Yıl: 8 Sayı: 91 - Fiyatı: 12 TL
Editör
Sahibi Nebevi Hayat Yayınları Adına Turhan Güncü Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Yılmaz Tashih, Redaksiyon Metin Ulusoy Grafik, Tasarım Yakup Hazman Yönetim Merkezi Reklam ve Abone İşleri Güneşli Mh. 1300. Sk. No: 36 Bağcılar/İst. Abone ve Dağıtım Sorumlusu: Metin Ulusoy Tel-Faks: (0212) 515 65 72 GSM & Whatsapp : (0533) 056 83 19 Web ve Sosyal Medya: twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayat instagram.com/nebevihayatdergisi dergi.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com Abone Şartları 2020 Yılı Yurt İçi Abonelik Bedeli: 120 TL Hesap Numarası Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Hesabın Adı: Turhan Güncü İban: TR77 0020 5000 0083 3827 1000 02 Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevi Hayat Aylık Dergi(Türkçe) Baskı: Matsis Matbaa, İstanbul, Haziran 2020 Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel ve hukukî sorumluluğu yazarlarına aitti.
Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salat ve selam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, ailesine, ashabına ve kıyamete kadar onun izinde giden Müslümanların üzerine olsun. Değerli okuyucularımız, İslam sadece itikattan müteşekkil olmadığı gibi Müslüman da sadece iman belirtisi gösteren kişi değildir. İman cennetin anahtarı, kurtuluşumuzun yegâne kaynağı olsa da ona bağlı ve neredeyse onun kadar önemli olan bir başka değerimiz daha vardır: İslam ahlakı… Müslüman imanıyla rabbine teslimiyet gösteren güzel ahlak ile de bunu süsleyen kimsedir. Ahlaki değerlerden yoksun olan iman hem kusurlu hem de yavandır. İman kemaliyetini güzel ahlak ile tamamlar. Öte yandan güzel ahlak dediğimiz erdemler de imansız mümkün değildir. İslam ahlakını oluşturan bir sürü faziletli davranış vardır elbet. Ve hepsinin de birbiriyle ölçüşemeyecek kadar kıymeti ve diğeriyle doldurulamaz bir boşluğu vardır. İşte bu ahlak binasının önemli değerlerinden olmazsa olmazlarından birisi de vefa duygusudur. Vefa; yapılan bir iyiliğe karşı kayıtsız kalmamak, iyilik sahibine olan minnetini unutmadan yorulmadan devam ettirmek ve nankörlük gibi İslam’a yakışmayan durumlardan uzak olmaktır. Vefa ruhsuz ve icbari olarak devam eden, menfaate dayanan bir karşılığı devam ettirme değildir. Vefa tamamen sevgiye, erdeme intisaplı olan ve varlığını ancak bu şekilde sürdürebilen bir özelliğe sahiptir. İşte bu açıdan iy ilik eden kimsey i karşılık beklemek gibi bir durumla nitelendiremeyeceğimiz gibi vefa göstereni de iyiliğin altında ezilen ve ona karşılık vermesi gereken kişi olarak değerlendiremeyiz. Nebevi Hayat Dergisi olarak bu ayki kapak konumuzu “vefa” olarak belirleyip “Müslüman Vefalı Olmalıdır” başlığı ile meseleyi inceledik. Aynı zamanda zengin konu başlıklarımız ile farklı meselelere izah getirerek istifadenize sunduk. Faydanın hasıl olmasını Allah azze ve celle’den niyaz ederiz Nebevi Hayat Dergisi olarak ülkemizi etkisi altına almış olan salgın hastalığının sona erip tekrar eski günlerimize döneceğimiz günlerin özlemini çektiğimizi belirtip Allah azze ve celle’nin bugünleri hayra döndürmesini niyaz ederiz.
İçindekiler Müslüman Davasına Vefalıdır Hakan Sarıküçük
Müslüman Vefa Sahibidir! Ahmet İnal
04
13
KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR Kurtuluşa Eriştiren Azık: Sabır ve Sebat M. Sadık Türkmen
19
NEBEVÎ DAMLALAR Hayırlı Söz, Misafir ve Komşu Hakkı Yener Yılmaz
26
Gündem Analiz “Allah’ı Öyle Çok Zikredin Ki -Ta Ki İnsanlar- Size Deli Desinler” Nedim bal
33
İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi Dördüncü Raşid Halife Hz. Ali R.A’nın Yönetim Anlayışı Cihan Malay
36
Osmanlı Sonrası İslam Dünyası Dünden Bugüne Bosna Hersek Muhammed Eyüp
43
Nebevî Aile Unutulan Sünnet; Akîka Kurbanı Halime Yılmaz
48
Serbest Köşe Bu Senin Hikayen Olabilir mi?-4 Derya Fıçıcı
53
Serbest Köşe Allah’ın Görünmez Ordularından; Covid-19 Yusuf Yılmaz
59
KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük
MÜSLÜMAN DAVASINA VEFALIDIR Hamd;
“…Size
nimetimi
verdiğim
hatırlayın,
bana
buyurarak
vefanın
önemini
bize bildiren ve vefasızlıktan
verdiğiniz söze vefa gösterin
sakındıran Rasûlullah
ki, ben de size verdiğim söze
aleyhi ve sellem’e,
vefa 40)
göstereyim…”
(Bakara,
buyurarak kendisine karşı
vefakâr
olmamızı
buyuran
Allah’a,
Allahu
Teâlâ’nın
sallallahu
affı
ve
keremi, rahmeti ve mağfireti; “Yine onlar (o müminler) ki emanetlerine
ve
ahidlerine
Salât ve Selâm; “Kıyamet günü
riayet
ahdine vefa göstermeyen kimse-
ayeti kerimesinde beyan edil-
lerin arkasında bir bayrak bulu-
diği üzere ahitlerine riayet
nacak ve vefasızlığı ölçüsünde
eden, davasına bağlı, vefakâr
o
Müslümanların üzerine olsun.
bayrak
yükseltilecektir”
1. Müslim, Cihad,15
Haziran 2020
4
(1)
ederler”
(Müminun,
8)
Vefa, İslâm’ın Müslüman şahsiyet-
neler
ten çok özen göstermesini istediği
nereye gittiğini ve neler söyledi-
ahlâklardan biridir. Vefa; insanın,
ğini hatırlamayan hatta birkaç saat
sözünde durmasıdır ve yapacağını
öncesinde verdiği sözleri ve vaad-
söylediği şeyi yerine getirmesi-
leri unutan insandan bu sözünü
dir. Vefasına en sadık, hiç şüphesiz
hatırlaması beklenebilir mi? Ancak
Alim olan Allah
O,
iman ettiğimiz Yüce Rabbimiz bize,
vefayı kendi nefsine yazmıştır, hiç
kendisine söz verdiğimizi bildiriyor.
kimseye zulmetmez:
İnandığımız, kulluk ettiğimiz yüce
“Ahdini Allah’tan daha çok yerine
yaratıcımız bize bunu hatırlatıyor.
azze ve celle’dir.
getiren kim olabilir? (Tevbe, 111) “…Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih, 10)
yediğini,
neler
yaptığını,
Biz hatırlamasak da… Haşa Rabbimiz yalan mı söylüyor? Biz bunu hatırlamadığımız için “Biz böyle biz söz vermedik!” diyerek O’nu yalancı çıkarmak mı istiyoruz? Yoksa hatır-
Ve insanlara da vefayı şöyle buyura-
lamamamızın faturasını Rabbimize
rak emretmiştir:
mi mal edeceğiz? Doğru söylediğine
“Onlar
Allah’a
verdikleri
ahdi
yerine getirirler; verdikleri sözden dönmezler.” (Rad, 20)
kesin olarak inanmamız gereken Rabbimizin, Kur’an-ı Kerim’de bize bildirdiği bu sözleri kabul etmezsek, Allah muhafaza eylesin, iman
“Hayır, kim ahdini yerine getirir ve
iddiamız boşuna olur. Biz Rabbi-
sakınırsa; şüphe yok ki Allah, sakı-
mize, O’nun kitabına ve her buyru-
nanları sever.” (Âl-i İmran, 76) Müslüman sözünde duran kişidir.
ğuna itaat eder, her sözüne de iman ederiz. Böyle bir sözü hatırlamasak
Sözünde durulmaya en layık olan da
da verdiğimiz sözün doğruluğunu
Yüce Rabbidir. Nitekim Yüce Rabbi-
kabul eder ve gereği neyse yerine
miz bizi yaratıp dünyaya gönder-
getiririz. Çünkü biz Müslümanız.
meden
Müslümanın davasına olan vefası,
önce
ruhlar
âlemindey-
ken bizden söz almış ve biz de bu sözümüze sadık kalacağımızı Yüce Rabbimize beyan etmiştik.
Allah’a ve Rasûlü’ne bağlılığıyla ve onlara verdiği söze sadık olmasıyla ilgilidir. Müslümanın ahdine vefa
“Ama biz böyle bir söz verdiğimizi
ve sadakat göstermesi daha “kalu
hatırlamıyoruz
denilebilir.
bela” diye bildiğimiz ruhlar âlemin-
“Nisyan ile malul” veya “nisyan
deyken başlamıştır ve ruhunu Yüce
ile malum” olan insan neyi hatır-
Rabbine teslim edeceği zamana
lıyor ki? Daha bir hafta öncesinde
kadar da devam edecektir.
ki!”
Şevval 1441
5
“Bir de Rabbin, Âdemoğulların-
Cüleybib’in
dan, bellerindeki zürriyetlerini alıp
evinde kalması, Rasûlullah
da onları kendi nefislerine şahit
aleyhi ve sellem’in
tutarak: ‘Ben sizin Rabbiniz değil
davet etmesine kadar sürdü. Cüley-
miy im?’ dediği vakit ‘Pekâlâ Rabbi-
bib, Allah ve Rasûlü’ne karşı bağlı-
mizsin, şahidiz’ dediler. (Bunu)
lığını göstermek için davete icabet
kıyamet
ederek hemen dışarı fırladı.
günü
‘Bizim
bundan
haberimiz yoktu’ demeyesiniz diye (yapmıştık).” (A’raf, 172) “Allah’ın, ve
üzerinizdeki
‘İşittik,
itaat
evlendikten
sonra sallallahu
davetçisinin cihada
Savaş, Müslümanların lehine büyük zafer ile sonuçlanınca Rasûlullah
nimetini
ettik’
dediği-
sallallahu aleyhi ve sellem
savaşanların
hallerini kontrol etmeye başladı.
nizde sizden aldığı ve kendisiyle
Yaralıları
sizi bağladığı ahdini hatırlayın.
koyuldular.
Allah’tan
Allah
“Kimseyi kaybettiniz mi?” diye buyu-
göğüslerin özünü çok iyi bilir.”
runca dediler ki “Evet, Ey Allah’ın
(Maide, 7)
Rasûlü. Falanca, falanca, falanca
korkun
çünkü
Allah’ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin. Eğer bilirseniz muhakkak ki Allah katındaki sevap sizin için daha hayırlıdır.” (Nahl, 95)
ve
şehitleri
aramaya
Ardından
ashabına
kimseyi arıyoruz.” Rasûlullah lahu aleyhi ve sellem
ve
sorumlu
sorusunu tekrarladı
komutana
kaybettiniz mi?” dediler
ki
sallal-
“Kimseyi
diy e buy urunca
“Bilakis
Ey
Allah’ın
Saadet asrının insanları olan Rasû-
Rasûlü, falanca, falanca ve falanca
sallallahu aleyhi ve sellem’in
asha-
kişiyi kaybettik.” Sorusunu tekrar-
bında bizim için çok güzel ahde vefa
lamaya devam ediyor, Müslümanlar
örnekleri vardır. Onlar Allah
azze ve
da aralarında bulamadıkları kimse
karşı olan vefalarına sada-
kalmayıncaya kadar cevap veriyor-
kat gösteren, davalarına gönülden
lardı. Ardından “İşte şimdi bulama-
bağlı, fedakâr ve vefakâr erler idiler.
dığımız kimse kalmadı Ey Allah’ın
lullah
celle’ye
İşte onlardan biri: Cüleybib r.a
dediklerinde
sallallahu aleyhi ve sellem
Rasûlullah
“Ama ben Cüley-
Allah ve Rasû-
bib’i bulamadım. Benimle gelin Cüley-
lü’nün nidasına icabet eden kişiler-
bib’i arayalım.” dedi ve aramaya
den biriydi. Müslüman oldu ve İslâm’ı
başladılar. Bulduklarında Cüleybib,
en güzel şekilde yaşamaya başladı.
aşırı kan kaybetmiş, ruhunu Allah
Cüleybib
radıyallahu anh,
Rasûlü”
Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’e,
azze ve celle’ye
teslim etmişti. Bir de
Cüleybib’in kendisini çok sevdiğine
baktılar ki Allah yolunda şehit edil-
dair haber ulaşınca bizzat kendisi,
meden önce etrafındaki yedi tane
onu Ensar’dan bir kadın ile nikâhladı.
cesur kâfiri yere sermişti.
Haziran 2020
6
Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem,
Ey Sad? Muhakkak ki ben, cennetin
yanında
kokusunu Uhud’un ardından alıyo-
durdu ve hayırlı bir dua etti: “Allah,
rum” deyip müşrikler ile çarpış-
karşılığını sana hayır olarak versin.
maya geçti ve sonunda şehit edildi.
Yedi kişi seni öldürmeden önce sen
Kimse onun bedenini tanıyamadı.
onları öldürdün.” Sonra başını dizine
Nihayetinde kız kardeşi, onu benin-
koyarak şöyle buyurdu: “Bu benden,
den veya parmağından tanıyabildi.
ben de ondanım.” Sonra onun için
Bedeninde seksenden fazla kılıç,
mezar kazılmasını emretti. Komu-
mızrak ve ok yarası vardı.” (2)
Cüleybib’in
bedeninin
tan Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem,
ona vefa olsun diye şerefli elleriyle mezarında onun başını koyacağı toprağı yastık şeklinde yaptı.
Enes b. Malik şöyle dedi: “Biz, bu ayetlerin o ve benzerleri hakkında indiğini zannediyoruz: “Müminlerden öyle erler vardır ki; Allah’a
Allah’a verdiği söze vefa gösteren
verdikleri ahde sadakat göstermiş-
ve bu iddiasını doğrulayan kişilere
lerdir. Kimi bu uğurda canını verdi,
dair güzel bir misal daha: Enes b.
kimi de beklemektedir. Ve onlar,
Nadr r.a
hiçbir değiştirme ile değiştirmedi-
Enes b. Malik
radıyallahu anh’tan
akta-
rıldığına göre amcası Enes b. Nadr, Bedir günü bulunamamıştı. Enes b. Nadr şöyle demişti: “Rasûlullah
ler.” (Ahzab, 23)
Ensarın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e karşı vefası:
ile birlikte ilk
Avf b. Malik radıyallahu anh şöy le demiş-
gazveye katılamadım. Eğer Allah,
tir: “Dokuz veya sekiz veya yedi kişi
beni
Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
Peygamber’inin
müşrikler
ile
yapılacak
yanında
sallallahu aleyhi ve sellem
ile
savaş
birlikteydik. ‘Allah’ın Rasûlü’ne biat
meydanında hazır bulundurursa ne
etmez misiniz?’ diye buyurdu. Bunun
yapacağımı görecektir.” Uhud günü
üzerine ellerimizi açarak dedim ki:
geldiğinde Müslümanlar hezimete
‘Biz, sana biat etmiştik Ey Allah’ın
uğradı. Sonra: “Allah’ım, onların
Rasûlü. Ne üzerine sana biat edelim?’
-Müslümanların- yaptıkları şeyler-
Dedi ki: ‘Allah’a kulluk edeceğinize ve
den dolayı senden af diliyorum ve
O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacağı-
müşriklerin yaptıkları şeylerden de
nıza, beş vakit namazı kılacağınıza ve
sana sığınırım” dedi ve ardından
itaat edeceğinize dair bana biat edin.’
kılıcı ile öne atıldı. Bu arada Sad b.
Sessizce bir söz söyleyerek ‘Ve insan-
Muaz ile karşılaştı ve ona: “Nereye
lardan bir şey istemeyeceğinize dair de
2. Buhâri
Şevval 1441
7
Sahabeden Ziyad b. Seken r.a’nın vefası:
“Bu beldenin bir karış yerini bile terk etmeye razı değilim. Çünkü orası benim mülküm değil. Bilakis oranın halkının mülküdür. Yahudiler, paraları ile elde etsinler diye mi oranın toprağı kanlar ile sulandı? Filistin’i ancak bedenimi parçalayarak alabilirler. İşte o zaman parasız alabilirler. Ama ben hayatta olduğum müddetçe asla alamazlar!”
Uhud’da savaş kızıştığında, müşriklerin kılıçları ve mızrakları Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in
etra-
fında ona karşı bir araya geldiğinde, Müslümanlar da onun etrafından dağıldığında,
Müslümanlardan
etrafından dağılanlara şöyle nida etti: “Bizim için nefsini satacak kişi yok mu?” Ensardan beş kişi arasından biri de Ziyad b. Seken radıyallahu anh idi. Nefislerini ona hibe ettiler. Komutan olan Peygamberlerinin önünde müşriklerle çarpışmaya başladılar. Peygamberlerinin önünde bir bir şehit düşüyorlardı. Ziyad b. Seken ise yüce dağ gibi dayanıklıydı. Şiddetli kılıç darbeleri alana kadar Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’i
müdafaa
etmeye devam etti. Sonunda hareket edecek gücü kalmayınca yere düştü. biat edin’ diye buyurdu. Avf b. Malik şöyle devam etti: “Bu topluluktan
Sonra Peygamber’ini korumak için bedenini ona duvar yaptı.
bazılarını gördüm. Onlardan biri-
Tam bu esnada Müslümanlardan
nin kamçısı yere düşerdi de hiçbir
cesur bir grup gelerek Peygam-
kimseden
kamçısını
kendisine
vermesini istemezdi.” (3) Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’e
karşı yapılacak vefa; sünnetine tabi olmakla, onun ahlakı ile ahlak-
ber
sallallahu aleyhi ve sellem’i
müdafaa
ettiler. Akabinde müşrikleri etrafından defettiler ve onları dağıttılar. Sonra Rasûlullah ve sellem,
sallallahu aleyhi
Ziyad b. Seken’e doğru
yöneldi. O da son nefesini veriyordu. Ardından Rasûlullah
sallallahu
lanmakla, ona uymakla, dinini ve
aleyhi ve sellem:
akidesini müdafaa etmekle olur.
diye buyurunca onu yaklaştırdılar.
3. Müslim
Haziran 2020
8
“Onu bana yaklaştırın”
Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem,
onu
dizinin üstüne koydu. Yanağı Rasû-
Bekir
radıyallahu anh,
Beytül Mal’daki
dizinin
hakkını vermek için Hakîm’i çağırdı
üstündeyken çok geçmeden vefat
fakat Hakîm ondan bir şey almak-
etti. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
tan kaçındı. Sonra Ömer radıyallahu anh
ona dua etmeyi ihmal etmedi. Allah
da hakkını vermek için onu çağırdı,
azze ve celle,
ondan da hakkını almaktan kaçındı.
lullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in
şey istemey eceğim” dedim. Ebu
onların hepsinden razı
olsun.
Daha sonra Ömer
Kendini bu durumda hayal et. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in
ashabı
kendisinden kaçarken sen ne yapardın? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i müdafaa mı ederdin yoksa onlarla
radıyallahu anh:
“Ey
Müslümanlar topluluğu, ben harac ve
ganimet
malından
Allah’ın
kendisine taksim eylemiş olduğu hakkını kendisine vermek için arz ediyorum. O ise bunu almaktan
beraber sen de kaçar mıydın?
kaçınıyor” dedi. Ve Hakîm, Rasû-
Sahabeden Hakîm b. Hizam r.a’nın
-Allah rahmet etsin- vefat edinceye
vefası:
lullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den
sonra
kadar herhangi bir kimseden bir şey
Urve b. Zübeyr’den aktarıldığına göre, Hakîm b. Hizam
radıyallahu anh
şöyle demiştir: “Rasûlullah aleyhi ve sellem’den
sallallahu
mal istedim, o da
verdi. Yine istedim bir daha verdi. Sonra bana şöyle buyurdu: ‘Ey Hakîm, işte şu mal, yeşil tatlı bir meyvedir. Her
almadı.” (4) İşte Hakîm, Rasûlullah ve sellem
sallallahu aleyhi
vefat ettikten sonra bile ona
karşı olan vefasını yerine getirdi. Anlatıldığı gibi herhangi bir halifeden hiçbir şekilde mal kabul etmedi.
kim bu malı nefis cömertliği ile hırs
Allah’ın davasını omuzlayan alim-
göstermeden alırsa, o malda kendisi
lere karşı vefalı olmak
için bereket olur. Kim de bu malı hırs
Zeyd b. Sabit
ile alırsa, o mal da alan için bereketsizlik olur. O hırslı kimse, daima yiyen ve doymayan bir kimse gibi olmuş olur. Veren el, alan elden daha hayırlıdır.”
radıyallahu anh,
cenaze
namazı kıldıktan sonra katırına binmek
istedi.
Abdullah Zeyd’in
b.
Tam
Abbas
bineğine
bu
esnada
radıyallahu anh,
binmesi
için
Hakîm dedi ki: Ben: “Ey Allah’ın
ayağını koyduğu üzengiyi tuttu.
