünyasýnda. Yardým talep ettiði Osmanlý, talebinden on beþ ay sonra kendisine sýrt sývazlayan bir ferman gönderirken misyoner kuruluþlarý kendisine derhal el uzatýyorlar. "Osmanlý" olmak ile ilgili konuya tekrar dönecek olursak: bugüne kadar sürekli olarak deðiþik topluluklarýn bir arada barýþ içinde yaþadýðý söylenegelmiþtir ve yýkýlmasýna raðmen Osmanlý'nýn hala geniþ bir nüfuz alanýna (überland) sahip olduðu ifade edilmiþtir. Ki bu ifadeler genellikle siyasal alanlarda kullanýlsa da bunlarýn kültürel temeller üzerinde yükseldiðine kuþku yoktur. Ve romanda yer olan durum: farklý dil ve ýrklara mensup insanlar da bu "überland" içinde yer almaktadýr. Diðer yandan bu insanlar "azýnlýk" nitelemesinden ve "azýnlýk haklarýnýn tanýnmasý" deyimiyle dile getirilen hoþ görme ve muzafferlerin lütufkâr tavýrlarýndan da hoþlanmýyorlar. Yani Ýstanbul'un fethini anlatan her konuþmada Fatih Sultan Mehmet'in hoþ görüsü ve baðýþlayýcýlýðý, yerli halkýn korku dolu bekleyiþi ve "biz olsak herkesi keserdik" tavýrlarý aslýnda öyle muteber göndermeler deðil ve bunlar kardeþ toplumlarý bir birine karþý eziklik-üstünlük gibi anlamsýz bir tartýþmaya taþýmaktan baþkaca bir iþe yaramýyor. Butros kayýn pederinin ölüm haberini bir Ýsrail gazetesine de yolluyor ve Amin adlý torun önce buna þaþýrýp sonra da tüm toplumlarýn barýþ içinde yaþadýklarý zamanlarý özlüyor. Masonlar, Sabetaycýlar ve deðiþik Hýristiyan mezhepleri de anýlýyor. Ýlginç olan kitabýn arka kapaðýnda yer alan "din deðiþtirmeler" ifadesinin 33
DERKENAR kitaptaki tezahürüydü benim için. Farklý dinlerin kaynaklarýna son derece yakýn olan bir alanda meydana gelen kaymalarýn sadece mezhepler arasýnda olacaðýný tahmin etmemiþtim(ii) . Mezhep deðiþtirmek din deðiþtirmek diye karþýlanýyordu ve bu konudaki anlaþmazlýklar zaman zaman küskünlüklere sebep oluyordu. Fanatik inançlara sahip olanlarýn yaný sýra daha itidalli olanlar da var elbet(!), yazarýn, dinsizliðin ve aþýrý dindarlýðýn bir aile için tragedya olacaðýna inanan annesi gibi. Dünyanýn birçok deðiþimi hýzlý bir biçimde yaþadýðý çalkantýlý bir dönemde, aile büyürken diðer yandan dört bir yana savruluyor ve bu en az savaþ kadar insanlarý etkiliyor. Göçler ve dargýnlýklarla beraber insanlar zaman karþýsýnda aþýnmaya baþlýyor. Dýþlananlar ve baðra basýlanlar oluyor. Bir tarafta savaþtan, çekirge istilasý nedeniyle yaþanan kýtlýktan ve çeþitli hastalýklardan birçok insan hayatýný kaybederken, ülkeler yýkýlýrken, çatýþmalar ve kýyýmlar insanlarý çepeçevre kuþatýrken aile içinde yaþananlar da silinmez izler olarak kazýnýyorlar insanlarýn belleklerine ve aslýnda bu izler diðer etkenlerin iz býrakmasýný saðlýyor. Maalouf yazýlý metinlerin ve söylencelerin bittiði noktalarda itidalli bir þekilde hayal gücünü kullanýyor. Ve ölçüde ne bir eksikliðe ne bir fazlalýða kaçmadan belgelerden bölümler
aktarýyor. Babasýnýn ve kendi kuþaðýnda yaþananlarý anlatmayý da kendine görev edinmiþ, fakat bunun için henüz erken olduðu inancýnda. Bu öykünün devamýnýn mutlaka olmasý gerekli. Öykünün devamýnda yaþanan savaþlarýn, kýyýmlarýn ve felaketlerin daha detaylý anlatýlmasýný beklediðimi itiraf etmeliyim. Dinleri ve ýrklarý ne olursa olsun doðulu toplumlarýn birbirlerine benzediði kanaatine kapýlýyor insan yer yer. Anlatýlan yan komþunun hikâyesi kadar yakýn ve isimler, mekânlar da öyle. Bitirirken anmadan geçemeyeceðim; eðer hayatta olsalardý bu kitabý ilgiyle okuyacak üç isim biliyorum: Cemil Meriç, Sabri Ülgener ve Edward Said. Kanlý coðrafyaya inat güller bitsin kabirleri üzerinde… i
Ayný zaman diliminde yaþayan ve teknoloji ile belli bir düzeyde iliþki içinde olan insanlar kastedilmektedir. ii
Ýslam'da itikadî ve ameli mezhepler þeklinde bir ayrým vardýr. Amelî mezhepler açýsýndan kimsenin kimseyi tekfir etmesi diye bir þey söz konusu deðildir. Ancak itikat ile ilgili konularda herkes en doðruya inandýðýna inandýðýndan tekfir tartýþmalarý yapýlabilir, ama bunlar da genellikle aile fertleri arasýnda ortaya çýkan tartýþmalar deðildir.
Amin Maalouf ’un 2001 yýlýnda yayýnlanan kitabý Yüzüncü Ad.
34
DERKENAR
Nurullah Ulutaş
SUSUZ NEHÝR güneþle yýkanýr çakýl taþlarý her dem bir cehennem yaþar bu nehir öksüz bir yavrudan daha çaresiz kavruluverir. yavrusunu arayan bir anne gibi arar dereleri þimdi bu nehir hasretle açýlmýþ kucaðý þimdi bekleyiverir. yaðmur ormanlarý dolu dünyada suyun zerresinden nasipsiz nehir kulaðý yýllardýr yere kapanmýþ eriyiverir.
35
DERKENAR
Mustafa Uysal
YEDEK PARÇA Küçük bir yer. Kâmil bey saat tamir ediyor. Cýlýz tik taklarý duyulan bir saat duruyor masasýnda. O, çekmecelerde telaþla küçük parçalarý karýþtýrýyor. Cam küllükte filtresiz, dolgun bir sigara tütüyor. Gözlüðü burnuna kayýyor Kâmil beyin. Ufak yaylarý, minnacýk çarklarý elinde döndürüp yine minicik çekmecelerdeki yerine býrakýyor. Küçük ve yüksek tavanlý dükkanda her nevi týkýrtýnýn arasýnda masasýndaki cýlýz tik taklarý dinliyor Kâmil bey. Acele etmezse sanki duruverecek saatin kalbi. Telaþý arttýkça saatin sesine uzatýyor kulaðýný. Kulaðý hep masanýn üstünde. Duvardaki cüsseli saatlerin, vitrinler içindeki masa saatlerinin, bir çok kol saatinin týkýrtýsý arasýnda zayýflamýþ olan saatin sesine ayarlýyor kulaklarýný. Masasýndaki kol saati durmak üzere. Sanki durursa bir daha çalýþmayacak, telaþý artýyor Kâmil beyin. Dükkanýn kapýsý açýlýyor, içeri soðuk giriyor ve sýcaða karýþýyor hemen. Kâmil beyin burnunda ter damlalarý birikiyor. Tezgâhýn önünde kibar, genç bir haným dikiliyor. Kâmil bey müþterisine bakmýyor bile. Kadýn fark ediyor Kâmil beyin telaþýný, duvardaki saatlere bakýyor. Guguklu saatin o saat faaliyete geçebileceðini düþünüyor. Saat baþý. Saatler saat baþýný vuruyor belli aralýklarla. Hepsi ayný anda vurmuyor. Çeþitli sesler dolduruyor dükkaný. "Ding dong", "Dan, dan, dan!", "Dinng!", "Týrrrg!" kadýn guguklu saati gözlüyor. Guguklu saat susuyor. Altýndan sarkan iki kozalak hareketsiz. Kadýn bu fasýldan rahatsýz oluyor belli belirsiz. Kâmil beye bakýyor. Kâmil bey aradýðýný bulamamanýn verdiði sýkýntýyla kaldýrýyor baþýný, bir gözü masasýndaki cýlýz tik taklarda. "Buyur kýzým" diyor, baþýndan savmak istercesine. Kadýn, gözü duvarda yakalanýyor muhatabýnýn sözüne, kolundaki saati çözmeye çalýþarak, "Su kaçýyor da bir bakar mýsýnýz , diyecektim." Kâmil bey, onun saati çýkarmasýna fýrsat verme-
36
den "Uzat bakalým kolunu!" diyor, þüphelerini doðrulamak istercesine. "Yok kýzým, ben onlara bakmýyorum. Baþka arkadaþa gösteriver." diye ekliyor saati görür görmez. Kadýnýn eli bileðinde kalýyor. Kayan çantasýný omzuna yerleþtirmeye çalýþýyor bir yandan da. "Silikonla dolanýverseniz kapaðýn altýndan." Diyor, aceleyle. "Yok kýzým, ben bakmýyorum o tür saatlere." Diye, kestirip atýyor Kâmil bey. Soðuktan sýcaða düþmüþ yanaklarýnda pembelikler oluþup kayboluyor kadýnýn. Saatinin kordonunu sýkýlayýp kapýya yöneliyor. Kâmil bey, çekmecelere dönü-yor yine. Kapý açýlýp kapanýyor. Ýçerisinin havasý dalgalanýp duruluyor. Tozlu camda buhar kayýyor kývrým kývrým. Kâmil bey, kolunu çevirip saatine bakýyor. Masadaki saate bakýyor. Saat duruyor. Son titreyiþini görüyor Kâmil bey saniyenin. Kalan üç çekmeceyi de aceleyle çekip iyice kontrol ediyor. Sessizce elektrik sobasýnýn baþýnda bekleyen müþterisine bakýyor. Tekrar saatine bakýyor. Genç bir adam müþterisi, dizlerinin üstüne eðilmiþ sobanýn kýzýllýðýna dalmýþ. Karmakarýþýk tik taklarý ayýrmaya çalýþýyor. Arada bir kafasýný kaldýrýp
DERKENAR arkasýndaki duvarda asýlý duran büyük saati dinliyor. Sonra, aniden karþý duvardaki saati dinliyor. Hemen yanýndaki masanýn üstünde dizili masa saatlerine bakýyor. Her seferinde hedefine ulaþamamanýn ya da emin olamamanýn hafif mimikleri dolanýyor yüzünde. Vakit geçirmeye çalýþýyor. Kâmil bey, yüzünün terini kuruluyor mendiliyle. "Delikanlý, saatin güzel lâkin parçasýný bulamýyorum. Az daha sabredersen halledeceðim." Delikanlý, umursamazca bakýyor, "O kadar önemli deðil, eski bir saat zaten. Laf olsun diye takýyorum, olmuyorsa uðraþmayýn." Kâmil beyin yüzünde yenilmiþlik beliriyor. "Güzel saat!" diyor, Kâmil bey sessizce. Delikanlý, sobaya dönüyor yine. Isýnýr gibi ellerini uzatýyor. Aniden karar verip kolundaki saatini çýkarýyor Kâmil bey. Okþar gibi siliyor camýný, eliyle. Ýncecik bir bez seriyor camlý tezgaha, þefkatle tuttuðu saatini özenle ters býrakýyor. Kâmil bey, sönmek üzere olan sigarasýndan bir nefes alýp küllüðe basýyor. Parmaklarýný birbirine sürtüp temizlemeye çalýþýyor. Her þey minicik, masasýnda. Gözlüðünün üzerine büyütecini yerleþtiriyor. Saatin yanýna küçük bir tornavida, keski aleti, cýmbýz ve bunun gibi birkaç alet daha koyuyor. Bir delikanlýya bir saatine bakýyor. Delikanlý yine dalmýþ, tavuðun yem yemesini seyrediyor. Kâmil beyin burnunda ter
damlalarý çoðalýyor. Tornavidayý alýyor ve "Bismillah.", baþlýyor. Delikanlý Kâmil beyin ne yaptýðýna bakmýyor. Kâmil bey, saatinin kapaðýný açýyor. Tamir edeceði saatle kendi saatinin yapýsý birbirine benziyor. Diðer saat çoktan durmuþ. Ýçindeki titrek zemberek, ürpererek kýmýldayan çarklar hareketsiz. Saatinin kapaðýnýn altýndan küçümen bir kozmos çýkýyor. Ürpererek bakýyor Kâmil bey bu muntazam devinime. Kapaðý kenara koyup kulaðýna götürüyor saati, dengesini bozmamaya çalýþarak. Kulaðýna yaklaþtýrýp gözlerini kapýyor. Kâmil bey, bir derviþ oluyor; öne arkaya, öne arkaya yavaþça salýnýyor baþý.
www.derkenar.gen.tr yayında! DERKENAR’la ilgili her türlü eleştiri, öneri ve görüşlerinizi iletebilirsiniz.
