Nebevi Hayat Dergisi 91. sayı (Haziran, 2020)

Page 1




Yıl: 8 Sayı: 91 - Fiyatı: 12 TL

Editör

Sahibi Nebevi Hayat Yayınları Adına Turhan Güncü Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Yılmaz Tashih, Redaksiyon Metin Ulusoy Grafik, Tasarım Yakup Hazman Yönetim Merkezi Reklam ve Abone İşleri Güneşli Mh. 1300. Sk. No: 36 Bağcılar/İst. Abone ve Dağıtım Sorumlusu: Metin Ulusoy Tel-Faks: (0212) 515 65 72 GSM & Whatsapp : (0533) 056 83 19 Web ve Sosyal Medya: twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayat instagram.com/nebevihayatdergisi dergi.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com Abone Şartları 2020 Yılı Yurt İçi Abonelik Bedeli: 120 TL Hesap Numarası Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Hesabın Adı: Turhan Güncü İban: TR77 0020 5000 0083 3827 1000 02 Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevi Hayat Aylık Dergi(Türkçe) Baskı: Matsis Matbaa, İstanbul, Haziran 2020 Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel ve hukukî sorumluluğu yazarlarına aitti.

Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salat ve selam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, ailesine, ashabına ve kıyamete kadar onun izinde giden Müslümanların üzerine olsun. Değerli okuyucularımız, İslam sadece itikattan müteşekkil olmadığı gibi Müslüman da sadece iman belirtisi gösteren kişi değildir. İman cennetin anahtarı, kurtuluşumuzun yegâne kaynağı olsa da ona bağlı ve neredeyse onun kadar önemli olan bir başka değerimiz daha vardır: İslam ahlakı… Müslüman imanıyla rabbine teslimiyet gösteren güzel ahlak ile de bunu süsleyen kimsedir. Ahlaki değerlerden yoksun olan iman hem kusurlu hem de yavandır. İman kemaliyetini güzel ahlak ile tamamlar. Öte yandan güzel ahlak dediğimiz erdemler de imansız mümkün değildir. İslam ahlakını oluşturan bir sürü faziletli davranış vardır elbet. Ve hepsinin de birbiriyle ölçüşemeyecek kadar kıymeti ve diğeriyle doldurulamaz bir boşluğu vardır. İşte bu ahlak binasının önemli değerlerinden olmazsa olmazlarından birisi de vefa duygusudur. Vefa; yapılan bir iyiliğe karşı kayıtsız kalmamak, iyilik sahibine olan minnetini unutmadan yorulmadan devam ettirmek ve nankörlük gibi İslam’a yakışmayan durumlardan uzak olmaktır. Vefa ruhsuz ve icbari olarak devam eden, menfaate dayanan bir karşılığı devam ettirme değildir. Vefa tamamen sevgiye, erdeme intisaplı olan ve varlığını ancak bu şekilde sürdürebilen bir özelliğe sahiptir. İşte bu açıdan iy ilik eden kimsey i karşılık beklemek gibi bir durumla nitelendiremeyeceğimiz gibi vefa göstereni de iyiliğin altında ezilen ve ona karşılık vermesi gereken kişi olarak değerlendiremeyiz. Nebevi Hayat Dergisi olarak bu ayki kapak konumuzu “vefa” olarak belirleyip “Müslüman Vefalı Olmalıdır” başlığı ile meseleyi inceledik. Aynı zamanda zengin konu başlıklarımız ile farklı meselelere izah getirerek istifadenize sunduk. Faydanın hasıl olmasını Allah azze ve celle’den niyaz ederiz Nebevi Hayat Dergisi olarak ülkemizi etkisi altına almış olan salgın hastalığının sona erip tekrar eski günlerimize döneceğimiz günlerin özlemini çektiğimizi belirtip Allah azze ve celle’nin bugünleri hayra döndürmesini niyaz ederiz.


İçindekiler Müslüman Davasına Vefalıdır Hakan Sarıküçük

Müslüman Vefa Sahibidir! Ahmet İnal

04

13

KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR Kurtuluşa Eriştiren Azık: Sabır ve Sebat M. Sadık Türkmen

19

NEBEVÎ DAMLALAR Hayırlı Söz, Misafir ve Komşu Hakkı Yener Yılmaz

26

Gündem Analiz “Allah’ı Öyle Çok Zikredin Ki -Ta Ki İnsanlar- Size Deli Desinler” Nedim bal

33

İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi Dördüncü Raşid Halife Hz. Ali R.A’nın Yönetim Anlayışı Cihan Malay

36

Osmanlı Sonrası İslam Dünyası Dünden Bugüne Bosna Hersek Muhammed Eyüp

43

Nebevî Aile Unutulan Sünnet; Akîka Kurbanı Halime Yılmaz

48

Serbest Köşe Bu Senin Hikayen Olabilir mi?-4 Derya Fıçıcı

53

Serbest Köşe Allah’ın Görünmez Ordularından; Covid-19 Yusuf Yılmaz

59


KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük

MÜSLÜMAN DAVASINA VEFALIDIR Hamd;

“…Size

nimetimi

verdiğim

hatırlayın,

bana

buyurarak

vefanın

önemini

bize bildiren ve vefasızlıktan

verdiğiniz söze vefa gösterin

sakındıran Rasûlullah

ki, ben de size verdiğim söze

aleyhi ve sellem’e,

vefa 40)

göstereyim…”

(Bakara,

buyurarak kendisine karşı

vefakâr

olmamızı

buyuran

Allah’a,

Allahu

Teâlâ’nın

sallallahu

affı

ve

keremi, rahmeti ve mağfireti; “Yine onlar (o müminler) ki emanetlerine

ve

ahidlerine

Salât ve Selâm; “Kıyamet günü

riayet

ahdine vefa göstermeyen kimse-

ayeti kerimesinde beyan edil-

lerin arkasında bir bayrak bulu-

diği üzere ahitlerine riayet

nacak ve vefasızlığı ölçüsünde

eden, davasına bağlı, vefakâr

o

Müslümanların üzerine olsun.

bayrak

yükseltilecektir”

1. Müslim, Cihad,15

Haziran 2020

4

(1)

ederler”

(Müminun,

8)


Vefa, İslâm’ın Müslüman şahsiyet-

neler

ten çok özen göstermesini istediği

nereye gittiğini ve neler söyledi-

ahlâklardan biridir. Vefa; insanın,

ğini hatırlamayan hatta birkaç saat

sözünde durmasıdır ve yapacağını

öncesinde verdiği sözleri ve vaad-

söylediği şeyi yerine getirmesi-

leri unutan insandan bu sözünü

dir. Vefasına en sadık, hiç şüphesiz

hatırlaması beklenebilir mi? Ancak

Alim olan Allah

O,

iman ettiğimiz Yüce Rabbimiz bize,

vefayı kendi nefsine yazmıştır, hiç

kendisine söz verdiğimizi bildiriyor.

kimseye zulmetmez:

İnandığımız, kulluk ettiğimiz yüce

“Ahdini Allah’tan daha çok yerine

yaratıcımız bize bunu hatırlatıyor.

azze ve celle’dir.

getiren kim olabilir? (Tevbe, 111) “…Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih, 10)

yediğini,

neler

yaptığını,

Biz hatırlamasak da… Haşa Rabbimiz yalan mı söylüyor? Biz bunu hatırlamadığımız için “Biz böyle biz söz vermedik!” diyerek O’nu yalancı çıkarmak mı istiyoruz? Yoksa hatır-

Ve insanlara da vefayı şöyle buyura-

lamamamızın faturasını Rabbimize

rak emretmiştir:

mi mal edeceğiz? Doğru söylediğine

“Onlar

Allah’a

verdikleri

ahdi

yerine getirirler; verdikleri sözden dönmezler.” (Rad, 20)

kesin olarak inanmamız gereken Rabbimizin, Kur’an-ı Kerim’de bize bildirdiği bu sözleri kabul etmezsek, Allah muhafaza eylesin, iman

“Hayır, kim ahdini yerine getirir ve

iddiamız boşuna olur. Biz Rabbi-

sakınırsa; şüphe yok ki Allah, sakı-

mize, O’nun kitabına ve her buyru-

nanları sever.” (Âl-i İmran, 76) Müslüman sözünde duran kişidir.

ğuna itaat eder, her sözüne de iman ederiz. Böyle bir sözü hatırlamasak

Sözünde durulmaya en layık olan da

da verdiğimiz sözün doğruluğunu

Yüce Rabbidir. Nitekim Yüce Rabbi-

kabul eder ve gereği neyse yerine

miz bizi yaratıp dünyaya gönder-

getiririz. Çünkü biz Müslümanız.

meden

Müslümanın davasına olan vefası,

önce

ruhlar

âlemindey-

ken bizden söz almış ve biz de bu sözümüze sadık kalacağımızı Yüce Rabbimize beyan etmiştik.

Allah’a ve Rasûlü’ne bağlılığıyla ve onlara verdiği söze sadık olmasıyla ilgilidir. Müslümanın ahdine vefa

“Ama biz böyle bir söz verdiğimizi

ve sadakat göstermesi daha “kalu

hatırlamıyoruz

denilebilir.

bela” diye bildiğimiz ruhlar âlemin-

“Nisyan ile malul” veya “nisyan

deyken başlamıştır ve ruhunu Yüce

ile malum” olan insan neyi hatır-

Rabbine teslim edeceği zamana

lıyor ki? Daha bir hafta öncesinde

kadar da devam edecektir.

ki!”

Şevval 1441

5


“Bir de Rabbin, Âdemoğulların-

Cüleybib’in

dan, bellerindeki zürriyetlerini alıp

evinde kalması, Rasûlullah

da onları kendi nefislerine şahit

aleyhi ve sellem’in

tutarak: ‘Ben sizin Rabbiniz değil

davet etmesine kadar sürdü. Cüley-

miy im?’ dediği vakit ‘Pekâlâ Rabbi-

bib, Allah ve Rasûlü’ne karşı bağlı-

mizsin, şahidiz’ dediler. (Bunu)

lığını göstermek için davete icabet

kıyamet

ederek hemen dışarı fırladı.

günü

‘Bizim

bundan

haberimiz yoktu’ demeyesiniz diye (yapmıştık).” (A’raf, 172) “Allah’ın, ve

üzerinizdeki

‘İşittik,

itaat

evlendikten

sonra sallallahu

davetçisinin cihada

Savaş, Müslümanların lehine büyük zafer ile sonuçlanınca Rasûlullah

nimetini

ettik’

dediği-

sallallahu aleyhi ve sellem

savaşanların

hallerini kontrol etmeye başladı.

nizde sizden aldığı ve kendisiyle

Yaralıları

sizi bağladığı ahdini hatırlayın.

koyuldular.

Allah’tan

Allah

“Kimseyi kaybettiniz mi?” diye buyu-

göğüslerin özünü çok iyi bilir.”

runca dediler ki “Evet, Ey Allah’ın

(Maide, 7)

Rasûlü. Falanca, falanca, falanca

korkun

çünkü

Allah’ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin. Eğer bilirseniz muhakkak ki Allah katındaki sevap sizin için daha hayırlıdır.” (Nahl, 95)

ve

şehitleri

aramaya

Ardından

ashabına

kimseyi arıyoruz.” Rasûlullah lahu aleyhi ve sellem

ve

sorumlu

sorusunu tekrarladı

komutana

kaybettiniz mi?” dediler

ki

sallal-

“Kimseyi

diy e buy urunca

“Bilakis

Ey

Allah’ın

Saadet asrının insanları olan Rasû-

Rasûlü, falanca, falanca ve falanca

sallallahu aleyhi ve sellem’in

asha-

kişiyi kaybettik.” Sorusunu tekrar-

bında bizim için çok güzel ahde vefa

lamaya devam ediyor, Müslümanlar

örnekleri vardır. Onlar Allah

azze ve

da aralarında bulamadıkları kimse

karşı olan vefalarına sada-

kalmayıncaya kadar cevap veriyor-

kat gösteren, davalarına gönülden

lardı. Ardından “İşte şimdi bulama-

bağlı, fedakâr ve vefakâr erler idiler.

dığımız kimse kalmadı Ey Allah’ın

lullah

celle’ye

İşte onlardan biri: Cüleybib r.a

dediklerinde

sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlullah

“Ama ben Cüley-

Allah ve Rasû-

bib’i bulamadım. Benimle gelin Cüley-

lü’nün nidasına icabet eden kişiler-

bib’i arayalım.” dedi ve aramaya

den biriydi. Müslüman oldu ve İslâm’ı

başladılar. Bulduklarında Cüleybib,

en güzel şekilde yaşamaya başladı.

aşırı kan kaybetmiş, ruhunu Allah

Cüleybib

radıyallahu anh,

Rasûlü”

Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem’e,

azze ve celle’ye

teslim etmişti. Bir de

Cüleybib’in kendisini çok sevdiğine

baktılar ki Allah yolunda şehit edil-

dair haber ulaşınca bizzat kendisi,

meden önce etrafındaki yedi tane

onu Ensar’dan bir kadın ile nikâhladı.

cesur kâfiri yere sermişti.

Haziran 2020

6


Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem,

Ey Sad? Muhakkak ki ben, cennetin

yanında

kokusunu Uhud’un ardından alıyo-

durdu ve hayırlı bir dua etti: “Allah,

rum” deyip müşrikler ile çarpış-

karşılığını sana hayır olarak versin.

maya geçti ve sonunda şehit edildi.

Yedi kişi seni öldürmeden önce sen

Kimse onun bedenini tanıyamadı.

onları öldürdün.” Sonra başını dizine

Nihayetinde kız kardeşi, onu benin-

koyarak şöyle buyurdu: “Bu benden,

den veya parmağından tanıyabildi.

ben de ondanım.” Sonra onun için

Bedeninde seksenden fazla kılıç,

mezar kazılmasını emretti. Komu-

mızrak ve ok yarası vardı.” (2)

Cüleybib’in

bedeninin

tan Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem,

ona vefa olsun diye şerefli elleriyle mezarında onun başını koyacağı toprağı yastık şeklinde yaptı.

Enes b. Malik şöyle dedi: “Biz, bu ayetlerin o ve benzerleri hakkında indiğini zannediyoruz: “Müminlerden öyle erler vardır ki; Allah’a

Allah’a verdiği söze vefa gösteren

verdikleri ahde sadakat göstermiş-

ve bu iddiasını doğrulayan kişilere

lerdir. Kimi bu uğurda canını verdi,

dair güzel bir misal daha: Enes b.

kimi de beklemektedir. Ve onlar,

Nadr r.a

hiçbir değiştirme ile değiştirmedi-

Enes b. Malik

radıyallahu anh’tan

akta-

rıldığına göre amcası Enes b. Nadr, Bedir günü bulunamamıştı. Enes b. Nadr şöyle demişti: “Rasûlullah

ler.” (Ahzab, 23)

Ensarın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e karşı vefası:

ile birlikte ilk

Avf b. Malik radıyallahu anh şöy le demiş-

gazveye katılamadım. Eğer Allah,

tir: “Dokuz veya sekiz veya yedi kişi

beni

Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem

Peygamber’inin

müşrikler

ile

yapılacak

yanında

sallallahu aleyhi ve sellem

ile

savaş

birlikteydik. ‘Allah’ın Rasûlü’ne biat

meydanında hazır bulundurursa ne

etmez misiniz?’ diye buyurdu. Bunun

yapacağımı görecektir.” Uhud günü

üzerine ellerimizi açarak dedim ki:

geldiğinde Müslümanlar hezimete

‘Biz, sana biat etmiştik Ey Allah’ın

uğradı. Sonra: “Allah’ım, onların

Rasûlü. Ne üzerine sana biat edelim?’

-Müslümanların- yaptıkları şeyler-

Dedi ki: ‘Allah’a kulluk edeceğinize ve

den dolayı senden af diliyorum ve

O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacağı-

müşriklerin yaptıkları şeylerden de

nıza, beş vakit namazı kılacağınıza ve

sana sığınırım” dedi ve ardından

itaat edeceğinize dair bana biat edin.’

kılıcı ile öne atıldı. Bu arada Sad b.

Sessizce bir söz söyleyerek ‘Ve insan-

Muaz ile karşılaştı ve ona: “Nereye

lardan bir şey istemeyeceğinize dair de

2. Buhâri

Şevval 1441

7


Sahabeden Ziyad b. Seken r.a’nın vefası:

“Bu beldenin bir karış yerini bile terk etmeye razı değilim. Çünkü orası benim mülküm değil. Bilakis oranın halkının mülküdür. Yahudiler, paraları ile elde etsinler diye mi oranın toprağı kanlar ile sulandı? Filistin’i ancak bedenimi parçalayarak alabilirler. İşte o zaman parasız alabilirler. Ama ben hayatta olduğum müddetçe asla alamazlar!”

Uhud’da savaş kızıştığında, müşriklerin kılıçları ve mızrakları Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem’in

etra-

fında ona karşı bir araya geldiğinde, Müslümanlar da onun etrafından dağıldığında,

Müslümanlardan

etrafından dağılanlara şöyle nida etti: “Bizim için nefsini satacak kişi yok mu?” Ensardan beş kişi arasından biri de Ziyad b. Seken radıyallahu anh idi. Nefislerini ona hibe ettiler. Komutan olan Peygamberlerinin önünde müşriklerle çarpışmaya başladılar. Peygamberlerinin önünde bir bir şehit düşüyorlardı. Ziyad b. Seken ise yüce dağ gibi dayanıklıydı. Şiddetli kılıç darbeleri alana kadar Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem’i

müdafaa

etmeye devam etti. Sonunda hareket edecek gücü kalmayınca yere düştü. biat edin’ diye buyurdu. Avf b. Malik şöyle devam etti: “Bu topluluktan

Sonra Peygamber’ini korumak için bedenini ona duvar yaptı.

bazılarını gördüm. Onlardan biri-

Tam bu esnada Müslümanlardan

nin kamçısı yere düşerdi de hiçbir

cesur bir grup gelerek Peygam-

kimseden

kamçısını

kendisine

vermesini istemezdi.” (3) Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem’e

karşı yapılacak vefa; sünnetine tabi olmakla, onun ahlakı ile ahlak-

ber

sallallahu aleyhi ve sellem’i

müdafaa

ettiler. Akabinde müşrikleri etrafından defettiler ve onları dağıttılar. Sonra Rasûlullah ve sellem,

sallallahu aleyhi

Ziyad b. Seken’e doğru

yöneldi. O da son nefesini veriyordu. Ardından Rasûlullah

sallallahu

lanmakla, ona uymakla, dinini ve

aleyhi ve sellem:

akidesini müdafaa etmekle olur.

diye buyurunca onu yaklaştırdılar.

3. Müslim

Haziran 2020

8

“Onu bana yaklaştırın”


Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem,

onu

dizinin üstüne koydu. Yanağı Rasû-

Bekir

radıyallahu anh,

Beytül Mal’daki

dizinin

hakkını vermek için Hakîm’i çağırdı

üstündeyken çok geçmeden vefat

fakat Hakîm ondan bir şey almak-

etti. Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem

tan kaçındı. Sonra Ömer radıyallahu anh

ona dua etmeyi ihmal etmedi. Allah

da hakkını vermek için onu çağırdı,

azze ve celle,

ondan da hakkını almaktan kaçındı.

lullah

sallallahu aleyhi ve sellem’in

şey istemey eceğim” dedim. Ebu

onların hepsinden razı

olsun.

Daha sonra Ömer

Kendini bu durumda hayal et. Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem’in

ashabı

kendisinden kaçarken sen ne yapardın? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i müdafaa mı ederdin yoksa onlarla

radıyallahu anh:

“Ey

Müslümanlar topluluğu, ben harac ve

ganimet

malından

Allah’ın

kendisine taksim eylemiş olduğu hakkını kendisine vermek için arz ediyorum. O ise bunu almaktan

beraber sen de kaçar mıydın?

kaçınıyor” dedi. Ve Hakîm, Rasû-

Sahabeden Hakîm b. Hizam r.a’nın

-Allah rahmet etsin- vefat edinceye

vefası:

lullah

sallallahu aleyhi ve sellem’den

sonra

kadar herhangi bir kimseden bir şey

Urve b. Zübeyr’den aktarıldığına göre, Hakîm b. Hizam

radıyallahu anh

şöyle demiştir: “Rasûlullah aleyhi ve sellem’den

sallallahu

mal istedim, o da

verdi. Yine istedim bir daha verdi. Sonra bana şöyle buyurdu: ‘Ey Hakîm, işte şu mal, yeşil tatlı bir meyvedir. Her

almadı.” (4) İşte Hakîm, Rasûlullah ve sellem

sallallahu aleyhi

vefat ettikten sonra bile ona

karşı olan vefasını yerine getirdi. Anlatıldığı gibi herhangi bir halifeden hiçbir şekilde mal kabul etmedi.

kim bu malı nefis cömertliği ile hırs

Allah’ın davasını omuzlayan alim-

göstermeden alırsa, o malda kendisi

lere karşı vefalı olmak

için bereket olur. Kim de bu malı hırs

Zeyd b. Sabit

ile alırsa, o mal da alan için bereketsizlik olur. O hırslı kimse, daima yiyen ve doymayan bir kimse gibi olmuş olur. Veren el, alan elden daha hayırlıdır.”

radıyallahu anh,

cenaze

namazı kıldıktan sonra katırına binmek

istedi.

Abdullah Zeyd’in

b.

Tam

Abbas

bineğine

bu

esnada

radıyallahu anh,

binmesi

için

Hakîm dedi ki: Ben: “Ey Allah’ın

ayağını koyduğu üzengiyi tuttu.