Rasûlü,
Bunun üzerine Zeyd: “Bırak onu,
seni
hak
ile
gönde-
ren Allah’a yemin olsun ki ben
Ey
şu
oğlu” dedi. Akabinde İbni Abbas
dünyadan
ayrılıncaya
kadar
senden sonra hiç kimseden bir
Allah
Rasûlü’nün
radıyallahu anh:
“Biz,
amcasının
âlimlerimize
4. Buhâri
Şevval 1441
9
ve büyüklerimize böyle yapmakla
öğrettiğim herkes için de istiğfarda
emrolunduk” deyince Zeyd b. Sabit
bulunuyorum.” (5)
de onun elini tutarak öptü ve: “İşte biz de peygamberimizin Ehli Beyti’ne böyle yapmakla emrolunduk” dedi.
1945 yılında İmam Hasan el-Benna, yazdığı
makaleden
dolayı
Şeyh
Muhammed el-Gazali’ye teşekkür ettiğine dair bir mektup gönderdi.
Ebu Hanife’nin vefasına dair bir
Mektupta şöyle yazıyordu: “Değerli
örnek
Kardeşim Şeyh Muhammed el-Ga-
Vefa göstermenin en güzel olanı Ebu Hanife’nin, hocalarına karşı olan vefasıdır. Ebu Hanife, her namaz kıldıktan sonra anne ve babası ile beraber hocası Hammad’a da dua ederdi. Ona olan sevgisini sürekli taze tutuyordu. Sürekli onu zikreder ve ona rahmet okurdu. Onun faziletlerini unutmazdı. Ebu Hanife’nin, hocası ve şeyhi olan Hammad’ı
ebediyyen
unutması
mümkün değildi. Hocasına vefa göstermek için yolundan ilerliyordu.
zali, Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi
sizin
üzerinize
olsun.
“El-İhvanu’l Müslimun ve el-Ahzab” adlı makalenizi okudum. Açık ve düzgün olan cümleleri, derin manaları, ölçülü ve dengeli dili ile beni çok etkiledi. Nitekim de böyle yazman gerekirdi. Sürekli yazmaya devam et. Ruhu’l Kudüs (Cebrail) seni destekliyor ve Allah azze ve celle de seninle beraberdir. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun.” (6)
Onu hayırla anıyor ve faziletlerini
Bir gün olsun, sözlü bir mesajı veya
övüyordu.
hocasını
mektubu bir vaize, bir kitap yaza-
anıyordu ve ona dua ediyordu. Hatta
rına, bir davetçiye veya Cuma’da
Ebu Hanife şöyle demişti: “Kıldı-
hutbe veren bir hatibe veya hoşuna
ğım her namazın sonunda Hocam
giden bir makale yazarına gönder-
Hammad için ve kendisinden ilim
meyi hiç düşündük mü?
öğrendiğim veya öğrettiğim herkes
böyle yaptığımızda onun vesilesiyle
için dua ederdim.” Başka bir riva-
Müslümanların
yette şöyle geçmektedir: “Hammad
sebep olabileceğimizi görür ve bu
öldüğü
işte biz de hissedar oluruz.
Eserlerinde
günden
beri
kıldığım
bütün namazların akabinde anne ve babam ile birlikte onun için de
Belki de
bilinçlenmesine
Cizyelerini Geri Verin
Allahu Teâlâ’dan bağışlanma dili-
Müslümanlar
yorum. Ve ilim öğrendiğim veya
lü’ne verdikleri ahdin gereği olarak
5. el-İmâm Ebu Hanife, s. 288 6. A’lâmu’l Hareketi’l İslâmiyyeti, el-Müsteşâr el-Akîl
Haziran 2020
10
Allah’a
ve
Rasû-
insanlara verdikleri ahidlerine de
Buna dair diğer bir örnek ise Ömer
sadık kalırlar. Bu ahdin gereğini
r.a ile Hürmüzan arasında geçen
yerine getirmekten geri durmazlar.
kıssadır:
Ne kadar zor olsa da asla birtakım bahanelerin arkasına saklanıp ahidlerine riayetsizlik etmezler. Çünkü onlar ahdin büyük bir sorumluluk gerektirdiğini bilirler.
Hürmüzan el-Farisi, esirler arasındaydı. Müminlerin Emiri Ömer b. radıyallahu anh’ın
Hattab getirildi.
Hürmüzan
huzuruna
ise
Müslü-
manlar ile savaş yaptığından dolayı
Rumlar, batıdaki İslâm beldeleri-
öldürüleceğine dair hüküm verildi-
nin sınırlarına birçok asker yığınca
ğini öğrendi. Bu sırada Müminlerin
Ebu Ubeyde
radıyallahu anh,
anlaşma
yaptıkları şehirlere atadığı bütün valilere koruma
mektup
yazdı.
karşılığında
Onları aldıkları
cizyeleri ve haraçları geri vermelerini emretti. Onlara hitaben şöyle diyordu: “Nitekim sizlere paralarınızı geri veriyoruz. Çünkü büyük bir ordunun toplanıp geldiği haberi bize ulaştı. Fakat sizler ise bize korumamızı şart koşmuştunuz. Ama şimdi buna gücümüz yetmiyor. İşte şimdi sizden aldıklarımızı geri veriyoruz.
emiri Ömer b. Hattab’dan içmesi için su getirilmesini istedi. Su getirilince Hürmüzan, Halife’ye: “Suyu içmeye devam ettiğim sürece beni öldürmeyeceğine
dair
söz
verir
misin?” deyince Müminlerin emiri ona “Sana söz veriyorum” dedi. Ardından
Hürmüzan
şöyle
dedi
“Vallahi ne suyu bırakırım ne de içerim”. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh
sözüne vefa göstermek adına
onu öldürmekten vazgeçti.
Böylece biz şartımızı yerine getirmiş
Aynı şekilde Müslüman da söz
oluyoruz. Fakat biz ile sizler arasında
verdiği bir kâfire karşı, sözüne vefa
olan anlaşma Allah azze ve celle, onlara
göstermelidir.
karşı bize zafer verdiği zamandı.” Bu sözleri onlara söyledikten sonra onları koruyacaklarına dair aldıkları
Sultan
2.
Abdülhamid’in
İslam
davası adına Filistin’e olan vefası
paraları geri verdiler. Onlar da şöyle
Yahudiler, kurnaz liderleri Herzl
dediler: “Rumların yerine Allah
yolu ile Sultan 2. Abdülhamid’i
ve celle,
azze
sizi bizim başımıza geçirsin.
baştan
çıkarmaya
çalıştı.
Hatta
Ve Rumlara karşı size zafer versin.
Filistin’i Yahudiler için vatan edin-
Şayet Rumlar olsaydı bize hiçbir şey
meye izin vermesini bile istediler.
geri vermezlerdi. Üstüne yanımızda
Sultan’ın,
hiçbir şey bırakmadan bizden geri
hicret etmelerine izin vermesi ve
kalan bütün paralarımızı ve malla-
orayı vatan edinme isteklerine dair
rımızı alırlardı.”
bir kararına varması karşılığında
Yahudiler’in
Filistin’e
Şevval 1441
11
ona büyük miktarda paralar teklif
“…Kim ahdini bozarsa, ancak kendi
ettiler. İşte burada Sultan 2. Abdül-
aleyhine bozmuş olur…” (Fetih, 10)
hamid’in
davasına
olan
vefası
ortaya çıktı ve tarihin sonsuza
“Allah’a verdikleri ahdi ve yemin-
dek kaydedeceği o sözünü söyledi:
lerini az bir paraya satanlar var
“Bu beldenin bir karış yerini bile
ya, işte onların ahirette bir payı
terk etmeye razı değilim. Çünkü
yoktur. Allah kıyamet günü onlarla
orası benim mülküm değil. Bilakis
hiç konuşmayacak, onlara bakma-
oranın halkının mülküdür. Yahudiler, paraları ile elde etsinler diye mi oranın toprağı kanlar ile sulandı.
yacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır.
(Âl-i
Filistin’i ancak bedenimi parça-
İmran, 77)
layarak alabilirler. İşte o zaman
“Allah’ın ahdini misak ile belgele-
parasız alabilirler. Ama ben hayatta olduğum müddetçe asla alamazlar.”
dikten sonra bozanlar ve Allah’ın birleştirilmesini emrettiği bağlan-
Mademki ahde vefa göstermesi bu
tıları
kadar önemli, o zaman ahde riayet
bozguna verenler var ya, işte lanet
etmemek de bir o kadar cezayı gerektiren bir durumdur. Nitekim Yüce Rabbimiz ahdine vefa göster-
koparanlar
ve
yeryüzünü
olsun onlara! Ve yurdun kötüsü de onlaradır.” (Ra’d, 25)
meyenlere ise vereceği cezayı şöyle
Andolsun ki daha önce onlar, sırt
bildirmektedir.
çevirip
İşte o ülkeler ki, sana onların
Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a
haberlerinden bir kısmını anlatı-
verilen ahid (söz) mesuliyeti gerek-
yoruz Andolsun ki, peygamberleri
tirir!” (Ahzab, 15)
onlara
apaçık
deliller
(mucize-
kaçmayacaklarına
dair
ler) getirmişlerdi. Fakat önceden
Allah azze ve celle’den bizi takva sahibi
yalanladıkları
iman
olan vefalı kullarından eylemesini,
edecek değillerdi. İşte o kâfirlerin
ahdine sadık ve İslam davasına bağlı
kalplerini Allah böyle mühürler.
Müslümanlardan kılmasını diliyo-
gerçeklere
Onların çoğunda, ahde vefa (sözde durma diye bir şey) bulamadık. Tam aksine gerçek şu ki, onların çoğunu (büyük günahları açıktan ve
çekinmeden
işleyen)
yoldan
ruz. Kendisine selefini örnek edinen, onların yaşamlarından kendisine pay çıkaran ve onları kendine misal edinen
vefakâr
Müslümanlardan
çıkmış kimseler olduğunu gördük.”
olabilme
(A’raf, 101-102)
kullarından eylemesini diliyoruz.
Haziran 2020
12
mücadelesini
gösteren
KAPAK DOSYA Ahmet İnal
MÜSLÜMAN VEFA SAHİBİDİR!
İ
itikattan
yavandır. İman kemaliyetini
müteşekkil olmadığı gibi
güzel ahlak ile tamamlar. Öte
Müslüman da sadece iman
yandan güzel ahlak dediğimiz
belirtisi gösteren kişi değil-
erdemler de imansız mümkün
slam
sadece
dir. İman cennetin anahtarı, kurtuluşumuzun
yegâne
değildir.
kaynağı olsa da ona bağlı ve
İslam ahlakını oluşturan bir
neredeyse onun kadar önemli
sürü faziletli davranış vardır
olan bir başka değerimiz daha
elbet. Ve hepsinin de birbiriyle
vardır: İslam ahlakı…
ölçüşemeyecek kadar kıymeti
Müslüman imanıyla Rabbine
ve diğeriyle doldurulamaz bir
teslimiyet gösteren güzel ahlak
boşluğu vardır. İşte bu ahlak
ile de bunu süsleyen kimsedir.
binasının önemli değerlerin-
Ahlaki
den olmazsa olmazlarından
değerlerden
yoksun
olan iman hem kusurlu hem de
İman cennetin anahtarı, kurtuluşumuzun yegâne kaynağı olsa da ona bağlı ve neredeyse onun kadar önemli olan bir başka değerimiz daha vardır: İslam ahlakı…
birisi de vefa duygusudur.
Şevval 1441
13
Vefa; yapılan bir iyiliğe karşı kayıt-
Müslümanın vefalı olması gere-
sız kalmamak, iyilik sahibine olan
ken
minnetini unutmadan, yorulmadan
anne babalarımız, kardeşlerimiz,
devam ettirmek ve nankörlük gibi
akrabalarımız,
İslam’a
durumlar-
eşimiz dostumuz olmak üzere içer-
dan uzak olmaktır. Vefa ruhsuz ve
den dışarıya ya da yakından uzağa
icbari olarak devam eden, menfaate
doğrudur. Bu meyanda Rabbimizin
dayanan bir karşılığı devam ettirme
kurmuş olduğu akrabalık bağları-
değildir.
sevgiye,
nın bizim tesis ettiğimiz arkadaşlık
erdeme intisaplı olan ve varlığını
bağlarından önce geldiğini zikret-
ancak bu şekilde sürdürebilen bir
mekte fayda vardır.
yakışmayan
Vefa
tamamen
özelliğe sahiptir. İşte bu açıdan iyilik eden kimseyi karşılık beklemek gibi bir durumla nitelendiremeyeceğimiz gibi vefa göstereni de iyiliğin altında ezilen ve ona karşılık vermesi gere-
mahlukata
gelince
bunlar
komşularımız
ve
Vefa duygusu o kadar geniştir ki sınırlarının içine hayvanlar, bitkiler gibi gayri akil varlıklar ve kullandığımız eşyalar gibi cemadat sayılan
ken kişi olarak değerlendiremeyiz.
nesneler de girmektedir. Hayatımızı
Vefa kavramı toplum içinde genel
larımızdan istifade ediyor ve saye-
olarak verilen söze sadık kalmak manasında “ahde vefa” tabiriyle karşılık bulur. Bu doğrudur. Ancak böylesine geniş olan bir kavramı tek bir konuyla sınırlandırmak da doğru olmayacaktır. Zira vefa hem verilen söz için bir karşılık hem Allah’ın verdiği nimetler için bir şükür hem de insanların gösterdiği
devam ettirirken nasıl ki bu saydıklerinde ihtiyaçlarımızı gideriyorsak öyleyse onlar için de makul şartlarda vefa örnekleri sergilemeliyiz. Eskilerin çok kullandıkları ve neticesinde işlevini tamamlayıp yerini başkalarına bırakan eşyaları için “yadigâr” kelimesini kullanmaları da bunun güzel bir örneğidir.
iyiliklere bir teşekkür nişanesidir.
Vefa duygusu bir iyiliğe karşı-
Müslüman her şeyden önce, vermiş
lık olacağı gibi sevgiye de karşılık
olduğu
vs.
olabilir. Hatta daha faziletli olanı da
nimetlerden dolayı Rabbine ve ona
budur. Örneğin kişinin ölen eşine
verdiği elest bezmine vefa gösterir.
olan muhabbetinden dolayı onun
Ruhlar aleminde Rabbimize verdi-
adına infakta bulunması ve akraba-
ğimiz kulluk sözünün bir karşılığı
larına olan yakınlığını sürdürmesi
yok mudur? Elbette vardır. Ve en
bu bağlamda kabul edilebilir. Bu
öncelikli olan da odur. Müslüman
durumda kişi eşi ölmüş ve ondan
için vefanın başladığı yer burasıdır.
gelecek iyilikler kesilmiş olsa da sırf
Diğerleri hep bunun akabinde gelir.
sevgisinin hatırına binaen vefasını
sağlık,
Haziran 2020
14
iman,
rızık
göstermeye devam edecektir ki bu
göreceğimiz ortak nokta ilişkile-
da devam eden bir iyiliğin karşılığı
rinde vefalı olmayı her daim gözet-
olan vefadan çok daha üstündür. Bu
tiğidir. Diğer türlü olması içten bile
örneğin hatırlara getirdiği bir başka
değil. İnsanlara karşı vefalı olma-
husus ise vefanın tek seferlik değil
yan Rabbine karşı nasıl vefalı olsun
uzun ömürlü oluşudur. Bu da onu
ve bu durum da bir peygamberde
karşılıklı menfaatleşmeden ayıran
nasıl vaki olsun!
yönüdür.
Efendimiz vefa duygusunun en canlı
Vefa, her ne kadar satırlarımıza
en mükemmel örneğidir. Hatta bu
konu olsa da özü itibariyle kitabi
duyguyu o kadar hassasiyet içinde
olmaktan uzak hayati yönü ağır
yaşamış ki etrafında bulunanlar
basan bir duygudur. Yani kelimelerle
bazen şaşırmışlar bazen de Aişe
ne kadar tarif edilmeye çalışılsa da
radıyallahu anha
onun künhüne vakıf olmanın yolu
koymuşlar.
okumayla değil hayatta tecrübe etmeyle mümkündür. Bu nedenle konumuzu biraz daha somutlaştırmak ve gönüllerde yer edinmesine vesile olmak adına vefayı müşahhas hale getiren canlı örneklerden bahsetmemiz faydalı olacaktır. İslam ahlakının her yönünde olduğu gibi vefa hususunda da yegâne örneğimiz Hz. Muhammed ve sellem’dir.
sallallahu aleyhi
Kitabımızın buyurduğu
gibi; “Andolsun ki sizden Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden (mü’min) ler için Rasûlullah’ta üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır.” (Ahzâb Suresi, 21)
Efendimiz
sallallahu aleyhi ve sellem’in
annemiz gibi gönül
Vefa sevgiyle orantılı olduğu için Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem
efendimizin sergilediği en güzel örnekler en tabii olarak Hatice yallahu anha
radı-
annemizle alakalı olmuş-
tur. O ki tüm kalbini efendimize ve davasına açmış, malını mülkünü bu yolda feda etmiştir. Efendimiz de onun varlığında başka hiçbir kadınla evlenmemiş böylelikle belki sıkıntı ve zorluklarla ama neticede tadı damaklarda kalan bir mutlulukla 25 yıl beraber yürümüşlerdir. Onun vefatıyla Allah azze ve celle Efendimize başka eşler lütfetmiş ve Aişe annemiz de bunlardan birisi olmuştur. Ne var ki ölmüş olsa da Hz. Hatice annemizin varlığı Peygamber
sallal-
hayatı en güzel vefa örnekleriyle
lahu aleyhi ve sellem’in
kalbinde, dilinde
doludur. Karşımıza kimi zaman
hep devam etmiş ve bu durum genç,
bir nebi kimi zaman bir eş kimi
akıllı olan Aişe annemizi kıskandır-
zaman bir baba kimi zaman da bir
mıştır. Öyle ki içindeki duyguyu bir
dost olarak çıkar. Ama hepsinde
gün saklayamamış ve Peygamber
Şevval 1441
15
övmüştür: “Allah bana ondan daha hayırlısını vermemiştir. Çünkü herkes
Bir defasında Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer tartışmışlardı. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ebubekir’in üzgün olduğunu görünce müdahale etmiş ve arkadaşlarını karşısına toplayarak “Allah beni size peygamber olarak gönderdi. Siz bana yalancı dediniz, Ebubekir doğruladı. Siz bana düşmanlık ettiniz; o canıyla, malıyla siper oldu. O günler hatırına arkadaşıma bundan sonra kimse ilişmesin.” buyurmuş o günden sonra da herkes Hz. Ebubekir’i kırmamaya özen gösterir olmuştu.
beni inkâr ederken, o bana iman etti. Herkes beni yalanlarken o beni tasdik etti. İnsanlar mallarını esirgerken bana arka çıktı. Ve Allah Teala bana ondan çocuklar nasip etti.” (1) Bunun üzerine Hz. Aişe "Bir daha Hatice hakkında kötü söz söylemeyeceğim.” der. (2) Yine bir gün sevgili Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
annemizle
efendimiz Aişe
beraberken
yanlarına
ihtiyar bir hanım gelir. Allah Rasûlü ona adını sorar. O da “Cessâme el-Müzenî” diye cevap verir. Bunun üzerine Rasûlullah sellem
sallallahu aleyhi ve
“çirkin” manasına gelen bu
adı “güzel” anlamındaki yeni bir isimle
değiştirerek
“Hayır, senin
adın " Cessâme" değil, Hassâne el-Müzenî’dir.” buyurur. Sonra da ihtiyar kadına hâlini hatırını sorar, pek çok iltifatlarda bulunur. Yaşlı hanım gittikten sonra Allah Rasûlü’nün ona gösterdiği ihtiram, ilgi ve alakası dikkatinden kaçmamış olan Hz. Aişe radıyallahu anha
sallallahu aleyhi ve sellem’e
“Ey Allah’ın
Rasûlü! O yaşlı kadını ne anıp duruyorsun? Allah onun yerine sana daha iyisini verdi.” deyince Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
kadirşinaslığından
de Hz. Hatice’yi dolayı
şöyle
merak ederek;
- Bu yaşlı hanım kimdi ya Rasûlallah?” diye sorar. O da: - Hatice’nin arkadaşı olup onun sağlığında bize gelip giderdi. Kuşkusuz ahde güzel bir şekilde vefa göstermek imandandır.” buyurur. (3)
1. İbn-i Hanbel, VI, 118 2. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 20; Nikâh, 108; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 73, 78 3. Hâkim, Müstedrek, I, 20
Haziran 2020
16
Şüphesiz Rasûlullah ve sellem
sallallahu aleyhi
buy urmuş o günden sonra da herkes
efendimizin bu eşsiz tavrı
Hz. Ebubekir’i kırmamaya özen
dostları için de geçerliydi. Belki Hatice annemiz kadar olmasa da gerçekten her şeyiyle Rasûlullah’a gönül vermiş yiğit sahabiler de vardı. Bunların en başında da muhakkak Ebubekir
radıyallahu anh
gelir. Hz.
