NEW YORK YENİ BAŞKANINI SEÇTİ
Zenginler endişeli
Yoksullar umutlu Siyahların, Hispaniklerin, yoksulların adayı Bill De Blasio New York’un yeni başkanı oldu. Şehrin zenginleri ise bu gelişmeden kaygılı. »5’TE
WASHINGTONLU TÜRKLER BİR İLKE İMZA ATTI
ANITKABİR’DE ZİYARETÇİ REKORU KIRILDI
1.089.615
»10’DA
ATATÜRK SEVGİSİ SOKAKLARA TAŞTI
■ ABD’de yaşayan Türkler tarafından yaptırılan
ve kamusal alanda sergilenecek olan ilk Atatürk heykeli olan anıt törenle açıldı. » 2’DE
HAFTALIK ÜCRETSİZ
A M E R İ K A’ D A K İ T Ü R K L E R İ N G A Z E T E S İ
www.posta212.com • YIL 1 • SAYI 26
13 Kasım 2013 Çarşamba
AMERİKA’YA
HABERİMİZ GÜNDEM YARATTI
KARŞILIKSIZ AŞIĞIZ ■ POSTA212 DEİK ile TAİK verilerini inceledi ve Türk-Amerikan ekonomik ilişkilerini masaya yatırdı. Ortaya ise ilginç bir sonuç çıktı. » 7’DE
FİLİPİNLER’İ SÜPER TAYFUN VURDU » 16’DA
KNICK FİLMİYLE
NEW YORK
ESKİLERE DÖNDÜ
Çekimlerine Manhattan Orchard Sokak’ta devam edilen film, New Yorkluları zamanda yolculuğa çıkararak 1900’lere götürüyor. İngiliz aktör Clive Owen ve İrlandalı aktrist Eve Hewson’un baş rollerini paylaştığı film nedeniyle sokaklardaki kaldırımlar, çöp ve samanla dolu. »16’DA
YURT DIŞINDAKİ TÜRKLERE 21 MİLYON TL DESTEK » 7’DE
Çorman’dan MESAJ VAR ■ New York’ta BM Daimi Temsilci Yardımcılığı da yapan Yemen Büyükelçimiz Fazlı Çorman, iç savaş ve uyuşturucunun pençesindeki Yemen’deki çalışmalarını anlattı. » 14’DE
ÇILGIN TÜRK
KALİFORNİYA’YI BİRBİRİNE KATTI ■ İspanyol kökenli eşiyle
girdiği tartışma sonrası bunalıma giren 22 yaşındaki Türk genci Mesut Güler, iki haftalık bebeğini kaçırdı. Peşine ‘polis ordusu’nu takan Güler, sınırda Meksikalılar tarafından yakalandı. Tüm televizyonlar takibi canlı yayınlarken Kaliforniyalılar bir film izler gibi bu olaya kilitlendi »3’TE
Haberleri
» 8-9’DA
TEPKILER CIG GIBI
Washington’da ANCA merkezinde yapılan görüşmeye katılanlar: (Soldan sağa:) Garo Armenian, Mehmet Yüksel, Hagop Der Khatchadourian, Selahattin Demirtaş, Nazmi Gür, Ani Haroian, Aram Hamparian
ABD ziyaretinde kapalı kapılar ardında Amerika’daki Ermenilerin çatı örgütü ANCA’da Türk düşmanı Taşnak temsilcileriyle görüşmekte sakınca görmeyen BDP’ye tepkiler adeta çığ gibi büyüyor.
Sorumlu gazetecilik gereği söz hakkı verdiğimiz BDP Washington Temsilcisi Mehmet Yüksel’in, Taşnaklarla yapılan görüşmeyi savunması ve yaptığı açıklama ise hiç de yenir yutulur gibi değil
İşte BDP temsilcisinin açıklamasından satır başları: “Ermenilerin kendileri o topraklardan kopmasına rağmen orada yaşamak istemektedirler. Topraklarına dönebilmelerini konuştuk. Ermeni katliamı için özür dilemek gereklidir…”
Bunlar ‘ham hayal’ ürünü yaklaşımlar
Ne konuştular ne görüştüler önemli olan bu
Sevr’in Ermenistan ve Kürdistan tezahürü
Amerikalı Türkler olarak tepkimiz çok büyük
■ “Türkiye Diaspo-
■ “Böyle bir
■ “Bu mesele
■ “BDP’nin ANCA
ra’nın soykırım iddialarıyla şuna zorlanmak isteniyor: Önce soykırım tanınacak, sonra tazminat talebinde AKP Parti Genel bulunacak ve ar- Başkan Yardımcısı kasından toprak ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik talebi gelecek. Bunların hepsi hiçbir geçerliliği olmayan ‘ham hayal’ yaklaşımlar. Diaspora’nın tavrı Ermenistan’a da zarar veriyor.”
görüşmenin niçin yapıldığını sorgulamayız. Önemli olan niçin görüşüldüğü değil görüşmede ne konuşulCHP Genel Başkan duğu ve nasıl Yardımcısı Faruk Loğoğlu görüşüldüğü. BDP ve Taşnaklar, bu konuda üçüncü taraf olarak gördükleri Türkleri sıkıştırmak için görüştülerse bunun kimseye yararı olmaz. Biz bunu zararlı buluruz.”
aslında kadim bir şekilde bu coğrafyamızda Kürdistan ve Ermenistan oluşturmaya dönük projenin yansıMilliyetçi Hareket masıdır. Bunlar Partisi (MHP) G rup Başkan Vekili 2015 hazırlığıdır Oktay Vural ve BDP Kürt kökenli vatandaşları rencide etmektedir. Sevr’deki Ermenistan ve Kürdistan amaçlarına yönelik bir yapılanmanın tezarühüdür”
OBAMA: REFORM BU YIL GEÇMELİ ■ Başkan Obama Temsilciler Meclisi’ne yıl sonuna kadar süre verdi. » 13’DE
gibi Türkiye konusunda hiç bir zaman taviz vermeyen, diplomatlarımızı öldüren, AmeriTürk Amerikan ka’daki Ermeni Dernekleri gruplar arasında Asamblesi (ATAA) Başkanı en aşırı sağcı Mehmet Çelebi ve militan olan, ASALA örgütünü açık açık destekleyen bir komite ile buluşması konusunda tepkimiz çok büyük”
“AKP’DE TÜRBAN ÇATLAĞI ÇIKACAK”
» 13’TE
■ Sert çıkışları
ADANALI ZENGİN SUZAN HANIM NEW YORK’TA NASIL ŞOFÖR OLDU
■ Adana’da işi, son model arabası, lüks bir evi, hayatı vardı ama New York’a turist olarak gelince hayatı değişti. »15DE
ve ilginç üslubuyla tanınan CHP Grup Başkanvekili ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce, türban, demokratikleşme ve Mustafa Sarıgül’ün İstanbul Belediye başkan adaylığı ile ilgili POSTA212’nin sorularını yanıtladı. 11’DE
»
13 Kasım 2013 Çarşamba
Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com
SEVİLMEMİŞSİN... SEVMEMİŞSİN... SEN hiç sevilmemişsin be çocuk....Kimse seni bağrına basıp dizine oturtmadı mı? kimse senin yanağını okşamadı mı? Gençliğinde bir komşu kızı kapını çalmadı mı? Gönlün ferman dinledi mi? Sen hiç sevdalanmamışsın be çocuk...Deli yüreğin yar aşkına vurulmadı mı? Şiirler yazmadın mı? Şarkılar dinlemedin mi? Arkadaşlarına dert yanmadın mı? Sen hiç sevmemişsin be çocuk ....Bir vatanı ölesiye...kanını o toprak için akıtmayı...gözünü kırpıp evladını cepheye gönder meyi hiç düşündün mü? Sen sevmek nedir bilir misin çocuk? Sevginin binbir türlüsünü gördün mü? Kadını, erkeği, anayı, babayı, doğayı, çirkin ya da sevimli bütün canlıları ve içinde bulunduğumuz bütün bir evreni sevmek değil mi yaşamı mutlu kılan. Peşinden koştuğumuz kavganın aslı sebebi değil mi sevmek, sevilmek. Ağladığımız, güldüğümüz, el üstünde tutuğumuz en güçlü duygumuz değil mi bizi hayata bağlayan. Sen hiç bunları yaşamamışsın be çocuk.... Bir kadının ya da bir erkeğin gözünün içine bakıp onun sadece insan olduğunu farkettin mi? Onun gerçekten bir insan yüreği taşıdığını bacı ya da kardeş değil gerçekten dost olduğu farkettin mi? Yazık be çocuk....Oysa “Sevmek bir ömür boyu” Sen, dünyanın en kötü hastalığı sevgisizliğe yakalanmışsın... Gecekondundan çıkıp sırça köşke taşınsan da, altın tahta otursan da sevgisizliğin kara bir delik gibi kambur sırtında. Ne yapsan ne söylesen mutlu etmiyor kimseyi huzur bırakmıyor etrafında. Sevgisiz “tad” vermiyor onca para “iştah” kapatıyor her konuştuğunda... Sofranın başına aile reisi olarak otursan bile sevgisiz “üvey baba” oluveriyorsun bir anda “ötekile ştiriyorsun”evlatlarını; renk renk, cins cins, öbek öbek ayırıyorsun etrafa. Sevgisiz hiçbirşeyi görmüyorsun be çocuk..... kadına-ateş, erkeğe-barut diyorsun.....Kadınlı erkekli toplumu, cehennem ateşinde yanacak bir orman biliyorsun..... Bir ulusun 75 yıl yüzünü görmediği, elini tutmadığı, sesini kulaklarıyla duymadığı bir adamı nasıl sevdiğini, onu sevdiğini, onun peşinden nesiller boyu nasıl koştuğunu anlayamazsın ....çünkü sen hiç sevilememişsin sevmemişsin be çocuk...
Toplum Yaşam
Washington’da Atatürk heykeli Amerika’da kamusal alanda sergilenecek olan ilk Atatürk heykelinin açılışı yapıldı. Heykel ABD’de yaşayan Türkler tarafından yaptırıldı (WASHINGTON)
T
ürkiye’nin Washington Büyükelçiliği ve ABD’de yaşayan Türk-Amerikalılar, Atatürk’ün ölümünün 75. yıldönümünde, ülkenin kamu alanında sergilenen ilk Atatürk heykelinin açılışını yaptı. Washington’ın en önemli meydanlarından Sheridan Circle’daki törene 200’e yakın kişi katıldı. ABD’de yaşayan TürkAmerikalılar, dün tarihi bir güne tanıklık ettiler. Yaklaşık iki yıl süren izin ve hazırlık döneminin ardından, ABD’deki Türkiye Büyükelçiliği ve Amerikan Atatürk Toplumu’nun (AAT) katkılarıyla bir kamu alanına ülkenin ilk Atatürk heykeli dikildi. 200’e yakın kişinin katıldığı açılışın ardından da ölümünün 75. yıldönümünde Atatürk için Washington Türk Büyükelçiliği Rezidansı’nda bir anma töreni düzenlendi.
Başkanı Hüdai Yavalar da kürsüde kısa bir konuşma yaptı. Hürriyet’e heykelin öyküsünü anlatan Yavalar, bunun ABD’ye geldiği 1958’den beri kendisinin en büyük rüyası olduğunu söyleyerek: “Heykelin konulması için resmi izin süreci çok zordu. Bu aşılması neredeyse imkânsız bir süreçtir. Ama Amerikalılardaki Atatürk sevgisinin de etkisiyle bu izinleri almayı başardık” dedi. İKİ METRELİK BRONZ HEYKEL İzinlerin alınmasını takip eden Amerikan-Türk toplumundan Yüksek Mimar Nuray Okay Anahtar da, izin sürecinin bir yıl önce başladığını belirterek, Washington’daki Türk Büyükelçilik Rezidansı’nın arazisine bitişik bir şekilde kentin en önemli meydanlarından Sheridan Circle’a konulan heykel için Washington DC Kamu Alanı Komitesi, Tarihi Koruma Ofisi (HPO) ve Mahalle Komitesi’nden (ANC2D) izin alındığını anlattı. Tüm masrafları AAT ve Yavalar Ailesi tarafından karşılanan 208
Washington Büyükelçisi Namık Tan
cm’lik bronz heykel için 1.5 yıl önce bir yarışma düzenlediklerini söyleyen Yavalar, hazırlanan taslaklar arasından ülkenin ünlü heykeltıraşlarından Jeffery Hall’un eserinin seçildiğini söyledi. Hall, ise eseriyle ilgili Hürriyet’e yaptığı değerlendirme heykelin 6 aylık bir hazırlık sonucu tamamlandığını belirtip şunları söyledi: “Uzun süre Atatürk’ün o dönemki
İMKÂNSIZI BAŞARDIK Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, törende yaptığı konuşmada Atatürk’ün önemine değinerek, heykelin konulmasında emeği geçenlere teşekkür etti. Ardından AAT’nın Atatürk heykelinin tüm yapım masrafları AAT ve Yavalar Ailesi tarafından karşılandı.
fotoğraflarını inceledik. Sonunda herkesin en çok bildiği, 40’lı yaşlarının sonundaki görüntüsünde karar kıldık. Öğretmen vasfına bir gönderme olacak şekilde, Atatürk elinde bir kitap (Nutuk) tutuyor. Diğer eliyle de bir konu anlatıyor. Heykel bir bütün olarak Atatürk’ün lider rolünü yansıtıyor.” (Hürriyet)
ATA Başkanı Gizem Salcigil White ve ATADC Eski Başkanı Demet Cabbar, Atatürk heykelini Washington’da kamusal alanda açmanın büyük mutluluk olduğunu söylediler.
Brooklyn’de İranlı müzisyen dehşeti Brooklyn’de İranlı müzisyen Raefe Akhbar, rock grubundan atılınca, bunu ölümcül bir intikama çevirdi ve kendi grubundan 3 kişiyi öldürüp intihar etti
Az kaldı çocuk....bu sevdanın sonuna gelmeye az kaldı..... bir sevgi tohumu dikmeden gideceğin güne az kaldı....
TİKA kızılderililere el uzattı Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) Amerika’nın en batısında yer alan Oregon eyaletinde yaşayan Kızılderilere yardım elini uzattı (NEW YORK - POSTA212) Sovyetler Birliği’nden 1992 yılında kopan Türki Cumhuriyetleri’ne yardım amacıyla kurulan TİKA zaman içinde Afrika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Amerika kıtasına kadar her türlü altyapı ve kültürel projeyle dünyanın her köşesine ulaşmaya başladı.
KONUT VE OKUL İNŞAATI YAPIYOR TİKA’nın son projelerinden biri de Oregon eyaletinin Warm Springs bölgesinde yaşayan 5 bin Kızılderili’ye eğitim ve su yardımı götürmek oldu. TİKA ayrıca bölgede dağınık bir şekilde yaşayan Kızılderilileri bir araya toplamak için 700 hanelik konut ve 850 kişilik bir okul inşa edecek. TİKA’nın yerlilere içme suyu sağlayacak su tankı inşaatı projesinin müdürü aynı zamanda bir yerli olan Travis Wells, yapılacak su tankının kendi insanları için hayati önem taşıdığını söylerken, sonradan ortaya çıkan konut ve okul projesinin kendilerini çok sevindirdiğini belirtti. Kızılderili aileleri bir araya toplayacak konut ve okul projesiyle, farklı kabilelerden yerlilerin bir arada yaşayarak kendi geleneklerini canlı tutabileceklerini belirtti.
(NEW YORK- POSTA212) Grubundan atılınca çılgına dönen İranlı müzisyen Raefe Akhbar, intikamını çok kanlı bir şekilde aldı. Brooklyn Bushwick’de meydana gelen olayda Raefe Akhbar orduda kullanılan bir tüfekle önce üç arkadaşını öldürdü, başka bir kişiyi yaraladı ve nihayet kendini öldürdü. Silahlı saldırı, grubun bazı üyelerinin yaşadığı 318 Maujer St, Bushwick’deki binada meydana geldi. İRANLI MÜZİSYENLER İLTİCA ARIYORDU Tahran’ın yeraltında faaliyet gösteren rock sahnesinin kayda değer bir ismi olan “The Yellow Dogs” adını taşıyan İranlı grup, 2009’da CNN’e konuk olmuştu. 2012 yılında Amerika’ya gelen grup üyelerinin iltica arayışı içinde olduğu bildiriliyor. ÜÇ ARKADAŞINI ÖLDÜRDÜ Grup üyelerinden Raefe Akhbar arkadaşlarından para çaldığı gerekçesiyle kısa bir süre önce gruptan atıldı. Öfkeden çılgına dönen Akhbar, geçtiğimiz günlerde apartmanın önüne geldi ve silahını binanın önündeki bir şahsa çevirip ateşledi. Bina
önündeki kişiyi yaralayan kızgın müzisyen, daha sonra binanın içine dalıp yarı otomatik silahından ölüm kusmaya başladı. Polisin verdiği bilgilere göre, saldırgan önce birinci kattaki 27 yaşındaki gitarist Soroush Farazmand’ı öldürdü, sonra da üçüncü kata çıkıp diğer grup arkadaşlarından solist Ali Eskandarian ve davulcu Arash Farazmand’ı silahla tarayıp öldürdü. Çılgına dönmüş müzisyen daha sonra binanın çatısına çıktı ve kendini vurdu.
Güncel &Toplum
13 Kasım 2013 Çarşamba
KALİFORNİYA’ YI AYAĞA KALDIRAN ÇILGIN TÜRK İspanyol kökenli eşiyle yaptığı tartışma sonrasında 22 yaşındaki Türk genci Mesut Güler, bir anda bunalıma girip henüz iki haftalık olan bebeğini kaptığı gibi kaçmaya başladı
(KALİFORNİYA - POSTA212)
E
şi ile kavga ederek bebeğini kaçıran Çılgın Türk Mesut Güler tüm Kaliforniya’yı ayağa kaldırdı. Kaliforniya’da en üst düzeyde alarma geçen polis ekipleri Güler’in peşine düştü. TV’ler normal haber akışlarını kesip bu nefes kesen kovalamacayı izlemeye başladı. Kısacası Kaliforniya eyaleti 22 yaşındaki bu çılgın Türk gencine kilitlendi. Meksika’ya kaçarken yakalanan Güler, günler boyunca gündemde kaldı. Bay Area’daki Sunnyvale kentinde yaşayan Mesut Güler İspanyol kökenli eşi ile tartışmalarının şiddeti artınca 1 aylık bebeğini yanına alarak kaçtı. Bebeği babası tarafından kaçırılan anne yaşadığı şoku üzerinden atmaya çalışırken, Sunnyvale polisi şehri alarma geçirerek Henry Güler-Romero isimli, 1 aylık, siyah saçlı ve kahverengi gözlü bir bebeğin kaybolduğunu duyurdu.
SINIRDA YAKALANDI Sunnyvale Polis Departmanından Polis Şefi Dave Pitts’in yaptığı açıklamalara göre, Güler olaydan önce de eşini bebeğine ve kendisine zarar verebileceği şeklinde tehdit etmişti.
Meksika sınırındaki görevlileri harekete geçiren Kaliforniya polisi, olaydan bir gün sonra Güler’in Meksika sınırındaki kontrol noktasında ABD’den kaçarken yakalandığı haberini verdi. Minik bebeğin sağlık durumunun iyi olduğunu açıklayan Kaliforniya otoriteleri, Güler’in kontrol noktasında sorguya çekilmesi sonucu yakalandığını söyledi. Konu ile ilgili açıklama yapan Sunnyvale Polis Departmanı’ndan Polis Şefi Dave Pitts, “Bebeği ve annesini tehdit etmek çok büyük bir olaydır. Bu tehdidi gerçekleştiren kişi her an her şeyi yapabilir” diye konuştu.
Televizyonların tümü gelişmeleri canlı olarak verdi. ‘Çılgın Türk’ün peşine neredeyse bir polis ordusu takıldı. Eyalet halkı polise binlerce ihbar yaptı. Kaliforniya bir film izler gibi bu olaya kilitlendi
Mesut Güler’in Hispanik eşi Patricia Romero
Yakalandıktan sonra ABD’ye geri getirilen Güler, 1 milyon dolar kefalet bedeliyle Arizona eyaletindeki Tucson kentinde cezaevine yerleştirildi. Güler, kısa bir süre içinde Kaliforniya eyaletine gönderilecek.
AMERİKALI KORE GAZİLERİ
TÜRK ASKERLERİNİ UNUTMADI NEW YORK - POSTA212
K
ore Başkonsolosluğu’nda geleneksel Kore Gazileri Anma Programı düzenlendi. Anma törenine New York Başkonsolos Yardımcısı Ayten Eler, Askeri Ataşe Namık Kemal Çil , TADF Başkanı Ali Çınar ve TADF Denetleme Kurulu Başkanı İbrahim Kurtuluş
katıldı. Türk askerlerinin kahramanlığına vurgu yapan Kore Gazileri, Amerikan- Türk Toplumuna teşekkür ettiler. TADF Denetleme Kurulu Başkanı İbrahim Kurtuluş her yıl farklı zamanlarda Kore Gazileri ile program yaptıklarını belirterek,Türk-Kore dostluğunun her geçen gün artığını söyledi.
Doğan Uluç doganuluc@aol.com
Kızlar 77 yaşındaki Kazanova’nın peşinde
HUDSON nehri kıyılarında olta sallayan birini görürseniz yaklaşmakta acele etmeyin, canınız acır. Yanında bambu oltaları, yem kutuları, plastik su kovası, omuzuna asılı sırt çantası varsa bir ihtimalle karşınızda ince yapılı adam Frank Serpico’dur. Sırt çantasında ise biriAmerikan polisinin kullandığı Glock’la birlikte iki tabanca taşıyor. Serpico sinemaseverler, New York polisi, uyuşturucu satıcıları için aşina bir isim. Poliste 12 yıl çalışan, pusuya düşürülüp yüzünden kurşunlanan Serpico, günlerce komada kaldıktan sonra hayata dönmüştü. Serpico, teşkilatta sevilen biri değildi. Rüşvet alan, kokaincilerle çalışan polisleri ihbar ettiği için ‘istenmeyen adam’ ilan edilmişti. N.Y. Valisi John Lindsay polis yolsuzluklarını araştırmak için ‘’Knapp’’adlı soruşturma grubu kurdu. Serpico gruba ifade vermeye hazırlanırken amirleri Brooklyn’de bir uyuşturucu baskınına çıkmasını istedi. Devriye çıktığı polis arkadaşı bir gece önce ‘’hastayım, sen yalnız git’’diyerek Serpico’yu uyuşturucu pususu içine yönlendirdi. Baskın adresine gittiğinde yüzünden kurşunlandı. Binada yaşıyan bir kiracı yüzü, beyni parçalanan dürüst polisi kurtarmak için polisi aradı. Uzun zaman sonra bir ambulans kan gölündeki Serpico’yu Green Point Hastanesi’ne götürdü. Doktorların hayatta kalmasını ‘mucize’ diye tanımladığı Serpico’ya ilk tıbbi müdahaleyi beyin cerrahı Dr. Zeki Uygur yaptı. Beyin ameliyatı altı saat süren Serpico günlerce komada kaldı. Hastaneden çıktıktan sonra herkese hayatını bir Türk doktoruna borçlu olduğunu söylüyordu. Hastalarına para almadan bakan, maddi sorunlarına dahi yardım eden Uygur, Türk toplumunda ‘’İyilik Meleği’’diye anılıyordu. Sonraları kitap yazması, olaya ilk elden müdahale eden kişi olarak filmde yer alması tekliflerine alçak gönüllü Türk doktoru olumsuz cevap verdi. Serpico’nun kurşunlanmasına rağmen üstlerine yolladığı yolsuzluk raporları raporları işleme konulmamıştı. ‘’Bir gün bakkal dükkanına uğradığım eski polis kardeşimden de haraç aldıklarını duyunca öğrenince tepem attı. Karakol amirine çıkıştığımda sırıtarak‘’Sen de bize dahil ol, para sorunun kalmaz.’’diye yanıt verdi. N.Y. polis müdürü ölüm pusundan kurtulan namuslu polise hastanede şeref madalyası verirken Serpico elini geri çekti. ‘’Çeneni kapa, yoksa biz kapatırız.’’ Tehdidini alan namuslu polis yurt dışına kaçtı diye tehdit alan Serpico Avrupa’ya kaçtı, Holanda ve İtalya’da yer değiştirerek yaşadı, tekrar Amerika’ya döndü. İyileşen eski polis New York’ta nehir kıyısında kendi başına bir kulübe inşa etti. Günlerini ormanda gezmek, balık tutmakla geçiriyor. Sabahları uğradığı İtalyan lokantasında sırtını duvara verip kahvesini içiyor. Muhitte yaşayan bir kadın 77 yaşındaki eski polise yaşlı Kazanova adını takmış: ‘’Ne zaman görsem etrafını kızlar çembere almış.’’diyor. Hollywood konuya el attı. Al Pacino’nun başrolde oynadığı Serpico sinema tarihinin en iyi 100 filminden biri listesine girdi. Serpico’nun ihbarları yüzünden karakol amirleri, bölüm şefleri istifaya zorlandılar. Serpico yeniden tehditler almaya başladı. Bir buluşmada beyin cerrahı Uygur ‘’Ormanda vurulmaktan kaygı duymuyormusun?’’ dediğinde Serpico sırt çantasını işaret etti: ‘’İki can dostum daha var.’’ Yanından hiç ayırmadığı çantadaki iki silahtan biri pusuya düşürüldüğünde taşıdığı Glock idi. (hürriyet.com.tr’den alınmıştır)
Toplum
13 Kasım 2013 Çarşamba
ABD MALATYALILAR DERNEĞİ KURULDU (NEW YORK-POSTA212) ABD Malatyalılar Derneği (Turkish American Malatya Association) geçtiğimiz günlerde faaliyete geçti. Malatyalı gurbetçilerin girişimiyle New York’ta ABD Malatyalılar Derneği kuruldu. Rıza Ataş’ın kurucu başkanlığını yaptığı derneğin açılış törenine New York Başkonsolosu Levent Bilgen, Malatya Valisi Vasıp Şahin, Avrupa Malatyalılar Fedarasyonu Başkanı Murat Alabaş ve Malatya’dan gelen bir heyet katıldı. Törende bir konuşma yapan Rıza Ataş, Malatya ve Türk kültürünü tanıtılmasına katkıda bulunacaklarını vurgulayarak, ticaret ve eğitim alanında Türk toplumuna yardımcı olmayı hedeflediklerinin altını çizdi.