Rasûlü,

Bunun üzerine Zeyd: “Bırak onu,

seni

hak

ile

gönde-

ren Allah’a yemin olsun ki ben

Ey

şu

oğlu” dedi. Akabinde İbni Abbas

dünyadan

ayrılıncaya

kadar

senden sonra hiç kimseden bir

Allah

Rasûlü’nün

radıyallahu anh:

“Biz,

amcasının

âlimlerimize

4. Buhâri

Şevval 1441

9


ve büyüklerimize böyle yapmakla

öğrettiğim herkes için de istiğfarda

emrolunduk” deyince Zeyd b. Sabit

bulunuyorum.” (5)

de onun elini tutarak öptü ve: “İşte biz de peygamberimizin Ehli Beyti’ne böyle yapmakla emrolunduk” dedi.

1945 yılında İmam Hasan el-Benna, yazdığı

makaleden

dolayı

Şeyh

Muhammed el-Gazali’ye teşekkür ettiğine dair bir mektup gönderdi.

Ebu Hanife’nin vefasına dair bir

Mektupta şöyle yazıyordu: “Değerli

örnek

Kardeşim Şeyh Muhammed el-Ga-

Vefa göstermenin en güzel olanı Ebu Hanife’nin, hocalarına karşı olan vefasıdır. Ebu Hanife, her namaz kıldıktan sonra anne ve babası ile beraber hocası Hammad’a da dua ederdi. Ona olan sevgisini sürekli taze tutuyordu. Sürekli onu zikreder ve ona rahmet okurdu. Onun faziletlerini unutmazdı. Ebu Hanife’nin, hocası ve şeyhi olan Hammad’ı

ebediyyen

unutması

mümkün değildi. Hocasına vefa göstermek için yolundan ilerliyordu.

zali, Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi

sizin

üzerinize

olsun.

“El-İhvanu’l Müslimun ve el-Ahzab” adlı makalenizi okudum. Açık ve düzgün olan cümleleri, derin manaları, ölçülü ve dengeli dili ile beni çok etkiledi. Nitekim de böyle yazman gerekirdi. Sürekli yazmaya devam et. Ruhu’l Kudüs (Cebrail) seni destekliyor ve Allah azze ve celle de seninle beraberdir. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun.” (6)

Onu hayırla anıyor ve faziletlerini

Bir gün olsun, sözlü bir mesajı veya

övüyordu.

hocasını

mektubu bir vaize, bir kitap yaza-

anıyordu ve ona dua ediyordu. Hatta

rına, bir davetçiye veya Cuma’da

Ebu Hanife şöyle demişti: “Kıldı-

hutbe veren bir hatibe veya hoşuna

ğım her namazın sonunda Hocam

giden bir makale yazarına gönder-

Hammad için ve kendisinden ilim

meyi hiç düşündük mü?

öğrendiğim veya öğrettiğim herkes

böyle yaptığımızda onun vesilesiyle

için dua ederdim.” Başka bir riva-

Müslümanların

yette şöyle geçmektedir: “Hammad

sebep olabileceğimizi görür ve bu

öldüğü

işte biz de hissedar oluruz.

Eserlerinde

günden

beri

kıldığım

bütün namazların akabinde anne ve babam ile birlikte onun için de

Belki de

bilinçlenmesine

Cizyelerini Geri Verin

Allahu Teâlâ’dan bağışlanma dili-

Müslümanlar

yorum. Ve ilim öğrendiğim veya

lü’ne verdikleri ahdin gereği olarak

5. el-İmâm Ebu Hanife, s. 288 6. A’lâmu’l Hareketi’l İslâmiyyeti, el-Müsteşâr el-Akîl

Haziran 2020

10

Allah’a

ve

Rasû-


insanlara verdikleri ahidlerine de

Buna dair diğer bir örnek ise Ömer

sadık kalırlar. Bu ahdin gereğini

r.a ile Hürmüzan arasında geçen

yerine getirmekten geri durmazlar.

kıssadır:

Ne kadar zor olsa da asla birtakım bahanelerin arkasına saklanıp ahidlerine riayetsizlik etmezler. Çünkü onlar ahdin büyük bir sorumluluk gerektirdiğini bilirler.

Hürmüzan el-Farisi, esirler arasındaydı. Müminlerin Emiri Ömer b. radıyallahu anh’ın

Hattab getirildi.

Hürmüzan

huzuruna

ise

Müslü-

manlar ile savaş yaptığından dolayı

Rumlar, batıdaki İslâm beldeleri-

öldürüleceğine dair hüküm verildi-

nin sınırlarına birçok asker yığınca

ğini öğrendi. Bu sırada Müminlerin

Ebu Ubeyde

radıyallahu anh,

anlaşma

yaptıkları şehirlere atadığı bütün valilere koruma

mektup

yazdı.

karşılığında

Onları aldıkları

cizyeleri ve haraçları geri vermelerini emretti. Onlara hitaben şöyle diyordu: “Nitekim sizlere paralarınızı geri veriyoruz. Çünkü büyük bir ordunun toplanıp geldiği haberi bize ulaştı. Fakat sizler ise bize korumamızı şart koşmuştunuz. Ama şimdi buna gücümüz yetmiyor. İşte şimdi sizden aldıklarımızı geri veriyoruz.

emiri Ömer b. Hattab’dan içmesi için su getirilmesini istedi. Su getirilince Hürmüzan, Halife’ye: “Suyu içmeye devam ettiğim sürece beni öldürmeyeceğine

dair

söz

verir

misin?” deyince Müminlerin emiri ona “Sana söz veriyorum” dedi. Ardından

Hürmüzan

şöyle

dedi

“Vallahi ne suyu bırakırım ne de içerim”. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh

sözüne vefa göstermek adına

onu öldürmekten vazgeçti.

Böylece biz şartımızı yerine getirmiş

Aynı şekilde Müslüman da söz

oluyoruz. Fakat biz ile sizler arasında

verdiği bir kâfire karşı, sözüne vefa

olan anlaşma Allah azze ve celle, onlara

göstermelidir.

karşı bize zafer verdiği zamandı.” Bu sözleri onlara söyledikten sonra onları koruyacaklarına dair aldıkları

Sultan

2.

Abdülhamid’in

İslam

davası adına Filistin’e olan vefası

paraları geri verdiler. Onlar da şöyle

Yahudiler, kurnaz liderleri Herzl

dediler: “Rumların yerine Allah

yolu ile Sultan 2. Abdülhamid’i

ve celle,

azze

sizi bizim başımıza geçirsin.

baştan

çıkarmaya

çalıştı.

Hatta

Ve Rumlara karşı size zafer versin.

Filistin’i Yahudiler için vatan edin-

Şayet Rumlar olsaydı bize hiçbir şey

meye izin vermesini bile istediler.

geri vermezlerdi. Üstüne yanımızda

Sultan’ın,

hiçbir şey bırakmadan bizden geri

hicret etmelerine izin vermesi ve

kalan bütün paralarımızı ve malla-

orayı vatan edinme isteklerine dair

rımızı alırlardı.”

bir kararına varması karşılığında

Yahudiler’in

Filistin’e

Şevval 1441

11


ona büyük miktarda paralar teklif

“…Kim ahdini bozarsa, ancak kendi

ettiler. İşte burada Sultan 2. Abdül-

aleyhine bozmuş olur…” (Fetih, 10)

hamid’in

davasına

olan

vefası

ortaya çıktı ve tarihin sonsuza

“Allah’a verdikleri ahdi ve yemin-

dek kaydedeceği o sözünü söyledi:

lerini az bir paraya satanlar var

“Bu beldenin bir karış yerini bile

ya, işte onların ahirette bir payı

terk etmeye razı değilim. Çünkü

yoktur. Allah kıyamet günü onlarla

orası benim mülküm değil. Bilakis

hiç konuşmayacak, onlara bakma-

oranın halkının mülküdür. Yahudiler, paraları ile elde etsinler diye mi oranın toprağı kanlar ile sulandı.

yacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır.

(Âl-i

Filistin’i ancak bedenimi parça-

İmran, 77)

layarak alabilirler. İşte o zaman

“Allah’ın ahdini misak ile belgele-

parasız alabilirler. Ama ben hayatta olduğum müddetçe asla alamazlar.”

dikten sonra bozanlar ve Allah’ın birleştirilmesini emrettiği bağlan-

Mademki ahde vefa göstermesi bu

tıları

kadar önemli, o zaman ahde riayet

bozguna verenler var ya, işte lanet

etmemek de bir o kadar cezayı gerektiren bir durumdur. Nitekim Yüce Rabbimiz ahdine vefa göster-

koparanlar

ve

yeryüzünü

olsun onlara! Ve yurdun kötüsü de onlaradır.” (Ra’d, 25)

meyenlere ise vereceği cezayı şöyle

Andolsun ki daha önce onlar, sırt

bildirmektedir.

çevirip

İşte o ülkeler ki, sana onların

Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a

haberlerinden bir kısmını anlatı-

verilen ahid (söz) mesuliyeti gerek-

yoruz Andolsun ki, peygamberleri

tirir!” (Ahzab, 15)

onlara

apaçık

deliller

(mucize-

kaçmayacaklarına

dair

ler) getirmişlerdi. Fakat önceden

Allah azze ve celle’den bizi takva sahibi

yalanladıkları

iman

olan vefalı kullarından eylemesini,

edecek değillerdi. İşte o kâfirlerin

ahdine sadık ve İslam davasına bağlı

kalplerini Allah böyle mühürler.

Müslümanlardan kılmasını diliyo-

gerçeklere

Onların çoğunda, ahde vefa (sözde durma diye bir şey) bulamadık. Tam aksine gerçek şu ki, onların çoğunu (büyük günahları açıktan ve

çekinmeden

işleyen)

yoldan

ruz. Kendisine selefini örnek edinen, onların yaşamlarından kendisine pay çıkaran ve onları kendine misal edinen

vefakâr

Müslümanlardan

çıkmış kimseler olduğunu gördük.”

olabilme

(A’raf, 101-102)

kullarından eylemesini diliyoruz.

Haziran 2020

12

mücadelesini

gösteren


KAPAK DOSYA Ahmet İnal

MÜSLÜMAN VEFA SAHİBİDİR!

İ

itikattan

yavandır. İman kemaliyetini

müteşekkil olmadığı gibi

güzel ahlak ile tamamlar. Öte

Müslüman da sadece iman

yandan güzel ahlak dediğimiz

belirtisi gösteren kişi değil-

erdemler de imansız mümkün

slam

sadece

dir. İman cennetin anahtarı, kurtuluşumuzun

yegâne

değildir.

kaynağı olsa da ona bağlı ve

İslam ahlakını oluşturan bir

neredeyse onun kadar önemli

sürü faziletli davranış vardır

olan bir başka değerimiz daha

elbet. Ve hepsinin de birbiriyle

vardır: İslam ahlakı…

ölçüşemeyecek kadar kıymeti

Müslüman imanıyla Rabbine

ve diğeriyle doldurulamaz bir

teslimiyet gösteren güzel ahlak

boşluğu vardır. İşte bu ahlak

ile de bunu süsleyen kimsedir.

binasının önemli değerlerin-

Ahlaki

den olmazsa olmazlarından

değerlerden

yoksun

olan iman hem kusurlu hem de

İman cennetin anahtarı, kurtuluşumuzun yegâne kaynağı olsa da ona bağlı ve neredeyse onun kadar önemli olan bir başka değerimiz daha vardır: İslam ahlakı…

birisi de vefa duygusudur.

Şevval 1441

13


Vefa; yapılan bir iyiliğe karşı kayıt-

Müslümanın vefalı olması gere-

sız kalmamak, iyilik sahibine olan

ken

minnetini unutmadan, yorulmadan

anne babalarımız, kardeşlerimiz,

devam ettirmek ve nankörlük gibi

akrabalarımız,

İslam’a

durumlar-

eşimiz dostumuz olmak üzere içer-

dan uzak olmaktır. Vefa ruhsuz ve

den dışarıya ya da yakından uzağa

icbari olarak devam eden, menfaate

doğrudur. Bu meyanda Rabbimizin

dayanan bir karşılığı devam ettirme

kurmuş olduğu akrabalık bağları-

değildir.

sevgiye,

nın bizim tesis ettiğimiz arkadaşlık

erdeme intisaplı olan ve varlığını

bağlarından önce geldiğini zikret-

ancak bu şekilde sürdürebilen bir

mekte fayda vardır.

yakışmayan

Vefa

tamamen

özelliğe sahiptir. İşte bu açıdan iyilik eden kimseyi karşılık beklemek gibi bir durumla nitelendiremeyeceğimiz gibi vefa göstereni de iyiliğin altında ezilen ve ona karşılık vermesi gere-

mahlukata

gelince

bunlar

komşularımız

ve

Vefa duygusu o kadar geniştir ki sınırlarının içine hayvanlar, bitkiler gibi gayri akil varlıklar ve kullandığımız eşyalar gibi cemadat sayılan

ken kişi olarak değerlendiremeyiz.

nesneler de girmektedir. Hayatımızı

Vefa kavramı toplum içinde genel

larımızdan istifade ediyor ve saye-

olarak verilen söze sadık kalmak manasında “ahde vefa” tabiriyle karşılık bulur. Bu doğrudur. Ancak böylesine geniş olan bir kavramı tek bir konuyla sınırlandırmak da doğru olmayacaktır. Zira vefa hem verilen söz için bir karşılık hem Allah’ın verdiği nimetler için bir şükür hem de insanların gösterdiği

devam ettirirken nasıl ki bu saydıklerinde ihtiyaçlarımızı gideriyorsak öyleyse onlar için de makul şartlarda vefa örnekleri sergilemeliyiz. Eskilerin çok kullandıkları ve neticesinde işlevini tamamlayıp yerini başkalarına bırakan eşyaları için “yadigâr” kelimesini kullanmaları da bunun güzel bir örneğidir.

iyiliklere bir teşekkür nişanesidir.

Vefa duygusu bir iyiliğe karşı-

Müslüman her şeyden önce, vermiş

lık olacağı gibi sevgiye de karşılık

olduğu

vs.

olabilir. Hatta daha faziletli olanı da

nimetlerden dolayı Rabbine ve ona

budur. Örneğin kişinin ölen eşine

verdiği elest bezmine vefa gösterir.

olan muhabbetinden dolayı onun

Ruhlar aleminde Rabbimize verdi-

adına infakta bulunması ve akraba-

ğimiz kulluk sözünün bir karşılığı

larına olan yakınlığını sürdürmesi

yok mudur? Elbette vardır. Ve en

bu bağlamda kabul edilebilir. Bu

öncelikli olan da odur. Müslüman

durumda kişi eşi ölmüş ve ondan

için vefanın başladığı yer burasıdır.

gelecek iyilikler kesilmiş olsa da sırf

Diğerleri hep bunun akabinde gelir.

sevgisinin hatırına binaen vefasını

sağlık,

Haziran 2020

14

iman,

rızık


göstermeye devam edecektir ki bu

göreceğimiz ortak nokta ilişkile-

da devam eden bir iyiliğin karşılığı

rinde vefalı olmayı her daim gözet-

olan vefadan çok daha üstündür. Bu

tiğidir. Diğer türlü olması içten bile

örneğin hatırlara getirdiği bir başka

değil. İnsanlara karşı vefalı olma-

husus ise vefanın tek seferlik değil

yan Rabbine karşı nasıl vefalı olsun

uzun ömürlü oluşudur. Bu da onu

ve bu durum da bir peygamberde

karşılıklı menfaatleşmeden ayıran

nasıl vaki olsun!

yönüdür.

Efendimiz vefa duygusunun en canlı

Vefa, her ne kadar satırlarımıza

en mükemmel örneğidir. Hatta bu

konu olsa da özü itibariyle kitabi

duyguyu o kadar hassasiyet içinde

olmaktan uzak hayati yönü ağır

yaşamış ki etrafında bulunanlar

basan bir duygudur. Yani kelimelerle

bazen şaşırmışlar bazen de Aişe

ne kadar tarif edilmeye çalışılsa da

radıyallahu anha

onun künhüne vakıf olmanın yolu

koymuşlar.

okumayla değil hayatta tecrübe etmeyle mümkündür. Bu nedenle konumuzu biraz daha somutlaştırmak ve gönüllerde yer edinmesine vesile olmak adına vefayı müşahhas hale getiren canlı örneklerden bahsetmemiz faydalı olacaktır. İslam ahlakının her yönünde olduğu gibi vefa hususunda da yegâne örneğimiz Hz. Muhammed ve sellem’dir.

sallallahu aleyhi

Kitabımızın buyurduğu

gibi; “Andolsun ki sizden Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden (mü’min) ler için Rasûlullah’ta üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır.” (Ahzâb Suresi, 21)

Efendimiz

sallallahu aleyhi ve sellem’in

annemiz gibi gönül

Vefa sevgiyle orantılı olduğu için Peygamber

sallallahu aleyhi ve sellem

efendimizin sergilediği en güzel örnekler en tabii olarak Hatice yallahu anha

radı-

annemizle alakalı olmuş-

tur. O ki tüm kalbini efendimize ve davasına açmış, malını mülkünü bu yolda feda etmiştir. Efendimiz de onun varlığında başka hiçbir kadınla evlenmemiş böylelikle belki sıkıntı ve zorluklarla ama neticede tadı damaklarda kalan bir mutlulukla 25 yıl beraber yürümüşlerdir. Onun vefatıyla Allah azze ve celle Efendimize başka eşler lütfetmiş ve Aişe annemiz de bunlardan birisi olmuştur. Ne var ki ölmüş olsa da Hz. Hatice annemizin varlığı Peygamber

sallal-

hayatı en güzel vefa örnekleriyle

lahu aleyhi ve sellem’in

kalbinde, dilinde

doludur. Karşımıza kimi zaman

hep devam etmiş ve bu durum genç,

bir nebi kimi zaman bir eş kimi

akıllı olan Aişe annemizi kıskandır-

zaman bir baba kimi zaman da bir

mıştır. Öyle ki içindeki duyguyu bir

dost olarak çıkar. Ama hepsinde

gün saklayamamış ve Peygamber

Şevval 1441

15


övmüştür: “Allah bana ondan daha hayırlısını vermemiştir. Çünkü herkes

Bir defasında Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer tartışmışlardı. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ebubekir’in üzgün olduğunu görünce müdahale etmiş ve arkadaşlarını karşısına toplayarak “Allah beni size peygamber olarak gönderdi. Siz bana yalancı dediniz, Ebubekir doğruladı. Siz bana düşmanlık ettiniz; o canıyla, malıyla siper oldu. O günler hatırına arkadaşıma bundan sonra kimse ilişmesin.” buyurmuş o günden sonra da herkes Hz. Ebubekir’i kırmamaya özen gösterir olmuştu.

beni inkâr ederken, o bana iman etti. Herkes beni yalanlarken o beni tasdik etti. İnsanlar mallarını esirgerken bana arka çıktı. Ve Allah Teala bana ondan çocuklar nasip etti.” (1) Bunun üzerine Hz. Aişe "Bir daha Hatice hakkında kötü söz söylemeyeceğim.” der. (2) Yine bir gün sevgili Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

annemizle

efendimiz Aişe

beraberken

yanlarına

ihtiyar bir hanım gelir. Allah Rasûlü ona adını sorar. O da “Cessâme el-Müzenî” diye cevap verir. Bunun üzerine Rasûlullah sellem

sallallahu aleyhi ve

“çirkin” manasına gelen bu

adı “güzel” anlamındaki yeni bir isimle

değiştirerek

“Hayır, senin

adın " Cessâme" değil, Hassâne el-Müzenî’dir.” buyurur. Sonra da ihtiyar kadına hâlini hatırını sorar, pek çok iltifatlarda bulunur. Yaşlı hanım gittikten sonra Allah Rasûlü’nün ona gösterdiği ihtiram, ilgi ve alakası dikkatinden kaçmamış olan Hz. Aişe radıyallahu anha

sallallahu aleyhi ve sellem’e

“Ey Allah’ın

Rasûlü! O yaşlı kadını ne anıp duruyorsun? Allah onun yerine sana daha iyisini verdi.” deyince Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

kadirşinaslığından

de Hz. Hatice’yi dolayı

şöyle

merak ederek;

- Bu yaşlı hanım kimdi ya Rasûlallah?” diye sorar. O da: - Hatice’nin arkadaşı olup onun sağlığında bize gelip giderdi. Kuşkusuz ahde güzel bir şekilde vefa göstermek imandandır.” buyurur. (3)

1. İbn-i Hanbel, VI, 118 2. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 20; Nikâh, 108; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 73, 78 3. Hâkim, Müstedrek, I, 20

Haziran 2020

16


Şüphesiz Rasûlullah ve sellem

sallallahu aleyhi

buy urmuş o günden sonra da herkes

efendimizin bu eşsiz tavrı

Hz. Ebubekir’i kırmamaya özen

dostları için de geçerliydi. Belki Hatice annemiz kadar olmasa da gerçekten her şeyiyle Rasûlullah’a gönül vermiş yiğit sahabiler de vardı. Bunların en başında da muhakkak Ebubekir

radıyallahu anh

gelir. Hz.

