Yıl: 8 Sayı: 94 - Fiyatı: 12 TL
Editör
Sahibi Nebevi Hayat Yayınları Adına Turhan Güncü Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Yılmaz Tashih, Redaksiyon Metin Ulusoy Grafik, Tasarım Yakup Hazman Yönetim Merkezi Reklam ve Abone İşleri Güneşli Mh. 1300. Sk. No: 36 Bağcılar/İst.
H
amd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salat ve selam Rasûlullah ve sellem’e,
sallallahu aleyhi
ailesine, ashabına ve kıyamete
kadar onun izinde gidenlerin üzerine olsun. Değerli okuyucularımız,
Abone ve Dağıtım Sorumlusu: Metin Ulusoy
Düşüncelerin altüst edildiği, hak ile batılın
Tel-Faks: (0212) 515 65 72
müminlerin çeşitli şeytani yollarla saptırılmaya
GSM & Whatsapp : (0533) 056 83 19
çalışıldığı şu zamanda İslam inancının temel
Web ve Sosyal Medya:
esaslarını öğrenip savunmaya şiddetli ihtiyaç
twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayat instagram.com/nebevihayatdergisi dergi.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com
vardır. Ta ki iman ile küfür, tevhid ile şirk ayırt
Abone Şartları 2020 Yılı Yurt İçi Abonelik Bedeli: 120 TL Hesap Numarası Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Hesabın Adı: Turhan Güncü İban: TR77 0020 5000 0083 3827 1000 02 Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevi Hayat Aylık Dergi(Türkçe) Baskı: Step Ajans Matbaacılık Göztepe Mah. Bosna Cad. 11 Bağcılar, İst. Tel: 0212 446 88 46, Sertifika No: 45522 Eylül 2020 Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aitti.
birbirine karıştırıldığı ve dinlerinde samimi olan
edilsin, yaratılanlar Yaradan’a karıştırılmasın. Böylelikle müminler dünyada da ahirette de kurtuluşa ersin ve mesut olsunlar. Nebevi Hayat Dergisi olarak biz de bu ayki kapak konumuzu şirk olarak belirledik ve “Amellerin Zehri Şirk” başlığı altında inceledik. Nebevi Hayat Yayın Ailesi olarak Rabbimizden niyazımız kıyamet gününde tüm okurlarımızı, bizi, bizden önce gelmiş ve bizden sonra gelecek bütün Müslümanları dünyadayken şirkten beri bir şekilde yaşamış olarak diriltmesidir, âmin. Selam ve dua ile…
İçindekiler Büyük Şirk Hakan Sarıküçük
04
Küçük Şirk/ Riya Üzerine Mülahazalar Ahmet İnal
12
KUR'AN-I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR Dünya Ve Ahiret’te Islah Olmanın Yolu: Namazı Korumak M. Sadık Türkmen
21
NEBEVÎ DAMLALAR
Takva ve Güzel Ahlak Sahibi Olmak Yener Yılmaz
26
Kavramlar Tevhid Kavramı - 5 Mahmut Varhan
34
Gündem Analiz Salgın Hastalıklar ve İmtihan Nedim Bal
42
İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi Abdullah b. Zübeyir Cihan Malay
51
Osmanlı Sonrası İslam Dünyası Dünden Bugüne Yemen Muhammed Eyüp
56
Nebevi Aile Kadın ile Erkek Arasındaki Farklar Halime Yılmaz
60
KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük
BÜYÜK ŞİRK
H
amd; isim ve sıfatla-
Konumuz olan büyük şirk
rında eşsiz ve bir tek
meselesi
olup her türlü eksik-
lardan önce şirkin ne olduğu
likten münezzeh olan Allah’a, Salat
ve
selam;
ümmetine
hakkındaki
meselesine
izah-
değinmemiz
gerekir.
rehber olup onlara tevhidi ve
Şirk
şirki öğreten ve Allah’a şirk
anlamı: “Ortak edinmek yani
koşmaktan sakındıran Rasû-
birisini başka birisine ortak
lullah sallallahu aleyhi ve sellem’e,
etmektir.”
Allahu
rahmeti,
Terim anlamı ise “Rububiyet,
bereketi, affı ve inayeti de
ibadet, isim ve sıfatlar konu-
şirkin her çeşidinden sakınan
sunda Allah ile birlikte bir
Muvahhid mümin erkek ve
ortak veya benzer (eş, denk)
kadınların üzerine olsun.
edinmek” demektir.
Eylül 2020
4
Teâlâ’nın
kelimesinin
sözlük
Kur’an ve sünnetten deliller Allahu
kokusu taşıyan amellere ise kavram
Teâlâ’ya ortak koşmanın (şirkin)
karmaşasına vesile olmasın diye şirk
ve O’na ortak (denk) edinmenin
denilmemiş, günah denilmiştir.
kimi zaman dinden çıkardığına, kimi zaman da dinden çıkarmadığına delalet etmiştir. Bu sebeple İslam âlimleri şirki büyük şirk ve küçük şirk olmak üzere iki kısma ayırmışlardır.
Cumhur ulema, tevhid ve şirki çeşitli kısımlara ayırma gereği görmemişler, tevhid ve şirkten her birini “inançta tevhid” ve “inançta şirk” diye kısımlara ayırmışlardır. Zira cumhur,
belirttikleri
şekilleriyle
Bizim konumuzu teşkil eden büyük
tevhidin her yönlü tevhidi, şirkin de
şirke
rububiyet,
her türlü şirki içerdiğine inanmış-
ulûhiyet, isim ve sıfatlar gibi sadece
lar, bu itibarla onları alt kısımlara
Allahu Teâlâ’ya yapılması gereken
ayırma gereği görmemişlerdir.
gelince
kulun;
ve O’nun hakkı olan şeyleri Allahu Teâlâ’nın
dışında
bir
yere
sarf
etmesidir. Büyük
Şirk
(Şirkul-Ekber),
kulu
dinden çıkaran dolayısıyla yaptığı amelleri yok eden ve cehennemde ebedi olarak kalmasına sebep olan şirktir. Bu hususta Yüce Mevlâ şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını
bağışlamaz.
Bunun
dışındakini
dilediğinden
bağış-
lar. Kim, Allah’a ortak koşarsa, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür.” (Nisa, 116) “… Kim, Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz, Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehennemdir.
Zalimlerin
hiçbir
yardımcısı da yoktur…” (Maide, 72)
Bu şirke misal; Allah’tan başkasını ilah edinmek, ona yalvarmak, ondan yardım beklemek ve benzeri davranışlardır. dönemlerinde
Nitekim bir
cahiliye
kısım
putlara
tapıp her şeyi onlardan beklemek bunun en bariz örneğidir. Bu şirk kimi zaman, putlara tapanların
(putperestler)
kabirlerde
yatan ölülere ve gaybtaki kimselere yalvaran kimselerin yaptıkları gibi açık şirk olur. Kimi zaman da Allahu Teâlâ’dan başka ilahlara tevekkül eden (onlara güvenen) kimselerin veya münafıkların şirk ve küfrü gibi gizli şirk olur. Zira onların şirki dinden çıkaran ve sahibinin cehennemde ebedi kalmasına sebep olan büyük şirktir. Fakat bu şirk gizli şirktir. Çünkü müna-
Cumhur ulemaya göre şirk denilince
fıklar Müslüman olduklarını göster-
yalnız bu mahiyette olan şirk anlaşı-
mekte küfür ve şirklerini gizlemek-
lır. Bunun alt seviyesinde olan ve şirk
tedirler. Dolayısıyla münafıklar, dış
Muharrem 1442
5
görünüşüyle değil de iç görünüşleriyle müşrik kimselerdir.
Büyük şirk, kimi zaman şu sözlü meselelerde olur: - Allah
azze ve celle’den
başkasının
Büyük şirk kimi zaman şu itikadi meselelerde olur:
gücünün
- Allahu Teâlâ ile birlikte yaratan,
rıp yakarmak, O’ndan başkasın-
dirilten, öldüren, bu kâinata sahip olan veya bu kâinatta tasarruf hakkına sahip başka birisinin olduğuna inanmak
yetmediği
bir
konuda,
Allahu Teâlâ’dan başkasına yalvadan imdat ve yardım istemek ve O’ndan başkasına sığınmak. Allahu Teâlâ’dan başkası, ister bir peygamber, ister bir veli, ister bir melek,
- Allahu Teâlâ tarafından gönde-
ister bir cin veya isterse başka bir
rilen peygamberlerin dinine aykırı
mahlûk olsun. Bütün bunlar, insanı
olsa bile, dilediğini helâl ve dile-
dinden çıkaran büyük şirktir.
diğini de haram kılma konusunda kendisine
itaat
edilen
kimseler
- İslam dini ile alay etmek,
gibi, Allah Teâlâ ile birlikte mutlak
-
anlamda
benzetmek,
itaat
edilmesi
gereken
başka birisinin olduğuna inanmak.
Allahu
Teâlâ’yı
yarattıklarına
- Allahu Teâlâ ile birlikte başka bir
- Allahu Teâlâ’yı sever gibi, O’nun
yaratıcının veya rızık verenin veya-
yarattığı
hut da kâinattaki işleri çekip çevi-
bir
varlığa
sevgi
ve
muhabbet besleyerek sevgi ve tazim konusunda o varlığı Allahu Teâlâ’ya ortak koşmak. Bu, Allahu Teâlâ’nın asla bağışlamayacağı büyük şirktir. - Allahu Teâlâ ile birlikte gaybı bilen başka birisinin olduğuna inanmak da büyük şirktir. Bu şirk, Rafıziler ile aşırı tasavvufçularda ve genel olarak batıni tarikatları gibi İslam
renin olduğuna inanmak. - Bütün bunlar, büyük şirktir ve Allah Teâlâ’nın asla bağışlamayacağı en büyük günahtır.
Büyük şirk, kimi zaman da şu fiilî meselelerde olur: -
Allahu
Teâlâ’dan
başkasına
dininden sapmış bazı fırkalarda
kurban kesmek,
çokça vuku bulan şirktir.
-
- Allahu Teâlâ’dan başka birinin
kılmak, secde etmek veya Allahu
yalnızca Allah’a ait olan rahmeti,
Teâlâ’nın
O’nun gibi rahmet ettiğine ve kulla-
kanunlar koymak ve insanlara bu
rın günahlarını bağışladığına, onları
kanunlara uymalarını ve bunlarla
affettiğine ve onların günahlarını
hüküm vermelerini onlara zorunlu
sildiğine inanmak da büyük şirktir.
kılmak.
Eylül 2020
6
O’ndan
başkası hükmüne
için
namaz
benzeterek
- Müminlere karşı, kâfirlere destek
Yine
olmak ve onlara yardım etmek.
buyurulduğu gibi şayet Allah’tan
Cumhur ulemaya göre şirk, Allahu Teâlâ’nın zatının birliğine muhalif olan veya sıfatlarının yahut fiillerinin yalnız O’na ait olduğuna ters düşen inançtır. Bu da şu şekillerde
aşağıda
zikredilen
ayette
başka ilahlar olsaydı, her ilah kendi yarattıklarını
alıp
diğerlerinin
yarattıklarından ayırırdı. Her ilah kendi yarattıklarıyla baş başa kalır, emir ve yasaklarını onlara gönderirdi. Böylece kâinatta, nizam, inti-
belirginleşir:
zam, düzen ve disiplin diye bir şey
1. Allahu Teâlâ’nın Zatının Birliğine İmanı Bozan Şirk
olmazdı. Gerçek ise bunun aksini
Bu birden çok ilahın olduğuna inanmakla ortaya çıkar. Allahu Teâlâ bu şirk türünün batıl olduğunu beyan etmiştir. Zira gerçekten Rab olanın mülküne herhangi bir kimsenin ortak
olması
imkânsızdır.
Aksi
ispatlamaktadır. Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah
hiç
çocuk
edinmemiş-
tir. Onunla birlikte hiç bir ilah da yoktur. Eğer öyle olsaydı her ilah kendi yarattığına hükmedip onu istediği yöne götürürdü.
Ayrıca
onların bir kısmı diğerine üstün
takdirde Rabbliğine gölge düşer.
gelmeye çalışırdı. Allah, müşrik-
Çünkü
lerin taktıkları sıfatlardan münez-
Rab,
kendisinin
dışında
her varlığı yaratandır. Yaratanın, başkasının yaratığı olması akıl dışıdır. Zira bu hal acizliği gerektirir. Acz ise her şeyi yaratan Rabbe asla yakışmaz.
de ifade edildiği gibi eğer Allah’tan ilahlar
Daha önce de izah edildiği gibi Allahu Teâlâ’nın zatının birliğine ortak
koşma
şirkine
Hristiyan-
lar düşmüşler, İsa aleyhisselam’ın da
Diğer yandan, şu ayet-i kerîmede başka
zehtir.” (Müminun, 91)
olsaydı,
Allah’ın
mülkünde ve hâkimiyetinde O'na galip gelmeye bir yol ararlardı. “(Ey Peygamber!) Şöyle de: ‘Eğer iddia ettikleri gibi Allah ile beraber başka ilahlar olsaydı, o takdirde
Allah ile beraber ilah olduğunu ve Allah’ın ona hulul ettiğini (girdiğini) iddia etmişlerdir. Allahu Teâlâ Kur’an’da Hristiyanların bu şirkini reddederek şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki: ‘Allah, Meryem oğlu İsa Mesih’tir’ diyenler kâfir olmuşlardır. (Ey Muhammed!) De ki: “Allah, Meryem oğlu İsa Mesih’i,
Arş’ın sahibi olan Allah’a üstün
anasını ve bütün yeryüzündekileri
gelmenin yollarını ararlardı.”
helak etmek istese, O'na karşı kim
(İsra, 42)
bir şey yapabilir? Göklerin, yerin
Muharrem 1442
7
ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah’a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir.” (Maide, 17)
Evet madem ki Hz. İsa, helak olmayı bizzat kendisinden uzaklaştırmaktan aciz, ulûhiyetin gerçeği olan “lahut”un kendisine girerek bir Rab olduğu nasıl iddia edilebilir? O halde bu bir iftira ve kuruntudur. Şirkin ta kendisidir. Gerçek şu ki Hristiyanlar, yaratılanı yaratan, acizi kudret sahibi yaparak derin bir sapıklığa düşmüşler ve böylece, Allahu Teâlâ’nın buyurduğu gibi küfrün bataklığı içine yuvarlanmışlardır. “Şüphesiz ki: ‘Allah, üç ilahın üçüncüsüdür.’ diyenler, kâfir olmuştur. Oysa tek bir ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, şüphesiz, onlardan inkâr edenlere, can yakıcı bir azap isabet edecektir.” (Maide, 73)
2. Allah’ın, Sıfatlarında veya Fiillerinde Birliğine İmanı Bozan Şirk Bu da, Allah’ın sıfatlarında veya fiillerinde ortağı olduğuna inanmakla ortaya çıkar. Bundan kurtulmak için şunlara kesin olarak iman etmek gerekir: a. O’nun sıfatlarında veya fiillerinde herhangi bir ortağı yoktur: Binaenaleyh Allah’ın dengi veya benzeri olduğu asla düşünülemez, hayal dahi edilemez. Bu hususta
Eylül 2020
8
Yüce Mevlâ şöyle buyurmaktadır: “…Allah’ın hiçbir benzeri yoktur…” (Şura, 11)
“Kötü sıfatlar ahirete iman etmeyenlerindir. En yüce sıfatlar ise Allah’ındır. O, her şeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nahl, 60)
“Allah için benzetmeler yapmaya kalkmayın. Muhakkak Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Nahl, 74) “O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O halde sen O’na ibadet et ve O’na ibadetinde sabırlı ol. Zaten O’nun benzeri bir başka ilah bilir misin ki?” (Meryem, 65) "O’nun hiçbir dengi yoktur." (İhlas, 4) b. Allahu Teâlâ kendisinin dışındaki bütün varlıkları yoktan var edendir: Bu itibarla herhangi bir şeyin, bir yaratılan tarafından var edildiğine inanmak, açık bir şirktir. Zira bu, Allahu Teâlâ’ya fiillerinde ortak koşmaktır. Yaratmanın yalnız Allah’a ait olduğu hususunda Yüce Mevlâ şöyle buyurmuştur: “…İyi biliniz ki yaratmak ve emretmek ancak Allah’a mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah, yüceler yücesidir.” (A’raf, 54) “Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O, her şeyin üzerine vekildir.” (Zümer, 62)
“Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer.
d. Allah’ın bilgisi her şeyi kuşat-
Onların seçme hakkı yoktur. Allah
maktadır:
onların ortaklarından münezzehtir ve yücedir.” (Kasas, 68)
Bu itibarla herhangi bir yaratılanın bilgisinin Allah’ın bilgisine
“Sizi de yaptıklarınızı da yaratan
benzediğini veya ona yakın oldu-
Allah’tır.” (Saffat, 96)
ğunu düşünmek şirktir. Mesela
“Yüceler
yücesi
olan
Rabbinin
ismini tespih et. O, her şeyi yaratıp düzene koydu. Her şeyi bir ölçüye göre takdir etti. Doğru yolu gösterdi.” (Ala, 1-3) c. Yalnız Allah’ın dilediği olur:
herhangi bir kişinin gaybı bildiğine
inanmak
bu
kabildendir.
Cahiller, itibar ettikleri bir kısım insanlara bu sıfatı vererek yer yer şirke düşmüşlerdir. Allah’ın ilgisinin kuşatıcı, kullarınınkinin çok az olduğu hususunda Yüce Mevlâ
Bu itibarla herhangi bir yaratıla-
şöyle buyurmuştur:
nın dilemesiyle bir şeyin olacağını
“‘…Rabbim ilmiyle her şeyi kuşat-
düşünmek şirktir. Yalnız Allah’ın dilediğinin olacağı hususunda şöyle buyurmuştur: “Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz hiçbir şey dileyemezsiniz.” (Tekvir, 29) “Allah dilemedikçe siz hiçbir şey
mıştır. Düşünmez misiniz?’ dedi.” (Enam, 80)
“…Ey Rabbimiz! Rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır…” (Mümin, 7) “…Size ilimden yalnız az bir bilgi verilmiştir.” (İsra, 85)
dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah her
e. Yasaları Allah koyar:
şeyi bilendir, hüküm ve hikmet
Allahu Teâlâ'nın tek yaratan ve
sahibidir.” (İnsan, 30) “Senin elinde bir şey yoktur. Allah ya onların tevbelerini kabul eder veya onlara azap eder. Çünkü onlar zalimlerdir.” (Âl-i İmran, 128) “(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. O, hidayete erecekleri çok iyi bilir.” (Kasas, 56)
tek
yöneten
olması
hasebiyle,
kendisine ait birçok hususiyeti ve özelliği vardır. Bunlardan biri de yasaları koyması, helal ve haramı belirlemesi, yasak olanı ve serbest bırakılanı bildirmesidir. Binaenaleyh, kim yasa koymayı veya helal ve haramı belirlemeyi, Allah’ın dışında herhangi bir fert veya topluluğa verecek olursa, Allah’a ortak koşmuş olur. Zira Yüce Mevlâ, hem kâinatı yoktan var eden, hem
Muharrem 1442
9
bağlı
kalanlar,
yasa
koyanları
Allah’a ortak koşmuş olurlar. Nitekim şu ayet-i kerimenin manası bunu ifade etmektedir: “Onlar
(Yahudi
ve
Hristiyan-
lar) hahamlarını ve papazlarını Allah’ın dışında Rabler edindiler.” (Tevbe, 31)
Bu ayette zikredilen kitap ehli, hahamlarının
ve
papazlarının
kâinatı yarattığına inanmıyorlar ve onlara herhangi bir ibadet de yapmıyorlardı. Fakat onlar, Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den sallal-
lahu aleyhi ve sellem
gelen şu hadisin
izah ettiğine göre, hahamların ve papazların
koydukları
yasalara
bilerek ve isteyerek itaat ediyorlardı. Böylece onları Rabler edinmiş oluyorlardı. de
onu
düzenleyen
kanunları
koyandır.
ve Hiç
gerekli Halık
yaratıklarını düzensiz, başıbozuk bırakır mı? Elbette ki bunun cevabı “Hayır” olacaktır. Evet, yasaları Allah koyduğundan, onun dışında
Adiyy b. Hatim
radıyallahu anh
diyor
ki: Boynumda altından bir haç bulunarak Rasûlullah ve sellem’in
lah
sallallahu aleyhi
yanına geldim. Rasûlul-
sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ey Adiyy
bu putu üzerinden at!” dedi ve Tevbe Suresi’nden şu ayeti okuduğunu
yasa koyanları, Yüce Mevlâ Allah’a
duydum:
ortak koşulanlar diye sıfatlandır-
ve papazlarını Allah’ın dışında
mış ve şöyle buyurmuştur: “Yoksa
Rabbler
onların Allah’ın izin vermediği
sallallahu aleyhi ve sellem
şeyi, kendileri için dinden bir
et onlar haham ve rahiplerine ibadet
şeriat (yasa) yapan ortakları mı
etmiyorlardı. Fakat onlar bir şeyi
Görüldüğü gibi Allah
helal kıldıklarında onu helal sayı-
izin vermediği halde yasa koyan-
yorlar, haram kıldıklarında da onu
ların yasalarına hür iradeleriyle
haram kabul ediyorlardı.” (İşte bu
var?”
