TERZÄ° AHMET
Necip Fazıl Say 2018
| Terzi Ahmet/ Hayatımı Diktin
© Rürk Rlişesi Corporation
Bölüm 1 “Mevsim sonbahar, sabah, yeni yağmur başlamış, bir terzi dükkanı, bir terzi çırağı, bir marangoz ustası, masada çaylar, televizyonda bir dolandırıcılık haberi, dillerde öfkeli sohbet” Ç: Çırak AT: Ayakkabı Tamircisi TA: Terzi Ahmet M: Marangoz M: Bak şu piçlere! Memlekette cebine girmedikleri bir insan bırakmadılar. Tam Türk çakal bunlar. Ç: Türk çakal ne abi? Ülkelere göre çakallık tarzları değişiyor mu? M: Ne sandın aslanım. Bizimkiler doyumsuz çakallardır. Hep toplumun tabanına oynarlar. Enselenmeleri durumunda hapis yatıp çıkarlar tekrar yaparlar, tekrar enselenirler. Simgeleşirler ama inandırıcılıklarını kaybetmezler. Her seferinde inandırırlar kendilerine. Ç: Ee peki başka ülkelerde nasıl oluyor ki? M: Güney Amerika’da da başa oynarlar mesela. Gözlerini yükseklere dikerler. Sıfırdan kazıya kazıya çıkarlar. Enselenme kaygıları daha azdır. Büyük balık yiyebilirse yer. Ç: Çakallığın bile zirvesi var ya ne garip hayat. Başka abi? M: En güzeli İtalyanlardır. Hiç tabanla uğraşmak yok. Aileden geçer. Çatışması büyük, kavgası büyük, tokatlanan para büyük. Büyük yani devlet adamlarıyla anlaşmalı falan. Ç: (Elindeki pantolonun paçalarıyla uğraşırken meraklı bir şekilde) Allah allah. Başka abi? Başka kimler? Başka nasıl? M: Ne başkası ibne. Yetmedi mi? Koskoca kıta anlattık. Nerden baksan 10 ülke eder. Filmlerden ancak bu kadar öğrendik. Gerisine de araştır bak. Ç: Ne kızıyorsun. Merak ettim. Adam öldürdüm sanki. /
“Terzi Ahmet, dükkanın sahibi, 35 yaşında, evli ama tatsız, her gün karısının baskısından bunalmış bir şekilde evden çıkar, çıkar demek basit kalır hatta kaçar, yine öyle bir gün yine öyle bunalmışlıkla dükkana girer” M: (Terzi Ahmet’in geldiğini görüp) Neyse çıkayım ben de artık. Görüşürüz çırak. Kolay gelsin. TA: Yine ne anlatıp beynini yiyordun lan çocuğun. Kaç kere daha siktir edeceğim seni bu dükkandan? (Marangoz aldırmadan çıkar) Oğlum ben sana kaç kere diyeceğim bu şerefsizi dükkana alma diye? Ç: Kendi geliyor. Ne yapayım? Beni mi dinleyecek sanki? TA: Dinleteceksin oğlum. Bu tür insanların ne dediği, ne bildiği senden uzak dursun. Ç: İyi vakit geçirtiyor ama. TA: (Sinirlenerek) Vakit geçsin diye mi yaşıyorsun? Varsa öyle bir şey söyle seni de almayayım artık dükkana. Bunun için mi baban emanet ediyor lan seni bana? Bir şeyler öğren diye yanımda çalışıyorsun. Bunun hakkını vereceksin. Ç: (Hak verip pişkinliği bırakarak) Haklısın usta. Öyle demek istemedim. TA: (Daha hazır olmayan kıyafetleri görüp) Bak seni işinden de ediyor. Şimdiye bunları hazır edip yarının siparişlerine başlaman lazımdı. Böyle adamlar seni sürekli bir şeylerden alı koymaktan başka şeye yaramazlar. Piç o marangoz dükkanını yıllardır nasıl batmadan yönetiyor. Hayret! Ç: Babasının müşterileriyle devam ediyormuş. Öyle diyor. TA: Oğlum kendin de farkındasın daha ne diye bunla muhabbetini devam ettiriyorsun? Yaşından dolayı laf edemiyorsan ustanın yaşı ne güne duruyor. Benim yaşımı kullan. (Dişlerini sıkarak) Lan her sabah bu şerefsizi konuşmak zorunda kalıyoruz senin yüzünden. Ç: (Sakinleştirme çabasıyla) Sakin ol usta. Söz daha görmeyeceksin dükkanda marangozu.
