Ayfer Yavi 1959’da İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nü bitirdi. Enez ve Perge kazılarına katıldı. Aile mesleği reklamcılığı seçti. 25 yıl medya, müşteri ilişkileri, piar, organizasyon bölümlerinde üst düzey yöneticilik, iki yıl CHP İstanbul Bilim Yönetim Kültür Platformu başkan yardımcılığı yaptı. Gastronomi Festivali bölüm koordinatörlüğü, Gastronomi Fuarı Jüri üyeliği yaptı. Açık Radyo’da yayınlanmış Yağmur Böreği adlı yemek programının yapımcılığını üstlendi. Uluslararası Slow Food Hareketi, İstanbul Yağmur Böreği Birliği kurucusu (2007) ve ÇEKÜL vakfı gönüllüsüdür. Antik Yunan’dan bugüne mutfak kültürü, yerli-yabancı semt pazarları, somut olmayan kültürel miras (mutfak ve sözlü tarih) konularında çalışmaktadır. Konusuyla ilgili panellere katıldı, konferans ve seminerler verdi. Metrogastro, Food&Travel, Lezzet, Sofra, NG, Hürriyet Seyahat, ve Radikal’de yemek ve kültürü, pazarlar, ekolojik yaşam, kitap tanıtım ve gezi yazıları yayımlandı.
Raife Polat 1969’da İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Radyo Televizyon Bölümü’nden mezun oldu. Serbest olarak gazetecilik, halkla ilişkiler, kültür sanat organizasyonları, radyo programcılığı ve editörlük yaptı, halen de yapıyor. Slow Food Yağmur Böreği birliği eş başkanıdır. Sivil toplum çalışmaları ve çocuklara yönelik projelerde yer alıyor. İlk çocuk romanı Devin Şarkısı Günışığı Kitaplığı’ndan yayımlandı.
Oğlak Yayıncılık ve Reklamcılık Ltd. Şti. Zambak Sokak 21, Oğlak Binası, 34435 Beyoğlu/İstanbul Tel: (0-212) 251 71 08-09, Faks: (0-212) 293 65 50 e-posta: info@oglak.com - www.twitter.com/oglakkitap www.facebook.com/oglakyayinlari - www.instagram.com/oglakkitap
Anılarla sarmalanan bir lezzet yolculuğu Üzerinde oturduğumuz topraklardan binlerce yıl, onlarca medeniyet gelip geçmiş. Bu halkların kültürleri, yapıları, dinleri yerine gelen diğer halklara miras kalmış. Kimi yok edilmiş, kimi yeniden yapılanmış kimi de dilden dile, elden ele geçmiş, bugüne taşınmış. Zamanın bir yerinde göçle gitmiş gelmiş anılar; hem tanıdık, hem yıkık hem de hiç unutulamayan, ama aynı zamanda saklanan, bizlere aktarılmaktan utanç duyulan, ezik yıllardır onlar için. İçlerine bir vatan saklayıp yanlarına anılarını aldılar. Binlercesi sessizce veda ettiler. Ve bir gün sorgulayan, araştıran üçüncü kuşakla küllerinden yeniden doğmaya başladılar.
Göç teorisyenlerinin büyük bir kısmı 21. yüzyılı göç çağı olarak nitelendirir. Üzerinde durulması gereken noktalardan biri de göç eden topluluğun geldikleri coğrafi mekânın sakinleriyle olan iletişimleri, birbirlerini tanıma, sosyal rollerin etkileşimi, belleklerin canlı tutulması, örf ve âdetlerin, folklorik değerlerin sürdürülmesidir. Mutfak ortak etkileşim alanlarının en önemlisi, toplumların birbirlerine dokunabildikleri en yoğun deneyim alanıdır. Göçlerle gelen mutfak kültürü varlığını yüzyıllardır bu topraklarda sürdüren halkların deneyimleriyle yoğrulup ülkemizin mutfağında zengin içerikli bilgi mozaiği oluşmasına neden olmuştur.
Gelen halklar hem yerleştiği coğrafyanın ona verdiği ürünleri kullanmış hem de kendi mutfağını, pişirme tekniklerini, deneyimlerini o yöreye adapte etmesini bilmiştir. Bu demografik oluşum, Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kültürel yapısında ortaya çıkan boşluğun doldurulmasında etkili oldu. Dört bir yönden gelenler tarım tekniklerinden, yaşam biçimlerden sofra kültürlerine kadar bütün dinamiklerini, folklorik unsurlarını Türkiye’ye taşımış oldu. Yerel halkla karşılıklı etkileşim sonucunda yoğun bir kültürel değişim yaşandı.
Hepimizin bir yanı, bir kolu bu topraklara göçmüş ya da yüzlerce yıldır buralarda kök salmış ailelerden geliyor. Anadolu anadır; kucak açmış gelenlere, geçenlere. Yolculuk hiç bitmemiş, toprak ana beslemiş, büyütmüş, yolculamış Anadolu’da bereketiyle geleni gideni. Kiminin adı Hititli olmuş, kiminin Urartulu, kiminin Pontuslu, kiminin Bizanslı, kiminin Selçuklu, Osmanlı, Ermeni, Rum… Ne önemi var sınırların, açsak onları yine kucaklamayacak mı bu topraklar bütün insanları, kardeşçe?
Sihirli sözcükler: Merak, keşif, öğrenme Bu sofralarda yenen yemeklerin tatları damaklarda, sohbetlerin izleri belleklerde yer etti. Tatlar, mutfaklar, sofralar farklı gibi görünse de ortaktı, birleştiriciydi, kaçınılmazdı. Yaşamın olmazsa olmazı yemek hepimizi aynı sofrada bir araya getirebiliyordu. Büyüleyiciydi.
Keşif sihirli bir sözcük. Merak bir kez içinizde filizlendi mi peşine düşmekten başka şansınız yok. Söz konusu yemek olunca sınırlar -hele de bu kadar birbirine yakınsaortadan kalkıyor aslında. Ama yerellik, kültürel farklılıklar/aynılıklar önemli. Her ülkenin kendine ait bir tarihi ve gastronomi kültürü var. Coğrafi konumlar bu nedenle var tariflerde.
Evet bir nokta koyduk, ama buzdağının görünen kısmı aslında buraya yansıyan, tahmin edebilirsiniz. Tariflerin bazısı -sizlerin de fark edeceği gibi- aşina olduğumuz, sofralarımızdan eksik etmediklerimiz. Bize ait, hâlâ da öyle. Öte yandan gündelik yaşamımızda bazen çok önemsediğimiz küçük detaylar aslında coğrafi konumlar. Bu kitabın en büyük keşfi de bu zaten; farklı coğrafyalara, kültürlere karşın ne kadar “kardeş” olduğumuz...