Ebubekir erkeklerden ilk iman eden, ömrü boyunca Rasûlullah aleyhi ve sellem’e

sallallahu

yoldaşlık eden ve bu

uğurda hem canıyla hem malıyla koşturan büyük bir sahabiydi. Hatta malını mülkünü bu uğurda gözünü kırpmadan harcayınca babası tarafından

uyarılmak

zorunda

kalmıştı. Rasûlullah sellem

bile

sallallahu aleyhi ve

onun bu samimiyet ve feda-

karlığına karşılık olarak belki mal mülk verememişti ama sevgisini ve yakınlığını vermişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

bir vefa nişanesi

olarak onu hicrette kendisine yoldaş seçmiş ve her fırsatta ona olan muhabbetlerini bildirmişti.

gösterir olmuştu. (4) Rasûlullah vefa

sallallahu aleyhi ve sellem’in

gösterdiği

kişilerden

birisi

de Mekke yıllarında işkence ve her

türlü

baskının

Müslüman-

lar arasında kol gezdiği şartlarda evini İslam’a açarak Müslümanların karargâhı yapan yiğit sahabi Erkam b. Ebil Erkam radıyallahu anh’idi. Henüz genç yaşına ve yeni evlenmiş olmasına rağmen babası tarafından genişçe otursun diye verilen evini hiç düşünmeden feda etmişti. Bu büyük fedakârlık yine de Müslümanların Mekke’den hicret etme zorunluluğuna engel olamamıştı. Medine’ye bin bir zorlukla hicret eden muhacirleri yolda ölüm, Medine’de yokluk, evsizlik gibi sıkıntılar beklerken Rasûlullah ve sellem

sallallahu aleyhi

hicretin ilk günlerinde bu

yiğide karşı bizleri hayran bırakan büyük bir vefa örneği sergiledi. Daha

Bir defasında Hz. Ebubekir ile Hz.

Medine’de kendine ait bir ev bile

Ömer

yokken, Efendimiz

tartışmışlardı.

sallallahu aleyhi ve sellem

Efendimiz

Hz. Ebubekir’in

sellem

sallallahu aleyhi ve

Beni Züreyk mahallesinden bir

üzgün olduğunu görünce müdahale

ev ve yanında bir miktar arazi satın

etmiş ve arkadaşlarını karşısına

alarak Erkam b. Ebil Erkam’a hediye

toplayarak “Allah beni size peygam-

etti. Adeta Rasûlullah

ber olarak gönderdi. Siz bana yalancı

sellem

dediniz, Ebubekir doğruladı. Siz bana

o gün evini İslam için, risalet davası

düşmanlık ettiniz; o canıyla, malıyla

için açtın. Bugün İslam, Medine’de

siper oldu. O günler hatırına arkada-

devlet olduysa, bu davayı omuz-

şıma bundan sonra kimse ilişmesin.”

layacak yiğitler yetiştiyse, bunda

sallallahu aleyhi ve

Erkam’a şunu der gibiydi: 'Sen

4. M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, I/6l

Şevval 1441

17


senin evinin katkıları inkâr edile-

gerçekten insanı derinden etki-

meyecek kadar çoktur. Bu davaya

lemekte ve “Evet, işte tam olarak

sahip çıkana ben de sahip çıka-

böyle olmalı!” diyerek vefa üzerine

rım. İşte ben de seni unutmuyor ve

söz etmeyi gereksiz bırakmaktadır.

senin o günkü vefana, bir vefa ile mukabelede bulunuyorum.' Vefanın sultanı olan Rasûlullah ve sellem

sallallahu aleyhi

her zaman olduğu gibi o gün

de kendine yakışanı yapıyor ve daha kendine ait bir evi yokken Erkam’a Medine’de bir ev hediye ediyordu." (5)

Bahsini ettiğimiz olay Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in

görmediği

ama yardımını gıyabında gördüğü Habeş Kralı Necaşi ile alakalıdır. Necaşi kendisine sığınan Müslümanlara kol kanat germiş ve kendisi de gizlice Müslüman olmuş büyük

Efendimizin bu eşsiz vefası herkes

bir adamdı. Rasûlullah

içindi. Kimisi en yakın eşi, kimisi

ve sellem’in

can ciğer dostu, kimisi cesur saha-

yoktu ama bir teşekkür için başka

bisi kimisi de yaşlı bir hizmetçisiydi.

bir fırsat doğmuştu. Habeşistan'dan

Medine’de mescidin temizlik işlerini

Necaşi’nin gönderdiği heyet, bir

gören yaşlı, siyahi bir hanım vardı.

gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i

Sessiz, fakir bir Müslümandı. Efen-

ziyarete gelmişti. Efendimiz kalkıp

dimiz sallallahu aleyhi ve sellem onu iki-üç

kendisi

gün göremeyince merak edip “Nere-

başladı. Bunu gören ashabı “Ya

dedir?” diye sormuştu. Arkadaşları

Rasûlallah, siz bırakın, sizin yeri-

vefat ettiğini ve sessizce gömdük-

nize biz yaparız.” dediler. Bunun

lerini söyleyince üzülmüş “Bana da

üzerine Rasûlullah

haber vermeli değil miydiniz?” diyerek

sellem:

mezarının başına gitmiş ve yeni baştan cenaze namazını kıldırmıştı. Gözünde insanların rütbelerinin, mülklerinin ve tenlerinin bir önemi yoktu. Önemli olan hiçbir iyiliği

onunla buluşma imkânı

onlara

etmeye

sallallahu aleyhi ve

ben de bizzat onlara iyilik yapmak istiyorum.” buyurarak duygularını dile getirdi.

(6)

vefa göstermekti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin bu hasletle alakalı sayılamayacak kadar davranışı vardır. Ancak bunlardan bir tanesi var ki 5. M. Emin Yıldırım, Nebevi Eğitim Modeli Dar’ül Erkam, s.39, İstanbul, 2012 6. İbn Kesîr, Bidâye, III, 99

18

hizmet

- Onlar benim ashabıma iyilik yaptılar,

karşılıksız bırakmamak, vefa ehline

Haziran 2020

sallallahu aleyhi


KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR M. Sadık Türkmen

Kurtuluşa Eriştiren Azık:

SABIR VE SEBAT “

Ey

iman

edenler!

onlar da sizin gibi değil-

Sabredin. Sabır yarı-

ler

şında

çok değil miydiniz?” dedi.

düşmanınızı

miydi,

siz

onlardan

geçin. (Cihad için) hazırlıklı

Komutanlar:

ve uyanık olun ve Allah’a

daha çoktuk”, deyince. “O

karşı

halde neden mağlup oldu-

gelmekten

sakının

ki kurtuluşa eresiniz.”

(A-li

“Onlar

İmran, 200)

İslam’ın Irak ve Şam bölgesinde yayılma döneminde Rumlar, mağlup

nuz?”

ashabı

bizler

Komutanlar:

geceleri

namaz

kılar, gündüz oruç tutarlar, sözlerine bağlıdırlar, iyiliği emreder kötülükten sakındırırlar, hukuka riayet eder-

Heraklius

ler. Bizler ise içki içeriz, zina

mağlubiyet nedenini araş-

ederiz, haram işleriz, sözü

tırdı

yerine

ve

“Neden

olunca

kirama

dedi.

“Evet

geri mağlup

dönenlere: oldunuz,

getirmeyiz,

gasp

ve zülüm ederiz, kötülüğü

Şevval 1441

19


yayar iyilikten alıkoymaya çalışı-

ettirmeyecek

rız” dediler. Heraklius: “İşte asıl

uzun gayretlerle ortaya çıkardıkları

mesele burada” dedi.

emeklerini de zayi olmaktan muha-

(1)

İslam, Müslümanların zafere kavuşmasını belirli şartların yerine getirilmesine bağlamıştır. Zafere ulaşmak için her yola başvurmak meşru değildir. Kurtuluşa ermeyi sadece dünyada olarak

düşmana

galip

tanımamıştır.

gelmek

Çünkü

ve

Müslümanların

faza edecektir. Kaldı ki Müslümanların elinde zafere ulaştıran gerekli tüm sebepler mevcuttur. Dolayısıyla selefimizi zafere ulaştıran sebeplere sarılarak aynı güzel neticeye ulaşmak daha doğru bir yöntemdir.

asıl

İslam’ın prensiplerine bağlı olarak

kurtuluş insanın Allah katındaki

hareket edildiğinde ne gibi güzel

kurtuluşudur vurgusunu yapmıştır.

neticeler elde edildiğine dair İslam

Şüphesiz nefsini arındıran insan

tarihinde çok önemli bir hadise

ile bu arınmayı yapmayan insan arasında büyük fark her yerde tezahür eder. Ne kadar yüce gayelere ulaşma telaffuz edilse de bu yüce gayelere ulaştıracak yüce erdemler

Müslümanda

müddetçe,

ortaya

hasıl

olmadığı

konan

aceleci

yaşanmıştır.

Ömer

b.

Abdulaziz

Müslümanların elinde 7 yıl kaldığı halde Semerkand’ı geri vermiştir. Sebebi ise kentin müşrik halkı, Ömer b. Abdülaziz’e orayı fetheden Kuteybe’nin kendilerini davet etmeden kentlerini aldığını söyle-

davranışlar güzel bir netice vermez.

meleriydi. Ömer b. Abdülaziz de

Bu

hayretler

şikâyeti haklı bulup, kenti kendi-

içerisinde su arayan seyyah misali

lerine teslim etti. Bu eşsiz hareketi

gördüğü

gören halkın çoğunluğu kendiliğin-

durumda her

çöllerde

dalgalanmayı

su

zanneder. O suya daldığında eline çölün sıcak toprağından başka bir şey gelmediğini görünce bunun bir serap olduğunu anlar.

den Müslüman oldu. (2) İlk

Müslüman

topluluğunun

üzerinde olduğu hazırlıkta yapılan sabır gibi sağlam bir irade ile yol

İşte bu dünya çölünde seyahat

almak gerekmektedir. Kur’an ve

eden Müslüman önüne kendisini

sünnetten görülen her delili acele

celbedecek pek çok serabın gele-

olarak ele alma konusunda sabırlı

ceğini göz önünde bulundurarak

olmak gerekmektedir. Zira her nass

hazırlık

hazırlık

o konudaki nihai karar olmayacağı

zorluk zamanında ayakları sabit

gibi uygulanması için gerekli şart ve

kılacak, yükselen her çığlığa iltifat

ortamın da müsait olması icap eder.

yapmalıdır.

Bu

1. İbni Kesir, el-Bidaye, c.VII, s.15 2. Belazuri, Futuhul Buldan, s.122

Haziran 2020

20


Müfessirlerin ayet ile ilgili görüşleri: Bu konuyu İmam Kurtubi’nin tefsirinden

özetleyerek

bazı

önemli

noktalara değinmek istiyoruz: Şöyle diyor: “Rabitu” kelimesinin manası hakkında ihtilaf edilmiştir. Ümmetin cumhuru şöyle dedi: “Düşmanınıza karşı atlarla nöbet tutun, yani düşmanlar nasıl atlarını hazırlıyorsa siz de aynı şekilde hazırlayın” ... Fıkıh alimlerine göre Allah yolunda murabıt (nöbet tutan) kişi sınırdaki geçitlere göz dikerek bir müddet bekleyen kişidir. Bu görüşü Muhammed b. Mevvaz belirtmiş ve rivayet etmiştir. Sınırlarda aileleriyle daima ikamet eden, orayı imar eden ve orada kazanç elde edenler her ne

Ömer b. Abdulaziz Müslümanların elinde 7 yıl kaldığı halde Semerkand’ı geri vermiştir. Sebebi ise kentin müşrik halkı, Ömer b. Abdülaziz’e orayı fetheden Kuteybe’nin kendilerini davet etmeden kentlerini aldığını söylemeleriydi. Ömer b. Abdülaziz de şikâyeti haklı bulup, kenti kendilerine teslim etti. Bu eşsiz hareketi gören halkın çoğunluğu kendiliğinden Müslüman oldu.

kadar koruyucu vasfında olsalar da murabıt değildirler. Bu görüşü İbn Atiyye söyledi... Sınırda nöbet tutmanın fazilet-

ve sellem’i

leri ile ilgili olarak pek çok hadis

gün ve bir gece nöbet tutmak bir ayın

rivayet edilmiştir. Onlardan biri de

orucundan ve gece namazından daha

radıyallahu anh’tan

hayırlıdır. Şayet bu kişi ölürse yaptığı

Buhari’nin rivayet ettiği hadistir.

amel defterine sürekli olarak yazılır,

şöyle

rızkı kendisine akar ve kabir melekle-

Selh b. Sad es-Saidi Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu: “Allah yolunda bir gün nöbet tutmak dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır”. (3) Sahihi

Müslim’de

şöyle derken işittim: 'Bir

rinin sorgusundan emin olur.” Ebu Davud’un süneninde Fedale b. Ubeyd’in Rasûlullah

şu

rivayet

ve sellem’in

sallallahu aleyhi

şu hadisini rivayet etti:

geçmektedir: Selman

radıyallahu anh

“Ölen herkesin ameli kesilir ancak

şöyle dedi "Rasûlullah

sallallahu aleyhi

nöbet bekleyeninki kesilmez. Onun

3. Buhârî, 2892

Şevval 1441

21


ameli kendisi için kıyamete kadar

mümkündür. Ribat kelimesinin aslı

artar. Kabir meleklerinin sorgusundan

sıkma ve bağlamadır. Bir işe sabre-

da emin olur.”

den kişi için “kalbini bu işe bağladı”

(4)

Bu iki hadiste nöbet tutmanın ölümden sonra sevabı kalacak amellerden daha fazla olduğuna delalet vardır... Çünkü sadaka-i cariye, kendisinden faydalanılan ilim ve ebeveynine dua eden salih evladın amelleri; sadakanın bitmesi, ilmin kaybolması ve evladın ölmesiyle kesintiye uğrar.

denilir. Bazı alimler ribatı, bağlanmak ve sebat etmek olarak açıkladılar. Bu manada daha önce zikrettiğimiz sabır ve nefsi bağlamaya işaret etmektedir. Bunula beraber bu sebatın ve bağlanmanın cihad ile ilgili olması da namaz ile alakalı olması da caizdir. En iyisini Allah bilir. (6)

Sınırda nöbet beklemenin ecri ise

Ayetin işaret etmiş olduğu güzel

kıyamet gününe kadar katlanır...

manaları cem etmesi açısından sizi

Ebu Seleme b. Abdurrahman şöyle dedi: “Bu ayet namazdan sonra

merhum Seyyid Kutub’un Fizilal’i ile baş başa bırakıyoruz:

diğer namazı bekleme ile alakalı-

“Ey iman edenler, sabredin ve

dır. Çünkü Rasûlullah

sallallahu aleyhi

sabır yarışında ileri geçin ve cihad

zamanında sınırda nöbet

için hazır ve rabıtalı bulunun. Ve

bekleme şeklinde savaş yoktu. Bu

Allah’tan korunun ki kurtuluşa

rivayeti Hâkim Ebu Abdullah sahi-

eresiniz.” (Âl-i İmran, 200)

ve sellem

hinde

zikretmiştir.

Ebu

kendi görüşüne Rasûlullah aleyhi ve sellem’in

Seleme sallallahu

şu sözünü delil getir-

mişti: “Allah’ın kendisiyle hataları sildiği ve dereceleri yükselttiği şeyi size göstereyim mi? Zorluklarına rağmen abdesti güzel almak, mescitlere çok adım atmak, bir namazdan sonra başka bir namazı beklemek. (Üç defa) İşte ribat budur.” (5) Fahreddun er-Razi, Tefsirul Kebir’de

“Gerçekten bu yüce bir çağrıdır, iman edenler için bitmeyen bir çağlayandır. İlahi nizamın mesuliyetini

omuzlarına

yükleyenlere

ulvi bir değer ve takdir ölçüsüdür. Bu çağrıya ve bu mesuliyete onları layık gören ilahi bir takdirdir. Yerde ve gökte onlara en şerefli özelliği veren Rabbani bir ruhtur. ‘Ey iman edenler!’

şöyle dedi: “Bilesin ki ribat lafzını

İlahi çağrı... Sabır... Sabırda yarışma...

her rivayet edilen görüşe ait kılmak

Cihada hazırlık... Ve takva...

4. Ebu Davud, 2500 5. Muvatta, c.I, s.161; Müslim, 251, (Detaylı bilgi için Kurtubi tefsirine bakabilirsiniz) 6. Et- Tefsirul Kebir aynı ayetin tefsiri

Haziran 2020

22


Âl-i İmran suresi, daha başlangıçta sabır ve takvayı ele alıyor. Sabır ve takvanın anlamlarını vererek konuya giriyor. Ve işte yine sabra ve sabırda yarışmaya davet ediyor. Takvaya ve cihada hazır bulunmaya çağırıyor. Bu davetle başlayan sure, bu davetle gelişen sure, işte yine bu davetle nihayete eriyor. Ne kadar güzel ne uygun ve ne uyumlu bir sonuç!... Sabır, bir azıktır. Bu davanın yol azığıdır. Çünkü bu yol uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bela ve musibetlerle yüklü bir yol... Ve bu yolda sabır... İşte bu davanın azığı! Sabır, sabır, sabır... Her şeye sabır!... Nefsin istek ve şehvetlerine sabır!... Heves ve arzularına sabır!... Zayıflık ve noksanlığına sabır!... Bıkkınlık ve aceleciliğine sabır!... Sabır!... İnsanların şehvet ve arzularına, zayıflık ve noksanlıklarına, cehalet ve kötü niyetlerine sabır!...

Fahreddun er-Razi, Tefsirul Kebir’de şöyle dedi: “Bilesin ki ribat lafzını her rivayet edilen görüşe ait kılmak mümkündür. Ribat kelimesinin aslı sıkma ve bağlamadır. Bir işe sabreden kişi için “kalbini bu işe bağladı” denilir. Bazı alimler ribatı, bağlanmak ve sebat etmek olarak açıkladılar. Bu manada daha önce zikrettiğimiz sabır ve nefsi bağlamaya işaret etmektedir. Bunula beraber bu sebatın ve bağlanmanın cihad ile ilgili olması da namaz ile alakalı olması da caizdir. En iyisini Allah bilir.

Fıtri sapıklıklarına sabır!... Tekebbür ve tefahürlerine sabır!... Hakikatten uzaklaşmalarına sabır!... Hemen neticeye ulaşmak için aceleciliklerine sabır!...

zorluk ve sıkıntı anlarında şeytan

Sabır!.. Batılın hilelerine, isyanın sertliğine,

inkarın

utanmazlı-

ğına, kötülüğün tetikte bekleyişine, şehvetin galebesine, gurur ve

vesveselerine sabır!... Sabır!... Bütün bunlara karşı mücadelenin zorluğuna sabır...

sabır!...

Nefislerin ihdas ettiği kin ve gazaba,

Yardımcıların zayıflığına, tutacak

ızdırap ve sıkıntıya, bazen hayır

ellerin azlığına, yolun uzunluğuna,

hususunda itimadın zayıflamasına

iftiharın

kudurganlığına

Şevval 1441

23


bazen beşerî tabiatta ümidin azal-

bitiremeyen ve onları, düşmanla-

masına sabır!... Usanç ve bıkkınlığa,

rından daha kuvvetli ve daha sabırlı

yeis ve ümitsizliğe sabır!...

yapan, uzayıp giden mücadeleler...

Sabır!... Nefsini zaptetmeye sabır!...

Bizzat

Zafer ve galibiyet anlarında, kudret

düşmanlarından,

ve hakimiyet demlerinde kendine

düşmanların en şerlilerinden gelen

hâkim olmaya sabır!... Bolluk ve

darbelere karşı sabır!

bereket günlerinde şükür ve tevazuya sabır!... Güçlü olduğu zamanlarda

intikama

teşebbüs

etme-

meye, kibir ve gurura kapılmamaya sabır!... Hak olan kısası, düşmanlık vesilesi yapmamaya sabır!... Sabır!... Zorlukta da kolaylıkta da Allah ile olan irtibatı devam ettirmeye

sabır!...

Allah’ın

kaderine

kendi

içlerinde

gizlenen

nefislerinden,

Sanki bu, bir karşılıklı yarıştır, bir müsabakadır. Sabra sabırla mukabeleye davet ediyorlar... Müdafaya müdafa

ile...

Gayrete

gayretle...

Israra ısrarla... Yarış devam ediyor. Ama müsabakayı müminler kazanıyor. Düşmanlarından daha sabırlı ve daha kararlı olan müminler...

teslim olmaya sabır!...

Batıl ısrarla, sabırla yoluna devam

Bütün bunlara sabır!... Ve benzerle-

edince, hak ne yapacaktı ki? Elbette

rine sabır!... Bu uzun ve zorlu yolda tesadüf edilecek her şeye sabır!... İman eden yiğitler, bu meşakkatleri pratik olarak birçoklarını bizzat tatmışlar,

ızdıraplarına

katlanmışlardır.

Çünkü

bizzat onlar,

o da daha büyük bir ısrar ve daha büyük bir sabırla yoluna devam edecekti! Savaştan

kaçmamak...

Düşman

hücumlarına hedef olan noktalarda cesaretle karşı durmak... Gaflete

yukarıdaki ilahi çağrının manasını

düşmemek...

anlamış ve ruhunu kavramışlar.

uyuklamamak... Bu davanın mesulü

Allah’ın,

istemiş

ve temsilcisi olarak çağrıldığı andan

olduğu sabrın ne anlama geldiğini

itibaren daima hazır ve uyanık

biliyorlardı.

bulunmak...

kendilerinden

Sabırda yarışma... Bu ulvi duygu-

Düşman

karşısında

Düşman

hilelerine

katiyen aldanmamak...

larda müsabaka yapma... Mümin-

Hangi zaman ve mekânda olursa

lerin sabrını kırmak için çalışan

olsun düşmanın sahte sözlerine

düşmanlarla

Bir

asla inanmamak... İleriyi görmek...

tarafta düşmanların, öbür tarafta

Feraset sahibi olmak... Ta kıyamete

müminlerin yarışları... Sabır yüklü

kadar cihada hazırlanmaktan asla

bir

kendini uzak tutmamak...

yarış!...