37
DERKENAR
Bahadır Cüneyt
ÞÝÝRDE ANLAM ARANIR MI? Þiir en eski çaðlardan beri neden yazýldýðý, nasýl yazýldýðý tartýþýlagelen bir yazýn türüdür. Bu tartýþmalarla beraber neyi anlattýðý yada anlatmak istediði bir þeylerin olup olmadýðý sorgulanmýþtýr. Gerek lüzumsuz, populist, televoleci medya tetikçileri, gerekse de hakikaten zihninde bu konularý kaygý unsuru haline getiren edebiyatçýlar tarafýndan yazarlara ve þairlere hatýrlatýlmýþtýr bu soru iþaretleri. Þair, zaten þiir yaþayan insan olarak anlam ve ifadenin her türlü yoðunluðuyla sarýldýðýndan kendi poetikasýnda meseleyi açmaya çalýþýr. Mesele derken bir problem anlaþýlmamalýdýr; þair, filozof tavrýyla "anlam" öðesine sadece gözlemlerinden yola çýkarak veyahut rasyonel bakýþlarla yaklaþýr, onunla oynar ve konuþur. Þair meseleyi sever. Þair meseleleriyle vardýr. Bireysel yada toplumsal; þiir, iletmenin nitelik ve niceliðiyle yaþar ve þairi büyütür. Þiirin dere yataðýnda bulunan "anlam" zaman zaman þiire dýþarýdan bakan fakat her zaman onu izleyen, destekleyen bazen uzlaþan, kimi zaman münakaþa eden ama hep onunla ayný tasýn içerisinde kaynayandýr. Mustafa Özçelik konuya þiirin kendi karakterinden gelen bir coþkuyla yaklaþýr. Kendisine malum soru sorulur: "Ben de þiirin anlaþýlmaz olduðu kanaati taþýyanlardaným. O zaman da þu soru akla gelmektedir. Öyleyse þiiri, yani ne yaparsak yapalým anlaþýlmasý imkansýz kabul edilen bu metni okumak bize ne saðlayacaktýr? Böylesi bir çaba abesle iþtigal sayýlmaz mý? Öyleyse, öncelikli olarak þiir karþýsýndaki duruþumuzun belirlenmesinde fayda vardýr. Doðrusu bana göre okur, þiirin karþýsýnda bir buluta, bir aðaca veya bir daða bakan insanýn durumuyla ayný kaderi yaþamaktadýr. Peki, bir aðaç, bir bulut, bir dað insana neler söyler yada bir þey söyler mi? Bu durum, kiþinin o varlýklara verdiði, yüklediði anlamla ilgilidir elbette... Yani biz onlara bir anlam yüklemekteyiz ki onlarda bizi çeken þey de aslýnda bizim onlara yüklediðimiz bu anlamdýr." (Özçelik, www.dergibi.com, 2003) Cevabýný öyle bir açýklýkla kurgulamýþtýr ki beþ
38
yaþýnda bir çocuk bile þiir hakkýnda bir fikir sahibi olur. Buradan bir üst noktaya ulaþýrýz. Anlam meselesinin sorgulanmasý þairin poetikasýný belirlemesinde etkin bir rol oynar. Anlam tartýþmasý þiiri sürükler. Þair kendiyle anlaþýr, þiirle anlaþýr. Nesir cinsinden ifadelerle þiirini besler. Þiiri tanýtýr, kendini tanýr. Böylece "sevgi", "yaþamýn anlamý" kavramýna varana, onu tadana kadar giden yolda dünyayla anlaþmaya varýr. Yazar, þiire nasýl bakýlmasý gerektiði hakkýnda anlam çerçevesinde görüþ bildirdikten sonra þiirden ne beklenmesi gerektiðine dair önemli noktalara deðinir. Örnekleri doðadan, insanýn fiziksel ihtiyaçlarýndan vererek þiirin hayatýn ne kadar içinde olduðunu hayatýn aslýnda þiiri ne kadar çok çaðrýþtýrdýðýný hissettirir. " Þiir karþýsýnda susadýðýmýzý anlar ve su aramaya koyulabiliriz, fakat þiir bize su vermez. Çýplaksak þiir bize örtünmemiz gerektiðini hatýrlatýr o kadar. Gerisi bizim farklý gayretlerimize kalmýþtýr. Þiir karþýsýnda böyle bir duruþ sergilemeyenler, doðrusu hüsrana uðrayacaklardýr. Þiir, onlara bir þey söylemeyecektir. Böyle olmasý da normaldir çünkü onlar da þiire bir þey söylememektedirler." (Özçelik, www.dergibi.com, 2003) 'Garip' akýmý þairlerinden sayýlan kimi yerlerde de 'ikinci yeni'ye dahil edilen Melih Cevdet Anday, anlam kavramýna bakýþýný kesin bir dille ortaya koyar. "Bu þiirinizle neyi anlatmak istiyorsunuz" diye sorarlar. Ozan bunun yanýtýný bulamaz. Bulduðu anda þiirini yok etmiþ demektir. (Anday, Cumhuriyet kitap, 1990) Ýlhan Berk ise daha geniþ bir açýdan bakarak, anlam arayýþlarýyla kýsýtlý kalmamanýn, þiiri serbest býrakmanýn gerekliliðine deðinir. Öyle ya þiir, özgür olmalýdýr. Bir þeyler anlatma çabasý varsa bile þöyle bir uzaktan, yandan ve tersten bakýlmalýdýr þiire. Ne çok katmanlý olabileceði, ne kadar dolu ve þaþýrtýcý olabileceði görülecektir. "Anlam geniþliði, þiirin tek bir anlama baðlanmamasý bir þiiri tekrar tekrar okuma olanaðý yaratýr; þiir okundukça anlam geniþlemeli, çoðalmalý. Þiire tek bir anlam yüklememek gerekir.
DERKENAR Ben bir þiiri, benim verdiðim anlamdan farklý bir þekilde yorumlayan, anlamlandýran insanlara rastladým. Bu çok önemli. Nasýl oluyor, diye sorulabilir. Bunun cevabý çok anlamlýlýkta gizli." (Berk, Þiir Ülkesi, 2003) Kimi þairler için anlam konusu ve karþýlaþýlan durumlar hakikaten sýkýntý vermeye baþlayan, okuyucuyla yazarý arasýnda soðuk rüzgarlar estirebilen hallere dönüþür. Þair kaygýlanmaya baþlar, kaygýlandýðý þeyse ne þiirin kendisi ne de felsefi bir konudur, yüzyüze iletiþim zamaný geldiðinde korkulu dakikalar yaþanýr. "Birisinin kalkýp da bana yazdýðým þiiri göstererek 'Söyle bakalým ne anlatmak istedin?' diye sorma ihtimali karþýsýnda paniklerim" (Hüseyin Akýn, Lika, 2002)
Anlam edebiyatýn anafikirlerinden biridir fakat bence þiirin onun mükellefi olmasý gerekmez. Bana kalýrsa þair anlamaya çalýþandýr. Anlamdan yararlansa da þiirde aradýðý þey bir þeyleri tanýmlamak, ders vermekten çok seslenmektir. Selam vermektir. Konuþmaktýr. Ýncelemektir. Yaþama sevincini paylaþýr, gülümser yada çektiklerini gözler önünde bir daha çeker, yansýtýr. Þairin arzu ettiði þey bence anlatmaktan çok dinlemektir þiirde. Bir þeyler demek istemekten çok demek istenen þeylerin þahidi olmaktýr þairin niyeti. Sesler ve renkler arasýnda durur þair. Görmek ve gördüklerinin baþkalarýnca da fark edilmesini dilemek için.
39
DERKENAR
Fatma Pekşen
AYNADAKÝ SÝLUET Hepsi bir yanaydý da kendisinin ne iþi vardý þunca sýrýtkanýn arasýnda? "Güm! Güm! Güm! GÜM!" Hiç kadýn milletinin aklýna uyulur muydu? Uyulurdu da insanýn beynini söken þu gümbürtülere dayanýlýr mýydý? Bunun gibisini, ne Baðdat kapýlarýna dayanan Sultan 4. Murad'ýn askerleri iþitmiþtir, ne de Viyana kapýlarýný zorlayan Muhteþem Süleyman'ýnkiler... Tevekkeli atalarýmýz boþuna söylememiþler: "Gökyüzünde düðün var deseler, kadýnlar merdiven dayar çýkarlar." diye. Konu komþu herkes gidiyormuþ da, bizim ne engelimiz varmýþ da, þurada yüz yüze bakan iki samimi komþuymuþuz da... Senede iki kere, bayramdan bayrama -o da evde bulunursa- görüþülen, sair günler akla bile gelmeyen ailenin ilk kýzýnýn niþanýna katýlmazsa olunmazmýþ. Mýþ, mýþ, mýþ; bir sürü terane ve sonuç. Yanýp yanýp söndüðü yetmezmiþ gibi bir de fýrýldak misâli dönüp duran türlü renkte ýþýklar, kendi aðzýndan çýkaný bile anlamadýðý halde durmadan konuþup mevcut gürültüye katkýda bulunanlar, daha pýrýltýsý kaybolmamýþ yeni takýlarýný görücüye çýkaran kadýnlar, sinekkaydýlarýný olup en yeni kravatlarýný göbeklerinin üstüne doðru sarkýtan erkekler, en cicilerini giyip þirin gülücükler daðýtan ufaklýklar... "Cýstak! Cýstak! Cýstak! Cýstak!" Ne idüðü belirsiz müzik bu þekilde inleyedursun, kendisi bunu "gitsek gitsek gitsek gitsek!" diye yorumluyordu. Yorumlamasýna yorumluyordu ama bir iþe mi yarýyordu sanki? Ferda Beyin ilk kýzýnýn niþanýymýþ. Bana ne be! BANA NE! O Ferda Bey'se ben de Hüsnü Bey'im. Bu tamtamlarý çekmek zorunda mýyým? Limonî suratýný ailesine döndürdü. Kadýn zaten bulutlara serdiði yataðýnda; dönüp baktýðý bile yok. Fýldýr fýldýr filancanýn takýlarýný 40
süzdürüp duruyor. Bunun altýndan türlü þeyler çýkarýr ki... üfff. "Akþamýn dar saatine getirdin de iyice seçip beðenemedim. Neclâ Hanýmýn bilezikleri içime oturdu. Ne vardý acele ettirip bunlarý aldýracak?" Allah sabrýný artýrsýn, üç gün mýrýldanýp dururdu artýk. Hiçbir kuvvet, sekiz dükkân gezdirip, en iyisini beðendirdiðini bir türlü kafasýna sokamazdý Zeliha'nýn. Oldum olasý sevmiyordu bu gibi kalabalýk eðlenceleri. -Eðlence denirse tabiî- Küçük dilini gösterircesine yýrtýnan bir ufaklýðýn sünneti, oluk gibi terlerin boþaldýðý, týklým týkýþ oturulmuþ havasýz mekânlarda yapýlan þerbet içme törenleri, niþanlar, düðünler ne kadar eðlendirirdi ki insaný? Halbuki koysalardý televizyonun baþýna, seyrettirselerdi caným maçlarý... Ne sýkýntý kalýrdý, ne de ses kirliliði. Ah bu kadýn milleti, ah! Ne yapýp edip sonunda oturtturuyorlardý, bu gibi sýkýcý yerlerdeki sandalyelere. Abus bir çehreyle etrafýna baktý. Salonun, mesleðini ilgilendiren taraflarýný inceleyerek vaktini geçirebilirdi en azýndan. Meselâ þu kiriþler hiç de saðlýklý deðildi. Kolonlar, sütunlar pespayeydi. Allah korusun 5 þiddetinde bir deprem olsa, bükülüverirdi orta yerinden kurt kemirmiþ sehpa ayaðý gibi. Sallandýracaksýn üç beþ müteahhidi ibreti âlem için. Gör bak o zaman o ceylan ayaðý inceliðindeki sütunlar nasýl dinozor beline dönüyor. Eyvah! Elektrikler mi kesildi ne? Oh canýma deðsin, hemen eve koþarýz. -Gelinle damadý getiyiyoylay baba. Otuy yeyine. Hey Yarabbim nelere kadirsin. Bacak kadar çocuða maskara olmak da varmýþ iþin içinde. Nerden bileyim be yeni çýkan âdetleri? Mumlar yanacakmýþ da gelinle damat mumlarý tutan çiftlerin arasýndan kuðular gibi süzülerek gelecekmiþ. Memleket krizlerle boðuþurken
DERKENAR millet daha neler uyduracaðýný þaþýrýyor; olacak þey mi? Ýlk dans, milk dans derken biz sütunlarý inceleyelim biraz daha. Güz yaðmurlarýna eþlik eden þimþekler misâli bir yanýp bir sönen þu ýþýklarýn da sinir bozmada üstüne yok yani. Maviye alýþmadan sarý, sarýya alýþmadan yeþil, yeþile alýþmadan kýrmýzý. Ýnsanda ne göz kor, ne de mecâl "Bir þarkýsýn sen Ömür boyu sürecek..." Gülkurusu tuvaletli, topuzuna mineler tutturulmuþ gelinle, kemik rengi takýmýnýn içini dolduran, alnýndaki simlere raðmen boncuklarý beliren damat, yanak yanaða ilk danslarýný etmeye baþlýyorlar demektir bu. Tabiî ki diðerleri de. Bakmayacaðým iþte. Aðzým kulaklarýmda, alýk alýk, ýþýðýn rengine göre ten deðiþtiren çifte bakmayacaðým iþte. Zaten ben baksam da olur, bakmasam da... Onca göz üzerlerine mýhlanmýþken Hüsnü Bey'inki de eksik kalsýn. Bir kere köþegen sütunlar hiç olmamýþ. Boðum boðum, yuvarlakça tasarlansaydý muhteþem bir manzara ortaya çýkardý. Bir de sütunlarýn her yüzüne ince uzun boy aynalarý yerleþtirmemiþler mi, daha da batýrmýþ görüntüyü. Çýlgýn gibi deðiþen ýþýklarý daha biçimsiz hâle getiriyor. Defter geniþliðindeki aynalara üþenmemiþler, bir de vitray desenleri yaptýrmýþlar. Belli, görgüsüzün tekiymiþ salon sahibi. Nereye hangi süsü yaptýracaðýný þaþýrmýþ. Ya þu ana sütuna yerleþtirilen yaðlýboya gelin-damat tablosuna ne buyurmalý? Resimde beyaz duvakla siyah papyon izi olmasa asla gelin-damat olduðu belli olmaz. Tel tel ayrýlan saçlarýyla damat, gelini deðil de torununun gelinliðini ödünç giyinmiþ ninesini kucaklamýþ gibi görünüyor.
