AĞUSTOS 2020, ZİLHİCCE 1441 • YIL 8 • SAYI 93 • FİYATI 12 TL • dergi.nebevihayatyayinlari.com
RIZA GÖSTERENDEN RAZI OLUNUR Kulun Allah (ac)’den Razı Olması • Hakan Sarıküçük
İslamda Ticaretin İncelikleri • M. Sadık Türkmen
Rabbin Seni Ne Kadar Seviyor? • Ahmet İnal
Her Şeyde İyilik ve Güzellik -İhsan• Yener Yılmaz
Yıl: 8 Sayı: 93 - Fiyatı: 12 TL
Sahibi Nebevi Hayat Yayınları Adına Turhan Güncü Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Yılmaz Tashih, Redaksiyon Metin Ulusoy Grafik, Tasarım Yakup Hazman Yönetim Merkezi Reklam ve Abone İşleri Güneşli Mh. 1300. Sk. No: 36 Bağcılar/İst. Abone ve Dağıtım Sorumlusu: Metin Ulusoy Tel-Faks: (0212) 515 65 72 GSM & Whatsapp : (0533) 056 83 19 Web ve Sosyal Medya: twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayat instagram.com/nebevihayatdergisi dergi.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com Abone Şartları 2020 Yılı Yurt İçi Abonelik Bedeli: 120 TL Hesap Numarası Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Hesabın Adı: Turhan Güncü İban: TR77 0020 5000 0083 3827 1000 02 Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevi Hayat Aylık Dergi(Türkçe) Baskı: Step Ajans Matbaacılık Göztepe Mah. Bosna Cad. 11 Bağcılar, İst. Tel: 0212 446 88 46, Sertifika No: 45522 Ağustos 2020 Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aitti.
Editör
H
amd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salat ve selam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, aile-
sine, ashabına ve kıyamete kadar onun izinde
gidenlerin üzerine olsun. Değerli okuyucularımız, Müslümanlar olarak kıyamet günü Allahu Teâlâ’nın bizden razı olması en büyük arzularımızdandır. Peki bu arzumuzun gerçekleşmesi için biz ne yapabiliriz? İşte bu düşüncelerle yazmaya başladığımız bu ay ki dergimizin kapak konusunu “İslam’da Rıza” olarak belirledik ve inceledik. Bu minvalde Rasûlullah sallallahu aley hi ve sellem’in “İmanın tadını; Rab olarak Allah'a, din olarak İslam’a, Peygamber olarak da Muhammed'e razı olan tatmıştır” hadisini ilerleyen sayfalara geçmeden önce hatırlamakta fayda olacağı kanaatindeyiz. Hadisin Müslim şerhinde beyan olunduğuna göre “Bir şeye razı oldum” demek “Ona kanaat ettim, onunla yetinerek başkasını istemedim” manalarına gelir. Kadı İyad'a göre hadisin manası ise “Böyle bir kimsenin imanı sahih, nefsi mutmain, içi rahat olur” demektir. Çünkü onun zikredilen şeylere razı olması, onlar hakkındaki bilgi¬sinin sabit, basiretinin kuvvetli ve kalbinin mutmain olduğuna delildir. Zira bir kimse bir şeye razı olursa o iş ona kolay ve lezzetli gelir. Kalbine iman girmiş bulunan mümin de öyledir. Allah'a ibadetlerini yapmak ona kolay ve lezzetli gelir. Nebevi Hayat Yayın Ailesi olarak Rabbimizden niyazımız kıyamet gününde tüm okurlarımızı, bizi, bizden önce gelmiş ve bizden sonra gelecek bütün Müslümanları kıyamet gününde razı olduğu kullar olarak diriltmesidir. Tüm İslam aleminin bayramı hayırlı ve mübarek olsun. Selam ve dua ile…
İçindekiler Kulun Allah azze ve celle’den Razı Olması Hakan Sarıküçük
Rabbin Seni Ne Kadar Seviyor? Ahmet İnal
04
10
KUR'AN-I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR İslamda Ticaretin İncelikleri M. Sadık Türkmen
17
NEBEVÎ DAMLALAR
Her Şeyde İyilik ve Güzellik -İhsanYener Yılmaz
23
Kavramlar Tevhid Kavramı - 4 Mahmut Varhan
31
İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi Hz. Muaviye ve Hilafeti Cihan Malay
40
Osmanlı Sonrası İslam Dünyası Dünden Bugüne Doğu Türkistan Muhammed Eyüp
45
Nebevi Aile Mükemmel Ebeveyn Olmak Halime Yılmaz
50
Serbest Köşe Bu Senin Hikayen Olabilir mi? -6 Derya Fıçıcı
53
Serbest Köşe Nereye Doğru Yol Alıyoruz? Ümit Şit
60
KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük
KULUN ALLAH AZZE VE CELLE’DEN RAZI OLMASI
H
amd, “İman edenlerin
önderimiz,
Allah’a olan sevgileri
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi
ise çok daha fazladır”
ve sellem’e,
(Bakara, 165) buyurarak sevgiyi,
razı olmaya alamet kılan Allah azze ve celle’ye,
Peygamberimiz
Allah’ın lütuf ve ihsanları, affı ve keremi Allah’ın kendilerinden razı olduğu, onların da
Salat ve selam, “Üç şey vardır
Allah’tan razı olduğu kulları
ki bunlar kimde bulunursa o kişi
üzerine olsun.
imanın tadını alır. Allah ve Rasû-
Sevgi,
lü’nün kendisine diğer her şeyden
ayrılmaz bir parçasıdır. Sevgi
daha sevgili olması…” buyu-
kişinin bir başkasına eğilim
rarak Allah’ı çok sevmenin
duyduğu ve çekimine kapıl-
imandan lezzet almaya vesile
dığını
olacağını bildiren rehberimiz,
davranıştır.
Ağustos 2020
4
insan
duygularının
hissettiği
kalbî
bir
İki kişi arasında sevgi hâkim olduğunda bu sevginin etkilerini kişilerin birbirlerine karşı olan tavır ve davranışlarında açıkça görürüz. Bu iki kişiden her biri sevgilisinden sık sık söz eder. Sürekli onu görmenin özlemini çeker. Onunla baş başa kalmayı arzular. Ona yaklaşmaktan hoşlanır. Onun için öfkelenir ve onu kıskanır. Zihninde devamlı onunla olan birlikteliğinin anılarını canlandırır. Onu düşünmek onun için bir lezzete dönüşür. Onu anmak hayatın olmazsa olmazları arasına girer. Yürürken, otururken, yatarken, yerken, içerken, uyumaya çalışırken kısacası her anında özlemini duyduğu sevdiğinin düşüncesiyle meşgul olur. Ve bu bir zaman sonra sevdiğinin her şeyini kabullenmeye ve herkesten farklı bir gözle sevdiğine bakmasına sebep olur. Başkalarının önemsemediği ve farkına varamadığı bu kişiye hasretle ve
“Bana öfkeli değilsen çektiğim sıkıntılara, belalara hiç aldırmam. Zira senin esirgeyiciliğin, benim bunlara aldırmamı önleyecek kadar geniştir. Allah’ım! Gazabının üzerime inmesinden ya da öfkenle baş başa kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti felaha kavuşturan cemalinin nuruna sığınıyorum. Sen razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün güç ve kudret ancak seninledir.”
arzu ile bakar. Onunla yaşamayı, onunla birlikte olmayı ve hatta onunla ölmeyi temenni eder. Sevgi işte böyle bir şeydir. İşte Allah sevgisinin kalbine hâkim olduğu kişi de aynen bu şekildeki bir kişi gibi hatta daha fazla bir muhabbetle Allah’a yönelir. Böyle bir
bekler. O’na yöneldiğinde de diğer
kişi sürekli Rabbiyle yakın olmak-
her şeyle olan irtibatını kopararak
tan hoşlanır. O’na yakın olabileceği amelleri gözetir. O’na kulluk yapmaktan zevk alır. O’na ibadet
sadece O’na yönelir. O’na yalvarır. O’ndan ister. O’nu razı etmeye çalı-
ve itaat etmek için her türlü fırsatı
şır. Varını yoğunu O’nun için feda
gözetir.
eder. Hatta en kıymetli varlığı olan
İbadet
anlarını
özlemle
Zilhicce 1441
5
müminin kalbinde diğer her şeye duyduğu sevgiden kat kat daha fazla olmalıdır ki iman ehlinden olabilsin ve bu sevgisi oranında imanından
Kulun, Rabbinden razı olmasının belirtileri kulun bizzat sözlerinde ve amelinde kendini gösterir. Rabbinin verdiği hükme razı olması ibadetlerden lezzet alması ve O’na kullukta bulunmak için acele etmesi şeklinde kendini gösterir. Ayrıca Allah için fedakârlıkta bulunmak ve O’nun yolunda cihat etmekle de bu sevgi ispatlanmış olur. Allah sevgisi olmadıkça bu hususların göz önünde bulundurulması ve pratik hayatta gereklerinin yerine getirilmesi mümkün olmaz.
lezzet alabilsin. Böyle bir sevginin yolu ise Allah’ı bilmekten geçer. Allah’ı bilmek de O’ndan razı olmaya iletir. Kulun Allah hakkındaki bilgisi artıkça O’na karşı olan tavır ve davranışları da bir o kadar güzelleşir. O’na duyduğu sevgi, muhabbet, saygı ve korku da artar. Yüce Allah’a samimi bir sevgi duymaya vesile olan bilgi, sürekli olarak düşünce ve duyguların etkileşimde bulunduğu bir hatırlatmaya da ihtiyaç duyar. Bu sürekli hatırlatma, kalbe sevgi tohumlarının
atılmasını
sağlar,
duygularda ve vicdanlarda sevginin temelini oluşturur. Sürekli hatırlamanın ardından sevgi konusu ile bağlantılı olan salih ameller gelir. Böylece kulun Allah’a yönelik amelleri de artar. Çünkü müminin bilgisi pratiği olmayan salt bir bilgi değil bilakis amellerle hayat bulan ve canlanan bir bilgidir. “Eğer kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı hem de (imanlarını)
canını bile O’nun için feda etmekte bir an dahi tereddüt etmez. İşte razı oluşun alametleri bunlardır.
daha pekiştirici olurdu.” (Nisa, 66) Böyle bir sevgiyle Rabbine yönelen bir kişi her ne yaşarsa yaşasın gerek musibetlerle gerekse de hoşuna
Müslümanın Allah’ı sevmesi diğer
giden güzel durumlarla karşılaş-
tüm varlıklara duyduğu sevgiden
mış olsun yine de bu durum onu
daha fazla olmalıdır. Allah sevgisi
hiçbir zaman sevdiği Rabbinden
Ağustos 2020
6
uzaklaşmaya
götürmez.
Yaşadığı
şaşarım. Onun bütün işleri onun için
musibetler onu Rabbinden bir an
hayırdır. Bu durum sadece mümine
dahi koparmak şöyle dursun daha
hastır. Kendisine bir varlık isabet
bir şevkle ve istekle O’na yönelmeye
etse şükreder, bu onun için hayır olur.
sevk eder. Karamsarlık gösterip
Başına bir darlık isabet etse sabreder,
hayata ve Rabbine küsmez. Kusuru
bu da onun için hayır olur.” (1)
ve başına gelen musibetin sebebini başkalarına değil kendisine bağlar. Bu sebeple Rabbine tevbe ederek O’na yönelir. Onu zikretmek suretiyle kulluğunu artırmanın yolarını arar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Taif dönüşünde Rabbine
olan münacatı hepimiz için ibretlik sözlerdir: “Bana öfkeli değilsen çektiğim sıkıntılara, belalara hiç aldırmam. Zira senin esirgeyiciliğin, benim bunlara aldırmamı önleyecek kadar geniştir. Allah’ım! Gazabının üzerime inmesinden ya da öfkenle baş başa kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti felaha kavuşturan cemalinin nuruna sığınıyorum. Sen razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün güç ve kudret ancak seninledir.” Kul, Rabbi kendisine nimetler verdiğinde de azmaz. Hayata bağlanıp ahiretini unutmaz. Karun misali mal ve mülkün sahibini kendisi
Kulun,
Rabbinden
razı
olması-
nın belirtileri kulun bizzat sözlerinde ve amelinde kendini gösterir. Rabbinin verdiği hükme razı olması ibadetlerden lezzet alması ve O’na kullukta bulunmak için acele etmesi şeklinde kendini gösterir. Ayrıca Allah için fedakârlıkta bulunmak ve O’nun yolunda cihat etmekle de bu sevgi ispatlanmış olur. Allah sevgisi olmadıkça bu hususların göz önünde bulundurulması ve pratik hayatta gereklerinin yerine getirilmesi mümkün olmaz. O halde “Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır” (Maide, 119) ayetinin ifade ettiği gerçek “(O)
onları sever, onlar da O’nu severler” ayetidir. Kul şayet Allah’ı samimi bir şekilde sevecek olursa ondan yapmasını istediği her şeyi de sevecektir.
olarak görmez. Bu elde ettiği nimet-
Amir bin Abdikays şöyle diyordu:
leri Rabbinin razı olacağı kişilere
“Allah’ı öyle sevdim ki bu sevgi,
ve yerlere harcar. Böylece nimeti
her musibeti basit görmeme ve her
verenin istediği şekilde o nimeti
olaya rıza göstermeme neden oldu.
kullanmış olur. Peygamber sallallahu
Allah’a olan sevgimden dolayı artık
aleyhi ve sellem efendimiz bu gerçeği
sabaha nasıl çıktığımı veya akşama
şöyle bildirmektedir: “Müminin işine
nasıl ulaştığımı önemsemiyorum.”
1. Müslim, Zühd, 64.
Zilhicce 1441
7
ediyordu. Onun duası makbuldü. Bir ara Abdullah bin Ebi Saib onun yanına gelip “Amca sen insanlar
İmran bin Hüseyin de ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Otuz sene sırtüstü yattı. Ne kalkabiliyor ne de oturabiliyordu. Hurma dallarından yapılmış yatağında, tuvalet ihtiyacını gidermesi için bir oyuk açılmıştı. Bir gün yanına Mutarrif ve kardeşi Alâ geldi. Mutarrif, İmran'ın durumunu görünce ağlamaya başladı. İmran “Neden ağlıyorsun?” diye sordu. Mutarrif “Çünkü seni bu zor durumda görüyorum” dedi. İmran ise ona “Ağlama! Şüphesiz Allah'ın hoşuna giden şey benim de hoşuma gider” dedi.
için dua ediyorsun. Kendin için dua etsen de gözlerin açılsa olmaz mı?” dedi. Bunun üzerine Sad gülümseyerek “Oğlum yüce Allah’ın benim hakkımdaki takdiri (yani gözümün görmemesi) benim için gözümün görmesinden daha güzeldir” dedi. İmran bin Hüseyin de ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Otuz sene sırtüstü yattı. Ne kalkabiliyor ne de oturabiliyordu. Hurma dallarından yapılmış yatağında, tuvalet ihtiyacını gidermesi için bir oyuk açılmıştı. Bir gün yanına Mutarrif ve kardeşi Alâ geldi. Mutarrif, İmran’ın durumunu
görünce
ağlamaya
başladı. İmran “Neden ağlıyorsun?” diye sordu. Mutarrif “Çünkü seni bu zor durumda görüyorum” dedi. İmran ise ona “Ağlama! Şüphesiz Allah'ın hoşuna giden şey benim de hoşuma gider” dedi. (2) Kişinin Allah’a olan sevgisi arttıkça Allah’a duyulan ümit ve O’nun kendisini seven kimseyi cehenneme atmayacağı
konusundaki
hüsnü
zannı da artar. Sad bin Ebi Vakkas radıyallahu anh’ın
Bir bedevi hastalandı. Ona “Ölecek-
Mekke’ye geldiğinde gözleri görmez
sin!” dediler. Bedevi “Nereye gide-
olmuştu. İnsanlar koşarak yanına
ceğim?” diye sordu. “Allah’a” dedi-
geliyor, her biri ondan kendisine dua
ler. Bunun üzerine bedevi “Kendi-
etmesini istiyordu. O da herkese dua
sinden
2. Salahul Umme fi Uluvvil Himme, cilt IV, s.516
Ağustos 2020
8
sadece
hayır
gördüğüm
kimseye gitmekte bir beis görmü-
“Allah’ım! Hükmünden sonra rızanı,
yorum” dedi.
ölümden sonra iyi bir hayatı, cemaline
Süfyan es-Sevri de söyle derdi: “Ahirette
hesabımın
babama Çünkü
bırakılmasını Rabbim
bana
anne
ve
istemem. anne
ve
babamdan daha merhametlidir.”
bakmanın lezzetini, sıkıcı felaketlere uğramaksızın
ve
saptırıcı
fitnelere
düşmeksizin sana özlemle kavuşmayı dilerim.” (3) Öyleyse biz de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ettiği dualarla
Kulu Allah’tan razı kılan bu durum-
Allah’a yönelelim, O’na yalvaralım
ların ardından sevginin en önemli
ve bizi sevgisi ile rızıklandırmasını
sonucu gelmektedir ki o da kulun
isteyelim. Böylece O’nun sevgisi
Yüce Allah’a muhtaç olması ve sadece
bize diğer tüm şeylerden daha hoş
O’nunla yetinmesidir. Kul başına her
ve üstün gelen bir sevgi olsun.
ne gelirse gelsin Rabbinin kendisiyle
“Allah’ım! Senden seni sevmeyi,
birlikte olduğunu bilir.
seni
“Üzülme, Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe, 40)
sevenleri
sevmeyi,
senin
sevgine ulaştıran amelleri yapmayı isterim. Allah’ım! Sevdiğin şeyle beni rızıklandır ve onu, sevdiğin
İşler içinden çıkılamaz bir hal aldı-
şeylerde benim için kuvvet kıl.
ğında ise Rabbini anar ve şu ayetleri
Sevdiklerimden beni mahrum etti-
okuyarak kendisini teselli eder.
ğin şeyi, sevdiğin şeylerden ayrı
“Rabbim şüphesiz benimledir. O bana yol gösterecektir.” (Şuara, 62) Sığınacağı
daimi
“Göklerde
ve
Allah’ındır.
Vekil
sloganı yerde olarak
ise
duyulan
özlem,
ailemden,
malımdan
ve
soğuk
sudan daha sevimli eyle. Allah’ım! Beni
kendine,
meleklerine,
olanlar
peygamberlerine ve salih kulla-
Allah
rına sevdir. Beni, seni sevenlerden, meleklerini,
yeter” (Nisa, 132) ayetidir. Allah’a
kıl. Allah’ım! Senin sevgini bana,
Yüce
Allah’a duyulan sevginin gücünden kaynaklanan son derece yüce
peygamberlerini
ve
salih kullarını sevenlerden eyle. Allah’ım kalbimi sevginle dirilt. Beni, sevdiğin gibi kıl. Allah’ım sana olan sevgimi tüm kalbime
bir derecedir. Rasûlullah sallallahu
yay. Seni razı etme düşüncesini
aleyhi ve sellem de Allahu Teâlâ’dan
bütün bedenime yay. Allah’ım! Tüm
kendisini bu dereceye ulaştırmasını
sevgimi sana ait kıl. Tüm çabamı
isterdi ve şu sözlerle dua ederdi:
razı olduğun işlerde kıl, âmin.