Haziran 2020

24

sabır

yarışı...

Müminlerin

sabrını


Bu ilahi davet, insanlara gerçek hayatın nizamını arz ediyor. Realitenin prensiplerini gösteriyor. Bir nizam ki beşerî vicdanlara, insani duygu ve düşüncelere, kısaca hayatın tüm yönlerine hükmediyor. İşte bu nizam adil, dürüst ve bütün hayırları sinesinde barındıran bir nizamdır.

yeryüzüne hâkim olmasını ister. Bu dava, ebediyen varlığını devam ettirecek olan bir nizamdır. Bu nizamı ve bu ahkamı beğenmeseler de... Hile ve desise ile, kuvvet ve kudretle önüne geçmek isteseler de... Devirler boyu fırsat kollasalar da... Kalple, dille, elle ona savaş açsalar da... O, yine var ve yine

Fakat cahili sistem ve otoriteler bu

üstündür. Çünkü bu davanın erleri,

adil, dürüst ve hayırlı nizama fırsat

tedbir ve hazırlığını asla gevşetmez.

vermiyor.

Bir an dahi gaflete düşmez ve uyuk-

Çünkü

batıl;

adaleti,

hayrı ve doğruluğu katiyen sevmez. Zulüm; adalete, dürüstlüğe ve iyiliğe asla razı olmaz. Bunun

içindir

lamazlar. Takva... Bütün bunlara sahip olan takva... Gönülde, uyanık bir muhafız

ki

bu

davanın

ve gaflete karşı bir siper olan takva...

düşmanları cahil, sapık ve zalim-

Zaafiyete ve zulme boyun eğmeyen

lerdir. Bunlar; ilahi davetle savaş

takva... Bu yolda, bu davada gevşek-

eden menfaatperest ve sömürme

liğe asla razı olmayan takva...

heveslisi beyinsizlerdir. Menfaat ve ihtirastan vazgeçemeyen yüzsüzler!... Zulüm, kibir ve gururdan ayrılmayan kötü ruhlular!... İslam’a cephe alan sahtekârlar ve şehvetpe-

Takva, müminin gönlünde uyanık ve daimî bir muhafızdır. Çünkü, bu yolda meşakkati göze alan şahsiyet sahipleri, buna muhtaçtırlar. İşte; ilahi çağrı, sabır, sabırda

restlerdir... İşte bütün bunlarla cihad... Bütün bunlara sabır ve bu sabırda yarış... Bütün bunlara tedbir ve hazırlık...

yarışma, cihada hazırlık ve takva... Ve sonunda; “Umulur ki felah bulursunuz.”

Müslümanlar, bu tabii düşmanlarından nasıl gaflette olabilirler? Her nesilde ve her mekânda mevcut olan bu zalimlerden nasıl habersiz olabilirler? Bu dava, hiçbir esasının terkedilmesine katiyen razı olmaz ve değişmez

ahkamının

bütünüyle

Şevval 1441

25


NEBEVÎ DAMLALAR Yener Yılmaz

HAYIRLI SÖZ, MİSAFİR VE KOMŞU HAKKI Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi ya hayırlı konuşsun ya da sussun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi komşusuna ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi, misafirine ikramda bulunsun” (Buhari- Edeb 7/79 b. 31, Müslim- İman 1/68 b.19)

Bu hadis-i şerif içeriğiyle amel edildiği takdirde kişiyi dünyada izzetli, ahirette değerli bir duruma getirecek hususları içermektedir. Dilini kontrol eden vakûr olur, komşuna ikram eden yardım bulur, misafire ikram eden ise bereket bulur, biiznillah.

Haziran 2020

26


Hadis-i şerifte geçen üç hususa

verilen ilaçtan daha üstün tesir

bakacak olursak;

gösterdiği, bunun aksine olarak duyduğu acı sözlerle rahatsızlığı-

1) Dilini kontrol etmek: Rasûlullah

nın bir kat daha arttığını hatırla-

sallallahu aleyhi ve sellem

şöyle

buyurmaktadır: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi ya hayırlı konuşsun ya da sussun.” Dil, insanın başkalarıyla iletişime geçmesini sağlayan bu sebeple sevgilerini ya da nefretlerini elde etmesine vesile olan, kimi zaman insana değer katan kimi zaman da zillet çukuruna düşmesini sağlayan, cennet ya da cehennem vesilesi olan uzvudur. Hafız İbni Hacer de der ki: Hadisin anlamı şudur; “Kişi konuşmak istediği takdirde sözünü söylemeden önce düşünmelidir. Eğer söyleyeceği bu sözden dolayı herhangi bir kötülük ortaya çıkmayacak, harama, mekruha götürmeyecek ise konuş-

yan nice hastalar vardır. Yatağında inleyen bir hastaya, oğlunun “Hâlâ gebermedin!”

dediğini

tasavvur

edin. Artık o biçarenin mezarı o anda kazılmış, yüreği paramparça olmuş demektir.” (2) Dünya ve ahirette kurtuluşa ermek ve rahat etmek istiyorsak, dilimizi kontrol etmek zorundayız. Allah Rasûlü

sallallahu aleyhi ve sellem

Muaz b.

Cebel’e “Annesi kaybedesice! İnsanları yüzleri üzere ya da burunları üzere cehenneme sürükleyen sebep dilleriyle kazandıklarından başka ne olabilir?” (3) buyurmuş,

tehlikenin

boyutunu

ifade etmiştir. - Kim dilini ve tenasül uzvunu (namusunu) korursa, ona cenneti garanti

sun. Eğer söyleyeceği söz mübah ise

ederim” (4)

esenlik susmaktadır, ta ki mübah

Susmanın

söz harama veya mekruha sürükle-

sözler de çok güzeldir;

mesin. (1)

- Çok konuşanın hatası da çok olur.

“Dil vasıtasıyla insan, daima doğru

Hatası çok olanın günahı çok olur.

sözler

söyleyerek,

kendine

son

faziletini

anlatan

şu

Günahı çok olan da cehenneme

derece itimat edilmesini sağlayabi-

girmeye müstehak olur.

lir. Tatlı dil dökerek kırık gönülleri,

- Az konuşan ve vakarlı bir mümini

yaralı kalpleri tedavi edebilir. Bir

gördüğünüz zaman ona yaklaşınız.

doktorun güler yüzüyle tatlı dilinin,

Çünkü o hikmeti telkin etmektedir. (5)

1. Fethu’l-Bari, XIII, 149 2. A. Lütfü Kazancı, Kırk Hadis şerhi 3. Tirmizi, İman 8 4. Tirmizi, Kıyamet 50 5. İhya-i Ulumiddin, Dilin Afetleri bölümü

Şevval 1441

27


vakit yüzlerce ya da binlerce günahı silineceğinden bahsediyor olabilir?” sorusu aklına geliyor. İbni Recep el-Hanbeli’nin

“Kişinin ağzından çıkan her cümle ya lehine ya aleyhine yazılmaktadır. Ağzından çıkıp da sevap veya günah olarak yazılmayan hiçbir cümle yoktur. Kişinin “gittim, geldim, yedim, içtim” gibi söyledikleri bile yazılır. Eğer kurduğu cümleler hayırlı değilse ya da bir hayra vesile olmuyorsa sol taraftaki melek tarafından yazılacaktır, kişinin yaptığı zikirler ve nafile ibadetler ise sol taraftaki melek tarafından yazılan bu cümleleri silecektir”

cevabını

tespitleri

vermektedir;

sorunun “Kişinin

ağzından çıkan her cümle ya lehine ya aleyhine yazılmaktadır. Ağzından çıkıp da sevap veya günah olarak yazılmayan hiçbir cümle yoktur. Kişinin

“gittim,

geldim,

yedim,

içtim” gibi söyledikleri bile yazılır. Eğer kurduğu cümleler hayırlı değilse ya da bir hayra vesile olmuyorsa sol taraftaki melek tarafından yazılacaktır, kişinin yaptığı zikirler ve nafile ibadetler ise sol taraftaki melek tarafından yazılan bu cümleleri silecektir” (7) Gördüğümüz gibi gün içerisinde kurduğumuz cümleler bile aleyhimize yazılabilmekte ve yaptığımız birçok nafile ibadet de bu hataları silmektedir. Günümüzde boş konuşmanın yanı sıra “boş yazmak” da çokça karşılaştığımız bir durumdur, internette

Bazı hadis-i şeriflerde yapılan amel-

özellikle

lerin

günahlara

nin yazdıkları ve paylaştıkları da

kefaret olacağından bahseder. Örne-

sorumluluğu dahilindedir. En küçük

ğin “Yüz defa Subhanallah derse kendi-

ayrıntıları dahi bilen Latif ve Habir

sine bin sevap yazılır veya onun bin

olan Allah, tüm konuştuklarımızı ve

Bu ve benzeri birçok

yazdıklarımızı bilmektedir ve bunlar

hadis-i şerif vardır. İnsanoğlu düşü-

“Kiramen katibin” melekleri tara-

nünce “Acaba bir kişi ne kadar günah

fından kaydedilmektedir. “Sağında

işleyebilir ki bu zikirleri söylediği

ve solunda, onunla beraber oturan

insanın

günahı silinir.”

(6)

işlediği

6. Müslim, 4/2073 7. Camiul Ulumi velhikem, 15. Hadis şerhi

Haziran 2020

28

sosyal

medyada

kişi-


iki alıcı melek, yanında hazır birer

- Dini bir meseleden bahsederken

gözcü olarak söylediği her sözü

bilgisizce “Bu helaldir, bu haram-

zaptederler” Müslüman

(Kaf, diğer

18).

Dolayısıyla

Müslümanlara

karşı edepli olmalı internette olduğu

dır” diye ahkam kesmemeli…

2) Komşuya ikram:

zaman bile İslam kimliğini taşıdığını

Hadis-i

unutmamalı edebinden ve kişiliğin-

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden

den taviz vermemelidir.

kişi komşusuna ikramda bulunsun.”

Müslümanın konuşurken dikkat

ifadesi

etmesi

gereken

bazı

hususlar

şunlardır; -

Açık

ve

anlaşılır

konuşmaya

gayret etmeli - Bilgiçlik taslamadan konuşmalı

şerifin

ikinci

geçmektedir.

kısmında

İslam

dini

komşu haklarına insanın tasavvur etmekte güçlük çekeceği bir şekilde önem vermektedir. Rasûlullah lahu aleyhi ve sellem

sallal-

bir hadis-i şerifle-

rinde bu değerin şaşılacak kadar çok olduğunu ifade ederek “komşu

- Muhatap olduğu insanların anla-

komşuya mirasçı olacak zannettim” (8)

makta zorlanacağı şekilde konuş-

buyurmuştur.

mamalı - Yüksek sesle konuşmamalı

Günümüzde -özellikle büyükşehirlerde- maalesef komşu ve komşuluk

- Kalabalık bir grupla beraberken

kavramı unutulmaya yüz tutmuş

yanındakiyle fısıldaşmamalı

haldedir. Aynı apartmanda yaşa-

- Söz hakkını önce büyüklere bırak-

dıkları halde isimlerini bilmeyen,

malı

sokakta görseler birbirlerini tanı-

- Bilmediği bir meseleyle alakalı konuşmamalı - Az ve öz konuşup gereksiz ayrıntılardan kaçınmalı - İnsanları kendisi hakkında şüphe-

mayacak nice komşular bulunmaktadır. Kapı komşusu açlıktan kıvranırken

yediklerini

hazmetmekte

zorlanan, parasını değerlendirmek için yatırım yapacağı alanı bulmakta güçlük çektiği halde yanı başın-

lendirecek şekilde konuşmamalı

daki komşusu parasızlıktan dolayı

- Gereksiz tartışmalara girmemeli

alacaklılarının yüzüne bakamayan

- Ne olursa olsun doğruyu söyle-

nice Müslümanlar bulunmaktadır…

mekten vazgeçmemeli

-İşlenen günahlar komşu ile alakalı

- İleride olacak ya da yapacağı bir

olduğu vakit cezaları katlanmakta-

şeylerden

dır. Bu gerçeği şu hadis-i şeriflerde

bahsederken

“inşallah” demeli

mutlaka

görüyoruz;

8. Buhari, Edeb, 28

Şevval 1441

29


- Borç istediğinde varsa vermek, imkân

dahilinde

ihtiyaçlarını

gidermek - Sırlarını ve ayıplarını araştırmamak bilakis ayıplarını örtmek - Hastalandığında, cenazesi olduğunda, uzak bir yerden döndüğünde “Kişinin on kadın ile zina etmesi, komşusunun hanımı ile zina etmesinden, onun için daha iyidir. Kişinin on

vb.

durumlarda

ziyaret

etmek,

yanında olduğunu hissettirmek - Davetine icabet etmek

evden hırsızlık yapması, komşusunun

- Ara sıra onları davet etmek

evinden hırsızlık yapmasından onun

- Varsa yetimleri, onları himaye

için daha basittir” (9)

etmek

“Allah’a yemin ederim ki iman etmiş olmaz, Allah’a yemin ederim ki iman etmiş olmaz.” Resulü?

diye

Kim,

ey Allah’ın

sorulunca

şöyle

-

Karşılaştığı

vakit

güler

yüz

göstermek - Ondan kaynaklanan eziyetlere tahammül edip, sabretmek.

buyurdu: “Komşusu, vereceği sıkıntı-

Kısacası kendisine nasıl davranıl-

lardan yana emin olmayan kimse” (10)

masını istiyorsa, o şekilde muame-

-Hadis-i şerifte geçen “ikram etsin” ifadesi, değer vermek ve hakkını gözetmek gibi anlamlara da gelir. Komşuya ikram etmek ve hakkını vermek

için

yapılabilecek

bazı

hususlara bakacak olursak şunları

lede bulunmak. Bu

hususlar

uygulandığı

vakit

toplum huzuru hissedecek, insanların yaşamaktan bıktığı büyükşehirler, yaşanmaya değer yerler olacaktır inşallah.

sayabiliriz;

Komşuların Mertebeleri:

- Karşılaştığında selam vermek

Aşağıdaki

- Komşusu açken tok yatmamak

yapılacak iyiliklerin ulaştırılması-

- Eli ve diliyle onu incitmekten

nın sıralanışı açısından faydalıdır:

sakınmak

1- Müslüman ve akraba komşu: Böyle

- Onun evine penceresinden veya

bir komşunun komşuluk, Müslü-

kapısından izinsiz bakmamak

manlık ve akrabalık hakkı vardır.

9. Sahih hadistir, el-Elbâni, Sahihu’l-Câmi’, 4819 10. Buhari, Edeb, 31; VII, 78

Haziran 2020

30

sıralama

komşulara


2- Müslüman komşu: Böyle bir

ve huzur gözle görülür bir biçimde

komşunun komşuluk ve Müslü-

artar.

manlık hakkı vardır.

- Atalarımız misafire ikram edilekomşu:

cek şeylerin aile bütçesini daralt-

Böyle bir komşunun sadece komşu-

mayacağı anlayışını ortaya koymak

luk hakkı vardır.

için ‘Misafir kendi kısmetiyle gelir’

3-

Müslüman

olmayan

Bu sıralama Bezzar’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte geçmektedir. (11) Bu ifadeye göre Müslüman olmasa dahi, komşunun hakkının var olduğu ve kıyamet günü bu hakkını isteme ihtimali

olduğu

görülmektedir,

hadis-i şerifte geçtiği gibi; “Kıyamet günü birbirleriyle tartışacak ilk

demişlerdir. Kendi yemeyip misafirine yediren eli dar fakat gönlü geniş insanların, yeteri kadar ikram edemedim diye üzülmemesi için de ‘Misafir umduğunu değil bulduğunu yer’ demişlerdir.” (13) İslam'da misafirliğin bir müddeti ve hukuku vardır. Her Müslü-

hasımlar komşular olacaktır” (12)

man

3) Misafire ikram

yükümlüdür. Bu müddet içerisinde,

Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem’in

sahibi elinden gelen gayreti göste-

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden

rir. Eğer misafirlik üç günü geçerse

kişi, misafirine ikramda bulunsun”

ev sahibinin misafiri konuk etmesi

ifadesi emir kipiyle gelmiş olması

onun için bir sadaka niteliğinde-

hasebiyle,

ağırlamanın

dir. Ayrıca, ev sahibinin sıkılıp onu

emredilen, teşvik edilen bir ibadet

kapı dışarı edinceye kadar misafi-

olduğu anlaşılmaktadır.

rin kalışını uzatması helal değildir.

misafiri

kendisine

misafir

olarak

gelen kimseyi üç gün ağırlamakla misafirin rahat ettirilmesi için ev

Toplum olarak misafirin kıymetini biliyor olmamız, detaylı açıklama yapmamıza gerek bırakmamaktadır “Elhamdulillah” fakat detaya girmeden birkaç hususu hatırlatmamız faydalı olur kanaatindeyiz.

Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem

bir

hadis-i şeriflerinde bu hususu şu şekilde dile getirmektedir: “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse misafirine ikram etsin. Misafirine bir gün bir gece ikram eder. Misafirlik ise üç gündür. Sonrası sadakadır. Ev sahibi

- Misafir eve bereket getirir; Misa-

sıkılıp kapı dışarı edinceye kadar

fir ağırlayan evde düzen, bereket

kalmak helâl değildir.” (14)

11. Bezzar, 1896 12. Ahmed, 4/151; Taberani, Kebir 1/852 hasen isnadla 13. İlyas Kaplan, Kırk Hadis Şerhi 14. Ebu Davud, Et’ime, 5; Buhârî, Edep, 85

Şevval 1441

31


Nezaketen, ikramda kusur edilmişse, özür dilenir; güler yüzle, yine beklendiği söylenir.

Atalarımız misafire ikram edilecek şeylerin aile bütçesini daraltmayacağı anlayışını ortaya koymak için ‘Misafir kendi kısmetiyle gelir’ demişlerdir. Kendi yemeyip misafirine yediren eli dar fakat gönlü geniş insanların, yeteri kadar ikram edemedim diye üzülmemesi için de ‘Misafir umduğunu değil bulduğunu yer’ demişlerdir.”

Misafirlik konusunda misafir olan kimsenin de hassas davranması, misafirlik sebebi bitince kendisini misafir eden kimseye teşekkürlerini bildirerek ayrılması icap eder. Ayrıca onu mağdur duruma sokmamaya gayret gösterir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

bu konuda şöyle

buyurmaktadır:

“Bir

Müslüma-

nın, Müslüman kardeşi yanında onu günaha

sokuncaya

kadar

kalması

helâl değildir”. Ashab; “Yâ Rasûlullah! Onu günaha nasıl sokar?” diye sorunca, Peygamber Efendimiz “Ağırlayacak bir şeyi bulunmayan bir kimsenin yanında kalmakla" buyur-

Misafir ağırlarken dikkat edilmesi gereken birtakım kurallar vardır. Misafire daima güler yüzlü davranmak, yanında başkaları veya ev halkı

muşlardır. (15)

Hadis-i şeriften çıkarılan bazı sonuçlar;

ile yavaş sesle fısıldaşmamak, evde-

1- İslam, ferdi ve toplumu dünya ve

kilerle tartışmaya girmemek, onlara

ahirette felaha ulaştıracak vesileleri

kızıp, bağırıp çağırmamak bunlar-

emreder.

dan

bazılarıdır.

davranışlar

Bunların

misafirin,

aksine

kendisinin

istenmediği kanaatine varmasına ve sıkıntıya düşmesine sebep olabilir. Ayrıca, misafire iş yaptırılmaz,

2- Kişi söylediklerine dikkat etmeli, her kelimesinin not edildiğini unutmamalı, söz vardır cennete ulaştırır, söz vardır cehenneme kavuşturur.

herhangi bir şey emredilmez; misa-

3- Komşu ve misafire yapılan ikram

firliği sona erip de gideceği zaman,

imandan kaynaklanırsa en güzel

kapıya kadar geçirilerek uğurlanır.

sevap vesilelerinden olur.

15. Riyazü’s Sâlihîn terc. II, 121

Haziran 2020

32


GÜNDEM ANALIZ Nedim Bal

“ALLAH’I ÖYLE ÇOK ZİKREDİN Kİ -TA Kİ İNSANLAR- SİZE DELİ DESİNLER” (Ahmet b. Hanbel, 3/68)

M

ayıs

ayının

haftası Ulu

son

Diyarbakır

cami

müda-

vimlerinden Ramazan Pişkin isimli manın

mazlum yüksek

bir

Müslü-

güvenlikli

akıl hastanesine yatırılması Türkiye’nin

gündemine

Kısaca Tanıyalım Ramazan Pişkin, Diyarbakırlı ve 43 yaşında. Küçük yaşlardan beri İslam’ı araştırıp dini kitaplar okuyan ve kendini İslam’a

adamış

bir

kimse.

Kendi ifadesiyle 28 yıldır ilmi kitaplar

okuyarak

kendini

oturdu. Türkiye’nin her yerin-

yetiştirmeye gayret eden bir

den ve farklı kesimlerden bu

mümin.

olay karşısında tepkiler ortaya

Diyarbakırlıların

koyuldu. Herkes gibi biz de bu

Hoca” diye andığı bu zat Ulu

olayın arka planını aydınlat-

Cami’ye gelen yerli ve yabancı

maya çalıştık.

turistlere İslam’ı tebliğ etmeyi

“Ramazan

Şevval 1441

33


kendine görev edinmiş bir davetçi. Ulu Cami’nin yanında tek odalı bir yerde yaşıyor ve gününün çoğunluğunu caminin avlusunda geçiriyor. Daha önceleri mahallelerde çocuklara İslami dersler veren, insanlara kitaplar dağıtıp okumaya teşvik eden son 6 yıldır da Ulu Cami civarında tebliğ faaliyetleri yapan Allah yolunun yolcusu bir davetçi.