TA: Getir bakayım yaptığından kıyafetlerden birkaçını. Ne öğrenmişsin görelim. Ç: (Kıyafetleri ustasının önüne bırakıp) Buyur usta. TA: (Uzun uzun inceler) Aferin. İyi gidiyorsun. Gevşemeden devam et böyle. Bir-iki seneye alırsın elimden dükkanı. Ç: Estağfurullah usta ama inşallah. TA: Ben içeri geçiyorum. Biraz daha uyuyacağım. Yine uyutmadı yengen. Ç: Soran olursa ne diyeyim? TA: Ne diyeceksin? Uyuyor de. (İçeri gider) Ç: (Kendi kendine) Ulan millete sinirleniyor gelip bütün sinirini benden çıkarıyor. Allah’ın sevgisiz kuluyum. (Elindeki ütüyü pantolona sert vura vura) Bok vardı da okulu bıraktım. Şimdi eşşek gibi çekerim bunu tabii. / “Terzi Ahmet uyanıp çırağın yanına gelir. Çırak çoktan bugünün işlerini bitirip yarının işlerine başlamıştır. Son konuşmanın üzerinden 5 saat geçmiştir. Her gün böyle geçiyordur. Bıkkın bir adam ancak böyle dinlenir”
TA: (Daha iyi bir ses tonuyla) Aferin lan çırak. Bana bir şey bırakmıyorsun. Böyle yardımcıyı tarih yazmamıştır daha. (Masasına oturur) Ç: Eyvallah usta. Zaten pek bir şey yoktu. Birkaçını da teslim ettim. Çekmecede paralar. Büfeci çırağıyla gazeteni de yolladı. O da çekmecede. Bir de enişten sordu. TA: (Araya girip) Onun ben geçmisiyle ilgili düşündüğüm şeyleri bu gazelerden birine ilan vereceğim yakında. (Gazetenin sayfalarını çevirirken) Düşmedi bir yakamızdan. Yok deseydin. Ç: Uyuyor de dedin ya. TA: Sen de haklısın. (Gazetenin spor sayfasına gelmiştir) Büfeciye söyle de bir daha sadaece spor haberleri olan bir gazete yollasın. Ne siyasete kafamız çalışıyor. Ne de günlük hayatta yaşanan olayları midemiz kaldırıyor.