Ebubekir erkeklerden ilk iman eden, ömrü boyunca Rasûlullah aleyhi ve sellem’e
sallallahu
yoldaşlık eden ve bu
uğurda hem canıyla hem malıyla koşturan büyük bir sahabiydi. Hatta malını mülkünü bu uğurda gözünü kırpmadan harcayınca babası tarafından
uyarılmak
zorunda
kalmıştı. Rasûlullah sellem
bile
sallallahu aleyhi ve
onun bu samimiyet ve feda-
karlığına karşılık olarak belki mal mülk verememişti ama sevgisini ve yakınlığını vermişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
bir vefa nişanesi
olarak onu hicrette kendisine yoldaş seçmiş ve her fırsatta ona olan muhabbetlerini bildirmişti.
gösterir olmuştu. (4) Rasûlullah vefa
sallallahu aleyhi ve sellem’in
gösterdiği
kişilerden
birisi
de Mekke yıllarında işkence ve her
türlü
baskının
Müslüman-
lar arasında kol gezdiği şartlarda evini İslam’a açarak Müslümanların karargâhı yapan yiğit sahabi Erkam b. Ebil Erkam radıyallahu anh’idi. Henüz genç yaşına ve yeni evlenmiş olmasına rağmen babası tarafından genişçe otursun diye verilen evini hiç düşünmeden feda etmişti. Bu büyük fedakârlık yine de Müslümanların Mekke’den hicret etme zorunluluğuna engel olamamıştı. Medine’ye bin bir zorlukla hicret eden muhacirleri yolda ölüm, Medine’de yokluk, evsizlik gibi sıkıntılar beklerken Rasûlullah ve sellem
sallallahu aleyhi
hicretin ilk günlerinde bu
yiğide karşı bizleri hayran bırakan büyük bir vefa örneği sergiledi. Daha
Bir defasında Hz. Ebubekir ile Hz.
Medine’de kendine ait bir ev bile
Ömer
yokken, Efendimiz
tartışmışlardı.
sallallahu aleyhi ve sellem
Efendimiz
Hz. Ebubekir’in
sellem
sallallahu aleyhi ve
Beni Züreyk mahallesinden bir
üzgün olduğunu görünce müdahale
ev ve yanında bir miktar arazi satın
etmiş ve arkadaşlarını karşısına
alarak Erkam b. Ebil Erkam’a hediye
toplayarak “Allah beni size peygam-
etti. Adeta Rasûlullah
ber olarak gönderdi. Siz bana yalancı
sellem
dediniz, Ebubekir doğruladı. Siz bana
o gün evini İslam için, risalet davası
düşmanlık ettiniz; o canıyla, malıyla
için açtın. Bugün İslam, Medine’de
siper oldu. O günler hatırına arkada-
devlet olduysa, bu davayı omuz-
şıma bundan sonra kimse ilişmesin.”
layacak yiğitler yetiştiyse, bunda
sallallahu aleyhi ve
Erkam’a şunu der gibiydi: 'Sen
4. M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, I/6l
Şevval 1441
17
senin evinin katkıları inkâr edile-
gerçekten insanı derinden etki-
meyecek kadar çoktur. Bu davaya
lemekte ve “Evet, işte tam olarak
sahip çıkana ben de sahip çıka-
böyle olmalı!” diyerek vefa üzerine
rım. İşte ben de seni unutmuyor ve
söz etmeyi gereksiz bırakmaktadır.
senin o günkü vefana, bir vefa ile mukabelede bulunuyorum.' Vefanın sultanı olan Rasûlullah ve sellem
sallallahu aleyhi
her zaman olduğu gibi o gün
de kendine yakışanı yapıyor ve daha kendine ait bir evi yokken Erkam’a Medine’de bir ev hediye ediyordu." (5)
Bahsini ettiğimiz olay Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
görmediği
ama yardımını gıyabında gördüğü Habeş Kralı Necaşi ile alakalıdır. Necaşi kendisine sığınan Müslümanlara kol kanat germiş ve kendisi de gizlice Müslüman olmuş büyük
Efendimizin bu eşsiz vefası herkes
bir adamdı. Rasûlullah
içindi. Kimisi en yakın eşi, kimisi
ve sellem’in
can ciğer dostu, kimisi cesur saha-
yoktu ama bir teşekkür için başka
bisi kimisi de yaşlı bir hizmetçisiydi.
bir fırsat doğmuştu. Habeşistan'dan
Medine’de mescidin temizlik işlerini
Necaşi’nin gönderdiği heyet, bir
gören yaşlı, siyahi bir hanım vardı.
gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i
Sessiz, fakir bir Müslümandı. Efen-
ziyarete gelmişti. Efendimiz kalkıp
dimiz sallallahu aleyhi ve sellem onu iki-üç
kendisi
gün göremeyince merak edip “Nere-
başladı. Bunu gören ashabı “Ya
dedir?” diye sormuştu. Arkadaşları
Rasûlallah, siz bırakın, sizin yeri-
vefat ettiğini ve sessizce gömdük-
nize biz yaparız.” dediler. Bunun
lerini söyleyince üzülmüş “Bana da
üzerine Rasûlullah
haber vermeli değil miydiniz?” diyerek
sellem:
mezarının başına gitmiş ve yeni baştan cenaze namazını kıldırmıştı. Gözünde insanların rütbelerinin, mülklerinin ve tenlerinin bir önemi yoktu. Önemli olan hiçbir iyiliği
onunla buluşma imkânı
onlara
etmeye
sallallahu aleyhi ve
ben de bizzat onlara iyilik yapmak istiyorum.” buyurarak duygularını dile getirdi.
(6)
vefa göstermekti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin bu hasletle alakalı sayılamayacak kadar davranışı vardır. Ancak bunlardan bir tanesi var ki 5. M. Emin Yıldırım, Nebevi Eğitim Modeli Dar’ül Erkam, s.39, İstanbul, 2012 6. İbn Kesîr, Bidâye, III, 99
18
hizmet
- Onlar benim ashabıma iyilik yaptılar,
karşılıksız bırakmamak, vefa ehline
Haziran 2020
sallallahu aleyhi
KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR M. Sadık Türkmen
Kurtuluşa Eriştiren Azık:
SABIR VE SEBAT “
Ey
iman
edenler!
onlar da sizin gibi değil-
Sabredin. Sabır yarı-
ler
şında
çok değil miydiniz?” dedi.
düşmanınızı
miydi,
siz
onlardan
geçin. (Cihad için) hazırlıklı
Komutanlar:
ve uyanık olun ve Allah’a
daha çoktuk”, deyince. “O
karşı
halde neden mağlup oldu-
gelmekten
sakının
ki kurtuluşa eresiniz.”
(A-li
“Onlar
İmran, 200)
İslam’ın Irak ve Şam bölgesinde yayılma döneminde Rumlar, mağlup
nuz?”
ashabı
bizler
Komutanlar:
geceleri
namaz
kılar, gündüz oruç tutarlar, sözlerine bağlıdırlar, iyiliği emreder kötülükten sakındırırlar, hukuka riayet eder-
Heraklius
ler. Bizler ise içki içeriz, zina
mağlubiyet nedenini araş-
ederiz, haram işleriz, sözü
tırdı
yerine
ve
“Neden
olunca
kirama
dedi.
“Evet
geri mağlup
dönenlere: oldunuz,
getirmeyiz,
gasp
ve zülüm ederiz, kötülüğü
Şevval 1441
19
yayar iyilikten alıkoymaya çalışı-
ettirmeyecek
rız” dediler. Heraklius: “İşte asıl
uzun gayretlerle ortaya çıkardıkları
mesele burada” dedi.
emeklerini de zayi olmaktan muha-
(1)
İslam, Müslümanların zafere kavuşmasını belirli şartların yerine getirilmesine bağlamıştır. Zafere ulaşmak için her yola başvurmak meşru değildir. Kurtuluşa ermeyi sadece dünyada olarak
düşmana
galip
tanımamıştır.
gelmek
Çünkü
ve
Müslümanların
faza edecektir. Kaldı ki Müslümanların elinde zafere ulaştıran gerekli tüm sebepler mevcuttur. Dolayısıyla selefimizi zafere ulaştıran sebeplere sarılarak aynı güzel neticeye ulaşmak daha doğru bir yöntemdir.
asıl
İslam’ın prensiplerine bağlı olarak
kurtuluş insanın Allah katındaki
hareket edildiğinde ne gibi güzel
kurtuluşudur vurgusunu yapmıştır.
neticeler elde edildiğine dair İslam
Şüphesiz nefsini arındıran insan
tarihinde çok önemli bir hadise
ile bu arınmayı yapmayan insan arasında büyük fark her yerde tezahür eder. Ne kadar yüce gayelere ulaşma telaffuz edilse de bu yüce gayelere ulaştıracak yüce erdemler
Müslümanda
müddetçe,
ortaya
hasıl
olmadığı
konan
aceleci
yaşanmıştır.
Ömer
b.
Abdulaziz
Müslümanların elinde 7 yıl kaldığı halde Semerkand’ı geri vermiştir. Sebebi ise kentin müşrik halkı, Ömer b. Abdülaziz’e orayı fetheden Kuteybe’nin kendilerini davet etmeden kentlerini aldığını söyle-
davranışlar güzel bir netice vermez.
meleriydi. Ömer b. Abdülaziz de
Bu
hayretler
şikâyeti haklı bulup, kenti kendi-
içerisinde su arayan seyyah misali
lerine teslim etti. Bu eşsiz hareketi
gördüğü
gören halkın çoğunluğu kendiliğin-
durumda her
çöllerde
dalgalanmayı
su
zanneder. O suya daldığında eline çölün sıcak toprağından başka bir şey gelmediğini görünce bunun bir serap olduğunu anlar.
den Müslüman oldu. (2) İlk
Müslüman
topluluğunun
üzerinde olduğu hazırlıkta yapılan sabır gibi sağlam bir irade ile yol
İşte bu dünya çölünde seyahat
almak gerekmektedir. Kur’an ve
eden Müslüman önüne kendisini
sünnetten görülen her delili acele
celbedecek pek çok serabın gele-
olarak ele alma konusunda sabırlı
ceğini göz önünde bulundurarak
olmak gerekmektedir. Zira her nass
hazırlık
hazırlık
o konudaki nihai karar olmayacağı
zorluk zamanında ayakları sabit
gibi uygulanması için gerekli şart ve
kılacak, yükselen her çığlığa iltifat
ortamın da müsait olması icap eder.
yapmalıdır.
Bu
1. İbni Kesir, el-Bidaye, c.VII, s.15 2. Belazuri, Futuhul Buldan, s.122
Haziran 2020
20
Müfessirlerin ayet ile ilgili görüşleri: Bu konuyu İmam Kurtubi’nin tefsirinden
özetleyerek
bazı
önemli
noktalara değinmek istiyoruz: Şöyle diyor: “Rabitu” kelimesinin manası hakkında ihtilaf edilmiştir. Ümmetin cumhuru şöyle dedi: “Düşmanınıza karşı atlarla nöbet tutun, yani düşmanlar nasıl atlarını hazırlıyorsa siz de aynı şekilde hazırlayın” ... Fıkıh alimlerine göre Allah yolunda murabıt (nöbet tutan) kişi sınırdaki geçitlere göz dikerek bir müddet bekleyen kişidir. Bu görüşü Muhammed b. Mevvaz belirtmiş ve rivayet etmiştir. Sınırlarda aileleriyle daima ikamet eden, orayı imar eden ve orada kazanç elde edenler her ne
Ömer b. Abdulaziz Müslümanların elinde 7 yıl kaldığı halde Semerkand’ı geri vermiştir. Sebebi ise kentin müşrik halkı, Ömer b. Abdülaziz’e orayı fetheden Kuteybe’nin kendilerini davet etmeden kentlerini aldığını söylemeleriydi. Ömer b. Abdülaziz de şikâyeti haklı bulup, kenti kendilerine teslim etti. Bu eşsiz hareketi gören halkın çoğunluğu kendiliğinden Müslüman oldu.
kadar koruyucu vasfında olsalar da murabıt değildirler. Bu görüşü İbn Atiyye söyledi... Sınırda nöbet tutmanın fazilet-
ve sellem’i
leri ile ilgili olarak pek çok hadis
gün ve bir gece nöbet tutmak bir ayın
rivayet edilmiştir. Onlardan biri de
orucundan ve gece namazından daha
radıyallahu anh’tan
hayırlıdır. Şayet bu kişi ölürse yaptığı
Buhari’nin rivayet ettiği hadistir.
amel defterine sürekli olarak yazılır,
şöyle
rızkı kendisine akar ve kabir melekle-
Selh b. Sad es-Saidi Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
buyurdu: “Allah yolunda bir gün nöbet tutmak dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır”. (3) Sahihi
Müslim’de
şöyle derken işittim: 'Bir
rinin sorgusundan emin olur.” Ebu Davud’un süneninde Fedale b. Ubeyd’in Rasûlullah
şu
rivayet
ve sellem’in
sallallahu aleyhi
şu hadisini rivayet etti:
geçmektedir: Selman
radıyallahu anh
“Ölen herkesin ameli kesilir ancak
şöyle dedi "Rasûlullah
sallallahu aleyhi
nöbet bekleyeninki kesilmez. Onun
3. Buhârî, 2892
Şevval 1441
21
ameli kendisi için kıyamete kadar
mümkündür. Ribat kelimesinin aslı
artar. Kabir meleklerinin sorgusundan
sıkma ve bağlamadır. Bir işe sabre-
da emin olur.”
den kişi için “kalbini bu işe bağladı”
(4)
Bu iki hadiste nöbet tutmanın ölümden sonra sevabı kalacak amellerden daha fazla olduğuna delalet vardır... Çünkü sadaka-i cariye, kendisinden faydalanılan ilim ve ebeveynine dua eden salih evladın amelleri; sadakanın bitmesi, ilmin kaybolması ve evladın ölmesiyle kesintiye uğrar.
denilir. Bazı alimler ribatı, bağlanmak ve sebat etmek olarak açıkladılar. Bu manada daha önce zikrettiğimiz sabır ve nefsi bağlamaya işaret etmektedir. Bunula beraber bu sebatın ve bağlanmanın cihad ile ilgili olması da namaz ile alakalı olması da caizdir. En iyisini Allah bilir. (6)
Sınırda nöbet beklemenin ecri ise
Ayetin işaret etmiş olduğu güzel
kıyamet gününe kadar katlanır...
manaları cem etmesi açısından sizi
Ebu Seleme b. Abdurrahman şöyle dedi: “Bu ayet namazdan sonra
merhum Seyyid Kutub’un Fizilal’i ile baş başa bırakıyoruz:
diğer namazı bekleme ile alakalı-
“Ey iman edenler, sabredin ve
dır. Çünkü Rasûlullah
sallallahu aleyhi
sabır yarışında ileri geçin ve cihad
zamanında sınırda nöbet
için hazır ve rabıtalı bulunun. Ve
bekleme şeklinde savaş yoktu. Bu
Allah’tan korunun ki kurtuluşa
rivayeti Hâkim Ebu Abdullah sahi-
eresiniz.” (Âl-i İmran, 200)
ve sellem
hinde
zikretmiştir.
Ebu
kendi görüşüne Rasûlullah aleyhi ve sellem’in
Seleme sallallahu
şu sözünü delil getir-
mişti: “Allah’ın kendisiyle hataları sildiği ve dereceleri yükselttiği şeyi size göstereyim mi? Zorluklarına rağmen abdesti güzel almak, mescitlere çok adım atmak, bir namazdan sonra başka bir namazı beklemek. (Üç defa) İşte ribat budur.” (5) Fahreddun er-Razi, Tefsirul Kebir’de
“Gerçekten bu yüce bir çağrıdır, iman edenler için bitmeyen bir çağlayandır. İlahi nizamın mesuliyetini
omuzlarına
yükleyenlere
ulvi bir değer ve takdir ölçüsüdür. Bu çağrıya ve bu mesuliyete onları layık gören ilahi bir takdirdir. Yerde ve gökte onlara en şerefli özelliği veren Rabbani bir ruhtur. ‘Ey iman edenler!’
şöyle dedi: “Bilesin ki ribat lafzını
İlahi çağrı... Sabır... Sabırda yarışma...
her rivayet edilen görüşe ait kılmak
Cihada hazırlık... Ve takva...
4. Ebu Davud, 2500 5. Muvatta, c.I, s.161; Müslim, 251, (Detaylı bilgi için Kurtubi tefsirine bakabilirsiniz) 6. Et- Tefsirul Kebir aynı ayetin tefsiri
Haziran 2020
22
Âl-i İmran suresi, daha başlangıçta sabır ve takvayı ele alıyor. Sabır ve takvanın anlamlarını vererek konuya giriyor. Ve işte yine sabra ve sabırda yarışmaya davet ediyor. Takvaya ve cihada hazır bulunmaya çağırıyor. Bu davetle başlayan sure, bu davetle gelişen sure, işte yine bu davetle nihayete eriyor. Ne kadar güzel ne uygun ve ne uyumlu bir sonuç!... Sabır, bir azıktır. Bu davanın yol azığıdır. Çünkü bu yol uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bela ve musibetlerle yüklü bir yol... Ve bu yolda sabır... İşte bu davanın azığı! Sabır, sabır, sabır... Her şeye sabır!... Nefsin istek ve şehvetlerine sabır!... Heves ve arzularına sabır!... Zayıflık ve noksanlığına sabır!... Bıkkınlık ve aceleciliğine sabır!... Sabır!... İnsanların şehvet ve arzularına, zayıflık ve noksanlıklarına, cehalet ve kötü niyetlerine sabır!...
Fahreddun er-Razi, Tefsirul Kebir’de şöyle dedi: “Bilesin ki ribat lafzını her rivayet edilen görüşe ait kılmak mümkündür. Ribat kelimesinin aslı sıkma ve bağlamadır. Bir işe sabreden kişi için “kalbini bu işe bağladı” denilir. Bazı alimler ribatı, bağlanmak ve sebat etmek olarak açıkladılar. Bu manada daha önce zikrettiğimiz sabır ve nefsi bağlamaya işaret etmektedir. Bunula beraber bu sebatın ve bağlanmanın cihad ile ilgili olması da namaz ile alakalı olması da caizdir. En iyisini Allah bilir.
Fıtri sapıklıklarına sabır!... Tekebbür ve tefahürlerine sabır!... Hakikatten uzaklaşmalarına sabır!... Hemen neticeye ulaşmak için aceleciliklerine sabır!...
zorluk ve sıkıntı anlarında şeytan
Sabır!.. Batılın hilelerine, isyanın sertliğine,
inkarın
utanmazlı-
ğına, kötülüğün tetikte bekleyişine, şehvetin galebesine, gurur ve
vesveselerine sabır!... Sabır!... Bütün bunlara karşı mücadelenin zorluğuna sabır...
sabır!...
Nefislerin ihdas ettiği kin ve gazaba,
Yardımcıların zayıflığına, tutacak
ızdırap ve sıkıntıya, bazen hayır
ellerin azlığına, yolun uzunluğuna,
hususunda itimadın zayıflamasına
iftiharın
kudurganlığına
Şevval 1441
23
bazen beşerî tabiatta ümidin azal-
bitiremeyen ve onları, düşmanla-
masına sabır!... Usanç ve bıkkınlığa,
rından daha kuvvetli ve daha sabırlı
yeis ve ümitsizliğe sabır!...
yapan, uzayıp giden mücadeleler...
Sabır!... Nefsini zaptetmeye sabır!...
Bizzat
Zafer ve galibiyet anlarında, kudret
düşmanlarından,
ve hakimiyet demlerinde kendine
düşmanların en şerlilerinden gelen
hâkim olmaya sabır!... Bolluk ve
darbelere karşı sabır!
bereket günlerinde şükür ve tevazuya sabır!... Güçlü olduğu zamanlarda
intikama
teşebbüs
etme-
meye, kibir ve gurura kapılmamaya sabır!... Hak olan kısası, düşmanlık vesilesi yapmamaya sabır!... Sabır!... Zorlukta da kolaylıkta da Allah ile olan irtibatı devam ettirmeye
sabır!...
Allah’ın
kaderine
kendi
içlerinde
gizlenen
nefislerinden,
Sanki bu, bir karşılıklı yarıştır, bir müsabakadır. Sabra sabırla mukabeleye davet ediyorlar... Müdafaya müdafa
ile...
Gayrete
gayretle...
Israra ısrarla... Yarış devam ediyor. Ama müsabakayı müminler kazanıyor. Düşmanlarından daha sabırlı ve daha kararlı olan müminler...
teslim olmaya sabır!...
Batıl ısrarla, sabırla yoluna devam
Bütün bunlara sabır!... Ve benzerle-
edince, hak ne yapacaktı ki? Elbette
rine sabır!... Bu uzun ve zorlu yolda tesadüf edilecek her şeye sabır!... İman eden yiğitler, bu meşakkatleri pratik olarak birçoklarını bizzat tatmışlar,
ızdıraplarına
katlanmışlardır.
Çünkü
bizzat onlar,
o da daha büyük bir ısrar ve daha büyük bir sabırla yoluna devam edecekti! Savaştan
kaçmamak...
Düşman
hücumlarına hedef olan noktalarda cesaretle karşı durmak... Gaflete
yukarıdaki ilahi çağrının manasını
düşmemek...
anlamış ve ruhunu kavramışlar.
uyuklamamak... Bu davanın mesulü
Allah’ın,
istemiş
ve temsilcisi olarak çağrıldığı andan
olduğu sabrın ne anlama geldiğini
itibaren daima hazır ve uyanık
biliyorlardı.
bulunmak...
kendilerinden
Sabırda yarışma... Bu ulvi duygu-
Düşman
karşısında
Düşman
hilelerine
katiyen aldanmamak...
larda müsabaka yapma... Mümin-
Hangi zaman ve mekânda olursa
lerin sabrını kırmak için çalışan
olsun düşmanın sahte sözlerine
düşmanlarla
Bir
asla inanmamak... İleriyi görmek...
tarafta düşmanların, öbür tarafta
Feraset sahibi olmak... Ta kıyamete
müminlerin yarışları... Sabır yüklü
kadar cihada hazırlanmaktan asla
bir
kendini uzak tutmamak...
yarış!...
Haziran 2020
24
sabır
yarışı...