Zulme Gelen Tepkiler Halkımızın, Diyarbakırlı Ramazan’ın anlattıklarına ve görüşlerine birebir katılmasalar bile derdi Allah olan, derdi Allah’a ve onun dinine çağırmak olan bir davetçinin uğradığı zulüm karşısında sessiz kalmayıp dirayet göstermesi, bu zulmün ortadan kalkması için yetkilileri en yüksek tondan uyarması Müslümanların geleceği adına çok sevindirici bir gelişme. Çünkü yaşadığımız dönemin en büyük sorunlarından biri, olaylara adalet ve hakkaniyet penceresinden değil maalesef taraf olduğumuz partinin, cemaatin, grubun, kuruluşun menfaatleri penceresinden bakmamız. Bu imani hastalığın bir nebze olsun terk edilmişliğini görmek gelecek adına hepimizi umutlandırmıştır. Bu olayda olduğu gibi her olayda da zulmü kim yaparsa yapsın zalimden yana değil mazlumdan yana olmalıyız. “Zulüm nerden ve kimden gelirse gelsin, zalime karşı mazlumdan yana olmak” sadece parti mitinglerinde attığımız veya

Haziran 2020

34

canlı yayınlarda söylediğimiz bir slogan olmamalı. Biz “Kızım Fatıma da hırsızlık yapsa elini keserdim” diyen adalet sahibi bir peygamberin ümmetiyiz. Tüm bunlarla beraber aslında bütün bu saçmalıkların, zulümlerin ana sebebi muhafazakâr bir iktidar döneminde çoğunluğu Müslüman bir topluma dayatılan İstanbul Sözleşmesi’dir.

Nedir Bu İstanbul Sözleşmesi ve Binlerce Mağduriyetin Asıl Sebebi? Tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan İstanbul Sözleşmesi, imzaya açılmasından sonra onay için TBMM Genel Kurulu'na sunuldu ve 14 Mart 2012 tarihinde istisnasız tüm partilerin oybirliğiyle 246 kabul ve sıfır ret oyuyla Meclis'te onaylandı. Avrupa’nın bu sözleşmeyi özellikle Türkiye’ye dayatmasının ve üstüne üstlük sözleşmeye uyulup uyulmadığını tespit emek için rutin gözlemler yapmasının sebebi; kendi toplumlarında yaşanan ahlaksızlığın ve çürümüş aile yapısının bu topraklarda da hâkim kılınması. Müslümanların dünya hakimiyeti kurmalarının önünü açan ve yeni bir çağın başlangıcının sembolü olan İstanbul’un adını, aile yapısını yıkan, ahlaksızlığı ve sapıklığı meşrulaştıran bir sözleşmeye isim olarak vermek de ayrı bir garabettir. Bu fesat


sözleşmeye İstanbul adının verilmesi her şeyden önce Peygamber efendimizin müjdesine nail olabilmek ve tevhid sancağının bu topraklarda dalgalanması uğruna şehit olmuş Müslüman dedelerimizin kemiklerini sızlatacaktır. Bu sözleşme haçlı ruhunu ve ahlakını Müslüman topraklarda hâkim kılmak için dayatılmış bir sözleşmedir. Dolayısıyla bu sözleşmeyi İstanbul olarak değil olsa olsa “Konstantinopolis Sözleşmesi” olarak anmak ve bu isimle gündemde tutmak daha doğrudur. Yaratan ve yaşatan Yüce Allah’ın hükümlerinin terkedilip yerine batının kokuşmuş gayri İslami hükümlerinin Müslüman topluma dayatılması ve uygulanması, Diyarbakırlı Ramazan kardeşimizin de binlerce insanın da şu an hapiste suçsuz yere yatıyor olmasının sebebidir. İstanbul Sözleşmesi’nin her ne kadar kadın ve çocuk haklarını korumaya yönelik olduğu iddia edilse de eşcinselliği meşrulaştıran, kadını putlaştıran, binlerce aileyi dağıtan anlaşma olduğu açıktır. Hatta bu sözleşme ülkelerin bekasına yöneltilmiş en büyük tehditlerden biridir.

Sonuç Olarak Hiç kimsenin düşünmediği bir zamanda, nübüvvetin Mekke döneminde, etki alanı az, bir avuç insanın seslerinin bütün dünyaya nasıl yayılacağı sorulmuştur. Ama Allah azze ve celle bu şartlar altında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e müjde vermiştir. Aklın almayacağı bir yol ile Allah

bu vaadini, düşmanlarımızın eliyle gerçekleştirmiştir. Mekke’deki kafirler Mekke’ye gelen herkese, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i kötülemeye çalıştılar. Lakin bunun sonucu olarak karalamaya çalıştıkları isim ve daveti bütün kabilelere yayıldı.

azze ve celle

Diyarbakırlı Ramazan kardeşimizin davetine düşman olanlar da onun sesini kesmek istediler. Onun sırtını dayayabileceği bir dayısı, bir makamı, hatırlı kişileri hatta cemaati bile yoktu. Diyarbakır Ulu Camii’nin bir köşesinde tek odalı bir yerde yaşayan garibandı. Yani kolay lokmaydı. Ama Allah azze ve celle’nin muradı farklı tecelli etti. Çünkü onun dostu, velisi Allah’tı ve o sırtını alemlerin Rabbine yaslayan muttaki bir kuldu. Eli öpülesi Ramazan kardeşimizi kimse pek tanımazdı, sohbetlerini kimse pek bilmezdi. Onun sesini, sözünü, tebliğini yok etmek isteyenler onun tevhidî mesajlarının tüm Türkiye’ye yayılmasına ve milyonlarca insanın bundan haberdar olmasına istemeden de olsa vesile oldular. Onlar başka bir şey murat etti ama alemlerin Rabbi olan Allah ise bambaşka bir şey murat etti. Allah’ın takdiri onların hilelerine galip geldi. Hakkı duyurma hususunda çırpınıp duran ve bu yolun delisi olan Ramazan kardeşimiz muradına erdi. Milyonlarca insana tevhidî davetini duyurdu. Elhamdulillahi Rabbil alemin…

Şevval 1441

35


İSLAM İDARECİLERİMİZİN ALTIN TARİHİ Cihan Malay

DÖRDÜNCÜ RAŞİD HALİFE

HZ. ALİ r.a’nın YÖNETİM ANLAYIŞI Halife Seçilmesi İslam kapısının

İlk raşid halife Hz. Ebubekir,

tarihinde

fitne

kırıldığı

olay

olarak değerlendirilen Hz. Osman’ın hilafet görevinde bulunduğu sırada şehit edilmesi, bütün Müslümanları derinden etkilemiştir. İslam

ardından gelen raşid halifeler Hz. Ömer ve Hz. Osman radıyallahu

rinde

dönemle-

anhum

önemli

yer alan Ali

vazifelerde radıyallahu anh,

bütün Müslümanları üzen elim hadise Hz. Osman’ın İslam

devletinin

merkezi

devletinin gücünü zayıflat-

olan Medine’de isyancı ve

mayı hedef edinen kimseler,

gayesi

bununla büyük bir fitneyi

zarar vermek olan isyancılar

Müslümanlar

tarafından

arasında

İslam

toplumuna

şehit

edilme-

meydana getirmeyi başar-

sinin ardından Medine’de

mışlardır.

bulunan sahabe tarafından

Haziran 2020

36


hilafete layık görüldü. Ona gelen

Bir: İlk iş, Hz. Osman’ı şehit eden

topluluğa “Osman yerde katledilmiş

canilere kısas uygulamak olmalıdır.

yatarken ve henüz defnedilmemişken biat almaktan Allah’tan haya ederim” diyerek karşılık verdi.

İki: İlk yapılması gereken Müslümanları

birleştirmeye,

kalplerini

birbirine

ısındırmaya,

neredeyse

Meydana gelen şaşkınlık ve ortaya

kaybolma noktasına gelen güven

çıkan kötü durumdan kurtulma

ortamını tekrar tesis etmeye çalış-

adına Medine’de bulunan Ensar ve

maktır. Bundan sonra o canilere

Muhacir’den oluşan topluluk, Hz.

kısas uygulaması gündeme gelme-

Osman’ın defninden sonra gide-

lidir. Çünkü bu iş ince ve titiz bir

rek oluşan bu kötü atmosferin

tahkikata muhtaçtır. Katiller şahıs

sonlanması için Hz. Ali’den hilafete

olarak bilinmemekle birlikte bir

geçmesini istediler. Hz. Ömer’in

kısmı da halifenin öldürülmesinin

hilafet için geride tercih edilecek

ardından Medine’den kaçtılar. Bu

kimselerden biri olarak önerdiği

görüş çoğunluğun görüşüydü. (1)

Hz. Ali, hilafete gelmede çekimser davransa da oluşan kaos durumunda Müslümanların uğrayacağı daha büyük zararın önüne geçmek ve

Müslümanlara

sağlayacağı

büyük fayda için bu görevi kabul etti. Mescide gitti ve kendisine toplu biatte bulunuldu.

Daha önceki halife arkadaşlarının tecrübelerini

ve

izledikleri

yolu

kendine rehber edinerek yolu koyulan Hz. Ali’nin böyle bir dönemde hilafete gelmesi, birçok zorluğu göğüslemeyi beraberinde gerektiriyordu. Nitekim öyle de oldu. Hilafet süresi çoğunlukla İslam devletinin

Biat alınmasının ardından Müslü-

iç meselelerinin halliyle geçmiş, çok

manlar

az fetihlerde bulunulmuştur.

arasında

yeni

bir

kriz

başladı. Bu kriz Hz. Osman’ın katillerine karşı tavırda kendini gösterdi. Bütün

sahabiler,

Medine’nin

hürmetini çiğnemeye ve halifenin

Bu Dönemde Yaşanan Olaylar - Cemel Vakası

kanını dökmeye cüret edenlerin

Hz. Osman’ın katillerinin bulun-

peşlerinin

konu-

masını gaye edinen Hz. Aişe, Zübe-

sunda müttefiktiler. Ancak görüşleri

yir b. Avvam ve Talha b. Ubeydullah

bu işin zamanlaması ve takip edil-

radıyallahu anhum’un

mesi gereken yol noktasında ayrıldı.

duğu topluluk, Hz. Ali’nin hilafeti-

Burada iki bakış ortaya çıktı:

nin üzerinden dört ay geçmesinin

bırakılmaması

içerisinde bulun-

1. Muhammed b. İbrahim b. Salih Eba’l-Hayl, Dört Halife, Nebevî Hayat Yayınları, I. Baskı, s.426.

Şevval 1441

37


ardından katillerin bulunması ve bir

Basra’ya ulaşan Hz. Ali ve berabe-

an önce cezalandırılması gerekti-

rindeki ordunun gayesi, savaşmak

ğine inanarak Basra’ya doğru hare-

olmadığı gibi bilakis güçlenerek

ket etti. Amaçları Müslümanların

Hz. Osman’ın katillerinin üzerine

arasını ıslah etmek, ardından bir

yürümekti.

ordu kurarak Hz. Ali’ye yardımda

anlaşılan

bulunmak ve katilleri cezalandır-

gece Hz. Osman’ın katilleri, hayat-

maktı. Zira Hz. Ali’nin elinde onları

ları boyunca geçirecekleri en kötü

cezalandırarak güçlü bir ordu olma-

geceyi geçirdiler. Artık sona geldik-

ması yanında, içerisinde de olaya

lerini anladılar. Nihayetinde gizlice

karışanların olduğu bir topluluk

savaş başlatmaya karar verdiler. (3)

bulunduğu belirtiliyordu.

(2)

İki taraf arasında

sulhun

gerçekleşeceği

Fitne ateşinin sönmesinin ardın-

Basra’ya ulaşıldığında içerisinde Hz.

dan

Aişe, Zübeyir b. Avvam ve Talha b.

kendi üzerine geleceğinin farkında

Ubeydullah’ın

topluluğun

ve bilincinde olan fitneciler, oluşan

yaptığı saldırı sonucu Hz. Osman’ın

kaos ortamının sonlanmaması için

katline iştirak edenlerin ve katle

her iki tarafın çadırlarına geceden

katılanların hemen hemen tamamı

saldırdılar. Her iki tarafın kendini

öldürülmüş, geride çok az kimse

savunmasıyla da Hz. Aişe’nin deve

kalmıştır.

üzerinde

olduğu

Bu olay, Hz. Ali’nin devlet merkezini Medine’den Kûfe’ye almak üzere yola çıktığı bir zamanda gerçekleşti. Kûfe yolundan ayrılarak durumu incelemek üzere Basra’ya yönelen Hz. Ali, oraya varmadan onlara

güçlenen

İslam

ordusunun

bulunması

nedeniyle

Cemel Vakası olarak adlandırılan ve yaklaşık yarım gün yaşanacak bu olay gerçekleşti. Olayın fitnecilere rağmen bu kadar kısa sürmesi, her iki tarafında kan dökülmemesi için gösterdikleri gayretten kaynaklanır.

Ka’ka b. Amr radıyallahu anh’ı gönderdi.

Hz. Aişe’nin Basra Kadısı Ka’b b.

Hz. Aişe, Zübeyir b. Avvam ve Talha

Sur’a bir mushaf vererek savaşın

b. Ubeydullah ile görüştükten sonra

sonlandırılması

onların olayın bu durumu varacak

fitneciler onu öldürdüler. Hatta Hz.

kadar büyüyeceğini ön göremedik-

Aişe’nin üzerindeki deveye saldı-

lerini Hz. Ali’ye bildirdi. Bu durum

rarak onu öldürmeyi hedefledi-

onların Hz. Ali’ye karşı savaşmak

lerse de bu emellerinde başarı elde

niyetiyle yola koyulduğu iddiasını

edemediler. Hz. Ali’nin, ordusunda

yalanlamaktadır.

güvendiği kimselere Hz. Aişe’nin

2. İbn Hazm, el-Fasl fi’l-Mine’l ve’n-Nihel, c.IV, s.238-239. 3. Salih Eba’l-Hayl, s.437.

Haziran 2020

38

istemesi

üzerine


korunaklı bir şekilde yanına getiril-

Ali, Haricilerle meşgul olunca da bir

mesini emretmesi ve getirilmesiyle

karara bağlanılamadı.

de olay sona ermiştir.

Sahabenin büyük bir bölümünün bu

Olayın fitneciler sebebiyle gerçek-

fitne ortamından mümkün oldu-

leştiğinde

ğunca

neredeyse

âlimler

arasında icmâ olduğu söylenmiştir. Hz. Ali’nin oğlu Hasan’a şöyle dediği aktarılır: “Hasan! Bunlar yaşanmadan yirmi yıl önce ölmüş olmayı isterdim.” (4)

- Sıffin Savaşı ve Hakem Olayı Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde Şam Valiliği yapan, aynı zamanda amcaoğlu Hz. Osman’ın katillerinin bir an önce cezalandırılması gerektiğini savunan ve sonrasında biat edeceğini söyleyen Muaviye radıyallahu anh ile gerçekleşen Sıffin Savaşı, Cemel Vakası’ndan birkaç ay sonra yaşandı. İki taraf arasında gidip-gelen elçiler ve mektuplaşmaların olumlu sonuç vermemesi üzerine iki ordu karşılıklı kısa süren çatışmaların ardından üç gün sürecek büyük savaşa girdi. Hz. Ali’nin zafere yaklaştığı sırada Hz. Muaviye tarafından Allah’ın kitabının hakem olması teklif edildi. Hz. Ali’den de kabul görmesi üzerine

kaçındığını

Muhammed b. Sirin

görmekteyiz. rahimehullah

şöyle

diyor: “Fitne koptuğunda Rasûlullah’ın

sallallahu aleyhi ve sellem’in

asha-

bının sayısı on binlere varıyordu. Buna bulaşanlar ise yüze hatta otuza ulaşmamıştı.” (5) Meselenin

başından

anlaşılacağı

üzere Hz. Muaviye’nin Hz. Ali’ye biati geciktirmesi, kimi tarihçilerin ve sahabe hakkında yanlış inanca sahip kimselerin zannettiği gibi hilafet meselesi değildir. Mesele Hz. Osman’ın katillerinin teslim edilmesidir. Hz. Ali bunun için zaman gerektiğini belittiyse de Hz. Muaviye bu meselenin biat edilmeden halledilmesi kanaatindeydi. (6) Mesele ile ilgili aktarılan şu rivayet, bizlere ihtilaf anındaki Müslümanın davranışını öğretmektedir. Hz. Ali ile yaşadıkları ihtilafı bir fırsat olarak gören

Rum

İmparatoru,

Müslü-

manların bulunduğu toprakları ele geçirmek adına heveslendiğinde Hz. Muaviye ona şöyle bir mektup yazdı:

her iki taraftan temsilciler seçile-

“Vallahi, ey mel’un! Eğer giriştiğin

rek bu durumun sonra erdirilmesi

bu harekata son verip geri dönmez-

ve karara bağlanması istendi. Hz.

sen, amcaoğlu ile ittifak eder, seni

4. İbn Ebi Şeybe, Musannef, c.7, s.546, Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.9, s.150. 5. İbn Kesir, Halifetu Ali, s.84. 6. Ali Muhammed Sallâbî, IV. Halife: Hz. Ali (r.a) Hayatı, Şahsiyeti ve Dönemi, Ravza Yayınları, s.218.

Şevval 1441

39


bütün ülkenden çıkarır, sonra da

onlar için üç şart öne sürdü: “Haram

bütün genişliğine rağmen yeryü-

olan bir cana kıymamak, insanların

zünü sana dar ederim.” Mektubu

yollarını kesmemek, anlaşmalara

alan Rum İmparatoru geri çekildi ve

ihanet etmemek.” Bu şartların ihlal

barışı sürdüreceğini söyledi.

edilmesi durumunda da kendilerine

(7)

Sıffin Savaşı Müslümanlar arasında gerçekleşen en acayip vakalardan biridir. Onlar kardeştiler. Birlikte su

savaş açacağını haber verdi. Bu üç şart, Hz. Ali’nin fıkhının genişliğini göstermektedir. Zira üçü de ihlal

almaya gidiyor, birlikte su çekiyor-

edilmiştir.

lardı. O kalabalıkta kimse kimseyi

Döneminde yaşadığı olaylar karşı-

incitmiyordu.

sında

birlikte

Savaş

yaşıyorlardı.

durduğunda Birbirinin

çadırına girip çıkıyorlardı. Namaz vakti girdiğinde edası için savaşı durduruyorlardı. (8)

- Nahrevan Savaşı

ıslahı

önceleyen

ve

kan

dökmeden kaçınmayı şiar edinen Hz.

Ali,

kendinden

olmayanları

öldürmeyi sürdüren bu topluluktan her seferinde katilleri istediyse de “Hepimiz katiliz, hepimiz onların da sizin de kanınızı helal görüyo-

İki taraf arasında müzakerelerin

ruz” sözlerini söylediler. (9)

sürdüğü sırada Hz. Ali’nin ordu-

Halkı ve sahabenin önde gelenlerini

sundan bir kısım “Hüküm ancak Allah’ındır” sözünü dillerine dolayarak, bu konuda hakem/temsilci seçimine gidilmesinin yanlışlığını öne sürdü ve Hz. Ali’nin ordusundan Sıffin dönüşünde ayrıldı. “Hariciler” olarak adlandırılan bu grup, Harûra’yı kendilerine merkez tayin ederek burada toplandı.

tekfir etmeyi, birçok insanı haksız yere

öldürmeleri

ve

mallarını

yağmalamayı sürdürmeleri üzerine Hz. Ali onlar üzerine 68.000 kişilik ordu gönderdi. Savaş öncesinde de yollarından döndürmeyi sürdüren Hz. Ali, bu konuda da başarı elde etmiş ve çok az bir kısmın (1800 vey a 2800) savaşı tercih etmesi üzerine

Hz. Ali’nin ordusunda büyük bir

iki ordu Nehrevan’da savaşa tutuş-

gedik açan bu topluluğa Hz. Ali,

tular. Kısa sürede sona eren savaş

yanlışlarından dönmeleri için elçi-

sonucunda çoğunluğu öldürüldü.

ler gönderdi. Yarısı döndüyse de kalan kısmı hatasında ısrar edince, 7. İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 8/122. 8. Sallâbî, s.542-543. 9. Taberî, Tarih, c.V, s.83.

Haziran 2020

40


- Aşırı Gruplara Müdahale Hz.

Ali’nin

hilafeti

eşyaları taşıma teklifinde bulunan döneminde

bir kimseye “Aile babasının taşıması

ortaya atılan, Hz. Ali’nin diğer hali-

evladır” diyerek karşılık verir. (10)

felerden üstün olduğu, daha önceki

Hz.

halifelerin zorla hilafeti ele geçirdiği, daha ileri giderek onun ilah derecesinde bir mertebede olduğunu ileri sürenlere karşı da bir mücadele içerisinde olmuştur.

Osman’ın

çarşı

pazarı

dolaşarak,

insanlara takvalı olmalarını, dürüst alış-veriş yapmalarını, yetim hakkı yemekten ve yeminden kaçınmayı, fiyatlarda dengeli olunmasını ve aldatmadan kaçınmalarını emrediyordu. (11)

- Karışıklıkları Önlemesi Hz.

