TÜRK OCAĞI YENİDEN AÇILDI ■ New Jersey’in
Lyndhurst kentindeki Türk Ocağı’nın binası işadamı Ekmel Anda’nın katkılarıyla yenilendi. Ve Türk Ocağı, 5 yıl aradan sonra görkemli bir törenle yeniden açıldı. » 14’DE
FELAKETLERİN SONU GELMİYOR
■ İklim değişikliği nedeniyle son 20 yılda 15
bin doğal afet meydana geldi, 530 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Maddi kayıplar ise 2,5 trilyon doları geçti. En son Filipinler’in ardından ABD de vuruldu. Hortumlar Illinois’te 6 kişinin ölümüne, 50’den fazla kişinin de yaralanmasına neden oldu. » 10’DA
HAFTALIK ÜCRETSİZ
A M E R İ K A’ D A K İ T Ü R K L E R İ N G A Z E T E S İ
BÜYÜK REİS
FAYTONCULARA
DESTEK VERDİ
■ New York’ta sıkıntılı günler geçiren ve çoğunlu» 16’DA ğunu Türklerin oluşturduğu faytonculara Kızılderililerden destek geldi. Kızılderili Reisi Avrol, yeni Belediye Başkanı De Blasio’nun faytonları kaldırmak istemesine tepki gösterdi. » 3’TE
20 Kasım 2013 Çarşamba
www.posta212.com • YIL 1 • SAYI 27
MUHAFAZAKÂRLIK
HIZLA YUKSELIYOR Bir araştımanın sonucuna göre; halk, hükümetin özel yaşama müdahale ettiğine inanıyor ama buna rağmen giderek muhafazakarlaşıyor
Muhafazakarlığın artmasına rağmen dindar sayısında artış görülmüyor. Ancak, İslami yaşam arayışı halkı ‘helal’ arayışına sürüklüyor
■ Başta gıda olmak
üzere pek çok sektördeki firmalar da ‘helal’ sertifika edinmeye yöneliyor. ‘Helal’ sertifikalı ürün pazarı ise dünyadaki yaklaşık 1.8 milyar Müslümanı kapsıyor ve yıllık 150 milyar dolarlık işlem hacmine sahip olduğu tahmin ediliyor » 8’DE
GÖÇMENLİK YASASI 2013’TE ÇIKMAYACAK
■ Cumhuriyetçilerin sözcüsü John Boehner, Temsilciler Meclisi’nin Senato’dan geldiği şekliyle Göçmenlik Reform Tasarısı’na onay vermesinin mümkün olmadığını söyledi. » 13’TE
YENİ FED BAŞKANI NE ANLAMA GELİYOR
İNANÇ ONLAR
İÇİN ÖN PLANDA
AMERİKA’DA TUTUCU FİRMALAR ARTIYOR » 9’DA
Muhafazakarlık sadece Türkiye’de yükselmiyor. Dünyada ve ABD’de de durum pek farklı değil. Amerikalılar giderek daha da muhafazakarlaşıyor.
» 7’DE
Janet Yellen
MİLYONER KADIN SAĞLIK SİGORTASINI DOLANDIRDI
■ State Island’da kapısın-
da Rolls Royce ve Mercedes-Benz marka iki lüks arabanın park edildiği 14 daireli malikanede oturan Hasime Lika’nın, fakirlerin kullandığı Medicaid’den yararlandığı ortaya çıktı »16’DA
MİLYONLUK ABD ZİYARETİNİN PİYANGOYU KODLARI İKİNCİ KEZ KAZANDI ■ 30 Kasım’da
■ Michiganlı Joseph
Palmarchuk 2011’de eyelet piyangosundan 1 milyon dolar kazandı. Talihli adam bu yıl da aynı piyangonun büyük ikramiyesini kazandı. »16’DA
Washington’a gelecek olan CHP lideri Kılıçdaroğlu, yeni CHP’yi ve vizyonunu anlatacak. »12’DE
‘SONSUZA DEK
MODEL ORTAKLIK’ ■ Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu resmi ziyaret için geldiği ABD’de mevkidaşı John Kerry ile bir araya gelerek dostuk mesajları verdi.
» 11’DE
Toplum Yaşam
20 Kasım 2013 Çarşamba
Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com
HADİ GÜLÜMSE... İSTER beğenin ister beğenmeyin Diyarbakır’da yaşananlar Türkiye tarihinde önemli bir ilk... Ancak konuyu büyük bir temizlik yaparak ele alalım... Şarkıyı, yemeyi içmeyi, hediyeyi, özelllikle duygusal anları; Başbakan Erdoğan-Bülent Arınç -Mesud Barzani- Osman Baydamir -Sırrı Sakık-Leyla Zana’nın kucaklaşmalarını, sıcak temaslarını silin aklınızdan... Bu işin reklamı... Ortadoğu coğrafyasında birbirlerine sarılıp, öpüşüp, el ele kardeş pozu verip ertesi günü de ihanet eden yine aynı ortadoğu oyuncuları... Yani geçelim bu kucaklaşma faslını... Barzani 21 yıl sonra ilk defa Güneydoğu’ya geliyor, Sıvan Perver 37 yıl sonra Türkiye’ye adım atıyor, İlk defa bir Başbakan, BDP Belediye Başkan’ını ziyaret ediyor, Leyla Zana el üstünde tutuluyor. Evet bu anlamda İlklerin ilkini yaşanıyor Diyarbakır. Ne adına “Barış ve kardeşlik”. İnsanlara rüya satmanın diğer bir adı “Barış ve kardeşlik”. Bu iki söz sihirli kapıları açan bir parolo gibi Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu’da. Her dönem herkes deniyor bu yolu, değişik yöntemlerle. Halbu ki gerçek anlamda barış ve kardeşlik sözcüklerini en çok hak eden toprakları orası. Nerenin tabi ki Türkiye Cumhuriyeti’nin. BDP’nin merkezi ya da Kürdistan’ın başkenti gibi empoze edilmeye çalışılsa da, birilerinin bunu her an hatırlatması gerekir. O zaman barış gerçek anlamda herkesi kapsayabilir, kardeşlik o zaman baki kılınır. Ne güzeldir Diyarbakır, ne cana yakındır Diyarbakır halkı... Bir çok defa iş seyahati nedeniyle gittiğim bu şehrin kendine göre mistik bir havası vardır. Gizemlidir, ya siz ondan ya da o sizden korkar. Çünkü yıllarca baskı altında kalan, kirli senaryolara alet olan bu kanlı topraklar, nankör ilan edildi. Kurunun yanında yaşta yandı. Orda yaşayanın da oraya görev için gidenin de psikolojisi bozuldu. Hiç unutmam yıllar önceydi. Olağanüstü halden çıkan, terörden, eylemlerden, ölümlerden, baskıdan yılmış Diyarbakır’a Minik Serçe geliyordu. Hem de ilk defa yasal olarak kutlanması kabul edilen Nevruza. Büyük bir haberdi bizim için. “Barış ve kardeşlik” adına önemli bir mesajdı Türkiye’ye. Herşey çok güzel başlamıştı... Binlerce insan akın etti konsere... Sezen Aksu, geleneksel yeşil bir kıyafetle sahneye çıktı, Kürtçe mesajlar verdi, yer yerinden oynadı. Ahmet Kaya’dan sonra ilk defa büyük bir sanatçı sahneden Kürtçe konuşma yaptı. “Gülümse “ şarkısında “bir kedim bile yok hadi gülümse” sözlerini Diyarbakır halkıyla hep bir ağızdan, ağlayarak söyledi. Rüya gibiydi o insanlar için, unutmuşlardı bir an olsun nerde olduklarını, unutmuşlardı açlıklarını, yokluklarını, baskıları, Kürt ya da Türk olduklarını. “Hadi gülümse” diyen Sezen Aksu’yla sanki İstabul ya da Akdeniz’deydiler....Aynı atmosferi soluyarak barışınkardeşliğin ne demek olduğunu anlıyorlardı. İşte tam o sırada , terör örgütü bayrakları çıktı, sloganlar başladı, molotof kokteyleri atıldı derken, polisler harekete geçti. Ortalık karıştı konser, mecburen sona erdi. Diyarbakır, güzel bir rüyadan kabusla uyanmıştı yine puslu, barut kokan bir ortadoğu havasına mahkum kalmıştı zavallı Diyarbakır. Halbu ki rüyada ne diyordu Minik Serçe Belki şehre bir film gelir Bir güzel orman olur yazılarda İklim değişir akdeniz olur Gülümse... Umarım bu defa güneş, tüm Türkiye’ye aynı doğar her yer Akdeniz olur... Hadi yine umut edelim.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 30’uncu kuruluş yıldönümü nedeniyle Washington ve New York’ta düzenlenen kutlama törenleri ve resepsiyonları Türk toplum liderlerini ve diplomatlarını bir araya getirdi.
KKTC’NİN 30’UNCU KURULUŞ YILDÖNÜMÜ ABD’DE KUTLANDI
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 30’uncu yıldönümü ABD’de başta Washington olmak üzere New York ve birçok eyalette düzenlenen tören ve verilen resepsiyonlarla kutlandı. Türk toplumu liderleri de mesajlar yayınladı TADF MESAJ
NEW YORK - POSTA212
K
uzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 30. yıldönümü, KKTC'nin Washington temsilcisi Ahmet Erdengiz'in verdiği bir resepsiyonla kutlandı. Resepsiyona Türkiye'nin ABD Büyükelçisi Namık Tan ile eşleri Fügen Tan'ın yanısıra Türk Askeri Erkanı üyeleri, Cumhuriyetçi Parti North Carolina milletvekili ve aynı zamanda Temsilciler Meclisinin Dışişleri Komitesi üyesi Mark Meadows, bazı Amerikan eski Kongre üyeleri, Türkiye ve Azerbaycan başka bazı ülkelerden diplomatlar katıldı. Resepsiyon Büyükelçilerin bulunduğu Massachusetts caddesindeki Park House binasında yapıldı. NEW YORK’TA RESEPSİYON Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
(KKTC) 30'uncu kuruluş yıldönümü New York’ta da verilen bir resepsiyonla kutlandı. KKTC New York Temsilcisi Mehmet Dana’nın ev sahipliğinde New York Türkevi’nde yapılan resepsiyona ABD'deki Türk ve Kıbrıs Türk toplumu üyeleri, diplomatlar ve gazeteciler katıldı.
Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Çınar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) 30 ‘uncu kuruluş yıldönümü nedeni ile tebrik mesajı yayınladı. Çınar, yazılı mesajı şöyle: “30 yıl önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurulması ile Türk’ün bir kez daha dış güçlerin esaretine boyun eğmediğini gösterdiği bir gün olarak tarih sayfasına geçmiştir. Türk milleti bir kere daha özgürlük için, bağımsızlık için, barış için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağını bütün dünyaya göstermiştir.Ulu Önder Atatürk 1930 yılında “Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizler için çok önemlidir” diyerek, bayrağımızın her yerde dalgalan-
masına öncülük etmiş ve Kıbrıslı soydaşlarımıza sahip çıkmıştır.
HAKLI MÜCADALE
Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu çatısı altında yer alan Kıbrıs Türk Yardımlaşma Derneği ve Kıbrıs Türk Kültür ve Eğitim Derneği ile beraber, KKTC’nin daha iyi tanıtılması ve de Kıbrıs Türkü’nün haklı mücadelesini savunmak için Amerikan Kongresi ve Senatosu olmak üzere her alanda çalışmalarımız aralıksız devam etmektedir. Bu anlamlı günün yıldönümünde, bağımsızlık ve KKTC’nin özgürlüğünü kazanmasını sağlayan şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlık ve mutluluk diler, tüm Kıbrıslı Türk vatandaşlarımızın bayramını en içten duygularla kutlarım.”
Güncel &Toplum
Columbia’da Lozan Paneli (NEW YORK – POSTA212) Birleşmiş Milletlere bağlı NGO olan Light Millenium Kuruluşu ile Columbia Üniversitesi Türk Öğrenci Derneği’nin Lozan Antlaşması’nın 90. Yıldönümü nedeniyle düzenlediği panel Columbia Üniversitesi’nde yapıldı. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) Başkanı Ali Çınar, El Salvador Büyükelçisi Carlos El Garcia Gonzales, Irak eski BM Büyükelçilerinden Hamid Al Bayati ve Prof. Christopher Vasillopulos konuşmacı olarak katıldı. Açılış konuşmasını Erman Şener’in gerçekleştirdiği panelin moderatörlüğünü El Salvador’un BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Carlos El Garcia Gonzales yaptı. Panelde TADF Başkanı Ali Çınar Irak geçmiş dönem BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Hamid Al Bayati ve Prof. Christopher Vasıllopulos birer konuşma yaptı. TADF Başkanı Ali Çınar, yaptığı konuşmada Lozan Antlaşması’nın, Türk Milletinin bağımsız yaşama istemini ve hakkını anlamak ve tanımak istemeyen emperyalist devletlerin, Türkiye'yi bölüşme planlarının suya düştüğü, savaş meydanlarından sonra barış masasında da bu hakkını kabul ettirişinin bir belgesi olduğunu söyledi.
Makedonlar ve Türkler birlikte ortak çalışacak (NEW YORK- POSTA212) TADF ile Washington DC merkezli Birleşik Makedonya Birliği ortak çalışma kararı aldı. TADF Başkanı Ali Çınar ve UMD Başkanı Meto Koloski, Makedon ve Türk topluluklarının daha yakınlaşması ve Türkiyenin uluslararası alanda Makedonyayı daha çok desteklemesi için daha yakın çalışacaklarını belirtti. TADF Denetleme Kurulu Başkanı İbrahim Kurtuluş’un önderliğinde de gelecek yıl Makedonya’nın kurtuluş gününde Makedon Bayrağı’nı Wall Street’te göndere çekilme kararı alındığı açıklandı.
20 Kasım 2013 Çarşamba
FAYTONCULARA Kızılderililer sahip çıktı Kızılderili Reisi Avrol, Central Park’ın simgesi faytonların kaldırılmasına tepki gösterdi ve atların kendileri için özel anlam taşıdığını söyledi NEW YORK - POSTA212
N
ew York’ta sıkıntılı günler geçiren faytonculara Kızılderililerden destek geldi. New York’un yeni belediye başkanı De Blasio’nun seçim öncesinde kentin sevimli simgelerinden olan faytonları kaldıracağını açıklaması, ağırlıklı olarak Türklerden oluşan faytoncuları ayağa kaldırdı. Türk faytonculara emekliye ayrılan atlarla ilgilenen sosyal yardım kuruluşu “Blue Star”dan ve atlara karşı düşkünlükleriyle bilinen Kızılderilerden destek geldi.
TÜRKLER ÇOĞUNLUKTA Central Park’ın yarıya yakını Türk olan fayton sürücülerinden Nurettin Kırbıyık, “Amerika’nın her yerinden bize destek geliyor. ‘Blue Star’grubunun pek çok üyesi, Central Park’da geniş bir kalabalık toplayarak faytonların kaldırılma girişimini protesto etti” dedi. FAYTONLAR KALSIN Blue Star’ın protestosuna South Dakota’dan gelen Kızılderili reisi Şef Avrol Looking Horse da katıldı. Sioux kabilesinin ruhani lideri Şef Avrol, atların Amerika ve kendileri için özel bir önem taşıdığını söyleyerek faytonculara destek verdi. Sioux spiritüel lideri Şef Avrol, atların global dünyada mikro bir sorun olduğunu, ama bunun toprak ana ve insanlıkla ilişkili olduğunu belirterek faytonların New York’ta kalması gerektiğini söyledi. ATLARLA YAŞAM Şef Avrol, Kuzey ve Güney Amerika’nın spiritüel insanları adına hareket eden
bir konseyin temsilcisi olarak yaptığı konuşmada Birleşmiş Milletler’e seslendi. Avrol, “Atlara karşı olan bu insanlar yüzyıllardır atlarla beraber yaşadığımızı unutuyor. Atlar, benim insanlarıma özel bir hediyedir. Aynı şekilde Batı dünyasına da özel bir hediyedir. Bizler hepimiz at binmiş insanlarız” dedi. Şef Avrol, at ahırlarını ziyaret ederek faytonculara desteğini sürdürecek.
HAYVANSEVERLER FAYTONLARA KARŞI Ancak atların sık sık rahatsızlanması ve birçoğunun cadde ortasında can vermesi, faytoncuları hayvan hakları savunucularının uzun bir süredir hedefi haline getirdi. Faytonculara karşı olan ünlü hayvan hakları savunucuları arasında Calvin Clein, Pamela Anderson ve Lea Michele
gibi ünlü isimler bulunuyor. Bu hareketler arasında atların çalıştırılmasına karşı çıkan NYCLASS adlı grup, PETA ve HSUS gibi radikal hayvan hakları organizasyonları tarafından destekleniyor.
AT AHIRI YERİNE GÖKDELEN NYCLASS’ın aynı zamanda emlak şirketleriyle yakın bağı var. Emlak geliştirme şirketleri, at ahırlarının bulunduğu bölgeyi çok katlı lüks gökdelenlerin yapılabileceği bir fırsat olarak görüyor. Eski Belediye Başkanı Bloomberg bu protestolara karşı, atların New York’un bir simgesi olduğunu ve iyi koşullarda bakıldığını belirterek faytonculara destek vermişti. Yeni belediye başkanı De Blasio ise hayvan hakları hareketinin seçimlerde kendisine destek vermesi üzerine faytonları kaldıracağını açıklamıştı.
Doğan Uluç doganuluc@aol.com
Türkiye’nin altınları da burada Sabahın erken saati, South Street Sea Port limanına yaklaşırken gözlerim bir kez daha 12 yıl önce terör saldırısına uğrayan ‘İkiz Kuleler’i arıyor. Gökdelenlerin ‘Sıfır Noktası’ denilen yerinde artık başka dev yapılar var. Kendime soruyorum: ‘’New York şehir mi, eyalet mi, ülke mi ? Rakamlara, istatistiklere bakılırsa hepsi ve daha fazlası. Sıfır Noktası geçen yılların boşluğundan arınmış, yeni yapılar ilkin 102 katlı ‘One World” Trade Center’(WTC) olmak üzere 2014 başlarında yerleşime açılacak. Yeniden yapılanma projesinin maliyeti son artışlarla 4 milyar dolar yükselerek 15 milyara çıktı. Manhattan eski haline dönmeye başladı. Yerliyabancı turistlerin ‘New York’ diye sözünü ettiği aslında eyaletin beş ilçesinden biri olan Manhattan adası. 1.9 milyon insanın yaşadığı Manhattan’la rekabete girecek ada yok yeryüzünde. Boylamasına 21.6 km, enlemesine 3.7 km ölçümündeki Manhattan akla gelecek her konuda dünya lideri.. Herşey burada. 800 yabancı lisanın konuşulduğu Manhattan’ı geçen yıl ziyaret edenlerin sayısı 52 milyon.Valentino’dan Donna Karan’a, Louis Vuitton, Oscar de la Renta’ya ileri gelen modaevleri, takı butikleri burada. Tiyatro, müzikal, bale, konser, modern ve klasik müzeler, caz klüpleri New York ziyaretçilerine kültürel olduğu kadar eğlenceli gösterimler sunuyor. Petrol şeyhleri, Rus oligarklarının hisse senetleri, değerli taşlarını muhafaza eden Liberty Sokağı’ndan geçerken heyecanlanıyorum. Bir devlet binasında deniz seviyesinden 15 metre aşağıda külçe altın mahzenleri var. 7 milyon kilo altın stokları dünya rekoru sayılıyor. Geçen yılki Sandy Kasırgası yeraltı mahzenlerine ulaşmasına rağmen som altınlara zarar vermedi. Mahzenlerde Türkiye’de dahil yabancı ülke ve buyrukluların Amerikan makamlarına emanet ettiği altın külçeler bulunuyor. 32 milyar dolar ile Forbes listesinde dünyanın 10’uncu zengini gösterilen New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg “New York süper zenginleri mıknatıs gibi çekiyor.‘’ diyor. Hürriyet Abidesi, Brooklyn Köprüsü, Rockefeller Square, Times Square, Fifth Avenue, Broadway gibi turistik lokallerle birlikte Madison Square Garden’(MSG)dan söz etmeden geçmek mümkün değil. Geçen hafta bir milyar dolara malolan iç yenilenmesini takiben bir basketbol maçıyla açılan MSG yerkürenin en ünlü spor ve eğlence alemine ev sahipliği yapan lokal. Basketbol, buz hokeyi, boks, müzikli şovlar, sirk gösterileri yanısıra Ali-Frazier ve Michael Jordan’ın şampiyonluk maçları, Marilyn Monroe’nun Başkan J.F.Kennedy’nin doğum günü şarkısı okuması, Rolling Stones, Frank Sinatra konserleri, Papa’nın New York’ta ağırlanması hep MSG’da gerçekleşti. New York’u bir yazıyla özetlemek güç. Yıllar önce İstanbul doğumlu Elia Kazan’la İstanbul’da konuştuğumda Marlon Brando, James Dean’e şöhret kapılarını aralayan 2 Oscar, 5 Altın Küre sahibi Rum kökenli film yapımcısı ‘’Beni dinle genç adam, ölmeden önce muhakkak New York’u gör. Gördüğünde ne dediğimi anlayacaksın.’’dedi. (hürriyet.com.tr’den alınmıştır)
Gündem
20 Kasım 2013 Çarşamba
TÜRK YARDIM FONU’NDAN
FİLİPİNLER’E YARDIM ELİ Ali Çınar’dan
Ahıska Türklerini
anma mesajı
(NEW YORK – POSTA212) Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) Başkanı Ali Çınar, 15 Kasım 1944 tarihinde Ahıska Türklerine yapılan soykırım ve zulmün yıldönümü nedeniyle bir anma mesajı yayınladı
“SAHİP ÇIKMALIYIZ” TADF Başkanı Çınar’ın cuma günü yayınladığı mesaj şu şekildeydi: “15 Kasım 1944’te, Anadolu Türklüğü’nün ayrılmaz bir parçası olan 100 binin üzerinde Ahıska Türkü, 24 saat içinde, anavatanları Ahıska’dan sürülmüş, sürgün esnasında 17 bini çocuk olmak üzere 30 bine yakın insanın ölümüyle sonuçlanan bir soykırım yaşanmıştır.
