AK PARTİLİ MİLLETVEKİLİNDEN ERDOĞAN’A
‘İÇ SAVAŞ MI İSTİYORSUNUZ’ ■ Polisimiz orantısız güç kullanıyor. Psikolojik eğitim görmesi gerekir. ■ Sayın Başbakan olaylar ve eleştiriler karşısında sinirleniyor.
■ Başbakan yüzde 50’yi evde tutuyorum diyor. İnsanlar birbirlerini mi öldürsün? ■ Kimse kimseye karışamaz. AK Parti milletvekiliyim ben de içiyorum. » 9’DA
10 Haziran 2013 Pazartesi YIL 1 • SAYI 4 HAFTALIK ÜCRETSİZ
A M E R İ K A’ D A K İ
ABD’DE GUNDEM TAKSiM Gezi Parkı’nda başlayıp dünyaya yayılan protesto gösterileri Beyaz Saray’ın ivedelikli gündemine oturdu. Washington, Erdoğan yönetimine uyarı üzerine uyarı gönderiyor
■ Gezi Parkı protestoları devam ederken Başbakan Erdoğan, sert tutum ve söylemlerini sürdürdü. Bunun üzerine ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, bir kez daha ve çok net bir dille Erdoğan hükümetine ‘Ilımlı olun’ uyarısında bulundu. Senatörlerden de Erdoğan’a uyarı geldi.
■ Almanya Başbakanı Markel, AB Parlamentosu ve hemen hemen tüm yabancı basın Erdoğan hükümetini gösteri ve yürüyüşler, ifade özgürlüğünün en temel insan haklarından biridir” vurgusu yaparak uyardı. Amerika’da yaşayan Türkler de Gezi Parkı’na destek amacıyla protesto gösterileri düzenledi.
İSTANBUL TAKSİM GEZİ PARKTA YAŞANANLAR VE ABD’DEN HABERLER
» SAYFA 8, 9, 10 VE 16’DA
İlan kavgası
HEPSİ VE DAHA FAZLASI POSTA212 LIFE’DA
‹LHAN TANIR ■ 9’DA
» 9’DA
Fethullah Gülen: “Küçümsemeyin”
■ Türk Amerikan Konseyi’nin (ATC) bu yıl 32’ncisi düzenlendi. Panele katılan Brookings Enstitüsü Türkiye Projesi Direktörü Kemal Kirişçi, Arap Baharı ile Türkiye’deki gösterilerin büyük farklılıklar taşıdığına dikkat çekti. » 11’DE
■ Türk işadamı Adem Arıcı, ABD’de iştettiği 6 ayrı süpermarket zincirinden 56 milyon dolar vergi kaçırdığı gerekçesiyle 54 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Arıcı’nın birlikte yargılandığı 8 ortağı ise ceza almadı. Adem Arıcı, 17 Eylül 2011’de tutuklanmıştı. Arıcı, görülen davada hakkında açılan 15 ayrı suçu kabul et-
Postmodern kuşak demokrasi devrimini nasıl yaptı?
AHMET BU⁄DAYCI ■ 11’DE
www.posta212.com
Bakanlar Kurulu’ndan tatlı-sert kararlar...
■ Gazeteci Yazar Aydoğan Vatandaş, Gülen Cemaati’nin Taksim Gezi Olayları ile ilgili tutumunu Radyo Türküm’de yayınlanan ‘Amerikan Salatası’ programında anlattı. Vatandaş, “Gülen’in Taksim Gezi olaylarının küçümsenmemesi gerektiğinin altını çiziyor” dedi. » 12’DE
ABD’de Türk süpermarket kralına şok hapis cezası
■ Sunay Akın Yazdı “Kızılderililer Atlantisli mi” ■ 84 Yaşında tam 590,5 milyon dolar kazandı. ■ Yemek Büyücüsü New York’ta ■ Ebru Özdemir üçüncü havalimanını anlattı ■ Ceylan Pirinçioğlu “Bizi Kıskanıyorlar” ■ İternet sahtekarlarına dikkat
Washington’da bir çuval incir...
GAZETESİ
Arap baharı değil
■ Amerika’nın en saygın gazetelerinden New York Times’da Gezi Parkı’na destek için tam sayfa ilan yayımlandı. Bir günde internet üstünden 100 bin dolar bağış toplayarak ilanı veren ve ABD’de yaşayan Murat Aktihanoğlu, “Hiçbir siyasi partiye bağlı değilim” dedi. » 15’DE
Körler için özel restoran
TÜRKLERİN
mişti. Arıcı, 7 yıla yakın hapis yatacak. Arıcı, 18 aydır tutuklu bulunuyordu. Arıcı vergi kaçırma suçunun yanı sıra Küba ile ticaret yaptığı için ‘Düşman ile Ticaret’ yasasını ihlal suçundan da yargılanıyordu. Sosyalist Küba’ya yıllardır amborgo uygulayan ABD yasalarına göre, Küba ile ticaret yapmak büyük suç. » 3’TE
ABD ile ticaretimiz İKİYE KATLANDI ■ 32’nci Türk Amerikan Konseyi Konferansı için Washington’a gelen Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı İlker Aycı, 2009’dan bu yana ABD ile olan ticaretimizin ikiye katlandığını söyledi. » 6’DA
Görüş...
Obama yönetimi ne mesaj veriyor, ne bekliyor?
Dünya bu imajı çok sevdi!
SELÇUK ACAR ■ 12’DE
HALDUN ARMA⁄AN ■ 11’DE
MEHVEŞ KOÇAK ■ 2’DE
Yeni göçmenlik yasası neler sağlayacak ■ Yeni göçmenlik yasa tasarısına göre kaçak göçmenler, kayıt yaptırdıktan ve özgeçmiş soruşturmasından geçtikten sonra, ceza ve birikmiş vergi borçlarını ödeyerek yasal statü elde edebilecek. Bu yasadan suçlular yararlanamayacak. » 13’TE
2
Toplum Yaşam
10 Haziran 2013 Pazartesi
DETROİT’DE ÇOCUKLAR BULUŞTU
Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com
Dünya, bu imajı çok sevdi!
H
AYATINI kaybedenler, yaralananlar, aksiyon filmlerini aratmayan, kovalamaca, şiddet, kan, duman.... derken....Gezi Parkı eylemleri ile korktuk, gerildik, ağladık, coştuk. Duyguların en uç noktalarını bir arada yaşadık. Meğer ne çok memleket sevdalımız varmış diye şaşırdık... Ülke içi hesaplaşmalarımız bir yana, tam turizm sezonunun geldiği şu günlerde “Eyvah Rezil olduk tüm dünyaya” diye ağıt yaptık. Olaylar başladığında Antalya’dan bir esnaf ağlayarak mikrofalanlara şunu söyledi..”Ocağıma incir ağacı diktiler,,,,,bitirdiniz beni !” Tüm bunları dehşet içinde yabancı yayınlardan izlerken bir farkketim ki, burası gerçekten benim ülkem mi ? Gitarlarla, şarkıların söylendiği kalabilik bir grupta, yüzleri birbirbirinden güzel, pırıl peril gençler kol kola vermişler, CNN International’ın sorularını yanıtlıyorlar. Hepsinin İngilizcesi olağanüstü. Konuşmalarında ne şiddeti içeren sözler ne de ağır ithamlar var. Kelime hazineleri o kadar geniş ki CNN’nin İngiliz muhabiri sordukça soruyor. Çadırda kitap okuyan gençlerden biri diyor ki “Biz demokrasiye inanıyoruz, bizim sesimizi duymalarını istiyoruz. Sorun bir ağacın keslimesi değil, hükümet yetkilileri tarafından yılardır muhattap alınmamamız” Bu çocuk Türk mü ? Donup kalıyorum daha 19 yaşında bile değil, hepimizden fazla ifade ediyor kendini, üstelik yabancı bir dille. Sonra BBC ekranına başörtülü yaşlı bir kadın çıkıyor .. Soru soruyor muhabir, yaşlı teyze İngilizce cevap veremiyor ama pembe yanaklarıyla gülerek “welcome welcome” sonra tencereye var gücüyle vuruyor. Kim bu kadın? Green Peace’in gizli örgüt üyesi mi ? inanamıyorum bu yaşlı teyzenin Türk olabileceğine ! New York Times’ta bir fotoğraf karesi var. Taksim’in ortasında, camları kırılmış, sprey boyalarla yazılı bir belediye otobüsü. İçinde iki genç birbirine sarılmış öpüşüyor. Altındaki yazıda”Türkiye demokrasi sınavını veriyor, gençler ne yapacağını biliyor” diyor. Gezi Parkı’nın simgesi olan kırmızı elbiseli kadın, hemen hemen yabancı bütün yayın organlarına konu oldu. Kırmızılı kadın polislerin önünden geçerken bir polis kadının yüzüne biber gazı sıkıyor. Kadın, hafif gözlerini kısmış, bir kuğu gibi duruşunu bozmamış, süzülerek o şiddetin arasından çıkıyor. “Savaş ve Barış” ancak böyle bir karede bu kadar güzel anlatılabilirdi. Taksimin tam orta yerinde namaz kılanlar, gezi parkının ortasında yoga yapanlar, kütüphane inşa edenler, THY çalışanlarının sessiz eylemi, çay demleyenler, börek pasta dağıtanlar,,, Ne oluyoruz festival mi var ? Yoksa eylem mi ? Biz Türk insanı böylemiydik dış basında ? Böyle mi tanıyor du bizi dünya ? Hayır değil ! Türkiye’yi bağnaz, eğitimsiz, dünya değerlerinden ve gelişmelerinden uzak, kadın haklarının olmadığı, barbar Türkler olarak biliyordu bir çoğu. Ama Gezi Parkı eylemlerinden yansıyan kareler, bu imajı bir anda yerle bir etti.... Dünya, şiddetin ortasından güneş gibi parlayan bu gençleri çok sevdi... Dumanların arasından çıkan Türk bayrağını selamladı... Şarkılar söyleyen eylemcileri dinledi...Tencere, tava çalanlara tempo tuttu. Dünya, demokrasi sınavı veren Türkiye’nin bu yeni imajını çok ama çok sevdi.
FATİH HAJJ’DAN HAC KAMPANYASI (NEW YORK – POSTA 212) Amerika Müslümanlar Birliği’ne bağlı Fatih Hajj Organizasyonu, bir Hac organizasyonu gerçekleştiriyor. New York ve New Jersey Havaalanları Liman İşletmesi (Porth Authority) İmamı Ahmet Yücetürk’ün başkanlığındaki organizasyon, Hacca gitmek isteyenlere üç farklı paket sunuyor.
» ÜÇ FARKLI PAKET
Ana Paket, Hacca ilk defa gidecek olan kişiler için öneriliyor. İkinci paket olan Deluxe Paket, Ana Paket’ten farklı olarak paketi satın alan kişiye Hac bittikten sonraki 4 gün, Kabe’nin karşısındaki 5 yıldızlı Swiss Otel’de konaklama imkanı sunuyor. Üçüncü paket olan Ekonomik Paket ise, daha önce Hacca gitmiş olanlar veya Hac vazifesini kendi başına yapabileceğine güvenenler için uygun görülüyor.”
» İNDİRİM İÇİN ERKEN KAYIT
“Normalde turist vizesiyle Hac vizesi alınamıyor fakat biz turist vizesi dahil olmak üzere ABD’den veya Türkiye’den katılmak isteyenlerin hac vizesi almalarını sağlıyoruz” diyen Fatih Hajj Başkanı Ahmet Yücetürk, hacı adaylarının THY ile uçacağını ekliyor. Yücetürk, erken kayıt yaptıranların 200 dolarlık indirimden faydalanacağını, uçak bileti fiyatında yaşanacak her hangi bir düşüşün hacı adayının ödediği miktara da yansıyacağını vurguluyor.”
“We Are The World”
Michigan Eyaletinin Detroit Şehri’nde Michigan Türk Amerikan Derneği (TASM) tarafından düzenlelen “3. Uluslararası Çocuk Festivali” programı renkli görüntülere sahne oldu Sunuculuğunu Detroit CBS televizyonu yapımcısı Carol Cain’in yaptığı festivale çok sayıda ülke ve etnik grup katıldı. 21 ülkeden 359 çocuk katıldığı programda öğrenciler müzik, dans ve şarkı kategorilerinde hünerlerini sergiledi. Ülke tanıtım standları ziyaretçilerin beğenilerini sunuldu. Bu yılki festivale ABD, USA Hip Hop Urban, Türkiye, İskoçya, Romanya, Bulgaristan, Çin, Güney Kore, Almanya,Bosna, Arnavutluk, Hindistan, Batı Afrika, Senegal, Mali, Gine, Bangladeş,Macaristan, Makedonya, Rusya, Polonya, Meksika, Japonya ve Kırgısıztan ülkeleri katıldı. Program Michigan Türk Amerikan Derneği kadın kolları tarafından hazırlanan kermesle başladı. Amerikalı’lar Türk Mutfağının birbirinden lezzetli yemekleriyle tanışma fırsatı yakaladı. Kermeste bu sene ilk defa yapılan geleneksel Os-
manlı macunu çocuklardan büyük ilgi gördü. Festivale katılan ülkeler açtıkları stantlarda kendi kültürlerini tanıtma fırsatını yakaladı. Romanya el sanatları, Japon origami sanatı, Çin ve Türk kaligrafi sanatının yanı sıra diğer ülkeler de kültürlerine ait zenginlileri katılımcılarla paylaştılar. Özellikle hat sanatçısı Mehmet Açar’ın bulunduğu stand önünde uzun kuyruklar oluştu.
» YOĞUN İLGİ
Hersene farklı temaların sunulduğu programın bu yıl yarışma havasında geçmesi festivale ayrı bir heycan kattı. Asya ülkelerinin kendine has danslarıyla, Batı Afrika ülkelerinin hareketli geleneksel dansları, Hindistan’ın Bharatnatyam’ı ile Japoya ve Rusya’nın müzikal performansları göz doldurdu.Sahne performansları izleyicilerden oldukça
yoğun ilgi gördü. Yoğun rekabetin olduğu yarışmada jüri üyeleri birincileri seçmekte oldukça zorlandılar. Dans kategorisinde herkesi kendilerine hayranbırakan Hindistan birinci, Bosna Hersek folklor dansı ikinci ve Amerikan Urban Hip-hop ise üçüncü oldu. Yarışmaya katılan ve küçük yaşlarına rağmen sempatiklikleriyle profesyonel dansçıları aratmayan çocuklara katılım sertifikası verildi. Festivale Michigan Eyalet Milletvekilleri’nden Jon Switalski, Hamtramck Belediye Başkanı Karen Majewski, Novi Şehri yöneticisi Clay Pearson,Detroit Japonya Başkonsolos yardımcısı Ryoji Noda, Detroit Romanya Konsolosu yardımcısı Gabriela Ban,Eastpointe Belediye Başkanı Suzanne Pixley, Aile Mahkemesi Hakimi Sheila Ann Gibson, Detroit Mercy Üniversitesi Rekoru Antoine Garibaldi, Roches-
ter Collage Provost’u John Barton, Detroit Opera House yöneticilerinden Karen V.DiChiera, Wayne State Üniversitesi Uluslararası Programlar bölümü yöneticisi Jaclyn Assarıan gibi toplumun önde gelen isimleri de katıldı.
» ÜLKE SAYISI 30’A ÇIKACAK
Fesivale katılan Michigan Eyalet Milletvekili Jon Switalski, “Uluslararası Çocuk Festivali’ nde yeralmaktan, dünyamızın bir çok bölgesinden çocukların, çok geniş ve farklı kültürlerin bir araya getirilerek kültürler arası öğrenimin desteklenmesinden büyük bir zevk ve onur duydum. Michigan Türk Amerikan Derneği’ne böyle bir festival düzenledikleri için teşekkür etmek istiyorum.” dedi. Eastpoint Şehri Belediye Başka-
nı Suzanne Pixleyişe, “Bugün burada bulunmaktan çok mutluyum. Türkiye’de yaşadığımız zamanlarda kızım halk danslarına katılıyordu. Bundan dolayı çocukların dans etmelerinden duydukları sevinç ve neşeyi çok iyi biliyorum.” dedi. Michigan Türk Amerikan Derneği Başkanı Tolga Çelik, 2014 yılı’nda hedeflerinin festivale katılacak olan ülke sayısını 30’a çıkartmak olduğunu ifade etti. Çelik, bu tür organisazyonların değişik kültürleri biraraya getirirek dünya barışına büyük katkı sağladığını vurguladı. Festival, yarışmaya katılan bütün çocukların hep bir ağızdan “Biz dünyayız” (We are the World) adlı şarkıyı söylemesi ile son buldu. Kaynak Zaman Amerika
Güncel Toplum
10 Haziran 2013 Pazartesi
3
Doğan Uluç doganuluc@aol.com
Copacabana plajında Pepsi Cola ile duş
G
ABD’de vergi kaçırdı 54 yıl hapis cezası aldı ABD’de faaliyet gösteren Zeytuna ve The Amish Marketler zincirinin sahiplerinden Adem Arıcı ve 8 ortağı 56 milyon dolar vergi kaçırdıkları gerekçesiyle yargılanıyordu. Geçen hafta yapılan son duruşmada Arıcı, 54 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ortakları ise ceza almadı (NEW YORK-POSTA212) Davanın savcısı, Zeytuna ve The Amish Market zincirinin sahiplerinden olan Adem Arıcı’nın 70 ile 89 ay arasında cezaevinde kalacağını söyledi. Arıcı, görülen davada hakkında açılan 15 ayrı suçu kabul etmişti. Arıcı geçen yıl 17 Eylül’de kefalet olmaksızın tutuklanmıştı. Arıcı Amerikan ceza infaz yasalarına göre 7 yıl hapiste kalacak. Adem Arıcı ile ile birlikte aynı davada altı kişi daha yargılanıyordu. Arıcı ve ortakları, 2004-2009 yılları arasında süpermarketlerden elde ettikleri nakit paraları vergiden kaçırmak, çalışanlarına elden ücret ödemek ve vergi beyannamelerinde sahtecilik gibi suçlardan yargılanıyordu. Davada Amerikan hükümetini temsil eden Avukat Preet Bharara, “Adem Arıcı ve suç ortakları meşru ve çok başarılı bir iş hayatına sahipti. Ancak bu gerçekte seri ve apaçık vergi hilesinden başka bir şey değildi’’ diye konuştu. Arıcı, kefalet olmaksızın Manhattan’daki
Metropolitan Correctional Central’de tutuklu bulunuyordu.
» OBAMA, GÜL VE ERDOĞAN’A MEKTUP
Aralık 2011 tarihinde Küba’ya yaptığı gezi sonrası gözaltına alınan Adem Arıcı’ya karşı açılan dava vergi kaçırma iddiasının yanı sıra ‘’Düşman ile Ticaret’’ yasasını ihlal suçunu da kapsıyordu. Arıcı, Küba’ya iş amaçlı gitmediğini, yardım amaçlı gittiğinde ısrar etmiş, suçsuzluğunu dile getirmişti. Arıcı, Ankara’da kurban parası toplandığını ve Küba’da kurban kesmesi için kendisine gönderildiğini söyleyerek, Havana’da 630 adet kurban kestiğini iddia etmişti. Ayrıca, Arıcı “turkavenue.com” haber sitesi editörü Cemil Özyurt ile cezaevinde görüşerek, Küba’da herhangi bir yatırımı olmadığını savunmuştu. Birlikte Küba’da olduğu avukatın 1 milyon dolar kefaretle serbest bırakıldığını söyleyen Adem Arıcı, kendisini kefaletle serbest bırakıl-
mamasının büyük bir haksızlık olduğunu vurgulamıştı. 49 yaşındaki iş adamı Adem Arıcı, haksız yere cezanlandırılığını düşünerek, geçtiğimiz eylül ayında Amerikan Başkanı Barack Obama’ya yazdığı mektupta adil yargılanmayı talep etmişti. Suçsuz olduğunu ve adil bir yargılama ile her şeyin kısa sürede ortaya çıkacağını belirten Arıcı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a da birer mektup yazarak, tek isteğinin adil yargılama olduğunu vurgulamıştı.
» EN FAZLA TÜRK ÇALIŞTIRAN İŞ ADAMI
AMİSH ve Zeytuna marketlerinin kurucusu olan ve New York’ta açtığı 15’in üzerinde iş yeriyle bölgenin en güçlü market zincirlerinden birinin patronluğunu yürüten Adem Arıcı, yanında 350 Türk vatandaşı çalıştırdığı için, ABD’de en fazla Türk çalıştıran işadamı ünvanını almıştı.
ENÇ kadının silueti üzerime bulut gibi çöküverdi. Gözlerimi açtığımda Brezilya’nın güzelliğiyle ünlü zenci-beyaz kırması ırktan genç bir mulatto yanı başımdaki yere plaj havlusunu seriyordu. Yerleşmesini bitirince pazar çantasına eğilip bir şişe çıkardı. Litre boyu şişe, dizaynına aşina olduğum bir kola meşrubatının markasını taşıyordu. Bir kaç kez çalkalayıp üzerine dökmeye başladı. Omuzdan aşağılara, ayak bileklerine indi. Tekrar yukarı çıkıp bikini üstünü kaldırdı, göğüslerini de yıkadı. Gösteriyi hayretle izliyordum. Bir turist grubu merakla şovun sonunu beklerken Copacabana plajının müdavimi maun tenli gençler kayıtsız kaldılar. Mulattoyla gözgöze geldiğimizde bir an durakladı. Elindeki şişeyi bana uzatıp akıcı olmayan ingilizcesiyle bir kaç laf etti. ‘’Nedir bu şişe içindeki?’’sorumu ‘’Cola, Pepsi Cola..’’diye yanıtladı. Havlumu yanına çekip konuşmaya takıldık. Rozita adlı dilber vücudunu kola ile yıkayarak en güzel ten rengine ulaştığını söyledikten sonra gösterisinin ‘arkadaş (!) bulmaya da yardım ettiğini söyledi. Arkadaştan kastettiği Rio de Janerio’ya iş veya gezi nedeniyle gelen turistler. Üstelik ingilizce ve Almanca öğrenmesine de yardım ediyormuş. Ama arkadaşlık kurması için erkeğin cüzdanının kalın olması da gerekiyor. Tanıştıkları arasında Türkler var mı? Olsa bile söylemezmiş. Copacabana plajına bakan 38 katlı Meridien oteli Rio’nun en yüksek ve modern binası. Tepe katında ünlü şef Paul Bocuse’ın restoranı, zemin katında Regine diskoteği. Rozita plajda tanıştığı turistleri akşam karanlığı bastığında ilkin Bocusse’un yerine, gece yarısı yaklaşırken Regine’e götürüyor. Bronz, yanık tenler son yıllarda beden ölçüleri, gür ve bakımlı saçlar gibi güzellik kriterlerinin başında geliyor. Kadınlar karakışta yanık tenleri yeğliyorlar. Maun tenli Rozita açık renkli Brezilya kadınlarının daha sağlıklı ve seksi görünecekleri sanısıyla güneş kremi yerine Cola’lı meşrubat kullanmaya yöneldiklerini söylüyor. Rozita ‘’Pepsi, ayrıca koruyucu güneş kremlerinden daha ucuz.’’diyor. Amerikalılar da güney komşularından geri değil. Güneş ışınlarının bir numaralı kanser üreticisi olduğuna inandıkları için güneş altında yanmak yerine ‘’Tanning Salon’’ denilen salonlarında suni bronzlaşmayı tercih ediyorlar. Cilt bakımı uzmanları vasat bir günde bir milyonu aşkın insanın bu salonlarda cilt rengini karartığını, buna karşın göz hastalığı, katarak, cilt kanseri, erken kırışma gibi sorunlarla karşılaştıklarını vurguluyor. ‘Çevre Çalışma Grubu’ kremlere güzel koku, parfüm eklemesinin hormon dengesini bozan ‘oxybenzone’nun kullanmaktan sakınılmasını istiyor. ‘’Deri Kanseri Vakfı’’ise güneş kreminde zararlı maddelerden sakınan üreticilere onay mühürü veriyor. Üreticinin satış onayı almak için için Vakf’a 10 bin dolar bağışta bulunması gerekiyor.
CEMİL ÖZYURT
Bir Market İmparatoru’nun çöküşü (NEW YORK-POSTA 212) Sıfırdan milyon dolarlık bir market zinciri kuran, Amerika’nın üç farklı eyaletinde bir dönem 12 şubeye ulaşan, bine yakın kişiye istihdam sağlayan bir işadamı ne oldu da 54 yıl hapis cezası ile karşı karşıya kaldı? Küba ile ticaret ve vergi gizleme suçlamasıyla Aralık 2011’de göz altına alınan ve Temmuz 2012’de dava dosyası açıklanan Türk işadamı Adem Arıcı (51), 4 Haziran 2013’daki mahkemesinde federal ve eyaletten 2004-2009 yılları arasında 56 milyon dolar vergiyi saklama suçlamalarından 54 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Arıcı’nın 7 yıla takın hapiste kalması bekleniyor. İşadamı Arıcı ile en son görüşen Türk gazeteci bendim. Kendisini Upstate New York’taki Westchester County Department of Correction tutukevinde ziyaret etmiştim. ‘’Düşene bir tekme vurmadan’’ dinlemek düsturundan hareketle, Arıcı’yı dinlemiş, onun bakış açısıyla davayı gözlemleme imkanı bulmuştum. Arıcı, ısrarla ‘’Bu kaçırdığım iddia edilen 56 milyon dolar nerede. Yat almadım, kat almadım. Normal bir yaşantım var. Nereye harcadım bu parayı?’’ diye isyan ediyor, mahkemenin bu paranın harcandığı yerleri bulması gerektiğinin altını çiziyordu. Marketlerde yüzde 10 kar marjı ile çalışıldığını 56 milyon dolar vergi kaçırabilmek için 5 yılda toplam 560 milyon dolar ciro yapması gerektiğinin altını çiziyordu. ‘’5 yılda davaya konu olan 6 marketten 560 milyon dolar ciro yapmak mümkün mü?’’ diye soruyordu. Arıcı, günahı ile sevabı ile Türk Amerikan toplumunun bir ferdiydi. Yüzlerce kişiye istihdam sağladı. İş alanı açtı. Sıfırdan çok çalışarak bir endüstri kurdu. Zaman zaman kendisinden şikayet eden ortaklarından da haberim oldu. Bazı çalışanları düşük ücretle çalışmaktan şikayetçiydi. Bu konuyu bir röportaj esnasında sormuş, çalışanların sıkıntılarını iletmiştim: ‘’Arkadaşlar buraya ‘geldiklerinde ne iş olsa yaparız’ diye kapıyı çalıyor. İşletmede belirli bir dil kapasitesi ve yasal durumu ile çalışmaya başlıyor ama biraz zaman geçince bu şikayetler ortaya çıkıyor. Daha fazla veren varsa orda çalışmakta bir tercih,’’ diye cevap vermişti. Dava dosyasında 9 milyon dolara Küba’da otel yatırımı olduğu iddilarını da red eden Arıcı, Küba’ya birlikte gittiği sigortacısının FBI tarafından kendisine tuzak kurduğunu savunuyordu. Şirketin sigorta işlerini yapan arkadaşının, Küba’da kendisine sorduğu tuzak soruları kasete alarak aleyhine kullanılmasını sağladığını iddia etmişti.