Hay senin ressam gibi... "Sen kalbimin mehtabýsýn, güneþin..." Mehtap? Güneþ? Mehtap. MEHTAP! Lise aþký! Ýlk göz aðrýsý yani! Yeminler edilip kavuþulamayan sevgili. Sakýn sen de bu kalabalýkta olmayasýn? Hani Türk filmlerinde olur ya: "Sen... SEN! N'olamaz! N' ayýr!" Göz kenarlarýnda kýrýþýklýklar, þakaklarda kýrlar... Yoksa þu vitraylý aynada ikide bir çocuðunu kucaðýna alýp susturmaya çalýþan kadýn o mu? Mehtap... Sýnýfýn en ince en nazlý kýzý. En þakraðý. Bir kere kocasý olacak adam iyi davranmýyordur ona. Çocuklarla boðuþmaktan, ütü yapýp bulaþýk yýkamaktan, o narin elleri biçimsizleþmiþtir. Bulaþýk makinesini bile çok görmüþtür bülbül avazlýya. Vitaminli gýdalar almamýþ, un ve unlu ürünlere belediði mutfaðýnda böyle kilo aldýrtmýþtýr sýnýfýn Gözde Sultanýna. Duba gibi etmiþtir kýzý. Halbuki anasýný ikna edip de kendisi evlenseydi onunla, prensesler gibi yaþatýrdý. Bir Zeliha'ya bak, bir de Mehtap'a… Renk yoksulu herif n'olacak. Hiç bu çayýr yeþili
41
DERKENAR renkte tayyör gider miydi Mehtap'a? Kýyamamýþtýr ki parasýna daha iyisini alsýn. Halbuki balköpüðü tonlarýnda bir þeyler olsa, üstüne pembeli bir eþarp ya da fular... "Sen ruhumun vazgeçilmez bir eþisin." Kendisi giyinmeyi biliyor muydu ki odun herif? Onca beyaz gömleklinin, iðnesiyle bütünlenen kravatlýnýn arasýnda boðazlý kazaðýyla nasýl da sýrýtýyor iþte. Ah anne, ah! Ne vardý: "Zeliha'yý almazsan sütümü helâl etmem!" diyecek? Ne güzel bakýlýrdýn, baþ tacý olurdun. Sürtüþmeler yaþanmazdý. Bir kere herifin yüzünde meymenet yok. "Sen bizim Mehtap'ýn ilk aþkýymýþsýn galiba. Gel de kozlarýmýzý dýþarýda paylaþalým." gibilerinden bön bön bakýþlar sergiliyor. Biraz da aptal galiba. Yok yok, bayaðý aptal. Sýnýfýn en güzeli ve aptal kocasý. "Sersem Kocanýn Kurnaz Karýsý" ismiyle bir tiyatro eseri mi vardý; yoksa uyduruyor muydu? Güzel Mehtap'ýn þapþal kocasý. Karýsýna yeþil takým alýp, niþana kazakla gelen görgüsüz kocasý. "...Ömür boyu sürecek / Dudaklarýnda yýllarca bitmeyecek..." Hadi uygun bir renkte bir kazak olsa neyse de "ben buradayým" diye bas bas baðýran cenkâri mavi. Iþýl ýþýl. Seramik deseni gibi. Allah bilir altta da fitilli mor kadifeden pantolon vardýr. Görgüsü kýt n'olacak. "Þýýýþt Hüsnü, nereye daldýn? Bak garson niþan pastasýný ikram ediyor." Hüsnü nereye dalmadý ki Zeliha? Ýnatçý anneler, nazenin sevgililer, yeþil takým alan zevksiz kocalar... Yetmedi biçimsiz kazaklar, kolonlar, kiriþler... Vitraylar, aynalar. Tepe tüyleri dökülmüþ, akbabalar gibi iki renkli duran bu baþa nasýl bakar nazlý Mehtap? Nasýl bakar! Üstelik molozun çocuklarýyla ilgilendiði de yok. Bir saattir -bahara kalmýþ kýþlýk patates gibi- buruþmuþ yüzüyle kýpýrtýsýz, kendisini izliyor. En az elli yaþýnda vardýr bu. Vah zavallý Mehtap, vah! Daha otuzbeþinde bile deðilsin. Onbeþ yaþ büyük kocanla, beþ çocuðuna koþturup durmaktan kendini yitirmiþsindir sen. Ne yapacaktýn bunca çocuðu? Bak Zeliha bile...
42
"Hüsnü! Biraz da sen tutsana oðlaný, kollarým koptu!" Aynada kazaklý molozun silûeti. Birkaç pýþ pýþ. Emzikli aðza týkýþtýrýlmaya çalýþýlan kremalý pasta. Cýstak, cýstak, cýstak... Masada uyuyakalan bebek. Taký töreni. Sýrtý dönük eski sevgili... Ah bir dönse bu tarafa. Suratýndan evliðinin nasýl gittiðinin ifadesini alsa... Büyük ihtimalle bileziklidir kollarý. O kalýnlaþmýþ parmaklarýnda iri taþlý yüzükler dizilidir. Diðer mutluluk rolü yapan kadýnlarýn yaptýðý gibi numaradan bir maske geçirmiþtir yüzüne. Gülücükler daðýtýyordur etrafýna, çocuklarýnýn birini indirip birini kaldýrýrken. Kazaklý moloz kýpýrtýsýz. Bir mavi bir yeþil bir kýrmýzýnýn altýnda, bönlüðünden taviz vermeden bakýyor. Hani sýkýlýyordun Hüsnü Bey? Maçmýþ, televizyonmuþ, yemezler. Bak nasýl da oturdun sandalyende? Oh be! Nihayet tek tük gidenler baþladý. Acaba Mehtap ve ailesi mi önce kalkacak, yoksa kendileri mi? Þöyle birkaç dakikalýk da olsa O'nu görse. O kazaklýyý çatlatarak iyice baksa ilk göz aðrýsýna. Tepkisi ne olur acaba? Çatlar mý hýrsýndan? Eve gidince paylar mý Mehtap'ý? Hesap sorar mý "O genç adam kimdi?" diye.. Sorarsa sorsun. Genç olmak ayýp mý? Aynadaki kazaklýya yeþil takýmlý, bilezikli bir kadýn eli uzanýyor. "Þýýþt Hüsnü! On dakikadýr sana sesleniyorum. Oðlan þekerledi bak. Kucakla da eve gidelim. Öbürlerinin de iyice uykusu geldi. Bir saattir aynada kendine bakýyorsun. Kazaðýn çok mu hoþuna gitti? O kadar ikaz etmiþtim" Kucaðýnda bebekle kýþlýk patates suratlý kazak kalktý. Yeþilli kadýn ve dört çocuk onu takip etti. Aynadaki silûet giderek yok oldu "cýstak"lara karýþtý. "Gitme sana muhtacým. Baþýmda tacým..."diye hançeresini yýrtan mikrofondaki sesin eþliðinde ince uzun aynalara yeni silûetler düþüyordu.