STALİN SÜRDÜ İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Sovyetler Birliği lideri Stalin tarafından yurtlarından sürülen ve kıyıma uğrayan Ahıska Türkleri, sürgünün üstünden 69 yıl geçmesine rağmen, hala vatan özlemini ve sürgünün acısını yüreklerinde hissediyorlar. Bu acıyı ve özlemi dindirmek için, Amerika’daki Türk toplumu olarak, Ahıskalı kardeşlerimize sahip çıkmak ve destek olmak bizler için son derece önemlidir.
Filipinler’de meydana gelen tayfun sonrası felakete uğrayanlara ABD’de yaşayan Türkler yardım eli uzattı. New York merkezli Türk Yardım Vakfı da (TPF), hemen yardım kampanyası düzenledi (NEW YORK – POSTA212)
N
ew York merkezli Turkish Philanthropy Funds (Türk Yardım Vakfı - TPF), tarihteki en şiddetli kasırgalardan biri olan Haiyan Tayfunu’nun ardından yaralarını sarmaya çalışan Filipinliler’e yardım elini uzatıyor. TCF, Türk-Amerikan toplumunun Filipin halkıyla dayanışma içinde olduğumuzu göstermek ve onlara destek olmak amacıyla “Haiyan Tayfunu Yardım Fonu”nu kurdu. “www.tpfund.org” adresinden ziyaret edebileceğiniz söz konusu yardım fonu sayfası aracılığı ile Haiyan mağdurlarına bağışta bulunabilirsiniz. Ayrıca, bağışınızı çek aracılığı ile gerçekleştirmek isterseniz, “Turkish Philanthropy Funds” adına Filipinliler için yardımda bulunduğunuzu belirttiğiniz çeki aşağıdaki adrese gönderebilirsiniz. Turkish Philanthropy Funds Re: Typhoon Haiyan Relief Fund 216 East 45th Street, 7th Fl. New York, New York 10017 Haiyan Tayfunu Yardım Fonu hakkında daha detaylı bilgi almak için info@tpfund. org adresine e-posta gönderebilirsiniz.
GEZİ BELGESELİ’NE ABD’DE BÜYÜK İLGİ
ANAVATAN HASRETİ Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu olarak Türk’ün sesini ve Türk’ün gücünü her yerde gösterecek ve birlikte hareket edecek güçlü bir Türk dünyası için aralıksız çalışmamız gerektiğine inanıyoruz. 69 yıl önce hayatını kaybeden Ahıskalı kardeşlerimize Allah’tan rahmet diler iken, hayatta kalan soydaşlarımızın anavatan hasretlerinin son bulmasını arzuluyor, saygılarımı sunuyorum.”
Indiana’daki Türklerin bağları zayıflıyor (INDIANA- POSTA 212) Indiana’da yaşayan Türkler’in geçmiş yıllarda birbirlerine olan yakın bağ ve dostluklarının zayıflamasından yakınıldı. ATA-IN Başkanı Ahmet Fer, “Bölünmeler gücümüzü zayıflattı” dedi Indiana Türk Amerikan Derneği (American-Turkish Association of Indiana - ATA-IN ) Başkanı Ahmet Fer, ATA-IN’in önceki yıllarda düzenlediği etkinliklere çok daha güçlü bir katılım olduğunu, son yıllarda Türk toplumu arasında yaşanan bir takım bölünmeler yüzünden bu katılımın azaldığını söyledi. Dini veya siyasi görüşü nedeniyle Indiana’daki Türk toplumunda bir takım gruplaşmaların olduğuna dikkat çeken Ahmet Fer, Indianapolis’teki üniversitelere de önceki yıllara oranla çok daha az Türk öğrencinin geldiğini ve bu rakamın giderek azaldığını söyledi.
“DAHA ETKİN OLMAK İSTİYORUZ”
Türkiye’nin ABD’de tanıtımını yapmanın yanı sıra, düzenlediği çeşitli etkinliklerle Indiana ve çevresindeki Türk toplumunu bir araya getiren bu derneğin daha aktif olması gerektiğini düşünen ATA-IN Başkanı Ahmet Fer, üyelerinden alınan aidatlara ve bir takım bağışlarla ayakta kalmaya çalıştıklarını; yeterli maddi imkanları olmamaları nedeniyle , sadece kısıtlı sayıda aktiviteler düzenleyebildiklerini üzülerek belirtti.
ATS’DEN AMERİKALI ÖĞRETMENLERE BURS (NEW YORK - POSTA 212) Türk Amerikan Cemiyeti, ABD’li ilk ve ortaokul öğretmenlerine Türkiye hakkında burslar veriyor. Burs kapsamında ABD’li öğretmenler Türkiye’ye de gönderilecek Türk Amerikan Cemiyeti'nin (ATS) Eğitim Programı, ABD'deki ilkokul ve ortaokul öğretmenlerine, Türkiye hakkında yenilikçi eğitim programı ve projeler geliştirmeleri için burs veriyor. Türkiye'deki Sağlık ve Eğitim Vakfı (SEV) ile ATS’nin işbirliğinde gerçekleşen bu program çerçesinde, Sonbahar 2013 dönemi için burs almaya hak kazanan öğretmenler Türkiye'de SEV'e bağlı okulları ziyaret etme fırsatı bulmasının yanı sıra, Türk öğretmenlerle ders müfredatları ile ilgili görüş alışverişinde bulunacak. SEV'in yapacacağı bağışlar çerçevesinde bu program 2014 yılına kadar uzatılabilecek. Son başvuru tarihi 27 Kasım olarak belirlenen bu progradamda; ulaşım, konaklama ve program ücretleri Türkiye’deki Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından karşılanacak.
Taksim Gezi Parkı direnişini konu alan ve Türkiye’de bir çok yerde sansüre uğrayan “Başlangıç” belgeseli, New York ve Washington DC’de gösterime girecek. Belgeselin ilk seans biletleri şimdiden satıldı NEW YORK - POSTA212
28
Mayıs’ta Gezi Parkı’nı yıkmak için başlatılan çalışmaya tepki gösteren küçük bir grubun direnişinin tüm Türkiye’ye yayılmasını konu alan “Başlangıç” belgeseli New York ve Washington’da gösterime girecek. Yapımcılığını ve yönetmenliğini Serkan Koç’un yaptığı belgeselde, direniş boyunca yaşanan olaylar detaylı bir şekilde gözler önüne seriliyor. Yönetmen Koç, “Başlangıç”ta zaman zaman Baş-
W
ashington Türk Amerikan Derneği (ATADC) İtalyanların Italiansın DC ve Makedonların United Macedonian Diaspora işbirliği ile 4 Aralık’ta “Happy Hour” etkinliği organize ediyor. Washington’daki Acacia Bistro&Wine Bar’da gerçekleşecek etkinliğe üç toplumdan da yoğun
(NEW YORK – POSTA 212) Michigan bölgesindeki Türk Amerikan toplumunu sosyal ve kültürel programlar aracılığı ile bir araya getirme amacı ile kurulan TACAM’ın (Turkish American Cultural Association of Michigan) başkanı Atilla Yaprak POSTA212’ye konuştu. ABD’deki Türklerin, Türkiye’nin son zamanlarda izlediği politikalardan herkes kadar etkilendiğini belirten Yaprak, Türklerin bu anlamda bilgili ve dengeli bir bakış açısı olduğunu söyledi.
ARALARINDAKİ BAĞ ÇOK GÜÇLÜ
bakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalara da yer veriyor. 7 Aralık Cumartesi günü Washington DC’de, 8 Aralık Pazar günü ise New York’ta gösterime girecek olan “Başlangıç” belgeselinin gösterimini ABD merkezli Expose adlı oluşum tarafından gerçekleştirilecek. Filmin Washington DC ve New York gösterimleri 4’er seans olacak. Filmin yapımcısı ve yönetmeni Serkan Koç, film gösterimi öncesinde Gezi Direnişi’ni ve filmin hikayesini konuklara akta-
ÜÇ ÜLKEYİ BİR ARAYA GETİREN HAPPY HOUR WASHINGTON- POSTA212
MICHIGANLI TÜRKLER’İN BAKIŞ AÇISI ÇOK DENGELİ
bir katılım gerçekleşmesi bekleniyor. Türkiye, İtalya ve Makedonya’yı temsil eden katılımcılara hediyeler verilecek. Yerel şaraplar ikram edilecek. Etkinlik herkese açık ve ücretsiz olacak. 4 Aralık’ta Acacia Bistro&Wine Bar’da gerçekleşecek “Happy Hour” hakkında sorularınız için happyhour@atadc.org adresine e-mail atabilirsiniz.
racak. “Başlangıç” belgeselinin 15 dolar olan biletleri sinema salonlarının kapısından da temin edilebilecek. “Başlangıç” belgeselinin New York ve Washington DC’deki gösterim saatleri şu şekilde: 7 ARALIK CUMARTESİ WASHINGTON DC ADRES: ARTISPHERE 1101 Wilson Boulevard Suite 932 Arlington, VA 22209 GÖSTERİM SAATLERİ: 5:00 PM (DOLU)
6:30 PM 8:00 PM 9:30 PM 8 ARALIK PAZAR - NEW YORK CITY ADRES: Anthology Film Archives 32 2nd Ave ( E 2nd street) Entrance on 2nd street New York , NY 10003 GÖSTERİM SAATLERİ: 12:00 PM (DOLU) 01:20 PM 02:40 PM 04:00 PM
RECEP KARADAĞ’A BİLİM ÖDÜLÜ VERİLDİ WASHINGTON- POSTA212
M
armara Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen 130. Yıl Akademik Başarı Ödülleri kapsamında Bilim Ödülü, Türk Kültür Vakfı ‘na bağlı çalışan akademisyen Prof. Dr. Recep Karadağ’a verildi. Türk Kültür Vakfı’na (Turkish Cultural Foundation –TCF) danışmanlık yapan kıdemli akademisyen Prof. Dr. Recep Karadağ, Marmara Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen 130. Yıl Akademik Başarı Ödülleri çerçevesinde Bilim Ödülü’ne layık görüldü. Doğal boyamacılık, tarihi ve arkeolojik objelerden boyar madde analizleri ve do-
ğal organik pigmentler konusunda çalışmalar yapan Karadağ’ın, SCI ve AHCI kapsamında uluslararası 100’ün üzerinde yayını bulunuyor. 2004 yılında tekstil teknolojileri alanında Doçent,
2009 yılındada Profesör olan Karadağ, halen Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmakta ve Turkish Cultural Foundation’da danışman olarak görev yapmaktadır.
Güneydoğu Michigan bölgesinde yaşayan 300 ile 500 ailenin olduğunu söyleyen Atilla Yaprak, Michiganlı Türklerin birbirlerine çok güçlü bir şekilde bağlı olduklarını belirterek, “Bu bağ önceden, insanlar birbirleriyle sosyal veya kültürel etkinlikler aracılığı ile bir araya gelerek yüz yüze iletişim kurduklarında çok daha güçlüydü. Şu an, genellikle sosyal medya aracılığı ile bu iletişim devam ettiriliyor. Yine de bu bağın devam ediyor olması biz mutlu ediyor” diye konuştu.
“DÖNEMDEN DÖNEME DEĞİŞİYOR”
Atilla Yaprak, TACAM’ın yaşadığı sıkıntıların dönemine göre değişiklik gösterdiğini söyledi. Zaman zaman finansal problemler yaşadıklarını belirten Yaprak, bazı dönemlerde de düzenledikleri etkinliklere olan ilginin azaldığını belirtti. “Yine de, genel anlamda büyük bir sıkıntımız yok. Bunlar her organizasyonun zaman zaman karşılaştığı durumlardır” diye ekledi. “BİLGİLİ VE DENGELİ BİR BAKIŞ AÇISI” ABD’deki Türklerin, Türkiye’nin izlediği politikadan her Türk kadar etkilendiğini düşündüğünü söyleyen Yaprak, “Toplumumuzun Türkiye’nin attığı adımlar hakkında bilgili ve dengeli bir bakış açısı olduğunu söyleyebilirim” diye kaydetti.
Gündem
20 Kasım 2013 Çarşamba
Guantanamo’nun 12.yılı İLHAN TANIR NEW YORK
B
aşkan Obama’nın göreve başladığı gün bir yıl içinde kapatacağına söz verdiği Guantanamo hapishanesinin geçtiğimiz hafta 12. yılı doldu. 13 Kasım 2001 yılında o zamanki Başkan Bush tarafından imzalanan bir emirle Al Kaide bağlantılı olduğu şüphelilerin alıkonması için hazırlanan ve kısaca Gitmo olarak bilinen tesis halen suçluluğu ispat edilmemiş şüphelilerle dolu. Son bilgilere göre hapishane açıldığından beri buraya getirilen ve çeşitli uzunluklarda alıkonulan toplam 779 tutukludan, sadece 7’sinin suçlu olduğu mahkeme önünde kabul edildi ve cezaya çarptırıldı. Bu 7 kişiden tümü terörizme yardım etmekten suçlu bulundu. Bu kişiler askeri mahkemelerde yargılandı. Askeri mahkemeler nosyonunu destekleyenler, ABD’nin terörizm ile global bir savaşta olduğunu ve bundan dolayı da yakalananların federal mah-
Obama’nın ‘kapatacağım’ dediği Guantanamo hapishanesi 12.’nci yılına girdi. Hapishaneye akıtılan bütçe ise bu yıl sonu itibariyle tam 5,25 milyar dolar
kemelerde değil, askeri mahkemelerde yargılanmasını savunmuşlardı. Gitmo’dan federal mahkemelere transfer edilen tek tutuklu ise Ahmed Ghailani isimli bir tutuklu ve çıkarıldığı federal mahkemede 1998’de Ameri-
kan Büyükelçiliklerinin Kenya ve Tanzanya’daki bombalamalarındaki rolünden dolayı suçlu bulundu. Gitmo’ya akıtılan bütçe ise dudak uçuklatıcı. 2013 yılının
sonu itibariyle Gitmo’ya harcanan para 5.25 milyar doları bulacak. Bu demektir ki, Gitmo’daki her tutuklu için ABD hükümeti yılda 2.5 milyon dolar para harcadı ve harcıyor. Bu rakam, yapı-
lan hesaplamalara göre, federal hapishanelerde alıkonan normal bir mahkumdan 75 kez daha pahalıya geliyor. Obama göreve geldiğinden beri her yıl birkaç kez, bir şekilde Gitmo konusu ile ilgili konuşuyor veya sorulan sorulara cevap vermek zorunda kalıyor. 2013’ün yaz ayında yaptığı bir basın toplantısında yine aynı soru sorulduğunda şunları söylemişti: ‘’Gitmo’yu kapatmamızı engelleyen siyaset dışında hiçbir adil neden yok -ki zaten bu tesis hiçbir şekilde açılmamalıydı.’’ ABD ile diplomatik ve politik ilişkileri olmayan Küba adasının bir köşesinde yeralan hapishanenin açılmasından tam 12 yıl sonra, kapanacağı noktasında hiçbir ışık görülmüyor. The Miami Herald gazetesinin bildirdiğine göre, 2013 yılının Ağustos ayı itibariyle verilen rakamlarla, Gitmo’da halen 164 tutuklu bulunuyor. İşin daha da kötüsü, 164 tutukludan 106 kadarı, Şubat ayından beri açlık grevi yapmakta ve hapishane gardiyanları tarafından solunum yollarından zorla beslenmekteler.
PATRIOTLAR 1 YIL DAHA
TÜRKİYE’DE KALACAK NATO, Türkiye’nin Suriye sınırına yakın yerleştirilen Patriot füze savunma sisteminin görev süresinin bir yıl daha uzatılması isteğine olumlu yanıt verdi
NEW YORK - POSTA212
T
ürkiye, NATO’dan Adana, Kahramanmaraş ve Gaziantep’te konuşlandırılan Patriot füzelerinin sürelerinin uzatılmasını istemişti. Talep, NATO’ya üye ülkelerin büyükelçilerinin Brüksel’deki
toplantısında ele alındı. Büyükelçiler Türkiye’ye yönelik ciddi tehdidin hala devam ettiği konusunda görüş birliğine vardı. Böylece Patriotların Türkiye’de kalış sürelerinin uzatılmasına karar verildi. Suriye’den kaynaklanabilecek tehlikelere
karşı NATO kanalıyla Türkiye’ye gönderilen Patriot füzeleri yaklaşık bir senedir Adana, Kahramanmaraş ve Gaziantep’te bulunuyor. NATO’nun son kararıyla patriotler bir yıl daha Türkiye’de konuşlandıkları yerde kalacak.
84 YAŞINDAKİ BOSTON GANGSTERİNE MÜEBBET Son mafya babası 84 yaşındaki James Bulger (Whitey), gasp, cinayet ve kara para aklama suçlarından 2 kez ömür boyu hapis cezası verildi. Boston Gangsteri olarak ünlenen Bulger, 19 cinayet suçlamasının 11’inden suçlu bulundu (NEW YORK - POSTA212) ABD’nin Boston kentinde suç şebekesi lideri James "Whitey" Bulger, hayatının geri kalanını parmaklıklar arkasında geçirecek. ABD’de 70'li ve 80’li yıllarda adı gasp, kara para aklama, cinayet ve şantaj olaylarına karışan “Boston gangsteri” lakaplı Bulger, 2 kez ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
19.5 MİLYON TAZMİNAT ÖDEYECEK Boston Gangsteri 84 yaşındaki Bulger, 1970'lerden 80'li yılları arasında 19 cinayet suçlamasından 11'inde suçlu bulundu. Bulger, 11 cinayet ile diğer işlediği suçlardan dolayı iki kez ömür boyu ve 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bulger’e ayrıca, kurbanların yakınlarına ödenmek üzere 19 milyon 500 bin dolar tazminat cezası verildi. Mahkemeye katılan kurbanların aileleri verdikleri ifadelerde Bulger’e “terörist”, “hasta” hatta “şeytan” derken hiçbir duygu belirtisi göstermeyen Bulger, kurbanlarının ailelerine bakmayı ya da herhangi bir açıklama yapmayı reddetti. Davasının bir “sahtekarlık” olduğunu düşünen Bulger, şu an hayatta olmayan federal bir savcının onu mafyadan koruması karşılığında kendisine suç işlemesi için muafiyet verdiğini iddia ediyor. Bulger, 2011 yılında kaliforniya eyaletine bağlı Santa Monica'da yakalanmıştı.
Amerika Mars’a Yeni Bir Uzay Aracı Yolladı
ABD Google’ı iyice bıktırdı Arama motoru devi Google’dan bilgi talep eden ülkeler her geçen gün artıyor; başı çeken ülke ise Google’ın anavatanı ABD’den başkası değil NEW YORK - POSTA212
G
oogle, Ocak-Haziran ayları arasındaki süreçte hükümetlerin kendilerinden ne kadar bilgi talep ettiğini açıkladı. Buna göre ABD yaklaşık 11 bin taleple açık ara ülkelerin bir numarası olurken, ABD’ye en yakın ülke olan Hindistan’da bu rakam 2 bin 700’de kaldı.6 aylık süreci kapsayan taleplere bakıldığında toplam talep sayısı geçen yılın aynı dönemine göre ikiye katlan-
mış durumda. Google’dan Richard Salgado konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu sözleri kaydetti: “Biz hükümetlerin bizden ne kadar ve ne için talepte bulunduğunu kullanıcılarımızın bilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ancak ABD’de güvenlik gerekçesiyle yasalar bu tip bilgileri paylaşmamızı engelliyor.”