(Şura, 21)
Eylül 2020
10
“Onlar
hahamlarını
edindiler.”
Rasûlullah
dedi ki: “Dikkat
Allah’tan başkasını Rab edinmek
kendisine şirk koşulmasını bağış-
demektir.)
lamaz, ondan başkasını da diledi-
(1)
f. Kâinatı yönetme yalnız Allah’a
(Nisa, 48-116)
2. Sâhibi için Cennetin haram
aittir: Allah’ı fiillerinde birlemeye ters düşen
ğine bağışlar.”
ve
kulu
şirke
düşüren
düşünce ve inançlardan biri de kâinatın sevk ve idaresinin Allah’ın dışında herhangi bir yaratığa ait olduğuna veya Allah’la birlikte onun da yetkisi dâhilinde olduğuna inanmaktır.
Kâinatı
yönetenin
kılınmasına sebep olarak ebedî cehennemde Allah
kalmayı
azze ve celle
gerektirir.
şöyle buyurmakta-
dır: “Şüphesiz ki her kim, Allah’a şirk koşarsa, muhakkak Allah ona cenneti haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”
(Maide, 72)
yalnız kendisi olduğu hususunda
3. Yapılan tüm amellerin boşa
Yüce Mevlâ şöyle buyurmaktadır:
gitmesine sebep olur. Allah azze ve celle
“Gökten yeryüzüne, bütün işleri idare edip yürüten O’dur.”
(Secde, 5)
şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: Eğer Allâh’a
Bu konuda tasavvuf erbabının,
şirk koşarsan elbette amelin boşa
şeyhleri hakkındaki çeşitli taşkın
çıkar ve elbette hüsrana uğrayan-
ifadeleri
lardan olursun.” (Zümer, 65)
ve
Şiilerin
imamları
hakkındaki aşırı düşünceleri asla doğru değildir. Zira Allah’ın tek yöneticiliğine gölge düşürmektedir. (2)
Bütün burada zikredilenler, imanın aslına ters düşen ve ona zıt olan davranışlar olup sahibini İslam dininden çıkarır. Rabbimiz, bizi
Büyük Şirkin Zararları:
ve ehlimizi şirkin büyüğünden ve
Büyük şirkin kişiye birçok zararı
Teâlâ’dan affını ve onun âfiyetini
bulunmaktadır. Bunlardan başlıca
dileriz, Allahumme âmin…
küçüğünden muhafaza etsin. Allahu
üç tanesi şöyledir: 1. Allahu Teâlâ’nın bağışlamayacağı en büyük günahtır. O şöyle buyurmaktadır: “Doğrusu Allah,
1. Tirmizî, Tefsîr, Sureti Tevbe, bab: 10, hn. 3095. (Tirmizî, bu hadisin garib olduğunu sadece Abdusselam b. Harb’den geldiğini, hadisin ravilerinden olan Ğutayf b. A’yen’in de hadiste tanınmış bir kimse olmadığını söylemiştir. 2. Bu konuda Hasan Karakaya hocamızın “İslam Akaidi” isimli kitabından istifade edilmiştir.
Muharrem 1442
11
KAPAK DOSYA Ahme İnal
KÜÇÜK ŞİRK/ RİYA ÜZERİNE MÜLAHAZALAR İbadetleri “el-Alim” olan Allah’ın değil de “elalem”in beğenisine sunmanın adı olan riya gerek itikadi gerekse ahlaki açıdan Müslümanla bağdaşmayacak bir haslettir. Bu hasletin kırıntısının dahi olması kişiye afet olarak yeter.
A
ltınıyla
gümüşüyle,
elmasıyla
mücevhe-
yoksa kesilsin hayat damarlarımız
niye
yaşıyoruz
ki?
riyle bin bir zenginliğe
İmanımız yoksa kurusun bu
sahip şu fani dünyada sahip
eller diller, Allah için değil-
olabileceğimiz
kıymetli
lerse niye varlar ki? İmanımız
şey imanımızdır. İmanımızı
imtihan için gönderildiğimiz
kaybetmişsek dünyalar bizim
şu geçici hayatta tek serma-
en
olsa ne çare!
yemizdir.
Dünyanın tüm süsü şaşası bir
alternatifi
bulunmayan
sermaye…
Bizi
araya gelse “La ilahe illal-
rundan
Telafisi
olmayan,
ateş
koruyacak
tek
çukucennet
lah?” sözünün tek bir harfine
ırmaklarına ulaştıracak kadar
eşdeğer olabilir mi? İmanımız
güçlü bir sermaye… Para ile
yoksa yansın bu dünya, içinde
makam ile kıyaslanmayacak
neyimiz
kadar değerli, yanında tüm
Eylül 2020
12
var
ki?
İmanımız
meselelerin
teferruat
sayılacağı
kadar da mühim bir sermaye… İşte tüm mesele bundan ibaret…İslam, tüm ahkamını bu değerli sermaye üzerine
inşa
eder.
Müslümana
yöneltilen emir ve yasakların hepsinin ana merkezinde iman ve onu koruma çabası vardır. İman yoksa namaz da yoktur oruç da zekât da hac da… Aklımıza gelebilecek ibadetlerin hiçbirisi iman olmadan bir değer ifade etmez edemez. İman sıfırların başında tüm asaletiyle ve dikliğiyle duran “bir” gibidir. Varlığı her sıfıra kat kat değer katarken
asla bir çıkış yolunun bulunmadığı tüm Müslümanlar tarafından açık bir şekilde bilinir. Bundan dolayı kalbinde azıcık bir imanı olan
mümin
dahi
bu
tehlikeli
alana yaklaşmak istemez. En azın-
yokluğu da onları rakamlar çöplü-
dan aleni ve kasti bir şekilde bu
ğünden ibaret kılar. İşte bundan
sınırı aşma gibi bir gaye içerisinde
dolayı İslam demek iman demektir.
bulunmaz.Öte yandan insanoğlu-
İslam’ın
nun en büyük düşmanı olan şeytan
temel
kaynakları
olan
ilahi kitabımız Kur’an ve sünnetin temel gayesi, imanı zedeleyecek unsurları ortadan kaldırmak ve onu daha güçlü bir hale getirmektir. Bu açıdan, karşımıza çıkan her İslami bilginin imanımızı ya koruma ya da daha mükemmel bir hale getirme amacı taşıması gerektiğini bilmek zorundayız.
da boş duracak değildir. Hz. Âdem efendimizden beridir insanoğlunun yakasını bırakmayan ve milyonlarca kişi üzerinde acemiliğini atan şeytan reddedileceğini bildiği için çoğu zaman insana yaklaşırken şirkin açık olanıyla değil de gizli olanıyla ya da büyük olanıyla değil de küçük olanıyla yaklaşır. Yapmış olduğu bu aldatmaca ile mümin-
İslam ahkamının imanı koruma
leri aleni olarak Allah’a ortaklar
gayesiyle yaptığı en büyük atılım
koşan bireylere dönüştüremese de
“Şirk”i en tehlikeli yasak olarak
geri planda muvahhid olma özel-
kabul etmesidir. Şirk yani Allah’a
likleri ellerinden alınmış halde
bazı şeyleri ortak koşmak imanı
bırakır. Bu da onun için büyük bir
kesinkes yok edeceği için Müslü-
başarı müminler içinse korkunç bir
manın asla yaklaşamayacağı bir
kayıptır. Efendimiz
sınırdır. Şirkin ne kadar büyük
sellem
bir zulüm olduğu, müşrikler için
sine karşı çekincesini açıkça beyan
sallallahu aleyhi ve
şeytanın bu tehlikeli desise-
Muharrem 1442
13
etmiş
Gizli olan riya ise tek başına kişiyi amele sevk etmemekle birlikte Allah rızası güdülen ameli hafifletip sevabını azaltan riyadır. Her gece teheccüd namazı kılmayı adet edinmiş bir kimsenin o gece kendisine namaz ağır geldiği halde misafiri geldiği için canlanıp namazın ona hafif gelmesi örneğinde olduğu gibi. Burada kişi ibadetini daha sakin bir şekilde eda edecekken misafirin bulunma durumu onun namazdaki canlılığını arttırmış ve gizli bir şekilde riyaya düşmesine sebep olmuştur. Çünkü yaptığı ibadetin görülüp görülmemesi arasında kalbinde farklı bir hisse kapılan kişide riyanın bir şubesi var demektir. Riyanın tamamen yok olması için yapılan ibadetin insanlar tarafından görüldüğünde de görülmediğinde de aynı duyguların hissedilmesi şarttır.
ve
müminlere
sahip çıkma hususunda reçeteler sunmuştur. İmam Ahmed ve İmam Taberi’nin sahih bir senetle rivayet ettiği hadisi şerifte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey insanlar! Şirkten sakının! Muhakkak ki o, karıncanın sessiz ve yumuşak yürüyüşünden daha gizlidir." buyurdu. Allah’ın dilediği biri sordu: "Karıncanın sessiz yürüyüşünden daha gizli olan bu şirkten nasıl sakınacağız?" Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem:
14
"Şöyle
deyin: Ey Allah’ım! Bildiğimiz şeylerde şirk koşmaktan sana sığınıyor bilmediğimiz şeylerde senin affını istiyoruz." Efendimiz
sallallahu aleyhi ve sellem
bu
hadisi şerifinde şirkin gizli olan çeşidinden bahsetmiş ancak bunun tam olarak ne olduğunu beyan etmemiştir. Alimlerimiz bu ve benzeri hadislerden hareketle şirki küçük-büyük ve açık-gizli olarak tasnif etmekle (sınıflandırmakla)
birlikte
küçük
şirkin riya olduğunu belirtmişlerdir. Bu görüşlerine dayanak olarak da şu hadisleri delil olarak göstermişlerdir: “Ümmetim için korktuğum şeylerin en korkuncu, Allah’a şirk koşmaktır. Ben, güneşe, aya taparlar, puta taparlar demiyorum. Ancak Allah’tan başkası için yapılan ameller ve gizli şehveti kastediyorum.” buyurmuştur. (1) 1. İbn Mace, Zühd, 21
Eylül 2020
imanlarına
Efendimiz bir defasında da:
namaza başladıkları zaman tembel
- Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirktir, buyurmuştu.
Allah’ın Rasûlü?” diye sordular. Efendimiz
riş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.” (Nisa, 142)
Yanındakiler “Küçük şirk nedir ey
Rasûlullah
tembel kalkarlar, insanlara göste-
şu
Şimdi ayet-hadislerde bu şekilde geçen ve müminlerin kesinlikle
cevabı
verdi:
sakındırıldığı riya kavramını daha yakından inceleyelim
- Riya, yani gösteriştir. Kıyamet günü insanlar amellerinin karşılığını alırlar-
Riya Nedir?
ken, Allahu Teâlâ riya ehline 'Dünya-
Kısaca “gösteriş yapmak” olarak
dayken kendilerine mürailik yaptığı-
bildiğimiz bu kavramı âlimlerimiz;
nız/amellerinizi göstermek istediğiniz
“Allah’tan
kimselere gidin! Bakın bakalım onların
ğunu kazanma düşüncesiyle amelde
yanında herhangi bir karşılık bulabile-
ihlası terk etme”
cek misiniz?' buyurur.”
eder görünerek kulların takdirini
Efendimiz
(2)
sallallahu aleyhi ve sellem'in
küçük şirk olarak nitelendirdiği riya, Kur’an-ı Kerim’de inkârcı ve münafıkların özellikleri arasında zikredilmiştir.
başkasının
kazanmayı Allah’tan
hoşnutlu-
; “Allah’a itaat
(3)
isteme” başkası
;
“ibadeti
için
yapma,
(4)
ibadetleri kullanarak dünyevi çıkar peşinde
olma;
Allah’ın
emrini
yerine getirmek maksadıyla değil insanlara gösteriş olsun diye iyilik
“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret
yapma” (5); “insanların görmesi ve
gününe inanmadığı halde malını
takdir etmesi için ibadeti açıktan
gösteriş için harcayan kimse gibi
yapma”
başa kakmak ve incitmek suretiyle,
mıştır.
yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın...” (Bakara, 264) “Münafıklar çalışırlar.
vb. şekillerde tanımla-
(7)
Haris el- Muhasibi ise riyanın ağır ve hafif derecelerinin bulunduğunu
Allah’ı
Allah’ta
(6)
aldatmaya onların
belirtir. Ağır olanı, kulun Allah için
bu
yapılması gereken ameli insanlara
çabalarını başlarına geçirir. Onlar
gösteriş için yapması, hafif olanı
2. Ahmed, c. V, 428-429 3. Et-Ta’rifat, Riya mad. 4. Gazali, c. III, s.297 5. Kurtubi, c. V, s.422, c. XX, s.212 6. İbni Hacer, c. XXIV, s.130 7. TDV, Riya mad.
Muharrem 1442
15
da sırf Allah için yapılması gereken ibadeti hem Allah’ın hem kulların hoşnutluğunu kazanmak
Riyanın daha da gizli olanı; amelini tamamen ihlasla yapan ve teşhir edilmesini kesinlikle istemeyen kişinin ibadetinin elde olmayan sebeplerden dolayı duyulması ve akabinde kişinin kalbinde oluşan sevinçtir. Buradaki durumun da riya sayılmasının sebebi kalpteki duyguların farklılık göstermesidir. Amel işlenirken riya gayesi olmasa da sonradan kalpte oluşan duygular ona bu çirkin sıfatı bulaştırmıştır. Bu nedenle, her Müslümanın yaptığı bir ibadetten dolayı son nefesini verinceye kadar ihlasını korumak için mücadele etmesi kaçınılmazdır. Çünkü şeytan kişinin kalbini otuz yıl öncesinde yapmış olduğu bir iyilikten dolayı bile kaydırabilir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “karıncanın sessiz ve yumuşak yürüyüşünden daha gizli” olarak tarif etmesindeki hikmet de böylesi durumlar olsa gerek.
için ifa etmesidir.
Anlaşıldığı
(8)
üzere insanlara gösteriş yapma niyeti arttıkça ihlas azalmakta ve kulun bu sebeple çekileceği hesabı zorlaşmaktadır.
Riya Çeşitleri Nelerdir? İbnul Cevzi rahimehullah “Minhacul Kasıdin ve Müfidus Sadıkin” isimli eserinin “Riyakarlık” bölümünde riyanın açık ve gizli olmak üzere ikiye ayrıldığını bunların da kendi içlerinde derecelerinin bulunduğunu söyler. Açık olan riya, kişiyi tek başına amel işlemeye sevk eden riyadır. Normalde kılmadığı halde başkalarına iyi görünmek için namaz kılan ya da namazını sırf insanlara gösteriş olsun diye uzatan kişinin durumu böyledir. Burada kişiyi harekete geçiren asıl unsur Allah’ın rızası değil insanlar tarafından beğenilme arzusudur. Gizli olan riya ise tek başına kişiyi birlikte
amele Allah
sevk
etmemekle
rızası
güdülen
ameli hafifletip sevabını azaltan riyadır. Her gece teheccüd namazı kılmayı adet edinmiş bir kimsenin o gece kendisine namaz ağır geldiği halde misafiri 8. Er-Riaye li-Hukukillah, s. 163-178
Eylül 2020
16
geldiği için canlanıp namazın ona
“karıncanın sessiz ve yumuşak
hafif gelmesi örneğinde olduğu
yürüyüşünden daha gizli” olarak
gibi. Burada kişi ibadetini daha
tarif etmesindeki hikmet de böylesi
sakin bir şekilde eda edecekken
durumlar olsa gerek.
misafirin bulunma durumu onun namazdaki canlılığını arttırmış ve gizli bir şekilde riyaya düşmesine sebep
olmuştur.
ibadetin
Çünkü
görülüp
yaptığı
görülmemesi
arasında kalbinde farklı bir hisse kapılan kişide riyanın bir şubesi var demektir. Riyanın tamamen
İzahlardan da anlaşıldığı üzere riya son derece tehlikelidir. Bu durumdan ise ancak Allah’ın kendilerine hayırlar ihsan ettiği sıddıklar ve muhlisler kurtulabilir.