DERKENAR
Niyazi Karabulut
KENTÝN DÜÞÜÞÜ Ýçimde çöl büyüyor Türküsüz bir kentin sokaklarýnda Her gece Yaðmursuz mekanlarda dar aðaçlarý Sevda düþleri kuruyor cellat Umutla Eteklerini denizin öpmediði bu kentten geçiyorum Toz bulutlarýnýn arasýndan Yanlýþ bir saatte Gecikmiþ adýmlarla yürüyorum Semasýz bir kentin Sarhoþ yanýndan Adým adým Ýçimde bir kent büyüyor Yangýn yeri Bir kentin içinde büyüyorum ben yanarak Bütün adresleri yanlýþ Her taraf tedirginlik mesai saatlerinde Bir þehir daha düþüyor Fahiþe kucaðýna…
43
DERKENAR
Meryem Kaya
ELEÞTÝRÝ VE ÖDÜL Edebiyatýn gün geçtikçe kan kaybettiðini, þiirin öldüðünü ýsrarla yazan çeþitli yazarlar edebiyatçýlar var. Halbuki þiirin ve edebiyatýn öldüðünü söylemekle edebiyata en büyük darbeyi vuruyorlar. Þiir kitaplarýnýn neden okunmadýðý, has edebiyatýn neden yapýlmadýðý konusunda kafa yorsalar, meslenin sadece doðru bir temelde inceleme yapýp, ona göre söz söylemekten geçtiðini anlayacaktýrlar. Þiir kitaplarýnýn okunmamasý aþikar bir gerçek iken, edebiyatýn gittikçe derinleþen ve karanlýklaþan bir çukura doðru yuvarlandýðýna þahit olurken; edebiyatçýnýn yapmasý gereken tek þey yuvarlanana bir tekme atmak deðil, onu nasýl aydýnlýða, iyi günlere çýkaracaðýný hesap etmektir. Yazýlarýnda da bunu dillendirmeli, çeþitli fýrsatlarda önerilerini edebiyat çevrelerine ve okuyuculara aktarmalýdýr. Tabii bu noktada okyucunun bugünkü edebiyat açýsýndan durumuna da bakmak gerekir. Ne yazýk ki bugünkü okurumuz önüne sunulan her kitabý, her kapak arasýna alýnan yazýyý okumaya itilmiþ durumda. Gerek pop-kültür dediðimiz yozlaþma kültürünün etkisiyle gerek edebiyat merkezli bir saptýrmayla okuyucu afallamýþtýr. Her ay çýkan onca kitap raflardan indirilip evlerdeki kütüphanelere özenle yerleþtirilirken içinde ne yazýp yazmadýðý önemli deðildir. Ya da falanca meþhur yazarýn kitabýnýn çok reklamý var diye almak ve arkadaþ oturmalarýnda, toplu ulaþým araçlarýnda gösterip "bak ben bu kitabý okuyorum" demek gittikçe yaygýnlaþmakta. Bu yaygýnlýðý neye dayandýrýyorum; bir hanýmefendinin kitap alýrken kocasýna söylediði söze; "Caným, Ayten'de bu kitap var. Ben de alayým." Sözüm ona hanýmefendi gayet entellektüel bir havayla kitabevinde geziniyor halbuki. Ama sadece hangi komþusunda, hangi oyunmasasý arkadaþýnda gördüðü kitap varsa onu alma telaþýnda. Benim gördüðüm örnek belki istisna olabilir diyerek kendimi avutmak istesem de nafile. Arkadaþlarýmdan buna benzer onlarca örnek duyduðum için okuyucunun seviyesinin gittikçe düþtüðünü, hatta (borsa tabiriyle) taban yaptýðýný görmek beni þu soruya yöneltiyor; okuyucunun 44
kendisi mi bunun böyle olmasýný tetikledi, yoksa bunu tetikleyen bizzat edebiyat çevreleri mi? Okuyucu netice itibariyle edebiyat dünyasýnýn yazdýklarýný okuduðuna göre, ve direkt edebiyata (somut anlamda) bir etkisi olmadýðýna göre sorumlu edebiyatçýlardýr. Sorumlunun çok karmaþýk iliþkiler içinde olduðunu, piyasa (satýþ) þartlarýný da gözettiðini, meþhur olma dürtüsünün iyi eser verme kaygýsýndan önplana çýktýðýný da söylemeden edemeyeceðim. Okuyucumuz açýsýndan ve edebiyat çevreleri açýsýndan acý olan durum, yazýlan eserlerin edebiyat kalitesine göre deðil de reklamýna göre satýn alýnmasý ve baþ tacý edilmesidir. Halbuki eleþtiri iþlemiþ olsaydý çýkan bir kitabýn edebiyat açýsýndan ne anlama geldiðini, edebiyat eseri mi yoksa kapak arasýna alýnmýþ önemsiz yazýlar mý olduðunu an azýndan öðrenmiþ, en azýndan duymuþ, en azýndan kitaba elimizi uzatýrken iþtiyakle deðil ihtiyatle yaklaþmýþ olacaktýk. Edebiyatýmýzýn bugünkü en önemli eksikliði hiç süphesiz eleþtirinin eksikliðidir. Bu eksiklik herþeyiyle edebiyatý etkilemiþ; iyi þiir yazýlmasýndan, iyi roman yazýlmasýndan da daha öncelikli bir mesele haline gelmiþtir. Zira iyi þiir yazanýn neye göre iyi þiir yazdýðýný, nasýl þiir yazdýðýný, birikiminin olup olmadýðýný, Türkçe'ye yeni imkanlar sunup sunmadýðýný ancak bu eleþtiriler yoluyla görebiliriz. Bugün ciddi okuyucular öyle bir hale geldi ki, yeni çýkan kitaplarý uzun müddet takip ettikten ve çeþitli tanýtýmlarýný (eleþtiri deðil) okuduktan sonra, eðer çok fazla kaygý verici bir durum yoksa kitabý okuyor. Kendi çabasýyla ve birikimiyle kitaplarý süzgeçten geçiriyor. Bunun okuyucu için çok faydalý olduðu söylenebilir, ancak okuyucunun bu yolla edindiði kazaným, edebiyat penceresinden bakýldýðýnda (edebiyat için) kayba dönüþüyor. 50'li, 60'lý yýllarda yeni yazarlarý, yeni þairleri edebiyat dünyasýna tanýtan eleþtiriydi. Hatta bugün bile çok kullanýlan "eleþtiri kurumu" tabiri de o zamanlardan bugüne gelen bir söz. Alýþkanlýkdan dolayý eleþtirinin bugün kurum olduðundan bahsedebiliyoruz. Halbuki eleþtiri kurumu sessiz sedasýz kapanalý, kalemlerini ceket ceplerine koyalý çok oldu. Bugün varsa
DERKENAR sadece eleþtiri var. Onu da yapan yazarlarýn ya da bu iþe soyunan genç kalemlerin ne kadar donanýmlý olduðu tartýþýlýr. Eleþtirinin eksikliðinden bahsederken haliyle onu meydana getiren unsunrlardan da bahsetmemiz gerekmektedir. Eleþtirmen sayýsýn azlýðý baþlý baþýna bir eksiklikken, bir de hali hazýrda kalem oynatan eleþtirmenlerin donanýmlý olmamasý önemli bir sorun. Edebiyat dergilerinde, çeþitli kitap eklerinde yazýlan eleþtiri yazýlarýna baktýðýmýzda çala kalem yazýldýðýný, eleþtirilen kitabýn ya da mevzunun incelenmediðini, yazýlan yazýnýn eleþtirisi yapýlan yazarý da okuyucuyu da ileri noktaya taþýyacak nitelikte olmadýðýný ve ne yazýk ki eleþtiriyi yazan yazarýn dili kullanmada hatalý olduðunu, onun bile eleþtiriye muhtaç olduðunu hayretle ve üzülerek görüyoruz. Bu karanlýk tablonun deðiþmesi elbette mümkün ama zor. Bunu baþarabilmek için saygýn edebiyat adamlarýmýzýn, yazarlarýmzýn ve þairlerimizin bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu birliktelik öncelikle kendi öz eleþtirini yapabilecek yetkinliðe eriþmelidir. Ardýndan bu giriþim yazmaya devam ettikleri gazetelerinden ya da dergilerinden hem bu birlikteliði duyuracak hem de beklenen, özlenen eleþtiri yazýlarýný kaleme alacaktýr. Güçlü bir eleþtiri dergisi çýkarýlacaðý gibi; çeþitli seminerler, söyleþiler, etkinliklerle okuyucunun ve edebiyatýn geliþmesine katkýda bulunabileceklerdir. Böyle bir düþünce hayata geçer mi, bunun öncülüðünü kim yapar; bunu bilemeyeceðim ama bunun olmamasý için hiçbir engelin bulunmadýðýný çok iyi biliyorum. Edebiyatýn eleþtiriyle kopan baðlarýndan yararlanarak çeþitli yazarlara; iyi olduðuna, en iyisini yaptýðýna, böyle devam etmesi gerektiðine iþaret olabilecek çeþitli ödüller veriliyor. Bu ödüller tanýnmýþ yazarlardan oluþan bir seçici kurul tarafýndan yine tanýnmýþ ve yaþamayan bir edebiyatçý anýsýna düzenlenmiþ olsa bile, eleþtirinin saðlayabileceði etkiyi ne yazýk ki gösterememektedirler. Yazarýn kitabýnýn daha çok satmasýna ve daha çok yerde görünmesine yaramaktan baþka bir iþlevleri olmamaktadýr. Ayrýca genellikle bu ödüller, bir takým görüþler etrafýnda toplanan yazarlar tarafýndan yine o görüþe mensup kiþilere, o görüþün zamanýnda bayraktarlýðýný yapmýþ birisi anýsýna verilmeketedir. Elbette bunun istisnalarý vardýr. Sadece edebiyatý gözeterek bir ödül veren seçici kurullar ve giriþmler olmaktadýr ama
maalesef aksi durumun fazla olmasý onlarýn yaptýðý seçkin iþi gölgelemektedir. Kendine bir aidiyet bölgesi seçmiþ yazarlar ve kendilerine ait yazarlarý kollayan çeþitli giriþimler aslýnda birbirlerine zarar verdiklerinin farkýnda deðiller harhalde. Etraflarýna ördükleri koruyucu duvarý yýkmýþ olsalar ve (eðer tüm meseleleri edebiyat ise) edebiyat adýna iyi iþler yapmak için farklý dünya görüþündeki yazarlarla görüþmeyi deneseler hem kendilerini tüm edebiyat dünyasýna açmýþ olacaklar hem de kendilerini geliþtirmek için farklý kaynaklardan beslenme þansýný elde edeceklerdir.
Þairler/yazarlar elbette takdir edilmek, ilgi görmek isterler. Ancak bu ilgi edebiyatçýyý "eser" vermekten alýkoymamalýdýr. Zira sadece ödül almak için yazýlan, en azýndan böyle bir kaygý ile yazýlan metnin ömrü ancak ödülün süresi kadar olacaktýr. Gelecek yýl baþka birine ödül verildiðinde o þiir/öykü ya da yazarý unutulacaktýr. Edebiyatýn eleþtiri kurumuyla canlandýðý bir ortama kavuþmasý, sanýrým edebiyatý mesele edinen, dert edinen herkesin ortak temennisidir. Eleþtiri kurumunun yeniden canlanmasýyla beraber yazarlarýn yetiþmesine büyük katkýlarý olacak ve daha kaliteli ürünler ortaya çýkacaktýr.
45
DERKENAR
Serkan Türk
yýldýzlarý kayýyor göðümün içimin üþüdüðü zamanlarda oluyor, birilerine el sallamak zorunda olduðum gecelerde yýldýzlarý kayýyor göðümün. kapýyý çekip giderken, sesimi de alýp gidiyor yanýnda. bu daðýnýk odanýn yüzüne kaç kez baðýrdým. kaç çýðlýðýmý görmezden geldi zaman? göðsüme dar gelen sözcüklerimi fýsýltýyla býraktým gökyüzüne. bu bulutlar yeni bir ülkeden gelmiyor, biliyorum. yaðmur kimsesizlerin gözyaþýný taþýyor. þimdi içimin ayarýyla oynuyorum.
46
DERKENAR
Semih Duyarlı
ZARÝFOÐLU’NU OKUMAK Cahit Zarifoðlu þiirine yaklaþabilmek için öncelikle þairin sanat hayatýna yaklaþmak gerekir. Þairi buradan yola çýkarak okursak þiirlerindeki ipuclarýný daha kolay algýlarýz. 1940 doðumlu þair, 1970 sonrasý þiirimizin önemli iþaret taþlarýndan biri olmuþtur. Çýkardýðý Mavera dergisinde "Okuyucularla" köþesinde gerek okuru, gerekse yazar/þair adayýný ciddiye alan bir tavýrla cevaplamasý, devrin edebiyat ortamýnýn canlanmasýna büyük katkýlar saðlamýþtýr. Zarifoðlu'nun bu çabalarýnýn öncesinde, 1950'lerde Türk þiirinin kendi sesini artýk yavaþ yavaþ bulduðunu, Zarifoðlu'nun da bu yapýnýn üstüne kendine has þiirini oturtarak önemli bir yer tuttuðunu söylemek gerekir. O, þiir birikimini ve entelektüel altyapýsýný 1950'lerden almakla kalmamýþ, baþta Rilke olmak üzere bir çok düþünürü okumuþ ve incelemiþtir. Ayrýca, Ýslami bir kiþiliðe sahip olmasý nedeniyle Müslümanlarýn meselelerine duyarsýz kalmamýþtýr. Ancak, þiirini hiçbir surette ideolojilerin bayraklýðýný yapacak seviyeye indirgememiþtir. Zarifoðlu öncesi Türk þiirinin kendi sesini bulduðunu ifade ederken; artýk bir þey anlatmak zorunluluðundan kurtulduðunun, sadece ve sadece þairin iç beninin ön plana çýktýðýnýn, baþka bir ifadeyle modern öncesi dönemin eþiðinin aþýldýðýnýn altýný çizmek gerekir. Zarifoðlu'nun Modern Türk Þiirinin önemli eserlerini verdiðini kabul eder ve onu baþat olarak varsayarsak bu tespitimizi bir adým ilerletmiþ oluruz. Þiirdeki muhteva deðiþikliðini iyi tahlil eden ve þekil konusunda da önemli adýmlar atan Zarifoðlu, belki de sanata bakýþýndaki toptan bir düþünüþten dolayý þiirini üst seviyeye taþýyacak böyle bir yola girmiþtir. O, þiiri adýna önemli çabalar sarfetmiþtir ancak, bunu belli, tarif edilmiþ bir kalýbýn içine koymamýþtýr. Ramazan Dikmen'in de ifade ettiði gibi, Cahit Zarifoðlu'nun, "þairlik tavrý, bir yanýyla, genel þiir anlayýþýnýn da bir sonucudur. Bilindiði gibi Zarifoðlu poetikasý olmayan bir þairdir. Þiire yak48