HANGİ ÜLKE NE TALEP ETTİ Google’dan bilgi talep eden ABD 10 bin 918’le ilk sırada yer
alırken diğer ülkeler şöyle: Hindistan: 2 bin 691 Almanya: 2 bin 311 Fransa: 2 bin 11 İngiltere: Bin 274 Brezilya: Bin 239 İtalya: 901 İspanya: 647 Avustralya: 645 Polonya: 496 2009’da toplamda 12 bin 539 talepte bulunan ülkeler, 2013’te bu rakamı artırdı ve toplamda 25 bin 879’a çıktı.
(NEW YORK- POSTA212) NASA, Maven isimli uzay aracını Pazartesi günü, Atlas V türü füze kullanarak Cape Canaveral tesislerinden uzaya yolladı. Bir aksilik olmaması durumunda 8 bilim aygıtı taşıyan Maven 10 ay sonra Eylül ayında Mars’ın yörüngesine ulaşacak. NASA bugüne kadar Mars’a 20 araç gönderdi ve bunların 14’ünde başarılı sonuç alındı. Maven projesinin yöneticisi Michael Meyer, milyarlarca yıl önce Mars’ın atmosferine ne olduğunun yanıtını aradıklarını belirtiyor. Biz zamanlar ılık ve nemli olan gezegen bugün kuru ve soğuk. Meyer, eski dönemde Mars’ın mikrobik yaşamı destekleyecek yapıda olduğunu ancak artık soğuk ve kuru olduğunu söylüyor ve bilim insanlarının bu değişimi anlamak istediğini belirtiyor. NASA Maven’ın Mars’ın üst atmosferini araştırmak üzere yapılan ilk uzay aracı olduğunu açıkladı. Kurum bundan önce yolladığı araçlarla Mars’ın yüzeyini incelemişti. Bunlardan sonuncusu Curiosity geçen yıl dünyaya dönüş yapmıştı. Bu ayın başında Hindistan da Mars’ta metan gazı kalıntılarını araştırmak için kendi uzay aracını gezegene yollamıştı. Metan kalıntıları gezegende eski yaşam formlarının varlığını kanıtlayabilir. Hindistan’ın uzay aracının Amerikan aracından iki gün sonra gezegene varması bekleniyor. Projenin toplam bedeli 671 milyon dolar. (VOA)
Ekonomi
20 Kasım 2013 Çarşamba
yeni teknolojik gelişmeleri kullanarak enerji bağımsızlığını neredeyse elde etti
ABD zoru başardı
İş kredisi almak isteyenlere workshop
Yeni teknolojik gelişimlerle birlikte özellikle kaya gazı üretimi ve ulaşılmasında daha öncelerde güçlük çekilen petrol kaynaklarına ulaşmada büyük başarılar sağlayan ABD, yakın bir gelecekte dışarıdan enerji ithalini son yarım asrın en düşük seviyelerine indirecek beraberinde getiriyor: Ucuzlayan enerji kullanımı ve yeni kaynakların devreye girmesiyle 74 milyar dolarlık bir ek gelir üretiliyor, buda Amerikan hane halkının cebine yıllık 1200 dolarlık bir enerji tasarrufu olarak yansıyor. Avrupa’daki enerji fiyatlarının üçte birine düşen Amerikan enerji harcamaları, bu şekilde ABD’nin sanayisine de rekabet gücü veriyor ve yine ABD’nin ithal ettiği enerji azaldıkça, bütçe açığıda düşmeye devam ediyor. Yeni teknolojilerle artan petrol ve gaz üretiminin zararlı etkileri ise güneş ve rüzgar enerjisinden yararlanılarak üretilmesi beklenen yeşil enerji alanında yaşanıyor. Daha önce çevreci kesimlerin yaşadığı güçbirliği, yeni teknolojilerle bölünmüş durumda. Kimisi kaya gazı ve petrolüne ağırlık verelim derken, bir kısım güneş enerjisine ağırlık verilmesinde ısrarcı.
İLHAN TANIR
(NEW YORK-POSTA212) Türk-Amerikan Sanayi ve Ticaret Odası (TACCI) iş kredisi almak isteyen girişimciler için bir workshop organize ediyor. Aylık seminer ve workshop programı kapsamında düzenlenen programın konuşmacıları arasında Küçük İşletmeler İdaresi’de (SBA) “Ekonomik Kalkınma Uzmanı” olarak görev yapan Martha D. Soffer ve avukat Mark Meirowitz gibi isimler yer alacak. İş kredisi almak isteyen kişilerin merak ettikleri tüm bilgilere ulaşabilmeleri açısından büyük bir fırsat olarak değerlendirilen bu etkinlik, 26 Kasım tarihinde, saat 17:00 ile 18:00 arası , Manhattan’daki Executive Suites At The Hippodrome’da (1120 Avenue of the Americas, 4’üncü kat, gerçekleştirilecek.
Doların yolu CIA’dan geçiyor New York Times ve Wall Street Journal gazeteleri, CIA’nın, uluslararası para transfer kayıtlarını topladığını yazdı. CIA yetkilileri de dünyanın neresinde olursanız olun elektronik banka havalesiyle dolar transfer ettiğinizde bunun izlediğini doğruladı (NEW YORK) New York Times ve Wall Street Journal, CIA’in uluslararası para transfer kayıtlarını topladığını iddia etti. New York Times ve Wall Street Journal gazeteleri, Amerikan Merkezi İstihbarat Örgütü CIA’in, uluslararası para transfer kayıtlarını topladığını bildiriyor. Haberlere göre kayıtlar, Ulusal Güvenlik Dairesi NSA’in telefon ve Internet verilerini toplamasına olanak tanıyan yasa sayesinde toplanıyor. Her iki gazete de isim vermeden görüşleri alınan yetkililerin, uluslararası para transferi kayıtlarının izlendiğine dair iddiaları doğruladığını bildirdi. Banka işlemleri, 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra yürürlüğe giren Yurtseverlik Yasası kapsamında izleniyor.
WASHINGTON - POSTA212
A
BD 1973’de kullandığı petrolün yüzde 35’ini dışarıdan ithal ediyordu. Petrol ithalatı 2005 yılına gelindiğinde yüzde 60’a çıktı. Politico’nun yayınladığı bir habere göre, aynı süre zarfında ise ABD’nin kendi topraklarından ürettiği petrol üçte bir oranında azaldı. Aynı süre zarfında ABD’nin sadece petrol değil, doğal gaz üretimi de azaldı.
KAYA GAZI KURTARDI Bütün bu ABD’nin enerji kabusları ise, kaya gazı alanında yapılan teknolojik gelişmeler ve ulaşılması pahalı ve güç olan petrol kaynaklarına ulaşmada yapılan yeniliklerle birlikte şimdilerde dramatik bir değişim gösteriyor. 2008 yılından itibaren hızla değişen ABD’nin enerji üretim tablosu bunun en açık göstergesi. Buna göre, ABD’nin ham petrol üretimi, 2008 yılından beri, yani sadece 5 yıl içinde mucizevi bir yüzde 50’lik artış gösterdi. Bu artışın yanısıra, ABD daha az benzinle giden, ekonomik otomobiller üretmeye veya ithal etmeye başladı. Bunların sonucunda, ABD 2005 yılında toplam kullandığı petrolün yüzde 60’ını ithal ederken, bugün bu oran sadece yüzde 35’lere düştü. Bu, tamamen 1973’deki yüzdeye de denk geliyor.
te ABD’de 2.1 milyon iş istihdamı yaratıldı. 2020’ye kadar bu istihdamın artarak devam etmesi ve 3.3 milyon istihdamın daha yaratılması bekleniyor.
2.1 MİLYON İSTİHDAM Önümüzdeki yıllarda ise ABD’nin enerji konusundaki beklentisi, önceki yıllara göre çok daha olumlu. IHS’nin konuyla ilgili Eylül ayında yayınladığı rapora göre, 2012’den beri yaşanılan enerji büyümesi ile birlik-
NORTH DAKOTA ÖNE GEÇTİ Yine Glenn Thrush’un konu ile yazdığı, ‘’Tebrikler Amerika. Neredeyse enerji bağımsızlığı yaşamak üzeresin’’ başlıklı analize göre North Dakota eyaletinde bulunan Bakken Formation Kaya gazı ve petrolleri
ABD petrol üretiminde dünya birincisi oluyor Uluslararası Enerji Dairesi’ne göre ABD 2015’de Suudi Arabistan ve Rusya’yı geride bırakacak ve 20 yıl içinde de enerjide dışa bağımlı olmaktan kurtulacak
WESTERN UNION’UN ADI GEÇİYOR New York Times’ın haberinde elektronik banka havalesi şirketi Western Union’ın adı da geçiyor. Western Union, CIA’in uygulamasına katıldığını doğrulamadı ancak federal yasalara uyduğunu açıkladı. Federal yasalar, şüpheli banka işlemlerinin yetkili makamlara bildirilmesini öngörüyor. New York Times’ın bir yetkilinin sözlerine dayanarak verdiği haber, federal yasalar uyarınca banka işlemleri incelenmeden önce bir terör örgütüyle bağlantısı olup-olmadığının belirlenmesi gerektiğini bildiriyor. New York Times, benzer bir çok uygulamanın su yüzüne çıkma olasılığı da bulunduğunu bildiriyor.
rezervlerinde çıkarılan petroller bugün itibariyle ABD’nin eskiden beri en önde gelen petrol eyaletleri olan Alaska ve Kaliforniya eyaletlerini geçti. Kaya gazı, 2000 yılında ABD’nin sadece yüzde 2’lik gaz üretimini sağlarken, bu yıl yüzde 44’lük bir orana sahip.
BÜTÇE AÇIĞI AZALIYOR Bütün bu buluş ve yeni enerji kaynakları Amerikalılar için büyük müjdeli haberi
(WASHINGTON –POSTA 212)
U
luslararası Enerji Dairesi, 2015 yılında Amerika’nın, Suudi Arabistan ve Rusya’yı geride bırakarak dünyanın en büyük petrol üreticisi olacağını, 20 yıl içinde de enerji bağımlılığından kurtulmaya hazırlandığını bildiriyor. Daire, önümüzdeki on yılda Amerika ve Kanada’nın kaya çatlatma , Brezilya’nın da derin okyanus tabanlarından petrol çıkarması sayesinde Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) nüfusunun azalacağı tahmininde bulunuyor. OPEC üyeleri genelde Ortadoğulu petrol üreticisi ülkelerden oluşuyor. Merkezi Paris’te bulunan Uluslararası Enerji Dairesi, enerji tüketen 28 ülkeye danışmanlık hizmeti veriyor. Daire’nin tahminlerine göre, Amerika’nın dünyanın en büyük petrol üreticisi konumu yalnızca on yıl kadar, 2020 yıllarının ortalarına kadar devam edebilir. Buna ağırlıklı olarak Kuzey Dakota ve Teksas eyaletlerindeki kaynakların o döneme ka-
ORTADOĞU’YA İHTİYAÇ KALMAYACAK Enerji alanında ABD’de yaşanan bu gelişmelerin tabi ki ülkenin dış politikasına etkileri de gözden kaçmıyor. Yıllar geçtikçe petrol ithalatına daha az ihtiyaç duyan ve 2015 yılında Rusya’yı da geçerek dünyanın en çok petrol üreten ülkesi konumuna gelecek olan ABD’nin, Ortadoğu’ya olan enerji ihtiyacı da giderek azalıyor. Ortadoğu politik sahnesinden giderek uzaklaşan ve Suriye gibi krizlerde önceliği hiç de yüksünmeden Rusya’ya bırakan ABD’nin hedefleri daha makro düzeyde belirmeye başladı. Bunlardan biri İran’ın nükleer bomba programını durdurmak ise diğeri de Arap-İsrail barış görüşmelerinde başarılı bir sonuca varmak. Obama’nın geri kalan 3 yılında bu konularda ne kadar başarılı olacağını zaman gösterecek.
dar tükenmesi gerekçe gösteriliyor. Bunun ardından Ortadoğu ülkeleri yine dünyanın en büyük petrol üreticisi olacak. Daire’nin hazırladığı yıllık Dünya Enerji Görünümü adlı raporda, “Amerika istikrarlı bir şekilde 2035’te tüm enerji ihtiyaçlarını yerel kaynaklardan karşılama yönünde ilerliyor” deniyor. Amerikalı liderler de, uzun süredir enerji kaynakları açısından ülkeyi daha bağımsız hale getirmek için çabalıyordu.
ÇİN FAZLA TÜKETECEK Uluslararası Enerji Dairesi’nin raporuna göre, gelişmekte olan ekonomilerin petrol ihtiyacı çok yükselecek ve örneğin Çin, 2030 yılına kadar Amerika’dan daha fazla enerji tüketen ülke haline gelecek. Rapor, Çin, Hindistan
ve Ortadoğu’nun küresel enerji talebini üçte bir oranında arttıracağına dikkati çekiyor. Bununla birlikte Uluslararası Enerji Dairesi’ne göre yüksek fiyatlar, dünyada enerji güvenliğini tehdit edecek. 2011 yılından bu yana petrol fiyatı varil başına 110 dolar ortalamasında seyrediyor. Uluslararası Enerji Dairesi petrol fiyatlarının 2035’e kadar varil başına 128 dolara tırmanacağı tahmini yaparken Başkanı Maria van der Hoeven, fiyatların bu denli yüksek düzeyde bu kadar uzun seyretmesinin daha önce benzeri görülmediğini bildirdi. Daire’nin dikkatini çektiği bir başka noktaysa, dünyanın her yerinde petrol fiyatları neredeyse aynı düzeyde seyrederken, doğal gaz fiyatlarının ülkeden ülkeye değişmesi. Amerika’nın yine kaya çatlatma yöntemiyle doğal gaz üretimini arttırması, ülke içinde fiyatları doğal gazı ithal eden Avrupa ve Japonya’daki fiyatların altına indirdi.(VOA)
WSJ: Türkiye’nin cari açığı, ‘Suriye etkisi’nin baskısı altında Wall Street Journal gazetesi, Türk ekonomisinin “yumuşak karnı” olarak nitelediği cari işlemler açığının Suriyeli mültecilerin varlığının oluşturduğu baskının altında bulunduğunu öne sürdü. WSJ, Türkiye’nin cari açığının her geçen gün daha da büyüdüğünü iddia etti
NEW YORK – ANKA
W
all Street Journal gazetesinde yayınlanan haberde Türkiye’nin cari işlemler açığındaki kötüleşmeye dikkat çekildi ve “Suriye” faktörüne vurgu yapıldı. Wall Street Journal gazetesi, Türk ekonomisinin “yumuşak karnı” olarak nitelediği cari işlemler açığının Suriyeli mültecilerin varlığının oluşturduğu baskının altında bulunduğunu öne sürdü. ABD’nin borsa ve iş çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal, Merkez Bankası verilerinde iki yılı aşkın bir
süre “turist” olarak değerlendirilen Suriyeli mültecilerin yeni gerçekleştirilen bir yöntem değişikliği ile artık “Antalya’daki Alman turistleri gibi görülmediğini belirterek “Değişikliğin etkisinin net biçimde cari işlemleri rakamlarında görülmesi sürpriz değil” dedi.
TURİZM GELİRLERİ DÜŞTÜ Ödemeler dengesine ilişkin son verilerine göre Eylül cari açığının beklentilerin iyice üzerindeki bir artış göstererek 3.28 milyar doları bulduğuna dikkat çeken gazete, ekonomist-
lerin, beklenenden yüksek açığın, net turizm gelirlerinde önceki yılın eş dönemine göre meydana gelen yüzde 7’lik düşüşe bağladıklarını belirterek “Suriye etkisi”ne işaret etti. ABD’li gazete, dokuz aylık cari açığının yüzde 28 artarak 49 milyar dolara ulaştığına da dikkat çektiği haberinde turizm gelirlerinde yapılan revizyona rağmen turizm sektörünün iyi bir performans göstermeyi sürdürdüğünü belirtirken de Gezi protestolarının
turizm sektörünü vuracağı öngörülerini anımsattı. Bu arada, Standard Bank’ın yükselen piyasalar bölümü başkanı Tim Aşh, Türkiye’nin muhtemelen mültecilerin ilk başta sanıldığından daha uzun bir süre kalacakları fikrine uyum sağlamakta olduğunu belirterek revizyonun, açığa ilişkin genel tabloyu değiştirmediğini savunarak “cari işlemler açığı hala fazla büyük” dedi.
HALK DESTEĞİ GİDEREK AZALIYOR WSJ, “Suriyelileri artık turist olarak sınıflandırmama yönündeki adım, Türkiye’nin Suriye politikasının, radikal İslamcıların Türk topraklarına yakın bölgelerde zemin kazandıkları korkuları arasında halk tarafından giderek daha az desteklendiği bir döneme rastlıyor” değerlendirmesinde de bulundu. Gazete, “Bazı iktisatçılar da, hükümetin verileri değiştirerek zor olsa da doğrusunu yaptığını söyledi. Mültecilerin büyümeye de katkıda bulunduklarını vurguladı” diye yazdı.
Finans
20 Kasım 2013 Çarşamba
Yeni FED Başkanı gelişen ülkelerin ekonomileri için ne anlam ifade ediyor? Senato Banka Komitesi’nin karşısına çıkan FED’in yeni başkan adayı Yellen’in bono alım programının devamından yana koyduğu tavır gelişen ülkeleri rahatlatacak mı?
ABD
Merkez Bankası Fed’in yaz başında gevşek para politikasını küçültebileceğini ima eden açıklamalarını piyasalar sindirmeye çalışırken gelişen ülkelerdeki panik ve sıcak para kaçışı hala hatırlarda. Fed’in demecinin ardından ABD’de ne zaman güçlü bir ekonomik veri açıklansa (beklenenden çok daha güçlü gelen ekim ayına ait istihdam raporu gibi) piyasalar hemen programın sonuna gelindiği beklentisine kapılıyor ve gelişen ülkelerin piyasalarında hem hisse senetleri hemde para birimlerinin üzerinde satış baskısı oluşmakta. İçinde bulunduğumuz ayda da aynı senaryo tekrar yaşanıyor. Endonezya para birimi rupiah geçtiğimiz hafta dolar karşısında son iki senenin en zayıf seviyesine ulaştı. Ancak yine geçtiğimiz hafta Fed başkanlığının yeni adayı Janet Yellen Senato Banka Komitesi’nin karşısına çıktı. Adaylığının onaylanmasından önce Kongre üyelerinin sorularını yanıtlarken bono alım programının devam etmesinden yana koyduğu tavır gelişen ülkelere bir rahatlama verecek mi? Son haftalarda Avrupa Birliği Merkez Bankası ECB başta olmak üzere bazı merkez bankalarının deflasyonla mücadele etmek için faiz oranlarını aşağıya çektiklerine şahit olduk. Bu açıdan,düşman ilan edilen “düşük enflasyon” hastalığından kurtulmak için gevşek para politikasını genişletmeleri dahi olasılık dışı değil. Fed’in yeni adayının senatörlere verdiği demeçler,öne sürdüğü fikirler rahatlatıcı olsa bile birçok yatırımcı Fed’in atabileceği adımlara şüphe ile yaklaşmayı
Janet Yellen
tercih ediyorlar. Öyleki bu şüphelerin ve nişlemesi yalnızca otomobil değil birçok rahatsızlığın uzansektörde yaşandı. Böylece hükütılarını kur piyametin 16 gün boyunsalarında görmek ca kısmen kapalı mümkün. Türk likalmasının etkilerirası, Brezilya renin minimum olduali, Hindistan ğu görülmekte. Gerupisi (rupee), çen hafta açıklanan Endonezya rubir başka raporda ise piahi kasım New York bölgesinESEN ayı içinde deki imalat faaliyetleri ÜNAL dolara karistenildiği gibi değildi. esenun@gmail.com şı yüzde 2 ile 4 arasında değer GEVŞEK PARA kaybetmiş durumPOLİTİKALARI VARLIK da. FİYATLARINDA YENİ Bir anlamda, kısa vaBALONLAR MI YARATIYOR? dede olsa, Fed’ten sürpriz bir Merkez Bankaları enflasyonun oldukarar alınmayacağına dair garanti almış ğundan daha düşük seviyelere düşmebu ülke kurlarının hala değer kaybediyor sindense, hisse senetleri, gayrimenkul olması biraz kaygı verici. Unutulmamagibi varlık fiyatlarının şişmesine izin verlı ki büyük finans kuruluşları ve para yömekteler. Yani deflasyonla savaşın silaneticileri henüz bu pazarlardan tamamen hı yeni balonlar yaratmak oluyor. Belkiçıkmış değiller. de bu yolu daha kolay olduğu için tercih Yaz aylarındaki çıkış genelde küçük etmekteler. Benzinin,TV fiyatlarının düşyatırımcıların fonlarından oluşuyordu. mesi tüketiciler için güzel bir haber olsa ‘‘Smart money” yani akıllı para bile,iş dünyasının kar potansiyeli bu dudediğimiz bu fonrumdan olumsuz etkilenmekte. Ancak lar ülkelersorun sadece mal ve hizmet den çıfiyatlarının düşmekın-
WALL STREET RAPORU
ca nasıl bir iz bırakacakları şimdilik soru işareti. Türkiye gibi yüksek cari açık ile boğuşan ülkeler, kötü etkileri en fazla hissedecek piyasalar olacak. Eylül ayında gelişmiş ülke piyasalarına doğru bir para akışı hala gözlemlenmekteydi. Son zamanlarda ise tersine bir akım sözkonusu, yani bu piyasalardan net bir para çıkışı gözlenmekte. Ekonomisi dışarıdan gelecek şoklara karşı hazır olmayan ülkelerin kurlarına dikkat.