3. Taberani, el-Mucemul Kebir, cilt XVIII, 319.
Zilhicce 1441
9
KAPAK DOSYA Ahmet İnal
RABBİN SENİ NE KADAR SEVİYOR? I) Allah (cc) - İnsan Arasındaki Sevgi
keskin oluşu Allah ile kul arasındaki
K
o tatlı sevgiyi kurutmaz.”
ul, Allah’ın nimeti sayesinde rabbini sever. Bu sevgi gere-
Allah
ğince O’na yaklaşmak için
“vüd” ve “hub” kelimeleriyle ifade
bütün benliğiyle kulluk eder. Allah’ı
edilmiştir. Sevgi anlamına gelen
sevme nimetine nail olan kul ihlasla
“vüd” yine sevgi anlamına gelen
yaptığı amelleriyle daha büyük bir
“hubdan” daha üstün ve derin
nimete mazhar olur ki bu da Allah’ın
anlamlar taşır. Esmaul Hüsna’da
onu sevmesidir. Allah ile kul arasın-
“Vedud” olarak karşılık bulmuş bu
daki sevginin kaynağı “Müsebbibul
ismin iki anlamı vardır; seven ve
esbab” olan Allah’tır. Allah azze ve
sevilen. Birincisi ismi fail vezninde
celle kendi azametine ve yüceliğine
olup Allah’ın peygamberlerini ve
rağmen âlem içinde bir nokta bile
salih kullarını sevmesidir. İkin-
teşkil edemeyecek kadar küçük ve
cisi ise ismi meful vezninde olup
bir o kadar da aciz kullarını sevmek-
Allah’ın, kulların bütün sevdikle-
tedir. Seyyid Kutup’un ifadeleriyle
rinden daha üstün bir sevgiyi hak
“İslami
ubudiyyetin
etmesidir. Hatta o kulun kendi
hakikati ile uluhiyyetin hakikatini
gözünden, kulağından ve nefsin-
birbirinden
den daha sevimli olmasıdır.
tasavvurun
Ağustos 2020
10
ayırmak
hususunda
ile
kul
arasındaki
sevgi
II) Allah’ın Müminlere Olan Sevgisi “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Müminlere karşı yumuşak, kafirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihad
dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır korurum. Ben yapacağım bir şeyde mümin kulumun ruhunu
kabzetmedeki
tereddütüm
kadar hiç tereddüte düşmedim. O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem." (1)
eder, hiçbir kınayıcının kınamasın-
Bu hadis Allah’ın, veli kullarını ne
dan da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir
kadar sevdiğini tarif etmede başka
lütfudur, onu dilediğine verir. Allah,
bir söze ihtiyaç bırakmayacak kadar
geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok
şümullü bir hadistir. Sevginin gerek-
iyi bilendir.” (Maide, 54)
tirdiği her ne varsa bunların tamamı
Bu ayet için bazı alimler şöyle demiş-
kemal boyutunda Allah azze ve celle
tir: “Ayette Allah’ın kula olan sevgisi kulun Allah’a olan sevgisinden öne alınmıştır. Bu demektir ki Allah’ın bir kulu sevmesi olmadan kulun Allah’ı sevmesi mümkün değildir. Kulun Rabbini sevmesi, Allah’ın bir fazlı ve ikramıdır. Kulun bu sevgide
tarafından
gerçekleştirilmiş.
Bir
düşünelim, bizi seven hangi insan bir an bile istisnası olmaksızın sürekli bizimle olmaya, tüm ihtiyaçlarımızı karşılamaya, düşmanlarımıza harp ilan etmeye ve sevdiğimizi sevip nefret ettiğimizden nefret etmeye
bir gücü, kuvveti ve müdahalesi
güç yetirebilir ki? Bir insan bizi ne
yoktur. Zira tüm sebeplerin müseb-
kadar çok severse sevsin yine de tüm
bibi Allah’tır.”
bunları yerine getirmek istemez,
Bir kutsi hadiste Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu
istese de gücü ve kuvveti yetmez. Ama Allah azze ve celle veli kulunu o kadar çok seviyor ki tüm nimetlerinden ona ikram ediyor. Ne mutlu o kula ki Allah adına yürüyor, onun adına konuşup onun gözüyle hayata bakıyor, onun kulağıyla işitip onunla aklediyor.
bir sevdim mi artık ben onun işittiği
Allah’ın,
veli
kuluna
kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürü-
nimetler
bununla
düğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu
O, sevdiği kulunu başkalarına da
da
bahşettiği kalmıyor.
1. Buhârî, Rikak, 38
Zilhicce 1441
11
sevdiriyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi
rıza gösterirse onun için (Allah’ın) rızası
ve sellem buyurdu ki: “Şüphesiz ki Allah
vardır. Kim de kızgınlık gösterirse onun
bir kulu sevdiği zaman Cibril'i çağırır
için (Allah’ın) kızgınlığı vardır.” (3)
ve ona “Ben falan kulumu seviyorum. Onu sen de sev” der. Ve o kulu Cibril de sever. Sonra Cibril semada seslenerek “Gerçekten Allah falan kulu seviyor. Onu siz de sevin” der. Artık onu göğün ehli de sever. Sonra yerdeki insanların gönlüne o kimse için sevgi ve kabul konulur. Allah bir kula buğzedip onu sevmediğinde de Cibril'i çağırarak “Ben falan kulu sevmiyorum ve ona buğzediyorum. Sen de ona buğzet” der. Ve Cibril de o kula buğzeder. Sonra Cibril sema ehli arasında “Allah falan kulu sevmiyor ve ona buğzediyor. Siz de ona buğzedin” diye seslenir. Onlar da o kimseye buğzederler. Sonra o kul içinde yeryüzündeki insanların kalbine buğz ve nefret konulur.” (2) Bir kul için ne büy ük bir izzet! Âlemlerin Rabbi olan, azamet ve kibriya sahibi Allah’ın kuluna olan sevgisi semada yankılanıyor, kul görmediği binlerce meleğin sevgisine mazhar oluyor ve yeryüzünde insanların kalbine bu kulun sevgisi konuluyor. Ancak şu var ki Allah azze ve celle’nin bir kulunu sevmesi sayılan bunca nimetlerin yanı sıra zorlu imtihanları da beraberinde getirmektedir. Allah’ın habibi olan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu gibi
İnsanlara olan sevgimiz bile imtihanlardan geçiyorken Allah’a olan sevgimiz nasıl imtihan edilmesin? İnsanları sevme iddiamız bile delil gerektiriyorsa Allah’a olan sevgimiz nasıl kuru bir laf olarak kalsın? İnsanları sevdiğimiz zaman bile bedel ödememiz gerekiyorken Allah’ı severken bunun bir bedeli olmadığı nasıl düşünülsün? Sevgi bedel ister. Eğer kul Rabbini sevdiğini iddia ediyorsa Rabbi onu mutlaka imtihan edecektir, hem de en çok sevdiği şeylerle. Allah azze ve celle kulunu kıskanır, kulunun kalbinde kendi sevgisine gölge düşürecek hiçbir sevgiye razı değildir. Eğer kul Allah’ın onu imtihan etmesine karşın sabırlı olur ve sevgisinin gereklerini yerine getirirse mükâfat olarak karşısında Allah’ın, meleklerin ve insanların sevgisini bulacaktır. Başına gelen sıkıntılara rıza göstermediği takdirde de Allah’ı sevme iddiası içi boş, hiçbir anlam ifade etmeyen basit bir sözden ileri gidemeyecektir.
III) Allah’ın Sevgisini Celbeden Ameller
“Allah bir kavmi sevdiği zaman onları
Sevgi
sıkıntıya uğratır. Kim (bu sıkıntılara)
ile
2. Müslim, Birr, 157 3. Tirmizî, Zühd, 56
Ağustos 2020
12
Arapça’da ifade
“hub”
edilmektedir.
kelimesi “Hub”
kelimesinin fiil hali olan “ehabbe” ise Arap dilinde “ekin tanesinin gözükmeye başlaması” manasında da kullanılır. Sevgi de bu manadan hali değildir. Zira soyut olan sevgi kendini ispat etmek için birtakım karinelere ihtiyaç duyar. Toprak altında gizli olan tohumun filizlenip başak içinde bir tane olarak kendini izhar etmesi gibi sevgi de kendini izhar etme durumundadır. Bu ise öncelikli olarak sevgiyi dile getirmekle ve sevgilinin rızasını almak için çabalamakla mümkündür. Kul, Rabbini sevdiği zaman ona olan sevgisini canlı tutmak ve onun da kendini sevmesini sağlamak için birtakım eylemlerde bulunur. Bu eylemlerine
Bazı alimler şöyle demiştir: “Ayette Allah’ın kula olan sevgisi kulun Allah’a olan sevgisinden öne alınmıştır. Bu demektir ki Allah’ın bir kulu sevmesi olmadan kulun Allah’ı sevmesi mümkün değildir. Kulun Rabbini sevmesi, Allah’ın bir fazlı ve ikramıdır. Kulun bu sevgide bir gücü, kuvveti ve müdahalesi yoktur. Zira tüm sebeplerin müsebbibi Allah’tır.”
ihlasla devam etmesi sonucunda ise Allah’ın sevgisini kazanma şerefine nail olur. Allah kulunu bu ibadetler karşılığında sever. Kul, Allah’ın onu sevip sevmediğini ibadetlerine bakıp sezebilir. Halis olarak Rabbine ibadet eden kul Allah’ın ona olan sevgisini
bulunan her şeyin mülkü Allah’ın-
kalbinde hisseder. Amelden nasibini
dır. Ve varış O’nadır. (Maide, 18)
almamış kullar ise bu noktada ancak kuruntu içindedirler. Ehli Kitap’ın durumunda olduğu gibi: “Yahudiler ve Hristiyanlar ‘Biz Allah’ın oğulları ve O’nun sevdikleriyiz.’ dediler. De ki “O halde niçin Allah size günahlarınızdan
dolayı
azap
ediyor?”
Hayır, siz O’nun yarattıklarından
Şimdi, Allah’ın sevgisini celbeden bazı amellerden ayet ve hadisler ışığında bahsedeceğiz.
1- Farzları İhlasla Yerine Getirip Nafilelerle Allah’a Yaklaşmaya Devam Etmek
bir beşersiniz. O, dilediğine mağfi-
Kulu
Allah’a
en
çok
ret eder, dilediğine de azap eder.
ran ameller farz olanlardır. Kul
Göklerin, yerin ve ikisinin arasında
yapmakla
mükellef
yaklaştı-
olduğu
bu
Zilhicce 1441
13
amelleri işlemeden Allah’ın rızasına erişemez. Peygamberler de dahil bütün irade sahibi hür kullar bu amelleri işleme mecburiyetin-
- Bana ondan başkası yok mu? -Nafile tutmandan başka yok, buyurdu ve sonrasında zekâtı zikretti. Adam:
dedir. Kalbin temiz olma iddiası bu
- Bana ondan başkası yok mu?
amelleri kul üzerinden düşüreme-
- Hayır fakat sadaka vermen müstesna.
yeceği gibi Allah’ın veli kullarından
Bunun üzerine adam:
olma iddiası da düşüremez. Allah bu hakikati şu şekilde ifade etmiştir: “Sana yakin (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et.” (Hicr, 99) Allah kullarından son nefeslerini verinceye kadar kendisine kulluk etmelerini istemiştir. Kim bu kulluğun en büyük gerekleri olan farzları eda eder ve nafilelerle Allah’a yaklaşmaya devam ederse kurtuluşa erer. Talha
b.
Ubeydullah
radıyallahu
anh’ın şöyle dediği rivayet edilmiş-
tir: “Necidlilerden, saçları dağınık bir adam Rasûlullah’a geldi. Sesinin fısıltısı duyuluyor fakat iyice yaklaşmadıkça ne dediği anlaşılmıyordu. (Yaklaşınca) bir de ne görelim! Rasûlullah’a İslam’ın (farzlarından) soruyor. Rasûlullah: - Gece ve gündüzde beş (vakit) namaz (sana farzdır), buyurdu. Adam: - Bana onlardan başkası yok mu? - Hayır ama nafile kılarsan müstesna. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan ayının orucunu söyledi. Adam yine: 4. Buhârî, İman, 3; Müslim İman, 8-9
Ağustos 2020
14
- Vallahi ne bunu artırırım ne de eksiltirim! diyerek
dönüp
gitti.
Rasûlullah (arkasından): -Eğer doğru söylüyorsa kurtuldu, buyurdu.” (4) Kul farzları tam olarak eda ettiği zaman kurtuluşa erer. Ancak bu, nafile ibadetlerin fazlalık ya da gereksiz olduğu manasında değildir. Zira nafileler bizi menzile yaklaştıran, Allah’ın bize olan sevgisini arttıran ve farzlardan eksik olanlarının yerini dolduran amellerimizdir.
2- Namaz: Namaz, kul ile Rabbin buluştuğu en özel andır. Namaz vakti geldiğinde kul Rabbiyle buluşmak için bütün meşguliyetlerinden sıyrılır. Kul, ellerini kaldırıp “Allahu Ekber!” dediğinde Rabbi dışındaki her şeyi elinin tersiyle arkaya iter. Zihni ve kalbi meşgul eden her ne varsa artık geride kalmıştır. Kul için tek bir hedef vardır; Allah ile hemhal olmak, onun huzurunda durmanın haşyetini iliklerine kadar hissedebilmek...
Bu hissi vücudunun en ücra köşelerine dahi ulaştıran kul artık bu özel anların gözetleyicisi olacaktır. İnsanların birçoğunun zoruna giden namaz, bu kul için hayatın vazgeçilmezleri arasındaki yerini
3- Zikir: Dil kalbin aynası kalp ise muhabbetin tarlasıdır. İnsan sevgiyi kalbine eker. Dilden dökülen ise kalpte bulunandan başkası değildir. Seven sevdiğini daima anar, yad eder.
alacaktır. Soğukta namaz kılmak
Rabbini seven kul onu anar, zikreder;
için abdest almak, ticaretini en
Rabbi ise onu daha hayırlı meclis-
yoğun saatinde bırakıp namaza
lerde zikreder. Zikir, kulu Rabbe
vakit ayırmak bu kul için zorluk
yaklaştıran en büyük vesilelerden
değil şeref için bir paye olacak-
biridir. Kul Allah’a olan sevgisini
tır. Allah’ın şu ayetlerde övgüyle
onu anıp zikretmekle izhar eder.
bahsettiği kişiler gibi: “Öyle erler
Peygamberimizin buyurduğu gibi:
vardır ki onları ne ticaret ne alım
“Allahu Teâlâ’ya muhabbetin alameti
satım, Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan ve zekât vermekten
zikrullahı sevmek, nefretin alameti ise zikrullahı sevmemektir.”
alıkoymaz, gönüllerin ve gözlerin
Şüphesiz Allah’ı en çok seven Nebi
döneceği günden korkar onlar.
sallallahu aleyhi ve sellem ağzı daima
(Nur, 37)
zikirle ıslak kalan bir peygamberdi.
“Sabır
ve
namaz
ile
Allah'tan
yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.” (Bakara, 45) İbn Hacer rahimehullah namazın önemi hakkında şöyle demiştir: “Namazın kıymeti ne kadar da büyüktür! Kulun kendisiyle Allah’a
Zikir, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında daima var olan
bir ibadetti. Yatağa girerken, yataktan çıkarken, elbise giyerken ve çıkarırken, eve girerken ve evden çıkarken, yolculuğa başlarken ve yolculuktan dönerken, sevinç ve üzüntü anında, sabah-akşam her daim Rabbiyle hemhal olmuş bir dil ve kalp...
yaklaşmasına vesile olan muhab-
Allah’ı
betullah ondan neşet eder. Çünkü
kalpler Allah ile irtibatı kopmuş katı
namaz, münacat ve Allah’a yakın-
kalplerdir. Allah iman eden kulla-
laşmanın mahallidir, kul ile Rabbi arasında hiçbir vasıta söz konusu
zikretmekten
uzak
olan
rını bu duruma düşmekten sakındırmaktadır:
olamaz. Kul için ondan daha güzel
“İman
bir şey yoktur.
ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle
edenlerin
Allah'ı
anma
Zilhicce 1441
15
kalplerinin daha
ürpermesi
gelmedi
mi?
zamanı
Onlar
Buhari’nin rivayetine göre Hz. İbra-
daha
him’in ateşe atılmadan önce söyle-
önce kendilerine kitap verilenler
diği son sözü “Allah bize yeter, O
gibi olmasınlar. Onların üzerin-
ne güzel vekildir.” olmuştu. Ateşe
den uzun zaman geçti de kalpleri
atılırken dahi Allah’ın kendisini
katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan
yalnız bırakmayacağına olan imanı
çıkmış kimselerdir.” (Hadid, 16)
o kadar kesindi ki Allah mükafat olarak
4- Tevekkül:
yakma
özelliğini
verdiği
ateşi onun için serinlik ve esenlik
Allah’ın sevgisini celbedecek bir diğer amel “tevekkül”dür. Çünkü Allah azze ve celle Kur’an-ı Kerim’de
kılmıştı.
5- Ziyaret:
kendisine dayanıp güvenen müte-
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
vekkil kullarını sevdiğini belirtmiş-
hiçbir
tir. Tevekkül; sebeplere sarıldıktan
Allah rızası için kardeşinin ziyare-
sonra
Allah’a
tine giden kişiyi Allah’ın sevgisiyle
Allah’tan
müjdelemiştir: “Adamın biri, bir başka
Rabbine
köydeki (din) kardeşini ziyaret etmek
güvenip dayandığı ve işlerine onu
için yola çıktı. Allahu Teâlâ, adamı
vekil kıldığı zaman muhakkak ki
gözetlemek için onun yolu üzerinde bir
Allah kuluna yetecektir: “Hâlbuki
meleği görevlendirdi. Adam meleğin
kim
yanına gelince, melek:
işlerin
bırakmak yardım
ve
sonucunu sadece
dilemektir.
Allah’a
Kul
güvenip
dayanırsa
Allah ona yeter. Şüphe yok ki Allah mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.” (Enfal, 49) Tevekkül, peygamber ve salihle-
karşılık
beklemeden
sırf
- Nereye gidiyorsun? dedi. Adam: - Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum.
rin azığıdır. Zorlu mücadelelerinde
- O adamdan elde etmek istediğin bir
peygamberlerin en büyük silahı
menfaatin mi var?
Allah’a tevekkül etmeleriydi. Çünkü onlar Allah’ın kendilerine yeteceği hususunda en küçük bir şüphe bile duymuyorlardı. Nitekim Hz. İbrahim’in ateşe atılması olayı tevekkülün önemi hakkında çok önemli dersleri ihtiva etmektedir. İmam
5. Müslim, Birr, 38
Ağustos 2020
16
- Yok, hayır. Ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyaretine gidiyorum. - Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allahu Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim, dedi.” (5)
KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR M. Sadık Türkmen
İSLAMDA TİCARETİN İNCELİKLERİ “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı yollarla yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisa, 29)
İ
slam hayatın her nokta-
arasındaki muhabbet genel
sına hitap eden kapsamlı
manada
bir dindir. Sadece kul
lerde
münferit
aransa
bile
ibadetsahih
ile Rabbi arasındaki ibadet
niyetle yapılan her muamele
ve zikir gibi şahsi mese-
Allah
lelere değinmez. Rahmeti
layık olmaktadır. Ebu Zer
gazabından önce gelen yüce
radıyallahu anh rivay et eder:
Rabbimiz kulunu affetmek
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
için
sellem
veya
onun
derece-
katında
mükafata
buyurdu ki “...Sizin
sini yükseltmek için tabiri
birinizin eşiyle birlikte olması
yerindeyse adeta vesileler
sadakadır”. Bunun üzerine
aramaktadır. Kul ile Allah
ashab-ı ikram “Ey Allah’ın
Zilhicce 1441
17
helal yoldan giderdiği takdirde de onun için sevap hasıl olur.” (1) Hayatın daha rahat sürmesi için ticaretin zaruri olması sebebiyle
İmam Kurtubi günlük hayatımızda çokça karşımıza çıkan bir noktaya temas etmiştir. Diyor ki: “Çarşıdan bir şey satın almak istediğinde alışverişten önce mal sahibi sana ‘Ye sana helal olsun’ derse onu sakın yeme. Çünkü onun izni alışveriş içindir. Belki de aranızda bir muamele olmayacak ve bu yediğin şeyde bir şüphe oluşacaktı. Ancak sana malın sıfatını anlatır da sen de satın alırsan bunun üzerine satıcının söylediği özellikte bulmazsan tercih hakkına sahipsin.”
yüce dinimiz bu alandaki temel ölçüleri belirlemiştir. Zira sürekli gelişmekte olan ticari hayat belirli ölçülerle muhafaza edilmezse hayatın idamesi noktasından hayatın ifsadına
dönüşebilir.