Market zincirinde pek çok ortakla birlikte iş yapıyor olmasına ve davada birlikte yargılandığı 8 isim daha olmasına rağmen sadece Arıcı’nın ceza alması dikkat çekici. Tüm marketlerdeki ana ortağı Ömer İpek dava açılmadan önce Türkiye’ye döndüğü için davalarda yer almadı. Bir dönem 12’ye kadar ulaşan marketlerden bugün sadece dördü açık. Onlarda da Arıcı’nın hissesi kalmadı. Arıcı, ortaklarıyla birlikte sıfırdan büyüdü, gelişti ve bir anda kurduğu market impatorluk dikkatleri çekti. Aslında süreç FBI’in tüm marketleri silahlı elamanlar ile basmasıyla başladı. Tüm muhasebe kayıtlarına el kondu. Arıcı, tutukevindeki son görüşmede bu takibin 2 yıla yakın sürdüğünü ve vergi beyannamelerinde bir şey ortaya çıkmadığını savunuyordu. ‘’2 yıl boyunca beni takip edip 1.5 milyon dolara yakın masraf yaptılar. Bunu bir yerden çıkarmaları gerekiyordu,’’ diyordu. Küba ile ticaret yapma yasasına muhalefetten tutuklanan Arıcı, cezaevine konmasının vergi ile ilgili bağı olmadığını savunuyordu. Ancak dava dosyası Temmuz 2012 hazırlanıp savcı tarafından mahkemeye sunulduğunda suçlandığı asıl konunun Küba ziyareti değil, vergi konusu olduğu ortaya çıktı. Arıcı, kendisini dinlediğim ziyarette, ‘Tamam ben suçu işledim’’ dedirtilmeye
çalışıldığını söylüyordu. Aralık 2011 tarihinde Küba’ya yaptığı gezi sonrası göz altına alınan Arıcı, yaklaşık 18 aydır tutuklu bulunuyordu. Arıcı’ya karşı açılan dava vergi kaçırma iddiasının yanı sıra ‘’Düşman ile Ticaret’’ yasasını ihlal suçunu da kapsıyordu. Arıcı, Küba’ya iş amaçlı gitmediğini, yardım amaçlı gittiğinde ısrar etmiş, suçsuzluğunu dile getirmişti. Kefaletle serbest bırakılma talepleri karşılıksız bırakılmış, aynı gezide birlikte Küba’ya gittiği avukatı 1 milyon dolar kefaletle serbest bırakılmıştı.
» ZEYTUNA: AMİRAL GEMİSİ
Arıcı’nın kurucusu olduğu süpermarketlerden en
ZEYTİN KRALLIĞI Market Adı Amish Market Amish Market Amish Market Amish Market Amish Market Oliva Gourmet Zeytinia Gourmet Market Zeytinia Gourmet Market Zeytinia Gourmet Market Zeytinia Gourment Market Zeytinia Gourmet Zeytinz Fine Food Market Zeytuna Market Zeytuna Market Zeytinia Fine Food Store,
Adres 17 Battery Pl, New York 731 Ninth Ave., New York 130 Cedar St., New York 240 East 45th St, New York 53 Park Place, New York 225 Broadway, New York Westchester County, New York 2nd Ave & 94 Street, New York 14 Danbury Road, Wilton, Connecticut 2801 Pacific Avenue, Atlantic City 56 Maple Street, Croton-on-Hudson, New York. 24 West 40th Street, New York 59 Maiden Lane, New York 99 William Street, New York 350 Ramapo Valley Road, Oakland, New Jersey.
büyüğü Zeytuna’ydı. Wall Street çalışanlarının uğrak yerlerindendi. Süpermarketin yanısıra toplam 700 kişinin yemek yiyebileceği bir alana kurulu, etten balığa, meyveden sebzeye, hediyelik eşyadan halıkilime kadar pek çok değişik ürüne sahipti. Toplam 23 bin square feet alana sahip Zeytuna, günde sekiz bin müşteriyi ağırlıyor ve toplam 65 çalışan hizmet veriyordu. 11 Eylül 2001 terörist saldırılarından bir ay önce hizmete açıldı. Dünya Ticaret Merkezi’ne birkaç blok uzaktaki bulunan yer, saldırılardan kaçanlara bedava su dağıttığı için çevrede çalışanların takdirini de toplamıştı. Zeytuna dizboyu toza boyanmış halde saldırı sonrası yaralılara ve saldırızedelere hizmet verirken, Arıcı ve ortağı İpek’in sahibi olduğu Amish Market aynı imkana sahip olamadı. Dünya Ticaret Merkezi’nin altında 1998 yılında açılan Amish Market, saldırı sonrası tarihe karışırken, çalışanlarından Özbek asıllı 24 yaşındaki Gevher (Gazkharoy) Kamartinova hayatını kaybetti. Uçağın çarptığı 98’nci kata catering hizmeti veren görevli, işe başladığının sadece altıncı günündeydi. Gevher, üç yıldır binaya servis yapan görevlinin yerine işe başlamıştı.
VAGONDA UYUDU, MANAVLIKLIK YAPTI Adem Arıcı ve Ömer İpek’in ortaklığıyla kurulan Zeytuna, marketler zincirinin “Amiral Gemisi” durumundaydı. İki ortak iki Zeytuna, dört Amish, dört Zeytinia, birer adet de Zeytinz, Oliva ve Yeye isminde marketin açılmasına öncülük etti. Kendi çalışanlarına hisse vererek zincir ağını büyüten İpek ve Arıcı’nın bir dönem 38 ortağı bulunuyordu. Ortakların yedisi de bayan işletmeciydi. Hissedarlar arasında birer Cezayirli ve İtalyan, dört İspanyol bulunuyordu. Büyük bölümü ise Türk’tü. Ortakların pek çoğu aynı zaman iki patronun eski çalışanlarıydı. Marketlerin genelinde sadece iki kurucu ortağın hissesi bulunuyordu.
» ALTI YIL KÜS KALDILAR
Adem Arıcı, ABD’ye 1986 yılında geldi. Boyacılık, kuaförlük ve limuzin şöförlüğünün ardından biriktirdiği 20 bin dolar parayla Brooklyn’de 1989’da kurduğu çadırda ilk manavını açtı. Türkiye’deki pazar üsülü satışla taze ve kilolorca ürünü müşteriye sunmaları kısa zamanda çevre sakinlerinin ve basının dikkatini çekti. İtalyanlar’ın hakim olduğu meyve halinden kendini İtalyan asıllı olarak tanıtıp mal alan Adem Arıcı, uzun
süre meyve-sebze halinde Tommy diye tanındı. Brooklyn’de açılan ilk manavı sonra diğerleri takip etti. Arıcı, New York’un Brooklyn, Long Island ve Bronx bölgelerinde 15 manav açtı. Ömer İpek’le aynı bölgeye rakip manav açtığı için altı yıl boyunca küs kaldılar. Sonra bir gün oturup konuşan iki ortak küskünlüğe son verip ellerindeki manavları satarak Amish Market’i Dünya Ticaret Merkezi’nin altında iki milyon dolar yatırımla hizmete açtılar. 11 Eylül günü ilk uçak kulelere çarptıktan sonra markete ulaşan Arıcı, yanan dükkanda kimse olup olmadığını kontrol ettikten sonra elektrik kontağını kapatıp ayrıldı. 12 yıllık emeğini ve umutları İkiz Kulelerin altında bırakan Arıcı, yılmadan çalışmaya devam etti. Saldırılardan sonra 88 bin ve 25 bin dolarlık devlet yardımı alabilen iki ortak, Zeytuna’da iş olmaması nedeniyle 500 bin dolara yakın kayba uğradı. Saldırıların etkisi geçmeden cesur bir adım atan Arıcı ve İpek, altı ay sonra saldırının yapıldığı yere beş dakika mesafede Battery Place’de ikinci kez Amish Market’i hizmete açtı. Bu girişimleri Dowtown çevresinde büyük ilgi ve destek gördü. 10 kardeşli bir ailede büyüyen ve ilkokul çağlarından itibaren çalıştığını anlatan Arıcı, “Ben tarlada doğdum. Çiftlikte büyüdüm. 8-12 yaş arasında kaportacılık yaptım. 24 yaşında ABD’ye geldim. Trenlerde yattım. İlk geldiğimde Philadelphia’da üç hafta boyacılık yapıp 330 dolar para biriktirdikten sonra Brooklyn’e geldim. Bugün sahip olduklarını Allah’ın bir lütfu olarak yorumluyorum,’’ diyordu.
» 850 ÇALIŞAN
2004-2009 yılları arasında New York ve çevresinde en fazla işçi istihdam eden Türk patronu olan Arıcı ve İpek’in hedefi Zeytuna’yı uluslararası bir marka yapmaktı. Amish, 1999 yılında New York’un en iyi marketi seçilirken, Zeytuna da 2003 yılında New York’un en iyi altı restoranından biri olarak gösterildi. Altı değişik marka adı altında 13 markette 600’ü Türk, yaklaşık 850 kişi çalışıyordu.
» DÖNÜM NOKTASI
2009 yılında market zincirinin yeterince büyüdüğünü ve New York’ta isim yaptığını duyan bir ‘’hedge fund’’ zincire talip oldu. Pazarlık yapıldı. 35 milyon dolara satışına karar verildi. Ancak ortağı Ömer İpek’le anlaşmazlığa düşen Arıcı, satış işlemini gerçekleştiremedi ve anlaşma bozuldu. Daha önce altı yıl küs kaldığı ile ortağı ile bir kez daha yolları ayırdı. Ortağı Türkiye’ye döndü. O satış gerçekleşmiş olsa Arıcı belki bugün hapiste olmayacaktı.
4
10 Haziran 2013 Pazartesi
New York’ta fuhuş operasyonu genişliyor
Gündem
Obama yönetimi telekulağa doymuyor ABD’de Obama yönetiminin milyonlarca telefon kaydının toplanmasına izin verdiği ortaya çıktı.Telekulak olayı, Beyaz Saray tarafından da doğrulandı ve telefon dinlenmesine gerekçe olarak terörle mücadele gösterildi
■ (NEW YORK-POSTA 212 ) New York Polis Depatmanı (NYPD), Nassau County’de 104 ve New York Şehri’nde 156 fuhuş müşterisinin olduğunu ortaya çıkardı. Perşembe günü New York polisi tarafından yapılan açıklamaya göre, New York Şehri’nin yarısında arama yapan polis, bir çok fuhuş müşterisi yakaladı. “Fuhuş Engelleme Operasyonu” çerçevesinde aramalara başlayan polis, 76 bölgenin 28’inde yaptığı inceleme sonucunda 32 tane araca el koydu. Vatandaşların bazı bölgelerde fuhuş yapıldığına dair şikayetlerde bulunması üzerine incelemeye başladıklarını belirten New York polisi, bir çok müşteriyi yakaladı. NYPD Emniyet Müdürü Raymond Kelly, Depatman’ın fuhuş talep eden kadınlar hakkında da inceleme başlattığnı bildirdi. Geçtiğimiz aylarda New York polisi, iki kadını ve ailesinden kaçan bir genç kızı East Harlem’deki evinde fuhuş yapmaya zorlayan 35 yasındaki Taye Elletby’yi yakalamıştı.Emniyet Müdürü Kelly, Organize Suçlar Kontrol Bürosu dahilinde insan ticareti ile ilgilenen ayrı bir birimin de kurulduğunu açıkladı. Vahşi seks ticareti endüstrisi, New York’un savunmasız kadınlarını, erkeklerini ve çocuklarını kurban ederken, insanların bedenlerini para karşılığında satın alabileceklerine inanan müşteriler tarafından besleniyor” diye belirten Aile Barınakları Merkezi direktörü Dörchen Leidholdt, fuhuş talebini ortaya çıkaracak nedenin engellenmesi, şehrimizdeki bu tür bir insan ticaretinin engellenmesinin ilk yoludur” diye konuştu. 2011 yılından itibaren yaklaşık 900 kişinin yakalandığı Fuhuş Engelleme Operasyonu dahilinde 220 araca el konuldu.
ABD’DE GÖZALTINDA DNA’YA ONAY (NEW YORK-ANKA) Amerikan Yüksek Mahkemesi yeni aldığı bir kararla ciddi suçlarla gözaltına alınan fakat henüz tutuklanmamış şüphelilerden mahkemeye çıkmadan önce DNA örneği alınmasına onay verdi. Karar beşe karşı dört oyla alındı.
» YASALARA AYKIRI DEĞİL
Karara onay veren beş hakim yakalanıp karakola getirilen şüphelilerden DNA örneği alınmasının anayasanın 4. maddesi olan “mantıksız arama yasağına” aykırı olmadığına hükmetti. Hakim Anthony M. Kennedy, çoğunluk adına kararın gerekçesini şöyle açıkladı: “Emniyet yetkilileri ciddi bir suçtan bir şüpheliyi tutuklamak üzere karakola getirdiklerinde, gözaltına alınan kişiden ağız içinden pamukla DNA örneği alınması, parmak izi alıp fotoğraf çekmek gibi Anayasa’nın dördüncü maddesine aykırı olmayan meşru bir polis prosedürüdür.’’ Karara karşı oy kullanan Hakim Antonin Scalia ise “Bugünkü karar nedeniyle eğer doğru ya da yanlış bir nedenle gözaltına alınırsanız, nedeni ne olursa olsun DNA örneğiniz ulusal kayıtlara girecek” diye konuştu. ABD Anayasasının dördüncü maddesi işlenmiş bir suça dair, arama izni olmadan bulunan delillerin birinci dereceden delil sayılamayacağına hükmediyor. Daha önce Maryland üst mahkemesi, gözaltına alınanlardan DNA alınmasının özel hayatı koruma altına alan bu maddeye aykırı olduğuna kanaat getirmişti.
(WASHİNGTON – POSTA 212) Amerikan Adalet Bakanlığı’nın Associated Press muhabirlerinin telefonlarını dinlemesiyle ortaya çıkan skandalın yankısı daha dinmemişken, Washington’da yeni bir telekulak ortaya çıktı ve Ulusal Güvenlik Ajansının (NSA) Verizon’un telefon kayıtlarını aldığı anlaşıldı. İngiliz gazetesi Guardian tarafından yayınlanan habere göre, ünlü iletişim firması Verizon’ın milyonlarca müşterisinin telefon kayıtları NSA tarafından toplanıyor. Haber, Beyaz Saray tarafından da doğrulandı ve terörle mücadele gerekçe gösterildi. Gazetenin haberine göre, Dış İstihbarat Denetleme Mahkemesinin Verizon müşteri kayıtlarının Nisan’dan 19 Temmuz’a kadar alınmasına yönelik kararı var. Mahkeme kararına göre, Verizon “sürekli ve günlük olarak” sistemindeki tüm yurt içi ve yurt dışı telefon görüşmeleri bilgisini Ulusal Güvenlik Ajansına verecek. Guardian gazetesi bir kopyasını ele geçirdiği kararda, Obama yönetiminin ilk kez milyonlarca Amerikan vatandaşının görüşme kayıtlarını ayrım yapmadan ve herhangi bir suçtan şüphelenmeden topladığına dikkat çekti. Verizon firması konuyla il-
gili bir açıklama yapmazken, Beyaz Saray bilgilerin toplandığını doğruladı ve bunun ABD’yi terörden korumak amacını taşıdığını açıkladı. Verizon’un 2013 yılının ilk üç ayı itibariyle 121 milyon müşterisi var. Bunların 98,9 milyonunu kablosuz, 11,7 milyonunu sabit telefon ve 10 milyonunu ticari hatlar oluşturuyor. Mahkeme emri hangi tür kayıtların toplanacağına dair bir ifade taşımıyor. Böyle bir geniş kapsam da tedirginlik yaratan konuların başında geliyor. Dış İstihbarat Denetleme Mahkemesi genellikle bir terör örgütü ya da yabancı devlet ajanı olduğundan şüphelenilen şahısların ve grupların konuşma kayıtlarının teslim edilmesi için emir çıkartabiliyor. Bush yönetimi döneminde 11 Eylül’ün ardından bu tip veri paylaşımları yapılmış ve tartışma yaratmıştı.
Guardian ABD istihbarat bilgilerini sızdıran kişiyi açıkladı (LONDRA-POSTA 212) İngiltere’de yayımlanan Guardian gazetesi, geçen hafta ortaya çıkardığı ve Amerika Birleşik Devletleri istihbarat servislerinin telefon kayıtlarını ve internet faaliyetlerini izlediği yolundaki haberinin kaynağını açıkladı. Haberi Guardian ve Washington Post gazetelerine sızdıran kişinin 29 yaşındaki Edward Snowden olduğu belirtilirken, Guardian Snowden’ı eski bir CIA çalışanı olarak tanımladı ve halen savunma sanayii sektöründe faaliyet gösteren Booz Allen Hamilton adlı şirkette çalıştığını açıkladı.
BAŞIM DERTTE
Edward Snowden
Gazete, Edward Snowden’ın talebi üzerine haberin kaynağını açıkladıklarını belirtti. Guardian, Snowden’ın kendi ifadesine göre 20 Mayıs’ta Hong Kong’a giderek bir otele gizlendiğini ve “Bu tür şeylerin yaşandığı bir toplumda yaşamak istemiyorum. Yaptığım ve söylediğim herşeyin kayıt altına alındığı bir dünyada yaşamak da istemiyorum” dediğini yazdı. Guardian’ın “Peki bundan sonra başınıza ne geleceğini düşünüyorsunuz?” sorusuna ise Snowden “İyi şeyler değil” yanıtını verdi. Haberin duyulması ardından ABD Ulusal İstihbarat Başkanı James Clapper uygulamayı savunmuş ve telefon kayıtlarının izlenmesi ile ilgili gizli mahkeme kararının deşifre edilmesinin ‘tamiri mümkün olmayan zarara’ neden olduğunu söylemişti. Bu haberin hemen ardından ise yine Guardian gazetesi Washington Post ile birlikte Amerikan istihbarat örgütlerinin Prizma adı verilen bir program çerçevesinde dokuz internet şirketinin veri tabanlarına girdiği haberini yayınlamıştı. Prizma programının, internet üzerinden gönderilen tüm postalara, yapılan sohbetlere, internet telefonu aracılığıyla yapılan görüşmelere, görüşmeyi yapan kişilerin isimlerine, bulundukları yere ve diğer ayrıntılara ulaşım sağladığı iddia ediliyor. Washington Post, programda adı geçen şirketlerin Microsoft, Yahoo, Google, Facebook, PalTalk, AOL, Skype, YouTube ve Apple olduğunu duyurdu. ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun sızdırılan bilgilerle ilgili olarak Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığı’na suç duyurusunda bulunduğu açıklandı.
New York Metrosu’nu bombalayacaktı El Kaide üyesi bir teröristin New York metrosunu bombalama planı yaptığı sırada attığı bir e-posta sayesinde yakalandığı açıklandı. ABD kamuoyu, e-postaların takip (NEW YORK- POSTA 212) 2009 yılında Müslüman bir militanın New York metrosunu bombalamayı planladığını açıklayan ABD kaynakları, istihbarat servislerinin takip ettiği e-postalar sayesinde bu olayın engellendiğini söyledi.
» EL KAİDE’YE E-POSTA GÖNDERİYORDU
Ulusal Güvenlik Birimi’nin ülke genelinde telefon ve e-postaları takip ederek bilgi topladığının ortaya çıkmasını ardınan Obama idaresi eleştirilirken, Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi Başkanı Mike Rogers, Najibullah Zazi adlı Afgan’ın geçtiğimiz yıllarda terörist bir saldırı planladığını, bu tarz takipler sonucunda kendisinin yakalandığın açıkladı. CBS News temsilcisi ve aynı zamanda eski FBI görevlisi John Miller, ABD otoritelerinin Afgan Zazi’nin tuzağını El Kaide örgütüne sık sık gönderilen e- postaları tarayarak engellediğini söyledi. 2010 yılının Şubat ayında Afgan Zazi, Brooklyn’deki federal mahkemede yargılandıktan sonra , kitle imha silahı kullanma ve teröristlere materyal sağlamaktan dolayı suçlu bulunmuştu.
» GOOGLE VE FACEBOOK DENETLENİYOR
Washington Post ve İngiliz The Guardian gazeteleri cuma günü Ulusal Güvenlik Birimi’nin çok gizli bilgilerini açığa çıkardı. Bu gazeteler tarafından Google ve Facebook gibi intenet sitelerinde olup biteni ve kullanıcıların e-postalarının takip edildiğini yazılması üzerine, bazı internet şirketleri istihbarat birimlerinin kendi sunucularına direkt olarak giremediğini savundu.
Ekonomi Ticaret
10 Haziran 2013 Pazartesi
5
NYT: “Gezi olayları döviz
krizini her an tetikleyebilir
New York Times, Gezi Olayları’nın Türk ekonomisine ilişkin olası etkilerini değerlendirdiği haberinde milyarca dolar tutarında kısa vadeli krediye vurgu yaparken sıcak paranın geldiği gibi hızla gidebileceğine dikkat çekti (NEW YORK - ANKA) Gezi olayları sürerken Batılı medyada gelişmelerin Türk ekonomisini nasıl etkileyeceğine ilişkin analizler çoğalmaya başladı. New York Times gazetesine göre, “Kargaşa, Türkiye’yi sallarken finansal korkular daha inandırıcı oluyor.” New York Times, Gezi Parkı olaylarının borsa, faiz ve döviz piyasalarına etkilerine dikkat çektiği analizinde iki yılı aşkın süre sadede çok az sayıda yatırımcı ve iktisatçının Türkiye’nin borca dayanan ekonomik patlamasının “acı verici bir sona” ulaşabileceği uyarılarını yaptıklarını ve bu uyarıların kısa bir süre öncesine dek gözardı edildiğini kaydetti. Gazete bütçe açığı ve toplam kamu borcuna ilişkin verilerin olumlu olduğunu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için halen yaşanan siyasi krizin, Türkiye’nin ekonomik başarısı sayesinde yönetilir gibi göründüğünü vurgularken kargaşanın başlamasından bu yana Erdoğan iktidarının tehlikede olduğunun pek düşünülmediğini de kaydetti. “Ancak şimdi artan sayıdaki iktisatçı bunun mümkün olduğunu söylerken bu dinamik hızla değişebilir” iddiasını dile getiren gazete, bu bağlamla Türkiye’ye akmış olan “milyarca dolar tutarında kısa vadeli kredi”ye vurgu yap-
tı ve sıcak paranın aniden geldiği gibi hızla gidebileceğini öne sürdü.
» DÖVİZ KRİZİ TETİKLENEBİLİR
Böyle bir durumda “döviz krizinin tetiklenebileceği” uyarısında bulunan gazeteye konuşan Pi Economics’ten Tim Lee, “Bu klasik bir kredi patlamasıdır, paralar Türkiye’ye atılıyor, özellikle bankalarca… Bir an geliyor ki müzik duruyor” sözlerini kullandı. New York Times, Türkiye’de 1993 ve 2001 krizlerinin büyük ölçüde döviz krizleri olduğunu savunduğu haberinde Lee ve onun gibi kuşku duyan diğer uzmanları kaygılandıran iki noktaya değindi.
» ESNEK PARA VE DÖVİZ REZERVİ NYT, Türkiye’nin avantajları olarak “esnek para birimi ve Merkez Bankası’nın 100 milyar dolarlık rezervini” sıraladıktan sonra “Ancak bunlar, Londra ve New York’taki televizyon ekranlarında Taksim Meydanı’ndaki kargaşa sahnelerini izleyen tedirgin simsarlar için ayrıntı olabilir. Türkiye’nin bu avantajları, Simsarların paralarını başka güvenli bölgelere yönlendirmekten vazgeçmelerini sağlamak için fazla etkili olmayabilir” dedi.
Ankaralı sanayiciler: ‘Prestijimiz etkileniyor’
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, Gezi olayların Türkiye’nin dünya kamuoyundaki prestijini olumsuz etkilediğini savundu
Nurettin Özdebir
(ANKARA-ANKA) Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, Ankara iş dünyasını temsil eden Oda ve Borsa Başkanları adına yaptığı ortak açıklamada, Türkiye’nin iddialı bir ülke olduğuna dikkat çekerken, yaşanan olayların Türkiye’nin dünya kamuoyundaki prestijini etkilediğini savundu. Özdebir, Türkiye’nin dünyaya Suriye, Mısır, Cezayir gibi gösterilmesini kabul edemediğini söyledi. Özdebir, masum bir
çevreci hareketin amacını aşarak yurdun geneline yayıldığını belirterek, hak aramanın Anayasa ile güvence altında olduğunu hatırlattı ve olayların devam etmesinin ülke ekonomisine zarar verdiğine dikkat çekti.
» ŞİRKET DEĞERLERİ DÜŞTÜ
Özdebir, olayların başlamasının ardından gösterge tahvil faiz oranının yükseldiğini, Borsa İstanbul’daki şirketlerin değerinin 70 milyar TL düştüğünü belirtirken, hak aramaya ilişkin mesajla-
rın herkes tarafından alındığını kaydetti. İnsanların kendisini kötü hissetmesi, yaşamına müdahale ediliyor olduğunu hissetmesi ve hakkını aramasının son derece doğal ve hukuki bir hak olduğunu söyleyen Özdebir, “Ancak bu hakkı kullanırken kamu malına zarar vermek, başkalarına karşı saygısızlık etmek, özellikle kullanılan sloganlar ve yapılan hakaretler açısından kişisel onur ve haysiyeti rencide edecek sözlerin söylenmesini bu gösteriyi yapanlara ve ülkemize yakıştıramıyorum” dedi.