FABRİKA ÜRETİMİ EKİM AYINDA YÜKSELDİ ABD’de ekim ayına ait fabrika üretimi beklenenden azda olsa daha iyiydi. Merkez Banka’sının verdiği bilgiye göre fabrikalar üretimlerini bir önceki aya göre yüzde 0. 3 oranında artırdılar. Üretim ge-
Gelecek Haftanın Önemli Ekonomik Takvimi Tarih 18 Kasım 2013 19 Kasım 2013 20 Kasım 2013 21 Kasım 2013 22 Kasım 2013
Ülke ABD Türkiye Euro ABD ABD ABD ABD Euro Japonya Çin ABD ABD ABD ABD Euro Euro Euro ABD Euro Euro Euro Kanada Kanada
Konu Konut piyasası endeksi Faiz oranı kararı Almanya ZEW anketi Tüketici fiyat endeksi(Aylık) Perakende Satışlar(Aylık) İşletme Stokları(Aylık) Mevcut konut satışları Almanya üretici fiyat endeksi(Yıllık) Faiz oranı kararı Satınalma müdürleri imalat endeksi(PMI) İşsizlik Başvuruları Üretici fiyatları endeksi (Aylık) Satınalma müdürleri imalat endeksi(PMI) Philadelphia Fed Anketi Fransa Bileşik PMI Almanya Bileşik PMI Euro bölgesi bileşik PMI Kansas Fed imalat endeksi Almanya gayrisafi milli hasıla(Yıllık) Almanya İFO anketi İtalya perakende satışlar Tüketici fiyatları endeksi Perakende satışlar
Beklenti 55.0
Önceki 55.0
54.00
4.50% 52.80
0.00% 0.00% 0.30% 5.13m -0.60%
0.20% -0.10% 0.30% 5.29m -0.50%
335000 -0.2% 53 15.50
339000 -0.10% 51.1 19.80
6 1.10% 107.40 1.30%
6 1.10% 107.70 0.20% 1.00% 0.20%
50.90
si değil. Bu düşüş trendinin devam ederek deflasyona yol açması korkusu. Bu durumda fiyatların daha da ineceği beklentisi tüketicileri tamamen alışverişlerini ertelemeye itecektir. Talebin kesildiğini gören iş dünyası ise yatırımları ve istihdamı keserek piyasaların bu spiralın içine düşmesine neden olacaktır. Başta ABD merkez bankası olmak üzere bir çok merkez bankası faiz oranlarını rekor derecede düşük seviyelerde tutarak ve piyasalara para sürerek ekonomilerini deflasyon tehlikesinden korumaya çalışmaktalar. Son yıllardaki ucuz ve bol likidite sayesinde yükselen emlak ve hisse senetleri yatırımcıları oldukça mutlu etmiş durumda. Kendini daha zengin hisseden yatırımcıların ve tüketicilerin ekonomik haya-
ta yaptıkları katkı bu trend yavaşlayana yada durana kadar olumlu olacaktır. Merkez bankaları istedikleri sonucu alana kadar gevşek para/çok düşük faiz politikalarına devam edebilirler. Bu eğilim ise, ileride sönmesi kesin balonları yaratma yolunda ilerlemektir. Global ekonomideki enflasyon oranı yuzde 2. 8 ile 2. dünya savaşından beri en düşük seviyesinde. Buna anemik büyüme oranları ile yüksek işsizlik oranlarını eklersek politika yapıcılarının içinde bulundukları ortam daha iyi anlaşılabilir. Son toplantısında sürpriz faiz oranı indirimiyle piyasaları şaşırtan Avrupa Merkez Bankası ECB de, rekor düşük seviyede olan enflasyonla savaşmanın çaresini 0. 25 puanlık faiz indirimiyle bulmaya çalışıyor. Fed’te bazı politika yapıcıları enflasyon ve işsizlik oranlarındaki hedeflerine ulaşana kadar bono alım programının devam etmesi gerektiği konusunda zaman zaman demeçler veriyorlar. Japonya merkez bankası da geçen ayki toplantısında yıllık yüzde 2’lik enflasyon oranına ulaşana dek gevşek para politikalarının arkasında duracaklarını belirttiler. Japonya 20 yıldan fazla deflasyonla mücadele ettiği ve bunun ülkeye verdiği zararları birinci elden bildikleri için kararlılıklarını anlamak mümkün. Ancak üzerinde durulması gereken şey yalnızca bankerlerin yaptıkları yada yapmak istedikleri değil. Bu büyük likiditenin finansal piyasalardan reel ekonomiye ulaşmasında zorluklar var. Bankalar sahip oldukları bu fonları tüketicilere ve iş dünyasına kredi olarak vermektense neredeyse sıfıra yakın faiz kazanmayı tercih etmekteler. Bu durum piyasanın fonksiyonlarını yerine getirmesine engel olduğu gibi istenilen büyüme oranlarına ulaşılmasını da engellemekte. Bu kompleks durumu sadece piyasaları kendi haline bırakarak düzelmeyeceği açıkça belli oluyor. ABD’de kongrenin gereken düzenlemeleri yaparak kredi akışının tüketicilere ve özellikle küçük işletmelere ulaşmasını sağlaması gerekiyor.
ENDEKSLER TARİHİ ZİRVEDE Ekonomideki ve şirket karlılıklarındaki büyümenin devam edeceğinin verdiği iyimserlik S&P 500 ve Dow Jones endekslerini tüm zamanların en yüksek seviyelerine taşımaya bu haftada devam etti. ABD Başkanı Obama’nın Fed başkanlığına aday gösterdiği Janet Yellen’in de ekonomiye desteğe devam edileceğini söylemesi bu haftaki yükselişte payı en büyük olan etken oldu.
PİYASA ÖZETİ Cuma Günlük Haftalık Haftalık Yılbaşından Kapanış Değişim Değişim Değişim % Bugüne % BIST 100 74,273 298 355 0.48 -10 15,961 85 200 1.35 21.8 DOW JONES 1798 7.56 28 1.6 26 S&P 500 3986 13 67 1.92 32 NASDAQ 84.2 -0.76 -0.4 -0.48 -15.7 ALTIN (TL/GR) ALTIN (ONS/$) 1287 1 2.8 0.24 -23.5 2.03 -0.0095 -0.0128 -0.63 13 DOLAR/TL 2.74 -0.009 0.0115 0.42 18.6 EURO/TL 0.19 3.44 3.25 3.8 BRENT PETROL(Ocak’14) 108.47 -0.46 -0.45 1.4 LIGHT CRUDE WTI (Ocak’14) 94.49 0.08
20 Kasım 2013 Çarşamba
Ahmet Buğdaycı ahmetbugdayci@posta212.com
TÜRKİYE MUHAFAZAKARLAŞIYOR MU? SİYASİ sahnenin asıl oyuncusu Başbakan Erdoğan, her ne kadar sorunun asıl muhatabı Öcalan/BDP olsa da, Barzani’yle buluşarak tarihi bir adım atıyor. Ama bir yandan da dersaneleri kapatarak kendisine karşı gelen Cemaat’i sindirmeye çalışıyor, medyanın sesini kısıyor. Ama en büyük gürültüyü de öğrenci kız ve erkeklerin aynı evde kalmasına karşı yaptığı çıkışla topluyor. Bu çıkışlar, genellikle “muhafazakar değerler” adına yapılıyor. Evet, AKP, laik devletin kendi tahayyülüne göre dizayn etmeye çalıştığı toplumun bir tepkisi olarak iktidara geldi, ama askeri vesayetin bittiği noktada muhafazakar/dindar toplum mühendisliğine başlamakta gecikmedi. Muhafazakarlık, en özet olarak “mevcut durumun muhafazasını savunan ve aile, eğitim, din gibi kurumların oluşturduğu toplumsal yaşamda keskin değişimlere kuşku ile bakan bir düşünce olarak adlandırılabilir. Anglo-Sakson dünyasının muhafazarlığında devletin topluma minimum seviyede karışması hedeflenir. Devletin ekonomide rolü azalır, inanç gibi alanlardan ise elini eteğini çeker. Muhafazakar bir dönüşüm var mı, toplum dindarlaşıyor mu, AKP sadece tabanının taleplerini mi aksettiriyor? Tartışma büyük, kafalar karışık… Açık toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi’nin desteklediği, Proje Yöneticiliğini Prof. Dr. Hakan Yılmaz’ın yaptığı “Türkiye’de Muhafazakarlık” ilginç sonuçlar koyuyor: Araştırma 2006 ve 2012 yılları arasındaki muhafazakarlığın evrimine ışık tutuyor. Kadın erkek ilişkisi muhafazakarlığın en hassas noktası. Kentleşmenin ve muhafazakar kesimin tüketim sahnesine çıkmasının, dizilerin etkileriyle kadın erkek ilişkilerine bakışta hafif bir iyileşme var. Örneğin kadın erkek ilişkileri konusunda “kendimi muhafazakar bulurum” diyenlerin oranı 6 yılda yüzde 20.4’ten yüzde 11.5’e düşmüş. Siyasal muhafazakarlıkda ise belirgin bir farklılık yok. Ama siyasal ve özel hayata ilişkin muhafazakarlıkda toplum uç noktalardan orta bölgeye kümelenmiş. Bir başka deyişle tavizsiz liberal tavırlar azalırken, ekstrem muhafazakarlık da azalmış. Artık muhafazakarlığın “ana akım” bir olgu olarak sahnede yerini aldığından söz edebiliriz bu verilere göre. En önemli toplumsal kurum olarak da, 6 yılda artan bir vurguyla aile öne çıkıyor. Aile muhafazakarlığın kutbu olarak yükselirken, ikinci önemli kurum din, üçüncü devlet ve dördüncü sırada millet geliyor. Din ve milletin önemi 6 yılda aynı kalmış, ama devletin sıralamadaki önemi biraz azalmış. Muhafaza edilmesi gereken en önemli değerler ise sırasıyla “özgürlük”, “eşitlik” ve “ dayanışma” olmuş. 6 yılda özgürlük diyenlerin oranı yükselmiş, eşitlik diyenler sabit kalmış, dayanışma diyenlerde düşüş olmuş. Diğer yandan da “insan zayıftır, başında bir otorite olması lazım” diyenlerin oranı 6 yılda yüzde 70’den yüzde 60’a gerilemiş. 6 yılda daha statükocu bir toplum olmuşuz. Bir başka deyişle toplumsal ve siyasi hayatta değişim isteyenlerin oranı azalmış. Diğer yandan “Siyasi haklar devler tarafından kısıtlanabilir” diyenlerde bir azalma olmuş. Bir başka deyişle “Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma kısıtlanmamalı” diyenler 6 yılda 13 puan artmış. “Düşünce ve ifade özgürlüğü kısıtlanmamalı” diyenler 6 yılda 4 puan artmış. Yine “medya özgürce yayın yapmalı ve sansür edilmemeli” diyenler 6 yılda 4 puan artmış. Ancak devletin gerektiğinde işkence yapabileceğini söylenler 6 yılda değişmemiş (yüzde 23.5). Yine eşcinselliğin serbetçe yaşanması 6 yılda aynı yerde saymış (yüzde 54). Dindarlık seviyesinde de bir değişim yaşanmamış, hatta namaz ve oruç gibi ibadetlerin yerine getirilmesinde bir gevşeme görülüyor. Dini kurallara uygun yaşamayanlardan rahatsız olanların oranı da azalmış. Toplumun en hassas bölgesi “cinsellik”e gelince burda da bir rahatlama görülüyor: “Açık giyinen kadınlardan rahatsız olanların oranı 6 yılda 17 puan düşmüş. Küpe takan erkeklerden rahatsız olanların oranı yüzde 11 azalmış. Türk insanı ideal kadını ise “erkeklerle hukuken eşit, anne ve eş rolllerini aksatmayan, hamarat ve namuslu” olarak tanımlıyor. Araştırma verileri, son 6 yılda muhafazakar kesimin de modernleştiği, özellikle alt, alt orta, orta sınıfların göreceli zenginleşmesiyle toplumsal muhafazakarlığın aşırı tonlarının törpülendiğini gösteriyor. Muhafazakar değerlere hala çok önem verse de sanılanın aksine, “uçlardan” uzaklaşarak ılımlılaşan bir muhafazarlık profili çiziyor. Dindar olsa da dindarlığın pratiklerini daha az yerine getiriyor, daha dünyevi bir çizgiye kayıyor. Ama dindarlığı, muhafazakarlığı daha çok kendini, ailesini, toplumu birarada tutucu bir “kimlik “ olarak algılıyor. Tüm veriler, toplumu son dönemde İslami bir toplum olarak tasarlayan sivil mühendisliğin amaçlarıyla çelişiyor. Toplumun genel ekseni, “ılımlı bir muhafazakarlık”a doğru kayarken, iktidar kutuplaşma, cepheleşme üreten, hassas konuları kaşıyan tavrıyla muhafazakar kitleyi ve toplumu şekillendirmeye çalışıyor. Ancak son dershaneler olayında görüldüğü gibi, çeşitli muhafazakar kesimler kendi içlerinde bu tepeden inme sivil mühendisliğe tepki duyuyorlar. İktidar sadece saflarını sıklaştıran bir kutuplaşmaya ağırlık verse de, bu kitle kendisine her dayatılanı kabullenmeye hazır bir kitle değil, çünkü zaman içinde “kendi tarzındaki moderniteyle” dönüşüyor. Muhalefetin ise tepeden inmeci otoriter tavırların kendisini şekillendirmesine karşıt eğilimler taşıyan Türkiye’nin ana siyasi aktörü bu kitleyi çözümlemeden siyaset yapması mümkün gözükmüyor.
Güncel
Muhafazakarlık artıyor
dindarlık yerinde sayıyor Türkiye’yi ve vatandaşlarını mercek altına alan bir araştırmadan ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Vatandaşlar, hükümetin insanların yaşam biçimlerine müdahale ettiğine inanıyor. Ama buna karşın muhafazakar vatandaş sayısı da her geçen yıl daha da artıyor. İSTANBUL - POSTA212
K
urulduğu günden itibaren hedefini çağdaş batılı ülkeler olarak belirleyen Türkiye Cumhuriyeti’nde, özellikle son zamanlarda gündemde sürekli muhafazakarlık ve geriye dönüş tartışmaları yaşanıyor. Muhalif kanat Türkiye’nin geriye götürülmek istendiğini öne sürerken, bunun sistematik bir şekilde hükümet tarafından uygulandığını iddia ediyor. Tartışmaların odak noktasında ise ağırlıklı olarak, ‘özel hayata müdahale’ yer alıyor. Durum böyle olunca da Gezici Araştırma Şirketi, sosyal, ekonomik, politik ve kültürel konularda seçmen algısını belirlemek üzere 26-27 Ekim tarihlerinde “Türkiye Değerler Araştırması” yapmış. Anket sonucunda ortaya çarpıcı ve düşündürücü bana göre ürkütücü bir tablo çıkmış. Anket TÜİK verilerine göre Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde, 36 il ve 192 ilçede bunlara bağlı 210 mahalle ve köyde, 18 yaş ve üstü seçmen nüfusunu temsil eden 2.639’u kadın ve 2.639 erkekle toplam 5.278 katılımcıyla, hanede yüz yüze görüşme metoduyla, Adana, Afyon, Ankara, Antalya, Aydın, Batman, Bolu, Bursa, Balıkesir, Bingöl, Çanakkale, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, Hatay, İçel, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Kahramanmaraş, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Ordu, Sakarya, Samsun, Trabzon, Van, Yalova ve Zonguldak gibi 36 ilde yapılmış. İşte, ‘Hata payı güven sınırları içerisinde yüzde 1.2’dir’ diye açıklanan araştırmada halka yöneltilen sorular ve cevapları. Varın kararı siz verin: ★★★ “İnsanların yaşam biçimine ve tercihlerine hükümetin müdahalesinin arttığını düşünüyor musunuz?” sorusuna toplumun yüzde 61.2’si “Evet düşünüyorum” cevabını vermiş. “Hayır” diyenlerin oranı ise yüzde
38.8’de kalmış. Bu cevapta en dikkat çekici husus, yaşam biçimlerine müdahalenin çoğaldığını söyleyenlerin oranının son bir yılda yüzde 22’lik bir artış kaydetmiş olması. ★★★ Ankete göre halk, Türkiye’nin konuşulması gereken sorunlarının bambaşka konular olduğu düşüncesinde. Bu gerçeği ortaya çıkarabilmek için ankete katılanlara “Türkiye’nin en temel sorunu nedir?” sorusu yöneltilmiş. Verilen cevaplarda ilk sırayı işsizlik almış. İşte Türkiye’nin konuşulması gereken diğer sorunları: Gezici Araştırma Şirketi’ne göre AKP seçmeninin yüzde 46’sı, Türkiye’nin en önemli sorununun işsizlik olduğu görüşünde. Buradan da AKP seçmeninin, diğer siyasi parti seçmenlerine oranla ekonomik durumu daha kötü ve geçim sıkıntısı çeken kitlelerden oluştuğunu gösteriyor. AKP seçmeni gün geçtikçe artan oranda “geçinemiyorum” diyor. İşte bu nedenle AKP seçmeni için erzak, yakacak ve diğer
yardımlar büyük önem taşıyor. ★★★ Ankette “Alkollü/içki içen bir komşunuzla komşuluk yapar mısınız?” sorusuna halkın yüzde 74.3’ü “Hayır yapmam” cevabını vermiş. Toplumun yüzde 25.7’lik bir kesimi ise “Komşuluk yaparım” demiş. Geçmiş yıllardaki anketlerle karşılaştırıldığında 2011’de yüzde 66 olan “Hayır komşuluk yapmam” diyenlerin oranının bugün yüzde 74.3’e çıktığı gözleniyor. AKP’ye oy verenlerin yüzde 89.6’sı “içki içenle komşuluk yapmam” derken, CHP seçmeninin yüzde 48.7’si, MHP seçmeninin yüzde 74’ü, BDP seçmeninin ise yüzde 87’si “komşuluk yapmam” görüşünde. ★★★ Araştırmada topluma yöneltilen sorulardan biri de “Üniversite eğitimi kız çocuklarından çok, erkek çocuklar için önemlidir görüşüne katılıyor musunuz?” Bu soruya “Evet katılıyorum” diyenlerin oranı yüzde 62.8’i bulurken, “Hayır
katılmıyorum” diyenlerin oranı yüzde 37.2’de kalıyor. ★★★ Ankette halka “Kendinizi muhafazakar hissediyor musunuz?” sorusu da yöneltilmiş. “Evet” diyenlerin oranı yüzde 79.6 olurken “Hayır” diyenler yüzde 20.4’ü aşamıyor. Gezici Araştırma Şirketi’nin Başkanı Murat Gezici tabloyu yorumlarken şu görüşü öne sürüyor: “Halkın yüzde 79.6’sı kendisini “muhafazakar” olarak tanımlıyor. Partilerin topluma “muhafazakar açılımlar” yapması oy kaybettirmez tam aksine oy kazandırır. Partilerarası kutuplaştırmayı artırmak, seçmeni elinde tutmanın en kolay yoludur.” ★★★ Ankette kadınlara yöneltilen “Başörtüsü kullanıyor musunuz?” sorusuna gelen cevaplar da şöyle “Evet” yüzde 65.7, “Hayır” yüzde 34.3… Burada dikkat çekici olan, kadınların yüzde 22’sinin türban, yüzde 2’sinin kara çarşaf ve yüzde 76’sının da Anadolu bağlama tarzında baş- örtüsü kullanıyor olması. Kadınların yüzde 58’i, inancı gereği başörtüsü kullandığını söylerken yüzde 42’si ise, aile büyüklerinin veya eşinin isteği doğrultusunda örtündüğünü belirtiyor. “Sizce Türkiye’de başörtüsü sorunu var mı?” sorusuna “hayır” diyenlerin oranı yüzde 76.7 olurken, “Evet” diyenlerin oranı ise yüzde 23.3’ü buluyor. Böylece iki yıl önce halkın yüzde 56’sı “Başörtüsü sorunu var” derken, bugün bu oran, yüzde 23.3’e gerilemiş görünüyor. ★★★ “Son zamanlarda çok kutuplaşma var deniyor. Birçok tartışmada ikiye bölündüğümüz söyleniyor. Sizce ülkemizde gerçekten kutuplaşma var mı?” sorusuna halkın yüzde 68.5’i “Evet var” derken, yüzde 31.5’i “Hayır yok” cevabını veriyor.