Müminlerin
sabrını
Bu ilahi davet, insanlara gerçek hayatın nizamını arz ediyor. Realitenin prensiplerini gösteriyor. Bir nizam ki beşerî vicdanlara, insani duygu ve düşüncelere, kısaca hayatın tüm yönlerine hükmediyor. İşte bu nizam adil, dürüst ve bütün hayırları sinesinde barındıran bir nizamdır.
yeryüzüne hâkim olmasını ister. Bu dava, ebediyen varlığını devam ettirecek olan bir nizamdır. Bu nizamı ve bu ahkamı beğenmeseler de... Hile ve desise ile, kuvvet ve kudretle önüne geçmek isteseler de... Devirler boyu fırsat kollasalar da... Kalple, dille, elle ona savaş açsalar da... O, yine var ve yine
Fakat cahili sistem ve otoriteler bu
üstündür. Çünkü bu davanın erleri,
adil, dürüst ve hayırlı nizama fırsat
tedbir ve hazırlığını asla gevşetmez.
vermiyor.
Bir an dahi gaflete düşmez ve uyuk-
Çünkü
batıl;
adaleti,
hayrı ve doğruluğu katiyen sevmez. Zulüm; adalete, dürüstlüğe ve iyiliğe asla razı olmaz. Bunun
içindir
lamazlar. Takva... Bütün bunlara sahip olan takva... Gönülde, uyanık bir muhafız
ki
bu
davanın
ve gaflete karşı bir siper olan takva...
düşmanları cahil, sapık ve zalim-
Zaafiyete ve zulme boyun eğmeyen
lerdir. Bunlar; ilahi davetle savaş
takva... Bu yolda, bu davada gevşek-
eden menfaatperest ve sömürme
liğe asla razı olmayan takva...
heveslisi beyinsizlerdir. Menfaat ve ihtirastan vazgeçemeyen yüzsüzler!... Zulüm, kibir ve gururdan ayrılmayan kötü ruhlular!... İslam’a cephe alan sahtekârlar ve şehvetpe-
Takva, müminin gönlünde uyanık ve daimî bir muhafızdır. Çünkü, bu yolda meşakkati göze alan şahsiyet sahipleri, buna muhtaçtırlar. İşte; ilahi çağrı, sabır, sabırda
restlerdir... İşte bütün bunlarla cihad... Bütün bunlara sabır ve bu sabırda yarış... Bütün bunlara tedbir ve hazırlık...
yarışma, cihada hazırlık ve takva... Ve sonunda; “Umulur ki felah bulursunuz.”
Müslümanlar, bu tabii düşmanlarından nasıl gaflette olabilirler? Her nesilde ve her mekânda mevcut olan bu zalimlerden nasıl habersiz olabilirler? Bu dava, hiçbir esasının terkedilmesine katiyen razı olmaz ve değişmez
ahkamının
bütünüyle
Şevval 1441
25
NEBEVÎ DAMLALAR Yener Yılmaz
HAYIRLI SÖZ, MİSAFİR VE KOMŞU HAKKI Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi ya hayırlı konuşsun ya da sussun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi komşusuna ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi, misafirine ikramda bulunsun” (Buhari- Edeb 7/79 b. 31, Müslim- İman 1/68 b.19)
Bu hadis-i şerif içeriğiyle amel edildiği takdirde kişiyi dünyada izzetli, ahirette değerli bir duruma getirecek hususları içermektedir. Dilini kontrol eden vakûr olur, komşuna ikram eden yardım bulur, misafire ikram eden ise bereket bulur, biiznillah.
Haziran 2020
26
Hadis-i şerifte geçen üç hususa
verilen ilaçtan daha üstün tesir
bakacak olursak;
gösterdiği, bunun aksine olarak duyduğu acı sözlerle rahatsızlığı-
1) Dilini kontrol etmek: Rasûlullah
nın bir kat daha arttığını hatırla-
sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle
buyurmaktadır: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi ya hayırlı konuşsun ya da sussun.” Dil, insanın başkalarıyla iletişime geçmesini sağlayan bu sebeple sevgilerini ya da nefretlerini elde etmesine vesile olan, kimi zaman insana değer katan kimi zaman da zillet çukuruna düşmesini sağlayan, cennet ya da cehennem vesilesi olan uzvudur. Hafız İbni Hacer de der ki: Hadisin anlamı şudur; “Kişi konuşmak istediği takdirde sözünü söylemeden önce düşünmelidir. Eğer söyleyeceği bu sözden dolayı herhangi bir kötülük ortaya çıkmayacak, harama, mekruha götürmeyecek ise konuş-
yan nice hastalar vardır. Yatağında inleyen bir hastaya, oğlunun “Hâlâ gebermedin!”
dediğini
tasavvur
edin. Artık o biçarenin mezarı o anda kazılmış, yüreği paramparça olmuş demektir.” (2) Dünya ve ahirette kurtuluşa ermek ve rahat etmek istiyorsak, dilimizi kontrol etmek zorundayız. Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem
Muaz b.
Cebel’e “Annesi kaybedesice! İnsanları yüzleri üzere ya da burunları üzere cehenneme sürükleyen sebep dilleriyle kazandıklarından başka ne olabilir?” (3) buyurmuş,
tehlikenin
boyutunu
ifade etmiştir. - Kim dilini ve tenasül uzvunu (namusunu) korursa, ona cenneti garanti
sun. Eğer söyleyeceği söz mübah ise
ederim” (4)
esenlik susmaktadır, ta ki mübah
Susmanın
söz harama veya mekruha sürükle-
sözler de çok güzeldir;
mesin. (1)
- Çok konuşanın hatası da çok olur.
“Dil vasıtasıyla insan, daima doğru
Hatası çok olanın günahı çok olur.
sözler
söyleyerek,
kendine
son
faziletini
anlatan
şu
Günahı çok olan da cehenneme
derece itimat edilmesini sağlayabi-
girmeye müstehak olur.
lir. Tatlı dil dökerek kırık gönülleri,
- Az konuşan ve vakarlı bir mümini
yaralı kalpleri tedavi edebilir. Bir
gördüğünüz zaman ona yaklaşınız.
doktorun güler yüzüyle tatlı dilinin,
Çünkü o hikmeti telkin etmektedir. (5)
1. Fethu’l-Bari, XIII, 149 2. A. Lütfü Kazancı, Kırk Hadis şerhi 3. Tirmizi, İman 8 4. Tirmizi, Kıyamet 50 5. İhya-i Ulumiddin, Dilin Afetleri bölümü
Şevval 1441
27
vakit yüzlerce ya da binlerce günahı silineceğinden bahsediyor olabilir?” sorusu aklına geliyor. İbni Recep el-Hanbeli’nin
“Kişinin ağzından çıkan her cümle ya lehine ya aleyhine yazılmaktadır. Ağzından çıkıp da sevap veya günah olarak yazılmayan hiçbir cümle yoktur. Kişinin “gittim, geldim, yedim, içtim” gibi söyledikleri bile yazılır. Eğer kurduğu cümleler hayırlı değilse ya da bir hayra vesile olmuyorsa sol taraftaki melek tarafından yazılacaktır, kişinin yaptığı zikirler ve nafile ibadetler ise sol taraftaki melek tarafından yazılan bu cümleleri silecektir”
cevabını
tespitleri
vermektedir;
sorunun “Kişinin
ağzından çıkan her cümle ya lehine ya aleyhine yazılmaktadır. Ağzından çıkıp da sevap veya günah olarak yazılmayan hiçbir cümle yoktur. Kişinin
“gittim,
geldim,
yedim,
içtim” gibi söyledikleri bile yazılır. Eğer kurduğu cümleler hayırlı değilse ya da bir hayra vesile olmuyorsa sol taraftaki melek tarafından yazılacaktır, kişinin yaptığı zikirler ve nafile ibadetler ise sol taraftaki melek tarafından yazılan bu cümleleri silecektir” (7) Gördüğümüz gibi gün içerisinde kurduğumuz cümleler bile aleyhimize yazılabilmekte ve yaptığımız birçok nafile ibadet de bu hataları silmektedir. Günümüzde boş konuşmanın yanı sıra “boş yazmak” da çokça karşılaştığımız bir durumdur, internette
Bazı hadis-i şeriflerde yapılan amel-
özellikle
lerin
günahlara
nin yazdıkları ve paylaştıkları da
kefaret olacağından bahseder. Örne-
sorumluluğu dahilindedir. En küçük
ğin “Yüz defa Subhanallah derse kendi-
ayrıntıları dahi bilen Latif ve Habir
sine bin sevap yazılır veya onun bin
olan Allah, tüm konuştuklarımızı ve
Bu ve benzeri birçok
yazdıklarımızı bilmektedir ve bunlar
hadis-i şerif vardır. İnsanoğlu düşü-
“Kiramen katibin” melekleri tara-
nünce “Acaba bir kişi ne kadar günah
fından kaydedilmektedir. “Sağında
işleyebilir ki bu zikirleri söylediği
ve solunda, onunla beraber oturan
insanın
günahı silinir.”
(6)
işlediği
6. Müslim, 4/2073 7. Camiul Ulumi velhikem, 15. Hadis şerhi
Haziran 2020
28
sosyal
medyada
kişi-
iki alıcı melek, yanında hazır birer
- Dini bir meseleden bahsederken
gözcü olarak söylediği her sözü
bilgisizce “Bu helaldir, bu haram-
zaptederler” Müslüman
(Kaf, diğer
18).
Dolayısıyla
Müslümanlara
karşı edepli olmalı internette olduğu
dır” diye ahkam kesmemeli…
2) Komşuya ikram:
zaman bile İslam kimliğini taşıdığını
Hadis-i
unutmamalı edebinden ve kişiliğin-
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden
den taviz vermemelidir.
kişi komşusuna ikramda bulunsun.”
Müslümanın konuşurken dikkat
ifadesi
etmesi
gereken
bazı
hususlar
şunlardır; -
Açık
ve
anlaşılır
konuşmaya
gayret etmeli - Bilgiçlik taslamadan konuşmalı
şerifin
ikinci
geçmektedir.
kısmında
İslam
dini
komşu haklarına insanın tasavvur etmekte güçlük çekeceği bir şekilde önem vermektedir. Rasûlullah lahu aleyhi ve sellem
sallal-
bir hadis-i şerifle-
rinde bu değerin şaşılacak kadar çok olduğunu ifade ederek “komşu
- Muhatap olduğu insanların anla-
komşuya mirasçı olacak zannettim” (8)
makta zorlanacağı şekilde konuş-
buyurmuştur.
mamalı - Yüksek sesle konuşmamalı
Günümüzde -özellikle büyükşehirlerde- maalesef komşu ve komşuluk
- Kalabalık bir grupla beraberken
kavramı unutulmaya yüz tutmuş
yanındakiyle fısıldaşmamalı
haldedir. Aynı apartmanda yaşa-
- Söz hakkını önce büyüklere bırak-
dıkları halde isimlerini bilmeyen,
malı
sokakta görseler birbirlerini tanı-
- Bilmediği bir meseleyle alakalı konuşmamalı - Az ve öz konuşup gereksiz ayrıntılardan kaçınmalı - İnsanları kendisi hakkında şüphe-
mayacak nice komşular bulunmaktadır. Kapı komşusu açlıktan kıvranırken
yediklerini
hazmetmekte
zorlanan, parasını değerlendirmek için yatırım yapacağı alanı bulmakta güçlük çektiği halde yanı başın-
lendirecek şekilde konuşmamalı
daki komşusu parasızlıktan dolayı
- Gereksiz tartışmalara girmemeli
alacaklılarının yüzüne bakamayan
- Ne olursa olsun doğruyu söyle-
nice Müslümanlar bulunmaktadır…
mekten vazgeçmemeli
-İşlenen günahlar komşu ile alakalı
- İleride olacak ya da yapacağı bir
olduğu vakit cezaları katlanmakta-
şeylerden
dır. Bu gerçeği şu hadis-i şeriflerde
bahsederken
“inşallah” demeli
mutlaka
görüyoruz;
8. Buhari, Edeb, 28
Şevval 1441
29
- Borç istediğinde varsa vermek, imkân
dahilinde
ihtiyaçlarını
gidermek - Sırlarını ve ayıplarını araştırmamak bilakis ayıplarını örtmek - Hastalandığında, cenazesi olduğunda, uzak bir yerden döndüğünde “Kişinin on kadın ile zina etmesi, komşusunun hanımı ile zina etmesinden, onun için daha iyidir. Kişinin on
vb.
durumlarda
ziyaret
etmek,
yanında olduğunu hissettirmek - Davetine icabet etmek
evden hırsızlık yapması, komşusunun
- Ara sıra onları davet etmek
evinden hırsızlık yapmasından onun
- Varsa yetimleri, onları himaye
için daha basittir” (9)
etmek
“Allah’a yemin ederim ki iman etmiş olmaz, Allah’a yemin ederim ki iman etmiş olmaz.” Resulü?
diye
Kim,
ey Allah’ın
sorulunca
şöyle
-
Karşılaştığı
vakit
güler
yüz
göstermek - Ondan kaynaklanan eziyetlere tahammül edip, sabretmek.
buyurdu: “Komşusu, vereceği sıkıntı-
Kısacası kendisine nasıl davranıl-
lardan yana emin olmayan kimse” (10)
masını istiyorsa, o şekilde muame-
-Hadis-i şerifte geçen “ikram etsin” ifadesi, değer vermek ve hakkını gözetmek gibi anlamlara da gelir. Komşuya ikram etmek ve hakkını vermek
için
yapılabilecek
bazı
hususlara bakacak olursak şunları
lede bulunmak. Bu
hususlar
uygulandığı
vakit
toplum huzuru hissedecek, insanların yaşamaktan bıktığı büyükşehirler, yaşanmaya değer yerler olacaktır inşallah.
sayabiliriz;
Komşuların Mertebeleri:
- Karşılaştığında selam vermek
Aşağıdaki
- Komşusu açken tok yatmamak
yapılacak iyiliklerin ulaştırılması-
- Eli ve diliyle onu incitmekten
nın sıralanışı açısından faydalıdır:
sakınmak
1- Müslüman ve akraba komşu: Böyle
- Onun evine penceresinden veya
bir komşunun komşuluk, Müslü-
kapısından izinsiz bakmamak
manlık ve akrabalık hakkı vardır.
9. Sahih hadistir, el-Elbâni, Sahihu’l-Câmi’, 4819 10. Buhari, Edeb, 31; VII, 78
Haziran 2020
30
sıralama
komşulara
2- Müslüman komşu: Böyle bir
ve huzur gözle görülür bir biçimde
komşunun komşuluk ve Müslü-
artar.
manlık hakkı vardır.
- Atalarımız misafire ikram edilekomşu:
cek şeylerin aile bütçesini daralt-
Böyle bir komşunun sadece komşu-
mayacağı anlayışını ortaya koymak
luk hakkı vardır.
için ‘Misafir kendi kısmetiyle gelir’
3-
Müslüman
olmayan
Bu sıralama Bezzar’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte geçmektedir. (11) Bu ifadeye göre Müslüman olmasa dahi, komşunun hakkının var olduğu ve kıyamet günü bu hakkını isteme ihtimali
olduğu
görülmektedir,
hadis-i şerifte geçtiği gibi; “Kıyamet günü birbirleriyle tartışacak ilk
demişlerdir. Kendi yemeyip misafirine yediren eli dar fakat gönlü geniş insanların, yeteri kadar ikram edemedim diye üzülmemesi için de ‘Misafir umduğunu değil bulduğunu yer’ demişlerdir.” (13) İslam'da misafirliğin bir müddeti ve hukuku vardır. Her Müslü-
hasımlar komşular olacaktır” (12)
man
3) Misafire ikram
yükümlüdür. Bu müddet içerisinde,
Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in
sahibi elinden gelen gayreti göste-
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden
rir. Eğer misafirlik üç günü geçerse
kişi, misafirine ikramda bulunsun”
ev sahibinin misafiri konuk etmesi
ifadesi emir kipiyle gelmiş olması
onun için bir sadaka niteliğinde-
hasebiyle,
ağırlamanın
dir. Ayrıca, ev sahibinin sıkılıp onu
emredilen, teşvik edilen bir ibadet
kapı dışarı edinceye kadar misafi-
olduğu anlaşılmaktadır.
rin kalışını uzatması helal değildir.
misafiri
kendisine
misafir
olarak
gelen kimseyi üç gün ağırlamakla misafirin rahat ettirilmesi için ev
Toplum olarak misafirin kıymetini biliyor olmamız, detaylı açıklama yapmamıza gerek bırakmamaktadır “Elhamdulillah” fakat detaya girmeden birkaç hususu hatırlatmamız faydalı olur kanaatindeyiz.
Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
bir
hadis-i şeriflerinde bu hususu şu şekilde dile getirmektedir: “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse misafirine ikram etsin. Misafirine bir gün bir gece ikram eder. Misafirlik ise üç gündür. Sonrası sadakadır. Ev sahibi
- Misafir eve bereket getirir; Misa-
sıkılıp kapı dışarı edinceye kadar
fir ağırlayan evde düzen, bereket
kalmak helâl değildir.” (14)
11. Bezzar, 1896 12. Ahmed, 4/151; Taberani, Kebir 1/852 hasen isnadla 13. İlyas Kaplan, Kırk Hadis Şerhi 14. Ebu Davud, Et’ime, 5; Buhârî, Edep, 85
Şevval 1441
31
Nezaketen, ikramda kusur edilmişse, özür dilenir; güler yüzle, yine beklendiği söylenir.
Atalarımız misafire ikram edilecek şeylerin aile bütçesini daraltmayacağı anlayışını ortaya koymak için ‘Misafir kendi kısmetiyle gelir’ demişlerdir. Kendi yemeyip misafirine yediren eli dar fakat gönlü geniş insanların, yeteri kadar ikram edemedim diye üzülmemesi için de ‘Misafir umduğunu değil bulduğunu yer’ demişlerdir.”
Misafirlik konusunda misafir olan kimsenin de hassas davranması, misafirlik sebebi bitince kendisini misafir eden kimseye teşekkürlerini bildirerek ayrılması icap eder. Ayrıca onu mağdur duruma sokmamaya gayret gösterir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
bu konuda şöyle
buyurmaktadır:
“Bir
Müslüma-
nın, Müslüman kardeşi yanında onu günaha
sokuncaya
kadar
kalması
helâl değildir”. Ashab; “Yâ Rasûlullah! Onu günaha nasıl sokar?” diye sorunca, Peygamber Efendimiz “Ağırlayacak bir şeyi bulunmayan bir kimsenin yanında kalmakla" buyur-
Misafir ağırlarken dikkat edilmesi gereken birtakım kurallar vardır. Misafire daima güler yüzlü davranmak, yanında başkaları veya ev halkı
muşlardır. (15)
Hadis-i şeriften çıkarılan bazı sonuçlar;
ile yavaş sesle fısıldaşmamak, evde-
1- İslam, ferdi ve toplumu dünya ve
kilerle tartışmaya girmemek, onlara
ahirette felaha ulaştıracak vesileleri
kızıp, bağırıp çağırmamak bunlar-
emreder.
dan
bazılarıdır.
davranışlar
Bunların
misafirin,
aksine
kendisinin
istenmediği kanaatine varmasına ve sıkıntıya düşmesine sebep olabilir. Ayrıca, misafire iş yaptırılmaz,
2- Kişi söylediklerine dikkat etmeli, her kelimesinin not edildiğini unutmamalı, söz vardır cennete ulaştırır, söz vardır cehenneme kavuşturur.
herhangi bir şey emredilmez; misa-
3- Komşu ve misafire yapılan ikram
firliği sona erip de gideceği zaman,
imandan kaynaklanırsa en güzel
kapıya kadar geçirilerek uğurlanır.
sevap vesilelerinden olur.
15. Riyazü’s Sâlihîn terc. II, 121
Haziran 2020
32
GÜNDEM ANALIZ Nedim Bal
“ALLAH’I ÖYLE ÇOK ZİKREDİN Kİ -TA Kİ İNSANLAR- SİZE DELİ DESİNLER” (Ahmet b. Hanbel, 3/68)
M
ayıs
ayının
haftası Ulu
son
Diyarbakır
cami
müda-
vimlerinden Ramazan Pişkin isimli manın
mazlum yüksek
bir
Müslü-
güvenlikli
akıl hastanesine yatırılması Türkiye’nin
gündemine
Kısaca Tanıyalım Ramazan Pişkin, Diyarbakırlı ve 43 yaşında. Küçük yaşlardan beri İslam’ı araştırıp dini kitaplar okuyan ve kendini İslam’a
adamış
bir
kimse.
Kendi ifadesiyle 28 yıldır ilmi kitaplar
okuyarak
kendini
oturdu. Türkiye’nin her yerin-
yetiştirmeye gayret eden bir
den ve farklı kesimlerden bu
mümin.
olay karşısında tepkiler ortaya
Diyarbakırlıların
koyuldu. Herkes gibi biz de bu
Hoca” diye andığı bu zat Ulu
olayın arka planını aydınlat-
Cami’ye gelen yerli ve yabancı
maya çalıştık.
turistlere İslam’ı tebliğ etmeyi
“Ramazan
Şevval 1441
33
kendine görev edinmiş bir davetçi. Ulu Cami’nin yanında tek odalı bir yerde yaşıyor ve gününün çoğunluğunu caminin avlusunda geçiriyor. Daha önceleri mahallelerde çocuklara İslami dersler veren, insanlara kitaplar dağıtıp okumaya teşvik eden son 6 yıldır da Ulu Cami civarında tebliğ faaliyetleri yapan Allah yolunun yolcusu bir davetçi.