Günümüzde
şahsi ibadetlerde önde giden pek çok
kişinin
ticari
hayatta
aynı
önderliği yapamaması, bu ölçüleri tutturamaması, ibadetindeki riya ve gaflet sebebiyledir. Müslüman bir tüccara yakışan davranış ibadetlerinde titiz olması ve ticaretinde Allah’ın razı olacağı ölçülere riayet etmesidir. Belki onun bu davranışı İslam’a sessiz bir davet olacak ve gıpta edilecektir. Hatta dillerini bilmediği insanlarla yaptığı ticaret onların hidayetine vesile olacaktır. Endonezya ve Malezya halklarının Müslüman
tüccarların
adalet
ve
güzel muamele ile yaptıkları ticaret vesilesiyle İslam’a girmesi bunun en güzel örneğidir. Ticaretine bu Rasûlü! Birimiz cinsel arzusunu giderdiği halde onun için mükafat mı vardır?” diye sordular. Buyurdu
manada dikkat eden tüccarlar Allah katında üstün mertebelere yükseltilirler. Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’dan rivayete göre Nebi sallallahu
ki: “Ne dersiniz eğer o kişi arzusunu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Doğru
haram yolla giderseydi onun için günah
sözlü güvenilir tüccar nebiler, sıddıklar
söz konusu olmaz mıydı? İşte arzusunu
ve şehitlerle beraberdir.” (2)
1. Müslim, 720; Ebu Davud, 5243 2. Tirmizî, Büyü, 1213
Ağustos 2020
18
İsmail b. Ubeyd b. Rifaa babasından, o da dedesinden rivayet eder: “(Dedesi) Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile namaza gitti. Efendimiz insanların alışveriş yaptıklarını görünce ‘Ey tüccar topluluğu!’ diye seslendi. Bunun üzerine tüccarlar boyunlarını ve gözlerini ona çevirdiler. Buyurdu ki: “Muhakkak tüccarlar kıyamet günü aşırı günahkâr olarak diriltilecekler. Ancak Allah’tan korkan, iyilik yapan ve doğru söyleyenler hariç.” (3)
değeri amelleri kadardır. Bunun dışında kalan alanlarda değer biçme
Alışveriş ve diğer muamelelerde
fıtrat bozukluğuna ve batılın yeryü-
batıla
züne egemen olmasıyla ekin ve nesli
tevessül
etmek
İslam’ın
koyduğu ölçülerin dışına çıkmakla olur. İki tarafın rızasına muvafık yapılan gayri meşru ticari muamele o batılı meşru kılmaz. Günümüz alışveriş hukukunda şeriata aykırı yapılan muamelelerin serbest bırakılması insanları aldatmamalıdır. Âlimlerin bu konuda verdiği fetvalarda çok dikkatli olmaları gerekir. Çünkü karşılarında bir vadi dolusu altını olsa ikinci vadi dolusu altını isteyen bir nefis vardır.
bozmasına delalet eder. Ebu Hureyre radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Şüphesiz ki Allah temizdir ve ancak temiz olanı kabul eder.” Elbette Allahu Teâlâ peygamberlere emrettiğini müminlere de emretmiştir. Yüce Allah “Ey Peygamberler! Temiz (helal) olandan yiyin ve salih amel işleyin” (Müminun, 51) buyurmuştur. Yine Cenab-ı Hak “Ey iman eden-
Batıl yoldan elde edilen gelirin en
ler! Size rızık olarak verdiklerimi-
büyük zararlarından biri de kişi-
zin temiz (helal) olanından yiyin”
nin insanlar nazarında değerinin
(Bakara,
düşmesi yanında ibadet ve duala-
sonra uzun yolculuk yapmış bir
rının kabul edilmemesidir. İnsan-
kişi hakkında şöyle dedi: “Bu kişi
ların sermaye sahiplerine teveccüh
saçı sakalına karışmış, toz toprak
etmesi haramı meşrulaştırmaya-
içinde
cağı gibi haram yollardan gelir elde
Ey Rabbim, ey Rabbim! diye dua
edenlere de değer atfetmez. İnsanın
eder. Halbuki yediği haram, içtiği
172)
elini
buyurmuştur.
semaya
Daha
kaldırarak
3. Tirmizî, Büyü, 1214
Zilhicce 1441
19
sizi nehyettiği şeylerle bir kısmınız diğerlerinin mallarını yemesin. Ancak kendi aranızda yaptığınız
Tacirin malını revaçta tutmak ve süslü göstermek için yemin etmesi veya eşyasını sunarken ‘Sallallahu ala Muhammed! Bu ne güzel mal’ diye salavat getirmesi mekruhtur. Tacir için ticaretinin onu farzları eda etmekten meşgul etmemesi müstehaptır. Namaz vakti geldiğinde ‘Öyle adamlar vardır ki ticaret ve alışveriş onları Allah’ı zikretmekten oyalamaz’ ayetinin ehli olabilmek için ticaretini bırakması gerekir.”
ticaret
neticesinde
birbirinizin
mallarını kendi aranızda yemeniz helaldir. Tek millet, tek dava ve tek din ehli olduğunuz halde birbirinizi öldürmeyin. Böylece övgüsü yüce olan Allah bütün İslam mensuplarını birbirinden kıldı. Onlardan katil olanı sanki kendi nefsini öldürmüş konumuna getirerek maktul gibi değerlendirdi. Çünkü katil ile maktul kendi dinlerine muhalefet edene karşı tek el gibidir. Allahu Teâlâ her daim mahlukatına merhametlidir. O’nun size merhametinin alameti öldürülmeyi hak etmediğiniz müddetçe kanlarınızı
akıtmayı
birbirinize
haram kılarak birbirinizi öldürmekten el çekmenizdir. (5) Ayet-i kerimede malı yemekten maksadın sadece gıda olarak değil haram, giydiği haram ve beslendiği
daha kapsamlı olduğu kastedilmiş-
haramdır. Böyle birinin duası nasıl
tir. Fahreddin er-Razi bu konuyu
kabul edilsin.” (4)
şöyle açıklamıştır: “Her ne kadar
Ayet ile ilgili Görüşler
haram olsa da Allahu Teâlâ burada
İmam Taberi dedi ki: “Övgüsü yüce
Çünkü mallarda en büyük maksat
olan Allah şunu kastetti: ‘Ey Allah’ı
onları yemektir. ‘Yetimlerin malla-
ve Rasûlünü tasdik edenler! Faiz,
rını zulüm ederek yiyenler’ ayeti de
kumar ve bunlar dışında Allah’ın
buna benzemektedir. (6)
4. Müslim, 1015 5. Taberi Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden 6. Mefatihul Gayb, aynı ayetin tefsirinden
Ağustos 2020
20
batıl yollarla elde edilen tasarruflar yemeyi özel olarak zikretmiştir.
‘Mallarınızı aranızda batıl yollarla
bağlamıştır.
yemeyin’ ibaresini şöyle açıklamış-
ayetin tefsirinde bu konuya işaret
tır: ‘Bu ibareye başkasının malını
ederek şöyle der: “Darekutni, İbn
batıl yolla yemesi girdiği gibi kendi
Ömer’den rivayet etti. Dedi ki: ‘Rasû-
malını batıl yolla yemesi de girer.
lullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
Çünkü
kelimesinin
buyurdu: ‘Müslüman, güvenilir, doğru
kapsamına iki kısım da dahildir.
sözlü tüccar kıyamet gününde nebiler,
Tıpkı
sıddıklar ve şehitlerle beraberdir."
‘mallarınız’ ‘nefislerinizi
öldürmeyin’
ayetinin hem başkasını hem de kendi nefsini öldürmeyi nehyetmesi gibi. Kendi malını batıl yolla yemesinin manası onu Allah’a isyan yolunda harcamasıdır. Başkasının malını batıl yolla yemesi konusunu daha önce açıkladık.” (7)
İmam
Kurtubi
aynı
Tacirin malını revaçta tutmak ve süslü göstermek için yemin etmesi veya eşyasını sunarken ‘Sallallahu ala Muhammed! Bu ne güzel mal’ diye salavat getirmesi mekruhtur. Tacir için ticaretinin onu farzları eda etmekten meşgul etmemesi müste-
İmam Kurtubi günlük hayatımızda
haptır. Namaz vakti geldiğinde ‘Öyle
çokça karşımıza çıkan bir noktaya
adamlar vardır ki ticaret ve alışveriş
temas etmiştir. Diyor ki: “Çarşı-
onları Allah’ı zikretmekten oyala-
dan bir şey satın almak istediğinde
maz’ ayetinin ehli olabilmek için
alışverişten önce mal sahibi sana
ticaretini bırakması gerekir.”
‘Ye sana helal olsun’ derse onu sakın yeme. Çünkü onun izni alışveriş içindir. Belki de aranızda bir muamele olmayacak ve bu yediğin şeyde bir şüphe oluşacaktı. Ancak sana malın sıfatını anlatır da sen de satın alırsan bunun üzerine satıcının söylediği özellikte bulmazsan tercih hakkına sahipsin.” (8)
İbn Kesir der ki: “İmam Şafi alım-satımın ancak sözlü ifadelerle geçerli olacağına bu ayeti delil getirmiştir. Çünkü söz karşılıklı rızaya açık ve kesin biçimde delalet ederken, konuşma olmadan yapılan alışverişlerde ise karşılıklı rıza yoktur. Cumhur, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel ve bunların takipçisi alim-
Nasıl ki ibadet eden bir Müslüman
ler ise bu konuda muhalefet ederek
bunu ticaretine alet etmemeliyse
sözlerin karşılıklı rızaya delalet ettiği
aynı şekilde Müslüman bir tüccar da
gibi fillerin de rızaya kesin bir şekilde
ticaretini hayatının yegâne gayesi
delalet edeceğini düşünerek (sözsüz)
yapmamalıdır. Hayatın her nokta-
alım-satımın sahih olduğunu söyle-
sında
mişlerdir.
dengeyi
emreden
dinimiz
elbette bu konuyu da belirli ölçülere
Onlardan
bazıları
ise
‘Değeri düşük mallarda ve insanlar
7. Mefatihul Gayb 8. El-Camiu li Ahkamil Kur’an
Zilhicce 1441
21
arasında
alım-satım
diye
kabul
edilen şeylerde olur’ demişlerdir...” Ayetin
“Kendinizi
helak
(9)
önce davrandı. Ben de cenneti ona haram kılıyorum.” (11)
etme-
Amr b. As radıyallahu anh başından
yin” bölümü hakkında İbn Kesir
geçen bir olayı şöyle anlatmaktadır:
şöyle der: “Yani, Allah’ın koyduğu
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
haramları işlemek, O’na karşı isyan
Zatus Selasil gazasına beni (emir
olacak filleri yapmak ve birbirinizin
olarak) göndermişti. Bu yolculukta
mallarını haksız yere yemek sure-
çok soğuk bir gecede ihtilam oldum.
tiyle kendinizi öldürmeyin, mahvet-
Guslettiğim
meyin. Şüphesiz Allah verdiği emir
korktuğumdan
ve koyduğu yasaklarında size karşı
sonra arkadaşlarıma sabah nama-
çok merhametlidir.”
zımı kıldırdım. Rasûlullah sallallahu
Ayette İbn Kesir’in aktardığı bu
aleyhi ve sellem’in yanına geldiğimizde
görüş haricinde kişinin kendi canına kastetmesi de kastedilmiş olabilir. Bu durum dinimizin yasaklamış olduğu büyük günahlar grubuna dahildir. Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayet eder. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kim kendisini bir
demirle öldürürse kıyamet gününde sonsuza
dek
cehennemde
demirle
vuracaktır.
Kim
karnına kendisini
zehirle öldürürse sonsuza dek cehennem ateşinde onu içecektir. Kim kendisini bir dağdan atıp öldürürse cehennem ateşinde sonsuza dek kendisini dağın tepesinden atacaktır.” (10) Cündüb b. Abdullah el-Beceli’den yapılan rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sizden öncekilerden birinde yara vardı. Eline bir bıçak alıp onu kesti. Allah azze ve celle şöyle buyurdu: “Kulum benden 9. Tefsirul Kur’an’il Azim, aynı ayetin tefsirinden 10. Buhârî, 978; Müslim, 109 11. Buhârî, 1364; Müslim, 113 12. Ebu Davud, 334
Ağustos 2020
22
takdirde
ölmekten
teyemmüm
yapıp
arkadaşlar bunu ona anlattılar. Allah Rasûlü ‘Ey Amr! Arkadaşlarına cünüp halinde namaz mı kıldırdın?’ dedi. Ben de Yüce Allah’ın ‘Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size çok merhametlidir’ buyruğunu okudum ve onun için teyemmüm yapıp sonra namaz kıldırdım dedim. Bunun üzerine Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
güldü ve hiçbir şey söylemedi.” (12) Hülasa
Müslümanın
İslam’ın
ahkamının
özelikle yürürlükten
kalktığı günümüzde ticari faaliyetlerini haram ve şüpheden koruması ve kazanç elde etme yolunda kendisini helak etmekten muhafaza etmesi gerekir.
NEBEVÎ DAMLALAR Yener Yılmaz
HER ŞEYDE İYİLİK VE GÜZELLİK -İHSANEbu Yala Şeddad bin Evs radıyallahu anh’dan aktarıldığına göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Şüphesiz Allah, her şeye ihsanı yazmıştır. O bakımdan, öldürdüğünüz vakit güzel bir şekilde öldürünüz. Kestiğiniz vakit güzel bir şekilde kesim yapınız. Sizden (kesim yapacak kişi) bıçağını iyice bileylesin ve keseceği hayvanı rahatlatsın. (Müslim, Sayd 57; Ebu Davud, Edâhi 11; Tirmizî, Diyât 14; Nesâi, Dahâyâ 22-26-27)
Zilhicce 1441
23
Hadisi Rivayet Eden Sahabi; Şeddad bin Evs’in Hayatından Kesitler
Dimeşk
603 yılında doğan Şeddad bin Evs,
bu ümmetin fakihinin Şeddad b.
meşhur şair Hassan bin Sabit’in
Evs olduğunu söylemiş, Ubade b.
yeğenidir. Annesi Sırma, Rasûlullah
Sâmit (veya Ebu Derda), Şeddad b.
sallallahu aleyhi ve sellem’in anne tara-
Evs’in hem ilim hem de hilm verilen
fından akrabaları olan Neccaroğul-
kimselerden olduğunu belirtmiş-
ları kabilesine mensuptur. Şeddad radıyallahu anh Uhud, Hendek ve diğer
savaşlara katılmıştır.
Ebu
Derda
her
ümmetin bir fakihi bulunduğunu,
tir. Şeddad’ın talebesi Esed b. Vedâ, zahid bir insan olan hocasının yatağına yattıktan sonra sağa sola dönüp
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatının
kadısı
yaklaştığını
anlayan
Şeddad’ın “Artık yeryüzü bana dar gelmeye başladı ey Allah’ın Rasûlü!” diyerek üzüntüsünü dile getirince
durduğunu, “Allahım! Cehennem azabını düşünmek uykumu kaçırdı” diyerek yatağından kalktığını ve sabaha
kadar
namaz
kıldığını
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
zikretmiştir.
“Haberin olsun, Şam ve Beytülmakdis
Şeddad, Rasûlullah sallallahu aleyhi
fethedilecek; inşallah sen ve senden sonra
evladın
olursunuz”
(1)
oraların
yöneticileri
dediği rivay et edil-
mektedir. Hz. Ömer’in Humus valisi
ve sellem’in
bir
çift
ayakkabısını
saklamış daha sonra bu ayakkabı oğlu Muhammed’e intikal etmiş.
tayin ettiği Şeddad, Hz. Osman’ın
Muhammed de kız kardeşi Hazrec’in
katli dolayısıyla idari işleri bıraktı.
isteği üzerine bir tekini ona vermiş-
Toplum
uzaklaşarak
tir. Abbasi Halifesi Mehdî-Billâh,
kendini ibadete verdi ve Dimeşk’te
Kudüs’e geldiğinde bu ayakkabıdan
bir ev yaptırdı. Muaviye b. Ebû
haberdar olmuş, Hazrec’in çocuk-
Süfyân döneminde Dimeşk kadısı
larındaki ayakkabının tekini satın
hayatından
oldu. (2) Şeddad b. Evs 58 (678) yılında Filistin’de vefat etti. Kabri Kudüs’te Mescid-i Aksa yakınında pek çok sahabinin bulunduğu kabristandadır.
alarak onların her birine 1000 dinar ve birer arazi vermiş. Oldukça yaşlı ve hasta olan Muhammed’deki diğer
Şeddad’ın Yalâ, Muhammed, Abdül-
tekini de almak istemiş fakat onun
vehhab ve Münzir adlı dört oğlu ile
ağlayarak
Hazrec adında bir kızı olmuştur.
görünce bundan vazgeçmiştir. (3)
1. Taberani, VII, 289 2. İbni Sad, VII, 401 3. D.İ A, Şeddad b. Evs maddesi
Ağustos 2020
24
vermek
istemediğini
Açıklama
kerimelerde olduğu gibi “yazıldı”
İslam’ın temel kaidelerinden birisini ifade eden bu hadis-i şerif, içer-
ifadesi “farz kılındı” anlamında kullanılmıştır.
diği hikmetli malumatlardan dolayı
Bir başka deyişle bu hadis-i şerifteki
İmam Nevevî tarafından 40 seçkin
“yazmıştır” ifadesi “sizden istiyor,
hadis arasında zikredilmiştir. -İyilik, güzellik, uygun olanı en güzel
ve
kusursuz
bir
şekilde
yapmak anlamına gelen ihsan, bir terim olarak; Allah’ın huzurunda olduğunu onu gönül nuruyla görüyormuş gibi tasavvur ederek kulluk vazifelerini yerine getirmek anlamında kullanılmıştır. Birçok ayet-i kerimede bu anlamı görebilmek-
talep ediyor” anlamında kullanılmıştır. (4) -Hadis-i şerifte genel olarak her şeyde ihsan talep edilirken özel olarak iki durumdan bahsedilmiştir. Bunlar öldürme ve kesme yani hayvanı boğazlama durumudur. Bu iki durumu incelemeye çalışacağız.
Öldürmede İhsan
teyiz. Örneğin “Öy le değil! Kim
Hayat her zaman aynı seyrinde
muhsin olduğu halde (ihsan ile)
devam
kendini Allah'a teslim ederse, onun
gülistanlık dönemleri barındırdığı
mükâfatı
gibi korkunç zaman dilimlerini de
Rabbinin
katındadır”
Bu hadis-i şerifte zikredilen ihsan kelimesinden hem lügat hem de terim manası beraber anlaşılmaktadır. şerifin
ilk
bölümünde
geçen “Şüphesiz Allah, her şeye ihsanı yazmıştır”
İçerisinde
güllük
barındırır. Gün gelir savaş çıkar,
(Bakara, 112).
-Hadisi
etmez.
ifadesindeki
“yazmış-
gün gelir cinayetler artar. Bazı dönemler ise rahat ve huzur dolar. İslam, barış esnasında toplumun huzurunu
devam
ettirebileceği
kuralları belirlerken savaş ve suçlar karşısında sekteye
da
hayatın
nizamını
uğratmayacak
düzenlemeler
getirir.
şekilde Öldürme-
tır” kelimesi birçok ayet-i kerime
nin adabını belirler. Düşmana bile
ve hadis-i şerifte “farz kılmış-
yeri
tır” anlamında kullanılmaktadır.
Savaşın kızıştığı dönemlerde bile
“Hoşunuza gitmese de savaş size
yaşlı, çocuk ve ibadet için uzlete
yazıldı” (Bakara, 216), “Sizden önce-
çekilmiş
kilere yazıldığı gibi oruç size de
yasaklayarak amacın sadece öldür-
yazıldı” (Bakara, 183-184) gibi ayet-i
mek olmadığını öğretir. Fakat bazı
geldiğinde
adaleti
kişilerin
öğretir.
öldürülmesini
4. El-Vafi fi şerhi erbaine en-Nevevi, 17. hadis
Zilhicce 1441
25
durumlarda
öldürmekten
başka
kişinin
akrabaları
diledikleri
çare kalmaz. Savaş esnasında, cina-
takdirde bu cezadan vazgeçebilir.
yetin cezası olarak belirlenmiş kısas
Katili
ve benzeri durumlarda öldürme
lir veya affedebilirler. Peygamber
yoluna başvurulur. Öldürme cezası hayatın düzeni için gerekli olan bir uygulama olup adalet ve ihsan ile uygulanırsa toplum anarşi ve kaos-
para
cezasına
çarptırabi-
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur-
muştur: “Kim kasten öldürürse, bunun hükmü kısastır.” (5)
tan uzaklaşır, huzurun hâkimiyeti
B) Zina cezası durumu; evli ya
gözle görülür.
da daha önce evlilik geçirmiş bir
İslam savaş esnasında bile düşmana işkence
etmeyi
yasaklamıştır.
Müslümanın
zina
etmesi
duru-
munda recm cezası uygulanır.
İnsan yaratılışı itibarıyla şerefli bir
C) Bağilik durumu; hak ve adalet ile
mahluktur, alacağı ceza kendine
ülkeyi yöneten İslam devlet başka-
uygun olmalıdır. Günümüz modern! devletlerinin savaş esnasında uyguladığı vahşetleri gördükçe insanlığın İslam’a ne kadar muhtaç olduğu gün yüzüne
çıkmaktadır.
Ortadoğu’yu
kan gölüne çeviren, kimyasal silahlar ile nesli yok etmeyi amaçlayan, kurduğu hapishanelerde işkenceyi eğlence vesilesi kılan, hastane, okul,
nına veya onun atadığı bir yöneticiye karşı, bir tevile yani kendince doğru görülen bir delile, bir sebebe dayanarak itaat dairesinden çıkan, bununla
birlikte
Müslümanların
öldürülmesini, mallarının yağmalanmasını, zürriyetlerinin esir edilmesini helal görmeyen ve silahlı
pazar alanı dinlemeden attıkları
güce sahip olan Müslümanın duru-
tonlarca bombalarla güya toplum
mudur. Buğât (Bağiler) arkalarında
yararına çalışan batı ve kuklaları
silahlı bir güç olan asilerdir. Kendi
konumundaki iktidar sahipleri, kendi
yorumlarına göre bir delile dayana-
koltukları uğruna milyonlarca insanı
rak bazı hükümlerde Müslümanlara
öldürmeyi göze almaktadırlar.
ve İslami yönetime muhalefet eder-
Ancak İslam ahkamı uygulandığı takdirde ölüm cezası şu durumlarda uygulanır:
ler. Askerî bir güçle bir bölgeyi ele geçirirler ve orada kendi yönetimlerini hâkim kılarlar. Asi ve bağilerle savaşmak (yani onları öldürmeye
A) Kısas; kasıtlı bir şekilde işlenen
çalışmak) caizdir. Bu konuda icma
cinayetlerin
(ittifak) vardır. (6)
cezasıdır.
