Nebevi Hayat Dergisi 93. sayı (Ağustos, 2020)

Page 1

AĞUSTOS 2020, ZİLHİCCE 1441 • YIL 8 • SAYI 93 • FİYATI 12 TL • dergi.nebevihayatyayinlari.com

RIZA GÖSTERENDEN RAZI OLUNUR Kulun Allah (ac)’den Razı Olması • Hakan Sarıküçük

İslamda Ticaretin İncelikleri • M. Sadık Türkmen

Rabbin Seni Ne Kadar Seviyor? • Ahmet İnal

Her Şeyde İyilik ve Güzellik -İhsan• Yener Yılmaz




Yıl: 8 Sayı: 93 - Fiyatı: 12 TL

Sahibi Nebevi Hayat Yayınları Adına Turhan Güncü Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Yılmaz Tashih, Redaksiyon Metin Ulusoy Grafik, Tasarım Yakup Hazman Yönetim Merkezi Reklam ve Abone İşleri Güneşli Mh. 1300. Sk. No: 36 Bağcılar/İst. Abone ve Dağıtım Sorumlusu: Metin Ulusoy Tel-Faks: (0212) 515 65 72 GSM & Whatsapp : (0533) 056 83 19 Web ve Sosyal Medya: twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayat instagram.com/nebevihayatdergisi dergi.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com Abone Şartları 2020 Yılı Yurt İçi Abonelik Bedeli: 120 TL Hesap Numarası Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Hesabın Adı: Turhan Güncü İban: TR77 0020 5000 0083 3827 1000 02 Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevi Hayat Aylık Dergi(Türkçe) Baskı: Step Ajans Matbaacılık Göztepe Mah. Bosna Cad. 11 Bağcılar, İst. Tel: 0212 446 88 46, Sertifika No: 45522 Ağustos 2020 Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aitti.

Editör

H

amd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salat ve selam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, aile-

sine, ashabına ve kıyamete kadar onun izinde

gidenlerin üzerine olsun. Değerli okuyucularımız, Müslümanlar olarak kıyamet günü Allahu Teâlâ’nın bizden razı olması en büyük arzularımızdandır. Peki bu arzumuzun gerçekleşmesi için biz ne yapabiliriz? İşte bu düşüncelerle yazmaya başladığımız bu ay ki dergimizin kapak konusunu “İslam’da Rıza” olarak belirledik ve inceledik. Bu minvalde Rasûlullah sallallahu aley hi ve sellem’in “İmanın tadını; Rab olarak Allah'a, din olarak İslam’a, Peygamber olarak da Muhammed'e razı olan tatmıştır” hadisini ilerleyen sayfalara geçmeden önce hatırlamakta fayda olacağı kanaatindeyiz. Hadisin Müslim şerhinde beyan olunduğuna göre “Bir şeye razı oldum” demek “Ona kanaat ettim, onunla yetinerek başkasını istemedim” manalarına gelir. Kadı İyad'a göre hadisin manası ise “Böyle bir kimsenin imanı sahih, nefsi mutmain, içi rahat olur” demektir. Çünkü onun zikredilen şeylere razı olması, onlar hakkındaki bilgi¬sinin sabit, basiretinin kuvvetli ve kalbinin mutmain olduğuna delildir. Zira bir kimse bir şeye razı olursa o iş ona kolay ve lezzetli gelir. Kalbine iman girmiş bulunan mümin de öyledir. Allah'a ibadetlerini yapmak ona kolay ve lezzetli gelir. Nebevi Hayat Yayın Ailesi olarak Rabbimizden niyazımız kıyamet gününde tüm okurlarımızı, bizi, bizden önce gelmiş ve bizden sonra gelecek bütün Müslümanları kıyamet gününde razı olduğu kullar olarak diriltmesidir. Tüm İslam aleminin bayramı hayırlı ve mübarek olsun. Selam ve dua ile…


İçindekiler Kulun Allah azze ve celle’den Razı Olması Hakan Sarıküçük

Rabbin Seni Ne Kadar Seviyor? Ahmet İnal

04

10

KUR'AN-I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR İslamda Ticaretin İncelikleri M. Sadık Türkmen

17

NEBEVÎ DAMLALAR

Her Şeyde İyilik ve Güzellik -İhsanYener Yılmaz

23

Kavramlar Tevhid Kavramı - 4 Mahmut Varhan

31

İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi Hz. Muaviye ve Hilafeti Cihan Malay

40

Osmanlı Sonrası İslam Dünyası Dünden Bugüne Doğu Türkistan Muhammed Eyüp

45

Nebevi Aile Mükemmel Ebeveyn Olmak Halime Yılmaz

50

Serbest Köşe Bu Senin Hikayen Olabilir mi? -6 Derya Fıçıcı

53

Serbest Köşe Nereye Doğru Yol Alıyoruz? Ümit Şit

60


KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük

KULUN ALLAH AZZE VE CELLE’DEN RAZI OLMASI

H

amd, “İman edenlerin

önderimiz,

Allah’a olan sevgileri

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi

ise çok daha fazladır”

ve sellem’e,

(Bakara, 165) buyurarak sevgiyi,

razı olmaya alamet kılan Allah azze ve celle’ye,

Peygamberimiz

Allah’ın lütuf ve ihsanları, affı ve keremi Allah’ın kendilerinden razı olduğu, onların da

Salat ve selam, “Üç şey vardır

Allah’tan razı olduğu kulları

ki bunlar kimde bulunursa o kişi

üzerine olsun.

imanın tadını alır. Allah ve Rasû-

Sevgi,

lü’nün kendisine diğer her şeyden

ayrılmaz bir parçasıdır. Sevgi

daha sevgili olması…” buyu-

kişinin bir başkasına eğilim

rarak Allah’ı çok sevmenin

duyduğu ve çekimine kapıl-

imandan lezzet almaya vesile

dığını

olacağını bildiren rehberimiz,

davranıştır.

Ağustos 2020

4

insan

duygularının

hissettiği

kalbî

bir


İki kişi arasında sevgi hâkim olduğunda bu sevginin etkilerini kişilerin birbirlerine karşı olan tavır ve davranışlarında açıkça görürüz. Bu iki kişiden her biri sevgilisinden sık sık söz eder. Sürekli onu görmenin özlemini çeker. Onunla baş başa kalmayı arzular. Ona yaklaşmaktan hoşlanır. Onun için öfkelenir ve onu kıskanır. Zihninde devamlı onunla olan birlikteliğinin anılarını canlandırır. Onu düşünmek onun için bir lezzete dönüşür. Onu anmak hayatın olmazsa olmazları arasına girer. Yürürken, otururken, yatarken, yerken, içerken, uyumaya çalışırken kısacası her anında özlemini duyduğu sevdiğinin düşüncesiyle meşgul olur. Ve bu bir zaman sonra sevdiğinin her şeyini kabullenmeye ve herkesten farklı bir gözle sevdiğine bakmasına sebep olur. Başkalarının önemsemediği ve farkına varamadığı bu kişiye hasretle ve

“Bana öfkeli değilsen çektiğim sıkıntılara, belalara hiç aldırmam. Zira senin esirgeyiciliğin, benim bunlara aldırmamı önleyecek kadar geniştir. Allah’ım! Gazabının üzerime inmesinden ya da öfkenle baş başa kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti felaha kavuşturan cemalinin nuruna sığınıyorum. Sen razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün güç ve kudret ancak seninledir.”

arzu ile bakar. Onunla yaşamayı, onunla birlikte olmayı ve hatta onunla ölmeyi temenni eder. Sevgi işte böyle bir şeydir. İşte Allah sevgisinin kalbine hâkim olduğu kişi de aynen bu şekildeki bir kişi gibi hatta daha fazla bir muhabbetle Allah’a yönelir. Böyle bir

bekler. O’na yöneldiğinde de diğer

kişi sürekli Rabbiyle yakın olmak-

her şeyle olan irtibatını kopararak

tan hoşlanır. O’na yakın olabileceği amelleri gözetir. O’na kulluk yapmaktan zevk alır. O’na ibadet

sadece O’na yönelir. O’na yalvarır. O’ndan ister. O’nu razı etmeye çalı-

ve itaat etmek için her türlü fırsatı

şır. Varını yoğunu O’nun için feda

gözetir.

eder. Hatta en kıymetli varlığı olan

İbadet

anlarını

özlemle

Zilhicce 1441

5


müminin kalbinde diğer her şeye duyduğu sevgiden kat kat daha fazla olmalıdır ki iman ehlinden olabilsin ve bu sevgisi oranında imanından

Kulun, Rabbinden razı olmasının belirtileri kulun bizzat sözlerinde ve amelinde kendini gösterir. Rabbinin verdiği hükme razı olması ibadetlerden lezzet alması ve O’na kullukta bulunmak için acele etmesi şeklinde kendini gösterir. Ayrıca Allah için fedakârlıkta bulunmak ve O’nun yolunda cihat etmekle de bu sevgi ispatlanmış olur. Allah sevgisi olmadıkça bu hususların göz önünde bulundurulması ve pratik hayatta gereklerinin yerine getirilmesi mümkün olmaz.

lezzet alabilsin. Böyle bir sevginin yolu ise Allah’ı bilmekten geçer. Allah’ı bilmek de O’ndan razı olmaya iletir. Kulun Allah hakkındaki bilgisi artıkça O’na karşı olan tavır ve davranışları da bir o kadar güzelleşir. O’na duyduğu sevgi, muhabbet, saygı ve korku da artar. Yüce Allah’a samimi bir sevgi duymaya vesile olan bilgi, sürekli olarak düşünce ve duyguların etkileşimde bulunduğu bir hatırlatmaya da ihtiyaç duyar. Bu sürekli hatırlatma, kalbe sevgi tohumlarının

atılmasını

sağlar,

duygularda ve vicdanlarda sevginin temelini oluşturur. Sürekli hatırlamanın ardından sevgi konusu ile bağlantılı olan salih ameller gelir. Böylece kulun Allah’a yönelik amelleri de artar. Çünkü müminin bilgisi pratiği olmayan salt bir bilgi değil bilakis amellerle hayat bulan ve canlanan bir bilgidir. “Eğer kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı hem de (imanlarını)

canını bile O’nun için feda etmekte bir an dahi tereddüt etmez. İşte razı oluşun alametleri bunlardır.

daha pekiştirici olurdu.” (Nisa, 66) Böyle bir sevgiyle Rabbine yönelen bir kişi her ne yaşarsa yaşasın gerek musibetlerle gerekse de hoşuna

Müslümanın Allah’ı sevmesi diğer

giden güzel durumlarla karşılaş-

tüm varlıklara duyduğu sevgiden

mış olsun yine de bu durum onu

daha fazla olmalıdır. Allah sevgisi

hiçbir zaman sevdiği Rabbinden

Ağustos 2020

6


uzaklaşmaya

götürmez.

Yaşadığı

şaşarım. Onun bütün işleri onun için

musibetler onu Rabbinden bir an

hayırdır. Bu durum sadece mümine

dahi koparmak şöyle dursun daha

hastır. Kendisine bir varlık isabet

bir şevkle ve istekle O’na yönelmeye

etse şükreder, bu onun için hayır olur.

sevk eder. Karamsarlık gösterip

Başına bir darlık isabet etse sabreder,

hayata ve Rabbine küsmez. Kusuru

bu da onun için hayır olur.” (1)

ve başına gelen musibetin sebebini başkalarına değil kendisine bağlar. Bu sebeple Rabbine tevbe ederek O’na yönelir. Onu zikretmek suretiyle kulluğunu artırmanın yolarını arar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Taif dönüşünde Rabbine

olan münacatı hepimiz için ibretlik sözlerdir: “Bana öfkeli değilsen çektiğim sıkıntılara, belalara hiç aldırmam. Zira senin esirgeyiciliğin, benim bunlara aldırmamı önleyecek kadar geniştir. Allah’ım! Gazabının üzerime inmesinden ya da öfkenle baş başa kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti felaha kavuşturan cemalinin nuruna sığınıyorum. Sen razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün güç ve kudret ancak seninledir.” Kul, Rabbi kendisine nimetler verdiğinde de azmaz. Hayata bağlanıp ahiretini unutmaz. Karun misali mal ve mülkün sahibini kendisi

Kulun,

Rabbinden

razı

olması-

nın belirtileri kulun bizzat sözlerinde ve amelinde kendini gösterir. Rabbinin verdiği hükme razı olması ibadetlerden lezzet alması ve O’na kullukta bulunmak için acele etmesi şeklinde kendini gösterir. Ayrıca Allah için fedakârlıkta bulunmak ve O’nun yolunda cihat etmekle de bu sevgi ispatlanmış olur. Allah sevgisi olmadıkça bu hususların göz önünde bulundurulması ve pratik hayatta gereklerinin yerine getirilmesi mümkün olmaz. O halde “Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır” (Maide, 119) ayetinin ifade ettiği gerçek “(O)

onları sever, onlar da O’nu severler” ayetidir. Kul şayet Allah’ı samimi bir şekilde sevecek olursa ondan yapmasını istediği her şeyi de sevecektir.

olarak görmez. Bu elde ettiği nimet-

Amir bin Abdikays şöyle diyordu:

leri Rabbinin razı olacağı kişilere

“Allah’ı öyle sevdim ki bu sevgi,

ve yerlere harcar. Böylece nimeti

her musibeti basit görmeme ve her

verenin istediği şekilde o nimeti

olaya rıza göstermeme neden oldu.

kullanmış olur. Peygamber sallallahu

Allah’a olan sevgimden dolayı artık

aleyhi ve sellem efendimiz bu gerçeği

sabaha nasıl çıktığımı veya akşama

şöyle bildirmektedir: “Müminin işine

nasıl ulaştığımı önemsemiyorum.”

1. Müslim, Zühd, 64.

Zilhicce 1441

7


ediyordu. Onun duası makbuldü. Bir ara Abdullah bin Ebi Saib onun yanına gelip “Amca sen insanlar

İmran bin Hüseyin de ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Otuz sene sırtüstü yattı. Ne kalkabiliyor ne de oturabiliyordu. Hurma dallarından yapılmış yatağında, tuvalet ihtiyacını gidermesi için bir oyuk açılmıştı. Bir gün yanına Mutarrif ve kardeşi Alâ geldi. Mutarrif, İmran'ın durumunu görünce ağlamaya başladı. İmran “Neden ağlıyorsun?” diye sordu. Mutarrif “Çünkü seni bu zor durumda görüyorum” dedi. İmran ise ona “Ağlama! Şüphesiz Allah'ın hoşuna giden şey benim de hoşuma gider” dedi.

için dua ediyorsun. Kendin için dua etsen de gözlerin açılsa olmaz mı?” dedi. Bunun üzerine Sad gülümseyerek “Oğlum yüce Allah’ın benim hakkımdaki takdiri (yani gözümün görmemesi) benim için gözümün görmesinden daha güzeldir” dedi. İmran bin Hüseyin de ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Otuz sene sırtüstü yattı. Ne kalkabiliyor ne de oturabiliyordu. Hurma dallarından yapılmış yatağında, tuvalet ihtiyacını gidermesi için bir oyuk açılmıştı. Bir gün yanına Mutarrif ve kardeşi Alâ geldi. Mutarrif, İmran’ın durumunu

görünce

ağlamaya

başladı. İmran “Neden ağlıyorsun?” diye sordu. Mutarrif “Çünkü seni bu zor durumda görüyorum” dedi. İmran ise ona “Ağlama! Şüphesiz Allah'ın hoşuna giden şey benim de hoşuma gider” dedi. (2) Kişinin Allah’a olan sevgisi arttıkça Allah’a duyulan ümit ve O’nun kendisini seven kimseyi cehenneme atmayacağı

konusundaki

hüsnü

zannı da artar. Sad bin Ebi Vakkas radıyallahu anh’ın

Bir bedevi hastalandı. Ona “Ölecek-

Mekke’ye geldiğinde gözleri görmez

sin!” dediler. Bedevi “Nereye gide-

olmuştu. İnsanlar koşarak yanına

ceğim?” diye sordu. “Allah’a” dedi-

geliyor, her biri ondan kendisine dua

ler. Bunun üzerine bedevi “Kendi-

etmesini istiyordu. O da herkese dua

sinden

2. Salahul Umme fi Uluvvil Himme, cilt IV, s.516

Ağustos 2020

8

sadece

hayır

gördüğüm


kimseye gitmekte bir beis görmü-

“Allah’ım! Hükmünden sonra rızanı,

yorum” dedi.

ölümden sonra iyi bir hayatı, cemaline

Süfyan es-Sevri de söyle derdi: “Ahirette

hesabımın

babama Çünkü

bırakılmasını Rabbim

bana

anne

ve

istemem. anne

ve

babamdan daha merhametlidir.”

bakmanın lezzetini, sıkıcı felaketlere uğramaksızın

ve

saptırıcı

fitnelere

düşmeksizin sana özlemle kavuşmayı dilerim.” (3) Öyleyse biz de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ettiği dualarla

Kulu Allah’tan razı kılan bu durum-

Allah’a yönelelim, O’na yalvaralım

ların ardından sevginin en önemli

ve bizi sevgisi ile rızıklandırmasını

sonucu gelmektedir ki o da kulun

isteyelim. Böylece O’nun sevgisi

Yüce Allah’a muhtaç olması ve sadece

bize diğer tüm şeylerden daha hoş

O’nunla yetinmesidir. Kul başına her

ve üstün gelen bir sevgi olsun.

ne gelirse gelsin Rabbinin kendisiyle

“Allah’ım! Senden seni sevmeyi,

birlikte olduğunu bilir.

seni

“Üzülme, Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe, 40)

sevenleri

sevmeyi,

senin

sevgine ulaştıran amelleri yapmayı isterim. Allah’ım! Sevdiğin şeyle beni rızıklandır ve onu, sevdiğin

İşler içinden çıkılamaz bir hal aldı-

şeylerde benim için kuvvet kıl.

ğında ise Rabbini anar ve şu ayetleri

Sevdiklerimden beni mahrum etti-

okuyarak kendisini teselli eder.

ğin şeyi, sevdiğin şeylerden ayrı

“Rabbim şüphesiz benimledir. O bana yol gösterecektir.” (Şuara, 62) Sığınacağı

daimi

“Göklerde

ve

Allah’ındır.

Vekil

sloganı yerde olarak

ise

duyulan

özlem,

ailemden,

malımdan

ve

soğuk

sudan daha sevimli eyle. Allah’ım! Beni

kendine,

meleklerine,

olanlar

peygamberlerine ve salih kulla-

Allah

rına sevdir. Beni, seni sevenlerden, meleklerini,

yeter” (Nisa, 132) ayetidir. Allah’a

kıl. Allah’ım! Senin sevgini bana,

Yüce

Allah’a duyulan sevginin gücünden kaynaklanan son derece yüce

peygamberlerini

ve

salih kullarını sevenlerden eyle. Allah’ım kalbimi sevginle dirilt. Beni, sevdiğin gibi kıl. Allah’ım sana olan sevgimi tüm kalbime

bir derecedir. Rasûlullah sallallahu

yay. Seni razı etme düşüncesini

aleyhi ve sellem de Allahu Teâlâ’dan

bütün bedenime yay. Allah’ım! Tüm

kendisini bu dereceye ulaştırmasını

sevgimi sana ait kıl. Tüm çabamı

isterdi ve şu sözlerle dua ederdi:

razı olduğun işlerde kıl, âmin.