‘HELAL’ SERTİFİKA PİYASASI BÜYÜYOR AYSEL TAPAN POSTA212
B
al, çiğ köfte, çay, dondurma, fındık, hindi, ketçap,mayonez, un, salça, et ürünleri, maya ve şekerlemeye kadar birçok gıda uzun zamandan beri helal gıda sertifikasının can damarları olan ürünlerdi. Ancak, Müslüman nüfusun helal belge konusundaki talebi hem gıda hem de gıda dışındaki farklı sektörlere yayılarak artıyor. Bunlar arasında turizm, kozmetik, ilaç, tekstil ve konfeksiyon gibi sektörler bulunuyor. HELAL SERTİFİKASI? Helal sertifikalama, muteber, ehil ve tarafsız bir kurumun, söz konusu üretimi denetlemesini, helal standartlarla uygunluk içerisinde üretimin yapıldığını teyit etmesini ve buna bağlı olarak, onaylanmış bir belge vermesini kapsayan bir yöntemdir. Gıdalarda helal olma şartı ile birlikte, sağlığa uygunluk ve safiyet de
olması gereken şartlardır. Ayrıca Helal Sertifikalama ülke yönetiminin kontrol birimlerine gıda emniyeti konusunda destek hizmeti de sağlıyor. Helal Gıda Belgesi almak için TSE’ye resmi başvuru yapıldıktan sonra, Diyanet İşleri Başkanlığı ve TSE İnceleme Heyeti tarafından üretim yerinde ilgili standarda göre inceleme gerçekleştiriliyor. Gerekli denetim ve muayeneler yapıldıktan sonra hazırlanan raporlar Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bir üyenin de bulunduğu 5 kişiden oluşan Helal Gıda Belgelendirme Komisyonu’na öneri niteliğinde sunuluyor.
Nihai belgelendirme kararı bu komisyon tarafından veriliyor. Komisyon çalışmalarında Diyanet İşleri Başkanlığı mensubu üyenin katılmaması durumunda hiçbir karar alınamıyor.
150 MİLYAR DOLARLIK HACİM Helal sertifikalı ürün pazarı dünyadaki yaklaşık 1.8 milyar Müslümanı kapsıyor. Bu rakamın 24 yıl içinde 3.6 milyar kişiye ulaşacağı tahmin ediliyor. Helal sertifikalanmış ürünleri ter-
cih eden insanların yaklaşık 10 milyonu Amerika’da, 52 milyonu Avrupa’da, 490 milyonu Afrika’da, 1 milyar 240 milyonu Asya’da, yaklaşık 250 milyon da Ortadoğu’da yaşıyor. Helal gıda pazarının yıllık 150 milyar dolarlık işlem hacmine sahip olduğu tahmin ediliyor. Helal gıda pazarının 2020 yılında ise 3 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Doğal olarak helal sertifikası kar etmek isteyen birçok firma için zorunluluk haline geliyor. Öte yandan, bu zorunluluğun bir nedeni de Gimdes Helal Gıda ve Sertifikalandırma Araştırma Derneği tarafından hazırlanan internet sitesinde “Helal sertifikası yenilenmeyen”, “Helal sertifikası yenilenmeyen”, “Helal sertifikası iptal olan” firmaların listeleniyor olması olabilir. Gimdes helal sertifikalı firmaların
resmi web sayfası www.helalgidasertifikasi.info, firmalar hakkında detaylı bilgiler sunmasının yanında kayıt olanlara -e bülten gönderiyor. Helal Gıda Sertifikası yenilenmeyen, yenilemeyen ya da iptal edilen firmalar ise bu konuda görüş bildirmekten çekiniyor. Bazı firmalar, belgelerini tamamlayarak yeniden sertifika alacaklarını ya da aldıklarını ama henüz gelmediğini söylüyor. Çekinceler olsa da sertifikalarını yenilememe nedenini açıklayan firmalar da var. Firmaların geneli her ay yapılan denetimlerin maliyeti nedeniyle bu belgeyi yenilemediklerini söylüyor. Sertifikasını yenilemeyen bir firma yetkilisi, “Helal gıda sertifikası almak isteyen bir firmanın başvuru için ortalama 1.500 ila 1.750 TL ödemesi gerekiyor. Her ay denetimler oluyor. Denetleme bedeli yaklaşık 500 TL. Denetlemeye gelen kişilerin yol, konaklama gibi masrafları var. Ayrıca işimizde de bir artış yaşanmadı. Getirisi ve götürüsü birbirini karşılamıyor. Tekrar yenilemeyi düşünmüyoruz” dedi.
Muhafazakarlık ‘İdeal kadın’da şekilleniyor! YILDIZ YAZICIOĞLU ANKARA - POSTA212
T
ürkiye'deki muhafazakarlıkla ilgili POSTA212'nin soruları yanıtlayan Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde görevli Prof. Dr. Hakan Yılmaz, Başbakan Erdoğan gibi siyasetçiler 'kızlı-erkekli' tartışmaları gündemde tuttuğunda bunun muhafazakarlıkta sertleşmeye yol açabileceğini söyledi..
AİLE VE İDEAL KADIN Başbakan Erdoğan'ın fitilini ateşlediği mevcut tartışmayı da "aile" kavramı bağlamında değerlendirmek gerektiğini kaydeden Yılmaz, "Türkiye'de muhafazakarlık azalma eğilimi olsa da
çok yaygın bir tutum. Bu nedenle de Türkiye'de aile önemli bir kavram. Bu kavram ise ideal kadın tanımıyla şekilleniyor" dedi. Bu noktada Türkiye'de muhafazakarlıktaki ana konunun "kadın" olduğunu söyleyen Yılmaz, "Bu kadın eşine sadık olacak, gerekirse evine bakmak için işini bırakacak, ev işleri yapacak ama aynı zamanda da iktisadi ve siyasi hakları da olacak. Bu kadın tanımı muhafazarlıktaki temel konu" diye konuştu. Yılmaz, dolayısıyla tartışmalar odağında da kadın olduğunu söyledi. ■ Muhazakarlık nasıl mobilize ediliyor? "Türkiye'de mobilize edilebilecek bir muhafazarkarlık potansiyeli var" diyen Yılmaz, azalma eğilimi görülse
de toplumda yaygın bir muhafazakarlık olduğunu unutmamak gerektiğini söyledi. Yılmaz, "Başbakan gibi bir politikacı, gayri meşru ve meşru hayatlar gibi argümanlarla ortaya çıktığında Türkiye'de bu argümanları satın almaya hazır bir kitle var" diye konuştu. Ancak Başbakan'ın son dönemdeki açıklamaları gibi yaklaşımları hukuken doğru kabul etmenin mümkün olmadığını belirten Yılmaz, bunun özel hayata müdahale edilmemesi, mahremiyetin korunması, konutun dokunulmazlığı gibi birey hukukundaki temel haklarla çeliştiğini ifade etti. ■ Siyaset muhafazakarlığı sertleştirebilir mi? Türkiye'deki çoğunluk tercihinin hukuki haklarla her zaman örtüşmeye-
ceğini vurgulayan Yılmaz, mesela toplumdaki çoğunluk karşı gerekçesiyle eşcinsel haklarının yok edilemeyeceğini kaydetti. Ancak muhafazakarlık sürekli siyasal argüman olarak kullanıldığında bunun Şerif Mardin'in "mahalle baskısı" dediği tavırlardan çok ötesine bir baskıcı tablo yaratma ihtimaline dikkat çekti. Başbakan'ın açıklamalarıyla muhafazakarlığı siyasallaştırmayı gündemde tuttuğunu kaydeden Yılmaz, "Eğer devletin gücü arkasına geçerse muhafazakar tutumlarda artıştan öte sertleşmede olabilir. Siyaseten sürekli bir yara kaşındığında derinleşir, insanlardaki potansiyeli sürekli aktive etme ye çalıştığınızda potansiyeli artırabilir. Mesela 6 yıl sonraki ölçümde muhafa-
zakarlık tutumunda artış da sertleşme de olabilir. Eğer böyle bir siyasi müdahale olmasa böyle bir sertleşme tutumu olmayacaktır" dedi.
Güncel
İlhan Tanır @Washingtonpoint
KERRY VE DAVUTOĞLU TÜRKİYE-ABD ilişkileri açısından yoğun iki haftaya giriyoruz. Önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sonra Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bülent Arınç Washington ziyaretlerini yapıyorlar. Hükümet tarafından yapılan bu ziyaretlerden bir hafta sonra ise, CHP Genel Başkanının çok sayıda parti kurmarıyla Washington’a tarihi bir ziyaret gerçekleştirmesi bekleniyor. Bakan Davutoğlu’nun ziyareti, ‘rutin’ olarak adlandırılan diplomatik ziyaretlerden biri. Resmi olarak Davutoğlu’nun Washington’a yaptığı son ziyaret iki yıl kadar önceydi. Geçtiğimiz mayıs ayında ise Başbakan Erdoğan heyeti ile birlikte gelmiş ama ABD Dışişleri Bakanı Kerry ile ikili ve uzun görüşmeler yapılmıştı. Diğer yandan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, 2013 yılında göreve başladığından beri gerek ikili görüşme için gerekse Suriye ile ilgili konferanslar için olsun, yarım düzineden fazla kez soluğu Türkiye’de aldı. Türkiye’nin bölgesel birçok politika konularında özellikle son haftalarda ABD’nin pozisyonlarına yaklaşmış olması, iki ülke arasında geçtiğimiz aylarda esen soğuk rüzgarları önemli ölçüde dindirdi. Ankara’nın Suriye’ye askeri müdahaleden vazgeçen Washington’a karşı olan kızgınlığı, iki ülke arasındaki Mısır, İsrail, Irak-KRG, ve Gezi protestoları sonrasında sergilenen çok farklı yaklaşımlar, iki ülke arasında ciddi bir kriz mi doğuyor başlıklı tartışmalara yol vermişti. Bütün bunların üstüne, Ankara’nın Çin Hava Savunma sistemini, Amerikan ve diğer Batılı şirketlerin sistemlerini eleyerek tercih etmesi eklenmişti. Davutoğlu’nun Washington ziyaretinin öncesindeki haftalarda ise Ankara’nın Mısır’daki Askeri yönetime yönelik sert eleştirileri sonlandı. Irak’ın federal hükümeti ile yakınlaşmalar, Davutoğlu’nun Bağdat ziyareti ABD Dışişleri Bakanlığından takdir kazandı. Suriye’ye Türkiye’nin topraklarından akan cihadçı elementlerin daha sıkı kontrol edildiği haberleri gelmeye başladı. İsrail ile ilişkilerde ise gözle görülür bir iyileşme yaşanmasa da, Ankara’dan İsrail’e doğru yollanan hakaretlerin kesilmesi ve daha sıklıkla Doğu Akdeniz’de, İsrail’in kıta sağanlığında bulunan doğal gaz rezervlerinin Türkiye’ye nasıl taşınabileceği hakkındaki senaryoların tartışılması da, bu ilişkilere uzaktan da olsa pozitif hava üflemeye başladı. Kıbrıs’da iki tarafın yeniden ve ciddiyetle konuşmaya başlaması aynı şekilde Ankara’nın yeni yapıcı aktör rolüne dönüş imajına katkıda bulunuyor. Ankara, Ermenistan ile de yeniden yakınlaşma gayretinde olduğunu ortaya koyuyor. Bir Türk diplomatının ifade ettiğine göre, bu konuda Davutoğlu, ABD’li muhataplarından, Minsk Sürecinde bir hareketlenme olmasını talep edecek. Yine aynı diplomatik kaynağın hatırlattığına göre, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Cumhurbaşlanı Serj Sarkisyan, iki yıl sonra ilk kez yakın bir gelecekte biraraya gelecekler. Bu bağlamda, Türkiye’nin Ermenistan ile sınırlarını açabilmesine Azerileri ikna edebilmesi için, Karabağ konusunda uzun zamandır beklenen olumlu bir adımın Ermenistan’dan gelmesi gerektiği bir kez daha vurgulanacak. Diğer taraftan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin üstünde büyük bir baskı var ve ABD’nin özellikle Ortadoğu politikası ve İran ile olan nükleer müzakerelerde amatörlüğünün devam ettiğine dair eleştiriler artarak sürüyor. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jay Carney’in geçtiğimiz hafta ‘’İran ile müzakereler sonucu bir anlaşma olmaz ise alternatifi bir savaş olacaktır’ retoriğinin, Hizbullah’ın kullandığı retorikle tamamen aynı olması gözlerden kaçmadı. Başkan Bush zamanında ABD’nin tekçi uluslararası politika yaklaşımına en sivri tepkileri veren Fransızlar, bugünlerde Obama yönetimini, İran ile müzakerelerde çok yumuşak olduğu için eleştirmekteler. Fransızların özellikle en çok vurgu yaptığı konu olan İran’ın Arak nükleer tesisinin inşasının durdurulması şartına, daha sonra Amerikan tarafı da gönülsüzce katılmış oldu. Kasım’ın 20’sinde yeniden başlaması beklenen İran ile yapılacak P5 plus 1 müzekerelerinde bu kez bir anlaşma yapılması şansı yüksek görülüyor. Bu anlaşma sadece bir başlangıç adımı olduğu unutulmamalı. İsrail ve S. Arabistan’ın ABD yönetimine olan kızgınlıkları ve İsrail’in İran’a olası bir saldırısı için ortaklaşa hareket ettikleri haberleri, Washington’da bu çevrelere yakın olan kişilerce doğrulanıyor. İsrail yönetimi şimdilerde tümüyle Obama’ya olan güvenini kaybetmiş durumda. Örneğin İsrail çevrelerine en yakın Washington düşünce kuruluşu olarak bilinen WINEP’in genel sekreteri Robert Satloff, geçen hafta Amerikan PBS kanalında ABD ile İsrail ilişkilerinde son 30 yıl içinde yaşadıkları en kötü krizin yaşandığını söyledi. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun açıktan Amerikan yönetiminin İran ile olan anlaşma çabalarına yaptığı salvolar, müttefikler arasında yenilir-yutulur cinsten değil. Amerikan-Yahudi lobilerinden AIPAC başta olmak üzere ADL ve diğerlerinin, hemen hergün Obama yönetimini eleştiri yağmuruna maruz bırakırlarken, özellikle bu lobilerin itelemesiyle, Amerikan Kongresi, Beyaz Saray’ın arzusunun ters istikametinde İran’a yönelik yeni ambargo yasaları çıkarma peşinde. Sağlam bir Washington kulisine göre, Kerry’nin Amerikan-Yahudi çevrelerinin ileri gelenlerini ikna çabaları ‘bir kabusa’ dönüştü ve görüşmelerde bir ilerleme kaydedilemedi. Kısacası, Davutoğlu ve takımı, Türkiye’nin yeniden ‘komşularla sıfır problem politikası’ na dümen kırar, bazı pozitif dışpolitika atakları ışığında Washington’a varırlarken, ABD dışpolitika şefi Kerry, müttefiklerini İran ile anlaşma uğruna ‘satan’ bir imaj ve içeride sert eleştirilerin odağındayken Davutoğlu ile görüşmeleri gerçekleştirdi. Not: Yazı, bu ikilinin görüşmeleri öncesinde yazılmıştır.
20 Kasım 2013 Çarşamba
DİNİ İNANÇLARIYLA ÖNE ÇIKAN 8 MARKA Hepsi koyu dini inanç sahibi kişi ve kurumlar tarafından kurulmuş. Ama fast food zincirinden dev otellere kadar hepsi, her fırsat bulduğunda dini içerikli mesajlarını öne çıkarıyor Markanın sahibi J.W. Bill Marriott ayrıca odalarda izlenen pornografik yayınları da dini nedenlerle kaldırma kararı almış. ● CHIK-fil-A
NEW YORK - POSTA212
A
merika her türlü dini inancın yaşandığı ilginç bir ülke. Bazı şirketlerin sahipleri de dini inançlarını markalarına yansıtarak pazarda farklılık yaratmaya çalışıyor. İşte kendi işlerini dini inançlarıyla birleştiren ünlü Amerikan firmaları.
● HOBBY LOBBY Mega alışveriş merkezi Hobby Lobby, Yahudi tatil temalı dekorasyon ürünlerini boykot etmesiyle medyada kendine geniş yer buldu. Daha sonra bu tavrından dolayı özür dilemesine rağmen firmaya yönelik bir dava açılmasına engel olamadı. Şirketin belirgin Hıristiyanlık vurgulu politikası, National Bible Association’ın şirket başkanı Steve Green’e Kutsal Kitap Ödülü”nü vermesi de şirketi medyatik kıldı. Mega alışveriş merkezinin misyon yazısında da firmanın İncil ile uyumlu bir inancı olduğu belirtiliyor. Hıristiyan inancına uygun olarak da pazar günleri kapalı, ayrıca alışveriş sırasında sadece kilise müzikleri dinleyebiliyorsunuz.
● FOREVER21 Ultra trend giyim malzemelerini çok makul fiyatlara satan bu mağazada alışveriş torbalarının altında şöyle bir ifade var: “Tanrıya ve ve onun biricik Oğlu’na inanan herkes ölümsüz bir hayata sahip olacaktır.” Şirketin kurucusu Do Wo Chang, İncil’den metinleri çantalarına grafik olarak işleyerek tanrı sevgisini artırmayı amaçladıklarını söylüyor.
● TYSON 33 milyar dolarlık yıllık cirosuyla dünyanın en büyük tavuk, dana ve domuz eti üreticilerinden Tyson’ın inanç odaklı yaklaşımını sadece çalışanları biliyor. Dev firma tüm çalışanlarına Hıristiyan inancı konusunda hizmet veren çeşitli programlar sunuyor.
Altın sarısı tavuk kızartmalarıyla meşhur Chik-fil-A fast food zincirinin milyonlarca müşterisi pazar günleri hayal kırıklığına uğruyor. Zira dini nedenlerle zincir dükkanlarını pazarları kapatıyor.
Türkiye'de muhafazakarlık ile birlikte 'eşcinsellik' dolayısıyla cinsel yönelim hakları da tartışılıyor. Eşcinseller, cinsel tercihi ortaya çıkan hakem Halil İbrahim Dinçdağ örneğinde olduğu gibi işini ve sosyal yaşam ortamını kaybetme riski ile yaşıyor YILDIZ YAZICIOĞLU ANKARA - POSTA212
● IN-OUT-BURGER Hamburgerinizi yerken İncil’den mısralar okumaya ne dersiniz. Fast food zinciri In&Out Burger tüm fast ürünlerine İncil’den mısralar basıyor.
● MARRIOTT Amerika’da bir otel odasında çekmecede bir İncil bulmak neredeyse standart bir uygulamadır. Ama 5 yıldızlı meşhur Marriott Oteller zincirinde İncil’in yanında başka bir dini kitap daha bulacaksınız: “The Book of Mormon”. Milyar dolarlık otel zinciri Mormon değerlerini öne çıkarıyor.
● LITTLE DEBBY Yulaflı turtaları, cookie’leri ile meşhur Little Debby, şirketi misyon yazısına “Başarımız Tanrı’ya bağlıdır” sözleri ile başlıyor. 2006-2010 arasında şirket çeşitli yarış arabası takımlarını kiralayıp bir promosyon yaptı, ama Yahudi inancına göre cumartesi günleri çalışmak ve her türlü ticari faaliyet yasak olduğundan bu günlerde arabaların üzerindeki Little Debby logolarını “örttüler”.
● eHARMONY Hıristiyan inancına göre kurulan bu arkadaş ve eş arama sitesi, inançlı kadın ve erkeklere uzun dönemli eş bulma vaadiyle kuruldu ve kısa zamanda müthiş ticari başarı sağladı. Ancak eşcinsellere dini nedenlerle bu hizmeti vermemesi, eşcinsellerin tepkisini çekti. Yasalar karşısında zorlanınca, CompatiblePArtners.net adında eşcinsellere yönelik bir site kurarak bu sorunu çözdüler.
W. POST: DİNİ AZINLIKLARA İKİNCİ SINIF MUAMELE Washington Post tarafından yayımlanan bir makalede Türkiye’nin, Aleviler dahil “Dini azınlık mensuplarına ikinci sınıf vatandaş” muamelesini yaptığı savunulurken “Türkiye’de dini azınlıklar, hala eşitlik mücadelesini veriyor” denildi WASHİNGTON(ANKA)
W
ashington Post gazetesince Amerika Hukuk ve Adalet İçin Merkezi (ACLJ) adlı düşünce kuruluşunun icra müdürü Jordan Sekulow imzasıyla yayımlanan makalede Türkiye’deki dini azınlıkların eşiklik için büyük mücadele verdikleri ileri sürüldü. Makalede şu savlar dile getirildi: “İnsanlar Türkiye’yi düşündüklerinde Batılaşmış, dini azınlıklar dahil tüm vatandaşların haklarına saygı duyulduğu İslami bir demokrasiyi düşünüyor. Maalesef, gerçek budur ki Türkiye, Alevi, Katolikler, Protestanlar, Suryaniler, Yahudiler ve Ortodoks Hıristiyanları dahil, dini azınlık toplulukları mensuplarına ikinci sınıf vatandaş muamalesini yapıyor.”