Geleceğin liderleri Türk Kahvesi Sohbetleri’nde
ATAA (Türk Amerikan Dernekleri Kurulu) ve ATA-DC (Washington Türk Amerikan Derneği), tarafından düzenlenen etkinlikte, ABD üniversitelerinde öğrenim gören Türk öğrenciler Büyükelçi Namık Tan ile biraraya geldi (WASHINGTON – POSTA212)
G
eleceğin Liderleriyle Türk Kahvesi Sohbetleri” temasıyla başlatılan etkinlik serisinin ilk konuğu olan Büyükelçi Tan, bir saat boyunca yaklaşık 40 öğrenci ile fikir alışverişinde bulundu. Buluşmaya ATA-DC derneği yöneticilerinden Demet Cabbar, Feriha İştar, Hande Ayan ve Hayri Berberoğlu’da katıldı. Türk Amerikan toplumunun önde gelen temsilcilerini öğrencilerle biraraya getirmeyi amaçladıklarını ifade eden ATA-DC Başkanı ve ATAA Washington bölgesinden sorumlu başkan yardımcısı Gizem Şalcıgil White; “Geleceğin Liderleriyle Türk Kahvesi Sohbetleri temalı etkinlik serisini genç liderlerimizle ve akademisyenlerimizle daha yakın iletişim kurmak amacıyla başlattık. Türk kahvesi sosyal yaşantımızın önemli bir parçası, bu kültür 500 yıl önce toplumsal etkileşimin oluşmasına ve sivil toplumun gelişmesine öncülük etmiş, kahvehaneler fikir alışverişinin yapıldı-
MALATYA İLE ABD ARASINDA KÖPRÜ Açılıştan sonra POSTA212 muhabirinin sorularını yanıtlayan Rıza Ataş, ABD’de binin üzerinde Malatyalının yaşadığını belirterek, “Daha önce bu tarz girişimlerde bulunduk, fakat işlerimizin yoğunluğu nedeniyle dernekleşmemiştik” dedi. Malatyalılar Derneği’nin eksiklikliğinin uzun süredir hissedildiğini anlatan Rıza Ataş, Malatyalılar Derneği’nin kuruluş amacının Malatya ile Amerika arasında bir köprü oluşturmak olduğunu söyledi. Ataş, dernek olarak New York’ta 18 Mayıs’ta yapılacak Türk Yürüyüşü’ne çeşitli etkinliklerle katılacaklarının haberini verdi. 19 Mayıs günü resmi açılışı yapılacak olan Amerika Malatyalılar Derneği’nin yönetim, denetim, disiplin kurulları ve yedekleri şu isimlerden oluştu: YÖNETİM KURULU ASIL l Rıza Ataş (Başkan) l Cevat Değirmenci (Üye) l Cumali Bozan (Başkan Yardıml Bekir Şahin (Üye) cısı, Basın ve Halkla İlişkiler) l Nurzat Gücük (Üye) l Ahmet Turan Karakuş (Başl Zulgani Mutlu (Üye) kan Yardımcısı, Teşkilat Sol Mehmet Arslan (Üye) rumlusu) l Celal Kaya (Üye) l Feridun Keleş (Sosyal Hizmetl Hüseyin Sekmen (Üye) ler, Hukuk ve D. İ.S) l Hüseyin Yılmaz (Üye) l Uğur Uğural l Nejat Kıraç (Üye) (G.Sekreter) l Mehmet Dilek (Üye) l Serpil Vurkaç (Genel Muh) l Murat Erimhan (Üye) YÖNETİM KURULU YEDEKLER DİSİPLİN KURULU l Azize Kaya l Tuncay Sak l Hüseyin Vurkaç l Hicri Gökhan Ataş l Müslüm Aslan l Abuzer Şahin l Levent Sak l Cem Şahin l Yılmaz Özşahin l Bülent İnkaya l Oktay Keleş DENETLEME KUl Abdülgaffar Ataş l Ali Seydi Kılıç RULU: l Semai Aslan l Yunus Kaya l Hicabi Kılıç l Mustafa Şahin l Fatih Oğuzhan l Nusret Arslan l Taylan Yılmaz Ataş l Mustafa Yücel l Bekir Burak Şahin l Ali Yılmaz
Türk toplumunda yeterince
DESTEK GÖRMÜYORUZ Los Angeles Türk Amerikan Derneği (LATAA) Başkanı Ahmet Önerbay, dernek olarak en büyük sıkıntılarının Türk toplumundan ve iş adamlarından yeteri kadar destek görememeleri olduğunu söyledi
Beyaz Saray’dan Ermeni Halıları sergisine RED (WASHINGTON – POSTA212) Amerika’da Ermeni yetimler tarafından dokunan “Ermeni Halısı”nın sergilenmesi tartışma konusu haline geldi. 1915’te yaşanan tehcir olayından sonra Lübnan’da yerleşen Ermeni kızlarının ördüğü “Ermeni Halısı” olarak bilinen halılardan bir örnek, mülteci Ermenilere yaptığı yardımlara teşekkür amacıyla 1925 yılında, dönemin ABD Başkanı Calvin Coolidge’e takdim edilmişti. Beyaz Saray’ın deposunda bulunan halının, 16 Aralık’ta Washington’daki Smithson Enstitü’nün düzenleyeceği “Ermeni Yetimlerinin
Halıları” adlı sergide sergilenmesine Beyaz Saray karşı çıktı. Beyaz Saray, yaptığı bir açıklamayla söz konusu halının sergiye ödünç verilmeyeceği-
ni açıklamıştı. Smithson Enstitüsü de Beyaz Saray’ın kararına uyacaklarını söylerek söz konusu halıyı sergi kapsamından çıkardılar. Ermeni Diaspora’sının “soykırım’’ iddiaları ekseninde gerçekleştirilecek serginin iptal edilmesi olasılığı da bulunuyor. Diaspora kaynakları serginin iptal olasılığına karşı yoğun bir lobi faaliyeti yürüyorlar. Bu doğrultuda Konge üyesi Brad Sherman, Beyaz Saray’ın tavrını kınayan bir açıklamada bulundu.
Harlem imamı evsiz kaldı (NEW YORK - POSTA 212) Harlem Mascidi Aksa Cami cemaati ve imamı zor günler geçiriyor. Lüks apartman inşa etmek isteyen mülk sahibi, bin 500 kişilik cemaatiyle İmam Souleimane Konate’i camiden tahliye etti. İmam ve cemaati, Manhattan’ın en hızlı gelişmiş semtlerinden biri olan Harlem’de şu ana kadar kendilerine yeni bir yer bulamadılar. İmam Konate, “Harlem’de bir yer bulmak çok zor. Sadece fiyatlardan dolayı değil insanların bir
camiyi kabul etmesi de çok zor.Herkes beni arayarak ne yapacağımı bir planımın olup olmadığını soruyor. Onlar için bir yer bulmak zorundayım” diyor. İmam Konate, son yıllarda 4 bin dolardan 10 bir dolara çıkan kirayla baş edemediklerini ve mülk sahibi Joseph Rabizadeh’ın de kiralama teklifini reddettiğini söylüyor. Rabizadeh ise, “Mülkümü daha fazla gelir getirmesi için geliştireceğim. Bu durumu iki yıldan uzun bir süredir biliyorlardı” diyor.
ğı platformlar haline gelmiş. Türk kahvesi kültürü zaman içinde yaygınlaşarak asırlar boyu dayanışma aracı ve çok güçlü bir iletişim aracı olmuş, bizlerde bu konsepti bugün günümüze uyarlıyoruz. Bu genç arkadaşlarımız bugün birer girişimci, finansçı, araştırmacı, akademisyen ve değişik alanlarda başarılı olmuş bireyler ve yarının liderleri olacaklar. Dolayısıyla, gençlerimizi bu etkinlik aracılığıyla Saygıdeğer Büyükelçimizle buluşturabilmek bizler için büyük anlam taşıyor” diye konuştu. Öğrenci ve eğitmenlerin Georgetown, George Washington, George Mason, Carnegie Mellon, American, Virginia Commenwealth, Fordham, Strayer ve Bahçeşehir üniversitelerinden katıldığı etkinlikte sohbet sonrası misafirlere Türk kahvesi ve tatlılar ikram edildi. Dernek yoneticileri, ögrencileri bu etkinlikler kapsamında alanında lider ve değişik konularda uzman kişilerle buluşturmaya devam edeceklerini vurguladı.
çok büyük mesafeler kat etmiş durumda olduğunu söyleyen Önerbay, “Bu bahsettiğim lobiler tek elden değil. bir kaç koldan ve çok çeşitli platformlarda lobicilik faaliyetlerini devam ettiriyorlar”diye belittti. Türklerin lobicilikte çok daha yeni olduğunu belirterek, son zamanlarda ABD’deki Türk derneklerinin etkili çalışmaları ve yakın zamanda kurulan Türk PAC’lerinin gayretleri sonucunda, bir atılım yapmış durumda olduğumuzu ekledi. “Şu anda tam 42 eyaletten Türk dostu kongre üyemiz mevcut. Bu muhteşem bir rakam, ama daha da artmalı. Bu nedenle de,lobicilik faaliyetlerimizi yerel yönetimlere kadar yaymalıyız. Bunun için ise, çok daha fazla çalışmalı ve Türk toplumunu lobicilik konusunda bilinçlendirip onların daha etkin katkısını sağlamalıyız” diye kaydetti
(KALİFORNİYA-POSTA212)
L
os Angeles ve çevresinde 15 bin kadar Türkün yaşadığını belirten LATAA Başkanı Ahmet Önerbay, yaklaşık 6 bin kişiye posta ve e-posta ulaşma imkanları olduğunu, fakat geri kalan kısım ile iletişim kuramadıklarını belirtti. “Biz Los Angeles Türk Amerikan Derneği (LATAA) olarak Los Angeles ve çevresinde bir dernekten çok daha fazlasını yapmaya çalışıyoruz” diye konuşan Önerbay, “En büyük sıkıntımız toplumumuz ve iş adamlarımızdan yeteri kadar destek göremememiz. LATAA gibi çalışkan bir derneğin çok amaçlı toplantılarını düzenleyebileceği bir salonu, insanlarımıza daha fazla hizmet sunabileceğimiz ofislerimiz ve Los Angeles’ta oluşturmuş olduğumuz Türk okulumuz için güzel sınıflarımız olması gerekir, ama maalesef bu sebeplerden dolayı bu avantajlara sahip değiliz” diye belirtti. “TÜRKİYEMİZİN GELİŞMESİ TÜRK TOPLUMUNA ÖZGÜVEN SAĞLIYOR” LATAA Başkanı Önerbay, Türkiye’nin izlediği devlet politikasını doğrudan, iç politikasını ise dolaylı yoldan ABD’deki Türk toplumunu etkilediğini söyledi. “Ülkelerin izlediği iki çeşit politika vardır. Bunların birincisi devlet politikası. Bu politika, hükümetlerin değişmesiyle birlikte kolay kolay değişmez. Mesela Kıbrıs politikamız veya Ermeni politikamız gibi. Bu tür politikalar, ancak bölgesel konjoktörün değişmesiyle değişebilir. Tabii, Türkiye’nin izlediği bu devlet politikası ABD’de yaşayan Türk toplumunu doğrudan etkiliyor. Türkiye’mizin gelişmesi, kalkınması, kendi içinde ve komşu
ülkelere göre daha güçlü olması, iç ve dış problemlerini çözüme kavuşturması Türk toplumunun daha sağlam ve özgüvenli şekilde hareket etmesini sağlıyor. Aynı şekilde, güçsüz bir Türkiye, bunun tam tersinin yaşanmasını sağlıyor. Ayrıca. Türkiye’deki hükümetin izlediği iç politika ise bizleri dolaylı olmasa da etkiliyor. En son başbakan yardımcımız Ali Babacan ile yaptığımız toplantıda söz alan bir dernek başkanımız, hükümet yetkililerinin söylemlerinin daha yumuşak olması halinde ABD halkına ve yetkililerine derdimizi daha iyi anlatmamızı sağlayacağımızı iletmişti” şeklinde konuştu. “LOBİCİLİK FAALİYETLERİNİ YEREL YÖNETİMLERE KADAR YAYALIM” Amerika Birleşik Devletleri’nde lobicilik konusunda İrlanda, İsrail, Ermeni, ve Yunan lobisinin
“LOS ANGELES TÜRKLERİNİN EĞİTİM SEVİYESİ ÇOK YÜKSEK” Los Angles’a yerleşen Türklerin diğerlerine oranla çok daha farklı bir profil çizdiğini belirten LATAA Başkanı, diğer eyaletlerin aksine, Kaliforniya’daki teknoloji ve mühendislik alanlarının gelişiminden dolayı ölsa gerek, Los Angeles’ta yaşayan Türklerin eğitim seviyesi çok yüksek olduğunu vurguladı. “ Los Angeles’ta tanıştığınız her Türk en azından üniversite menüzünü ve büyük bir olasılıkla yüksek lisans ya da doktora yapmış durumda. Dolayısıyla, kıyaslama yapacak olursak, diğer eyelet ve şehirlere oranla Los Angles Türkleri çok daha fazla duyarlı “ diye konuştu. Ayrıca, dernekçilikte ve duyarlılıkta bir çok ülke vatandaşına göre çok daha iyi olduğumuzu söyleyebilirim” diye ekledi.
Gündem
13 Kasım 2013 Çarşamba
ZENGİNLER ENDİŞELİ YOKSULLAR UMUTLU Bloomberg New York’u zenginleştirdi. Ama kentin büyük bir kesimi aynı şekilde yoksullaştı. Siyahların, Hispaniklerin, yoksulların adayı De Blasio artık New York’un yeni başkanı
AHMET BUĞDAYCI NEW YORK
N
(NEW YORK – POSTA 212) New York John F. Kennedy Havaalanı eski çalışanı Renel Richardson, 3 bin.240 iPad çaldığı için 2 yıl hüküm giydi. JFK Havaalanı kargo bölümünde görevli 31 yaşındaki Richardson, 12 Kasım 2012’de gerçekleştirilen hırsızlık olayında yer almıştı. Tabletler Çin’den gelen bir kargo uçağından boşaltılırken gözetleme görevi yapan Richardson, aynı zamanda 1.4 milyon dolar değerindeki çalıntı iPad’leri, ortağı Ralph Ragin’in havaalanı dışına çıkarmasına da yardım etmişti. Daha önce ağustos ayında JFK Havalimanı’nda bavullardaki değerli eşyaları çalan El Al Airlines Havayolu Şirketi’nde bagaj görevlisi olarak çalışan 7 kişi tutuklanmıştı.
ew York 20 yıl sonra ilk Demokrat adayı belediye başkanlığına seçti. New Jersey’de ise Cumhuriyetçi vali Chris Christie belediye başkanı oldu. New York kamu denetçisi Bill de Blasio, seçimlerde Cumhuriyetçi rakibi Joe Lhota’ya beklendiği gibi yüzde 73’ün üstünde oyla ezici bir üstünlük sağladı. New York’un zenginleri Blasio’nun popülist politikalara sapacağı konunda endişeli. Yoksullar, siyahlar, beyazlar ve orta sınıflar için ise bir umut.
HALKIN İÇİNDEN GELDİ Dünyanın en zengin adamlarından biri olma rahatlığıyla hareket eden işadamı Bloomberg’e kıyasla Blasio, halkın içinden gelen daha mütavazı bir profile sahip. Blasio, 2010’dan bu yana seçmenler ve kent yönetimi arasında omnusmanlık anlamına gelen Kamu Denetçiliği görevini yapıyordu. Alman köklerden gelen, alkolizmin pençesindeki babasıyla, İtalyan göçmeni annesi Blasio 7 yaşındayken boşanmış, daha sonra kansere yakalanan baba Blasio intihar etmişti. Blasio’nun hayat hikayesi, 31 milyar dolarlık servetiyle orta sınıfların sancısını hissetmeyen Bloomberg’in tersine, çocuklarını koleje göndermeye çalışan veya kirasını ödemekle boğuşan tipik bir orta sınıf New York yaşamını yansıtıyor. Afro-Amerikan karısının, Blasio ile tanışmadan önce lezbiyen olması da yeni başkanı New
JFK FARESİNE İKİ YIL HAPİS
York’un kozmopolit yaşamının tam bir örneği haline getiriyor.
GELİR DAĞILIMI EŞİTSİZLİĞİNE SAVAŞ AÇTI De Blasio, New York’ta zenginle yoksul arasındaki gelir adaletsizliğinin Amerika’nın diğer bölgelerinden daha yüksek olduğunu söylüyor. New Yorklular yüzde 30’u gelirlerinin yarısından dah fazlasını sadece ev kirasına harcıyor... Gelir eşitsizliğine vurgu yapan Blasio, devlet okullarını finanse etmek için zenginlerden daha fazla vergi alacağını söylüyor. New York’ta zeten çok yüksek veri oranlarına rağmen Blasio’nun zenginden daha fazla
vergi söylemi, vergi gelirlerinin yüzde 45’ini ödeyen yüzde 1’lik nüfusun (35 nin kişi) vergilerin düşük olduğu Florida’ya kaçabileceği endişesini beraberinde getiriyor.
POLİS İSTEDİĞİ GİBİ ÜST ARAYAMACAK Kendinden önceki başkan Giuliani’nin güvenlik politikalarının izinden giden Bloemberg gerçekten de New York’u Amerika’nın en güvenlikli şehirlerinden biri haline getirdi. Kentteki şüpheli her şahsın üstünün (ağırlıklı olarak siyah ve Hispanikler) aranması uygulaması ise sivil haklar ve ırk ayrımcılığı suçlamalarına hedef odlu. ŞimDe Blasio
kendisini ezici bir şekilde destekleyen siyah ve Hispaniklere polisin sorgusuz sualsiz üst araması yapmasına son vereceğini söylüyor.
ZENGİNLER KAYGILI YOKSULLAR UMUTLU New York’un zenginleri, gelişmeden aslan payını alan kesimler kaygılı. Blasio’nın populist politikalarla kenti 80’lerdeki gibi emniyetsiz kılacağı ve gevşek bir yönetim sistemine döndüreceği kaygıları var. Diğer yandan da New York’u zenginleştiren ama kitleleri mutsuz eden bu politikalara karşı ona oy veren kentin üçte ikisinin beklentileri var. Blasio’nun işi gerçekten zor.
NEW YORK EN GÜVENLİ ŞEHİR OLMA YOLUNDA
OBAMA ASGARİ ÜCRET YASASINI DESTEKLİYOR (WASHINGTON - POSTA 212) -Başkan Barack Obama’dan, asgari saat ücretinin 7.25 dolardan 10 dolara çıkmasına ilişkin yasa tasarısına destek geldi. Yetkililer bilgiye göre, Başkan Obama, çalışkan Amerikalıların ailelerini desteklemeye ve kıt kanaat geçinmeye yetecek bir ücret kazanabildikleri için yasa tasarısını destekliyor. Obama, Şubat ayında Kongre’de yaptığı konuşmada asgari saat ücretinin 9 dolara yükseltilmesi çağrısında bulunmuştu. 2014 seçimlerinde Beyaz Sarayı yeniden ele geçirmeyi umut eden Demokratlardan Tom Harkin ve George Miller tarafından Mart ayında önerildiği için The Harkin/Miller adıyla biliniyor. “Adil Asgari Ücret Yasası” kabul edilirse, asgari ücret iki yılda bir 95 sent artabilir ve buna asgari ücret zamlarından olumsuz yönde etkilenen küçük işletmelere faydalar sağlayan bazı vergiler de dahil olabilir.
New York’ta cinayet vakaları yüzde 23 oranında azalarak 1950’den beri görülmemiş bir seviyeye düştü. Öte yandan, Amerikalıların yarısından fazlası, ülke genelinde işlenen suçları ABD’nin ‘çok ciddi’ bir problemi olarak görüyor. (NEW YORK - POSTA212)
Y
üksek suç oranıyla bilinen New York’ta cinayet oranları hızla azalmaya devam ediyor. New York’ta cinayet işleme oranı 1950’den beri görülmemiş bir seviyeye düştü. New York, böyle giderse bu yılı ülkenin en düşük oranda cinayetin işlendiği şehri olarak bitirebilir. Buna karşın, Amerikalıların yüzde 55’i suç oranlarını ABD’nin “çok ciddi” bir problemi olduğunu düşünüyor. Suçun yarattığı korku ve tehdidi bölgesel olarak farklı algılayan Amerikalıların yüzde 65’i ise, yaşadıkları yerlerde gece dışarıda yalnız yürümekten korkmuyor. New York’ta 31 Ekim’e kadar işlenen cinayetlerin sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 23 oranında düşerek 364’ten 279’a geriledi. Bu rakam geçen ay 240 olarak gerçekleşmişti. FBI suç istatistiklerine göre New York, geçen yıl nüfusu 250 binin üzerindeki 74 ABD şehri arasında her 100.000 kişide 2.9 cinayet oranıyla 4. sırada yer almıştı. Sadece Texas,Plano (0.4); Nebraska,Lincoln (1.1) ve Nevada, Henderson (1.4) New York’tan daha güvenli şehirlerdi. New York’ta 2012 yılında toplamda 418 cinayet işlenmiştir. Öte yandan Forbs Dergisi’nin “En Tehlikeli Şehirler” listesinin başında gelen Detroit’te her 100.000 kişide 54.6 olan cinayet oranı ülke ortalamasından 10 kat daha fazladır. Bu oran New Or-
leans’ta 53, St. Louis’de 35, Baltimore ve Newark’ta 34, Chicago’da 18.5 ve Los Angeles’da 7.8’dir. Çok az kişi New York’ta cinayet oranındaki bu düşüşün devam edebileceğine inansa da Belediye Başkanı Bloomberg bu başarının, New York Polis Departmanı’nın (NYPD) “durdur ve üzerini ara” politikasını doğruladığına işaret ediyor. NYPD Müdürü Raymond Kelly ise sorumsuz ve her an tetiği çekmeye hazır gençlik çeteleri ve aile içi
şiddete odaklandıklarına dikkat çekiyor. NYPD, “Crew Cut” operasyonunu başlattığından beri yaşları 13 ila 21 arasında değişen New York’un en genç kurbanlarının ölüm oranı yüzde 50 düşmüştür. Öte yandan, Gallup Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Amerikalıların yüzde 55’i suç oranlarını ABD için “çok ciddi” bir problem olduğunu düşünürken yüzde 38’i bu durumu “kısmen ciddi” ola-
rak tanımlıyor. Her 20 Amerikalıdan biri ise suç oranlarının ABD için ciddi bir problem olmadığını söylüyor. Buna karşın, Amerikalıların yüzde 51’i yaşadıkları yerlerde bölgesel olarak suç oranlarının “çok ciddi” ya da “ciddi” bir problem olduğunu düşünmüyor. Bu oran 2011 yılında yüzde 47 olarak gerçekleşmişti. Sadece sekiz Amerikalıdan biri bu durumun “çok ciddi” olarak görüyor. Suç oranlarının “kısmen ciddi” olduğunu varsayan Amerikalıla-
rın oranı ise yüzde 35. Ayrıca, Amerikalıların yüzde 65’i yani her üç Amerikalıdan ikisi yaşadıkları yerlerde gece dışarıda yalnız yürümekten korkmuyor. Evinin çevresinde yürürken kendini güvende hissetmeyen Amerikalıların oranı tarihin en düşük seviyesine ulaştı fakat bu oran kadınlarda daha yüksek kaydedildi. Kadınların yüzde 44’ü gece yalnız yürürken kendilerini güvende hissetmezken erkeklerin yüzde 24’ü bu duyguya kapılıyor.
OBAMA’YI BEğENEN KALMADI! İLHAN TANIR NEW YORK
Başkan Obama’nın sevilirlik oranları işbaşına geldiğinden beri en düşük oranlarda seyrediyor. Bir yıl öncesine göre, Obama’nın yaptığı işi beğenen Amerikalıların oranı son anketlere göre %41’e düştü. Bir yıl öncesine göre ise, yine Pew Araştırma grubunun yaptığı anketlere göre, oran %53 idi. Herşeye rağmen Obama’nın sevilirlik ve takdir edilirlik oranı bir önceki başkan Bush’a göre biraz daha iyi. Önceki başkan Bush, başkanlığının 5. yılında %36’lık sevilirlik oranına sahip idi. Obama ise bu oranının sadece %5’lik üzerinde seyrediyor kendi başkanlığının 5. yılında. Obama’nın işinde takdir edildiği en yüksek politikası ise terörizm ile mücadele. Pew’e göre, Amerikalıların %51’i Obama’nın terörizm ile mücadelesini beğeniyor. %44’lük Amerikan halkı ise beğenmiyor. Obama’nın ekonomik politikaları ise göreve geldiğinden beri en düşük seviyelerinde. Sadece %31’lik Amerikan halk kitlesi Obama’nın ekonomik politikalarını beğeniyor. %65’lik kesim ise Obama’nın ekonomik politikalarının yanlış olduğunu düşünüyor. Obama yönetiminin özellikle sağlık sigortası yasasının yürürlüğe girmesinden itibaren yaşanılan birçok aksilik, Amerikan halkı nezninde puan kaybettiği yorumları yapılıyor. Websayfasındaki aksilikler nedeniyle Amerikalılar bir türlü sağlık sigortası için başvuramıyor. Yine birçok Amerikalınının, daha önceki sigortasını sevsin veya sevmesin, yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, önceki sigortasından çıkartıldığını öğrendiğini görüyoruz. Halbuki başkan Obama bizzat, sağlık sigortasından memnun olanların, yeni sisteme geçmeme seçeneğinin olduğuna dair söz vermişti.
Ekonomi
13 Kasım 2013 Çarşamba
TAİK: Karşılıklı yatırımları ARTIRMAYA KARARLIYIZ
Pirinçte GDO tartışması (NEW YORK – POSTA 212) Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) arasına pirinçte katıldı. Flipinler’de GDO’lu pirinç üretimi denemeleri devam ederken GDO’lu gıdalara karşı çıkanlar sert tepkiler gösteriyor. Aktivistler, GDO’lu gıdaların yüzde 99’unun böcek öldüren zehir içerdiğini ve yabancı otları yok eden kimyasal ilaçlara dayanıklı olma özelliği sağlayarak ilaç kullanımını arttırdığını iddia ederken GDO savunucuları, bu bitkilerin ilaçlara ya da zararlılara karşı daha dirençli olduğunu ve böylelikle kimyasal böcek ilaçlarının kullanılmasını azalttığını ileri sürüyor.
DEİK/Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) tarafından düzenlenen 6. Türkiye Yatırım Konferansı, T.C. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in katılımları ile geçtiğimiz hafta New York’ta Citibank evsahipliğinde gerçekleşti ZEYNEP ÖZ
DÜNYAYA TOHUM VERİYOR GDO tartışmalarının ekonomik boyutunun merkezinde ise Monsanto şirketi yer alıyor. Dünya GDO pazarının yüzde 90’ını elinde tutan Monsanto, karını yükseltmek için ekosisteme ve insan sağlığına zararlarını belgeleyen raporları örtbas etmekle ve dünyanın tohum arzını tamamen kontrol altına almakla suçlanıyor. Dünya genelinde GDO en çok mısır, soya, pamuk ve kanola ürünlerinde kullanıyor. Fakat son zamanlarda adını pirinç tanelerinin sarı renkte olmasından alan altın pirinç de, çeltiğe mısırdan bir genin bir bakteriden de başka bir genin bir araya getirilmesiyle üretilmeye çalışılıyor. Altın pirinç, bu iki gen bir araya geldiğinde eksikliği körlüğe neden olan A vitaminine sahip beta karoten üretiyor. Altın pirincin üretimini savunanlar “kamu sağlığı” derken karşı çıkanlar altın pirincin “gizli bir silah”, “sarı bir aldatmaca” olduğunu düşünüyor.