Ç: Söylerim usta. (İçeri ayakkabı tamircisi girer) AT: Selamun aleyküm beyler. TA&Ç: Aleyküm selam. AT: Nasılsın Ahmet? Nasıl gidiyor ? TA: Eyvallah ağabey. Bir şekilde gidiyor işte. Sende ne var, ne yok? AT: (Ahmet’in karşısındaki sandalyeye oturup) Ne var bilmiyorum da para yok. Ayakkabı tamirciliği enteresan bir yerlere gidiyor. TA: Doğrudur ağabey. Herkesin beli bükük bu günlerde. Çay içer misin? AT: Yok pantolonu alıp gideceğim. TA: (Çırağa seslenip) Getir oğlum pantolonu. Ç: (Pantolonu uzatıp) Buyur ağabey. AT: Eyvallah çırak. Kolay gelsin. Görüşürüz Ahmet. TA: Dur ağabey. Ben de çıkacağım şimdi beraber çıkalım. Çırak sen de çok durma. Bitir işini çık. Sabah aynı saatte açarsın yine. Ç: Tamamdır. Görüşürüz usta. “Çıkarlar dükkandan. Marangozun dükkanının önünden geçerlerken kafasını dükkandan içeri sokup”
TA: Lan marangoz bir daha öğlen dükkana geldiğimde seni görürsem mutfak dolabını başkasına yaptırırım. “Devam ederler”
Bölüm 1/2 “Kısa bir yürüyüşten sonra evinin önüne gelir, merdivenlerden ayakları geri gide gide çıkar, kapısının önüne geldiğinde iyi bir iç çekip kapısının ziline basar” A: Ahmet E: Eşi E: (Kapıyı açıp) Yine kimin yanındaydın bu saate kadar? A: (Bıkkınlıkla) Bir gün de hoşgeldin diyerek açsan şu kapıyı öleceksin. (İçeri girer) E: Lafı değiştirme. Kiminleydin bu saate kadar? A: Saatin nesi var? Saat altı işte. Her gün bu saatte geliyorum ben eve. Yine kafanda neler kurduysan saatin bile farkına varamıyorsun. (Üstünü başını değiştiriyordur) E: Benim bir şey kurduğum yok kafamda. Hisseddiyorum. A: Neyi hissediyordun neyi! Tüm gün dükkandaydım. Çırakla mı aldatıyorum seni(!) E: Çırak da senin şıracın işte. Paravan hep. Yaptığın şeyleri örtüyorsun. A: Ya bırak. Yemişsin sen evde dura dura kafayı. İşe gir diyorum sana girmiyorsun. Gel yanımda çalış diyorum çalışmıyorsun. İzleme diyorum sana şu televizyonu, izliyorsun. Sonra da benim yakama yapışıyorsun. O paranoyak programları izleye izleye yiyorsun kafayı. (Yemek masasına oturur) E: İzliyorum da gözlerim açılıyor işte. Nereden bilecektim yoksa aldattığını. A: Yakında dedektif de takarsın sen peşime. (Sırıtarak) Doğru söyle kız. Beni artık sevmiyorsun da sağlam bir nafaka için mi bu işlerin peşine düştün? E: (Tahtaya vurarak) Allah korusun. İki çocukla bırakıp gitti dedirtir miyim hiç. A: Oh! Kendine laf dedirtmezsin ama bana gelince en adi orospu çocuğu yaparsın beni. ( Yemek masasından kalkıp odasına yönelir)
E: Çocuklara dua et sen. Yoksa sana ne yapacağımı bilirdim ben. Kim o kadın kim gül gibi karın burada dururken! Artık nasıl yoruluyorsan gelir gelmez uyuyorsun. (Arkasından bağırarak) A: (Tüm bunları duyup kendi kendine) Senin dırdırından hepsi yoksa saat altıda uyutacak yorgunluk mu var! (Yatağa bırakır kendini)