3. Taberani, el-Mucemul Kebir, cilt XVIII, 319.

Zilhicce 1441

9


KAPAK DOSYA Ahmet İnal

RABBİN SENİ NE KADAR SEVİYOR? I) Allah (cc) - İnsan Arasındaki Sevgi

keskin oluşu Allah ile kul arasındaki

K

o tatlı sevgiyi kurutmaz.”

ul, Allah’ın nimeti sayesinde rabbini sever. Bu sevgi gere-

Allah

ğince O’na yaklaşmak için

“vüd” ve “hub” kelimeleriyle ifade

bütün benliğiyle kulluk eder. Allah’ı

edilmiştir. Sevgi anlamına gelen

sevme nimetine nail olan kul ihlasla

“vüd” yine sevgi anlamına gelen

yaptığı amelleriyle daha büyük bir

“hubdan” daha üstün ve derin

nimete mazhar olur ki bu da Allah’ın

anlamlar taşır. Esmaul Hüsna’da

onu sevmesidir. Allah ile kul arasın-

“Vedud” olarak karşılık bulmuş bu

daki sevginin kaynağı “Müsebbibul

ismin iki anlamı vardır; seven ve

esbab” olan Allah’tır. Allah azze ve

sevilen. Birincisi ismi fail vezninde

celle kendi azametine ve yüceliğine

olup Allah’ın peygamberlerini ve

rağmen âlem içinde bir nokta bile

salih kullarını sevmesidir. İkin-

teşkil edemeyecek kadar küçük ve

cisi ise ismi meful vezninde olup

bir o kadar da aciz kullarını sevmek-

Allah’ın, kulların bütün sevdikle-

tedir. Seyyid Kutup’un ifadeleriyle

rinden daha üstün bir sevgiyi hak

“İslami

ubudiyyetin

etmesidir. Hatta o kulun kendi

hakikati ile uluhiyyetin hakikatini

gözünden, kulağından ve nefsin-

birbirinden

den daha sevimli olmasıdır.

tasavvurun

Ağustos 2020

10

ayırmak

hususunda

ile

kul

arasındaki

sevgi


II) Allah’ın Müminlere Olan Sevgisi “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Müminlere karşı yumuşak, kafirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihad

dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır korurum. Ben yapacağım bir şeyde mümin kulumun ruhunu

kabzetmedeki

tereddütüm

kadar hiç tereddüte düşmedim. O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem." (1)

eder, hiçbir kınayıcının kınamasın-

Bu hadis Allah’ın, veli kullarını ne

dan da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir

kadar sevdiğini tarif etmede başka

lütfudur, onu dilediğine verir. Allah,

bir söze ihtiyaç bırakmayacak kadar

geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok

şümullü bir hadistir. Sevginin gerek-

iyi bilendir.” (Maide, 54)

tirdiği her ne varsa bunların tamamı

Bu ayet için bazı alimler şöyle demiş-

kemal boyutunda Allah azze ve celle

tir: “Ayette Allah’ın kula olan sevgisi kulun Allah’a olan sevgisinden öne alınmıştır. Bu demektir ki Allah’ın bir kulu sevmesi olmadan kulun Allah’ı sevmesi mümkün değildir. Kulun Rabbini sevmesi, Allah’ın bir fazlı ve ikramıdır. Kulun bu sevgide

tarafından

gerçekleştirilmiş.

Bir

düşünelim, bizi seven hangi insan bir an bile istisnası olmaksızın sürekli bizimle olmaya, tüm ihtiyaçlarımızı karşılamaya, düşmanlarımıza harp ilan etmeye ve sevdiğimizi sevip nefret ettiğimizden nefret etmeye

bir gücü, kuvveti ve müdahalesi

güç yetirebilir ki? Bir insan bizi ne

yoktur. Zira tüm sebeplerin müseb-

kadar çok severse sevsin yine de tüm

bibi Allah’tır.”

bunları yerine getirmek istemez,

Bir kutsi hadiste Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu

istese de gücü ve kuvveti yetmez. Ama Allah azze ve celle veli kulunu o kadar çok seviyor ki tüm nimetlerinden ona ikram ediyor. Ne mutlu o kula ki Allah adına yürüyor, onun adına konuşup onun gözüyle hayata bakıyor, onun kulağıyla işitip onunla aklediyor.

bir sevdim mi artık ben onun işittiği

Allah’ın,

veli

kuluna

kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürü-

nimetler

bununla

düğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu

O, sevdiği kulunu başkalarına da

da

bahşettiği kalmıyor.

1. Buhârî, Rikak, 38

Zilhicce 1441

11


sevdiriyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi

rıza gösterirse onun için (Allah’ın) rızası

ve sellem buyurdu ki: “Şüphesiz ki Allah

vardır. Kim de kızgınlık gösterirse onun

bir kulu sevdiği zaman Cibril'i çağırır

için (Allah’ın) kızgınlığı vardır.” (3)

ve ona “Ben falan kulumu seviyorum. Onu sen de sev” der. Ve o kulu Cibril de sever. Sonra Cibril semada seslenerek “Gerçekten Allah falan kulu seviyor. Onu siz de sevin” der. Artık onu göğün ehli de sever. Sonra yerdeki insanların gönlüne o kimse için sevgi ve kabul konulur. Allah bir kula buğzedip onu sevmediğinde de Cibril'i çağırarak “Ben falan kulu sevmiyorum ve ona buğzediyorum. Sen de ona buğzet” der. Ve Cibril de o kula buğzeder. Sonra Cibril sema ehli arasında “Allah falan kulu sevmiyor ve ona buğzediyor. Siz de ona buğzedin” diye seslenir. Onlar da o kimseye buğzederler. Sonra o kul içinde yeryüzündeki insanların kalbine buğz ve nefret konulur.” (2) Bir kul için ne büy ük bir izzet! Âlemlerin Rabbi olan, azamet ve kibriya sahibi Allah’ın kuluna olan sevgisi semada yankılanıyor, kul görmediği binlerce meleğin sevgisine mazhar oluyor ve yeryüzünde insanların kalbine bu kulun sevgisi konuluyor. Ancak şu var ki Allah azze ve celle’nin bir kulunu sevmesi sayılan bunca nimetlerin yanı sıra zorlu imtihanları da beraberinde getirmektedir. Allah’ın habibi olan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu gibi

İnsanlara olan sevgimiz bile imtihanlardan geçiyorken Allah’a olan sevgimiz nasıl imtihan edilmesin? İnsanları sevme iddiamız bile delil gerektiriyorsa Allah’a olan sevgimiz nasıl kuru bir laf olarak kalsın? İnsanları sevdiğimiz zaman bile bedel ödememiz gerekiyorken Allah’ı severken bunun bir bedeli olmadığı nasıl düşünülsün? Sevgi bedel ister. Eğer kul Rabbini sevdiğini iddia ediyorsa Rabbi onu mutlaka imtihan edecektir, hem de en çok sevdiği şeylerle. Allah azze ve celle kulunu kıskanır, kulunun kalbinde kendi sevgisine gölge düşürecek hiçbir sevgiye razı değildir. Eğer kul Allah’ın onu imtihan etmesine karşın sabırlı olur ve sevgisinin gereklerini yerine getirirse mükâfat olarak karşısında Allah’ın, meleklerin ve insanların sevgisini bulacaktır. Başına gelen sıkıntılara rıza göstermediği takdirde de Allah’ı sevme iddiası içi boş, hiçbir anlam ifade etmeyen basit bir sözden ileri gidemeyecektir.

III) Allah’ın Sevgisini Celbeden Ameller

“Allah bir kavmi sevdiği zaman onları

Sevgi

sıkıntıya uğratır. Kim (bu sıkıntılara)

ile

2. Müslim, Birr, 157 3. Tirmizî, Zühd, 56

Ağustos 2020

12

Arapça’da ifade

“hub”

edilmektedir.

kelimesi “Hub”


kelimesinin fiil hali olan “ehabbe” ise Arap dilinde “ekin tanesinin gözükmeye başlaması” manasında da kullanılır. Sevgi de bu manadan hali değildir. Zira soyut olan sevgi kendini ispat etmek için birtakım karinelere ihtiyaç duyar. Toprak altında gizli olan tohumun filizlenip başak içinde bir tane olarak kendini izhar etmesi gibi sevgi de kendini izhar etme durumundadır. Bu ise öncelikli olarak sevgiyi dile getirmekle ve sevgilinin rızasını almak için çabalamakla mümkündür. Kul, Rabbini sevdiği zaman ona olan sevgisini canlı tutmak ve onun da kendini sevmesini sağlamak için birtakım eylemlerde bulunur. Bu eylemlerine

Bazı alimler şöyle demiştir: “Ayette Allah’ın kula olan sevgisi kulun Allah’a olan sevgisinden öne alınmıştır. Bu demektir ki Allah’ın bir kulu sevmesi olmadan kulun Allah’ı sevmesi mümkün değildir. Kulun Rabbini sevmesi, Allah’ın bir fazlı ve ikramıdır. Kulun bu sevgide bir gücü, kuvveti ve müdahalesi yoktur. Zira tüm sebeplerin müsebbibi Allah’tır.”

ihlasla devam etmesi sonucunda ise Allah’ın sevgisini kazanma şerefine nail olur. Allah kulunu bu ibadetler karşılığında sever. Kul, Allah’ın onu sevip sevmediğini ibadetlerine bakıp sezebilir. Halis olarak Rabbine ibadet eden kul Allah’ın ona olan sevgisini

bulunan her şeyin mülkü Allah’ın-

kalbinde hisseder. Amelden nasibini

dır. Ve varış O’nadır. (Maide, 18)

almamış kullar ise bu noktada ancak kuruntu içindedirler. Ehli Kitap’ın durumunda olduğu gibi: “Yahudiler ve Hristiyanlar ‘Biz Allah’ın oğulları ve O’nun sevdikleriyiz.’ dediler. De ki “O halde niçin Allah size günahlarınızdan

dolayı

azap

ediyor?”

Hayır, siz O’nun yarattıklarından

Şimdi, Allah’ın sevgisini celbeden bazı amellerden ayet ve hadisler ışığında bahsedeceğiz.

1- Farzları İhlasla Yerine Getirip Nafilelerle Allah’a Yaklaşmaya Devam Etmek

bir beşersiniz. O, dilediğine mağfi-

Kulu

Allah’a

en

çok

ret eder, dilediğine de azap eder.

ran ameller farz olanlardır. Kul

Göklerin, yerin ve ikisinin arasında

yapmakla

mükellef

yaklaştı-

olduğu

bu

Zilhicce 1441

13


amelleri işlemeden Allah’ın rızasına erişemez. Peygamberler de dahil bütün irade sahibi hür kullar bu amelleri işleme mecburiyetin-

- Bana ondan başkası yok mu? -Nafile tutmandan başka yok, buyurdu ve sonrasında zekâtı zikretti. Adam:

dedir. Kalbin temiz olma iddiası bu

- Bana ondan başkası yok mu?

amelleri kul üzerinden düşüreme-

- Hayır fakat sadaka vermen müstesna.

yeceği gibi Allah’ın veli kullarından

Bunun üzerine adam:

olma iddiası da düşüremez. Allah bu hakikati şu şekilde ifade etmiştir: “Sana yakin (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et.” (Hicr, 99) Allah kullarından son nefeslerini verinceye kadar kendisine kulluk etmelerini istemiştir. Kim bu kulluğun en büyük gerekleri olan farzları eda eder ve nafilelerle Allah’a yaklaşmaya devam ederse kurtuluşa erer. Talha

b.

Ubeydullah

radıyallahu

anh’ın şöyle dediği rivayet edilmiş-

tir: “Necidlilerden, saçları dağınık bir adam Rasûlullah’a geldi. Sesinin fısıltısı duyuluyor fakat iyice yaklaşmadıkça ne dediği anlaşılmıyordu. (Yaklaşınca) bir de ne görelim! Rasûlullah’a İslam’ın (farzlarından) soruyor. Rasûlullah: - Gece ve gündüzde beş (vakit) namaz (sana farzdır), buyurdu. Adam: - Bana onlardan başkası yok mu? - Hayır ama nafile kılarsan müstesna. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan ayının orucunu söyledi. Adam yine: 4. Buhârî, İman, 3; Müslim İman, 8-9

Ağustos 2020

14

- Vallahi ne bunu artırırım ne de eksiltirim! diyerek

dönüp

gitti.

Rasûlullah (arkasından): -Eğer doğru söylüyorsa kurtuldu, buyurdu.” (4) Kul farzları tam olarak eda ettiği zaman kurtuluşa erer. Ancak bu, nafile ibadetlerin fazlalık ya da gereksiz olduğu manasında değildir. Zira nafileler bizi menzile yaklaştıran, Allah’ın bize olan sevgisini arttıran ve farzlardan eksik olanlarının yerini dolduran amellerimizdir.

2- Namaz: Namaz, kul ile Rabbin buluştuğu en özel andır. Namaz vakti geldiğinde kul Rabbiyle buluşmak için bütün meşguliyetlerinden sıyrılır. Kul, ellerini kaldırıp “Allahu Ekber!” dediğinde Rabbi dışındaki her şeyi elinin tersiyle arkaya iter. Zihni ve kalbi meşgul eden her ne varsa artık geride kalmıştır. Kul için tek bir hedef vardır; Allah ile hemhal olmak, onun huzurunda durmanın haşyetini iliklerine kadar hissedebilmek...


Bu hissi vücudunun en ücra köşelerine dahi ulaştıran kul artık bu özel anların gözetleyicisi olacaktır. İnsanların birçoğunun zoruna giden namaz, bu kul için hayatın vazgeçilmezleri arasındaki yerini

3- Zikir: Dil kalbin aynası kalp ise muhabbetin tarlasıdır. İnsan sevgiyi kalbine eker. Dilden dökülen ise kalpte bulunandan başkası değildir. Seven sevdiğini daima anar, yad eder.

alacaktır. Soğukta namaz kılmak

Rabbini seven kul onu anar, zikreder;

için abdest almak, ticaretini en

Rabbi ise onu daha hayırlı meclis-

yoğun saatinde bırakıp namaza

lerde zikreder. Zikir, kulu Rabbe

vakit ayırmak bu kul için zorluk

yaklaştıran en büyük vesilelerden

değil şeref için bir paye olacak-

biridir. Kul Allah’a olan sevgisini

tır. Allah’ın şu ayetlerde övgüyle

onu anıp zikretmekle izhar eder.

bahsettiği kişiler gibi: “Öyle erler

Peygamberimizin buyurduğu gibi:

vardır ki onları ne ticaret ne alım

“Allahu Teâlâ’ya muhabbetin alameti

satım, Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan ve zekât vermekten

zikrullahı sevmek, nefretin alameti ise zikrullahı sevmemektir.”

alıkoymaz, gönüllerin ve gözlerin

Şüphesiz Allah’ı en çok seven Nebi

döneceği günden korkar onlar.

sallallahu aleyhi ve sellem ağzı daima

(Nur, 37)

zikirle ıslak kalan bir peygamberdi.

“Sabır

ve

namaz

ile

Allah'tan

yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.” (Bakara, 45) İbn Hacer rahimehullah namazın önemi hakkında şöyle demiştir: “Namazın kıymeti ne kadar da büyüktür! Kulun kendisiyle Allah’a

Zikir, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında daima var olan

bir ibadetti. Yatağa girerken, yataktan çıkarken, elbise giyerken ve çıkarırken, eve girerken ve evden çıkarken, yolculuğa başlarken ve yolculuktan dönerken, sevinç ve üzüntü anında, sabah-akşam her daim Rabbiyle hemhal olmuş bir dil ve kalp...

yaklaşmasına vesile olan muhab-

Allah’ı

betullah ondan neşet eder. Çünkü

kalpler Allah ile irtibatı kopmuş katı

namaz, münacat ve Allah’a yakın-

kalplerdir. Allah iman eden kulla-

laşmanın mahallidir, kul ile Rabbi arasında hiçbir vasıta söz konusu

zikretmekten

uzak

olan

rını bu duruma düşmekten sakındırmaktadır:

olamaz. Kul için ondan daha güzel

“İman

bir şey yoktur.

ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle

edenlerin

Allah'ı

anma

Zilhicce 1441

15


kalplerinin daha

ürpermesi

gelmedi

mi?

zamanı

Onlar

Buhari’nin rivayetine göre Hz. İbra-

daha

him’in ateşe atılmadan önce söyle-

önce kendilerine kitap verilenler

diği son sözü “Allah bize yeter, O

gibi olmasınlar. Onların üzerin-

ne güzel vekildir.” olmuştu. Ateşe

den uzun zaman geçti de kalpleri

atılırken dahi Allah’ın kendisini

katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan

yalnız bırakmayacağına olan imanı

çıkmış kimselerdir.” (Hadid, 16)

o kadar kesindi ki Allah mükafat olarak

4- Tevekkül:

yakma

özelliğini

verdiği

ateşi onun için serinlik ve esenlik

Allah’ın sevgisini celbedecek bir diğer amel “tevekkül”dür. Çünkü Allah azze ve celle Kur’an-ı Kerim’de

kılmıştı.

5- Ziyaret:

kendisine dayanıp güvenen müte-

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

vekkil kullarını sevdiğini belirtmiş-

hiçbir

tir. Tevekkül; sebeplere sarıldıktan

Allah rızası için kardeşinin ziyare-

sonra

Allah’a

tine giden kişiyi Allah’ın sevgisiyle

Allah’tan

müjdelemiştir: “Adamın biri, bir başka

Rabbine

köydeki (din) kardeşini ziyaret etmek

güvenip dayandığı ve işlerine onu

için yola çıktı. Allahu Teâlâ, adamı

vekil kıldığı zaman muhakkak ki

gözetlemek için onun yolu üzerinde bir

Allah kuluna yetecektir: “Hâlbuki

meleği görevlendirdi. Adam meleğin

kim

yanına gelince, melek:

işlerin

bırakmak yardım

ve

sonucunu sadece

dilemektir.

Allah’a

Kul

güvenip

dayanırsa

Allah ona yeter. Şüphe yok ki Allah mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.” (Enfal, 49) Tevekkül, peygamber ve salihle-

karşılık

beklemeden

sırf

- Nereye gidiyorsun? dedi. Adam: - Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum.

rin azığıdır. Zorlu mücadelelerinde

- O adamdan elde etmek istediğin bir

peygamberlerin en büyük silahı

menfaatin mi var?

Allah’a tevekkül etmeleriydi. Çünkü onlar Allah’ın kendilerine yeteceği hususunda en küçük bir şüphe bile duymuyorlardı. Nitekim Hz. İbrahim’in ateşe atılması olayı tevekkülün önemi hakkında çok önemli dersleri ihtiva etmektedir. İmam

5. Müslim, Birr, 38

Ağustos 2020

16

- Yok, hayır. Ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyaretine gidiyorum. - Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allahu Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim, dedi.” (5)


KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR M. Sadık Türkmen

İSLAMDA TİCARETİN İNCELİKLERİ “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı yollarla yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisa, 29)

İ

slam hayatın her nokta-

arasındaki muhabbet genel

sına hitap eden kapsamlı

manada

bir dindir. Sadece kul

lerde

münferit

aransa

bile

ibadetsahih

ile Rabbi arasındaki ibadet

niyetle yapılan her muamele

ve zikir gibi şahsi mese-

Allah

lelere değinmez. Rahmeti

layık olmaktadır. Ebu Zer

gazabından önce gelen yüce

radıyallahu anh rivay et eder:

Rabbimiz kulunu affetmek

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve

için

sellem

veya

onun

derece-

katında

mükafata

buyurdu ki “...Sizin

sini yükseltmek için tabiri

birinizin eşiyle birlikte olması

yerindeyse adeta vesileler

sadakadır”. Bunun üzerine

aramaktadır. Kul ile Allah

ashab-ı ikram “Ey Allah’ın

Zilhicce 1441

17


helal yoldan giderdiği takdirde de onun için sevap hasıl olur.” (1) Hayatın daha rahat sürmesi için ticaretin zaruri olması sebebiyle

İmam Kurtubi günlük hayatımızda çokça karşımıza çıkan bir noktaya temas etmiştir. Diyor ki: “Çarşıdan bir şey satın almak istediğinde alışverişten önce mal sahibi sana ‘Ye sana helal olsun’ derse onu sakın yeme. Çünkü onun izni alışveriş içindir. Belki de aranızda bir muamele olmayacak ve bu yediğin şeyde bir şüphe oluşacaktı. Ancak sana malın sıfatını anlatır da sen de satın alırsan bunun üzerine satıcının söylediği özellikte bulmazsan tercih hakkına sahipsin.”

yüce dinimiz bu alandaki temel ölçüleri belirlemiştir. Zira sürekli gelişmekte olan ticari hayat belirli ölçülerle muhafaza edilmezse hayatın idamesi noktasından hayatın ifsadına

dönüşebilir.