Zulme Gelen Tepkiler Halkımızın, Diyarbakırlı Ramazan’ın anlattıklarına ve görüşlerine birebir katılmasalar bile derdi Allah olan, derdi Allah’a ve onun dinine çağırmak olan bir davetçinin uğradığı zulüm karşısında sessiz kalmayıp dirayet göstermesi, bu zulmün ortadan kalkması için yetkilileri en yüksek tondan uyarması Müslümanların geleceği adına çok sevindirici bir gelişme. Çünkü yaşadığımız dönemin en büyük sorunlarından biri, olaylara adalet ve hakkaniyet penceresinden değil maalesef taraf olduğumuz partinin, cemaatin, grubun, kuruluşun menfaatleri penceresinden bakmamız. Bu imani hastalığın bir nebze olsun terk edilmişliğini görmek gelecek adına hepimizi umutlandırmıştır. Bu olayda olduğu gibi her olayda da zulmü kim yaparsa yapsın zalimden yana değil mazlumdan yana olmalıyız. “Zulüm nerden ve kimden gelirse gelsin, zalime karşı mazlumdan yana olmak” sadece parti mitinglerinde attığımız veya
Haziran 2020
34
canlı yayınlarda söylediğimiz bir slogan olmamalı. Biz “Kızım Fatıma da hırsızlık yapsa elini keserdim” diyen adalet sahibi bir peygamberin ümmetiyiz. Tüm bunlarla beraber aslında bütün bu saçmalıkların, zulümlerin ana sebebi muhafazakâr bir iktidar döneminde çoğunluğu Müslüman bir topluma dayatılan İstanbul Sözleşmesi’dir.
Nedir Bu İstanbul Sözleşmesi ve Binlerce Mağduriyetin Asıl Sebebi? Tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan İstanbul Sözleşmesi, imzaya açılmasından sonra onay için TBMM Genel Kurulu'na sunuldu ve 14 Mart 2012 tarihinde istisnasız tüm partilerin oybirliğiyle 246 kabul ve sıfır ret oyuyla Meclis'te onaylandı. Avrupa’nın bu sözleşmeyi özellikle Türkiye’ye dayatmasının ve üstüne üstlük sözleşmeye uyulup uyulmadığını tespit emek için rutin gözlemler yapmasının sebebi; kendi toplumlarında yaşanan ahlaksızlığın ve çürümüş aile yapısının bu topraklarda da hâkim kılınması. Müslümanların dünya hakimiyeti kurmalarının önünü açan ve yeni bir çağın başlangıcının sembolü olan İstanbul’un adını, aile yapısını yıkan, ahlaksızlığı ve sapıklığı meşrulaştıran bir sözleşmeye isim olarak vermek de ayrı bir garabettir. Bu fesat
sözleşmeye İstanbul adının verilmesi her şeyden önce Peygamber efendimizin müjdesine nail olabilmek ve tevhid sancağının bu topraklarda dalgalanması uğruna şehit olmuş Müslüman dedelerimizin kemiklerini sızlatacaktır. Bu sözleşme haçlı ruhunu ve ahlakını Müslüman topraklarda hâkim kılmak için dayatılmış bir sözleşmedir. Dolayısıyla bu sözleşmeyi İstanbul olarak değil olsa olsa “Konstantinopolis Sözleşmesi” olarak anmak ve bu isimle gündemde tutmak daha doğrudur. Yaratan ve yaşatan Yüce Allah’ın hükümlerinin terkedilip yerine batının kokuşmuş gayri İslami hükümlerinin Müslüman topluma dayatılması ve uygulanması, Diyarbakırlı Ramazan kardeşimizin de binlerce insanın da şu an hapiste suçsuz yere yatıyor olmasının sebebidir. İstanbul Sözleşmesi’nin her ne kadar kadın ve çocuk haklarını korumaya yönelik olduğu iddia edilse de eşcinselliği meşrulaştıran, kadını putlaştıran, binlerce aileyi dağıtan anlaşma olduğu açıktır. Hatta bu sözleşme ülkelerin bekasına yöneltilmiş en büyük tehditlerden biridir.
Sonuç Olarak Hiç kimsenin düşünmediği bir zamanda, nübüvvetin Mekke döneminde, etki alanı az, bir avuç insanın seslerinin bütün dünyaya nasıl yayılacağı sorulmuştur. Ama Allah azze ve celle bu şartlar altında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e müjde vermiştir. Aklın almayacağı bir yol ile Allah
bu vaadini, düşmanlarımızın eliyle gerçekleştirmiştir. Mekke’deki kafirler Mekke’ye gelen herkese, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i kötülemeye çalıştılar. Lakin bunun sonucu olarak karalamaya çalıştıkları isim ve daveti bütün kabilelere yayıldı.
azze ve celle
Diyarbakırlı Ramazan kardeşimizin davetine düşman olanlar da onun sesini kesmek istediler. Onun sırtını dayayabileceği bir dayısı, bir makamı, hatırlı kişileri hatta cemaati bile yoktu. Diyarbakır Ulu Camii’nin bir köşesinde tek odalı bir yerde yaşayan garibandı. Yani kolay lokmaydı. Ama Allah azze ve celle’nin muradı farklı tecelli etti. Çünkü onun dostu, velisi Allah’tı ve o sırtını alemlerin Rabbine yaslayan muttaki bir kuldu. Eli öpülesi Ramazan kardeşimizi kimse pek tanımazdı, sohbetlerini kimse pek bilmezdi. Onun sesini, sözünü, tebliğini yok etmek isteyenler onun tevhidî mesajlarının tüm Türkiye’ye yayılmasına ve milyonlarca insanın bundan haberdar olmasına istemeden de olsa vesile oldular. Onlar başka bir şey murat etti ama alemlerin Rabbi olan Allah ise bambaşka bir şey murat etti. Allah’ın takdiri onların hilelerine galip geldi. Hakkı duyurma hususunda çırpınıp duran ve bu yolun delisi olan Ramazan kardeşimiz muradına erdi. Milyonlarca insana tevhidî davetini duyurdu. Elhamdulillahi Rabbil alemin…
Şevval 1441
35
İSLAM İDARECİLERİMİZİN ALTIN TARİHİ Cihan Malay
DÖRDÜNCÜ RAŞİD HALİFE
HZ. ALİ r.a’nın YÖNETİM ANLAYIŞI Halife Seçilmesi İslam kapısının
İlk raşid halife Hz. Ebubekir,
tarihinde
fitne
kırıldığı
olay
olarak değerlendirilen Hz. Osman’ın hilafet görevinde bulunduğu sırada şehit edilmesi, bütün Müslümanları derinden etkilemiştir. İslam
ardından gelen raşid halifeler Hz. Ömer ve Hz. Osman radıyallahu
rinde
dönemle-
anhum
önemli
yer alan Ali
vazifelerde radıyallahu anh,
bütün Müslümanları üzen elim hadise Hz. Osman’ın İslam
devletinin
merkezi
devletinin gücünü zayıflat-
olan Medine’de isyancı ve
mayı hedef edinen kimseler,
gayesi
bununla büyük bir fitneyi
zarar vermek olan isyancılar
Müslümanlar
tarafından
arasında
İslam
toplumuna
şehit
edilme-
meydana getirmeyi başar-
sinin ardından Medine’de
mışlardır.
bulunan sahabe tarafından
Haziran 2020
36
hilafete layık görüldü. Ona gelen
Bir: İlk iş, Hz. Osman’ı şehit eden
topluluğa “Osman yerde katledilmiş
canilere kısas uygulamak olmalıdır.
yatarken ve henüz defnedilmemişken biat almaktan Allah’tan haya ederim” diyerek karşılık verdi.
İki: İlk yapılması gereken Müslümanları
birleştirmeye,
kalplerini
birbirine
ısındırmaya,
neredeyse
Meydana gelen şaşkınlık ve ortaya
kaybolma noktasına gelen güven
çıkan kötü durumdan kurtulma
ortamını tekrar tesis etmeye çalış-
adına Medine’de bulunan Ensar ve
maktır. Bundan sonra o canilere
Muhacir’den oluşan topluluk, Hz.
kısas uygulaması gündeme gelme-
Osman’ın defninden sonra gide-
lidir. Çünkü bu iş ince ve titiz bir
rek oluşan bu kötü atmosferin
tahkikata muhtaçtır. Katiller şahıs
sonlanması için Hz. Ali’den hilafete
olarak bilinmemekle birlikte bir
geçmesini istediler. Hz. Ömer’in
kısmı da halifenin öldürülmesinin
hilafet için geride tercih edilecek
ardından Medine’den kaçtılar. Bu
kimselerden biri olarak önerdiği
görüş çoğunluğun görüşüydü. (1)
Hz. Ali, hilafete gelmede çekimser davransa da oluşan kaos durumunda Müslümanların uğrayacağı daha büyük zararın önüne geçmek ve
Müslümanlara
sağlayacağı
büyük fayda için bu görevi kabul etti. Mescide gitti ve kendisine toplu biatte bulunuldu.
Daha önceki halife arkadaşlarının tecrübelerini
ve
izledikleri
yolu
kendine rehber edinerek yolu koyulan Hz. Ali’nin böyle bir dönemde hilafete gelmesi, birçok zorluğu göğüslemeyi beraberinde gerektiriyordu. Nitekim öyle de oldu. Hilafet süresi çoğunlukla İslam devletinin
Biat alınmasının ardından Müslü-
iç meselelerinin halliyle geçmiş, çok
manlar
az fetihlerde bulunulmuştur.
arasında
yeni
bir
kriz
başladı. Bu kriz Hz. Osman’ın katillerine karşı tavırda kendini gösterdi. Bütün
sahabiler,
Medine’nin
hürmetini çiğnemeye ve halifenin
Bu Dönemde Yaşanan Olaylar - Cemel Vakası
kanını dökmeye cüret edenlerin
Hz. Osman’ın katillerinin bulun-
peşlerinin
konu-
masını gaye edinen Hz. Aişe, Zübe-
sunda müttefiktiler. Ancak görüşleri
yir b. Avvam ve Talha b. Ubeydullah
bu işin zamanlaması ve takip edil-
radıyallahu anhum’un
mesi gereken yol noktasında ayrıldı.
duğu topluluk, Hz. Ali’nin hilafeti-
Burada iki bakış ortaya çıktı:
nin üzerinden dört ay geçmesinin
bırakılmaması
içerisinde bulun-
1. Muhammed b. İbrahim b. Salih Eba’l-Hayl, Dört Halife, Nebevî Hayat Yayınları, I. Baskı, s.426.
Şevval 1441
37
ardından katillerin bulunması ve bir
Basra’ya ulaşan Hz. Ali ve berabe-
an önce cezalandırılması gerekti-
rindeki ordunun gayesi, savaşmak
ğine inanarak Basra’ya doğru hare-
olmadığı gibi bilakis güçlenerek
ket etti. Amaçları Müslümanların
Hz. Osman’ın katillerinin üzerine
arasını ıslah etmek, ardından bir
yürümekti.
ordu kurarak Hz. Ali’ye yardımda
anlaşılan
bulunmak ve katilleri cezalandır-
gece Hz. Osman’ın katilleri, hayat-
maktı. Zira Hz. Ali’nin elinde onları
ları boyunca geçirecekleri en kötü
cezalandırarak güçlü bir ordu olma-
geceyi geçirdiler. Artık sona geldik-
ması yanında, içerisinde de olaya
lerini anladılar. Nihayetinde gizlice
karışanların olduğu bir topluluk
savaş başlatmaya karar verdiler. (3)
bulunduğu belirtiliyordu.
(2)
İki taraf arasında
sulhun
gerçekleşeceği
Fitne ateşinin sönmesinin ardın-
Basra’ya ulaşıldığında içerisinde Hz.
dan
Aişe, Zübeyir b. Avvam ve Talha b.
kendi üzerine geleceğinin farkında
Ubeydullah’ın
topluluğun
ve bilincinde olan fitneciler, oluşan
yaptığı saldırı sonucu Hz. Osman’ın
kaos ortamının sonlanmaması için
katline iştirak edenlerin ve katle
her iki tarafın çadırlarına geceden
katılanların hemen hemen tamamı
saldırdılar. Her iki tarafın kendini
öldürülmüş, geride çok az kimse
savunmasıyla da Hz. Aişe’nin deve
kalmıştır.
üzerinde
olduğu
Bu olay, Hz. Ali’nin devlet merkezini Medine’den Kûfe’ye almak üzere yola çıktığı bir zamanda gerçekleşti. Kûfe yolundan ayrılarak durumu incelemek üzere Basra’ya yönelen Hz. Ali, oraya varmadan onlara
güçlenen
İslam
ordusunun
bulunması
nedeniyle
Cemel Vakası olarak adlandırılan ve yaklaşık yarım gün yaşanacak bu olay gerçekleşti. Olayın fitnecilere rağmen bu kadar kısa sürmesi, her iki tarafında kan dökülmemesi için gösterdikleri gayretten kaynaklanır.
Ka’ka b. Amr radıyallahu anh’ı gönderdi.
Hz. Aişe’nin Basra Kadısı Ka’b b.
Hz. Aişe, Zübeyir b. Avvam ve Talha
Sur’a bir mushaf vererek savaşın
b. Ubeydullah ile görüştükten sonra
sonlandırılması
onların olayın bu durumu varacak
fitneciler onu öldürdüler. Hatta Hz.
kadar büyüyeceğini ön göremedik-
Aişe’nin üzerindeki deveye saldı-
lerini Hz. Ali’ye bildirdi. Bu durum
rarak onu öldürmeyi hedefledi-
onların Hz. Ali’ye karşı savaşmak
lerse de bu emellerinde başarı elde
niyetiyle yola koyulduğu iddiasını
edemediler. Hz. Ali’nin, ordusunda
yalanlamaktadır.
güvendiği kimselere Hz. Aişe’nin
2. İbn Hazm, el-Fasl fi’l-Mine’l ve’n-Nihel, c.IV, s.238-239. 3. Salih Eba’l-Hayl, s.437.
Haziran 2020
38
istemesi
üzerine
korunaklı bir şekilde yanına getiril-
Ali, Haricilerle meşgul olunca da bir
mesini emretmesi ve getirilmesiyle
karara bağlanılamadı.
de olay sona ermiştir.
Sahabenin büyük bir bölümünün bu
Olayın fitneciler sebebiyle gerçek-
fitne ortamından mümkün oldu-
leştiğinde
ğunca
neredeyse
âlimler
arasında icmâ olduğu söylenmiştir. Hz. Ali’nin oğlu Hasan’a şöyle dediği aktarılır: “Hasan! Bunlar yaşanmadan yirmi yıl önce ölmüş olmayı isterdim.” (4)
- Sıffin Savaşı ve Hakem Olayı Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde Şam Valiliği yapan, aynı zamanda amcaoğlu Hz. Osman’ın katillerinin bir an önce cezalandırılması gerektiğini savunan ve sonrasında biat edeceğini söyleyen Muaviye radıyallahu anh ile gerçekleşen Sıffin Savaşı, Cemel Vakası’ndan birkaç ay sonra yaşandı. İki taraf arasında gidip-gelen elçiler ve mektuplaşmaların olumlu sonuç vermemesi üzerine iki ordu karşılıklı kısa süren çatışmaların ardından üç gün sürecek büyük savaşa girdi. Hz. Ali’nin zafere yaklaştığı sırada Hz. Muaviye tarafından Allah’ın kitabının hakem olması teklif edildi. Hz. Ali’den de kabul görmesi üzerine
kaçındığını
Muhammed b. Sirin
görmekteyiz. rahimehullah
şöyle
diyor: “Fitne koptuğunda Rasûlullah’ın
sallallahu aleyhi ve sellem’in
asha-
bının sayısı on binlere varıyordu. Buna bulaşanlar ise yüze hatta otuza ulaşmamıştı.” (5) Meselenin
başından
anlaşılacağı
üzere Hz. Muaviye’nin Hz. Ali’ye biati geciktirmesi, kimi tarihçilerin ve sahabe hakkında yanlış inanca sahip kimselerin zannettiği gibi hilafet meselesi değildir. Mesele Hz. Osman’ın katillerinin teslim edilmesidir. Hz. Ali bunun için zaman gerektiğini belittiyse de Hz. Muaviye bu meselenin biat edilmeden halledilmesi kanaatindeydi. (6) Mesele ile ilgili aktarılan şu rivayet, bizlere ihtilaf anındaki Müslümanın davranışını öğretmektedir. Hz. Ali ile yaşadıkları ihtilafı bir fırsat olarak gören
Rum
İmparatoru,
Müslü-
manların bulunduğu toprakları ele geçirmek adına heveslendiğinde Hz. Muaviye ona şöyle bir mektup yazdı:
her iki taraftan temsilciler seçile-
“Vallahi, ey mel’un! Eğer giriştiğin
rek bu durumun sonra erdirilmesi
bu harekata son verip geri dönmez-
ve karara bağlanması istendi. Hz.
sen, amcaoğlu ile ittifak eder, seni
4. İbn Ebi Şeybe, Musannef, c.7, s.546, Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.9, s.150. 5. İbn Kesir, Halifetu Ali, s.84. 6. Ali Muhammed Sallâbî, IV. Halife: Hz. Ali (r.a) Hayatı, Şahsiyeti ve Dönemi, Ravza Yayınları, s.218.
Şevval 1441
39
bütün ülkenden çıkarır, sonra da
onlar için üç şart öne sürdü: “Haram
bütün genişliğine rağmen yeryü-
olan bir cana kıymamak, insanların
zünü sana dar ederim.” Mektubu
yollarını kesmemek, anlaşmalara
alan Rum İmparatoru geri çekildi ve
ihanet etmemek.” Bu şartların ihlal
barışı sürdüreceğini söyledi.
edilmesi durumunda da kendilerine
(7)
Sıffin Savaşı Müslümanlar arasında gerçekleşen en acayip vakalardan biridir. Onlar kardeştiler. Birlikte su
savaş açacağını haber verdi. Bu üç şart, Hz. Ali’nin fıkhının genişliğini göstermektedir. Zira üçü de ihlal
almaya gidiyor, birlikte su çekiyor-
edilmiştir.
lardı. O kalabalıkta kimse kimseyi
Döneminde yaşadığı olaylar karşı-
incitmiyordu.
sında
birlikte
Savaş
yaşıyorlardı.
durduğunda Birbirinin
çadırına girip çıkıyorlardı. Namaz vakti girdiğinde edası için savaşı durduruyorlardı. (8)
- Nahrevan Savaşı
ıslahı
önceleyen
ve
kan
dökmeden kaçınmayı şiar edinen Hz.
Ali,
kendinden
olmayanları
öldürmeyi sürdüren bu topluluktan her seferinde katilleri istediyse de “Hepimiz katiliz, hepimiz onların da sizin de kanınızı helal görüyo-
İki taraf arasında müzakerelerin
ruz” sözlerini söylediler. (9)
sürdüğü sırada Hz. Ali’nin ordu-
Halkı ve sahabenin önde gelenlerini
sundan bir kısım “Hüküm ancak Allah’ındır” sözünü dillerine dolayarak, bu konuda hakem/temsilci seçimine gidilmesinin yanlışlığını öne sürdü ve Hz. Ali’nin ordusundan Sıffin dönüşünde ayrıldı. “Hariciler” olarak adlandırılan bu grup, Harûra’yı kendilerine merkez tayin ederek burada toplandı.
tekfir etmeyi, birçok insanı haksız yere
öldürmeleri
ve
mallarını
yağmalamayı sürdürmeleri üzerine Hz. Ali onlar üzerine 68.000 kişilik ordu gönderdi. Savaş öncesinde de yollarından döndürmeyi sürdüren Hz. Ali, bu konuda da başarı elde etmiş ve çok az bir kısmın (1800 vey a 2800) savaşı tercih etmesi üzerine
Hz. Ali’nin ordusunda büyük bir
iki ordu Nehrevan’da savaşa tutuş-
gedik açan bu topluluğa Hz. Ali,
tular. Kısa sürede sona eren savaş
yanlışlarından dönmeleri için elçi-
sonucunda çoğunluğu öldürüldü.
ler gönderdi. Yarısı döndüyse de kalan kısmı hatasında ısrar edince, 7. İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 8/122. 8. Sallâbî, s.542-543. 9. Taberî, Tarih, c.V, s.83.
Haziran 2020
40
- Aşırı Gruplara Müdahale Hz.
Ali’nin
hilafeti
eşyaları taşıma teklifinde bulunan döneminde
bir kimseye “Aile babasının taşıması
ortaya atılan, Hz. Ali’nin diğer hali-
evladır” diyerek karşılık verir. (10)
felerden üstün olduğu, daha önceki
Hz.
halifelerin zorla hilafeti ele geçirdiği, daha ileri giderek onun ilah derecesinde bir mertebede olduğunu ileri sürenlere karşı da bir mücadele içerisinde olmuştur.
Osman’ın
çarşı
pazarı
dolaşarak,
insanlara takvalı olmalarını, dürüst alış-veriş yapmalarını, yetim hakkı yemekten ve yeminden kaçınmayı, fiyatlarda dengeli olunmasını ve aldatmadan kaçınmalarını emrediyordu. (11)
- Karışıklıkları Önlemesi Hz.