5. Ebu Davud, Diyat, 5 6. Şamil İ. Ansk/ Baği
Ağustos 2020
26
Öldürülen
D) Yol kesicilik yapılması durumu;
bağ ortadan kalkacak ve kişinin
Toplumun canına ve malına kaste-
duyacağı acı azalacaktır.
derek
yol
kesip,
halkı
korkuya
sürükleyen kişi ya da gruplara İslam en şiddetli cezaları uygun görmüştür, bu gibi eşkıyalar ölüm cezasına çarptırılırlar (7)
Aynı
şekilde,
öldürenin
azala-
rını kesmemek (müsle) ve işkence yapmamak
da
ihsanın
kapsamı
içerisindedir. Abdullah b. Yezid’den, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
-Tüm bu suçlar karşısında uygu-
talan yapmayı ve müsleyi (öldü-
lanacak ölüm cezasının ihsan ile
rülen kişinin organlarını kesmeyi)
yapılması emredilmiştir.
yasakladığı rivayet edilmektedir. (8)
Hadisi
Peki katil cinayeti işlerken müsle (9)
vakit
şerifteki güzel
“Öldürdüğünüz
öldürün"
buyruğu
yapmışsa, kısas olarak o katil nasıl
kesme şeklini ve öldürme şeklini
öldürülmeli?
güzelleştiriniz
arasında ihtilaf konusu olmuştur;
şerif,
demektir.
öldürülmesi
Hadis-i
mübah
olan
canların en kolay şekilde ve çabucak öldürülmesinin
gerekli
olduğuna
dair delil oluşturmaktadır.
Bu
durum
alimler
-İmam Malik, İmam Şafi ve Ahmet bin Hanbel’in meşhur görüşüne göre katil cinayeti nasıl işlediyse o şekilde öldürülmelidir. İmam Ebu
Günümüzde birçok ülkede idam
Hanife ve Ahmet bin Hanbel’in
cezası yürürlüktedir. Bu cezalar
ikinci görüşüne göre katil ne şekilde
içerisinde asmak, iğneyle zehirle-
öldürürse öldürsün cezasını kılıçla
mek, elektrikli sandalyeye oturt-
boynu vurularak çeker. (10)
mak gibi uygulamalar mevcuttur. İlk bakışta az acı vereceği zannedilen bu uygulamalar Hanefi mezhebinde
var
olan
“kısasta
kılıçla
boyun vurmak”tan daha fazla acı vermektedir. Hz. İbrahim’in kesmek
Öldürme
meselesinde
bir
sınır
vardır. Örneğin; İslam herhangi bir canlının yakılarak öldürülmesini yasaklar. Bu konuyla alakalı bir hadisi şerif şöyledir;
istediği oğlu İsmail’i yüzü üzere
-Hamza el-EsIemi’nin babasından
yere yatırması ve bıçağı ensesine
rivayet olunduğuna göre, Rasû-
dayaması bu ölüm şeklinin daha
lullah sallallahu aleyhi ve sellem onu
az acı vermesinden dolayıdır. Bu
bir seriyyenin başına başkan tayin
durumda sinirlerle beynin arasında
etmiş.
(Bu
zat
başından
geçen
7. Mâide, 33-34 8. Buhâri, VI, 228, Sayd ve Zebâih, 25 9. Öldürülen şahsın (maktulün) burnunu, kulağını ve diğer azalarını kesmektir 10. El-Vafi fi şerhi erbaine en-Nevevi17. hadis
Zilhicce 1441
27
hadiseyi) şöyle anlatmıştı: “Seriy-
-Hadisi şerifin son kısmında “Kesti-
yenin yanına vardım. Rasûlullah
ğiniz vakit güzel bir şekilde kesim yapı-
“Eğer falan kimseyi bulursanız onu
nız. Sizden (kesim yapacak kişi) bıça-
ateşle yakınız” buyurdu. Sonra ben
ğını iyice bileylesin ve keseceği hayvanı
(seriyyenin yanından) geri döndüm.
rahatlatsın” ifadesi bulunmaktadır.
(Rasûlullah) beni çağırdı. Huzuruna varınca “Falan kimseyi bulursanız onu öldürünüz. (Fakat) onu yakmayınız. Çünkü ateşle ancak ateşin sahibi (olan Allah) azap eder” buyurdu.
(11)
Bu
Bu Buyruk Gereği Müslümana Düşen Görev Nedir? Dediğimiz gibi İslam dini sadece Müslümanlar
için
değil
bütün
hadis-i şerife bakıldığında İslam’ın
insanlık için hatta bütün canlı-
insanlara bu şekilde bir ölümü reva
lar için rahmet kaynağıdır. Kafir-
görmediği anlaşılıyor.
ler ve akılsız varlıklar dahi bu
Nefis ve hayat nimeti hem insana hem
de
hayvanlara
verilmiştir.
İslam insanın hayatını muhafaza eder. Haksız yere öldürme olaylarını azaltmak için idam yani kısas cezasını uygular. Bunun yanı sıra gereksiz yere herhangi bir cana kıymayı şiddetli bir şekilde yasaklar. Bu can bir hayvana ait bile olsa gereksiz yere yok edilmesini engeller. Sebepsiz yere ya da eğlence olsun diye
hayvanların
öldürülmesini
yasaklar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kim gereksiz yere bir serçe
kuşunu öldürürse, o hayvancağız kıyamet gününde ‘Ya Rabbi, falanca beni
rahmetten nasibini alır. “Kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.” (İnsan, 8-9) diyen bir topluluktan zarar gelir mi? Bu rahmetin bir göstergesi olarak, kesilecek hayvanlara zulüm yasaklanmış, insana hizmet için yaratılan bu canlılara merhamet edene müjdeler verilmiştir. Sahabe “Ya Rasûlallah! Hayvanlarda da bizim için sevap var mıdır?” dediler. – Her canlıda bizim için sevap vardır,
faydalanmak için değil de keyfi için
buyurdu. (13)
öldürdü’ diye Allah’a şikâyet edecek-
Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
tir.”
(12)
buyurmaktadır.
açlıktan karnı sırtına yapışmış bir
11. Buhârî, cihâd 107, 149; Tirmizi, siyer 20; Dârimî, siyer 23; Ahmed b. Hanbel, II, 307, 338, 452. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/226. 12. Nesâi, Dahâyâ, 8 13. Buhari, Edeb, 27; Müslim, Selam, 153
Ağustos 2020
28
deveye rastladı ve “Şu dilsiz hayvanlar
adının anılması terkedilmiş ise
hakkında Allah’tan korkunuz. Onlara
yeme esnasında üzerine Allah’ın
besili olarak binin ve etlerini de besili
adını anar.
olarak yiyin.” buyurdu.
Bu konuyla
(14)
alakalı birçok nass bulunmaktadır. Hayvanı keserken dikkat edilmesi gereken birtakım hususlar vardır. Kısaca zikredecek olursak;
Aişe
radıyallahu
anha’dan
nakle-
dildiğine göre henüz cahiliyeden yeni İslam’a girmiş bir topluluk, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle sordular: “Birtakım kimseler
-Gerek kesim esnasında gerekse
biz et getiriyorlar. Ancak Allah’ın
kesim öncesinde hayvana eziyet
adını anıp anmadıklarını bilmiyo-
edilmemeli.
kesim
ruz. Bunlardan yiyelim mi, yeme-
gösterilmeli,
yelim mi? Rasûlullah sallallahu aleyhi
kesimde kullanılacak alet keskin
ve sellem şöyle buyurdu: “Allah'ın adını
olmalıdır.
anıp (Bismillah deyip) yiyiniz.” (16)
Bunun
hazırlıklarına
özen
için
mümkünse
-Kesecek olan kişi, Müslüman, akil
kıbleye çevrilerek kesilir. Kesim
ve baliğ yahut mümeyyiz çocuk veya
esnasında
kitap ehline mensup bir kimse olmak
-Kesilecek
hayvan baş
hemen
ayrılma-
malı ve yemek ve nefes boruları ile
suretiyle
damarlar kesildikten sonra kanın
olmalı. Ehli kitabın kestiklerinin
akması için bir müddet beklenmeli,
helal olduğunu ifade eden naslardan
boyun omurları arasındaki ilik daha
birisi şu ayet-i kerimedir: “Kendile-
sonra kesilmelidir.
rine kitap verilenlerin yiyecekleri de
-Keserken Allah’ın adı zikredilme-
sizin için helaldir.” (Maide, 5)
lidir. Yüce Allah şöyle buyurmak-
Ancak kitap ehline mensup kişi-
tadır: “Üzerine Allah’ın adı anılmamış
olanlardan
yemeyiniz.”
(En’am, 121) Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Kanı akıtılan ve üzerine Allah’ın adı anılandan ye!”
(15)
kesim
ehliyetine
haiz
nin kestiğinin yenilebilmesi için kestiği
hayvanın
kiliseye
veya
kendi bayramları dolayısıyla kesilmiş kurban olmaması gerekir. Eğer bu maksatla kesilmiş kurban iseler bunları yemeyi terk etmek ihtiyata
-Kesilen hayvanın üzerine Allah’ın
daha uygundur. Zira bunlar, kesim
adının anılıp anılmadığı bilinmiyor
esnasında
yahut da unutma sebebiyle Allah’ın
anılarak kesilmiş olanlar kapsamına
Allah’tan
başkası
adı
14. Ebu Davud, Cihad, 47 15. Buhâri, VI, 226; {Sayd 22) 16. Buhârî, VI, 226 (Sayd el-Zebaih 21)
Zilhicce 1441
29
girebilir. İşte Hz. Aişe’nin, İbni
- İslam’da kısas yani idam cezası
Ömer'in, Tavus b. Keysan, el-Ha-
vardır. Toplumun huzur ve güvene
sen, Şafii ve diğerlerinin kabul ettiği
ulaşması ancak bu şekilde ortaya
görüş de budur.
çıkacaktır. Bu cezanın uygulana-
(17)
-Bıçağı kesilecek hayvanın önünde
cağını bilen kişiler suç işlemekten
bileyleme işlemi yapmamak gere-
geri duracak hem kendilerini hem
kir. İbn Abbas radıyallahu anh’dan
de öldürmek istedikleri insanları
nakledildiğine göre adamın birisi
kurtarmış olacaklardır.
(kesmek maksadıyla) bir koyunu bıçağını bileyerek yatırdı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sen bu hayvanı iki defa mı öldürmek
- İslam dini merhameti emreder. Hayvanlara dahi gereksiz acı çektirmeyi yasaklar. Kurban edile-
istiyorsun? Niye onu yatırmadan önce
cek ya da gıda amacıyla kesilecek
bıçağını bileylemedin?” (18)
hayvanların belli bir usul ve adaba göre kesilmesini uygun görür.
Hadisi Şeriften Çıkarılacak Dersler: -Müslüman
ister
dünyalık
ister
-Batı medeniyeti kısas cezası ve kurban
ibadeti
sebebiyle
İslam
ahiretlik olsun yaptığı her işi en
dinini güya vahşet dini olarak
güzel bir şekilde yapmalı. Allahu
göstermeye
Teâlâ bizi dünyaya imtihan için
bombalarla yakarak ve parçalaya-
gönderdiğini ve hangimizin daha güzel, en güzel iş yapacağımızı ortaya
çıkarmak
için
imtihan
edeceğini buyurmaktadır. “O ki hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.”
(Mülk,
2).
Allahu
çalışırken,
tonlarca
rak öldürdükleri kadın, çocuk ve yaşlı insanların cesetlerini gizlemekte rinde
zorlanmış, kestikleri
mezbahanele-
hayvanlara
bile
zerre miktarı acımayıp katlettiklerini ve buna bütün insanlığın şahit
Teâlâ bu ayet-i kerimede güzel iş
olduğunu unutmuştur. Allahu Teâlâ
yapanla yapmayanı ayırt edeceğin-
bu dini hem kişisel hem toplum
den bahsetmiyor bilakis “en güzel
bazında hem de devlet şekli olarak
iş yapanları” ortaya çıkaracağını
yaşamayı cümlemize nasip eylesin,
ifade ediyor.
âmin.
17. Kırk Hadis şerhi, Nazım Sultan 18. Elbani es- Silsile’de sahih olduğunu ifade etmiştir.
Ağustos 2020
30
Kavramlar
KAVRAMLAR Mahmut Varhan
TEVHİD KAVRAMI - 4
İ
mdi, tevhid kavramı ile
3. Her şeyin müdebbiri/işle-
ilgili ilk makalemizde
rini düzene koyan ve rızık
belirttiğimiz
vericisi tek olarak Allahu
üzere
tevhidin tahakkuku için şu
Teâlâ’dır.
beş temel esasa itikad edil-
4. Bütün mahlûkat için tek
mesi gereklidir:
bir hak ilah/mabûd vardır
1. Her şeyin tek bir yara-
ki o da Allahu Teâlâ’dır.
tıcısı vardır ki o da Allahu
5. Buna bağlı olarak kâinat
Teâlâ’dır.
için kevnî kanunları koyan
2. Her şeyin tek bir maliki/
gibi insanların ve cinle-
sadece Allahu Teâlâ olduğu
sahibi vardır ki o da Allahu
rin ferdi, ailevi ve sosyal
Teâlâ’dır.
hayatlarını
tanzim
eden
Zilhicce 1441
31
kanunları/şeriatı koyan da ancak O’dur.
I. Rububiyet Tevhidi Başta zikrettiğimiz beş temel esas-
İşte bir kimsenin gerçek anlamda
tan ilk üçü rububiyet tevhidine
muvahhid olması için bütün bu
dahildir. Buna göre Allahu Teâlâ’nın
temel esaslara itikat etmesi gerekir.
varlığına ve birliğine, her şeyin
Bu hususta tevile açık olmayan,
O’nun
sarih Kur’an-Sünnet nassları ve
Arş’tan ferşe ve zerreden küreye
ümmetin icmaı bulunmaktadır.
küçük-büyük her şeyin malikinin
Yine
bir
önceki
makalemizde
açıkladığımız üzere ehl-i sünnet vel-cemaatten
bazı
âlimler
(1)
konunun daha iyi anlaşılması için tevhidi üç kısma ayırmışlardır; zatı açısından Allahu Teâlâ’yı birlemek, sıfatları açısından Allahu Teâlâ’yı birlemek, filleri açısından Allahu Teâlâ’yı birlemek. Bu
makalemizde
ise
tevhidin
vel-cematten olan diğer bazı âlim(2)
yaratıldığına,
Allahu Teâlâ olduğuna, mahlûkatın bütün işlerini düzene koyan yegâne müdebbirin Allahu Teâlâ olduğuna ve
canlı-cansız
bütün
varlıkla-
rın tüm ihtiyaçlarını karşılayan ve rızıklarını tedarik edenin yüce Mevlâ olduğuna itikat etmek; rububiyette Allah’ı birlemektir. Kur’an-ı Kerîm’de rububiyet tevhi-
kısımları konusunda ehl-i sünnet lerin
tarafından
görüşünü özet bir şekilde
açıklamaya çalışacağız. Bu âlimlere göre tevhidin tam olarak tahakkuku için tevhidin şu üç kısmının da kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve
dine dair bütün şüpheleri ortadan kaldıracak şekilde akli, fıtri ve kevnî deliller sunulmuştur. Zaten selim fıtrat ve özlü akıl sahipleri de tevhidin bu kısmını kabul ve ikrar etmektedirler. Nitekim Yüce Mevla şöyle
buyurmaktadır:
“Göklerin
ve yerin mülkü (hükümranlık ve
gereğince amel edilmesi gereklidir.
yönetimi) ancak Allah’a aittir. Ve
1. Rububiyet Tevhidi
Muhakkak ki, göklerin ve yerin
2. Uluhiyet/İlahiyet Tevhidi 3. Esma ve sıfat Tevhidi
Allah her şeye hakkıyla kâdirdir. yaratılışında ve gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için (Allah’ın varlık ve birliğine, kudret
Şimdi bu kavramları biraz açıkla-
ve rahmetine işaret eden) pek çok
maya çalışalım.
deliller vardır. Onlar ki ayakta iken de otururken de yatarken de daima Allah’ı anarlar, göklerin ve
1. Bunlar Eşarî ve Mâturîdî âlimlerin cumhurudur. 2. Bunlar hassaten İbni Teymiyye ve öğrencileri olmak üzere Hanbelî-Selefî âlimlerdir.
Ağustos 2020
32
yerin yaratılışını tefekkür ederler. “Bunları boş yere yaratmadın, Ey Rabbimiz!” derler. “Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederiz. Sen de bizi cehennem ateşinin azabından koru!” (Âl-i İmran, 189-191) Allah azze ve celle haktan/tevhitten yüz çevirenin haline şaşılması gerektiğini beyan ettikten sonra âlemdeki bütün olaylar üzerinde mutlak saltanat ve tasarrufunu belirterek
şöyle
buyurmakta-
dır: “Güldüren de O’dur, ağlatan da. Öldüren de O’dur, dirilten de. Rahimlere döküldüğünde bir damla sudan erkek ve dişi çiftleri yaratan O’dur. Tekrar yaratılışınız da O’na aittir. İhtiyaçtan kurtaran
Dünyevi ve uhrevi bütün nimetlerin sahibi ve yarattıklarına karşı çok merhametli olan sadece O’dur. O’nun dışındaki her şey ise ya nimetin kendisidir veya nimete mazhar durumdadır. Artık nimetlerin sahibinden başka hiçbir şeyin ibadet olunmayı hak etmediği ve tek hak mabudun bütün nimetleri lütfeden olduğu aşikârdır.
da O’dur, bolluğa kavuşturan da. Taptıkları Şir’a yıldızının Rabbi de O'dur. Evvelki Ad kavmi ile Semud kavmini O helak etti ve onlardan hiçbirini sağ bırakmadı. Daha önce Nuh kavmini de helâk etti. Onlar herkesten zalim ve azgın kimselerdi. Lut kavminin beldesini de O, havaya kaldırıp yere çarptı. Sonra da her taraflarını azap kapladı. (Ey insan!) Artık Rabbinin nimetlerinden hangisinde şüpheye düşersin?” (Necm, 43-55)
rızık vererek besleyen, fayda ve zarar elinde bulunan Zât-ı akdesin; mahlûkat tarafından kendisine ibadet edilmesine hak sahibi olduğu gayet açıktır. Nitekim Yüce Allah, ilk önce uluhiyet tevhidini beyan ederek “İlâhınız tek bir ilahtır. Ondan başka hiçbir ilah
Rububiyet tevhidi bedihî, fıtri ve
yoktur. O Rahman’dır, Rahim’dir.”
akli olarak ispatı daha kolay olduğu
(Bakara, 163) buyurmuştur. Açıkça
içindir ki Kur’an-ı Kerim’de rubu-
görüldüğü gibi dünyevi ve uhrevi
biyet tevhidi, uluhiyet tevhidine
bütün nimetlerin sahibi ve yarat-
delil olarak getirilmiştir. Çünkü
tıklarına karşı çok merhametli olan
yaratan, malik olup düzene koyan,
sadece O’dur. O’nun dışındaki her
Zilhicce 1441
33
şey ise ya nimetin kendisidir veya
azabı gördükleri zaman anlaya-
nimete mazhar durumdadır. Artık
cakları gibi bütün kuvvetin Allah’a
nimetlerin sahibinden başka hiçbir
ait olduğunu ve Allah’ın azabının
şeyin ibadet olunmayı hak etme-
pek şiddetli olduğunu şimdiden
diği ve tek hak mabudun bütün
anlayabilselerdi!” (Bakara, 165)
nimetleri lütfeden olduğu aşikârdır. Bundan sonra Yüce Mevla, tek ilah olduğunun açık delillerini zikrederek şöyle buyurmaktadır: “Göklerin ve yerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara faydalı şeylerle; denizde
akıp
giden
gemilerde,
Allah’ın gökten su indirip onunla yeryüzünü
ölümünden
sonra
diriltmesinde, her türlü canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları sevk etmesinde ve gökle yer arasında Allah’ın emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için( Allah’ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eden) nice deliller vardır.” (Bakara, 164)
“De ki: Hamd Allah’a mahsus, selam da O’nun seçkin kıldığı kulları üzerinedir. Allah mı hay ırlı yoksa onların ortak koştukları mı? Onlar mı hayırlı yoksa gökleri ve yeri yaratan, size gökten bir su indiren ve onunla, bir ağacını bile bitirmeye sizin güç yetiremeyeceğiniz, güzelliklerle dolu bağlar ve bahçeler yeşerten Allah mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı var? Gerçekten onlar haktan uzaklaşan bir topluluktur. Onlar mı hayırlı,yoksa yeryüzünü yaşanacak bir yer yapan, içinde nehirler akıtıp yüksek dağlar yaratan ve iki deniz arasına bir engel koyan Allah mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı var? Gerçekten onların çoğu ilim
Uluhiyette Allahu Teâlâ’yı birle-
ve idrakten mahrumdur. Onlar
meye
açık
mı hayırlı yoksa çaresiz kalmış
hâlâ
kimse dua ettiğinde ona cevap
da Allah’a şirk koşanların, akıl
veren ve sıkıntısını gideren, sizi
defterinden silinmesi gerekir. İşte
de yeryüzünde tasarruf sahibi
yüce Mevla, bu müşriklerin akıl-
yapan Allah mı? Allah ile beraber
sızlıklarını
akıbetlerini
başka bir ilah mı var? Ne kadar
beyan ederek şöyle buyurmakta-
da az düşünüyorsunuz? Onlar mı
dır: “İnsanlardan öyleleri vardır
hayırlı yoksa karanın ve denizin
ki Allah’tan başkalarını O’na denk
karanlıklarında size yol gösteren
tutarlar ve onları, tıpkı Allah’ı
ve rahmetinin önünde rüzgarları
sever gibi severler. Müminlerin
müjdeci gönderen Allah mı? Allah
Allah’a olan sevgileri ise çok daha
ile beraber başka bir ilah mı var?
kuvvetlidir.