Günümüzde

şahsi ibadetlerde önde giden pek çok

kişinin

ticari

hayatta

aynı

önderliği yapamaması, bu ölçüleri tutturamaması, ibadetindeki riya ve gaflet sebebiyledir. Müslüman bir tüccara yakışan davranış ibadetlerinde titiz olması ve ticaretinde Allah’ın razı olacağı ölçülere riayet etmesidir. Belki onun bu davranışı İslam’a sessiz bir davet olacak ve gıpta edilecektir. Hatta dillerini bilmediği insanlarla yaptığı ticaret onların hidayetine vesile olacaktır. Endonezya ve Malezya halklarının Müslüman

tüccarların

adalet

ve

güzel muamele ile yaptıkları ticaret vesilesiyle İslam’a girmesi bunun en güzel örneğidir. Ticaretine bu Rasûlü! Birimiz cinsel arzusunu giderdiği halde onun için mükafat mı vardır?” diye sordular. Buyurdu

manada dikkat eden tüccarlar Allah katında üstün mertebelere yükseltilirler. Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’dan rivayete göre Nebi sallallahu

ki: “Ne dersiniz eğer o kişi arzusunu

aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Doğru

haram yolla giderseydi onun için günah

sözlü güvenilir tüccar nebiler, sıddıklar

söz konusu olmaz mıydı? İşte arzusunu

ve şehitlerle beraberdir.” (2)

1. Müslim, 720; Ebu Davud, 5243 2. Tirmizî, Büyü, 1213

Ağustos 2020

18


İsmail b. Ubeyd b. Rifaa babasından, o da dedesinden rivayet eder: “(Dedesi) Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile namaza gitti. Efendimiz insanların alışveriş yaptıklarını görünce ‘Ey tüccar topluluğu!’ diye seslendi. Bunun üzerine tüccarlar boyunlarını ve gözlerini ona çevirdiler. Buyurdu ki: “Muhakkak tüccarlar kıyamet günü aşırı günahkâr olarak diriltilecekler. Ancak Allah’tan korkan, iyilik yapan ve doğru söyleyenler hariç.” (3)

değeri amelleri kadardır. Bunun dışında kalan alanlarda değer biçme

Alışveriş ve diğer muamelelerde

fıtrat bozukluğuna ve batılın yeryü-

batıla

züne egemen olmasıyla ekin ve nesli

tevessül

etmek

İslam’ın

koyduğu ölçülerin dışına çıkmakla olur. İki tarafın rızasına muvafık yapılan gayri meşru ticari muamele o batılı meşru kılmaz. Günümüz alışveriş hukukunda şeriata aykırı yapılan muamelelerin serbest bırakılması insanları aldatmamalıdır. Âlimlerin bu konuda verdiği fetvalarda çok dikkatli olmaları gerekir. Çünkü karşılarında bir vadi dolusu altını olsa ikinci vadi dolusu altını isteyen bir nefis vardır.

bozmasına delalet eder. Ebu Hureyre radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Şüphesiz ki Allah temizdir ve ancak temiz olanı kabul eder.” Elbette Allahu Teâlâ peygamberlere emrettiğini müminlere de emretmiştir. Yüce Allah “Ey Peygamberler! Temiz (helal) olandan yiyin ve salih amel işleyin” (Müminun, 51) buyurmuştur. Yine Cenab-ı Hak “Ey iman eden-

Batıl yoldan elde edilen gelirin en

ler! Size rızık olarak verdiklerimi-

büyük zararlarından biri de kişi-

zin temiz (helal) olanından yiyin”

nin insanlar nazarında değerinin

(Bakara,

düşmesi yanında ibadet ve duala-

sonra uzun yolculuk yapmış bir

rının kabul edilmemesidir. İnsan-

kişi hakkında şöyle dedi: “Bu kişi

ların sermaye sahiplerine teveccüh

saçı sakalına karışmış, toz toprak

etmesi haramı meşrulaştırmaya-

içinde

cağı gibi haram yollardan gelir elde

Ey Rabbim, ey Rabbim! diye dua

edenlere de değer atfetmez. İnsanın

eder. Halbuki yediği haram, içtiği

172)

elini

buyurmuştur.

semaya

Daha

kaldırarak

3. Tirmizî, Büyü, 1214

Zilhicce 1441

19


sizi nehyettiği şeylerle bir kısmınız diğerlerinin mallarını yemesin. Ancak kendi aranızda yaptığınız

Tacirin malını revaçta tutmak ve süslü göstermek için yemin etmesi veya eşyasını sunarken ‘Sallallahu ala Muhammed! Bu ne güzel mal’ diye salavat getirmesi mekruhtur. Tacir için ticaretinin onu farzları eda etmekten meşgul etmemesi müstehaptır. Namaz vakti geldiğinde ‘Öyle adamlar vardır ki ticaret ve alışveriş onları Allah’ı zikretmekten oyalamaz’ ayetinin ehli olabilmek için ticaretini bırakması gerekir.”

ticaret

neticesinde

birbirinizin

mallarını kendi aranızda yemeniz helaldir. Tek millet, tek dava ve tek din ehli olduğunuz halde birbirinizi öldürmeyin. Böylece övgüsü yüce olan Allah bütün İslam mensuplarını birbirinden kıldı. Onlardan katil olanı sanki kendi nefsini öldürmüş konumuna getirerek maktul gibi değerlendirdi. Çünkü katil ile maktul kendi dinlerine muhalefet edene karşı tek el gibidir. Allahu Teâlâ her daim mahlukatına merhametlidir. O’nun size merhametinin alameti öldürülmeyi hak etmediğiniz müddetçe kanlarınızı

akıtmayı

birbirinize

haram kılarak birbirinizi öldürmekten el çekmenizdir. (5) Ayet-i kerimede malı yemekten maksadın sadece gıda olarak değil haram, giydiği haram ve beslendiği

daha kapsamlı olduğu kastedilmiş-

haramdır. Böyle birinin duası nasıl

tir. Fahreddin er-Razi bu konuyu

kabul edilsin.” (4)

şöyle açıklamıştır: “Her ne kadar

Ayet ile ilgili Görüşler

haram olsa da Allahu Teâlâ burada

İmam Taberi dedi ki: “Övgüsü yüce

Çünkü mallarda en büyük maksat

olan Allah şunu kastetti: ‘Ey Allah’ı

onları yemektir. ‘Yetimlerin malla-

ve Rasûlünü tasdik edenler! Faiz,

rını zulüm ederek yiyenler’ ayeti de

kumar ve bunlar dışında Allah’ın

buna benzemektedir. (6)

4. Müslim, 1015 5. Taberi Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden 6. Mefatihul Gayb, aynı ayetin tefsirinden

Ağustos 2020

20

batıl yollarla elde edilen tasarruflar yemeyi özel olarak zikretmiştir.


‘Mallarınızı aranızda batıl yollarla

bağlamıştır.

yemeyin’ ibaresini şöyle açıklamış-

ayetin tefsirinde bu konuya işaret

tır: ‘Bu ibareye başkasının malını

ederek şöyle der: “Darekutni, İbn

batıl yolla yemesi girdiği gibi kendi

Ömer’den rivayet etti. Dedi ki: ‘Rasû-

malını batıl yolla yemesi de girer.

lullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle

Çünkü

kelimesinin

buyurdu: ‘Müslüman, güvenilir, doğru

kapsamına iki kısım da dahildir.

sözlü tüccar kıyamet gününde nebiler,

Tıpkı

sıddıklar ve şehitlerle beraberdir."

‘mallarınız’ ‘nefislerinizi

öldürmeyin’

ayetinin hem başkasını hem de kendi nefsini öldürmeyi nehyetmesi gibi. Kendi malını batıl yolla yemesinin manası onu Allah’a isyan yolunda harcamasıdır. Başkasının malını batıl yolla yemesi konusunu daha önce açıkladık.” (7)

İmam

Kurtubi

aynı

Tacirin malını revaçta tutmak ve süslü göstermek için yemin etmesi veya eşyasını sunarken ‘Sallallahu ala Muhammed! Bu ne güzel mal’ diye salavat getirmesi mekruhtur. Tacir için ticaretinin onu farzları eda etmekten meşgul etmemesi müste-

İmam Kurtubi günlük hayatımızda

haptır. Namaz vakti geldiğinde ‘Öyle

çokça karşımıza çıkan bir noktaya

adamlar vardır ki ticaret ve alışveriş

temas etmiştir. Diyor ki: “Çarşı-

onları Allah’ı zikretmekten oyala-

dan bir şey satın almak istediğinde

maz’ ayetinin ehli olabilmek için

alışverişten önce mal sahibi sana

ticaretini bırakması gerekir.”

‘Ye sana helal olsun’ derse onu sakın yeme. Çünkü onun izni alışveriş içindir. Belki de aranızda bir muamele olmayacak ve bu yediğin şeyde bir şüphe oluşacaktı. Ancak sana malın sıfatını anlatır da sen de satın alırsan bunun üzerine satıcının söylediği özellikte bulmazsan tercih hakkına sahipsin.” (8)

İbn Kesir der ki: “İmam Şafi alım-satımın ancak sözlü ifadelerle geçerli olacağına bu ayeti delil getirmiştir. Çünkü söz karşılıklı rızaya açık ve kesin biçimde delalet ederken, konuşma olmadan yapılan alışverişlerde ise karşılıklı rıza yoktur. Cumhur, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel ve bunların takipçisi alim-

Nasıl ki ibadet eden bir Müslüman

ler ise bu konuda muhalefet ederek

bunu ticaretine alet etmemeliyse

sözlerin karşılıklı rızaya delalet ettiği

aynı şekilde Müslüman bir tüccar da

gibi fillerin de rızaya kesin bir şekilde

ticaretini hayatının yegâne gayesi

delalet edeceğini düşünerek (sözsüz)

yapmamalıdır. Hayatın her nokta-

alım-satımın sahih olduğunu söyle-

sında

mişlerdir.

dengeyi

emreden

dinimiz

elbette bu konuyu da belirli ölçülere

Onlardan

bazıları

ise

‘Değeri düşük mallarda ve insanlar

7. Mefatihul Gayb 8. El-Camiu li Ahkamil Kur’an

Zilhicce 1441

21


arasında

alım-satım

diye

kabul

edilen şeylerde olur’ demişlerdir...” Ayetin

“Kendinizi

helak

(9)

önce davrandı. Ben de cenneti ona haram kılıyorum.” (11)

etme-

Amr b. As radıyallahu anh başından

yin” bölümü hakkında İbn Kesir

geçen bir olayı şöyle anlatmaktadır:

şöyle der: “Yani, Allah’ın koyduğu

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

haramları işlemek, O’na karşı isyan

Zatus Selasil gazasına beni (emir

olacak filleri yapmak ve birbirinizin

olarak) göndermişti. Bu yolculukta

mallarını haksız yere yemek sure-

çok soğuk bir gecede ihtilam oldum.

tiyle kendinizi öldürmeyin, mahvet-

Guslettiğim

meyin. Şüphesiz Allah verdiği emir

korktuğumdan

ve koyduğu yasaklarında size karşı

sonra arkadaşlarıma sabah nama-

çok merhametlidir.”

zımı kıldırdım. Rasûlullah sallallahu

Ayette İbn Kesir’in aktardığı bu

aleyhi ve sellem’in yanına geldiğimizde

görüş haricinde kişinin kendi canına kastetmesi de kastedilmiş olabilir. Bu durum dinimizin yasaklamış olduğu büyük günahlar grubuna dahildir. Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayet eder. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kim kendisini bir

demirle öldürürse kıyamet gününde sonsuza

dek

cehennemde

demirle

vuracaktır.

Kim

karnına kendisini

zehirle öldürürse sonsuza dek cehennem ateşinde onu içecektir. Kim kendisini bir dağdan atıp öldürürse cehennem ateşinde sonsuza dek kendisini dağın tepesinden atacaktır.” (10) Cündüb b. Abdullah el-Beceli’den yapılan rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Sizden öncekilerden birinde yara vardı. Eline bir bıçak alıp onu kesti. Allah azze ve celle şöyle buyurdu: “Kulum benden 9. Tefsirul Kur’an’il Azim, aynı ayetin tefsirinden 10. Buhârî, 978; Müslim, 109 11. Buhârî, 1364; Müslim, 113 12. Ebu Davud, 334

Ağustos 2020

22

takdirde

ölmekten

teyemmüm

yapıp

arkadaşlar bunu ona anlattılar. Allah Rasûlü ‘Ey Amr! Arkadaşlarına cünüp halinde namaz mı kıldırdın?’ dedi. Ben de Yüce Allah’ın ‘Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size çok merhametlidir’ buyruğunu okudum ve onun için teyemmüm yapıp sonra namaz kıldırdım dedim. Bunun üzerine Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem

güldü ve hiçbir şey söylemedi.” (12) Hülasa

Müslümanın

İslam’ın

ahkamının

özelikle yürürlükten

kalktığı günümüzde ticari faaliyetlerini haram ve şüpheden koruması ve kazanç elde etme yolunda kendisini helak etmekten muhafaza etmesi gerekir.


NEBEVÎ DAMLALAR Yener Yılmaz

HER ŞEYDE İYİLİK VE GÜZELLİK -İHSANEbu Yala Şeddad bin Evs radıyallahu anh’dan aktarıldığına göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Şüphesiz Allah, her şeye ihsanı yazmıştır. O bakımdan, öldürdüğünüz vakit güzel bir şekilde öldürünüz. Kestiğiniz vakit güzel bir şekilde kesim yapınız. Sizden (kesim yapacak kişi) bıçağını iyice bileylesin ve keseceği hayvanı rahatlatsın. (Müslim, Sayd 57; Ebu Davud, Edâhi 11; Tirmizî, Diyât 14; Nesâi, Dahâyâ 22-26-27)

Zilhicce 1441

23


Hadisi Rivayet Eden Sahabi; Şeddad bin Evs’in Hayatından Kesitler

Dimeşk

603 yılında doğan Şeddad bin Evs,

bu ümmetin fakihinin Şeddad b.

meşhur şair Hassan bin Sabit’in

Evs olduğunu söylemiş, Ubade b.

yeğenidir. Annesi Sırma, Rasûlullah

Sâmit (veya Ebu Derda), Şeddad b.

sallallahu aleyhi ve sellem’in anne tara-

Evs’in hem ilim hem de hilm verilen

fından akrabaları olan Neccaroğul-

kimselerden olduğunu belirtmiş-

ları kabilesine mensuptur. Şeddad radıyallahu anh Uhud, Hendek ve diğer

savaşlara katılmıştır.

Ebu

Derda

her

ümmetin bir fakihi bulunduğunu,

tir. Şeddad’ın talebesi Esed b. Vedâ, zahid bir insan olan hocasının yatağına yattıktan sonra sağa sola dönüp

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatının

kadısı

yaklaştığını

anlayan

Şeddad’ın “Artık yeryüzü bana dar gelmeye başladı ey Allah’ın Rasûlü!” diyerek üzüntüsünü dile getirince

durduğunu, “Allahım! Cehennem azabını düşünmek uykumu kaçırdı” diyerek yatağından kalktığını ve sabaha

kadar

namaz

kıldığını

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in

zikretmiştir.

“Haberin olsun, Şam ve Beytülmakdis

Şeddad, Rasûlullah sallallahu aleyhi

fethedilecek; inşallah sen ve senden sonra

evladın

olursunuz”

(1)

oraların

yöneticileri

dediği rivay et edil-

mektedir. Hz. Ömer’in Humus valisi

ve sellem’in

bir

çift

ayakkabısını

saklamış daha sonra bu ayakkabı oğlu Muhammed’e intikal etmiş.

tayin ettiği Şeddad, Hz. Osman’ın

Muhammed de kız kardeşi Hazrec’in

katli dolayısıyla idari işleri bıraktı.

isteği üzerine bir tekini ona vermiş-

Toplum

uzaklaşarak

tir. Abbasi Halifesi Mehdî-Billâh,

kendini ibadete verdi ve Dimeşk’te

Kudüs’e geldiğinde bu ayakkabıdan

bir ev yaptırdı. Muaviye b. Ebû

haberdar olmuş, Hazrec’in çocuk-

Süfyân döneminde Dimeşk kadısı

larındaki ayakkabının tekini satın

hayatından

oldu. (2) Şeddad b. Evs 58 (678) yılında Filistin’de vefat etti. Kabri Kudüs’te Mescid-i Aksa yakınında pek çok sahabinin bulunduğu kabristandadır.

alarak onların her birine 1000 dinar ve birer arazi vermiş. Oldukça yaşlı ve hasta olan Muhammed’deki diğer

Şeddad’ın Yalâ, Muhammed, Abdül-

tekini de almak istemiş fakat onun

vehhab ve Münzir adlı dört oğlu ile

ağlayarak

Hazrec adında bir kızı olmuştur.

görünce bundan vazgeçmiştir. (3)

1. Taberani, VII, 289 2. İbni Sad, VII, 401 3. D.İ A, Şeddad b. Evs maddesi

Ağustos 2020

24

vermek

istemediğini


Açıklama

kerimelerde olduğu gibi “yazıldı”

İslam’ın temel kaidelerinden birisini ifade eden bu hadis-i şerif, içer-

ifadesi “farz kılındı” anlamında kullanılmıştır.

diği hikmetli malumatlardan dolayı

Bir başka deyişle bu hadis-i şerifteki

İmam Nevevî tarafından 40 seçkin

“yazmıştır” ifadesi “sizden istiyor,

hadis arasında zikredilmiştir. -İyilik, güzellik, uygun olanı en güzel

ve

kusursuz

bir

şekilde

yapmak anlamına gelen ihsan, bir terim olarak; Allah’ın huzurunda olduğunu onu gönül nuruyla görüyormuş gibi tasavvur ederek kulluk vazifelerini yerine getirmek anlamında kullanılmıştır. Birçok ayet-i kerimede bu anlamı görebilmek-

talep ediyor” anlamında kullanılmıştır. (4) -Hadis-i şerifte genel olarak her şeyde ihsan talep edilirken özel olarak iki durumdan bahsedilmiştir. Bunlar öldürme ve kesme yani hayvanı boğazlama durumudur. Bu iki durumu incelemeye çalışacağız.

Öldürmede İhsan

teyiz. Örneğin “Öy le değil! Kim

Hayat her zaman aynı seyrinde

muhsin olduğu halde (ihsan ile)

devam

kendini Allah'a teslim ederse, onun

gülistanlık dönemleri barındırdığı

mükâfatı

gibi korkunç zaman dilimlerini de

Rabbinin

katındadır”

Bu hadis-i şerifte zikredilen ihsan kelimesinden hem lügat hem de terim manası beraber anlaşılmaktadır. şerifin

ilk

bölümünde

geçen “Şüphesiz Allah, her şeye ihsanı yazmıştır”

İçerisinde

güllük

barındırır. Gün gelir savaş çıkar,

(Bakara, 112).

-Hadisi

etmez.

ifadesindeki

“yazmış-

gün gelir cinayetler artar. Bazı dönemler ise rahat ve huzur dolar. İslam, barış esnasında toplumun huzurunu

devam

ettirebileceği

kuralları belirlerken savaş ve suçlar karşısında sekteye

da

hayatın

nizamını

uğratmayacak

düzenlemeler

getirir.

şekilde Öldürme-

tır” kelimesi birçok ayet-i kerime

nin adabını belirler. Düşmana bile

ve hadis-i şerifte “farz kılmış-

yeri

tır” anlamında kullanılmaktadır.

Savaşın kızıştığı dönemlerde bile

“Hoşunuza gitmese de savaş size

yaşlı, çocuk ve ibadet için uzlete

yazıldı” (Bakara, 216), “Sizden önce-

çekilmiş

kilere yazıldığı gibi oruç size de

yasaklayarak amacın sadece öldür-

yazıldı” (Bakara, 183-184) gibi ayet-i

mek olmadığını öğretir. Fakat bazı

geldiğinde

adaleti

kişilerin

öğretir.

öldürülmesini

4. El-Vafi fi şerhi erbaine en-Nevevi, 17. hadis

Zilhicce 1441

25


durumlarda

öldürmekten

başka

kişinin

akrabaları

diledikleri

çare kalmaz. Savaş esnasında, cina-

takdirde bu cezadan vazgeçebilir.

yetin cezası olarak belirlenmiş kısas

Katili

ve benzeri durumlarda öldürme

lir veya affedebilirler. Peygamber

yoluna başvurulur. Öldürme cezası hayatın düzeni için gerekli olan bir uygulama olup adalet ve ihsan ile uygulanırsa toplum anarşi ve kaos-

para

cezasına

çarptırabi-

sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur-

muştur: “Kim kasten öldürürse, bunun hükmü kısastır.” (5)

tan uzaklaşır, huzurun hâkimiyeti

B) Zina cezası durumu; evli ya

gözle görülür.

da daha önce evlilik geçirmiş bir

İslam savaş esnasında bile düşmana işkence

etmeyi

yasaklamıştır.

Müslümanın

zina

etmesi

duru-

munda recm cezası uygulanır.

İnsan yaratılışı itibarıyla şerefli bir

C) Bağilik durumu; hak ve adalet ile

mahluktur, alacağı ceza kendine

ülkeyi yöneten İslam devlet başka-

uygun olmalıdır. Günümüz modern! devletlerinin savaş esnasında uyguladığı vahşetleri gördükçe insanlığın İslam’a ne kadar muhtaç olduğu gün yüzüne

çıkmaktadır.