Riyanın Tezahürleri Nelerdir?
yok olması için yapılan ibadetin
Riya duygusu her davranışta kendi-
insanlar tarafından görüldüğünde
sini
de görülmediğinde de aynı duygu-
tezahürleri vardır. Haris el-Muhâ-
ların hissedilmesi şarttır.
sibî bu göstergeleri beş ana başlıkta
Bu riyanın daha da gizli olanı;
toplayarak “beden, dış görünüş,
amelini tamamen ihlasla yapan ve
teşhir
edilmesini
kesinlikle
istemeyen kişinin ibadetinin elde olmayan sebeplerden dolayı duyulması ve akabinde kişinin kalbinde oluşan sevinçtir. Buradaki durumun da riya sayılmasının sebebi
gösterebileceği
için
sayısız
söz, amel ve sosyal çevreyle ilişkilere dindarlık süsü verme” şeklinde sıralamaktadır. Bir kimsenin ahiret endişesi taşıdığını göstermek için yüzüne kederli bir görüntü vermesi; oruçlu olduğu bilinsin diye sesi kısılmış, gözlerinin feri sönmüş bir
olduğumuz
hal takınması; abidler ve zahidler
üzere kalpteki duyguların farklı-
gibi saçı başı dağınık görünmesi;
lık göstermesidir. Amel işlenirken
konuşmalarında
riya gayesi olmasa da sonradan
alim ve zikir ehli bir kimse olduğu
kalpte oluşan duygular ona bu
izlenimi uyandırmaya çalışması;
çirkin
Bu
rüku ve secde gibi rükünlerde uzun
nedenle, her Müslümanın yaptığı
süre durarak namazı uzatması, keza
bir ibadetten dolayı son nefesini
oruç ve hac gibi ibadetlerinde titiz
verinceye kadar ihlasını korumak
bir dindar görüntüsü sergilemesi;
için mücadele etmesi kaçınılmaz-
ilim ve din ehlinden olduğunu,
dır. Çünkü şeytan kişinin kalbini
ilimde ve dinde yüksek bir merte-
otuz yıl öncesinde yapmış olduğu
bede
bir iyilikten dolayı bile kaydırabi-
amacıyla alimler ve abidlerle düşüp
lir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
kalkması bu beş şeklin örnekleri
yukarıda
zikretmiş
sıfatı
bulaştırmıştır.
hikmet
bulunduğunu
sahibi,
hissettirmek
Muharrem 1442
17
arasında yer alır. Muhâsibî, dünya
aleyhi ve sellem’in
hayatına düşkün kişilerin sayılan
hadisi anlatacağım’ buyurdu. Sonra
beş yolla gösteriş yaptığını ancak
bayıldı.
dindarlık süsü verilerek yapılan riyakarlığın
bundan
daha
kötü
olduğunu belirtir. (9)
bana anlattığı bir
Ayıldığı zaman ‘Olur, sana Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in,
benimle
onun arasında hiç kimsenin olma-
Riyanın Sonuçları Nelerdir?
dığı, doğrudan Rasûlullah
Riyanın kişiyi sevaptan mahrum
hadisi anlatacağım.’ dedi ve ikinci
etmekle başlayıp onu cehenneme
defa bayıldı. Ayıldığı zaman yine
odun olmaya sevk edecek kadar
‘Sana
Rasûlullah
çeşitli ve tehlikeli sonuçları vardır.
sellem’in
bizzat bana anlattığı, arada
Bu konuda sözü Ebu Hureyre
radıyal-
hiçbir kimsenin olmadığı bir hadis
bırakıyor ve rivayet ettiği
anlatacağım.’ dedi ve sonra üçüncü
lahu anh’a
aleyhi ve sellem’in
hadisin iliklerimize kadar işlemesini temenni ediyorum. Rasûlullah
sallallahu
bana anlattığı bir
sallallahu aleyhi ve
veya dördüncü defa bayıldı. Tekrar ayıldığında ‘Sana anlata-
sallallahu aleyhi ve sellem,
cağım. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve
riyakâr kimselerin kıyamet günkü
sellem’in
hallerini bize şöyle anlatır: Ukbe b.
hiç kimsenin olmadığı bu evde
radıyallahu anh’dan
Müslim
rivayetle
benimle kendisinden başka
anlattığı bir hadisi anlatacağım. sallallahu aleyhi ve sellem’den
Şüfey b. Mati’ el-Esbahi radıyallahu anh
Rasûlullah
şöyle buyurdu:
işittim, şöyle buyuruyordu:
“Medine’ye geldim, hemen mescide
‘Kıyamet günü olunca, Allah, arala-
girdim. Bir de baktım ki insanlar bir
rında hükmetmek için kullarına iner.
adamın etrafında toplanmışlar. ‘Bu
Her ümmet diz çökmüştür. İlk çağrılan,
kim?’ diye sordum. ‘Ebu Hureyre’
Kur’an’ı ezberlemiş bir kimsedir. Allahu
dediler. İnsanlar dağıldığında ona
Teâlâ ona: ‘Kulum! Rasûlüme indir-
yaklaştım: ‘Ey Ebu Hureyre! Bana,
diğimi sana öğretmedim mi? buyurur.
aranızda
olmadığı,
O da ‘Evet ya Rabbi!” der. Allah ‘Sana
sallallahu aleyhi ve
öğrettiklerim noktasında ne yaptın?’
işittiğin bir hadisi naklet’
buyurur. O da ‘Rabbim! Geceleri ve
dedim. O da ‘Olur, sana Rasûlullah
gündüzleri onunla namaz kılardım’
sallallahu aleyhi ve sellem’den,
benimle
der. Allah ona ‘Yalan söyledin!’ buyu-
onun arasında hiç kimsenin olma-
rur. Melekler de ona ‘Yalan söyledin!’
dığı, doğrudan Rasûlullah
derler. ‘Aksine, filan kari’dir (Kur’an-ı
hiç
kimse
doğrudan Rasûlullah sellem’den
9. TDV, Riya mad.
Eylül 2020
18
sallallahu
güzel okur) denilmesini istedin. Nitekim bu da sana denildi. Git bugün senin için katımızda hiçbir şey yoktur’ derler.
Netice İbadetleri “el-Alim” olan Allah’ın değil
de
“elalem”in
beğenisine
Sonra mal sahibi getirilir. Allah ona
sunmanın adı olan riya gerek itikadi
‘Kulum! Sana nimet vermedim mi?
gerekse ahlaki açıdan Müslümanla
Seni üstün kılmadım mı? Sana genişlik vermedim mi?’ buyurur. O da: ‘Evet ya Rabbi!’ diye cevap verir. Allah ‘Sana verdiğim şeylerle ne yaptın?’ diye sorar. O da ‘Ya Rabbi, akrabaya ihsanda bulunur, tasadduk eder ve daha birçok şeyler yapardım’ der. Allah ona ‘Yalan söyledin!’ der. Melekler de ona ‘Yalan
bağdaşmayacak
bir
haslettir.
Bu
hasletin kırıntısının dahi olması kişiye afet olarak yeter. Bir olan Allah azze ve celle’yi
memnun etmek durur-
ken yüzlerce hatta binlerce insanın beğenisi için canhıraş çalışmak, ter dökmek, sıkıntı çekmek felaket
söyledin!’ derler. ‘Aksine sen, ‘filan
değil de nedir? Bir insanın böylesi
cömerttir’ denilmesini istedin. Nitekim
bir cendereye girmesi ancak iman
bu da sana denildi. Git, bugün senin için
eksikliği ve karakter bozukluğu ile
katımızda hiçbir şey yoktur’ derler.
izah edilebilir. Zira bu alçak vazi-
(Bundan sonra) Katledilmiş biri çağırılır. Allah ona ‘Kulum! Sen hangi yolda öldürüldün?’ diye sorar. O da ‘Ya Rabbi! Senin için ve senin yolunda’ der. Bunun
yeti ne sahih bir inanç ne de selim bir karakter kabul eder. Müslüman fert imanından aldığı güç ile daima kendinden emin bir duruş sergiler.
üzerine Allahu Teâlâ ‘Yalan söyledin!’
Onun tek derdi tüm nimetlerin sahibi
buyurur. Melekler de ona ‘Yalan söyle-
olan Allah’ı razı etmektir. Dilinden
din!’ derler. ‘Aksine sen, ‘filan cesaret-
dökülen kelimeler de yalnızca ve
lidir’ denilmesini istedin. Nitekim bu
yalnızca şunlardan ibarettir:
da sana denildi. Git, bugün senin için katımızda hiçbir şey yoktur’ buyurur.
“Şüphesiz
benim
namazım
da
diğer ibadetlerim de yaşamam da
Ebu Hureyre (devam etti): “Sonra
ölümüm de âlemlerin Rabbi olan
Rasûlullah
Allah içindir.” (En’am, 162)
sallallahu aleyhi ve sellem
elini
dizime vurdu. Sonra ‘Ey Ebu Hureyre! Bu üç grup, kıyamet günü kendileriyle ateşin tutuşturulacağı, Allah’ın yarattıklarının ilkleridir’ buy urdu.” (10) 10. Müslim, İmâret 152, Hadis no: 1905; Tirmizî, Zühd 48, Hadis no: 2383
Muharrem 1442
19
Hz. Peygamber (sav): “(İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının.” dedi. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram: “Onlar nelerdir ya Rasûlallah?” dediler. Bunun üzerine Rasûlllah (sav) şöyle buyurdu:
Allah’a şirk koşmak
Sihir
Allah’ın haram kıldığı cana kıymak
Faiz yemek
Yetim malı yemek
Savaştan kaçmak
Suçsuz namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144
KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR M. Sadık Türkmen
DÜNYA VE AHİRET’TE ISLAH OLMANIN YOLU: NAMAZI KORUMAK “Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken de –yolcu olan müstesna– gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculuk halinde bulunursanız yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse ya da kadınlara dokunup da – bu durumlarda – su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprağa yönelin (teyemmüm edin); yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.” (Nisa, 43)
Muharrem 1442
21
B
u ayet-i kerime şehadet keli-
sarhoş olan kişi için durum nasıl
mesinden sonra İslam’ın en
olur acaba? Ayeti kerime nazil
belirgin
olan,
olduğu zaman içki tüketimi henüz
yerine göre şehadet kelimesinin
yasaklanmış değildi. Ancak içki-
tasdiki olan namazı ve onun muha-
nin zararının faydasından daha
şiarlarından
fazasını bize emretmektedir. Çünkü namaz hem dünyada hem de ahirette diğer amellerimiz ve hesabımız için bir mihenk taşıdır. Namazı düzgün olan kişinin münkerden ve fahşadan mahfuz olacağı Kur’an’ın bize müjdesidir. Yine kişinin ameller arasında
ilk
sorguya
çekileceği
şeyin namaz olacağı ve namazdan hesabını verenin diğer amellerden de hesabının kolay olacağı dinimizin beyanları arasındadır. Şehadet
kelimesinin
delili
olan
namazın muhafazası ve gereken etkisini
göstermesi
süresinde bulunanlar
için
namazlarında ve
gaflet
rivayetle
sallallahu aleyhi ve sellem
riyada
içerisinde
olanlar kınanmıştır. Enes lahu anh'dan
Maun
radıyal-
Rasûlullah
şöyle buyurdu:
"Sizden biri uyuklar halde namaz kılacaksa onu bıraksın, uykusunu alsın ve böylece namazda ne söylediğini
fazla olduğu fikri Müslümanlarda hakimdi. Özellikle Hz. Ömer yallahu anh’ın
radı-
içki ile alakalı kesin bir
hükmün nazil olması için Allah’a dua ettiği vakidir. İşte böyle bir ortamda Hz. Ali
radıyallahu anh
tan
rivayet edilen şu hadise meydana geldi: O diyor ki: “Abdurrahman b. Avf bizim için yemek tertipledi ve bizi davet etti. Bu yemekte bize şarap ikram etti. Şarap bizim akıllarımızı aldı. Namaz vakti gelince içimizden birini imamlığa geçirdiler. Namazda şunu okudu: De ki ey kafirler! Sizin taptıklarınıza tapmam. Biz sizin taptıklarınıza taparız”. Bunun üzerine Allah şu hükmü indirdi: “Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın...” (Bu rivayet İbn Ebi Hatem’de geçmektedir. Buna yakın bir rivayet
bilsin. -Hadisin başka lafızlarında-
Tirmizî’de de geçmektedir.) (2)
“belki namazda kendisine af dileğinde
Böylece Müslümanlar namazlarını
bulunacakken kendisine sövme yoluna gidebilir” buyurulmuştur. (1)
daha sıhhatli eda etmek için içkiden nispeten uzaklaşmış oldular. Artık
Normal halde olan ve günlük haya-
yatsı namazından sonra içki içiyor-
tını sürdürmeye güç yetirebilen
lardı ve sabaha kadar kendilerine
biri için durum bu olduğuna göre
geliyorlardı.
1. Müslim, hadis no.786 2. Tirmizî, hadis no: 3026
Eylül 2020
22
İslam’ın ilk dönemlerinde içkinin bu denli hassas bir şekilde toplumdan
sökülüp
atılmasına
çalışıl-
ması bugün içkinin kesin haram olduğunu bilen bizler için tuhaf karşılanabilir. Her türlü işkenceye sabreden, hicretlere çıkan, cihad meydanlarında canlarını seve seve feda eden bir topluluğa karşı neden böyle bir yol izlenmişti? Bu konuda Hz. Aişe
radıyallahu anha
validemiz şu
hikmeti nakletmiştir: Kur’an’dan ilk inenler cennet ve cehennemi
halde
anlatan
İnsan-
larda mümin yine Rabbine namaz
lar İslam’a girince helal ve haram
kılarak yaklaşmakla mükelleftir.
bildiren hükümler inmeye başladı.
Kelime manası kastetme, yönelme
Şayet ilk inen ayetler içki içmeyin
olan teyemmüm müminin Allah’a
deseydi insanlar: “Biz içkiyi ebedi-
yönelmesinde en güzel bir araç
yen bırakmayız derlerdi.’’
olarak
karşımıza
Hülasa,
İslam
Ayeti
kısa
sürelerdi.
kerimede
sarhoşluk
verici
şeylerden sonra namazın muhafazası için manevi korumanın da sağlanması emredilmiştir. Mümin, Rabbinin huzuruna çıktığında onu Rabbine bağlanmaktan uzaklaştıran tüm engellerden korunmalıdır. İşte gusül ve namaz için ayrı ayrı muhafaza
edilmesi
gereken
abdestin
korunması da imani bir meseledir. Bunun için Peygamber ve sellem
sallallahu aleyhi
efendimiz buyurmuştur ki:
“Abdesti ancak mümin kişiler korur.” (3)
kullanılamadığı
durum-
çıkmaktadır.
kulun
Rabbi
ile
bağını en zor şartlarda olsa bile sağlayarak onun sıratı müstakimde ilerlemesini kolaylaştırmıştır. Müfessir Ebu Hayyan, el-Bahrul Muhit isimli eserinde şu kıssayı anlatır: “Rivayet edildiğine göre Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem
seferlerin-
den birinde sahabe ile beraber idi. Aişe radıyallahu anha’ya ait bir gerdanlık kaybolmuş bundan dolayı da yanlarında su olmadığı bir halde iken Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem
ve insanlar
onu bulmak için kalkmışlardı. Tabi
Gusül ve namaz abdesti için su
Ebu Bekir
bulunmadığı
hastalıktan
çok kızmıştı. Kızına ‘Yanlarında su
dolayı değişik vesilelerle su olduğu
yokken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
veya
radıyallahu anh
Hz. Aişe’ye
3. Müsned, 2/169
Muharrem 1442
23
Hanımlara dokunmak ile ilgili bahsi bir sonraki bölümde ele alacağız. Bu sayılan sebepler esnasında su bulunamadığı takdirde teyemmüm yaparak abdest alınabilir. Ayet-i kerimede geçen “kadınlara dokunmak’’ konusunda kastın ne olduğu alimler arasında ihtilafa vesile olmuştur. Ebu Hanife rahimehullah bundan maksadın cinsel ilişki
olduğunu beyan etmiştir. İmam Şafii rahimehullah ise burada el ile dokunak kastedilmiştir dedi. İbn
Cerir
et-Taberi
rahimehullah
ve insanları hapis mi ettin?’ dedi.
ayetin bu bölümünü açıklarken şöyle
Bunun ardından teyemmüm ayeti
demiştir: “Bu iki görüşten doğruya
indi. Teyemmüm ile namazı kılıp deveyi hareket ettirince gerdanlığı devenin altında buldular. Useyd b. Hudayr
radıyallahu anh:
‘Ey Ebu Bekir
ailesi! Bu sizin ilk bereketiniz değil. Allah sana merhamet etsin ey Aişe! Ne zaman senin hoşuna gitmeyen bir imtihanla karşılaşsam o konuda Allah sana ve Müslümanlara bir hayır ve çıkış yolu yapmıştır’ dedi.”
Âlimlerin Ayet-i Kerime ile İlgili Görüşleri: Ayeti kerimede zikredildiği üzere teyemmümün sebepleri dört tanedir;
hastalık,
yolculuk,
tuvalet
en evla olanı kadınlara dokunmaktan Allah’ın diğer görüş olan elle dokunmayı değil de cimayı kastettiğini söyleyenlerin görüşüdür. Bu konuda Rasûlullah sellem’den
sallallahu aleyhi ve
gelen onun hanımlarından
birini öptüğü ve abdest almadan namaz kıldığı rivayeti sahihtir. Yine Hz. Aişe lullah
radıyallahu anha
dan: “Rasû-
sallallahu aleyhi ve sellem
abdest alır
sonra hanımını öper sonra namaz kılardı’’ dediği rivayet edildi. Yine Hz. Aişe: “Rasûlullah ve sellem
sallallahu aleyhi
hanımlarından birini öptü
sonra abdest almadan namaza çıktı” dedi. Urve de ona “Bu senden başkası değildir” deyince Hz. Aişe güldü. (4)
ihtiyacından dönmek ve hanımlara
Kadına dokunmanın abdesti bozup
dokunmak.
bozmayacağı konusunda da ihtilaf
4. Taberi Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden
Eylül 2020
24
vardır. Ebu Hanife şehvetle veya şehvetsiz olsun kadına dokunmanın abdesti bozmayacağını belirtirken İmam Şafi her iki durumda da abdestin bozulacağı görüşüne gitmiştir. İmam Malik ise şehvetle dokunmanın
abdesti
bozacağı
şehvetsiz dokunmanın ise bozmayacağını söylemiştir. Bu konuda evla olanın her ferdin kendi mezhebinin delillerini
öğrenmesi
ve
onunla
amel ederek ihtilaftan kurtulmasıdır. Tercih yapmak (bir âlime danışılarak) ile karşı karşıya kalınırsa âlimlerin genel manada yaptıkları tercihler değerlendirilebilir. Muhammed Ali es-Sabuni Ahkam tefsirinde bu ayetle ilgili ince bir noktaya değinmiştir. Diyor ki: “Açık bir şekilde söylenmesi güzel olmayan lafızlar konusunda kinayeli kelimeler kullanmak Kur’an-ı Kerim’in metodudur. Bu karşılıklı konuşmalar esnasında Kur’an’ın ümmeti yönlendirmek istediği adaptandır. Tuvalet ihtiyacından bahsederken ayak yolundan gelmeyi, kadınlarla cima etmeyi ve beraber olmayı da kadınlara dokunmak olarak ifade etmiştir.
Cima
lafzını
söylemek
güzel karşılanmayacağı için kinaye yoluyla ‘kadınlara dokunursanız’
Müfessir Ebu Hayyan, el-Bahrul Muhit isimli eserinde şu kıssayı anlatır: Rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem seferlerinden birinde sahabe ile beraber idi. Aişe radıyallahu anha’ya ait bir gerdanlık kaybolmuş bundan dolayı da yanlarında su olmadığı bir halde iken Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ve insanlar onu bulmak için kalkmışlardı. Tabi Ebu Bekir radıyallahu anh Hz. Aişe’ye çok kızmıştı. Kızına: ‘’Yanlarında su yokken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve insanları hapis mi ettin? ‘’ dedi. Bunun ardından teyemmüm ayeti indi. Teyemmüm ile namazı kılıp deveyi hareket ettirince gerdanlığı devenin altında buldular. Useyd b. Hudayr radıyallahu anh: “Ey Ebu Bekir ailesi! Bu sizin ilk bereketiniz değil. Allah sana merhamet etsin ey Aişe! Ne zaman senin hoşuna gitmeyen bir imtihanla karşılaşsam o konuda Allah sana ve Müslümanlara bir hayır ve çıkış yolu yapmıştır” dedi.
ifadesi kullanılmıştır.” Ayeti
kerimedeki
temiz
toprak
ihtilaf
ettiler.
belirtti. İmam Şafii ise ele yapışan
Ebu Hanife toprak, taş ve üzerinde
toprak olmadığı müddetçe teyem-
toprak olmasa dahi yer cinsinden
mümün caiz olmadığını belirtti.
hakkında
alimler
her şey ile teyemmüm yapılacağını
Muharrem 1442
25
NEBEVÎ DAMLALAR Yener Yılmaz
TAKVA VE GÜZEL AHLAK SAHİBİ OLMAK Ebu Zerr Cundub bin Cünade ile Ebu Abdurrahman Muaz b. Cebel radıyallahu anhuma’dan rivayetle, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Nerede olursan ol Allah’tan kork (takvalı ol). Bir kötülük yaptığın zaman arkasından bir iyilik yap ki onu silsin. İnsanlarla da güzel bir ahlak ile geçinmeye çalış.” Bu hadisi Tirmizi, Ebvab el-Birri Ve’s-Sıla, Bâbun Fi Muâşereti’nNâs’da (1988 no’lu hadis olarak) rivayet etmiştir. Sahihtir. el-Elbâni, Sahihul-Câmi, 96.