Ali

şehit

edilmesi-

nin ardından karışıklık çıkarma peşinde olan bazı bölgelerde Hz. Ali tekrar otoriteyi sağlamıştır. Pers ve Horasan topraklarında meydana gelen ayaklanmaları sonlandırması

Kendinden önceki raşid halifeler gibi istişareyi önemsedi. Nitekim şöyle dediği aktarılmıştır: “İstişare hidayetin ta kendisidir. Kendi görüşüyle hareket eden kişi kendini tehlikeye atmış demektir.” (12)

ve otoriteyi tekrar tesis etmesi bu

Vali denetimde kendinden önceki

durumun göstergesidir.

halifeleri izledi. Eşter en-Nehâyi’yi Yemen’e vali tayin ettiğinde ona

- İdare Şekli

şöyle dedi: “Yardımcılarının işlerini

Hz. Ali şehid edilinceye kadar bütün

takip et. Onları iş bilen seçkin kişiler

hayatında Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve

arasından seç, iltimasta bulunma.

yaşayışını örnek almış bir

İstişare etmeksizin keyfi hareketler

sellem’in

kişidir. Hilafette bulunduğu sürede mütevazi yaşamı düstur edinen Hz. Ali, bir eşeğe binerek halk arasında

yapmak ve iltimas geçmek, zulüm ve hıyanetin şubeleridir. Bunlar insanlara zarar verir. İşler düzgün gitmez...” (13)

korumasız bir şekilde dolaşmış-

Yöneticilerinden

birine

yazdığı

tır. Ömrünün sonlarına doğru bazı

mektupta da şu nasihatlerde bulu-

insanlar suikasta uğrayabileceğini

nur: “Bil ki vatandaşlar tabaka

dile getirse de korumasız bir şekilde

tabakadır. Bu tabakaların her biri

hayatını sürdürür. Çarşıdan aldığı

diğerine muhtaçtır...

10. İbn Kesir, a.g.e, s.27. 11. Sallâbî, s.304-305. 12. Maverdî, Edebu’d-Dünya ve’d-Din, s.89. 13. Sallâbî, s.264.

Şevval 1441

41


kaybetmesi bulduğu

bir

kalkanın

olduğunu

Eşter en-Nehâyi’yi Yemen’e vali tayin ettiğinde ona şöyle dedi: “Yardımcılarının işlerini takip et. Onları iş bilen seçkin kişiler arasından seç, iltimasta bulunma. İstişare etmeksizin keyfi hareketler yapmak ve iltimas geçmek, zulüm ve hıyanetin şubeleridir. Bunlar insanlara zarar verir. İşler düzgün gitmez..."

ve

Yahudi’nin

kendisine

söylemesi

ait

üzerine

mahkemelik duruma gelen bir halifenin olması, Hz. Ali’nin gözünde adaletin ne kadar değerli olduğunu bize öğretmektedir. (15)

- Şehid Edilişi Rasûlullah

sallallahu

aleyhi

ve

sellem

yanında Ebubekir, Ömer, Osman, Talha ve Zübeyir ile Hira Dağı üzerinde

olduğu

bir

gün

sallandı.

Bunun

üzerine

dağ şöyle

buyurdu: “Sakin ol ey Hira! Üzerinde nebi, sıddık ve şehitten başkası yok.” (16) İşte o gün geldi çattı. Cesurluğu tarihe mal olmuş, savaşların cengaveri olan Hz. Ali’nin

Tüccâr ve sanatkârlara iyi davran. Şehirde olanlara, mal getirip götürenlere ve çalışıp didinenlere... Onlar insanların gidip getirmesi imkânsız olan yerlerden malları alır gelirler... Bununla beraber bil ki onlarda müthiş bir cimrilik, stokçuluk ve satıcılar üzerinde müthiş bir tahakküm kurma hastalığı vardır... Satışlar hakkaniyetli olsun. Kullanılan teraziler ve fiyatlar her iki tarafa da zarar vermesin. Stokçuluk yapanı cezalandır ancak ceza vermede aşırı gitme.” (14)

Haricîlere verdiği unutulmaz darbe,

Adalet, raşid halifelerin olmazsa olmazı idi. Hz. Ali’nin kalkanını

ise Hz. Ali’nin şehadetinden sonra

14. Sallâbî, s.421. 15. Sallâbî, s.265. 16. Müslim, 1880.

Haziran 2020

42

onları suikast ile Hz. Ali’yi şehit etme planına götürdü. Başta Hz. Ali olmak üzere Muaviye ve Amr b. As radıyallahu anhuma’yı

şehit etmek üzere

bir sabah namazı vakti karanlığından istifade ederek suikasta giriştiler. Amr b. As hastalığından dolayı namaza gelemediğinden suikasttan kurtuldu. Muaviye ise yaralandı. Hz. Ali ise suikast sonucu Ramazan ayının 17. günü bir cuma gecesi meşhur olan görüşe göre 63 yaşında şehit oldu. Kûfe’de defnedildi. Katili öldürüldü.


OSMANLI SONRASI İSLAM DÜNYASI Muhammed Eyüp

Dünden Bugüne Bosna Hersek

B

osna Hersek, İslam’ın batı serhaddi ve Müslümanların yakın tarihte yaşadığı

en büyük elemlerin ve katliamların merkezlerinden biri.

Bosna’nın İslam’a kavuşması Bosna, İslam ülkeleri arasında İslamiyet ile en geç tanışan bölgelerden biri niteliğinde. İslamiyet öncesi yıllarda da çevresindeki

Avrupa’daki tek İslam ülkesi olan

diğer

Bosna, İslam beldeleri arasında

bir özellik arz eden Bosna, diğer

Osmanlı

Hristiyan

şekilde

mirasının hissedildiği

en

yoğun

toprakla-

topluluklardan topluluklarla

ayrışmış uyum

sağlayamadı.

rın başlıcalarından. Bu özelli-

Hristiyanlığın Doğu ve Batı kili-

ğiyle Bosna, geçmişten bugüne

selerine, Ortodoks ve Katolik

gerek Türkiye’deki Müslümanlar

inançlarına ayrıldığı 1054 yılında

gerekse tüm İslam dünyası için

Bosna, tam da iki inancın etki

büyük bir öneme haiz.

sınırlarının arasında yer aldı.

Şevval 1441

43


12. asırdan 15. asra kadar hüküm süren Bosna Krallığı’nın son yılları ise iç çatışmalar ve dış işgallerle geçecekti.

İslam dini Bosna'ya ilk defa 1380 yılında, bölgeye ulaşan Osmanlı orduları eliyle geldi. Bosna'nın bölgedeki diğer güçlerle birlikte hareket ederek Osmanlı'ya karşı savaş için gönderdiği ordular birbiri ardına başarısız olacaktı.

İslam dini Bosna'ya ilk defa 1380 yılında, bölgeye ulaşan Osmanlı orduları

eliyle

geldi.

Bosna'nın

bölgedeki diğer güçlerle birlikte hareket ederek Osmanlı'ya karşı savaş için gönderdiği ordular birbiri ardına başarısız olacaktı.

Osmanlı Bosnası Osmanlı ilerleyen yıllarda Bosna’da fetihlere devam etti. 1448 yılında Bosna’nın orta kesimleri kontrol altına

alınırken,

İstanbul

Fatihi

Bu açıdan sosyolojik problemlerin

Sultan Mehmet’in orduları 1463

de baş gösterdiği bölgede, her iki

senesinde

inancı da benimsemeyen Bogomil

yakınını fethetti. Bosna 1482 yılında

inancı mensuplarının etkinliği de

tamamen Osmanlı kontrolüne girdi.

bulunuyordu. Geçen

yıllar

tamamına

Osmanlı, Bosna’da önemli sosyal içerisinde

Bosna,

batıda Katolik Hırvatlar, doğuda ise Ortodoks Slavlar-Sırplar ile çevrelenecekti.

Bosna’nın

İslam

ile

tanıştıkları

döneme kadar Boşnaklar, Slavların ve Hırvatların etkisinde kaldı. Bosna’nın toprakları yıllar içerisinde dış dünyadan coğrafi olarak izole bir görünüm arz etti. Bosna’da oluşan

ve kültürel faaliyetler yürütürken bölge, Balkanlarda İslam dininin kültürel merkezlerinden biri halini alacaktı. Balkanlardaki diğer bölgelerden ayrı olarak Bosna halkı, Anadolu’dan

iskân

politikasıyla

bölgeye yerleştirilen Müslümanlar değil, bölgenin kendi halkıydı.

bağımsız kilise, diğer Hristiyanlarca

Boşnaklar fetihten sonra yakla-

aforoz edilirken, Boşnak halkı ile

şık 100 yıl içerisinde tamamen

kendisini çevreleyen diğer toprak-

İslam dinini benimserken, Osmanlı

larda yaşayan halkların arasındaki

kültürü de Bosna’da derin bir şekilde

sosyal ve kültürel ayrım derinleşti.

kök saldı.

Haziran 2020

44


Bosna aynı zamanda Osmanlı için

bırakıldı. Özerk bir yapı arz eden

bir ‘ribat’ noktası olacaktı. Yıllarca

topraklar bir süre sonra tamamen

Almanlara, Venediklilere, Macar-

ülkeye bağlanacaktı.

lara, Avusturya’ya yönelik harplerde Bosna ileri bir karakol hüviyetindeydi.

1. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle, mağlup tarafta olan Avusturya-Macaristan Bosna’yı kaybetti. Bosna

Bosna’da imar faaliyetleri, idari ve

1918 yılında, daha sonra Yugoslav

askerî faaliyetler de bu ölçüde iler-

Krallığı adını alacak Sırp, Hırvat ve

ledi. Osmanlı’nın elinden çıkacağı

Sloven Krallığı’na bırakıldı. Krallığı

yıllara dek Bosna’da canlı bir İslami

Sırplar yönetiyordu. Bu süreçte ülke,

ve kültürel hayat devam etti.

yoğun şekilde Hırvatların ve Sırp-

Bosna’nın İslam Hakimiyetinden Çıkması II. Mahmud devrindeki reformlar ve yeniçerilik kurumunun kaldırılması,

Bosna’daki

yeniçerilerin

ların etkisi altına girmeye başladı. 1910

yılında

ülkedeki

toprakla-

rın %91’inden fazlası Müslüman Boşnakların

kontrolündeyken

bu

oran günden güne azalarak günümüzde %50’nin altına indi.

Bölgede

2. Dünya Savaşı esnasında Bosna

çıkan isyanlar bastırılsa da süreç

toprakları, tüm Yugoslav Krallığı ile

Bosna’yı daha da zayıflattı. İlerle-

birlikte Nazi Almanyası tarafından

yen yıllarda Osmanlı günden güne

işgal edildi. Bu dönemde bölgedeki

zayıflarken,

Avusturya

Ortodoks Sırplar, Nazi yönetiminin

ve Rusya’nın etkisiyle, Hristiyan

hedefindeydi. Sırplar, bu yıllardan

nüfus güç kazandı ve Müslüman

itibaren Müslümanlara yönelik katli-

Boşnaklar günden güne güçsüzle-

amlara imza atacak Çetnik hare-

şip dünyadan izole oldu. Yaşanan

ketini kurmaya başladı. Bu süreçte

savaşlar ve iç karışıklıklarla Bosna

Çetnikler

artık zamanla Osmanlı’nın elinden

karşı sistemli bir katliama girişti,

fiilen çıkma sürecine girdi.

yıllar içerisinde 30 binden fazla

tepkisine

yol

açacaktı.

bölgede

1875’te Hersek’te Sırpların başlattığı isyan, bu isyanın ardından başlayan savaşlar ve krizler, 1878

Müslüman

Boşnaklara

Müslüman sivil katledildi.

Komünist Yönetim Devri

yılında yapılan Berlin Anlaşması

Yugoslavlar, bu dönemde düzensiz

ile Bosna’yı İslam hakimiyetinden

birlikler halinde Hırvat Josip Broz

koparacaktı.

Tito liderliğinde organize olmaya

Bosna

Yapılan

savaşsız

ya-Macaristan

anlaşmayla

olarak

Avustur-

başladı. Bu komünist yapılanma

İmparatorluğu’na

süreç içerisinde ABD, İngiltere ve

Şevval 1441

45


Ülkeyi oluşturan etnik ve dini gruplar kendi içlerinde organize olmaya başlarken, ayrılık yanlısı hareketler de güç kazandı. Müslüman Boşnak

1992-1995 yılları arasında Bosna'da yaşanan savaşta on binlerce Müslüman sivil, Sırp ve Hırvat haçlı güçlerince katledildi.

lider Aliya İzzetbegoviç de Müslümanların hakları için siyasi çalışmalarına hız verdi. 1990’lı yılların başlarında bölgede birbiri ardına etnik temelli devletler ilan edildi ve Yugoslavya fiilen parçalanarak

dağıldı.

Ancak

bu

dağılma süreci, oldukça kanlı iç savaşlara kapı aralayacaktı. Müslüman Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar Fransa gibi güçlerce Nazi Almanya-

arasındaki kanlı çatışmalar, özel-

sı’na karşı desteklendi.

likle Bosna’da ciddi kayıplara ve

Nazi Almanyası mağlup edildikten

yıkıma yol açtı.

sonra, 1946 yılında, Balkanlarda

Bosna 3 Mart 1992 tarihinde bağım-

büyük bir güç teşkil edecek Yugos-

sızlığını ilan ederken, Sırp milisler

lavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti

ve Sırp ordusu, bunların yanı sıra

kuruldu.

Hırvat güçlerin saldırıları başladı.

Bu yönetim ülkedeki Müslümanlara büyük bir baskı uygulamaya başladı. Dini pratikler yasaklanırken, İslami kurumlar kapatıldı. 60’lı yılların ardından politikalarda kısmi bir gevşeme yaşandı. Ülkedeki Müslümanlar 1990’lı yıllara dek resmî olarak “Müslüman” adıyla anılırken

Her iki taraf da bölge ve dünya ülkelerince

destekleniyordu.

Müslü-

man Boşnaklara yönelik destek ise oldukça cılızdı ve Bosna’ya saldıran haçlı çetelerin aldığı destekle kıyaslanamayacak derecede azdı.

Bosna Savaşı

artık “Boşnak” olarak anılmaya

1992-1995 yılları arasında Bosna’da

başlayacaktı.

yaşanan savaşta on binlerce Müslü-

1980’li yılların ardından kötüleşen ekonomik durum ve dış baskılarla

man sivil, Sırp ve Hırvat haçlı güçlerince katledildi.

Yugoslavya çöküş dönemine girdi.

Avrupa’nın

1980’de Tito’nun ölümüyle ülkedeki

lik Birleşmiş Milletler güçlerinin

iç ayrılıklar yoğunlaştı.

gözetimi

Haziran 2020

46

ortasında,

altında

üste-

gerçekleştirilen


katliamlarda, Müslümanlar büyük

bırakıldığı bir anlaşmadır. Bosna’da

yaralar aldı. On binlerce Müslü-

katliamlar gerçekleştiren isimler-

man yerlerinden edildi, binlerce

den hiçbiri gerçek bir ceza almamış,

Müslüman kadın tecavüze uğradı.

üstelik

Savaşta

hakları da kısıtlanmıştır.

katledilen

Müslüman-

lar toplu mezarlara gömülürken,

Bosna’da

Müslümanların

çoğunun cesetleri dahi bulunamadı.

Anlaşmayla Bosna topraklarında üçlü

Bugün halen Bosna topraklarından,

bir yönetim kurulmuştur. Bölgede

isimsiz ve kefensiz şekilde gömülen

Hırvatlar ve Sırplar kendi ülkelerine

Müslümanların cesetleri çıkmaya

sahip olmuş ancak Boşnaklar tama-

devam ediyor.

men bağımsız bir devlete kavuşa-

Kuşatılan nen,

ve

boğulmak

dünyanın

iste-

katliamlara

göz

mamıştır. Bosna’nın %49’unda bir Sırp Cumhuriyeti kurulmuş, kalan

yumduğu, hiç kimsenin ciddi bir

%51’lik kesim ise Boşnak-Hırvat

yardım

Federasyonu’na bırakılmıştır.

eli

uzatmadığı

Bosna,

yıllarca kan ağlamaya devam etti. Müslüman Boşnaklar, ellerindeki sınırlı imkanlarla, kendilerini yok etmek isteyen Haçlı ordularına karşı mücadeleyi bırakmadı. Boşnakla-

Bir zamanlar Osmanlı toprağı olan ülkede bugün İslamiyet günden güne etkisini yitirmekte ve toplum sekülerleşmektedir.

rın yardımına dünyanın dört bir

Bunun yanı sıra Sırpların ve Hırvat-

yanından, hayatlarının baharındaki

ların, Müslüman Boşnakların otori-

binlerce Müslüman genç koşacaktı.

tesini kısıtlıyor oluşu, etnik geri-

Mısırlı, Suriyeli, Suudi, Türk, Ceza-

limler ve dış ülkelerin müdahaleleri,

yirli, velhasıl İslam dünyasının her köşesinden gelen Müslüman gençler, herkesin sırt döndüğü bir dönemde Müslüman Boşnak kardeşlerine el uzattı. Bugün bunların yüzlercesi halen Bosna topraklarında, isimsiz mezarlarda

yatmakta,

mahşerde

Allah’ın huzuruna çıkacakları günü inşallah şehadetin nimetleri içeri-

Bosna’da yeni bir savaşı muhtemel hale getirmektedir. Temel yapısı itibariyle bir barut fıçısı niteliğindeki bölge, yaşanan gerilimler neticesinde yeni bir savaşa gebe vaziyettedir. Müslümanlar ise düşmanlarının aksine zayıf ve destekten yoksun bir durumda, kuşatılmış

sinde beklemektedirler.

haldedir.

Aralık 1995’te imzalanan ve Bosna

Müslüman Bosna halen Haçlılarca

Savaşı’nı bitiren Dayton Anlaşması,

kuşatılmış ve boğulmakta olan bir

Müslüman

diğer İslam toprağıdır.

Boşnakların

mecbur

Şevval 1441

47


NEBEVÎ AILE Halime Yılmaz

Unutulan Sünnet;

AKÎKA KURBANI gelen

da kesildiği için ona bu ad

sözlükte;

verilmiştir. İslam’dan önceki

kesmek, yarmak, bölmek ve

cahiliye Arapları arasında da

aynı zamanda anne babaya

akîka kurbanı kesmek adet-

isyan anlamına da gelmekte-

tendi. Onlar, kestikleri kurba-

dir.

nın kanını çocukların başına

Terim olarak; doğan çocuğun

sürerdi. İslam geldikten sonra

“Akka”

kökünden

“Akîka”

kelimesi

doğumunun yedinci gününde

akîka

Allah

akîka kurbanının kanını başa

için

kurban

kesmek

meşru

kılındı

ama

anlamında kullanılır.

sürmek yasaklandı.

Arapça’da yeni doğan çocu-

Yahudi ve hristiyanlar da akîka

ğun başındaki saça “akîka”

keserlerdi ama sadece erkek

denilir. Çocuğun saçının tıraş

çocukları için. İslam gelince

edildiği gün, akîka kurbanı

kız çocuklarına da kesilmesini

Haziran 2020

48


emretti. Akîka kelimesi “anne babaya isyan”

anlamına

dolayı Peygamber

da

geldiğinden

sallallahu aleyhi ve sellem

bu sünnete “akîka” yerine itaat anlamına gelen “nüsûk” kökünden gelen “nesîke” demeyi tercih etmiştir. Bununla akîka

beraber

bazı

kelimesinin

(1)

hadislerde

kullanılması,

duyduklarında muhatapların anlamaları içindir. Ayrıca bu durum, bu ismi kullanmakta bir sakınca olmadığına da -Allahu ‘alem- dalalet eder.

Akîka’nın Meşruiyetinin Delilleri Akîka’nın meşruluğu ile ilgili hadisler çoktur. Ve sahih rivayetlere dayanırlar.

Semure’den

Rasûlullah

rivayete

sallallahu aleyhi ve sellem

göre şöyle

buyurdu: “Her çocuk, akîkasına karşılık rehindir. Yedinci gününde ondan yana (koyun) kesilir, adı konulur ve başı tıraş edilir.” (2) Selman bin Amir’den rivayete göre Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem

şöyle

buyurdu: “Doğan her çocuk, akîkası ile birlikte dünyaya gelir. Öyleyse onun

İslam’dan önceki cahiliye Arapları arasında da akîka kurbanı kesmek adettendi. Onlar, kestikleri kurbanın kanını çocukların başına sürerdi. İslam geldikten sonra akîka meşru kılındı ama akîka kurbanının kanını başa sürmek yasaklandı. Yahudi ve hristiyanlar da akîka keserlerdi ama sadece erkek çocukları için. İslam gelince kız çocuklarına da kesilmesini emretti. Akîka kelimesi “anne babaya isyan” anlamına da geldiğinden dolayı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu sünnete “akîka” yerine itaat anlamına gelen “nüsûk” kökünden gelen “nesîke” demeyi tercih etmiştir.

adına kan akıtın ve saçlarını tıraş ederek ondan kiri, eziyeti giderin.” (3) 1. Muvattâ Akîka 1; Müsned 2, 182; Nesai, Akîka 1 2. Ashâb-ı Sünen 3. Buhari, 5471

Şevval 1441

49


Çocuk için akîka kurbanı kesmek

iki, kız çocuk için bir koyun kesmek

müstehab bir sünnettir. Müçtehit

peygamberin

imamlarının cumhuru ve fukahanın

çocuğun akîka kurbanı kesilmezse,

ekseriyeti bunu böyle kabul etmiş-

kesilinceye kadar akikası sebebiyle

tir. Babaya düşen, çocuğu dünyaya

hayır ve bereketten alıkonulur. (6)

gelince

malî

Rasûlullah

imkânı

el

verirse

sallallahu aleyhi ve sellem’in

bu

sünnetini yaşatmaktır. Ta ki Allah katında ecre nail olup faziletten nasibini almış olsun. Aynı zamanda bununla ülfet, muhabbet ve sosyal irtibatı yakınları, komşuları ve dostları arasında artırsın. Çünkü akîka merasimine katılan dostlar hem

sünnetidir.