SPK Başkanı Ertaş: ‘2023 yılına kadar İstanbul dünyanın ilk 10 finans merkezinden birisi olacak’ Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Vahdettin Ertaş, 2023’e kadar İstanbul’u dünyanın ilk 10 finans merkezinden birisi yapmayı hedeflediklerini belirterek, “Bu hedefe hep birlikte ulaşacağız” dedi (ANKARA - ANKA) Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Vahdettin Ertaş, 2023 yılına kadar İstanbul’u dünyanın ilk on finans merkezinden birisi yapmayı hedeflediklerini belirterek, “Şüphesiz bu hedefe diğer ilgili kişi ve kurumların katkılarıyla ulaşacağız” dedi. SPK 2012 yılı Faaliyet Raporu yayımlandı. Raporda mesajına yer verilen SPK Başkanı Ertaş, 1982 yılında kurulan SPK’nın 2012 yılı sonu itibarıyla, 1 milyonu aşkın hisse senedi, 2.7 milyon yatırım fonu, 3.1 milyon bireysel emeklilik ve 200 bine yakın özel sektör borçlanma aracı yatırımcısının ve bu yatırımcılara hizmet sunan 100 aracı kurumun, piyasa kapitalizasyonu 550 milyar TL’yi aşan 400’den fazla halka açık şirketin, 50 milyar TL’yi aşan menkul kıymeti yöneten 35 portföy yönetim şirketi ve 550’yi aşkın yatırım fonunun, yetkili 92 bağımsız denetim kuruluşunun, 123 gayrimenkul değerleme şirketi ve 10 derecelendirme kuruluşunun paydaş olduğu Türk sermaye piyasalarının, güvenilir, şeffaf, etkin, istikrarlı,
adil ve rekabetçi bir ortamda işleyişi ve gelişiminin sağlanması ve yatırımcıların hak ve menfaatlerinin korunması için çalışan, Türkiye’nin ilk düzenleyici ve denetleyici otoritesi olduğunu vurguladı. Ertaş, “Birbirlerini tamamlayan gelişmiş bankacılık ve sermaye piyasalarına sahip ülkeler daha yüksek ve sürdürülebilir büyüme oranlarına sahip olmakta, ekonomik krizlerden de daha az etkilenmektedir. Bu nedenle, Türkiye ekonomisinin son 10 yıllık süreçteki performansının sürdürülebilir kılınmasında ve 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi haline getirilmesinde atılacak en önemli adımlardan birisi, Türk sermaye piyasalarının geliştirilmesi ve global anlamda rekabet edebilir hale getirilmesidir” dedi.
» TEK ÇATI ALTINDA
2012 sonunda yürürlüğe giren 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na da değinen Ertaş, Kanunun getirdiği değişim ve yeniliklerden şöyle sıraladı:
“l Piyasaların her türlü finansal aracın tek çatı altında alınıp satılabilmesine imkan tanıyan, finansal süpermarket anlayışı altında faaliyet göstermelerine ilişkin hukuki altyapı hazırlanmış, merkezi takas ve saklama kuruluşlarına ve merkezi karşı taraf uygulamasına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. l Yatırım hizmetleri ve faaliyetleri yeniden tanımlanmış, aracı kurumların katma değeri yüksek faaliyetlerde bulunabilmelerine imkan tanınmıştır. l Kurumsal yönetim ilkeleri Kanun düzeyinde düzenlenmiş, bu ilkelere ilişkin esasları belirleme, şirketlerin bu ilkelere uymalarını zorunlu tutma ve buna yönelik işlemleri re’sen yapma yetkisi Kurulumuza verilmiştir. l Yatırımcı Tazmin Merkezi kurularak yatırımcıların sermaye piyasası faaliyetlerinden doğan tüm sermaye piyasası aracı ve nakit alacaklarının 100 bin TL’ye kadar olan kısmı güvence altına alınmıştır.” Ertaş, “2023 yılına kadarki 10 yıllık değişim, dönüşüm ve büyü-
me sürecinde şeffaf, etkin, istikrarlı, adil ve rekabetçi bir sermaye piyasası tesis etmeyi, yatırımcılarımızı daha fazla bilgilendirmeyi, tasarrufların sermaye piyasalarında değerlendirilmesini sağlayacak araç ve kurumları geliştirmeyi, ülkemizde tasarruf oranının artışına katkı sağlamayı, şirketlerimiz için finansman imkânlarını çeşitlendirmeyi ve erişimini kolaylaştırmayı, bu yolla sürdürülebilir büyümeye katkı sağlamayı ve 2023 yılına kadar İstanbul’u dünyanın ilk on finans merkezinden birisi yapmayı hedefliyoruz. Şüphesiz bu hedefe sadece Sermaye Piyasası Kurulu ve Kurul çalışanlarının çabaları ile değil, sermaye piyasalarımızda faaliyette bulunan tüm paydaşlarımız ve diğer ilgili kişi ve kurumların katkılarıyla ulaşacağız” dedi.
Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Vahdettin Ertaş
Bankacılık sektörü kredi hacmi 904.4 milyar TL’ye yükseldi
(ANKARA -ANKA) Bankacılık sektöründe mali kesim dahil krediler toplamı 31 Mayıs itibarıyla bir önceki haftaya göre 20 milyar 697 milyon TL artışla 904.4 milyar TL’ye ulaştı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) Haftalık Bülteni’nde açıkladığı geçici verilere göre bankacılık sektöründe krediler toplamı 31 Mayıs itibarıyla bir önceki haftaya göre yüzde 2.3 oranında, 20 milyar 697 milyon TL tutarında artışla 883 milyar 735 milyon TL’den 904 milyar 432 milyon TL’ye yükseldi. Krediler 2012 yılı sonuna göre yüzde 12.3 oranında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22.2 oranında artış gösterdi. 31 Mayıs itibarıyla mali kesim hariç krediler toplamı bir önceki haftaya göre yüzde 2.4 oranında artışla 806 milyar 129 milyon TL’den 825 milyar 415 milyon TL’ye yükseldi. Mali kesim hariç kredilerde 2012 sonuna göre yüzde 12.6 oranında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22.1 oranında artış yaşandı.
» TÜKETİCİ KREDİLERİ 217.7 MİLYAR TL
31 Mayıs itibarıyla mali kesim hariç, katılım bankalarının dahil edildiği tüketici kredileri bir hafta önceye göre yüzde 0.9 oranında artışla 215 milyar 873 milyon TL’den 217 milyar 736 milyon TL’ye yükseldi. Tüketici kredileri 2012 yılı sonuna göre yüzde 12.2, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 23.2 oranında artış gösterdi.
» KONUT KREDİLERİ 97.4 MİLYAR TL
Tüketici kredilerinin dağılımı incelendiğinde konut kredileri 31 Mayıs itibarıyla 97 milyar 377 milyon TL düzeyinde gerçekleşti. Konut kredileri bir önceki haftaya göre yüzde 0.7 oranında, 2012 yılı sonuna göre yüzde 13.3 oranında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 25.8 oranında artış gösterdi.
» TAŞIT KREDİLERİ 8.2 MİLYAR TL
Taşıt kredileri 31 Mayıs itibarıyla bir önceki haftaya göre yüzde 0.7 oranında artışla 8 milyar 172 milyon TL’ye yükseldi. Taşıt kredileri 2012 yılı sonuna göre yüzde 2.1 oranında artarken, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9.9 oranında arttı.
6
Ekonomi Para
10 Haziran 2013 Pazartesi
“ABD ile ticareti ikiye katladık” 32’nci Türk Amerikan Konseyi (ATC) Konferansı için Washington’a gelen Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı İlker Aycı, Amerikalı yatırımcılar ile görüşmelerin çok başarılı geçtiğini söyledi
WSJ: “Yatırımcılar korktu” Wall Street Journal, Gezi göstericileri ile Başbakan Erdoğan arasındaki ihtilafın Türk ekonomisi için “ağır bir bedel” oluşturduğunu öne sürdü (NEW YORK-ANKA) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuzey Afrika turunu tamamlamadan önce Tunus’ta yaptığı açıklamaları dinleyen yatırımcıların “korktuğu” öne sürülüyor. Wall Street Journal Gazetesi, Başbakan Erdoğan “sert tutumunda” ısrar ederken Türkiye’nin, ‘ayı piyasası’ olarak adlandırılan, çoğu yatırımcı elindeki kağıtları sattığı için fiyatların düştüğüne dikkat çekti. ABD’nin borsa ve iş çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal, Başbakan Erdoğan konuşurken “Türk hisseleri dibe vurdu. Yüzde 8’lik gerileme ile Kasım’dan bu yana en düşük düzeyde inerek Türkiye’yi bir ‘ayı piyasası’na itti” diye yazdı.
» FAİZLER BASKI ALTINDA
Borsadaki olumsuz gelişmelere ek olarak tahvil faizlerinin “ciddi bir baskı” altında kaldığını, liranın değer kaybettiğini belirten gazete, Standard Bank iktisatçısı Tim Ash’ın “hayal kırıklığı” yaşandığı değerlendirmesini de yansıttı. Tim Ash, “Korkarım ki şu anda hü-
kümetin bazı unsurları durumdan habersiz gibi görülüyor. Yatırımcılara, pozisyonlarını azaltmayı devam etmelerini tavsiye ediyoruz. Belki piyasanın tepkisi, daha ılımlı ve makul bir yanıtı cesaretlendirir” diye konuştu.
» BEDELİ AĞIR
WSJ, piyasadaki durumun göstericiler ile Başbakan Erdoğan arasındaki ihtilafın Türk ekonomisi için “çok ağır bir bedeli” olduğunu savunduğu haber analizinde şu görüşlere de yer verdi: “Devam eden gösteriler, Ankara’nın, önümüzdeki 10 yılda dünyanın başlıca 10 ekonomisinden biri olma hedefini gerçekleştirmek için yatırımcıları ve müşterilerini çekmek amacıyla ihtiyaç duyduğu, siyasi istikrar imajına zarar veriyor.” ABD gazetesi otellerin “iptaller nedeniyle ciddi bir darbe aldığını” da savunduğu haberine son verirken “Analistler, Başbakanın çatışmacı tonunun piyasaları şoke ettiğini söylüyor” ifadesini de kullandı.
(WASHINGTON-POSTA 212) ABD’de mortgage piyasasından başlayan ve dünyayı saran 2008 küresel krizinin Türkiye ile ABD arasındaki ticarete negatif bir etkisi olmadığını belirten Ayçı, aksine iki ülke arasındaki ticaretin ikiye katlandığını söyledi. Eğitim ve kültürel iş birliğine de çok önem verdiklerini belirten Aycı, “Gelecek için olumluyuz” diye kaydetti. Aycı, 32’nci ATC Konferansı’nda Posta212 muhabirinin sorularını yanıtladı. Konferansın ardından iki gün boyunca 11 Amerikan otomotiv şirketi ile görüşmeler yaptıklarını belirtti. ABD’li yatırımcıyı Türkiye’deki imkanlar hakkında doğrudan bilgilendirdiklerin ekleyen Aycı, ‘tek pencere’ anlayışı ile onlara gereken hizmeti verip rahat bir şekilde Türkiye pazarına girmelerini sağladıklarını açıkladı. Önemli sayıda çokuluslu şirketin bölge yönetim merkezini Türkiye’de kurduğuna dikkat çekti. “Ülkemiz bu anlamda her geçen gün, bir yönetim üretim ve lojistik merkezi haline geliyor” dedi. Amerikan firmalarını çok önemsediklerini belirten Aycı, “Bir Amerikan firması demek, dünyada en çok yatırım yapan, teknolojnin ve finansmanın sahibi olan ülke demektir” dedi.
» ABD’DEN 1 MİLYARlık YATIRIM
Aycı, Türkiye’nin Amerika’yla ticaretinin 2009’dan beri ikiye katlandığını söyledi. 2011 ylında ABD’den çektiğimiz yabancı sermaye yıllık 300350 milyon dolardı diye belirten Aycı, “2009’dan sonra bu rakam 4’e katlandı” diye ekledi. Geçen zaman içerisinde Amerikan yatırımlarının da arttığını söyledi. “Geçen yıl ABD’den gelen yatırım 450 milyon dolar gözüküyor ama ayrı bir 450 milyon dolar da Lüksemburg üzerinden Amerikan firmalarından geldi. Seçim döneminde olmasına rağmen geçen yıl Türkiye Amerika’dan görünürde 450 milyon ama toplamda 1 milyara yakın
yatırım aldı. Son iki yılda ise Türkiye ABD’den 2.5 milyar dolar aldı. ‘Biz ne yapmaya çalışıyoruz?’ diye soracak olursanız, bu rakamı daha da arttırmaya çalışıyoruz. İki ülkenin potansiyeline baktığınızda, çok daha fazla pay alabileceğimiz bir potansiyel var. Amerika tüm dünyaya yılda 200-300 milyar dolar arası yatırım yapıyor. Biz bundan daha fazla pay almalıyız” diye kaydetti.
» KOBİLERİMİZ DÜNYA PAZARINDA İki ülke arasındaki ticaretin sadece New York ve Washington gibi metropollerle sinırlı kalmadığını söyleyen İlker Aycı, “Artık Chicago’ya, Michigan’a ve Detroit’e doğrudan gidiyoruz. Eyalet, sektör ve şirket ba-
zında çalışıyoruz” dedi. Ülkemize 3M ve Medlife gibi büyük şirketlerin yatırım yapmasını ise şöyle değerlendirdi: “ Örneğin 3M fırması bin tane Türk kobisi oile çalışacak. Sacede bin kobiye sağlayacağı istihdam ve 500 milon dolar yatırım yapmasının haricinde, bizim kobilerimiz teknolojik ürün üretmeyi öğrenerek enternasyonelleşecek, küresel değer ve üretim zincirinde yer alacak. İleride ise o teknolojiyi içselleştirerek 3M ile beraber üçüncü bir ülkeye ihracat yapacak duruma geleceğiz. Dolayısıyla 3M’in Türkiye’ye gelmesinin bir çok katma değeri var. Önemli olan bizim kobilerimizin dünya pazarına çıkarabilecek bir üretim mantalitesi ve disiplinini yakalayabilemesi. Bu bizim
Merkez bankası rezervleri 128.8 milyar dolara geriledi Merkez Bankası rezervleri 24-31 Mayıs haftasında 965 milyon dolar azalışla 128 milyar 849 milyon dolara geriledi (ANKARA-ANKA) Merkez Bankası döviz rezervleri 24-31 Mayıs haftasında 15 milyon dolar artışla 108 milyar 773 milyon dolara yükseldi. Altın rezervleri bir önceki haftaya göre 980 milyon dolar azalışla 20 milyar 76 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti. Böylece anılan bir haftalık
dönemde Merkez Bankası’nın brüt rezervleri 965 milyon dolar azalışla 128 milyar 849 milyon dolar oldu. ANKA’nın Merkez Bankası Haftalık Para ve Banka İstatistikleri’nden yaptığı hesaplamaya göre, 24 Mayıs haftasında 108 milyar 773 milyon dolar olan bankanın brüt döviz re-
ABD’li fon Türkiye yatırımlarını sıfırladı
zervleri 31 Mayıs haftasında 15 milyon dolar artışla 108 milyar 773 milyon dolara yükseldi. Anılan bir haftalık dönemde altın mevcudu 980 milyon dolar azalışla 20 milyar 76 milyon dolar düzeyinde gerçekleşirken, altın ve brüt döviz varlıklarının toplamından oluşan Merkez Bankası rezervleri ise
965 milyon dolar azalışla 128 milyar 849 milyon dolar oldu. Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervi 31 Mayıs itibarıyla 2012 yılı sonuna göre 8 milyar 453 milyon dolar, altın rezervi 106 milyon dolar artarken, Merkez Bankası’nın brüt rezervi 8 milyar 559 milyon dolar artış gösterdi.
için çok kritik bir olay.”
» “REKABET ETMEMİZ LAZIM” Son günlerde Türkiye’deki gerilim atmosferinin iki ülkenin ilişkisine zarar vermeyeceğinin düşünen Aycı, ülkemizin son yılda önemli bir istikrar adası olduğunu vurguladı. ABD’de okuyan yabancı öğrenciler arasında Türk öğrencilerin ilk 10’a girdiğini hatırlatarak, “ Artık daha fazla öğrenci Amerika’ya geliyor. Eğitim ve kültürel iş birliği de bizim için çok önemli. Gelecek için olumluyuz. Daha fazla çalışmamız ve Amerikalıların kafasındaki soruların hepsini cevaplamalıyız. Dünyayla rekabet etmek için açık, öngörülebilir ve şeffaf bir yatırım ortamı sunmalıyız” dedi.
Merkez Bankası Rezervleri (milyon dolar)
Merkez Brüt Bankası Döviz Tarih Rezervleri Altın Rezervleri 10.02.2012 88.536 11.126 77.410 28.12.2012 120.290 19.970 100.320 25.01.2013 123.344 19.793 103.551 01.02.2013 125.234 19.922 105.312 08.02.2013 125.451 19.922 105.529 15.02.2013 125.168 20.169 104.999 22.02.2013 124.606 20.169 104.437 01.03.2013 124.039 19.832 104.207 08.03.2013 123.995 19.832 104.163 15.03.2013 125.362 20.305 105.057 22.03.2013 125.292 20.305 104.987 29.03.2013 126.687 21.037 105.650 05.04.2013 127.072 20.963 106.109 12.04.2013 130.275 21.362 108.913 19.04.2013 131.829 21.362 110.467 26.04.2013 135.245 21.975 113.270 03.05.2013 133.284 20.197 113.284 10.05.2013 131.401 21.151 110.250 17.05.2013 130.227 21.151 109.076 24.05.2013 129.814 21.056 108.758 28.05.2013 128.849 20.076 108.773
Bankacılık sektörü net dönem kârı 9.1 milyar TL
Ülke genelinde devam eden Gezi Parkı protestoları ABD’li bir para fonunun Türkiye yatırımlarını sıfırlamasına neden oldu
Bankacılık sektörünün net karı 2013 yılı nisan ayı itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18.2 oranında artışla 9 milyar 79 milyon TL’ye ulaştı
(NEW YORK-POSTA 212) ABD’li para fonu Cumberland Advisors, Türkiye’deki yatırımlarını sıfırladıklarını açıkladı. Toplamda 2,3 milyarlık doları yöneten fon, ülkedeki siyasi ayaklanmanın devam edip geçen yıl yüzde 2,2 ile hali hazırda beklentilerin altında kalan büyümeyi olumsuz etkilemesinden endişe ettiklerini açıkladı. Bir haftadan fazla süredir devam eden eylemler Türkiye’de borsayı da etkilemiş, BIST100 endeksi Pazartesi günü yüzde 10’nun üzerinde son yılların en büyük düşüşüne imza atmıştı.
(ANKARA-ANKA) Bankacılık sektörünün net karı 2013 yılı nisan ayı itibarıyla 9 milyar 79 milyon TL’ye ulaştı. Bankacılık sektörünün net dönem karı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18.2 oranında, 1 milyar 401 milyon TL artış gösterdi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 2013 yılı nisan ayı Türk Bankacılık Sektörünün Konsolide Olmayan Ana Göstergeleri’ni açıkladı. Bankaların BDDK veri tabanına gönderdikleri kesinleşmemiş geçici verilere göre, Türk bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü nisan 2013 itibarıyla 1 trilyon 439 milyar 960 milyon TL düzeyinde gerçekleşti. Sektörün aktif toplamı 2012 yıl sonuna göre 69 milyar 270 milyon TL tutarında, yüzde 5.1 oranında artış gösterdi. Bankacılık sektörü aktif toplamı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 14.7 oranında, 184 milyar 368 milyon TL tutarında arttı.
» YATIRIMLARINI SIFIRLADI
Cumberland’in Başyatırım Uzmanı David Kotok, ülkede gerilimin devam etmesi durumunda borsada daha fazla düşüş yaşanmasından endişe ettiklerini açıkladı. CNBC’nin e-posta üzerinde
Ekonomisti Bill Witherell, “Türk ekonomisi ve borsası hâlâ bizim için çekici. Ama öncelikle sıkıntıların ortadan kalkması gerekiyor. Şu aşamada olayın yan etkilerini takip ediyoruz” dedi.
» UYARILAR GİDİYOR
gönderdiği soruları yanıtlayan Kotok, “Türkiye yatırımlarımızı sıfıra indirdik. Olayın yayılma riski artıyor” dedi.
» DİĞER ÜLKELERE KAYDIRDI Cumberland’in Başküresel
Uzmanlar Cumberland’in 2012 yılında toplam borsa değeri 300 milyar dolara çıkan Türkiye’ye yönelik tavır alan tek fon olmadığı görüşünde. Standard Bank Gelişmekte Olan Ülkeler Araştırma Müdürü Tim Ash de yatırım tavsiyesi verdiği kurum ve fonlara Türkiye yatırımlarını azaltmaları tavsiyesinde bulundu. Financial Times gazetesinde yer alan haberde, “Risklere dikkat. Türkiye şu andaki değer kaybını telafi edecek gibi görünmüyor ve yatırımcıların dikkatli olması gerekiyor” dedi.
» KREDİLER YÜKSELDİ
Nisan 2013 itibarıyla en büyük plasman kalemlerinden olan krediler 848 milyar 261 milyon TL’ye yükseldi. Krediler 2012 yılı sonuna göre yüzde 6.7 oranında, 53 milyar 505 milyon TL tutarında artışla 848 milyar 261 milyon TL’ye ulaştı. Kredilerde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 19.4 oranında artış yaşandı.
» BRÜT ALACAKLAR 26.3 MİLYAR TL
2013 yılı nisan sonu itibarıyla takipteki brüt alacaklar 2012 yılı sonuna göre yüzde 12.2 oranında, 2 milyar 862 milyon TL artışla 26 milyar 270 milyon TL’ye yükseldi. Takipteki brüt alacaklar 2012 yılının aynı dönemine göre yüzde 31.6 oranında 6 milyar 308 milyon TL artış gösterdi.
» MENKUL DEĞERLER 266 MİLYAR
Menkul değerler Nisan itibarıyla 266
milyar 43 milyon TL bakiye arz etti. 2012 yılsonuna göre menkul değerler yüzde 1.5 oranında, 3 milyar 951 milyon TL tutarında azaldı.
» DÖNEM KARI 9 MİLYAR
Sektörün dönem net karı, geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 18.2 oranında, 1 milyar 401 milyon TL artışla Nisan 2013’te 9 milyar 79 milyon TL’ye ulaştı. Son bir yıllık süreçte, sektörün aktif toplamındaki ve özkaynaklarındaki artış nedeniyle aktif karlılığı değişmezken, özkaynak karlılığı 0.7 puan azalarak Nisan 2013’te yüzde 15.8 seviyesinde gerçekleşti.
» STANDART ORANI YÜZDE 17.3
Temmuz 2012’den itibaren Basel-II kriterleri esas alınarak hesaplanmaya başlanan sektörün sermaye yeterliliği standart oranı ise, bir yıllık dönemde 0.9 puan arttı ve Nisan 2013’te yüzde 17.3 seviyesinde oluştu.
Ekonomi Finans
ESEN ÜNAL
esenun@gmail.com
WALL STREET RAPORU
10 Haziran 2013 Pazartesi
7
FED ve Parasal Genişlemenin Geleceği
İş dünyası, ekonomi karar mekanizmaları ve yatırımcılar merak içinde. Amerika Merkez Bankası FED bono alımlarında frene basmaya başlayacak mı? Fazla umut yok Ö zellikle son bir ay içinde yoğunlaşan spekülasyonlar FED’in bono alım programında frene basmasa bile alım miktarında yavaş yavaş bir azaltmaya gideceği yönünde. Bilindiği gibi finansal kriz başladığından beri FED ve diğer birçok merkez bankası piyasalara çok büyük miktarlarda para sürmekteler. Quantitative Easing (QE) denilen bono alım programı sayesinde dünya piyasaları oldukça yüklü likidite bolluğuna kavuştu. ABD’de FED her ay 85 milyar dolarlık bono alımları yaparak piyasaya para sürmektedir. Amaç,faiz oranlarını baskı altında tutarak hem emlak piyasasının canlanmasına yardım etmek hemde tüketicileri daha çok para harcamaya yöneltmek. Faiz oranlarının suni olarak düşük tutulması yatırımcıları alternatif aramaya yöneltmekte ve bu ortamda hisse senetleri en cazip yatırım aracı olarak karşımıza çıkmaktadır ki FED’in amaçlarından biri de budur. Yani yatırımcıları hisse senetlerine yöneltmektir. Dünya ekonomisinin yeterince güçlü olmadığını,kırılganlığını koruduğunu düşündüğümüz zaman parasal genişleme programında erken yapılacak bir değişiklik, zaten kırılgan olan dünya ekonomisini tekrar resesyonun içine atacak potansiyele sahip. Bu açıdan bakıldığında merkez bankaları parasal genişlemeye son vermek için alacakları kararları iki kere düşünmek zorundalar. Son haftalarda gelen ekonomik verilerin hepsi iç açıcı değil.Mesela işsizlik hala çok büyük bir problem.Emlak fiyatları bazı bölgelerde oldukça iyi artışlar gösteriyor.Tüketici güveni artışta.Hisse senetlerinin rekor seviyelerde olması yatırımcıların kendini daha varlıklı hissetmesine ve cüzdanlarını açmalarına neden olmakta.Bütün bu olumlu göstergeler bazı Fed yöneticilerinin bono alım programında sona yaklaşılması gerektiğini dile getirmelerine neden oluyor. Bazıları ise bu programın ne kadar etkili olduğunu sorgulamaya başladılar.Çünkü bunca parasal
genişlemeye,likiditeye rağmen reel ekonomi hala istenilen düzeyin çok gerisinde.Tasarrufçuların,suni olarak düşük tutulan faizden çok olumsuz şekilde etkilendikleri başka bir eleştiri noktası.Bütün bu şikayet ve itirazların haklı noktaları mevcut.Ancak normal faiz ortamına dönmek için yeterli mi diye sormak gerekiyor.Birçok gelişmiş ülke ekonomisi için en büyük tehlike, deflasyon ve kırılgan ekonomidir.Parasal genişlemenin sona ermesini isteyenlerin başlıca kaygısı, bu kadar likiditenin ileride enflasyona yol açacağı kaygısıdır.Ancak oldukça yanılıyorlar.Bırakın enflasyonu birçok gelişmiş ülke deflasyon tehlikesi ile karşı karşıya. Olması gerekenden önce frene basılması halinde global piyasaların bir süreliğine olsa bile bir panik havasına gireceğini söylemek mümkün.Hisse senetleri düşecek,faizler yükselecek ve potansiyelinin altında iş yaratan ekonomiler türbülans ve belirsizliklere sahne olacaktır.Bu belirsizlik havasının kurbanlarından biri mayıs sonundan bu yana yüzde 17’lik bir düşüş gösteren Japon Nikkei Endeksi oldu. Bu bakımdan Fed’in parasal genişlemenin miktarını azaltmak yada tamamen durdurmak için acele etmesi olasılık dahilinde görünmüyor.En azından şimdilik.Bu sene sonuna kadar açıklanacak tarım dışı istihdam rakamları en önemli belirleyici faktör olacaktır.
» Geçen Hafta Neler Oldu?