Eylül 2020
26
Kısaca Ebu Zerr (r.a)
İ
Kısaca Muaz bin Cebel (r.a)
slam’ın ilk dönemlerinde Müslü-
Ensar’dan olup, helal ve haram
man olmuş, ilk Müslümanla-
ilmini en iyi bilenlerdendir. Miladi
rın arasına adını yazdırmıştı.
605 senesinde Medine’de doğdu.
Müslüman
640 (H. 18) yılında Kudüs ile Remle
olan dördüncü ya da beşinci kişidir.
arasındaki Amvas köyünde vefat
Müslüman olduktan sonra Kabe’nin
etti. İkinci Akabe biatında, kendi
yanına gelerek İslam dinini seçti-
canlarını ve mallarını korudukları
ğini bağırarak ilan etmiştir ve bu
gibi Peygamberimize yardım ederek
Rivayetlere
göre
ilk
olayın ardından neredeyse bayılana kadar dayak yemiştir. İslam öncesi mensup olduğu kabile bireyleriyle beraber yol kesicilik gibi birçok kötü işleri yaparken İslam sonrası Allah korkusundan dolayı toplum içerisinde yaşmakta zorlanmıştır. Tek başına bir ümmet olarak vasfedilen Ebu Zerr Medine yakınlarında Rebeze denilen bir köyde evinde vefat etmiş, ashabı kiram onun son anlarına yetişememiştir.
İslamiyet’e hizmet edeceklerine söz veren ve Müslüman olan yetmiş Medineliden
biriydi.
On
sekiz
yaşında Müslüman oldu. Peygamberimiz ve ashabı kiram, Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde, bütün malları ve mülkleri Mekke’de
kalmıştı.
Peygamberi-
mizin emriyle Medine’deki Müslümanlar,
Mekke’den
Müslümanlarla
hicret
kardeşlik
eden kura-
rak evlerini, mallarını ve eşyalarını paylaştılar. Muaz bin Cebel
Dünya hayatını umursamamış, zühd
de Abdullah bin Mesud ve Cafer-i
hayatı yaşamıştır. Gariban olmayı
Tayyar
zengin olmaktan daha çok sevmiş haram
yeme
ihtimalinden
bile
uzaklaşmıştır. Gördüğü kötülüklere müdahale etmeden yapamamış, bu durum birçok kişiyi rahatsız edince, halifeye şikâyet edilmiştir. Cihad
ile
kardeşlik
kurmuştu.
Bedir, Uhud, Hendek, Beni Kureyza savaşlarına ve Hayber’in fethine katıldı
ve
Mekke’nin
fethinde
bulundu. Huneyn Savaşı sırasında Peygamberimiz
onu
Mekke’de
emir olarak bıraktı. Halka, Kur'an-ı Kerim öğretmesini ve dini esasları
etmiş, ibadete yönelmiş ve dünya
anlatmasını emretti. Bu vazifesini
hayatının hakikatini iyi kavramış
yapıp Medine’ye döndükten sonra,
biri olarak ruhunu Rabbine teslim
Kur’an-ı Kerim’i ve genel olarak
etmiştir. Allah ondan razı olsun.
İslam dinini öğretmeye devam etti.
Muharrem 1442
27
Açıklama Rasûlullah
emrini tutup azabından sakınmak sallallahu aleyhi ve sellem
bu
hadisi şerifte, kişiyi hem Allahu Teâlâ’nın hem de Müslümanların
anlamında kullanılan Kur’ani bir terimdir. Bu şekilde titiz davranan insana, “muttaki” denir. (1)
rızasına ulaştıracak etkenleri tavsiye
Kişinin kendisiyle Allah’ın azabı
etmektedir. Kişi bu tavsiyeler ile
arasına set çekmesi, kalkan giyme-
amel ettiği vakit rıza-i bariyi elde
sidir
edip O’nun azabından uzaklaşacak-
durunca
tır. Genel olarak üç konuya değinil-
giden yolda dikkatli davranan kişi-
miştir; takva, kötülüklerin ardından
lerin yaptığı amelin adıdır takva.
iyilik yapmak ve güzel ahlak. Bu değerli hadisi şerif ışığında şu soruların cevaplarını bulmaya çalışacağız inşallah.
olan,
cennete
Allah’ın sevgisini kazandıran, gazabından
uzaklaştıran,
sallallahu aleyhi ve sellem’in
Rasûlullah
sabah-akşam
mak” olarak tercüme edilen takva,
Nasıl elde edilir?
O’nun azabından korunmaya çalışveren
etkenler
nelerdir? Kötülüğün
tedirgin
sakınan,
Türkçeye genelde “Allah’tan kork-
Neden önemlidir? zarar
Yürürken
istediği hissiyatın adıdır takva…
Takva nedir?
Takvaya
takva.
arkasından
iyilik
yapmaktan kasıt nedir?
mak anlamında kullanılır. Takva basit bir amel olmadığı gibi iddia edildiği vakit ispat isteyen bir duygudur. Seleften bazıları onu
Güzel ahlak nedir?
“İsyan edilmeksizin Allah’a itaat
Nasıl elde edilir?
etmek, unutmaksızın O’nu zikret-
Hadisin ilk bölümünde “Nerede olursan ol, Allah’tan kork (takvalı ol)” buyurulmaktadır. Takva ile alakalı detayları incelemeye çalışalım;
1) Takva Nedir?
mek, nankörlük etmeksizin O’na şükretmek” diye de tarif etmiştir. (2)
2) Neden Önemlidir? Önemini
anlamak
için
Kur’an-ı
Kerim’e bakmak yeterli olacaktır;
Allah korkusuyla günahtan kaçın-
1- Cennete takva sahipleri mirasçı
mak, Allah’ın emir ve yasaklarına
olacaktır.
uyma konusunda titizlik göster-
sahibi kimselere verdiğimiz cennet
mek, Allah’ın himâyesine girmek,
işte budur.” (Meryem, 63)
“Kullarımızdan, takva
1. Şamil İslam Ansiklopedisi, Takva; Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Caribi’l-Kur’an, Mısır, 1961, s. 530 2. El-Vafi 18. Hadis şerhi
Eylül 2020
28
2- Takva Allah’ın kulunu sevmesine sebeptir. “Şüphesiz Allah takva sahiplerini sever” (Âl-i İmran, 76) 3- Göklerin ve yerin bereket kapıları muttakilerin üzerine açılır. “Ülkelerin halkı iman etseler ve (günahtan) sakınsalar (takvalı olsalardı), elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık.” (Araf, 96) 4- Allah takva sahipleriyle birliktedir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz Allah, takvalılarla ve ihsan edenlerle beraberdir.” (Nahl, 128) 5-Dünya ve ahirette işlerin kolaylaştırılmasına
sebeptir:
“...Kim
Allah’tan korkarsa, O da kendisine işinde bir kolaylık verir.” (Talak,
)
(3)
3) Takvayı Elde Etme Yolları Nelerdir?
Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. İşlenen günahın telafi için atılacak adımı geciktirilmemelidir. Şayet ertelenecek ya da ötelenecek olursa günahın kalpte bıraktığı iz derinleşecek, oluşan kirin temizlenmesi daha da zorlaşacaktır, bu sebeple Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “arkasından bir iyilik yap” diyerek yapılacak iyiliğin ertelenmemesini öğütlemiştir.
Bir hedefe doğru yol alan kişi rotayı takip etmeli. Takva, Müslümanın dünyadaki en büyük hedeflerinden
talep etmesi gerekir. Hz. Yakup
biri olduğu için elde etmek adına
“Ben derdimi ve kederimi ancak
atılması gereken birkaç adımı iyi kavrayıp ona göre davranmak gerekir. Bu adımlar şunlardır;
Allah’a şikâyet ederim”
(4)
derken,
sıkıntıların ve sorunların çözümü için ilk adımı göstermiş olmaktadır.
Birinci adım; Dua:
Rasûlullah
Şüphesiz kul bir şey talep ettiği
sürekli
vakit ihtiyacını ilk olarak O’nu yara-
hidayeti, takvayı, iffeti ve başkalarına
tan, O’nu yaşatan ve her türlü halini
muhtaç olmayacağım zenginliği isti-
bilen Rabbine arz etmesi ondan
yorum” (5) duasını ederdi. Dolayısıyla
sallallahu
olarak
aleyhi
“Allah’ım
ve
sellem
senden
3. Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları, s.197-198. 4. Yusuf-86 5. Müslim-Zikir 72
Muharrem 1442
29
korkar” buyurmuştur. Bu ayet-i kerimedeki
“âlimler”
“Allahu
Teâlâ’yı bilen, O’nu tanıyan ve O’na yaraşır bir şekilde kulluk görevini
Hatırlatmamız gereken bir gerçekte şu ki Allahu Teâlâ’nın bazı kullarının küçük-büyük tüm günahlarını tevbe etmemiş olsa bile silebileceği hakikatidir. Şüphesiz ki O, Rahman ve Rahim olandır, karşılıksız nimet veren, affı ve mağfireti seven lütfu bol olandır. Birçok kul hak etmediği halde O’nun rahmetiyle affedilir, günahları görmezden gelinir. Allahu Teâlâ bize lütfu ve rahmetiyle muamele eylesin…
yerine getirmeye çalışanlar” anlamında tefsir edilir. (6) Üçüncü adım; İbadette gayret: Kişi farz ibadetleri eda edip nafileler ile amellerini süslediği zaman Allahu Teâlâ’nın sevgisini kazanacağı için takva duygusunu hissetmesi kolay olacaktır. Nafile ibadetlerin başında Kur’an-ı Kerim’i çok okumak ve Allahu Teâlâ’yı zikretmek gelir. Bu ibadetleri arttıran kişinin takvayı kuşanması umulur. Dördüncü adım; Salihlerle beraber olmak: Huylar
sirayet
eder,
karakterler
bulaşır. Kişi Allah’tan korkan insanlarla ne kadar çok zaman geçirirse, onların huylarını ve özelliklerini o kadar içselleştirecektir. Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz kişilerle zaman geçirenler de onların karakterlerine bürünmeye başlayacak-
takvayı isteyen Müslüman ilk olarak
lardır. Müslüman kiminle zaman
dua etmelidir.
geçirip, dostluk kurduğuna dikkat
İkinci adım; İlim (Allahu Teâlâ’yı tanımaya çalışmak): O’nu tanıdıkça insan O’nu daha çok sevecek ve O’nu öfkelendirecek
amellerden
uzaklaşacaktır.
etmelidir. Nice ayet ve hadisi şerifleri okuyanlar, cehennemlik kişilerin arkadaşlığından dolayı helak olup ateşlere sürüklenmiştir. Beşinci adım; Nefis terbiyesi:
Ayet-i kerimede “Kulları içerisinde
Takvayı elde edebilmek için nefis
Allah’tan en çok alim olan kulları
terbiyesi vazgeçilmez bir durumdur.
6. Fatır, 28. ayetin tefsiri
Eylül 2020
30
Nefis kendine ileride zarar verecek
şeyleri düşünür veya görürse kendini
birçok şeyi arzular fakat eğitilip
muhafaza etmesi güçleşir. O halde
terbiye edilmeye de müsait olarak
kişinin nefsinin arzuladığı haram
yaratılmıştır. Nefsi terbiye etmek,
işlerden uzak durması ve onları
istek ve arzulara gerektiğinde sınır
düşünmemesi gerekir.
koyabilmekten geçer. Oruç ibadeti ise bu anlamda en güzel terbiye vesilelerindendir. Ayet-i kerimede
Günaha
giden
yol
düşünmekle
başlar, ardından peşine düşülür.
orucun farz olduğu ifade edildikten
Zihni hayırlı ve helal işlerle meşgul
sonra “Belki takvalı olursunuz” (7)
etmediğimiz takdirde haram ile
buyurulmuştur.
meşgul olur. Bu durumda kişinin
Dolayısıyla
Ramazan
orucunun
yanı sıra yıl içerisinde aylık ya da haftalık olarak tutacağımız nafile oruçlar nefsimizi terbiye etmemize yardımcı olacak ve takvaya doğru
takvasına
zarar
veren
durum-
lar; zihni sürekli haramla meşgul etmek, haramlara rahatlıkla ulaşabileceği ortamlarda bulunmak, işlediği günahın ardından hemen tevbe
ilerlememizi sağlayacaktır inşallah.
etmemek, hatasını telafi etmeye
4) Takvayı Zayıflatan ve Zarar Veren Etkenler
5) Takvanın Mertebeleri
Muttaki olmak hiç günah işle-
Takvanın mertebeleri şu şekilde
memek değildir. Zaten böyle bir
sıralanabilir;
şey kuldan beklenen bir durum da
1- Kişinin İslam dinine girerek kendi-
değildir. Kullar hiç günah işlemeseler Allahu Teâlâ onları yok eder. Yerlerine günah işleyen pişman olup tevbe eden bir topluluk getirirdi. (8) O halde takvalı olan kişi, günahlardan uzak durmaya çalışan, hata edip günah işlediği zaman ise pişman olup tevbe eden, bir daha aynı hatayı
çalışmamak olarak sayılabilir.
sini ebedi cehennemden koruması. Bu takvanın en düşük mertebesi olarak görülür. Müslüman olan her insan bu mertebeye ulaşmıştır. 2-
Büyük
günahlardan
kaçınıp,
küçük günahlarda ısrar etmemek suretiyle elde edilen takva.
yapmamak için azmeden kişidir.
3- Farzları eda edip, haramlardan
Her insan kendi zafiyetlerini, nelere
kaçınmanın yanı sıra şüpheli olan
meylettiğini nelere düşkün oldu-
hususları dahi terk eden Müslü-
ğunu bilir. Nefis düşkün olduğu
manların takvası.
7. Bakara, 183 8. Müslim; Tevbe 9
Muharrem 1442
31
4- En üst mertebe olarak, tüm bu
Kur’an-ı Kerim okuması… Yapılan
sayılanları yapmakla beraber bütün
bu iyilikler ve salih ameller günah-
benliği ile Allah’a dönen ve insanı
ların etkisini en asgari seviyeye
Allah’tan
düşürecek kişinin manevi olarak
alıkoyan
her
şeyden
uzak duran Müslümanların takvası olarak sayılabilir.
Hadisi şerifin ikinci bölümünde “Bir kötülük yaptığın zaman arkasından bir iyilik yap ki onu silsin” buyurulmaktadır. Her günahın maddi ve manevi bir etkisi vardır. İşlenen günahların; faydalı ilimden mahrum kalma, rızıktaki bereketin gitmesi, ruhsal ve psikolojik sıkıntılar, hayırlı insanlardan uzaklaşma isteği, yapılabilecek hayırlı işlerden mahrum kalma gibi etkileri görülür. Bu etkileri tamamen ortadan kaldırmak ya da azaltmak için tevbe ve istiğfardan sonra hayırlı bir amel için kişinin kendisini zorlaması gerekir. Günahın ardından yapılacak bir salih ibadet etkisini azaltacak belki o günahları “hayırlı işlere” çevirecektir. “Muhakkak ki iyilikler kötülükleri giderir”, “Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir” ayet-i kerimeleri bu hakikati bize açıklamaktadır. eden
birinin
çabucak
toparlamasına
sebep olacaktır.
6) Kötülüğün Arkasından İyilik Yapmak
Gıybet
kendisini
hatasından
sonra sadaka vermesi, göz zinası yapan birinin abdest alıp iki rekât
Ancak
burada
dikkat
edilmesi
gereken bir husus vardır. İşlenen günahın telafi için atılacak adımı geciktirilmemelidir. Şayet ertelenecek ya da ötelenecek olursa günahın kalpte bıraktığı iz derinleşecek, oluşan kirin temizlenmesi daha da zorlaşacaktır, bu sebeple Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
“arkasından bir
iyilik yap” diyerek yapılacak iyiliğin ertelenmemesini öğütlemiştir. “Hadisi şerifteki kötülüğün arkasından yapılması istenen ve günahları sileceği ifade edilen ‘iyilik’ten kasıt nedir?” sorusuna alimler tarafından iki farklı cevap verilmiştir. Birinci görüşe göre buradaki iy ilikten maksat “tevbe etmektir”. Kişi işlediği bir günahın ardından hakkını vererek tevbe ederse işlediği o günah Allah’ın izniyle silinecektir. İkinci görüşe göre ise hadisi şerifteki “iyilik”, tevbeyi de içine alacak şekilde yapılacak tüm hayır ve hasenatı barındıran geniş bir kavramdır.
namaz kılması, faiz alan ya da
Dolayısıyla bir Müslüman, işlediği
veren kişinin tevbeden sonra bolca
bir günahın ardından hayırlı bir
sadaka dağıtması, dedikodu yapan
amel yapacak olursa bu amel, o
birinin helallik aldıktan sonra açıp
günahın kefareti olacaktır inşallah.
Eylül 2020
32
Ancak
burada
dikkat
etmemiz
nasıl muamele ettiğinize bakar-
gereken bir durum vardır, o da işle-
lar. Dolayısıyla bir Müslümanın,
nen hayırlı amellerin sadece küçük
tabiri caizse parmakla gösterilecek
günahlara kefaret olacağı gerçe-
derecede güzel bir ahlaka sahip
ğidir. Büyük günahlar ise sadece
olmaya çalışması gerekir. Mütevazı,
tevbe ile silinir.
kibirden uzak, hayırsever, kendi-
Hatırlatmamız gereken bir gerçekte
sine karşı yapılan hataları affeden,
şu ki Allahu Teâlâ’nın bazı kulları-
başkalarının ayıp ve kusurlarını
nın küçük-büyük tüm günahlarını
araştırmayan, kendini diğer insan-
tevbe etmemiş olsa bile silebileceği
lardan büyük görmeyen, harama el
hakikatidir. Şüphesiz ki O, Rahman
uzatmayan başkasının namusuna
ve Rahim olandır, karşılıksız nimet
göz dikmeyen, dili ile Müslümanlara
veren, affı ve mağfireti seven lütfu
eziyet vermeyen bir durumda olma-
bol olandır. Birçok kul hak etme-
lıdır. Kötü huylarının farkında olup
diği halde O’nun rahmetiyle affe-
onları düzeltmeye çalışmalıdır. Eğer
dilir, günahları görmezden gelinir.
bu konuda gayret ederse Allah’ın
Allahu Teâlâ bize lütfu ve rahme-
yardımını hissedecektir.
tiyle muamele eylesin…
7) İnsanlarla Güzel Ahlakla Geçinmek Hadisi şerifin son bölümünde ise “İnsanlarla da güzel bir ahlâk ile geçinmeye çalış” buyurularak güzel ahlak vurgusu yapılmıştır. Güzel ahlak “insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır” diye tarif edilmiştir. Allah katında amellerimiz tartılırken en ağır basacak amel “Güzel ahlak” olacaktır. (9) Dünyada da kişi güzel ahlakı ile insanlar arasında değer
bulacaktır.