laþýmý "betimci" niteliktedir. Þiiri tanýmlamaktan hep kaçýnmýþtýr. Onun yerine þairi tanýmlamayý yeðlemiþtir." Þair, kendini pek ortaya dökmeyen bir mizaç sahibi olmasýna ve þiiri hakkýnda poetik görüþlerini topluca ifade eden poetikadan yoksun olmasýna raðmen, yazdýðý yazýlar ve zaman zaman kendisiyle yapýlan röportajlarda onun poetik görüþlerini bulmak mümkündür. O kadar ki, arkadaþlarý, bu konuda "Cahit'in poetikasý yoktur" diyecek kadar ileri gidiyorlar. Kendisi de bu görüþü benimsemiþçesine þunlarý söylüyor: "Þair, kendi þiirlerini bilmeli, þiir anlayýþýný açýklayabilmeli, edebiyatta nelerin olup bittiðini izleyerek bilmeli ve bilerek izlemeli, gibi kanaatler var. Bu yeteneklerin hepsinden yoksunum. Bir köþede ortak aramadan, hemen hemen tek baþýna, tevazu içinde edebiyatýn zevk ü safasýný yaþayan birisiyim. Edebiyatýn eylemi, pratiði, hareketi içindeyim. Ýyice, þöyle geriye çýkýp bakabiliyorum diyemem ona…" Bu baðlamda Þaban Abak, "Cahit Zarifoðlu'nun Kiþiliði ve Sanatý çerçevesinde Söyleþi"de Zarifoðlu'nun çok önemli bir itirafýný dile getirir. Abak, Zarifoðlu'nun hastalýðýndan önce kendisini ziyarete gelen gençlerle yaptýðý sohbette þunlarý
DERKENAR söylediðini aktarýr: "Þiirimi yeni baþtan oluþturmayý, her þeye yeni baþtan baþlamayý düþüyorum. Mümkün olsa -hatta düþünüyorum- bütün þimdiye kadar yazdýklarýmý siler, yeni bir þiire baþlarým. Çünkü biz baþtan büyük bir yanlýþlýk yaptýk. Aysberg'i bilirsiniz, biz aysberg'in üst kýsmýný, görünür, dokunulur, anlaþýlýr kýsmýný hafife aldýk, es geçtik ve dedik ki þiir derinlikli olsun, soyut olsun, yani bugünkü þiirimiz gibi olsun dedik ve aysbergin alt kýsmýný öne çýkardýk, asýl kýsmýn, dikkate deðer kýsmýn altta olduðunu, görülmez olduðunu vurguladýk. Ve bu vurguyu öyle bir doza çýkardýk ki mesela ben tutup "aysbergi ters çevirdim." Benim þiirim, aysbergin ters çevrilmiþ, yani üstte görünebilir olan kýsmýnýn yok edilmiþ halidir. Halbuki, mesela Yunus Emre, þiirinde aysbergin alt kýsmýný olduðu kadar üst kýsmýný da anlatabildiði için, anlatmýþ olduklarýnýn halkla baðlantýlarýný kurmuþ ve okutmuþtur, yaþatmýþtýr kendini. Oysa bizim þiirimiz anlaþýlmaz ve kapalý olmuþ, insanlarýn tutunacak yüzeysel yerleri yok edilmiþtir. Siz bizim gibi yapmayýnýz." Zarifoðlu'nun son dönemlerinde þiire bakýþýndaki bu deðiþiklik kayda deðerdir. Þairin kendisi de þiiri konusunda cesurca ifadeler kullanabilmiþ ve özeleþtirisiyle þiirinin "kapalýlýk" vurgularýna katýldýðýný, bu zamana kadar þiir bu düzlemede gitmekle yanlýþ yaptýðýný açýklamýþtýr. Açýkçasý bu itiraf þairin ondan sonraki þiirlerinde hiçbir deðiþikliðe yol açmamýþtýr. Zarifoðlu yine derin anlamlý, savruk kelimelerle insaný içine çeken garip ruhlu, etkileyici þiirler yazmýþtýr. Þairin böylesine bir coþkunlukla yazmasý, onun hayatýný dolu dolu yaþamasýndan ileri gelmektedir. "… Denebilirse hep taþýra taþýra yaþamýþ bir þairdir Zarifoðlu. Hýnca hýnç dolu yaþanmýþ hayatýnýn yansýmalarý az deðildir eserlerinde. Diyeceðim, hayatýyla ilgili bilgimiz, onun þiir labirentlerine daldýðýmýzda rehberlik eder bize, yolumuzu þaþýrmayýz. Gerçekten de o kendi deyimiyle "tepeleme þair gibi yaþadýðýndan" olacak, hayatý bilinmeksizin þiiri geçit vermeyen bir þairdir. "Her sanatta olduðu gibi þiirde de "en yeni" diye tecelli eden kýymet, hakikatte yeni bir þahsiyettir" diyor Yahya Kemal. Cahit Zarifoðlu'nu bu anlamda "yeni þahsiyet" yapan önemli etkenlerden biri, bizce, þiiriyle yaþantýsý arasýndaki kopmaz baðdýr." Zarifoðlu'nun hayatýyla þiirini kopmaz baðlarla
baðlamasý, sanýrým, þiirine yöneltilen eleþtirilerin ana kaynaðý oldu. Þair, þiirlerinde içinde birikenleri, tepeleme yaþadýðý hayatýndan taþanlarý yazmýþtýr ve o dönemin birçok yýkýma, birçok savaþa, zulme sahne olmasý; iþte tüm bunlar þairi ifadesi zor bir birikimin kenarýna itmiþtir. Zarifoðlu þiiriyle bu çýkmazdan kurtulsa da, (kimilerine göre) kapalýlýk çukuruna düþmüþtür. Zarifoðlu þiirindeki kapalýlýðý iki anlamda algýlayanlar var; þiirin zor anlaþýldýðý, þifrelerle anlaþýldýðý üzerinde yoðunlaþanlarla, þiirin tümden anlaþýlmadýðýný savunanlar. Zarifoðlu þiirini anlamayanlar (anlamamak için direnenler), ya bugünün þiir anlayýþýna kendilerini kapattýklarýndan ya da þiirin ille de kullaným kýlavuzu gibi her þeyi açýklayýcý mahiyette olmasýný beklediklerinden dolayý "kapalýlýk" söylemi geliþtiriyorlar. Cahit Zarifoðlu bir imge þairi olarak bilinmektedir ve doðrudur. Yoðun arayýþlar, kelime aralarýna gizlenmiþ soyut arayýþlar ve mistik bir irkilme vardýr Zarifoðlu'nun þiirinde. Bu tür bir içe doðru bakýþ açýsý olmadan, Zarifoðlu'nun "öyle sofralar gördüm ki / insan kaslarý vardý tabaklarda" ifadesi, anlamsýz olarak nitelendirilir ve bu yanlýþa
49
DERKENAR düþen þairler de vardýr. Öte yandan, þair içinde birikenleri þiirleþtirirken kelimelerin isyanýna sebebiyet veriyorsa bu bambaþka bir durumdur. Þair kelimelerini kullanacaðý alaný ya da kelimeleri yetersiz bularak kendine yeni kelimeler, ifadeler oluþturabilir. Bu, þairin bir anlamda kendine yetebilecek alan arayýþýdýr. Rasim Özdenören, Ýþaret Çocuklarý'nýn yayýnlanýþýndan dört yýl kadar sonra kaleme aldýðý bir yazýsýnda bu durumu þu cümleleriyle dile getirir: "Þairin dayanaklarý nelerdir? Yahut dayanaklarý var mýdýr, diye… Evet, þairin dayanaklarý vardýr. Ama o, sanki cesaretini yitirmiþtir, yahut kelimelerini bulamamaktadýr… Aþkla þehvet, veliyle zerdüþt, sevgiliyle fahiþe, varlýkla yokluk, zaman ve ölüm, geçmiþ ve gelecek arasýnda zikzaklar çizip durur þair. Birinden öbürüne gidip gelir. Bir arayýþ içinde midir acaba?... Evet göze çarpan bir arayýþ vardýr… Bu bunalým içinde, þair deðil de kelimeler isyan eder sanki, "otahý", "çocuðan" gibi belli baþlý bir anlamý olmayan kelimeler çýkar ortaya. Üstelik, kelimeleri korkusuzca kullanýr. Bir yerde þiir anlayýþý yönünden, þiirin soyut biçimde kelimelerden kurulduðu düþüncesine inanmýþtýr. Bu yüzden aþýrý denebilecek bir serbestlikte yan yana getirir kelimeleri. Öyle ki, þiirler, bir çok yerde, soyutu da aþýp bir kelime yýðýný haline gelirler… Kelimelerin böyle üst üste geliþi, iç içe giriþi sýrf þiir anlayýþýndan meydana gelen bir durum deðil. Þair, bundan, bir baþka biçimde de yararlanýr. Bu yoldan, açýk ve kesin söylenmiþ bir mýsraý örtmek, kapatmak ister. Cahit Zarifoðlu'nun belirgin özelliklerinden biridir bu durum. Þurasý var ki, böylesi bir þiir tekniði içinde, gerçekten güzel söylenmiþ bir çok mýsra daðýlýp gitmektedir." "Zarifoðlu'nun þiirleri kendini kolay ele veren þiirler deðildir. Onun imge kullanmaktaki ustalýðý, soyuttan somuta dönüþtürdüðü hayaller þiirdeki esrarýný daha da artýrýr. Tüm eserleri tarandýðýnda kelimelere yüklediði özel anlamlar daha iyi anlaþýlmaktadýr. Kelimelerin sözlük anlamlarýnýn dýþýnda cümle içindeki kullanýmlarýndan ve insan muhayyilesindeki zengin çaðrýþýmlardan hareketle Zarifoðlu'nun yüklediði özel anlamlar vardýr. Sanatçýnýn ifadelerinin þifreleri bu kelimelere gizlidir. Þirine vakýf olmak, bir yerlerden þiirinin kapýlarýný açmak bu tür kelimelerin bilinmesiyle mümkündür. Þifre 50
kelimeler bilinince þiiri çözmek daha kolay olacaktýr. Sanatçýlar imgelerle düþünürler. Okuyucu imgenin enginliðinde sanatýn tadýna varýr." Cahit Zarifoðlu'nun Rasim Özdenören'in ifade ettiði þekilde; arayýþtan kelimelerin karmaþasýna, karmaþadan soyutluluða, soyutluktan da kapalýlýða yönelmiþ olmasý kuvvetli bir ihtimaldir. Ancak, yine de þairin böyle bir yolla kapalýlýða düþtüðünü söylemek þiiri anlamamak üzere atýlmýþ bir adým olarak görülebilir. Zarifoðlu'nun itirafý ve dostu Özdenören'in ifadesine raðmen þiirde "kapalýlýk" gibi bir saptamayý kabul etmiyorum. Zira, þiir açýk, saf olmak zorunda deðildir. Biz þiiri okuduðumuzda eðer kendimiz için yeniden oluþturamýyorsak, kapalý olan þiir deðildir. Kapalý olan, þiiri anlama birikimine, kapasitesine ulaþamayan okuyucudur. Ayrýca, þiiri anlamak demek ille de "burada þöyle demek istedi, bunu þunun için dedi" demek deðildir. Þiiri anlamak demek onun yeniden, okuyucu olarak kendi dünyamýzda oluþturabilmemiz demektir. Zarifoðlu þiiri modern þiirin bir parçasýdýr ve modern þiirle iliþki kurmadan onun þiiri bize kapýlarýný açmayacaktýr. Onun dünyasýný, þiirini toptan bir kavrayýþla kavramak için sadece modern þiirle iliþki yetmez; onu anlamak için Türk þiirini 1950'lerin biraz gerisinden baþlayarak okumak gerekir. Ayrýca, Modern Türk Þiirinin doðasýný anlamak için Cahit Zarifoðlu'nu okumak gerekir.
DERKENAR
Yasin Onat
AÐIR MERDÝVEN Yürümek göðün kapýlarýna doðru Vakti gelince kalamamak dünyanýn sofra ortasýnda her adýmda varolmanýn yorgunluðuna her yolun süslü bahanelerle tutulmuþ köþe baþlarýna aldýrmadan söylerim: Ne biraz erken ne biraz geç Ademoðludur geç kaldýkça telaþlý erken varýnca tedirgin. Gecedir güneþin âraf'ýný perdesiyle bekleyen gökte asýlý duran kandilleriyle. Eski bir zamandan kalma endiþeyle konuþurum Ve tutarým onu sýmsýký aðacý kalbiyle tutan toprak gibi. Saçlarýmýn aðarlaþmýþ merdivenlerinde gündüze ulaþamamýþ geceler koþuþur. Þimdi yýldýzlar Beyazýn en koyu tonunda bir mavi nokta kadar.