Ortadoğu’yu

kan gölüne çeviren, kimyasal silahlar ile nesli yok etmeyi amaçlayan, kurduğu hapishanelerde işkenceyi eğlence vesilesi kılan, hastane, okul,

nına veya onun atadığı bir yöneticiye karşı, bir tevile yani kendince doğru görülen bir delile, bir sebebe dayanarak itaat dairesinden çıkan, bununla

birlikte

Müslümanların

öldürülmesini, mallarının yağmalanmasını, zürriyetlerinin esir edilmesini helal görmeyen ve silahlı

pazar alanı dinlemeden attıkları

güce sahip olan Müslümanın duru-

tonlarca bombalarla güya toplum

mudur. Buğât (Bağiler) arkalarında

yararına çalışan batı ve kuklaları

silahlı bir güç olan asilerdir. Kendi

konumundaki iktidar sahipleri, kendi

yorumlarına göre bir delile dayana-

koltukları uğruna milyonlarca insanı

rak bazı hükümlerde Müslümanlara

öldürmeyi göze almaktadırlar.

ve İslami yönetime muhalefet eder-

Ancak İslam ahkamı uygulandığı takdirde ölüm cezası şu durumlarda uygulanır:

ler. Askerî bir güçle bir bölgeyi ele geçirirler ve orada kendi yönetimlerini hâkim kılarlar. Asi ve bağilerle savaşmak (yani onları öldürmeye

A) Kısas; kasıtlı bir şekilde işlenen

çalışmak) caizdir. Bu konuda icma

cinayetlerin

(ittifak) vardır. (6)

cezasıdır.

5. Ebu Davud, Diyat, 5 6. Şamil İ. Ansk/ Baği

Ağustos 2020

26

Öldürülen


D) Yol kesicilik yapılması durumu;

bağ ortadan kalkacak ve kişinin

Toplumun canına ve malına kaste-

duyacağı acı azalacaktır.

derek

yol

kesip,

halkı

korkuya

sürükleyen kişi ya da gruplara İslam en şiddetli cezaları uygun görmüştür, bu gibi eşkıyalar ölüm cezasına çarptırılırlar (7)

Aynı

şekilde,

öldürenin

azala-

rını kesmemek (müsle) ve işkence yapmamak

da

ihsanın

kapsamı

içerisindedir. Abdullah b. Yezid’den, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in

-Tüm bu suçlar karşısında uygu-

talan yapmayı ve müsleyi (öldü-

lanacak ölüm cezasının ihsan ile

rülen kişinin organlarını kesmeyi)

yapılması emredilmiştir.

yasakladığı rivayet edilmektedir. (8)

Hadisi

Peki katil cinayeti işlerken müsle (9)

vakit

şerifteki güzel

“Öldürdüğünüz

öldürün"

buyruğu

yapmışsa, kısas olarak o katil nasıl

kesme şeklini ve öldürme şeklini

öldürülmeli?

güzelleştiriniz

arasında ihtilaf konusu olmuştur;

şerif,

demektir.

öldürülmesi

Hadis-i

mübah

olan

canların en kolay şekilde ve çabucak öldürülmesinin

gerekli

olduğuna

dair delil oluşturmaktadır.

Bu

durum

alimler

-İmam Malik, İmam Şafi ve Ahmet bin Hanbel’in meşhur görüşüne göre katil cinayeti nasıl işlediyse o şekilde öldürülmelidir. İmam Ebu

Günümüzde birçok ülkede idam

Hanife ve Ahmet bin Hanbel’in

cezası yürürlüktedir. Bu cezalar

ikinci görüşüne göre katil ne şekilde

içerisinde asmak, iğneyle zehirle-

öldürürse öldürsün cezasını kılıçla

mek, elektrikli sandalyeye oturt-

boynu vurularak çeker. (10)

mak gibi uygulamalar mevcuttur. İlk bakışta az acı vereceği zannedilen bu uygulamalar Hanefi mezhebinde

var

olan

“kısasta

kılıçla

boyun vurmak”tan daha fazla acı vermektedir. Hz. İbrahim’in kesmek

Öldürme

meselesinde

bir

sınır

vardır. Örneğin; İslam herhangi bir canlının yakılarak öldürülmesini yasaklar. Bu konuyla alakalı bir hadisi şerif şöyledir;

istediği oğlu İsmail’i yüzü üzere

-Hamza el-EsIemi’nin babasından

yere yatırması ve bıçağı ensesine

rivayet olunduğuna göre, Rasû-

dayaması bu ölüm şeklinin daha

lullah sallallahu aleyhi ve sellem onu

az acı vermesinden dolayıdır. Bu

bir seriyyenin başına başkan tayin

durumda sinirlerle beynin arasında

etmiş.

(Bu

zat

başından

geçen

7. Mâide, 33-34 8. Buhâri, VI, 228, Sayd ve Zebâih, 25 9. Öldürülen şahsın (maktulün) burnunu, kulağını ve diğer azalarını kesmektir 10. El-Vafi fi şerhi erbaine en-Nevevi17. hadis

Zilhicce 1441

27


hadiseyi) şöyle anlatmıştı: “Seriy-

-Hadisi şerifin son kısmında “Kesti-

yenin yanına vardım. Rasûlullah

ğiniz vakit güzel bir şekilde kesim yapı-

“Eğer falan kimseyi bulursanız onu

nız. Sizden (kesim yapacak kişi) bıça-

ateşle yakınız” buyurdu. Sonra ben

ğını iyice bileylesin ve keseceği hayvanı

(seriyyenin yanından) geri döndüm.

rahatlatsın” ifadesi bulunmaktadır.

(Rasûlullah) beni çağırdı. Huzuruna varınca “Falan kimseyi bulursanız onu öldürünüz. (Fakat) onu yakmayınız. Çünkü ateşle ancak ateşin sahibi (olan Allah) azap eder” buyurdu.

(11)

Bu

Bu Buyruk Gereği Müslümana Düşen Görev Nedir? Dediğimiz gibi İslam dini sadece Müslümanlar

için

değil

bütün

hadis-i şerife bakıldığında İslam’ın

insanlık için hatta bütün canlı-

insanlara bu şekilde bir ölümü reva

lar için rahmet kaynağıdır. Kafir-

görmediği anlaşılıyor.

ler ve akılsız varlıklar dahi bu

Nefis ve hayat nimeti hem insana hem

de

hayvanlara

verilmiştir.

İslam insanın hayatını muhafaza eder. Haksız yere öldürme olaylarını azaltmak için idam yani kısas cezasını uygular. Bunun yanı sıra gereksiz yere herhangi bir cana kıymayı şiddetli bir şekilde yasaklar. Bu can bir hayvana ait bile olsa gereksiz yere yok edilmesini engeller. Sebepsiz yere ya da eğlence olsun diye

hayvanların

öldürülmesini

yasaklar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kim gereksiz yere bir serçe

kuşunu öldürürse, o hayvancağız kıyamet gününde ‘Ya Rabbi, falanca beni

rahmetten nasibini alır. “Kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.” (İnsan, 8-9) diyen bir topluluktan zarar gelir mi? Bu rahmetin bir göstergesi olarak, kesilecek hayvanlara zulüm yasaklanmış, insana hizmet için yaratılan bu canlılara merhamet edene müjdeler verilmiştir. Sahabe “Ya Rasûlallah! Hayvanlarda da bizim için sevap var mıdır?” dediler. – Her canlıda bizim için sevap vardır,

faydalanmak için değil de keyfi için

buyurdu. (13)

öldürdü’ diye Allah’a şikâyet edecek-

Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

tir.”

(12)

buyurmaktadır.

açlıktan karnı sırtına yapışmış bir

11. Buhârî, cihâd 107, 149; Tirmizi, siyer 20; Dârimî, siyer 23; Ahmed b. Hanbel, II, 307, 338, 452. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/226. 12. Nesâi, Dahâyâ, 8 13. Buhari, Edeb, 27; Müslim, Selam, 153

Ağustos 2020

28


deveye rastladı ve “Şu dilsiz hayvanlar

adının anılması terkedilmiş ise

hakkında Allah’tan korkunuz. Onlara

yeme esnasında üzerine Allah’ın

besili olarak binin ve etlerini de besili

adını anar.

olarak yiyin.” buyurdu.

Bu konuyla

(14)

alakalı birçok nass bulunmaktadır. Hayvanı keserken dikkat edilmesi gereken birtakım hususlar vardır. Kısaca zikredecek olursak;

Aişe

radıyallahu

anha’dan

nakle-

dildiğine göre henüz cahiliyeden yeni İslam’a girmiş bir topluluk, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle sordular: “Birtakım kimseler

-Gerek kesim esnasında gerekse

biz et getiriyorlar. Ancak Allah’ın

kesim öncesinde hayvana eziyet

adını anıp anmadıklarını bilmiyo-

edilmemeli.

kesim

ruz. Bunlardan yiyelim mi, yeme-

gösterilmeli,

yelim mi? Rasûlullah sallallahu aleyhi

kesimde kullanılacak alet keskin

ve sellem şöyle buyurdu: “Allah'ın adını

olmalıdır.

anıp (Bismillah deyip) yiyiniz.” (16)

Bunun

hazırlıklarına

özen

için

mümkünse

-Kesecek olan kişi, Müslüman, akil

kıbleye çevrilerek kesilir. Kesim

ve baliğ yahut mümeyyiz çocuk veya

esnasında

kitap ehline mensup bir kimse olmak

-Kesilecek

hayvan baş

hemen

ayrılma-

malı ve yemek ve nefes boruları ile

suretiyle

damarlar kesildikten sonra kanın

olmalı. Ehli kitabın kestiklerinin

akması için bir müddet beklenmeli,

helal olduğunu ifade eden naslardan

boyun omurları arasındaki ilik daha

birisi şu ayet-i kerimedir: “Kendile-

sonra kesilmelidir.

rine kitap verilenlerin yiyecekleri de

-Keserken Allah’ın adı zikredilme-

sizin için helaldir.” (Maide, 5)

lidir. Yüce Allah şöyle buyurmak-

Ancak kitap ehline mensup kişi-

tadır: “Üzerine Allah’ın adı anılmamış

olanlardan

yemeyiniz.”

(En’am, 121) Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“Kanı akıtılan ve üzerine Allah’ın adı anılandan ye!”

(15)

kesim

ehliyetine

haiz

nin kestiğinin yenilebilmesi için kestiği

hayvanın

kiliseye

veya

kendi bayramları dolayısıyla kesilmiş kurban olmaması gerekir. Eğer bu maksatla kesilmiş kurban iseler bunları yemeyi terk etmek ihtiyata

-Kesilen hayvanın üzerine Allah’ın

daha uygundur. Zira bunlar, kesim

adının anılıp anılmadığı bilinmiyor

esnasında

yahut da unutma sebebiyle Allah’ın

anılarak kesilmiş olanlar kapsamına

Allah’tan

başkası

adı

14. Ebu Davud, Cihad, 47 15. Buhâri, VI, 226; {Sayd 22) 16. Buhârî, VI, 226 (Sayd el-Zebaih 21)

Zilhicce 1441

29


girebilir. İşte Hz. Aişe’nin, İbni

- İslam’da kısas yani idam cezası

Ömer'in, Tavus b. Keysan, el-Ha-

vardır. Toplumun huzur ve güvene

sen, Şafii ve diğerlerinin kabul ettiği

ulaşması ancak bu şekilde ortaya

görüş de budur.

çıkacaktır. Bu cezanın uygulana-

(17)

-Bıçağı kesilecek hayvanın önünde

cağını bilen kişiler suç işlemekten

bileyleme işlemi yapmamak gere-

geri duracak hem kendilerini hem

kir. İbn Abbas radıyallahu anh’dan

de öldürmek istedikleri insanları

nakledildiğine göre adamın birisi

kurtarmış olacaklardır.

(kesmek maksadıyla) bir koyunu bıçağını bileyerek yatırdı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sen bu hayvanı iki defa mı öldürmek

- İslam dini merhameti emreder. Hayvanlara dahi gereksiz acı çektirmeyi yasaklar. Kurban edile-

istiyorsun? Niye onu yatırmadan önce

cek ya da gıda amacıyla kesilecek

bıçağını bileylemedin?” (18)

hayvanların belli bir usul ve adaba göre kesilmesini uygun görür.

Hadisi Şeriften Çıkarılacak Dersler: -Müslüman

ister

dünyalık

ister

-Batı medeniyeti kısas cezası ve kurban

ibadeti

sebebiyle

İslam

ahiretlik olsun yaptığı her işi en

dinini güya vahşet dini olarak

güzel bir şekilde yapmalı. Allahu

göstermeye

Teâlâ bizi dünyaya imtihan için

bombalarla yakarak ve parçalaya-

gönderdiğini ve hangimizin daha güzel, en güzel iş yapacağımızı ortaya

çıkarmak

için

imtihan

edeceğini buyurmaktadır. “O ki hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.”

(Mülk,

2).

Allahu

çalışırken,

tonlarca

rak öldürdükleri kadın, çocuk ve yaşlı insanların cesetlerini gizlemekte rinde

zorlanmış, kestikleri

mezbahanele-

hayvanlara

bile

zerre miktarı acımayıp katlettiklerini ve buna bütün insanlığın şahit

Teâlâ bu ayet-i kerimede güzel iş

olduğunu unutmuştur. Allahu Teâlâ

yapanla yapmayanı ayırt edeceğin-

bu dini hem kişisel hem toplum

den bahsetmiyor bilakis “en güzel

bazında hem de devlet şekli olarak

iş yapanları” ortaya çıkaracağını

yaşamayı cümlemize nasip eylesin,

ifade ediyor.

âmin.

17. Kırk Hadis şerhi, Nazım Sultan 18. Elbani es- Silsile’de sahih olduğunu ifade etmiştir.

Ağustos 2020

30


Kavramlar

KAVRAMLAR Mahmut Varhan

TEVHİD KAVRAMI - 4

İ

mdi, tevhid kavramı ile

3. Her şeyin müdebbiri/işle-

ilgili ilk makalemizde

rini düzene koyan ve rızık

belirttiğimiz

vericisi tek olarak Allahu

üzere

tevhidin tahakkuku için şu

Teâlâ’dır.

beş temel esasa itikad edil-

4. Bütün mahlûkat için tek

mesi gereklidir:

bir hak ilah/mabûd vardır

1. Her şeyin tek bir yara-

ki o da Allahu Teâlâ’dır.

tıcısı vardır ki o da Allahu

5. Buna bağlı olarak kâinat

Teâlâ’dır.

için kevnî kanunları koyan

2. Her şeyin tek bir maliki/

gibi insanların ve cinle-

sadece Allahu Teâlâ olduğu

sahibi vardır ki o da Allahu

rin ferdi, ailevi ve sosyal

Teâlâ’dır.

hayatlarını

tanzim

eden

Zilhicce 1441

31


kanunları/şeriatı koyan da ancak O’dur.

I. Rububiyet Tevhidi Başta zikrettiğimiz beş temel esas-

İşte bir kimsenin gerçek anlamda

tan ilk üçü rububiyet tevhidine

muvahhid olması için bütün bu

dahildir. Buna göre Allahu Teâlâ’nın

temel esaslara itikat etmesi gerekir.

varlığına ve birliğine, her şeyin

Bu hususta tevile açık olmayan,

O’nun

sarih Kur’an-Sünnet nassları ve

Arş’tan ferşe ve zerreden küreye

ümmetin icmaı bulunmaktadır.

küçük-büyük her şeyin malikinin

Yine

bir

önceki

makalemizde

açıkladığımız üzere ehl-i sünnet vel-cemaatten

bazı

âlimler

(1)

konunun daha iyi anlaşılması için tevhidi üç kısma ayırmışlardır; zatı açısından Allahu Teâlâ’yı birlemek, sıfatları açısından Allahu Teâlâ’yı birlemek, filleri açısından Allahu Teâlâ’yı birlemek. Bu

makalemizde

ise

tevhidin

vel-cematten olan diğer bazı âlim(2)

yaratıldığına,

Allahu Teâlâ olduğuna, mahlûkatın bütün işlerini düzene koyan yegâne müdebbirin Allahu Teâlâ olduğuna ve

canlı-cansız

bütün

varlıkla-

rın tüm ihtiyaçlarını karşılayan ve rızıklarını tedarik edenin yüce Mevlâ olduğuna itikat etmek; rububiyette Allah’ı birlemektir. Kur’an-ı Kerîm’de rububiyet tevhi-

kısımları konusunda ehl-i sünnet lerin

tarafından

görüşünü özet bir şekilde

açıklamaya çalışacağız. Bu âlimlere göre tevhidin tam olarak tahakkuku için tevhidin şu üç kısmının da kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve

dine dair bütün şüpheleri ortadan kaldıracak şekilde akli, fıtri ve kevnî deliller sunulmuştur. Zaten selim fıtrat ve özlü akıl sahipleri de tevhidin bu kısmını kabul ve ikrar etmektedirler. Nitekim Yüce Mevla şöyle

buyurmaktadır:

“Göklerin

ve yerin mülkü (hükümranlık ve

gereğince amel edilmesi gereklidir.

yönetimi) ancak Allah’a aittir. Ve

1. Rububiyet Tevhidi

Muhakkak ki, göklerin ve yerin

2. Uluhiyet/İlahiyet Tevhidi 3. Esma ve sıfat Tevhidi

Allah her şeye hakkıyla kâdirdir. yaratılışında ve gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için (Allah’ın varlık ve birliğine, kudret

Şimdi bu kavramları biraz açıkla-

ve rahmetine işaret eden) pek çok

maya çalışalım.

deliller vardır. Onlar ki ayakta iken de otururken de yatarken de daima Allah’ı anarlar, göklerin ve

1. Bunlar Eşarî ve Mâturîdî âlimlerin cumhurudur. 2. Bunlar hassaten İbni Teymiyye ve öğrencileri olmak üzere Hanbelî-Selefî âlimlerdir.

Ağustos 2020

32


yerin yaratılışını tefekkür ederler. “Bunları boş yere yaratmadın, Ey Rabbimiz!” derler. “Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederiz. Sen de bizi cehennem ateşinin azabından koru!” (Âl-i İmran, 189-191) Allah azze ve celle haktan/tevhitten yüz çevirenin haline şaşılması gerektiğini beyan ettikten sonra âlemdeki bütün olaylar üzerinde mutlak saltanat ve tasarrufunu belirterek

şöyle

buyurmakta-

dır: “Güldüren de O’dur, ağlatan da. Öldüren de O’dur, dirilten de. Rahimlere döküldüğünde bir damla sudan erkek ve dişi çiftleri yaratan O’dur. Tekrar yaratılışınız da O’na aittir. İhtiyaçtan kurtaran

Dünyevi ve uhrevi bütün nimetlerin sahibi ve yarattıklarına karşı çok merhametli olan sadece O’dur. O’nun dışındaki her şey ise ya nimetin kendisidir veya nimete mazhar durumdadır. Artık nimetlerin sahibinden başka hiçbir şeyin ibadet olunmayı hak etmediği ve tek hak mabudun bütün nimetleri lütfeden olduğu aşikârdır.

da O’dur, bolluğa kavuşturan da. Taptıkları Şir’a yıldızının Rabbi de O'dur. Evvelki Ad kavmi ile Semud kavmini O helak etti ve onlardan hiçbirini sağ bırakmadı. Daha önce Nuh kavmini de helâk etti. Onlar herkesten zalim ve azgın kimselerdi. Lut kavminin beldesini de O, havaya kaldırıp yere çarptı. Sonra da her taraflarını azap kapladı. (Ey insan!) Artık Rabbinin nimetlerinden hangisinde şüpheye düşersin?” (Necm, 43-55)

rızık vererek besleyen, fayda ve zarar elinde bulunan Zât-ı akdesin; mahlûkat tarafından kendisine ibadet edilmesine hak sahibi olduğu gayet açıktır. Nitekim Yüce Allah, ilk önce uluhiyet tevhidini beyan ederek “İlâhınız tek bir ilahtır. Ondan başka hiçbir ilah

Rububiyet tevhidi bedihî, fıtri ve

yoktur. O Rahman’dır, Rahim’dir.”

akli olarak ispatı daha kolay olduğu

(Bakara, 163) buyurmuştur. Açıkça

içindir ki Kur’an-ı Kerim’de rubu-

görüldüğü gibi dünyevi ve uhrevi

biyet tevhidi, uluhiyet tevhidine

bütün nimetlerin sahibi ve yarat-

delil olarak getirilmiştir. Çünkü

tıklarına karşı çok merhametli olan

yaratan, malik olup düzene koyan,

sadece O’dur. O’nun dışındaki her

Zilhicce 1441

33


şey ise ya nimetin kendisidir veya

azabı gördükleri zaman anlaya-

nimete mazhar durumdadır. Artık

cakları gibi bütün kuvvetin Allah’a

nimetlerin sahibinden başka hiçbir

ait olduğunu ve Allah’ın azabının

şeyin ibadet olunmayı hak etme-

pek şiddetli olduğunu şimdiden

diği ve tek hak mabudun bütün

anlayabilselerdi!” (Bakara, 165)

nimetleri lütfeden olduğu aşikârdır. Bundan sonra Yüce Mevla, tek ilah olduğunun açık delillerini zikrederek şöyle buyurmaktadır: “Göklerin ve yerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara faydalı şeylerle; denizde

akıp

giden

gemilerde,

Allah’ın gökten su indirip onunla yeryüzünü

ölümünden

sonra

diriltmesinde, her türlü canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları sevk etmesinde ve gökle yer arasında Allah’ın emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için( Allah’ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eden) nice deliller vardır.” (Bakara, 164)

“De ki: Hamd Allah’a mahsus, selam da O’nun seçkin kıldığı kulları üzerinedir. Allah mı hay ırlı yoksa onların ortak koştukları mı? Onlar mı hayırlı yoksa gökleri ve yeri yaratan, size gökten bir su indiren ve onunla, bir ağacını bile bitirmeye sizin güç yetiremeyeceğiniz, güzelliklerle dolu bağlar ve bahçeler yeşerten Allah mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı var? Gerçekten onlar haktan uzaklaşan bir topluluktur. Onlar mı hayırlı,yoksa yeryüzünü yaşanacak bir yer yapan, içinde nehirler akıtıp yüksek dağlar yaratan ve iki deniz arasına bir engel koyan Allah mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı var? Gerçekten onların çoğu ilim

Uluhiyette Allahu Teâlâ’yı birle-

ve idrakten mahrumdur. Onlar

meye

açık

mı hayırlı yoksa çaresiz kalmış

hâlâ

kimse dua ettiğinde ona cevap

da Allah’a şirk koşanların, akıl

veren ve sıkıntısını gideren, sizi

defterinden silinmesi gerekir. İşte

de yeryüzünde tasarruf sahibi

yüce Mevla, bu müşriklerin akıl-

yapan Allah mı? Allah ile beraber

sızlıklarını

akıbetlerini

başka bir ilah mı var? Ne kadar

beyan ederek şöyle buyurmakta-

da az düşünüyorsunuz? Onlar mı

dır: “İnsanlardan öyleleri vardır

hayırlı yoksa karanın ve denizin

ki Allah’tan başkalarını O’na denk

karanlıklarında size yol gösteren

tutarlar ve onları, tıpkı Allah’ı

ve rahmetinin önünde rüzgarları

sever gibi severler. Müminlerin

müjdeci gönderen Allah mı? Allah

Allah’a olan sevgileri ise çok daha

ile beraber başka bir ilah mı var?

kuvvetlidir.