İnsanlar
sizin
Müslüman
Müslümanın
aynası-
dır. İnsan kendi kötülüklerini fark edemeyebilir. Bu konuda başkalarının nasihatlerine kulak vermelidir. Nasıl ki aynaya bakınca vücudundaki eksiklik ya da kusurları görüyorsa, ayna görevinde olan kardeşi ona bir eksikliğini ya da kusurunu söylediği vakit kibirlenmeden hatalarını düzeltmeye çalışmalıdır. Her insanın eksikleri var. Allah gayretleri, çabaları boş çıkarmaz. Eksiğini gidermeye çalışan insan bu yolda Allah’ın yardımını elbette görecektir. Allahu
Teâlâ
kötü
huylarımızı
ibadetlerinize, geceleri kalkıp kıldı-
hayırlara çevirsin. Rasûlullah
ğınız namazlara, yalvararak içten
lahu aleyhi ve sellem’in
yaptığınız dualara bakmaz. Onlar
lenebilmeyi
sizin
çalışabilmeyi bize nasip eylesin…
davranışlarınıza
ve
onlara
ve
sallal-
ahlakından etkiO’na
benzemeye
9. Tirmizi, Birr 62/2002
Muharrem 1442
33
Kavramlar
KAVRAMLAR Mahmut Varhan
TEVHİD KAVRAMI-5 2- Uluhiyet Tevhidi (1) Uluhiyet
tevhidi;
edip yöneten yüce yaratıcıAllahu
Teala’yı ilah olmakta birlemek ve O’nun tek hak mabud
nın, arştan ferşe ve zerreden şemse bütün âlemlerin tek hak mabudu olması gayet
olduğunu kabul/tasdik ve
tabii
ve
zarureten
ikrar etmektir. Bütün âlem-
olan açık bir husustur. Bu
leri var eden, tüm alemleri
âlemde bulunan küçük-bü-
eşsiz bir nizam ve aksama-
yük,
yan bir düzen üzere idare
lu-şuursuz her şey zaten
canlı-cansız,
sabit
şuur-
1. Tevhidin bu kısmını ifade etmek için “İlahiyyet” teriminin kullanılması daha doğrudur. Çünkü uluhiyet ifadesi, “Elihe- Ye’lehu” fiilinin masdarı olup ubudiyet (kulluk etmek) anlamına gelmektedir. Halbuki burada kastedilen, Allahu Teâlâ’yı tek ilah (ma’bûd) olarak kabul edip tasdik etmektir. Bunun da doğru ifadesi “İlahiyet tevhidi (İlah olmakta Allah’ı birlemek)” şeklindedir. Ancak birçok akide kitabında ve özellikle de Türkçe yazılan eserlerde “Ulûhiyyet” ifadesi meşhur olduğundan, biz de bu ifadeyi mecaz-ı mutearef kabilinden “İlahiyyet” anlamında kullanacağız.
Eylül 2020
34
yaratılışı gereği O’nun kevni emir-
“Şüphesiz sizin Rabbiniz gökleri
lerine/kanunlarına
hareket
ve yeri altı günde yaratan; sonra
etmekte olup, bu anlamda sadece
arş üzerine istiva eden; gündüzü,
O’na ubudiyet/kulluk etmektedir.
durmadan onu kovalayan geceyle
Ancak bu âlemin bir parçası olan
kuşatan; güneşi, ayı ve yıldızları
insanlardan ve cinlerden bir kısmı,
emrine baş eğdiren Allah’tır. Şunu
bütün âlemin nizamını bozarak ve
iyi bilin ki her şeyi yaratmak ve
tüm alemlere nispetle şaz/marji-
yönetmek yalnız O’na mahsustur.
nal kalarak kulluk çerçevesinin
Âlemlerin Rabbi olan Allah yücele-
dışına çıkmış ve hürriyet/özgürlük
rin yücesidir.” (Araf, 54)
göre
perdesi altında iblise, nefislerine, hevalarına ve dünyaya kul olmuşlardır. Nitekim yüce mevla şöyle buyurmaktadır:
Bu son ayet-i kerimede de açıkça belirtildiği gibi yaratmak Allah’a mahsus
olduğu
için
emretmek/
yönetmek hakkı da ancak yüce
“(Ey insan!) Görmedin mi göklerde
mevlaya aittir. Dolayısıyla uluhiyet
olanlar, yerde olanlar, güneş, ay,
tevhidi (ilah olmakta Allah’ı birle-
yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün canlılar ve insanların pek çoğu Allah’a secde etmektedir? (İnsanların) Pek çoğu ise azabı hak etmiştir. Allah’ın zelil ettiğini aziz edecek kimse yoktur. Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar.” (Hac, 18)
mek); O’nun emrine/kanunlarına göre hareket etmenin gerekliliğini kabul etmek ve sadece O’na kulluk ederek emir ve nehiy çerçevesinde yaşamaya çalışmaktır. Helal ve haram belirlemekte Allah ve peygamberlerinin önüne geçme-
“Yoksa onlar Allah’ın dininden
mek, Allah ve peygamberlerinin
başka din mi arıyorlar? Halbuki
helal dediğini helal olarak kabul
göklerde ve yerde olanların hepsi
etmek ve haram dediklerini de
ister istemez Allah’a boyun eğip
haram olarak kabul etmek uluhi-
teslim
sonunda
yet tevhidinin gereğidir. Fert, aile
döndürüleceklerdir.”
ve toplum hakkındaki hükümlerin
hepsi
olmuşlardır O’na
ve
yegâne kaynağının Kur’an ve sünnet
(Âl-i İmran, 83)
“Rabbiniz Allah işte O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. O her şeyi yaratandır. Öyleyse O’na kulluk edin. Her
şeyde
kendisine
güvenilip
dayanılan O’dur.” (Enam, 102)
olduğunu
kabul
etmek
tevhidinin gereğidir.
(2)
uluhiyet
Nitekim yüce
Mevla şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah ve Rasûlü’nün önüne geçmeyin. Allah’tan
2. Diğer şeri deliller de dolaylı olarak Kur’an ve sünnet kaynaklıdır.
Muharrem 1442
35
hakkıyla sakının! Şüphesiz ki Allah
ise ancak Kur’an ve sünnete muva-
her şeyi işiten, her şeyi bilendir.”
fık bir şekilde yönettikleri sürece
(Hucurat, 1)
itaat etmek Allah’a imanın bir
“Allah ve Rasûlü bir konuda hüküm bildirdiği zaman ne bir mümin erkeğin ne de bir mümin kadının, o konuda başka bir tercihte bulunma hakları yoktur. Allah’a ve Rasûlüne isyan eden ise apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” (Ahzap, 36)
gereğidir.
Dolayısıyla
Allah’tan
başka ilah olmadığına itikad etmek; hayatın bütün alanlarında hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini birbirinden ayıran tek ölçü ve değer yargısı olarak Kur’an ve sünneti (Allah’ın şeriatını) kabul etmek demektir. Bundan dolayıdır
“Biz, gönderdiğimiz her peygam-
ki hayat nizamı ve değer yargısı
beri, Allah’ın izniyle yalnız kendi-
olarak Allah’ın şeriatından başka
sine itaat edilsin diye gönderdik…
bir yasa/anayasayı kabul eden ve
Rabbine yemin olsun ki, onlar
yasa koyucu olarak Allah’tan başka
aralarında meydana gelen anlaş-
kimseleri benimseyenlerin, Allah’a
mazlıklarda seni hakem yapma-
ortak koştukları şu ayet-i kerimede
dıkça, sonra da verdiğin hükümlere,
açıkça belirtilmiştir: “Yoksa onların
içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça, mümin olamaz-
Allah’ın izin vermediği şeyi, kendileri için dinden bir şeriat (yasa)
lar.” (Nisa, 64-65)
yapan ortakları mı var?” (Şura, 21)
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin,
Görüldüğü gibi Allah izin vermediği
peygambere itaat edin ve içinizden kendilerine yetki verdiğiniz (ve sizi Kur’an ve sünnete muvafık bir şekilde idare eden Müslüman) y öneticilere de itaat edin. Bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde, -eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız- o hususta Allah’a ve Rasûlüne (Kur’an ve sünnete) başvurunuz. Böyle yapmanız daha hayırlı ve neticesi daha güzeldir.” (Nisa, 59)
halde yasa koyanların, yasalarına hür iradeleri ile bağlı kalanlar, yasa koyanları
Allah’a
ortak
koşmuş
olurlar. Nitekim şu ayetin manası da bunu ifade etmektedir: “Onlar (Yahudi ve Hıristiyanlar) hahamlarını ve papazlarını Allah’ın dışında Rabbler edindiler.”
(Tevbe, 31)
Aynı
şekilde aralarında meydana gelen anlaşmazlıkları
çözüme
kavuş-
turmak ve muhakeme olmak için Allah’ın şeriatından başka bir yasaya
Açıkça görüldüğü gibi sadece Allah’a
müracaat edenler hakkında şöyle
ibadet/kulluk
ve
buyurulmuştur: “Hem sana indiri-
O’nun peygamberlerine itaat etmek,
lene hem de senden önce indirilen-
yönetici olarak belirlenen kimselere
lere inandıklarını iddia edenlere bir
Eylül 2020
36
etmek,
Allah’a
baksana! Onlar, reddetmekle emrolundukları
tağutların
hükmüne
başvurmak istiyorlar. Oysa o azgın şeytan kendilerini doğru yoldan uzaklaştırıp, korkunç bir sapkınlığa düşürmek ister. Onlara: "Allah’ın indirdiği kitabın ve peygamberin hükmüne gelin!" denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa, 60-61) Diğer taraftan Allah’ın şeriatından başka bir yasayla insanlar arasında hüküm
vermeyi
benimseyen,
Allah’ın nizamını başka bir nizamla değiştiren, başka bir nizamı Kur’an ve sünnete tercih eden ve şeriatı ğarraya
dayanmadan
bulunanlar
hakkında
buyurulmaktadır: indirdiğiyle
yasamada da
“Kim
şöyle
Allah’ın
hükmetmezse,
işte
onlar kâfirlerin ta kendileridir… Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir… Kim Allah’ın indir-
Peygamberler iki temel esasa davet etmişlerdir. Bu esaslardan birincisi yalnız Allah'a ibadet etmek; ikincisi de Allah'a nasıl ibadet edileceğini öğrenmek ve Allah'ın hükümlerinin hayata nasıl tatbik edileceği hususunda peygambere mutlak itaat etmektir. İşte kelime-i şehadetin ilk rüknü olan "Allah'tan başka ilah/ hak ma'bud olmadığına şehadet ederim" cümlesi birinci esasa; şehadetin ikinci rüknü olan "Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim" cümlesi de ikinci esasa delalet etmektedir.
diğiyle hükmetmezse, işte onlar fasıkların ta kendileridir…”
(Maide,
44-45-47)
Bütün peygamberler uluhiyet tevhidine davet etmiş ve bütün ilahi kitaplar da esas olarak uluhiyet tevhidini ispat ve beyan etmek için nazil olmuştur. Bütün peygamberlerin kendisine davet ettiği ve tüm
“Andolsun ki Biz Nuh’u kendi kavmine
peygamber
gönder-
dik. Onlara şöyle dedi: “Ey benim kavmim!
Allah’a
kulluk
edin.
Çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur.”(Araf; 59)
ilahi kitapların beyan ettiği tevhid
“Ad kavmine de kardeşleri Hud’u
kelimesi olan “Lâ ilâhe illallah”ın
gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey
anlamı da budur. Nitekim Allahu
benim kavmim! Allah’a kulluk edin.
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız
Muharrem 1442
37
yoktur. Hâlâ Allah’a karşı gelmek-
Bütün peygamberler de kavimlerini
ten sakınmıyor musunuz?”(Araf, 65)
ilk olarak buna davet etmişlerdir.
“Semud kavmine de kardeşleri Salih’i
gönderdik.
Onlara
şöyle
dedi: “Ey benim kavmim! Allah’a kulluk edin. Çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur.”(Araf, 73)
Allah’a ibadet etmekten uzaklaşarak putlara tapan ve putperest nizamdan nemalanan toplumun ileri gelen azgınlarına itaat eden ilk müşrik topluma gönderilen ilk rasûl Hz. Nuh’tan, bütün insanlığa gönderilen
“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı
son rasûl Hz. Muhammed
gönderdik. Onlara şöyle dedi: "Ey
aleyhi ve sellem’e
benim kavmim! Allah’a kulluk edin.
berlerin
Çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız
olduğu gibi tevhide davet etmek için
yoktur. İşte size Rabbinizden apaçık
kullandıkları üslubun da aynı olması
bir delil geldi. Ölçüyü ve tartıyı
gerçekten dikkati mucip bir husus-
tam ve doğru yapın. Mal ve eşya-
tur. Peygamberlerin kavimlerini ve
nın değerini düşürerek kimsenin
son peygamberin bütün insanlığı
hakkını yemeyin. Yeryüzü düzene
davet ettikleri bu ibadetin nasıl ifa
konduktan sonra orada fitne fesat
edileceğini, yine bütün peygamber-
çıkarıp
Eğer
lerin kavimlerine yönelttikleri ortak
inanmış kimseler iseniz, sizin için
ifadelerini beyan eden şu ayet-i
hayırlı olan budur.” (Araf, 85)
kerimelerden anlaşılmaktadır:
“Elbette Biz her ümmete “Allah’a
“Nuh
ibadet
yalanladı.
huzuru
edin,
bozmayın.
tağuttan
(şeytani
sallallahu
kadar bütün peygam-
davet
kavmi
ettikleri
de
Hani
şey bir
peygamberleri kardeşleri
Nuh
güçlerden) sakının" diye uyaran bir
onlara:
peygamber gönderdik." (Nahl, 36)
mısınız? Ben size gönderilen güve-
“Biz senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona “Benden başka ilâh yoktur; o halde bana
“Allah’tan
korkmayacak
nilir bir elçiyim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
(Şuara,
105-108)
kulluk edin” diye vahyetmiş olma-
“Hud
y alım.” (Enbiya, 25)
yalanladı. Hani kardeşleri Hud
Görüldüğü
gibi
Allahu
Teâlâ’yı
uluhiyette birlemenin, O’na ibadet etmek ve O’nun dışında kendilerine kulluk ve itaat edilen bütün şeytani güçlerden/tağutlardan
sakınmak
kavmi
de
peygamberleri
onlara: “Allah’tan korkmayacak mısınız? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
(Şuara,
123-126)
anlamına geldiği bu ayet-i keri-
“Semud kavmi de peygamberleri
melerde açıkça beyan edilmiştir.
yalanladı. Hani kardeşleri Salih
Eylül 2020
38
onlara:
“Allah’tan
korkmayacak
mısınız? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”
(Şuara,
141- 144)
“Lut kavmi de peygamberleri yalanladı. Hani kardeşleri Lut onlara: “Allah’tan korkmayacak mısınız? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” (Şuara, 160-163) “Eykeliler de peygamberleri yalanladı. Hani Şuayb onlara: “Allah’tan korkmayacak mısınız? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” (Şuara, 176-179) “(İsa dedi ki:) “Size Rabbinizden açık bir mucize getirdim, o halde Allah’a karşı gelmekten korkun ve bana itaat edin. Kuşkusuz Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O halde O’na kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur.” (Âl-i İmran, 50, 51) “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir.” De ki: “Allah’a ve Rasûl’e itaat edin. Yüz çevirip, inkâr ederseniz, hiç şüphesiz Allah inkâr edenleri sevmez.” (Âl-i İmran, 31, 32) Bütün bu ayet-i kerimelerden açıkça anlaşıldığı üzere peygamberler iki temel esasa davet etmişlerdir. Bu esaslardan birincisi yalnız Allah’a
ibadet etmek; ikincisi de Allah’a nasıl ibadet edileceğini öğrenmek ve Allah’ın hükümlerinin hayata nasıl tatbik edileceği hususunda peygambere mutlak itaat etmektir. İşte kelime-i şehadetin ilk rüknü olan “Allah’tan başka ilah/hak ma’bud olmadığına şehadet ederim” cümlesi birinci esasa; şehadetin ikinci rüknü olan “Hz. Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim” cümlesi de ikinci esasa delalet etmektedir. Allah’a ibadet etmek ve O’ndan hakkıyla sakınmak; O’nun emirlerine riayet ederek yasaklarından kaçınmak ve O’nun şeriatını hayatın tüm alanlarına uygulamaya çalışmakla gerçekleşir. Bu da ancak O’nun peygamberini örnek almakla, peygamberine itaat etmekle ve peygamberin sünnetine mutlak bir şekilde ittiba etmekle mümkün olabilir. Allah’ın dininin temeli tevhid olduğundan dolayı Kur’an-ı Kerim ya tevhidi beyan etmekte veya tevhidin hukukunu ve gereklerini açıklamakta ya da muvahhidlerin mazhar olacağı mükâfat ile müşriklerin maruz kalacağı azaba değinmektedir. Dolayısıyla baştan sona Kur’an-ı Kerim tevhid konusunu ve gereklerini işlemektedir. Burada örnek olarak iki misal vermekle yetineceğiz. Birinci misal; Kur’an-ı Kerimin özeti ve en veciz suresi olan Fatiha
Muharrem 1442
39
suresidir.
Bu
surenin
“Hamd,
âlemlerin
Allah’a
mahsustur.
başında
Rabbi O
kaplamıştır. Gökleri ve yeri koru-
olan
yup gözetmek O’na ağır gelmez.
Rahman
Yüce ve büyük olan yalnız O’dur.” Bundan sonraki ayette
ve Rahim’e, hesap gününün tek
(Bakara, 255)
hâkimine” buyurulmak suretiyle
tevhidin hukukuna ve gereklerine
tevhidin bütün mertebelerine ve
değinilerek
kısımlarına değinilmiştir. Bundan
“Dinde
sonra,
doğru ile eğri birbirinden açıkça
“(Allah’ım!)
Yalnız
sana
şöyle
zorlama
buyrulmuştur: yoktur.
kulluk eder, yalnız senden yardım
ayrılmıştır.
dileriz” buyrularak uluhiyet tevhi-
tağutları inkâr edip Allah’a iman
dine ve sadece Allah’a kulluk edile-
ederse, hiç kopmayacak bir kulpa
ceğine veciz bir şekilde değinilmiş-
yapışmış olur. Allah her şeyi duyan,
tir. Ardından, “Bizi doğru yola ilet.
her şeyi bilendir.”
Kendilerine
verdiklerinin
sonraki ayette ise Allah’a iman eden
yoluna; gazaba uğramış ve sapmış
muvahhitlerin hali ile Allah’a şirk
olanların yoluna değil” buyrulmak
koşan müşriklerin hali karşılaştırı-
suretiyle tevhid ehlinin yoluna ve
larak şöyle buyurulmaktadır: "Allah
tevhidden sapanların yollarına ve
iman edenlerin dostu, yardımcısı-
akıbetlerine değinilmiştir.
dır; onları karanlıklardan aydın-
nimet
İkinci misal; Kur’an-ı Kerim’in en veciz ve en büyük ayeti olan "Ayet-el Kürsi”dir. Nitekim bu ayet-i celilede on cümle ile Allah
azze ve celle’nin
vahdaniyeti, azamet ve saltanatı, celal ve cemali beyan edilerek şöyle buyrulmuştur:
“Allah, kendisin-
Bundan
Çünkü
böyle
(Bakara, 256)
kim
Bir
lığa çıkarır. Kâfirlerin dostları ise tağutlar olup, onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemlikdir.