ALTIN PİRİNÇ Altın pirincin destekleyicileri, bu ürünün diğer GDO’lu ürünlerden farklı olarak üretim amacının eksikliği nedeniyle her yıl yarım milyon çocuğun kör kalmasına ve Asya ve Afrika’da milyonlarca insanın ölümüne neden olan A vitamini kaynağı sunmak olduğunu savunuyor. Filipinler’deki Bicol bölgesinde dört yüz protestocu ise, altın pirincin insan sağlığı ve çevreyi öngörülemeyen tehlikelere atabileceği ve büyük zirai ilaç firmalarının bundan kazanç sağlayacağı endişesiyle deneme tarlasına Ağustos ayında zarar vermişti. Bu endişeleri paylaşan bazı Amerikalılar da, laboratuvarlarda DNA’sı değiştirilmiş içeriği olan ürünlerin ambalajlarında “GDO” yazılmasını istiyor. GDO’lu ürünlere karşı çıkan Greenpeace’in Filipinler kampanyasında yer alan Daniel Ocampo, “Hata da yapsak tedbirli olmaktan yanayız” diyor. Altın pirinç üretimi için denemeler şu an dört tarlada daha devam ederken Filipinler hükümeti altın pirincin serbestçe yetiştirilmesiyle ilgili bir karar almayı bekliyor.
NEW YORK - POSTA212
A
BD ile Türkiye arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri güçlendirmek amacıyla yapılan konferans, New York Menkul Kıymetler Borsası işlem salonunda gerçekleştirilen üst düzey bir resepsiyonla sona erdi.
‘TÜRKİYE KRİZİ DAHA AZ HİSSETTİ’ Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) Başkanı Haluk Dinçer, konferansın sunum konuşmasını yaparken, TAİK olarak New York’taki Türkiye yatırım konferanslarını altı yıldır düzenlediklerini, küçük çapta başlayan bu konferansların artık tüm Wall Street’in takvimine işaretlediği önemli organizasyonlardan birine dönüştüğünü belirtti. Dinçer sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye, sağlam bankacılık sektörü ile istikrarlı ekonomisi sayesinde küresel krizin etkilerini diğer ülkelere göre daha
az hissetti. Biz de TAİK olarak Türkiye’nin bu etkileyici hikayesini Amerika’da anlatmaya devam ediyoruz. İki ülke arasındaki yatırım akışlarına yeni bir ivme kazandırmak için düzenlediğimiz bu konferanslara başladığımızda, global ekonomiyi adeta felç etmiş bir krizin ortasında Türkiye’nin güçlü yanlarını nasıl en iyi şekilde kullanabileceğimizi bulmaya çalışmıştık. Yıllar boyunca, Türkiye’nin bölgede en iyi fırsatları sunan ve en sağlam büyüme gerçekleştiren tek ekonomi olduğunun altını çizdik. Burada da görüyoruz ki ABD’deki yatırımcılar, Türkiye ile ABD arasındaki ekonomik ve iş ilişkilerinin potansiyelinden büyük heye-
can duymaktadırlar.” Citi olarak Türkiye Yatırım Konferansı’na ev sahipliği yapmaktan gurur duyduklarını belirten Citibank Türkiye Genel Müdürü Serra Akçaoğlu, Türkiye’nin muazzam bir potansiyeli olduğuna inandıklarını belirtti. Akçaoğlu şöyle devam etti: “Citi olarak Türkiye’nin eşsiz coğrafyası, dinamik ve istikrarlı ekonomisi ile çok uluslu şirketler için her geçen gün daha da önemli bir merkezi bölge üssü olduğuna inanıyor, 2013 Türkiye Yatırım Konferansı’na evsahipliği yapmaktan gurur duyuyoruz. Citi, geçtiğimiz sene Türkiye’de müşterilerine yüksek katma değer sağlayabileceğine inandığı
kurumsal ve ticari bankacılık faaliyetlerine odaklanma yönünde stratejik karar almıştır. Citi’nin Türkiye’de önümüzdeki dönemde finansal kurumlar, kurumsal ve ticari firmalara yönelik faaliyetlerini artırmaya yönelik taahhüdü devam etmekte olup, tüm paydaşlarımıza global erişim sağlamak üzere müşterilerimiz ile birlikte işbirliği içerisinde çalışmayı sürdüreceğiz.” Yatırım Konferansı’nda T.C. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek konuşmasında 2007’den beri yaklaşık 4,7 milyon kişi için istihdam yarattıklarını belirterek, bölgesel konularda birlikte çalışmaya devam etmenin önemi üzerinde durdu.
Pritzker, İstanbul’un finans merkezi olmasına destek verdi AHMET BUĞDAYCI NEW YORK - POSTA212
T
ürkiye-ABD ticari ilişkilerini kutlamak amacıyla Wall Street’teki New York Borsası’nda düzenlediği galaya katılan ABD Ticaret Bakanı Penny Pritzker, Türk dostu olarak tanınıyor. Pritzker, “Türkiye’nin mali sektörü büyüyor. Bu süreçte ABD olarak Türkiye’nin İstanbul’u küresel finans mer-
kezi yapma çabalarını destekliyoruz. Türk yatırımcıların ABD’de yatırım yapmasından da memnuniyet duyacağımızı ifade etmek istiyorum” dedi. Özkan Demir Çelik Sanayi A.Ş. ile Borusan Mannesmann şirketlerinin ABD’de 300 milyon dolar civarında yatırım yaptıklarını anlatan ABD Ticaret Bakanı, irili ufaklı en az bin Amerikan şirketinin de Türkiye’de faaliyet gösterdiğini hatırlattı. Amerikalı Bakan, Başkan Obama’nın görevi devralmasından sonra Türkiye-
ABD ticaret hacminin yüzde 75’lik bir artış göstererek 20 milyar doları aştığını söyledi. Hem Ankara hem de Washington’un iş dünyasının liderlerine kulak vermesi gerektiğini ifade eden Pritzker, her iki ülkedeki özel sektör temsilcilerinin ikili ilişkilerin daha da gelişmesinde önemli rol oynayabileceğini belirtti.
Sosyal medya kullanımında dünyanın ikinci ülkesiyiz Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yakın, sosyal medya kullanımında Brezilya, Rusya, Endonezya, Hindistan ve İngiltere’yi geride bırakan Türkiye’nin ABD’nin ardından ikinci sırada yer aldığını söyledi (İZMİR – POSTA 212)
ABD’nin istihdamında sürpriz gelişme
İ
(NEW YORK) Amerika’da geçen ay istihdam piyasasında beklentilerin üzerinde yeni iş sahası açıldı. Çalışma Bakanlığı’nın son raporuna göre Ekim ayında 204 bin ek iş alanı yaratıldı. Uzmanlar, hükümetin kısmen kapanması nedeniyle istihdam piyasasında daha düşük bir büyüme bekliyorlardı. Ancak işe alımlar artarken, ulusal çaptaki işsizlik oranı %7,2’den %7,3’e yükseldi. Bu oran mayıs ayından bu yana ilk kez artışa işaret ediyor. Rakamın yükselmesinde işsizlerin yeniden aktif olarak iş aramaya başlamış olması etkili olabilir. Ancak İstihdam İstatistikleri Dairesi, artışın, kısmen 800 bin kamu personelinin zorunlu ücretsiz izne çıkarıldığı hükümetin kapatılması sürecinden etkilendiğini bildirdi. Birçok Amerikalı ekonomist, işe alımların geçen ay yavaşladığı tahmininde bulunmuştu. Ancak Çalışma Bakanlığı raporu, geçen ay perakende satış, turizm, eğlence ve imalat sektörlerinde yeni iş sahaları açıldığını ortaya koydu. Son olarak da Amerikan ekonomisinin Temmuz-Eylül döneminde %2,8 oranında büyüdüğü açıklanmıştı. (VOA)
TWITTER’DA DÜNYA BİRİNCİSİ Türkiye’de internetin bu kadar yoğun bir şekilde kullanılmasını aslında vatandaşın yeni teknolojiye uyumunu yansıtması açısından önemli bir gösterge olarak değerlendiren Yakın, internette gerek Türkçe gerekse yabancı dilde görsel ve yazılı veri sağlayan ve var olan veriyi yöneten ülkelerin gelecekte dünyada dikkatle dinleneceğini söyledi. Yakın, “Türkiye’nin internet popülasyonunun yüzde 31,10’u Twitter kullanıyor ve bu rakam da Türkiye’yi Twitter’da dünya birincisi yapıyor. Bu durum, içerik sağlayıcılığı açısında Türkiye’nin gelecekte sözü geçen ülkelerden biri olacağının önemli bir göstergesi” diye konuştu.
zmir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yakın, 75 milyonu geçen Türkiye nüfusunun sosyal medya kullanımının dünya sıralamasında ikinciliğe yerleştiğine dikkat çekti.
36 MİLYON KULLANICI Yrd. Doç. Dr. Yakın, Türkiye’de internet kullanımıyla ilgili şu verileri aktardı: “Türkiye İstatistik Kurumu Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım
Araştırması 2013 verilerine göre 16-74 yaş grubundaki tüm bireylerin yüzde 39,5’i interneti düzenli olarak (hemen her gün veya haftada en az bir defa) kullandı. Aynı dönem ve yaş grubunda internet kullanan bireylerin arasında düzenli internet kullanım oranı ise yüzde 91,6 oldu. Financial Times’a göre Türkiye’de internet kullanıcısı sayısı 36 milyonun üzerinde. Webrazzi sitesinin aktardığı bilgilere göre ise Foursquare’da Türkiye ABD’den sonra dünyada en çok check-in yapılan ikinci ülke. Türkiye böylelikle Brezilya, Rusya, Endonezya, Hindistan ve İngiltere gibi ülkeleri geride bırakmış oldu. Türkiye’nin internet popülasyonunun yüzde 31,10’u Twitter kullanıyor ve bu rakam da Türkiye’yi Twitter’da dünya birincisi yapıyor. Türkiye’nin Twitter kullanıcı sayısı ise 11 milyon 337 bin 505. Türkiye’nin
ardından 5 ülke Japonya, Hollanda, Venezuella, Filipinler ve İngiltere sıralanıyor.” İnternetin gerek akıllı telefonlar ve tabletler gerekse bilgisayarlar aracılığıyla sürekli bağlı kalınan bir kanal hatta yeni çağın televizyonu olarak nitelendirilebileceğini ifade eden Yakın, sosyal medya kanallarının tıpkı kitle iletişim araçları gibi eğlence işlevinin yanında bilgilendirici ve eğitici içerikle de beslenmesi gerektiğine değindi. Yeni medya okuryazarlığının gelecek akademik çalışmalar için önemli bir başlık olduğunu vurgulayan Yakın, “Eğitimde içeriğin interaktif bir şekilde oluşturulması önemli. Youtube, Instagram, Facebook, Twitter ya da diğerlerinde artık öğretmenler kadar öğrencilerin de küçük yaşlardan itibaren eğitim içeriklerini tasarlayabilecek, yayınlayabilecek ve bu yayınları kullanabilecek şekilde yetiştirilmesi gerekiyor” dedi.
HER ŞEYİN VİTRİNİ İNTERNET Yeni medyayı anlayacak, bu medya içerisinde anlamlı üretim yapabilecek olanların gelecekte söz sahibi olacağından bahseden Yakın, “Bireylerin, kurumların, devletlerin vitrini artık internet. İnternet üzerinde karşılıklı iletişimle de doğan yapıdan dolayı içeriği yönlendiremediğiniz takdirde güvenliğinizin, ekonominizin zarar görmesi söz konusu” diyerek yeni medyanın öneminden bahsetti.
Hükümetin kapanmasının maliyeti 6 MİlYAR DOlAR (İlHAN TANIR - WASHINGTON - POSTA 212) ABD hükümetinin kısmi olarak 16 gün kapanmasının, ABD ekonomisine 2 ila 6 milyar dolar arasında bir maliyet yaratması bekleniyor. Ekim ayının ilk üç haftasında ABD hükümeti, bütçe konusunda Beyaz Saray ve Kongre arasındaki anlaşmazlıktan dolayı kapanmıştı. ABD hükümetinin kapanmasının nedenlerinden biri olarak, kapanması ile birlikte bazı harcamaların kısılması ve en azından ABD federal devletinin para biriktireceği varsayılmıştı. Beyaz Saray İdari ve Bütçe Ofisi (OMB) çalışanı Sylvia Mathews Burwell’e göre ise, ABD yaklaşık üç hafta süren bu kepenkleri kapatma eyleminden dolayı sadece işgücü ve itibar kaybetmedi aynı zamanda yaklaşık 2 milyar dolarlık bir zarara da girdi. Hatırlanacağı gibi işten el çektirilen federal çalışanlar nedeniyle Amerikan vatandaşları, vergi ödeyiciler olarak hem ödedikleri bu vergileri karşısında hizmet alamamış hem de federal devlet çalışanları, işlerine geri döndüklerinde, Kongre kararıyla, çalışmadıkları zaman dilimi için de paralarını almışlardı. Böylece, Amerikan hükümetinin kapanması sadece işlerin durması değil, aynı zamanda bütçeye bir yarar sağlamak yerine, daha da büyük bir zarar verdiği ortaya çıktı. Kepenklerin Kapanması ile yaşanılan zararların bazıları şunlar: Enerji: 200 petrol arama izmi verilmesi ertelendi. Dış ticaret: İmport ve export lisansları ertelendi, ticarete negatif etki yaptı. Vergi ödemeleri: yaklaşık 4 milyar dolarlık vergi geri ödemeleri yapılamadı. Hava ulaşımı: 156 uçak dolusu malzeme hedeflerine gönderilemedi. Bu da 1.9 milyar dolara maloldu. Bunlar dışında da, geç ödemeler, turizm, balıkçılık ve bilim alanlarında ABD zarara uğradı.
Ekonomi
13 Kasım 2013 Çarşamba
7
Obama asgari ücret yasasını destekliyor
ABD’ye karşılıksız aşığız POSTA212, ABD ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiyi, DEİK ve TAİK verileriyle masaya yatırdı. Buna göre, ABD ile Türkiye arasındaki ekonomik alışveriş adeta ‘karşılıksız aşk’ niteliğinde YILDIZ YAZICIOĞLU ANKARA - POSTA212
A
merika Birleşik Devletleri, Türkiye açısından en önemli ithalat kalemi olan enerji alanı haricinde diğer pekçok alanda ürün ithal ettiği ülke konumunu koruyor. Teknolojik ürünlere gösterilen yoğun ilgi nedeniyle de ABD, yüzde 6.7’lik payı ile Türkiye’nin en büyük dördüncü ithalat adresi. POSTA212, ABD ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiyi, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk-Amerikan İş Konseyi verileriyle masaya yatırdı. DEİK’in hazırladığı 2012 yılı raporuna göre, ABD ile Türkiye arasındaki ekonomik alışveriş adeta ‘karşılıksız aşk’ niteliğinde. ABD, ithalatında sadece yüzde 0.17 oranında Türkiye ürünlerini tercih ediyor. Türkiye’de faaliyetler yürüten 1203 Amerikan şirketinin yatırımı ise toplamda 8.1 milyar dolarlık bir paya sahip bulunuyor. Son 4 yılda Amerikan şirketleri, bankacı-
lık, enerji, emlak, sağlık ve zincir işletmeler gibi alanlarda Türkiye’deki yatırımlarını arttırdı. 2011 yılında Amerikan şirketleri, 1 milyar 403 milyon dolarlık yatırıma imza attı. Bu rakam, Türkiye’de önceki yıl gerçekleşen yabancı yatırımların sadece yüzde 8.93’ünü oluşturdu. 2007 ile 2012 yılları arasında gerçekleşen ABD yatırımları arasında, Citibank’ın, Akbank’ı 3.1 milyar dolarla yüzde 20’sini satın alması, Merrill Lynch ise Eskişehir’de bir alışveriş merkezine 94.5 milyon dolarlık yatırımda bulundu. Citigroup, Beymen’in yüzde 50’sine 145 milyon dolar ile sahip oldu. Templeton ise, 17.8 milyon dolar ile Tat Konservecilik’e yüzde 10.34 oranında ortak hale geldi. Washington merkezli Carlyle Group, TVK Gemi Yapım Servisi’ne yüzde 50 ortak olurken; en dikkat çekici yatırımlardan biri emlak alanında Trump Şirketi’nce gerçekleştirildi. Doğan Grubu ve Taş Yapı ile birlikte Trump, İstanbul siluetini değiştiren gökdelenlere imza attı. Bu ortaklıklar Türkiye’yi geliştirmekle birlikte ABD’ye gelir getirici niteliğiyle bir anlamda okyanus ötesini kal-
kındırmaya dönük oldu.
AMERİKAN MARKALARI ARTTI Türkiye’deki tüketime ve orta sınıftaki artan alım gücüne endeksli ekonomik gelişme tablosunda, ABD markaları son yıllarda İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere tüm şehirlerdeki varlığını dikkat çekici şekilde arttırdı. Örneğin, Tommy Hilfiger, bugün artık 20’den fazla mağazasıyla Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Sunduğu ürün yelpazesine Türk Kahvesi’ni de ekleyerek ‘küresel ekonomide yerelleşme’ dersine iyi çalışmış olan Starbucks ise, ABD’de olduğu gibi Türkiye’de de üç büyük kentte neredeyse her köşe başında yer alıyor. Bugüne dek İstanbul’daki mağazasıyla Türkiye’deki kadınlara hitap eden Victoria Secret markası, şimdi Ankara’da ikinci mağazasını açtı. Sadece birkaç hafta içerisinde kasasında uzun kuyruklar oluşturan Victoria Secret markası, henüz parfüm, makyaj ürünleri gibi seçenekleriyle açtığı iki mağazasıyla Türkiye’deki hedef kitlesini pek de memnun etmiş görünmüyor.
TİCARET HACMİ YÜKSELDİ Türkiye - ABD arasındaki ticaret ise, 2007’de 7 milyar dolar iken 2011’de 20 milyar 630 milyan dolarlık rekor düzeyine ulaştı. Ancak ticaretteki bu rakamsal artışa rağmen DEİK’in hazırladığı raporda, “Türkiye’nin ABD’den ithalatının, ABD’nin Türkiye’den ithalatından 3.6 kat daha fazla olması nedeniyle tek taraflı, asimetrik olduğu” da açıkça belirtiliyor. Dengesiz nitelikteki iki ülke arasındaki ticarette, Türkiye lehine gelişmeler de dikkat çekiyor. Türkiye’nin ABD’ye ihracatı, 2010 yılında 3 milyar 773 milyon dolar iken 2011 yılında yüzde 21 oranında artış göstererek 4 milyar 597 milyon dolara ulaştı. Ancak küresel ekonomik durağanlıktan iki ülke arasındaki ticari ilişkiler de etkilendi. Özellikle tekstil alanında Türkiye’nin ABD’ye ihracatı 2004 yılında 1.8 milyar dolar düzeyinde seyrederken, 2011 yılında 418 milyon dolara inmesi oldukça dikkat çekti. Öyle görünüyor ki iki ülke arasındaki ilişkileri Türkiye lehine geliştimek konusunda ABD’de yaşayan Türkiye kökenliler yanında her kesime görev düşüyor.
Yurtdışındaki Türkler’e 21 milyon TL sosyal destek
Başbakanlık’ın Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunduğu bütçe tasarısına göre, sivil toplum örgütlerine 2014 yılında 21 milyon 230 bin Türk Lira’lık destek verilecek (YILDIZ YAZICIOĞLU –ANKARA POSTA)
T
ürkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 2014 yılı bütçe sunumları ve görüşmeleri maratonu başladı. Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeler çerçevesinde Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı bütçe tasarısı da Meclis’e ulaştı. POSTA212’nin incelediği bütçe tasarı-
sına göre, yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı, ABD gibi ülkelerde yaşayan vatandaşlar için sivil toplum örgütlerini desteklemeyi 2014 yılında da sürdürecek. Bu amaçla başkanlık bütçesinde “kar amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferler” başlığı altında 21 milyon 230 bin TL”lik ödenek ayrıldı. Bu rakam, başkanlık tarafından yurtdışındaki Türkler’e yönelik proje yürüten ve yürüte-
cek kuruluşlara aktarılacak ÖĞRENCİ DEĞİŞİMİ ÖNCELİKLİ Kurum, en önemli bütçe harcamasını ise öğrenci değişim programları için kullanacak. Akraba topluluklardan Türkiye’de eğitim alacak öğrenciler ile yurtdışındaki eğitim alacak Türk öğrenciler gibi değişim programları kaynaklı harcamalar için 140 milyon TL ödenek öngörüldü.
Otomotivciler direksiyonu Türkiye’ye doğru kırdı Dünyanın önde gelen yönetim danışmanlığı firmalarından The Boston Consulting Group (BCG) tarafından yayınlanan “BRIC’in Ötesi” isimli rapor, global otomobil üreticilerinin direksiyonu Türkiye’ye kırdığını açıkladı (İSTANBUL - ANKA)
D
ünyanın önde gelen yönetim danışmanlığı firmalarından The Boston Consulting Group (BCG) tarafından yayınlanan “BRIC’in Ötesi” isimli rapor, büyümek için dikkatini gelişmiş ülkelerden Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in içinde bulunduğu BRIC ülkelerine kaydıran otomotivcilere, Türkiye’nin de içinde bulunduğu yeni fırsatları göstererek bu pazarlar için kritik başarı faktörlerini açıkladı. BCG’nin raporunda altını çizdiği BRIC’in ötesindeki gelişen pazarların, 2020’ye kadar yıllık yüzde 6’lık büyüme ile 2020 yılı itibariyle küresel yeni araç satışlarının beşte birini oluşturması bekleniyor.“BRIC’in Ötesi” adlı raporun yazarlarından BCG Almanya Yönetici Ortaklarından Nikolaus S. Lang yaptığı açıklamada, “Şirketlerin bu “yeni fırsat merkezlerinde” kazanmak için farklı bir yaklaşım sergilemeleri gerekiyor. BRIC ötesi otomobil piyasalarından hiçbiri kendi başına tek bir BRIC piyasasıyla karşılaştırılabilecek düzeyde satış hacmi elde edemez. Şirketler bu fırsatı yakalamak için bireysel piyasalardan daha ziyade bölgesel kümeler bazında düşünmelidirler” dedi.
OTOMOTİVCİLER İÇİN DÖRT FIRSAT KÜMESİ BCG’nin “BRIC’in Ötesi” raporu 88 ülke üzerinden yapılan analizi temel alarak, otomobil üreticileri ve tedarikçiler için dört fırsat kümesini tanımlıyor. Bu kümeler şöyle: ● Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ı içeren ve Gelişmekte Olan Ortadoğu Ülkeleri başlığını taşıyan bu kümenin 2020’de yıllık 5.8 milyon adet yeni araç satışına ulaşması bek-
leniyor. Bu kümede 2020 yılında satılması beklenen yeni araç satışı Brezilya için öngörülen 5.2 milyondan daha yüksek. ● Endonezya, Malezya ve Tayland gibi birçok Güneydoğu Asya Birliği üyesini içeren Güneydoğu Asya Birliği (ASEAN) ülkelerinde 2020’de yıllık 4.6 milyon adet yeni araç satışı yapacağı beklenirken, bu rakam Rusya piyasası için öngörülen 4.4 milyon adetten daha yüksek düzeyde bulunuyor. ● Arjantin, Şili ve Kolombiya’yı içeren And Ülkeleri kümesi için 2020 yılına yönelik 2.9 milyon adet yeni araç satışı öngörülüyor. ● Cezayir, Mısır ve Fas’ı içeren ve Kuzey Afrika Ülkeleri başlığını taşıyan kümenin 2020 itibariyle yılda 1.2 milyon adet yeni araç satışı gerçekleştirmesi öngörülüyor. BCG raporuna göre belirtilen rakam küçük görünse de bu bölge OEM’ler için gelecek vaat eden potansiyel bir sahayı teşkil ediyor ve aynı zamanda Afrika’ya bir giriş kapısı niteliğini taşıyor.
TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ BCG Türkiye Genel Müdürü ve Yönetici Ortağı Burak Tansan, rapora ilişkin değerlendirmesinde Türkiye’nin BRIC harici gelişmekte olan ülkeler içinde global otomobil üreticileri ve tedarikçileri için en önemli 6 pazar arasında gösterildiğini söyledi. Ayrıca Türkiye’nin bölgesinde bir üretim üssü olmaya başladığını ve bu konumunu önümüzdeki yıllarda daha da sağlamlaştırabileceğini vurgulayarak, Türkiye’nin önemli avantaj taşıdığını belirtti. Tansan, Türkiye’nin AB ile gümrük birliği içinde olması, son dönemde yürürlüğe koyu-
lan cazip yatırım teşvikleri ve altyapıya yapılan ciddi yatırımlar yapılması, İstanbul-İzmit ve Bursa bölgelerinin ciddi bir otomobil üretim kümesi olarak gelişmesi ve hali hazırda senede bir milyona yakın araç üretimi yapıyor olması, Renault, Ford ve Fiat’ın başını çektiği pek çok küresel otomotiv üreticisinin Türkiye’yi bir üretim üssü olarak kullanması ve buradan Avrupa ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya ihracat yapıyor olmasının önemli avantajlar olduğunu söyledi.
TÜRKİYE MERKEZ ÜSSÜ OLACAK Tansan, değerlendirmesinde, bölgesel büyük pazarlara bakıldığı zaman, özellikle çok büyük hacimli ve hızlı büyüyen İran ve Suudi Arabistan pazarlarına ihracat potansiyelini değerlendirme açısından merkez üssü olarak Türkiye’nin en avantajlı ülke konumunda olduğunu vurgulayarak, ülkedeki otomotiv üreticilerinin hemen hemen tüm kritik parçaları üretme yetkinliğine sahip 4 binden fazla tedarikçi tarafından destekleniyor olmasının da bu avantajı daha da güçlendirdiğini söyledi. Burak Tansan, Türkiye için en çok ön plana çıkan iki başarı faktörünün tüketici beklentilerine uygun ürün geliştirebilmek ve uygun finansman seçeneği sunabilmek olduğunu ifade ederek “Türk tüketiciler vergi sistemi ve sıkışık trafik gibi sebeplerden dolayı küçük motorlu ve otomatik şanzımanlı dizel araçlar tercih ediyor. Ayrıca hafif ticari araçlar diğer pek çok ülkeye göre daha fazla tercih ediliyor” dedi.