Bölüm 2 “Ahmet erkenden uyanıp duşunu alır. Eşinin akşamdan ütülediği kıyafetlerini giyinir. Akşam yemeği yarım bıraktığından karnı açtır. İçinden börekçiye gidip orada vakit öldürmeyi geçirir. Odanın kapısını açarken çıkardığı sesle eşi uyanır.” E: Çocuklara dua et sen. Yoksa sorardım sana bu saatte evden kaçmanın hesabını. A: Vay arkadaş neymiş bu ya! Programladılar mı seni. Eline kağıdı tutuşturup bunları mı ezberlettiler. Sabahın beşinde de mi aynı lakırdı. Bırak on dakika nefes alayım. Şu dırdırın yüzünden kahvaltıyı dışarıda hallediyorum kaç aydır. E: (Ahmet’in dediklerini kulakardı edip) Kim o kadın! A: (Bıkkınlıkla) Vallahi sen değilsin. “evden çıkıp börekçinin yolunu tutar” Bölüm 2/2 “Çırak dükkanı açmış, gelen işlerden birine başlamış durumdadır. Terzi Ahmet’in gelmesin yarım saat var. Çırak işini yaparken yine biriyle sohbet ediyordur ancak bu sefer marangozla değil caddenin çöpçüyledir. Sohbet yine bir televizyon haberi üzerinedir.” Çö: Çöpçü Ç: Çırak A: Ahmet
Çö: Artık haber izleyecek yüzümüz de kalmadı amaaa müstehak bu millete tüm olanlar. Ç: Boşversene sen ağabey yorulmuşsundur iç çayını bak keyfine. Çö: Yorgunluk da kelime değil ki benimkinin yanında. Sabah sabah geceden kalma çekirdek kabuklu on bank önü temizledim. Çete falan bu şerefsizler. Herkes paydos ettiğinde deliler gibi çekirdek
çitlemeye iniyorlar sokağa. Ulan adam dövün cezasını ben yatayım ama çitleyemeyin şu çekirdeği. Ç: Her sabah dükkana gelirken görüyorum ben de. İflah olmaz bunlar kanun bunlara bir ayar çekmeden. Çö: İlla devlet kanunu mu gerek. İnsanlık kanunu ne güne duruyor. Evi barkı da yok galiba bunların. Nerdeyse her gece her gece yetti canımıza. Ç: (Televizyona dikkat kesilip) Bak bak habere bak. Yine birilerini dolandırmışlar. Çö: Her şeyi olacaksın, enayi olmayacaksın bu devirde. Herkes üç kuruşa beş köftenin peşinde. Ç: Üç kuruşa bir köftede kimin karnını doyuracak ki. Çö: Benim yanımda mısın, onların yanında mısın? Ne biçim söz bu? Ç: Senin yanındayım tabii çöpçü ağabey. Çay doldurayım mı? / “Ahmet börekçide karnını doyurmuş bir kaç tane de esnafı gezinip ancak dükkanına giriş yapar.” A: (Yine her şeyden bıkkın) Naber lan çevre sorumlusu? Çö: Eyvallah ağabey. Yüzünden düşen bin parça yine. A: Az kaldı sallayacağım bir yerden kendimi. Artık iki buçuk aydır dır dır dır dır dır. Yetti canıma. En sonunda aldatacağım biriyle boşuna dırdır çekmeyeceğim en azından ya da basıp gideceğim buralardan. (Sandalyesine oturmuştur) Ç: Aman usta sakin ol. Ben ne yaparım sonra? A: Ebenin nikahını yaparsın Mevlüt. Dükkana bakarsın işte. Dükkanı da götürmüyorum ya. Çö: Kalk ustana bir çay koy caz yapıp iyice delirtme adamı sen de. A: Dur istemem bir şey. Gidip uzanacağım biraz arkada. Soran olursa sormasın. (Arka tarafa geçer) Ç: Allah allah ben ne yaptım sanki? Gelip gidiyor bana kızıyor. Konuşsun ya yengeye de. Yemez ki.
Çö: Sen de az salak ol oğlum. Evet usta, tamam usta, nasıl istersen usta deyiver. Belli dolu adamın kafası. Başkalarını kaldıramıyor. 