Orada
sürekli
olarak kalacaklardır.” (Bakara, 257)
İki Önemli Mülahaza
den başka ilâh bulunmayandır. O
Birinci mülahaza;
hayat sahibi olup; her şeyin varlığı
vel-cemaatin Eş’ari ve Maturidî
kendisine bağlı olup bütün kâinatı
mezheplerine mensup olan âlim-
yönetendir (Hay ve Kayyûm’dur).
leri daha çok Rububiyet tevhidi
Ne uyuklar ne de uyur; göklerde
üzerinde
ve yerde ne varsa hepsi O’nundur.
zatında, sıfatlarında ve fiillerinde
O’nun izni olmadan huzurunda
Allah’ı birleyen bir kimse, başka
kim şefaat edebilir? O, kullarının geleceğini de bilir, geçmişini de. Kulları ise O’nun ilminden ancak O’nun dilediği kadarını kavrayabilirler. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri
Eylül 2020
40
Ehl-i
durmuşlardır.
sünnet
Çünkü
bir şeyi Allah’a ortak koşmaz ve Allah’tan başkasına ibadet etmez. Allah’a ortak koşup O’ndan başkasına
ibadet
edenler,
muhakkak
surette Allah’ın sıfatlarından veya
son suresi olan Nas suresinde, "De
fiillerinden birini ibadet ettikleri
ki: Sığınırım insanların Rabbine,
o mahluka vermiş olurlar. Dola-
insanların
yısıyla bu alimlere göre Rububiyet
ilahına…”
tevhidi esas olup, ilahiyyet tevhidi
ve makul bir sıralama gözetilmiş-
onun üzerine bina edilen zaruri bir
tir. Zira yaratıcı, rızık verici ve
neticesidir. Ehl-i sünnet vel-ce-
terbiye edici anlamında insanların
maatin hanbeli/selefi mezhebine
Rabbi olan Allah, onların sahibi,
mensup olan âlimlerinin çoğu ise
hükümdarı ve melikidir. İnsanla-
ilahiyet tevhidini esas kabul etmiş
rın sahibi, idarecisi ve maliki olan
ve bunun rububiyet tevhidini de
Allah; onların tek hak maabûdu ve
kapsadığını
Çünkü
ilahıdır. Görüldüğü gibi burada Rab
tek hak ilah olarak Allah’ı kabul
ve ilah kelimeleri farklı anlamlarda
eden ve sadece O’na ibadet eden
kullanılmıştır.
bir
kimse,
belirtmiştir.
O’nun
Rububiyetini
zaten kabul etmiş olur. Aksi halde Allah’ın Rububiyetini, yaratıcı ve rızık verici olduğunu kabul ettikleri halde ondan başkasına ibadet ederek şirk koşanlar pek çoktur. Ancak
burada
şunu
belirtmek
melikine, (Nas, 1-3)
insanların
buyrularak tabii
Felak suresinde ise “De ki: Sığınırım sabahın Rabbine, yarattıklarının şerrinden…”
(Felak, 1-2)
buyrul-
muştur. Burada ise sadece Rab kelimesi kullanılmış olup, ilah kelimesinin anlamını da kapsamaktadır. Yine Allah azze ve celle başka bir ayet-i
gerekir ki, Allah’ın Rububiyeti-
kerimede
nin bütün özelliklerini kabul eden
“Göklerde ve yerde Allah’tan başka
bir kimsenin, O’na şirk koşması
ilahlar olsaydı, ikisinin de düzeni
düşünülemez. Şirk koşanların ise
bozulurdu.”
yüce mevlanın Rububiyetinin özel-
sadece ilah kelimesi kullanılmış
liklerinden bazılarını inkâr etmiş
olup, Rab kelimesinin anlamını da
olmaları kaçınılmaz bir durumdur.
kapsamaktadır. Kur’an-ı Kerim’de
İkinci mülahaza; İlah ve Rab kelimelerinin olduğundan
anlamları
çok
geniş
dolayı
şayet
aynı
şöyle
buyurmuştur.
(Enbiya, 22)
Burada da
bunlara benzer daha pek çok yer bulunmaktadır.
yerde bu iki kelime de kullanılmışsa, içerikleri farklı olur. Eğer bu iki kelimeden sadece biri kullanılmışsa, öbürünün anlamını da kapsar. Örneğin, Kur’an-ı Kerim’in
Muharrem 1442
41
GÜNDEM ANALİZ Nedim Bal
Salgın Hastalıklar ve İmtİhan
K
oronavirüs dünyanın
(Covid-19)
Virüsünün
nasıl
Türki-
ortaya çıktığına dair komplo
ye’nin birinci gündemi
teorileri, hastalığın yayılma-
olmaya devam ediyor. Dünya
sından sonra hangi ülkenin
Sağlık
nasıl önlemler aldığı ya da
Örgütü
ve
Covid-19
bu
virüsü
“küresel salgın” olarak nite-
alamadığı,
lendirdi, yani pandemi. Şu an
sistemleri, alınan önlemlerin
120’den fazla ülkeye yayıl-
ülke ekonomilerine etkileri,
mış olan bu virüs ile birlikte
özel ilaç şirketlerinin hastalığa
dünyanın bugünü ve yarını
karşı aşı geliştirme çalışmaları,
üzerine farklı tartışmalar da
bu aşıların işe yarayıp yara-
başlamış durumda.
mayacağı, ülkelerin gelecekte
Eylül 2020
42
ülkelerin
sağlık
daha korkunç salgın hastalıklar karşısında nasıl bir yol izlemesi gerektiği gibi birçok konu medya önünde herkesçe tartışılır oldu. Ekranlarda gece gündüz yapılan bu tartışma ve yayınlar artık bir noktadan sonra toplumun bir kesimini paranoyak yapmış durumda. Her an koronaya yakalanabilirim korkusu ve aşırı korunma iç güdüsü gerek ailevi gerekse sosyal sorunları da beraberinde getirmiş durumda. Öte yandan diğer bir kesim ise gayet duyarsız ve tabi ki gayet tedbirsiz! Özellikle bu kesimlerin duyarsız ve tedbirsiz davranmalarının en
Geçmişte bir bahane ile gitmediğimiz, küs durduğumuz, tavır yaptığımız veya ihmal ettiğimiz insanlarla buluşmak, barışmak, kucaklaşmak istesek de artık kucaklaşamaz olduk, gidemez olduk. Belki de Rabbimizin bize verdiği en küçük ceza idi bu.
büyük sebebi; Covid-19 Virüsü diye bir şey olmadığına bunun küresel sermayenin bir uydurması olduğuna inanmaları.
Komplo Teorileri Gerçek mi?
Tabi burada Amerikalı yetkililer
Bu salgın hastalıkla beraber koro-
Çin’i suçlarken Çinli yetkililer de
navirüs
hakkında
birçok
iddia
ortaya atıldı. Bu komplo teorilerini şu şekilde özetleyebiliriz:
Amerika’yı suçlamakta. Daily Mail gazetesinin ortaya çıkardığı en son belgelere göre, Vuhan
Birinci İddia: Biyolojik Silah
Viroloji
Bu iddianın iki muhatabı var. Birin-
1600 kilometre uzağında bulunan
cisi Amerika ikincisi ise Çin...
mağaralarda yakalanan memeliler
Gerek Amerika gerekse Çin’in epey uzun zamandır çok gizli biyolojik silah programlarının olduğu bilini-
Enstitüsü’nün
Vuhan’ın
üzerinde deneyler yaptığı görülmekte. Esas şaşırtıcı olan ise bu deneylerin ABD hükümetinden 3,7
yor. Dolayısıyla bu virüsün iki süper
milyon dolarlık hibe ile finanse
gücün biyolojik silah programla-
ediliyor olması. Yani kim kimin
rının bir ürünü olduğu söyleniyor.
içine kaçmış tam bir muamma(!)
Muharrem 1442
43
“yürüyen” Jordan Sather’a göre 2015’te
İngiltere’deki
Pirbright
Enstitüsü tarafından yapılan bir patent başvurusunda, koronavirü-
İnsanlık tarihi bu tür imtihanları birçok kez yaşadı. Toplumları bu zorlu süreçlerde ayakta tutan tek şey inançlarıdır. Allahu Teâlâ, Müslümanlara bu tür imtihanlarla karşılaşacaklarını haber verip ancak sabredenlerin kurtuluşa ulaşacağını beyan etmiştir. O yüzden bu süreçlerde büyük bir sabır ve umutla hayata tutunmaya çalışacağız.
sün zayıflatılmış bir versiyonunun solunum hastalıklarına karşı aşı olarak potansiyel kullanımından bahsediliyordu.
Bu
iddia
özel-
likle aşı karşıtı gruplardan büyük destek gördü. Dördüncü İddia: Nüfus Ayıklaması Çin’i hedef alan iddialardan biri de “demografik mühendislik” iddiasında. Bu iddiaya göre Çin, virüsü 2018’de üretti ve yaymaya başladı. Haziran 2019’dan itibaren de nüfusun
içindeki
yaşlı
insanlardan
kurtulmak için onlara bulaştırıldı. Ancak virüs, kontrolden çıkarak herkese bulaşmaya başladı... Beşinci İddia: Küresel Sermayenin Şeytani Planları Birçok bilim insanı koronavirüse yalnızca bir sağlık sorunu olarak
İkinci İddia: Kanadalı Casus Virüs, Kanada’nın Ulusal Mikrobiyoloji Laboratuvarı’nda çalışan bir araştırmacının açığa alınmasıyla ilişkilendiriliyor. İddiaya göre “casus”
bakarken yine birçok siyasetçi ve araştırmacı ise bu virüsün yalnızca bir sağlık sorunu olmadığını, daha büyük
bir
siyasi
operasyonun
parçası olduğunu savunuyor.
olan bu araştırmacı virüsü ürettiği ya
Bu iddia sahiplerine göre Covid-19
da sızdırdığı için açığa alınmış.
salgınını şeytani bir akıl organize
Üçüncü İddia: İngiltere’nin İşi
ediyor. Bu akıl, dünyanın yüzde 85 parasına sahip olan bir üst akıl. Yani
Avrupa merkezli komplo teorileri-
bu iş devletlerin iradesinden ziyade
nin odağında ise İngiltere var. Bu
küresel sermayenin iradesi… Bu
konudaki tweetleri sosy al medy ada
küresel
Eylül 2020
44
sermaye
Dünya
Sağlık
Örgütü’nün (WHO) arkasında da yer alıyor ve yönlendiriyor.
Peki bu aklın amacı ne? Yeni Bir Sanayi Devrimine Geçiş Provaları Şu an uluslar üstü bir sosyal deney yapılıyor. 21. yüzyılda dijital topluma geçmek için herkesi evine kapatıp,
Sanayi
Devrimi’ni
test
ediyorlar. Dijital paraya geçilecek. Böylece dünya para akışı kontrol edilecek. Bu yüzden de kâğıt paralarda virüs var algısı bilinçli olarak oluşturuluyor.
pompalandıkça insanların o çipi takmak için kuyruğa gireceği kesindir. Dolayısıyla insanları çip taktırmaya razı edebilmek için böyle bir
Biyometrik Çip
ortam ve şartların oluşturulması
İnsanların vücuduna biyometrik çip
görüntüler hala hafızalarda…
gerekir.
takarak nerede ne zaman ne yaptığını bilecekleri ve sinir sistemine etki ederek kişilerin davranışlarını yönlendirebilecekleri üzerinde
bir
sistem
yoğunlaşmaktadırlar.
Bu hayalin gerçekleşmesi ise deri altına yerleştirilecek minik çiplerle mümkün olabilecek. Bunun insanlar tarafından kolay kolay kabul edilmeyeceğini düşünenler
yanılıyorlar.
Hastaneler
dolup taştığında, sokak ortasında can
çekişen,
ölen,
cesedi
dahi
İtalya
Özellikle
ve
küresel
İspanya’daki
sermayenin
fonladığı büyük sağlık kuruluşları ve örgütler; koronavirüs kaynaklı ölümlerden
korunabilmenin
tek
yolunun ancak deri altına yerleştirilen ve vücuda yaklaşan virüsü anında algılayıp haber veren küçük çiplerle mümkün olabileceği tezini yoğun olarak işleyecekler.
Rockefeller Vakfı Raporunda Dikkat Çeken Detay
sahiplenilmeyen, terk edilen insan-
Dünyayı siyasi ve ekonomik olarak
ların hüzünlü görüntüleri haber
kontrol ettiği öne sürülen aileler-
kanallarına ve televizyon ekran-
den olan Rockefeller ailesinin sahibi
larına yansıdıkça ve topluma ölüm
olduğu vakfın, Mayıs 2010’da yayın-
korkusu her gün bilinçli olarak
ladıkları raporda virüs hakkındaki
Muharrem 1442
45
bir oyunu olduğu tezini savunanların komplo teorilerini güçlendirir nitelikte. Ayrıca bu hususta geçmişte kaleme alınan birçok yazılı eser de bu komplo teorilerinin gerçek olduğuna dair kanaati güçlendirmekte. ABD’li yazar Sylvia Browne’un 2005 yılında yani bundan tam 15 sene önce kaleme aldığı “Kehanetler” adlı kitabında yer alan bölümler gibi. 2005 yılında çıkan bu kitapta yer alan bilgiler insanların kafasını karıştıracak kadar ilginç. Kitabın söz konusu bölümünde şunlar yazmaktadır: “2020’lerde, akciğerleri ve bronşları ciddi oranda etkileyen, tedaviye ise zalimce direnen zatürre şüpheleri artıracak önemli ayrıntı-
benzeri bir hastalığın patlaması
lar var. Raporda dört önemli senar-
nedeniyle ortalıkta ameliyat maske-
yodan bahsediliyor: Clever Toget-
leri ve plastik eldivenlerle dolaşan
her, Hack Attack, Smart Scramble,
çok daha fazla insan göreceğiz.
Lock Step…
Hastalık hakkında kafa karıştırıcı
Bu dört senaryodan biri olan “Lock Step” senaryosuna göre dünyaya salgın bir hastalık bulaşıyor ve 7 ayda 8 milyon insan ölüyor. Senaryoya göre virüs Güneydoğu Asya'da yayılıyor,
uçuşlar
durduruluyor,
uluslararası ticaret duruyor, turizm
olan şey ise bir kış boyunca müthiş bir paniğe yol açtıktan sonra, on yıl içerisinde hem sebeplerini hem de tedavisini gizemli bırakarak tamamen ortadan kaybolması olacak.” (1)
Komplo Teorilerine İnanalım mı?
ofisler
Adı üstünde ispatlanamamış fikir ve
boş kalıyor. Rapordaki senaryo-
düşünceler. Dolayısıyla bu tür fikir-
nun bugün adeta birebir yaşanıyor
ler ispatlanıncaya kadar komplo
olması, bu işin küresel sermayenin
teorisi olarak kalmaya mahkûm…
zayıflıyor,
dükkanlar
ve
1. Sylvia Browne, Kehanetler, 2005, s.210
Eylül 2020
46
Fakat Müslümanlar olarak hak ve
“İnsanların
hakikatin ne olduğunu öğrenebi-
yüzünden karada ve denizde fesat
leceğimiz mutlak bilgi kaynakla-
çıktı; Allah da belki dönerler diye
rımıza baktığımızda insanoğlunun
yaptıklarının bir kısmını böylece
tüm yeryüzünü ifsat edecek, doğal
kendilerine tattırır”. (Rum, 41)
dengeyi bozacak ve insanlığı felakete götürecek davranışlar içine girmesi mümkün mü? Evet...
elleriyle
işledikleri
Dolayısıyla komplo teorileri ispat edilinceye kadar bir iddia olmaya devam edecektir. Zaman bu iddia-
Allah’ın tevhid dinine inanmayan
ların doğruluğunu veya yanlışlığını
kafirlerin kendilerinden başka tüm
ortaya çıkaracaktır. Fakat inkar-
insanlığı helake sürükleyecek kadar
cıların karakteri yeryüzünde bu
gözü dönmüş olabilir mi? Evet... Şairin
dediği
gibi
“Bu
kafirler
yumurtalarını pişirmek için tüm dünyayı ateşe verebilecek kadar
tür bozgunculuk ve fesat yapmaya meyillidir. Güç ve iktidarı ele geçirdikleri an insanlığın hayrına değil şerrine çalışacakları muhakkaktır.
lanetli midir?” Evet...
Müslümanların güç ve iktidarı yani
Yine bu kafirler için servet ve güç
etmesi demek insanlığın aleyhine
edinmek milyarlarca insan canından daha değerli midir? Evet… Dolayısıyla Allah’a iman etmeyen, onun tevhid dinini kabul etmeyen,
hakimiyeti kafirlerin eline teslim işlenecek zulüm ve felaketlere yol açmak demektir. İşte tam da bu yüzden yeryüzündeki güç ve iktidar kafirlerin
güç ve iktidar edinme peşinde koşan
değil Müslümanların elinde olmak
kafirlerin, münafıkların yaptıkları
zorundadır.
veya yapabilecekleri alçaklıkların bizi asla şaşırtmaması lazım.
Tüm insanlığın hatta tüm canlıların aleyhine işlenecek fesat ve
Çünkü yeryüzünü ve içindekilerini
bozgunculuk ancak Allah’ın dini-
yoktan var eden Rabbimiz kafir-
nin yeryüzüne hâkim olmasıyla
lerin, müşriklerin karakterleri ve
son bulacaktır.
yapabilecekleri kötülükler hakkında bizi bilgilendirmektedir.
Bu Salgının Düşündürdükleri
“O, iş başına geçtiği zaman yeryü-
Özellikle
zünde ortalığı fesada vermek, ekin-
olarak son yıllarda ne kadar rahat
leri ve nesilleri bozmak için çalışır.
imkanlar içinde yaşadığımızı, dost-
Allah
larımızı, ortamlarımızı ve imkan-
bozgunculuğu
(Bakara, 205)
sevmez”.
Türkiyeli
Müslümanlar
larımızı nasıl da hoyratça israf
Muharrem 1442
47
Yine
bu
dönemde
bazılarımız
aylarca evlere hapsoldu. Bazılarımız ise hafta sonları. Bazılarımız ise karantinada gün-şafak saymak zorunda kaldı. Bunaldık, sıkıldık, kaçamaklar yaptık, yapmak istedik. İşte o an aklımıza geldi belki ilk defa 25 yıldır mazlum bir şekilde zindanlarda yatan Sivas mağdurlarının hali… Ve İsrail, Mısır, İran, Suud, Ürdün, Abd, Almanya, Rusya, Çin,
Özbekistan
zindanlarında
yatan diğer mazlumların halleri. Ne kadar da zormuş küçücük bir yerde hayat geçirmek öyle değil mi? döneminde
Yoksa mazlumların ahı mıdır bizi
daha iyi anladık. Birçok insan, hep
vuran diye düşünmedik değil hani…
şikayetçi olduğu o günleri mumla
Müslüman kardeşlerinin dertleriyle
arıyor şimdilerde. Özellikle ihmal
dertlenemeyen biz Müslümanlara
ettiğimiz davet çalışmalarımızı.
ilahi bir uyarı mıdır acaba şu yaşa-
ettiğimizi
bu
salgın
Geçmişte bir bahane ile gitmediği-
nanlar?
miz, küs durduğumuz, tavır yaptı-
Kişi annesinden, babasından, eşin-
ğımız veya ihmal ettiğimiz insan-
den,
larla buluşmak, barışmak, kucak-
dostlarından kaçar mı hiç? Kaçar
laşmak istesek de artık kucaklaşa-
olduk bu dönemde… Sanki kıyamet
maz olduk, gidemez olduk. Belki de
gününün provasını yaşadık… İnsa-
Rabbimizin bize verdiği en küçük
nın en sevdiklerinden nasıl kaçaca-
ceza idi bu.
ğını anladık böylece.