(WASHINGTON - POSTA212) Başkan Barack Obama’dan, asgari saat ücretinin 7.25 dolardan 10 dolara çıkmasına ilişkin yasa tasarısına destek geldi. Yetkililerin verdiği bilgiye göre, Başkan Obama, çalışkan Amerikalıların ailelerini desteklemeye ve kıt kanaat geçinmeye yetecek bir ücret kazanabildikleri için yasa tasarısını destekliyor. Obama, Şubat ayında Kongre’de yaptığı konuşmada asgari saat ücretinin 9 dolara yükseltilmesi çağrısında bulunmuştu. 2014 seçimlerinde Beyaz Sarayı yeniden ele geçirmeyi umut eden Demokratlardan Tom Harkin ve George Miller tarafından Mart ayında önerildiği için The Harkin/Miller adıyla biliniyor. “Adil Asgari Ücret Yasası” kabul edilirse, asgari ücret iki yılda bir 95 sent artabilir ve buna asgari ücret zamlarından olumsuz yönde etkilenen küçük işletmelere faydalar sağlayan bazı vergiler de dahil olabilir.
AB-ABD görüşmeleri kaldığı yerden devam NSA’in, bazı AB ülkelerini ve liderlerini dinlediği yönündeki iddialar üzerine devam edip etmeyeceği tartışma konusu olan serbest ticaret anlaşması görüşmelerinin ikinci turu Brüksel’de başladı (BRÜKSEL) ABD ile Avrupa Birliği arasında, küresel anlamda, gelmiş geçmiş en büyük serbest ticaret anlaşmasına yönelik müzakerelere kaldığı yerden devam ediliyor. Amerikan Ulusal Güvenlik Konseyi’nin bazı Avrupa Birliği ülkelerini ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’i dinlediğine yönelik iddialar nedeniyle geleceği tartışma konusu yapılan müzakerelerin ikinci turuna Brüksel’de start verildi. Avrupa Birliği Başmüzakerecisi Ignacio Garcia Bercero ve ABD Başmüzakerecisi Dan Mullaney liderliğindeki heyetler ikinci tur görüşmeleri cuma gününe kadar sürdürecekler. Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’yla (TTIP) ilgili ikinci tur görüşmelere ekim ayında başlanması öngörülmüştü ancak Amerikan hükümetinin kepenk kapatması ardından da dinleme krizinin derinleşmesi nedeniyle görüşmeler kasıma kaldı. İkinci tur görüşmelerde hizmet, enerji ve hammadde ticaretinin serbestleştirilmesi ve karşılıklı yatırımların önündeki engellerin kaldırılmasına odaklanılması öngörülüyor. Küresel ekonominin yüzde 40’ını ticaretin de yüzde 50’sini kapsaması öngörülen anlaşmadan AB, yılda yaklaşık 160 milyar dolar seviyesinde bir katkı bekliyor. ABD’nin beklentisi de bu rakama oldukça yakın. TTIP’yle ilgili üçüncü tur görüşmelerin 16-20 Aralık’ta Washington’da yapılması öngörülüyor. Washington’da yapılması planlanan üçüncü tur görüşmelerinin ardından Avrupa Birliği Komisyonu’nun Ticaretten Sorumlu Üyesi Karel de Gucht ve ABD Ticaret Temsilcisi Michael Froman’ın 2014 başlarında siyasi müdahale gerektiren anlaşmazlık noktalarını değerlendirmesi planlanıyor. Taraflar, tüm teknik görüşmeleri gecikmeksizin tamamlayarak 2014 sonundan önce belgeyi imzalamayı hedefliyorlar. (VOA)
REKLAM VERMEK İÇİN...
reklam@posta212.com
Güncel
13 Kasım 2013 Çarşamba
İlhan Tanır @Washingtonpoint
Rio de Janerio Dünya Kupasına hazırlanıyor
Özrü kabahatinden büyük POSTA 212’nin geçtiğimiz hafta manşetten duyurduğu, “Washington’da tuhaf görüşme” başlıklı haberi büyük yankı uyandırdı. TBMM’de grubu bulunan siyasi parti temsilcileri tepkilerini dile getirirken, ABD’deki Türk toplumunun örgütleri ise görüşlerini sert bir şekilde dile getirdi. Biz de görüşmeyi ve amacını BDP kanadına sorduk…
RIO / BREZİLYA BREZİLYA gibi Türkiye’nin yaklaşık on katı büyüklüğündeki bir ülkeyi beş günde gezmek olanaksız. Onun yerine, ülkenin başkentliğini 1960’lara yapmış olan Rio de Janeiro’da zaman geçirdik. Şehirde kaldığımız yer, bugünlerde Türkiye’de çokça tartışılan apart tipi bir mekan. Bir oda, salonu, mutfağıyla 100 metrekareyi aşan bu apart, aynı şartlarda bir otelden kiralansa idi, en az üç-beş katı pahalıya maloluyor. Rio’da bu şekilde kısa süreli apart kiraya veren binlerce ev sahibi var. Özel web sayfalarında bu işin büyük bir sektörü oluşmuş durumda. Alan memnun, satan memnun. Bir askeri tesisin hemen yanında tuttuğumuz bu mekanda kimse kimsenin üstüne polis göndermiyor, baskınla tehdit etmiyor, kimlik sormuyor. Rio de Janeiro’nun Ipanema ve Copacabana kıyı şehirleri yanyana, kilometrelerce uzunlukta sahillere sahip. Yaz mevsimi, kuzey yarım küreye göre ters olduğu için kasım ayında başlıyor, Aralık, ocak ve şubat ayları şehrin en sıcak günlerini yaşıyor. 2014’de ülkede Dünya Kupası ve 2016’da da Rio’da Olimpiyatlar yapılacak. Şimdiden her yerde Olimpiyat bayrakları ve Dünya Kupası’nın sembolleri, panolar, Brezilya futbol takımının oyuncularının fotoğrafları caddelerde boy gösteriyor. Zaten futbolla yatıp, kalkan ve şimdilerde ligleri Dünya Kupası başlamadan biterebilmek için haftada iki hatta üç kez top oynayan lig takımları ile bu ülke insanı için yeteri kadar heyecan mevcut. Her akşam restaurantlarda futbol maçları var. Lüks veya sıradan hemen her lokanta, müzik yerine futbol yayınıyla yemek servisi ediyor. Yerlisi bunu istiyor, turistinin de şikayeti yok gibi. Rio, Dünya Kupasında canlı yayınlar ve yabancı ülke televizyon ve gazeteleri için merkezi üs olarak seçilmiş ve şehir çılgın bir dönemi bekliyor. Ülkeye 600 bin turistin Dünya Kupası maçlarını izlemek için gelmesi bekleniyor. Brezilya’nın yıllık turist ziyaretçi sayısı ise 7 milyon kadar. 200 milyon ve güzelliklerle, yeşillerle, harikulade kumsalları ve cana yakın insanları ile Türkiye’nin on misli büyüklükteki bir ülke için 7 milyon sayısının kapasitenin oldukça altında olduğu söylenebilir aslında. Ülkenin turist çekememesinin en önemli nedenlerinden biri ulaşım ve uçak masraflarının dünyanın birçok köşesine göre pahalı olmasıysa, diğer büyük nedeni ise güvenlik ile ilgili yaşanan problemler. Şehrin turistik kıyı alanlarında ve çevrelerinde emniyet sağlanmş olsa da, iç taraflarında güvenlikle ilgili ciddi problemler yaşanıyor. Uyuşturucu trafiği ve mafyalar ciddi sorunlardan biri. Örneğin Türkiye’de uzun yıllar top koşturmuş ve Türk vatandaşlığına da geçmiş olan Mehmet Aurolio, lüks arabası ve ailesi ile birlikte yolunun güpe gündüz, bir tünelde kesilmesi, ailesinin başlarına silahlar tutularak soyulması sonrası, büyük bir şok yaşadığını öğreniyorum. Apartmanların hepsinin etrafı demirlerle kapalı ve birer bekçi bekliyor. Üst katların birçoğu, dışarıdan ulaşılması pek mümkün görünmese de, demir parmaklıklarla kaplı. Kaldığımız apart altıncı katta ve apartmanın dışkapısı, diğer apartmanlar gibi sıkı bir şekilde korunmasına rağmen, eve ulaşana kadar beş farklı kapı kilidini açıp, kilitliyoruz. Rio’da bize yarım günlüğüne mihmandarlık yapan Fatih beyin anlattıklarına göre, Rio’lular lükse değil emniyete para harcıyor kentlerinde. Yaşanılan apartmanlarda herhangi bir lüks pek fazlaca da bulunmasa da, korunma nedenlerinden dolayı, hem kiralar oldukça pahalı hem de yaşam koşulları. Bütün bunlara rağmen, yaklaşan Dünya Kupası ve Olimpiyatlar nedeniyle hükümetin güvenlik güçlerine büyük yatırımlar yaptığını ve polis sayısını birkaç katına çıkartarak, misafirlerin emniyetinin sağlanması planlanıyor. Fatih bey, Brezilya’ya 1.5 yıl kadar önce gelmiş. Dünyanın dört bir yanında açılan Türk okullarının bir yenisini Rio’da açmak niyetleri var. Şimdilik Türkiye’nin kültürünü ve Türkçe’yi öğretmeye çalıştıkları bir kültür merkezleri var. Eğitim alanında başarısızlıklar yaşayan Brezilya’da, kendilerinden yararlanılmak istenildiğini vurguluyor. Brezilya Eğitim Bakanlığı’nın okullarında Türkçe öğretmek üzerine öğretmenler gönderiyorlar, öğrencilerle olan yakınlıkları ve iletişimleri hakkında Brezilyalı muhataplarına tecrübelerine anlatıyorlar. Fatih bey ve arkadaşlarının Bakan seviyesinde de görüşmeler yaptıklarını öğreniyorum. Brezilyalıların birkaç on yıl öncesine kadar yüzde 90’dan fazlası Katolik iken, şimdilerde bu oran yüzde 50’liler seviyesinde. Katolizm bir kriz yaşıyor. Papa’nın Brezilya’dan çıkma şansının kaybolmasıyla birlikte, bu düşüşün devamı bekleniyor. Özellikle bu kayıplar nedeniyle de, temmuz ayında Papa Francis Brezilya ve Rio ziyaretleriyle, ilginin devamı yönünde bir gayret göstermiş. Yeni Papa’nın yaptığı ‘charm offensive’ hamleleri, mütevazilik gösterileriyle, bütün dünyada Katolizme yeni bir rüzgar getirme uğraşısı olduğu açık. Şimdilik Katolizme Brezilya’da düşen ilginin yerini Evanjelist hareketler doldurmuya çalışıyor. Fatih bey bunları anlatırken, Evanjelistlerin, Kuzey.Amerika’da olduğu gibi toplumun üst elitlerine hitap edemediğini, bunun yerine daha düşük katmanlara hitap ettiğini ama Evanjelistlerin de kendi içinde çok farklı biçimlerde bölündüğünü anlatıyor. İslam’ın ise neredeyse esamesi okunmuyor. İslam dendiğinde Brezilyalıların akıllarına Osama bin Laden’in veya Afganistan ve şimdilerde Suriye’deki cihatçı kesimlerin geldiği tahminini duyuyorum. Rio de Janeiro izlenimlerinin daha geniş bir versiyonunu, bol fotoğraflarla birlikte haftaya sakladık.
(NEW YORK – POSTA212)
G
azeteniz POSTA212 olarak geçen sayımızda “Washington’da tuhaf görüşme” başlıklı manşet haberimizde, Ermeni Diaspora hareketinin en milliyetçi fraksiyonu olan ve Taşnaklar olarak bilinen “Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF)” büro üyesi Hagop Der Khatchadourian’ın başkanlık ettiği bir heyetin, BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, BDP Milletvekili Nazmi Gür ve BDP Washington temsilcisi Mehmet Yüksel’den oluşan grupla kapalı kapılar ardında yaptığı görüşmeyi anlatmıştık. ANCA’dan Ani Harolan ile ANCA’nın Washington’daki faaliyetlerinden sorumlu isim Aram Hamparian da eşlik ettiği toplantının konusunun endişe yarattığını belirtmiş ve toplatı sonrasında Taşnak Haber Ajansı’na açıklama yapan partinin en üst düzey yöneticilerinden biri olan Hagop Der Khatchadourian’ın şu sözlerini dile getirmiştik: ‘‘Ermeni-Kürt işbirliği olasılıklarının yanı sıra, Ermeni ve Kürt uluslarının ulusal ve demokratik istekleri tartışıldı. Görüşme, Ermeni-Kürt işbirliği imkanlarını yanı sıra, ilişkilerin geliştirilmesi ve Batı Ermenistan topraklarında (Ermenilerin talep ettikleri Türkiye toprakları) ve Kürdistan ile ulusal ve demokratik hedefleri açısından yararlı bir diya-
log fırsatı sundu.” Diaspora’nın en fanatik milliyetçi unsuru olan Taşnak’ların da katıldığı toplantının ardından BDP heyeti başkanı Demirtaş, ‘Barış Süreci’nin sorunlarla dolu olduğunu ama bu konuda hala umutlu olduklarını lafın arasına sıkıştırıp bölücü Ermenistan hareketine sözü getirip görüşme ile ilgili olarak, “Kürt sorununun tartışıldığı zamanlarda biliyorsunuz Türkiye’de kamuoyunda şu konuşulur. ‘Bölünecek miyiz, Türkiye bölünecek mi?’ En büyük tartışma konusu budur. Biz de Mehmet bu soruya şu yanıtı verdik. Türki- Yüksel ye’deki Kürtler’in bölüp parçalamak gibi bir niyeti yok” diye konuşmuştu. Kendilerini Kürtlerin tek temsilcisi ilan eden BDP’nin Washington’daki bu görüşmesi özellikle ABD’de yaşayan Türkler ve anavatanda büyük bir tepkiye neden oldu. Türk toplumunun temsilcileri ve Türkiye’deki muhalefet kanadının tepkilerini bu sayfada okuyacaksınız. Ancak, POSTA212 olarak sorumlu gazetecilik gereği olarak sorularımızı görüşmenin Türkiye açısından tek muhatabı olan BDP kanadına ilettik. BDP Washington temsilcisi olan ve Ermeni örgütüyle görüşmelerde yer alan Mehmet Yüksel sorularımıza yanıt ver-
di. İşte Mehmet Yüksel ile Washington temsilcimiz İlhan Tanır’ın yaptığı söyleşinin noktasına, virgülüne dokunulmamış hali: ■ POSTA212’nin yaptığı haber hakkında bir yorumunuz var mı? En başta insana acı veren bir durum var. Olayların üzerinden 100 yıl geçtikten sonra bu tür görüşmeleri tehdit edici görmek yanlış. Her farklı grupla buluşmayı bu şekilde tehdit görmek de absürd bir olay. Bir de, BDP olarak, birçok farklı kesimin kendisini ifade etme yolunu arıyoruz. Ermenilerin kendileri o topraklardan kopmasına rağmen orada yaşamak istemektedirler. Bana göre 100 yıl önce yaşanan katliamın bir tazminatı da ödenmeli. Bu insanların onurunun daha fazla kırılmaması gerekir. Bir tehdit algılamak değil, bu insanlardan özür dilemek gerekir. Olaylara bu şekilde bakılmazsa, ne barış içinde yaşayabilir ne de sağlıklı bir gelecek kurabilir. ■ ANCA ile Görüşmek teklifi kimden geldi? Görüşme teklifi ANCA’dan geldi, biz de kabul ettik. ■ Gösterilen tepkilerden biri, ANCA’nın Türkiye ile Protokoller de dahil, diyaloğa sıcak bakmayan sert yaklaşımı Şöyle bakmak lazım: PKK ile 30 yıl bera-
Türk toplumundan BDP’ye büyük öfke
ber oturulamadı ve oturulduktan sonra ise şimdilerde ölüm görmüyoruz. Türk ve Kürt halkı için kazançtır bu. Aynı şekilde de bu problemler, Ermenilerle oturup, konuşmakla giderilir. Mantığı aynı. Biz sadece Taşnak grubu ile değil, bütün Ermeni kesimlerle görüşmeler yaptık. Ermeni cemaati genel olarak ikiye ayrılmış: Taşnak ve liberal kesimler. Biz iki kesimle de diyalog kurduk ve kurmamız devam edecek. ■ Ne görüştünüz toplantıda Kendi topraklarına geri dönebilmeleri konularını konuştuk. Bu insanların kendi topraklarını terketmesiyle kaybeden sadece onlar değil, biz de. Bunun bir yönüyle giderilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bizim açımızdan da hem bir kazanım, hem de tarihsel olarak da, Ermenilere karşı yapılan katliam için özür dilemek gereklidir. Yaşanılan katliamlardan, acı olaydan ders çıkarılması gerekir. Bizim birbirimizden farkımız yok. Bizim ve onların arasında, kültürel bir fark yok. Bizim ailemiz gibi. Türk toplumundan insanlar da o görüşmelerde olsa, onlar da öyle söylerdi. ■ 2015 yılında daha ABD Kongresinden geniş kapsamlı bir Soykırım yasası çıkarılacağı konusundaki fikriniz? Yasa çıkar veya çıkmaz önemli değil, önemli olan Türkiye’nin geçmişini kabul etmesi ve yüzleşmesidir. Başkalarını suçlu görmektense, kendisi ile yüzleşirse, tarihi gerçekleri kabul ederlerse bu Türkiye’ye daha çok yakışır. ■ Ermenistan’ın işgal ettiği Azeri topraklarından Karabağ’dan çekilmesini ön şart bulanlar var? Türkiye’nin gerekçeler arkasına sığınmaması gerekir. Ermenistan ile olan o sınırları açması gerekir. Diyaloğun başlaması için. 2015 yılına böyle bir vizyon ve yaklaşımla Türkiye’nin girmesi kendisi için daha yararlı olur. Herşeyden önce Türkiye’nin komşusu Ermenistan’dır, Azerbaycan değil. Kalkıp, Azerbaycan’ın Türk kökeni var diye, Türkiye’nin onlarla ilişkimiz var diye o şekilde davranmamalıdır. Türkiye’nin o gerekçeyi bırakması gerekir. Pozitif rol oynayabilir.
Geçtiğimiz hafta POSTA 212 gazetesinin özel haberiyle ortaya çıkardığı aralarında eşbaşkan Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu BDP heyeti ile ARF (Ermeni Devrimci Federasyonu) arasında ANCA ofisinde gerçekleşen gizli görüşmeye ABD’deki Türklerden büyük tepki geldi
MHP: 2015 İÇİN HAZIRLIK YAPILIYOR
(ZEYNEP ÖZ / NEW YORK –POSTA 212)
CENK ÇOKTOSUN
ATAA BAŞKANI MEHMET ÇELEBİ
‘Şaşkın ve üzgünüz’ ‘Kürt milleti üzerinden siyaset yapılmasın’ Konuyla ilgili POSTA212 gazetesine konuşan Türk Washington merkezli Türk derneklerinin çatı kuruluşu Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi (ATAA) Başkanı Mehmet Çelebi, üzgün ve şaşkın olduğunu belirterek “BDP’nin, Amerika’daki Ermeni gruplar arasında en aşırı sağcı ve militan olanlarıyla bir araya geliyor olması bizi şaşırttı ve üzdü. BDP’nin ANCA gibi Türkiye konusunda hiç bir zaman taviz vermeyen, diplomatlarımızı öldüren ASALA örgütünü açık açık desteklenen bir komite ile buluşması konusunda tepkimiz çok büyük” dedi. Çelebi, “Şaşkın ve üzgünüz. Her zaman dialogtan yanayız. Bu nedenle ABD’de Türk dostu olmayan gruplara da ulaşmaya çalışıyoruz” dedi.
FATİH ÖZONUR
BDP’ye bir diğer tepki de Türk Amerikan Ülkücü Dernekler Asamblesi Onursal Başkanı Cenk Çoktosun’dan geldi. Toplantı hakkında daha önceden malumatlarının olduğunu ve çeşitli protestolarla tepkilerini gösterdiklerini belirten Çoktosun, “Memleketimizde Millet Meclisi çatısı altında siyaset yapan bir partinin, Kürt halkının adını kullanarak, 1915’li yıllarda -özellikle o bölgedeki Kürtleri katleden-TAŞNAK partisi ile görüşmesini esefle kınıyorum” dedi. Kürt milleti üzerinden bu şekilde siyaset yapılmasını da protesto ettiklerini vurgulayan Çoktosun, “Buradaki derneklerde toplanarak, önümüzdeki aylar içerisinde karşı protestolar yapacağız. Şehit aileleri arasında Kürtler de var. Aleviler, Lazlar, Çerkezler de. BDP’nin ‘Kürt halkını temsil ediyorum’ diyerek zamanında Kürtleri katletmiş aşırı ırkçı Taşnak partisiyle görüşmesi endişe verici” diye konuştu.
TULGA TEKMAN
‘Türkiye’yi bölme planları’ ‘Terör örgütleri man, “Ne kadar bölünürsek, o kadar Young Turks (Genç Türksiyasete soyundu’ zayıflıyor ve güçsüzleşiyoruz” diyerek, ler Derneği) Başkanı BDP’lilerin TAŞNAK partisiyle 1980 ve 1993 yıllarında da görüştüklerinin ve ülkemizi bölme adına anlaşmalar gerçekleştirdiklerinin altını çizen TASFU (Turkish American Security Foundation) Başkanı Fatih Özonur, “ Önceki toplantılarında terör örgütü olarak görüşüyorlardı. Şimdi ‘Siyasete soyunduk’ diyorlar. BDP ile Ermeni TAŞNAK partisi arasında 1993 yılında 6-9 Eylül tarihlerinde yapılan anlaşmanın bir devamı olduğunu sanal alemde duyurmalıyız”diye belirtirken, Türk Amerikan Şehit ve Gazi Aileleri Yardımlaşma Derneği Başkanı Hüseyin Ayhan ise, konu ile ilgili “Çok üzücü bir olay. Şiddetle kınıyorum. Tepkimi kelimelere dökemiyorum ve her türlü protesto ediyorum” diye kaydetti.
Tulga Tekman, Washington’da gerçekleşen toplantıyı “Türkiye’yi bölme planları” şeklinde değerlendirdi. Biz, BDP’yi PKK ile eş değerde tutup ikisine karşı tepkimizi gösteriyoruz” diye belirten Tekman, “BDP, Kürt ve Ermeni açılımıyla hükümete baskı uyguluyor. Nedense görmesi gerekenler bunu göremiyor veya tepki veremiyor. Bu çok büyük bir olay. Normalde Türkiye’deki halk kitlelerin ve sendikaların bu olayların üstüne gitmesi gerekirken, muhalefetin ses çıkarmaması ve gereken muhalefetliği yapamaması iktidara bir kolaylık sağlıyor. 40 bin Türk insanın canları pahasına savunduğu vatan bölünmeye çalışılıyor” diye konuştu. Türk insanın birliği ve beraberliği önemine değinen Tek-
değerlerimize sahip çıkmamız gerektiğini aktardı. Young Turk gibi derneklerin gerçekleştirdiği aktivite ve eylemlere Türk toplumunun katılımını ve desteğini istediklerini belirtti. “ Böylece, derdimizi Amerikalılara anlatabiliz” dedi. Söz konusu toplantıya karşı bir tepki olarak, New York’ta ve Washington’da birer protesto düzenlemeyi düşündüklerini söyleyen Genç Türkler Başkanı Derneği Tulga Tekman, New York, New Jersey ve Pennsylvania’daki senatörlere ve ABD medyasına söz konusu ikili buluşmayı deşifre ederek karşı bir atak geliştireceklerini belirtti. Ayrıca, PKK ve Ermeni terör örgürtlerini gerçek yüzünün öğrenilmesi açısından bir sempozyum düzenlemeyi planladıklarının da haberini verdi. “Bir kaç yoldan bu ittifakın deşifre edilmesi için elimizden geleni yapacağız” diye ekledi.
BDP Kürt kökenli vatandaşları rencide etti
POSTA212 tarafından gündeme taşınan BDP ile Türk düşmanı Taşnak Partisi arasında Washington’da yapılan toplantıyı değerlendiren MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, BDP’nin Kürt kökenli vatandaşları rencide ettiğini söyledi
(POSTA212 ANKARA) MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, POSTA212 tarafından gündeme taşınan BDP ile Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) arasındaki görüşmeyi ‘2015 yılı hazırlığı’ olarak yorumladı. ABD’deki bu temaslarıyla BDP’nin Kürt kökenli vatandaşları rencide ettiğini belirten Vural, MHP Grup Başkanvekili Vural, POSTA212’ye yaptığı açıklamada, BDP’nin Ermeni Soykırımı’nın tanınmasına yönelik bir takım girişimler içerisinde yer aldığını gördüklerini ifade etti. Vural, “Bu mesele aslında kadim bir şekilde bu coğrafyamızda Kürdistan ve Ermenistan oluşturmaya dönük büyük bir projenin yansımasıdır. Bu meseleyi, büyük Ermenistan, Ermeni soykırımı iddialarının tanınması için yapılan adımlardan ayırt etmek mümkün değildir. Dolayısıyla atılan bütün bu adımlar, 2015 yılında yüzüncü yılına ereceğimiz Ermeni techiri ile ilgili konuda Türkiye’nin büyük baskılarla karşı karşıya getirileceğini ortaya koyuyor” dedi. Bu tabloyu Sevr Antlaşması
süreciyle bağlantılı gördüğünü kaydeden Vural, “Sevr’de olduğu gibi asıl amaç ve hedef bir Ermeni soykırımını kabul ettirmek ve Doğu ve Güneydoğu’da yeni bir Ermeni yerleşimi temin etmeye yönelik bir girişimdir. Bunların tesadüf olmadığını düşünüyorum. Doğu ve Güneydoğu’da Sevr’deki Ermenistan ve Kürdistan amaçlarına yönelik bir yapılanmanın tezarühüdür” diye konuştu. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu heyetteki isimlere “Türkiye Cumhuriyeti Milletvekili” sıfatı taşıdıklarını anımsatmak istediğini belirten Vural, “Türk milletinin egemenliğini kullanan milletvekillerinin Türklere soykırım iddiası affetmesi, Türkiye üzerinde böyle emperyal hedefleri olan Taşnak zihniyetiyle bir araya gelmesi de çok üzüntü vericidir. Böyle bir buluşma, böyle bir birliktelik Anadolu’da yaşayan Kürt kökenli insanları da rencide etmiştir. Kürt kökenli insanlar üzerinde oynanan oyunu ortaya koyması bakımından da ilginç bir buluşmadır” dedi.