“ÇOK YÖNLÜ SORUNLARI VAR" Makadele Türkiye’de dini azınlıkların “çok sayıda ve çok yönlü” sorunlarla karşı karşıya bulunduğu da savunulurken sıralanan örneklerin arasında Ruhban Okulu’nun hala açılamamış olması da bulunuyor. Jordan Sekulow, makalesinde dini azınlıklara yönelik “yanlışlar”ın düzeltilmesi için yürütülen kampanya çerçevesinde Kasım
Eşcinselliğe muhafazakar çember
(ANKARA – POSTA212) Türkiye’deki muhafazakarlık eğilimi özellikle işin içerisine ‘cinsellik’ kavramı girdikçe daha çarpıcı, daha baskıcı ve bazen de daha taraflı devlet kurumlarıyla kendini gösteriyor. Bunu bizzat yaşayan Dinçdağ ise, geçtiğimiz hafta içinde hukuki haklarını arama mücadelesini, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de taşıdı. Türkiye Cumhuriyeti kimlik belgesiyle Dinçdağ’ın, üyesi olduğu milleti temsil etmek iddiasındaki Meclis’in kendisine nasıl yanıt vereceğini ise, İnsan Hakları Komisyonu’nun başvurusu çerçevesinde önümüzdeki günler gösterecek.
CHP VE BDP’DEN DESTEK. Bu arada TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaları kapsamında, eşcinsel bireylere Türkiye’de ‘yaşam hakkı’ sağlanması ve temel insan haklarını koruyucu yasal zemin uzun süredir tartışılıyordu. CHP ve BDP, yeni Anayasa metninde cinsel ayrımcılığı önleyecek ifadeler için önerge verirken, aynı zamanda ‘cinsel yönelim’ kavramıyla eşcinselleri de tanımayı hedefledi. Ancak AKP ve MHP, yeni Anayasa’da bu yönde düzenleme yapılmasına karşı çıktı. Yeni Anayasa’daki ‘cinsel yönelim ayrımcılığı’ ile ilgili madde halen uzlaşma sağlanamayan maddelerden birisi. CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur ise, Halil İbrahim Dinçdağ ile birlikte eğer yasal çerçeve olmazsa eşcinsel kimliği nedeniyle insan hakları ihlalleri yaşandığı yeniden Meclis gündemine getirme çabasında.
TEHDİT EDİLİYOR TBMM’deki basın açıklaması ardından Türkiye’deki muhafazakarlık anlayışından nasıl etkilendiğini POSTA212 ile paylaşan Dinçdağ, en önemli sorununu ‘iş bulmak’ olarak açıkladı. Özel hayatında saklı tuttuğu eşcinsel yönelimi ortaya çıktıktan sonrası için “Tüm hayatım değişti. Evden çıkamaz hale getirildim. Sosyal hayatım yok edildi” diyen Dinçdağ, sürekli diğer erkeklerden tehdit aldığını söyledi. Daha öncesinde yaşamını sürdürdüğü Trabzon’dan adeta afaroz edildiğini kaydeden Dinçdağ, Karadeniz’in muhafazakar kimliğine ters düşen bir insan olduğu gibi sözlerle kendisine sözlü saldırlar yapıldığını belirtti. Dinçdağ, “Karadeniz’den böyle birşey çıkmaz, Karadeniz’in yüz karası diye tehditler aldım ve bu tehditler sürüyor” dedi.
İŞSİZ KALDI Dinçdağ’ın öyküsüne baktığımızda ise, toplumdaki muhafazakar anlayış eğer bir yasal gerekçeye kavuşursa ve kendini kamu kurum ve kuruluşları uygulamalarında gösterirse neler olabileceğini görmek mümkün.
ÖZEL HAYATA MÜDAHALE
2010 tarihinde Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu bınasında bir din özgürlüğü konferansının düzenlendiği anımsatırken de ilk defa bir uluslararası konferansın Türkiye’deki dini azınlıkların haklarına odaklandığı için “tarihi” bir gelişme olarak niteledi. İkinci Uluslararası Din Özgürlüğü Konferansı’nın ise,
4-5 Aralık günlerinde Berlin’de yapılacağına dikkat çeken Sekulow, konferansın temasının ise “Duvarları Yıkmak: Türkiye’de Dini Eşitliğin Sağlanması” olacağının altını çizerken “Türk politikacılarının bu konferansta söyleyeceklerini dinleyeceklerini" belirterek, gerekli adımları atacakları umudunu da dile getirdi.
Trabzon’da hakemlik mesleğini sürdürürken Dinçdağ’ın profesyonelliğe adım atma arifesinde karşına “askerliğinizi yapmamışsınız” gerekçesi getirildi. Dinçdağ, Türkiye Futbol Federasyonu ile itiraz yazışmalarını sürdürdüğü sırada kendi bilgisi dışında konu medyaya yansıtıldı. “O tarihten sonra tüm hayatım değişti. Uzun süre saklanmak zorunda kaldım. Sonrasında bir TV programına çıkıp herşeyi anlattım böylece ailem ve herkes özel hayatımı öğrendi” diyen Dinçdağ, özel hayatına şiddetli bir şekilde müdahale edildiğini söyledi. Bu sırada 12 yıldır çalıştığı radyodan da atıldığını kaydeden Dinçdağ, eşcinsel olduğu gerekçesiyle garson olarak dahi iş bulamadığını anlattı. 36 yaşındaki Dinçdağ’ın öyküsünde ise, şimdi gözler aynı zamanda yargıda. İstanbul’da 10 Aralık’ta Türkiye Futbol Federasyonu aleyhine açtığı davada 10’ncu duruşmasıyla hak arayışına olumlu yanıt almayı umut ediyor.
Güncel
20 Kasım 2013 Çarşamba
Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY
Yağmur bulutları 60 kilometre kısa kalmıştı
CİNAYETİN üzerinden 50 yıl geçti... Başkan John Fitzgerald Kennedy 22 Kasım 1963’te seçim kampanyası için geldiği Dallas’ta, üstü açık arabadan halkı selamlarken uzaktan açılan ateşle öldürüldü. Geçen yüzyılın en önemli olaylarındandır. ABD ve dünya üzerinde çok derin etki yapmıştır. Bu suikastin yaralayıcı etkisini aşan bir sonraki olay, 11 Eylül saldırılarıdır. ABD’de tarihi olaylar her yıl konuşulmaz 10, 20, 25 gibi yıldönümleri beklenir. ABD için Kennedy suikasti hâlâ kapanmamış bir dosyadır. Dünya için de kapanmamıştır. Olayı açıklamaya çalışan resmi tarih güven vermemektedir. Resmi tarihte Kennedy’nin Küba-Castro hayranı ve tek başına hareket eden eski bir deniz piyadesi Lee Harvey Oswald tarafından dürbünlü tüfekle üç el ateşle öldürüldüğü öne sürülür. Buraya kadar kağıt üzerinde normal gibi duran süreç, -kimseyi öldürmediğini- söyleyip duran Oswald’ın cinayetten 2 gün sonra cezaevi nakli sırasında öldürülmesiyle sarpa sardı. Kennedy suikastinin en büyük özelliği, cinayetin tesadüfen görüntülenmesidir. İnternet ve dijital teknoloji yokken ve canlı TV yayınlarının bile istisna olduğu ortamda Abraham Zapruder adlı bir tekstilci işadamı, Başkan’ın konvoyunu elindeki basit kamerayla görüntülerken cinayet işlendi. 27 saniyelik film, cinayetin nasıl işlendiği konusundaki tartışmaları daha da alevlendirdi. Film, Kennedy’ye yönelen kurşunların zamanlaması ve nereden geldiği konusunda kafaları karıştırıyor. Oswald’ın 6. kat penceresinden üç el ateş ettiği söyleniyor. Kullandığı tüfek, sürgülü ve geri model bir tüfek. Her kurşun için doldur-boşalt yapması gerek... Hareket eden konvoya dürbünlü tüfekle nişan alıp, sürgüyle doldurup boşaltıp üç kurşun sıkmak ve resmi tarihe göre ikisini isabet ettirmek, herkesin harcı değil. Resmi tarih, Oswald’ın hem askerde keskin nişancı olduğunu, hem de suikast silahıyla önceden deneme atışı yaptığını söylüyor... Karşı tezlerde Oswald’ın iyi nişancı olmadığı ve hiç deneme atışı yapmadığı öne sürülmekte... Kennedy’nin vurulma süresi filmde 6 saniye. Ancak o silahla ve dürbünle 6 saniyede 3 kurşun atılamayacağı biliniyor. Bu yüzden resmi tarih, Oswald’ın ilk kurşunda ıskaladığını savunuyor... Ama bu kurşun daha sonra olay yerinde asla bulunamadı. Suikast için dürbünlü tüfekle mevzilenen, önünden geçen hedefe 55-60 metre uzaktan tetik çekip hem hedefi, hem de kocaman aracı ilk kurşunda ıskalayan, sonra iki kurşunda tam isabet kaydeden ilk suikastçi, herhalde Oswald’dı. Sonra ikinci kurşunun rotası ve Kennedy’ye ölümcül darbeyi vuran üçüncü kurşunun nereden geldiği tartışması var. Başkanın kafatasını dağıtan son kurşun gerçekten Oswald’ın mevzilendiği söylenen pencereden, arkadan geldiyse, Başkan’ın neden öne değil de, sol geriye savrulduğunu dünya 50 yıldır tartışıyor... Ayrıca Oswald’ın cinayet sırasında 6. katta olduğu bile kuşkulu. Kennedy suikastinin her adımına resmi tarihin bir açıklaması, olayda komplo gören teorilerin de karşı açıklaması var. Bu yüzden olay kimi mantıklı, kimi de uçuk komplo teorileriyle kuşkulara bulanıyor... Ve her durumda Oswald hem sanıktı, hem de en önemli tanıktı. Oswald öldürüldü... Ölüler konuşmaz. Halen ABD kamuoyunun yüzde 61’i Kennedy’nin bir komplo sonucu öldürüldüğüne inanıyor. 1970’lerde bu oran yüzde 81 idi. Oranın düşmesi bizce kamuoyu ikna olduğundan değil, anıların ve duyarlılığın küllenmesinden... Zaman geçtikçe gerçeğin ortaya çıkma ihtimali de düşüyor. ABD’nin kendi başkanının ölümünü neden aydınlatamadığını sorgularken, Başbakan Ecevit’e yönelik 1975-77 saldırılarını, 1981 Papa suikastini, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a yönelik silahlı saldırıyı ve Özal’ın ölümüne dair karanlık noktaları hatırlayabiliriz. Bu saldırılarda da görgü tanıkları, görüntüler, başka kanıtlar vardı, hedefler en üst konumdaydı ancak perde arkası aydınlatılmadı ya da aydınlatılamadı. Türkiye’de son 40 yılda işlenmiş sayısız siyasi cinayetin ve faili meçhullerin hesabı sorulamamış kurbanlarını da burada anmak gerekiyor. Özetle siyasi cinayetlerde kötüler kazanıyor. ABD’nin son 50 yılına bakınca, Kennedy’nin ortadan kalkmasının tarihi değiştirdiğini söyleyebiliriz. Kennedy’den sonra da ABD’de siyasi cinayetler durmadı. Siyah liderler Martin Luther King ve MalcomX cinayetleri aynı kapsamdadır. Başkanın kardeşi ve Adalet Bakanı Robert Kennedy’nin Başkanlık seçimini kazanma yolundayken 1968’de öldürülmesi en iyimserleri bile yıldırdı, caydırdı... Kardeş Kennedy’yi de bireysel eylemci vurmuştu. Bütün bu cinayetler gizli ve açık amaçlara hizmet etti. Yani kötüler kazandı. Başkan Kennedy, 22 Kasım 1963 gününe Texas’ın Fort Worth kentinde başladı. Sabah kahvaltılı toplantıda konuştu, kentte yağmur yağıyordu. Sonra 60 km uzaktaki Dallas’a uçakla gelindi. Dallas’ta hava açıktı, güneşliydi. Başkan, sokaklarda bekleyen halkı üstü açık araçtan selamlayarak öğle yemeği konuşmasını yapacağı salona varacaktı... 60 km uzaktaki Fort Worth’de yağan yağmur Dallas’a da ulaşsa, Dallas’ta da o sırada yağmur yağsa, aracın üstü kapanacak, program değişecek, uğursuz suikast noktasından geçilmeyecekti... Dallas’ta yağmur yağsa Kennedy o gün kurtulurdu. Ama başka bir zamanda, başka bir yerde Kennedy’yi yine kıstırırlardı.
ÖLÜMCÜL HORTUM ILLINOIS’I VURDU Amerika’nın ortabatısını etkisi altına alan kasırga ve meydana gelen en az 81 hortum Illinois’te altı kişinin ölümüne, 50’den fazla kişinin de yaralanmasına neden oldu
Ö
(NEW YORK –POSTA 212)
nce şiddeti giderek artan yağışlar ve fırtınayla başlayan doğa olayı hortum’a dönüşerek yüzlerce evi yerle bir ederek çok geniş çaplı maddi zarara yol açtı. Hasar gören evlerden 80’inin yıkıldığı bildirildi. KASIM AYINI SEVİYOR Meteoroloji yetkililerinin bildirdiğine
göre 1986 yılından bu yana Illinois’te kasım aylarında 194 hortum uyarısı yapıldı. Üstelik bu uyarıların 101’i Pazar gününe yönelik yapılmış. National Weather Service yetkilileri bu seferki hortumun geçtiğimiz on yıllara kıyasla en güçlülerinden biri olduğunu belirtiyor. Yapılan hava tahminleri doğrultusunda etkisini göstermeye başlayan hava sistemi, kısa sürede 81’den'ten fazla hortum meydana getirdi.
SAATTE 200 MİL HIZ Sistemin oluşturduğu hortumlar sonucu Illinois eyaletinin Peoria şehrinde en az 6 kişi hayatını kaybetti, 8'i ağır 50'den fazla kişi yaralandı, onlarca kişi de ev ve iş yerlerinde mahsur kaldı. Hortumun merkezi, Peoria’nın doğusunda yer alan 15 bin nüfuslu Washington kasabası oldu. Kasaba’da hortum evleri adeta dümdüz yaptı. Illinois yetkilileri it-
faiye ve kurtarma ekiplerinin bölgeye gönderildiğini belirtti. Kasabanın Belediye Başkanı Gary Manier, en az 500 evin hasar gördüğünü ve hortumun gücü karşısında şakınlığa düştüğünü söylüyor. Saatte 200 mil’lik bir hıza ulaşan hortum, çevredeki pek çok çiftliği ve besi hayvanlarına da büyük zarar verdi. Ayrıca bölgedeki 19 bin kişinin elektriklerinin kesik olduğu bildiriliyor.
Felaketler 20 yılda 530 bin can aldı İklim değişikliği nedeniyle 1993-2012 yılları arasında 15 bin doğal afet meydana geldi. Bu afetlerde 530 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Felaketlerdeki maddi kayıplar ise 2 trilyon 500 milyar doları geçti AYSEL TAPAN POSTA212 HABER MERKEZİ
A
lman kalkınma ve çevre örgütü Germanwatch’un hazırladığı 2014 Küresel İklim Risk Endeksi, iklim değişikliği konusunda uzun zamandan beri var olan tehlikelere dikkat çekerek kırmızı alarm uyarısı veriyor. İklim değişikliği nedeniyle meydana gelen doğal afetler daha sık yaşanabilir ve sonuçları çok daha ciddi boyutlara ulaşabilir. Germanwatch tarafından Varşova’da düzenlenen BM İklim Konferansı’nda açıklanan 2014 Küresel İklim Risk Endeksi’ne göre, 1993-2012 yılları arasında meydana gelen 15 bin doğal afette 530 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Felaketlerdeki maddi kayıplar ise 2 trilyon 500 milyar doları geçti. Germanwatch hazırladığı 1993-2012 yılları arasında meydana gelen felaketlerden en çok etkilenen on ülke listesinin ilk sıralarında Honduras, Myanmar ve Haiti yer alıyor. Bu ülkeleri Nikaraguay, Bangladeş ve Viet-
nam, Filipinler, Dominik Cumhuriyeti, Moğalistan, Tayland ve Guatemala takip ediyor. Bu yıllar arasında felaketlerden en çok etkilenen ülkeler gelişmekte olan ülkelerdir. Raporda, birçok gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkenin zaten iklim değişikliğine karşı önlem alsa da sanayileşmiş ülkelerin yoksul ülkelere finansal ve kurumsal destekte bulunmaları çağrısında bulunuluyor. Özellikle 2012 yılında meydana gelen felaketlerden en çok etkilenen ülkeler ise yine Haiti, Filipinler ve Pakistan. Felaketler bu ülkelerde çok fazla can alırken büyük ölçüde maddi hasara neden oldu. 2010 yılındaki depremin yaralarını sarmaya çalışan Haiti’yi geçtiğimiz Tropikal Isaac Kasırgası’nın getirdiği sağanak yağmurlar ve şiddetli rüzgarlar vurdu. Ardından Sandy kasırgası sonucu oluşan tropik yağmurlar Haiti’yi etkisi altına aldı. Haiti, sadece 2012 yılında yaşanan afetlere 200 bin kişiyi kaybetti. Bugünlerde Haiyan tayfununun vurduğu ve 10.000’den fazla kişinin hayatını kaybettiği
Filipinler, bundan bir yıl önce Bopha tayfunu yüzünden de 1.400 kişiyi kaybetmişti. Pakistan’da yaşanan Monsun taşkınlarında da 650 kişi hayatını kaybetmişti. AVRUPA DA ETKİLENDİ Rapor, gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkelerin, sanayileşmiş ülkelere göre doğal afetlerden daha çok zarar gördüğünü de gösterse de Avrupa ülkeleri de felaketlerden etkile-
nen ülkeler arasında yer alıyor. Avrupa’da yaklaşık 30 ülkede kuraklıktan dolayı 70 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Rusya Krasnodar bölgesinde 2012’de en az 700 kişi hayatını kaybettiği ve 400 milyon dolar maddi hasara neden olan bir sel felaketi yaşandı. 17 AĞUSTOS MARMARA DEPREMİ Yakın tarihte yaşanan diğer felaketlere baktığımızda iklim değişikliğinin etkilerinin
sertleştiğini görebiliyoruz. Germanwatch raporunda en büyük zarara neden olan felaketler arasında, hafızalardan silinemeyen 17 Ağustos 1999’da gerçekleşen Marmara depremi de yer alıyor. Depremde resmi verilere göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybetmişti ama resmi olmayan veriler 50 bine yakın kişinin yaşamını yitirdiğini gösteriyor. Birkaç ay önce Hindistan’da yaşanan sel felaketi 5 bin 700 kişinin canını aldı. Japonya’da 11 Mart 2011’de meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki deprem ve ardından gelen tsunamide 19 bin kişi yaşamını yitirmişti. Çin’de 12 Mayıs 2008 tarihinde 7.9 büyüklüğündeki deprem felaketinde yaklaşık 70 bin kişi öldü. 15 Kasım 2007’de ise Bangladeş’i vuran Sidr kasırgası nedeniyle 4 .400’den fazla kişi yaşamını yitirdi. Endonezya’da 26 Aralık 2004 günü meydana gelen 9.1 büyüklüğündeki deprem ve Hint Okyanusu’nda yol açtığı tsunami tam 12 ülkeyi etkilemiş ve toplam 230 bin kişinin ölümüne neden olmuştu.
Tarihin en sıcak 7’inci yılı (NEW YORK –POSTA 212)
F
ilipinler’de tarihin en büyük doğa olaylarından Haiyan ortalığı kasıp kavururken, bu tip gelişmelere iklim değişikliğinin neden olduğu giderek daha çok kabul görüyor. World Meteorological Organization (WMO)’nın açıkladığı son verilere göre iklim değişiklerinin ölçülmeye başlandığı yıl olan 1850’den bu yana 2013 yılı en sıcak ve deniz seviyesinin en yüksek olduğu yedinci yıl olarak kaydedildi. WMO’ya göre iklim değişikliğini
bariz bir şekilde gösteren veriler, Filipinler’deki tayfun gibi dev doğa olaylarını tetikliyor. 200 ülke temsilcilerinin katıldığı toplantıda konuşan WMO Başkanı Michel Jarraud, karbonmonoksit gazının giderek daha fazla atmosfere salınmasının daha sıcak bir gelecek ve daha aşırı hava şartları anlamına geleceğini söyledi.
0.86 F (0.48 C) yükseldi. Jarraud, global ısınmanın daha uzun dönemli sıcak hava dalgalarına ve sağanak yağışlara yol açacağı uyarısında bulundu. Jarrayd, bununla birlikte Haiyan Tayfunu gibi ekstrem doğa olaylarının tam olarak iklim değişikliğine bağlayacak verilerden henüz yoksun olduklarını belirtti.