Allah,
delalet
eden
ayetlere/belgelere
Ağustos 2020
34
ve
rağmen
açık
Keşke
bunca
o
zalimler,
onların
ortak
koştuğu
şeylerden pek yücedir. Onlar mı hayırlı yoksa halkı önce yaratan, öldükten sonra tekrar dirilten ve gökten ve y erden sizi rızıklandıran Allah mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı var? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız,
haydi,
delilinizi
getirin. De ki: Göklerde ve yerde olanlar
gaybı
bilemez;
onu
ancak Allah bilir. Onlar ise ne zaman
diriltileceklerinden
habersizdirler.
Doğrusu,
bile
ahiret
hakkında onlara ard arda bilgi ulaştırılmıştır.
Fakat
bundan
şüphe içindedirler. Daha doğrusu onlar buna karşı kördürler.” (Neml, 59-66)
1. Rububiyet Tevhidini İnkâr Edenler (Ateistler) Peygamberlerin davetine muhatap
olan
toplumlardan
bazıları
vardır ki bunlar rububiyet tevhidini inkâr etmişlerdir. Bunun için Allahu Teâlâ’nın onlara gönderdiği peygamber onları rububiyet tevhidine ve dolayısıyla ulûhiyet tevhidine davet etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de kıssaları bize anlatılan toplumlardan Babil toplumu ve Mısır halkının rububiyet tevhidini inkâr ettiği görülmektedir. Bu hususta Arap müşriklerinden bazılarının da bu küfürde onlar gibi düşündükleri vakidir.
Kâfir Toplumların Rububiyet Tevhidi Konusundaki Tavırları
A- Nemrut ve ona tabi olan Babil
Rububiyet tevhidi bedihî ve fıtri
sokulduğuna inanmakta ve yıldız-
olduğu için insanların çoğu fıtrat-
halkı Keldaniler’e gelince; bunlar, âlemin yıldızlar tarafından düzene ların müstakil bir tesire sahip
ları gereği bunu kabul ederler.
olduklarına itikat ederek yıldızlara
Fakat
tapmaktaydılar.
uluhiyet
tevhidini
bozup
Aynı
zamanda
Allah ile birlikte başka şeylere
Nemrutları da tanrılaştırıp onlara
de kulluk ederek şirke düşerler.
da ibadet etmekteydiler. Allahu
Bundan dolayıdır ki peygamber-
Teâlâ
lerin davetlerinin esasını uluhi-
İbrahim
yet tevhidi teşkil etmiştir. Ancak
Hz. İbrahim’in Nemrut’u tevhide
peygamberlerin davetine muhatap
davet etmesini şöyle aktarmak-
olan toplumlardan bazıları rubu-
tadır: “Allah’ın, kendisine mülk
biyet tevhidini inkâr etmiş, diğer
vermesinden dolayı gurura kapı-
bazıları bu hususta derin şüpheye
lıp da İbrahim ile Rabbi hakkında
düşmüş, başka bazıları da yaratıcı
mücadeleye
ve rızık verici olarak Allah’ı kabul
görmedin mi? İbrahim “Rabbim
etmekle beraber uluhiyette Allah’a
hayat veren ve öldürendir” dediği
şirk koşmuşlardır.
zaman, o “Ben de diriltir ve
onlara
peygamber
aleyhisselam’ı
girişeni
olarak
gönderdi.
(Nemrut’u)
Zilhicce 1441
35
İbrahim’e göklerin ve yerin içyüzünü biz böylece gösterdik. Gece bastırdığında, İbrahim bir yıldız gördü; “İşte Rabbim” dedi. Yıldız battığında ise, “Ben, batıp giden-
İlahlık davasında bulunup ahmak kavmini aldatan Firavun, kendisi ile birlikte kavmini de Kızıl denizde el-Kahhâr olan Allahu Teâlâ’nın gazabına uğratıp helak etme akıbetine maruz bırakmaktan geri durmadı. Veyl olsun aciz müstekbirlere! Veyl olsun onların acziyetlerine gözlerini kapatarak körü körüne onların peşinden felakete giden zavallı toplumlarına!
leri sevmem” dedi. Ayı, doğarken görünce de “İşte rabbim” dedi. O da batıp gidince dedi ki: “Rabbim beni doğru yola eriştirmese, muhakkak ben sapıklar güruhundan
olurdum.”
Güneşi,
doğarken gördüğünde ise, “İşte Rabbim; bu daha büyüktür” dedi. O da batıp gidince, “Ey kavmim,” dedi. “Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz
şeylerden
uzağım.
“Ben, bütün bâtıl dinlerden uzak ve Allah’ı birleyici olarak, gökleri ve yeri Yaratana yüzümü çevirdim; ben Allah’a ortak koşanlardan değilim.” Kavmi ise onunla münakaşaya tutuştu. O da “Allah beni doğru yola eriştirmişken, siz benimle Allah hakkında mücadele mi ediyorsunuz?” dedi. “Ben, O’na ortak koştuklarınızdan korkmam.
öldürürüm” demişti. İbrahim ise
Rabbim dilemedikçe de siz bana
“Benim Rabbim güneşi doğudan
hiçbir zarar veremezsiniz. Rabbim,
çıkarır. Haydi, sen de onu batıdan çıkar” dedi ve o kâfir öylece şaşıp kaldı. Allah zalimler güruhuna yol göstermez.” (Bakara, 258)
ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünmez misiniz? “Siz, hakkında Allah’ın hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben mi sizin ortak
Hz. İbrahim’in kavmini tevhide
koştuklarınızdan
davet etmesinden bir kesiti de
Korkudan emin olmaya, müşrik-
şöyle
“Allah’ın
ler ve müminlerden hangisi daha
varlık ve birliğini kesin delillerle
lâyıktır? Biliyorsanız cevap verin.”
bilip iman edenlerden olsun diye,
(En’am, 75-81)
aktarmaktadır:
Ağustos 2020
36
korkacağım?
B- Bir diğer toplum da çeşitli
benden başka bir ilah edinmişsen
tanrılara
muhakkak seni zindana atarım”
güneşe
özellikle tapan,
aynı
ineğe
ve
zamanda
Firavun’u tanrılaştırıp ona kulluk ve itaat eden Mısır toplumudur. Allah azze ve celle, onlara da Musa aleyhisselam’ı
peygamber
olarak
göndermiştir. Hz. Musa, Firavun ve yakın çevresini Allah’a davet
dedi.” (Şuara, 23-29) Fakat ilahlık davasında bulunup ahmak kavmini aldatan Firavun, kendisi ile birlikte kavmini de Kızıl denizde
el-Kahhâr
olan
Allahu
Teâlâ’nın gazabına uğratıp helak
etmiş ve bu uğurda uzun yıllar
etme akıbetine maruz bırakmak-
onlarla mücadele etmiştir. Fakat
tan geri durmadı. Veyl olsun aciz
bir türlü iman etmeye yanaşma-
müstekbirlere! Veyl olsun onların
mış, neticede ordusu ile birlikte
acziyetlerine gözlerini kapatarak
Firavun, onun veziri Haman ve
körü körüne onların peşinden fela-
yakın çevresi, Allah’ın kudreti
kete giden zavallı toplumlarına!
ile Kızıl denizde boğulup hâk ile yeksan olmuşlardır.
C-
Arap
etmek
vun’u
dünyada
davet
etmesinin
bir kesitini şöyle aktarmaktadır: “Firavun
“Âlemlerin
Rabbi
de
nedir?” dedi. Musa dedi ki: “O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Eğer hakikati idrak
edebilen
kimselerseniz
bunu anlarsınız.” Firavun, etrafındakilere,
“İşitiyor
musunuz,
neler söylüyor?” dedi. Musa dedi ki: “Sizin Rabbiniz de sizden evvel gelip
geçen
bazı-
ları da rububiyet tevhidini inkâr
Allahu Teâlâ, Hz. Musa’nın Firatevhide
Müşriklerinden
atalarınızın
Rabbi
de O’dur.” Firavun yine etrafındakilere dönüp “Size gönderi-
körlüğüne cereyan
sapmış eden
ve
olayları
tabiat kanunlarına bağlamışlardır. Yüce Mevla bu tabiatperestlerin haline şu ayet-i kerimelerde işaret buyurmaktadır: “Heves ve zevklerini ilah edinen kimseyi gördün mü? Onun bu hâlini bildiği için Allah onu saptırmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözüne de perde çekmiştir. Allah’tan sonra artık onu doğru yola iletecek kimse
yoktur.
Hâlâ
düşünmez
misiniz? Dediler ki: “Ancak bir
len bu peygamberiniz şüphesiz
dünya hayatımız vardır. Burada
delinin biridir” dedi. Musa dedi
ölür, burada yaşarız. Bizi helâk
ki: “O, doğunun, batının ve ikisi
eden de zamandır.” Bu söyledik-
arasındakilerin
Aklı-
lerine dair hiçbir bilgileri yoktur;
nızı kullanırsanız bunu anlarsı-
sadece bir zanna kapılmış gidi-
nız.” Firavun, “And olsun, eğer
yorlar.” (Casiye, 23-24)
Rabbidir.
Zilhicce 1441
37
2- Rububiyet Tevhidi Konusunda Şüphe İçinde Olanlar (Agnostikler) Diğer bazı toplumlar da Allah’ın varlığı ve birliği hususunda (Rububiyet tevhidi konusunda) derin bir şüphe içindedirler. Nitekim Yüce Mevla bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Sizden öncekilerin, Nuh, Ad ve Semud kavimleri ile daha sonrakilerin haberi size gelmedi mi?
Onları,
Allah’tan
başkası
hakkıyla bilemez. Peygamberleri onlara apaçık deliller ve mucizeler getirmişlerdi. Onlar ise hayret ve öfkelerinden parmaklarını ısırarak, “Sizinle gönderileni biz inkâr ediyoruz” dediler. “Bizi dâvet ettiğiniz şey hakkında derin bir şüphe içindeyiz.” Peygamberleri onlara dedi ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu?” (İbrahim, 9-10) Esasen bu kâfirlerin Allah’ın rububiyetini inkâr etmeleri veya bu
bu eşsiz nizamı ve aksamayan düzeni koyanın Allah olduğuna delalet etmektedir. Küfür ve şirkin muhal
olduğunda
ise
sayısız
deliller bulunmaktadır. Dolayısıyla bu
kâfirler
kabul ve
vicdanen
etmek
fıtratları
ve
zorunda ile
aklen
oldukları
hakkaniyetine
şahitlik ettikleri güneş gibi açık olan bu hakikati, kibirlerinden ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak istediklerinden ötürü inkâr etmeye yeltenmektedirler. Nitekim şu ayet-i kerime bu hususu açıklamaktadır: “Vicdanları da bu mucizelerin hak olduğunu kesinlikle tasdik ettiği halde, zulüm ve kibirleri yüzünden inkâr ettiler. Bir bak, o bozguncuların akıbeti nice oldu!” (Neml, 14)
3- Allah’ın Rububiyetini (Yaratıcı ve Rızık Verici Olduğunu) Kabul Etmekle Birlikte Ulûhiyette Şirk Koşanlar (Deistler)
hususta derin şüphe içinde bulun-
Müşrik toplumlardan birçoğu da
maları delil yetersizliğinden ya da
âlemin yaratıcısı, düzene koyucusu
bu konuda vicdanen/aklen ikna
ve
olmadıklarından
kabul
değildir.
Zira
rızık
vericisi
etmekle
olarak birlikte
Allah’ı ibadet/
Allah’ın tek Rab olduğu ve kâinatın
kulluk ve itaatte O’na başkalarını
tek müdebbiri olduğu hususunda
ortak koşmaktadırlar. Bunlar genel
zerrelerin sayısından daha fazla
olarak rububiyet tevhidini kabul
delil bulunmaktadır. Çünkü her
edip uluhiyet tevhidini bozmakta
bir zerre hem var olması ve hem
ve
de diğer zerrelerle olan uyumu
koşmaktadırlar. İşte Arap müşrik-
açısından
lerinin çoğunluğu bu sınıftandılar.
çok
çeşitli
yönlerden
uluhiyetinde
Bunlar
irade ve kudret sahibi olduğuna,
üzerindeki saltanat ve tasarrufunu
38
Teâlâ’nın
şirk
Allah’ın varlığına ve birliğine ilim,
Ağustos 2020
Allahu
Allah’a
kâinat
kabul eder ancak kendi hayatları
alır götürür ve birbirlerini alt
için bir şeriat/nizam koymasını
etmeye çalışırlardı. Allah onların
kabul etmezler. Şu ayet-i kerimeler
yakıştırdıklarından münezzehtir.
de bunlara hitap etmektedir: “De
Görünen ve görünmeyen âlemleri
ki: “Kimdir gökten ve yerden sizi
O bilir. O, onların ortak koştukları
rızıklandıran? Kimdir kulak ve
şeylerden pek yücedir.” (Müminun,
gözler yaratıp size veren? Kimdir
84-92)
ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran? Kimdir kâinatı yerli yerince tedbir ve idare eden?” Onlar diyecekler
ki,
“Allah’tır.”
Öyleyse,
“Hâlâ O’na ortak koşmaktan korkmaz mısınız?” de. İşte hak olan Rabbiniz Allah O’dur. O halde hak olan şeyden başkası sapıklık değil de nedir? Ve siz o sapıklığa nasıl da çevriliyorsunuz?” (Yunus, 31-32)
Günümüzde de küfrün bütün bu çeşitleri devam etmektedir. Allah’ın varlığını
inkâr
eden
ateistler,
Allah’ın varlığı ve birliği hakkında şüphe içerisinde bulunan agnostikler ve Allah’ın varlığını kabul etmekle birlikte O’na ibadet/kulluk ve itaat etmek istemeyen deistler, günümüzde bütün toplumlarda en etkin konumdadırlar. Komünizm/
“De ki: “Yeryüzü ve içindekiler
sosyalizm
kimindir, biliyorsanız söyleyin.”
yenlerin çoğunluğu ateist ise kapi-
Diyecekler ki, “Allah’ındır.” De ki:
talizm/liberalizm, faşizm, ırkçılık,
“Öyleyse hiç düşünmez misiniz?”
laisizm ve demokrasi ideolojilerini
De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük
benimseyenlerin çoğunluğu da ya
arşın Rabbi kimdir?” Diyecek-
agnostik ya da deisttir.
ler ki, “Hepsi Allah’ındır.” De ki: “Öyleyse O’ndan başkasına ibâdet
ideolojisini
benimse-
(Devam edecek inşallah…)
etmekten korkmaz mısınız?” De ki: “Her şeyin mülkü ve tasarrufu elinde olan, her şeyi koruyup kollayan ve korunmaya muhtaç olmayan
kimdir,
biliyorsanız
söyleyin.” Diyecekler ki, “Hepsi Allah’ındır.” De ki: “Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz?”
Doğrusu
biz
onlara hakkı getirdik; onlar ise hiç şüphesiz yalancılardır. Allah hiçbir evlât edinmemiştir; O’nunla beraber hiçbir ilah da yoktur. Öyle olsaydı her ilah kendi yarattığını
Zilhicce 1441
39
İSLAM İDARECİLERİMİZİN ALTIN TARİHİ Cihan Malay
Hz. Muavİye ve Hİlafetİ (602-680)
Hayatı
Rasûlullah’ın
Muaviye radıyallahu anh 602 veya 603 yılında Mekke’de doğdu.
Rasûlullah
sallal-
lahu aleyhi ve sellem’in hanımı
Ümmü anha’nın
Habibe kardeşi
radıyallahu
ve
aynı
zamanda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelen vahyi
“Allah’ım
Muaviye’yi doğru yolu bulan ve doğru yolu gösterenlerden eyle ve onu doğru yolda yaşat”
(1)
duasına mazhar olan bir sahabidir. Muaviye, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den öğrendik-
leriyle amel etmeye gayret gösteren ve bu halini vefat
kaydeden vahiy kâtiplerin-
edene kadar sürdüren bir
den biridir.
sahabidir.
1. Tirmizî, Fedailül Kur’an, s.46- 47.
Ağustos 2020
40
Raşid Halifeler Döneminde Hz. Muaviye
nedeniyle “Ey Müminlerin Emiri! Bize halife seç” denilince o da “Hayır, sizi
Raşid halifeler devrinde İslam ordularının başında komutanlık ve valilik gibi çeşitli hizmetlerde bulunan Hz. Muaviye, her zaman sadakatle bu durumunu sürdürdü. atanmış, Hz. Osman döneminde de bu görevini adalet üzere 20 yıla yakın sürdürdü. Hz. Osman döneminde ilk İslam donanmasını kuran ve ilk deniz seferi Kıbrıs’ın fethine çıkan İslam donanmasında komutanlık yapan da odur. Ali’nin
hilafetini
toplumda
yaygın olan yanlış kanaatin tersine kabul etmiş, asıl ayrılık noktasının Hz. Osman’ın katillerinin bulunması ve cezalarının bir an önce uygulanması
meselesi
rum” karşılığını verir. (2)
Hilafeti Tam sağlanamamış Müslümanların
Hz. Ömer döneminde Şam valiliğine
Hz.
Rasûlullah’ın bıraktığı gibi bırakıyo-
olduğunu
dile getirmiştir. Hz. Ali’nin fazilet açısından kendisinden üstün olduğunu belirttiği de kaynaklarda yer alır. Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin hilafet görevlerini icra ederken şehit edilmesi, İslam tarihinin acı veren olaylarındandır.
birliğine büyük bir darbe vuran Hz. Ali’nin şehadetinin ardından Kufedekiler (3) Hz. Ali’nin büyük oğlu Hz. Hasan’a giderek ona beyat etmiş, halife olarak onu seçmiştir. Bu durumda Hz. Ali döneminde olduğu gibi Kufe ve Şam merkezli iki idare sürmüştür. Müslümanların birliğinin bir an önce
sağlanmasının
gerekliliğine
her zaman olduğundan daha fazla ihtiyaç duyulması, Müslümanların dışarıdan gelecek saldırılara karşı tek bir vücut olarak karşılık verilmesinin gerekliliği, Müslümanlar arasında kan dökülmesini istememe ve oluşan ikili idarenin sonlanması adına altı ay hilafet sürdüren Hz. Hasan, Muaviye’den sonra hilafete layık olanın şura ile seçilmesi şartını öne
sürerek
hilafet
hakkından
vazgeçerek hilafeti Hz. Muaviye’ye bıraktı ve ona beyat etti. Ardından da
Hz. Ali, Abdurrahman bin Mülcem
Hariciler dışında herkes tek bir halife
tarafından yaralanıp evine götü-
etrafında birleşti. Bu seneye “Cemaat
rülünce,
(Birlik) yılı” denildi. (H.41/661) (4)
yarasının
ağır
olması
2. Taberi, Tarih, V/158; İbn Kesir, el-Bidaye ven-Nihaye, VIIV14. 3. Hz. Ali’nin hilafetinde döneminde onu destekleyenler. 4. Şiiler bu durum sebebiyle Hz. Hasan’ı eleştirir ve Hz. Hüseyin’i gündemden düşürmezken, Hz. Hasan’dan pek bahsetmemektedir. (Abdullah Ünalan, Hz. Muaviye, Bitlis İslamiyat Dergisi, Cilt/
Zilhicce 1441
41
Arapların dâhilerinden kabul edilen
Muaviye, 33 yılında (653-54) bizzat
dört kişiden biri olan Hz. Muavi-
kendi emrindeki ordu ile Malatya
ye’nin diğer üç dâhi kabul edilen
önlerine kadar geldi ve fethedi-
Amr b. As, Muğire b. Şube ve Ziyad
len toprakların bir kısmına Arap
b. Ebih tarafından destek görmesi, İslam Devleti açısından çok büyük
kabilelerini yerleştirmek suretiyle bölgede bir iskan politikası izledi. Abdullah b. Abbas, Abdullah b.
faydalar getirmiştir.