Allah,

delalet

eden

ayetlere/belgelere

Ağustos 2020

34

ve

rağmen

açık

Keşke

bunca

o

zalimler,

onların

ortak

koştuğu


şeylerden pek yücedir. Onlar mı hayırlı yoksa halkı önce yaratan, öldükten sonra tekrar dirilten ve gökten ve y erden sizi rızıklandıran Allah mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı var? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız,

haydi,

delilinizi

getirin. De ki: Göklerde ve yerde olanlar

gaybı

bilemez;

onu

ancak Allah bilir. Onlar ise ne zaman

diriltileceklerinden

habersizdirler.

Doğrusu,

bile

ahiret

hakkında onlara ard arda bilgi ulaştırılmıştır.

Fakat

bundan

şüphe içindedirler. Daha doğrusu onlar buna karşı kördürler.” (Neml, 59-66)

1. Rububiyet Tevhidini İnkâr Edenler (Ateistler) Peygamberlerin davetine muhatap

olan

toplumlardan

bazıları

vardır ki bunlar rububiyet tevhidini inkâr etmişlerdir. Bunun için Allahu Teâlâ’nın onlara gönderdiği peygamber onları rububiyet tevhidine ve dolayısıyla ulûhiyet tevhidine davet etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de kıssaları bize anlatılan toplumlardan Babil toplumu ve Mısır halkının rububiyet tevhidini inkâr ettiği görülmektedir. Bu hususta Arap müşriklerinden bazılarının da bu küfürde onlar gibi düşündükleri vakidir.

Kâfir Toplumların Rububiyet Tevhidi Konusundaki Tavırları

A- Nemrut ve ona tabi olan Babil

Rububiyet tevhidi bedihî ve fıtri

sokulduğuna inanmakta ve yıldız-

olduğu için insanların çoğu fıtrat-

halkı Keldaniler’e gelince; bunlar, âlemin yıldızlar tarafından düzene ların müstakil bir tesire sahip

ları gereği bunu kabul ederler.

olduklarına itikat ederek yıldızlara

Fakat

tapmaktaydılar.

uluhiyet

tevhidini

bozup

Aynı

zamanda

Allah ile birlikte başka şeylere

Nemrutları da tanrılaştırıp onlara

de kulluk ederek şirke düşerler.

da ibadet etmekteydiler. Allahu

Bundan dolayıdır ki peygamber-

Teâlâ

lerin davetlerinin esasını uluhi-

İbrahim

yet tevhidi teşkil etmiştir. Ancak

Hz. İbrahim’in Nemrut’u tevhide

peygamberlerin davetine muhatap

davet etmesini şöyle aktarmak-

olan toplumlardan bazıları rubu-

tadır: “Allah’ın, kendisine mülk

biyet tevhidini inkâr etmiş, diğer

vermesinden dolayı gurura kapı-

bazıları bu hususta derin şüpheye

lıp da İbrahim ile Rabbi hakkında

düşmüş, başka bazıları da yaratıcı

mücadeleye

ve rızık verici olarak Allah’ı kabul

görmedin mi? İbrahim “Rabbim

etmekle beraber uluhiyette Allah’a

hayat veren ve öldürendir” dediği

şirk koşmuşlardır.

zaman, o “Ben de diriltir ve

onlara

peygamber

aleyhisselam’ı

girişeni

olarak

gönderdi.

(Nemrut’u)

Zilhicce 1441

35


İbrahim’e göklerin ve yerin içyüzünü biz böylece gösterdik. Gece bastırdığında, İbrahim bir yıldız gördü; “İşte Rabbim” dedi. Yıldız battığında ise, “Ben, batıp giden-

İlahlık davasında bulunup ahmak kavmini aldatan Firavun, kendisi ile birlikte kavmini de Kızıl denizde el-Kahhâr olan Allahu Teâlâ’nın gazabına uğratıp helak etme akıbetine maruz bırakmaktan geri durmadı. Veyl olsun aciz müstekbirlere! Veyl olsun onların acziyetlerine gözlerini kapatarak körü körüne onların peşinden felakete giden zavallı toplumlarına!

leri sevmem” dedi. Ayı, doğarken görünce de “İşte rabbim” dedi. O da batıp gidince dedi ki: “Rabbim beni doğru yola eriştirmese, muhakkak ben sapıklar güruhundan

olurdum.”

Güneşi,

doğarken gördüğünde ise, “İşte Rabbim; bu daha büyüktür” dedi. O da batıp gidince, “Ey kavmim,” dedi. “Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz

şeylerden

uzağım.

“Ben, bütün bâtıl dinlerden uzak ve Allah’ı birleyici olarak, gökleri ve yeri Yaratana yüzümü çevirdim; ben Allah’a ortak koşanlardan değilim.” Kavmi ise onunla münakaşaya tutuştu. O da “Allah beni doğru yola eriştirmişken, siz benimle Allah hakkında mücadele mi ediyorsunuz?” dedi. “Ben, O’na ortak koştuklarınızdan korkmam.

öldürürüm” demişti. İbrahim ise

Rabbim dilemedikçe de siz bana

“Benim Rabbim güneşi doğudan

hiçbir zarar veremezsiniz. Rabbim,

çıkarır. Haydi, sen de onu batıdan çıkar” dedi ve o kâfir öylece şaşıp kaldı. Allah zalimler güruhuna yol göstermez.” (Bakara, 258)

ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünmez misiniz? “Siz, hakkında Allah’ın hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben mi sizin ortak

Hz. İbrahim’in kavmini tevhide

koştuklarınızdan

davet etmesinden bir kesiti de

Korkudan emin olmaya, müşrik-

şöyle

“Allah’ın

ler ve müminlerden hangisi daha

varlık ve birliğini kesin delillerle

lâyıktır? Biliyorsanız cevap verin.”

bilip iman edenlerden olsun diye,

(En’am, 75-81)

aktarmaktadır:

Ağustos 2020

36

korkacağım?


B- Bir diğer toplum da çeşitli

benden başka bir ilah edinmişsen

tanrılara

muhakkak seni zindana atarım”

güneşe

özellikle tapan,

aynı

ineğe

ve

zamanda

Firavun’u tanrılaştırıp ona kulluk ve itaat eden Mısır toplumudur. Allah azze ve celle, onlara da Musa aleyhisselam’ı

peygamber

olarak

göndermiştir. Hz. Musa, Firavun ve yakın çevresini Allah’a davet

dedi.” (Şuara, 23-29) Fakat ilahlık davasında bulunup ahmak kavmini aldatan Firavun, kendisi ile birlikte kavmini de Kızıl denizde

el-Kahhâr

olan

Allahu

Teâlâ’nın gazabına uğratıp helak

etmiş ve bu uğurda uzun yıllar

etme akıbetine maruz bırakmak-

onlarla mücadele etmiştir. Fakat

tan geri durmadı. Veyl olsun aciz

bir türlü iman etmeye yanaşma-

müstekbirlere! Veyl olsun onların

mış, neticede ordusu ile birlikte

acziyetlerine gözlerini kapatarak

Firavun, onun veziri Haman ve

körü körüne onların peşinden fela-

yakın çevresi, Allah’ın kudreti

kete giden zavallı toplumlarına!

ile Kızıl denizde boğulup hâk ile yeksan olmuşlardır.

C-

Arap

etmek

vun’u

dünyada

davet

etmesinin

bir kesitini şöyle aktarmaktadır: “Firavun

“Âlemlerin

Rabbi

de

nedir?” dedi. Musa dedi ki: “O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Eğer hakikati idrak

edebilen

kimselerseniz

bunu anlarsınız.” Firavun, etrafındakilere,

“İşitiyor

musunuz,

neler söylüyor?” dedi. Musa dedi ki: “Sizin Rabbiniz de sizden evvel gelip

geçen

bazı-

ları da rububiyet tevhidini inkâr

Allahu Teâlâ, Hz. Musa’nın Firatevhide

Müşriklerinden

atalarınızın

Rabbi

de O’dur.” Firavun yine etrafındakilere dönüp “Size gönderi-

körlüğüne cereyan

sapmış eden

ve

olayları

tabiat kanunlarına bağlamışlardır. Yüce Mevla bu tabiatperestlerin haline şu ayet-i kerimelerde işaret buyurmaktadır: “Heves ve zevklerini ilah edinen kimseyi gördün mü? Onun bu hâlini bildiği için Allah onu saptırmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözüne de perde çekmiştir. Allah’tan sonra artık onu doğru yola iletecek kimse

yoktur.

Hâlâ

düşünmez

misiniz? Dediler ki: “Ancak bir

len bu peygamberiniz şüphesiz

dünya hayatımız vardır. Burada

delinin biridir” dedi. Musa dedi

ölür, burada yaşarız. Bizi helâk

ki: “O, doğunun, batının ve ikisi

eden de zamandır.” Bu söyledik-

arasındakilerin

Aklı-

lerine dair hiçbir bilgileri yoktur;

nızı kullanırsanız bunu anlarsı-

sadece bir zanna kapılmış gidi-

nız.” Firavun, “And olsun, eğer

yorlar.” (Casiye, 23-24)

Rabbidir.

Zilhicce 1441

37


2- Rububiyet Tevhidi Konusunda Şüphe İçinde Olanlar (Agnostikler) Diğer bazı toplumlar da Allah’ın varlığı ve birliği hususunda (Rububiyet tevhidi konusunda) derin bir şüphe içindedirler. Nitekim Yüce Mevla bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Sizden öncekilerin, Nuh, Ad ve Semud kavimleri ile daha sonrakilerin haberi size gelmedi mi?

Onları,

Allah’tan

başkası

hakkıyla bilemez. Peygamberleri onlara apaçık deliller ve mucizeler getirmişlerdi. Onlar ise hayret ve öfkelerinden parmaklarını ısırarak, “Sizinle gönderileni biz inkâr ediyoruz” dediler. “Bizi dâvet ettiğiniz şey hakkında derin bir şüphe içindeyiz.” Peygamberleri onlara dedi ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu?” (İbrahim, 9-10) Esasen bu kâfirlerin Allah’ın rububiyetini inkâr etmeleri veya bu

bu eşsiz nizamı ve aksamayan düzeni koyanın Allah olduğuna delalet etmektedir. Küfür ve şirkin muhal

olduğunda

ise

sayısız

deliller bulunmaktadır. Dolayısıyla bu

kâfirler

kabul ve

vicdanen

etmek

fıtratları

ve

zorunda ile

aklen

oldukları

hakkaniyetine

şahitlik ettikleri güneş gibi açık olan bu hakikati, kibirlerinden ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak istediklerinden ötürü inkâr etmeye yeltenmektedirler. Nitekim şu ayet-i kerime bu hususu açıklamaktadır: “Vicdanları da bu mucizelerin hak olduğunu kesinlikle tasdik ettiği halde, zulüm ve kibirleri yüzünden inkâr ettiler. Bir bak, o bozguncuların akıbeti nice oldu!” (Neml, 14)

3- Allah’ın Rububiyetini (Yaratıcı ve Rızık Verici Olduğunu) Kabul Etmekle Birlikte Ulûhiyette Şirk Koşanlar (Deistler)

hususta derin şüphe içinde bulun-

Müşrik toplumlardan birçoğu da

maları delil yetersizliğinden ya da

âlemin yaratıcısı, düzene koyucusu

bu konuda vicdanen/aklen ikna

ve

olmadıklarından

kabul

değildir.

Zira

rızık

vericisi

etmekle

olarak birlikte

Allah’ı ibadet/

Allah’ın tek Rab olduğu ve kâinatın

kulluk ve itaatte O’na başkalarını

tek müdebbiri olduğu hususunda

ortak koşmaktadırlar. Bunlar genel

zerrelerin sayısından daha fazla

olarak rububiyet tevhidini kabul

delil bulunmaktadır. Çünkü her

edip uluhiyet tevhidini bozmakta

bir zerre hem var olması ve hem

ve

de diğer zerrelerle olan uyumu

koşmaktadırlar. İşte Arap müşrik-

açısından

lerinin çoğunluğu bu sınıftandılar.

çok

çeşitli

yönlerden

uluhiyetinde

Bunlar

irade ve kudret sahibi olduğuna,

üzerindeki saltanat ve tasarrufunu

38

Teâlâ’nın

şirk

Allah’ın varlığına ve birliğine ilim,

Ağustos 2020

Allahu

Allah’a

kâinat


kabul eder ancak kendi hayatları

alır götürür ve birbirlerini alt

için bir şeriat/nizam koymasını

etmeye çalışırlardı. Allah onların

kabul etmezler. Şu ayet-i kerimeler

yakıştırdıklarından münezzehtir.

de bunlara hitap etmektedir: “De

Görünen ve görünmeyen âlemleri

ki: “Kimdir gökten ve yerden sizi

O bilir. O, onların ortak koştukları

rızıklandıran? Kimdir kulak ve

şeylerden pek yücedir.” (Müminun,

gözler yaratıp size veren? Kimdir

84-92)

ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran? Kimdir kâinatı yerli yerince tedbir ve idare eden?” Onlar diyecekler

ki,

“Allah’tır.”

Öyleyse,

“Hâlâ O’na ortak koşmaktan korkmaz mısınız?” de. İşte hak olan Rabbiniz Allah O’dur. O halde hak olan şeyden başkası sapıklık değil de nedir? Ve siz o sapıklığa nasıl da çevriliyorsunuz?” (Yunus, 31-32)

Günümüzde de küfrün bütün bu çeşitleri devam etmektedir. Allah’ın varlığını

inkâr

eden

ateistler,

Allah’ın varlığı ve birliği hakkında şüphe içerisinde bulunan agnostikler ve Allah’ın varlığını kabul etmekle birlikte O’na ibadet/kulluk ve itaat etmek istemeyen deistler, günümüzde bütün toplumlarda en etkin konumdadırlar. Komünizm/

“De ki: “Yeryüzü ve içindekiler

sosyalizm

kimindir, biliyorsanız söyleyin.”

yenlerin çoğunluğu ateist ise kapi-

Diyecekler ki, “Allah’ındır.” De ki:

talizm/liberalizm, faşizm, ırkçılık,

“Öyleyse hiç düşünmez misiniz?”

laisizm ve demokrasi ideolojilerini

De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük

benimseyenlerin çoğunluğu da ya

arşın Rabbi kimdir?” Diyecek-

agnostik ya da deisttir.

ler ki, “Hepsi Allah’ındır.” De ki: “Öyleyse O’ndan başkasına ibâdet

ideolojisini

benimse-

(Devam edecek inşallah…)

etmekten korkmaz mısınız?” De ki: “Her şeyin mülkü ve tasarrufu elinde olan, her şeyi koruyup kollayan ve korunmaya muhtaç olmayan

kimdir,

biliyorsanız

söyleyin.” Diyecekler ki, “Hepsi Allah’ındır.” De ki: “Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz?”

Doğrusu

biz

onlara hakkı getirdik; onlar ise hiç şüphesiz yalancılardır. Allah hiçbir evlât edinmemiştir; O’nunla beraber hiçbir ilah da yoktur. Öyle olsaydı her ilah kendi yarattığını

Zilhicce 1441

39


İSLAM İDARECİLERİMİZİN ALTIN TARİHİ Cihan Malay

Hz. Muavİye ve Hİlafetİ (602-680)

Hayatı

Rasûlullah’ın

Muaviye radıyallahu anh 602 veya 603 yılında Mekke’de doğdu.

Rasûlullah

sallal-

lahu aleyhi ve sellem’in hanımı

Ümmü anha’nın

Habibe kardeşi

radıyallahu

ve

aynı

zamanda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelen vahyi

“Allah’ım

Muaviye’yi doğru yolu bulan ve doğru yolu gösterenlerden eyle ve onu doğru yolda yaşat”

(1)

duasına mazhar olan bir sahabidir. Muaviye, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den öğrendik-

leriyle amel etmeye gayret gösteren ve bu halini vefat

kaydeden vahiy kâtiplerin-

edene kadar sürdüren bir

den biridir.

sahabidir.

1. Tirmizî, Fedailül Kur’an, s.46- 47.

Ağustos 2020

40


Raşid Halifeler Döneminde Hz. Muaviye

nedeniyle “Ey Müminlerin Emiri! Bize halife seç” denilince o da “Hayır, sizi

Raşid halifeler devrinde İslam ordularının başında komutanlık ve valilik gibi çeşitli hizmetlerde bulunan Hz. Muaviye, her zaman sadakatle bu durumunu sürdürdü. atanmış, Hz. Osman döneminde de bu görevini adalet üzere 20 yıla yakın sürdürdü. Hz. Osman döneminde ilk İslam donanmasını kuran ve ilk deniz seferi Kıbrıs’ın fethine çıkan İslam donanmasında komutanlık yapan da odur. Ali’nin

hilafetini

toplumda

yaygın olan yanlış kanaatin tersine kabul etmiş, asıl ayrılık noktasının Hz. Osman’ın katillerinin bulunması ve cezalarının bir an önce uygulanması

meselesi

rum” karşılığını verir. (2)

Hilafeti Tam sağlanamamış Müslümanların

Hz. Ömer döneminde Şam valiliğine

Hz.

Rasûlullah’ın bıraktığı gibi bırakıyo-

olduğunu

dile getirmiştir. Hz. Ali’nin fazilet açısından kendisinden üstün olduğunu belirttiği de kaynaklarda yer alır. Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin hilafet görevlerini icra ederken şehit edilmesi, İslam tarihinin acı veren olaylarındandır.

birliğine büyük bir darbe vuran Hz. Ali’nin şehadetinin ardından Kufedekiler (3) Hz. Ali’nin büyük oğlu Hz. Hasan’a giderek ona beyat etmiş, halife olarak onu seçmiştir. Bu durumda Hz. Ali döneminde olduğu gibi Kufe ve Şam merkezli iki idare sürmüştür. Müslümanların birliğinin bir an önce

sağlanmasının

gerekliliğine

her zaman olduğundan daha fazla ihtiyaç duyulması, Müslümanların dışarıdan gelecek saldırılara karşı tek bir vücut olarak karşılık verilmesinin gerekliliği, Müslümanlar arasında kan dökülmesini istememe ve oluşan ikili idarenin sonlanması adına altı ay hilafet sürdüren Hz. Hasan, Muaviye’den sonra hilafete layık olanın şura ile seçilmesi şartını öne

sürerek

hilafet

hakkından

vazgeçerek hilafeti Hz. Muaviye’ye bıraktı ve ona beyat etti. Ardından da

Hz. Ali, Abdurrahman bin Mülcem

Hariciler dışında herkes tek bir halife

tarafından yaralanıp evine götü-

etrafında birleşti. Bu seneye “Cemaat

rülünce,

(Birlik) yılı” denildi. (H.41/661) (4)

yarasının

ağır

olması

2. Taberi, Tarih, V/158; İbn Kesir, el-Bidaye ven-Nihaye, VIIV14. 3. Hz. Ali’nin hilafetinde döneminde onu destekleyenler. 4. Şiiler bu durum sebebiyle Hz. Hasan’ı eleştirir ve Hz. Hüseyin’i gündemden düşürmezken, Hz. Hasan’dan pek bahsetmemektedir. (Abdullah Ünalan, Hz. Muaviye, Bitlis İslamiyat Dergisi, Cilt/

Zilhicce 1441

41


Arapların dâhilerinden kabul edilen

Muaviye, 33 yılında (653-54) bizzat

dört kişiden biri olan Hz. Muavi-

kendi emrindeki ordu ile Malatya

ye’nin diğer üç dâhi kabul edilen

önlerine kadar geldi ve fethedi-

Amr b. As, Muğire b. Şube ve Ziyad

len toprakların bir kısmına Arap

b. Ebih tarafından destek görmesi, İslam Devleti açısından çok büyük

kabilelerini yerleştirmek suretiyle bölgede bir iskan politikası izledi. Abdullah b. Abbas, Abdullah b.

faydalar getirmiştir.