Güncel
13 Kasım 2013 Çarşamba
Hüseyin Çelik “Diaspora’nın tavrı Ermenistan’a da zarar veriyor” “Türkiye Diaspora’nın soykırım iddialarıyla şuna zorlanmak isteniyor: Önce soykırım tanınacak, sonra tazminat talebinde bulunacak ve arkasından toprak talebi gelecek. Bunların hepsi hiçbir geçerliliği olmayan “ham hayal” yaklaşımlardır”
H
(NEW YORK – POSTA 212)
üseyin Çelik, iktidar partisi olarak önce Washington’da BDP ile ilgili sıkça kullanılan “Kürt Partisi” söylemine bir açıklık getirmek istediğini belirterek, “Türkiye’deki Kürtlerin üçte ikisi AK Parti’ye oy vermektedir. Şimdi AK Parti Kürt Partisi mi? Ben de Kürdüm, ne olmuş… Türkiye’de bizim iktidarımız döneminde Türk, Kürt gibi bir meselemiz yoktur” dedi.
YARALARIN KAŞINMASINA KARŞIYIZ Aynı eşitlikçi bakış açısının Ermeni meselesinde de geçerli olduğuna dikkat çeken Çelik, “AK Parti’nin duruşu bu konuda gayet açık ve nettir: Biz tarihte yaşanmış birtakım olumsuzlukların bugüne taşınarak bazı yaraların kaşınmasına karşıyız. Bu tavrın kimseye faydası yoktur. Biz geçmişte yaşananları inkar etmiyor, ama gerçeğin tahrif edilmesine de karşı çıkıyoruz. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir Ermeni tehciri yaşanmıştır. Ama bu kesinlikle sistematik bir soykırım olarak nitelene-
mez. Osmanlı’da Ermeniler’in sayısı ciddi bir şekilde abartılıyor. Bakın, ben Hüseyin Çelik olarak ciddi bir araştırmaya dayanan “Van’da Ermeni Mezalimi” kitabını yazmış biriyim. Bir başka deyişle bu sorunu en yakından araştıran biri olarak şunu söyleyebilirim: Yakın geçmişte PKK nasıl kendilerine katılmayan Kürt vatandaşlarına ve Türklere yönelik silahlı terör eylemleri gerçekleştirdiyse, aynı şeyi o dönemde Taşnak çeteler yaptı. Sadece Anadolu
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Devlet Bakanı Hüseyin Çelik, Washington’da gerçekleştirilen BDP-Taşnak görüşmesine ilişkin görüşlerini POSTA212’den Ahmet Buğdaycı’ya anlattı. Türklerine değil, aynı zamanda bu topraklarda yaşayan ve kendilerine katılmayan Ermenilere de saldırdılar. Doğal olarak her devletin kendini savunma hakkı vardır. Size silahlı saldırıda bulunanlara siz de devlet olarak saldırma hakkınız vardır. O dönem bu gruplara karşı Ermeni oldukları için değil, silahlı terör yaptıklarından dolayı karşılık verilmiştir. Ancak tabii ki tehcir olayında çoluk çocuk, yaşlılar yolculuk şartlarından dolayı zarar görmüştür” diye konuştu. “Olup biteni Diaspora Ermenileri’nin yaptığı gibi sistematik bir soykırım olarak nitelemek son derece yanlıştır” diyen Çelik şöyle konuştu: “Tehcirin dışında olup bitenler ise “mukatale” yani karşılıklı olarak tarafların birbirini katletmesidir. Gerçekçi olursak her ulusun geçmişinde olan birtakım olumsuz olayların bugün gündeme getirilmesi ve bundan bir sonuç çıkartılmaya çalışılması çok anlamsız bir çabadır. Eğer bu gözle bakılırsa dünya yüzeyinde hiçbir ülke kalmaz. Çünkü özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Birleşmiş Milletler’in tesisiyle ulusal sınırlar kesin bir şekilde çizilmiştir. Artık bu sınırlar üzerinde konuşmanın siyasi bir mantığı yoktur.”
İLİŞKİLERİ DÜZELTMEYE ÇALIŞIYORUZ Geçmişte yaşanmış birtakım olumsuzluklardan
kendilerini sorumlu olarak görmediklerini belirten Çelik, “BDP bu konuda ne söylerse o kendini bağlar. İktidar partisi olarak biz şunun altını çiziyoruz: Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Ermenileri birinci sınıf yurttaşlar olarak görüyoruz. Ermenistan ile ilişkileri düzeltmeye çalışıyoruz. Azınlık vakıflarından Ermenilere ait olanları iade ediyoruz. Tarih boyunca yaşanmış olumsuzlukları kıyamete kadar sürdürmenin sonu yok. Bizm Ermenilerle hiçbir sorunumuz olamaz” dedi.
DİASPORA’NIN TUZU KURU Diaspora’nın tavrının Ermenistan’a da zarar verdiğine işaret eden Hüseyin Çelik, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Ermenistan’daki Ermeniler yoksul, perişan, yaşam derdinde. Oysa Diaspora’nın tuzu kuru. Aynı şekilde Türkiye’deki Ermeniler de bu gerilimden sıkıntı yaşıyor. Öte yandan Azeri Ermeni ilişkileri bu fanatik tavır yüzünden zarar görüyor. Biz AK Parti olarak bu sorunla ilgili inisiyatif aldık. Attığımız yapıcı adımların yerini bulmaması için çalışan bir Diaspora var ortada. Ben Ermeni Lisesi’nin açılışına gitmiş ilk bakanım. Bizim için Ermeniler hürdür, eşittir. Türkiye Diaspora’nın soykırım iddialarıyla şuna zorlanmak isteniyor. Önce soykırım tanınanacak, sonra tazminat talebinde bulunacak ve arkasından toprak talebi gelecek. Bunların hepsi hiçbir geçerliliği olmayan ham hayal yaklaşımlardır.’’
CHP: Görüşme normal ama içeriği önemli (YILDIZ YAZICIOĞLU / ANKARA – POSTA 212)
C
HP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, POSTA212’ye yaptığı değerlendirmede, BDP ile Ermeniler arasındaki görüşmeyi normal gördüklerini ancak karşılıklı hangi mesajların verildiğine bakılması gerektiğini söyledi. Loğoğlu, eğer talep ederlerse CHP’nin de Ermenilerle görüşeceğini de dile getirdi. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ve beraberindeki heyet, Washington’u ziyaretleri sırasında, Ermenistan’daki milliyetçi kesimleri temsil etmesiyle tanınan Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) ile görüşmüştü. Bu görüşme, Ankara’da da tepkiyle karşılandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Loğoğlu, BDP ile ARF arasındaki görüşme hakkında şunları ifade etti: “Böyle bir görüşmenin niçin yapıldığını sorgulamayız. Herkes birbiriyle görüşür. Bu türlü zor konularla yakından ilgilenen çevrelerin birbirleriyle konuşmalarını yararlı buluruz. Orada bir sıkıntı
yok. Ama daha önemli olan niçin görüşüldüğü değil görüşmede ne konuşulduğu ve nasıl görüşüldüğü. BDP ve Taşnaklar, bu konuda üçüncü taraf olarak gördükleri Türkleri sıkıştırmak için böyle yapalım, şöyle hareket edelim, 2015’de şu şekilde bir işbirliği yapalım gibi bir çizgide görüştülerse bunun ne Ermenilere ne Kürtlere ne de Türkiye’ye faydası olur. Biz bunu zararlı buluruz. Ama görüşmede, özellikle BDP tarafı, Türkiye’de çözüm arama süreci ve hedefi noktasında, bu meseleyi Türkiye’de demokratik yollardan çözmeye çalıştıklarını ifade ettilerse, size de aynı şeyleri tavsiye ederiz dedilerse yararlı olur. Tabii görüşme böyle bir atmosferde cereyan ettiyse o zaman da yararlı bir görüşme olur. Somut bir sonucu olmasa da yararlı olur diyebiliriz.”
“ERMENİLERLE GÖRÜŞÜRÜZ” Loğoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki haftalarda ABD’ye gerçekleştireceği ziyaret sırasında talep ettikleri takdirde Er-
meni kesimleriyle de görüşme yapılabileceğini de açıkladı. Loğoğlu, “CHP olarak olumlu yanıt veririz. Ermeni kuruluşlarıyla görüşmekte sıkıntı görmüyoruz” dedi. ABD’de büyükelçi olarak da görev yapmış isimlerden birisi olan emekli diplomat Loğoğlu, 2015 yılına ilişkin öngörüsü de POSTA212 ile paylaştı. Loğoğlu, “Diasporadaki alışkanlıklara, eğilimlere baktığımızda 2015’in soykırım iddialarını daha da pekiştirmek, yeni çevrelere benimsetmek ve Türkiye’ye üçüncü tarafların baskısıyla bunu kabul ettirmek için dönüm noktası gibi kullanma ihtimalleri daha güçlü. Ama ben tam tersinin olmasının doğru olacağını düşünüyorum. 2015 yılında Türkiye ile Ermenistan, Türkler ile Ermeniler arasında tam tersine bu tarihi olaylara ilişkin bir barış, bir diyalog sürecinin açılması için tarihi bir fırsat olarak değerlendirileceğini düşünüyorum” diye konuştu.
Ahmet Buğdaycı ahmetbugdayci@posta212.com
YENİ TÜRKİYE’YE YENİ MUHALEFET TÜRKİYE’DE sıkışan muhalefet kendine çıkış yolları arıyor. AKP’nin giderek bireysel hayatlara müdahale eden, artık utangaçlığını atıp, apaçık sivil alana da el atan agresifleşen tavrı bu arayışı daha acil hale getiriyor. Başbakan’ın kız/erkek evlerine müdahale çağrısından sonra artık “korku”yu hisseden kitleler hararetle tartışıyor, CHP mi, HDP mi, Gezi oluşumları mı… Arayış sürüyor, ama ortadaki “boşluk” bir türlü dolmuyor. En temeldeki sorun hiçbir muhalif hareket ne yapacağını ifade edemiyor. Sadece “sen de gel, bize katıl” diyorlar. ama tabii bu hiç ikna edici olmuyor. Nasıl bir Türkiye hayal ediyorlar, eskilerden, mevcutlardan nasıl farklılaşacaklar, bunu kristalize edemiyorlar. İlk defa sivil hayatın aktörleri aktif hale geçiyor, ama hangi otoyola, hangi patikaya sapacakları konusunda ortada rehber alabilecekleri bir “tasarım” yok. Dolayısıyla hem halkın somut yaşamsal, ekonomik sorunlarına yenilikçi bir dünya bakışıyla, kavramlarıyla dokunan hem de özgürlükçü bir akım ortaya çıkmıyor. Siyasal mesajlar verilse de diğer uç eksik kalıyor, muhalif talepler boşlukta gezmeye mahkum oluyor. Maalesef Türkiye’nin muhalif siyaset alanında bu konular bugüne kadar gündeme pek gelemedi. Ulusalcılık ve solun “itiraz” söylemleri arasında hiç bir demokrat zihniyetli kalkınma, refah, kent, eğitim projeleri dile getirilemedi. Şimdi de ortada bu somut ihtiyacı giderecek bilinçte bir siyasi aktör gözükmüyor. Yeni siyasi aktörler toplumu alttan ve üstten kucaklayan, demokrat/teknokrat bir “kafa” ile hazırlanmış bir “Total bir Türkiye Projesi”ne ihtiyaç duyuyor. Bir master plan, vizyon olmadan atılan her adım, “kervan yolda düzülür” diyen Türk mantığına dayanıyor ve tabii ki ne yöne gideceğini bilemediğinden kendini günlük akışa bırakıyor. Günlük akışlar da bir üst bilince sahip olmadığından zamanla eriyip gidiyor ya da etkin olamıyor. Bu sorunsalı aşmak için bir adım daha attığımızda, toplumun ancak toplu bir refahla, maddi, manevi zenginleşmeyle demokrasi nimetlerinden faydalanacağı, bunun yolunun da herkese fırsat eşitliği verecek, gelir dağılımı adaletsizliğini düzeltecek demokrat-teknokrat süreçleri tasarlamaktan geçtiği karşımıza çıkıyor. Bu da ancak siyasal demokratlarla demokrat teknokrat beyinlerin işbirliği ile olabilir. Kısacası “Yeni Türkiye”nin yanı sıra bu misyona soyunan siyasi oluşuma ilişkin“model tasarımı” meselesi var yüzleşilmesi gereken. Benim tüm Türkiyeli uluslararası dünyaya hizmet veren beyinleri bir araya toplayıp, bu vizyonla projeler, süreçler üreten bir düşünce kuruluşu hayalim var. Gelişmişlik süreçlerini, neyin çalışıp çalışmadığını bilen, Batı’ya, ABD’ye kaçmış, Türkiye’de sıkışmış o kadar demokrat kafa/beyin var ki... Bu insanlar, ekonomik gelişme, yoksulluktan çıkma veya yeni teknolojilerin refahı nasıl artıracağı gibi projeleri devreye sokan kurumlarla çalışıyorlar. Mesela yoksul bir ülkeyi ya da bir bölgeyi pilot bir koordinat olarak alıp, hipotetik bir model kuruyor bu modeli pratiğe koyuyorlar. Sonra da sonuçlarını değerlendiriyorlar. Yani büyüme modellerinden, yoksulluk zincirlerini kırmaya, online eğitim modelleriyle eğitim seviyesini yukarıya çekip nitelikli, küresel standartlarda işgücü yaratmaktan çok farklı finansman kaynakları ve becerileri biraraya getiren mikro işletme modellerine, kentleşmenin sorunlarının demokratik çözümlerinden high-tech, software üreten işletmelerin teşvikine ve bu süreçlerde katılımcı demokrasinin rolüne… Listeler böyle uzayıp gidiyor. Demokratik siyasal bir vizyona sahip bir oluşum, bu türden online olarak örgütlenebilecek bu “düşünce kuruluşunu” arkasına alıp, onlara vereceği biriflere dayalı olarak her alanda somut, vizyoner projeler üretilmesini sağlayabilir. Bu oluşumun muhalefette olsa dahi yapacağı çok şey olur. Sadece ekonomi, iş alanında değil, sivil siyasetler üreten bir merkez niteliği de taşır. Örneğin, her ülkede bir “Gezi” var, bir “Gezi” toplulukları var. Bu oluşum, dış politika alanında, muhalefette olsa da, diyelim Yunanistan’ın, İngiltere’’nin, İtalya’nın tüm demokrat, sivil topluluklarıyla ilişki kurar ve arada müthiş bir bilgi, deneyim paylaşımına dayalı bir network oluşur. Alt gelir sınıflarını yukarıya itmenin yanı sıra, ortaya yepyeni küresel bir vizyonda, genç, yeni sınıfların bireysel/toplumsal taleplerini içine alan, “genç siyaseti” ülkeler arası ağlara çeviren bir yapı ortaya çıkarır. Diğer yandan katılımcı online demokrasinin tüm toplumu kılcal ağlarla sarmasını sağlayacak teknolojik platformları siyasi yapının hizmetine sunar. Türkiye bugün bile AB’nin, Dünya Bankası gibi kuruluşların sayısız fonundan bilgi, proje eksikliği yüzünden yararlanamıyor. Onmilyonlarca, belki yüzmilyonlarca euroluk araştırma bütçeleri Türkiye’ye gidemiyor. Öte yandan sorun şu ki, Türkiye’de demokrat kesim bu tür konulardan haberdar değil. O yüzden emperyalizm, kapitalizm vs. gibi işin kolayına kaçan söylemlere sapmaktan başka çareleri kalmıyor. Diğer yandan seçim geliyor baskısı ile davranmak bu soruların üstünü örtüyor.Bu eksende ilerleyen tartışmaların “nasıl bir Türkiye” sorusuna cevap verememesi nedeniyle köşeye sıkışması da belki bize bir şey anlatıyor olmasın. Hem kitlelerin gerçek hayat sorunlarını, hem yeni sınıfların, gençlerin, demokratik ihtiyaçların, yeni yaşam biçimlerinin, küresel kentlilerin taleplerini karşılamayan bir paradigma bu. Paradigmanın nereden, nasıl kırılacağı artık tartışmamız, düşünmemiz gereken bir konu. Muhalefeti AKP karşıtlığına indiregeyen sığ yaklaşımın Türkiye’ye bir vaadi yok çünkü. Yeni bir paradigmanın önünü açacak demokratik, neyi nasıl yapacağını söyleyen, yeni Türkiye hayalini süreçleriyle, projeleriyle somuta indirgeyen bir tasarımın tohumlarını atma zamanı belki de. Bu tohum bir yerlere ekilmeden, kime oy vereceğiz tartışması ile devam edersek sadece kendimizi değil çocuklarımızı, gelecek kuşakları da çaresiz bırakacağız. İçinde bulunduğumuz durum, geçmiş kuşakların sorunları biriktiren kısır döngüsünden kaynaklanmıyor mu biraz da.
Güncel
13 Kasım 2013 Çarşamba
Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY
Amin dememek elde değil ABD Anayasası 224 yıldır yürürlükte. Anayasanın temel hak ve özgürlükleri belirleyen maddeleri de o kadar eski... Bu maddeler, aradan geçen iki yüzyılda fazla değişmeden yürürlükte kaldı. Ancak zamanla bu hak ve özgürlüklerin yorumlanması ve zamana uyarlanması için Anayasa Mahkemesinin hakemliğine başvuruluyor... Ve bu sıralar, yasama organlarının oturumlarından önce dua okunmasının Anayasaya uygunluğu tartışılmakta... Ve taraflar son 200 yılda görülmedik yoğunluk ve ateşle dua okumanın Anayasal özgürlük olup olmadığını tartışıyorlar.
TÜRKİYE, ATA'SINA ‘SENİ unutmayacağız’ mesajı verdi
Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 75’inci yıldönümünde başta Ankara, İstanbul, İzmir olmak üzere tüm illerde ve ABD’de yaşayan Türkler tarafından anıldı. Düzenlenen anma törenlerine milyonlarca kişi katıldı
Fotoğraf: Yıldız Yazıcıoğlu / ANKARA - POSTA212
New York yakınlarında 94 bin nüfuslu Greece kasabasında 11 yıldır Belediye Meclis toplantıları duayla başlıyormuş. Sonunda biri Ateist diğeri Musevi iki kasabalı -Dualar hep Hıristiyanlar için. Bizi dışlıyor, o yüzden dua Anayasaya aykırıdır, durdurulsun- diye dava açmış. Mahkeme davacıları haklı bulmuş ve konu temyizle Anayasa Mahkemesine gelmiş. Davacılar diyor ki: Hem Hıristiyan dualar okunuyor, hem de herkesin Hıristiyan olduğu iması yapılıyor. Bu arada Belediye işi olanlar da duaya katılmaya davet ediliyor. Millet işi yapılsın diye mecburen ayağa kalkıyor, duaya katılıyor. Davanın esası: ABD devletinin herhangi bir dini öne geçiremeyeceği, devletin dininin olmadığı- yolundaki maddeye aykırılık. ABD’nin laiklik anlayışı böyle. Laiklik, devletin herhangi bir dinden yana taraf olmaması ve herhangi bir dinin öne çıkartılmaması- diye tanımlanıyor. Yoksa din unsuru devlet kurumlarında, Kongre oturum açılışında okunan dualarda gayet belirgin. Anayasa Mahkemesi ise en son 30 yıl önce bu konuyu karara bağlamış. Resmi yerlerde yapılan duaların Anayasaya aykırı olmadığına karar vermiş. 30 yıl sonra yine aynı konu... Ve mahkemenin üç ölçütü var: 1- Resmi yerde dua okunurken toplantı amacı dini mi ? Cevap: %99 dini değil. 2- Duanın esas amacı dini mi ? Bunda da çok büyük çoğunlukla cevap hayır. 3- Toplantı ya da dua, devlet işini gerçekten dinle bağlıyor mu ? Buna da hayır deniyor ve mahkeme şikayetleri reddediyor. Mahkeme çok sıkışırsa, -Anayasayı yazanlar da dua ediyordu- deyip, kurucu meclisin dini vurgularının geçerli olduğunu belirtiyor. Kurucular da öyle yapıyordu, yani dua edilmesinde sakınca yok Bu arada dokuz üyeli Anayasa Mahkemesinde Sol-Liberal dört, Sağ-Muhafazakar beş üye var. Duayı destekleyenler Muhafazakarlar, biraz daha ihtiyatlı davrananlar ise Liberaller. Mahkemenin ilk oturumunda Liberaller: Resmi kurumda -herkes duaya- denince kim katılmamayı göze alabilir ? Hele o kurumda işi varsa...- diye -zorlama- unsurunu sorguladılar. Muhafazakar yargıçlar ise -Belediye Meclis üyelerinin dua etme hakkı var, o da korunmalıdediler. Bu arada duaların genel ve dini motif dışı olduğu savunuldu. Yargıçlar ise - Hıristiyanlara, Musevilere, Müslümanlara, Budist, Hindu, Pagan ve Bahailere uygun gelen tek bir dua var mı ? - deyip genel dua teorisinin doğru olmadığını ima ettiler. Hatta -Şeytana tapanlarında durumu örnek gösterildi. Yargıçlar bütün dinlere ve dinsizlere aynı mesafede durduklarını vurguladılar. Bu arada -genel ifadelerle dua edilsin- dendi ama genel duanın ne olduğu konusuna mahkeme girmek istemedi. Asıl o zaman devletin duanın metni ve içeriğiyle uğraşmak zorunda kalacağı ve o zaman laikliğin zedeleneceği vurgulandı.
YILDIZ YAZICIOĞLU ANKARA - POSTA212
T
ürkiye, Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü asla unutmayacağını, 75'inci ölüm yıldönümünde Başkent Ankara ve tüm kentlerde genci-yaşlısı, kızlı-erkekli her kesimden insanıyla ortaya koydu. Anıtkabir'e 10 Kasım'da gün boyunca sadece Ankaralılar değil farklı kentlerden otobüslerle gelmiş binlerce insan akın etti. Vatandaşlar, sabah 8 itibariyle Ankara'da Tandoğan Meydanı'nda, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı girişi ile Kadıköy'de ve İzmir'de Alsancak İskelesi, Konak Meydanı gibi noktalarda buluşmaya başladı. Farklı siyasi partiler, sivil toplum örgütlerince de hafta boyunca farklı etkinlikler için davet yapılmışken; gün boyuncaki manzara "örgütsüz ama sivil" bir kutlama oldu. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm saati 09.05’te ülke genelinde bayraklar yarıya indirildi ardından sirenler çalmaya başladı. Türkiye genelinden yansıyan karelere bakılınca sirenler çaldığı sırada sokaklarda, balkonlarda yediden yetmişe insanlar saygı duruşunda bulundu. Anıtkabir'de
Ve her ne kadar hukuk bütün dinlere eşitlik tanıyor olsa da ABD’de Hıristiyanlık bir adım önde... Din ise sanılandan daha baskın unsur: Herkesin cebindeki parada -Tanrıya İnanırız- yazıyor, Mahkemenin 100 metre ilerisindeki Meclis her birleşimini dua ile açıyor... Hatta Anayasa Mahkemesi oturumların açılışında herkesi ayağa kalkmaya çağıran mübaşir, çağrısını -Tanrı ABD’yi ve bu saygıdeğer mahkemeyi korusun- diye tamamlıyor.
CHICAGO BAŞKONSOLOSU YILDIZ:
‘Unutulmazlar arasında yer aldı’ (CHICAGO –POSTA212) ,Chicago Başkonsolosu Fatih Yıldız, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü anan bir mesaj yayınladı. Yıldız mesajında,’’ Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 75’inci yıldönümünü idrak ediyoruz. Üstün niteliklere sahip bir komutan ve lider, dahi bir devlet adamı, eşsiz bir kahraman, büyük bir fikir ve eylem insanı olarak insanlık tarihinin unutulmazları arasında yer aldı’’ dedi.
TOMA'YA TEPKİ Ankara'da Anıtkabir'in çevresinde ise olağanüstü güvenlik önlemleri dikkat çekti. Geçtiğimiz yıllarda Gençlik Caddesi'nin trafiğe kapatılmasıyla yetinilirken, Tandoğan Meydanı'nın çevresindeki sokaklarda polis bariyerleri kurulmuş olması dikkat çekti. Bariyerler arkasında devlet erkanı çıktıktan sonra Anıkabir'in kapılarının açılmasını ellerinde Türk bayraklarıyla bekleyen vatandaşlar, bu sırada tam karşılarına Toplumsal Müdahale Aracı (TOMA) getirilmesine ise sert tepki gösterdi. Yuhalama sesleri yükselince TOMA'lar bariyerler önünden uzaklaştırılırken, vatandaşlar, ortada herhangi bir eylem söz konusu değilken Anıtkabir'in çevresinde kendilerine yönelik neden böyle bir önlem alındığını anlayamadıklarını ifade etti. GÜL: SAYENİZDE GURURLUYUZ Anıtkabir'de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün önderliğindeki resmi devlet erkanı ise Aslanlı Yol'dan yürüyerek geldiği
Anıtkabir’de ziyaretçi rekoru Başkent'te Anıtkabir'e 10 Kasım Pazar günü gösterilen yoğun ilgi, hemen ertesi günü Genelkurmay Başkanlığı'nca yapılan resmi açıklamayla da teyit edildi. Genelkurmay Başkanlığı, Anıtkabir'e 1 milyon 89 bin 615 ziyaretçi geldiğini açıkladı. Bu ziyaretçi rakamı, 'rekor' olarak nitelendirilirken; geçtiğimiz yıl 10 Kasım'da Anıtkabir'i 413 bin Ata'nın mozelesine kırmızı-beyaz karanfillerden oluşan bir çelenk bıraktı. Gül, buradan devlet erkanıyla birlikte MisakMilli Kulesi'ne geçtikten sonra Anıtkabir Özel Defteri'ne, "Önderliğinizde kurtuluş destanını yazan milletimiz, Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarma hedefi doğrultusunda sarsılmaz bir irade ve kararlılıkla ilerlemektedir. Bir asra yaklaşan Cumhuriyetimizin kazanımları sayesinde bugün Türkiye'nin her alanda yükselen bir ülke ve küresel bir cazibe merkezi haline gelmesinin gururunu yaşıyoruz" diye yazdı. İstanbul'da ise, Kadıköy Belediyesi gönüllüleri öncülüğünde düzenlenen anma
568 kişi, 2011 yılında ise 181 bin 64 kişi ziyaret etmişti. Ata’nın 75’inci ölüm yıldönümüne gelen bu yılki 10 Kasım’da ziyaretçi sayısının neredeyse üç misline yaklaşması dikkat çekti. Anıtkabir’i Cumhuriyet’in ilanının 90’ıncı yılının kutlandığı geçen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda ise Anitkabir’i 438 bin 451 kişi ziyaret etmişti. töreni için vatandaşlar, Sahil Yolu’nda toplandı. Fenerbahçe Kayıkhane’den Bostancı Çatalçeşme arasındaki 6.5 km’lik sahilde buluşan vatandaşlar, ellerinde Türk Bayrakları ile ele ele tutuşarak “Ata’ya Saygı Zinciri” oluşturdu. İzmir Büyükşehir Belediyesi ise, Ata’ya Saygı Yürüyüşü düzenledi. Bu yıl 6'ncısı gerçekleştirilen yürüyüş, Alsancak İskelesi’nden başladı ve Cumhuriyet Meydanı’nda son buldu. Akşam saatlerinde, Konak Belediyesi tarafından ışık efektleriyle Atatürk’ün portresi İzmir Körfezi'ne 15’30 metrelik su perdesi ile yansıtıldı. Binlerce İzmirli, Atatürk'ün deniz yüzeyine yansıyan portresini alkışlarla kutladı.