Ömer, Abdullah b. Zübeyr ve Ebu
Fetih Hareketleri ve İstanbul Kuşatması
Ey yüb
el-Ensari’nin
bulunduğu
ve destek olarak gönderdiği oğlu
Sağlanan bu birlik, Müslümanlara
Yezid b. Ebu Süfyan komutasındaki ordu, Bizans’ın başkenti İstanbul'u
büyük bir moral oldu. Tekrar İslam
kuşatmışsa da fethetmek nasip
fetih
olmadı.
hareketleri
başladı.
Büyük
komutan Ukbe b. Nâfi komutasındaki İslam orduları, Afrika topraklarında İslam’ın yayılmasını sağladı.
Ebu Eyyub el-Ensari radıyallahu anh rahatsızlanınca, surlara yakın bir yere defnedilmeyi ordunun komu-
Hz. Osman’ın şehadetinden sonra
tanı Yezid’e söyledi ve dediği gibi
isyan eden bazı bölgelerde isyan-
de yapıldı. Kuşatmanın uzaması
lar bastırıldı ve İslami idare Afrika
üzerine geri çekilme kararı alan
topraklarında güçlendi.
İslam ordusuna Bizans tarafın-
Kuzeyde Bizans topraklarında da fetihler hızını kesmeden sürdürüldü. Hz. Muaviye, Şam’a Hz. Ömer döneminde kardeşi Yezid b.
dan Ebu Eyyub’un kabrine zarar verecekleri tehlikesi üzerine Yezid, böyle bir durum karşısında Arap yurtlarında bulunan Hristiyanların can tehlikesi yaşayacağı tehdidinde
Ebu Süfyan’ın vefatından sonra vali
bulundu. Bu tehdit üzerine mezara
olduğu günlerde başlayan Bizans
hiçbir
üzerine fetih hareketlerini halifelik
günümüze kadar ulaştı.
yılları da dahil olmak üzere devamlı ordular göndererek sürdürdü. İslam
zarar
verilmeden
mezar
Yapılan diğer bir kuşatmada da Haliç yakınlarına kadar gelinmiş,
orduları, bugün Afyon civarında
kuşatmanın uzaması üzerine Arap
yer alan Animuriye’ye (Ammorion)
esirler için cami yapılması (5) kara-
kadar fetihlerde bulundular.
rıyla kuşatma kaldırılmıştır.
Volume:1, Sayı/Number:1, Haziran/June 2019, s.32). 5. Günümüzde Arap Camii olarak bilinen cami olduğu söylenmiştir.
Ağustos 2020
42
Muaviye b. Ebu Süfyan’ın halifeliği döneminde gerçekleştirilen İstanbul muhasaraları fetih gerçekleşmediği için başarısız teşebbüsler
Yönetici Kişiliği Hz. Muaviye, Şam’daki kırk yıllık yöneticiliği (20 yıl vali, 20 yıl halife) boyunca Müslüman olan-olmayan,
olarak görülebilir. Ancak bu seferler
farklı toplulukların birlikte yaşa-
sebebiyle Bizans İmparatorluğu’nun
dığı bu bölgede idareci olmuştur.
bütün gücünü İstanbul’un korun-
Yöneticilikteki kabiliyeti her daim
masına
yoğunlaştırması,
manların
Anadolu’da
çok
Müslürahat
göze çarpan Hz. Muaviye, kaynaklarda adil bir yönetici olarak karşı-
hareket etmelerine imkân vermiş-
mıza
tir. (6)
Abbas’ın “Muaviye’den yöneticilik
Diğer yandan Hindistan topraklarına kadar fetihlerde bulunuldu ve
çıkmaktadır.
Abdullah
b.
için daha iyi yaratılanı görmedim. İnsanlar rahat bir şekilde ona ulaşıp sorunlarını iletiyorlardı”
(8)
İslam orduları burada zaferler elde
sözleri bu durumu destekler nite-
etti.
liktedir.
Fetih hareketleri ile İslam orduları
Hz. Ali tarafından vali tayin edilen
doğuda Buhara, güneyde Kayrevan,
bazı kimselerin görevini sürdür-
kuzeyde İstanbul sınırlarına kadar
melerini emretmesi, Hz. Ali-Hz.
ulaştı. Fethedilen bu topraklardaki ganimetler de devlet merkezine ulaştırıldı. Genişleyen devlet
Muaviye arasındaki muhabbeti de ortaya koymaktadır. Hz. Ali tarafından vali tayin edilen Ziyad b. Ebih’in Muaviye tarafından Basra
İslam
hazinesindeki
topraklarıyla zenginliğe
valiliğine tayin edilmesi bu duruma örnektir.
rağmen Hz. Muaviye’nin mala ve
İbn Abbas, “Yönetimde Muavi-
mülke tenezzül etmekten kaçın-
ye’den daha ahlaklısını görmedim”,
dığına dair şu rivayet manidar-
“Muaviye fakihtir” demiştir. (9)
dır: “Muaviye’nin Şam’da yamalı
Zehebî rahimehullah şöyle demek-
bir
tedir:
elbiseyle
gördüm.”
(7)
hutbe
okuduğunu
“Ömer'in
çok
sıkıntılı
bir
bölgeye onu ataması, Hz. Osman'ın
6. Âdem Apak, Emevîler Döneminde Anadolu’da Arap-Bizans Mücadelesi, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, cilt:18, Sayı:2, 2009 s. 95-122. 7. Ahmed b. Hanbel, Kitabuz Zühd, s.172 8. Zehebî, Siyeru Alamin Nübela, c.4, s.77. 9. Buhârî, Fedâilus Sahabe, s.28.
Zilhicce 1441
43
bunu onaylaması -şeref olarak- Hz.
Amr. b. As, Muğire b. Şu’be ve Ziyad
Muaviye’ye yeter. Bölgeyi kontrol
b. Ebih (v. 53/673), Hz. Muaviye ile
altına aldı, en ideal şekilde yönetti,
beraber hareket ediyorlardı. Bu
-her ne kadar bazıları rahatsız
beş dahînin toplamından büyük
oldu ise de -cömertliği ve şefka-
bir zekâ, kabiliyet ve hareket ve
tiyle insanları memnun etti. Yöne-
yönetim potansiyeli ortaya çıkı-
tici böyle olmalıdır. Her ne kadar
yordu. Hz. Muaviye’yi destekleyen
Rasûlullah’ın
10.000 civarında sahabenin olduğu
ashabından
ondan
çok daha hayırlısı, daha faziletlisi ve daha uygunu var ise de o, insan aklının
kemaliyle,
aşırı
şefka-
tiyle, dehâ ve ileri görüşlülüğünün gücüyle bütün âlemi yönetti.
söylenmektedir.
Vefatı Tam 20 yıl hilafet görevini sürdüren Hz. Muaviye, 60 (680) yılında
Evet, bazı işleri (hata) de vardır ki
vefat etti. Onun kendisinden sonra
hesap vereceği yer Allah’ın huzu-
oğlu Yezid’i veliaht tayin etmesi, en
rudur.
çok tartışılan konulardan olmuştur.
Muaviye, halkı tarafından seviliyordu. Yirmi sene Şam Valiliği, yirmi sene de halifelik yaptığı İslam Devleti’nde kimse onu eleş-
Ümmetin beraberliğini korumak açısından hayır olduğunu düşündüğü için bu tercihte bulunduğu görüşü ileri sürülmüştür.
tirmedi, aksine milletler ona boyun
Veliaht tayin etmesinden dolayı
eğdi, Arap ve Acem’e hükmetti.” (10)
onu en çok eleştiren Şiilerin Hz.
Onun halkına karşı muamelesini şu olay örneklendirmektedir: Kişi Muaviye’ye, “Ey Muaviye! Ya bizi doğru yönetirsin veya biz seni doğrulturuz”
diyordu.
Muaviye,
“Ne ile beni doğrultacaksınız?”
Ali’den sonra Hz. Hasan’ı hilafete getirmesi daha sonrasında da Hz. Hüseyin’i hilafete getirmek için uğraşmaları, içinde bulundukları tezatın ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.
dediğinde adam “Sopayla doğrul-
Ayrıca
turuz” derdi. Muaviye “O zaman
Hz. Hasan’ı zehirlettiği iftirasını
doğru yönetirim” derdi.”
ileri sürerek sahabe düşmanlığını
(11)
Hz. Muaviye, Arapların dört dâhisinden biri kabul ediliyordu. Dahî kabul edilen diğer üç isim olan 10. Zehebî, c.4, s.69. 11. Zehebî, c.4, s.77.
Ağustos 2020
44
Şiiler,
Hz.
körüklemektedir.
Muaviye’nin
OSMANLI SONRASI İSLAM DÜNYASI Muhammed Eyüp
DÜNDEN BUGÜNE DOĞU TÜRKİSTAN
D
oğu
Türkistan,
İslam’ın serhad
yüzyıllardır
doğudaki bölgesi,
mazlum
ve
mağdur bırakılmış Müslümanların coğrafyası. Bugün
bitmek
en eski yurtları arasında yer alan bir toprak parçası. Her ne kadar Müslümanlara, İslam aleminin diğer bölgeleri gibi Türkistan da unutturulmuş
olsa
dahi
bilmeyen,
Doğu Türkistan ve İslam,
akla ve hayale sığmayan
birbirine et ve tırnak gibi
zulümlerle anılan bu bölge,
bağlanmış,
İslam tarih ve kültüründe
ayrı düşünülmesi mümkün
oldukça
role
olmayan bir hüviyet kazan-
sahip olan, Müslümanların
mıştır. Bugün Çin’in elinde
önemli
bir
birbirinden
Zilhicce 1441
45
türlü işkenceler gören Türkistan ve bölgenin
çoğunluğunu
oluşturan
Müslüman Uygurlar, halen İslam’ı bırakmamak için canhıraş mücadele etmektedir. Bu açıdan Doğu Türkistan, adeta çağdaş bir Ashab-ı Uhdud Kıssası niteliği taşımaktadır.
Doğu Türkistan ve İslam
Her ne kadar Müslümanlara, İslam aleminin diğer bölgeleri gibi Türkistan da unutturulmuş olsa dahi Doğu Türkistan ve İslam, birbirine et ve tırnak gibi bağlanmış, birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan bir hüviyet kazanmıştır. Bugün Çin'in elinde türlü işkenceler gören Türkistan ve bölgenin çoğunluğunu oluşturan Müslüman Uygurlar, halen İslam'ı bırakmamak için canhıraş mücadele etmektedir. Bu açıdan Doğu Türkistan, adeta çağdaş bir Ashab-ı Uhdud Kıssası niteliği taşımaktadır.
Günümüzde Doğu Türkistan olarak anılan coğrafyanın İslamiyet ile şereflendiği tarihler, 700’lü yıllara rastlar. Bölgenin baş şehri olarak anılan Kaşgar’ın 715 yılında İslam Hilafeti komutanlarından Kuteybe bin Müslim tarafından fethedilmesiyle, Türkistan’da İslam’ın tarihi başlamış olur. Bölgeye İslam ilk olarak bu yıllarda girmiş ve hâkim olmuş, bunu takip eden yıllarda Türkistan’da Müslüman nüfus artmıştır. Doğu
Türkistan’ın
İslamlaş-
ması sürecinde en büyük etki ilk Türk-İslam
devletlerinden
olan
Karahanlılar’a aittir. 934 yılında İslamiyetle
şereflenen
Karahan-
lılar, bilhassa bu süreçte devleti İslamlaştıran Buğra
Han,
kökleşmesine
Abdulkerim bölgede vesile
Satuk
İslam’ın olmuştur.
Gerek Çinlilerle gerekse İslam’a inanmayan diğer Türklerle yaptığı savaşlar Satuk
sonucunda
Buğra
Han,
Abdulkerim Türkistan’da
İslam’ın egemenliğini tesis etmiştir. Karahanlılar devleti yıkıldıktan
Ağustos 2020
46
sonra bölgeye egemen olan Kara
Bölge genelinde Çin baskını nede-
Hıtaylar ve sonrasında Moğollar
niyle artan huzursuzluk, 1800’lü
döneminde de İslam dini bölgede
yıllarda çok şiddetli ayaklanmaların
kendisini muhafaza etmiştir.
patlak vermesine sebep olmuştur.
Doğu Türkistan Moğollar ve Timurlular gibi büyük güçlerin yanında yerel devletlerin arasında da el değiştirmiştir. Bölgede İslami ve kültürel faaliyetler artmış, başta Kaşgar olmak üzere tüm Doğu Türkistan, Asya için İslami bir
İslami liderlerin altındaki Müslümanlar işgalci Çin güçlerine karşı isyanlar tertip etmiş, kısmi başarı elde edebilmişlerdir. Bunlardan en fazla öne çıkanı, 1862-1877 yılları arasında yaşanan ayaklanmadır. Bu
ayaklanmada,
Atalık
Gazi
merkez halini almıştır.
Yakub Bey’in idaresi altında topla-
Çin ve Rus İşgalinin Başlangıcı
bölgede
18’inci y üzy ıla kadar Doğu Türkistan
Türkistan’da bağımsız Müslüman
toprakları birçok defa el değiştirmiş
bir idare teşkil edilmiştir. Osmanlı
olsa da genel itibarıyla Müslüman-
Devleti de bölgedeki Müslüman-
lar yahut İslam'a düşmanlık besle-
lara elindeki imkanlar ölçüsünde
meyen
destek olmuştur.
gayrimüslim
nan Müslümanlar Çin idaresini
idarecilerce
yönetilmiştir.
mağlup
etmeyi
başar-
mış, geçici bir süre de olsa Doğu
Savaşlar
yıllar
boyunca
devam
Bu tarihten itibaren ise kuzeyden
etmiş, nihayetinde Doğu Türkis-
Rus, doğudan ise Çin işgali, Doğu
tan’ın kuzey kesimi 1871 yılında
Türkistan’ı tamamen kuşatmıştır.
Rusya, tamamı ise 1876-1877 yılla-
Bölge, 1762 yılında tamamen Çinli-
rında Çin tarafından yeniden işgal
lerce işgal edilmiştir. Bugün “Orta
edilmiştir. 1884 yılında ise Çin,
Asya” olarak anılan Batı Türkistan’ın da Rusya tarafından işgaliyle, zamanla Doğu Türkistan üzerindeki Rus etkisi de artmıştır. Bu süreçte Rusya ile Çin arasında imzalanan birçok anlaşmayla Türkistan toprakları iki güç arasında parçalanmış,
milyonlarca
Müslüman
Doğu Türkistan’ı kendisine bağlı bir toprak olarak ilan etmiş, bölgeye “yeni toprak, serhad” anlamında “Sincan” adını vermişlerdir.
Türkistan’ın İkinci Bağımsızlığı ve Komünist Çin Devri Doğu
Türkistan’da
bağımsızlık
katledilerek ve sürgün edilerek,
hareketleri, Çin’de 1912 yılında yaşa-
bölge Rusya ve Çin’in kontrolüne
nan hanedan değişikliği ile yeni-
girmiştir.
den ivme kazanmıştır. Çinli savaş
Zilhicce 1441
47
Türkistan İslam Cumhuriyeti, bölge tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu dönemin ardından Çin’de milliyetçiler ve komünistler arasında yaşanan
iç
savaştan
komünist-
ler galip çıkmış, bununla beraber komünist Çin Halk Cumhuriyeti ilan ağalarınca
idare
edilen
bölgede
Müslüman Uygurlar Çin’e karşı çok sayıda isyan tertip etmiştir. yıllara
dek
devam
Doğu
Türkistan’ı
işgal
ederken,
1955’te bölgede özerk ve kukla bir yönetim teşkil edilmiştir. Çin’in bu
Çin'de komünist yönetimin kurulduğu
edilmiştir. Komünist rejim 1949’da
eden
isyanlar iki kere başarılı olmuştur. 1933 ve 1944 yıllarında kurulan
şekilde bölgede hakimiyetini sağlamasıyla Sovyet Rusya’nın etkisi de son bulmuş, Doğu Türkistan’da dehşetli bir asimilasyon ve İslam’a
Doğu Türkistan devletleri, yaklaşık
karşı savaş dönemi başlamıştır.
birer yıl ayakta kalabilmiştir. Bu
Komünist Çin, sistemli bir şekilde
süreçte bölgede Çin’e karşı kanlı savaşlar verilmiştir. Bu yıllarda Sovyetler Birliği de Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygur ve Kırgız Türklerine karşı Çin ile iş birliğine gitmiştir.
Dönemin
bağımsızlık
mücadelelerinde öne çıkan Sabit Damollam, Osman Batur İslambay gibi isimler de Çin tarafından idam edilmiştir. Bu
devirde,
özellikle
1933-1934
yılları arasında ayakta kalan Doğu
Müslüman Uygur halkını katletmeye, Çinlileştirmeye ve İslam’dan koparmaya gayret etmiştir.
Doğu Türkistan’ın Bugünü 1949’dan
bugüne
Doğu
Türkis-
tan, komünist Çin vahşetinin sonu gelmeyen
zulümlerinin
merkezi
haline gelmiştir. Zaman zaman bölgede Çin’e karşı isyanlar ve silahlı mücadele denemeleri yaşansa da Çin bu girişimleri bastırmış, binlerce Müslümanı katletmiştir. Çin'in Türkistan'daki politikaları, uzun vadeli ve yok edici niteliği haizdir. Bu politika kapsamında Çin İslam'ın en temel mefhumlarına dahi engel olmakta, tesettür
Ağustos 2020
48
ve sakal gibi mefhumları, namaz ve orucu yasaklamakta, bölgede İslami
eğitim
yapılamamakta-
dır. Ayrıca Çin Türkistan’ın tüm kaynaklarına el koymuştur, bölgeyi Çinli göçmenlerle doldurmaktadır, Türkistan topraklarında nükleer denemeler
yapmakta
ve
bölge
halkını hastalıklara boğmaktadır. Türkistan’da kontrol
uygulanan
politikasıyla
doğum
Müslüman
nüfus azaltılmaktadır. Çin'in
bölgedeki
dilen Müslüman kadınlar ise evle-
politikaları daha vahşi ve daha
rini Çinli erkeklerle paylaşmaya
saldırgan bir hal almıştır. Öyle
zorlanmaktadır.
ki
son
dönemde
Eşleri, babaları ve kardeşleri hapse-
Müslüman
Uygur
kadınlar
kafir Çinli erkeklerle evlenmeye mecbur bırakılmaktadır. Milyonlarca Müslüman Uygur ve Kırgız toplama kamplarına hapsedilmiş
Doğu
Türkistan’da
Müslüman
halkın her gün yaşamakta olduğu zulümler, kulağa gerçek olamayacak kadar korkunç geliyor olsa da kafir ve zalim Çinlilerin mazlum
vaziyettedir. Bu kamplarda Müslü-
Müslüman kardeşlerimize uygula-
manlara
dığı muamele bu şekildedir.
akıl
almaz
işkenceler
uygulanmakta, kadınlara tecavüz edilmekte, milyonlarca Müslüman zorla işçi olarak çalıştırılmakta, kamplara kapatılanların çocukları ise
yetimhanelere
hapsedilerek
özünden koparılmakta, birer Çinli olarak yetiştirilmektedir. Türkistanlı
çocuklardan
bazıları
ise
sokaklarda soğuk yahut açlıktan can vermektedir.
Müslüman Doğu Türkistan bugün halen
zincirlere
ve
prangalara
vurulmuş halde, işgal ve işkence altındadır.
Dünya
Müslümanları
ise kendi hayatları ve “uluslararası ilişkileri” pahasına, Doğu Türkistan’da yaşanan zulmü görmezden gelmekte, dahası komünist Çin’in saflarında yer almaktadır. Türkistan, İslam’ın şeref, haysiyet,
Yine son yıllarda tarihi birçok cami
izzet ve cihad dolu günlerine yeni-
kapatılmış yahut yıkılmış, meyha-
den döneceği zamanların hayaliyle
neye ve diskoya çevrilmiştir.
yaşamaktadır.