3-4 yıla açarsın kendini dükkanını bakarsın yoluna. Ç: Açarım vallahi. Zaten her işi ben yapıyorum. Bu dükkan da benim sayılır. Çö: Abartma lan sen de. Gidiyorum haydi. Eyvallah çaylar için. Millet hizmet bekler. Ç: Kolay gelsin ağabey. (Çöpçü çıktıktan sonra kendi kendine) Be yıkık adam millet sokakları kirletmese nah yaparsın hizmetini. Sana ihtiyaç mı kalır! Bak bize bugün fabrikasyon her bedene olacak ürünler olsa ustayla birbirimizi kemiririz birbirimizi. Gerçi babam bakar bana. Usta iki çocukla vallahi kendini kemirir. Ne pis adamım ya. Herkes böyle şeyler düşünüyordur kendi kendine aslında. Yoksa düşünmüyor mudur? İnşallah düşünüyorlardır. / “Bunlar yaşanırken Ahmet arkada taraftaki yatağına uzanmış tüm bu olanları sorguluyordur.” A: Allahım nasıl olacak tüm bu olanlar. Nasıl inandıracağım ben bu insana kendimi. Ne onun doğru düzgün hayatı kaldı ne de benim. Bugün yarın infilak edeceğiz birimiz. Katlanamıyorum. Yapmış olsam tutup elinden eve getirip aha bu diyeceğim kadın. Aradığın kadın bu diyeceğim ama elimde kendimi ele verecek hiçbir kanıt yok. Ayrılmayı da göze alamıyor. Çocuklar varmış. Hani ne bir gün arıyorlar ne de soruyorlar. Öz babanızım lan ben sizin. Para babanız değilim. Para yolla baba, para yolla baba, para yolla baba. Yollarım tabii. Çırak çalışır ben yollarım. Bunda kötü bir taraf yok ama insan manen de okşanmak istiyor. Bilsem böyle olacak yorulmazdım bile bunları yapmak için. Bağlardım iki kişiye bursu en azından ihtiyacı olanın işi görülürdü. Analarının tarafındadır şimdi bunlar. Ulan bir doğru yatırım yapamadık şu dünya da be. Önce terzilik sonra iki çocuk. Şimdi bırakıp gitmeye kalksam zaten burası büyüdüğüm mahalle, burası babamdan kalan apartman, burası insan olduğum terzi, bunların hepsi benim lan benim. Onların beni bırakıp gitmesi
lazım. Allahım ben ne yaptım. Kim ulan bu eşimi aldattığım kadın! (Ahmet tüm bunları düşünürken uyuyakalır) / “Beş saat sonra çırak arkada bulunan bölüme gelir. Saatin geç olduğunu düşünerek ustasını sesler.” Ç: (Dürterek) Usta uyan. Paydosa bir saat kaldı. A: (Gözlerini hafif aralayarak) Deme ya. O kadar uyudum mu? Uykudan başka kaçacak yerim de kalmadı gerçi. Hadi sen işine bak. Toparla etrafı çık. (Yatağından kalkarak) Ben de az dolanıp eve giderim. Ç: Tamam usta görüşürüz. “Ahmet çıkar dükkandan, kahvehaneden aceleyle bir türk kahvesi söyler, art arda da dört tane sigara, sonra da evinin yoluna düşer” Bölüm 2/3 “Rutin bıkkınlıkla yine kapısındadır. Zili çalar” A: Ahmet E: Eşi A: Hoşbuldum(!) E: Geç içeri geç. Hem suçlusun hem güçlüsün. A: Güç mü bıraktın insanda. (Üstünü değiştiriyordur) E: Yaptıklarının cezasını çekiyorsun. (Masaya yemeği doldurduğu tabağı koyuyordur.) A: Keşke yapmış olsam da bu kadar berbat bir şeyi bile gururla sergileyebilsem sana. E: Hep o esnaf arkadaşların yüzünden bu hallere geldin sen. A: Yapmıyorum diyorum yapmıyorum. Hiç mi inancın yok bana. E: Hep o marangozun eşini aldatmasına özendin. Biliyorum ben. Her şey o marangozun kendine ikinci kadını bulup ikinci evi açmasıyla başladı zaten. Kaç yıllık karısı biliyor da bilmezlikten