Yine bu salgın döneminde öyle anlar
Salgın Sürecinde Dikkat Etmemiz Gerekenler
yaşadık ki anne ve babamızdan, evlatlarımızdan, yakın akrabala-
evladından,
akrabasından,
rımızdan uzak kaldık. O zaman
İnsanlık tarihi bu tür imtihan-
anladık yakın olmanın, içten olma-
ları birçok kez yaşadı. Toplumları
nın, paylaşmanın, öpmenin, kucak-
bu zorlu süreçlerde ayakta tutan
laşmanın, ilgilenmenin ne kadar
tek şey inançlarıdır. Allahu Teâlâ,
kıymetli bir şey olduğunu…
Müslümanlara bu tür imtihanlarla
Eylül 2020
48
karşılaşacaklarını haber verip ancak sabredenlerin kurtuluşa ulaşacağını beyan etmiştir. (2) O yüzden bu süreçlerde büyük bir sabır ve umutla hayata tutunmaya çalışacağız. Koronavirüs
salgını
Türkiye’de
yayılma hızı kesilmiş olsa da dünya üzerinde
ciddi
şekilde
yayılım
göstermeye devam ediyor ve üstelik henüz net bir tedavisi de bulunamadı. Bu sebeple tedbiri elden bırakmamalıyız. İnsanlar sosyal
haftalardır yaşamdan
kendilerini
tecrit
ederek
evlere hapsettiler. Devletler ve buna bağlı olarak işverenler, esnaflar ekonomik krizin içinde. Haliyle bu durumdan en fazla etkilenen kesim,
Kul hakkına girmemek için bu zorlu süreçte gerek kendimize gerekse topluma karşı olan görevlerimizi yerine getirmemiz pek mühimdir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu güzel duası bize rehber olmalıdır: “Nefsime karşı bir kötülük işlemekten ve o kötülüğü bir Müslümana bulaştırmaktan sana sığınırım”
hiçbir birikimi olmayıp ancak çalıştığı ayın ücretini alarak hayata tutunmaya çalışan işçi kardeşlerimiz. Önümüzdeki günler hem sosyal hem de ekonomik buhranların
yaşanabileceği
bir
dönem.
Birçok insan işsiz ve aşsız kalabilir. Özellikle
hiçbir
birikimi
olma-
yan garip gurabanın gözetilmesi hususunda Müslüman cemaatlerin, STK’ların çok hassas olması gerekir. Mümkünse her topluluk ihtiyaç sahibi kimseleri tespit etmeli ve gücü nispetinde bu ihtiyaçları gidermeye çalışmalıdır.
olan Müslümanların da büyük bir imtihanıdır. Şeytan insanı fakirlikle korkutur. Allahu Teâlâ’nın verdiği imkanları Allah yolunda harcamak her babayiğidin işi değildir. Kardeşlik çetin günlerde belli olur. Allah’tan musibet istenmez fakat musibet
anlarında
gösterdikleri
tavır ile Allah katında “sabıkun” olma yani hayırda “öne geçenlerden” olma fırsatı da vardır. Her
Bu zorlu günler sadece garip gura-
zorluk aynı zamanda kendi içinde
banın değil, aynı zamanda imkânı
bir fırsat taşır.
2. Bakara, 155
Muharrem 1442
49
Eğitim ve öğrenim işi asla ihmal
sokmamak
edilmemelidir. Şayet salgın tekrar
tedbirleri almalı ve onların da tedbir
yukarı doğru bir tırmanışa geçerse
alması için uyarmalıyız. Bulaşıcı
birçok eğitim kurumları, vakıflar,
hastalıklar hususunda Peygamber
dernekler yapmaları gereken asli
sallallahu aleyhi ve sellem
işlerini yapamaz olabilir. Yine bu
uyarısını unutmayalım: “Bir yerde
kurumların hizmetleri tekrardan
veba (bulaşıcı hastalık) ortaya çıktığını
geçici olarak durdurulabilir. Müslü-
duyduğunuz zaman oraya girmeyiniz.
manlar olarak bu duruma hazırlıklı
Bulunduğunuz yerde veba (bulaşıcı
olmalıyız. Artık uzaktan eğitim
hastalık) ortaya çıkarsa oradan da
hayatımızın doğal bir parçası haline
çıkmayınız.” (3)
gelebilir.
İnsanlarımızın
İslami
eğitim süreçleri bu salgın döneminde ciddi olarak etkilenebilir. Dolayısıyla
Müslümanlar
olarak
uzaktan eğitim alt yapılarına önem vermeli ve bu hususta yeni bir motivasyon oluşturmalıyız.
için
gerekli
kişisel
efendimizin şu
Kul hakkına girmemek için bu zorlu süreçte gerek kendimize gerekse topluma karşı olan görevlerimizi yerine getirmemiz pek mühimdir. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in
şu
güzel duası bize rehber olmalıdır: “Nefsime karşı bir kötülük işlemekten
Müslümanlar olarak bu zor süreçte
ve o kötülüğü bir Müslümana bulaştır-
bize düşen büyük görevler mevcut-
maktan sana sığınırım” (4)
tur. Bunların başında kendi nefsimize
karşı
olan
görevlerimiz
gelmektedir. Yani salgın hastalığın bize
bulaşmaması
için
sebepler
dairesinde kişisel temizlik kurallarına önem vermeliyiz. Bu hususta ihmalkâr davranmamalıyız. İkinci görevimiz ise çevremizdeki diğer insanlara karşı. Bu dönemde insanlarla fiziksel temasta bulunma hususunda
ısrarcı
olmamalıyız.
Şayet yoğun risk taşıyan ortamlardan çıkıp başka bir yere gitmek zorunda
kalırsak
gideceğimiz
yerlerdeki insanları da risk altına 3. Buhârî 4. Tirmizî
Eylül 2020
50
Şanı yüce Rabbimiz bizi, ana babamızı, neslimizi ve Ümmeti Muhammed’i her türlü maddi-manevi bela ve musibetlerden muhafaza eylesin, âmin.
İSLAM İDARECİLERİMİZİN ALTIN TARİHİ Cihan Malay
Abdullah b. Zübeyİr (622-693) Abdullah b. Zübeyr lahu anhuma,
radıyal-
yaklaşık on yıl
boyunca İslam dünyasının yarıya yakın bir kısmında halifelik yaptı. Biat aldığı bölgelere valiler tayin etti, kendi adına hutbe okuttu.
b. Avvam, annesi ise Hz. Ebubekir’in kızı Esma’dır. İyi bir savaşçı olan babasından aldığı eğitimle hicri 5. yılda Hendek Gazvesi’ne katılan
Abdullah;
Suriye,
Mısır ve Afrika’nın fethine
Zübeyir,
ve Yermük Savaşı gibi önemli
hicretten sonra Medine’ne
olaylara da babasıyla birlikte
dünyaya gelen ilk çocuk-
katılmıştır. Özellikle Afrika
tur (622). Babası sahabenin
fetihlerinde
önde gelenlerinden, “Rasû-
Valisi Gregorius’u öldürerek
lullah
Müslümanların galip gelme-
Abdullah
b.
sallallahu aleyhi ve sellem’in
havarisi”
lakaplı
Zübeyir
Afrika
Genel
sinde önemli bir rol oynadı.
Muharrem 1442
51
Savaşlardaki cesareti yanında ilmi ve ibadetiyle öne çıkan Abdullah, namaza olan düşkünlüğü nedeniyle “Mescid Güvercini (hamâmetü’l-mescid)” olarak anılırdı. Haccac’ın kendisini Harem’de muhasara ettiği günlerde dahi kalkıp namaza durduğu, mancınıktan atılan taşların önüne ve arkasına düştüğü halde asla namazını bozmadığı rivayet edilir. (1)
Saltanat ve Saltanata Tepkiler Hz. Muaviye’nin oğlu Yezid’i ardından halife olarak ilan etmesi üzerine İslam tarihinde hilafet yerine asırlarca süren saltanatın ilk hadisesi yaşandı. Böylece Yezid, saltanatla başa geçen ilk kişi oldu. (h.60) Hilafetten saltanata geçiş, tepkilerin meydana gelmesine sebebiyet verdi. Bu tepkiler, saltanat sahibine beyat etmemekle oldu. Yezid, zorla da olsa beyat etmeyenlerin beyat vermelerine dair valilerine mektuplar yazdırdı. Medine’de Yezid’e yönelik tepkiler üzerine Yezid tarafından Medine’ye ordu gönderildi. Tepkilerin azaltılması yönünde Yezid tarafından gelen teklifler reddedilince, Medine’nin kuzeydoğusunda bulunan Harre’de gerçekleşmesine nisbetle ‘Harre Olayı’ olarak bilinen savaş meydana geldi. Bu savaş, kısa ve çok kanlı oldu. Tarihte ismi anıldığında 1. İbni Kesir, el-Bidâye ven-Nihâye, VIII, 334.
Eylül 2020
52
acı veren bu savaşta, Medineli bazı sahabe ve onların çocukları bu muharebede şehit oldu. Medine –bir zamanlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ayaklarını bastığı beldeüç gün süreyle yağmalandı. Tepkilerin bir diğer merkezi Mekke idi ve burada ismi öne çıkan kişi Abdullah b. Zübeyir idi. Yezid, bir ordu göndererek Mekke’yi kuşattırdı. Yaklaşık 64 gün süren bu kuşatmada Kabe’de ciddi hasar meydana geldi. Kuşatma sırasında Yezid’in ölmesi üzerine kuşatma kaldırıldı. (h.64/683) 3 yıl kaldığı saltanatta yaptıklarıyla çokça gündeme gelen Yezid, ardından oğlu Muaviye’yi (II. Muaviye) saltanata veliaht seçerek vefat etti. Takvalı kişiliğiyle öne çıkan Muaviye b. Yezid (ö.64/683), yaklaşık kırk gün kaldığı saltanatı terk ederek bu hakkından feragat etti.
Abdullah B. Zübeyir ve Hilafeti Oluşan otorite boşluğunda Abdullah b. Zübeyir halifeliğini ilan etti. (h.64/683) Mekke’de hilafet ilan eden Abdullah b. Zübeyir’e Mekke’de ilk biat gerçekleştikten sonra Arap Yarımadası, Afrika ve Horasan’dan geniş bir coğrafyada da ona biat edildi. Bu durum onun insanlar tarafından sevilen ve hilafete layık bir kimse olduğunun açık bir göstergesidir.
Haricilerin
Basra
ve
çevresinde
çıkarttıkları isyanlar da bastırıldı. Haricilere karşı alınan zaferler, İbni Zübeyir’in otoritesini güçlendirdi. (686) Hilafeti döneminde bir çok sorunla mücadele etme durumunda kalan İbni
Zübeyir’e,
Hz.
Hüseyin’in
öcünün alınmasının arkasına sığınarak, etrafına insanları toplayan hatta İbni Zübeyir’in Musul valisini de yanına çekmeyi başaran Muhtar es-Sakafi isyan etti. İbni Zübeyir, Sakafi isyanını bastırmak üzere kardeşi Musab’ı gönderdi. Musab, bu isyanı bastırdı ve Muhtar es-Sakafi öldürüldü. (687) Abdullah
bin
Zübeyr’in
hilafet
günleri istikrarsızlık ve sürekli bir karışıklıklar dönemi oldu. Vilayetten vilayete değişiyor idiyse de genelde durum böyleydi. Hilafeti döneminde en çok uğraştıran mevzu ise Ürdün’de hilafetini ilan eden Mervan b. Hakem oldu. Böylece tam birlik sağlandı derken, tekrar ikili idare doğdu. Mısır ve Suriye’yi idaresine alan Mervan,
Abdullah
ordusunun
bir
b.
Zübeyir’in
kısmını
Muhtar
es-Sakafi ve Haricilerle mücadele etmek için buraya aktarması ile ordunun gücünü bu bölgede harcaması, Mervan için ilerlemede büyük
"Oğlum! Ben senin ya zafere kavuşup Müslümanları kurtardığını yahut da inandığın davada şehit olduğunu işitmek istiyorum! Sen hak yolunda şehid olmalısın yahut da davanı zafere ulaştırıncaya kadar devam etmelisin. Allah katında bir mücahid annesi olmakla iftihar etmeliyim... Oğlum! Senin için düşünülecek tek nokta vardır: 'Sen hakta mısın bâtılda mısın? Mühim olan budur! Hakka hizmet ettiğine inanıyorsan, tereddüt ve vesveseleri bir tarafa iterek bütün himmetinle (gayretinle) yoluna devam et. Eğer şimdiye kadar olan mücadelende dünyayı kastetmiş isen, senden fena bir evlât, benden de bedbaht bir anne yok demektir. O takdirde hem kendini hem de seninle çarpışan bunca şehitleri heder etmişsin (boşa öldürtmüşsün) demektir. "
fırsat oldu. Bu fırsattan istifade ederek idaresini genişletti.
Muharrem 1442
53
Mervan’ın ilerleyişini anlatan kaynaklar, bunun sebebini Abdullah b. Zübeyir’in ordusunda yer alan bir kısmı Iraklı olan askerlerin savaştan geri durmalarına ve iradelerindeki zayıflığına bağlamaktadır. Nitekim kardeşi Musab’ın kendisini terkeden Iraklı askerlere rağmen az bir kuvvetle mücadele ederek şehit olduğu haberi kendisine geldiğinde şöyle demiştir: “İki yüzlü Iraklılar! Küçük bir dünya malına karşılık, onu düşmana teslim ettiler.” Mervan, on ay sonra yönetimi oğlu Abdulmelik’e bırakarak tekrar saltanatı dirilten bir adım attı. Abdullah b. Zübeyir’in Mervan ile yaptığı mücadeleler, Mervan’ın oğlu Abdulmelik döneminde sürdü. Basra ve Kûfe gibi bölgelerde aldığı mağlubiyetler, Abdulmelik’in idare sahasını genişletti. Art arda alınan mağlubiyetler sonucu İbni Zübeyir’in hilafet sınırları sadece Hicaz ile sınırlı kaldı.
Mekke Kuşatması Abdulmelik b. Mervan, yöneticiliği döneminde büyük fitnelere sebep oldu. Onun en büyük fitnelerinden biri de Abdullah’a son darbeyi vurmayı planlayarak valisi meşhur zalim Haccac b. Yusuf komutasındaki orduyu Abdullah b. Zübeyir’le savaşmak üzere Mekke’ye göndermesi oldu. (692)
Mekke’yi kuşatan bu ordu, Ebrehe’den korunan Kabe’yi mancınığa tuttu. Mancınıklardan atılan taşlarla Kabe’de büyük tahribat gerçekleşti. Altı
ay
Mekke’de Bunun
süren
bu
kıtlık
meydana
geldi.
Haccac,
teslim
üzerine
kuşatmada
olanlara eman vereceğini söyledi. Taraftarlarından çoğu onun eman vermesine inanarak İbn Zübeyir’i yalnız bıraktı. Abdullah bin Zübeyir ise azalan ordusu ile mücadelesine kahramanca devam etti.
Şehid Edilişi Bir ara âmâ olan 90’lı yaşlardaki annesi Esma’yı ziyaret edip, duasını almak ve helalleşmek kastı ile huzuruna girdiğinde annesi ile arasında şöyle bir diyalog geçti: “Oğlum! Ben senin ya zafere kavuşup Müslümanları kurtardığını yahut da inandığın davada şehit olduğunu işitmek istiyorum! Sen hak yolunda şehid olmalısın yahut da davanı zafere ulaştırıncaya kadar devam etmelisin. Allah katında bir mücahid annesi olmakla iftihar etmeliyim... Oğlum!
Senin
için
düşünülecek
tek nokta vardır: ‘Sen hakta mısın bâtılda mısın? Mühim olan budur! Hakka hizmet ettiğine inanıyorsan, tereddüt ve vesveseleri bir tarafa
iterek
bütün himmetinle
(gayretinle) yoluna devam et. Eğer şimdiye kadar olan mücadelende dünyayı kastetmiş isen senden fena
Eylül 2020
54
bir evlât, benden de bedbaht bir
Biat aldığı bölgelere valiler tayin
anne yok demektir. O takdirde hem
etti, kendi adına hutbe okuttu.
kendini hem de seninle çarpışan bunca şehitleri heder etmişsin (boşa
Şehidin Annesinin Metaneti
öldürtmüşsün) demektir."
Bir gün annesi Esma’nın yanına
Devamla oğluna şöyle dedi: “Eğer
gelen
arkadaşların çekildiği için sana da davadan vazgeçip teslim olma fikri geliyorsa, şunu iyi bil ki Ebu Bekir’in kızı böyle düşünen bir Müslüman gencin annesi olmakla utanır ve bir mücahide de bu fikri yakıştırmaz...” Abdullah: “Anneciğim! Beni yakaladıktan sonra müsle (2)yapacaklar” demesi üzerine Hz. Esma, oğluna şu tarihi nasihatleri verdi: “Evladım!
Kesilen
koyun
asılmakla,
soyulmakla ızdırap duymaz. İzzetle
Haccac:
mağlup
ettim,
“Abdullah’ı
nasıl
gördünüz
mü?”
diye istihza yollu (alaylı) bir sual sorması
üzerine Esma:
“Hayır!
Vallahi mağlup olan o değil, sensin. Sen onun dünyasını kaybettirdin, o da senin ahiretini. Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den
Sakîf kabi-
lesinden iki şerîr (çok kötü) adamın çıkacağını işitmiştim. Yalancı olanın Muhtar es-Sakafi olduğunu gördük. Müfsid (fesatçı) olanın da sen olduğundan artık şüphem kalmadı” dedi.
mücadele ederek mâruz kalacağın
Abdullah b. Zübeyir ise kaçma fırsatı
kılıç darbesi, zilletle yaşamak için
varken kaçmadı ve savaşarak bu
maruz kalacağın bir kamçı darbe-
muhasarada şehit edildi. Onun şehit
sinden daha hayırlıdır. Sakın ölüm-
edilmesinin
den korkup da sana zillet verecek
beyat eden bölgelerde oluşan otorite
bir şekle razı olma!”
boşluğu üzerine Mervan, bölgedeki
Abdullah,
annesinin
sözlerine
olduğu gibi itaat edip şehit oluncaya
ardından
Abdullah’a
halktan beyat aldı ve Müslümanları tek bir idarede topladı.
kadar mücadele edeceğine söz vere-
Abdullah b. Zübeyir’in şehit edilişi
rek, vedalaşmak üzere âmâ anne-
hakkında İbni Hazm rahimehullah
sini kucaklaştı.
şöyle demektedir: “Onun ölümü
O gün Haccac askerlerine karşı ş savaştı ve mücadelesini sürdüğü bir sırada 72 yaşında şehit oldu. (h.73/692-3) Abdullah b. Zübeyr, yaklaşık on yıl boyunca İslam dünyasının yarıya yakın bir kısmında halifelik yaptı.
İslam toplumunda meydana gelen musibet ve yıkımlardan biridir.” -----------------------Yıldız, Hakkı Dursun. TDV İslâm Ansiklopedisi “Abdullah b. Zübeyir” mad., c.1, s.145-146. Şakir, Mahmud. Hz. Âdem'den Bugüne İslam Tarihi, Kahraman Yayınları, 3/394-395.
2. Kulak, burun kesmek.
Muharrem 1442
55
OSMANLI SONRASI İSLAM DÜNYASI Muhammed Eyüp
Dünden Bugüne Yemen
Y
emen,
İslam
aleminin
Tarihin
ilk
yıllarından
itibaren
mazlum ve muhtaç coğraf-
çok sayıda güçlü krallığa ve şehir
yalarından...
Bugünlerde
devletine ev sahipliği yapmış olan
açlık, hastalık, yoksulluk ve savaşa
Yemen’in İslam diniyle şereflen-
terk edilen bu ülke, İslam tarihinde
mesi ilk olarak 628-630 yıllarına,
ilim ve hikmetin merkezlerinden
Rasûlullah
biri olarak bilinmekteydi.
vefatından önceye rastlamaktadır.
Yemen’de İslam’ın Tarihi
Bundan
Yemen, tarihi olarak Arabistan’ın
liderler
ayrılmaz bir parçası ve Arapların
Yemen’in
saygın
lerden
ailelerinin
Sasaniler
kökenlerinin
dayandığı bir topraktır.