Ali
şehit
edilmesi-
nin ardından karışıklık çıkarma peşinde olan bazı bölgelerde Hz. Ali tekrar otoriteyi sağlamıştır. Pers ve Horasan topraklarında meydana gelen ayaklanmaları sonlandırması
Kendinden önceki raşid halifeler gibi istişareyi önemsedi. Nitekim şöyle dediği aktarılmıştır: “İstişare hidayetin ta kendisidir. Kendi görüşüyle hareket eden kişi kendini tehlikeye atmış demektir.” (12)
ve otoriteyi tekrar tesis etmesi bu
Vali denetimde kendinden önceki
durumun göstergesidir.
halifeleri izledi. Eşter en-Nehâyi’yi Yemen’e vali tayin ettiğinde ona
- İdare Şekli
şöyle dedi: “Yardımcılarının işlerini
Hz. Ali şehid edilinceye kadar bütün
takip et. Onları iş bilen seçkin kişiler
hayatında Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve
arasından seç, iltimasta bulunma.
yaşayışını örnek almış bir
İstişare etmeksizin keyfi hareketler
sellem’in
kişidir. Hilafette bulunduğu sürede mütevazi yaşamı düstur edinen Hz. Ali, bir eşeğe binerek halk arasında
yapmak ve iltimas geçmek, zulüm ve hıyanetin şubeleridir. Bunlar insanlara zarar verir. İşler düzgün gitmez...” (13)
korumasız bir şekilde dolaşmış-
Yöneticilerinden
birine
yazdığı
tır. Ömrünün sonlarına doğru bazı
mektupta da şu nasihatlerde bulu-
insanlar suikasta uğrayabileceğini
nur: “Bil ki vatandaşlar tabaka
dile getirse de korumasız bir şekilde
tabakadır. Bu tabakaların her biri
hayatını sürdürür. Çarşıdan aldığı
diğerine muhtaçtır...
10. İbn Kesir, a.g.e, s.27. 11. Sallâbî, s.304-305. 12. Maverdî, Edebu’d-Dünya ve’d-Din, s.89. 13. Sallâbî, s.264.
Şevval 1441
41
kaybetmesi bulduğu
bir
kalkanın
olduğunu
Eşter en-Nehâyi’yi Yemen’e vali tayin ettiğinde ona şöyle dedi: “Yardımcılarının işlerini takip et. Onları iş bilen seçkin kişiler arasından seç, iltimasta bulunma. İstişare etmeksizin keyfi hareketler yapmak ve iltimas geçmek, zulüm ve hıyanetin şubeleridir. Bunlar insanlara zarar verir. İşler düzgün gitmez..."
ve
Yahudi’nin
kendisine
söylemesi
ait
üzerine
mahkemelik duruma gelen bir halifenin olması, Hz. Ali’nin gözünde adaletin ne kadar değerli olduğunu bize öğretmektedir. (15)
- Şehid Edilişi Rasûlullah
sallallahu
aleyhi
ve
sellem
yanında Ebubekir, Ömer, Osman, Talha ve Zübeyir ile Hira Dağı üzerinde
olduğu
bir
gün
sallandı.
Bunun
üzerine
dağ şöyle
buyurdu: “Sakin ol ey Hira! Üzerinde nebi, sıddık ve şehitten başkası yok.” (16) İşte o gün geldi çattı. Cesurluğu tarihe mal olmuş, savaşların cengaveri olan Hz. Ali’nin
Tüccâr ve sanatkârlara iyi davran. Şehirde olanlara, mal getirip götürenlere ve çalışıp didinenlere... Onlar insanların gidip getirmesi imkânsız olan yerlerden malları alır gelirler... Bununla beraber bil ki onlarda müthiş bir cimrilik, stokçuluk ve satıcılar üzerinde müthiş bir tahakküm kurma hastalığı vardır... Satışlar hakkaniyetli olsun. Kullanılan teraziler ve fiyatlar her iki tarafa da zarar vermesin. Stokçuluk yapanı cezalandır ancak ceza vermede aşırı gitme.” (14)
Haricîlere verdiği unutulmaz darbe,
Adalet, raşid halifelerin olmazsa olmazı idi. Hz. Ali’nin kalkanını
ise Hz. Ali’nin şehadetinden sonra
14. Sallâbî, s.421. 15. Sallâbî, s.265. 16. Müslim, 1880.
Haziran 2020
42
onları suikast ile Hz. Ali’yi şehit etme planına götürdü. Başta Hz. Ali olmak üzere Muaviye ve Amr b. As radıyallahu anhuma’yı
şehit etmek üzere
bir sabah namazı vakti karanlığından istifade ederek suikasta giriştiler. Amr b. As hastalığından dolayı namaza gelemediğinden suikasttan kurtuldu. Muaviye ise yaralandı. Hz. Ali ise suikast sonucu Ramazan ayının 17. günü bir cuma gecesi meşhur olan görüşe göre 63 yaşında şehit oldu. Kûfe’de defnedildi. Katili öldürüldü.
OSMANLI SONRASI İSLAM DÜNYASI Muhammed Eyüp
Dünden Bugüne Bosna Hersek
B
osna Hersek, İslam’ın batı serhaddi ve Müslümanların yakın tarihte yaşadığı
en büyük elemlerin ve katliamların merkezlerinden biri.
Bosna’nın İslam’a kavuşması Bosna, İslam ülkeleri arasında İslamiyet ile en geç tanışan bölgelerden biri niteliğinde. İslamiyet öncesi yıllarda da çevresindeki
Avrupa’daki tek İslam ülkesi olan
diğer
Bosna, İslam beldeleri arasında
bir özellik arz eden Bosna, diğer
Osmanlı
Hristiyan
şekilde
mirasının hissedildiği
en
yoğun
toprakla-
topluluklardan topluluklarla
ayrışmış uyum
sağlayamadı.
rın başlıcalarından. Bu özelli-
Hristiyanlığın Doğu ve Batı kili-
ğiyle Bosna, geçmişten bugüne
selerine, Ortodoks ve Katolik
gerek Türkiye’deki Müslümanlar
inançlarına ayrıldığı 1054 yılında
gerekse tüm İslam dünyası için
Bosna, tam da iki inancın etki
büyük bir öneme haiz.
sınırlarının arasında yer aldı.
Şevval 1441
43
12. asırdan 15. asra kadar hüküm süren Bosna Krallığı’nın son yılları ise iç çatışmalar ve dış işgallerle geçecekti.
İslam dini Bosna'ya ilk defa 1380 yılında, bölgeye ulaşan Osmanlı orduları eliyle geldi. Bosna'nın bölgedeki diğer güçlerle birlikte hareket ederek Osmanlı'ya karşı savaş için gönderdiği ordular birbiri ardına başarısız olacaktı.
İslam dini Bosna'ya ilk defa 1380 yılında, bölgeye ulaşan Osmanlı orduları
eliyle
geldi.
Bosna'nın
bölgedeki diğer güçlerle birlikte hareket ederek Osmanlı'ya karşı savaş için gönderdiği ordular birbiri ardına başarısız olacaktı.
Osmanlı Bosnası Osmanlı ilerleyen yıllarda Bosna’da fetihlere devam etti. 1448 yılında Bosna’nın orta kesimleri kontrol altına
alınırken,
İstanbul
Fatihi
Bu açıdan sosyolojik problemlerin
Sultan Mehmet’in orduları 1463
de baş gösterdiği bölgede, her iki
senesinde
inancı da benimsemeyen Bogomil
yakınını fethetti. Bosna 1482 yılında
inancı mensuplarının etkinliği de
tamamen Osmanlı kontrolüne girdi.
bulunuyordu. Geçen
yıllar
tamamına
Osmanlı, Bosna’da önemli sosyal içerisinde
Bosna,
batıda Katolik Hırvatlar, doğuda ise Ortodoks Slavlar-Sırplar ile çevrelenecekti.
Bosna’nın
İslam
ile
tanıştıkları
döneme kadar Boşnaklar, Slavların ve Hırvatların etkisinde kaldı. Bosna’nın toprakları yıllar içerisinde dış dünyadan coğrafi olarak izole bir görünüm arz etti. Bosna’da oluşan
ve kültürel faaliyetler yürütürken bölge, Balkanlarda İslam dininin kültürel merkezlerinden biri halini alacaktı. Balkanlardaki diğer bölgelerden ayrı olarak Bosna halkı, Anadolu’dan
iskân
politikasıyla
bölgeye yerleştirilen Müslümanlar değil, bölgenin kendi halkıydı.
bağımsız kilise, diğer Hristiyanlarca
Boşnaklar fetihten sonra yakla-
aforoz edilirken, Boşnak halkı ile
şık 100 yıl içerisinde tamamen
kendisini çevreleyen diğer toprak-
İslam dinini benimserken, Osmanlı
larda yaşayan halkların arasındaki
kültürü de Bosna’da derin bir şekilde
sosyal ve kültürel ayrım derinleşti.
kök saldı.
Haziran 2020
44
Bosna aynı zamanda Osmanlı için
bırakıldı. Özerk bir yapı arz eden
bir ‘ribat’ noktası olacaktı. Yıllarca
topraklar bir süre sonra tamamen
Almanlara, Venediklilere, Macar-
ülkeye bağlanacaktı.
lara, Avusturya’ya yönelik harplerde Bosna ileri bir karakol hüviyetindeydi.
1. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle, mağlup tarafta olan Avusturya-Macaristan Bosna’yı kaybetti. Bosna
Bosna’da imar faaliyetleri, idari ve
1918 yılında, daha sonra Yugoslav
askerî faaliyetler de bu ölçüde iler-
Krallığı adını alacak Sırp, Hırvat ve
ledi. Osmanlı’nın elinden çıkacağı
Sloven Krallığı’na bırakıldı. Krallığı
yıllara dek Bosna’da canlı bir İslami
Sırplar yönetiyordu. Bu süreçte ülke,
ve kültürel hayat devam etti.
yoğun şekilde Hırvatların ve Sırp-
Bosna’nın İslam Hakimiyetinden Çıkması II. Mahmud devrindeki reformlar ve yeniçerilik kurumunun kaldırılması,
Bosna’daki
yeniçerilerin
ların etkisi altına girmeye başladı. 1910
yılında
ülkedeki
toprakla-
rın %91’inden fazlası Müslüman Boşnakların
kontrolündeyken
bu
oran günden güne azalarak günümüzde %50’nin altına indi.
Bölgede
2. Dünya Savaşı esnasında Bosna
çıkan isyanlar bastırılsa da süreç
toprakları, tüm Yugoslav Krallığı ile
Bosna’yı daha da zayıflattı. İlerle-
birlikte Nazi Almanyası tarafından
yen yıllarda Osmanlı günden güne
işgal edildi. Bu dönemde bölgedeki
zayıflarken,
Avusturya
Ortodoks Sırplar, Nazi yönetiminin
ve Rusya’nın etkisiyle, Hristiyan
hedefindeydi. Sırplar, bu yıllardan
nüfus güç kazandı ve Müslüman
itibaren Müslümanlara yönelik katli-
Boşnaklar günden güne güçsüzle-
amlara imza atacak Çetnik hare-
şip dünyadan izole oldu. Yaşanan
ketini kurmaya başladı. Bu süreçte
savaşlar ve iç karışıklıklarla Bosna
Çetnikler
artık zamanla Osmanlı’nın elinden
karşı sistemli bir katliama girişti,
fiilen çıkma sürecine girdi.
yıllar içerisinde 30 binden fazla
tepkisine
yol
açacaktı.
bölgede
1875’te Hersek’te Sırpların başlattığı isyan, bu isyanın ardından başlayan savaşlar ve krizler, 1878
Müslüman
Boşnaklara
Müslüman sivil katledildi.
Komünist Yönetim Devri
yılında yapılan Berlin Anlaşması
Yugoslavlar, bu dönemde düzensiz
ile Bosna’yı İslam hakimiyetinden
birlikler halinde Hırvat Josip Broz
koparacaktı.
Tito liderliğinde organize olmaya
Bosna
Yapılan
savaşsız
ya-Macaristan
anlaşmayla
olarak
Avustur-
başladı. Bu komünist yapılanma
İmparatorluğu’na
süreç içerisinde ABD, İngiltere ve
Şevval 1441
45
Ülkeyi oluşturan etnik ve dini gruplar kendi içlerinde organize olmaya başlarken, ayrılık yanlısı hareketler de güç kazandı. Müslüman Boşnak
1992-1995 yılları arasında Bosna'da yaşanan savaşta on binlerce Müslüman sivil, Sırp ve Hırvat haçlı güçlerince katledildi.
lider Aliya İzzetbegoviç de Müslümanların hakları için siyasi çalışmalarına hız verdi. 1990’lı yılların başlarında bölgede birbiri ardına etnik temelli devletler ilan edildi ve Yugoslavya fiilen parçalanarak
dağıldı.
Ancak
bu
dağılma süreci, oldukça kanlı iç savaşlara kapı aralayacaktı. Müslüman Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar Fransa gibi güçlerce Nazi Almanya-
arasındaki kanlı çatışmalar, özel-
sı’na karşı desteklendi.
likle Bosna’da ciddi kayıplara ve
Nazi Almanyası mağlup edildikten
yıkıma yol açtı.
sonra, 1946 yılında, Balkanlarda
Bosna 3 Mart 1992 tarihinde bağım-
büyük bir güç teşkil edecek Yugos-
sızlığını ilan ederken, Sırp milisler
lavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti
ve Sırp ordusu, bunların yanı sıra
kuruldu.
Hırvat güçlerin saldırıları başladı.
Bu yönetim ülkedeki Müslümanlara büyük bir baskı uygulamaya başladı. Dini pratikler yasaklanırken, İslami kurumlar kapatıldı. 60’lı yılların ardından politikalarda kısmi bir gevşeme yaşandı. Ülkedeki Müslümanlar 1990’lı yıllara dek resmî olarak “Müslüman” adıyla anılırken
Her iki taraf da bölge ve dünya ülkelerince
destekleniyordu.
Müslü-
man Boşnaklara yönelik destek ise oldukça cılızdı ve Bosna’ya saldıran haçlı çetelerin aldığı destekle kıyaslanamayacak derecede azdı.
Bosna Savaşı
artık “Boşnak” olarak anılmaya
1992-1995 yılları arasında Bosna’da
başlayacaktı.
yaşanan savaşta on binlerce Müslü-
1980’li yılların ardından kötüleşen ekonomik durum ve dış baskılarla
man sivil, Sırp ve Hırvat haçlı güçlerince katledildi.
Yugoslavya çöküş dönemine girdi.
Avrupa’nın
1980’de Tito’nun ölümüyle ülkedeki
lik Birleşmiş Milletler güçlerinin
iç ayrılıklar yoğunlaştı.
gözetimi
Haziran 2020
46
ortasında,
altında
üste-
gerçekleştirilen
katliamlarda, Müslümanlar büyük
bırakıldığı bir anlaşmadır. Bosna’da
yaralar aldı. On binlerce Müslü-
katliamlar gerçekleştiren isimler-
man yerlerinden edildi, binlerce
den hiçbiri gerçek bir ceza almamış,
Müslüman kadın tecavüze uğradı.
üstelik
Savaşta
hakları da kısıtlanmıştır.
katledilen
Müslüman-
lar toplu mezarlara gömülürken,
Bosna’da
Müslümanların
çoğunun cesetleri dahi bulunamadı.
Anlaşmayla Bosna topraklarında üçlü
Bugün halen Bosna topraklarından,
bir yönetim kurulmuştur. Bölgede
isimsiz ve kefensiz şekilde gömülen
Hırvatlar ve Sırplar kendi ülkelerine
Müslümanların cesetleri çıkmaya
sahip olmuş ancak Boşnaklar tama-
devam ediyor.
men bağımsız bir devlete kavuşa-
Kuşatılan nen,
ve
boğulmak
dünyanın
iste-
katliamlara
göz
mamıştır. Bosna’nın %49’unda bir Sırp Cumhuriyeti kurulmuş, kalan
yumduğu, hiç kimsenin ciddi bir
%51’lik kesim ise Boşnak-Hırvat
yardım
Federasyonu’na bırakılmıştır.
eli
uzatmadığı
Bosna,
yıllarca kan ağlamaya devam etti. Müslüman Boşnaklar, ellerindeki sınırlı imkanlarla, kendilerini yok etmek isteyen Haçlı ordularına karşı mücadeleyi bırakmadı. Boşnakla-
Bir zamanlar Osmanlı toprağı olan ülkede bugün İslamiyet günden güne etkisini yitirmekte ve toplum sekülerleşmektedir.
rın yardımına dünyanın dört bir
Bunun yanı sıra Sırpların ve Hırvat-
yanından, hayatlarının baharındaki
ların, Müslüman Boşnakların otori-
binlerce Müslüman genç koşacaktı.
tesini kısıtlıyor oluşu, etnik geri-
Mısırlı, Suriyeli, Suudi, Türk, Ceza-
limler ve dış ülkelerin müdahaleleri,
yirli, velhasıl İslam dünyasının her köşesinden gelen Müslüman gençler, herkesin sırt döndüğü bir dönemde Müslüman Boşnak kardeşlerine el uzattı. Bugün bunların yüzlercesi halen Bosna topraklarında, isimsiz mezarlarda
yatmakta,
mahşerde
Allah’ın huzuruna çıkacakları günü inşallah şehadetin nimetleri içeri-
Bosna’da yeni bir savaşı muhtemel hale getirmektedir. Temel yapısı itibariyle bir barut fıçısı niteliğindeki bölge, yaşanan gerilimler neticesinde yeni bir savaşa gebe vaziyettedir. Müslümanlar ise düşmanlarının aksine zayıf ve destekten yoksun bir durumda, kuşatılmış
sinde beklemektedirler.
haldedir.
Aralık 1995’te imzalanan ve Bosna
Müslüman Bosna halen Haçlılarca
Savaşı’nı bitiren Dayton Anlaşması,
kuşatılmış ve boğulmakta olan bir
Müslüman
diğer İslam toprağıdır.
Boşnakların
mecbur
Şevval 1441
47
NEBEVÎ AILE Halime Yılmaz
Unutulan Sünnet;
AKÎKA KURBANI gelen
da kesildiği için ona bu ad
sözlükte;
verilmiştir. İslam’dan önceki
kesmek, yarmak, bölmek ve
cahiliye Arapları arasında da
aynı zamanda anne babaya
akîka kurbanı kesmek adet-
isyan anlamına da gelmekte-
tendi. Onlar, kestikleri kurba-
dir.
nın kanını çocukların başına
Terim olarak; doğan çocuğun
sürerdi. İslam geldikten sonra
“Akka”
kökünden
“Akîka”
kelimesi
doğumunun yedinci gününde
akîka
Allah
akîka kurbanının kanını başa
için
kurban
kesmek
meşru
kılındı
ama
anlamında kullanılır.
sürmek yasaklandı.
Arapça’da yeni doğan çocu-
Yahudi ve hristiyanlar da akîka
ğun başındaki saça “akîka”
keserlerdi ama sadece erkek
denilir. Çocuğun saçının tıraş
çocukları için. İslam gelince
edildiği gün, akîka kurbanı
kız çocuklarına da kesilmesini
Haziran 2020
48
emretti. Akîka kelimesi “anne babaya isyan”
anlamına
dolayı Peygamber
da
geldiğinden
sallallahu aleyhi ve sellem
bu sünnete “akîka” yerine itaat anlamına gelen “nüsûk” kökünden gelen “nesîke” demeyi tercih etmiştir. Bununla akîka
beraber
bazı
kelimesinin
(1)
hadislerde
kullanılması,
duyduklarında muhatapların anlamaları içindir. Ayrıca bu durum, bu ismi kullanmakta bir sakınca olmadığına da -Allahu ‘alem- dalalet eder.
Akîka’nın Meşruiyetinin Delilleri Akîka’nın meşruluğu ile ilgili hadisler çoktur. Ve sahih rivayetlere dayanırlar.
Semure’den
Rasûlullah
rivayete
sallallahu aleyhi ve sellem
göre şöyle
buyurdu: “Her çocuk, akîkasına karşılık rehindir. Yedinci gününde ondan yana (koyun) kesilir, adı konulur ve başı tıraş edilir.” (2) Selman bin Amir’den rivayete göre Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle
buyurdu: “Doğan her çocuk, akîkası ile birlikte dünyaya gelir. Öyleyse onun
İslam’dan önceki cahiliye Arapları arasında da akîka kurbanı kesmek adettendi. Onlar, kestikleri kurbanın kanını çocukların başına sürerdi. İslam geldikten sonra akîka meşru kılındı ama akîka kurbanının kanını başa sürmek yasaklandı. Yahudi ve hristiyanlar da akîka keserlerdi ama sadece erkek çocukları için. İslam gelince kız çocuklarına da kesilmesini emretti. Akîka kelimesi “anne babaya isyan” anlamına da geldiğinden dolayı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu sünnete “akîka” yerine itaat anlamına gelen “nüsûk” kökünden gelen “nesîke” demeyi tercih etmiştir.
adına kan akıtın ve saçlarını tıraş ederek ondan kiri, eziyeti giderin.” (3) 1. Muvattâ Akîka 1; Müsned 2, 182; Nesai, Akîka 1 2. Ashâb-ı Sünen 3. Buhari, 5471
Şevval 1441
49
Çocuk için akîka kurbanı kesmek
iki, kız çocuk için bir koyun kesmek
müstehab bir sünnettir. Müçtehit
peygamberin
imamlarının cumhuru ve fukahanın
çocuğun akîka kurbanı kesilmezse,
ekseriyeti bunu böyle kabul etmiş-
kesilinceye kadar akikası sebebiyle
tir. Babaya düşen, çocuğu dünyaya
hayır ve bereketten alıkonulur. (6)
gelince
malî
Rasûlullah
imkânı
el
verirse
sallallahu aleyhi ve sellem’in
bu
sünnetini yaşatmaktır. Ta ki Allah katında ecre nail olup faziletten nasibini almış olsun. Aynı zamanda bununla ülfet, muhabbet ve sosyal irtibatı yakınları, komşuları ve dostları arasında artırsın. Çünkü akîka merasimine katılan dostlar hem
sünnetidir.