Zilhicce 1441
49
NEBEVÎ AİLE Halime Yılmaz
MÜKEMMEL EBEVEYN OLMAK Değerli okurlarımız! Okumanın, kendini geliştir-
bağlı oldukları maalesef acı da olsa gün gibi ortadadır.
menin, bakış açısını geniş-
Onları batılın kirli kucağın-
letmenin, şuurlu ve okuyan
dan İslam’ın pak dünyasına
bir çevre edinmenin önemi
çekmek için uğraş verirken
ve gerekliliği tartışılmaz. Bu
kendilerini, en az onlar kadar
konudan sık sık bahsediyor
gelişen teknoloji ve donanıma
ve bilgi ve teknoloji çağında,
hâkim olarak ikna edebilece-
bu çağın gerisinde kalmanın
ğimizin de farkındayız. Öyle
Müslümanlara verdiği zarar
görünüyor ki çocuğunu kendi
ve açtığı gedikler üzerinde
elleriyle
mülahazalarda
bulunuyoruz.
koymaya and içenler bulun-
Çocuklar ve gençlerin pamuk
duğu gibi İslam’ın “irtica”
ipliği ile İslami yaşam tarzına
olarak göründüğü bu zamanda
Ağustos 2020
50
şerrin
merkezine
evladını
tertemiz
yetiştirmek
için her şeyini feda edenler de az değil. Müslüman bir anne-babanın en önemli görevi, çocuğuna İslami terbiye ve eğitimi vermektir. Bu konuda ihmalkâr davranan ebeveynler, bu ihmalin hesabını ahirette ödeyemeyeceklerdir. Burada
“Anne-baba
çocuğuna
olması gerektiği gibi bir eğitim verse de çocuk yetişkin olduğunda o eğitimi hiç almamış gibi bir hayatı yaşamayı tercih edebiliyor. Burada suçlu kim?” diye bir itiraz gelebilir. Burada bir suçlu yok. Anne-baba çocuğuna
gereken
verdikten
sonra
tandır.
Nuh
tüm
eğitimi
hidayet
Allah’
aleyhisselam
bir
peygamber olmasına rağmen oğlu ona iman etmedi. Haşa o kötü bir baba mıydı? Sebep-sonuç
ilişkisi
her
zaman
aynı olmayabilir. İstisnai durumları da göz ardı etmemek gerekir. Siz çocuğunuza ve onun eğitimine gereken ihtimamı gösterin. Ölene
Her güzelliğin içinde bir aşırılığa yönelme meylimiz en büyük sıkıntılarımızdan biri maalesef. Faaliyet çılgınlığı, her gün her dakika çocukları ile vakit geçirmeye çalışma mübalağası hastalığı yayılmaya başladı. Bir de bununla övünen ve başkalarına da bunu tavsiye edenler de işin cabası. Altın günlerinde en fazla çeşidi yapan birinci maharetli kadın olma yarışının yerini, çocuklarına en çok faaliyet yapan anne olma yarışı aldı. Ne garip değil mi? Biz böyle mi olmalıydık? Bu hale nasıl geldik? Neden hemencecik niyetlerimiz kayıveriyor?
kadar da bu konuda asla pes etmeyin. İyi ebeveynler olmaya çalışın. Rabbimiz bizden bunları bekliyor. Her güzelliğin içinde bir aşırılığa yönelme meylimiz en büyük sıkıntılarımızdan biri maalesef. Faaliyet çılgınlığı, her gün her dakika çocuk-
başkalarına da bunu tavsiye edenler de işin cabası. Altın günlerinde en
ları ile vakit geçirmeye çalışma
fazla çeşidi yapan birinci maharetli
mübalağası
yayılmaya
kadın olma yarışının yerini, çocuk-
başladı. Bir de bununla övünen ve
larına en çok faaliyet yapan anne
hastalığı
Zilhicce 1441
51
olma yarışı aldı. Ne garip değil mi?
zıt
Biz böyle mi olmalıydık? Bu hale
Allah’ın razı olduğu iyi bir anne-
nasıl geldik? Neden hemencecik
baba olmaya çalışalım. Mükemmel
niyetlerimiz kayıveriyor?
ve herkesin övdüğü bir ebeveyn
İyi bir ebeveyn olmak için okuyalım,
olmaya çalışmak yoktu gayemizde.
kendimizi
Şeytanın
geliştirelim,
seminer-
olduğunu
unutmayalım. Biz
hedefimizi
saptırması
lere gidelim. Bunlar olması gereken
an meselesi. Zorlasak da zaten
şeyler. Ama işin dozunu bir kesim
mükemmel
biraz kaçırdı. İş, iyi bir anne baba
Böyle bir düşünce de Müslüman
olmaya çalışmaktan çıktı. Mükem-
bir beyne sığmaz, sığmamalı. Zira
mel bir ebeveyn olma ve bu konuda
mutlak kemal Allah’ın sıfatıdır.
tuhaf bir yarışa girme ihtirası peyda
Mükemmel olan bir tek O’ dur. Biz
oldu. Öğrendiklerini İslami ölçü
ise aciz, eksik, hataya meyilli ve
ve süzgeçlerden geçirme hassasiyeti kaybolmaya ve “kim daha çok bilgiye sahip” münakaşası yayılmaya başladı.
ebeveyn
olamayız.
kusurluyuz. Kusursuz görünmeye çalışmak boşa kürek sallamak olur. Biz iyi bir Müslüman, iyi bir kul, iyi bir eş, iyi bir ebeveyn, iyi bir insan,
Diğer yandan öğrendikçe kendini
iyi bir davetçi, iyi bir kişi olmaya
yetersiz ve kötü bir ebevey n görmeye
çalışmak ile mükellefiz. Bunun için
başlayanlar, başladıkça depresyon
gerekli çabayı vermekle sorumlu-
krizlerine girenler, kendini kötü
yuz. Çaba bizden başarı ve hidayet
hisseden ve dolayısıyla çocuğuna eskisinden daha az fayda vermeye başlayanlar; öbür tarafta bunların
Allah’tandır. Nasıl olsa Allah’ın dediği olacak
hiçbirine gerek olmadığını savuna-
diyerek gayreti büsbütün bırakanlar,
rak çocuk eğitiminde aşırı gidenle-
sorumluluktan kaçan kolay lokma-
rin yanlış tutumlarını kendi hata-
cılardır. Olması gereken bu da değil.
larına kılıf sayanlar ortaya çıkmaya
Başta da bahsettiğimiz gibi her işte
başladı. Yapmayalım Allah aşkına!
itidalli olmak için çalışanlar her
İslam nizamı aşırılık ile hâkim olmaz.
Çocuğuna
İslam’ı
aşıla-
maya çalışırken nefsani heveslerini
yönden, her daim, her iki cihanda kazanacaklardır. Rabbimizden dileğimiz bu minvalde, aklı başında,
tatmin etmeye çalışmak da neyin
iradesi güçlü ve her hevesten bir pay
nesi? Bu şekilde bir yere varama-
aramayan
yız. Nihai hedefimize hiç vara-
olmayı bize nasip etmesi ve sayıla-
mayız. Rıza-i ilahi arzumuzun,
rını artırmasıdır. Sözün başında ve
bu gidişatımız ile taban tabana
sonunda hamd Allah’a aittir.
Ağustos 2020
52
nadide
ebeveynlerden
SERBEST KÖŞE Derya Fıçıcı
BU SENİN HİKAYEN OLABİLİR Mİ? -6 “La İlahe İllallah!”
hücreleriyle Allah’ı zikredi-
“Allah’tan başka ilah yoktur!” İmanın
tadını
kalbinde.
hissediyordu
Teslim
olmanın,
yalnızca Allah’a kul olmanın, O’nun
hükümlerine
eğmenin,
yalnızca
boyun O’nun
rızası için yaşamanın, varlığı-
yordu. Yavaş yavaş herkes dağıldı. Nesibe Hanım, Esma ve Hatice kalmıştı.
Pınar’ın
sessizli-
ğinden ruh hali anlaşılıyordu. Soru sorup onu rahatsız etmek istemediler.
nın sebebini bulmuş olmanın,
Esma: “Pınarcım, çay demle-
imanın tadıydı bu…
yip
Seminerden sohbet bir
içelim
mi,
ne
dersin?
Vaktin var mı?”
sonra
herkes
ediyordu.
Pınar
Pınar: “Olur abla, ben sana
tüm
yardım edeyim o zaman.” dedi
köşeye
çekilmiş,
Zilhicce 1441
53
ve kalktı. Birlikte mescidin mutfa-
Nesibe
ğına gittiler. Pınar hiç konuşmu-
kızım.” dedi. “İşte bu iman insanı
yordu. Esma da onun suskunluğunu
rahat bırakmaz. O, insanı hareket-
bozmak istemedi. Çay demlendi ve
lendirir. İşte senin de böyle hareketli
oturdular.
ve canlı olman, yüreğinin çırpınış-
Nesibe
Hanım,
Pınar’ın
oturdu.
Elini
avuçlarının
yanına içine
alarak gözlerine baktı. Pınar konuştu sonunda “Nesibe teyze ben bugün, yani az önce kendimi, yaşama sebebimi buldum. Meğer O’nun rızası için yaşamak dünyanın
lezzeti,
anlamıymış.
Bütün değerler gözümde bir bir yıkıldı. Dünya küçük ve değer-
Hanım
“Âmin
inşallah
ları bu yüzden. Rabbim seni ve tüm gençlerimizi
İslam’a
bağışlasın.
Salih ve saliha kullarından eylesin.” Pınar, Esma ve Hatice aynı anda “âmin!” dediler. Nesibe
Hanım
çaylarını
içerken
sahabeden örnekler vererek gençlere uzun uzun nasihat etti. Pınar, bu tatlı sohbet hiç bitsin istemiyordu.
siz. Korktuğum şeyler, planlarım,
Dışarıda yağmur başlamıştı. Pınar
kaybetmekten korktuğum her şey
eve gitmek üzere vedalaşıp ayrıldı.
anlamsız. Sadece Rabbin rızasıymış
Birden yüreğine bir ateş düşmüştü.
gerçek mutluluk. Hayat buymuş meğer… Ve şimdi her şeye yeniden, İslam’la anlam veriyorum. Tüm sevdiklerimi, sevmediklerimi Allah için sevmek ya da Allah için terk etmek… O’nun razı olduğu her şeye razı olmak, razı olmadıklarından razı olmamak… Omuzlarımdaki tüm yük hafifledi. Dünyanın yükü kalktı üzerimden. Varlığım, her şeyim beni yaratan Rabbime ait ve O’nun yolunda feda olsun. Bu feda olmak mıdır bilmiyorum ancak zaten onun olanları O’nun yoluna vermemek,
Ayşe gelmişti aklına. Canı, arkadaşı, kardeşi gibi olan Ayşe’si… Dünyaları ayrılan, o kirli dünyanın, tonlarca yükün altında kalan, zindanlarda boğulan
Ayşe’si.
İçinden
“Hayır
hayır!” diye haykırdı. “Ayşe, Ayşe… Ona gitmeliyim. Onu bulup anlatmalıyım. Onu o karanlık dünyadan kurtarmalıyım. Her şeyi bilmeli. O da anlamalı ve bu yolda birlikte yürümeliyiz.” diye düşüncelere daldı. Ayşelerin evinin önünde durdu. Zile bastı. Yengesi Hasret Hanım çıktı: “Pınarcım hoş geldin. Ayşe daha
O’nun yolunda olmamak en büyük
gelmedi. İstersen yukarı gel.” dedi.
nankörlük, bunu biliyorum. Rabbim
Pınar: “Yok yengecim, ben eve
bizi O’na karşı nankör olmaktan
gideyim. Ayşe gelince beni arasın
korusun.”
olur mu?”
Ağustos 2020
54
“Olur kızım, söylerim. Ne zamandır
Kalktı,
görüşmüyorsunuz. Biliyorum sen
böyle görmemeliydi. Biraz sonra
sınavları taktın kafaya. Ama aferin
annesi geldi. Birlikte akşam yemeği
kızım. Ayşe arkadaşlarından fırsat
hazırladılar. Pınar’ın telefonu çaldı.
bulup eve uğramıyor. Amcan artık
Arayan Hasret Hanım’dı.
çok kızıyor. Zor tutuyorum inan. Kızım sen biraz konuşsan Ayşe ile
toparlandı.
Annesi
onu
“Yengem arıyor.” dedi Pınar.
belki biraz aklı başına gelir.”
“Alo, efendim yengecim.”
“Olur yengecim.” dedi Pınar: “Ben
“Pınar kızım rahatsız ediyorum
konuşurum
onunla,
sen
merak
etme. Amcama da selam söyle.” Hasret
Hanım:
“Tamam
kızım
ama Ayşe hala dönmedi. Telefona da cevap vermiyor. Arkadaşlarıyla kafeye gidecekti. Sen nereye gitmiş olabileceklerini
bilirsin.
Söyle
sağol, söylerim. Sen de annene
kızım hangi kafelere gidiyordunuz?
selam söyle.”
Amcan gidip bakacak.”
Pınar iyi günler dileyerek oradan
Pınar şaşkın ve endişeli: “Hasret
ayrıldı. Eve geldiğinde annesi teyze-
yenge, birçok kafe var gittiğimiz.
sinden henüz dönmemişti. Abdest
Yani hangisine gitmiştir bilemi-
alıp ikindi namazını eda etti. Aklı
yorum. Dur bir whatsapptan grup
Ayşe’de idi. Ne yapıyordu? Kimler-
yazışmalarına
leydi? İçi daralıyordu düşündükçe.
oradan yazışmışlardır.”
Daha önce de Ayşe o hayatın içindeydi ama onun için böyle kaygılanmıyordu. Kendi tercihi, orada mutlu diye düşünüyordu. Ama şimdi o kadar kokuyordu ki yüreğinde bir ateş yanıyordu. Nesibe
Hanım’ın
sözleri
geldi
aklına. “İman insanı rahat bırakmaz” demişti. Anladı ki imanı Ayşe’sinin, o ateşin içinde kalma-
bakayım,
belki
Hasret Hanım’ın sesi çok telaşlıydı: “Hadi kızım acele et. Amcan çıldırdı. Ne yapacağımı bilemiyorum.” Pınar telefonu kapatıp annesine durumu izah etti. Ayfer Hanım: “Ah Ayşe, hiç söz dinlemez ki. Perişan etti annesini babasını. Ne zamandır yengen Ayşe’den yakınıyor.”
sına razı olmuyordu. Onu kurtar-
Pınar hızlıca whatsapp konuşmala-
mak,
istiyordu.
rını okudu, hangi kafede olduklarını
Rabbine dua ediyordu. Gözlerinden
öğrendi. Hemen yengesini arayıp
yaşlar dışarıdaki yağmur gibi sicim
bildirdi. Ancak çok huzursuzdu.
sicim akıyordu.
Bir yandan Ayşe’yi bir yandan da
yardım
etmek
Zilhicce 1441
55
ailesini düşünüyordu. Ayşe biraz dik
içine
başlıydı. Yani babası üzerine giderse
nerede?”
daha büyük çılgınlıklar yapabilirdi.
başladı. Eski arkadaşları oradaydı.
Hatta bu kadar serbest olmasına
Hepsine “Ayşe nerede?” diye kolla-
rağmen sürekli evden kurtulmanın
rından sarsarak soruyordu. Arka-
yollarını arıyordu. Ayşe’nin anne ve
daşları
babası birbirleriyle pek geçinemiyor,
vermiyordu. Edip Bey’i aradı gözleri.
sürekli tartışıyorlardı. Ayşe evin tek
Polisler, Edip Bey’in koluna girmiş,
çocuğuydu. Bu tartışmalar onu çok
ambulansın önünde yatan ceset
yoruyor, Pınar’la dertleşiyordu.
torbasına doğru götürüyorlardı.
Pınar bunları düşündükçe daha çok
Pınar ambulansa doğru koşmaya
endişelenmişti.
başladı. Gözleri yuvalarında fırlaya-
Tekrar
telefonu
çaldı, arayan amcası Edip Bey’di. Pınar telefonu açtı: “Alo amca, Ayşe’ye ulaştınız mı?” “Pınar kızım, polisler aradı, kafede bir şeyler olmuş. Oraya gitmemiz gerekiyormuş. Biz yengenle gidiyoruz. Bize kafenin yerini tarif et.”
daldı:
“Ayşe!
diye
Ayşe!
Ayşe’yi
suskundu,
Ayşe
aramaya
kimse
cevap
cak gibiydi. Görevliler ceset torbasını açtılar. Edip Bey, yerde cansız bir şekilde yatan kızının cesedini gördü. Hasret Hanım’ı diğer görevliler oyalıyordu. Pınar yerde yatanın Ayşe olduğunu anlayınca: “Hayır! Hayır! Ayşe’m!” diye ağlamaya başladı. Edip Bey
“Amca bekleyin, ben de geliyorum.”
“Kızım!” diye haykırıyordu. Hasret
dedi Pınar. Telefonu kapattı. Hazır-
Hanım her şeyi çoktan anlamış,
lanırken annesine durumu izah etti
kendinden geçip yere yığılmıştı.
ve çıktı.
Ambulans görevlileri gözetim altına
Edip Bey’in arabasına binip kafenin
almışlardı.
olduğu yere gittiler. Kafenin önü
Pınar amcasına sarılmış sarsılarak
oldukça kalabalıktı. Polis araçları
ağlıyordu. Ya Rabbi! Bu ne kadar
ve ambulans gelmişti. Arabadan
ağır bir imtihandı. Ayşe kullandığı
hızlıca indiler. Pınar tirtir titri-
uyuşturucu
yordu. Hasret Hanım yol boyunca
aldığı için zehirlenerek ölmüştü.
ağlamıştı. Kızının başına ne geldi-
Gençliğinin baharında karanlıklara
ğini bilmemek ona çaresizlik hissi
gömülüp gitmişti. Her yer simsi-
veriyordu. Edip Bey ise soğukkanlı
yahtı. Öyle bir siyahlıktı ki kalplere
davranmaya çalışsa da çok endişeli
çöreklenmişti.
ve sinirliydi. Pınar arabadan indi. Kalabalığın
Ağustos 2020
56
hapla
birlikte
alkol
Ayşe’nin cansız bedenini adli tıp raporları için otopsiye götürdüler.
Haber
çabuk
yakınları
yayılmıştı.
oraya
toplandı.
Bütün Ayfer
söyledi: “Burası çok kalabalık, kız bitkin.
Ablamlar
bizim
evdeler.
Hanım da oraya geldi. Edip Bey
Pınar’ı eve götürüp yatırır mısın?
ve Hasret Hanım’ı yakınları bir
Yarın ayakta duramayacak yoksa.”
arabayla
eve
götürdüler.
İkisine
de sakinleştirici iğne yapmışlardı. Pınar ise annesi Ayfer Hanım’ın kollarında perişan haldeydi. Ağlayacak gücü dahi kalmamıştı. Bakışları donuklaşmış, kolları iki yana
İhsan Bey: “Haklısın Hanım. Ben bırakıp hemen dönerim.” dedi. Pınar zor ikna olsa da direnecek gücü yoktu. İhsan Bey koluna girerek az ötede olan evine bıraktı.
düşmüştü.
Pınar yatağına uzandı. Hiçbir şey
Diğer yakınları Ayfer Hanım ve
akıtıyordu sadece…
Pınar’ı da Ayşelerin evine getirdiler. Evde bir uğultu vardı. Ağlayanlar, yorum yapanlar… “Uyuşturucudan ölmüş,
birileri
öldürmüş,
trafik
kazası geçirmiş…” gibi onlarca ayrı yorum yapılıyordu. “Zaten bu kızın gidişatı kötüydü. Kız çocuğu bu kadar serbest bırakılmaz ki canım?” diyenler dahi vardı.
düşünemiyor,
gözlerinden
yaşlar
Saat gecenin üçüydü. “Yarın ne olacak?” diye düşünmeye başladı Pınar. Cenaze işlemleri yapılacaktı. Bu ne demekti? Ayşe’sini toprağa gömeceklerdi. Hem de en sevdikleri, kendi elleriyle onu toprağa gömecekler, orada onu yapayalnız bırakacaklardı. Artık Ayşe’sinin güzel yüzünü göremeyecek, neşe dolu
Pınar’ın babası İhsan Bey’e de
sesini hiç duyamayacaktı. Anılar
haber ulaşmış, ilk uçakla İstanbul’a
canlanıyordu
dönmüştü. Pınar babasını görünce
masum bir çocukken yaşadıkları
daha fazla ağlamaya başlamıştı.
anılar, bir film şeridi gibi geçiyordu
İhsan Bey, Edip Bey herkes birbi-
gözlerinin önünden. Pınar’ın gözle-
rine kenetlenip Ayşeleri, deli dolu ve
rinden artık yaş akmıyor, sadece
sevecen kızları için ağlıyorlardı.
göğsünden hıçkırık sesi geliyordu.