Büyükelçi Tan, ‘Atatürk’ü TADF Başkanı Çınar’ın 10 erken yaşta kaybettik’ Kasım mesajı (WASHINGTON - POSTA212) Washington'daki Türk Büyükelçiliği Konutu'nda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 75. yılı nedeniyle bir anma töreni düzenlendi. Büyükelçilik konutunda düzenlenen anma töreni saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Törende konuşan Büyükelçi Namık Tan, Atatürk'ün kurduğu demokratik ve
Hatta yargıçlar bu konuların Anayasa Mahkemesine gelmesinin doğru olmadığını ve mahkemenin kararlarla durumu daha da karıştırabileceğini vurguladılar. Mahkeme -Çok dinli toplumu barış ve uyum içinde tutmamız gerekiyor- diyerek görev tanımı da yaptı. Bütün dinlere eşit uzaklıkta kalma çabası sürüyor. ABD’nin din ve devlet konusunda 200 yıl sonra hem devleti kuranların iradesine uygun kalma, hem de modern zamanların gereklerine uyma çabası, dikkat çekici. 200 yılda toplumun çok renkliliğe ve çok sesliliğe alışmış olması beklenir, ama öyle olmadığı ortada. Çok renklilik ve çok seslilik modern zamanların unsuru. ABD başlangıçta bu kadar -renkli- değildi... Bu renklilik siyasi ayrışmaya yol açıyor. Hukukun sürekli olarak sınır tanımlamak zorunda kalması da zor bir durum. Kafası atan mahkemeye koşuyor. Yargıçlar da -Şeytana tapanların haklarını ne yapacağız- diye sorup mizah kıyılarında dolaşıyorlar.
devlet erkanı Ata'nın mozelesi önünde saygı duruşunda iken vatandaşlar da oldukları yerde İstiklal Marşı'nı okumaya başladı.
laik sistemin bölgedeki ülkeler için örnek gösterildiğini söyledi. Büyükelçi Tan, Atatürk'ün erken yaşta hayatını kaybetmesinden dolayı derin bir üzüntü hissettiklerini söyledi. Atatürk'ün 57 yaşında hayata gözlerini yumduğunu ifade eden Tan, "Ancak o kısa ve özveri ile dolu hayata sığdırmayı başardıklarından dolayı eminim ki son derece müsterih idi" dedi.
New York Türkevi’nde anma töreni (NEW YORK - POSTA212) Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 75. yılında New York’ta düzenlenen çeşitli törenlerle anıldı. New York Türkevinde düzenlenen anma programında sabah dokuzu beş geçe saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu. New York Başkonsolosluğu ve Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) tarafından düzenlenen anma törenine BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Halit Çevik, New York Başkonsolosu Levent Bilgen,TADF Başkanı Ali Çınar, Başkonsolos Yardımcısı Ayten Eler, BM Daimi Temsilci yardımcısı Levent Eler, KKTC Büyükelçisi Mehmet Dana ve diplomatik misyonumuzun diğer temsilcileri katıldı.
KENNEDY’DEN ÖVGÜ
Los Angeles Başkonsolosu Topçu’nun 10 Kasım mesajı (LOS ANGELES - POSTA212) Los Angeles Başkonsolosu Aydın Topçu, ölümünün 75. yıldönümünde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü anan bir mesaj yayınladı: Topçu, yazılı olarak yayınladığı mesajında, ‘’’ Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü ebediyete
intikalinin 75. yılında rahmet ve minnetle anıyoruz. Büyük Atatürk, özgürlük aşkı, mücadele gücü ve çağının ötesine geçen vizyonu ile ulusal kurtuluş mücadelemizin başarıyla sonuçlandırılmasını sağlamakla kalmamış; aynı zamanda modern Türkiye’nin de her alanda mimarı olmuştur. Ulu Önderimizin bizlere bıraktığı mirasın değerini bilmek ve
(NEW YORK – POSTA 212) Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 75’inci yılında Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı (TADF) Ali Çınar yazılı bir açıklama yaptı. Çınar, açıklamasında şöyle dedi. ‘‘75 yıl önce bugün, zeki, ileri görüşlü, kendinden emin, üstün yetenekli, adını dünya tarihine yazdıran büyük bir lideri; Ulu Önder Atatürk’ü kaybettik. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk için yas günü değil, fikirlerine ve gösterdiği hedeflere ulaşmak için daha çok çalışmamız ve her zamanki gibi bir ve beraber olmamız gereken bir gündür.’’
onu daha da ileriye taşımak için milletçe birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmek temel hedefimizdir. Bu vesileyle, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, mücadele arkadaşlarını, daha güzel bir Türkiye için canını veren tüm şehitlerimizi rahmetle; fedakar gazilerimizi minnetle anıyorum’’ dedi.
Amerika'nın eski Başkanlarından John F Kennedy’nin , "Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır " sözünü hatırlatan Çınar’ın açıklamasının devamı şöyle: “Gazi Mustafa Kemal, sadece Türkiye'nin öncü bir lideri değil, dünyanın en önde gelen liderleri arasındadır. Amerika’daki Türk toplumu olarak , Atatürk'ün gösterdiği yolda ilerleyen, ilkelerine ve inkılaplarına inanan, Türk'ün sesini,Türk'ün gücünü en iyi şekilde gösterecek çocuklarımızın yetişmesi bizlerin en önemli hedeflerinden birisidir. Ne Mutlu bizlere ki, New Yorkta' ki Atatürk Okulu gibi gurur duyduğumuz okullarımız, Amerika çapında da artmaya başlamıştır.'Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizlersiniz' sözüyle bizlere güven duyan Atamızı özlemle anarken, bu güveni boşa çıkarmayacağımızı 10 Kasım vesilesiyle bir kez daha belirtmek istiyorum. Bu duygu ve düşüncelerle bugün, kurduğu Cumhuriyetimizin kuruluşunun 90’ıncı, aramızdan ayrılışının 75’inci yılında Türk ulusuna hak ettiği saygınlığı dünyaya kabul ettiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını minnet, şükran ve rahmet duyguları ile anıyorum.’’
Güncel
13 Kasım 2013 Çarşamba
‘Yazı-yorum’
Ahmet Ravalı
Aydoğan Vatandaş
Mahalle baskısı bitti sıra ‘Cadı Avı’nda
Organizasyonlarda Liderlik Sorunu ÜNLÜ Alman yazar Herman Hesse, The Journey to the East, (Doğuya Yolculuk) adlı romanını yazarken romanıdaki karakterlerinden biri olan Leo’nun günün birinde Liderlik Çalışmalarına ve özellikle de ‘Servant Leadership’-‘Hizmetkar Liderlik Modeline’ kaynaklık edeceğini kuşkusuz bilmiyordu. Roman’da gizli bir cemiyete mensup bir grup insan Doğuya ruhsal yolculuğa çıkarlar. Roman kahramanlarından Leo, grubun hizmetçisidir. Romanın sonunda hizmetçi Leo’nun aslında grubun lideri olduğu ortaya çıkar. 1970’lerin sonunda dünyanın bir tür liderlik krizi içinde olduğunu öngören Amerikalı yazar Robert Greenleaf, Herman Hesse’nin romanının Hizmetçi –Lider karakterinden ilham alır ve Hizmetkar Liderlik Modelinin temellerini atar. Lideri öncelikle hizmetkar olarak modelleyen bu sisteme göre, Lider öncelikle hizmetkar olmalıdır. Yapılan araştırmalar bu modeli organizasyonlarında uygulayan kurum ve kuruluşların son derece başarılı olduklarını ortaya çıkarmıştır. Hizmertkar liderlik tarzı doğası gereği katılımı yani istişareyi esas aldığı için doğası gereği demokratiktir. Bilindiği gibi bütün davranışlarımızın bir motivasyonu vardır. Örneğin hizmetkar liderlikte, motivayon tamamen –içsel huzurla ilgilidir- manevidir. Ödül, yapılan işin, hizmetin bizatihi kendisidir. Hizmet ediyor olabilmek başlıbaşına ödüldür ve her hangi bir dış motivasyonu öncelikle-me-melidir. Para, makam, kabul görme gibi. Otoriter liderlikte ise durum tam tersidir. Motivasyon dışsaldır. Para, makam, kabul görme gibi. Dolayısıyla, para, makam, kabul görme gibi ödüllere ulaşıldığında faaliyetin devamlılığında sorun yaşanır. Otoriter liderlik doğası gereği demokratik değildir. Kararlar, istişareye gerek duymaksızın lider tarafından alınır ve takımın bu kararları uygulaması beklenir. Otoriter liderler, takımlarında bulunanların hata yapabileceklerine inanır ancak kendilerinin hata yapabileceklerine asla inanamazlar. Hata yaptıklarını söyleyebilenlerin yanlarında barınabilmesi de asla söz konusu olmayacağı gibi, hata söz konusu olduğunda hatalılar büyük ölçüde takım üyeleri olacaktır. Otoriter liderlerin çoğu aynı zamanda karizmatiktir. Karizmatik liderlikte sorun, başarının sadece Lidere ait olmasıdır. Karizmatik liderler başarıyı kurumsallaştırmayı doğaları gereği kabul edemeyecekleri için çoğunlukla ‘benden sonrası Tufan’ mantığına sahiptirler. Liderin ayrılması başarının da sona ermesi anlamına gelebilir. Oyundan çıkma ihtimali belirince hırçınlaşırlar ve o ana kadar yapılanı yıkmakta asla mahzur da görmezler.
“Türban konusunda AKP içinde çatlaklar çıkacak” Başbakan Erdoğan ve hükümet üyelerine yaptığı sert çıkışlarla tanınan CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, türban, demokratikleşme ve Sarıgül’ün İstanbul Belediye başkanlığı ile ilgili POSTA212’ye açıklamalarda bulundu DİLEK ESKİ BEZİRKAN POSTA212
CHP
Grup Başkanvekili ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce, AKP’li 4 kadın milletvekilinin Meclis Genel Kurulu’na turban ile girmesini yorumladı. İnce, türban konusunda önümüzdeki günlerde AK Parti içinde önemli çatlakların çıkacağını ileri sürdü. Türbanın 1999 yılındaki Meclis’e girme girişiminden daha az tartışma yaratan son olayın ardından Başbakan Erdoğan’ın türban konusundaki ‘normalleşme’ sözlerine katılmadığını belirten İnce, bunun kesinlikle bir normalleşme olmadığını kaydetti. POSTA 212’nin sorularını yanıtlayan İnce, başörtüsü konusunun inanç ile devlet arasındaki ilişkinin birbirinden bağımsız kalmasını ortadan kaldıran bir siyasal söylemin parçası olarak gündeme geldiğini ve bugün devlet ile inanç arasındaki ayrımın kalktığını söyledi. İnancın açıkça ifade edilerek kamu hizmetinin yapıldığı bir sürece girildiğini vurgulayan İnce, “Bu süreç önemli sorunları beraberinde getirecektir. Zamanla bunları yaşayıp göreceğiz. Örneğin
başkanlığı adaylığı ile ilgili tartışmalar da hala sürüyor. Özellikle yine aynı partiden Gürsel Tekin’in de başkanlık yarışında hala adının geçmesi de CHP’nin bundan sonraki tavrı konusunda merak uyandırıyor. CHP grup Başkanvekili Muharrem İnce de Sarıgül’ün istanbul’da yarışı kazanıp kazanmayacağı yönündeki soruya şu yanıtı verdi: “CHP her seçimde sandıktan birinci çıkmayı hedefler. Bizim adaylarımızın başka bir hedefi olamaz. Sayın Sarıgül çok başarılı bir belediye başkanımızdır. Kendisinin Şişli’de kazandığı deneyimleri İstanbul’un tümüne taşıyacağına inanıyorum.” Sosyal medyada oldukça popüler olan ve CHP’nin genel başkanı olması konusunda yoğun istek olmasını da değerlendiren Muharrem İnce, şöyle devam etti: “İnsanların siyaset yapma biçimime, düşüncelerime verdikleri bu tepki elbette beni mutlu ediyor. Ancak siyasetin kendi gerçeği başkadır. CHP Genel Başkanlığı kişilerin istemesiyle ya da benim istememle olacak bir şey değil. Olaylar ve süreçler sizi oraya getirir. CHP’de şu anda bir genel başkanlık sorunu yoktur. Hepimiz Sayın Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde CHP’nin başarısı için uğraş veriyoruz.”
daha şimdiden İzmir’de kimi okullarda bazı velilerin başörtülü öğretmen istedikleri, bazılarının da istemedikleri yönünde bir okula dilekçe verdikleri basında yer aldı” dedi. “DİNİMİZ YARA ALIR” Bundan sonraki süreçte yaşanacak gelişmelerin tamamen AKP:ye bağlı olduğunu ifade eden İnce, şöyle devam etti: “CHP olarak ben ve İstanbul Milletvekilimiz Şafak Pavey TBMM’de görüşümüzü açıkladık. Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu da bu konuda kamuoyuna açıklamalarda bulundu. CHP olarak, AKP’nin bu konu üzerinden mağduriyet edebiyatı yapmasına izin vermeyeceğimizi belirttik. Bundan sonraki gelişmeler tamamen AKP’ye bağlıdır. Tahminim zamanla AKP içinde önemli çatlaklar yaratacağı yönündedir.Çünkü devleti dinle yönetemezsiniz. Bundan en çok dinimiz yara alır.” SARIGÜL KAZANACAK MI? CHP’ye katılıp katılmayacağı uzun süre tartışıldıktan sonra geçtiğimiz günlerde partiye katılan Mustafa Sarıgül’ün CHP’den İstanbul büyükşehir belediye
UZUN yıllardır Türkiye’de yaşayan İskandinavyalı bir arkadaşım vardı. Dilimizi bilen, anlayan biri. En büyük merakı da, gazete ve televizyon kanallarından haberleri, gündemi takip etmekti. Buna şahit olduğumda hem çok şaşırmış hem de merak etmiştim. “Ben böyle hızlı gelişen, değişen gündeme sahip bir ülke görmedim. Benim ülkemde hayat rutindir. Siyasiler işlerini yapar, kavga, gürültü olmaz. Hayat o kadar rutindir ki hasarlı trafik kazası bile gazetelerin birinci sayfasında yer alabilir ve bunu hiç yadırgamayız. Ama burası öyle değil. Gece yatıyorum. Sabah bir kalkıyorum ‘hop’ gündem değişmiş. Ben bu hıza senelerce alışamadım. Ama şimdi kendimi kaptırdım. Sıkı bir şekilde takip ediyorum” diye açıklamış engin bilgisinin gerekçeli kaynağını ve merakımı gidermişti. Gerçekten de, Türkiye gibi bir ülkede yaşamak hele ki gazetecilik yapmak zor iş. Toplum mühendisleri, kafa karıştırıcılar, gündem yapıcılar o kadar başarılı ki (!) hızlarına yetişmek mümkün değil. Geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan’ın,’kızlı-erkekli’ sözleri gündeme bomba gibi düştü. Bu sözler en yakın danışmanı ve Hükümet Sözcüsü tarafından yalanlandı. Tam rahat bir nefes alacakken Başbakan, kendi danışmanını ve hükümet sözcüsünü yalanladı. Ortalık da bundan sonra karıştı. İstanbul’un ‘Mutlu’ valisi ve İçişleri Bakanı (-ki kendisi de İstanbul’un eski valisidir) Başbakanın bu sözlerini emir telakki edip, yasal hiç bir dayanağı olmayan işlere kalkıştılar. Beyoğlu’ndaki öğrenci evi ve apartlara baskınlar düzenlendi. Bunlardan birinde de Özge Altın adlı bir yüksek lisans öğrencisi oturuyordu. Özge Altın’ın Tophane’de lisans öğrenciliği sırasında taşındığı ve yüksek lisans öğrenimi süresince de oturmaya devam ettiği evine otuz kadar polis, sivil polis, zabıta ve maliye memuru baskın (!) yapmış, komşuları sorgulamış, özel hayata dair bilgiler öğrenmeye çalışmışlardı. Genç kızın isyanı büyüktü ve haklıydı. ‘Mahalle baskısı’ bir level daha yükselmiş ve ‘Cadı Avı’ başlamıştı bile. Hem de kanunları korumak ve kollamakla yükümlü polis marifetiyle. ‘Cadı avı’na protestolar sürerken, halk tepkisini ‘kızlıerkekli’ ortaya koyarken, bu kez de ilk ceza haberi Ege’den geldi. Hem de Başbakan Yardımcısı ve bu konuda Erdoğan ile ters düşen Bülent Arınç’ın memleketi Manisa’dan. Radikal gazetesinden Hazal Polat’ın haberine göre, Manisa Üniversitesi’nde okuyan Eda Sarıoğlu, Filiz Teke ve Raziye Köse’nin oturduğu evin kapısı bir gece 01.30’da 6 polis tarafından çalındı. Kapıyı açan öğrenciler ne olduğunu anlamadan polisin ‘Kaç kişi kalıyorsunuz, öğrenci evi mi, üç kız iki erkek mi yaşıyorsunuz?’ sorularına maruz kaldı. Öğrenciler polisin sorularını cevaplarken sık sık da “Doğru cevap” diye uyarıldı. Polis soruların ardından “Hakkınızda şikâyet var, gürültü yapıyorsunuz” dedi. Öğrenciler sadece sohbet ettiklerini, müzik açmadıklarını söyledi. Öğrenciler “Bu saatte apartman içinde siz daha fazla gürültü yaptınız, içeriye girin” diye itiraz etti. Polis beş öğrenciye de ayrı ayrı ‘Çevreyi rahatsız etmek’ gerekçesiyle 88 lira para cezası kesti. Delil olarak da 155 ihbarı gösterildi. Peki halk ne yapıyor derseniz. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ zihniyeti ile ‘Ben işime bakarım yolumu bulurum’ mantığının hallaç olduğu bir ülke haline geldi zaten buralar. Vatandaşa ‘gavat’ diyen valilerin bulunduğu, yolsuzlukların, adam kayırmacılığın, kadrolaşmanın, ötekileştirmenin normal sayıldığı, kendisine sevgi gösteren vatandaşı oynattıran, takla attıran bakanlarının olduğu, Atatürk’ün yok sayıldığı, silindiği, ulusalcılık ile vatanseverliğin ve hatta bayrak taşımanın, Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamanın suç sayıldığı bir ülke oldu burası.
Siyasette ‘sitem’ heyecanı kısa sürdü
PASIFIC COUNCIL’İN Ankara incelemeleri
ABD’de Los Angeles merkezli düşünce kuruluşu olan Pasific Council üyeleri, Ankara ve İzmir’de incelemelerde bulundu. Üyeler, ilk olarak CHP lideri Kılıçdaroğlu ile görüştü YILDIZ YAZICIOĞLU ANKARA-POSTA212
U
luslararası ilişkilere odaklanmış bir düşünce kuruluşu olan Pasific Council, aralarında akademisyen, Hollywood yapımcısı, iş adamı, Dünya Bankası temsilcisi gibi farklı alanlarda uzman isimlerden oluşan heyetle Türkiye’yi ziyaret etti. ARGO FİLMİNİN AFİŞİNİ HEDİYE ETTİLER Pasific Council uzmanı Beril Ünver’in hazırladığı program ile gerçekleşen ziyarette, Green başkanlığındaki heyet ilk olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bir araya geldi. Emekli büyükelçi, CHP Adana Milletvekili Faruk Loğoğlu’nun da yer aldığı görüşmede, Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin bağımsız ancak AB ve ABD ile işbirliği içerisinde diplomasi yürütmesinden yana olduğunu anlattı. Bu görüşmede heyet, Kılıçdaroğlu’na, ünlü sinemacı Ben Affleck’in ‘Kemal’e diyerek’ imzaladığı ‘Argo’ filminin
afişini hediye etti. Heyet, CHP’deki görüşme ardından AKP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Çavuşoğlu’nu ziyaret etti. TÜRKİYE ANAHTAR ÜLKE Ankara’da TTBMM’de de bir dizi görüşmeler yaptıktan sonra Pasific Council Başkanı Jerrold Green, POSTA212’nin sorularını yanıtladı. Türkiye’yi anahtar niteliğinde aktör bir ülke olarak gördüğünü kaydeden Green, “Türkiye Orta Doğu ile Avrupa’nın geçiş noktası, her iki coğrafyayı da yansıtan özellikleri var. Bu nedenle de bizler de neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz” dedi. Pasific Council heyeti, İstanbul’da ise sanatçı Mehmet Ali Alabora ile özel bir görüşme gerçekleştirdi. Gezi eylemleri sürecini ABD’den nasıl gördüklerini sorduğumuz Pasific Council Başkanı Dr. Jerrold Green, Gezi protestolarında bazen şiddet, bazen anlaşmazlıklar, bazen de uzlaşma gördüklerini ifade etti. “Sonuçta en azından parkın korunması anlamında eylemin başlangıç amacı bakımından tatmin edici bir noktaya va-
rıldı” diyen Green, yaz boyunca Türkiye’de yaşananları önemsediklerini kaydetti. Sanatçı Alabora ile de bu nedenle buluşma kararı aldıklarını dile getiren Green, “Biz Alabora’nın gözüyle protestoları ve yaşananları dinlemek istiyoruz. Kendisi süreçte öne çıktı, tartışıldı. Amacımız kendimizi Türkiye hakkında eğitmek. O yüzden olabildiğince her kesimden süreci dinlemek istiyoruz” dedi. TUTUKLU GAZETECİLER Pasific Council heyeti, hem Kılıçadaroğlu hem de Çavuşoğlu ile görüşmelerinde Türkiye’deki tutuklu gazetecilerle ilgili sorular da yöneltti. Bu konuda Kılıçdaroğlu’nun tutuklu CHP milletvekili Mustafa Balbay’ı örnek verdiğini kaydeden Green, “Onlar adına konuşamam. Sayın Çavuşoğlu adına da konuşamam. Ama Çavuşoğlu bize tutuklu gazeteciler olarak nitelenen kişilerden çoğunun gazeteci sıfatını kullandığını söyledi. Biz tabii ki gerçek tabloyu anlamaya çalışıyoruz” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan’ın ‘kızlı-erkekli öğrenci evleri’ sözleri ile başlayan Arınç-Erdoğan gerginliği, gündeme damgasını vurmuştu. Ancak bu tartışmanın alevleneceği beklentileri, yerini ‘sessizliğe’ bıraktı (YILDIZ YAZICIOĞLU / ANKARA - POSTA212 )
T
ürkiye, 2014 yılındaki seçim atmosferi etkisinde siyasi partilerdeki her hareketliliğin hesaplamalar için not edildiği bir dönem yaşıyor. AK Parti’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın olası Cumhurbaşkanlığı adaylığı çerçevesinde neler olacağı merakla izleniyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Erdoğan’a sitemkar sözler sarfetmesiyle yaşanan heyecan ise ‘istifa’ veya ‘zincirleme açıklamalar’ gelmemesiyle şimdilik sis perdesi altında kaldı. ARINÇ YALANLADI Erdoğan’ın, 3 Kasım Pazar günü Kızılcahamam’daki kapalı toplantıda dile getirdiği öğrenci evleri sorunu basına yansıyınca Türkiye’de ‘özel hayata müdahale’ tartışması tetiklendi. Aynı gün Hükümet Sözcüsü, Başbakan Yardımcısı Arınç kameralar karşısındaydı. Bülent Arınç, yazılı basındaki haberler için “asparagas” diyerek ortada kızlı-erkekli öğrencilerle ilgili tartışma konusu olmadığını söyledi. BAŞBAKAN ‘DOĞRU’ DEDİ Ancak Erdoğan, ertesi gün Kızılcahamam’daki sözlerine sahip çıktı ve AKP Grup Toplantısı’nda ‘kızlı-erkekli’ olarak nitelenen tartışmayı ileri noktalara taşıdı. Bu durum pazartesi günü konuyu kapatmayı hedefleyen Arınç’ı sosyal medya başta olmak üzere kamuoyu önünde eleştiri okları hedefi haline getirdi. TRT’YE KONUŞTU Bülent Arınç , adeta ‘yalancı’ konumuna düşürülmüş olmasına, kendisine bağlı yayın kuruluşu TRT aracılığıyla yanıt verdi. “Başbakan’a seslenmek isterim ki Başbakan ile Hükümet Sözcüsü arasındaki çelişkinin izah edilmesi Başbakan’dan beklenmektedir” diyen
Arınç, kendisiyle ilgili güvenilir kişiliğine zarar verildiğini ifade etti. Arınç, “Ben ağır ceza mahkemesinde avukatlık da yaptım, orada da güvenilir bir isimdim. O adam satılmaz, eğilip bükülmez denirdi. Ben şimdi hükümet sözcüsüyüm. Tutanak katibi değilim” dedi. Arınç, “Ben yanlış yapmadım, ama benim açıklamalarım ile kendi sözleri arasında bir fark ortaya çıkardı. Başbakan’ın sözlerinden ben sorumlu değilim. Kendi düşünür. Bu sözleriyle toplumda sosyal bir yaraya parmak bastığını düşünebilir. Ama aradan 12 saat bile geçmeden çelişki içinde bir şey yaşandı” diye konuştu. KUM TORBASI OLMAM AKP iktidarında 11 yıllık süreçte özel hayata hiçbir müdahale yapılmadığını da savunan Arınç, “Benim saçlarımı beyazlatan, belimi büken ne biliyor musunuz? Başbakan’ı 24 saat takip ederim ben. Onun da böyle bir görevi olmalı, Hükümet Sözcüsünü açmaza düşürmemektir. Buradaki konuşmasıyla biz eleştirilerin odağında olduk. Ben itibarımın, kişiliğimin yıpratılmasını istemem. Birilerinin kum torbası haline getirilmek istemem. Başbakanımıza dost, kardeş olarak seslenmek isterim, ikimizin sözleri arasındaki çelişkiyi düzeltmesi, Başbakan ile Hükümet Sözcüsü arasındaki çelişkinin izah edilmesi Başbakan’dan beklenmektedir” dedi. KOL KIRILIR YEN İÇİNDE KALIR Başbakan Erdoğan’ın Arınç’a tepkisi ise, “Benim bir arkadaşım veya hükümet sözcüm bir şey söylemiş, bu konuyu görüşeceğim mahal burası değil, sizler değilsiniz. Kendi aramızda görüşürüz. Bir sıkıntı varsa aramızda görüşürüz. Partinin Genel Başkanı ve hükümetin Başbakanı benim. Gereğini, gerektiği yerde ben yaparım. TV ile medya aracılığı ile yapmam, MYK’da, Bakanlar Kurulu’nda görüşürüz” oldu.