Şayet
Arap cahiliyesinde gerçekleştirilen akîkadan sonra kurbanın kanından çocuğun alnına sürmenin caiz olmadığına delil şudur; Yezid bin Abd el Müzenî’ den rivayete göre Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle
buyurdu: “Çocuk için akîka kesilir, fakat başına kan sürülmez.” (7)
çocuğun doğmasına sevinecekler
Rasûlullah
hem de kaynaşıp sosyal yardım-
çocuktan
laşma ve dayanışmayı paylaşmış
emrediyor. Kan bir pislik ve eziyet-
olacaklardır. Özellikle bu merasime
tir. Öyleyse onu, çocuğa sürmek
ihtiyaç sahipleri ile fakirler de davet
uygun olmaz.
edilip yararlandıkları takdirde, sözü edilen sosyal yardımlaşma hedefine ulaşmış olacaktır. İslam
ne
büyük
dindir!
Sosyal
bağları kuvvetlendirme, ülfet ve muhabbeti yaygınlaştırmada İslam ilkeleri ne yücedir! (4) Enes’ten rivayete göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
Hasan ve Hüse-
yin için iki koç kurban etmiştir.” (5)
sallallahu
eziyetin
aleyhi
ve
sellem
giderilmesini
Akîka kesmeye güç yetiremeyene bir şey gerekmez. Ama bu ecirden mahrum olmak istemeyen, bu konuda kendini zorlayabilir. El-Haris şöyle diyor: “Ahmed bin Hanbel’ e akîka hakkında ‘Peki yanında kesebileceği bir hayvanı yoksa ne olacak?’ denildi. O “Eğer borçlanarak bu işi yerine getirirse ümit ediyorum ki Allah bunun
İbn İshak diyor ki: Ahmed bin
karşılığında daha iyi bir bedel vere-
Hanbel’e “Çocuk akikası karşılığında
cektir. Zira bir sünneti ihya etmiş-
rehindir” sözünün manası soruldu.
tir” cevabını verdi. Akîkada aslolan
O şöyle dedi: “Evet, erkek çocuk için
babanın kesmesidir.
4. İslam’da Aile Eğitimi, Prof. Dr. Abdullah Nâsıh Ulvan, Uysal Yayınları, c. I, s. 82-84 5. Beyhaki, es-Sünen-ül-Kübra 9/299 6. İbni Kayyım Çocukların Ahkâmı, İ’tisâm yayınları, s. 59 7. İbni Mace, Zebâih, 3166, Hadis Mürsel’dir.
Haziran 2020
50
Akîka’nın Kesilmesinin Müstehab olduğu Vakit
Akîka’nın Amacı ve Faydaları
Ahmed bin Hanbel yedinci gününde
tutmuş bir sünneti ihya etme seva-
kesileceğini söylemiştir. Ama bu,
bına da erer.
gerekliliği değil müstehaplığı ifade eder. Çünkü dördüncü, sekizinci ve onuncu veya daha sonraki günlerde
1-Akîka kesen, unutulmaya yüz
2-Bu kurban vesilesiyle kişi Allah’a yaklaşır, kendisi için kurban kesilen
kesmek, sünneti ihya etmek adına
çocuk da bundan faydalanır.
yeterlidir. Akîka’da hayvanı boğaz-
3-Adına
lama gününe itibar edilir. Pişirme
şeytanın zararlarından ve eziyet-
ve yeme gününe değil. (8)
kurban
kesilen
çocuk,
lerinden korunmuş olur. Çocuğun
Akîka’ da Erkek ve Kız Çocuğuna Kesilmesi Gerekenler Akîka hem erkek hem de kız çocuğuna kesilir. Hadise göre erkeğe iki,
organlarının
şeytandan
kurtuluş
fidyesi, akîkasının kesilmesidir. 4-Çocuğun, şeytanın esirliğinden kurtulmasını sağlar.
kıza bir kesilir. Akîka’nın meşrui-
Çocuk şeytan tarafından nasıl rehin
yetinde kız da erkek gibidir. Aradaki
alınır?
tek fark erkeğe iki, kıza bir kesilmesidir. Peki bunun sebebi nedir? -Müslüman’ın teslimiyetini ölçmek -Erkek kıza göre fıtraten daha güçlüdür. Evin sorumluluğu kendisine verilmiştir. Aynı zamanda evin
Doğunca şeytan onu kendi safına çekmek
için
dürtükler
durur.
Akikası kesilmeyen çocuk adeta şeytanın kendi taraftar ve dostları için hazırladığı bıçağı ile boğazlanmak üzere rehin tutulmuştur. İşte
idarecisi ve aile reisidir.
bu rehinlikten kurtulması için anne
Akîka Yerine Parası Tasadduk Edilir mi?
lir. Akîka kesilmezse çocuk rehin
Akîka
kesmek,
onun
babasına akîka kesmeleri emredi-
kıymetini
tutulmaya devam eder.
(10)
tasadduk etmekten daha faziletlidir.
Akîka kurbanının etini pişirdikten
Zira bununla bir sünnet ihya edil-
sonra dağıtmak daha faziletlidir.
miş olacaktır ve burada asıl istenen
Çünkü fakirler ve komşular onu
boğazlama ve kanı akıtmaktır.” (9)
pişirme zahmetinden kurtulurlar.
8. İbni Kayyım, Çocukların Ahkâmı, s.84 9. A.g.e., s.84-86 10. A.g.e., s.98
Şevval 1441
51
Akîka’nın Kemiğini Kırmak
“Akîkayı, ‘Allah’ın adıyla! Allah’ım,
“Akîkada dikkat edilmesi gerekenlerden biri de kesilen hayvanın hiçbir kemiğini kırmamaktır. Bu, keserken de pişirip yerken de
(çocuk) sana aittir ve sana dönecektir. Bu kestiğim kurban, filan kişinin akîkasıdır’ diyerek çocuk adına kesin.” (14)
böyledir. Her kemik oynak yerinden
İbnül-Münzir devamla diyor ki:
kesilmek suretiyle ayrılır.” (11)
“Bunu yapmak güzeldir. Akîkaya
Peki bunun hikmeti nedir?
niyet eder de çocuğun adını söylemezse inşallah bu da yeterli olur.” (15)
1-Bu işin önemini ortaya koymak 2-Bir hediye yüceltilirse insanların gözünde de yücelir. Ebu Ömer bin Abdilberr diyor ki “Ulema, tıpkı kurbanlık hayvanlarda olduğu gibi akîkada da ancak koyun, keçi, deve ve sığırın caiz
Akîka’ nın 7. – 14. ve 21. Günlere Tahsis Edilmesinin Hikmeti “Bir hafta, insan hayatında başlı başına
bir
merhaledir.
İşte
bu
yüzdendir ki hasta olan bir kişinin halinin, hastalığının 7. gününde
olduğunda ittifak etmiştir.” (12)
değiştiğini
“Kurbanlık hayvanın ayıp ve kusur-
yıkılır gider. Hikmet-i ilahî böyle
lardan uzak, sağlıklı olması gerekir. Kör, zayıf, topal, dişleri dökülmüş hayvanlar kurban edilemez.” (13)
görürsün.
haftalık periyotlarla cereyan ettiğinden Allah, haftanın bir gününü kendisine yönelip dua edecekleri bir gün olarak belirlemiştir.
yenilebilir. Bir kısmı da dağıtılır. Ya
Şeriat
ğine kalmıştır.
anha’dan
ve
yaratışındaki
hikmeti
akıllara durgunluk veren Allah, her türlü kusur ve noksanlıktan münez-
Akîka Kurbanı Kesilirken Okunacak Dua İbnül-Münzir’in
hafta
içinde ya güçlenip toparlanır ya da
Akîka kurbanı aile fertleri tarafında da hepsi dağıtılır. Bu, kişinin iste-
Bir
Aişe
zehtir, yüceler yücesidir.” (16)
radıyallahu
rivayetine göre Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
11. İslam’da Aile Eğitimi, s.87 12. İbni Kayyım, s.103 13. İslam’ da Aile Eğitimi, s.89 14. İbn’ül-Münzir el-Evsat fi’s-Sünen ve’l-İcma ve’l-İhtilaf, Adına akîka kesilen çocuğa isim verilmesi babı 15. İbni Kayyım, s.115 16. İbni Kayyım, s.118
Haziran 2020
52
SERBEST KÖŞE Derya Fıçıcı
BU SENİN HİKAYEN OLABİLİR Mİ? -4
H
atice ve Esma donup
Liseden önce sadece amca-
kalmışlardı
sanki.
mın kızı Ayşe ile birlikteydik
odaklanmış,
hep. İkimiz de aynı yaştayız.
tüm benlikleriyle onu dinliyor-
İlköğretimi de aynı okulda
lardı. Pınar ise iki aydır içten
aynı sınıfta okuduk. Liseye
içe tek başına yaptığı sessiz
de birlikte başladık. Hayali-
yolculuğu bozmuş, sesli ve iki
miz üniversiteyi de birlikte
kişiyle birlikte yapıyordu artık.
okumaktı. Liseye başladığı-
“Ben artık kendimi tanıyamaz
mızda önceleri hiç arkadaşımız
oldum. Önceden beni mutlu
yoktu. Sadece ikimiz takılı-
eden şeylerin hiçbiri artık beni
yorduk. Derslerimizle ilgilenir
mutlu etmiyor. Yaşadığım her
bazen de gezmeye çıkardık.
şeyden
duyuyo-
Birinci sınıfın ilk dönemi böyle
rum. Arkadaşlarımın ilişki-
geçti. Ayşe benim gibi değil,
leri, tercihleri… Hepsi midemi
çok konuşkan. Yavaş yavaş
bulandırıyor. Liseyle birlikte
sınıftaki
hayatım
oldu. Önceleri bu arkadaşlık
Pınar’a
pişmanlık
kabusa
döndü.
herkesle
samimi
Şevval 1441
53
sınıfta sürüyordu. Sınıftaki kızlar ve
ve Emre’den şikayetçi olmuş. Emre
erkeklerin çoğu birbiriyle çıkıyordu.
hapse girdi ve Aynur’un hayatı
Sınıfta bu ilişkilerden başka bir şey
mahvoldu.
konuşulmazdı. Bir de kızların saç, makyaj, kıyafet, takı gibi gündemleri vardı tabi.
Esma abla, Hatice abla! Ben bütün bunlara ve daha iğrençlerine şahit oldum. O zaman bu olaydan bile
Okul çıkışı takıldıkları kafeler vardı.
hiç etkilenmedim. Sadece arkada-
Ayşe sınıftaki Serkan ile çıkmaya
şımızdan ayrıldık ve babası kızdı
başladı. Ben de onunla sürekli o
diye üzüldüm. Emre için ise hiç
ortamdaydım.
şaşırmadım. Çünkü hemen hemen
Diğer
kızlarla
da
samimiyet kurmuştum.
hepimizin hayatı buydu, pek fark
İlk yıl böyle geçti. Derken ikinci yıl
yoktu.”
geldi ve dershaneye yazıldık. Ayşe
Pınar artık konuşamıyordu. O kadar
ile okuldan sonraki saatler ve hafta
çok ağlamıştı ki gözleri kan çana-
sonları tüm vaktimiz dershanede
ğına dönmüştü. Hatice: “Pınar-
geçiyordu. Oradaki öğrencilerin yaş
cığım,
ortalaması büyüktü. Uzun zaman-
Kendini
dır üniversiteye hazırlananlar da
diyerek Pınar’a yardımcı oldu. Pınar
vardı. Yine tabi kız erkek karışık bir
biraz sakinleşmişti: “Esma abla,
ortam.
Hatice abla sizden çok özür dilerim.
Artık okulun çevresindeki kafelerde takılmıyorduk. Daha farklı ortamlara girmeye başladık. Alkol kullanan arkadaşlarımız vardı. Aynı sınıfta okuduğumuz ve bizimle aynı dershaneye giden iki arkadaşımız vardı; Aynur ve Emre. Evlilik planları vardı. Okulda aşkları çok konuşulurdu. Birbirlerine çok yakıştırıyordu herkes. Emre alkol kullanıyordu. Bir gün okula Aynur’un babası
geldi.
Aynur’u
okuldan
alıp götürdü. Emre de ortalıktan
kalk
elini
daha
iyi
yüzünü
yıka.
hissedersin.”
Sizin canınızı sıkmak istemezdim. Ancak
uzun
zamandır
bunlarla
kendi kendime yüzleşiyorum. Bir cevap
bulamadım.
Siz
farklısı-
nız. Görünüşünüz, duruşunuz, her şeyiniz çok farklı. Sanki başka bir dünyanız var. Belki beni anlarsınız, bana söyleyecek bir şeyiniz vardır diye düşündüm. Bu sebeple anlattım. Yoksa benim dertlerimden size ne? Daha doğru dürüst birbirimizi tanımıyoruz bile. Lütfen kusuruma bakmayın.”
kayboldu. Birkaç gün sonra öğren-
Esma: “Pınarcığım, kusura bakı-
dik ki Aynur hamileymiş. Emre
lacak bir şey y ok. Lütfen böy le
renkli hapların satışını yaptığı için
düşünme. Sana sadece şunu söyle-
babası evlenmelerine izin vermemiş
mek istiyorum. Allah insanı temiz
Haziran 2020
54
bir fıtrat üzere yarattı. İnsan o fıtratı
Bugün insanların yaşadıkları, az
bozduğunda yani ona ters olarak
önce anlattıkların, iğrenç olarak
yaşadığında, kalbinin derinlikle-
tabir ettiklerinin hepsi bu akıllar-
rinde ve üzeri örtülmüş olan temiz
dan çıkan şeyler.
fıtrat ortaya çıkar. Bu kirli, pis, necis olan şeyleri kabul etmez. Sen tam olarak bunu yaşıyorsun. Yani temiz fıtratın ortaya çıkmış ve bütün bu olanları kabul etmiyor. Eğer doğrunun ne olduğunu bulmak istiyorsak, o fıtratı yaratan yani bizi yaratan Allah’a sormalıyız. Rabbul alemin bizi yaratıp başıboş bırakmadı. Bize nasıl yaşayacağımızı, dünyada ne yapmamız gerektiğini, niçin yaratıldığımızı, bizim için neyin doğru ney in y anlış olduğunu Hz. Âdem’den bu yana gelen tüm peygamberlerle bildirdi. Yani insanoğlu yeryüzünde hiçbir zaman başıboş dolaşmadı. Allahu Teala Kıyamet Suresi’nin
Ancak bazı insanlar da vardır ki bunu aklederler. Bu insanlar düşünen insanlardır. Neden ve niçin yaratıldığını, yaşadıklarını sorgularlar. Yüce Allah buyuruyor ki ‘O size ayetlerini gösteriyor ve sizin için gökten rızık indiriyor. İçten (Allah’a) yönelenden başkası öğüt alıp düşünmez.’ Bunlardan
(Mümin, 13).
bazıları
düşündükle-
rinde bu düşüncelerinin üzerine giderler ve hakka ulaşırlar. Bazıları ise düşünür ancak bulduğu cevaplar hoşuna gitmez ve bu düşüncesini bastırıp kendi tercih ettiği hayata geri döner.
otuz altıncı ayetinde şöyle buyurur:
Sen ise düşünüp bunun üzerine
‘İnsan kendisinin başıboş bırakıla-
giden, temiz ve hak olanı bulmak
cağını mı zanneder?’
için çırpınan bir yüreksin. Ve tüm
Ancak insanlar içinde daima bunu kabul etmek istemeyen, bazen de kabul edip o kurallarla yaşamak istemeyen insanlar var oldu. Kabul etmeyen ve bu kurallara uymak istemeyenler
kendi
akıllarına
göre ya da beğendikleri akıllara göre yaşamak istediler. Yüce Allah şöyle buyuruyor: ‘Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesinlikle bilen bir toplum için Allah’tan daha
sorularının Allah
cevabı
azze ve celle’nin
seni
yaratan
sana gönder-
diği kitabın içinde, yani Kur’an-ı Kerim’de.” Pınar,
Esma’yı
dinlerken
onun
sözlerine öyle odaklanmıştı ki sanki onu bir hazineye götürecek yolu tarif ediyordu da bir kelimesini bile kaçırsa bu hazineye ulaşamayacak gibiydi. Esma sabaha kadar konuşsa onu öylece dinleyebilirdi.
güzel hüküm veren kim olabilir.’
Esma sustuğunda Pınar: “Esma abla
(Maide, 52)
bir şey sormak istiyorum. Tüm bu
Şevval 1441
55
anlattıklarından şunu anladım ‘Bizi
Pınar: “O zaman bizim karşılaşıp
yaratan Allah azze ve celle ay nı zamanda
tanışmamız bir tesadüf değil, yani
dünyada nasıl yaşamamız gerektiği
Allah böyle diledi.”
ve niçin var olduğumuz hakkında bizi aydınlatan Kur’an’ı gönderdi’. Peki, biz onu nasıl anlayacağız?”
“Evet
Pınarcım.”
dedi
Hatice:
“Zaten tesadüf diye bir şey yoktur. Her şey Allah
azze ve celle’nin
dile-
Esma cevap verdi: “Hm… Çok güzel
mesiyledir. Senin kafanı daha fazla
bir soru Pınarcım. Allah
azze ve celle
karıştırmadan bu meselelere Kur’an
Kur’an-ı Kerim’i bize gönderdikten
ve sünnete göre nasıl iman etme-
sonra da bizi başıboş bırakmadı. Bize
miz gerektiğini doğru kaynaklar-
Kur’an’ı anlatan, öğreten, onu en
dan okuyup uzun uzun konuşalım
güzel şekilde tatbik eden Peygamber
inşallah.”
sallallahu aleyhi ve sellem’i
gönderdi. Yani
Allahu Teala, Kur’an’ı sadece alıp bize bildiren değil, aynı zamanda onu en güzel, en mükemmel şekilde yaşayan, ashabına bunu öğreten ve bize kadar ulaştıran bir Peygamber gönderdi. Şimdi ise bizim yapmamız gereken Kur’an ve sünneti en güzel şekilde öğrenip onunla amel etmek.” Pınar:
“İnşallah Hatice abla, bana her şeyi anlatın. Ne okumam gerekiyorsa tavsiye edin. Her şeyi bilmek, öğrenmek istiyorum. Şeyy… Aslında ben önce namaz kılmayı öğrenmek istiyorum. Bana yardımcı olur musunuz?” Esma gülümsedi: “Tabi Pınarcım. Öyleyse
ne
duruyoruz.
Sohbete
daldık, öğle namazını geciktirdik. “Anladım
ki
abla,
sizin
hayatlarınız bunun üzerine kurulu. Yani onu öğrenip yaşamak üzere. Peki bunun için bana yardım eder misiniz?”
Hemen birlikte eda edelim.” Esma ve Hatice, Pınar’a kısa sureleri
bilip
bilmediğini
sordular.
Pınar gittiği yaz kurslarında kısa surelerden
birkaçını
öğrenmişti.
Esma ve Hatice, Pınar’ın yüzüne
Onları birlikte tekrar ettiler ve
bakıp gülümsediler. Hatice: “Pınar-
kısaca namazın şartlarını anlattı-
cım, aslında müminlerin vazife-
lar. Abdest aldıktan sonra namaz
lerinden yani sorumluluklarından
için hazırlandılar. Pınar’ın kıyafeti
biri de Kur’an ve sünneti yaşamak
namaz için uygun değildi. Hatice,
için birbirlerine yardım etmeleri ve
Pınar’a giymesi için bir ferace ve
tüm insanlığı buna davet etmeleri.
başörtüsü getirdi. Pınar bu kıya-
İşte bizi bir araya getiren sebep de
fetlerin içinde kendini çok huzurlu
bu inşallah.”
hissetmişti.
Haziran 2020
56
“Esma abla, siz dışarıda böyle giyi-
Esma: “Bence duygularını, sendeki
niyorsunuz. Bana biraz tesettür
değişimi,
konusunu
yavaş
anlatır
mısınız?
Yani
dinimizce neden böyle giyinmemiz gerektiğini…”
gördüğün
yavaş
ayarı
yanlışları, kaçırmadan
anlatmalısın.” Pınar: “Haklısın Esma abla. Doğrular
dedi
yalnız kalpte yaşanmaz. Benim haya-
Esma. “Ama sana bir teklifim var.
tım, inandığım değerlerle şekil alacak.
Yarın Nesibe abla tesettür konusu
Ailemin de bunu anlaması lazım.”
hakkında bir konferans verecek.
Hatice: “Pınar bu bir savaş değil,
“Tabi
anlatırız
Pınarcım.”
Gelmek ister misin?”
unutma! Ailenle çatışma, yumuşak
Hatice: “Evet Pınarcım, gelirsen
bir dille inandığın, iman ettiğin şeyi
annem de çok sevinir. Bugün seninle
anlatacaksın. Zaten onlar da aynı
sohbet edemediği için üzüldü.”
dine iman ediyor. Sadece bu dinin
Pınar:
“Annem
müsaade
ederse
gelirim. Yani böyle bir seminere katılmama ne der, nasıl tepki verir bilmiyorum. Şey aslında ben bugün buraya gelirken de ne diyeceğimi bilemediğim
için
anneme
yalan
söyledim. Sizinle camide tanıştığımı söyleyemedim. Camide ne işin vardı gibi sorulara cevap vermek istemediğim için birden ağzımdan öyle çıkıverdi.”