Ömer, Abdullah b. Zübeyr ve Ebu

Fetih Hareketleri ve İstanbul Kuşatması

Ey yüb

el-Ensari’nin

bulunduğu

ve destek olarak gönderdiği oğlu

Sağlanan bu birlik, Müslümanlara

Yezid b. Ebu Süfyan komutasındaki ordu, Bizans’ın başkenti İstanbul'u

büyük bir moral oldu. Tekrar İslam

kuşatmışsa da fethetmek nasip

fetih

olmadı.

hareketleri

başladı.

Büyük

komutan Ukbe b. Nâfi komutasındaki İslam orduları, Afrika topraklarında İslam’ın yayılmasını sağladı.

Ebu Eyyub el-Ensari radıyallahu anh rahatsızlanınca, surlara yakın bir yere defnedilmeyi ordunun komu-

Hz. Osman’ın şehadetinden sonra

tanı Yezid’e söyledi ve dediği gibi

isyan eden bazı bölgelerde isyan-

de yapıldı. Kuşatmanın uzaması

lar bastırıldı ve İslami idare Afrika

üzerine geri çekilme kararı alan

topraklarında güçlendi.

İslam ordusuna Bizans tarafın-

Kuzeyde Bizans topraklarında da fetihler hızını kesmeden sürdürüldü. Hz. Muaviye, Şam’a Hz. Ömer döneminde kardeşi Yezid b.

dan Ebu Eyyub’un kabrine zarar verecekleri tehlikesi üzerine Yezid, böyle bir durum karşısında Arap yurtlarında bulunan Hristiyanların can tehlikesi yaşayacağı tehdidinde

Ebu Süfyan’ın vefatından sonra vali

bulundu. Bu tehdit üzerine mezara

olduğu günlerde başlayan Bizans

hiçbir

üzerine fetih hareketlerini halifelik

günümüze kadar ulaştı.

yılları da dahil olmak üzere devamlı ordular göndererek sürdürdü. İslam

zarar

verilmeden

mezar

Yapılan diğer bir kuşatmada da Haliç yakınlarına kadar gelinmiş,

orduları, bugün Afyon civarında

kuşatmanın uzaması üzerine Arap

yer alan Animuriye’ye (Ammorion)

esirler için cami yapılması (5) kara-

kadar fetihlerde bulundular.

rıyla kuşatma kaldırılmıştır.

Volume:1, Sayı/Number:1, Haziran/June 2019, s.32). 5. Günümüzde Arap Camii olarak bilinen cami olduğu söylenmiştir.

Ağustos 2020

42


Muaviye b. Ebu Süfyan’ın halifeliği döneminde gerçekleştirilen İstanbul muhasaraları fetih gerçekleşmediği için başarısız teşebbüsler

Yönetici Kişiliği Hz. Muaviye, Şam’daki kırk yıllık yöneticiliği (20 yıl vali, 20 yıl halife) boyunca Müslüman olan-olmayan,

olarak görülebilir. Ancak bu seferler

farklı toplulukların birlikte yaşa-

sebebiyle Bizans İmparatorluğu’nun

dığı bu bölgede idareci olmuştur.

bütün gücünü İstanbul’un korun-

Yöneticilikteki kabiliyeti her daim

masına

yoğunlaştırması,

manların

Anadolu’da

çok

Müslürahat

göze çarpan Hz. Muaviye, kaynaklarda adil bir yönetici olarak karşı-

hareket etmelerine imkân vermiş-

mıza

tir. (6)

Abbas’ın “Muaviye’den yöneticilik

Diğer yandan Hindistan topraklarına kadar fetihlerde bulunuldu ve

çıkmaktadır.

Abdullah

b.

için daha iyi yaratılanı görmedim. İnsanlar rahat bir şekilde ona ulaşıp sorunlarını iletiyorlardı”

(8)

İslam orduları burada zaferler elde

sözleri bu durumu destekler nite-

etti.

liktedir.

Fetih hareketleri ile İslam orduları

Hz. Ali tarafından vali tayin edilen

doğuda Buhara, güneyde Kayrevan,

bazı kimselerin görevini sürdür-

kuzeyde İstanbul sınırlarına kadar

melerini emretmesi, Hz. Ali-Hz.

ulaştı. Fethedilen bu topraklardaki ganimetler de devlet merkezine ulaştırıldı. Genişleyen devlet

Muaviye arasındaki muhabbeti de ortaya koymaktadır. Hz. Ali tarafından vali tayin edilen Ziyad b. Ebih’in Muaviye tarafından Basra

İslam

hazinesindeki

topraklarıyla zenginliğe

valiliğine tayin edilmesi bu duruma örnektir.

rağmen Hz. Muaviye’nin mala ve

İbn Abbas, “Yönetimde Muavi-

mülke tenezzül etmekten kaçın-

ye’den daha ahlaklısını görmedim”,

dığına dair şu rivayet manidar-

“Muaviye fakihtir” demiştir. (9)

dır: “Muaviye’nin Şam’da yamalı

Zehebî rahimehullah şöyle demek-

bir

tedir:

elbiseyle

gördüm.”

(7)

hutbe

okuduğunu

“Ömer'in

çok

sıkıntılı

bir

bölgeye onu ataması, Hz. Osman'ın

6. Âdem Apak, Emevîler Döneminde Anadolu’da Arap-Bizans Mücadelesi, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, cilt:18, Sayı:2, 2009 s. 95-122. 7. Ahmed b. Hanbel, Kitabuz Zühd, s.172 8. Zehebî, Siyeru Alamin Nübela, c.4, s.77. 9. Buhârî, Fedâilus Sahabe, s.28.

Zilhicce 1441

43


bunu onaylaması -şeref olarak- Hz.

Amr. b. As, Muğire b. Şu’be ve Ziyad

Muaviye’ye yeter. Bölgeyi kontrol

b. Ebih (v. 53/673), Hz. Muaviye ile

altına aldı, en ideal şekilde yönetti,

beraber hareket ediyorlardı. Bu

-her ne kadar bazıları rahatsız

beş dahînin toplamından büyük

oldu ise de -cömertliği ve şefka-

bir zekâ, kabiliyet ve hareket ve

tiyle insanları memnun etti. Yöne-

yönetim potansiyeli ortaya çıkı-

tici böyle olmalıdır. Her ne kadar

yordu. Hz. Muaviye’yi destekleyen

Rasûlullah’ın

10.000 civarında sahabenin olduğu

ashabından

ondan

çok daha hayırlısı, daha faziletlisi ve daha uygunu var ise de o, insan aklının

kemaliyle,

aşırı

şefka-

tiyle, dehâ ve ileri görüşlülüğünün gücüyle bütün âlemi yönetti.

söylenmektedir.

Vefatı Tam 20 yıl hilafet görevini sürdüren Hz. Muaviye, 60 (680) yılında

Evet, bazı işleri (hata) de vardır ki

vefat etti. Onun kendisinden sonra

hesap vereceği yer Allah’ın huzu-

oğlu Yezid’i veliaht tayin etmesi, en

rudur.

çok tartışılan konulardan olmuştur.

Muaviye, halkı tarafından seviliyordu. Yirmi sene Şam Valiliği, yirmi sene de halifelik yaptığı İslam Devleti’nde kimse onu eleş-

Ümmetin beraberliğini korumak açısından hayır olduğunu düşündüğü için bu tercihte bulunduğu görüşü ileri sürülmüştür.

tirmedi, aksine milletler ona boyun

Veliaht tayin etmesinden dolayı

eğdi, Arap ve Acem’e hükmetti.” (10)

onu en çok eleştiren Şiilerin Hz.

Onun halkına karşı muamelesini şu olay örneklendirmektedir: Kişi Muaviye’ye, “Ey Muaviye! Ya bizi doğru yönetirsin veya biz seni doğrulturuz”

diyordu.

Muaviye,

“Ne ile beni doğrultacaksınız?”

Ali’den sonra Hz. Hasan’ı hilafete getirmesi daha sonrasında da Hz. Hüseyin’i hilafete getirmek için uğraşmaları, içinde bulundukları tezatın ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.

dediğinde adam “Sopayla doğrul-

Ayrıca

turuz” derdi. Muaviye “O zaman

Hz. Hasan’ı zehirlettiği iftirasını

doğru yönetirim” derdi.”

ileri sürerek sahabe düşmanlığını

(11)

Hz. Muaviye, Arapların dört dâhisinden biri kabul ediliyordu. Dahî kabul edilen diğer üç isim olan 10. Zehebî, c.4, s.69. 11. Zehebî, c.4, s.77.

Ağustos 2020

44

Şiiler,

Hz.

körüklemektedir.

Muaviye’nin


OSMANLI SONRASI İSLAM DÜNYASI Muhammed Eyüp

DÜNDEN BUGÜNE DOĞU TÜRKİSTAN

D

oğu

Türkistan,

İslam’ın serhad

yüzyıllardır

doğudaki bölgesi,

mazlum

ve

mağdur bırakılmış Müslümanların coğrafyası. Bugün

bitmek

en eski yurtları arasında yer alan bir toprak parçası. Her ne kadar Müslümanlara, İslam aleminin diğer bölgeleri gibi Türkistan da unutturulmuş

olsa

dahi

bilmeyen,

Doğu Türkistan ve İslam,

akla ve hayale sığmayan

birbirine et ve tırnak gibi

zulümlerle anılan bu bölge,

bağlanmış,

İslam tarih ve kültüründe

ayrı düşünülmesi mümkün

oldukça

role

olmayan bir hüviyet kazan-

sahip olan, Müslümanların

mıştır. Bugün Çin’in elinde

önemli

bir

birbirinden

Zilhicce 1441

45


türlü işkenceler gören Türkistan ve bölgenin

çoğunluğunu

oluşturan

Müslüman Uygurlar, halen İslam’ı bırakmamak için canhıraş mücadele etmektedir. Bu açıdan Doğu Türkistan, adeta çağdaş bir Ashab-ı Uhdud Kıssası niteliği taşımaktadır.

Doğu Türkistan ve İslam

Her ne kadar Müslümanlara, İslam aleminin diğer bölgeleri gibi Türkistan da unutturulmuş olsa dahi Doğu Türkistan ve İslam, birbirine et ve tırnak gibi bağlanmış, birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan bir hüviyet kazanmıştır. Bugün Çin'in elinde türlü işkenceler gören Türkistan ve bölgenin çoğunluğunu oluşturan Müslüman Uygurlar, halen İslam'ı bırakmamak için canhıraş mücadele etmektedir. Bu açıdan Doğu Türkistan, adeta çağdaş bir Ashab-ı Uhdud Kıssası niteliği taşımaktadır.

Günümüzde Doğu Türkistan olarak anılan coğrafyanın İslamiyet ile şereflendiği tarihler, 700’lü yıllara rastlar. Bölgenin baş şehri olarak anılan Kaşgar’ın 715 yılında İslam Hilafeti komutanlarından Kuteybe bin Müslim tarafından fethedilmesiyle, Türkistan’da İslam’ın tarihi başlamış olur. Bölgeye İslam ilk olarak bu yıllarda girmiş ve hâkim olmuş, bunu takip eden yıllarda Türkistan’da Müslüman nüfus artmıştır. Doğu

Türkistan’ın

İslamlaş-

ması sürecinde en büyük etki ilk Türk-İslam

devletlerinden

olan

Karahanlılar’a aittir. 934 yılında İslamiyetle

şereflenen

Karahan-

lılar, bilhassa bu süreçte devleti İslamlaştıran Buğra

Han,

kökleşmesine

Abdulkerim bölgede vesile

Satuk

İslam’ın olmuştur.

Gerek Çinlilerle gerekse İslam’a inanmayan diğer Türklerle yaptığı savaşlar Satuk

sonucunda

Buğra

Han,

Abdulkerim Türkistan’da

İslam’ın egemenliğini tesis etmiştir. Karahanlılar devleti yıkıldıktan

Ağustos 2020

46


sonra bölgeye egemen olan Kara

Bölge genelinde Çin baskını nede-

Hıtaylar ve sonrasında Moğollar

niyle artan huzursuzluk, 1800’lü

döneminde de İslam dini bölgede

yıllarda çok şiddetli ayaklanmaların

kendisini muhafaza etmiştir.

patlak vermesine sebep olmuştur.

Doğu Türkistan Moğollar ve Timurlular gibi büyük güçlerin yanında yerel devletlerin arasında da el değiştirmiştir. Bölgede İslami ve kültürel faaliyetler artmış, başta Kaşgar olmak üzere tüm Doğu Türkistan, Asya için İslami bir

İslami liderlerin altındaki Müslümanlar işgalci Çin güçlerine karşı isyanlar tertip etmiş, kısmi başarı elde edebilmişlerdir. Bunlardan en fazla öne çıkanı, 1862-1877 yılları arasında yaşanan ayaklanmadır. Bu

ayaklanmada,

Atalık

Gazi

merkez halini almıştır.

Yakub Bey’in idaresi altında topla-

Çin ve Rus İşgalinin Başlangıcı

bölgede

18’inci y üzy ıla kadar Doğu Türkistan

Türkistan’da bağımsız Müslüman

toprakları birçok defa el değiştirmiş

bir idare teşkil edilmiştir. Osmanlı

olsa da genel itibarıyla Müslüman-

Devleti de bölgedeki Müslüman-

lar yahut İslam'a düşmanlık besle-

lara elindeki imkanlar ölçüsünde

meyen

destek olmuştur.

gayrimüslim

nan Müslümanlar Çin idaresini

idarecilerce

yönetilmiştir.

mağlup

etmeyi

başar-

mış, geçici bir süre de olsa Doğu

Savaşlar

yıllar

boyunca

devam

Bu tarihten itibaren ise kuzeyden

etmiş, nihayetinde Doğu Türkis-

Rus, doğudan ise Çin işgali, Doğu

tan’ın kuzey kesimi 1871 yılında

Türkistan’ı tamamen kuşatmıştır.

Rusya, tamamı ise 1876-1877 yılla-

Bölge, 1762 yılında tamamen Çinli-

rında Çin tarafından yeniden işgal

lerce işgal edilmiştir. Bugün “Orta

edilmiştir. 1884 yılında ise Çin,

Asya” olarak anılan Batı Türkistan’ın da Rusya tarafından işgaliyle, zamanla Doğu Türkistan üzerindeki Rus etkisi de artmıştır. Bu süreçte Rusya ile Çin arasında imzalanan birçok anlaşmayla Türkistan toprakları iki güç arasında parçalanmış,

milyonlarca

Müslüman

Doğu Türkistan’ı kendisine bağlı bir toprak olarak ilan etmiş, bölgeye “yeni toprak, serhad” anlamında “Sincan” adını vermişlerdir.

Türkistan’ın İkinci Bağımsızlığı ve Komünist Çin Devri Doğu

Türkistan’da

bağımsızlık

katledilerek ve sürgün edilerek,

hareketleri, Çin’de 1912 yılında yaşa-

bölge Rusya ve Çin’in kontrolüne

nan hanedan değişikliği ile yeni-

girmiştir.

den ivme kazanmıştır. Çinli savaş

Zilhicce 1441

47


Türkistan İslam Cumhuriyeti, bölge tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu dönemin ardından Çin’de milliyetçiler ve komünistler arasında yaşanan

savaştan

komünist-

ler galip çıkmış, bununla beraber komünist Çin Halk Cumhuriyeti ilan ağalarınca

idare

edilen

bölgede

Müslüman Uygurlar Çin’e karşı çok sayıda isyan tertip etmiştir. yıllara

dek

devam

Doğu

Türkistan’ı

işgal

ederken,

1955’te bölgede özerk ve kukla bir yönetim teşkil edilmiştir. Çin’in bu

Çin'de komünist yönetimin kurulduğu

edilmiştir. Komünist rejim 1949’da

eden

isyanlar iki kere başarılı olmuştur. 1933 ve 1944 yıllarında kurulan

şekilde bölgede hakimiyetini sağlamasıyla Sovyet Rusya’nın etkisi de son bulmuş, Doğu Türkistan’da dehşetli bir asimilasyon ve İslam’a

Doğu Türkistan devletleri, yaklaşık

karşı savaş dönemi başlamıştır.

birer yıl ayakta kalabilmiştir. Bu

Komünist Çin, sistemli bir şekilde

süreçte bölgede Çin’e karşı kanlı savaşlar verilmiştir. Bu yıllarda Sovyetler Birliği de Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygur ve Kırgız Türklerine karşı Çin ile iş birliğine gitmiştir.

Dönemin

bağımsızlık

mücadelelerinde öne çıkan Sabit Damollam, Osman Batur İslambay gibi isimler de Çin tarafından idam edilmiştir. Bu

devirde,

özellikle

1933-1934

yılları arasında ayakta kalan Doğu

Müslüman Uygur halkını katletmeye, Çinlileştirmeye ve İslam’dan koparmaya gayret etmiştir.

Doğu Türkistan’ın Bugünü 1949’dan

bugüne

Doğu

Türkis-

tan, komünist Çin vahşetinin sonu gelmeyen

zulümlerinin

merkezi

haline gelmiştir. Zaman zaman bölgede Çin’e karşı isyanlar ve silahlı mücadele denemeleri yaşansa da Çin bu girişimleri bastırmış, binlerce Müslümanı katletmiştir. Çin'in Türkistan'daki politikaları, uzun vadeli ve yok edici niteliği haizdir. Bu politika kapsamında Çin İslam'ın en temel mefhumlarına dahi engel olmakta, tesettür

Ağustos 2020

48


ve sakal gibi mefhumları, namaz ve orucu yasaklamakta, bölgede İslami

eğitim

yapılamamakta-

dır. Ayrıca Çin Türkistan’ın tüm kaynaklarına el koymuştur, bölgeyi Çinli göçmenlerle doldurmaktadır, Türkistan topraklarında nükleer denemeler

yapmakta

ve

bölge

halkını hastalıklara boğmaktadır. Türkistan’da kontrol

uygulanan

politikasıyla

doğum

Müslüman

nüfus azaltılmaktadır. Çin'in

bölgedeki

dilen Müslüman kadınlar ise evle-

politikaları daha vahşi ve daha

rini Çinli erkeklerle paylaşmaya

saldırgan bir hal almıştır. Öyle

zorlanmaktadır.

ki

son

dönemde

Eşleri, babaları ve kardeşleri hapse-

Müslüman

Uygur

kadınlar

kafir Çinli erkeklerle evlenmeye mecbur bırakılmaktadır. Milyonlarca Müslüman Uygur ve Kırgız toplama kamplarına hapsedilmiş

Doğu

Türkistan’da

Müslüman

halkın her gün yaşamakta olduğu zulümler, kulağa gerçek olamayacak kadar korkunç geliyor olsa da kafir ve zalim Çinlilerin mazlum

vaziyettedir. Bu kamplarda Müslü-

Müslüman kardeşlerimize uygula-

manlara

dığı muamele bu şekildedir.

akıl

almaz

işkenceler

uygulanmakta, kadınlara tecavüz edilmekte, milyonlarca Müslüman zorla işçi olarak çalıştırılmakta, kamplara kapatılanların çocukları ise

yetimhanelere

hapsedilerek

özünden koparılmakta, birer Çinli olarak yetiştirilmektedir. Türkistanlı

çocuklardan

bazıları

ise

sokaklarda soğuk yahut açlıktan can vermektedir.

Müslüman Doğu Türkistan bugün halen

zincirlere

ve

prangalara

vurulmuş halde, işgal ve işkence altındadır.

Dünya

Müslümanları

ise kendi hayatları ve “uluslararası ilişkileri” pahasına, Doğu Türkistan’da yaşanan zulmü görmezden gelmekte, dahası komünist Çin’in saflarında yer almaktadır. Türkistan, İslam’ın şeref, haysiyet,

Yine son yıllarda tarihi birçok cami

izzet ve cihad dolu günlerine yeni-

kapatılmış yahut yıkılmış, meyha-

den döneceği zamanların hayaliyle

neye ve diskoya çevrilmiştir.

yaşamaktadır.