Şayet

Arap cahiliyesinde gerçekleştirilen akîkadan sonra kurbanın kanından çocuğun alnına sürmenin caiz olmadığına delil şudur; Yezid bin Abd el Müzenî’ den rivayete göre Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem

şöyle

buyurdu: “Çocuk için akîka kesilir, fakat başına kan sürülmez.” (7)

çocuğun doğmasına sevinecekler

Rasûlullah

hem de kaynaşıp sosyal yardım-

çocuktan

laşma ve dayanışmayı paylaşmış

emrediyor. Kan bir pislik ve eziyet-

olacaklardır. Özellikle bu merasime

tir. Öyleyse onu, çocuğa sürmek

ihtiyaç sahipleri ile fakirler de davet

uygun olmaz.

edilip yararlandıkları takdirde, sözü edilen sosyal yardımlaşma hedefine ulaşmış olacaktır. İslam

ne

büyük

dindir!

Sosyal

bağları kuvvetlendirme, ülfet ve muhabbeti yaygınlaştırmada İslam ilkeleri ne yücedir! (4) Enes’ten rivayete göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

Hasan ve Hüse-

yin için iki koç kurban etmiştir.” (5)

sallallahu

eziyetin

aleyhi

ve

sellem

giderilmesini

Akîka kesmeye güç yetiremeyene bir şey gerekmez. Ama bu ecirden mahrum olmak istemeyen, bu konuda kendini zorlayabilir. El-Haris şöyle diyor: “Ahmed bin Hanbel’ e akîka hakkında ‘Peki yanında kesebileceği bir hayvanı yoksa ne olacak?’ denildi. O “Eğer borçlanarak bu işi yerine getirirse ümit ediyorum ki Allah bunun

İbn İshak diyor ki: Ahmed bin

karşılığında daha iyi bir bedel vere-

Hanbel’e “Çocuk akikası karşılığında

cektir. Zira bir sünneti ihya etmiş-

rehindir” sözünün manası soruldu.

tir” cevabını verdi. Akîkada aslolan

O şöyle dedi: “Evet, erkek çocuk için

babanın kesmesidir.

4. İslam’da Aile Eğitimi, Prof. Dr. Abdullah Nâsıh Ulvan, Uysal Yayınları, c. I, s. 82-84 5. Beyhaki, es-Sünen-ül-Kübra 9/299 6. İbni Kayyım Çocukların Ahkâmı, İ’tisâm yayınları, s. 59 7. İbni Mace, Zebâih, 3166, Hadis Mürsel’dir.

Haziran 2020

50


Akîka’nın Kesilmesinin Müstehab olduğu Vakit

Akîka’nın Amacı ve Faydaları

Ahmed bin Hanbel yedinci gününde

tutmuş bir sünneti ihya etme seva-

kesileceğini söylemiştir. Ama bu,

bına da erer.

gerekliliği değil müstehaplığı ifade eder. Çünkü dördüncü, sekizinci ve onuncu veya daha sonraki günlerde

1-Akîka kesen, unutulmaya yüz

2-Bu kurban vesilesiyle kişi Allah’a yaklaşır, kendisi için kurban kesilen

kesmek, sünneti ihya etmek adına

çocuk da bundan faydalanır.

yeterlidir. Akîka’da hayvanı boğaz-

3-Adına

lama gününe itibar edilir. Pişirme

şeytanın zararlarından ve eziyet-

ve yeme gününe değil. (8)

kurban

kesilen

çocuk,

lerinden korunmuş olur. Çocuğun

Akîka’ da Erkek ve Kız Çocuğuna Kesilmesi Gerekenler Akîka hem erkek hem de kız çocuğuna kesilir. Hadise göre erkeğe iki,

organlarının

şeytandan

kurtuluş

fidyesi, akîkasının kesilmesidir. 4-Çocuğun, şeytanın esirliğinden kurtulmasını sağlar.

kıza bir kesilir. Akîka’nın meşrui-

Çocuk şeytan tarafından nasıl rehin

yetinde kız da erkek gibidir. Aradaki

alınır?

tek fark erkeğe iki, kıza bir kesilmesidir. Peki bunun sebebi nedir? -Müslüman’ın teslimiyetini ölçmek -Erkek kıza göre fıtraten daha güçlüdür. Evin sorumluluğu kendisine verilmiştir. Aynı zamanda evin

Doğunca şeytan onu kendi safına çekmek

için

dürtükler

durur.

Akikası kesilmeyen çocuk adeta şeytanın kendi taraftar ve dostları için hazırladığı bıçağı ile boğazlanmak üzere rehin tutulmuştur. İşte

idarecisi ve aile reisidir.

bu rehinlikten kurtulması için anne

Akîka Yerine Parası Tasadduk Edilir mi?

lir. Akîka kesilmezse çocuk rehin

Akîka

kesmek,

onun

babasına akîka kesmeleri emredi-

kıymetini

tutulmaya devam eder.

(10)

tasadduk etmekten daha faziletlidir.

Akîka kurbanının etini pişirdikten

Zira bununla bir sünnet ihya edil-

sonra dağıtmak daha faziletlidir.

miş olacaktır ve burada asıl istenen

Çünkü fakirler ve komşular onu

boğazlama ve kanı akıtmaktır.” (9)

pişirme zahmetinden kurtulurlar.

8. İbni Kayyım, Çocukların Ahkâmı, s.84 9. A.g.e., s.84-86 10. A.g.e., s.98

Şevval 1441

51


Akîka’nın Kemiğini Kırmak

“Akîkayı, ‘Allah’ın adıyla! Allah’ım,

“Akîkada dikkat edilmesi gerekenlerden biri de kesilen hayvanın hiçbir kemiğini kırmamaktır. Bu, keserken de pişirip yerken de

(çocuk) sana aittir ve sana dönecektir. Bu kestiğim kurban, filan kişinin akîkasıdır’ diyerek çocuk adına kesin.” (14)

böyledir. Her kemik oynak yerinden

İbnül-Münzir devamla diyor ki:

kesilmek suretiyle ayrılır.” (11)

“Bunu yapmak güzeldir. Akîkaya

Peki bunun hikmeti nedir?

niyet eder de çocuğun adını söylemezse inşallah bu da yeterli olur.” (15)

1-Bu işin önemini ortaya koymak 2-Bir hediye yüceltilirse insanların gözünde de yücelir. Ebu Ömer bin Abdilberr diyor ki “Ulema, tıpkı kurbanlık hayvanlarda olduğu gibi akîkada da ancak koyun, keçi, deve ve sığırın caiz

Akîka’ nın 7. – 14. ve 21. Günlere Tahsis Edilmesinin Hikmeti “Bir hafta, insan hayatında başlı başına

bir

merhaledir.

İşte

bu

yüzdendir ki hasta olan bir kişinin halinin, hastalığının 7. gününde

olduğunda ittifak etmiştir.” (12)

değiştiğini

“Kurbanlık hayvanın ayıp ve kusur-

yıkılır gider. Hikmet-i ilahî böyle

lardan uzak, sağlıklı olması gerekir. Kör, zayıf, topal, dişleri dökülmüş hayvanlar kurban edilemez.” (13)

görürsün.

haftalık periyotlarla cereyan ettiğinden Allah, haftanın bir gününü kendisine yönelip dua edecekleri bir gün olarak belirlemiştir.

yenilebilir. Bir kısmı da dağıtılır. Ya

Şeriat

ğine kalmıştır.

anha’dan

ve

yaratışındaki

hikmeti

akıllara durgunluk veren Allah, her türlü kusur ve noksanlıktan münez-

Akîka Kurbanı Kesilirken Okunacak Dua İbnül-Münzir’in

hafta

içinde ya güçlenip toparlanır ya da

Akîka kurbanı aile fertleri tarafında da hepsi dağıtılır. Bu, kişinin iste-

Bir

Aişe

zehtir, yüceler yücesidir.” (16)

radıyallahu

rivayetine göre Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem

şöyle buyurdu:

11. İslam’da Aile Eğitimi, s.87 12. İbni Kayyım, s.103 13. İslam’ da Aile Eğitimi, s.89 14. İbn’ül-Münzir el-Evsat fi’s-Sünen ve’l-İcma ve’l-İhtilaf, Adına akîka kesilen çocuğa isim verilmesi babı 15. İbni Kayyım, s.115 16. İbni Kayyım, s.118

Haziran 2020

52


SERBEST KÖŞE Derya Fıçıcı

BU SENİN HİKAYEN OLABİLİR Mİ? -4

H

atice ve Esma donup

Liseden önce sadece amca-

kalmışlardı

sanki.

mın kızı Ayşe ile birlikteydik

odaklanmış,

hep. İkimiz de aynı yaştayız.

tüm benlikleriyle onu dinliyor-

İlköğretimi de aynı okulda

lardı. Pınar ise iki aydır içten

aynı sınıfta okuduk. Liseye

içe tek başına yaptığı sessiz

de birlikte başladık. Hayali-

yolculuğu bozmuş, sesli ve iki

miz üniversiteyi de birlikte

kişiyle birlikte yapıyordu artık.

okumaktı. Liseye başladığı-

“Ben artık kendimi tanıyamaz

mızda önceleri hiç arkadaşımız

oldum. Önceden beni mutlu

yoktu. Sadece ikimiz takılı-

eden şeylerin hiçbiri artık beni

yorduk. Derslerimizle ilgilenir

mutlu etmiyor. Yaşadığım her

bazen de gezmeye çıkardık.

şeyden

duyuyo-

Birinci sınıfın ilk dönemi böyle

rum. Arkadaşlarımın ilişki-

geçti. Ayşe benim gibi değil,

leri, tercihleri… Hepsi midemi

çok konuşkan. Yavaş yavaş

bulandırıyor. Liseyle birlikte

sınıftaki

hayatım

oldu. Önceleri bu arkadaşlık

Pınar’a

pişmanlık

kabusa

döndü.

herkesle

samimi

Şevval 1441

53


sınıfta sürüyordu. Sınıftaki kızlar ve

ve Emre’den şikayetçi olmuş. Emre

erkeklerin çoğu birbiriyle çıkıyordu.

hapse girdi ve Aynur’un hayatı

Sınıfta bu ilişkilerden başka bir şey

mahvoldu.

konuşulmazdı. Bir de kızların saç, makyaj, kıyafet, takı gibi gündemleri vardı tabi.

Esma abla, Hatice abla! Ben bütün bunlara ve daha iğrençlerine şahit oldum. O zaman bu olaydan bile

Okul çıkışı takıldıkları kafeler vardı.

hiç etkilenmedim. Sadece arkada-

Ayşe sınıftaki Serkan ile çıkmaya

şımızdan ayrıldık ve babası kızdı

başladı. Ben de onunla sürekli o

diye üzüldüm. Emre için ise hiç

ortamdaydım.

şaşırmadım. Çünkü hemen hemen

Diğer

kızlarla

da

samimiyet kurmuştum.

hepimizin hayatı buydu, pek fark

İlk yıl böyle geçti. Derken ikinci yıl

yoktu.”

geldi ve dershaneye yazıldık. Ayşe

Pınar artık konuşamıyordu. O kadar

ile okuldan sonraki saatler ve hafta

çok ağlamıştı ki gözleri kan çana-

sonları tüm vaktimiz dershanede

ğına dönmüştü. Hatice: “Pınar-

geçiyordu. Oradaki öğrencilerin yaş

cığım,

ortalaması büyüktü. Uzun zaman-

Kendini

dır üniversiteye hazırlananlar da

diyerek Pınar’a yardımcı oldu. Pınar

vardı. Yine tabi kız erkek karışık bir

biraz sakinleşmişti: “Esma abla,

ortam.

Hatice abla sizden çok özür dilerim.

Artık okulun çevresindeki kafelerde takılmıyorduk. Daha farklı ortamlara girmeye başladık. Alkol kullanan arkadaşlarımız vardı. Aynı sınıfta okuduğumuz ve bizimle aynı dershaneye giden iki arkadaşımız vardı; Aynur ve Emre. Evlilik planları vardı. Okulda aşkları çok konuşulurdu. Birbirlerine çok yakıştırıyordu herkes. Emre alkol kullanıyordu. Bir gün okula Aynur’un babası

geldi.

Aynur’u

okuldan

alıp götürdü. Emre de ortalıktan

kalk

elini

daha

iyi

yüzünü

yıka.

hissedersin.”

Sizin canınızı sıkmak istemezdim. Ancak

uzun

zamandır

bunlarla

kendi kendime yüzleşiyorum. Bir cevap

bulamadım.

Siz

farklısı-

nız. Görünüşünüz, duruşunuz, her şeyiniz çok farklı. Sanki başka bir dünyanız var. Belki beni anlarsınız, bana söyleyecek bir şeyiniz vardır diye düşündüm. Bu sebeple anlattım. Yoksa benim dertlerimden size ne? Daha doğru dürüst birbirimizi tanımıyoruz bile. Lütfen kusuruma bakmayın.”

kayboldu. Birkaç gün sonra öğren-

Esma: “Pınarcığım, kusura bakı-

dik ki Aynur hamileymiş. Emre

lacak bir şey y ok. Lütfen böy le

renkli hapların satışını yaptığı için

düşünme. Sana sadece şunu söyle-

babası evlenmelerine izin vermemiş

mek istiyorum. Allah insanı temiz

Haziran 2020

54


bir fıtrat üzere yarattı. İnsan o fıtratı

Bugün insanların yaşadıkları, az

bozduğunda yani ona ters olarak

önce anlattıkların, iğrenç olarak

yaşadığında, kalbinin derinlikle-

tabir ettiklerinin hepsi bu akıllar-

rinde ve üzeri örtülmüş olan temiz

dan çıkan şeyler.

fıtrat ortaya çıkar. Bu kirli, pis, necis olan şeyleri kabul etmez. Sen tam olarak bunu yaşıyorsun. Yani temiz fıtratın ortaya çıkmış ve bütün bu olanları kabul etmiyor. Eğer doğrunun ne olduğunu bulmak istiyorsak, o fıtratı yaratan yani bizi yaratan Allah’a sormalıyız. Rabbul alemin bizi yaratıp başıboş bırakmadı. Bize nasıl yaşayacağımızı, dünyada ne yapmamız gerektiğini, niçin yaratıldığımızı, bizim için neyin doğru ney in y anlış olduğunu Hz. Âdem’den bu yana gelen tüm peygamberlerle bildirdi. Yani insanoğlu yeryüzünde hiçbir zaman başıboş dolaşmadı. Allahu Teala Kıyamet Suresi’nin

Ancak bazı insanlar da vardır ki bunu aklederler. Bu insanlar düşünen insanlardır. Neden ve niçin yaratıldığını, yaşadıklarını sorgularlar. Yüce Allah buyuruyor ki ‘O size ayetlerini gösteriyor ve sizin için gökten rızık indiriyor. İçten (Allah’a) yönelenden başkası öğüt alıp düşünmez.’ Bunlardan

(Mümin, 13).

bazıları

düşündükle-

rinde bu düşüncelerinin üzerine giderler ve hakka ulaşırlar. Bazıları ise düşünür ancak bulduğu cevaplar hoşuna gitmez ve bu düşüncesini bastırıp kendi tercih ettiği hayata geri döner.

otuz altıncı ayetinde şöyle buyurur:

Sen ise düşünüp bunun üzerine

‘İnsan kendisinin başıboş bırakıla-

giden, temiz ve hak olanı bulmak

cağını mı zanneder?’

için çırpınan bir yüreksin. Ve tüm

Ancak insanlar içinde daima bunu kabul etmek istemeyen, bazen de kabul edip o kurallarla yaşamak istemeyen insanlar var oldu. Kabul etmeyen ve bu kurallara uymak istemeyenler

kendi

akıllarına

göre ya da beğendikleri akıllara göre yaşamak istediler. Yüce Allah şöyle buyuruyor: ‘Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesinlikle bilen bir toplum için Allah’tan daha

sorularının Allah

cevabı

azze ve celle’nin

seni

yaratan

sana gönder-

diği kitabın içinde, yani Kur’an-ı Kerim’de.” Pınar,

Esma’yı

dinlerken

onun

sözlerine öyle odaklanmıştı ki sanki onu bir hazineye götürecek yolu tarif ediyordu da bir kelimesini bile kaçırsa bu hazineye ulaşamayacak gibiydi. Esma sabaha kadar konuşsa onu öylece dinleyebilirdi.

güzel hüküm veren kim olabilir.’

Esma sustuğunda Pınar: “Esma abla

(Maide, 52)

bir şey sormak istiyorum. Tüm bu

Şevval 1441

55


anlattıklarından şunu anladım ‘Bizi

Pınar: “O zaman bizim karşılaşıp

yaratan Allah azze ve celle ay nı zamanda

tanışmamız bir tesadüf değil, yani

dünyada nasıl yaşamamız gerektiği

Allah böyle diledi.”

ve niçin var olduğumuz hakkında bizi aydınlatan Kur’an’ı gönderdi’. Peki, biz onu nasıl anlayacağız?”

“Evet

Pınarcım.”

dedi

Hatice:

“Zaten tesadüf diye bir şey yoktur. Her şey Allah

azze ve celle’nin

dile-

Esma cevap verdi: “Hm… Çok güzel

mesiyledir. Senin kafanı daha fazla

bir soru Pınarcım. Allah

azze ve celle

karıştırmadan bu meselelere Kur’an

Kur’an-ı Kerim’i bize gönderdikten

ve sünnete göre nasıl iman etme-

sonra da bizi başıboş bırakmadı. Bize

miz gerektiğini doğru kaynaklar-

Kur’an’ı anlatan, öğreten, onu en

dan okuyup uzun uzun konuşalım

güzel şekilde tatbik eden Peygamber

inşallah.”

sallallahu aleyhi ve sellem’i

gönderdi. Yani

Allahu Teala, Kur’an’ı sadece alıp bize bildiren değil, aynı zamanda onu en güzel, en mükemmel şekilde yaşayan, ashabına bunu öğreten ve bize kadar ulaştıran bir Peygamber gönderdi. Şimdi ise bizim yapmamız gereken Kur’an ve sünneti en güzel şekilde öğrenip onunla amel etmek.” Pınar:

“İnşallah Hatice abla, bana her şeyi anlatın. Ne okumam gerekiyorsa tavsiye edin. Her şeyi bilmek, öğrenmek istiyorum. Şeyy… Aslında ben önce namaz kılmayı öğrenmek istiyorum. Bana yardımcı olur musunuz?” Esma gülümsedi: “Tabi Pınarcım. Öyleyse

ne

duruyoruz.

Sohbete

daldık, öğle namazını geciktirdik. “Anladım

ki

abla,

sizin

hayatlarınız bunun üzerine kurulu. Yani onu öğrenip yaşamak üzere. Peki bunun için bana yardım eder misiniz?”

Hemen birlikte eda edelim.” Esma ve Hatice, Pınar’a kısa sureleri

bilip

bilmediğini

sordular.

Pınar gittiği yaz kurslarında kısa surelerden

birkaçını

öğrenmişti.

Esma ve Hatice, Pınar’ın yüzüne

Onları birlikte tekrar ettiler ve

bakıp gülümsediler. Hatice: “Pınar-

kısaca namazın şartlarını anlattı-

cım, aslında müminlerin vazife-

lar. Abdest aldıktan sonra namaz

lerinden yani sorumluluklarından

için hazırlandılar. Pınar’ın kıyafeti

biri de Kur’an ve sünneti yaşamak

namaz için uygun değildi. Hatice,

için birbirlerine yardım etmeleri ve

Pınar’a giymesi için bir ferace ve

tüm insanlığı buna davet etmeleri.

başörtüsü getirdi. Pınar bu kıya-

İşte bizi bir araya getiren sebep de

fetlerin içinde kendini çok huzurlu

bu inşallah.”

hissetmişti.

Haziran 2020

56


“Esma abla, siz dışarıda böyle giyi-

Esma: “Bence duygularını, sendeki

niyorsunuz. Bana biraz tesettür

değişimi,

konusunu

yavaş

anlatır

mısınız?

Yani

dinimizce neden böyle giyinmemiz gerektiğini…”

gördüğün

yavaş

ayarı

yanlışları, kaçırmadan

anlatmalısın.” Pınar: “Haklısın Esma abla. Doğrular

dedi

yalnız kalpte yaşanmaz. Benim haya-

Esma. “Ama sana bir teklifim var.

tım, inandığım değerlerle şekil alacak.

Yarın Nesibe abla tesettür konusu

Ailemin de bunu anlaması lazım.”

hakkında bir konferans verecek.

Hatice: “Pınar bu bir savaş değil,

“Tabi

anlatırız

Pınarcım.”

Gelmek ister misin?”

unutma! Ailenle çatışma, yumuşak

Hatice: “Evet Pınarcım, gelirsen

bir dille inandığın, iman ettiğin şeyi

annem de çok sevinir. Bugün seninle

anlatacaksın. Zaten onlar da aynı

sohbet edemediği için üzüldü.”

dine iman ediyor. Sadece bu dinin

Pınar:

“Annem

müsaade

ederse

gelirim. Yani böyle bir seminere katılmama ne der, nasıl tepki verir bilmiyorum. Şey aslında ben bugün buraya gelirken de ne diyeceğimi bilemediğim

için

anneme

yalan

söyledim. Sizinle camide tanıştığımı söyleyemedim. Camide ne işin vardı gibi sorulara cevap vermek istemediğim için birden ağzımdan öyle çıkıverdi.”