şartları hayatlarında yok, bilmediklerinden ya da bazen ihmal ettiklerinden…
Zaten
toplumumuzun
geneli böyle. Yani onları karşımıza değil yanımıza almalıyız. Bu da sabır isteyen bir süreç. Zaten Peygamberlerin ve sahabelerin hayatlarına baktığında sen de bunu çok iyi anlayacaksın. Bu arada biz sohbeti iyice uzattık. Daha fazla geciktirmeden namazlarımızı kılalım.” Birlikte öğle namazını eda ettiler.
Hatice: “Hm.. Kızacağı için mi,
Pınar, Hatice ve Esma’nın anlat-
yoksa duygularını anlatmak iste-
tıklarına uyarak namazını kıldı. Bu
mediğin için mi?”
onun ilk namazıydı. Yüreği huzur
“Aslında
kızmaz.”
dedi
Pınar.
içinde namazını tamamlamıştı.
“Diğer arkadaşlarıma da çok karış-
“Sizinle sohbete doyum olmuyor.”
madılar. Biraz eleştirdiler sadece.
dedi Pınar gülümseyerek. “Yanı-
Onlarla rahatça görüşebiliyordum.
nızdan hiç ayrılmak istemiyorum
Bazı uyarıları olurdu annemin ve
ancak yarınki seminere gelmek
babamın. Ben sadece beni anlaya-
istiyorum. Bu yüzden eve gecikir-
cağından şüphe ettim. O sebeple
sem bu hakkımı kaybedebilirim.
nasıl tanıştığımızı anlatmadım.”
İzninizle ben çıkayım artık.”
Şevval 1441
57
Hatice gülümsedi: “Müsaade senin
dolu dolu olmuştu Esma’nın. “İman
kardeşim. Çok bereketli bir gündü.
nimetinin şükrü nasıl eda edilir
İnşallah yarın tekrar görüşürüz.
Hatice, nasıl nasıl?” dedi ve hıçkıra
Rabbime emanet ol.” diyerek Pınar’a
hıçkıra ağlamaya başladı.
sarıldı. Esma ile de vedalaştıktan sonra Nesibe Hanım geldi: “Pınar
Hatice de Esma da çok derin düşün-
kızım sohbetinize eşlik edeme-
celere daldılar. Uzun bir sessizlik
dim. Kusuruma bakmadın inşallah.
kapladı etrafı. Hatice kalktı, kalple-
Yarınki seminere davet etmiş kızlar.
rindeki bu hüznü, bu sıkıntıyı gider-
Ayrıca benim de davetlimsin, gelir-
mek için kütüphaneden Kur’an-ı
sen çok memnun olurum.”
Kerim’i aldı ve okumaya başladı:
Pınar: “Ne kusuru Nesibe teyze.
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın
İnşallah ben de gelmeyi çok istiyo-
adıyla.
rum. İyi günler, görüşmek üzere.” diyerek evden ayrıldı. Esma ve Hatice, Pınar’ın anlattıklarından, yaşadıklarından, duygularından çok etkilenmişlerdi. Oturup konuşulanları değerlendirdiler. Esma: “Bu hayatlar hayatımızda o kadar çok ki haramlar içinde boğulmuş gençler bir adım ötemizde ve biz bunun için yeterince gayret etmiyoruz.” dedi hüzünle. Hatice aynı hüzünle karşılık verdi: “Haklısın Esma, gerçekten gayretlerimiz yetersiz. Zihinlerimizi daha fazla
yormalıyız,
gayretlerimizi
artırmalıyız. Gençliğimizi, sıhhatimizi, tüm gücümüzü İslam davasını insanlara ulaştırmak için, onu yaşamak ve yaşatmak için harcamalıyız.” “Pınar bugün konuştukça, nasıl bir nimetin içinde olduğumu ve bunun kıymetini yeterince bilip bilmediğimi düşündüm.” derken gözleri
Haziran 2020
58
Rahman
olan
Allah
Kur’an’ı
öğretti. İnsanı yarattı. Ve ona beyan etmeyi öğretti. Güneş de ay da bir hesaba göre hareket ederler. Otlar da ağaçlar da secde ederler. Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Sakın ölçüde haksızlık etmeyin. Tartmayı adaletle yapın. Terazide eksiklik yapmayın. Yeryüzünü de canlı varlıklar için var etti. Orada meyveler, salkımlı hurma ağaçları, kabuklu taneler ve güzel kokulu bitkiler vardır. O halde (Ey insanlar ve cinler!) Rabb’inizin nimetlerinden hangisini yalanlayacaksınız? Allah, insanı vurulduğunda testi gibi ses çıkaran kuru bir balçıktan yarattı, Cinleri ise dumansız saf ateşten yarattı. O halde Rabb’inizin nimetlerinden hangisini yalanlayacaksınız? …” (Rahman, 1-16) Devam edecek…
SERBEST KÖŞE Ümit Şit
ALLAH’IN GÖRÜNMEZ ORDULARINDAN;
COVİD-19 “Göklerin ve yerin orduları
çiğnemenin
Allah’ındır. Allah, mutlak güç
olacağı felsefesi ile hareket
sahibidir, hüküm ve hikmet
edilmiştir. İnsanlık, kuralların
sahibidir.” (Fetih 7)
bir sonucu olan ahlak ilkelerini
İnsanlık tarihi boyunca, insanlar hep köleleştirilmiş, sindirilmiş, gerçeklere karşı yalanlarla büyütülmüş, hakka karşı batılla sulanmıştır. Bunların neticesinde
de
hep
özgürlük
hep kendisi belirlemek istemiştir. Oysaki milyarlarca insanın her biri farklı bir fikre sahiptir. Bunun sonucunda milyarlarca farklı ahlaki kurallar ortaya çıkmayacak mıdır? O zaman
gerçeklere
her insan bir öteki insana karşı
rağmen yalanlarla mutlu olan
ahlaksızlık içinde olmayacak
nesiller ortaya çıkmıştır. Eski
mıdır? Bütün insanların ortak
zamanlardan günümüze kadar
noktada
insanı insan yapan kuralları
prensipler mevcut değil midir?
buluştuğu
ahlaki
Şevval 1441
59
Dünya insanları, birleşerek kendi
medeniyetten söz edilebilir? Çise-
ahlak kurallarını oluşturabilirler mi?
leyen meltemli yağmurlar sorun
Bunun cevabı “hayır”dır. Çünkü insan, doğası gereği tartışmaya müsait yaratılmış olup ayrıca kendi fikirlerinin kabul edilmesi konusunda da oldukça hırslıdır. Nasıl olur da milyarlarca insan ortak bir kanaat oluşturup kusursuz bir ahlaki düzen oluşturabilir. İnsan kelimesinin
manasının
unutkan
olmasına rağmen nasıl olur da unutma acizliği içinde olan varlıklar, diğer varlıklara yol göstermede örnek olabilir. Akıl ve kalp bu durumda devre dışı kalmaktadır. Günümüzde
insanlar
olarak yağan
görülüyorken, kurşunları
üzerlerine
göğüsleyenleri
görmezden gelen bu dünya, nasıl medeni olabilir? Bir tarafta güneşin yakıcı ışınlarından yavrularını koruyan anneler yaşarken, diğer tarafta yakıcı silahlarla parçalanmış yavrularından kalan parçaları, adi bir çuvala titrek ellerle dolduran anneler varken, söyler misiniz, dünya insanları nasıl medeni sayılabilir?
Bir
tarafta;
bahçede
oynarken çamur olan yavrusunun yüzünü mendili ile silen babalar hayat sürerken, diğer tarafta oğlu-
medeniye-
nun elbisesindeki kanları gözyaşları
tin zirvesinde bulunduğunu iddia
ile temizlemeye çalışan babalar var
etmektedir. Oysaki teknolojinin çok
oldukça söyler misiniz, dünya nasıl
ileride olması medeniyetin zirvede
barıştan ve huzurdan söz edebilir?
olduğu anlamına gelmemektedir. Şu soru sorulmadır. İnsanların ellerindeki ileri teknoloji insanlığa ne gibi hayırlar getirmiştir? Medeni toplum demek huzur, güven, refah, barış içinde yaşayan insanların olduğu bir
toplum
demektir.
Güçlünün
zayıfı ezmediği, hırsızlığın, fuhşun, faizin, cinayetlerin kısacası insanlığa zarar veren her kötülüğün en aza indirgendiği toplumlara medeni toplum, içinde yaşayan insanlara ise medeni insanlar denilmektedir.
Dünya, kendi arzularıyla inşa ettikleri yalanlarla, sefa sürerek yaşayabilenlere şahit olurken, diğer tarafta gerçeklerin sokaklarda, caddelerde, toplumlarda ve nihayetinde de tüm dünyada hayat bulması için kendilerini feda eden insanlara da şahit olmaktadır. İnancını yaşamak isteyen insanların katledilişine şahit olunan bir zamanda… Kafirlerin Suriye’de, tan’da,
Irak’ta,
Doğu
Hindistan’da
Türkis-
Müslüman-
lara nefes aldırmadan gırtlakla-
Teknoloji eşittir medeniyet demek
dığına ve dev bütçeleriyle işgalleri
değildir. Bir tarafta obez çocuklar
finanse ettiklerine şahit olunan bir
mevcutken diğer tarafta açlıktan
zamanda… Gayri meşru çocukların
ölen çocuklar olduğu halde nasıl
çöplere terk edildiğine şahit olunan
Haziran 2020
60
bir
zamanda…
lık,
fırlamalığın
İyiliğin
ahmak-
fazilet
sayıldığı
bir dönemde… Ev salonlarının içki salonlarına
dönüştürüldüğü
bir
zamana şahit olunurken… Kötülerin kötülüğüne engel olamayan ve iyi olan her şeyi tavsiye edemeyen, etse bile karşı taraftan rağbet görülemeyen bir zamanda… Sapkınlığın her türlüsünün onur olarak addedildiği, şerefin, haysiyetin ve gerçek onurun ise
bağnazlık
olarak
görüldüğü
bir dönemde… Allah’ın men ettiği haram ortamlarda helalmişçesine eğlenen insanların görüldüğü bir dönemde…. Akrabalığın menfaatçiliğe, dostun düşmana, düşmanın veliye, velinin deliye dönüştüğü bir ortama şahit olunurken… Dünyada can, mal, namus, akıl emniyetinin olmadığı toplumlar peydahlandığı bir
dönemde…
Savaşlarda
pazar
yerlerinin, hastanelerin, ambulansların, sağlık çalışanlarının, camilerin bombalandığı anlara şahit olunur-
Kimileri Çin’in laboratuvarda ürettiğini öne sürerken Rabbimiz, “Oysa onların tüm oyunları ve tuzakları, dağları yerinden oynatacak kadar bile büyük olsa, Allah yanında onların tuzağına karşı tuzak var.” (İbrahim 46) ayeti ile cevap vermiştir. Kimileri Çin’in helal haram demeden yuttuğu lokmaları gösterirken, Allah Rasûlü, "Kötü kadınlar çoğalıp, zina bir toplum içinde yayılırsa, halk daha önce görülmemiş bulaşıcı hastalıklara maruz kalır.” hadisi ile cevap vermiştir.
ken… Temiz annelerin namuslarının kirletildiğine,
babaların
Allah’tan
başka ilah yoktur dediği için canlı canlı
topraklara
gömüldüğü
döneme şahit olunurken…
bir
İşgal-
ciler, halkları terörize etmelerine
da yeni tip korona diye adlandırı-
rağmen yerel halkı ve çocuklarını
lan görünmez ordusunu yeryüzüne
terörist
indirdi. Sabah her zaman geceye
olarak
yaftaladıklarına,
açlık ile ablukaya alınan şehirlerdeki çocukların “cennete gidince sizi Allah’a şikâyet edeceğim” sözlerine
yakındı. Yine bir sabah dünya, bu virüsün değiştirdiği hayata uyandı.
şahit olduğumuz bir zamanda Yüce
Kimileri Çin’in laboratuvarda üret-
Rabbimiz, covid 19 veya korona ya
tiğini öne sürerken Rabbimiz, “Oysa
Şevval 1441
61
onların tüm oyunları ve tuzakları,
durumlarından dolayı Fransa ve
dağları yerinden oynatacak kadar
birçok Avrupa ülkesi askerlerini Irak
bile büyük olsa, Allah yanında
ve Suriye’den çekme kararı aldı.
onların tuzağına karşı tuzak var.”
Amerika kimseyi tehdit edemeye-
ayeti ile cevap vermiştir.
cek duruma düştü. Doğu Türkis-
Kimileri Çin’in helal haram deme-
tanlı Müslümanlar, Çin’in gündemi
den yuttuğu lokmaları gösterirken,
dışında kalarak rahat nefes aldılar.
Allah Rasûlü, “Kötü kadınlar çoğalıp,
Rusya ve İran ölülerin ve vakaların
zina bir toplum içinde yayılırsa, halk
hızlı yayılmasından dolayı daha az
daha önce görülmemiş bulaşıcı hasta-
Müslüman
lıklara maruz kalır.”
evlerine
(İbrahim 46)
(1)
hadisi ile cevap
öldürdüler.
İnsanların
kapanmalarından
ötürü
vermiştir. Virüs, yayılması ile çocuk-
günahlar azaldı. Hava ve tabiat
ların büyük bir çoğunluğu hariç her
kirliliği gözle görünür şekilde düştü.
yaştan canı Allah’ın izni ile almıştır.
Müslümanlar karantina ile tanışa-
İyiler de kötüler de bu virüse maruz
rak kuşatma altında kalan kardeşle-
kalmıştır.
inerse
rinin zorluklarını fark etme imkânı
toplum içinde yaşayanlara toplu
bulabildiler. Camilerin kapanması
olarak inmektedir. İyiler niyetlerine
ile cemaatle namazın önemi düşü-
göre dirilecektir. Asıl soru gerçekten
nülürken, uyutmadan öte sayıklatan
iyilerden miyiz? Kötülüklerin işlen-
hutbelerin sosyal hayata etkisi tartı-
mesine engel olmadığımız için mi
şıldı. Suudi Amerika’nın hac dolayısı
bunları yaşıyoruz?
ile kazandığı servet sekteye uğradı.
Nitekim
azap
Bu sorunun cevabını her kişinin kendisi bilmektedir. Virüsle beraber haram ortamlar kapandı. Müslüman kadınların başındaki eşarbına,
Aynı zamanda virüsten kaynaklı petrol fiyatlarındaki istikrarsızlık ile Suudilerin kemer sıkma politikasına geçerek vergileri arttırdığı görüldü.
yüzündeki peçesine laf eden Fransa
Papanın sarayının bulunduğu ülke
başta olmak üzere birçok Avrupa
olan İtalya’da virüs sert geçerken
ülkesi, yüzlerini örtmek zorunda
aklıma zamanında İtalya tarafın-
kaldı. Öyle ki maskesiz yemek bile
dan Libya Müslümanlarının katle-
yiyemediler. Ülkelerin sağlık sistem-
dilişi geldi. Bir diğer Avrupa ülkesi
leri çöktü. Bunun başlıca sebebi,
ve Kızıl Derililerin katilleri olan
bütçelerinin
sağlık
İspanyolların, kendilerini cadde ve
sisteminden önce işgal edecekleri
sokaklara atarak ağlamaklı secde
bölgeler için ordulara ayırmala-
etmeleri aklıma “Biz dilesek, onlara
rıydı. Ülke ekonomilerindeki zor
gökten bir mucize indiririz de ona
1. Beyhaki
Haziran 2020
62
çoğunluğunu
boyun eğmek zorunda kalırlar” (Şuara, 4)
ayetini getirmişti. Virüsle
beraber Avrupa ülkeleri birbirinden maske ve eldiven çalarak hırsız olduklarını tüm dünyaya gösterirlerken, Almanya başkanı Angelina Merkel’in
ağzından
“Görünmez
yeni bir tür ile savaşıyoruz” sözleri döküldü. ABD Başkanı Trump bu virüsün 11 Eylül olaylarını geride bırakacak
nitelikte
olduğunu
söyledi. Bütün dünya virüsle her cephede savaştıklarını ilan ettiler. Bunun bir savaş olduğunu söylediler. Allah’ın ordusuna karşı galip gelinebilir miydi? Tabii ki hayır. Ne yazık ki Müslümanların yaşadığı ülkelerde dahi savaşıyoruz deniliyor. Savaşıyoruz demenin yerine Allah’a dönmeli, günahlarımız yüzünden af dilemeli ve Allah’tan şifa temenni etmeli değil miydiler? Ebetteki bu hastalık da geçecek tabii ki Allah izin verdiği zaman. Tabii ki biz şifa arama mücadelesi vereceğiz. Şifa bulduğumuzda savaşı
“virüsü
kazandık”
yendik,
demeyeceğiz.
Kim ile savaştınız ve galip geldiniz? İnsanın bu virüse karşı acizliği ortadayken nasıl olur da “savaştık ve kazandık” deniliyor. Kazanan savaşıp kazanmadı. Kaybeden ise savaşıp kaybetmedi. Ölmeyenler Allah’tan
Ölmeyenler Allah’tan şifa bulduğuna, ölenlerin ise eceli geldiği için öldüğüne iman etmeliyiz ey müminler! Aksi takdirde virüsün her bulaştığı kişi ölmeliydi. 106 yaşında birinin şifa bulduğuna, 28 yaşında birinin ise virüs vesilesiyle öldüğüne şahit oluyoruz. “Şöyle şöyle yapsaydı ölmezdi” demek münafık kalpten dile dökülen cümlelerdir. Biz her türlü önlemimizi alıp takdiri Allah’a bırakacağız. Buradaki ince çizgi de budur. Önlem alanların bir kısmı takdirin kendi ellerinde olduğunu düşünüyorlar. Evden hiç çıkmayan biri bile virüsten öldüğüne şahit oluyorsak sonuç bize ait değildir. Biz kul olarak üzerimize düşeni yapacağız o kadar.
şifa bulduğuna, ölenlerin ise eceli geldiği için öldüğüne iman etmeliyiz ey müminler! Aksi takdirde virüsün her bulaştığı kişi ölmeliydi. 106 yaşında birinin şifa bulduğuna, 28
Şevval 1441
63
yaşında birinin ise virüs vesilesiyle
Tuvalet kâğıdı için birbirine giren-
öldüğüne şahit oluyoruz. “Şöyle şöyle
lerden,
yapsaydı ölmezdi” demek münafık
kaptırmamak için ani hamlelere
kalpten dile dökülen cümlelerdir.
girenlere
Biz her türlü önlemimizi alıp takdiri
herkese yetecek kadar yiyecek ve
Allah’a bırakacağız. Buradaki ince
su vardı. Velev ki her şey bitti ama
çizgi de budur. Önlem alanların
biz Müslümanlar, sahabenin ahlakı
bir kısmı takdirin kendi ellerinde
ile ahlaklanmış kişiler olarak suyu
olduğunu düşünüyorlar. Evden hiç
her zaman kardeşlerimize verme
çıkmayan biri bile virüsten öldüğüne
cömertliği içindeyiz. Virüs imti-
şahit oluyorsak sonuç bize ait değil-
hanı ile ne kadar insan olduğumuzu
dir. Biz kul olarak üzerimize düşeni
ortaya çıkaran Allah’a hamd olsun.
yapacağız o kadar. Tüm Avrupa ve dünya kafirlerinin bilimi ilah kabul görerek başka gezegenlerde farklı yaşam formları aradığı bir zamanda… Mars’a seyahat fikirleri düşünüldüğü dönemlerde birden bilim uzaydan yeryüzüne düştü. TV’lerde “elinizi şu şekilde yıkamanız gerekmektedir” diyen bilim adamlarına yer verildi. Tapınılan bilim şu anda ellerin nasıl yıkanması
gerektiği
ile
meşgul.
Profesörler ise 7/24 medyada elle-
su
şişesini şahit
yanındakine
olduk.
Halbuki
Müslümanlara nefes aldıran Allah’a hamd olsun. Her yerde cemaatle namaz
yasak
olmasına
rağmen
İdlib’te cemaatle namaz kılma izni veren Allah’a hamd olsun. Zalim Esed yönetimi altındaki bölgelerde vaka sayıları artarken Müslümanların
hâkim
olduğu
bölgelerde
vaka bulundurmayan Allah’a hamd olsun. İslam’a karşı azılı ateisti bile gönderdiği virüsle iman ettiren, başı secdeli kalbi perdeli olanları ise ortaya çıkaran Allah’a hamd olsun. İnsanlara övülmeye layık olan tek
rin nasıl yıkanacağı ile ilgili görsel
ilahın kim olduğunu, egemenliğin
ve yazınsal bilgiler vermektedirler.
kayıtsız şartsız kime ait olduğunu
Gerçekten de çok garip değil mi?
gösteren Allah’a hamd olsun.
Daha
ellerini
nasıl
yıkayacağını
bilmeyenler insanlığa ilahlık taslamaktadırlar.
Allah’ım görünmez ordularından bir ordu olan bu hastalığı müminlerden uzaklaştır. Müslümanlar ile savaşan
Virüsle beraber insanların öncelik-
kafirlere ise yakın kıl. “Biz ondan
leri değişti. Müslümanları gericilik
sonra, halkının üzerine gökten
ile itham edenler, sokağa çıkma
ordular filan göndermedik zaten
yasağı haberinin paylaşılması ile
gönderecek de değildik! O kadar
beraber ilk çağlara geri dönerek
acizlerdi ki onları helak etmek için
kıtlık psikolojisi ile hareket ettiler.
ordulara gerek yoktu.” (Yasin, 28)
Haziran 2020
64