geliyor kaç zamandır. Vah vah. Ben bu hallere düşecek kadın mıydım! A: Marangozun allah belasını versin. Onunla konuşmuşluğum mu var sanki. Ne hallere düşmüşsün sanki. Ne hallere düşürmüşüm ben seni. Vallahi bir şey yapmıyorum. Sinir stresten sayende uyumaktan başka bir şey yapamıyorum. (Sandalyesine oturup yemeğini yemeye başlar) E: Kesin öyledir. Ben seni aldatıyorumdur kesin. A: Bu nereden çıktı şimdi. Ben öyle bir şey mi ima ettim? Konuyu nerelere çekiyorsun. Yeter artık akşam yemeğini de bundan sonra dışarıda yiyip geleceğim. E: Yapmıyor mu beni aldattığın kadın sana yemek? Yapmaz tabii. Salak karın var nasılsa diyordur. Yolluyordur. A: Sen var ya insanı deli edersin deli. Kendini de edersin beni de edersin. Çocukları da edersin. 10 dakika huzur ya 10 dakika sadece 10 dakika. Bırak artık milletin peşini. Çocuklar yazın geliyorlar 3 ay lanet ede ede kalıyorlar evde. Güle oynaya okudukları şehirlere dönüyorlar sonra. Bıktılar onlar da. E: Sen zaten çocuklara dua et. A: Başka bir lafın yok senin de. Ezberlemişsin 5 tane cümle başka ne bir kanıtın var ne de içi dolu bir sebebin var. Ancak başımızı yiyorsun. Yapmıyorum diyorum yapmıyorum. E: Hep marangoz yüzünden biliyorum ben. Benim canıma yetmedi mi sanki. Resmen ev işleri ve yemek için varım hayatında sadece. A: Ben sana demiyor muyum gir bir işe çalış diye? Sen şu konularla başımızı yemeden önce hiç mi dışarı çıkartmıyordum? Mahvettin hayatımızı mahvettin. Ayıp sana gerçekten. (Sandalyesinden kalkıp odasına yönelir) E: Kim o kadın kim! (Arkasından bağırarak) A: (Yatağına oturur halde kendi kendine) Bilsem zaten senden saklayacak durumda değilim. Aynı şeyleri tekrarlayıp duruyoruz. Daha dün geçirmiştim bunu içimden. Bugün de geçiriyorum işte. Eminim ki yarın da geçireceğim. Aynı şeyler hep. (Yatağına uzanır)
Bölüm 3 “aynı sabah, aynı gün, aynı çırak, aynı eş, aynı muhabbetler”
Bölüm 4 “geçen günden bir farkı yok hiçbir şeyin, çok sıkıcı her şey”
Bölüm 5 “aynı tas, aynı hamam” (diyaloglarla sıkmak istemiyorum)
Bölüm 6 “marangoz kalp krizi geçirmiş” (sonunda aksiyon)
Bölüm 7 “zincire vurulmuş aslan gibiyim”
Bölüm 8 “böyle hayatı dikeyim, bugün de aynıydı”
Bölüm 9 “aynı tas, aynı Kenan” (bugün de değişen bir şey yoktu)
Bölüm 10 “Tartışmaların ortaya çıkmasının 3 ay sonrası, birbirinin aynısı tartışmaların sürekli olduğu tam 3 ay, paranoyaklıktan doğan güvensizlik ve toplumsal dayatmalar yüzünden sona eremeyen evlilik, tüm bunların sonu: Türk klişesi ölüm ama kim ölür ve de nasıl şekilde ölür? Tabii ki o da klişe” E: Eşi E: (Kendi kendine mutfaktaki sandalyesinde konuşur haldedir) Bugün işe beni son kez gördüğünü bilmeden gitti. Bir intihar mektubu bile yazamıyorum. Allahtan oğlandan ses kaydı etmeyi öğrendim. (Kapıları kontrol etmeye kalkıp) Şunları iyice kapayayım. Sorun olmasın sonra. Affet Ahmet bu ay doğalgaz faturan biraz kabarık gelecek. Aldattığın kadına yaptığın harcamalardan kısacaksın biraz. (Sandalyesine tekrar oturur. Telefonu eline alıp ses kaydı bölümüne girerek kaydını yapar. Koyar telefonunu masaya) Bedelini bir şekilde ödeyecektin Terzi. Beni bu hallere koymayacaktın. (Gazı sonuna kadar açtıktan sonra mutfak tezgahına yaslanacak şekilde yere oturup ölümü bekler. Çünkü televizyonda böyle görmüştür.)
................İNTİHAR SES KAYDI............. “Keşke seni dinleyip okuma yazmayı öğrenseydim. İntihar etmenin mektupsuz hiç tadı yok. Televizyonda öyle oluyordu.”
“ t e r z i l e r g e l d i l e r, a t e ş v e k a n g e t i r m e d i l e r hüzünleri kan ve ateşti ama ”