Ayşelerin evi insan seliyle dolup
“Ya Rabbi! Bana dayanma gücü ver.”
taşıyordu.
diye dua ediyordu içten içe.
Saat
epey
ilerlemişti.
Yarın cenaze işlemleri yapılacaktı. Ayfer
Hanım,
Küçük
Aklına Hatice ve Esma geldi. Onlara
Hanım’ın
çok ihtiyacı vardı. Saate baktı. Sabah
yanındaydı. Aldığı ilaçlardan baygın
ezanına bir saat kalmıştı. Esma ya
halde yatıyordu. Pınar ise bitkin
da Hatice’yi aramak istedi. Arayıp
görünüyordu. Ayfer Hanım İhsan
aramama konusunda kararsız kaldı.
Bey’e
Sonra Esma’ya bir mesaj attı. “Belki
Pınar’ı
Hasret
gözünde.
eve
götürmesini
Zilhicce 1441
57
teheccüde
kalkmıştır,
mesajımı
kardeşim.” dedi. “Sabah Hatice ile
görür.” diye düşündü.
birlikte yanına geliriz.”
“Esma abla uyanık mısın? Eğer
“Tamam Esma abla. Sana, size çok
uyanıksan beni arar mısın? Ben çok
ihtiyacım var.”
kötüy üm.”
“Biz yanındayız kardeşim. Ama
Esma teheccüd namazı için uyan-
unutma,
mıştı. Mesaj sesini duyunca tele-
onlara yetecek olan Rableri var.
fonuna baktı. Telaşlandı ve hemen
Hasbunallahu ve nimel vekil.”
Pınar’ı aradı. Pınar telefonu açtı ama cevap veremedi, hıçkırarak ağlıyordu sadece.
müminlerin
sığındığı,
“Allah razı olsun, duanda unutma” dedi Pınar. Esma evin adresini Pınar’dan alarak
Esma: “Pınar, Pınar neyin var,
telefonu kapattı. Hemen Hatice’yi
neden ağlıyorsun kardeşim? Lütfen
durumdan haberdar etti. Nesibe
söyle. Senin için endişeleniyorum.”
Hanım da duyduğuna inanama-
Pınar kendini toparlamaya çalışarak: “Esma abla, Ayşe, Ayşe’m öldü!” diyebildi. Esma: “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” diyerek şaşkın bir şekilde: “Öldü mü?” diye sorabildi.
mıştı. Ayşe gibi dünyaları ve ahiretleri kararan binlerce genç vardı. Adı Ayşe idi, oysa Ayşelerin akıbeti böyle mi olmalıydı? Nesibe Hanım’ın içine kor ateşler düşmüştü. Müslüman olarak doğan bir kızın, adı Ayşe konulmuş bir
Pınar: “Evet abla. Ayşe uyuşturu-
kızın ölüm şekli… “Ya Rabbi! Biz
cudan zehirlenerek öldü” diyerek
sana nasıl hesap vereceğiz? Ayşele-
tekrar hıçkırıklara boğuldu. Esma
rimizi koruyamadık!” diye ağlaya-
da telefonun diğer ucunda ağlıyordu.
rak secdeye kapandı.
Ne diyeceğini bilmiyordu “Pınar kardeşim sakin ol. Metanetini koru. Sakın isyan etme. Bu bir imtihan. Ancak Ayşe için sadece dua edebiliriz. Rabbim dilerse onun günahlarını bağışlar. İnşallah günahları olsa da kalbinde imanı vardır. Allah kullarını daha iyi bilir.” diye Pınar’ı teselli etmeye çalışıyordu. “Hadi
Sabah olmuştu. Pınar az da olsa uyumuştu. Kendini biraz daha iyi hissediyordu. Kalkıp hızlıca cenaze evine gitti. Hasret Hanım ve Edip Bey’in hallerini gördükçe acısı ikiye katlanıyordu. Onlar için “Allah’ım onlara dayanacak sabır ver” diye dua etti.
şimdi toparlan. Güzelce abdest al,
Öğle namazının ardından cenaze
Rabbine yönel. O’ndan sabır iste
kaldırılıp defnedilecekti. Saat on
Ağustos 2020
58
iki olmuştu. Esma, Hatice ve Nesibe Hanım cenaze evine gelip Pınar’ı aradılar. Pınar onlara sarıldı. Sadece ağlıyor,
konuşamıyordu.
Ayfer
Hanım misafirlerin yanına geldi. “İçeri buyurun.” dedi. Pınar: “Anne yeni tanıştığım arkadaşlarım; Esma ve Hatice abla. Nesibe teyze, Hatice ablanın annesi diyerek.” onları tanıştırdı. Öğle ezanı okunmuştu. Ayşe’nin cenazesi cenaze arabasıyla kapıya
dizinde yatıyordu. “Nesibe teyze” diye mırıldandı. “Pınar kızım, sakin ol. Allah’ı zikret, O’na sığın, sabır iste inşallah.” diyerek teselli ediyordu Pınar’ı, Nesibe Hanım. Pınar “Nesibe teyze, Hatice abla bir hadis okumuştu. ‘Kişi yaşadığı hal üzere ölür ve öldüğü hal üzere haşrolur.’
getirildi. Annesi ve yakınları onu
Ayşe kıyamet günü öldüğü hal üzere
son bir kez görebilir dediler. Önce
mi dirilecek?” diye sordu ağlaya-
Edip Bey kızını gördü. İhsan Bey kardeşini
sakinleştiremiyordu.
rak. Nesibe Hanım cevap veremedi.
Ayşe’nin dağ gibi babası kızının
Yutkundu. Gözlerinden akan yaş
acısıyla yıkılmıştı. Hasret Hanım
Pınar’ın yanaklarına değdi. Pınar
kızına sarıldı, “Yavrum… Yavrum… Gül kokulu kuzum. Sana kimler kıydı? Affet bizi kızım. Affet bizi, sana
sahip
çıkamadık.”
diyerek
ağlıyordu. Pınar Hasret Hanım’ın yanına geldi. Ona sarıldı. Hasret Hanım: “Pınar kızım,
neden
bıraktın
Ayşe’mi?
“Anladım Nesibe teyze, anladım.” diyebildi. Cenaze arabası kabristana gitmek üzere hazırlandı. Cami imamı kısa bir dua edip helallik istedi.
Neden kurtarmadın? Siz ayrılmaz-
Nesibe Hanım: “Ah biz Ayşelerin
dınız, sizi ayırdılar Pınar.” diyerek
hesabını nasıl vereceğiz Allah’a?
ağladı.
Onlara hakkı ulaştıramadık.” diye-
Pınar Ayşe’nin yüzünü gördü. Aman Ya Rabbi! Ayşe tanınmaz haldeydi. Gözlerinin
altı
morarmıştı.
Burnundan ve kulaklarından kanlar akıyordu. Pınar daha fazla dayana-
rek ağlıyordu. Ayşe evine son defa gelmişti. Her şeye
veda
ediyordu.
madı, olduğu yere yığılıp kaldı.
herkes ağlıyordu.
Kendine geldiğinde Nesibe Hanım’ın
(Devamı edecek…)
Cenazedeki
Zilhicce 1441
59
SERBEST KÖŞE Ümit Şit
NEREYE DOĞRU YOL ALIYORUZ?
İ
çinde bulunduğumuz bu
Neyin
hayatı yaşayacağız. Zekice
rında cevabın “Bilmiyorum!”
hareket ettiğimiz anlar da
demekten başka bir şey olma-
var
diye
sordukla-
olacak… Ahmaklık edip kendi-
yacak.
mize itiraf edemeyeceğimiz
çehreni geçici mutluluklar. Ya
anlar da. Bazen kalpler kıracak
bebeğinin ilk yürüyüşü cezbe-
ve elimizde olmayan sebepleri
decek… Ya ticaretten gelen
suçlayacağız. Bazen kalpleri
kârın çokluğu içine çekecek…
birleştirme vesileleriyle tanı-
Ya eşinin güzelliği oyalayacak
şacağız.
bir süre… Ya da yeni aldığın
Zenginlik,
kalpleri
Bazen
güldürecek
fakirlik korkusu ile dolduracak.
arabanın
Bazen ise fakirliğin mahcubi-
meşgalen olacak. Ama gün
yeti sarsacak kalbimizi. Bazen
gelecek
ağlayacak içten içe kimseye
alanlarda bile nefes alamaya-
açamayacaksın
caksın. Yüzme bildiğin halde,
Ağustos 2020
60
derdini…
ısıtmalı kocaman
koltukları ormanlık
bir kaşık suda çırpınacağın zamanlar olacak. Zamanla hiçbir şeyin tat
vermediğini
hissedersen
bil
ki kalbin daha ölmemiştir. Kalbin diriltecek araçlara ihtiyaç duyarken sen öldürecek araçlara yöneliyorsan bil ki yanlış yolda ilerliyorsun. Peki, ne yapacağız? Özellikle İslam nizamının olmadığı güvensiz, emniyetsiz, korkutucu ve ürkütücü sokak ve caddelerde Müslümanca yaşamaya çalışırken… Yaşadığımız
coğrafyada
olduğu
gibi her coğrafyada kâfirlerin kölelik projesi olan kapitalizm hüküm sürmektedir. Kapitalizm, demokrasi yalanı ile insanların adilce seçtikleri yöneticiler ile yönettiği düşüncesini
ekranlarda,
mecralarda,
toplumun
sosyal içindeki
zayıf karakterli insanların dilleriyle ve insanların kendi yazıp çizdikleri kuralların resmileşmesiyle kalplere ve
zihinlere
pompalanmaktadır.
Peki, her yazımızda olduğu gibi neden
“kapitalizm”
vurgusunu
sürekli
yapıyoruz?
Dünyalıklar
peşinde koşarken, konunun köküne indiğimizde aslında kimlere kölelik yapıldığını vurgulamak gerektiğini savunmaktayız. Üç kuruş dünyalık karşılığında yüce davamıza ne gibi
gevşeklikler
gösterildiğini
göstermek için. Ebedi hayatı, vadesi gelmediği için görmezden gelmemek için ve sırf peşin diye geçici-
Peki, her yazımızda olduğu gibi neden “kapitalizm” vurgusunu sürekli yapıyoruz? Dünyalıklar peşinde koşarken, konunun köküne indiğimizde aslında kimlere kölelik yapıldığını vurgulamak gerektiğini savunmaktayız. Üç kuruş dünyalık karşılığında yüce davamıza ne gibi gevşeklikler gösterildiğini göstermek için. Ebedi hayatı, vadesi gelmediği için görmezden gelmemek için ve sırf peşin diye geçiciliklerle oyalandığımızı göstermek için. Tabi ki ailemizin maişetini temin etmek için çalışacağız. Ancak hayatımız iş olmamalı. Dünyalık temin ettiğimiz işler, hayatımızdan sadece bir bölüm olmalı. Böyle düşünmeli ve böyle hareket etmeli ve hiç unutmamalıyız. Unutursak kalbimiz ölür. Kalbimiz ölürse, ailemizi uçuruma yönlendiren acemi bir çobana dönüşmüş oluruz.
liklerle oyalandığımızı göstermek için. Tabi ki ailemizin maişetini
Zilhicce 1441
61
temin etmek için çalışacağız. Ancak
uzaklaşmak zorunda kaldık. Bu
hayatımız iş olmamalı. Dünyalık
durum kimilerimiz için içe dönük bir
temin ettiğimiz işler, hayatımız-
muhasebeye dönüşmüş ve Allah azze
dan sadece bir bölüm olmalı. Böyle
ve celle ile baş başa kalarak imanımızı
düşünmeli ve böyle hareket etmeli
güçlendirmiştir. Kimilerimiz için
ve hiç unutmamalıyız. Unutursak
ise ne yazık ki bu kopuş ile bera-
kalbimiz ölür. Kalbimiz ölürse, aile-
ber dünyevileşme baş göstermiştir.
mizi uçuruma yönlendiren acemi
Dünyaya yönelmek adına bir sürü
bir çobana dönüşmüş oluruz.
bahaneyi meşru kıldık nefsimize.
Ülkemiz ve diğer ülkeler müthiş küresel bir virüs ile imtihan edilmektedir. Kimimizin işleri sekteye uğrarken, kimimizin işleri çoğaldı. Kimilerimiz maddi anlamda yükselirken manen alt seviyelere kadar düştü.
Kimilerimiz
düşüş
yaşarken
larda en
dolaştı.
sevdiğimiz
ise
manen
madden doruk-
İmtihanların, ve
hep
arzuladığımız
şeyler üzerinden geldiğini unutmayalım. Örneğin, kendi evi olsun diye uğraşmayan ve kirada da olsa bu dünya yolcuğunu tamamlarım diyen birinin imtihanı ev değildir. Ancak sürekli kendi evi olsun diye uğraşan birinin imtihanı evdir. Ev
Evet,
sohbetlerden
geri
kaldık.
Evet, derslerden geri kaldık. Evet, Müslümanlardan geri kaldık. Ancak kulluk tüm olumsuzluklara rağmen dimdik ayakta kalabilmektir. Çünkü bizi bırakmayan bir Rabbimiz var. Dünyada kimse olmasa bile Allah bize yetmez mi? Ona kul olabilmek gibi başka ne vardır dünyada izzetli olabilen. Evet, sıkıntılarımız var ve evet olumsuzluklar yaşadık. Ancak bunların hiçbiri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve beraberindeki-
lerin yaşadıkları olumsuzlukların yanından geçmemektedir. Onlar aç bırakıldılar, korkutuldular, işkenceye
uğratıldılar.
Memleketlerini
terk etmek zorunda bırakıldılar da
sahibi olmak için gayri meşru işlere
davalarından vazgeçmediler. Aksine
girmesi imtihanı sekteye uğratır.
daha da sarıldılar.
İşte bunun gibi birçok dünyalıklar kalbimizde ne kadar yer kaplıyorsa imtihanımız olarak da karşımıza o kadar çıkmaktadır.
Şimdi biz kimiz ki birkaç olumsuzluk karşısında yelkenleri suya indiriyoruz. Biraz daha sabretmeli değil miyiz? Dünyalıklara teslim
Küresel virüs de toplumumuzun
olmak, Allah’a olan teslimiyeti-
ortak
mizi zedelemektedir. Allah’a olan
olarak
imtihanıdır. aldığımız
Müslümanlar derslerimizden,
teslimiyetimizi
sorgulamalıyız.
gittiğimiz sohbetlerimizden, tebes-
Teslim olmak ne demektir? Teslim
süm ettiğimiz mümin yüzlerden
olmak; ben seninim deyip elleri
Ağustos 2020
62
havaya kaldırmak ve ne emredi-
bahsedermiş gibi yakinen cennet-
liyorsa onun yapılması demektir.
ten bahsederlerdi. Öyle ki cennete
Müslüman demek Allaha teslim
geç
olmak demekse, Allah’a mı yoksa
azıkları yarıda keserlerdi. Allah’ı-
dünyalıklara mı nefsimizi teslim
mız aynı, Rasûlümüz aynı, kitabı-
etmekteyiz? Bunu sorgulamalıyız.
mız aynı, cennet aynı ise farklı olan
Bütün
bile
iman derecemizden başka şey değil.
sen asla duraklamadan ilerle Allah
Dünyada, kendi cennetimizi inşa
yolunda. Sonuçta sen ne derneklerin
etmek için uğraşırsak asıl cennet
ne vakıfların ne de Müslümanla-
tabi ki bize çok uzak kalacaktır. Otuz
rın kulusun. Sen baki olan Allah’ın
sene… Kırk sene mi rahat yaşamak
kulusun. Bu yüzden dünyada yaşa
için bu dünyadaki çırpınışlarımız?
ama dünyevi olma. Rasûlullah sallal-
Oysa ne otuz ne de kırk senenin
lahu aleyhi ve sellem dünyada yolcu gibi
bir garantisi var. Hadi kırk sene iyi
ol buyurmaktadır. Peki, biz yolcu
yaşamak için çırpınıyoruz. Peki,
gibi hareket etmekte miyiz?
kırk senenin sonunda gerçekten iyi
faaliyetler
duraklasa
Hangi y olcu var ki bir tarladan geçerken şurayı ucuza kapatıp yoluma devam edeyim demiştir. Yolcunun görevi tarladan gelip geçmektir. Çünkü yolcunun bir güzergâhı ve varılacak bir menzili vardır. Asla yolculuk sırasında kendine ağırlık olacak şeyleri sahiplenmeye çalışmaz. Kardeşim ev sahibi olmak istiyorsun ama olamıyor ve bunun için mi mücadele ediyorsun? Neden cennetteki ebedi evine kavuşmak adına mücadele etmiyorsun? Biz dünya ile oynarken Allah azze ve celle bizi asıl yurdumuz olan cennete çağırmaktadır.
Yeri
geldiğinde
cennet ile ilgili ayetleri sıralıyo-
kalmamak
adına
yedikleri
yaşadığımızı kalbimize kabullendirebiliyor muyuz? Hayır. Çünkü dünyada ne kadar yaşarsan yaşa hep az yaşadığını düşüneceksin. Bu yüzdendir ki yaşlılarımız ölümden en çok korkanlardır. Dünya asla kalbini mutmain etmeyecek sadece ahiret hayatını senden daha da uzaklaştıracak. Ey Müslümanlar! Nerede olursanız olun sizi yoktan yaratan Allah’tan korkun. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri aramızda dolaşırken, Allah’ın kelamı Kur’an-ı Kerim’in ana mesajı “Dünyevileşmeyin!” çağrısı iken biz dünyayı kucaklamak için koşturuyorsak gerçekten bize çok yazık.
ruz. Ancak imtihan edildiğimizde
Şunu yakinen düşünmek gerekir
neden cenneti çok uzaklarda ulaşıl-
ki toprağın altında olanlar topra-
maz bir yer olarak görüyoruz. Oysa
ğın üstündekilerden fazla. Azalan
sahabeler kendi aralarında konu-
gittikçe
şurlar ve sanki arka bahçelerinden
gittikçe fazlalaşıyorsa hakiki mekân
azalıyor
ve
fazlalaşan
Zilhicce 1441
63
toprağın altı mı yoksa üstü müdür?
hakkında
Herkes gibi sırası gelince biz de
özlemeli, cenneti gündem etmeli ve
toprağın altındaki misafirhanemize
nasıl dünyadaki evlerimizin perde-
geçeceğiz. Amellerimize göre misa-
lerinin nasıl olacağını konuşuyor-
fir edilişimizin kalitesi eksilecek ya
sak, daha yakini şekilde cennetteki
da azalacak. Korkacaksak faturala-
nimetlerden
rımızı ve kiralarımızı ödeyemedi-
şeyden daha önemlisi ise Allah’ın
ğimiz için değil bunun için kork-
bizden memnun kalarak canımızı
malıyız. Dünyadaki tüm sıkıntıla-
teslim alma umudumuzu sürekli
rın telafisi mevcuttur. Dünyadaki
yenilemeliyiz.
hayatında, geçmişe dönüp bakan akıllı insan görecektir ki ne sıkıntılar ne dertler ne borçlar vardı. Şimdi hepsi geçmişte kaldı. Şimdiki sıkıntılar
da
geçmişte
kalacak
Allah’ın izni ile. Yeter ki asıl olana yönelelim. Biz şahıs olarak kendimizi düzeltmezsek iyi bir baba veya anne örneği olamayacağız. Böylece çocuklarımız
başkalarını
örnek
alacak hayatında. Belki filmlerdeki oyuncuları,
sahadaki
futbolcuyu
veya karşı komşunun dünyaperest kızını örnek alacak. Böylelikle kaybedenler
kulübü
kazanacak.
Şu an olduğu gibi. Ülkemizde nice gençler birçok harama bulaştıktan sonra intihar ile hayatını sonlandırmaktadır.
Nice
gençlerimizin
gayesi dünyadan haz almak gibi basit bir dava çevresinde şekillenmektedir. Nice korkunç cinayetler işlenmekte ve daha nice kötülükler yeryüzüne dağılmış vaziyette. Bunların sebeplerinden bir pay da görevini yapmayan her Müslümana düşecektir. Çocuklarımızla dünya hakkında değil, cennetteki evimiz
Ağustos 2020
64
konuşmalıyız.
Cenneti
bahsetmeliyiz.
Her
Rabbim! Beni ve mümin kardeşlerimi
dünyada
buluşturduğun
gibi cennette de buluştur. Rabbim! Dünyada nasıl senin rızanı kazanmak adına mücadele ettiysek, rızanı kazanmış bir şekilde sana dönmeyi bana ve kardeşlerime nasip et, âmin.