• Avrupa Merkez Bankası ECB, faiz oranlarını değiştirmeyerek beklendiği gibi yüzde 0.5’te bıraktı.Başkan Draghi Euro bölgesinin bu sene sonunda tekrar büyümeye başlayacağını da sözlerine ekledi. • Çin’de dış ticaret rakamları hayal kırıklığı yarattı.Çin Gümrük Müdürlüğünün açıkladığına göre ihracat yıllık bazda yüzde 1 artarken, ithalat ise yüzde 0.3’lük bir düşüş gösterdi. Global ekonomide büyümenin ivme kaybetmesi,iç ve dış talebin yeterince güçlü olmaması ve Çin para birimi yuanın değer kazanması, rakamların
PİYASA ÖZETİ BIST 100 DOW JONES S&P 500 NASDAQ ALTIN (TL/GR) ALTIN (ONS/$) DOLAR/TL EURO/TL BRENT PETROL LIGHT CRUDE WTI
Cuma Günlük Haftalık Haftalık Kapanış Değişim Değişim Yüzde 78,333 2437 -7657 -8.9 15,115 207 132.55 0.89 1643 21 12.65 0.8 3469 45 13.3 0.4 84,11 -1.68 -0.22 -0.27 1383 -32 29 -2.05 1.8775 -0.0205 0.003 0.16 2.4815 -0.0185 0.035 1.43 104.56 1.04 2.7 2.65 96.03 1.27 2.58 2.8
zayıf olmasının nedenleri arasında sayıldı. • Uluslararası para fonu IMF Almanya’nın 2013 yılı için beklediği büyüme hızını yüzde 0.6’dan 0.3’e indirdi.İş yatırımlarındaki düşüş ve euro bölgesinde devam eden resesyonun büyümenin önündeki en büyük iki engel olarak belirtildi.Almanya’nın ihracatının büyük bir kısmının Avrupa’nın diğer ülkelerine yaptığı gözönüne alındığında diğer ülkelerdeki (bölgedeki)yüksek işsizlik ve ekonomik durgunluk Alman ihracatına olan talebi düşürmektedir. • ABD’de ticaret açığı mart ayında beklenenden daha çok düşerek 38.8 milyar dolar olarak gerçekleşti.Ekonomik büyümede önemli bir katkıya sahip ihracat yüzde 0.9’lük bir azalma gösterdi.Yavaşlama belirtileri gösteren global ekonomi ve son zamanlarda güçlenen dolar ihracatın azalmasındaki en önemli faktörler. • ABD’de fabrika siparişleri nisan ayinda beklenenden daha az artarak yüzde 1 olarak gerçekleşti.Analistler yüzde 1.5’lük bir artış bekliyorlardı Hükümet harcamalarındaki kesintiler ve global ekonomide yaşanan yavaşlama üretimin artmasının önünde engel oluşturmaktadır. • ABD’de imalat sanayi endeksi mayıs ayında beklenmedik bir şekilde düştü.Bir önceki ay 50.7 olan endeks mayısta gerileyerek 49 olarak gerçekleşti.Ekonomistler endeksi 51 olarak tahmin etmişlerdi. • Avrupa Merkez Bankası rekor düşük seviyede olan faiz oranlarını değiştirmeyerek yüzde 0.50’de bıraktı. • ABD’de tarım dışı istihdam mayıs ayı içinde 175,000 artarak beklentilerin üzerinde gerçekleşti.İşsizlik oranı da yüzde 7.6’ya çıktı.Parasal genişleme programında değişiklik yapma konusunda Fed’in acele davranmayacağını beklemek,sanıyorum gerçekçi olacaktır.En azından bu sene sonuna kadar böyle bir riskin olasılığı büyük ölçüde düşmüş oldu. • Geçen hafta başlayan “Gezi Parkı” eylemleri hisse senetlerinin haftayı yüzde 9 gibi oldukça ağır bir kayıpla kapatmasına neden oldu.Türkiye’de hisse senetleri son yıllarda oldukça güçlü yükseliş trendi içindeydi. Ulusal 100,yeni adıyla BİST 100,endeksi 2008 yılının sonundan bu yana yaklaşık yüzde 400 gibi göz kamaştıran bir performans gösterdi.Ancak Mayıs 22’de 93,000 puanın üzerine çıkarak rekor kıran endeks bu tarihten itibaren düşüşe geçerek haftayı 78,333 puandan kapattı. Global piyasalarda son haftalarda yaşanan belirsizlikler, ülkenin değişik yerlerindeki protestolarla birleşince yoğun satışlar sonrasında endekste ciddi kayıplar oluştu.
• ABD Merkez Bankası FED’in eski başkanlarından Alan Greenspan ekonomi hazır olmasa bile parasal genişleme (QE) programının yavaşlatılması gerektiğini söyledi.CNBC kanalına verdiği röportajda Fed’in bilançosunun oldukça şiştiğini ve mutlaka küçültülmesi gerektiğini söyledi.Merkez Bankasi’nin izlediği sıfıra yakın faiz politikasının hisse senetlerine oldukça yaradığını ancak piyasaların yükselecek faiz oranlarına hazırlıklı olması gerektiğini söyledi.
» Orta ve Uzun Vadede Altın
2011 yılının sonuna doğru altın fiyatları 1900 dolara çıktığı zaman dünyanın sonu geliyormuş gibi altının onsunun bir kaç yıl içinde 3000 hatta 5000 dolara çıkacağını iddialı sekilde ileri süren yatırımcıları,para yöneticileri hala akıllarda yerini koruyor. Ancak altının onsu 1900 dolar seviyelerini gördükten sonra trendini değiştirdi ve fiyatlar 2011 yılından beri düşmekte.Geçtiğimiz nisan ayında ise oldukça sert düşüşler yaşayarak iki günde toplam yüzde 13’lük bir kayıpla 1300 dolarlara geriledi. Elbetteki bu trend birçok altın yatırımcısının kafasını kaşımasına sebep oldu. Bu kadar ekonomik ve politik belirsizlik varken bu düşüşlerin nedenlerini bulmaya çalışıyorlar.Varlık fiyatları zaman içinde değişik sebeplerden dolayı arz ve talep dengesinin dışına çıkar ve balonların oluşmasına sebep olur.Er ya da geç bu balonlar patlar ve tekrar dengeye doğru gidilir.Bu her varlık fiyatı için geçerli bir olgudur ve altındada bunu yaşamaktayız.Peki, orta ve uzun vadede altında ne türlü hareketler bekliyebiliriz? 2011 den bu yana
yaklaşık yüzde 30 değer kaybeden altın bundan sonra nasıl bir yol izleyecek? Altın genellikle siyasi ve ekonomik risklerin ciddi bir şekilde arttığı zamanlarda yükseliş trendine girer. Ancak global çaptaki finansal krizin tepe noktasında yani 2008 ve 2009 yılında bile altın fiyatları sert düşüşlere sahne oldu. Altının en çok sevdiği ortam enflasyonun yüksek olduğu ortamlardır. Birçok yatırımcı için enflasyondan korunmanın en güzel yolu altına yatırım yapmaktır. Global finansal krizin depresyona doğru gitmesini önlemek için merkez bankaları oldukça agresif bir şekilde parasal ge-
nişlemeye gittiler, yani para basıp sisteme verdiler. Ancak daha önce hiç görülmemiş boyuttaki bu parasal genişlemeye rağmen altın fiyatları düşmekte. En sevdiği ortamda altın neden performans sergiliyemiyor? Çünkü bu parasal genişleme reel ekonomide istenilen canlanmayı sağlayamadı ve hala sağlamakta güçlük çekmektedir. Bu bakımdan mal ve hizmetlere olan talep artışı beklendiği
gibi olmamaktadır. Bu da ekonomide fazla kapasitenin oluşmasına neden olmakta ve fiyatlar yükselmemektedir.Diğer bir deyişle enflasyon artmamakta. Altının diğer bir özelliği, diğer varlıklar gibi herhangi bir getiriye sahip olmayışıdır.Altın yatırımcısı iseniz sadece altın fiyatları yükseldiğinde herhangi bir kazançtan sözedebilirsiniz. Gayrimenkulu kiraya verip bir getiri elde edebiirsiniz ya da hisse senetlerinin kar paylarından faydalanabilirsiniz.En basit şekliyle paranızı mevduat hesabına yatırdığınızda faiz kazanabilirsiniz.Bunların hiçbirini altın için söyleyemeyiz. Enflasyondan arındırılmış faiz oranları bir çok ülkede şu anda negatif düzeydedir yani yatırımlarını bono alarak yada banka mevduat hesaplarında değerlendirenlerin reel getirileri pozitif değil. Çünkü ekonomilerin canlanması için çok düşük faiz politikası uygulanmaktadır ve bu da faiz getirilerinin negatif olması sonucunu doğurmaktadır. Dünya ekonomisi toparlanmaya başladığı zaman merkez bankaları faiz oranlarını artırmaya başlıyacaklar ve bu, altın fiyatları üstünde baskı oluşturacaktır. Siyasi açıdanda dünyada birçok pürüz mevcut. Kuzey Kore’nin nükleer silah denemeleri, Türkiye ve etrafındaki birçok ülkeyi etkisi içine alan Suriye’deki iç savaş, Ortadoğu’nun diğer bölgelerindeki siyasi kargaşalar bunlardan sadece birkaçı. Altın bu siyasi belirsizlik ortamında da güven vermiyor. Özetlemek gerekirse, altının çok daha yükselmesi için gereken şartların hepsi mevcut. Ancak altın bekleneni vermekte güçlük çekmektedir.
Gelecek Haftanın Önemli Ekonomik Takvimi Tarih 10/6/2013 11/6/2013 12/6/2013
Ülke Konu Japonya GayriSafi Milli Hasıla (Çeyrek)
ABD
İtalya Sanayi Üretimi (Yıllık) GayriSafi Milli Hasıla (Yıllık) Endüstriyel Üretim Toptan Satış Envanterleri
0.90% -5.20% 1.40% -1.40% 0.40%
Euro ABD
Fransa CPI (Aylık) Endüstriyel Üretim (Aylık) Perakende Satışlar (Aylık)
-0.20% 0.40%
-0.20% 1.00% 0.10%
Euro
Michigan Tüketici Hassasiyet Endeksi Tüketici Fiyat Endeksi (CPİ/Yıllık)
1.40%
84.5 1.40%
Euro TRY
Ingiltere
Euro Euro
ABD ABD ABD ABD
13/06/2013 14/06/2013
Beklenti Önceki 0.90% -3.60% 2.30% -0.70%
Almanya CPİ (Aylık)
Üretici Fiyat Endeksi(PPI/Aylık) Sanayi Üretimi (Aylık) Kapasite Kullanımı
0.40%
0.10% 0.40% 78%
0.40%
-0.70% -0.50% 77.80%
8
Güncel
10 Haziran 2013 Pazartesi
Washington'un öncelikli gündemi
Arzu Kaya
Uranlı twitter@arzukayauranli
Çapulculuk hareketinin Türkiye’nin geleceği için anlamı “Demokrasi sadece seçim demek değildir.” TC Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
B
ÜTÜN dünya,nefesini tutmuş Türk tarihinde ilk kez cereyan eden olağanüstü bir olaya tanık oluyor. Gezi Parkı’yla başlayan protestolar,Türkiye’de inanılmaz bir sivil harekete dönüşüyor. Türk basınının hükümet korkusuyla sessizliğe gömülmesi dolayısıyla ilk gelişmeleri şaşkınlık içinde dış basından izledik. Bu bile tek başına Türkiye’de neler olduğunu anlatmaya yeter çünkü bir ülkede basın ancak bir şeyler yolunda gitmiyorsa susturulur. Ama ‘her şerde bir hayır var’ denmesi boşuna değil. Gezi park protestoları gösterdi ki, bugün Türkiye güçlü, sağlam bir demokrasi için ergenlikten yetişkinliğe geçmeye hazır ve güçlü bir sivil toplum olma yolunda ilerliyor. Aslında, bu şekilde -ve tabiki başbakanın da yardımıyla(!)- yeni bir kimlik de kazanıyor. Geçen hafta, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, kendilerine ‘ayyaş’ ve ‘çapulcu’ demesinin ardından protestocular bu aşağılayıcı ve incitici ifadeleri sanatsal ve protest bir yaklaşımla ters yüz ederek ortak bir kimlik etrafında buluştular. Hatta hükümete Türkiye’deki mevcut demokrasiyi bir üst seviyeye çekebilmek için varolduklarını anlatabilmek maksadıyla sürdürdükleri direnişle literatüre yeni bir kavram bile kazandırdılar: “çapulculuk: Barışcıl ve sanatsal bir yolla demokrasi adına yanlışı eleştiren sivil hareket.” Çapulcular kendilerini ifade etmek için seçtikleri neşeli, zeki ve sanatsal yolla tüm dünyaya Nasreddin Hoca’nın torunları olduklarını ve DNA’larına nüfus eden inanılmaz mizah duygusunu tüm dünyaya gösteriyor. Öylesine zekice sözler söylüyorlar, öylesine muthiş şeyler yapıyorlar ki, yapılan şarkılar, klipler yazılan pankartlar sosyal medyada, dış basında, dünyanın her yerinde dolaşır oldu. Birbirinden komik espriler adeta insanı meydana gelen üzücü olayların hüznünden kurtarıyor ve hep beraber gülüyoruz ağlanacak halimize: “I chapul there for I am”, “polis gerçekten gözümüzü yaşartıyorsun”, “Stop Istanbullying” , “Just in biber” … Örnekler çok hangi birini yazayım! Öte yandan, Batı medyasının bu konuyla niçin bu kadar ilgili olduğunu anlamak imkansız. 15 yıldır ABD’de aktif olarak gazetecilik yapan biri olarak dış basında Türkiye hakkında bu denli güçlü bir haber bombardımanı olduğunu görmemiştim. Ancak, her ne kadar haber bol gibi görünüyor olsa da, haberlerin içeriği tek: “İslamcı Ortadoğu ülkesi Türkiye’de bağımsızlık arayışı.” Bu analizlerde hep bir ağızdan Türkiye’yi Ortadoğu kutusuna tıkmaya çalıştıkları aşikar. Oysa günümüzde, birçok Batılı demokraside de halk, neo-liberal politikalara karşı protestolar düzenliyor. Keystone Boru Hattı, G20 gibi örnekler ortada. Gezi Parkı protestolarının bu protestolardan farkı yok. Gezi parkındaki protestolara ilk günden beri katılan Ahu Resimcioglu-Terzi,”Bizi, başarımızı, başarısızlığımızı, protestolarımızı ve gösterdiğimiz gelişimi hükümet ve medyanın nasıl etiketlendirdiği umurumda değil. Bu protestolar bana bir şey öğretti: Bu gençler, internet üzerinden dünya çapında kendilerini ifade ederek ne kadar zeki ve parlak olduğunu ortaya koyarken, bizi herhangi bir kutuya koymak imkansız.”diyor. Hiç şüphesiz, Türkiye demokrasi problemi yaşıyor. Ama kesinlikle bir diktatörlük ülkesi de değil. Bu sebeple Türkiye’de yapılan gösterileri Mısır’ın Tahrir Meydanı’nda yapılan gösterilerle özdeşleştirmek saçma. Unutmayalım ki, Arap ayaklanmalarının hiçbiri seçilmiş bir lidere değil, diktatörlere yönelik olmuştur.Türkiye’deki protestolar ise seçilmiş bir başbakanı reddeden gür bir ses. Arap ülkeleri demokrasi ile henüz tanışırken Türkiye, 90 yıldır demokrasiyi deniyor ve özellikle 1950’den bu yana çok partili seçim sistemine geçişle de demokrasi yolunda ilerliyor. Ancak, her ne kadar Türkiye’de sallan yuvarlan işleyen bir demokrasi olsa da Başbakan Erdoğan’ın demokrasiyi algılayışının özgürlükçü ve demokratik olduğu söylenemez. Ben bilirimci, ataerkil tutumu maalesef toplumun önemli bir kesiminde model alınıp taklit edilirken diğer kesiminde ise rahatsızlık oluşturuyor. Oysa, Erdoğan’ın 2007 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin ikinci dönem için yeniden seçilmesinin ardından yaptığı konuşma daha dün gibi aklımda: ‘Siyasi eğilimleri ne olursa olsun toplumun tüm kesimlerini kucaklayacağıma söz veriyorum’ demiş, hatta kendisine oy vermeyenlere de teşekkür etmişti. Ama şimdilerde görünen o ki, Erdoğan verdiği bu sözü unuttu ve AKP Hükümeti, Erdoğan’ın partisine dönüştü. Son dönemlerde yaptıklarını bir parti lideri olarak yapsa belki bunu kimse takmayabilirdi ancak, kişiselleştirdiği hükümet politikalarını “ben yaptım oldu” tarzı ile TC’nin başbakanı olarak Türk halkına dayatmaya çalışması Türk halkının sadece Türkiye’de değil tüm dünyada kitlesel tepkilerine yol açtı. Başbakan herşeyi kişisel alıyor. Hükümeti adeta bir köy ağası zihniyeti ile yönetmeye çalışıyor. Oysa, demokrasi hassasiyet ister. Masaya elini vurup ‘ben öyle diyorum olacak’ gibi keskin tavırları kaldırmaz. Demokrasinin köşeleri yoktur. Sivri uçlar kumaşını deler. İşte, hükümet politikasını kişileştirmesinin bir sonucu olarak, Erdoğan şimdi tüm eleştirilerin hedefi haline geldi. Ne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ılımlı sözleri, ne de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın protestoculara karşı polis tarafından aşırı güç kullanımına ilişkin özrü Türkiyede’ki durum üzerinde etkili olamadı. Halk, Erdoğan ile iletişim kurmak, sesini çıkarmak ve Erdoğan tarafından duyulmak istiyor. Çapulculuk hareketi partiler üstü bir sivil hareket olmayı sürdürebilir ve barışcıl tavrını değiştirmeden hükümete sunduğu ‘toplumu farklılıkları ile kucaklaması’ yönündeki davetini devam ettirebilirse Türk toplumunun kumaşının yeniden şekillendirilmesinde etkin olabilir. Bu da Türkiye için yeni bir dönemin başladığı anlamına gelecektir. Ancak, toplumsal huzurun anahtarı Erdoğan’da: Seçtiği kelimelerde, vurgularında ve duruşunda. Eğer kibrini ve külhan beyi tavrını sürdürmeyi seçerse, o zaman Türkiye’de provakasyonun, şiddetin ve huzursuzluğun büyümesi kaçınılmaz.. Görünüşe göre, Başbakan Erdoğan 2007 seçimlerinden sonra söylediklerini hatırlamıyor. Ona, “Kimse bu ofislerde kalıcı olduğunu iddia edemez. Bu pozisyonlar gelir ve gider. Biz gelip geçiciyiz.” dediğini hatırlatmak isterim. Erdoğan’ın diktatör olduğunu düşünmüyorum. Sadece ataerkil, fevri ve alaturka bir Türk erkeği ve ülkeyi bir aile reisi gibi yönetme arzusunda. Oysa, Türkiye’nin birliği uğruna egosunu yenmesinin zamanı geldi de geçiyor. Şimdi zıtlaşma değil iletişim zamanı.Türkiye’nin önyargı, yıkıcı eleştiri ve kutuplaşmaya ihtiyacı yok hoşgörü, iletişim ve sağduyu ihtiyacı var. Seçim Erdoğan’ın…
'GEZİ'
Taksim Gezi Parkı protestoları Washington’da bir numaralı gündem haline geldi. Beyaz Saray, Türk hükümetini protestoculara karşı ‘ılımlı’ davranması konusunda uyarı üstüne uyarı yapıyor (WASHINGTON – POSTA 212) Taksim Gezi Parkının yıkılmasını önlemek için başlayan çevreci hareketin bir anda bütün Türkiye'yi kapsayan protesto gösterilerine dönüşmesi Washington tarafından dikkatle izleniyor. Amerikan yönetimi konuyla ilgili olarak Erdoğan hükümetine "ılımlı tutum" tavsiyesinde bulunurken, "gösteri ve yürüyüşler, ifade özgürlüğü bağlamında en temel insan haklarından biridir" vurgusunu her resmi açıklamasında yineliyor.
Gezi Parkı olaylarının başladığı 31 Mayıs'tan itibaren ilk olarak ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone devreye girdi ve polisin göstericilere yönelik sert tavrına atıfta bulunarak durumu endişeyle karşıladıklarını açıkladı. Ricciardone'nin yorumları basın mensuplarının yanı sıra tüm kamuoyuna erişebilmek adına, büyükelçiliğin Twitter ve resmi İnternet sitesi üzerinden de devam ettirildi. Daha sonra Gezi Parkı, Beyaz Saray'ın
öncelikli gündem maddeleri arasına yerleşti. Önce Dışişleri Bakanlığı düzeyinde, daha sonra doğrudan Başkan Obama adına açıklamalar birbiri ardına gelmeye başladı. Bugüne kadar Washington'dan Gezi Parkı olaylarına ilişkin hemen hemen hergün bir yeni açıklama yapılması ayrıca dikkat çekti. Gözlemciler, Amerikan yönetiminin bu yoğun ilgisinden Anakara'nın hiç memnun olmadığı görüşünde. Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Amerikan Dı-
şişleri Bakanı John Kerry ile telefon görüşmesi yaparak, "biz ikinci sınıf bir demokrasi değiliz" tepkisini gösterdiği hatırlatılıyor. Ancak Davutoğlu-Kerry görüşmesinin hemen sonrasında Gezi Parkı konusundaki endişelerin Başkan Yardımcısı Joe Biden tarafından bir kez daha ve çok net bir dille gündeme getirilmesi, bu konunun Türkiye-ABD ilişkilerinde doğrudan bir etken olma özelliğini koruduğu kaydediliyor.
TÜRKİYE’NİN ADIMI, ABD’NİN TUTUMUNU BELİRLEYECEK ABD Kongresi’nin Orta Doğu ve Terörizm danışmanı Dr. Walid Phares, Gezi Parkı Gösterileri’nden dolayı Washington’un çok endişeli olduğunu belirtti (WASHINGTON POSTA 212) Dünyaca ünlü Orta Doğu Uzmanı Walid Phares, ABD’nin Türkiye’de yaşananlara karşı gösterdiği tepkiyi şu sözlerle aktardı: “Gösteriler çok uzun sürdü ve terörizm gibi aşırıcı bir vaka olmadığı halde, sivil ve silahsız insanlara karşı şiddet kullanıldığı gözükmekte. Bu nedenle, Dış İşleri Bakanlığı ve Beyaz Saray, Türk Hükümeti’ne kanunlar çerçevesinde ifade özgürlüğüne engel olmaması konusunda çağrıda bulundu. Dolayısıyla, ABD her hangi bir tarafı tutmamaktadır. Ne Türk Hükümeti ile olan ortaklığına son vermek istiyor, ne de sivil toplumuna şiddet uygulayan bir hükümete destek vermek istiyor. Bu nedenle ABD’nin ne tür bir yol izleyeceği Türk Hükümeti’nin bir sonraki atacağı adımla belli olacak. Eğer göstericilere karşı toplu bir şiddet reaksiyonu uygulanmaya devam ederse, bu ikili ilişkiyi bozar. Ama eğer hükümet mantıklı bir şekilde davranırsa, bu ilişki istikrarlı bir şekilde kalmaya devam eder.”
» SOSYAL MEDYA
Phares, “Youtube ve Facebook gibi internet sitelerinden sivil toplumunun sadece parklardan dolayı değil, Türk Hükümeti’nin siyasi felsefesinden dolayı bir çok rahatsızlıkları olduğunu gördük. Yaşananlar Türk Hükümeti için bir sınav olacak” dedi.
Dr. Walid Phares
Phares, “Beşşar Esed seçimlerle başa gelmedi.Türkiye’de ise önceden de demokrasi vardı” dedi. Bir çok Orta Doğu ülkesine kıyasla, Cumhuriyet’in ne olduğunu siz 80 sene önce de biliyordunuz. Çok uzun yıllardır farklı siyasi partilere sahipsiniz. Fakat Türkiye’de hiç bir zaman konuşulmayan ve dondurulan çok derin meseleler vardı. Şu anda yaşananlar da bu meselerle ilgili olarak bu sorununun cevabını verecek: “Türkiyede laik ve dini rejim bir arada durabilir mi?” diye konuştu.
» DEVRİM AŞAMALARINI ANLATTI
2010 yılında, Arap Baharı başlamadan, olacakları “The Coming Revolution” adlı kitabında anlatarak, bu konuyu ele alan tek yazar olan Walid Phares, Arap Baharı’nın aşamalarını anlattı. “Birinci basamakta sivil toplum otoriter rejime karşı ayaklanır,
ikincisinde bazı diktatörler düşer, fakat sivil toplum köktendinciler tarafından kandırılır, bu yüzden devrimi yapanlar gençler ve sivil toplumdur, fakat yönetimi ele geçirenler onların temsilcileri değildir. Bu nedenle Mısır’da şu an yaşananlar devrimden önceki ikinci aşamadır” diye kaydetti.
» “KADERİNİZİ BELİRLEYECEKSİNİZ”
Suriye’nin ABD için büyük bir problem haline geldiğini söyleyen Phares, Suriye’ye karşı savaşa girme durumumuzda, Lübnan’dan Hizbullah’ın, Iraklı ve İranlı politikacıların Esed’e yardım etmeye geleceklerini biliyoruz. Obama, bölgesel bir karşılaşmaya hazır değil. Fakat Suriye’nin bu şekilde batmasına da izin veremeyiz” diye konuştu.
» “TÜRKİYE İYİ BİR ROL OYNADI”
Türk Hükümeti’nin Suriye konusunda olduğu gibi bir çok meselede ABD’deki en sağlam müteffiklerinden biri olduğunun altını çizen Dr. Walid Phares, “2011 ve 2012 yılının ilk aylarını hatırlarsanız, Türk Hükümeti Suriye’de daha etkili olmak konusunda çok net bir tavır sergilemişti. Hatta uçuşa yasak bölge düşüncesini göz önüne almak konusunda çok netti. Bence Türkiye her zaman iyi bir rol oynadı. Fakat sorun şu ki, bir NATO ülkesi olarak Türkiye tek başına hareket edemezdi. O yüzden Washington’daki karar geçerli olandı. ABD’nin de başlangıçta Türkiye ile hareket etmemesinin iki sebebi vardı. 2012 yılında ABD hala Irak’taydı. Hem Suriye’ye girmek, hem de Irak’la aynı zamanda bulunmak çok mantıklı olmazdı. Aynı zamanda, 2012 yılında Başkanlık Seçimi vardı. Şu anda ise bu konu hakkında adım atmanın tam zamanı” diye ifade etti.