ORTALAMA SICAKLIK 0.48F WMO, yılın ilk dokuz aylık verilerine göre son 10 yıllık global kara ve deniz ortalama sıcaklığı 1961-1990 ortalamasına kıyasla
DENİZ YÜKSELİYOR Diğer yandan kuruluş, özellikle Pasifik Okyanusu’nda, havanın ısınmasıyla yavaş yavaş erimeye başlayan dev
buz kütlelerinin kasırgaları attıracağını belirtiyor. Filipinler’de yapılan bir ölçüm deniz yüzeyinin 1950 ile 2010 arasındaki deniz seviyesi yüksekliğine kıyasla 35 cm (14 inch) yükseldiğini ortaya koydu. Bu da global deniz seviyesi ortalamasına kıyasla 10 cm (4 inch)’lik bir yükselişi gösteriyor. WMO, Sudan’dan Avrupa’ya ve Avustralya’ya kadar pek çok bölgede rekor seviyede hava sıcaklıklarının kaydedildiğini belirterek iklim değişikliğindeki trendi vurguluyor.
Güncel
Aydoğan Vatandaş Dershane tartışması neyin habercisi? GEÇEN haftanın en önemli gündemlerinden biri; hiç kuşkusuz Zaman’ın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan Dersanelerin kapatılmasına yönelik taslak çalışmayı yayınlamasıydı. Bakanlık haberi yalanlamakta gecikmedi, ne ki Zaman’ın bu haberi de doğru çıktı ve Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, söz konusu taslağın, bir bürokrat tarafından hazırlanan ön çalışma olduğunu söylemek zorunda kaldı. Türkiye’de dershane sektörünün en başarılı kurumlarına Hizmet hareketinin sahip olduğu sır değil. Hemen her yıl bu dershanelerde üniversiteye hazırlanan çocuklar Türkiye’nin en iyi üniversitelerine giriyorlar. Ancak Hizmet hareketiyle bağlantılı dershaneler öğrendiğim kadarıyla, ülke genelinde faaliyet gösteren hazırlık kurslarının ancak yüzde 20’sine tekabül ediyor. Dolayısıyla, konuya sadece Hizmet Hareketi-Hükümet bağlamında bakmamak gerek. Türkiye’de söz konusu üniversite hazırlık kurslarının eğitim sisteminin yapısallaşmış sorunlarından kaynaklandığı, bu sorunlar aşılmadıkça da, dershanelere olan ihtiyacın ortadan kalkmayacağı sır değil. Hal böyleyken, anayasal teminat altına alınmış olan fırsat eşitliğinin bir oldu bittiyle ortadan kaldırılması, serbest piyasa ekonomilerinin egemen olduğu, hür teşebbüsün teminat altına alındığı ülkelerde değil, Kuzey Kore gibi ülkelerde gerçekleşebilir ancak. AK Parti Hükümeti’nin ekonomi ve sağlık alanında oldukça başarılı olduğunu, ancak dış politika ve eğitim alanında aynı başarıyı sağlayamadığını gözlemliyoruz. GRE ya da SAT sınavları kuşkusuz Türkiye’deki sınav sistemi kadar hayati değil belki ama Amerika’da bu tür hazırlık kurslarının kapatılmasını akıldan bile geçirmek nasıl imkansızsa, Türkiye için de imkansız olmaldır. Kamuoyunda söz konusu hazırlığın, Hizmet hareketinin cezalandırılması olarak yansıdı büyük ölçüde. Öyleyse eğer, bunun, Türkiye’de muhafazakar siyasetin gittikçe otoriterleştiği algısını daha da pekiştirecek bir tutum olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Başbakan Erdoğan’ın ‘kızlı erkekli evler’ çıkışının ve Dershanelerle ilgili tartışmanın, Sarıgül’ün bir siyasi alternatif olarak ortaya çıkması süreciyle bir ilişkisi olabilir mi? İhtimal dahilindedir. Erdoğan, böylelikle Hizmet hareketini baskılamak da istiyor olabilir. Türkiye’nin yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı sürecine girdiği bu süreçte, bunlar imkansız değil. Ancak tarih göstermiştir ki, tepeden inmeci, toplum mühendisliğini anımsatan hukuksuz uygulamalar her zaman ters tepmiştir. Türkiye çok hızlı bir sürece giriyor. Hep birlikte izleyeceğiz.
FİLİSTİN BM’DE İLK KEZ OY KULLANDI (BİRLEŞMİŞ MİLLETLER – POSTA212) Birleşmiş Milletler sisteminde yer alma ve İsrail’in illegal yerleşimlerini durdurma için uzun süredir BM’de çaba harcayan Filistin, bugün önemli bir adım daha attı. BM Genel Kurulu’nda,eski Yugoslavya topraklarında 1991’den sonra gerçekleşen uluslararası hukuk ihlallerini kovuşturan Uluslararası Mahkeme’ye (ICTY) üye seçimi yapıldı. Üç yargıcın yarıştığı seçimlerde ICTY’nin yapısı gereği üye olmayan gözlemci devletlere de oy hakkı tanındı. Bu doğrultuda BM’ye üye 193 ülkenin yanısıra geçen yıl “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü kazanan Filistin Devleti de oy kullandı. Filistin adına önemli bir dönüm noktası olan oylamada, Filistin’in ilk BM oyunu BM Daimi Gözlemcisi Riyad Mansur kullandı.
Cenevre Konferansı aralık ayı ortasında Cenevre 2 Konferansı’nın yapılabilmesi için yoğun çaba sarf eden Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki-mun, Litvanya gezisi sırasında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed’le telefonda görüştüğünü açıkladı. Görüşmenin içeriği hakkında bilgi veren Ban, Esed’e ülkede yaşanan krizin ancak politik yoldan çözümünün mümkün olduğunu ilettiğini duyurdu. Suriye’de her gün milyonlarca insanın acı çektiğine işaret eden Ban, “Bu sabah Başkan (Esed) ile görüştüm. Suriye insanı tarafından yapılan bu değişim isteğini ve kavganın çözümünün ancak siyasi yoldan mümkün olduğunu birkez daha kendisine güçlü şekilde ifade ettim” dedi. Bir gazetecinin Cenevre görüşmesinin tarihi konusundaki sorusuna Ban, “Uluslararası bu toplantının bizzat düzenleyicisi benim ve bu konuda kesin bir tarih belirlendiğinde de açıklayacağım” diye konuştu. Ban, şuan Cenevre 2 Konferansı için bir tarih veremeyceğini ancak aralık ayının ortasına kadar bu toplantının yapılmasını arzu ettiğini ifade etti. Ban, “Hedefimiz aralık ayı ortasında olması. Bu ayın 25’inde Lakhdar İbrahimi Rusya Federasyonu ve ABD ile üçlü bir toplantı yapacak. Bu toplantının ardından bir tarih açıklayabilmeyi umut ediyorum” şeklinde konuştu
20 Kasım 2013 Çarşamba
“ABD ile sonsuza dek model ortağıyız”
Yılmaz Polat Washington, Atatürk’le daha anlamlı
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sürpriz bir ziyaret için 24 saatliğine Washington’a geldi. Davutoğlu’nun ziyareti, önce Gezi, Mısır’daki darbe, Suriye’de EL Kaidecilere Türkiye’nin desteği ve son olarak da Çin hava savunma sisteminin satın alınma kararı nedeniyle iyice gerilen iki ülke ilişkilerini onarmak olarak yorumlanıyor. Nitekim Davutoğlu,’nun Amerika’ya son derece sıcak mesajlar vererek, ABD Türkiye ortaklığının baki olduğunun altını çizmesi dikkat çekti İLHAN TANIR WASHINGTON - POSTA212
D
ışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ Washington’daki bir gün süren resmi gezisinde ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel’le Pentagon’da görüştü. Görüşmede Türk-Amerikan ikili ilişkileri ve NATO ittifakı konuları görüşüldü. Savunma Bakanlığı Basın Sözcüsü Carl Woog, görüşmeyi özetlerken Hagel’in Davutoğlu ile Pentagon’da ikinci kez biraraya geldiğini ve Suriye’de devam eden kriz ve kimyasal silahları yok etme süreci dahil bölgesel güvenlik sorunlarını ele alma fırsatı bulmaktan memnunluk duyduğunu açıkladı. Woog, Hagel’in Türkiye’nin Suriye halkına yaptığı insani yardımları övdüğünü de belirtti. Açıklamaya göre Hagel, Davutoğlu’na Amerika’nın Türkiye’de NATO komutası altındaki iki Patriot füze bataryasına katkısını sürdürme kararı aldığını da söyledi. Hagel, Patriot füzelerinin sadece savunma amaçlı ve ABD ile Türkiye arasındaki ittifak dayanışmasının somut göstergesi olduğunu da vurguladı. SİSTEM YENİDEN YAPILANMALI Pentagon’daki görüşmeden sonra Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Brookings Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunda yaptığı konuşmada, Soğuk Savaş’ın üzerinden belirli bir süre geçmesine rağmen siyasal, ekonomik ve kültürel dönüşüm noktasında özellikle Ortadoğu bölgesinde bazı zorluklar olduğunu anlattı. Davutoğlu, özellikle BM’nin mevcut sistemini eleştirdi ve Suriye konusunda, BM Güvenlik Konseyi’nin tek bir tane dahi Suriye ile ilgili olarak insani yardım bağlamında bir karar çıkartılamadığının altını çizdi ve şunları söyledi: “Suriye’de son 2,5 yılda 130 bin insan öldürüldü, yaklaşık 7 milyon insan yerlerinden edildi, yaklaşık 700 bini Türkiye’de olan 2 milyon insan sığınmacı konumunda. Kimyasal silahlar kullanıldı ve milyonlarca insan şu anda Suriye’nin şehirlerinde, kırsal bölgelerinde, köylerinde açlık, hastalık ve benzeri gibi birçok ciddi problemle karşı karşıya. Buna uluslararası sistemin cevabı neydi? Yaşanan insanlık kriziyle ilgili bugüne kadar tek bir BM Güvenlik Konseyi kararı bulunmuyor.’’ Konuşmasının büyük bölümünde BM’nin yetersizliğine vurgu yapan Davutoğlu, ‘’uluslararası sistemin istikrarını ve barışını korumak için BM’nin cevap olamadığını’’ söyledi. Ankara’da son zamanlarda sıkça duyulan bir talebi de Davutoğlu bir kez daha dile getirdi: ‘’Ulusla-
Davutoğlu: Perwer’den özür diledim özür diledim” dedi. Davutoğlu, Şivan Perwer’e, “Ne zaman istersen vatandaşlığını alabilirsin. Benimle aynı haklara sahipsin, ne az, ne fazla. Ben bakanım, sen de sanatçısın, benimle aynı haklara sahipsin” dediğini bildirdi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Cumartesi günü Diyarbakır’da çok duygusal bir etkinlik vardı. Yolda otobüste, Şivan ile yan yana oturuyordum. Onu ülkesinden uzak tutan tüm o yanlış politikalar nedeniyle kendisinden
rarası sistemin yeniden yapılandırılması gerekir.’’ TÜRKİYE 10 YILDA DEĞİŞTİ Önlerinde Avrupa’daki ekonomik krizle Arap Baharı zorluklarının bulunduğuna dikkati çeken Davutoğlu, Türkiye’nin bu problemlerin ortasında bulunduğunu söyledi. Türkiye’nin son 10 yılda büyük bir değişim geçirdiğini vurgulayan Davutoğlu, Türkiye’nin, demokratikleşme, demokratik kurumların güçlendirilmesi ve vatandaşlık konseptinin restore edilmesi noktasında büyük başarılara imza attığını belirtti. Türkiye’nin bölgede mezhepsel ve etnik ayrışmaların azaltılması için gayretler gösterdiğini söyleyen Davutoğlu, kendisinin Irak’a yaptığı son ziyareti ve Mesud Barzani’nin Diyarbakır’a yaptığı ziyaretlerin bu bağlamda dikkate alınması gerektiğini söyledi. Türkiye’nin Ortadoğu’da demokratikleşme sürecine desteğinin devam edeceğini de söyleyen Davutoğlu, “siyasi, ekonomik ve dışpolitika’’ alanlarında yeniden yapılandırma amaçlarının olduğunu söyledi. MÜLTECİLERE 2 MİLYAR DOLAR Brookings’deki konuşmasından sonra ABD Dışişleri Bakanlığına geçen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, burada Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry ile ikili ve çoklu görüşmeler yaptı. Görüşmelerden sonra basının önüne çıkan ikili, önce ikili ilişkileri ve bölgesel gelişmeleri değerlendirdi sonra da soruları cevaplandırdı. Her iki bakan da, Suriye konusunda Cenevre 2 olarak adlandırılan, Suriye rejimi ile Suriyeli muhalifleri biraraya getirmesi beklenen konferans için yapılan çalışmalara değindi. Davutoğlu, Suriye Ulusal Koalisyonu’nun, Cenevre 2’ye katılımı noktasında ABD ve Türkiye’nin bir takım halinde etkili bir şekilde çalışmalarının sonuç verdiğini söyledi. Davutoğlu ayrıca, Suriye konusuyla ilgili şunları söyledi: ‘’Suriyeli mültecilere 2 milyar dolar harcıyoruz. İnsanlar kucaklarını açtılar. Biz bu politikamızı sürdürmeye devam edeceğiz. Türk sınırının güvenliği kötü şekilde etkilendi. Sınırın iki tarafı da güvenli olmalı. Otorite kontrolü sağ-
lanmalı. İlk kaygımızı Türkiye’nin ulusal güvenliğidir. Suriye’deki durum ulusal güvenliğimizi tehdit etmektedir. Her gün mülteci akını söz konusu, bu da bizi etkiliyor. Buradaki güç boşluğu aşırı güçler tarafından kullanılıyor. Biri Suriye rejimi. Türkiye insani açıdan ve sınır güvenliğini korumak için her şeyi yapacaktır. Ama bu sadece Türkiye’nin sorunu değildir.’’ “NÜKLEER SİLAHLARA KARŞIYIZ” Görüşmede ayrıca İran’ın nükleer programıyla ilgili konuları da konuştuklarını ifade eden Davutoğlu, Türkiye olarak bölgede hiçbir ülkenin nükleer silah edinmesini istemediklerinin altını çizerken, barışçıl nükleer enerjiye erişimden yana olduklarını kaydetti. Davutoğlu, Nagorna-Karabağ konusunda Minsk Grubu’nun adım atması gerekirken, 2 yıl sonra ilk kez Ermenistan Cumhurbaşkanı Serkizyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in biraraya geleceğini hatırlattı. Kıbrıs ile ilgili de yeniden başlayan görüşmelerden ümitlerinin olduğunun altını çizdi. “ABD TÜRKİYE MODEL ORTAKLIĞI SONSUZA DEK SÜRECEK” Davutoğlu, ABD ile Başkan Obama’nın tasvir ettiği şekilde Türkiye’nin bir ‘model ortaklık’ ilişkisine sahip olduğunu hatırlattı ve bunun ‘’sonsuza dek süreceğini’’ söyledi. İkilinin görüştüğü bir başka konu ise ABD ile AB arasındaki Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması (TTYO) ve Türkiye’nin bu olası anlaşmadan etkileneceği. Davutoğlu bu anlaşmanın Türkiye için çok önemli olduğunun altını çizerken, Kerry de, süregiden müzakerelerin Türkiye’ye etkisinin monitor edildiğini söyledi. Davutoğlu bu görüşmeler dışında, Obama’nın Milli Güvenlik Başdanışmanı Susan Rice, Kongre’de Dışilişkiler Komitesi Üyeleri ve Amerikalı gazeteciler ile görüştü.
“ÇOK tarih okudum, sayısız lider tanıdım. Mustafa Kemal kadar, tüm koşulların aleyhine çalıştığı bir başka lider tanımadım. Ama o, bütün bu olumsuz koşulların üstesinden gelmeyi becerebilen bir kişiydi. Gerçek bir centilmen, halkına son derece bağlı bir lider ve mükemmel bir devlet adamı”… Bu sözler, 1921 yılında Atatürk’le röportaj yapan ünlü Amerikalı gazeteci Clarence Streit’e ait. Streit, tarihin akışını değiştiren devlet adamlarıyla konuşmuş. Beyaz Saray’da, başkanların özel davetlisi olarak bulunmuş. 1950 yılında Time Dergisi’nin bir sayısına kapak olmuş. Streit’le 1982 yılında Washington’da tanıştım, evinde röportaj yaptım. O Atatürk’ü anlatırken, büyülendiğimi hatırlıyorum. O dönemde Philadelphia’da çıkan Public Ledgar Gazetesi için çalışan Streit için en değerli hatıra, Atatürk’ün imzaladığı bir fotoğrafıydı. Masasının üstünde duruyordu. Bu Atatürk hayranı Amerikalı gazeteci artık hayatta değil. 10 Kasım’da, evinin birkaç sokak ötesinde açılışı yapılan iki metre boyunda bronz Atatürk heykelini görseydi, çok mutlu olurdu. 1936 yılında, İsmet İnönü Hükümeti tarafından satın alınan, müze niteliğindeki (şimdi büyükelçilerin konut olarak kullandığı) tarihi binanın önündeki meydanda (Sheridan Circle) tüm ihtişamıyla, bir elinde Nutuk, öteki elini ders verir gibi kaldırmış, muhteşem bir Atatürk heykeli duruyor. Washington’daki Atatürk Derneği’nin (Ataturk Society of America) kurucu Başkanı Hüdai Yavalar ile eşi Mirat, ABD’deki Türklerin rüyasını gerçekleştirdi. Türkler ve Atatürk hayranlarına Amerikan topraklarında bir ilki yaşattılar. Sheridan Meydanı şimdi daha güzel, daha anlamlı... ABD Başkan Yardımcısı, büyükelçilik binalarının bulunduğu Massachusetts Caddesi’ndeki konutundan Beyaz Saray’a giderken onun önünden geçecek. Diplomatlar, büyükelçiler yürürlerken Dünya Lideri Atatürk’ü görecekler. Pentagon’daki komutanlar tarih sayfalarını çevirecek, arşivleri karıştıracaklar. ABD Genelkurmay Başkanı McArthur, 27 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’le bir saat 20 dakika süren bir görüşme yapar. İkinci Dünya Savaşı kahramanlarından, Japonya fatihi General McArthur, Atatürk’ün dünya görüşünden çok etkilenir. Atatürk, Avrupa’nın geleceğinin Almanya’nın tutumuna bağlı olduğunu ve savaşın en geç 1940-45 yıllarında patlayacağı öngörüsünde bulunur (Pentagon Arşivi). Ankara’da ‘Cumhurbaşkanlığı Devlet Nişanı’ndan Atatürk resmini çıkaranlar, Washington’a geldiklerinde o Atatürk heykelini görünce, umarım yüzleri kızarır.
HABER OLMAK İÇİN...
haber@posta212.com
A M E R İ K A’ D A K İ
TÜRKLERİN
GAZETESİ
20 Kasım 2013 Çarşamba
YIL: 1 SAYI: 27
SAHİBİ POSTA 212 PUPLISHING LLC ADINA
EKMEL ANDA
MEDYA GRUP BAŞKANI
CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ
YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
AHMET RAVALI
YAYIN DANIŞMANI
HABER KOORDİNATÖRÜ
AHMET BUĞDAYCI
HALDUN ARMAĞAN
EDİTÖRLER MEHVEŞ KOÇAK – ADNAN ONARAN - ESEN ÜNAL – DİLEK ESKİ BEZİR-
JOHN KERY’DEN BASIN ÖZGÜRLÜKLERİ VURGUSU (WASHINGTON-POSTA212) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşmesinin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Türkiye’de devam eden ‘Kürt Barış Sürecine’ de değindi ve ABD’nin ‘’tarihi’’ süreçden cesaretlendiğini söyledi. Kerry, ABD ve Türkiye’nin ilişkilerinin değerlere dayandığını ve insan hakları ve demokratik normlar gibi evrensel prensipler üstüne bina edildiğini söyledi. Bunlar arasında Kerry, ‘’basın, ifade ve toplanma özgürlükleri, hukukun üstünlüğü’’ gibi değerleri saydı. Suriye’deki aşırılık artmasının önüne nasıl geçilebileceğini de tartıştıklarını ifade eden Kerry, bunun Suriye’nin geleceği, Suriye’nin komşuları ve tabi ki Türkiye’yi de tehdit ettiğinin altını çizdi.