51
DERKENAR
Abdullah Sami
EVDO’NUN EÞEÐÝ Ýki yýldýr, Doðu Anadolu'nun ulu daðlarýndan birinin dizinin dibinde kurulmuþ küçük bir köydeyim... daha doðrusu, bu þirin köyde ikinci kez kýþ mevsimi geçiriyorum... buralarda kýþ Kasým'da baþlar, önce daðlar, sonra köy bembeyaz olur. Nisan sonuna kadar ilçeyle ve civar köylerle irtibat tamamen kesilir. Gün boyu, kocaman meþe kütüklerini çatýrdatarak, varilden yapýlmýþ sobamýzýn ýsýttýðý, iki yýl öncesine kadar Evdo (Abdurrahman) Emmi'nin samanlýðý, iki yýldýr da bizim okulumuz olan, toplam yirmi dört öðrencili, beþ sýnýf bir arada ders gören bu sýnýf-okulda öðrencilerle ders yapýyor, akþamlarý da köylülerle köy odasýnda toplanýp sohbet ederek vakit geçiriyoruz. Köyde bir avuç insan var ama, her akþam farklý konular buluyor, konuþuyor, eðleniyoruz. Bazý akþamlar kitap okuyorum köylülere, bazý akþamlar saz çalýyorum, türküler söylüyor, oyunlar oynuyoruz, bazý akþamlar çið köfte partileri yapýyoruz... Köyün yolu izi kapalý olsa da, sýkýlmýyoruz doðrusu. Evdo, kýrk- kýrk beþ yaþlarýnda, oldukça neþeli bir insan... Büyük oðlu Konya'da asker, büyük kýzý evli ve üç çocuðu var, küçük oðlu Sefer ve küçük kýzý Dilan ise benim öðrencilerim. Evdo köyün en zengini. Düzenli bir geliri var. Çünkü eþeði belediyede memur. Sabah eþeðiyle çýkýp ilçede mahalle aralarýndaki çöpleri topluyor. Akþam köye dönerken çay, þeker, tuz, gazyaðý gibi köylülere satabileceði temel gýda maddeleri yükleyerek fazladan bir gelir elde ediyor. Eþeðin yiyeceði belediye tarafýndan karþýlandýðý için Evdo'nun samanlýða ihtiyacý yok. Samanlýðý okul olarak kullanýyoruz. Köylüler ve öðrencilerim tarafýndan seviliyorum, bunu açýkça hissediyorum. Ama, Sefer beni diðerlerinden daha fazla sevdiðini hissettirmek için yoðun çaba sarfediyor, bu da gözden kaçacak gibi deðil. Aþýrý derecede sevilmemin nedeni ise, bu köydeki anne ve babalarýn, genelde tüm ülkedeki anne ve babalar gibi çocuklarýnýn saçlarýný bir kez bile okþamamýþ, yaptýklarý güzel þeyler için bir kez bile "aferin" dememiþ, veya "teþekkür" etmemiþ olmalarý. Oysa ben, maaþýmýn üçte birini çikolata ve bisküvilere 52
yatýrýyor, öðrendikleri bütün güzel þeyler oranýnda çocuklara daðýtýyorum. Çocuklarýn en çok istediði, en çok ihtiyaç hissettikleri þey ise, elimi onlarýn saçlarýnda gezdirmem. Bunu, onlarýn saçlarýný okþarken gözlerindeki ve dudaklarýndaki ifadeden anlýyorum. Doðrusu hem köylüleri hem talebeleri ben de seviyorum, ama Sefer'le daha fazla ilgilenmek zorundayým, çünkü Sefer, köyde benim yaþýma alttan ve üstten en yakýn yaþta olaný; on dört yaþýnda. Ben ise yirmi iki yaþýnda, yeni mezun bir öðretmenim. On beþ yaþ üstü gençler ya askerde ya da para kazanmak amacýyla gurbetteler. Derslerinden ziyade iç dünyasýný da çok deðiþik buluyorum Sefer'in. Tatil günleri çoðu kez köyün dýþýna çýkýp Sefer'le beraber geziyor, deredentepeden konuþuyor, arada bir, kendi çapýmýzda memleketi de kurtarýyoruz. Bir sabah Sefer ve Dilan okula geç kaldýlar. Sefer oldukça asýk suratlýydý. Geçip yerlerine oturdular. Dilan sýra arkadaþý Hatice'yle Kürtçe bir muhabbete tutuþtu, Sefer ise hiç beklenmedik bir þekilde hýçkýra hýçkýra aðlamaya baþladý. Yanýna gidip elimi baþýna koyar koymaz, baþýný kaldýrýp, "anlat" dememi beklemeden, gözlerimin içine bakarak; - Öðretmenim eþek hasta, dedi. Sýnýftan bir kahkaha yükseldi ama sýnýfa öyle bir bakýþ attým ki anýnda ses kesildi. - Nasýl hasta? dedim. - Uzanmýþ yatýyor öðretmenim. - Ya... yazýk! Peki ne yaptýnýz? - Babam bugün ilaç getirecek. - Korkma Sefer, ilaçlar verilirse bir þeyi kalmaz iyileþir. Akþam köy odasýnda da konu Evdo'nun eþeðiydi. Ya eþek ölürse? Kaç kiþinin rýzký o eþekten çýkýyor. Evdo onunla çöp taþýyor, maaþ alýyor. Akþamlarý köye kepek yüklüyor. Bahçeye gübre taþýyor. Yorgun argýn köye dönerken üzerine biniyor. Vs. vs. Eþeðin Evdo'ya ve dokuz nüfuslu ailesine kazandýrdýklarý sýralandý durdu geç saatlere kadar... Ertesi sabah Sefer biraz daha geç geldi. Kapýdan girer girmez; - Eþek nasýl oldu Sefer? dedim.
DERKENAR
- Öyle yatýyor öðretmenim. Sürekli ter akýyor her yerinden. Hiçbir þey yemiyor. - Ýlaçlarý getirdi mi baban? - Ýðne getirdi. Bu sabah bir tane vuruldu, akþam bir tane daha vurulacak. - Ýðne yapýlmýþsa iyileþir Sefer, üzülme artýk. Dilan sýra arkadaþý Hatice'yle habire konuþuyordu. Eþeðe bir þey olmasý halinde olabilecekleri düþünecek yapýya ve yaþa sahip deðildi henüz. Sefer ise eþek öldüðünde, para kazanmak için okuldan ayrýlmak zorunda kalacaðýný çok iyi biliyordu. Daha sonraki sabah hiç de iyi haberle gelmedi Sefer; - Annem babama kýzdý öðretmenim, "bu iðneler eþeði öldürecek" dedi. Karþý köyde bir dede varmýþ, bugün dedeyi getirecek babam. Akþam köy odasýnda yine Evdo ve eþeði konuþuldu. Üç yýl önce de Evdo'nun bir eþeði ölmüþ ama o eþek bunun gibi sülün deðilmiþ. Bu eþek bir atýn taþýdýðýný taþýrmýþ. Evdo bu eþeðe öyle güzel bakmýþ ki, tüyleri pýrýl pýrýlmýþ... Bir gün sonra, Sefer eþeðe yeni bir ilaç yapýldýðýný anlattý. Eþeðin üþüdüðünü söyleyen karþý köylü dede, eþeði daðlayarak ilaç yapmýþ. Kýzdýrdýðý bir demiri eþeðin bütün vücuduna deðdirerek daðlamýþ. Sefer; "Eþeðin bütün tüyleri döküldü öðretmenim." derken, elinde olmayarak da gülümsedi. Bu gülümsemenin altýnda bir inançsýzlýk vardý. Ben de inanmam böyle þeylere. Eþeðin derilerini cazýr cazýr yakmakla ne kazanýlýrdý ki ?
- Eþek kafasýný kaldýrdý, artýk yere koymuyor öðretmenim. - Kimin bedenini öyle yaksalar kafasýný yere koyamaz Sefer. dedim. Bütün sýnýf gülüþtü. Akþam bütün köylüler Evdo'nun evindeydik. Eþeðe Allah'tan þifa, Evdo'ya sabýr dileklerimizi ilettik. Ertesi sabah Sefer ve Dilan okula gelmediler. Bütün gün sýnýfta ölüm hakkýnda konuþtuk. Ýsmail'i haber getirmesi için Evdo'nun evine gönderdik. Çok geçmeden Ýsmail aðlayarak geri döndü. Eþek ölmüþ... Evdo'nun evinde herkes aðlýyormuþ... Sefer'lerin evlerinin direði, göz bebeði eþek kurtarýlamamýþtý... Bundan sonra Evdo nasýl taþýyacaktý belediyenin çöplerini? Köyden ilçeye nasýl gidip gelecekti? Yeni bir eþek satýn alacak parayý nereden bulacaktý? Eþek olmayýnca belediye maaþta vermezdi artýk... Dokuz nüfus ne yiyecek, ne içecekti? Bunlar benim kafamdaki düþüncelerdi o an için... Bir sonraki gün çocuklar anlattýlar eþeðin cenaze törenini. Kocaman bir ip baðlamýþlar eþeðin ayaklarýna. Hep birlikte dereye kadar çekip götürmüþler. Köyün altýndaki dereye pat diye atmýþlar. Çocuklar eþeðin götürüldüðünü seyretmiþler hep birlikte... Ýki ay sonra ilçeye giderken bir baktým o sülün gibi eþeðe... Her yanýný kurtlar kuþlar kemirmiþ, sadece iskeleti kalmýþ, derenin içinde yatýyordu.
53
DERKENAR
Fatih Akca
GECE SESLERÝ’NDE KUÞAK ÇATIÞMALARI Ayþe Kulin, karakterlerine elbiselerini baþarýyla giydirmeyi bilen bir isim. Kahramanlarýný hangi zaman dilimine, hangi mekana taþýrsa taþýsýn, onlarý canlý tutmayý, oranýn ayrýlmaz parçasý haline gelen getirmeyi baþarýyor. Bir önceki romaný "Nefes Nefese"de Ýkinci Dünya Savaþý ve Hitler soykýrýmý sýrasýnda bir aþký iþleyen Kulin, bu yeni romanýnda yine bir tarihi arka planla birlikte Türkiye'deki siyasî çalkantýlara ve kuþak çatýþmalarýna büyük bir titizlikle deðiniyor. Kitabýn ana kahramanýný belirlemek çok güç. Zamanda ileri geri gidiþlerle her karenin yeni bir kahramaný beliriyor. Kahramanlarýn sayýsýnýn çok olmasý, baþka bir ifadeyle belirgin bir kahramanýn olmamasý, romaný bir kiþi etrafýnda döndürme klasikliðini de yenmiþ oluyor. Kulin, her bölümde öne çýkan isimleri, baþka isimleri de güçlendirmek suretiyle sanki kasýtlý bir þekilde kahraman oluþturmamaya çalýþmýþ. Baþarý sayýlabilecek bu tutum, romanýn daðýlmasýna neden olabilecekken, çeþitli geçiþlerle Kulin, bunun üstesinden gelmiþ. Romanýn kendi anlatý zamaný günümüzde baþlayýp geriye doðru gidiyor. Ancak bu gidiþler ne anlatýmý günümüzden koparýyor ne de geçmiþte anlatýlan olayýn canlýlýðýndan bir þey kaybettiriyor. Yazar, geçmiþte olan olaylarý günümüzdeki karakterlerin hatýralarýndan yararlanarak 54
Gece Sesleri Ayþe Kulin Remzi Kitabevi
anlatýrken öylesine baþarýlý geçiþler yapmýþ ki, romanýn bir anda otuz kýrk yýl geriye gittiðini hemen anlayamýyorsunuz. Zamanda bu ileri geri gidiþler Ahmet Mithat Efendi'nin Musullu Süleymaný'ný çaðrýþtýrýyor. Musullu Süleyman'daki anlatý tekniðinin verdiði hazzý baþka bir romanda bulmasam da, Gece Sesleri, Musullu Süleyman'ýn biraz daha yumuþak geçiþlerle kurgulanmýþ modern versiyonuna benziyor. Aralarýndaki fark geçiþleri sezdirip sezdirmemekte… Mesela Musullu Süleyman'da köylülerin kahramanýmýzý çukura gömme sahnesi yarýda kesilerek baþka bir hadiseye geçiliyor. Arada anlatýlan olaydan sonra bir bakýyoruz kahramanýmýz iki bölüm önceki köyden çok farklý yerde ve bu þaþkýnlýðýmýz henüz geçmeden