BEYAZ SARAY: ENDİŞELİYİZ (WASHINGTON – POSTA 212) Gezi olaylarına ilişkin Obama yönetiminin mesajların dozunu arttırdığı dikkat çekiyor. Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, Taksim Gezi Parkı’na yönelik olayları “yakından ve endişeyle” izlemeye devam ettiklerini söylerken, polisin aşırı güç kullanımına ilişkin haberleri anımsatarak, konuyla ilgili soruşturma açılması çağrılarına destek verdi. Carney, Beyaz Saray’daki basın brifinginde Gezi Parkı olayları hakkında şunları söyledi: “Olayları yakından ve endişeyle izlemeye devam ediyoruz. Daha önce söylediğimiz gibi, ABD, tüm demokrasiler için esas olan, barışçıl protesto hakkı dahil ifade ve toplanma özgürlüklerine tam destek vermektedir. Protestocuların büyük çoğunluğunun, haklarını kullanan barışçıl, yasalara uyan sıradan vatandaşlar olduğuna inanıyoruz”. Beyaz Saray Sözcüsü, “Polisin aşırı güç kullanımı, yüksek yaralı sayısı ve maddi hasara dair haberlerden ciddi endişe duymaya devam ediyoruz ve bu olayların soruşturulmasına yönelik çağrıları memnuniyetle karşılıyoruz. Ayrıca tüm tarafları, şiddeti provoke etmekten kaçınmaya çağırıyoruz” dedi.
ÇAPULCU
Güncel
10 Haziran 2013 Pazartesi
İLHAN TANIR Twitter: @Washingtonpoint
Wikipedia’nın literatürüne girdi
WASHİNGTON’DA BİR ÇUVAL İNCİR MAYIS ayının ortasında Washington’a gelen Başbakan Erdoğan ve beraberindeki heyet, hem Beyaz Saray’da gördükleri ilgiden hem de ABD yönetiminin en yüksek yetkilileri ile yaptıkları uzun görüşmelerden,Türkiye’nin artan gücünü ve bölgesel liderlik imajını daha da pekiştirdiği sonucuyla ayrılmışlardı.
Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı eylemcilerini ‘çapulcu’ olarak nitelemişti. Bu kelime sanal
ansiklopedi Wikipedia’da İngilizce çağrışımlı “Chapulling” karşılığı buldu ve büyük ilgi gördü (NEW YORK – POSTA 212) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı’nın korunması ve alışveriş merkezi başta olmak üzere bir takım inşaat projeleriyle yok edilmemesi için eylem yapanları “projeleri yaparken birkaç çapulcuya soracak değiliz” dedi, ancak farkında olmadan dünya literatürüne de katkıda bulundu! İnternet kullanıcılarının en sık başvurduğu kaynakların başında gelen ünlü “sanal ansiklopedi” Wikipedia, Gezi Parkı gençlerinin “çapulcu” sözcüğüne mizahi bir anlam da yükleyerek İngilizce çağrışımlı “Chapuling” karşılığı bulmasına ilgi göstermekte gecikmedi. İngi-
lizce telaffuza uygun şekilde “chapulling” Wikipedia’nın literatürüne girdi. İngilizcenin günlük kullanım şekilleri ve sokak argosu konusunda en güncel ve en meşhur kaynak olan Amerikan “Urban Dictionary” sitesi de bu yaratıcı terimi benimsemekte gecikmedi. Urban Dictionary web sitesinde “çapulculuk” aynen şöyle özetleniyor: chapulling: Chapulling is a new word discovered in Taksim Gezi Park/Istanbul/Turkey Chapulling(verb): Resistance
Arap İsyanları süresince de, kısa süreli anlaşmazlıklar dışında, Türkiye hep Batı ve ABD ile aynı sayfada buluştu, insan haklarının evrenselliğini savundu, temel hak ve özgürlüklerin korunması noktasında isyanlarla boğuşan Arap diktatörlerine tavsiyeler verdi.
(Kısa tercümesi ise şöyle: Chapulling, İstanbul Taksim Gezi Parkında keşfedilen yeni bir sözcüktür. Fiil olarak, “chapulling/ çapulculuk” güç kullanımına karşı direnişi, adalet ve bireysel hak arayışını ifade eder.
Ne var ki, 27 Mayıs’da başlayan ve 1 Haziran sabahı ciddi bir şekilde sokaklara yayılan protestolara karşı AK Parti hükümetinin yaklaşımı, Washington’da son on yıldır özenle korunan o imaja çok ciddi bir darbe vurdu.
Gelişen ekonomisiyle birlikte sahip olduğu demokratik kültürü ile, bu bağlamda oldukça geri olan Ortadoğu ülkeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye Bati’da, bölge ülkelerine göre hep ileri düzeyde görüldü.
Polisin, barışçıl protestolar yaptığı belli olan ve yeşili korumak gibi dünyanın her tarafında takdir edilecek bir eyleme uyguladığı aşırı güçle ortaya çıkan olaylarda Washington’un ve Ankara’nın daha protestoların ilk gününden itibaren zıt noktalarda kendilerini bulması dikkat çekici idi. Hatırlanmalı ki Amerikan yönetimi, dünyandaki farklı protestoları değerlendirirken, her zaman Türkiye’deki Gezi Parkı protestolarına verdiği destek kadar erken ve açık tavır almamaktadır.
Türkiye’ye gidecekseniz iki kere düşünün
SEYAHAT YASAĞI GELEBİLİR
HALDUN ARMAĞAN
Amerikan devleti gerekli gördüğü hallerde bu uyarıyı bir üst seviyeye çıkartarak “seyahat yasağı” haline de getirebiliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’yi ziyaret etmeyi düşünen ya da Türkiye’de bulunan vatandaşlarını olası terör ve şiddet eylemleri konusunda uyardı.
OBAMA yönetimi İstanbul Gezi Parkı olaylarından iki şekilde ciddi endişe duymaya başladı. Kaygıların birinci önceliği Türkiye’nin insan hakları karnesiyle bağlantılı. Amerikan Dışişlerinin her yıl yayınladığı raporlara bakılANALİZ dığında, “daha çok ilerleme” temennisi yapılan konuların başında toplantı ve gösteri yürüyüşleri, ifade ve basın özgürlüğü geliyor. Bir başka deyişle, Türkiye’nin bireysel hak ve özgürlükler alanında Batılı standartların gerisinde olduğu algısı mevcut ve 1 Mayıs olayları gibi bu tezi güçlendirecek gelişmeler varken, birdenbire bir avuç doğaseverin parkta toplanmasına otoritenin en sert ve en şiddetli tepkiyi göstermesi, Washington çevrelerinde süratle büyük bir yankıya sebep oldu.
» İSTİKRARSIZLIK KAYGISI
Üstelik bu tepkiyle beraber tırmanan gerilimin Türkiye’nin iç politikasını doğrudan etkileyen bir boyut kazandığını farkeden Obama yönetimi ısrarla “ılımlı davranma” tavsiyesinin altını çizmeye başladı. Washington, Türkiye’nin insan hakları temelli bir tartışma ekseninde istikrarsızlığa sürüklenmesinden endişe ediyor. Böyle bir istikrarsızlık hali, başta Suriye olmak üzere Büyük Orta-
2011 yılının ilk günlerinde itibaren Arap İsyanları ile birlikte Türkiye’nin öneminin daha da arttığı bir gerçek. Özellikle muhafazakar AK Parti’nin iktidarda olduğu yıllarda, Ankara’nın ılımlı İslam temsili, demokrasiyi Müslüman bir toplum içinde yaşatabilme kabiliyeti, laiklik ve başka dengeleyici kurumlarla yürütmenin önüne fren koyabilmesiyle diğer Müslüman ve Arap ülkelere örnek gösterilen bir ülke oldu.
to force, demand justice, seek one’s right. To chapull, I chapull everyday, I chapulled yesterday, I will chapull soon, I was chapulling when the police attack us, I’ve been chapulling for 6 days, I haven’t chapulled yet
AMERİKA:
(WASHINGTON – POSTA 212) Amerika Birleşik Devletleri, Gezi Parkı gösterisi ve sonrasında tırmanan tansiyon nedeniyle, vatandaşlarına Türkiye konusunda seyahat uyarısı yaptı. Amerikan Dışişlerinin bu uyarısı şimdilik 5 Temmuz’a kadar geçerli, ancak gelişmelere göre ya tamamen kaldırılacak ya da uzatılacak. Seyahat uyarısı “eğer yurtdışı seyahatiniz sözkonusu (örneğin Türkiye’ye) iki kere düşünün, mutlaka gidecekseniz de çok dikkatli olun” anlamına geliyor.
9
Bu kez ise, ABD yönetiminde önce Dışişleri, sonra Beyaz Saray defalarca protesto ve protestocuları öven ve AK Parti yönetimini güç kullanırken dikkatli ve ölçülü olmayı tavsiye edici açıklamalar yaptı. ABD, protestocuları ‘’kanunlara uyan, barışçıl, normal’’ insanlar olarak tanımlarken, Ankara ısrarla protestocuların içinde ciddi oranda provakatörler, teröristler ve ajanlardan bahsetmeyi sürdürdü. Bunun yanısıra, son on yıl boyunca ağırlıkla AK Partinin reformcu ve askeri vesayeti azaltıcı tavrını yazdıkları makalelerle destekleyen Washington’in düşünce kuruluşu dünyası da, en liberalinden muhafazakar kanadına kadar AK Partiye karşı bir tavır alip, ağir elestiriler içeren analizler yayınladılar. AK Partinin on yıllık modern, demokratik ve özgürlüklere yelken açmış bir muhafazakar iktidar olduğu imaji, biber gazı, aşırı polis gücü kullanımı ve başbakan Erdoğan’ın uzlaşmaz çıkışları ile eğildi. Protestolara ve protestoculara gösterilen kabalık, sosyal medya hakkında yine Erdoğan tarafından verilen ve çağdışı bulunan beyanatlar, Türkiye’deki demokrasinin illiberal boyutunu gözler önüne serdi.
“Amerikan vatandaşlarına üst düzeyde ihtiyatlı olmaları ve güvenlik bilincini artıracak uygun adımları atmalarını hatırlatırız” diyen ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’ye seyahat eden ya da Türkiye’de oturan Amerikan vatandaşlarından muhtemel gösterilere karşı “alarmda olmalarını” ve kalabalıktan kaçınmalarını istedi. Bu bağlamda, “Barışçıl niyetler taşıyan gösterilerin çatışma ve şiddete dönüşebileceği” ikazıyla, Amerikan vatandaşlarının gösteri yapılan alanlardan mümkün mertebe uzak durmaları” vurgulandı. Amerikalıların sık uğradığı bilinen yerlere de özel bir dikkat gösterilmesi gerektiğini belirten ABD Dışişleri, Türkiye’deki Amerikan Büyükelçiliği ve konsolosluklarıyla ilgili iletişim bilgilerini de sıralamayı ihmal etmedi.
Washington’ın gözünde daha düne kadar model ortak olarak görülen ve Ortadoğu’da süregiden isyan ve daha iyi yönetim arayışlarında ilham olabileceği öne sürülen Türkiye, bir haftalık protestolara verdiği tepki ile hem Batı hem de Doğu’da kaybetti. Erdoğan’ın protestolarının ruhunu, liberal özgürlükler talebini çok geç olmadan anlayabilmesi ve uzlaşı araması, Washington’da kayıpları azaltabilir.
Obama yönetimi ne mesaj veriyor, ne BEKLİYOR? doğu projesinde Ankara-Washington ittifakını kalbinden yaralayacak bir etken. Washington her fırsatta Orta Doğu’nun siyasi aktörlerine insan haklarına saygı gösterilmesi ve protesto hakkının en üst düzeyde hoşgörüyle karşılanması tavsiyesini tekrarlarken, benzer bir sıkıntıyı “bölgedeki en iyi müttefikim” dediği Türkiye ile yaşamak istemiyor. Böyle bir sıkıntı hali, Türk-Amerikan ilişkilerini gölgelemekle kalmayacak, gerek Türkiye, gerekse ABD’nin Avrupa ile diyaloğunu ve uluslararası konjonktürü olumsuz etkileyecek.
» WASHINGTON-BRÜKSEL SENKRONİZE Washington ve Brüksel’den senkronize olmuşçasına birbiri ardına gelen açıklamalar bu bağlamda değerlendirilmeli. Bölgesel gelişmelerin en kritik olduğu bir dönemde, Türkiye’nin Kürt sorununa çözüm sürecinin sekteye uğraması istenmiyor; ayrıca AKP hükümetinin insan hakları eksenli bir so-
run nedeniyle Türkiye’nin istikrarsızlaşma yörüngesine girmesi de arzulanmıyor. Gezi Parkının doğrudan ve ivedilikle Beyaz Saray’ın gündemine oturması bu yüzden. Amerikan Dışişleri Bakanlığı hafta sonları da dahil olmak üzere her gün tüm dünyada-
ki gelişmeleri önem sırasına göre inceler ve ilgili ülke masasından sorumlu olan Dışişleri yetkilileri tarafından bir “güncelleştirilmiş politik rehber” hazırlanır. Bu rehber örneğin Filistin’de bir olay olmuşsa, Amerikalı yöneticilerin “basından soru gelmesi halinde” nasıl bir tutum alması gerektiğini tavsiye eder. Tavsiye edilen mesaj süratle Washington’un üst kademelerinde filtreden geçirilip son şekli verilir ve onaylanıp kamuoyuna sunulmak üzere servis edilir.
neceğim” cevabı vermesinin altında da çoğu kez Washington’un “konuyu tırmandırmama” politikası yatar.
» GERİ ADIM YOK
Taksim’deki olaylar ve sonrasına bakıldığında, Obama yönetiminin özellikle ilgilendiği ve görüşünü arşivin tozlu raflarına bırakmak ya da kapalı kapılar ardında ifade etmek yerine, zaman geçirmeden Türk ve dünya kamuoyuna duyurmayı tercih ettiği görülüyor. Bu nedenle, önce Büyükelçilik seviyesinde gelen tavsiye ve ikazlar, ertesi gün Dışişleri Bakanlığı, hemen sonraki gün ise Beyaz Saray seviyesine yükseltildi. Ankara’nın “bu kadar mesaj yeter” şeklinde özetlenebilecek tepkisine karşın, Başkan Yardımcısı Biden’ın “olan bitene seyirci kalamayız” mealindeki sözleri ise aslında Ankara’ya bir karşı yanıt niteliği taşımakta, beklentinin devam ettiğini göstermektedir.
» ABD NET VE KARARLI
» BEKLENTİLER SÜRÜYOR
Ancak konunun önemi ve ciddiyetine bağlı olarak, hazırlanan bu siyasi rehber çoğu zaman hiç kullanılmaz bile. Eğer herhangi bir basın mensubu konuyla ilgilenmemiş ise ve Beyaz Saray bu konuya özel bir vurguda bulunmamayı tercih ediyorsa, bu resmi görüş sadece dosyada kalır. Beyaz Saray sözcüsünün sık sık “bu konuya ilikin bilgim yok size sonra dö-
Kısacası, Washington’dan bakıldığında insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye’nin ve dolayısıyla hükümetin “evinin içini düzeltmesi” beklenmekte; ayrıca Ankara’nın polisin aşırı şiddet kullanımını teyit eden açıklamalarına rağmen benzer sorunların başka illerde devam etmesi karşısında “lütfen söylediklerinizin gereğini yapın” tavsiyesi yinelenmektedir.
10 AK PARTİLİ VEKİL
Güncel
10 Haziran 2013 Pazartesi
Erdoğan’ı eleştirdi TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit, Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı olaylarına karşı takındığı sert tavrı eleştirdi. Başbakan olaylar ve eleştiriler karşısında sinirleniyor. Yüzde 50’yi tutuyorum diyor. Türkiye’de iç savaş mı çıkaracaksınız, insanlar birbirlerini mi öldürecekler?” dedi
Ak Parti İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit, bir konferansa katılmak için geldiği Washington DC’de POSTA212’nin sorularını yanıtladı. İşte AK Parti’yi gerektiğinde eleştirmekten hiç çekinmeyen Yiğit’in Taksim Gezi olayları ve diğer sorunlarla ilgili görüşleri:
BARBAROS SAYILGAN
n “Köprüye Sultan Selim ismi yanlış oldu, alevilerin bu isme alerjisi var.” Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı ve AK Parti milletvekili İbrahim Yiğit, iktidar partisinin alevi üyelerinden biri. AK Parti’yi gerektiğinde eleştirmekten hiç çekinmeyen bir isim. İbrahim Yiğit’le Amerikan Türk Konseyi (ATC) RÖPORTAJ yıllık konferansı için bulunduğu Washington D.C.’de görüştük, Cumhuriyet döneminde Alevilerin ıstırabından, Gezi Parkı direnişine ve üçüncü köprünün ismine, günümüzün demokratik meselelerini konuştuk. n Türkiye’de yaşanan Gezi Parkı direnişi hakkında ne düşünüyorsunuz? İçki yasağı, park olayı topluma iyi anlatılamadı. Toplum zannediyor ki alkol kalktı. Hâlbuki öyle değil. Saat gece 10’dan sabah 6’ya kadar gençleri korumak adına bir satış yasağı geldi. Yine restoranlar açık, bahçeler açık, yine her tarafta insanlar rahatlıkla içebilecek. Bu bir yaşam biçimidir, kimse kimseye karışamaz. Ben AK Parti milletvekiliyim ben de içiyorum. Benim yaşam biçimime bugüne kadar hiç kimse müdahale etmedi. Ve etmeye de hakkı yok. Park konusunda da Büyükşehir Belediyesi’nin daha önce bir açıklama yapması gerekiyordu. Kadir Topbaş projeyi güzelce anlatabilseydi, toplum da anlayabilseydi belki de bu sorunlar yaşanmayacaktı. Belki de bir duvar yapılacaktı. Belki de birkaç ağaç gidecek ama bizim hedeflerimiz arasında ağaç dikmek de var. Ama 1920’lerden bu yana Türkiye çeşitli olaylarla karşılaşmıştır. Bu olaylardan biri de 1924 Anayasası. O zaman Türkiye’de tek bir mezhebe dayalı bir Diyanet İşleri Başkanlığı kurmuşlar ve Alevilerin zaviyelerini, tekkelerini kapatmışlar.
“ALEVİLER” Cumhuriyet döneminde de Alevilerin zaman zaman ıstırap öektikleri olmuştur. Neden? Çünkü sen Cemevinde ibadetini yapıyorsun, diğeri ibadetini camide yapıyor. O Diyanet İşleri Başkanlığı’na bir tane Alevi daire başkanı koysalardı bugün bunları hiç yaşamayacaktık. Örneğin Yavuz Selim’in ismini üçüncü köprüye koymaları… Bu ismi nasıl koydular, nasıl yaptılar bilmiyorum. Ben Aleviyim ve AK Parti’den milletvekiliyim. Başbakan hep toparlayıcı, bütünleştirici, herkesi kucaklayıcı konuşmalar yapardı ve biz en ufak bir rahatsızlık duymadık. Fakat tabi Yavuz Selim Çaldıran olaylarında 40 bin Alevi’yi öldürdü. O zamandan beri
Alevi kesiminde Yavuz Selim’e karşı bir alerji var. Dolayısıyla ismi köprüye koymaları çok yanlış oldu. O kadar güzel isimler var ki, Yunus Emre’yi koy, Mevlana’yı koy. Hatta Sayın Başbakan kendi ismini koysaydı. Bu kadar hizmeti var.
“POLİS ŞİDDETİ” n Polisin Gezi Parkı olaylarında aşırı şiddet kullanmasını nasıl açıklıyorsunuz? Evet bizim polisimiz orantısız güç kullanıyor. Polisimiz mesleğe başlarken psikolojik eğitim almalı. Ben bunu her yerde söylüyorum. Ben orada emniyet müdürü olsam protestoculara çay ikram ederim. Aynen İngiltere’de olduğu gibi. Biliyorsunuz orada camiyi basmaya kalkanları bizimkiler karşıladılar ve çay ikram ettiler, onlar da utanarak gittiler. Polis bu sertlikten vazgeçmeli.
“İç savaş mı çıkaracaksınız?” n Peki ya Başbakan’ın açıklamaları kışkırtıcı değil mi, özellikle “Ben de AK Partilileri zor kontrol ediyorum. İstersem bende onları sokağa çıkarırım” demesi? Sayın Başbakan olaylar ve eleştiriler karşısında sinirleniyor. Yüzde 50’yi tutuyorum diyor. Türkiye’de iç savaş mı çıkaracaksınız, insanlar birbirlerini mi öldürecekler? Başbakan her şeyden önce toparlayıcı olmalı, kucaklayıcı olmalı. Toplumda herkese eşit mesafede durmalı. Ama düzelir bunlar. n Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakan arasında bir anlaşmazlık var mı? Dışarıdan öyle görünüyor. Karşılıklı verdikleri demeçlerden böyle anlıyoruz. Bunun iç yüzünü kimse bilmiyor. Ama hep birbirlerine dair övücü sözler söylüyorlar. Ama kendi aralarında gizli bir sürtüşme varsa da, onu komuoyu da bilmiyor, biz de bilmiyoruz. Pek de üzerinde durmuyoruz. Cumhurbaşkanı da Başbakan da görevini yapacak. Tahmin etmiyorum büyük bir sürtüşme olsun. n Önümüzdeki seçimlerde AK Parti’nin hedefleri neler? AK Parti 2002’de tek başına yüzde 34,5’le iktidar oldu. Fakat 2007 seçimlerinde, askeri vesayet ve parti kapatma hikayeleri vardı. Yani AK Parti bunlarla çok uğraştı. Fakat on yıllardan beri Türkiye az bir demokrasi olsun, az bir hukuk devleti olsun, az bir özgürlük olsun mantığıyla yönetilmiş. Yani bürokratik cumhuriyet hakim olmuş. Ama önemli olan bürokratik cumhuriyet değil demokratik cumhuriyet. Türkiye’nin bütün kurumlarını demokratikleştirebilmek ve devletin yapısını değiştirebilmek. Devlet millet için vardır. Millet olmazsa devlet olmaz. AK Parti iktidar olduktan sonra hedefler koydu. Vesayeti kaldıracağım dedi. Herkese özgürlük getireceğim dedi. Kürt sorununa çözüm getireceğim dedi. Mesela Alevi konusunda, Cem evleri, Madımak Oteli ve din dersi müfredatına Alevilik- Bektaşiliğin girmesi konusunda Sayın Başbakan’ın talimatıyla Sayın Faruk Çelik’le geçen dönem beraber çalıştık. Alevilik ve Bektaşilik ders ki-
taplarına girdi. Madımak da derin devletin işiydi. Orada ölen 35 kişinin 18’i alevi 17’si de Sünni. Yani bu bir insanlık sorunu. Bildiğiniz gibi orayı kamulaştırdık. Cem evlerine yasal statü kazandırma konusunda da beş kişilik bir komite oluşturduk ve bir formül bulduk ama araya 2012 seçimleri girdi. Üç hafta önce Sayın Başbakan’ı İstanbul milletvekilleriyle yaptığı toplantıda konu yeniden gündeme geldi. Sayın Başbakan bana “hazırlığını yap, akil adamların raporları geldikten sonra masaya oturalım, bu işe de bir çözüm getirelim” dedi. Bu kadar iyi niyetli, bu kadar toplumu kucaklayan bir insan nasıl son anda böyle oldu tabi bilemiyoruz, anlamak zor. (Başbakan için söylüyor) O demeçler daha yumuşak daha toparlayıcı olabilirdi. Başbakan’ın böyle söylemleri oluyor ama yanlıştan dönmek de bir erdemdir. Ama yapıyor Başbakan bunu. Mesela Kürt sorununda neler söyledi, ama sonra Apo’yla bile görüştürdü. n Barış süreci hakkında ne düşünüyorsunuz? OHAL bölgesinde 1980’lerde sonra 30 yıldır devam eden bir konu. Çok baskı yapmışlar biz o bölgeleri geziyoruz. Bir sürü insan yargısız infaz yapılmış, kuyulara doldurulmuş, kendi dilini yasaklamışlar, köylerinin isimlerini değiştirmişler. Bu toplumda bir birikim olmuş. Patlayacaktı bir gün ve patladı. Türkiye bu işe en az 400 milyar dolar para harcamış. Çözüm bulabilmiş mi, bulamamış. Barışı sağlamak için devletin yapısını demokratikleştirmek lazım. İnsan haklarına ve insan onuruna yaraşan bir sistem sağlamak lazım. Barış süreci iyi yöne girdi. Bundan sonra da dönüşünün olmayacağını tahmin ediyorum. Bu iş bitecek. Zaten çekilmeye başladılar. Haziran’ın sonuna kadar Türkiye’de kalmayacaklar. Onların aşırı bir talepleri yok.
mı öngörülen? Henüz bir isim yok. Fakat Başbakan’ın partili bir Cumhurbaşkanı olsun demesinin nedeni, birçok ülke de olduğu gibi Cumhurbaşkanı partiyi elinde tutsun istemesi. Fakat bu Türkiye’de ne derece kabul görür, meclisten nasıl geçer bilmiyorum. AK Parti’nin 326 milletvekili var yeterli sayıya ulaşılamayabilir. Muhakkak bir siyasi partinin buna destek vermesi lazım ki bunu referanduma götürelim. CHP ve MHP bu işe yanaşmıyor. Anayasa ciddi bir biçimde geldikten sonra tahmin ediyorum BDP ile görüşmeler olacak.
Ak Parti İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit
“Başkanlık sistemi” n Başbakan’ın başkanlık sistemi için bir pazarlık yaptığı söyleniyor… Öyle bir şey olduğunu tahmin etmiyorum. Çünkü onlarla hiç konuşulmadı. Hatta onların bazen başkanlık sistemine tepkileri de oluyor. Başkanlık sisteminin parlamentodan geçmesi lazım. 330’u bulması lazım. Ondan sonra referanduma gitmesi lazım. n Başbakan’ın Cumhurbaşkanı olacağını düşünüyor musunuz? Evet, düşünüyorum. Başbakan Cumhurbaşkanı olur. “Erdoğan Cumhurbaşkan’ı olduğunda partiyi elinde tutsun isteriz. Anayasa’dan sonra BDP ile görüşürüz.” n Peki bir Başbakan adayı var
7 SAAT SÜREN BAKANLAR KURULU'NUN GÜNDEMİ GEZİ PROTESTOLARIYDI
YUMUŞAMA SİNYALİ! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısı sona erdi. Başbakanlık Yeni Bina'da yapılan toplantı yaklaşık 6,5 saat sürdü (ANKARA-POSTA 212) Toplantı sonrasında Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç açıklamalarda bulundu. Açılımdan satırbaşlar şöyle Türkiye’de artık yasadışı eylemlere kesinlikle izin verilmeyecek ve bunlara karşı gerekenler yapılacaktır. Eğer konu insan hakları, çevre duyarlılığı ve demokrasi ise bunları muhataplarıyla konuşmayı gerçekten isteriz. Sayın Başbakanımız bazı gruplara sanırım Çarşamba günü için randevu verdi. Onlara işin
gerçeği anlatılacaktır. Halkımızın huzur ve güvenlik içinde olması için gereken mücadeleyi sürdüreceğiz. Patrona Halil isyanı’nda kelle ister gibi şunlar görevden alınsın, gözaltındakiler bırakılsın gibi bir anlayış Ak Parti iktidarında kesinlikle olamaz. Polisimizi öldürenler de bu serbest bırakılacaklar arasında mı. Türkiye Cumhuriyeti bir kabile, aşiret devleti değil, hukuk devleti. Herkes yaptığının karşılığını görür. Yargı sürecindeyiz. Olayın iç ve dış boyutları üzerinde ciddiyetle duruyoruz. Bu olaylar bir merkezden planlanıyormuş gibi ve içeriden de olayları olduğundan daha büyük gösterme noktasında çalışmalar var. - Olayın istihbarat boyutu sizlerle paylaşılmayabilir ama gerekenler en kısa sürede yapılacaktır.