Zilhicce 1441

49


NEBEVÎ AİLE Halime Yılmaz

MÜKEMMEL EBEVEYN OLMAK Değerli okurlarımız! Okumanın, kendini geliştir-

bağlı oldukları maalesef acı da olsa gün gibi ortadadır.

menin, bakış açısını geniş-

Onları batılın kirli kucağın-

letmenin, şuurlu ve okuyan

dan İslam’ın pak dünyasına

bir çevre edinmenin önemi

çekmek için uğraş verirken

ve gerekliliği tartışılmaz. Bu

kendilerini, en az onlar kadar

konudan sık sık bahsediyor

gelişen teknoloji ve donanıma

ve bilgi ve teknoloji çağında,

hâkim olarak ikna edebilece-

bu çağın gerisinde kalmanın

ğimizin de farkındayız. Öyle

Müslümanlara verdiği zarar

görünüyor ki çocuğunu kendi

ve açtığı gedikler üzerinde

elleriyle

mülahazalarda

bulunuyoruz.

koymaya and içenler bulun-

Çocuklar ve gençlerin pamuk

duğu gibi İslam’ın “irtica”

ipliği ile İslami yaşam tarzına

olarak göründüğü bu zamanda

Ağustos 2020

50

şerrin

merkezine


evladını

tertemiz

yetiştirmek

için her şeyini feda edenler de az değil. Müslüman bir anne-babanın en önemli görevi, çocuğuna İslami terbiye ve eğitimi vermektir. Bu konuda ihmalkâr davranan ebeveynler, bu ihmalin hesabını ahirette ödeyemeyeceklerdir. Burada

“Anne-baba

çocuğuna

olması gerektiği gibi bir eğitim verse de çocuk yetişkin olduğunda o eğitimi hiç almamış gibi bir hayatı yaşamayı tercih edebiliyor. Burada suçlu kim?” diye bir itiraz gelebilir. Burada bir suçlu yok. Anne-baba çocuğuna

gereken

verdikten

sonra

tandır.

Nuh

tüm

eğitimi

hidayet

Allah’

aleyhisselam

bir

peygamber olmasına rağmen oğlu ona iman etmedi. Haşa o kötü bir baba mıydı? Sebep-sonuç

ilişkisi

her

zaman

aynı olmayabilir. İstisnai durumları da göz ardı etmemek gerekir. Siz çocuğunuza ve onun eğitimine gereken ihtimamı gösterin. Ölene

Her güzelliğin içinde bir aşırılığa yönelme meylimiz en büyük sıkıntılarımızdan biri maalesef. Faaliyet çılgınlığı, her gün her dakika çocukları ile vakit geçirmeye çalışma mübalağası hastalığı yayılmaya başladı. Bir de bununla övünen ve başkalarına da bunu tavsiye edenler de işin cabası. Altın günlerinde en fazla çeşidi yapan birinci maharetli kadın olma yarışının yerini, çocuklarına en çok faaliyet yapan anne olma yarışı aldı. Ne garip değil mi? Biz böyle mi olmalıydık? Bu hale nasıl geldik? Neden hemencecik niyetlerimiz kayıveriyor?

kadar da bu konuda asla pes etmeyin. İyi ebeveynler olmaya çalışın. Rabbimiz bizden bunları bekliyor. Her güzelliğin içinde bir aşırılığa yönelme meylimiz en büyük sıkıntılarımızdan biri maalesef. Faaliyet çılgınlığı, her gün her dakika çocuk-

başkalarına da bunu tavsiye edenler de işin cabası. Altın günlerinde en

ları ile vakit geçirmeye çalışma

fazla çeşidi yapan birinci maharetli

mübalağası

yayılmaya

kadın olma yarışının yerini, çocuk-

başladı. Bir de bununla övünen ve

larına en çok faaliyet yapan anne

hastalığı

Zilhicce 1441

51


olma yarışı aldı. Ne garip değil mi?

zıt

Biz böyle mi olmalıydık? Bu hale

Allah’ın razı olduğu iyi bir anne-

nasıl geldik? Neden hemencecik

baba olmaya çalışalım. Mükemmel

niyetlerimiz kayıveriyor?

ve herkesin övdüğü bir ebeveyn

İyi bir ebeveyn olmak için okuyalım,

olmaya çalışmak yoktu gayemizde.

kendimizi

Şeytanın

geliştirelim,

seminer-

olduğunu

unutmayalım. Biz

hedefimizi

saptırması

lere gidelim. Bunlar olması gereken

an meselesi. Zorlasak da zaten

şeyler. Ama işin dozunu bir kesim

mükemmel

biraz kaçırdı. İş, iyi bir anne baba

Böyle bir düşünce de Müslüman

olmaya çalışmaktan çıktı. Mükem-

bir beyne sığmaz, sığmamalı. Zira

mel bir ebeveyn olma ve bu konuda

mutlak kemal Allah’ın sıfatıdır.

tuhaf bir yarışa girme ihtirası peyda

Mükemmel olan bir tek O’ dur. Biz

oldu. Öğrendiklerini İslami ölçü

ise aciz, eksik, hataya meyilli ve

ve süzgeçlerden geçirme hassasiyeti kaybolmaya ve “kim daha çok bilgiye sahip” münakaşası yayılmaya başladı.

ebeveyn

olamayız.

kusurluyuz. Kusursuz görünmeye çalışmak boşa kürek sallamak olur. Biz iyi bir Müslüman, iyi bir kul, iyi bir eş, iyi bir ebeveyn, iyi bir insan,

Diğer yandan öğrendikçe kendini

iyi bir davetçi, iyi bir kişi olmaya

yetersiz ve kötü bir ebevey n görmeye

çalışmak ile mükellefiz. Bunun için

başlayanlar, başladıkça depresyon

gerekli çabayı vermekle sorumlu-

krizlerine girenler, kendini kötü

yuz. Çaba bizden başarı ve hidayet

hisseden ve dolayısıyla çocuğuna eskisinden daha az fayda vermeye başlayanlar; öbür tarafta bunların

Allah’tandır. Nasıl olsa Allah’ın dediği olacak

hiçbirine gerek olmadığını savuna-

diyerek gayreti büsbütün bırakanlar,

rak çocuk eğitiminde aşırı gidenle-

sorumluluktan kaçan kolay lokma-

rin yanlış tutumlarını kendi hata-

cılardır. Olması gereken bu da değil.

larına kılıf sayanlar ortaya çıkmaya

Başta da bahsettiğimiz gibi her işte

başladı. Yapmayalım Allah aşkına!

itidalli olmak için çalışanlar her

İslam nizamı aşırılık ile hâkim olmaz.

Çocuğuna

İslam’ı

aşıla-

maya çalışırken nefsani heveslerini

yönden, her daim, her iki cihanda kazanacaklardır. Rabbimizden dileğimiz bu minvalde, aklı başında,

tatmin etmeye çalışmak da neyin

iradesi güçlü ve her hevesten bir pay

nesi? Bu şekilde bir yere varama-

aramayan

yız. Nihai hedefimize hiç vara-

olmayı bize nasip etmesi ve sayıla-

mayız. Rıza-i ilahi arzumuzun,

rını artırmasıdır. Sözün başında ve

bu gidişatımız ile taban tabana

sonunda hamd Allah’a aittir.

Ağustos 2020

52

nadide

ebeveynlerden


SERBEST KÖŞE Derya Fıçıcı

BU SENİN HİKAYEN OLABİLİR Mİ? -6 “La İlahe İllallah!”

hücreleriyle Allah’ı zikredi-

“Allah’tan başka ilah yoktur!” İmanın

tadını

kalbinde.

hissediyordu

Teslim

olmanın,

yalnızca Allah’a kul olmanın, O’nun

hükümlerine

eğmenin,

yalnızca

boyun O’nun

rızası için yaşamanın, varlığı-

yordu. Yavaş yavaş herkes dağıldı. Nesibe Hanım, Esma ve Hatice kalmıştı.

Pınar’ın

sessizli-

ğinden ruh hali anlaşılıyordu. Soru sorup onu rahatsız etmek istemediler.

nın sebebini bulmuş olmanın,

Esma: “Pınarcım, çay demle-

imanın tadıydı bu…

yip

Seminerden sohbet bir

içelim

mi,

ne

dersin?

Vaktin var mı?”

sonra

herkes

ediyordu.

Pınar

Pınar: “Olur abla, ben sana

tüm

yardım edeyim o zaman.” dedi

köşeye

çekilmiş,

Zilhicce 1441

53


ve kalktı. Birlikte mescidin mutfa-

Nesibe

ğına gittiler. Pınar hiç konuşmu-

kızım.” dedi. “İşte bu iman insanı

yordu. Esma da onun suskunluğunu

rahat bırakmaz. O, insanı hareket-

bozmak istemedi. Çay demlendi ve

lendirir. İşte senin de böyle hareketli

oturdular.

ve canlı olman, yüreğinin çırpınış-

Nesibe

Hanım,

Pınar’ın

oturdu.

Elini

avuçlarının

yanına içine

alarak gözlerine baktı. Pınar konuştu sonunda “Nesibe teyze ben bugün, yani az önce kendimi, yaşama sebebimi buldum. Meğer O’nun rızası için yaşamak dünyanın

lezzeti,

anlamıymış.

Bütün değerler gözümde bir bir yıkıldı. Dünya küçük ve değer-

Hanım

“Âmin

inşallah

ları bu yüzden. Rabbim seni ve tüm gençlerimizi

İslam’a

bağışlasın.

Salih ve saliha kullarından eylesin.” Pınar, Esma ve Hatice aynı anda “âmin!” dediler. Nesibe

Hanım

çaylarını

içerken

sahabeden örnekler vererek gençlere uzun uzun nasihat etti. Pınar, bu tatlı sohbet hiç bitsin istemiyordu.

siz. Korktuğum şeyler, planlarım,

Dışarıda yağmur başlamıştı. Pınar

kaybetmekten korktuğum her şey

eve gitmek üzere vedalaşıp ayrıldı.

anlamsız. Sadece Rabbin rızasıymış

Birden yüreğine bir ateş düşmüştü.

gerçek mutluluk. Hayat buymuş meğer… Ve şimdi her şeye yeniden, İslam’la anlam veriyorum. Tüm sevdiklerimi, sevmediklerimi Allah için sevmek ya da Allah için terk etmek… O’nun razı olduğu her şeye razı olmak, razı olmadıklarından razı olmamak… Omuzlarımdaki tüm yük hafifledi. Dünyanın yükü kalktı üzerimden. Varlığım, her şeyim beni yaratan Rabbime ait ve O’nun yolunda feda olsun. Bu feda olmak mıdır bilmiyorum ancak zaten onun olanları O’nun yoluna vermemek,

Ayşe gelmişti aklına. Canı, arkadaşı, kardeşi gibi olan Ayşe’si… Dünyaları ayrılan, o kirli dünyanın, tonlarca yükün altında kalan, zindanlarda boğulan

Ayşe’si.

İçinden

“Hayır

hayır!” diye haykırdı. “Ayşe, Ayşe… Ona gitmeliyim. Onu bulup anlatmalıyım. Onu o karanlık dünyadan kurtarmalıyım. Her şeyi bilmeli. O da anlamalı ve bu yolda birlikte yürümeliyiz.” diye düşüncelere daldı. Ayşelerin evinin önünde durdu. Zile bastı. Yengesi Hasret Hanım çıktı: “Pınarcım hoş geldin. Ayşe daha

O’nun yolunda olmamak en büyük

gelmedi. İstersen yukarı gel.” dedi.

nankörlük, bunu biliyorum. Rabbim

Pınar: “Yok yengecim, ben eve

bizi O’na karşı nankör olmaktan

gideyim. Ayşe gelince beni arasın

korusun.”

olur mu?”

Ağustos 2020

54


“Olur kızım, söylerim. Ne zamandır

Kalktı,

görüşmüyorsunuz. Biliyorum sen

böyle görmemeliydi. Biraz sonra

sınavları taktın kafaya. Ama aferin

annesi geldi. Birlikte akşam yemeği

kızım. Ayşe arkadaşlarından fırsat

hazırladılar. Pınar’ın telefonu çaldı.

bulup eve uğramıyor. Amcan artık

Arayan Hasret Hanım’dı.

çok kızıyor. Zor tutuyorum inan. Kızım sen biraz konuşsan Ayşe ile

toparlandı.

Annesi

onu

“Yengem arıyor.” dedi Pınar.

belki biraz aklı başına gelir.”

“Alo, efendim yengecim.”

“Olur yengecim.” dedi Pınar: “Ben

“Pınar kızım rahatsız ediyorum

konuşurum

onunla,

sen

merak

etme. Amcama da selam söyle.” Hasret

Hanım:

“Tamam

kızım

ama Ayşe hala dönmedi. Telefona da cevap vermiyor. Arkadaşlarıyla kafeye gidecekti. Sen nereye gitmiş olabileceklerini

bilirsin.

Söyle

sağol, söylerim. Sen de annene

kızım hangi kafelere gidiyordunuz?

selam söyle.”

Amcan gidip bakacak.”

Pınar iyi günler dileyerek oradan

Pınar şaşkın ve endişeli: “Hasret

ayrıldı. Eve geldiğinde annesi teyze-

yenge, birçok kafe var gittiğimiz.

sinden henüz dönmemişti. Abdest

Yani hangisine gitmiştir bilemi-

alıp ikindi namazını eda etti. Aklı

yorum. Dur bir whatsapptan grup

Ayşe’de idi. Ne yapıyordu? Kimler-

yazışmalarına

leydi? İçi daralıyordu düşündükçe.

oradan yazışmışlardır.”

Daha önce de Ayşe o hayatın içindeydi ama onun için böyle kaygılanmıyordu. Kendi tercihi, orada mutlu diye düşünüyordu. Ama şimdi o kadar kokuyordu ki yüreğinde bir ateş yanıyordu. Nesibe

Hanım’ın

sözleri

geldi

aklına. “İman insanı rahat bırakmaz” demişti. Anladı ki imanı Ayşe’sinin, o ateşin içinde kalma-

bakayım,

belki

Hasret Hanım’ın sesi çok telaşlıydı: “Hadi kızım acele et. Amcan çıldırdı. Ne yapacağımı bilemiyorum.” Pınar telefonu kapatıp annesine durumu izah etti. Ayfer Hanım: “Ah Ayşe, hiç söz dinlemez ki. Perişan etti annesini babasını. Ne zamandır yengen Ayşe’den yakınıyor.”

sına razı olmuyordu. Onu kurtar-

Pınar hızlıca whatsapp konuşmala-

mak,

istiyordu.

rını okudu, hangi kafede olduklarını

Rabbine dua ediyordu. Gözlerinden

öğrendi. Hemen yengesini arayıp

yaşlar dışarıdaki yağmur gibi sicim

bildirdi. Ancak çok huzursuzdu.

sicim akıyordu.

Bir yandan Ayşe’yi bir yandan da

yardım

etmek

Zilhicce 1441

55


ailesini düşünüyordu. Ayşe biraz dik

içine

başlıydı. Yani babası üzerine giderse

nerede?”

daha büyük çılgınlıklar yapabilirdi.

başladı. Eski arkadaşları oradaydı.

Hatta bu kadar serbest olmasına

Hepsine “Ayşe nerede?” diye kolla-

rağmen sürekli evden kurtulmanın

rından sarsarak soruyordu. Arka-

yollarını arıyordu. Ayşe’nin anne ve

daşları

babası birbirleriyle pek geçinemiyor,

vermiyordu. Edip Bey’i aradı gözleri.

sürekli tartışıyorlardı. Ayşe evin tek

Polisler, Edip Bey’in koluna girmiş,

çocuğuydu. Bu tartışmalar onu çok

ambulansın önünde yatan ceset

yoruyor, Pınar’la dertleşiyordu.

torbasına doğru götürüyorlardı.

Pınar bunları düşündükçe daha çok

Pınar ambulansa doğru koşmaya

endişelenmişti.

başladı. Gözleri yuvalarında fırlaya-

Tekrar

telefonu

çaldı, arayan amcası Edip Bey’di. Pınar telefonu açtı: “Alo amca, Ayşe’ye ulaştınız mı?” “Pınar kızım, polisler aradı, kafede bir şeyler olmuş. Oraya gitmemiz gerekiyormuş. Biz yengenle gidiyoruz. Bize kafenin yerini tarif et.”

daldı:

“Ayşe!

diye

Ayşe!

Ayşe’yi

suskundu,

Ayşe

aramaya

kimse

cevap

cak gibiydi. Görevliler ceset torbasını açtılar. Edip Bey, yerde cansız bir şekilde yatan kızının cesedini gördü. Hasret Hanım’ı diğer görevliler oyalıyordu. Pınar yerde yatanın Ayşe olduğunu anlayınca: “Hayır! Hayır! Ayşe’m!” diye ağlamaya başladı. Edip Bey

“Amca bekleyin, ben de geliyorum.”

“Kızım!” diye haykırıyordu. Hasret

dedi Pınar. Telefonu kapattı. Hazır-

Hanım her şeyi çoktan anlamış,

lanırken annesine durumu izah etti

kendinden geçip yere yığılmıştı.

ve çıktı.

Ambulans görevlileri gözetim altına

Edip Bey’in arabasına binip kafenin

almışlardı.

olduğu yere gittiler. Kafenin önü

Pınar amcasına sarılmış sarsılarak

oldukça kalabalıktı. Polis araçları

ağlıyordu. Ya Rabbi! Bu ne kadar

ve ambulans gelmişti. Arabadan

ağır bir imtihandı. Ayşe kullandığı

hızlıca indiler. Pınar tirtir titri-

uyuşturucu

yordu. Hasret Hanım yol boyunca

aldığı için zehirlenerek ölmüştü.

ağlamıştı. Kızının başına ne geldi-

Gençliğinin baharında karanlıklara

ğini bilmemek ona çaresizlik hissi

gömülüp gitmişti. Her yer simsi-

veriyordu. Edip Bey ise soğukkanlı

yahtı. Öyle bir siyahlıktı ki kalplere

davranmaya çalışsa da çok endişeli

çöreklenmişti.

ve sinirliydi. Pınar arabadan indi. Kalabalığın

Ağustos 2020

56

hapla

birlikte

alkol

Ayşe’nin cansız bedenini adli tıp raporları için otopsiye götürdüler.


Haber

çabuk

yakınları

yayılmıştı.

oraya

toplandı.

Bütün Ayfer

söyledi: “Burası çok kalabalık, kız bitkin.

Ablamlar

bizim

evdeler.

Hanım da oraya geldi. Edip Bey

Pınar’ı eve götürüp yatırır mısın?

ve Hasret Hanım’ı yakınları bir

Yarın ayakta duramayacak yoksa.”

arabayla

eve

götürdüler.

İkisine

de sakinleştirici iğne yapmışlardı. Pınar ise annesi Ayfer Hanım’ın kollarında perişan haldeydi. Ağlayacak gücü dahi kalmamıştı. Bakışları donuklaşmış, kolları iki yana

İhsan Bey: “Haklısın Hanım. Ben bırakıp hemen dönerim.” dedi. Pınar zor ikna olsa da direnecek gücü yoktu. İhsan Bey koluna girerek az ötede olan evine bıraktı.

düşmüştü.

Pınar yatağına uzandı. Hiçbir şey

Diğer yakınları Ayfer Hanım ve

akıtıyordu sadece…

Pınar’ı da Ayşelerin evine getirdiler. Evde bir uğultu vardı. Ağlayanlar, yorum yapanlar… “Uyuşturucudan ölmüş,

birileri

öldürmüş,

trafik

kazası geçirmiş…” gibi onlarca ayrı yorum yapılıyordu. “Zaten bu kızın gidişatı kötüydü. Kız çocuğu bu kadar serbest bırakılmaz ki canım?” diyenler dahi vardı.

düşünemiyor,

gözlerinden

yaşlar

Saat gecenin üçüydü. “Yarın ne olacak?” diye düşünmeye başladı Pınar. Cenaze işlemleri yapılacaktı. Bu ne demekti? Ayşe’sini toprağa gömeceklerdi. Hem de en sevdikleri, kendi elleriyle onu toprağa gömecekler, orada onu yapayalnız bırakacaklardı. Artık Ayşe’sinin güzel yüzünü göremeyecek, neşe dolu

Pınar’ın babası İhsan Bey’e de

sesini hiç duyamayacaktı. Anılar

haber ulaşmış, ilk uçakla İstanbul’a

canlanıyordu

dönmüştü. Pınar babasını görünce

masum bir çocukken yaşadıkları

daha fazla ağlamaya başlamıştı.

anılar, bir film şeridi gibi geçiyordu

İhsan Bey, Edip Bey herkes birbi-

gözlerinin önünden. Pınar’ın gözle-

rine kenetlenip Ayşeleri, deli dolu ve

rinden artık yaş akmıyor, sadece

sevecen kızları için ağlıyorlardı.

göğsünden hıçkırık sesi geliyordu.