13 Kasım 2013 Çarşamba
212’NİN İKİ YAKASI
Haldun Armağan info@haldunarmagan.com
İkiyüzlü topraklar üzerinde PELİN Esmer’in New York sinemalarında da gösterime giren son filmi “Gözetleme Kulesi-Watchtower” kendi iradesi dışında gelişen bir trafik felaketi sonrası suçluluk duygusuyla başetmeye çalışan bir erkek ile daha hayatının baharında ailesinin ihanetine kurban edilmiş genç bir kızın dramını resmeder. Nihat ve Seher’in herşeyden ve herkesten kaçmaya çalışmasının öyküsü, doğusuyla batısıyla koskoca bir toplumun genlerine sinmiş olan riyakarlık ve ikiyüzlülük üzerine kaleme alınmış bir korku filminden farksızdır. Herkesin kendi hayat deneyimi ve gözlemlerinden izler bulabileceği bir çerçeveye odaklanan hikayesiyle “Gözetleme Kulesi” bazı anlarında kurgu olmaktan çıkıp, bomboş kibirle örülmüş cehalet duvarları içine hapsedilmek istenen bireylerin -özellikle de kadınların- kendileri gibi olabilme mücadelesinin Orta Anadolu/Karadeniz belgeseline dönüşür. Nihat ıssız bir Karadeniz ormanında bulunan yangın gözetleme kulesinde bekçiliğe başlarken aslında geçmişinden kaçmaya çalışır. Kullandığı arabanın yaptığı kaza sonucu karısını ve kızını kaybetmiş, hayata küsmüştür. Gözetleme kulesi anılarıyla, acılarıyla ve iç hesaplaşmasıyla başbaşa kalacağı en uygun yerdir onun için. Seher ise kaçmak istemez, durumuyla yüzleşmeye çalışır, ancak her seferinde başta ailesi olmak üzere toplumsal ikiyüzlülüğün duvarlarına çarpar. Üniversite okumak için Bolu’ya gitmiş, ailesi “kızlı erkekli bekar evinde” kalmasını istemediği için dayısının yanına yerleştirilmiştir. Burada öz dayısının tecavüzüne uğrayınca, hayata küserek, önce şehirlerarası bir otobüs firmasında, daha sonra küçük bir otogarda hosteslik yapmaya başlar. Acı ama gerçek; tecavüz, ensest, çocuk gelinler gibi utanç tabloları bu ülke üzerinde kapkara bir leke olmaya devam etmektedir. Doğu illerinde bu tür durumlar yaşandığında sistem tecavüz veya pedofil suçuyla cezalandırılması gerekenlerin değil, kurbanların üzerine gider; hatta onları yok eder. Amcasından, babasından hamile kaldı diye özkızını öldürüp, üstüne bir de intihar süsü vererek temize çıkmış ailelerin belgeseli yapılsa acaba izlemeye yüreğimiz yeter miydi? Yönetmen Pelin Esmer çok yerinde bir stratejiyle öyküsünü doğunun klasik şablonları üzerine oturtmak yerine, “batıda neler olabilir?” sorusuna cevap arayacak şekilde geliştirir. Seher yaşına göre mantıklı, sözünü sakınmayan ve şartlar ne olursa olsun kendi ayakları üzerinde durmasını bilen bir karakterdir. Tecavüz travmasından sonra bile neler yapabileceğini, bu durumdan nasıl onurunu koruyarak çıkabileceğini düşünebilecek özgüvene sahiptir. Çevrenin kendisine sunduğu hoyratlık rüzgarını gücünün yettiğince tersine çevirmeye uğraşır. Herşeyden önce ve en önemlisi suçlunun elini kolunu sallaya sallaya dolaşmasına razı olmaz. “Başıma bunlar da mı gelecekti” tarzı kabile feryatlarına yüzvermeyip, sessiz kalan milyonlardan biri olmamak adına, anne-baba evine geri döner. Dayısının tecavüzünü ve hamile kaldığını annesine anlatır. Ancak bütün bu açıklık, bu azap dolu süreç sadece ve sadece doğuda yaşanan trajediyle batıda yaşananların “riyakarlık boyutunda” aynı kapıya çıktığı gerçeğini doğrulamaktan öteye geçmez. Her ne kadar Seher’in annesi olayı duyduğunda “aile kararıyla öz kızını öldürmek” gibi bir çare(!) düşünmese de, bulduğu çözüm susmaktır, inkardır. “Olmamış gibi yapmak”, kızını evden uzaklaştırmak, “yeter ki babası duymasın, kahrolur” tarzı karakter ihanetleriyle durum bir güzel örtbas edilir. Hayatının en güzel dönemini yaşaması beklenen bir genç kız, çevrenin horlaması, doğurmak üzere olduğu bir bebek ile birlikte kendisini bekleyen kopkoyu bir çaresizlik ormanında bilinmezlere doğru ilerler. Seher ve onun gibileri ne yazıkki “kayıp hayatlar” albümüne eklenen bir resim karesine dönüşüverir ülkemizde. Filmdeki karakterin yolunun Nihat’la kesişmesi ve farklı nedenlerle yalnızlığı seçen bu iki insanın birbirinin tamamlaması “mutlu son” gibi görünse de, gerçek hayatta böyle bir göreceli mutluluğun bile ne denli hayal olduğunu farketmek insana müthiş acı verir. Nihat, Seher’in çocuğunu sahiplenir, kulede yaşamaya başlarlar. Oysa kuleden dışarı adım atıldığında durumun çok başka olacağı gayet nettir. Cinsel suçlarda suçluyu değil kurbanı mahkum eden bakış açısı; utanç verici durumlar kendi ailesinde yaşandığında bile “olmamış gibi yaparak” inkarcılığı tercih eden, “çevre ne der” mazeretli riyakar zihniyetle bugün elimize geçen utanç veren bir çarpıklıklar manzarası. Türkiye’de neyin doğru, neyin ahlaklı, neyin meşru veya gayrımeşru, hatta neyin dine uygun olduğunu tüm ayrıntısıyla açıklayıp, adeta bireylere “format atmak” isteyenin haddi hesabı yok. Sokaktaki adamdan siyasete kadar herkes bu oyunun içinde. Çünkü verilen bütün “vaazlar” 18 yaşına gelmiş, kanunen yetişkin olmuş bireylerin hayatına ilişkin müdahaleden başka birşey değil. Ama 18 yaşından küçüklerin tecavüzüne, pedofili suçu işleyen sapıklara kimsenin birşey dediği yok. Lütfen bunların zaten yasalarda suç olduğunu hatırlatmayın. Toplumsal refleks ve geleneklerle korunan tacizcilere ilişkin istatistikler kitap yapılsa herhalde ansiklopedi hacminde olurdu! Tacizi, pedofiliyi, çocuk gelinler meselesini açıkça konuşmaz ve bu konuları öncelikle toplum nezdinde mahkum etmeyi başaramazsak, varılacak son durak ortaçağdan bir zaman diliminden öteye geçmez. İşte tam da bu nedenlerle, 13 yaşındaki kızı taciz eden 80’lik adam, karısını da yanına alarak, “göğsünü gere gere” kameralara poz vermekte ve “ne var bunda büyütecek” tavrı takınabilmektedir. Bizler yetişkin kızlar ve erkeklerin birarada olmasının meydana getirmesi muhtemel “cinsel tehlikeler” üzerine akıllara durgunluk veren bir tartışma yaşarken, yalnızca yetişkin bireylerin özel hayatının gizliliği gibi en temel anayasal kavramını ayaklar altına almakla kalmıyor; aynı zamanda en çıplak gerçeklere sırtımızı çevirmiş oluyoruz: Maalesef ülkemizde kadına yönelik şiddet suçlarındaki artış oranı yüzde 1400’lere varmıştır ve her 4 saatte bir tecavüz suçu işlenmektedir. Son rakamlara göre, en az 250 bin çocuğun cinsel istismara uğradığı Türkiye’de, ensest ilişkilerde dünyada ilk beş arasına girilmiştir. Bu da yetmezmiş gibi, Google’da “child porn/çocuk pornosu” kelimeleriyle en çok arama yapılan ülke Türkiye’dir. “Gözetleme Kulesi”nde Seher’in hayatının bir kurmacadan ibaret olduğunu düşünenleri veya “üniversiteli kızlarla erkekler bir apartmandan içeri beraber girerse, artık orada kimbilir neler oluyordur” diye merak edenleri akılda tutarak, Cizreli 14 yaşındaki bir çocuğun geçen yıl yaşanmış hikayesini gelin birlikte hatırlayalım: Cizre’de 14 yaşındaki bir çocuk Midyat Anadolu Lisesi’ni kazandı. Derslerinin yanı sıra Kuran eğitimi almak için Özel Bağlar Erkek Öğrenci Yurduna kaydoldu. Bir gece Kuran dersi hocası çocuğu odasına çağırdı ve kapıyı kilitleyip tecavüz etti. Taciz devam edince çocuk başına gelenleri anlattı ve dava açıldı. Tecavüzle suçlanan hoca, çocuğun iftira attığını ileri sürdü. Bilgisayarından porno izlettiği iddiasına karşılık “odasında porno film izlemediğini, ama bilgisayarını çocuklara verdiği” şeklinde savunma yaptı. Ancak soruşturma sürecinde ne tecavüzle suçlanan hocanın bilgisayarına el konuldu, ne de yurtta arama yapıldı. Üstelik yurdun faaliyetine devam ettiği de ortaya çıktı...
ABD Güncel
Tekke ve zaviyeler
AÇILSIN TEKLİFİ ürkiye, önümüzdeki günleri Cumhuriyet’in kuruluşu ardından çıkartılmış önemli yasal düzenlemeler birisi olan 30 Kasım 1925 tarihli 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle, Türbelerin Seddine (Yasaklanmasına) ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun”un tartışılmasıyla geçirecek görünüyor. AKP Ankara Milletvekili Haluk Özdalga, ‘devrim kanunları’ arasında sayılan tekke ve zaviyelerle ilgili yasanın yürürlükten kaldırılması için yasa teklifi hazırladığını açıkladı.
AK Parti Ankara Milletvekili Haluk Özdalga, ‘tekke ve zaviye yasağı kalksın’ teklifini sundu. Özdalga, ‘devrim kanunları’ arasında sayılan tekke ve zaviyelerle ilgili yasanın yürürlükten kaldırılması gerektiğini ileri sürdü
CEMEVLERİ GEREKÇESİ AKP’li Özdalga, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, hazırladığı yasa teklifini, Aleviler’i gerekçe göstererek sundu. Tekke ve zaviye açılmasını engelleyen yasal düzenleme nedeniyle Cemevleri için ‘ibadethane’ düzenlemesi yapılamadığını savunan Özdalga, Cumhuriyet’in kuruşulundaki baskıcı politikalar çerçevesinde hazırlanmış bir yasayı değiştirmek gerektiğini öne sürdü. Özdalga, “O dönemde dinin devletin kontrolüne alınması gereken bir olgu olduğu zihniyeti çok kuvvetliydi. Dine, toplumdaki bazı kötülüklerin kaynağı olarak bakılıyordu. Bu kanun bir parça aba altından değil, açık bir şekilde sopa gösterilerek çıktı. ‘Buna karşı çıkan varsa gelsin konuşsun. Onun da akıbeti dar ağacı olacak’ diye konuşmalar yapıldı” dedi. Bu kanun ile Türkiye’deki hiçbir ihtiyaca cevap verilemediğini belirten Özdalga, 1925 yılında kabul edildiğinde bu kanuna ihtiyaç duyu-
lup duyulmadığı yönündeki tartışmayı ise tarihçilere bırakmak gerektiğini söyledi. Kanunda dikkat çekici bir çelişki olduğunu savunan Özdalga, “Bu kanunla bazı unvan ve sıfatlar yasaklanıyor; dedelik, seyidlik, çelebilik, babalık gibi unvan ve sıfatlar, onunla beraber falcılık, büyücülük, üfürükçülük gibi sıfatların kullanılması da yasaklanıyor. Bu iki grup unvan ve sıfat toplumsal tasavvurda kesinlikle bir arada düşünülen ve birbirine yakın değerler taşıyan sıfatlar değil. Mesela bunlardan dedelik, çelebilik, babalık gibi sıfatlara kendi değerler dünyasında olumlu şeyler atfeden vatandaşlar açısından küçük düşürücü bir beraber kullanım ve yasaklama var” diye konuştu. Bu yasaklama nedeniyle cemevlerini ibadet yeri kabul edecek düzenleme yapılamadığını kaydeden Özdalga, “Cemevlerinin ibadet yeri olarak kabul edilmesine karşı çıkanların kullandığı önemli gerekçeden birisi budur. Tek
ANKARA - POSTA212
T
gerekçe bu değil. Ancak karşı fikre sahip olanların elindeki önemli gerekçelerden biri kalkacak” diye konuştu. Teklifini AK Parti Grubu’na verdiğini, daha sonra TBMM Başkanlığı’na vermeyi umut ettiğini belirten Özdalga, “Gruptan olumlu ya da olumsuz cevap gelmedi. Onay çıkacağını arzu ve temenni ediyorum. Göreceğiz tabii” dedi.
GÖZLER AKP GRUBU’NDA Özdalga, “Yasa teklifiniz eğitim birliğini zedelemez mi? Türkiye’deki cemaat gerçeği dikkate alındığında tekke ve zaviyelerin mantar gibi çoğalmasının önünü açmaz mı?”sorusuna ise, “Eğitimin birliği ile bu kanunla alakalı değil. Tekke ve zaviyeler, adına ne derseniz deyin, bugün artık geldiğimiz noktada devlet tarafından bu şekilde denetlenmesi, yasaklanması uygun değil. Zaten fiiliyatta hiçbir sonucu yok. Kullanılmayan, geçerli ol-
Özdalga kimdir
mayan bir kanundan bahsediyoruz” karşılığını verdi. Özdalga, gazeteciler tarafından kendisine, “Size, muhtemelen ‘Atatürkçülük, Kemalizm tasfiye ediliyor’ eleştirisi gelecektir” ve “Ama bu devrim kanunu” gibi yorumlar üzerine, “Bunun Atatürk ile ilgisi yok. Atatürk’ü kimse tasfiye edemez. 90 yıl önce yapılmış kanunlara elimizi süremeyecek miyiz? Bu Atatürkçülük mü oluyor? Hiçbir anayasada değiştirilemez hüküm olmaz. Sen bugün anayasa yapacaksın, sonra bir, iki, beş kuşak sonrasına diyeceksin ki ‘benim yaptığım bu hükmü sen değiştiremezsin. Böyle anayasa olmaz” dedi.
AKP içerisinde ‘sosyal demokrat’ çizgiden gelmesiyle dikkat çeken Nazmi Haluk Özdalga, DSP ve CHP’de görev yapmış bir isim. Ancak kendisine milletvekilliği kimliğini ise AKP kazandırdı. 2007 yılında Ankara Milletvekili olarak seçilerek girdiğini TBMM’de ikinci dönemini yaşayan Özdalga, Gezi Parkı sürecinde insan hakları boyutuyla hükümeti eleştirmesiyle dikkat çekmişti. Geçmişte Bülent Ecevit’e yakın duruşuyla DSP’de siyaset yapmış Özdalga’nın, AKP içerisinde Avrupa Birliği, kürtaj, cemevleri gibi konu başlıklarında farklı düşüncelerini ifade etmesiyle dikkat çektiği belirtilebilir.
Obama, köşe yazarlarının peşinde! Amerikan basını ile arası pek iyi olmayan, hatta AP gibi dünyanın en saygıdeğer haber ajanslarının dahi telefonlarını dinlettirdiği ortaya çıkan ABD Başkanı Barack Obama’nın, kendisinin bizzat bazı Amerikan köşe yazarları ile sürekli görüştüğü ortaya çıktı A M E R İ K A’ D A K İ
TÜRKLERİN
GAZETESİ
13 Kasım 2013 Çarşamba
YIL: 1 SAYI: 26
SAHİBİ POSTA 212 PUPLISHING LLC ADINA
EKMEL ANDA
MEDYA GRUP BAŞKANI
CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ
YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
AHMET RAVALI
YAYIN DANIŞMANI
HABER KOORDİNATÖRÜ
AHMET BUĞDAYCI
HALDUN ARMAĞAN
EDİTÖRLER MEHVEŞ KOÇAK – ADNAN ONARAN - ESEN ÜNAL – DİLEK ESKİ BEZİRKAN – AYSEL TAPAN - EMRE EMİRGİL (WEB) WASHINGTON TEMSİLCİSİ İLHAN TANIR ANKARA TEMSİLCİSİ YILDIZ YAZICIOĞLU AVRUPA KOORDİNATÖRÜ DÜNDAR KEŞAPLI Largo Chigi N.5 00187 / Roma / İtalya OFİS TEL + 39 064 5449 780 CEP TEL + 39 338 5608 792 e-posta: dundarkesapli@posta212.com SAYFA TASARIM ERDAL ÖZBEK – TUNCAY TAPAR - SERHAN AYDEMİR - ERTAN BEZEN İDARİ MÜDÜR
MEHVEŞ SÖNMEZ ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 – 347 730 42 36 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM
abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com
POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR
(İLHAN TANIR / WASHINGTON –POSTA 212)
A
merikan basınına yansıyan haberlere göre, Obama hem liberal hem de muhafazakar çevrelerin önde gelen köşe yazarları ile saatleri bulan tartışmalar yapıyor ve bu görüşmeler esnasında muhataplarına, kendi pozisyonunun haklılığını anlatıyor, ikna etmeye çalışıyor. Bu yazarlardan en çok görüştükleri arasında Muhafazakar kimliğiyle bilinen ve New York Times gazetesinde yazılar yazan David Brooks ve Demokrat kimliğiyle bilinen ve Washington Post gazetesinde yazan E.J. Dionne gibi isimler var. Obama’nın görüşmek istediği yazarların en çok köşesini okuduğu yazarlardan oluştuğu, bu uzun ve yazılması katiyen yasak olan diyalogların Obama’nın Oval Ofisi’nin bulunduğu West Wing’in farklı toplantı odalarında,
David Brooks
E.J. Dionne
bazen 2.5 saati bulan sürede yapıldığı bildirildi. Gazetecileri Koruma Komitesi, JPC, bu yıl tarihinde ilk kez Amerikan basınının içinde bulunduğu zor şartlar hakkında bir rapor yazmış, bunun nedeni olarak da, Amerika’daki basının giderek daha çok baskı altına alınması olarak göstermişti. Buna rağmen, Obama’nın bu offrecord görüşmelerinde beğendiği yazarlarla bire-bir, soru-cevaplı diyaloglar kurmaktan keyif aldığı ortaya çıktı. Obama’nın davet ettiği
diğer yazarlar arasında Time Magazin’den Joe Klein, Washington Post’dan Eugene Robinson, Ezra Klein, Fred Hiatt, Bloomberg View’den ve İsrail ile Ortadoğu konularında uzmanlığıyla bilinen Jeffrey Goldberg, yine NYT’den Thomas Friedman da var. Köşe yazarları arasında, özellikle Obama’ya çok sert eleştirileri ile bilinen Charles Krauthammer, Wall Street Journal editorial sayfası editörü Paul Gigot ve başkaları da bulunuyor. Geçtiğimiz haftalarda MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında yazdığı yazı ile dikkatleri çeken David Ignatius’un da Obama’nın özel konukları arasında olduğu bir başka bilgi. Hatırlanacağı gibi Ignatius, MİT’in İsrail için çalışan 10 İranlı Mossad ajanını ele verdiğini iddia ettiği makalesi ile gündeme oturmuş, bu bilgiyi kimden aldığını ise açıklamamıştı. Bu yeni haberlerle, Ignatius’un bizzat başkan ile de iletişimde olduğu ortaya çıktı.
Göçmenlik
13 Kasım 2013 Çarşamba
OBAMA: REFORM BU YIL GEÇMELİ Göçmenlik Reformu Amerika’nın bir numaralı gündem konusu olmaya devam ediyor. ABD Başkanı Barack Obama da Temsilciler Meclisi’ne göçmenlik yasasının en geç bu yıl sonuna kadar geçirilmesi için çağrıda bulundu
K
(NEW YORK –POSTA 212)
amuoyunda yasayla ilgili çok büyük bir beklenti var, ama Kongre’de çoğunluğu elinde tutan Cumhuriyetçiler yasayı bloke etmeye devam ediyor. Öte yandan, Başkan Obama, Temsilciler Meclisi’ne bu yılın sonuna kadar yasayı geçirmeleri çağrısını yaptı. Obama, “Bu yalnızca yıllardır bu ülkenin belkediği bir şey değil, aynı zamanda ekonomimizin, ulusal güvenliğimizin, insanımızın çıkarınadır. Bu yüz-
den bu yılın sonuna kadar bu yasanın Meclis’ten mutlaka geçmesi lazım.” dedi. “ADIM ADIM GİDİLMESİ LAZIM” Demokratlara karşı yasaya direnen Cumhuriyetçilerin sözcüsü John Boehner ise “Amerika’nın göçmenlik sisteminin mutlaka iyileştirilmesine biz de inanıyoruz. Ancak, Obama’nın bu yasanın kapsamını devasa bir şekilde genişletmesine karşıyız. Bunun yerine adım adım gidilmesi, Amerikalıların da şüphelerini giderecek yöntem-
dir” dedi. Boehner, “Umarız, Başkan bizimle beraber bu amaç çalışır, bize karşı değil.” Boehner’ın ılımlı sözlerine karşın, Cumhuriyetçilerin önemli bir bölümü yasayı Obama ve Demokratlarla bir bilek güreşi olarak görüyorlar. Özellikle bazı fanatik gruplar, Obama’nın hükümet kapamayı Cumhuriyetçilere karşı kamuoyunda bir koz olarak kullandığını, bu yüzden Obama
ile Göçmenlikj Yasası hakkında müzakare etmenin çok büyük bir hata olacağını öne sürüyor. Diğer yandan, Obama’nın kamuyundaki kişisel puanları en düşük seviyeye indi. Kendisine büyük destek veren Hispanikler ve siyahların Göçmenlik Yasası’nın sürümcemede kalması, Obam’nın puanlarının düşmesinde en büyük etken olduğu görülüyor. Bu yzüden Obama tüm gücüyle yasanın 2013’te geçmesine çalışıyor.
Hispanikler ABD’nin nüfus yapısını değiştiriyor
Amerikalılar sınır dışı etmeyi reddediyor Kamuoyu araştırmaları, Amerikalılar’ın göçmenlik yasasının bir an önce çözülmesi gerektiğini, çözümsüzlüğün ülke çıkarlarına zarar verdiğini düşünüyor (NEW YORK-POSTA212) Yapılan farklı araştırmalara göre Amerikalılar’ın yüzde 75 ile 80 arasında çoğunluğu yasal statüsü olmayan göçmenlerin sınır dışı edilmesini onaylamadığını gösteriyor. Amerikalıların yüzde 66’sı da yasal olmayan göçmenlerin vergilerini ödeyip, İngilizce öğrenmeleri ve yasalara karşı bir suç işlememeleri durumunda ülkede kalmasını savunuyorlar.
KAMUOYU GÖÇMELİĞE OLUMLU BAKIYOR Yine aynı araştırmalar, kamuoyunun Obama yönetiminin belgeleri olmayan gençleri sınır dışı edilmekten korumaya yönelik politikasını büyük ölçüde desklediğini gösteriyor. Gallup tarafından yapılan bir araştırmada geçen yıl Amerikalıların yüzde 59’u göçmenliğin ülke için faydalığı olduğuna inanırken bu yıl aynı oran yüzde 66’ya yükseldi.
Cumhuriyetçilerin, sayıları hızla artan Hispaniklerin oylarına ihtiyaç duyması Göçmenlik Yasa Tasarısı’nın geleceğini belirleyecek
(NEW YORK –POSTA 212)
G
öçmenlik Yasa Tasarısı’nın önümüzdeki yıl yapılacak Kongre seçimleri nedeniyle 2015’e sarkacağına yönelik tahminler güçlenirken, yasanın geleceğini Hispanik oylar belirleyecek gibi gözüküyor. Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu elinde bulunduran Cumhuriyetçiler ise, hem diğer etnik yapılara göre nüfusu en hızlı artan Hispanik oyları kazanmak istiyor hem de güvenlik kaygısıyla reforma karşı çıkıyor. Hispanik göçmenler, halihazırda ABD nüfusunun yüzde 16.4’ünü oluşturuyor. 2007 yılında 12 milyon olan yasal olmayan göçmen nüfusu, Meksika’dan göçlerin azalmasından dolayı 11 milyona geriledi. Buna rağmen 2010 yılında Meksika’dan gelen yasa dışı göçmenler toplam kaçak göçmenlerin yüzde 58’ini oluşturdu. Pew Hispanic Araştırma Merkezi’ne göre, 2005’ten 2010’a kadar 1.4 milyon Meksikalı
ABD’ye göç etti. LATİNOLAR DAHA GENÇ Amerikan etnik yapısı içinde daha genç bir nüfusa ve yüksek doğurganlık oranına sahip olan Latinlerin sayısının, 2050’de ABD nüfusunun yüzde 31’i’ini oluşturması bekleniyor. Öte yandan 2000-2010 arasındaki ABD nüfus artışının yüzde 55.5’i Latinlerden geliyor. Asya kökenliler nüfus artışının yüzde 16’sını, Afro-Amerikanlar ise yüzde 14’ünü teşkil ediyor. Bu rakamlar Hispanikler’in diğer etnik gruplardan üç dört misli daha hızlı çoğaldığını gösteriyor. HİSPANİKLER YAPIYI DEĞİŞTİRECEK Amerika’nın demokrafik yapısını değiştiren bu trend seçmen sayılarına da yansıyor. 2000-2010 arasında 6.6 milyon Hispanik oy verme hakkını elde etti. 2008 seçimlerinde 19.5 milyon Latin oy kullanma hakkına sahipti. Yaklaşan başkanlık seçimlerinde bu
Hispaniklerin diğer etnik yapılar içindeki oranının hızlı bir şekilde yükseleceğini gösteriyor.
Amerika’nın nüfus yapısı nasıl değişecek? (%) 2010 2020 2030 2040 2050 Beyazlar Afro-Amerikanlar Asyalılar Hispanikler
64 12 5 16
59 12 6 20
55 12 7 23
50 12 7 27
rakama 2 milyon Latin’in daha ekleneceği öngörülüyor. 18 yaşın altındaki Latin kökenli göçmenlerin yüzde 90’ı ABD vatandaşı. Dolayısıyla 18 yaşına geldikleri zaman oy kullanma hakkına sahip olacaklar. Diğer yandan her 18 ayda bir 50 bin Latin kökenli ABD vatandaşı 18’ine giriyor. Beyazlarda aynı sürede 18 yaşına girenlerin sayısı 225 bin iken siyahlarda bu rakam 63 bin. Bu rakamlar da gelecek yıllarda bu demografik eğilim devam ettiği sürece
OBAMA’YI DESTEKLİYORLAR Nüfusu bu denli hızlı artan La46 tin’lerin en büyük önceliği Göç12 menli Reformu’nun yasalaşması. 8 NBC tarafından yapılan bir araş31 tırma, Hispanikler’in yüzde 46 ile göçmenliği en öncelikli sorunları olarak gördüğünü gösteriyor. Bu toplumun yüzde 25’i kendi ailelerinden ya da yakın çevrelerinden en az birinin sınır dışı edildiğini söylerken, sorunu kişisel bazda yaşadıklarını ifade ediyorlar. Hispanikler bu nedenlerden dolayı Obama’nın tasarısını yüzde 84 gibi ezici bir çoğunlukla destekliyor. Cumhuriyetçiler’in bu demografik eğilimi göz önüne almadıkları taktirde yakın gelecekte politik hayattaki ağırlığının azalacağına kesin gözle bakılıyor.