ALKOL YASASINA KÖŞK ONAYI (ANKARA- POSTA 212) Cumhurbaşkanı Gül, alkol ile ilgili düzenlemeleri de içeren 6487 sayılı 'Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'u onayladı. Hükümetin, perakende alkol satış saatlerini sınırlayan, reklamını, dizi, film ve kliplerde görüntüsünü yasaklayan düzenlemesi, kamuoyunda büyük tartışmalara neden olurken, 24 Mayıs Cuma günü TBMM Genel Kurulu’nda oylanarak kabul edilmişti.
Güncel
10 Haziran 2013 Pazartesi
11
Ahmet Buğdaycı ahmetbug@gmail.com
Postmodern kuşak demokrasi devrimini nasıl yaptı?
M
ATC’DE GEZİ PARKI DEĞERLENDİRMESİ Türk Amerikan Konseyi’nin konferansına katılan Brookings Enstitüsü Türkiye Projesi Direktörü Kemal Kirişçi Türkiye’deki gösterilerin Arap Baharı ile büyük farklılıklar taşıdığına dikkat çekti (WASHINGTON- POSTA 212)Türk Amerikan Konseyi’nin (ATC) bu yıl 32'incisi düzenlenen yıllık konferansında Gezi Parkı gösterileri hakkında değerlendirmeler yapıldı. Gazeteci Terence Smith’in moderatörlüğünde düzenlenen "Siyasi Tablo" adlı panelde Washington Post gazetesi ulusal güvenlik muhabiri Karen de Young, Kongre’deki Türk Dostluk Grubu’nun kurucularından Robert Wexler ve Brookings Enstitüsü Türkiye Projesi Direktörü Kemal Kirişçi Gezi Parkı gösterilerinin iç ve dış siyaseti nasıl etkileyeceği geniş çapta ele alındı.
» "ARAP BAHARI DEĞİLL"
"Siyasi Tablo" panelinin katılımcıları tarafından en çok yöneltilen soru Türkiye'deki gösterilerin Arap
Baharı olup olmadığıydı. Brookings Enstitüsü Türkiye Projesi Direktörü Kemal Kirişçi dışarıdan bakıldığında Türkiye'de yaşananlar ile Arap Baharı arasında benzerlikler göründüğünü söylerken, Arap Baharı ile Türkiye'deki gösterilerin büyük farklılıklar taşıdığına dikkat çekti. "Arap Baharı, var olmayan, tanınmayan hakları elde etmek için verilen bir mücadele. Ancak Türkiye’deki gösteriler ellerindeki hakların geri alınmasına direnme amaçlı.
» “SURİYE TEPKİSİ”
Tuhaf biçimde bu haklar da AKP’nin, özellikle de birinci döneminde tanıdığı, Batı tarzı liberal çoğulcu demokrasi ve bununla beraber gelen değerler" diye ifade etti.
Washington Post gazetesi muhabiri Karen de Young, Türkiye'deki Türk hükümetin Suriye politikasına duyulan tepkinin gösterilerde etkili olduğunu düşündüğünü, hükümetin Suriye konusunda daha fazla aktif olmak istediğini fakat bir çok Türk'ün buna karşı çıktığını vurguladı. Türk Dostluk Grubu’ kurucularından Robert Wexler Türk hükümetinin insanların yaşam tarzına müdahale eden politikaları sonucunda bu gösterilerin ortaya çıktığını savundu.
» "HOŞGÖRÜLÜ OLMALI"
Gezi Parkı'nı kastederek, bir alanın kullanımıyla ilgili anlaşmazlığın onbinlerce kişiyi sokaklara dökmeyeceğini vurgulayan Wexler,
Başbakan Yardımcısı Babacan:
“Gösteriler evrensel hak" ( WASHINGTON-POSTA 212 ) ATC toplantısında Başkan Yardımcısı Joe Biden'dan sonra söz alan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'de devam eden olayları değerlendirdi. Babacan, “Şiddet içermeyen gösteri düzenlemenin 'evrensel insan hakkı' olduğunu söyledi. Babacan, şiddet başgöstermesi durumunda devletlerin gerekli önlemleri alma hakkı olduğunu, bu şekilde suçsuz vatandaşlara zarar gelmesinin önleneceğini savundu. Bununla birlikte Babacan, sivillerin suçsuz kişilerin iyi niyetle gerçekte kendilerini ifade etme girişimlerini ve kaygılarını anlamak için devlet olarak daha fazla çaba göstermeleri gerektiğinin farkında olduklarını söyledi. Babacan sözlerini "Ama terörist gruplar ve yasadışı örgütlerle barışçı protesto eylemi düzenleyen suçsuz insanlar arasın-
» “DANIŞMANI OLSAYDIM”
Erdoğan'ın gösterilere olan yaklaşımının, Türkiye'de demokrasinin alacağı yönü belirleyeceğini ekleyen Wexler, “Erdoğan’ın yapması gereken çok önemli bir tercih var. Pragmatik yaklaşım sergileyerek, bir adım geri atabilir ve siyasi rakiplerine kollarını uzatıp, ‘Ekonomi olsun, güvenlik olsun, başka konularda olsun, gurur duyduğum başarılı bir karnem var, ama sizler de görüşlerinizi dile getirme çabasına girdiniz, bunu anlayışla kabul ediyorum’ derse, bu hoşgörüyü gösterirse bence çok büyük bir siyasi başarı kazanır." diye ifade etti.
Türk medyasının gösterilere yer vermemesi konusu da görüşlerini ifade eden Robert Wexler, “Eğer Başbakan Erdoğan’ın danışmanı olsaydım, bu gelişmeleri Türk medyası ile ilişkileri düzeltmek için bir fırsat olarak görmesini söyler ve kendisine ‘Türkiye tarihinin en kötü günlerinde vatandaşlarımızın haber almak için yabancı basına yönelmesi Türkiye için sağlıklı değil. Görüşlerine katılmadıklarımızın seslerini duyurmalarını sağlayalım’ derdim. Zaten Erdoğan’ın yapması gereken tercihlerden biri de bu. Eğer yanlış yola girerse, korkarım, çok vahim bir hata yapar ve partisinden çok daha büyük güçleri harekete geçirir” diye belirtti.
ABD Başkan Yardımcısı Biden:
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Gezi Parkı olaylarını değerlendiri ve “Şiddet içermeyen gösteri düzenlemenin 'evrensel insan hakkı' olduğunu söyledi. Babacan, şiddet başgöstermesi durumunda devletlerin gerekli önlemleri alma hakkı olduğunu savundu
da güçlü bir ayrım yapılmalı. Bu çok zor bir denge" diye devam ettirdi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da Türkiye'yi doğru yöne götürdüğünü göstereceğini, Türkiye'nin artık demokratikleşme yönünde geri dönülmez bir sürece girdiğini söyledi. Türkiye'yi insan hakları uygulamaları ve özgürlükler alanında dünya klasmanına oturtmayı hedeflediklerini belirten Babacan, ülkenin sosyal anlamda da dönüşüm geçirdiğini, ulusal ve yerel düzeyde yayın yapan 400 televizyon, bin 100 radyo istasyonuna sahip olduğunu dünyanın en büyük altıncı Facebook abonesi sayısına sahip olduğunu açıkladı. Ancak Babacan Türkiye'deki Facebook abonelerinden ne kadar övünerek söz etse de birkaç gün önce Başbakan Erdoğan, bir televizyon kanalına verdiği demeçte, Facebook ve Twitter gibi sosyal medya araçlarını 'toplumların baş belası' diye tanımlamıştı.
kişilerin özel hayatına karışılmasının sokak gösterilerine yol açacak enerjiyi oluşturuduğunu belirtti.
‘Eylemlerden kaygılıyız’
(WASHINGTON – POSTA 212) ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden, Türkiye’de sokaklarda yaşanan protesto eylemlerinin Amerika dahil tüm dünyada kaygı uyandırdığını açıkladı. Türk-Amerikan Konseyi (ATC) toplantılarının kapanış yemeğine Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile birlikte konuşmacı olarak katılan Başkan Yardımcısı Joe Biden, Amerika’nın üç ilkenin arkasında durduğunu, bu ilkeleri, hem devlet hem de göstericilerin şiddetten uzak durması, toplantı özgürlüğüne saygı duyulması, özgür ve bağımsız basının varlığı olarak tanımladı. “Bu sorunu Türkler’in kendisinin çözebileceği ortada” diye konuşan Biden, Türkiye’nin geleceğinin Türkler’den başka kimseye ait olmadığını, Amerika’nın ortaya çıkan sonuca kayıtsız kalmayacağını söyledi. Biden, “Açık toplumlu ülkelere, siyasi sistemlere, ekonomilere ve demokratik kurumlara, evrensel insan haklarına bağlılığa güçlü bir inancımız var” dedi ve bu ülkelerin 21. Yüzyıl’ın en güçlü ülkeleri olarak yükseleceğini kaydetti.
Biden, bugünün Türkiyesi’nin ekonomik ilerlemeyle, seçim galiplerini güçlendiren ve muhalefeti koruyan demokratik sistem arasında tercih yapma ihtiyacında olmadığını ve bunu gösterme şansına sahip olduğunu savundu, Türkiye'ye demokrasiden sapmaması yönünde işaretler verdi. Başkan Yardımcısı, Türkiye’nin son on yılda dünyanın 26’ıncı büyük ekonomisinden 17’inci büyük ekonomisi haline gelmesini siyasi olarak daha açık bir ülke olma yönünde attığı adımlara bağladı...
ASUM bir park, ağaç koruma eylemi nasıl oldu da tüm Türkiye’yi, hatta dünyayı ayağa kaldıran, tarihimizin en güçlü Başbakan’ına meydan okuyan, hükümeti acze düşürüp özre zorlayan tarihimizin en büyük sivil demokrasi eylemine dönüştü. Daha birkaç hafta önce Obama’nın özel törenlerle ağırladığı, ekonomide elde ettiği başarılarla Avrupa ülkelerinin imrenerek baktığı, tüm dünyanın saygı gösterdiği, Ortadoğu halklarının taptığı Erdoğan, bir anda kendi tabiriyle “çapulcular”ın karşısında tuzla buz oldu. Hükümet çok geniş, ayrıntılı, protestocuların taleplerini dikkate alan bir özür yayınladı. Polis Taksim’den, Gezi’den çekildi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde generallerin karşısına dikilip onları saf dışı eden, her seçimde oyunu artıran, İsrail’e özür dileten adeta “halk kahramanı” Erdoğan, şimdi aynı dünya medyalarında “otoriter, diktatör” gibi sıfatlarla yerden yere vuruluyor. Tam gücünün zirvesinde hissettiği bir anda, belki de başkanlık hesaplarını hiç beklemediği şekilde tarihe gömen, muhafazakar basının en etkili kalemlerine bile “Gezi, sonun başlangıcı mı bu acaba” dedirten Gezi neydi, gücünü nerden aldı? Gelin Gezi’nin kimlik kartını çıkaralım, hareketin sosyolojisine bakalım. Gezi Nedir: Gezi Parkı hareketi hiçbir partiye, hiçbir marijinal gruba ait olmayan; tamamen bunlardan bağımsız, kendiliğinden, hatta gelişigüzel, başlamış, sivil bir oluşumdur. Gezi gücünü nerden aldı: Gezi, iddia edildiği gibi askeri kışkırtarak kışlasından çıkarmayı, ya da karanlık Ergenekon güçlerini ajite ederek iktidarı devirmeyi amaç edinmedi. Hedef, yasal seçimle ikitadara gelmiş AKP’yi devirmek değildi. AKP’yi hedef almadı; çünkü bu partinin yüzde 50 oyu olan tercih hakkına, inancına saygı gösterdi. Bu şekilde, amacı iktidarı devirmek olan, askerlerin arkasında durduğu Cumhuriyet mitinglerinden ayrıldı. Toplumun, taraflı tarafsız geniş bir kesimini arkasına almasının, birikmiş enerjiyi ateşleyebilmesinin arkasında bu tamamen sivil, masum tavır yatıyordu. Peki Gezi neyi amaçladı: Bu hareket, toplumun tüm bireylerine neye inanacağına, kaç tane çocuk doğuracağına, nasıl giyineceğine, nasıl içki içeceğine, yeni neslin nasıl olması, hatta nasıl düşünmesi gerektiğine yönelik Başbakan’ın toplumsal tasavvurlarını, kitlelere azarlayıcı, aşağılayıcı bir dille dayatmasına karşı demokratik bir tepki olarak doğdu. Yaşama ilişkin değerlerine, sembollerine, kentsel yaşam tercihlerine, tutumlarına karşı doğal demokratik hakları hiçe sayan, yaşam tarzlarını tek tip bir potada eritmeyi amaçlayan otoriter, toplumsal mühendislik kokan tavra karşı yaşam tarzını, bireyselliğini koruma mücadelesiydi. Gezi nasıl bir demokrasi istiyordu? Gezi, demokrasinin sadece seçimde alınan çoğunluğa dayanan bir sistem olmadığını, yönetenlerin bir kişi bile olsa tüm azınlıkların, tüm grupların hayat tarzına, inançlarına, değerlerine saygılı olması gereken, onların taleplerini dinleyen, uzlaşan bir rejimi amaçladığını gösterdi. Gezi ülkede medyanın fiilen başbabakan’ın istekleri doğrultusunda yayın yapan, yani medyanın temel işlevinin yok edildiği, ancak diktatörlüklerde görülebilecek bir durumu gündeme getirmek için protestosunu anaakım medyaya yönlendirdi. Gezi buydu. Peki nasıl oldu da bu gençler 11 yıllık iktidarının en güçlü dönemini yaşayan Başbakan’a hiç ummadığı bir yenilgi yaşattılar. Ataerkil zihniyeti alaşağı ettiler Meselenin asıl özü, Başbabakan’ın ve parti yöneticilerinin temsil ettiği ataerkil zihniyette yatıyor. Ataerkil zihniyette otoriter bir baba vardır; çocuklarının nasıl yaşaması, nasıl davranması gerektiğini inceden inceye belirler. Onlara bir dünya, inanç görüşü aşılar. Çocuklar da babalarına itaat ederler. İşte Erdoğan, son üç yıldır, kendisini bir zamanlar halk kahramanı yapan demokrat, hatta kimilerine göre devrimci tavrını bırakıp, muhalefetin de işlevsizleştiği bir ortamda, elde ettiği mutlak güçün zehirlenmesine uğradı. Kendini tüm toplumun imamı , babası yerine koyup, tüm kitlenin yaşam tarzını tepeden inmeci ataerkil bir zihniyetle tasarlamaya başlayınca, toplumda enerji birikmeye başladı. Giderek keyfileşti, medyayı tek kelimeyle kendine bağladı; tüm devleti, polisi yeniden yapılandırıp kendi kontrolüne aldı. Enerji birikiyor, ama bir yandan da karşısında CHP gibi bir muhalelef bulmanın keyfiyle, istediğini yapıyor, kimse ses çıkaramıyordu. Ama ataerkil zihniyet, zamanla “davası hizmet” olan Erdoğan’ı ve partisini giderek “ideolojik” bir hale getiriyordu. AKP’yi merkez parti yapan hizmet anlayışının önüne ideolojik bir yaklaşım geçti . Erdoğan, sünni İslamın ortadoks yorumundan ve yeni Osmanlıcılık olarak nitelendirebilecek referanslardan beslenen sembollerle örtülü bir ülke, gençlik, toplum tasavvur etmeye ve bu temaları son derere otoriter bir dille, sık sık vaaz etmeye başladı. Oysa, AKP’ye, iktidara getiren, Erdoğan öncesi devletin halka kendi ideolojik (laik) referanslarını ve hayat tarzını dayatmasına duyulan tepkinin artık çığ gibi patlaması değil miydi. İroniye bakın ki Erdoğan kendisini iktidara getiren toplumsal tepkiyi mutlak gücü eline geçirince unutuverdi ve kendi hayal ettiği toplumun inşasına başladı. Ama, karşısında muhalefet olmadığını zannederken, gücünün zirvesindeyken, Gezi’de karşısına bir avuç postmodern gençlik çıktı. Postmodern kuşak nasıl başardı? Çoğunluğu 90 kuşağı olan bu gençlik, otoriteden, otoriterlikten nefret eden, kendi yaşam tercihlerini, 21. yy’ın çelişkilerle, belirsizliklerle dolu, bulanık dünyasında belirlemeye çalışan, saçıyla, giyimiyle, yaratıcılığıyla kendini ifade etmeye çalışan yeni bir dünyanın çocuklarıydı. Ataerkil zihniyetin otoritesi, onlara sökmedi. Medya yoksa da, onlar Facebook’u, Twitter’ı kaba otoriteyi, ataerkil zihniyeti acze düşürecek yaratıcı bir mizahla kullanıyor, yeni medyalara olan bu hakimiyetini görsel iletişim, tasarım becerileriyle birleştiriyor, yabancı dil biliyor, dünya gençliğiyle aynı trendlerden etkileniyor, ele avuca sığmıyorlardı. Yaşlanmış, ataerkil zhniyet, çok sesli, çok renkli bir kültürel çeşitliliğe sahip, apolitik gibi duran bu grubun kodlarını çözmekte zorlanıyordu. Marjinal, çapulcu, aşırı uçlar dediler, bir türlü etiketliyemiyorlardı onları… Onların klasik ataerkil zihniyetin öbür ucunda yer alan, Devlet Baba’nın, hatta tüm babaların çok ötesine geçmiş yeni dijital kuşağın temsilcileri olduğunu bir türlü kavrayamadılar. Devleti kurtarmak değil, kendi bireyliklerini ifade etmek, onu kurtarmak derdindeydiler.Aralarına müslüman, sosyalist, eşcinsel gibi grupları alsalar da onlar homojen değil postmodern heterejenliği temsil ediyorlardı. Sonuçta bu gençler demokrasi devrimi yaptılar. Toplumun birikmiş enerjisini şişeden çıkardılar. Şimdi ne olacak? Peki şimdi ne olacak? Erdoğan bildik meydan okuyan tutumunu sürdürecek mi, yoksa geriye mi çekilecek. Her an her şey olabilir. Kesin olan şu ki, Erdoğan için çok zor bir dönem başlıyor. İslami hareket içinde de,kibirli uslubuna, nobranlığına tepkiler büyük. Ama hala tabanı çok güçlü. Kendini özeleştiriye tabi tutabilirse Türkiye kazanır, her ne kadar kendisine yönelik tepkiler duracak gibi gözükmese de… Ya da dediği gibi, kendi tabanını meydanlara salıp çok tehlikeli bir bir çatışmanın içine girebiliriz. Şimdilik bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey Gezi ile müthiş bir demokrasi terbiyesi kazandık. Ne eski, ne mevcut, yeni Türkiye’nin, yeni demokrasi talebiyle tanıştık. İtirazı olanları kendine getiren, sosyal bir kenetlenme duygusu yaratan, herkesin yüreğine işleyen tiz çığlıklarıyla kötü bir rüyadan uyandık. Gün ağardıi, hala çok zorlu engeller var. Olsun, Haziran güneşi, Gezi’de konserlerle, şarkılar, danslarla içimizi ısıtıyor ya.
12
Güncel
10 Haziran 2013 Pazartesi
GAZETECİ - YAZAR AYDOĞAN VATANDAŞ, GÜLEN CEMAATİ’NİN TAKSİM GEZİ OLAYLARI’NA İLİŞKİN TUTUMUNU DEĞERLENDİRDİ
Selçuk Acar
Yılmaz Polat
@selcukacar
Görüş...
Taksim-Kızılay La Fayette hattı
T
ÜRKİYE’DE bir vatandaşın, haklı veya haksız bir nedenle olsun, var olan hükümet nefreti, vatan sevgisinin önüne nasıl bu kadar kolay geçebiliyor ve düne kadar devletin kanını emen küçük bir azınlığın oyununa gelebiliyor anlayabilmiş değilim? Hem de, insani ve masum bir demokratik hak arama mücadelesinin çok ötesinde eylemlerle... Hatta başkalarının hak ve özgürlüklerine kastederek... Türkiye’de yollara barikat kurmaktan, vandalizme varan eylemlerle gerçekleştirdikleri, sözde hak arama mücadelesinin, demokratik hakkın ötesine geçmiş olduğuna şahit olan biri olarak buna nasıl sıcak bakabilirim? Gözü dönmüş göstericilere, ‘’Niye kaldırımı söküyorsun, polise taş atıyorsun’’ dediğinde linç edilme tehlikesini yaşayan, trafiği ve yaya akışını durdurmadan rastgele gaz atan polisin gazını yiyen biri olarak, vatandaşı olduğum Türkiye’de, hiçbir hukuksuzluğu, hak arama adına kabul etmiyorum. Hukuk devletinde polisin asli görevi, kanunsuz tüm eylemlerin takibini yapıp, bertaraf ederek, asayişi sağlamak değil mi? Birileri, kendi ülkelerindeki eylemlerde en küçük bir kanunsuzluğa göz yummazken, “Türkiye’deki ifade özgürlüğünü destekliyoruz” şeklindeki açıklamalarla, Türkiye’ye layık gördükleri demokrasi ve ifade özgürlüğü anlayışındaki çapıklık, bir çifte standarda ne demeli? Ya da kendileri içki kullanımına karşı kural ve kanunları koymuşken, benzer medeni düzenlemenin Türkiye’de yapılmasına karşı çıkan, halkı kandırmaya yönelik ‘’içkiye yasaklanıyor’’ iddiasına destek çıkmalarında olduğu gibi bir çifte standarda nasıl sıcak bakabiliriz? Wall Street eylemlerini yerinde gören, ardından İstanbul’daki Gezi eyleminin başlangıcını izleyen, şimdi de Ankara’daki olanları yerinde izleyen biri olarak, yaşadığım tüm deneyimlerin de etkisiyke olsa gerek, olaylar bana adeta, birilerinin demokrasi hazımsızlığı ve ilerleyen Türkiye’nin ayağına bağ olmaktan başka bir şey değilmiş gibi görünüyor. Tıpkı düne kadar dağdaki kandırılmış çocuklarla yapılan PKK saldırılarda, 300 milyar doların ve 100 bine yakın can kaybına neden olan Atatürk’le kurulmuş Cumhuriyeti’nin gelişip, O’nun koyduğu ‘’müreffeh medeniyetler seviyesi’’ne çıkmasının önündeki en büyük engellerden biri olmasında ve IMF’yle yapılan ekonomik bağ ve bağımlıkta olduğu gibi... Neden birileri PKK ve IMF’nin defedilmesinden rahatsızlar acaba? Sorun, birilerinin kendi menfaatlerine ters düşer bir noktada Türkiye’nin gelişmesini durduramamak değil de, sadece Erdoğan’ın üslubu da olabilir ya da ikisi de... Burda, söylem ve üsluba karşı çıkılabilir. Herkesin bir zayıf yönü olabilir. Bu söylem Erdoğan’ın kendisine bazen avantaj, bazen de dezavantaj olabilir. Hatta bir süre sonra üsluptan bazen kendisi de rahatsız olabilir, hoşuna gitmeyebilir. Ancak ne olursa olsun, demokratik ve hukuk devletlerinde, her türlü yanlışa ancak meşru eylemlerle cevap verilebilir. Ülkeyi kana bulayacak noktalara taşıyan eylemlere çanak tutan kanunsuz gösterilerin, başkalarının hak ve özgürlüğüne kast eden, malına zarar veren eymlemlere dönüşmesiyle, başta kendileri, bütün Türkiye’nin kaybedeceğini nasıl göremiyoruz? Bunu 12 Eylül öncesinde yaşamadık mı? Kardeş kardeşe düşman olup, bir birini vurmadı mı? Sonuçta bindiği dalı kesen sokaklardaki binlerce insana rağmen 76 milyonun sağduyusuna güvenerek, umudumu koruyorum. Türkiye’yi kimse durduramayacağı gibi, ülke ne 12 Eylül öncesindeki kardeş kavgası ve anarşiye teslim olacak, ne de demokratik olmayan Suriye gibi bir bölünmeye gidecek!...
A M E R İ K A’ D A K İ
TÜRKLERİN
GAZETESİ
10 Haziran 2013 Pazartesi
YIL: 1 SAYI: 4
SAHİBİ POSTA 212 PUPLISHING LLC ADINA
EKMEL ANDA
MEDYA GRUP BAŞKANI
CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ
YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
AHMET RAVALI
HABER KOORDİNATÖRÜ HALDUN ARMAĞAN
GÖRSEL YÖNETMEN SÜLEYMAN PEROL
EDİTÖRLER MEHVEŞ KOÇAK ADNAN ONARAN ESEN ÜNAL ARDA SAYINER BİNGÜL SEVİMLİ TUFAN SEVİMLİ WEB EMRE EMİRGİL İDARİ MÜDÜR
MEHVEŞ SÖNMEZ REKLAM VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ
SURHAN ÜNAL ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM
abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com
POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR
T
Gülen: ‘Yeni dünya’da diktatörlüğe yer yok’ (NEW YORK – POSTA 212) Fethullah Gülen kendine ait internet sitesinde yine Gezi Parkı olaylarına değindi. Gülen, Gezi Parkı demeden son günlerde Türkiye’de yaşananlara değindiği açıklamasında ‘’Yeni bir dünya... Hükmetme değil, baskı yapma değil, diktatörlükler tesis etme değil’’ sözlerine yer verdi.