şartları hayatlarında yok, bilmediklerinden ya da bazen ihmal ettiklerinden…

Zaten

toplumumuzun

geneli böyle. Yani onları karşımıza değil yanımıza almalıyız. Bu da sabır isteyen bir süreç. Zaten Peygamberlerin ve sahabelerin hayatlarına baktığında sen de bunu çok iyi anlayacaksın. Bu arada biz sohbeti iyice uzattık. Daha fazla geciktirmeden namazlarımızı kılalım.” Birlikte öğle namazını eda ettiler.

Hatice: “Hm.. Kızacağı için mi,

Pınar, Hatice ve Esma’nın anlat-

yoksa duygularını anlatmak iste-

tıklarına uyarak namazını kıldı. Bu

mediğin için mi?”

onun ilk namazıydı. Yüreği huzur

“Aslında

kızmaz.”

dedi

Pınar.

içinde namazını tamamlamıştı.

“Diğer arkadaşlarıma da çok karış-

“Sizinle sohbete doyum olmuyor.”

madılar. Biraz eleştirdiler sadece.

dedi Pınar gülümseyerek. “Yanı-

Onlarla rahatça görüşebiliyordum.

nızdan hiç ayrılmak istemiyorum

Bazı uyarıları olurdu annemin ve

ancak yarınki seminere gelmek

babamın. Ben sadece beni anlaya-

istiyorum. Bu yüzden eve gecikir-

cağından şüphe ettim. O sebeple

sem bu hakkımı kaybedebilirim.

nasıl tanıştığımızı anlatmadım.”

İzninizle ben çıkayım artık.”

Şevval 1441

57


Hatice gülümsedi: “Müsaade senin

dolu dolu olmuştu Esma’nın. “İman

kardeşim. Çok bereketli bir gündü.

nimetinin şükrü nasıl eda edilir

İnşallah yarın tekrar görüşürüz.

Hatice, nasıl nasıl?” dedi ve hıçkıra

Rabbime emanet ol.” diyerek Pınar’a

hıçkıra ağlamaya başladı.

sarıldı. Esma ile de vedalaştıktan sonra Nesibe Hanım geldi: “Pınar

Hatice de Esma da çok derin düşün-

kızım sohbetinize eşlik edeme-

celere daldılar. Uzun bir sessizlik

dim. Kusuruma bakmadın inşallah.

kapladı etrafı. Hatice kalktı, kalple-

Yarınki seminere davet etmiş kızlar.

rindeki bu hüznü, bu sıkıntıyı gider-

Ayrıca benim de davetlimsin, gelir-

mek için kütüphaneden Kur’an-ı

sen çok memnun olurum.”

Kerim’i aldı ve okumaya başladı:

Pınar: “Ne kusuru Nesibe teyze.

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın

İnşallah ben de gelmeyi çok istiyo-

adıyla.

rum. İyi günler, görüşmek üzere.” diyerek evden ayrıldı. Esma ve Hatice, Pınar’ın anlattıklarından, yaşadıklarından, duygularından çok etkilenmişlerdi. Oturup konuşulanları değerlendirdiler. Esma: “Bu hayatlar hayatımızda o kadar çok ki haramlar içinde boğulmuş gençler bir adım ötemizde ve biz bunun için yeterince gayret etmiyoruz.” dedi hüzünle. Hatice aynı hüzünle karşılık verdi: “Haklısın Esma, gerçekten gayretlerimiz yetersiz. Zihinlerimizi daha fazla

yormalıyız,

gayretlerimizi

artırmalıyız. Gençliğimizi, sıhhatimizi, tüm gücümüzü İslam davasını insanlara ulaştırmak için, onu yaşamak ve yaşatmak için harcamalıyız.” “Pınar bugün konuştukça, nasıl bir nimetin içinde olduğumu ve bunun kıymetini yeterince bilip bilmediğimi düşündüm.” derken gözleri

Haziran 2020

58

Rahman

olan

Allah

Kur’an’ı

öğretti. İnsanı yarattı. Ve ona beyan etmeyi öğretti. Güneş de ay da bir hesaba göre hareket ederler. Otlar da ağaçlar da secde ederler. Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Sakın ölçüde haksızlık etmeyin. Tartmayı adaletle yapın. Terazide eksiklik yapmayın. Yeryüzünü de canlı varlıklar için var etti. Orada meyveler, salkımlı hurma ağaçları, kabuklu taneler ve güzel kokulu bitkiler vardır. O halde (Ey insanlar ve cinler!) Rabb’inizin nimetlerinden hangisini yalanlayacaksınız? Allah, insanı vurulduğunda testi gibi ses çıkaran kuru bir balçıktan yarattı, Cinleri ise dumansız saf ateşten yarattı. O halde Rabb’inizin nimetlerinden hangisini yalanlayacaksınız? …” (Rahman, 1-16) Devam edecek…


SERBEST KÖŞE Ümit Şit

ALLAH’IN GÖRÜNMEZ ORDULARINDAN;

COVİD-19 “Göklerin ve yerin orduları

çiğnemenin

Allah’ındır. Allah, mutlak güç

olacağı felsefesi ile hareket

sahibidir, hüküm ve hikmet

edilmiştir. İnsanlık, kuralların

sahibidir.” (Fetih 7)

bir sonucu olan ahlak ilkelerini

İnsanlık tarihi boyunca, insanlar hep köleleştirilmiş, sindirilmiş, gerçeklere karşı yalanlarla büyütülmüş, hakka karşı batılla sulanmıştır. Bunların neticesinde

de

hep

özgürlük

hep kendisi belirlemek istemiştir. Oysaki milyarlarca insanın her biri farklı bir fikre sahiptir. Bunun sonucunda milyarlarca farklı ahlaki kurallar ortaya çıkmayacak mıdır? O zaman

gerçeklere

her insan bir öteki insana karşı

rağmen yalanlarla mutlu olan

ahlaksızlık içinde olmayacak

nesiller ortaya çıkmıştır. Eski

mıdır? Bütün insanların ortak

zamanlardan günümüze kadar

noktada

insanı insan yapan kuralları

prensipler mevcut değil midir?

buluştuğu

ahlaki

Şevval 1441

59


Dünya insanları, birleşerek kendi

medeniyetten söz edilebilir? Çise-

ahlak kurallarını oluşturabilirler mi?

leyen meltemli yağmurlar sorun

Bunun cevabı “hayır”dır. Çünkü insan, doğası gereği tartışmaya müsait yaratılmış olup ayrıca kendi fikirlerinin kabul edilmesi konusunda da oldukça hırslıdır. Nasıl olur da milyarlarca insan ortak bir kanaat oluşturup kusursuz bir ahlaki düzen oluşturabilir. İnsan kelimesinin

manasının

unutkan

olmasına rağmen nasıl olur da unutma acizliği içinde olan varlıklar, diğer varlıklara yol göstermede örnek olabilir. Akıl ve kalp bu durumda devre dışı kalmaktadır. Günümüzde

insanlar

olarak yağan

görülüyorken, kurşunları

üzerlerine

göğüsleyenleri

görmezden gelen bu dünya, nasıl medeni olabilir? Bir tarafta güneşin yakıcı ışınlarından yavrularını koruyan anneler yaşarken, diğer tarafta yakıcı silahlarla parçalanmış yavrularından kalan parçaları, adi bir çuvala titrek ellerle dolduran anneler varken, söyler misiniz, dünya insanları nasıl medeni sayılabilir?

Bir

tarafta;

bahçede

oynarken çamur olan yavrusunun yüzünü mendili ile silen babalar hayat sürerken, diğer tarafta oğlu-

medeniye-

nun elbisesindeki kanları gözyaşları

tin zirvesinde bulunduğunu iddia

ile temizlemeye çalışan babalar var

etmektedir. Oysaki teknolojinin çok

oldukça söyler misiniz, dünya nasıl

ileride olması medeniyetin zirvede

barıştan ve huzurdan söz edebilir?

olduğu anlamına gelmemektedir. Şu soru sorulmadır. İnsanların ellerindeki ileri teknoloji insanlığa ne gibi hayırlar getirmiştir? Medeni toplum demek huzur, güven, refah, barış içinde yaşayan insanların olduğu bir

toplum

demektir.

Güçlünün

zayıfı ezmediği, hırsızlığın, fuhşun, faizin, cinayetlerin kısacası insanlığa zarar veren her kötülüğün en aza indirgendiği toplumlara medeni toplum, içinde yaşayan insanlara ise medeni insanlar denilmektedir.

Dünya, kendi arzularıyla inşa ettikleri yalanlarla, sefa sürerek yaşayabilenlere şahit olurken, diğer tarafta gerçeklerin sokaklarda, caddelerde, toplumlarda ve nihayetinde de tüm dünyada hayat bulması için kendilerini feda eden insanlara da şahit olmaktadır. İnancını yaşamak isteyen insanların katledilişine şahit olunan bir zamanda… Kafirlerin Suriye’de, tan’da,

Irak’ta,

Doğu

Hindistan’da

Türkis-

Müslüman-

lara nefes aldırmadan gırtlakla-

Teknoloji eşittir medeniyet demek

dığına ve dev bütçeleriyle işgalleri

değildir. Bir tarafta obez çocuklar

finanse ettiklerine şahit olunan bir

mevcutken diğer tarafta açlıktan

zamanda… Gayri meşru çocukların

ölen çocuklar olduğu halde nasıl

çöplere terk edildiğine şahit olunan

Haziran 2020

60


bir

zamanda…

lık,

fırlamalığın

İyiliğin

ahmak-

fazilet

sayıldığı

bir dönemde… Ev salonlarının içki salonlarına

dönüştürüldüğü

bir

zamana şahit olunurken… Kötülerin kötülüğüne engel olamayan ve iyi olan her şeyi tavsiye edemeyen, etse bile karşı taraftan rağbet görülemeyen bir zamanda… Sapkınlığın her türlüsünün onur olarak addedildiği, şerefin, haysiyetin ve gerçek onurun ise

bağnazlık

olarak

görüldüğü

bir dönemde… Allah’ın men ettiği haram ortamlarda helalmişçesine eğlenen insanların görüldüğü bir dönemde…. Akrabalığın menfaatçiliğe, dostun düşmana, düşmanın veliye, velinin deliye dönüştüğü bir ortama şahit olunurken… Dünyada can, mal, namus, akıl emniyetinin olmadığı toplumlar peydahlandığı bir

dönemde…

Savaşlarda

pazar

yerlerinin, hastanelerin, ambulansların, sağlık çalışanlarının, camilerin bombalandığı anlara şahit olunur-

Kimileri Çin’in laboratuvarda ürettiğini öne sürerken Rabbimiz, “Oysa onların tüm oyunları ve tuzakları, dağları yerinden oynatacak kadar bile büyük olsa, Allah yanında onların tuzağına karşı tuzak var.” (İbrahim 46) ayeti ile cevap vermiştir. Kimileri Çin’in helal haram demeden yuttuğu lokmaları gösterirken, Allah Rasûlü, "Kötü kadınlar çoğalıp, zina bir toplum içinde yayılırsa, halk daha önce görülmemiş bulaşıcı hastalıklara maruz kalır.” hadisi ile cevap vermiştir.

ken… Temiz annelerin namuslarının kirletildiğine,

babaların

Allah’tan

başka ilah yoktur dediği için canlı canlı

topraklara

gömüldüğü

döneme şahit olunurken…

bir

İşgal-

ciler, halkları terörize etmelerine

da yeni tip korona diye adlandırı-

rağmen yerel halkı ve çocuklarını

lan görünmez ordusunu yeryüzüne

terörist

indirdi. Sabah her zaman geceye

olarak

yaftaladıklarına,

açlık ile ablukaya alınan şehirlerdeki çocukların “cennete gidince sizi Allah’a şikâyet edeceğim” sözlerine

yakındı. Yine bir sabah dünya, bu virüsün değiştirdiği hayata uyandı.

şahit olduğumuz bir zamanda Yüce

Kimileri Çin’in laboratuvarda üret-

Rabbimiz, covid 19 veya korona ya

tiğini öne sürerken Rabbimiz, “Oysa

Şevval 1441

61


onların tüm oyunları ve tuzakları,

durumlarından dolayı Fransa ve

dağları yerinden oynatacak kadar

birçok Avrupa ülkesi askerlerini Irak

bile büyük olsa, Allah yanında

ve Suriye’den çekme kararı aldı.

onların tuzağına karşı tuzak var.”

Amerika kimseyi tehdit edemeye-

ayeti ile cevap vermiştir.

cek duruma düştü. Doğu Türkis-

Kimileri Çin’in helal haram deme-

tanlı Müslümanlar, Çin’in gündemi

den yuttuğu lokmaları gösterirken,

dışında kalarak rahat nefes aldılar.

Allah Rasûlü, “Kötü kadınlar çoğalıp,

Rusya ve İran ölülerin ve vakaların

zina bir toplum içinde yayılırsa, halk

hızlı yayılmasından dolayı daha az

daha önce görülmemiş bulaşıcı hasta-

Müslüman

lıklara maruz kalır.”

evlerine

(İbrahim 46)

(1)

hadisi ile cevap

öldürdüler.

İnsanların

kapanmalarından

ötürü

vermiştir. Virüs, yayılması ile çocuk-

günahlar azaldı. Hava ve tabiat

ların büyük bir çoğunluğu hariç her

kirliliği gözle görünür şekilde düştü.

yaştan canı Allah’ın izni ile almıştır.

Müslümanlar karantina ile tanışa-

İyiler de kötüler de bu virüse maruz

rak kuşatma altında kalan kardeşle-

kalmıştır.

inerse

rinin zorluklarını fark etme imkânı

toplum içinde yaşayanlara toplu

bulabildiler. Camilerin kapanması

olarak inmektedir. İyiler niyetlerine

ile cemaatle namazın önemi düşü-

göre dirilecektir. Asıl soru gerçekten

nülürken, uyutmadan öte sayıklatan

iyilerden miyiz? Kötülüklerin işlen-

hutbelerin sosyal hayata etkisi tartı-

mesine engel olmadığımız için mi

şıldı. Suudi Amerika’nın hac dolayısı

bunları yaşıyoruz?

ile kazandığı servet sekteye uğradı.

Nitekim

azap

Bu sorunun cevabını her kişinin kendisi bilmektedir. Virüsle beraber haram ortamlar kapandı. Müslüman kadınların başındaki eşarbına,

Aynı zamanda virüsten kaynaklı petrol fiyatlarındaki istikrarsızlık ile Suudilerin kemer sıkma politikasına geçerek vergileri arttırdığı görüldü.

yüzündeki peçesine laf eden Fransa

Papanın sarayının bulunduğu ülke

başta olmak üzere birçok Avrupa

olan İtalya’da virüs sert geçerken

ülkesi, yüzlerini örtmek zorunda

aklıma zamanında İtalya tarafın-

kaldı. Öyle ki maskesiz yemek bile

dan Libya Müslümanlarının katle-

yiyemediler. Ülkelerin sağlık sistem-

dilişi geldi. Bir diğer Avrupa ülkesi

leri çöktü. Bunun başlıca sebebi,

ve Kızıl Derililerin katilleri olan

bütçelerinin

sağlık

İspanyolların, kendilerini cadde ve

sisteminden önce işgal edecekleri

sokaklara atarak ağlamaklı secde

bölgeler için ordulara ayırmala-

etmeleri aklıma “Biz dilesek, onlara

rıydı. Ülke ekonomilerindeki zor

gökten bir mucize indiririz de ona

1. Beyhaki

Haziran 2020

62

çoğunluğunu


boyun eğmek zorunda kalırlar” (Şuara, 4)

ayetini getirmişti. Virüsle

beraber Avrupa ülkeleri birbirinden maske ve eldiven çalarak hırsız olduklarını tüm dünyaya gösterirlerken, Almanya başkanı Angelina Merkel’in

ağzından

“Görünmez

yeni bir tür ile savaşıyoruz” sözleri döküldü. ABD Başkanı Trump bu virüsün 11 Eylül olaylarını geride bırakacak

nitelikte

olduğunu

söyledi. Bütün dünya virüsle her cephede savaştıklarını ilan ettiler. Bunun bir savaş olduğunu söylediler. Allah’ın ordusuna karşı galip gelinebilir miydi? Tabii ki hayır. Ne yazık ki Müslümanların yaşadığı ülkelerde dahi savaşıyoruz deniliyor. Savaşıyoruz demenin yerine Allah’a dönmeli, günahlarımız yüzünden af dilemeli ve Allah’tan şifa temenni etmeli değil miydiler? Ebetteki bu hastalık da geçecek tabii ki Allah izin verdiği zaman. Tabii ki biz şifa arama mücadelesi vereceğiz. Şifa bulduğumuzda savaşı

“virüsü

kazandık”

yendik,

demeyeceğiz.

Kim ile savaştınız ve galip geldiniz? İnsanın bu virüse karşı acizliği ortadayken nasıl olur da “savaştık ve kazandık” deniliyor. Kazanan savaşıp kazanmadı. Kaybeden ise savaşıp kaybetmedi. Ölmeyenler Allah’tan

Ölmeyenler Allah’tan şifa bulduğuna, ölenlerin ise eceli geldiği için öldüğüne iman etmeliyiz ey müminler! Aksi takdirde virüsün her bulaştığı kişi ölmeliydi. 106 yaşında birinin şifa bulduğuna, 28 yaşında birinin ise virüs vesilesiyle öldüğüne şahit oluyoruz. “Şöyle şöyle yapsaydı ölmezdi” demek münafık kalpten dile dökülen cümlelerdir. Biz her türlü önlemimizi alıp takdiri Allah’a bırakacağız. Buradaki ince çizgi de budur. Önlem alanların bir kısmı takdirin kendi ellerinde olduğunu düşünüyorlar. Evden hiç çıkmayan biri bile virüsten öldüğüne şahit oluyorsak sonuç bize ait değildir. Biz kul olarak üzerimize düşeni yapacağız o kadar.

şifa bulduğuna, ölenlerin ise eceli geldiği için öldüğüne iman etmeliyiz ey müminler! Aksi takdirde virüsün her bulaştığı kişi ölmeliydi. 106 yaşında birinin şifa bulduğuna, 28

Şevval 1441

63


yaşında birinin ise virüs vesilesiyle

Tuvalet kâğıdı için birbirine giren-

öldüğüne şahit oluyoruz. “Şöyle şöyle

lerden,

yapsaydı ölmezdi” demek münafık

kaptırmamak için ani hamlelere

kalpten dile dökülen cümlelerdir.

girenlere

Biz her türlü önlemimizi alıp takdiri

herkese yetecek kadar yiyecek ve

Allah’a bırakacağız. Buradaki ince

su vardı. Velev ki her şey bitti ama

çizgi de budur. Önlem alanların

biz Müslümanlar, sahabenin ahlakı

bir kısmı takdirin kendi ellerinde

ile ahlaklanmış kişiler olarak suyu

olduğunu düşünüyorlar. Evden hiç

her zaman kardeşlerimize verme

çıkmayan biri bile virüsten öldüğüne

cömertliği içindeyiz. Virüs imti-

şahit oluyorsak sonuç bize ait değil-

hanı ile ne kadar insan olduğumuzu

dir. Biz kul olarak üzerimize düşeni

ortaya çıkaran Allah’a hamd olsun.

yapacağız o kadar. Tüm Avrupa ve dünya kafirlerinin bilimi ilah kabul görerek başka gezegenlerde farklı yaşam formları aradığı bir zamanda… Mars’a seyahat fikirleri düşünüldüğü dönemlerde birden bilim uzaydan yeryüzüne düştü. TV’lerde “elinizi şu şekilde yıkamanız gerekmektedir” diyen bilim adamlarına yer verildi. Tapınılan bilim şu anda ellerin nasıl yıkanması

gerektiği

ile

meşgul.

Profesörler ise 7/24 medyada elle-

su

şişesini şahit

yanındakine

olduk.

Halbuki

Müslümanlara nefes aldıran Allah’a hamd olsun. Her yerde cemaatle namaz

yasak

olmasına

rağmen

İdlib’te cemaatle namaz kılma izni veren Allah’a hamd olsun. Zalim Esed yönetimi altındaki bölgelerde vaka sayıları artarken Müslümanların

hâkim

olduğu

bölgelerde

vaka bulundurmayan Allah’a hamd olsun. İslam’a karşı azılı ateisti bile gönderdiği virüsle iman ettiren, başı secdeli kalbi perdeli olanları ise ortaya çıkaran Allah’a hamd olsun. İnsanlara övülmeye layık olan tek

rin nasıl yıkanacağı ile ilgili görsel

ilahın kim olduğunu, egemenliğin

ve yazınsal bilgiler vermektedirler.

kayıtsız şartsız kime ait olduğunu

Gerçekten de çok garip değil mi?

gösteren Allah’a hamd olsun.

Daha

ellerini

nasıl

yıkayacağını

bilmeyenler insanlığa ilahlık taslamaktadırlar.

Allah’ım görünmez ordularından bir ordu olan bu hastalığı müminlerden uzaklaştır. Müslümanlar ile savaşan

Virüsle beraber insanların öncelik-

kafirlere ise yakın kıl. “Biz ondan

leri değişti. Müslümanları gericilik

sonra, halkının üzerine gökten

ile itham edenler, sokağa çıkma

ordular filan göndermedik zaten

yasağı haberinin paylaşılması ile

gönderecek de değildik! O kadar

beraber ilk çağlara geri dönerek

acizlerdi ki onları helak etmek için

kıtlık psikolojisi ile hareket ettiler.

ordulara gerek yoktu.” (Yasin, 28)

Haziran 2020

64




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.