Genç göçmenlere BüYüK DESTEK (NEW YORK -POSTA 212) Amerikan kamuoyu ağırlıklı olarak Obama yönetiminin belgesiz gençleri sınır dışı edilmekten korumak ve çalışma izni temin etmek yönündeki politkasına destek veriyor. Amerikalılar’ın yüzde 70’i Dreamers olarak adlandırılan bu kuşağın ülkeye kazandırılması gerektiğini düşünüyor.
Güncel
13 Kasım 2013 Çarşamba
KAT UYUŞTURUCUSUNUN N E M PENÇESİNDEKİYE HÜSEYİN TUNCER SANA-YEMEN-POSTA212
Y
emen’in günlük hayatın en büyük sorunlarından biri su. Su neredeyse ülkede hiç yok, mevcut kaynaklar çok yetersiz. Pek çok yerde insanlar kuyulardan su çekerek hayatlarını sürdürüyor. Ama hiç kuşkusuz ülkeye Kat uyuşturucu damgasını vurmuş. KAHVENİN ANAVATANI Yemen kahvenin ana vatanı. Kahve Yemen’den Osmanlılar zamanında İstanbul’a getirilmiş. Yabancı elçiler saraya geliş geliş gidişlerinde, ikramlarda kahveyi öğrenmiş ve ardından Viyana kapılarında kuşatmadan arta kalan çuvallarca kahve ile Avrupalılar kahveyle tanışmış. Satışı yasak olan kahvenin Hollandalı bir tüccar tarafından çekirdekleri kaçırılmış, çeşitli yerlerde denenmiş ve en sonunda Brezilya’da başarılı olmuş ,ardından dünyaya yayılmış. KAT, ÜLKEYİ ABLUKA ALTINA ALMIŞ Ülkenin ana gelir kaynakları petrol ve kahve. Ancak kahve üretimi son 20 yılda yerel uyuşturucu Kat’ın yaygınlaşmasıyla gerilemiş. Kahve ağaçları sökülerek yerine 10 kat daha fazla suya ihtiyaç duyan, ülke ihracatına ve ekonomisine hiç bir katkısı olmayan Kat bitkisine yönelinmiş. Tüm dünyada trafik sıralamasında öncelik ambulans, itfaiye ve polis şeklindeyken buradaki öncelik Kat kamyonlarına veriliyor. Hatta Kat kamyonu birine çarpsa ve ölümüne sebebiyet verse kesinlikle hiç bir yargılamaya tabi tutulmuyor. Komşu Sudi Arabistan’da Kat kullanmak ve satmak, yetiştirmek cezası idam. Ama Yemen’de din adamları bile bunun uyuşturucu olduğu ve yasaklanması gerekliliği ile ilgili bir fetva vermeye cesaret edemiyorlar. Bu uyuşturucu ülke ekonomisini ve sosyolojik hayatını öylesine abluka altına almış ki bunu telaffuz etmek dahi mümkün değil. Konuştuğumuz her Yemenli, temizlik gibi tüm sorunlar hakkında eleştirilerinizi dinliyor ancak Kat hakkında eleştiride bulunmanızı asla kabul etmiyor, hatta sinirlenip büyük tepki gösteriyorlar.
Suyu olmayan ülke Yemen. En büyük kentlerden en küçük yerleşim birimlerine kadar Yemen’de su sıkıntısı var. Ama ‘Kat’ denen uyuşturucuyu kullanmayan da yok gibi…
ler, zanaatkarlar aklınıza gelen herkes tarafından yol üzerinde her bir kaç kilometrede bir satılan Kat’ı torbası 5-10 dolar arasında almak mümkün.
YEMEN VE OSMANLI ORTAK TARİHİ: 1. Dünya Savaşı’nda Muş’tan Yemen’e gidip de hepsi şehit olan askerlerimiz için yakılan yürek dağlayıcı
türküler hepimizin benliğine yer etmiştir: “Burası Huştur yolu yokuştur, giden gelmiyor acep ne iştir”. Yemen’de yemek içmek, kültür, edebiyat, tarih anlamında Türk kültürünün izleri çok derin. Yemen’in her yerinde Osmanlılar zamanında yapılmış kaleler ve kışlalar bulunuyor. Tahminen 300’ün üzerinde Osmanlı kalesi halen dimdik ayakta.
Sanaa şehrinde Osmanlılar zamanında yapılan Hamidiye Kışlası bu gün hala kullanılıyor. Ordu kışlası, Savunma Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı çalışma ofisleri bu kışlada bulunuyor. YEMEN’DEKİ TÜRKLER Kurban Bayramı’nın birinci günü Türklerin yoğun yaşadığı bir köye
bayramlaşmak için gittik. Burada bizi büyük bir sevgi ve misafirperverlik ile karşıladılar. Bu akrabalarımız Türkçeyi bir kaç kelime dışında bilmiyorlar. Gördüğüm kadarıyla Arap toplumuna oranla daha temiz, daha organize ve daha bilinçli bir toplum oldukları için pek sevilmiyorlar, içten içe bir kıskançlık durumu söz konusu.
POLAT ALEMDAR FENOMEN OLMUŞ Türk dizileri burada büyük bir ilgiyle izleniyor. Özellikle 10 yıldan fazladır devam eden “Kurtlar Vadisi” burada fenomen durumda. Dizinin jönü Necati Şaşmaz’ın canlandırdığı Polat Alemdar karakteri burada “Murad Alemdar” olarak biliniyor. Türkiye’den geliyoruz dediğimizde hemen “Murat Alemdar’ı tanıyor musun” oluyor. Gördüğümüz GSM’ler dahil tüm markaların tek yüzü burada “Murad Alemdar”. Sayın Büyükelçimiz Fazlı Çorman’ın anlattığı gibi “Murad Alemdar” Yemenliler için bir dizi karakteri değil, kesinlikle onun gerçekten yaşadığına inanıyorlar.
Kısacası Kat adeta bir tabu. Yabancı olduğumuzu anlayan herkes bize ellerindeki Kat yaprağını göstererek “Yemen viski” diye gülümsüyorlar. Kat pazarları da daha önce basınımıza yansıdığı gibi asla tehlikeli yerler değil. Tam aksine ülkenin belki de en yasal pazarı. Domates sebze satan bir pazar ne kadar tehlikeli olabilirse Kat pazarı o kadar olabilir. TORBASI 5-10 DOLAR Dünya uyuşturucu sıralamasında 5’inci sırada bulunan bu bitkinin 500 yıllık Osmanlı zamanında da Yemen’de varlığı mevcutmuş ancak bu bazı meclislerde sosyalleşmek için kullanılırmış, halkta kullanım oranı yüzde 1 civarında bile değilmiş. Oysa bugün 14 -70 yaş arası erkek nüfusunun yüzde 95 i ve kadın nüfusunun yüzde 80’i bu bitkiyi her gün öğlen yemeğinden uyuyuncaya kadarki zaman dilimini kapsayan periyotta tüketiyor. Her öğleden sonra polisler, askerler, esnaflar, çalışanlar, eczane-
BÜYÜKELÇİ ÇORMAN’IN BAŞARISI
Kurban bayramının son günü Yemen Büyükelçimiz Sayın Fazlı Çorman ve eşi, resmi konutunda ağırlandık. Daha önce de BM Daimi Temsilci Yardımcılığı da yapan Çorman, Yemen’den bir dönem yaşadığı New York’taki Türk dostlarına POSTA212 aracılığıyla selam gönderdi. Çorman’dan 1918 yılından 70 yıl sonra, yani 1988 yılında büyükelçiliğimizin kurulduğunu öğreniyoruz. Bu gün geldiğimiz noktada, Büyükelçiliğin ve de Türk işadamlarının çabalarıyla ticaret hacmi yılllık 100 milyon dolar seviyesinden Fazlı Çorman’ın atanmasıyla 500 milyon dolar seviyesine çıkmış. Çorman, Yemen’e ihraç ettiğimiz ürünleri, her çeşit inşaat demirleri ve demir çelik ürünleri, hazır gıda ve bisküviler, makine elektrikli ürünler, taşıtlar ve aksamları, ayçiçek yağı, çikolatalı ürünler, ekmek mayası olarak sıralıyor.
Toplum
13 Kasım 2013 Çarşamba
NEW YORK’TA ADANALI KADIN LİMUZİN ŞOFÖRÜ
Adana’da bir çiçekçi dükkanı, son model arabası, lüks bir evi, hayatı vardı. New York’a turist olarak geldi. Geliş o geliş… Mutfağın yolunu bile bilmeyen Suzan Doyuk, aşçılık yaptı, restaurant açtı, şimdi de kendine ait arabasıyla New York sokaklarında şoförlük yapıyor AHMET BUĞDAYCI NEW YORK
P
osta212’nin önceki sayısında Sunnyside’daki Türklerin dünyasına girmiş, hepsi binbir hayalle New York’a gelen Türkler’in “Öteki Amerika” ile tanışmalarını anlatmıştık. Büyük çoğunluğu Türkiye’de çok mütevazı şartlarda yaşarken Amerika’ya sınıf atlamak, dizilerde, Hollywood’da gördükleri hayatı yaşamak için gelmişlerdi. New York’un arka sokaklarında ömürleri gece gündüz çalışmakla geçen, hayal kırıklıkları ile dolu “gerçek yaşam hikayeleri” idi bunlar. Ama New York’un öyle bir çekiciliği var ki, kimle tanışsanız, bir anda kendinizi dünyanın, Türkiye’nin her köşesinden, çok şaşırtıcı yaşam hikayelerinin içinde buluyorsunuz. Suzan Doyuk da işte bu New York karakterlerinden. Adana’da kendi işi, lüks bir dairesi, arabası, temizlikçileriyle, konforlu, renkli bir sosyal hayat sürdürürken, aklına esmiş, Amerika’ya adımını atarak bambaşka bir hayatın içine girmiş. Tüm lükslerinden vazgeçip, kendini bu kentte ikinci bir hayat yaşarken bulmuş. Astoria’da bu herkesin tanıdığı karakterin hikayesi gerçekten ilginç .
ADANA’DA LÜKS BİR HAYAT
Doyuk, 2001 yılına kadar Adana’nın en büyük çiçek galerilerini işletiyormuş. Eşinden ayrılmış, kızı Direm’le, 250 metrekarelik evinde temizlikçiler, dadılarla birlikte elini nerdeyse sıcaktan soğuğa sokmadan yaşıyormuş. “Her yıl araba değiştirirdim, maddi ve manevi hiçbir problemim yoktu.” diyor Suzan Doyuk. O arada ne oluyorsa oluyor, kendini boşlukta hissediyor, bunalıyor. “Ben bir kaçayım, uzaklaşayım buralardan” diyor.
O zaman 38 yaşındaki Doyuk, pek çok Türk gibi 2001’de New York’a turist olarak geliyor. Tanıdıkları aracılığıyla Brooklyn’de bir oda buluyor. Daha sonra aradan zaman geçince ortamı sevip kalma süresini uzatıyor. Aradan 13 yıl geçmesine rağmen hala Amerika’yı, New York’u sevip sevmediğinden emin değil. Bu arada Adana’daki işine bir süre kızkardeşi bakıyor, daha sonra “bir kuruş istemeden” işi kızkardeşine devretmiş.
NBA’DE TÜRK RÜZGARI Brooklyn Nets ve Utah Jazz arasında Barclays Arena’da geçen hafta oynanan maçta tam bir Türk rüzgarı esti. Enes Kanter’in muhteşem oyunu dışında çok sayıda Türk taraftarın olması geceye ayrı bir hava kattı
MİRASYEDİ GİBİ YAŞAMIŞ
Suzan Hanım, uzun bir süre New York’ta Türkiye’den gelen paralarla mirasyedi gibi yaşamış. Sonra paralar bir gün suyunu çekmiş. “E, o zaman da, Türkiye’de nasıl sıfırdan başladım, burda da yeni bir başlangıç yaparım” demiş. Başlayış o başlayış. “Herbir haltı yaptım burda”. “Mesela” diye soruyoruz? “Mesela, Adana’da evimin mutfağını bile bilmezdim. Burda Adanalı Orhan Bey’in restaurant’ında aşçılık yaptım. Hatta Long Island’da restaurant bile açtım. Ama baktım, bu iş çok fazla sorumluluk istiyor, beni yedi gün yedi gece dükkana çakıyor, kapattım gitti. En sonunda kendime en uygun işin limuzin şöförlüğü olduğuna karar verdim. Resturant’ın devir parasıyla bir limuzin aldım. “Bir şirketle anlaşmalı çalışıyorum. Evim de Astoria’da.” Tabii ilk başlarda yolları bilmiyor. “Her müşteri aldığımda stres oluyorudum, hemen Türk bir tanıdığımı cep telefonundan arıyor, müşteriye çaktırmadan yolları soruyordum.” “Böyle böyle kafa göz yara yara yolları öğrendim.” Şimdi bıçkın bir taksi şöförü gibi en arka, kestirme yolları avucunun içi gibi biliyormuş. Suzan Hanım., bu işinde çok mutlu olduğunu söylüyor. “Serbest bir iş bu, İstediğim kadar çalı-
şıyorum. Patronum yok. “ Peki, bu eğitimli, kültürlü Türk kadının New York’taki sosyal yaşantısı nasıl? “Sosyal yaşantım yok. Türkiye’deki gibi. Türkiye’de bale, tiyatro, sinema, dernekler, çok hareketli bir yaşantım vardı. Burda olmuyor nedense. Amerikalılarla dost olamıyorsun. Burda her şey maddiyat. Sosyal yaşantı adına daha çok Türk, Yunan restaurant’larına gidiyorum
“NE BİÇİM KADIN BU”
New York’ta geçirdiği 13 yıl boyunca hep çabalamış, farklı işler denemiş, ama her zaman bağımsızlığına özen göstermiş Suzan Hanım. “Bir erkeğe dayanarak yaşayan bir kadın değilim. O yüzden hiç evlenmedim. Modern bir insanım ama adetlerimze de bağlıyım, aynı zamanda klasik bir kadın değilim. Bir erkeğe sırtımı dayayarak yaşayamam. Astoria’da oturan Doyuk’un etraftaki Türk toplulukları da ha-
yat tarzı farklılıkları yüzünden bir teması yok. “Onlar için gecenin bir yarısında limuzinini park eden bir kadını görmek biraz ters. Ne biçim kadın bu diyenler de var yani” diyor gülerek.
KIZININ NİŞANLISI DA ADANALI
“26 yaşında bir kızım var. Daha öğrenci. Halen benimle oturuyor. Bir yandan da gelenekçi bir anneyim. Türk ailesinin adetleri geçerlidir bizde. O da zaten bu yönde davranıyor. Psikoloji okuyor.” Direm annesinin sözlerini başıyla onaylıyor. Hem üniversiteye gidiyor, hem bir Türk restaurant’ında çalışıyor garson olarak. Direm, Türkiye’nin çok farklı yöresinden, kökeninde gelen bir arkadaş çevresine sahip olduğunu söylüyor. “Nişanlım da Adanalı” diyor gülerek. Tatillerini de Türkiye’de geçiriyor. Daha bir ay önce Bodrum’dan Marmaris’e, Antalya sahillerine uzanan bir tatil yaptığını ve aslında Türkiye’nin inanılmaz güzel bir ülke
olduğunu gözleri parıldayarak anlatıyor.
İKİ YIL SONRA DÖNÜYOR
Suzan Hanım, her haliyle çok güçlü, mücadelesi yüksek bir kadın. “Burda gün geliyor, 18 saat direksiyon sallıyorum. New Jersey’e, Connecticut’a yolcu götürüyorum. Her türlü soruna inisiyatif koyarak çözüm getirdiğim için şirket bana güveniyor ve en iyi işleri veriyor. Tabii kendi özel müşterilerim de var.” “Bu işin de altından kalktım” diyor. Peki bu hayatı maceralarla dolu kadının bir sonraki adımı ne olacak. “Biraz daha para biriktireceğim. Muhtemelen iki yıl içinde Türkiye’ye döneceğim. Tüm çevrem orda. Tatillerde hepsiyle görüşüyorum. Burda edindiğim bilgilerle, bir iş kuracağım Adana’da.” “Ne mi olur, çiçekçilik olur, restaurant olur, catering olur. Ne olursa en yi şekilde yaparım. Kendime güvenim tam” diye konuşuyor.
ATS’DEN BORSA’DA MUHTEŞEM GALA Amerikan Türk Cemiyeti 65’inci yıldönümü, 8 Kasım’da New York Menkul Kıymetler Borsası İşlem Salonu’nda düzenlenen muhteşem bir gala gecesiyle kutlandı. Geceye ABD Ticaret Bakanı Penny Pritker ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yanı sıra ABD‐Türk ticaret ortaklığına destek veren işadamları ve kurum temsilcileri katıldı NEW YORK - POSTA212
A
merikan Türk Cemiyeti 65’inci yıldönümünü 8 Kasım’da New York Menkul Kıymetler Borsası İşlem Salonu’nda düzenlenen gala gecesiyle kutlandı. ABD ile Türkiye arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri güçlendirme amacını güden gala gecesine onur konukları olarak ABD Ticaret Bakanı Penny Pritker ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek katıldı. Gala gecesi New York Borsası’nda işlem gören ilk ve tek Türk şirketi Turkcell’in mekan sponsorluğunda gerçekleşti. Turkcell’in CEO’su Süreyya Ciliv de gecede bir
konuşma yaptı. Galanın Twitter’in New York Borsası’nda halka arz edildiği bir döneme denk gelmesi de geceye ayrı bir renk kattı.
ABD TÜRKİYE DOSTLUK GECESİ
Gala gecesine katılan Türk iş dünyası ve diplomatik temsilcileri ABD-Türkiye dostluğuna ve Amerikan Türk Cemiyeti’ne destek için bir araya geldiler. ABD Ticaret Bakanı Pritzker ve Maliye Bakanı Şimşek, her iki ülkeden üst düzey yöneticilerin yer aldığı 200 kişilik bir katılımcı grubuna seslendi Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yaptığı konuşmada, ABD ile ticaret ve yatırım bağlarını geliştirmenin ve bölgesel konularda birlikte çalışmaya devam etmenin önemi üzerinde durdu. Türkiye’deki nüfusun çok genç olduğun dikkat çeken Şimşek, gelecekte Twitter gibi teknoloji şirketlerinin Türkiye’den çıkmaması için bir neden olmadığını söyledi. New York Borsası’nda ilk ve tek Türk şirketi olarak yer alan Turkcell’in, mekan sponsoru olarak gecenin gerçekleşmesinde büyük katkısı oldu. Gala gecesine ABD‐ Türk ortaklığını teşvik etmek ve Amerikan Türk Cemiyeti’nin çabalarına destek vermek isteyen kişi ve kurum temsilcileri katıldı. Katılan isimler arasında Turkcell CEO’su Süreyya Ciliv, Amerikan
ERTAN BEZEN NEW YORK
T
ürk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF), Brooklyn Nets ve Utah Jazz arasında geçen hafta oynanan maçta etkinlik düzenledi. Bu etkinlikde 400'e yakın ABD’de yaşayan Türk bir araya geldi. Bunun yanı sıra Barclay Center'daki maçta Ankara Büyükşehir Belediyesi folklor (FOMGET) takımı da maç öncesi bir gösteri yaptı. İzleyiciler tarafından dikkatle ve beğeniyle izlenen gösteri büyük alkış aldı.
TÜRKİYE TANITIMI Her iki takımın oyuncuları, maç öncesi Türk çocuklarıyla tokalaştı. Ayrıca 32 çocuk açılış seronomisi sırasında basketbolcularla birlikte sahada yer aldı. Hem Amerika’da yaşayan hem de misafir olarak gelen Türkler bu ve benzeri gibi faliyetlerin kendilerini çok gururlandırdığını, ABD’de basket oynayan Enes Kanter gibi başarılı oyuncuları NBA'de daha çok görmek istediklerini ve daha çok kültürel faaliyetler görmek istediklerini dile getirdiler. Maç öncesinde de Türkiye ile tanıtım yazıları ve videoları da scoreboard'tan yayınlandı.
3 AYDIR HAZIRLANIYORUZ
Türk Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeleri Murat Köprülü, Lawrence M. Kaye, Haluk Dinçer, Laurence Pettit, Metin Negrin ve Dr. Tamer Seçkin; Borsa İstanbul Genel Müdür Yardımcısı Hüseyin Zafer; Coca‐Cola Şirketi, AIG, Sabancı Holding, İstanbul Finans Merkezi Girişim üst düzey yetkilileri bulunuyor. Ayrıca, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Büyükelci Halit Çevik ve New York Başkonsolosu Levent Bilgen de konuklar arasında yer aldılar.
TDAF Başkanı Ali Çınar, maç için yaklaşık 3 aydır hazırlandıklarını belirterek, kültürel ve çeşitli aktiviteler konusunda sıkı çalıştıklarını gelecek aylarda farklı kültürel çalışmalarının olacağını söyledi. 20 bine yakın Amerikalı'ya Türkiye tanıtımı yapmaktan mutluluk duyduklarını kaydeden Çınar, önümüzdeki yıllarda bu şovların geliştirilerek devam ettirilmesinin en büyük arzuları olduğunu ifade etti. Brooklyn Nets yetkilileri de daha önce farklı etnik kökenden toplumları ağırladıklarını, New York'ta yaşayan Türk Amerikalılarla ilk kez bir organizasyonda bir araya geldiklerini belirttiler. New York'un zengin etnik kültürünü Barcley Center'a taşımaktan mutluluk duyduklarını ifade ettiler. NBA'deki Türk şovları ilk olarak Los Angeles'ta Salih Eroğlu tarafından başlatılmış, daha sonra Washington, DC'de ATA-DC Derneği tarafından gerçekleştirilmişti. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu daha önce de Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu'nun karşı karşıya geldiği maçta Türk toplumunu organize etmiş ve Nets-Orlando Magic maçını seyrettirmişti. (ERT/CK/YS) Geçtiğimiz hafta Brooklyn'de tam bir Türk rüzgarı esti. Brooklyn Nets ve Utah Jazz arasında Barclays Arena’da oynanan maçta Enes Kanter'in muhteşem oyunu dışında çok sayıda Türk taraftarın olması geceye ayrı bir hava kattı.
TAYFUN
Filipinler’i
YIKTI GEÇTİ
açan Filipinler’de büyük bir yıkıma yol zla Haiyan Tayfunu’nun 10 binden fa ının can aldığı sanılıyor. Görgü tanıklar yecek aktardığı bilgilere göre, bölgede yi ve içme suyu sıkıntısı çekiliyor NEW YORK - POSTA212
T
arihin en büyük tayfun felaketlerinden biri ile karşı karşıya kalan Filipinler’de yıkımın boyutlarının tahmin edilenden daha büyük olduğu ortaya çıktı. Emniyet birimlerinden yapılan açıklamada, sadece Leyte bölgesinde ölü sayısının 10 binin üzerinde olduğunu belirtildi. Altyapının yüzde 80’ine yakın bir bölümünün ise kullanılamaz duruma geldiği ifade edildi. Çok sayıda tayfun kurbanının sular altında kalarak hayatını kaybettiği sanılıyor. Saatteki hızı 300 kilometreyi aşan tayfunun bir tsunamiyi andıran büyüklükte dalgalara yol açtığı belirtiliyor. Filipinler hükümetinin verdiği bilgiye göre, tayfundan 4 milyon 300 bin kişi zarar gördü. 800 bin kişi evini terk etmek zorunda kalırken, mağdurların çoğu tüm varlığını kaybetti. Afet bölgesinde incelemelerde bulu-
nan İçişleri Bakanı Manuel Roxas, “Korkunç bir durumla karşı karşıyayız. Kıyı bölgelerinden içerilere kadar neredeyse her şey yıkılmış. Tıpkı bir tsunami gibi” diye konuştu.
YAĞMA BAŞLADI Görgü tanıklarının verdiği bilgilere göre, yiyecek ve içme suyu sıkıntısının baş gösterdiği afet bölgesinde, evler, dükkanlar, hatta para çekme otomatları yağmalanmaya başlandı. 200 bin nüfuslu Tacloban’da Kızıl Haç’a bağlı bir yardım konvoyunun da yağmalandığı belirtildi. Tacloban kentinde tayfun nedeniyle yıkılan evlerin ve ağaçların yolları kapattığı, bu nedenle sağ kalanlara yardımların zorlukla ulaştırıldığı kaydedildi. Birleşmiş Milletler Doğal Afetler Değerlendirme Komisyon Ekibi Başkanı Rhodes Stampa, “Bu büyüklükte bir felaketi en son Hint Okyanusu’ndaki tsunamide görmüştüm” dedi.
Filipenler’in Leyte Bölgesi’nde çok sayıda tayfun kurbanı suların altında kaldı. Yollar kapalı olduğu için yardımlar bölgeye zorlukla ulaşıyor.
13 Kasım 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 26
HAFTALIK ÜCRETSİZ
KNICK FİLMİYLE NEW YORK ESKİYE DÖNDÜ NEW YORK - POSTA212
N
ew York, “The Knick” filmiyle eski günlerine geri döndü. Çekimlerine Manhattan Orchard Sokağı’nda devam edilen film, bizi zamanda bir yolculuğa çıkararak 1900’lere götürüyor. İngiliz aktör Clive Owen ve İrlandalı aktrist Eve Hewson’un baş rollerini paylaştığı film, Oscarlı yönetmen Steven Soderbergh tarafından çekiliyor. Film, Harlem’de bulunan Knickerbocker Hastanesi’ndeki doktor ve hemşirelerin hayatını anlatıyor. Önümüzdeki yıl gösterime girecek olan filmde Owen, kokain bağımlısı bir doktoru canlandırıyor. Bir dönem filmi olan “The Knick” setinde, sokaklarda at ara-
baları, dönemin kostümlerini giyen aktrist ve aktörler dolaşıyor. Aşağı Doğu Yakası, bir zamanlar güney ve doğu Avrupa’dan gelen göçmenlerin yaşadığı gecekondu bölgesiydi. Bu nedenle şık galerilerin ve barların sıradan göçmen mağazalarına döndüğü New York sokaklarındaki kaldırımlar, çöp ve samanla dolu.