GÜLEN’DEN ERDOĞAN’A:
“Bu insanları küçümseme” Gazeteci Aydoğan Vatandaş, Gülen’in Gezi Olayları’na ilişkin hükümete mesajının ‘Bu insanları küçümseme’ diye yorumlanabileceğini söyledi (MEHVEŞ KOÇAK/NEW YORK-POSTA 212) Taksim Gezi Olayları’nın hemen ardından , yaşananları olduğu gibi veren sayılı basınyayın organlarından biri de Gülen Cemaati ile yakınlığı ile bilinen gazete ve TV’ler oldu. Zaman gazetesi, köşe yazıları ve haberleriye Gezi Parkı olaylarını ilk günden itibaren gördü ve süreci yapıcı bir dille ele aldı. Today’s Zaman ve Cihan Haber Ajansı New York Temsilicisi Gazeteci Yazar Aydoğan Vatandaş, Gülen Cemaati’nin Taksim Gezi Olayları ile ilgili tutumunu Radyo Türküm ‘de yayınlanan ‘’ Amerikan Salatası ‘’ programında anlattı. Program sonrasında POSTA 212 gazetesine de konuşan gazeteci – yazar Vatandaş, Fethullah Gülen’in son gelişmelerle ilgili yayınladığı mesajları da değerlendirdi.
» GÜLEN’İN TUTUMU DEĞİŞTİ
Vatandaş, Cemaat’in tutum değişikliğini şöyle değerlendirdi. “Aslında iki yıl önce
başlayan bir tutumdur. Demokrasi, insan hakları din ve vicdan özgürlüğü, Türk halkını ilgilendiren evrensel konularda, duyarlılık göstererek, bütün siyasi partilere eşit mesafe oldunduğuna ve oy verilebileceğine dair açıklama yaptılar . Yani partizanca yaklaşılmayacağına dair bir ifadeydi bu “ dedi. ‘Demokrasi bir öğrenme kültürüdür’ diyen Vatandaş, Fethullah Gülen’in 12 yıldır Amerika’da bulunduğunu hatırlatarak, bazı konularla ilgili bakışının, yaklaşımlarının değişmiş olabileceğini sözlerine ekledi.
» GÜLEN’DEN ERDOĞAN’A MESAJ
Fetullah Gülen’in herkül.org sitesinde Taksim Gezi Olayları’nından sonra yayınladığı mesajının ise söz konusu gösterilerin küçümsenmemesi gerektiğine ilişkin olduğunu belirten Vatandaş, Gülen’in mesajının aslında Hükümet’e ‘Bu insanları hafife alma küçümseme.’ şeklinde okunabileceğini belirtti.
» OTERİTERLİĞE TEPKİ Vatandaş, son olayların Türkiye’de hiç bir kurum, kuruluş, parti ya da toplumsal grubun Türkiye’yi kendi rengine bürümemesi isteği olarak değelendirerek, Zaman yazarlarının dile getirdiği tepkilerin aslında Türk toplumunda otoriterliğe yönelik görülmeye başlanan tepkinin bir yansıması olduğunu kaydetti. Vatandaş, Erdoğan’ın sosyal medyadan rahatsızlığını ise şöyle değerlendirdi. ‘Sayın Başbakan maalesef yeni ortaya çıkan dijital teknolojiler ve buna paralel olarak gelişen Sosyal medya devrimini anlayamadı. Sosyal medya devriminin şekillendirdiği yeni gençliği ve taleplerini anlayamadı. Başbakan’ın sosyal medyadan duyduğu rahatsızlık aslında kontrol edilemez oluşuyla da ilgilidir. Sosyal medya gençlere kendilerini ifade etme ve varım deme imkanı sağlıyor.’
AKSİM’İN, Kızılay’ın ayak sesleri sadece Türkiye’yi değil, Washington’u da salladı. Obama Yönetimi 10 yıllık AKP İktidarı süresince ilk kez Başbakan Tayyip Erdoğan’ı doğrudan uyardı. İki hafta önce Washington’da Suriye politikası fiyaskoyla biten Erdoğan insan hakları uygulamaları konusunda uyarılar alıyordu ama ABD Yönetimi kendisini kamuoyu önünde doğrudan eleştirmekten kaçınıyor, mesajlarını dolaylı veriyordu. Esad’ın insan hakları ihlallerini sürekli Washington’a taşıyan Erdoğan bu kez sanık sandalyesine kendisi oturdu. Erdoğan’ın Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Dairesi ve Dışişleri Bakanlığı açıklamalarını çok okuması lazım. Dışişleri Bakanı John Kerry’nin açıklaması doğrudan Erdoğan’ı hedef alıyor. Türkiye’deki olaylar artık ABD Dışişleri Bakanlığı’nın resmi internet sitesine de girdi. Obama Yönetimi olayları başından beri barışçıl amaçlı olarak görüyor, Erdoğan’ı şiddet kullanmaması yönünde uyarıyor. ABD arşivlerine bakıldığında Saddam Hüseyin, Beşar Esad ve Mübarek gibi liderlere de başlangıçta benzer uyarılar yapıldığını görürsünüz. ABD, “Seyahat Uyarısı-Travel Advisory” başlığıyla vatandaşları hangi ülkeye gidecekse o ülke hakkında uyarır. ABD’nin şu anda vatandaşlarına 35 ülkeye seyahat etmeyin uyarısı var. Bu ülkeler arasında bir tane demokrasiyle yönetilen yok. Başbakan Erdoğan uyguladığı şiddet politikası sonucu Türkiye’yi bu ülkeler arasına sokmayı başardı. CNN -Türk’te yoktu ama CNN -ABD olayları Amerikalılara yeterince aktardı. Irak’taki ünlü Kimyasal Ali’nin yerine günümüzde hangi ismin konduğunu tahmin edersiniz ABD’de oturan binlerce Türk, CNN Türk’ü CNNABD’ye şikayet edip ilişkiyi kesmesi için imza veriyor. ABD’nin üç büyük TV şebekesi ABC, NBC ve CBS’in yanı sıra Washington Post ve New York Times gibi etkili gazeteleri de gelişmeleri AKP Hükümeti’ni kızdıracak kadar tarafsız aktarıyor. Washington Büyükelçiliği’ne gözünü diken Erdoğan’ın danışmanı İbrahim Kalın uygulanan sansür ve şiddet konusunda CNN’i ikna etmeye çalışacağına Washington’un mesajlarını iyi algılayıp , Erdoğan’ın anlamasına yardımcı olsa daha iyi hizmet etmiş olur.. Erdoğan Beyaz Saray’ın dediği gibi, sorumlu ve itidalli olmaz, insan hakları ihlallerine devam etmesi halinde bunun yaptırımları da olacaktır. Bu arada Beyaz Saray’ın karşısındaki Lafayette Park’ta yapılan Taksim dayanışma gösterisine yaklaşık bin kişi katıldı. CHP Washington Temsilcisi Yurter Özcan’ın düzenlediği protesto gösterisi Obama Yönetimi için de bir uyarıydı. ABD’deki Türkler de uyumuyor. Bu adamı belki kullanmaya devam edecek deliğe süpürmeyecekler ama Washington artık eskisi gibi olmayacak. Taksim’deki, Kızılay’daki ayak sesleri Lafayette Park’ta da her zaman duyulacak. (Yurt Gazetesi’ndeki yazısından alınmıştır)
Göçmenlik
10 Haziran 2013 Pazartesi
Yeni göçmenlik tasarısı ne değiştirecek?
Efe Poturoğlu
Kaçak göçmenler kayıt yaptırmak şartıyla sicil yoklamasını geçerlerse ceza ve birikmiş vergi borcunu ödeyerek yasal hale gelecek. Yasal statü kazanacak (WASHINGTON-POSTA212) Bir süre önce 4 Demokrat ve 4 Cumhuriyetçi senatörden oluşan sekiz kişilik bir grup, yaklaşık 11 milyon kaçak göçmene vatandaşlık yolunu açan bir yasa tasarısı hazırladı. Tasarı, alt komisyondan geçti ve bugünlerde Senato Genel Kurulu’nda ele alınmayı bekliyor. Senato planına göre kaçak göçmenler, kayıt yaptırdıktan sonra, özgeçmiş soruşturmasından geçtiklerinde ceza ve birikmiş vergi borçlarını ödeyerek yasal statü elde edebilecek. Aynı şekilde orijinal tasarıda işverenlerin işe alacakları kişinin yasal statüsünü kolay şekilde belirleyecek bir sistem oluşturulması şartı da yer alıyor. Tasarı, ülkeye çocuk yaşta giren kaçak göçmenlerle, tarım işçilerini kapsamıyor.
» 10 YILLIK YASAL STATÜ
Reform tasarısı göçmenlik sisteminde önemli değişiklikler öngörüyor. Washington’daki Butzel Long Tighe Patton Hukuk Firması’nın göçmenlik avukatlarından
Efe Poturoğlu yasanın ilk aşamada getireceği uygulamayı şöyle açıklıyor: “Tasarı yasalaşırsa, kaçak göçmenlere 10 yıllık geçici yasal statü verilecek. Bunun için de iki koşul aranıyor. Bunlar Amerika’da 31 Aralık 2011 tarihi öncesinden itibaren oturma şartı ve 500 dolarlık bir cezayla birlikte geçmişte elde edilen kazançlar üzerinden vergi ödenmesi olarak sıralanıyor.”
» SUÇLULAR YARARLANMAYACAK
puan toplayanlar Yeşil Kart açısından daha avantajlı olacak.” Poturoğlu, tasarı yasalaştığı gün itibariyle kaçak durumda olanların yeni kanundan yararlanabileceğini, ancak 31 Aralık 2011’den sonra gelenlerin bundan faydalanamayacağını söylüyor. Yüz kızartıcı suç işleyenler veya üç ayrı suça karışanlar da yasa kapsamı dışında tutulacak. Aynı şekilde kendi ülkelerinde suç işleyenler de yasadan yararlanamayacak.
lunma hakkının bu yasayla ortadan kaldırılması. Bir diğer önemli değişiklik de Yeşil Kart kurasının sona erdirilmesi.” İş sponsorluğunda alınan Yeşil Kart uygulamasında da değişiklik var. Poturoğlu bu değişiklikleri de şöyle sıralıyor: “Doktora eğitimliler Yeşil Kart kotasına dahil edilmeyecek. Her yıl belirlenen Yeşil Kart sayısının yüzde 40’ı da yüksek lisans derecesine sahip olanlara ayrılacak.
Avukat Poturoğlu, 10 yıllık geçici süre içinde bu göçmenlere çalışma ve oturma izni verileceğini ve Amerika dışına seyahat etme imkanı tanınacağını da kaydediyor. 10 yıllık süre sonunda da kaçak göçmenlere Yeşil Kart’a (Green Card) başvurusu yapma hakkı tanınacak. Efe Poturoğlu, Yeşil Kart’a başvuru sonrasında da puanlama sistemi kullanılacağını söylüyor: “Başvuru sahiplerine eğitim seviyesi, mesleği, iş tecrübesi ve Amerika’da ne zamandan beri kaldığı üzerinden puan verilecek ve daha yüksek
Tasarı yasalaşırsa, aile bireyleri sayesinde ve iş sponsorluğuyla alınan Yeşil Kart uygulamasında da değişiklik olacak. Efe Poturoğlu bunu da şu şekilde açıklıyor: “Şu anda Yeşil Kart sahibi olanlar, eşlerine oturma izni alırken 2-3 yıl bekliyorlar, yeni düzenlemeyle birlikte bu süre Amerikan vatandaşlarının eşlerinin bekleme süresi gibi birkaç aya indirilecek. Bir diğer önemli değişiklik de Amerikan vatandaşlarının kardeşlerine Yeşil Kart başvurusunda bu-
Yeni yasayla H1-B uygulamasında da değişiklikler yapılacak. Avukat Efe Poturoğlu bunları da şöyle açıklıyor: “H1-B vizesine ayrılan kota 65 bin. Yeni yasayla bu, 110 bine çıkarılacak. Ayrıca yüksek lisanslılara ayrılan 20 binlik kota da 25 bine yükseltilecek.” Poturoğlu’nun dikkat çektiği bir diğer değişiklik de H1-B vizesine sahip olanların eşlerine de Amerika’da çalışma izni verilecek olması. Mevcut uygulamada eşlere çalışma izni verilmiyor.
» KART KURASI KALKIYOR
ABD, YABANCI YATIRIMCI PEŞİNDE:
» YÜKSEK LİSANSLILAR ŞANSLI
Yeni yasa yeni vize türleri de getiriyor. Bunlardan biri de girişimci vizesi. Poturoğlu bu vizenin Amerika’da şirket kuracak kişilere verileceğini söylüyor. W vizesi de yine yeni yasayla getirilmesi umulan başka bir vize türü. “Bu vize de üniversite diplomasi olmayıp, kendi alanlarında yetenekli ve tecrübeli olan kişilere verilecek,” diyen Poturoğlu, bu vizeyi alabilmek için Amerika’da bu meslek dalında elemana ihtiyaç olması ve ilgili kişinin kendisine bir şirket sponsoru bulması gerektiğine de işaret ediyor.
» BİRLİKTE HAZIRLADILAR
Göçmenlik reform paketini Demokrat senatörlerden Charles Schumer, Dick Durbin, Robert Menendez ve Michael Bennet ile Cumhuriyetçi senatörler John McCain, Lindsey Graham, Marco Rubio ve Jeff Blake birlikte hazırladı. Bu senatörler, göçmenlik sorununun yoğun yaşandığı eyaletleri temsil ediyor. Melek ÇAĞLAR /Amerika’nın Sesi Türkçe Haberler Servisi
İstihdam yaratana Green Card Obama yönetimi “E5” olarak da bilinen yabancı yatırımcı vizesini daha cazip hale getirmeye ve kapsamını genişletmeye karar verdi (NEW YORK-POSTA 212 ) Amerikan hükümeti ekonomiye finansal destek anlamında başarılı sonuçlar elde ettiği yatırımcı vizesi programından çok memnun ve daha da yaygınlaşmasını istiyor.
» EN AZ 500 BİN DOLAR GEREKİYOR
Amerikan Vatandaşlık ve Göçmenlik Bürosu, yatırımcı vizesi verilecek alanların kapsamını genişletme çalışmalarına başladı. Bugüne dek emlak başta olmak üzere, bilişim sektörü ve özgün fikri olan serbest yatırımcılara destek veren Amerikan Göçmenlik Bürosu, sağlık ve güzel sanatlara ilişkin yatırımları da özendirecek. Halen potansiyel yatırım ve teşvik alanlarını belirlemek üzere bir alt kurul oluşturuldu. Yatırımcı vizesinde sistem “karşılıklı alışveriş” mantığı içinde yürüyor. Bir yabancı belli bir miktarın üzerinde olmak kaydıyla parasını Amerika’ya taşıyıp yatırım yapar ve yine belli bir sayıda insana iş imkanı sağlamayı taahhüt ederse, Göçmenlik Bürosu teşvik amacıyla bu yatırımcıya doğrudan oturum izni anlamına gelen Green Card veriyor.
EB-5 programı sayesinde Amerika Birleşik Devletlerinde ekonomik varlığını sürdürmekte zorlanan pek çok küçük ölçekli işletme yeniden canlandı ve yeni iş imkanlarıyla sektörde büyüme gözlendi. Yirmi yılı aşkın bir süredir uygulanmakta olan EB-5 yatırımcı vizesi ile ülkeye yatırım getiren ve Amerikan vatandaşlarına iş olanakları sağlayanlar da Green Card sahibi oldu. Green Card avantajlı bu programa katılabilmek için bir Amerikan şirketine en az 500.000 dolar tutarında yatırım yapmak ve en az 10 iş sahasını koruma altına almayı sağlamak gerekiyor. Programa ilişkin bürokratik süreç ve bazı işlemlerdeki karmaşıklık, zaman zaman yatırımcıların gözünü korkutabiliyordu. Bu ve buna benzer yakınmaları dikkate alan yetkililer de EB-5 yatırımcı vizesini daha kolay ve daha cazip hale getirme arayışında.
» KAPSAM GENİŞLİYOR
EB-5 yatırımcı vize programı bugüne dek milyarlarca dolar yatırımı Amerika’ya çekmeyi başardı ve böylelikle en az 70 bim yeni iş imkanı yarattı.
13
Yrd. Doç. Dr.
Burak Küntay
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Erdoğan’ın ABD ziyareti sonrası (2)
E
RDOĞAN-Obama basın toplantısında iki Amerikalı gazetecinin sorduğu soruların ikisi de ABD’deki skandallarla alakalı. Biri IRS (Internal Revenue Service) diğeri de telefon dinleme meselesine dair. ABD Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı yan yana durmuş Suriye diyor, Irak diyor, insanlar ölüyor diyor; gelen soru iç politika ve skandallar. Washington bizim Türkiye’den gördüğümüz gibi işlemiyor. Birçok kimse Türkiye’nin bugün politik önceliklerinden olan bu meselenin ABD gündeminde de öncelik olduğunu düşünüyor. Açık söylüyorum; ABD devletinin gündeminde Suriye meselesi önlerde değil. Halk gündeminde ise yok. İşte böyle bir durumda, Suriye sürecine büyük bir ABD desteği beklemek hayalperestlik olur. Ancak ABDnin konuya tam anlamıyla uzak olması da olası değil. Bu nedenle, ABD hiç olmazsa Türkiye ve Ürdün sınır bölgelerinde yeni bir düzen oluşturulması yönünde adımlar atabilir. Görüşmedeki ikinci önemli nokta Başbakan’ın Gazze ziyareti. Ben Başbakan’ın Gazze’ye gideceğini açıkladığından beri önemli bir çekinceye sahiptim. Neden sadece Gazze? Filistin tam olarak artık tek bir devlet gibi hareket etmese de Türkiye’nin önceliği Filistin-İsrail barışından önce Filistin’in birliği için mücadele etmek. Çünkü bu olmadan İsrail-Filistin barışından bahsetmek çok mümkün olamaz. İşte bu noktada bir de Kerry meşhur açıklamasını bir müddet önce yapınca bu toplantının huzurunu etkiler mi diye düşünmedim değil. Ancak Başbakan’ın Gazze ile birlikte Batı Şeria’ya da gideceğini açıklaması ve bunu küresel barış sağlanması için yapacağını söylemesi ve Obama’nın da buna nispeten desteği, görüşmeleri problemsiz bitirdi. Erdoğan, Gazze ve Batı Şeria’ya yapacağı ziyarette muhtemelen İsrail’in Ben Gurion Havalimanı’nı kullanacak. Bu dikkate alındığında, Erdoğan’ın ziyareti öncesinde tazminat görüşmelerinin sonuçlanması ve Türk-İsrail ilişkilerinin yeniden Büyükelçilik düzeyine yükseltilmesi ve karşılıklı olarak büyükelçilerin atanması olası olarak görülmektedir. Görüşmelerdeki bir diğer önemli mesele de şüphesiz ekonomik işbirliği nasıl arttırılır meselesiydi. Yaklaşık 20 milyar dolara ulaşan ticaret hacmi nihayetinde iki ülkenin siyasi, askeri ve stratejik ilişkileriyle kıyaslandığında çok düşük. Bir de ticaretin büyük ağırlığının savunma sanayi olduğunu ve hacmin tek taraflı ağırlığı olduğunu düşündüğümüzde tabii ki iyileştirilmesini ve geliştirilmesini beklemek normaldir. Belki de bu yüzden başbakan yanında bir çok iş adamıyla Washington’a geldi. Ancak bu inisiyatif ilk değil. Rahmetli Özal döneminde başlayan bu ikili ekonomik ilişkileri iyileştirme ve farklılaştırma girişimi, Başbakan Erdoğan döneminde de birçok kez denendi. Özel bazı iş konseyleri kuruldu, inisiyatif alındı. Ama neticede arzu edilen düzeyde gelişmeler hiç olmadı. Burada bir gerçeği göz ardı etmemek lazım. Ulaşım maliyeti ve ABD pazarının zaten birçok ülke tarafından domine edilmiş olması. Ancak en nihayetinde bu noktada inisiyatif almak ve ne pahasına olursa olsun bu ekonomik gelişimi desteklemek vazgeçilmemesi gereken bir unsurdur ve devam edilmelidir. Fakat bir kez daha söylüyorum; kimse 20 milyar dolarlık hacmin haftaya ikiye katlanmasını beklemesin. Bir liderler buluşması da bu temel konular etrafında geçti. Büyük bir farklılık ya da gelişme beklememek lazım ancak yine de ilişkilerin sağlamlığı ve devamlılığı açısından iyi bir görüşme oldu.
YAŞI KÜÇÜK GÖÇMENLERE AYRICALIK YOK (WASHINGTON-POSTA 212) Temsilciler Meclisi, Başkan Barack Obama’nın küçük yaşta ABD’ye gelmiş olan, ancak herhangi bir suça karışmamış genç kaçak göçmenlerin sınırdışı edilmesini önlemeye çalışan girişimini kabul etmedi. Cumhuriyetçi Parti ağırlığında olan Temsilciler Meclisindeki oylamada teklif 224’e karşı 201 oyla bloke edilmiş oldu. Oylama sonucu Demokrat Partiyi büyük hayal kırıklığına uğrattı. Başkan Obama’nın ikinci kez seçilmesinin ardından çoğunluğu kaçak olan genç öğrenci göçmenlerin sınırdışı edilmelerini durdurmaya çalışıyordu. Temsilciler Meclisi ve Senato’da 11 milyon kaçak göçmene yasal statü ve vatandaşlık şansı sunacak kapsamlı göçmenlik reformu tasarılarının müzakere edildiği bir dönemde ortaya çıkan bu oylama, Cumhuriyetçilerin “Demokrat Parti’ye kontrolün kimde olduğunu gösterme mesajı” göndererek, bundan sonraki müzakerelerde elini güçlendirmeye yönelik bir adım olarak da değerlendiriliyor. Beyaz Saray göçmenlik kararnamesini bloke eden yasayı sert bir dille eleştirerek, yasa tasarısı nedeniyle sınırdışı edilecek gençlerin aslında bazı bürokratik işlemleri eksik olsa da tamamıyla Amerikalılar olduğunu söyledi.
ABONE OLMAK İÇİN...
abone@posta212.com
14
Eğitim
10 Haziran 2013 Pazartesi
Büyükelçi Tan’dan Türk öğrencilere destek
Eğitim masaya yatırıldı ATC’DE BİR İLK
Washington D.C.’de 2-5 Haziran tarihleri arasında düzenlenen Amerikan Türk Konseyi (ATC) yıllık konferansında bu yıl ilk kez eğitim üzerine bir panel düzenlendi (WASHINGTON- POSTA 212) ATC Konferansı’nda her yıl bankacılık ve finans, savunma ve güvenlik gibi konular Türk Amerikan ilişkileri çerçevesinde ele alınıyor. Bu yıl konferansta ilk kez eğitim üzerine de bir oturum yapıldı. Cambridge Institute Program Geliştirme Bölümü Başkanı Carolyn Aker, Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Bahar Akıngüç Günver, Doğan Media International Başkanı Nuri Çolakoğlu, Cisco Systems, Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Rusya Başkanı Andrew Levi ve Bahçeşehir Üniversitesi Kurucusu ve Başkanı Enver Yücel’in katıldığı “Eğitim Sektöründe Yatırım Potansiyeli ve Genişleme Fırsatları” başlıklı panelin moderatörlüğünü Amerikan Türk Konseyi Eğitim Komitesi Başkanı Dr. Burak Küntay yaptı. Dr. Burak Küntay, açılış konuşmasında eğitimin iki ülke ilişkilerinde, özellikle finansal bir değer yaratmak bakımından da çok önemli hale geldiğini fark ettiklerini, bu nedenle bu yıl ilk kez resmi bir eğitim paneli düzenlediklerini belirtti.
» ÖZEL OKULLAR ÇOĞALIYOR
Panelde ilk sırada söz alan Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Bahar Akıngüç Günver, 1985 yılında 300 olan özel okul sayısının bugün 3149 olduğunu söyledi. Günver, “Bu rakam kulağa yüksek gelse de, özel okul oranı olan yüzde 3,2, gelişmiş ülkelerdeki yüzde 25’lik oranın oldukça altında” diye konuştu. Akıngüç Günver, bu oranın çok yakında teşviklerle yüzde 20’ye kadar yükseleceğini, böylece devlet eğitim kurumlarının üzerindeki yükün azaltılacağını belirtti.
» 2050’DE 100 MİLYON NÜFUS
Türkiye’deki eğitim sistemindeki kalite sorununa da değinen Bahar Akıngüç Günver, 2050 yılında Türkiye nüfusunun 99 milyona ulaşacağının tahmin edildiğini, bu tarihte çalışan nüfusun sayısının 65 milyon olacağını, bunun büyük fırsatlar yarattığını anlattı. Akıngüç Günver, “Bugünkü istatistiklere ve tahminlere bakıldığında, uluslararasına açılma, eğitimde yatırım fırsatları ve özel sektörün eğitimin her aşamasına katılması teşvik ediliyor. Türkiye
küresel yatırımcılar için çok cazip bir alan görüntüsüne sahip. Ancak tüm avantajlara rağmen geçtiğimiz on yılda eğitim alanında yeterince doğrudan yabancı yatırım yapılmadı. Ekonomik ve siyasal istikrarın sağlanması ve sektörün önündeki engellerin kaldırılmasıyla, küresel ve yerel bilginin bir araya gelmesi bu durumun değişmesini sağlayabilir,” diye konuştu. Cambridge Institute Program Geliştirme Bölümü Başkanı Carolyn Aker, Amerika’da 200 yüksekokulla birlikte çalışan Cambridge Institute adlı danışmanlık şirketinin faaliyetlerini ve uluslararası okullarla kurdukları sürdürülebilir işbirlikleri modellerinden söz ettikten sonra, eğitimin iki ülkenin de başarısı için hayati önem taşıdığını belirtti ve bugüne kadar kullanılan eğitim modellerinin küreselleşen ekonomide bireyin rekabet etme gücü bakımından yeterli olmadığında değindi.