yazar bizi yönlendirerek; "…þimdi siz kahramanýmýzýn gömülmekten nasýl kurtulduðunu, buraya nasýl geldiðini merak etmiþsinizdir. Durun anlatayým." diyor ve olayý anlatmaya baþlýyor. Ayþe Kulin ise, bu tür geçiþleri tek bir kelimeyle dahi belirtmiyor. Romanda özellikle kýz çocuklarý üzerine kurulu bir kuþak çatýþmasý var. Babasýnýn terk ettiði küçük kýz (Ayda), annesiyle hayatý beraber paylaþmak durumunda kalýyorlar. Annesinin baþkasýyla evlenmesiyle üvey baba sahibi olan Ayda, üvey babasýný öz babasý kadar sever. Üniversite yýllarýnda çeþitli siyasi eylemlere katýldýðý için annesiyle sürekli tartýþmak zorunda kalýr. Yýllar sonra Ayda'nýn da bir kýzý olur ve annesiyle neden tartýþtýysa, kýzýyla da ayný konular nedeniyle tartýþýr. Ancak roman ne küçük Ayda'nýn babasýz kalmasýndan, ne de Ayda'nýn kýzýyla tartýþmasýndan baþlar. Öðretim görevlisi olan Ayda, annesi hastaneye kaldýrýlýnca, Erzurum'da verdiði semineri býrakýp apar topar Ýstanbul'a gelmek zorunda kalýr. Yolculuk boyunca çocukluðuna gider gelir, annesini ve birlikte yaptýklarý seyahatleri anýmsar. Ýstanbul'a vardýðýnda annesi ameliyata alýnmak üzeredir; Ayda, geçmiþi acýlarla dolu olan dadýsý Ziynet ile buluþur. Ayný zamanda kendi kýzý Aslý'nýn derdindedir. Romanýn ikinci bölümü 1940'lý yýllarda, ilk bölümdeki ana kahra-
DERKENAR manýmýzýn üvey babasýnýn doðduðu yýllarda açýlýr. Ýlk okuduðumuzda, kendimizi bütünüyle farklý bir hikâyedeymiþiz gibi hissetsek de, karakterler ilk bölümden tanýdýðýmýz kiþiliklerdir. Aðanýn konaðýnda çalýþan Ziynet'in gençliðe adým attýðý yýllarda baþýndan geçen hazin olaylara tanýk oluyoruz. Bu olaylardaki sýrlar, kitabýn sonuna doðru okuyucuyu pek de þaþýrtmayacak bir biçimde ortaya çýkýyor. Roman, geçmiþ ve bugün arasýnda gidip gelirken, yazar hüzünlü finali günümüze saklamýþtýr. Ayþe Kulin, dört kuþaðýn iç içe geçmiþ hikayelerini anlatýrken arka planda bir ülkenin çalkantýlarýný, öðrenci eylemlerini ve darbelerini anlatýyor. Zamanýnda kendisi de eylemlerin içinde olan sol görüþlü anne, kýzý Ayda'nýn bu tür eylemlere katýlmasýna asla müsaade etmiyor. Ayda, annesinin kendisini sevmediðini, bencilliði nedeniyle izin vermediðini zannediyor. Oysa annesi, kýzýnýn bir felaketin
içine düþmesinden korkuyor. Annesi ameliyat masasýndayken günlüklerinden öðrendiði bu sýrla, yani aslýnda annesinin kendisini çok sevdiðini, korumak için kýsýtlamalar getirdiði gerçeðiyle karþýlaþmak onu büyük bir piþmanlýk içine atýyor. Ancak annesi ameliyat masasýndan kalkamadýðý için piþmanlýðýný, sevgisini, bu zamana kadar hep annesini suçluyor olmasýnýn utancýný ne yazýk ki söyleyemiyor. Ayda, annesinin ameliyatýna üzülürken, bir yandan da kýzýnýn eve gelmemesinden dolayý kaygýlanýyor. Kýzýnýn arkadaþlarý pek hoþuna gitmediði halde, kýzýna pek söz geçiremiyor. Gençliðinde annesinin kendisini kýsýtlamasýndan hoþlanmadýðý için karýmak istemezken, anne olmanýn verdiði sorumlulukla kýzý için endiþeleniyor, tartýþýyor da. Romanýn genelinde sürükleyici bir hava var. Ýlk cümleden son cümleye kadar tiyatro izliyormuþçasýna bir canlýlýk
var. Tiyatroda oyuncularýn nasýl karþýmýzda nefes alýþlarýný dahi görebiliyorsak, romanýn tamamýnda da herkesin nefesini duyacak kadar canlýlýk hakim. Ayþe Kulin, romanýn çeþitli bölümlerinde, ya Ayda'nýn aðzýndan ya da Ayda'nýn annesinin günlüðündeki sözlerden, -darbeyi yaþamýþ biri olarak- darbenin toplumu tüketmesinden bahsediyor. Bu yolla da ister istemez kendi politik görüþünü okuyuculara açýyor. Bazý bölümleri üçüncü tekil þahýs aðzýndan anlatan yazar, özellikle çok detay isteyen bölümleri yaþayanýn aðzýndan ya da yanýklarýn aðzýndan anlatýyor. Günümüzün keskin konularýndan biri olan baþörtüsü, tesettür konusunda öðretim görevlisi Ayda'nýn aðzýndan düþüncelerini ifade eden yazar, Orhan Pamuk'un Kar romanýnda dile getirdiði "baskýdan dolayý örtünüyorlar" tezini daha da kuvvetlendirmek için keskin cümleler kullanmýþ. Ancak yazarýn, bu konudaki görüþlerinde belli bir tutarlýlýða, bütünlüðe rastlamak zor. Belki de Türkiye'nin, Avrupa Birliði ile inançlar arasýna sýkýþmýþ toplumunun ikilemini anlatmak için kararsýz bir tablo oluþturdu. Gece Sesleri, yazarýn -þimdilik- en baþarýlý romaný. Tekniðiyle ve diliyle edebiyat kalitesini ortaya koyarken, kurgunun ve konunun ustaca þekillendirilmesi okuyucuyu sürüklüyor.
55
DERKENAR
Levent İkiz
ÖYKÜ NEREYE GÝDÝYOR? Öyküde yenilik çerçevesinde yeni açýlýmlar/ üsluplar beklediðimiz genç öykücülerimiz, edebiyatta esas olan eskilerden okuduktan ve zihinde damýttýktan sonra yazmaya yönelmenin ilk kýsmýný es geçiyorlar. Okumadan yazmaya yönelmek, ortaya çýkan öyküler itibariyle eli ayaðý tutmayan öyküler oluyor. Kahramanlar belli deðil, ne anlatmýþ ne anlatmamýþ belli deðil. Soba baþýnda bir anda uydurulan büyük dede masallarýna benzeyen öyküler çýkýyor ortaya. Kelime haznesini, Türkçe bilgisini, birikimini geliþtirmeden yazmaya çabalayan, yazdýklarýný söyleyen bir çok öykücünün yeterli birikimle söylemediklerini söylesek bile, bunu dinlemeyecek kadar kendilerini yükseklerde gördüklerini görüyor olmak üzüntü verici. Elbette, yazmakla öykülerinin dilini de kurgusunu da yerine oturacaklar ancak, bu süreç içinde edebiyatýmýzýn köklü birikimlerinden yararlanmayý deneseler, kendi haklarýnda hiç kötü olmaz. Zira, böylece yarýnlara kalabilecek öyküler oluþturabilirler. Aksi takdirde, kötürüm, yataða mahkum edilmiþ veyahut güneþ görmekten korkan karanlýk öykü örnekleri oluþturmalarýna katlanmaktan baþka yapacak bir þey yok. Türkçe'nin kelime haznesinden yoksun olan genç öykücüler, tekrarlara düþtükleri halde, öykülerini tekrar okumadýklarýndan mý, yoksa okuduklarýnda dahi bunlarý göremeyecek kadar yetersizliklerinden mi, bilemiyorum ama genç öykücüler yazdýklarýný baþkalarýna nasýl okutmayý düþünüyorlar. Normal eðitim iyi verilseydi, Türkçe öðretilseydi, edebiyat sevgisi verilirken, bilgisi eksik býrakýlmasaydý böyle þeylerle karþýlaþmayacaktýk. Bugün gelinen noktadan geriye dönmek için çeþitli edebiyat giriþimlerinin çabalarý oluyor. Bu giriþimlere destek vermek, onlarýn çabalarýna ortak olmak gerekiyor. Yeni öyküde karþýlaþýlan bu tür deðiþimlerin/ 56
bozulmalarýn yanýnda, edebiyata belki gerçek anlamda yenilik getirebilecek denemeler de yok deðil. Gerek biçimsel gerekse kurguda yapýlan deðiþiklikleri eminim edebiyat tarihçileri dikkatle izliyorlardýr. Onlarýn izlemelerinin kayda geçirilmesi açýsýndan önemi varken, edebiyatçýlarýn yeni açýlýmlarýn açýklarýný genç öykücülere haber vermek, bu surette de uyarmak vasýtasýyla önemli bir görevleri var. Bunu kaç kiþi yapýyor, orasý da muamma. Çünkü, ustalar hep gençler gelip sorsun istiyorlar; gençler de yazdýklarýna söz söyletmemek için ustalardan kaçtýklarýndan, öykü adýna kaygýlanan birkaç usta da, herkese ulaþmakta yetersiz kalýyorlar. Yapýlan yeniliklerden birisi de dilde yapýlan deðiþikliklerdir. Dili kullanmada daha farklý bir yön arayan genç öykücüler, farklý olduklarýný belirtmek için dilde deðiþim yapalým derken imlanýn gözünü patlatýyorlar. Ýyi yönde yapýlan deðiþiklerden en önemlisi, dilin sadeleþtirilmesi için, dilin gündelik dile yaklaþtýrýlýrken özünün korunmasý için ortaya konan çabalar. Bu çabalar hem dili korumaya hem de dilin farklý imkanlar bulmasýna neden olabilir. Öykünün bugün yakaladýðý ivme, her zamankinden daha iyi noktalara doðru gidebilir. Ama bunun için dili kullanmada, kurguda ve yazým tekniklerinde Türkçe'nin ve edebiyatýn sýnýrlarý içinde hareket etmek gerekiyor.
DERKENAR
DEÐERLÝ OKUYUCULARIMIZ ! Dergimizi, yeni daðýtým noktalarýmýzla beraber, bu sayýdan itibaren aþaðýdaki kitabevlerinden temin edebilirsiniz. ADANA
KARAHAN KÝTABEVÝ ZEND KÝTABEVÝ KÝTAPSAN KÝTABEVÝ
MERSÝN Tarsus
KÝTAPSAN KÝTABEVÝ TURUNÇ KÝTABEVÝ ANTÝXAHAF KÝTABEVÝ
ANTAKYA ERZURUM ESKÝÞEHÝR ZONGULDAK MARDÝN KONYA ÇANAKKALE
YENER KÝTABEVÝ ÜNÝVERSÝTE KÝTABEVÝ KÝTAPÇI & KÝTAPÇI MERDÝVEN KÝTAB. MNC KÜLT. SARAYI NÜVE KÜLTÜR MERKEZÝ OR-KA KÝTABEVÝ
ANTALYA
NOKTA KÝTAP KIRTASÝYE KUYUCU KÝTABEVÝ ELT KÝTABEVÝ
KIRÞEHÝR
DÜÞÜN KÝTABEVÝ GÜL KÝTABEVÝ
DENÝZLÝ RÝZE ADAPAZARI
YAPRAK KÝTABEVÝ ÇEMBERCÝ KÝTABEVÝ ÝLK SAHAF KÝTABEVÝ
KOCAELÝ
ÝZMÝT KÝTAP KULÜBÜ KELEPÝR KÝTABEVÝ GÜVEN KÝTABEVÝ
Gebze TRABZON
Akçaabat Akçaabat Akçaabat Akçaabat Beþikdüzü
ÝSTANBUL Beþiktaþ Fatih Fatih Beyoðlu Beyoðlu Beyoðlu Beyoðlu Beyoðlu Vezneciler Vezneciler Beyazýt Caðaloðlu Kadýköy Kadýköy Kadýköy Kadýköy Üsküdar Üsküdar
ALKIM KÝTABEVÝ AÐAÇ KÜLTÜR MERK. SILA KÝTABEVÝ MEPHÝSTO ADA KÝTABEVÝ ÝSTÝKLAL KÝTABEVÝ PANDORA KÝTABEVÝ SÝMURG KÝTABEVÝ PINAR KÝTABEVÝ MEKAN KÝTABEVÝ SAHAFLAR KÝTAP SRY. BÝREY KÝTABEVÝ GENÇ MEPHÝSTO ALKIM KÝTABEVÝ FÝNAL KÝTABEVÝ KHALKEDON KÝTAB. KIZ KULESÝ KÝTABEVÝ Ýskele Gazete Bayii(Eminönü Ýskelesi)
ÜÇYOL KÜLTÜR MERKEZÝ ÇAÐRI KÝTABEVÝ DERYA KÝTABEVÝ KÝ-PA KÝTABEVÝ DENGE KIRTASÝYE AYVAZ KIRTASÝYE 17 ÞUBAT BÜFESÝ GENÇLÝK KÝTABEVÝ
ANKARA
BÝLÝM VE SANAT KÝTAB. DOST KÝTABEVÝ GALERÝ KÜLTÜR MERKEZÝ KARE KÝTABEVÝ TURHAN KÝTABEVÝ
ÝZMÝR
ÝSKENDERÝYE KÝTABEVÝ ÝLPA KÝTABEVÝ KABÝLE KÝTAPÇILIK PAN KÝTABEVÝ YAKIN KÝTABEVÝ
57
DERKENAR
Ali Osman Kurun
AÇAN ÝLK ÇÝÇEK Açan ilk çiçek öptü eski viran baðlarda, Avcumu bir hâtýra gizli dudaklarýyla. Kalbime düþlerin en toy atýný baðlar da Günler geçer ýrmaktan söðüt yapraklarýyla. Güz biter ve baðrýmýz üstündeki sýzlayan 'dað', Durgun sularýn gümüþ aynasýnda serinler. Yamaçlarda dalgýn bir rüyayý seyreder bað, Yüreðim Zaman'ýn o 'müthiþ' sesini dinler...