Eylül 2020
56
sallallahu aleyhi ve sellem’in
önce
uzun
ve
onlara
tarafından
bir bağlı idare
çoğunluğu
müteşekkildi.
ilk kez Rasûlullah
dönem yerel edilen
putperestİslam
dini
sallallahu aleyhi ve
sellem’in
gönderdiği davet mektubu
Ancak Memlük Devleti’nin Osmanlı
ile İslam’ı seçen yerel bir vali eliyle
tarafından
Yemen’de
Yemen’de yeniden yerel güçler otori-
yayılmıştır.
İlerleyen
sona
erdirilmesiyle
radıyal-
teyi ele almıştır. Kısa bir süre sonra
Ebu Musa el-Eşari radıyallahu
gücünü Yemen yönünde genişleten
gibi isimlerin vali olarak atan-
Osmanlılar, Hint Okyanusu’nda güç
masıyla, ayrıca Mekke’nin Fethi
kazanan Portekiz’e karşı stratejik
sonrası dönemde Yemen’de bazı
bir konum elde edecekleri Yemen’i
putperest kabilelere karşı seriyyeler
1538 yılında tamamen hakimiyet-
gönderilmesiyle, bu beldede İslami-
leri altına almışlardır. Burada daha
yet hâkim hale gelmiştir.
sonra Yemen Beylerbeyliği tesis
yıllarda da Muaz bin Cebel lahu anh, anh
İlerleyen
süreçte
Hariciler
gibi
edilmiştir.
taifelerin de dahil olduğu savaş-
Osmanlı döneminde Yemen, uzun
lardan etkilense de Yemen, bugüne
süren bölünmüş yapısından büyük
kadar İslam hakimiyetinden genel
ölçüde kurtulabilmiştir. Yerel isyan-
itibariyle hiç çıkmamıştır. Osmanlı
lar ve güç mücadeleleri devam etse
idaresine kadar Yemen'de; Emevi-
de Yemen uzun süre Osmanlı haki-
ler, Abbasiler, Ziyadiler, Yafuriler,
miyetinde kalmıştır. Aynı zamanda
Suleyhiler, Zeydiler, Süleymaniler, Mehdiler, Resuliler gibi çok sayıda
Şii Zeydilerin saldırıları da devam etmiş, bu da Yemen’deki istikrar-
yerel idare tesis edilmiştir. Bir
sızlığı artırmıştır.
dönem Şii inanca sahip idarecilerce
İlerleyen
de yönetilen Yemen, Eyyubiler tarafından ele geçirilmiş, bu dönemde daha merkezi bir otorite kurulsa
dönemde
Yemen’deki
Osmanlı idaresinde yaşanan değişiklikler beklenen sonucu vermemiş, Zeydiler birçok önemli bölgeyi
da bu uzun sürmemiştir. Yemen,
kontrol altına alarak Osmanlıları
Osmanlı idaresine gireceği döneme
zor durumda bırakmayı başarmıştır.
kadar parçalı bir görünüm arz
Yemen’deki isyanlar ve Zeydilerin
etmiştir. Osmanlı idaresi sırasında
hareketleri, Osmanlı’yı Hint Okya-
da Yemen’in bazı bölgelerinde yerel
nusu’nda Portekiz karşısında zayıf
idarelerin sürdüğü bilinmektedir.
duruma düşürmüştür. Osmanlı’nın
Yemen’de Birinci Osmanlı dönemi Eyyubilerin ardından önce Resuliler daha sonra Tahiriler tarafından
Portekiz karşısında Güneydoğu Asya Müslümanlarına
yeterli
yardımı
ulaştıramamasında bu isyanların da mühim rolü olduğu bilinir.
idare edilen Yemen, 1517 yılında
Osmanlı idaresi Yemen toprakla-
Memlüklerce
rında zaman içerisinde siyasi ve
ele
geçirilmiştir.
Muharrem 1442
57
askeri hamlelerine rağmen tutunamamıştır.
Bunun
en
önemli
nedenleri olarak Yemen’in bulunduğu
konumun
merkeze
olan
uzaklığı, aynı zamanda Yemen’in coğrafyasının
idare
edilmesinin
zorluğu ve bölgedeki yerel güçlerin etkisi gösterilebilir. Yemen’de dönem dönem Hollandalı, Portekizli
sömürgeciler
başta
olmak
üzere Avrupalı güçler bazı önemli merkezleri ele geçirmiştir. Nihai olarak Osmanlılar, 17’inci yüzyılın ilk çeyreğinde Yemen’de Şii Zeydilerin isyanları karşısında güçlerini koruyamamıştır. 1635 yılında bölgedeki son Osmanlı güçleri de mevkilerinden çekilmiş ve Yemen’de Şii Zeydilerin ‘Kasımiler’ olarak anılan idaresi tesis edilmiştir.
Sana'yı ele geçirmiştir. Bölgede askeri ve idari faaliyetlerine giren Osmanlılar, bir yandan Şii Zeydilerin isyanlarıyla mücadele ederken, diğer taraftan da İngiliz güçlerine karşı üstünlük kurmaya çalışmıştır. Yemen'in zorlu coğrafyasında isyanlarla ve İngiliz güçleriyle
mücadele
etmek
Osmanlı
güçlerini büyük ölçüde yıpratmış ve zayiata sebep olmuştur. Nihayetinde Şii Zeydilerin son isyanı da 1. Dünya Savaşı öncesinde bastırılmışancak Osmanlılar Yemen'de İngilizlere karşı üstünlük kuracak gücü yitirmiştir. Yemen'in güney kesiminden Umman'a kadar olan tüm Güney Arabistan'ı kontrol altında tutan İngilizler bu mücadeleden galip ayrılmış, Osmanlı idaresi son
Kasımiler döneminde de Yemen’de Osmanlı etkisi sürmüştür. Osman-
bulmuştur.
lılar Yemen’den çekilse dahi yerel
Osmanlı Sonrası Yemen
güçler arasında savaşlar ve ayak-
1918 yılında Şii Zeydilerce kurulan
lanmalar vuku bulmuştur.
Mütevekkili Krallığı Yemen kuze-
Yemen’de İkinci Osmanlı Dönemi Yemen'de
Osmanlıların
ikinci
devri, İngilizlerin bölge üzerindeki emellerinin ortaya çıktığı dönem-
yine hâkim olmuş, Yemen’in güneyi ise İngilizlerin elinde kalmıştır. 1918’de
Mondros
Mütarekesi
ile
Yemen fiilen Osmanlı idaresinden çıkmıştır.
lere rastlamaktadır. 1839 yılında
Osmanlı’nın
Yemen'in Hint Okyanusu sahilin-
Mahmud Nedim Bey, 1924’te Lozan
deki Aden'i ele geçiren İngilizlere
Antlaşması ile Yemen’in Osmanlı
karşı Osmanlı bir kere daha Yemen'e
toprağı olmaktan çıkarılmasıyla
girmiştir. 1849 yılında Yemen'in
Yemen’i terk etmiştir. Bu tarih-
batı sahillerini kontrol altına alan
ten sonra Hilafetin de ilgasıyla
Osmanlı, 1871 yılında da başkent
Yemen, diğer İslam beldeleri gibi
Eylül 2020
58
son
Yemen
Valisi
yıkıma ve gayri İslami, mütekebbir
Yemen’in Bugünü
idarecilerin boyunduruğu altına
Yemen, 2000’li yılların ardından
sürüklenmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrası dönemde Yemen’de
ikili
görünüm
devam
etmiştir. Güney Yemen’de İngiliz idaresi sürerken, Kuzey Yemen’de Mütevekkili Krallığı idaresi iç krizlerle mücadele etmiştir. Bu bölgede Arap
milliyetçiliği
tırmanmış,
değişim talepleri büyümüş, askeri darbeler ve suikastlarla yeni bir dönem başlamıştır. Baas Partisi de bu dönemde ülkede faaliyet göstermiştir. 1958-1961 arası dönemde ülke kısa bir süre Mısır ve Suriye’de Cemal
Abdunnasır
öncülüğünde
oluşturulan Birleşik Arap Cumhuriyeti’ne katılmıştır. İç karışıklıklar 1962’de Yemen’i iç savaşa sürüklerken, Kuzey Yemen olarak anılacak “Yemen Arap Cumhuriyeti” de bu
ABD’nin ve İran’ın artan etkisine şahitlik etmiştir. Bu paralelde ülkede İran’ın milis gücü olan Husiler, Ensarullah Hareketi adıyla Yemen’de İran adına faaliyet göstermiş, ülkenin başkenti de dahil önemli kesimlerini kontrol altına almıştır. Aynı zamanda ABD de bu yıllarda Yemen’de büyük
Müslümanlara
cürümlere
imza
karşı atmış,
Yemen’in yerel kukla idarecileri, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler de ABD ile bu savaşta ittifak etmiştir. Gelinen süreçte ABD, İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi birçok küresel kukla güç Yemen
halkına
zulmetmektedir.
süreçte kurulmuştur.
Yemen’de açlık, salgın hastalık-
Güneyin bağımsızlığı için süren
haldedir. Öyle ki ülkenin nüfusunu
girişimler sonucu “Güney Yemen” de 1967 yılında İngilizlerden bağımsızlığını ilan etmiştir. Burada da “Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti” teşkil edilmiştir.
lar, susuzluk tüm ülkeye hakim oluşturan 30 milyonu aşkın Müslümanın neredeyse tamamı, açlıktan ölümle burun buruna yaşamaktadır. Ayrıca her gün gerek ABD gerek İran gerekse Suudi Arabistan ve Birleşik
İki taraf 1972 ve 1979 yıllarında
Arap Emirlikleri Yemen’in Müslü-
savaşa girmiş, ayrıca kendi içlerinde
man halkını katletmekte, işkence
de krizler yaşamış, ülke istikrara
etmekte ve onları temel hakların-
hiçbir zaman kavuşamamıştır. Uzun
dan mahrum bırakmaktadır. İlim
süren girişimler sonucu Yemen 1990
ve hikmet diyarı Yemen, kukla
yılında birleşse de ülkede parçalı
yönetimlerin ve zalimlerin elinde
yapı sürmüş, 1990’lı yıllarda bir iç
can çekişmekte olan onlarca İslam
savaş daha patlak vermiştir.
beldesinden biri pozisyonundadır.
Muharrem 1442
59
KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük
KADIN İLE ERKEK ARASINDAKİ FARKLAR “…Erkek, kız gibi değildir…” (1) Dünyada kemale ermiş eşsiz kadınlardan
biri
olan
Hz.
Meryem’in annesi Hanne, onu doğurduğunda Rabbi onun ne doğurduğunu ondan daha iyi
Bu kısa cümle, karnındayken erkek çocuğu doğuracağını zannederek onu, Rabbinin
hizmetine
bağışlayan
Hanne’nin ağzından çıkan o güne has birkaç kelimeden ibaret değildi. Zira kıyamete
bildiği halde dilinden bu sözler
kadar geçerli ve her dönem
dökülerek biricik kızını Allah’a
insanının ihtiyaçlarına cevap
adamıştı.
verebilecek kadar mükemmel
1. Âl-i İmran, 36.
Eylül 2020
60
donanıma
sahip
olan
Allah’ın
gönderdiği son kitapta, bu kısa ve oldukça manidar cümle, yerini alacaktı. Ayrıca erkeklerin kadınlara, kadınların da erkeklere benzemesinin lanetlenmeye sebep olan büyük bir günah kılındığı bir dinde, bu cümlenin anlamı daha da değerini artırmaktaydı. Tevhidin son durağı olan İslam’ da erkek ve kadının; fıtratları, sorumlulukları, güç alanları, bakış açıları, hatta beyinde kullandıkları lob farklılıkları, onları birbirinden ayırmak ve birbirine eş kılmak için
Genel tabloya bakıldığında erkek ile kadın, birbirine zıt yazılımlarla donatılmışlar. Aslında bu bir rahmet eseridir. Her şeyin zıddıyla kaim olduğu dünyada, bu farklılıkların, yeryüzüne halife kılınan insanda zuhur etmesi kadar doğal bir durum olamaz.
birçok vesile ile dile getirilmektedir. Zira insan ancak, fıtratına uygun hareket ettiğinde ve fıtratına göre muamele gördüğünde doğru yolu bulabilir ve mutluluğu yakalayabilir. Erkek kız gibi, kız da erkek gibi değildir. Olmamalıdır da… Eğer cinsiyet ve görev rolleri değişmeye başlarsa, orada fıtrat
farkındalık oluşturacağına inanıyor ve bunu arzu ediyorum.
fesada, âdemoğlu nesli de kesata
“Hikâye bu ya timsahla fil birbir-
uğrar.
lerine âşık olup dillere destan bir
Tıpkı
“cinsiyetsizliğin”
müdafaa edilmeye başlandığı ve
şekilde
neslin helake doğru sürüklenmeye
evlendikten
çalışıldığı günümüzde olduğu gibi.
kendileri için “en değerli” olanı
Diğer yandan aile içinde kadın
verme yarışına girmişler. Timsah
ve erkeklerin, birbirinin rolüne
gölden en güzel balıkları çıkarıp
bürünmeleri
övün-
sevgilisi file ikram etmiş. Fil de pek
melerinin normalleştiği ve bunun
sevdiği yeşil yapraklarının en taze-
sebep olduğu aile içi çatışmalar
lerinden çırpıp sevgilisinin önüne
ortamında, eşlerin birbirini daha
koymuş. Fakat sonuç hüsran olmuş.
iyi tanımaları adına bu yazının bir
Zira otçul olan fil için balıklar, etçil
ve
bununla
evlenmişler. sonra,
İki
sevgili
birbirlerine
Muharrem 1442
61
timsah için de tazecik yapraklar hiç
aralarında
de değerli değilmiş. Çift, sonunda
çözümsüzleşmektedir.
anlamış ki herkesin kendisi için “en
mızda erkek ve kadın arasındaki
değerli” olanı vermesi iyi niyetli
bazı fıtrat farklılıklarına değinecek
ancak yanlış bir davranışmış. Hem
ve eşlerin birbirini daha iyi anla-
iyi niyetli hem de doğru davra-
ması adına bir farkındalık oluştur-
nış ise muhatabı için “en değerli”
maya çalışacağız. Rabbimiz bizi bu
olanı vermekmiş. Sonuç olarak,
işimizde muvaffak kılsın.
fil timsaha hortumuyla tuttuğu ve zaten yemeyeceği balıkları, timsah da gölün dibinden kopardığı ve zaten sevmediği tazecik yosunları vermeye başlamış. İkisi de mutlu olmuş.” (2)
çıkan
anlaşmazlıklar Bu
yazı-
Erkek ve kadın arasındaki bazı farklar: -Kadın ilgi görmekten hoşlanır ve bu, onun en büyük ihtiyaçlarından biridir. Erkek ise fazla ilgiden
Yani senin için çok önemli olan, eşinin gözünde pek değerli olmayabilir. Eşine göre paha biçilemez olan, senin gözüne anlamsız görünebilir. Eşler arasında mutlu olmanın yollarından biri de budur. Senin için değerli olanı değil, eşin için değerli olanı arayıp bul ve sana ne kadar anlamsız gelse de o işe sadece eşin için gerçekten değer ver ve onu yap! Eşinin eski haliyle yeni hali arasın-
bunalır. -Kadınlar beynin daha çok sağ lobunu kullanırken, erkekler daha çok sol lobunu kullanırlar. Yani bakış açıları, olayları değerlendirme süreçleri, düşünceleri birbirinden farklıdır. -Kadın beyni iletişim kurmaya, erkek beyni sistem kurmaya programlanmıştır.
daki farkı göreceksin. Kesinlikle
-Kadınlar detaya, erkekler genele
denemeye değer.
bakar.
Erkek ve kadınlar özellikle Türk
-Kadın daha duygusal, erkek ise
toplumunda karşı cins ile arasındaki
genellikle olaylara daha mantıksal
farkları bilmemekte ve bu yüzden
yaklaşırlar.
2. Mutlu evlilik okulu, Sema Maraşlı, s.55
Cinsler arası zıtlıklar doğal, doğal olmasına ama bunu insanın kabullenmemesi anormal sonuçlar doğurmaktadır.
Eylül 2020
62
Genel tabloya bakıldığında erkek
Aynı
ile kadın, birbirine zıt yazılımlarla
dan destek ve saygı gördüğünde
donatılmışlar. Aslında bu bir rahmet
sevildiğini hisseden kocasına “Ne
eseridir. Her şeyin zıddıyla kaim
destek
olduğu dünyada, bu farklılıkların,
görevini yapıyor!” dememelidir. Bu
yeryüzüne halife kılınan insanda
sözler de erkek fıtratından biha-
zuhur etmesi kadar doğal bir durum
ber bir kadının dilinden dökülecek
olamaz.
sözlerdir. Erkek, hanımından saygı
Cinsler arası zıtlıklar doğal, doğal olmasına ama bunu insanın kabullenmemesi
anormal
sonuçlar
doğurmaktadır. İnsanoğlu ne zaman doğallığı bozsa, bunun zararını en çok kendisi görmektedir. Bu sebeple erkek kadının doğasında duyduğu ihtiyaca, onun yazılımına münasip bir şekilde karşılık vermeli, kadın da aynı şekilde. den duymak istediği sevgi sözcükleri yerine “Sevdiğimi söylemeye ne gerek var, yanımda tutuyorsam seviyorumdur” dememelidir. Zira böyle bir söz, kadın fıtratını bir
kadın,
hanımın-
verecekmişim
canım?
O
görmez ve yaptığı doğru işlerde desteğini
hissetmezse,
zamanla
karısıyla ilişkisi zedelenebilir. Hz. Hatice annemizin Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e
verdiği destek
ve ona duyduğu saygı, hanımının ölümünden sonra bile onun yakınlarına vefa göstererek sevgisini devam ettirmesine vesile olmuştu. Hanımlar olarak da değişime çok ihtiyacımız var.
Mesela erkek, karısının kendisin-
tanımayan
şekilde
erkeğin
ağzında
çıkacak sözlerdir. Ama böyle bir
Karı-kocanın
karşılıklı
anla-
yışlı bir ilişki ağının zincirleme ve
süratli
bir
şekilde
Ümmeti
Muhammed’ de yayıldığı günleri görebilmek duasıyla. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur…
koca, sevildiğini hissedemeyen ve gittikçe içinde büyüttüğü boşluğu artırdığı karısında, yanlış intibalar bırakmaktadır. Eşi Aişe annemize yıllar geçse de kendisini nasıl sevdiğini soran karısına önderimiz olan Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
“Kördüğüm gibi” cevabını verebiliyorsa, yıllar içinde büyük dönüşümler yaşamış Müslümanlara, değişim kapıları görünüyor demektir.
Muharrem 1442
63
HASAN HOCAEFENDİNİN Akaİd Üzerİne ESERLERİ
İ
tikadî konular ilk öğrenilmesi gereken en önemli meselelerdir. Bunlar oldukça ciddi ve riskli konulardır. Bunları sabırla ve metanetle incelemek, detaylı bir şekilde tekrar tekrar okumak, iyi anlayıp inanmak, daha sonra insanlara arınık ve net bir şekilde ulaştırmak gerekmektedir. Aksi takdirde konular birbirine karıştırılır, kafalar bulandırılır, kişiler faydasız Bizans Cedelleri’ne sürüklenir, ortaya beklenmedik inanç karmaşası çıkar. Bu itibarla, itikadî konulara değinen zat, kesin ve sağlam naslara bağlı kalmalı, birbiriyle çelişir görünen nasların bağdaştırılmasını bilmeli, ifrat ve tefritten uzak olmalı, fikrî cedellerden kaçınmalı, önyargılı olmamalı ve delilsiz konuşmamalıdır. Aksi halde, insaf ölçülerini kaçırabilir, taassuba sürüklenebilir. Kendisi gibi düşünmeyenleri küfürle dahi itham etmeye kalkışabilir.