Ayşelerin evi insan seliyle dolup

“Ya Rabbi! Bana dayanma gücü ver.”

taşıyordu.

diye dua ediyordu içten içe.

Saat

epey

ilerlemişti.

Yarın cenaze işlemleri yapılacaktı. Ayfer

Hanım,

Küçük

Aklına Hatice ve Esma geldi. Onlara

Hanım’ın

çok ihtiyacı vardı. Saate baktı. Sabah

yanındaydı. Aldığı ilaçlardan baygın

ezanına bir saat kalmıştı. Esma ya

halde yatıyordu. Pınar ise bitkin

da Hatice’yi aramak istedi. Arayıp

görünüyordu. Ayfer Hanım İhsan

aramama konusunda kararsız kaldı.

Bey’e

Sonra Esma’ya bir mesaj attı. “Belki

Pınar’ı

Hasret

gözünde.

eve

götürmesini

Zilhicce 1441

57


teheccüde

kalkmıştır,

mesajımı

kardeşim.” dedi. “Sabah Hatice ile

görür.” diye düşündü.

birlikte yanına geliriz.”

“Esma abla uyanık mısın? Eğer

“Tamam Esma abla. Sana, size çok

uyanıksan beni arar mısın? Ben çok

ihtiyacım var.”

kötüy üm.”

“Biz yanındayız kardeşim. Ama

Esma teheccüd namazı için uyan-

unutma,

mıştı. Mesaj sesini duyunca tele-

onlara yetecek olan Rableri var.

fonuna baktı. Telaşlandı ve hemen

Hasbunallahu ve nimel vekil.”

Pınar’ı aradı. Pınar telefonu açtı ama cevap veremedi, hıçkırarak ağlıyordu sadece.

müminlerin

sığındığı,

“Allah razı olsun, duanda unutma” dedi Pınar. Esma evin adresini Pınar’dan alarak

Esma: “Pınar, Pınar neyin var,

telefonu kapattı. Hemen Hatice’yi

neden ağlıyorsun kardeşim? Lütfen

durumdan haberdar etti. Nesibe

söyle. Senin için endişeleniyorum.”

Hanım da duyduğuna inanama-

Pınar kendini toparlamaya çalışarak: “Esma abla, Ayşe, Ayşe’m öldü!” diyebildi. Esma: “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” diyerek şaşkın bir şekilde: “Öldü mü?” diye sorabildi.

mıştı. Ayşe gibi dünyaları ve ahiretleri kararan binlerce genç vardı. Adı Ayşe idi, oysa Ayşelerin akıbeti böyle mi olmalıydı? Nesibe Hanım’ın içine kor ateşler düşmüştü. Müslüman olarak doğan bir kızın, adı Ayşe konulmuş bir

Pınar: “Evet abla. Ayşe uyuşturu-

kızın ölüm şekli… “Ya Rabbi! Biz

cudan zehirlenerek öldü” diyerek

sana nasıl hesap vereceğiz? Ayşele-

tekrar hıçkırıklara boğuldu. Esma

rimizi koruyamadık!” diye ağlaya-

da telefonun diğer ucunda ağlıyordu.

rak secdeye kapandı.

Ne diyeceğini bilmiyordu “Pınar kardeşim sakin ol. Metanetini koru. Sakın isyan etme. Bu bir imtihan. Ancak Ayşe için sadece dua edebiliriz. Rabbim dilerse onun günahlarını bağışlar. İnşallah günahları olsa da kalbinde imanı vardır. Allah kullarını daha iyi bilir.” diye Pınar’ı teselli etmeye çalışıyordu. “Hadi

Sabah olmuştu. Pınar az da olsa uyumuştu. Kendini biraz daha iyi hissediyordu. Kalkıp hızlıca cenaze evine gitti. Hasret Hanım ve Edip Bey’in hallerini gördükçe acısı ikiye katlanıyordu. Onlar için “Allah’ım onlara dayanacak sabır ver” diye dua etti.

şimdi toparlan. Güzelce abdest al,

Öğle namazının ardından cenaze

Rabbine yönel. O’ndan sabır iste

kaldırılıp defnedilecekti. Saat on

Ağustos 2020

58


iki olmuştu. Esma, Hatice ve Nesibe Hanım cenaze evine gelip Pınar’ı aradılar. Pınar onlara sarıldı. Sadece ağlıyor,

konuşamıyordu.

Ayfer

Hanım misafirlerin yanına geldi. “İçeri buyurun.” dedi. Pınar: “Anne yeni tanıştığım arkadaşlarım; Esma ve Hatice abla. Nesibe teyze, Hatice ablanın annesi diyerek.” onları tanıştırdı. Öğle ezanı okunmuştu. Ayşe’nin cenazesi cenaze arabasıyla kapıya

dizinde yatıyordu. “Nesibe teyze” diye mırıldandı. “Pınar kızım, sakin ol. Allah’ı zikret, O’na sığın, sabır iste inşallah.” diyerek teselli ediyordu Pınar’ı, Nesibe Hanım. Pınar “Nesibe teyze, Hatice abla bir hadis okumuştu. ‘Kişi yaşadığı hal üzere ölür ve öldüğü hal üzere haşrolur.’

getirildi. Annesi ve yakınları onu

Ayşe kıyamet günü öldüğü hal üzere

son bir kez görebilir dediler. Önce

mi dirilecek?” diye sordu ağlaya-

Edip Bey kızını gördü. İhsan Bey kardeşini

sakinleştiremiyordu.

rak. Nesibe Hanım cevap veremedi.

Ayşe’nin dağ gibi babası kızının

Yutkundu. Gözlerinden akan yaş

acısıyla yıkılmıştı. Hasret Hanım

Pınar’ın yanaklarına değdi. Pınar

kızına sarıldı, “Yavrum… Yavrum… Gül kokulu kuzum. Sana kimler kıydı? Affet bizi kızım. Affet bizi, sana

sahip

çıkamadık.”

diyerek

ağlıyordu. Pınar Hasret Hanım’ın yanına geldi. Ona sarıldı. Hasret Hanım: “Pınar kızım,

neden

bıraktın

Ayşe’mi?

“Anladım Nesibe teyze, anladım.” diyebildi. Cenaze arabası kabristana gitmek üzere hazırlandı. Cami imamı kısa bir dua edip helallik istedi.

Neden kurtarmadın? Siz ayrılmaz-

Nesibe Hanım: “Ah biz Ayşelerin

dınız, sizi ayırdılar Pınar.” diyerek

hesabını nasıl vereceğiz Allah’a?

ağladı.

Onlara hakkı ulaştıramadık.” diye-

Pınar Ayşe’nin yüzünü gördü. Aman Ya Rabbi! Ayşe tanınmaz haldeydi. Gözlerinin

altı

morarmıştı.

Burnundan ve kulaklarından kanlar akıyordu. Pınar daha fazla dayana-

rek ağlıyordu. Ayşe evine son defa gelmişti. Her şeye

veda

ediyordu.

madı, olduğu yere yığılıp kaldı.

herkes ağlıyordu.

Kendine geldiğinde Nesibe Hanım’ın

(Devamı edecek…)

Cenazedeki

Zilhicce 1441

59


SERBEST KÖŞE Ümit Şit

NEREYE DOĞRU YOL ALIYORUZ?

İ

çinde bulunduğumuz bu

Neyin

hayatı yaşayacağız. Zekice

rında cevabın “Bilmiyorum!”

hareket ettiğimiz anlar da

demekten başka bir şey olma-

var

diye

sordukla-

olacak… Ahmaklık edip kendi-

yacak.

mize itiraf edemeyeceğimiz

çehreni geçici mutluluklar. Ya

anlar da. Bazen kalpler kıracak

bebeğinin ilk yürüyüşü cezbe-

ve elimizde olmayan sebepleri

decek… Ya ticaretten gelen

suçlayacağız. Bazen kalpleri

kârın çokluğu içine çekecek…

birleştirme vesileleriyle tanı-

Ya eşinin güzelliği oyalayacak

şacağız.

bir süre… Ya da yeni aldığın

Zenginlik,

kalpleri

Bazen

güldürecek

fakirlik korkusu ile dolduracak.

arabanın

Bazen ise fakirliğin mahcubi-

meşgalen olacak. Ama gün

yeti sarsacak kalbimizi. Bazen

gelecek

ağlayacak içten içe kimseye

alanlarda bile nefes alamaya-

açamayacaksın

caksın. Yüzme bildiğin halde,

Ağustos 2020

60

derdini…

ısıtmalı kocaman

koltukları ormanlık


bir kaşık suda çırpınacağın zamanlar olacak. Zamanla hiçbir şeyin tat

vermediğini

hissedersen

bil

ki kalbin daha ölmemiştir. Kalbin diriltecek araçlara ihtiyaç duyarken sen öldürecek araçlara yöneliyorsan bil ki yanlış yolda ilerliyorsun. Peki, ne yapacağız? Özellikle İslam nizamının olmadığı güvensiz, emniyetsiz, korkutucu ve ürkütücü sokak ve caddelerde Müslümanca yaşamaya çalışırken… Yaşadığımız

coğrafyada

olduğu

gibi her coğrafyada kâfirlerin kölelik projesi olan kapitalizm hüküm sürmektedir. Kapitalizm, demokrasi yalanı ile insanların adilce seçtikleri yöneticiler ile yönettiği düşüncesini

ekranlarda,

mecralarda,

toplumun

sosyal içindeki

zayıf karakterli insanların dilleriyle ve insanların kendi yazıp çizdikleri kuralların resmileşmesiyle kalplere ve

zihinlere

pompalanmaktadır.

Peki, her yazımızda olduğu gibi neden

“kapitalizm”

vurgusunu

sürekli

yapıyoruz?

Dünyalıklar

peşinde koşarken, konunun köküne indiğimizde aslında kimlere kölelik yapıldığını vurgulamak gerektiğini savunmaktayız. Üç kuruş dünyalık karşılığında yüce davamıza ne gibi

gevşeklikler

gösterildiğini

göstermek için. Ebedi hayatı, vadesi gelmediği için görmezden gelmemek için ve sırf peşin diye geçici-

Peki, her yazımızda olduğu gibi neden “kapitalizm” vurgusunu sürekli yapıyoruz? Dünyalıklar peşinde koşarken, konunun köküne indiğimizde aslında kimlere kölelik yapıldığını vurgulamak gerektiğini savunmaktayız. Üç kuruş dünyalık karşılığında yüce davamıza ne gibi gevşeklikler gösterildiğini göstermek için. Ebedi hayatı, vadesi gelmediği için görmezden gelmemek için ve sırf peşin diye geçiciliklerle oyalandığımızı göstermek için. Tabi ki ailemizin maişetini temin etmek için çalışacağız. Ancak hayatımız iş olmamalı. Dünyalık temin ettiğimiz işler, hayatımızdan sadece bir bölüm olmalı. Böyle düşünmeli ve böyle hareket etmeli ve hiç unutmamalıyız. Unutursak kalbimiz ölür. Kalbimiz ölürse, ailemizi uçuruma yönlendiren acemi bir çobana dönüşmüş oluruz.

liklerle oyalandığımızı göstermek için. Tabi ki ailemizin maişetini

Zilhicce 1441

61


temin etmek için çalışacağız. Ancak

uzaklaşmak zorunda kaldık. Bu

hayatımız iş olmamalı. Dünyalık

durum kimilerimiz için içe dönük bir

temin ettiğimiz işler, hayatımız-

muhasebeye dönüşmüş ve Allah azze

dan sadece bir bölüm olmalı. Böyle

ve celle ile baş başa kalarak imanımızı

düşünmeli ve böyle hareket etmeli

güçlendirmiştir. Kimilerimiz için

ve hiç unutmamalıyız. Unutursak

ise ne yazık ki bu kopuş ile bera-

kalbimiz ölür. Kalbimiz ölürse, aile-

ber dünyevileşme baş göstermiştir.

mizi uçuruma yönlendiren acemi

Dünyaya yönelmek adına bir sürü

bir çobana dönüşmüş oluruz.

bahaneyi meşru kıldık nefsimize.

Ülkemiz ve diğer ülkeler müthiş küresel bir virüs ile imtihan edilmektedir. Kimimizin işleri sekteye uğrarken, kimimizin işleri çoğaldı. Kimilerimiz maddi anlamda yükselirken manen alt seviyelere kadar düştü.

Kimilerimiz

düşüş

yaşarken

larda en

dolaştı.

sevdiğimiz

ise

manen

madden doruk-

İmtihanların, ve

hep

arzuladığımız

şeyler üzerinden geldiğini unutmayalım. Örneğin, kendi evi olsun diye uğraşmayan ve kirada da olsa bu dünya yolcuğunu tamamlarım diyen birinin imtihanı ev değildir. Ancak sürekli kendi evi olsun diye uğraşan birinin imtihanı evdir. Ev

Evet,

sohbetlerden

geri

kaldık.

Evet, derslerden geri kaldık. Evet, Müslümanlardan geri kaldık. Ancak kulluk tüm olumsuzluklara rağmen dimdik ayakta kalabilmektir. Çünkü bizi bırakmayan bir Rabbimiz var. Dünyada kimse olmasa bile Allah bize yetmez mi? Ona kul olabilmek gibi başka ne vardır dünyada izzetli olabilen. Evet, sıkıntılarımız var ve evet olumsuzluklar yaşadık. Ancak bunların hiçbiri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve beraberindeki-

lerin yaşadıkları olumsuzlukların yanından geçmemektedir. Onlar aç bırakıldılar, korkutuldular, işkenceye

uğratıldılar.

Memleketlerini

terk etmek zorunda bırakıldılar da

sahibi olmak için gayri meşru işlere

davalarından vazgeçmediler. Aksine

girmesi imtihanı sekteye uğratır.

daha da sarıldılar.

İşte bunun gibi birçok dünyalıklar kalbimizde ne kadar yer kaplıyorsa imtihanımız olarak da karşımıza o kadar çıkmaktadır.

Şimdi biz kimiz ki birkaç olumsuzluk karşısında yelkenleri suya indiriyoruz. Biraz daha sabretmeli değil miyiz? Dünyalıklara teslim

Küresel virüs de toplumumuzun

olmak, Allah’a olan teslimiyeti-

ortak

mizi zedelemektedir. Allah’a olan

olarak

imtihanıdır. aldığımız

Müslümanlar derslerimizden,

teslimiyetimizi

sorgulamalıyız.

gittiğimiz sohbetlerimizden, tebes-

Teslim olmak ne demektir? Teslim

süm ettiğimiz mümin yüzlerden

olmak; ben seninim deyip elleri

Ağustos 2020

62


havaya kaldırmak ve ne emredi-

bahsedermiş gibi yakinen cennet-

liyorsa onun yapılması demektir.

ten bahsederlerdi. Öyle ki cennete

Müslüman demek Allaha teslim

geç

olmak demekse, Allah’a mı yoksa

azıkları yarıda keserlerdi. Allah’ı-

dünyalıklara mı nefsimizi teslim

mız aynı, Rasûlümüz aynı, kitabı-

etmekteyiz? Bunu sorgulamalıyız.

mız aynı, cennet aynı ise farklı olan

Bütün

bile

iman derecemizden başka şey değil.

sen asla duraklamadan ilerle Allah

Dünyada, kendi cennetimizi inşa

yolunda. Sonuçta sen ne derneklerin

etmek için uğraşırsak asıl cennet

ne vakıfların ne de Müslümanla-

tabi ki bize çok uzak kalacaktır. Otuz

rın kulusun. Sen baki olan Allah’ın

sene… Kırk sene mi rahat yaşamak

kulusun. Bu yüzden dünyada yaşa

için bu dünyadaki çırpınışlarımız?

ama dünyevi olma. Rasûlullah sallal-

Oysa ne otuz ne de kırk senenin

lahu aleyhi ve sellem dünyada yolcu gibi

bir garantisi var. Hadi kırk sene iyi

ol buyurmaktadır. Peki, biz yolcu

yaşamak için çırpınıyoruz. Peki,

gibi hareket etmekte miyiz?

kırk senenin sonunda gerçekten iyi

faaliyetler

duraklasa

Hangi y olcu var ki bir tarladan geçerken şurayı ucuza kapatıp yoluma devam edeyim demiştir. Yolcunun görevi tarladan gelip geçmektir. Çünkü yolcunun bir güzergâhı ve varılacak bir menzili vardır. Asla yolculuk sırasında kendine ağırlık olacak şeyleri sahiplenmeye çalışmaz. Kardeşim ev sahibi olmak istiyorsun ama olamıyor ve bunun için mi mücadele ediyorsun? Neden cennetteki ebedi evine kavuşmak adına mücadele etmiyorsun? Biz dünya ile oynarken Allah azze ve celle bizi asıl yurdumuz olan cennete çağırmaktadır.

Yeri

geldiğinde

cennet ile ilgili ayetleri sıralıyo-

kalmamak

adına

yedikleri

yaşadığımızı kalbimize kabullendirebiliyor muyuz? Hayır. Çünkü dünyada ne kadar yaşarsan yaşa hep az yaşadığını düşüneceksin. Bu yüzdendir ki yaşlılarımız ölümden en çok korkanlardır. Dünya asla kalbini mutmain etmeyecek sadece ahiret hayatını senden daha da uzaklaştıracak. Ey Müslümanlar! Nerede olursanız olun sizi yoktan yaratan Allah’tan korkun. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri aramızda dolaşırken, Allah’ın kelamı Kur’an-ı Kerim’in ana mesajı “Dünyevileşmeyin!” çağrısı iken biz dünyayı kucaklamak için koşturuyorsak gerçekten bize çok yazık.

ruz. Ancak imtihan edildiğimizde

Şunu yakinen düşünmek gerekir

neden cenneti çok uzaklarda ulaşıl-

ki toprağın altında olanlar topra-

maz bir yer olarak görüyoruz. Oysa

ğın üstündekilerden fazla. Azalan

sahabeler kendi aralarında konu-

gittikçe

şurlar ve sanki arka bahçelerinden

gittikçe fazlalaşıyorsa hakiki mekân

azalıyor

ve

fazlalaşan

Zilhicce 1441

63


toprağın altı mı yoksa üstü müdür?

hakkında

Herkes gibi sırası gelince biz de

özlemeli, cenneti gündem etmeli ve

toprağın altındaki misafirhanemize

nasıl dünyadaki evlerimizin perde-

geçeceğiz. Amellerimize göre misa-

lerinin nasıl olacağını konuşuyor-

fir edilişimizin kalitesi eksilecek ya

sak, daha yakini şekilde cennetteki

da azalacak. Korkacaksak faturala-

nimetlerden

rımızı ve kiralarımızı ödeyemedi-

şeyden daha önemlisi ise Allah’ın

ğimiz için değil bunun için kork-

bizden memnun kalarak canımızı

malıyız. Dünyadaki tüm sıkıntıla-

teslim alma umudumuzu sürekli

rın telafisi mevcuttur. Dünyadaki

yenilemeliyiz.

hayatında, geçmişe dönüp bakan akıllı insan görecektir ki ne sıkıntılar ne dertler ne borçlar vardı. Şimdi hepsi geçmişte kaldı. Şimdiki sıkıntılar

da

geçmişte

kalacak

Allah’ın izni ile. Yeter ki asıl olana yönelelim. Biz şahıs olarak kendimizi düzeltmezsek iyi bir baba veya anne örneği olamayacağız. Böylece çocuklarımız

başkalarını

örnek

alacak hayatında. Belki filmlerdeki oyuncuları,

sahadaki

futbolcuyu

veya karşı komşunun dünyaperest kızını örnek alacak. Böylelikle kaybedenler

kulübü

kazanacak.

Şu an olduğu gibi. Ülkemizde nice gençler birçok harama bulaştıktan sonra intihar ile hayatını sonlandırmaktadır.

Nice

gençlerimizin

gayesi dünyadan haz almak gibi basit bir dava çevresinde şekillenmektedir. Nice korkunç cinayetler işlenmekte ve daha nice kötülükler yeryüzüne dağılmış vaziyette. Bunların sebeplerinden bir pay da görevini yapmayan her Müslümana düşecektir. Çocuklarımızla dünya hakkında değil, cennetteki evimiz

Ağustos 2020

64

konuşmalıyız.

Cenneti

bahsetmeliyiz.

Her

Rabbim! Beni ve mümin kardeşlerimi

dünyada

buluşturduğun

gibi cennette de buluştur. Rabbim! Dünyada nasıl senin rızanı kazanmak adına mücadele ettiysek, rızanı kazanmış bir şekilde sana dönmeyi bana ve kardeşlerime nasip et, âmin.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.