» 2 BİN AMERİKALI ÖĞRENCİ
Doğan Media International Başkanı Nuri Çolakoğlu konuşmasında, doğum oranlarının düştüğünü, yeni teknolojilerle insan gücüne
olan ihtiyacın giderek azaldığını anlattı. Çolakoğlu, bunun gelecekte çok fazla insan ve çok az işin olduğu bir dünyada yaşayacağımız anlamına geldiğini söylerken, iş hayatında çok rekabetçi bir çevre olacağının ve eğitimin öne çıkacağının altını çizdi. Bugün ABD’de 765 bin yabancı öğrenci olduğunu, bunların yalnızca 12 bininin Türkiye’den geldiğini söyleyen Çolakoğlu, Türkiye’de 2 bin Amerikalı öğrencinin okuduğunu belirtti. Çolakoğlu, bunun Türkiye’deki üniversitelerin potansiyellerini değerlendirmedikleri anlamına geldiğini ifade etti. Bugün üniversitelerin askeri rejim döneminden kalma YÖK yasası nedeniyle standart bir modelle işlediğini, araştırma enstitüleriyle, yalnızca MBA eğitimi veren eğitim kurumları arasında fark gözetilmediğini anlatan Çolakoğlu, yeni yasanın geçmesiyle, yabancı üniversitelerin önüne Türkiye’de yeni fırsatların çıkacağını ve bunun gelecek on yılın trendi olacağını öngörülerine ekledi. Cisco Systems, Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Rusya Başkanı
Andrew Levi, eğitimde teknolojik yenilikler konusunu ele alırken, Cisco’dan önce İngiliz hükümetiyle çalıştığını söyledi ve bu bakımdan, ülkeler için eğitim politikalarında beş noktanın altını çizdi: geniş görüşlülük liderliği, küresel standartlara odaklanma, akılcı ve sonuç odaklı yasal düzenlemeler, özel sektör-devlet ortaklığı ve yenilik.
» ENVER YÜCEL’İN SÖZLERİ
Son olarak söz alan Bahçeşehir Üniversitesi Kurucusu ve Başkanı Enver Yücel, “Dünya eğitimi konuşuyor, çünkü dünyanın üç büyük sorunu var: Yoksulluk, çevre ve etik ve birlikte yaşama kültürü. Bütün dünya buna çözüm arıyor ve bunun için nasıl bir eğitim sunmamız gerektiğini soruyor,” diye konuştu. “Ulusal çapta eğitim artık yeterli değil. Ulusal zihniyet artık yetmiyor. O zaman bütün dünya ülkeleri buluşmalıdır” diyerek dünya vatandaşlığı kavramını bütün ülkeler gündeme getirmesi gerektiğinden söz etti. 32 yıldır düzenlenen Amerikan Türk Konseyi Konferansı’nda eğitimin ilk kez konuşulduğuna, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ABD
Başkanı Barack Obama’nın yakın zamanda yaptıkları görüşmelerin ardından gerçekleşen toplantılarda da Amerika ve Türkiye ilişkilerinde eğitimin öneminden söz edildiğine değinen Yücel şöyle konuştu: “Üç yıl önce aynı toplantıda iki ülke arasında eğitime katkılarımdan dolayı bir ödül almıştım. O gün söylediklerimi tekrar edeceğim: Biz Amerika’yla ilişkilerine çok önem veren bir ülkeyiz. Benim üniversitem ve eğitim kurumlarım da buna inanıyor. Ama 21. yüzyılda bu ilişki biraz değişsin, daha sürdürülebilir olsun istiyoruz. Bunun için de eğitime başvuracağız.” Türkiye dünyada eğitim potansiyeli açısından çok önemli bir ülke haline geldiğini ama eğitimin kalitesinin de yükselmesi gerektiğini belirten Yücel, bunun için eğitimde rekabetin, özel sektörün öneminin ve devletin yalnızca kontrol eden taraf olarak kalması gerekliliğinin altını çizdi. Enver Yücel, “Türkiye Cumhuriyeti devleti eğitime büyük yatırımlar yapıyor. Son on yıl içinde bütçenin büyük bölümü eğitime ayrıldı. Araştırma geliştirme faaliyetlerine çok kaynak ayrıldı. Bu anlamda üniversitelerimizin sayısı çoğalırken, eğitim kalitesini de artırmak istiyoruz,” diye konuştu. Bahçeşehir Eğitim Kurumları’nın eğitimin her seviyesine hizmet verdiğini söyleyen Enver Yücel, “Ama yaptığım en önemli iş, küresel eğitim anlayışına hizmet etmemdir” dedi. Üçüncü nesil üniversite kavramını geliştirmemiz gerektiğini belirten Yücel Amerikan üniversitelerinin çok güçlü olduğunu, bizim de onların geçmişte yaptıkları hataları tekrarlamamaya çalışmamız gerektiğini söyledi. Bahçeşehir Üniversitesi’nin yakın zamanda Washington D.C.’de bir kampüs açtığını hatırlatan Yücel, Siyaset Bilim, Uluslararası İlişkiler gibi bölümlerde okumak isteyenler için Washington CD’nin önemli bir merkez olduğunu, teknolojiyle ilgili bölümler in de Silikon Vadisi’nde bulunmasının faydalı olacağını sözlerine ekledi.
(WASHINGTON-POSTA 212 ) Amerikan Türk Konseyi’nin (ATC) bu seneki konferansında ilk kez eğitim üzerine bir panel düzenledi. Eğitim Paneli’nden sonra Posta212 muhabirine konuşan T.C.Washington Büyükelçisi Namık Tan, ABD’de 13 bin 500 öğrencinin olduğunu ve Bahçeşehir Üniversitesi gibi diğer üniversitelerin de ABD’de temsil edilmesini umduğunu belirtti. ATC kapsamında ilk kez düzenlenen eğitim paneline katılan Namık Tan Bahçeşehir Üniversitesi’nin (BU) Washington’da kampüs açmasını çok önemli ve yerinde bir davranış olarak gördüğünü söyledi. Tan, “Keşke bütün diğer kuruluşlarımız da bu büyük düşüncelerin okulu olan ABD’de bir şekilde temsil edilseler. Bu ülkenin yenilikler ve girişimcilik gibi konularda çok önde olduğunu düşünüyorum. Çünkü çok genç bir nüfus var ve bu nüfus hakikaten bir çok konuda daha fazla motive olacaklardır. Önleri açılacaktır ve vizyonları genişleyecektir. Bu bakımdan da BU’nun böyle bir birim açması çok önemli olduğu kanısındayım”dedi.
» 13 BİN ÖĞRENCİ VE 2 BİN AKADEMİSYEN
ABD’de toplam 13 bin 500 öğrenci ve 2 bin akademisyenin olduğunuu söyleyen Namık Tan, “ Bu hiç küçümsenecek bir rakam değil. Büyük düşünmek ve burada yaşmak lazım. Burada eğitim gören öğrenciler dünyanın çeşitli yerlerine yayılacaklar; belki Türkiye’ye dönecekler, belki de burada kalacaklar. Nerede olurlarsa olsunlar, dünayaya çok geniş bir viyzonla bakabileceklerine ve iyi çözümler getirebileceklerine inanıyorum. Sebep ne olursa olsun, bu ülkeyle iş birliğinin daha çok alanda aktif bir şekilde genişletilmesi lazım diye düşünüyorum” diye kaydetti.
REKLAM VERMEK İÇİN...
reklam@posta212.com
Toplum
10 Haziran 2013 Pazartesi
15
Dayanamadım o ilanı verdim ABD’nin en saygın gazetelerinden 1.6 milyon tirajlı New York Times’da Gezi Parkı’na destek için tam sayfa ilan yayınlandı hükümetin üslubunu değiştirmesine katkım olur’ diye de düşünmeye başladım.”
RAZİ CANİKLİGİL NEW YORK - HÜRRİYET
Bir günde internet üstünden 100 bin dolar bağış toplayarak ilanı veren Murat Aktihanoğlu, Hürriyet Gazetesi New York Temsilcisi Razi Canikligil’e konuştu. Konuyla ilgili haber şöyle: “20 yıl önce ABD’deki Silikon Vadisi’ne yazılım mühendisi olarak geldim. Hiçbir siyasi partiye bağlı değilim. Amaçları sadece parkı korumak, ağaçların kesilmesini önlemek olan insanlara yapılan acımasız sert polis müdahalesi sonrasında başlayan eylemler sırasında, arkadaşlarımın Facebook ve Twitter üzerinden gönderdiği fotoğraflarda, gece yarısı sokağa tencere ve tavalarla çıkan yaşlı insanların görüntüleri, TV kanallarının yaşananları yansıtmayışını görünce, ülkemizi gerçek demokrasiye taşırken dünyanın bize destek olmasını istedim. Dünyanın Türkiye’de neler olup bittiğini bizzat Türklerden öğrenmesi için, ‘Belki
» ŞİMDİ BİR DE FİLM ÇEKİYORLAR “Aklıma hemen New York Times (NYT) Gazetesi’ne reklam verme fikri geldi. Kaç para tutacağını da bilmiyordum. İlk iş olarak Facebook’ta duyurdum. 2 dakika içinde 20 arkadaşım “Biz varız” dediler. ABD’de benim gibi girişimci olan arkadaşlarım Oltaç Ünsal ve Duygu Atacan da hemen telefonla arayarak katıldılar. Üçümüz “Türk demokrasisi için tam sayfa ilan: Dünya için Gezi’yi işgal et” sloganını taşıyan kampanyamızı bağış kampanyaları internet sitesi indiegogo.com’da başlattık. İlk gelen bağış 5 dolar’dı. 2 saat sonra 2 bin dolara ulaştık. Sabah kalktığımda 20 bin, öğlen ise 60 bine ulaştık. Bugün itibariyle 100 bin doları geçtik. İlan için 52 bin doları ödedik, artan bağış ile profesyonel bir ekibe video hazırlatıp Youtube’da yayınlayacağız. Gezi Parkı’nı desteklemeye devam edeceğiz.”
» AĞAÇLAR YAŞASIN “Saygısızlık çok artmıştı. Daha fazla dayanamadım. Benim gibi apolitik insanı dünyanın öbür ucunda harekete geçirdiler. Tehdit mesajları alıyorum. Kimseden korkmuyorum. Gerekiyorsa Türkiye’ye gelmem. Yeterki ağaçlar ve park yaşasın, halkın tümüne saygı duyulsun.”
» İlanda çağrı var
NYT’deki ilanda, “Türkiye halkı konuştu, Baskıya boyun eğmeyeceğiz” ifadesi kullanılarak Başbakan Erdoğan’ın 10 yıllık döneminde sivil haklar ve özgürlüklerin erozyona uğradığı, iktidar partisinin demokrasiyi ciddiye almadığı kaydedildi. İlanda ayrıca, polis şiddetine son verilmesi, özgür medya, özel menfaatler dikte etmeksizin vatandaşlar ve seçilmiş kamu görevlileri arasında açık demokratik diyalog çağrısı yapıldı.
» Melek yatırımcı
44 yaşındaki Murat Aktihanoğlu, ABD’de yaşayan bir melek yatırımcı. Melek yatırımcılar, genç girişimcileri
sermaye kaynaklarıyla buluşturuyor. İzmirli Aktihanoğlu da ERA Capital şirketiyle 4 bin kadar genç Türk girişimciyi New York, Ankara ve İstanbul’da melek yatırımcılarla buluşturup sermaye bulmalarını sağlamış.
» Atatürk neden metinden çıktı
20 kişilik kurul 4 farklı metinde ilan hazırladı, internetteki oylama ile biri seçildi. Son metinden Atatürk ile ilgili bölümün neden kaldırıldığını Oltaç Ünsal şöyle anlatıyor: “Biz çoğulcu ve katılımcı bir süreç sonucunda bu yazıya ulaştık. İlk nüshasında hükümete bazı kazanımlardan dolayı (ekonomik vb) teşekkür bile ediliyordu. Katılımcılar, internet destekli bu demokratik süreçte nihai kararı kendileri verdiler. Bu süreci örnekleriyle çok detaylı anlatacağız. Keşke yeni anayasa da böyle yazılsa. Binlerce insanın bu metni yazmasını sağlarken, imkansız karşıtlıkların bile hoşgörüyle ele alınıp dinlendiğinde çoğu şeyin hallolduğunu gördük.” Hürriyet Gazetesinden alınmıştır.
BAĞIŞ’TAN NEW YORK TIMES’A SERT TEPKİ! (İSTANBUL-POSTA 212) AB Bakanı Egemen Bağış, New York Times’ın Gezi Parkı ilanıyla ilgili açıklamasına tepki gösterdi. Bağış, “Amerikan Anayasası’nı şimdi mi hatırlamışlar? Sivil toplumu kucaklamak şimdi mi akıllarına gelmiş?” dedi. Hürriyet’in haberine göre Egemen Bağış şunları söyledi; New York Times’ın Amerikan Anayasası’na atıfla sivil toplum kuruluşlarını destekleyici açıklamasını görünce gerçekten gözlerim yaşardı, duygulandım. Amerikan Anayasası’nı şimdi mi hatırlamışlar?
Sivil toplum kuruluşlarını kucaklamak şimdi mi akıllarına gelmiş? Açıklamayı eksik yapmışlar. “Biz ancak istediğimiz konularda, istediğimiz sivil toplum kuruluşlarının ilanlarına destek veririz” deselermiş daha iyi olurmuş. Ben bunu bizzat Amerika’da yaşadığım günlerde tecrübe ettim. Orada lobicilik çalışmalarımızda Amerikan medyasının ne kadar özgürlükçü, ne kadar sivil toplum kuruluşlarından yana olabileceğini somut tecrübelerle yaşadım. Biz New York Times’ta “Sistematik bir Ermeni Soykırımı olmamıştır” diye hem de ücreti karşılığında ilan
verebilmek için yıllarca mücadele ettik. Ülkemizi ve dünyayı ilgilendiren birçok meselede bunu denedik. Ama ne yaptıysak bunu başaramadık. Biz de sivil toplum kuruluşuyduk. Biz de düşünce özgürlüğümüzü ifade etmek istiyorduk. Ama iş bizim sesimizi duymaya gelince bütün kulaklar sağırlaşıyordu. Bütün kapılar kapanıyordu. Şimdi ne oldu da Türkiye’nin içinde yaşanan bir soruna bu kadar duyarlı hale geldiler. Shakespeare güzel söylemiş: Allah size bir yüz vermiş siz kendinize bir tane daha yapıyorsunuz.
TADF’DE İLAN TARTIŞMASI
TADF BAŞKANI ALİ ÇINAR
“ÜLKEMİZİ KÖTÜLEYENLERLE İŞBİRLİĞİ YAPANLARI KINIYORUM” (NEW YORK-POSTA 212) Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) Başkanı Ali Çınar, Taksim Gezi Parkı’nda yaşanan ve daha sonra ülke genelinde yaşanan olaylardan dolayı üzüntü duyduklarını belirtti. Başkan Çınar, Posta 212 Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, “Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu olarak Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve tüm ülke geneline yayılan gösterileri ülkemizle ilgili her olayda olduğu gibi yakından takip ediyoruz. Türk halkının demokratik yollardan taleplerini dile getirmesinin önemine inanıyor, bu gösterilerin amacından uzaklaşarak kamu malına ve masum vatandaşlarımıza zarar
veren boyutlara ulaşmamasını temenni ediyoruz” dedi. Çinar, protesto gösterilerinden ilgili kurumların gerekli dersi çıkarmasını umut ettiklerini belirterek, “Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu olarak gösterilerin insan haklarına ve fikir özgürlüğüne gölge düşürecek provakatif eylemlerden uzak tutulmasını istiyoruz” diye konuştu.
» KARALAMA YAPILMASIN
Şu anda ABD ve Türkiye’de, olayların provoke edilmeye baslandığını ileri süren Çınar şunları söyledi: “Ülkemizi kotülemeye çalışanlar ile ortak iş yapanları da ayrıca kınıyorum. Provoke etmeye çalışan-
lar , New York’ta yapılan milli günlerimizde nerede idiler? Ukemizi karalayan senatör ve kongre üyeleri ile mücadele ettigimizde nerede idiler? Ermeni Yalanlarına Son Mitingleri’nde nerede idiler? Associated Press veya NY Times PKK’ya Kürt isyancılar dediğinde nerede idiler? Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu milli davalara ve konulara herzaman hassas olmustur. Ülkemizi parçalamaya çalışanlar ile ortak iş yapanlara tepkimizi her zaman gosterecegiz. Mustafa Kemal Atatürk’un dediği gibi “ Hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?”
(NEW YORK-POSTA 212 ) New York merkezli ABD’deki Türk derneklerinin çatı kuruluşu Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun (TADF) toplantısında ilan tartışması yaşandı. TADF yönetiminde New York Times’da çıkan ilanın kınanması yönünde görüş ayrılığına düşen yönetim ilan ve ilan verenlerin TADF tarafından kınanması yönünde ortak bir karara varamadı. TADF’de gerçekleşen toplantı sonucunda her dernek kendi açıklamasını yapsın konusunda mutabakata varıldı.
» İMAJIMIZI ZEDELEDİK
Türk Amerikan Dernekleri Başkanı Ali Çınar, kişisel Facebook sayfasında yaptığı açıklamada, ‘‘Gezi Parkında olan olaylara üzüldük ve yapılanları kınadık” dedi. Posta 212’ye konuşan TADF Başkan yardımcılarından Cahit Oktay, New York Times Gazetesi’nin Türkiye konusunda geçmişte yanlı yayınlar yaptığı ve sicilinin belli olduğunu belirterek. ‘‘Kendi kendimizi Türkiye karşıtlığı belli olan bir gazeteye şikayet edip imajımızı zedeledik’’ dedi.
» HER DERNEK KENDİ AÇIKLASIN
Oktay, Facebook’ta yer alan kişisel sayfasında da TADF’de yaşanan ilan krizini yazdığı mesajda şöyle anlattı: ‘‘Olayların boyut değiştirmesi, hatta kendimizi bir başka ülkenin gazetesine şikayet edecek konuma gelmesi yönünde bir açıklama için TADF Yönetim kurulunda konuşulmuş ancak, oylanması için bile oylama yapılamayacak kadar anti demokratik bir duruş sergilenmiştir. Ve maalesef TADF Başkanı Ali Çınar’ın bile ‘‘ben de gazeteye ilan verilmesini yanlış buluyorum’’ şeklindeki açıklamasına rağmen bu oylama gerçekleştirilememiş. Her dernek kendi açıklamasını yapsın yönünde tavsiyeler konuşulmuştur’’ dedi.
Başbakan Erdoğan ilana tepki verdi Başbakan Erdoğan bağışlarla toplanan parayla New York Times’a verilen ilana kızdı. Yabancı medyayı da uyaran Erdoğan, New York Times’ı kastederek “yabancı medyadan Türkiye’de yaşananları lütfen ideolojik bir yaklaşımla ele almamalarını ve sipariş üzerine ilanlar yayınlamamalarını kendilerine de hatırlatırım” dedi.
NEW YORK TIMES: İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN YANINDAYIZ (NEW YORK-POSTA 212) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da, Gezi Parkı eylemlerine uluslararası desteğin artması için Washington Post ve New York Times gazetelerine getirdiği eleştirilere yanıt geldi. New York Times’ın Kurumsal İlişkiler Direktör Yardımcısı Eileen M. Murphy, Hürriyet gazetesine gönderdiği açıklamada “Gazetemizin ilan ve editoryal bölümleri operasyonel anlamda birbirinden tamamen ayrıdır. NYT sivil toplum örgütlerinin ilanlarını pek çok konudaki görüşlerini aktarmak isteyen sivil toplum
örgütlerinin ilanlarını kabul etmektedir. Biz bu tür ilanları yayınlarız çünkü ABD Anayasası’ndaki haber verme ve görüş bildirme hakkı kadar halkın düşüncelerini duyurma hakkına inanmaktayız.” Başbakan Erdoğan, “Yabancı medyadan Türkiye’de yaşananları ideolojik yaklaşımlarla ele almamalarını ve sipariş üzerine ilan almamalarını da kendilerine hatırlatırım. Parayı basmak suretiyle ilan verenlerin de kaynaklarını da biliyoruz” diye konuşmuştu.
YURTER ÖZCAN “REKLAM FİKRİ BENDEN ÇIKMADI” (NEW YORK-POSTA212) Habertürk gazetesi yazarı Nihal Bengusu ve Türkiye’de çeşitli haber kanallarında yayınlann tartışma programlarında, New York Times’a verilen ilanın yaratıcı kadrosunda olduğu iddia edilen aktivist Yurter Özcan, Posta 212’ye yaptığı açıklamada, ‘‘Nihal hanımın yazısında iddia ettiği gibi New York Times’a verilen reklamın fikri benden çıkmış değil. Ne yazık ki o kadar yaratıcı değilim. İlk fırsatta bu ilan projesini ortaya çıkaran arkadaşlarla tanışmak ve bizzat teşekkür etmek isterim“ dedi.
» DAEBECİLİKLE SUÇLANDIM’
Özcan, şöyle devam etti: “1 Haziran 2013’de Washington DC’de Beyaz Saray Lafayette Parkında düzenlenen Gezi Parkı Direnişine destek verme amacı taşıyan ve 1000’den fazla kişinin katıldığı mitingi düzenlediğim doğrudur. Ayrıca Nihal hanımın belirttiği gibi ben Kemalistim ve Cumhuriyet Halk Partisi üyesiyim. Bununla da gurur duyuyorum. Ancak ben bu güne kadar hiç bir platformda ne darbeleri, ne de askeri vesayeti savundum. 1980 darbesi en çok devrimcileri ve ülkücü-
leri ezmişken, bunun faturasının hala bize çıkartılması mantık dışıdır. 2009 yılında bana Ergenekoncu yaftasını layık görenlerin, şimdi de darbeci olarak tanımlamaları pek de şaşırtıcı değildir
» ‘ELÇİLİK NÖBETİ’
2007 yılında Washington’da düzenlenen Cumhuriyet mitinglerine de katıldım ve destek verdim. Aynı zamanda bir aktivist olarak Ermeni ve Rum lobilerinin her sene 24 Nisan ve 20 Temmuz’da Washington’daki Türk büyükelçiliğini ablukaya alma girişimlerine karşı defalarca Elçilik önünde geceden sabaha kadar nöbet tuttum. Bu çalışmalarım sayesinde 19 Mayıs 2008 yılında ATAA Genç Türk Lider ödülünü Sayın Büyükelçimiz Nabi Şensoy’un elinden almıştım.
» ‘DİRENİŞ PARTİLER ÜSTÜ’
Ben siyasal kimliğimden bağımsız bir şekilde, Türkiye Cumhuriyet’ine bağlı bir Türk genci olarak bu toplumsal muhalefetin parçası olmaktan gurur duyuyorum. Bu direniş partiler üstüdür ve her anlamıyla toplumsal bir direniştir.
TAKSİM’İN KÜRESEL SEMBOLÜ » Gezi Parkı’nda, nasıl gazlandığını gösteren görüntüleriyle tüm dünyada büyük yankı bulan ‘Kırmızılı Kadın’, Taksim’in küresel sembolü oldu (NEW YORK -POSTA212) Gezi gösterilerinin ilk günlerinde polis tarafından gazlanırken çekilen fotoğrafı tüm dünyada büyük yankı bulan ve şimdiye kadar medyaya konuşmaktan kaçınan “Kırmızılı kadın” Ceyda Sungur, İngiliz pazar gazetelerinden Sunday Telegraph için sessizliğini bozdu. Ceyda Sungur, gösteriler için “Benim için bu ifade özgürlüğü ve halkın gücü ile ilgili” dedi ve halkın artık “her şeyi değiştirmek” için gerekli özgüvene sahip olduğunu söyledi.
» “ÖZGÜVENLERİ VAR”
İstanbul Teknik Üniversitesi akademisyenlerinden Ceyda
» İTÜ akademisyenlerinden Ceyda Sungur, İngiliz pazar gazetelerinden Sunday Telegraph’a konuştu. Sungur, “Bu gösteriler halkın gücü ile ilgili” dedi kendilerine iadesini talep etmek için gerekli özgüvene sahip. Her şeyi değiştirme özgüvenleri var” ifadelerini kullandı.
» YARALILARI TEDAVİ ETTİ
Sungur, Gezi Parkı konusundaki yaşadıklarını ve göstericilere destek amacıyla yaptığı çalışmaları Sunday Telegraph gazetesine anlattı. “Benim için bu ifade özgürlüğü ve halkın gücü ile ilgilidir” diyen Sungur, “Şimdi insanlar, ilk defa olarak gücünün
Taksim’de yaptığı çalışmalarına ilişkin bilgi verirken, seyyar hastanelerde yaralanan insanları tedavi etmek için gönüllü çalıştığını anlatan Sungur, “İstanbul’da insanların, binmeleri gerektiğinde bir metroyu nasıl durdurduklarını gördüm. Bu da halkın şimdi hissettiği güç gibidir. Halkın her şeyi değiştirmek için özgüvenleri var” dedi.
10 Haziran 2013 Pazartesi YIL 1 • SAYI 4 HAFTALIK ÜCRETSİZ
AMERİKA’DAKİ TÜRKLER’DEN GEZİ DESTEĞİ Amerika’da yaşayan Türkler, Gezi Parkı protestocularına destek vermek amacıyla değişik eyaletlerde hafta sonu bir araya geldiler. Protestolarda renkli görüntüler meydana geldi Kaliforniya
AMERİKA’DA yaşayan Türkler, Gezi Parkı protestocularına destek vermek amacıyla değişik eyaletlerde ve şehirlerde hafta sonu bir araya geldiler. Protestolarda renkli görüntüler meydana geldi New York’ta Zucotti Park’ta düzenlenen Gezi Parkı ile dayanışma gösterisine yüzlerce protestocu katıldı. Türk pretostoculara ABD’de yaşayan Yunanlılar da destek verdi. Washington, Miami ve Los Angeles’te geçen hafta sonu Türk protestocular ellerinde dövizleri ile parkları doldurdu. İşte Amerika’nın dört bir yanındaki protesto gösterilerinden ilginç kareler...
ZUCCOTİ PARK’IN PROTESTOCU PENGUENLERİ...
New York’ta, Gezi Protestolarına destek amacıyla günlerdir süren protestolara Penguen kılığına girmiş protestocular damgasını vurdu. Penguen kıyafetli protestoculara Zuccoti Park’ta bulunan Amerikalılar ve çevrede bulunan turistlerin yoğun ilgi göstedi.
PROTESTOLARIN SİMGESİ “PENGUEN”
New York
Kaliforniya Washington
Teksas
(NEW YORK-LOS ANGELES POSTA 212) Türkiye’de protestosların yoğun olarak gerçekleştiği saatlerde Penguen belgeseli yayınlayan CNN Türk haber kanalına bir tepki de CNN Amerika’dan geldi. Time Warner şirketi ve Doğan Holding ortaklığı olan CNN Türk’ün protesto ve çatışmaların sürdüğü saatlerde Penguen belgeseli yayınlaması CNN Amerika tarafında eleştirildi. CNN Amerika ortak olduğu kardeş yayın kuruluşu olan CNN Türk’ün merkez yayından ayrı olarak editöryal bağımsızlığı bulunduğunu belirtti.
Kaliforniya
PENGUEN KURABİYELER
Kaliforniya’da yapılan protesto gösterileri eyalet çapında devam ederken Türkiye’deki protestolara uygulanan örtülü sansürün simgesi haline gelen Penguen kurabiyeleri dağıtıldı.