58
DERKENAR
Öylesine soğuk, öylesine buzlu, yanıyor ona değen parmakları insanın! Ona dokunan her el ürküyor! -İşte tam da bu sebeple, kimileri onun akkor halinde olduğunu düşünüyor. (Friedrich NIETZSCHE) 59
DERKENAR
K Ü T Ü P H A N E
Gogol’un Ýzinde dörtlüsünün ilk kitabý “Aydýnlanma deðil, merhamet” Rusya’nýn deðiþen ve bu deðiþimin hýzýna yetiþmek için deðerlerinden vazgeçen toplumu anlatýlýyor. Daha çok askeri bir deðiþimmiþ gibi görünse de, Rusya’nýn toplumsal deðiþimi akþamdan sabaha deðiþecek kadar hýzlý oluyor. Rusya’nýn meþhur oyuncaklarý matruþkalar, bir biri içine geçmiþ deðiþim halkalarýný temsil ediyor adate. Belki de birinin içine saklanmýþ daha çok küçülen Rusya’yý iþaret ediyor. Alev Alatlý’nýn kaleminden sürükleyici, düþündürücü ve baþyapýt olabilecek bir eser.
Alev Alatlý AYDINLANMA DEÐÝL, MERHAMET! Everest - Roman
Erkek kýlýðýna girerek masal anlatýcýlarýný Elsa Sophia von Kamphoevener dinlemiþ, zamanla onlardan biri haline TÜRK MASALLARI gelmiþ olan Elsa’nýn, sefir babasý nedeniyle Osmanlý topraklarýný Gendaþ Kültür - Masal dolaþýrken, Anadolu topraklarýndan derlediði masallardan oluþuyor Türk Masallarý. Elsa, Dünya Savaþlarý’nýn ardýndan, göçer yaþamýn yavaþ yavaþ tükenmesi karþýsýnda, ustasý olan masal anlatýcýsý Fehim’e verdiði sözü tutamayarak, bu eþsiz masallarý kaybolmamasý için yazýya geçirmiþ. Türklerin en önemli hazinelerinden, sözlü geleneðin yýldýzlarý masallarýmýzýn derlemesinin günümüz okuruyla buluþmasý çok önemli. Osmanlý Devleti’ni, günümüz Türkiye’sini ve Yeni Dünya Düzenini karþýlaþtýrmalý bakýþla inceleyen Pala, toplumlarýn deðer yargýlarýna odaklanýyor. Toplumlarýn kültür mirasýnýn önemine deðinirken, Amerika’nýn Irak’a girdiðinde müzelerin, saraylarýn ve kütüphanelerin yaðmalanmasýna izin vermesini kültürel iþgalin uygulanmasý olarak görüyor. Bu yolla toplumlarýn düþüncelerinin dahi yönlendirileceðini bilenler, tarihteki bütün zorbalar gibi fiili iþgali gerçekleþtirdikten sonra, mutlaka o toplumun kültürünü de yýkmýþlardýr. Týpký, Hülagu Han’ýn Baðdat’ý, Baðdat kütüphanelerini yýkmasý gibi...
Ýskender Pala DÜÞTE KALAN Kapý - Deneme
Yedi þairin hatýralarýnýn toplandýðý bu Hilmi Yücebaþ eser, edebiyat tarihinin önemli YEDÝ ÞAÝRDEN HATIRALAR vesikalarýndan biri. Abdullah Cevdet, Sâmih Rifat, Celâl Sâhir, Ýhsan L&M - Ýnceleme Hamamî, Halil Nihat, Ýbrahim Alâettin ve Enis Behiç’in hayatlarý merkez alýnarak edebiyatýmýzýn bir dönemimin dedikodularý, hadiseleri gün ýþýðýna çýkýyor. Edebiyat kavgalarý, þiir tartýþmalarý, yayýncýlýk serüvenleri arasýnda, dün olan hadiselerin benzerlerinin bugün de olduðunu görüyoruz. Þairlerin hayatlarýna sadece þiirleriyle bakmak yetmiyor her zaman, onlarý diðer yönleriyle de tanýmak þiirlerindeki iþaretleri artýrýyor. 60
DERKENAR Yýlmaz Karakoyunlu Yorgun Mayýs Yýlmaz Karakoyunlu Kýsraklarý'nda Cumhuriyet'in kuruluþ yýlYORGUN MAYIS KISRAKLARI larýndan 1960'a kadar uzanan bir dönemi romanlaþtýrmýþ. Olaylar gerçek... Doðan Kitap - Aný Roman Karakayonlu'nun kývrak anlatýmýyla kaleme aldýðý hüzünler, acýlar, sevinçler de gerçek... Ya aþklar, aþklar da gerçek... Nazým Hikmet'in, Yahya Kemal'in, Adnan Menderes'in aþklarý... Ve gerçek olan iki þey daha var: mahpusluklar ve idamlar... Karakoyunlu’nun kaleminden edebiyatýmýzýn ve siyaset sahnemizin önemli isimlerinin aþklarýný, aþklarýndaki kýrýlgan tarafý okuyacaksýnýz. Sert duruþlu adamlarýn kýrýlganlýklarýný anlatmýþ Yýlmaz Karakoyunlu. Lüblanlý ünlü yazar Emin er-Reyhanî, Arap Göç Edebiyatý’nýn önde gelen temsilcilerindendir. Yazarýn farklý bir biçim, deðiþik bir üslup ile kaleme aldýðý bu eserinde; deðiþime uðramýþ, ilaveler yapýlmýþ ve çarpýtýlmýþ dinî deðerlerin baskýn olduðu geleneðin, yenilikçi modern medeniyet ve teknoloji karþýsýnda çýrpýnýþýný; dinin, sosyal ve siyasî bir güç olarak tükeniþini anlatýyor. Uzun adý “Hayvanlar Krallýðýnda Üçlü Dayanýþma” olan eserin, fabl örneði olduðunu, ayný zamanda tiyatral bir özellik taþýdýðýný da söylemek gerekir. Toplumun deðer yargýlarýný çürüten davranýþlar yerilmiþ bu kitapta.
Emin er-Reyhanî ÜÇLÜ DAYANIÞMA Anka - Roman
Çýraðan sefalarý, lâle seyirleri, zevk ve Ahmet Refik eðlence âlemleri, ilim sohbetleri ve musiki FATMA SULTAN ziyafetleri ile mühürlenmiþ Lâle Devri’nin mahzun simasýdýr Fatma Sultan... Dört L&M - Hatýrat yaþýnda iken dillere destan bir düðünle Silâhdar Ali Aða ile evlendirilen, eþinin þehit olmasý üzerine on iki yaþýnda dul kalan, ikinci evliliðini on dördünde, elli yaþlarýndaki Nevþehirli Ýbrahim Paþa ile yapan bahtsýz bir hayat... Ýnce dimaðýna yaþadýðý felâketleri sýðdýramayan, yirmi dokuz yaþýnda, solgun bir mezar taþýna nakþedilen birkaç mýsradýr Fatma Sultan... Keder ile sevincin, aþk ile ýstýrabýn, ihtiþam ile sadeliðin kucaklaþtýðý bir hikâye... Gerçeküstücülüðün isim babalarýndan Paul Eluard’ýn ilk karýsý Gala’ya yazdýðý tutku dolu mektuplar. Þair kavgalarý, savaþ yýllarý, geçim sýkýntýlarý, çalkantýlý sanat çevreleri, iliþkiler, ihanetler, ayrýlýklar... Eluard’ýn kaleminden tarihe canlý tanýklýk yapýyoruz. Ressamlarýn, þairlerin, devrin politikacýlarýnýn tutumlarý iki kiþi arasýndaki mektuplara olanca canlýlýðý ve samimiyetiyle yansýmýþ. Günümüzde mektubun ölmüþ olmasý, bu tür kitaplara ilgiyi bir kat daha artýrýyor olabilir. Ancak “Gala’ya Mektuplar” tüm bunlarýn ötesinde baþka bir deðer taþýyor; mektuplarý kaleme alan dünya edebiyatýnda yazdýklarýyla yer etmiþ biri.
Paul Eluard GALA’YA MEKTUPLAR Yapý Kredi Kültür - Mektup
Amerika’nýn bugün sahip olduðu tüm Murat Zelan deðerler, kahramanlar, teknik buluþlar, AMERÝKA... YOK akýmlar, müzikler, eðlence türleri ve -belki de hepsinin merkezinde duran insanlar Birey - Ýnceleme aslýnda Amerikalý deðiller. Onlarýn sahip olduklarý deðerler, düþünce yapýlarý hep baþka yerlere benziyor ya da oluþturulmaya çalýþýlan kazanýmlar hep baþka yerlerden aþýrýlýyor. Amerika’nýn kültürel geçmiþini, kara kýtasý olarak bulunuþundan sonraki süreçte, Amerikalý olma bilincini nerelerden taþýdýklarý insanlarla kazanmaya çalýþtýklarýna þaþkýnlýkla tanýk oluyoruz. Ýçimize sokulmaya çalýþýlan deðerlerin kökenini bilmek durumundayýz. 61
DERKENAR Abdülhamid Han, devlet idaresindeki di- Ahmet Mithat Efendi siplinsizliðe son vermek, asrýn gerektirdiði ÜSS-Î ÝNKILÂP hürriyetçi reformlarý gerçekleþtirmek, haricî münasebetleri yoluna koymak ve mem- Selis - Tarih leketi imar etmek için kollarý sývayýp icraata baþladýðýnda, devletin bu durumunu ve yapýlan icraatý tarihe geçirmek maksadýyla, bu inkýlabýn tarihini yazmak vazifesini zamanýn kudretli kalemlerinden Ahmet Mithat Efendi’ye vermiþti. Yazar da, hem bu görevini hakkýyla yerine getirmek için hem de toplumun, devletin daha iyi yönetilmesinde katkýlar saðlamak için yoðun bir çalýþma içine girer. Bu kitap, tüm o çabalarýn ýþýðýnda tarihi bir vesika olarak karþýmýzda. Ortadoðu’nun “kopuþ yüzyýlý”nda, ardý arkasý kesilmeyen savaþ, sefer, isyan ve masal, efsane çaðlarýnda “Gerçeðe benzer yalanlar” içinde yaþanýrken, “Yalana benzer gerçeklikler” peþinde aþka ve hakikat bilgisine ermek isteyen bir müneccimin, yani bir “Yýldýzsayan”ýn geleceði öðrenme tutkusu... Tutkunun en akýl almaz ve en yasak olanýnda kan kesilip giden bir ömrün hikâyesi.. Geleceði tutkuyla özlemenin romaný... “Yýzdýzsayan tarihte var olmayý denerken, simgelerle, sezdirilerle, çaðrýþtýrmalarla ölüm-aþk-gelecek üçgeninde özlü bir romana iþaret ediyor.” (Selim Ýleri, Cumhuriyet)
Haldun Çubukçu YILDIZSAYAN Gendaþ Kültür - Roman
Ýtalya’nýn büyük Romantik Giacomo Leopardi üçlüsünden biri, ayný zamanda HÝSSELÝ KISSALAR Avrupa Romantik akýmýnýn en ünlü yazarlarýndan biri olan Yapý Kredi Kültür - Edebiyat Giacomo Leopardi, yazdýðý metinlerde -doðal olarak- þiirsel bir dil kullanmaktadýr. 1824 yýlýnda henüz yirmi altý yaþýndayken yayýnladýðý “Hisseli Kýssalar” dönemin eleþtirmenleri tarafýndan, felsefi içeriði olumsuz ve yýkýcý olarak nitelenerek tepkiyle karþýlandý. Ancak, günümüzde önemli klasik yapýtlar arasýnda sayýlan kitap, çeþitli hikâyeler, diyaloglar aracýlýðýyla okuyucuya insani deðerleri ön plana çýkaran mesajlar veriliyor.
BÝZE
GELEN
DÝÐER
KÝTAPLAR
Bin Renk Bir Ömür, Osman Öndeþ, Remzi, Aný Libera, Robert Pinget, Yapý Kredi, Roman Ihlamur Aðacý-Ýpin Ucu, Vüs’at O. Bener, Yapý Kredi, Oyun Arap Poetikasý, Adonis, Yapý Kredi, Eleþtiri Kýrýlma Noktasý, Yiðit Bener, Yapý Kredi, Roman Henry Sen Neden Buradasýn 2, Ýsmet Özel, Þule, Deneme Dahi Hükümdarlar, Hasan Alakese, Okul, Tarih Sadakat ve Aþk Farký, Canan Ceylan, Ahsen, Ýnceleme Arasokaklarýn Tarihi, Dücane Cündioðlu, Gelenek, Düþünce
62