KAN – AYSEL TAPAN - DEMET DEMİRKAYA - EMRE EMİRGİL (WEB) WASHINGTON TEMSİLCİSİ İLHAN TANIR ANKARA TEMSİLCİSİ YILDIZ YAZICIOĞLU AVRUPA KOORDİNATÖRÜ DÜNDAR KEŞAPLI Largo Chigi N.5 00187 / Roma / İtalya OFİS TEL + 39 064 5449 780 CEP TEL + 39 338 5608 792 e-posta: dundarkesapli@posta212.com SAYFA TASARIM ERDAL ÖZBEK – TUNCAY TAPAR - SERHAN AYDEMİR - ERTAN BEZEN İDARİ MÜDÜR
MEHVEŞ SÖNMEZ ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 – 347 730 42 36 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM
abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com
POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR
ABD Güncel
20 Kasım 2013 Çarşamba
212’NİN İKİ YAKASI
Haldun Armağan info@haldunarmagan.com
SAĞDUYU ARTIK BURADA OTURMUYOR AMERİKA Birleşik Devletleri başkanlık seçimi yarışının en ilginç ve heyecanla beklenen anlardan biri adayların televizyon karşısında yaptığı tartışmadır. Canlı yayınlanan bu programlara “düello” demek daha doğru olur; belirli etik kuralları çerçevesinde her iki aday deyim yerindeyse “eteğindeki tüm taşları döker,” rakibini kamuoyu nezdinde yıpratmak ve kendi üstünlüğünü vurgulamak için her yolu dener. Ancak hakaret ve belden aşağı vuruşlar bu tür düelloda bile hoş görülmez; böyle birşeye kalkışan olursa zamanla bumerang gibi gelip kendisini vuracağını iyi bilir. Bütün bunları nereden biliyoruz? ABD başkan adaylarının tartışmaları televizyonda yayınlandığında yalnızca Amerikalılar değil, tüm dünya da merak ve ilgiyle izliyor da ondan. Bütün dünyanın ilgisinin arkasında yatan sebep, başkanın kim olacağı merakı kadar, siyasi olgunluk ve demokrasi kültürünün iyi bir örneğinin sergilenmesi olabilir mi? Doğrusu, seçimler sonuçlandığında kaybeden adayın, yeni başkanı tebrik ederek, samimiyetle “bundan sonra ülkem için çalışacağım” tarzı ifadelerle siyasi olgunluk içinde mücadeleye son noktayı koyması gıpta edilecek bir örnektir. Maalesef demokrasi kültürünün içselleştirilmemesi bağlamında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu uzunca bir ülke listesi yapılabilir. Bizim kültürümüzde kaybedenlerin yenilgiyi hazmetmemesi zaten kronik bir olguydu, şimdilerde buna bir de muktedir olanların eleştiriye tahammülsüzlüğü ve herşeyi tozpembe göstermeyenlere yöneltilen linç kampanyası eklendi. Bir başka deyişle, Türkiye’de demokrasinin vardığı aşama, “normalleşme” vaadiyle başlayan, ancak siyasi tarihin en anormal dönemiyle devam etmekte olan tuhaf, acayip, anlaması zor bir süreçtir. Dışarıdan bakıldığında nasıl göründüğümüz konusunda yorum yapmaya gerek bırakmayan bir metin var elimizde. ABD’nin Avrupa ve Avrasya bölgesinden sorumlu Dışişleri Bakan yardımcısı Victoria Nuland’ın Türkiye’deki tartışmalara ilişkin son sözleri dikkat çekici: “Biz daha fazla açıklık, daha fazla basın özgürlüğü ve daha fazla hesap verme sorumluluğunda bir hükümet isteyen Türklerin tarafındayız.” Doğrusu gündemdeki tartışma konularına ve tartışma yöntemlerine bakınca ortaya pek sağlıklı bir manzara çıktığını söylenemez. Tam tersine gerek içerik gerekse başvurulan yöntemler sanki herkesin topluca hipnotize olduğu izlenimi uyandırıyor. Bunun ana nedeni ise demokrasilerin olmazsa olmazı siyasi olgunluk ve sağduyunun ülke siyasi iklimine bir türlü hakim olmaması; hatta sağduyunun artık bu toprakları terketmiş görünmesidir! Normal bir ülkede insanların hayat tarzlarını korumaya çalışması, bireylerin mahremiyetine ve bireysel tercihlerine saygı gösterilmesini istemesi olağandışı bir durum olarak kabul edilmez. Ancak böylesine temel bir meseleyi tartışırken bile eleştirel yaklaşım “düşman” kategorisi ile yaftalanıyor. Üstelik bunu yapanlar yalnızca siyasetçiler değil. Varlıklarını hükümetin her yaptığını kayıtsız şartsız desteklemeye memur etmiş görünen düşünce adamlarının evrensel değerleri hiçe sayarak aynı koroya katılması, Türkiye’yi “gerçek üstü” bir boyuta taşıyor. Artık siyahın beyaz olarak tanımlanması isteniyorsa “evet beyaz bu, nasıl farketmemişim” demeniz bekleniyor; aksi takdirde başta “düşman” ve “İslamofobik” olmak üzere etiketlerden etiket beğenmek işten bile değil. Avrupa Birliği ile tam üç yıl aradan sonra müzakerelerin yeniden başladığı gün ülkemiz “kızlı erkekli” gündeme uyandı. Ülkenin yöneticilerini seçme hakkı bulunan yetişkin insanların kiminle aynı evde kalıp kalamayacağına başkalarının karar vermesi ve bunun doğal bir şeymiş gibi savunulduğu sürreel bir görüntü çıktı ortaya. Özel hayatın gizliliğini ve korunmasını güvenceye alan anayasal hükmün yanı sıra konut dokunulmazlığını düzenleyen maddeleriyle çelişen bir durum olduğu apaçık ortada olduğu halde, “kızlar ve erkeklerin neden birarada olmaması gerekir” yolunda bir “fikir jimnastiği” başlamıştı bile! Bir başka deyişle, sağduyu asla galip gelmiyor, gelemiyor; temel insan hakları ve anayasa ihlali normal bir tezmiş gibi savunuluyordu. Bundan da öte, Türkiye’yi uluslararası alanda boşu boşuna zor durumda bırakacak, ilk etapta Avrupa Birliği siyasi kriterlerinin ihlal edilmesi suçlamasıyla karşı karşıya getirecek sıkıntılı ve moral maliyeti yüksek bir sürece ilişkin olarak sağduyulu bir ses duymamak en hafif deyişle hazindi. Şu andaki tablo yasaların insan hakları lehine değil, aleyhine yorumlandığı bir sürece işaret ediyor: İstanbul başta olmak üzere, üniversitelilerin yaşadığı pek çok kentte insanlar mevcut yasalarla taciz ediliyor. Aynı evi paylaşan kız ve erkek öğrencilere bir gece ansızın “çevreye gürültü yapmak” suçuyla para cezasının kesilmeye başlanması, maalesef zorba devlet hanesine eklenen kocaman bir artı puan olmakla kalmıyor; hükümetin vatandaşların yaşam tarzlarına müdahale ettiği algısını pekiştirerek, parçası olduğunu sandığımız Batı dünyasında beliren eleştirel bakışın önemli bir dayanağını oluşturuyor. Uzun sözün kısası, aslında yasaların amacının dışında uygulanması halinde mevcut ceza yasalarına yeni bir madde eklenmesine gerek olmadığı anlaşılmış ve komşuları ihbarcılığa davet etmek de dahil olmak üzere çeşitli formüllerle beslenen sosyal huzuru bozma ve ayrıştırma projesi bir şekilde faaliyete geçmiştir. Türkiye’deki yaşam tercihleri tartışmasında herhangi bir siyasi eğilimi eleştirmek veya savunmak yerine temel ilkelerden yana tavır alan ifadeler, keşke iktidar mensubu bir siyasetçiden gelebilseydi. İşte o zaman geleceğe ilişkin her tartışmada sağduyunun eninde sonunda galip geleceğine dair inancımız tazelenirdi. Bu çerçevede, halen aktif siyaset içinde olmayan, ancak Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucu Genel Sekreteri ve eski Başbakan Yardımcısı sıfatıyla siyasi ağırlığı bulunan Ertuğrul Yalçınbayır’ın yaptığı değerlendirmenin “çöldeki vaha kadar” kıymetli olduğunun hakkını teslim etmek gerekir. Partiyi kurarken demokrasiye dayandıklarını ve “muhafazakar demokrat” tavır içinde olmadıklarını vurgulayan Yalçınbayır, öğrenci evi tartışmasına ilişkin olarak “insanların temel hak ve özgürlüklerinin evrensel standartlarda olduğunu” söylüyor ve ekliyordu: “Hem yasamayı büyük etkiniz altına aldıysanız, hem zaten bürokrasinin, yürütmenin başındaysanız ve yargıya da öyle böyle etki ediyorsanız, sizin her söylediğiniz hayata yansır. Bu düşünce açıklaması olmanın ötesinde bir baskıdır. Özel hayat ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine baktığımızda, bunların sınırlandırılmasının ancak ulusal, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik gönenci, refahı, düzenin korunması, suçların önlenmesi, sağlığın, ahlakın yada başkasının hak ve özgürlüklerinin korunması için olabilir. Bu da ancak zorunlu ölçüde ve kanunla öngörülmesi halinde olur. Bu işi kanuni düzenlemeyle yapacaksanız, ancak bu sınırlarla yaparsınız. Bu sınırlarla değil de Başbakanın söylediği veya kamuoyuna yansıdığı gibi yaparsanız, sizin hakkında AB’nin, uluslararası kamuoyunun notu fevkalade olumsuz olur. Hiç kimse anayasa sınırları içinde meşru olan bir şeyi gayr imeşru gibi gösteremez. Ahlaki açıdan siz somut olarak herşeyi şüpheyle karşılayan tutum ve davranış içine giremezsiniz.”
Kılıçdaroğlu’nun Washington ziyaretinin kodları çözülüyor İLHAN TANIR WASHINGTON POSTA212
CHP Genel Başkanı 30 Kasım’da Washington’a gelecek. Kılıçdaroğlu, Washington’da yeni CHP’yi ve kendi vizyonunu, Suriye politikalarını, füze ihalesininin Çin’e verilmesine karşı olduklarını ve İsrail ile ilişkilere daha sıcak baktıklarını anlatacak Gezinin kodları
40 yıl sonra bir ilk CHP’nin Washington temsilcisi Yurter Özcan’a göre, 1970’lerde, o zamanki CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in Washington ziyaretinden yaklaşık 40 yıl sonra ilk kez bir CHP lideri tekrar Washington’a gelecek ve söyleyeceği her kelime dikkatle izlenecek.
Bu bağlamda, Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’nin dış politikası adına, ayakları yere basan, özeleştiri motifleriyle bezenmiş şekilde Amerikan muhataplarına hitap edip, edemeyeceği bir milyon dolarlık bir soru.
Erdoğan Toprak’ın ziyareti Toprak, Washington’da Kılıçdaroğlu’nun ziyaretinin altyapısını hazırlama adına Amerikan Dışişleri Bakanlığı ile görüştü, Washington’daki Türkiye uzmanları ile görüş alışverişlerinde bulundu, tavsiyelerini dinledi, ‘Yeni CHP’nin vizyonunu anlattı. Toprak’ın Washington’daki konuşmaları, Kılıçdaroğlu’nun ziyareti adına bazı mesajlar taşıyordu. Toprak, bu ziyaretinde Türkiye’nin Batı’nın bir parçası olduğunun altını çizdi, Ortadoğu’da mezhepler ve toplumlar arasındaki problemlerin arttığına dikkat çekerek, Türkiye’nin agresif bir dış politika yerine, barışçıl bir politika izlemesi ve başka ülkelerin içişlerine karışmaktan vazgeçmesinin gerektiğini
söylemişti. CHP’nin halen bir anti-Amerikan imajı taşıdığının farkında olan CHP kurmayı Toprak, bu imajı kırmak adına da sinyalleri beraberinde getirdiğini göstermişti. Örneğin, daha iki yıl önce Malatya’daki Kürecik kasabasına konan NATO radar istasyonuna karşı CHP’nin bazı protesto gösterileri halen hatırlarda. CHP, aynı şekilde, Suriye krizi başladığından beri de, AKP’yi ABD’nin maşası olmakla suçluyordu.
Washington eski Washington değil Ama Washington’da geçen yıllardan bu yana havalar çok değişti. ABD Başkanı Obama’nın 2012’nin başında Time Magazi’nden Fareed Zakaria’ya söylediği ve başbakan Erdoğan’ı yabancı liderler arasında en yakın 5 liderden biri bulduğu günler çok gerilerde kaldı. Ayda bir veya birden fazla Erdoğan ile telefonla görüşerek, Ortadoğu meselelerini tartışan o zamanların Obama’sından, şimdilerde, Muhafazakar AEI isimli düşünce kuruluşundaki uzman Michael Rubin’in aktardığına göre, Erdoğan’ın telefonlarına çıkmayan ve onu geri aramayan bir Obama kaldı. Türkiye’de de birçok kez yazıldığı
gibi AK Parti hükümetinin Washington’da bir anda bu kadar gözden düşmesinin iki ana nedeni bulunuyor: Gezi protestolarında bir anda beliren, anti-semitik, komplocu, paranoyak ve Batı’yı suçlayan hükümetin başbakanı, bakanları, belediye başkanları ve diğer yetkilileri. Diğeri ise, İsrail’e karşı saldırılar, Mısır darbesini (gülünç bir şekilde) bir videoya istinaden, İsrail’e bağlanması.
Hayal kırıklıkları Amerikan hükümetine yakın uzman ve düşünce kuruluşları, aylardır Obama hükümetine AKP ile ilişkilerini gözden geçirmesi tavsiyesinde bulunuyor. Sadece Demokrat kanada yakın olan isimler değil, Cumhuriyetçisinden liberaline, Neocon’undan lobicilerine, Türkiye ile ilgili çalışan her kurum, Erdoğan hükümetine ağır eleştiriler getiriyor, hayal
kırıklıklarını saklamıyor. Kongre ile hergün çalışan bir Washington kaynağı, Kongre milletvekillerinden birçoğunun, Erdoğan’ı ‘thug’ olarak çağırdıklarını ifade etti. Bu kaynak, yıllardır AK Parti lehine çalışmış, bağımsızlığından şüphesi olmayan bir isim olduğunu hatırlatmakta fayda var.
İşte bu şartlarda, AKP’nin yönetime geldiğinden beri, (2003 yılındaki Irak İşgali öncesindeki 1 Mart tezkeresi dönemi gibi) bir soğukluk ve gözden düşme yaşadığı bu dönemde, ‘’yeni CHP’’ parolasıyla, genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Washington’da kendi vizyonunu anlatacak. Bu bağlamda yine Erdoğan Toprak’ın verdiği mesajlar, Kılıçdaroğlu’nun ziyaretinin kodlarını içinde barındıyor. Toprak, üç önemli konuda ABD ile aynı pozisyonda olduğunu göstermişti:
1
Suriye konusunda, ‘’ABD’nin Suriye politikasını doğru buluyoruz ve destekliyoruz’’ diyen Erdoğan Toprak, önümüzdeki aylarda yapılması için çalışılan Cenevre 2 Konferansının CHP tarafından önemli görüldüğünün altını çizdi ve AKP hükümetinin çokca eleştirildiği ‘aşırı ve cihadçı elementlerden’’ kendilerinin de rahatsız olduklarının üstüne bastı.
2
ABD’nin eleştirdiği Türkiye’nin Çin füze sistemini tercih etmesini doğru bulmadıklarını söyledi. Toprak, ‘’Bu tercihe doğru bakmıyoruz, NATO ile ortak anlaşmalarımız var. NATO, Türkiye’ye bir saldırı yapıldığında, Türkiye’yi savunmakla yükümlü. Alınacak silah sistemlerin NATO sistemleri ile uyumlu olması gerekir’’ dedi.
3
Toprak, ayrıca, Türkiye’nin İsrail ile de ilişkilerinin düzeltilmesi gerektiğine inandıklarını açıkladı. Bunların yanısıra, daha geçen yıl Kürecik’deki NATO üssüne karşı pozisyon alan CHP yönetimine karşılık, Toprak, Türkiye’nin, ABD’nin bölgede en güvendiği ülkeler arasında yeraldığını ve Türkiye’de bulunan ABD askeri üslerinin de iki ülke arasındaki güven bağının göstergesi olduğunu kaydetti. Halihazırdaki Türkiye-ABD ilişkileri ile ilgili olarak ise, Toprak, AKP yönetiminden dolayı bu ‘’iki ülke arasındaki ilişkilerin zedelendiğini,’’ ama bunun geçici olduğuna inandığını ifade etti.
Kılıçdaroğlu: Alternatifiz diyecek Bütün bunlar üst üste konduğunda, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Washington gezisinde, Amerikan dış politikasının şu anki
AKP dış politikasıyla uyuşmadığı alanlarda alternatif bir politik parti olduğunun üzerinde duracağını söyleyebiliriz.
Görüşmelerde en tepeler hedefleniyor McCain önderliğinde bir senatör grubu, Temsilciler kanadında yine Dışilişkiler Komitesi üyeleri ve Türkiye Dostluk Grubu üyeleri görüşmeleri. Kılıçdaroğlu gezinin bir diğer ayağı olarak düşünce kuruluşlarından Brookings İnstitü ve Obama yönetimine en yakın düşünce kuruluşu olarak bilinen Center for American Progress’de konuşmalar yapacak. Burada başkan Kılıçdaroğlu’nun yapacağı konuşmalar, Türkiye için nasıl bir dış politika vizyonuna sahip olduklarını göstererek, Washington elitlerine de, CHP’yi alternatif olarak düşünmeleri gerektiğini anlatmaya çalışacak.
Görüşmeler açısından ise, Kılıçdaroğlu’nun Beyaz Saray’da büyük ihtimalle Obama’nın Milli Güvenlik Başdanışmanı Susan Rice ile buluşması bekleniyor. Ama CHP’nin istediği, bu görüşmeleri Başkan Yardımcısı Joe Biden seviyesine çıkarmak. Washington’da Susan Rice’in Obama’ya yakınlığı açısından önemi ve etkisi herkesin malumu, Biden görüşmesi ise, eğer olursa, protokol olarak seviyeyi yükseltmiş olacak. Kılıçdaroğlu bunun yanısıra Dışişlerinde ve Kongre’de de yine üst düzey görüşmelerde bulunacak. Dışişlerinde bu bakan seviyesine çıkar mı, göreceğiz. Kongre’de senatör John
AKP’nin Kılıçdaroğlu’nu Pre-Empt çalışmaları Kılıçdaroğlu’nun gezisinden bir hafta önce ise, Washington’a dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yanısıra, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç gelecek. Şimdilik Carnegie Uluslararası Barış Kurumunda bir konuşma yapacağı kesinleşen
Arınç’ın hiç şüphesiz bu gezisini Kılıçdaroğlu’nun gezisinin hemen öncesine düşürmesi rastlantı değil. AKP’nin imajının bu kadar kötü olduğu bir dönemde Arınç’ın ziyareti ve Washington’daki karşılacağı tavırı dikkatle izlemekte yarar var.
25 YIL SUÇSUZ YERE HAPİS YATTI New York’un Flatbush semtinde 25 yıl önce işlenen cinayetin şüphelesi olarak Derrick Deacon yakalandı ve mahkum oldu. Ancak, yakalanan bir çete üyesi cinayeti kendilerinin işlediğini itiraf edince Deacon serbest bırakıldı (NEW YORK –POSTA 212)
Herşey bundan 25 yıl önce Flatbush’daki bir binada yapılan bir soygun sırasında Anthony Wynn adlı genç adamın öldürülmesiyle başladı.
ÇETE ÜYESİNİN İTİRAFI KURTARDI 1988 yılında meydana gelen olay sonrasında katil zanlısı olarak Derrick Deacon tutuklandı ve mahkum edildi. Mahkumiyet kararına karşın Deacon 25 yıldır suçsuz olduğunu savunuyordu. Derrick’in kaderini Jamaikalı bir
çete üyesi değiştirdi. Başka bir davada federal yetkililerle işbirliği içine giren Jamaikalı çete üyesi, FBI’ya Wynn’in öldürülmesinden kendi çetesinin bir üyesinin sorumlu olduğunu söyledi. Bu açıklama üzerine 2012 yılında Derrick’in yeniden yargılanmasına karar verildi. Geçtiğimiz günlerde yapılan duruşma rekor bir hızla tam dokuz dakikada sonuçlandı ve Derrick Deacon’un suçsuz olduğuna karar verdi. Böyle 25 yıl suçsuz yere hapiste yatan Deacon özgürlüğüne kavuştu.
Göçmenlik
20 Kasım 2013 Çarşamba
GÖÇMENLİK REFORMU’NA
BAŞPİSKOPOS DESTEĞİ Amerikan Katolik Piskoposları Başkanı ve New York Başpiskoposu Kardinal Timothy Dolan, Göçmenlik Reformu’nun acilen yasallaşması gerektiğini savundu
olduğunu ve adım adım göçmenlik sorununu çözme yanlısı olduğunu” belirtti. Cumhuriyetçilerin üzerinde göçmenlik yasası konusunda baskılar artarken, Obama ile bütçe konusunda yaşadıkları soğuk savaş göçmenlik yasasını kilitlemeye devam ediyor.
(NEW YORK –POSTA 212)
G
öçmenlik Reformu yasa tasarısı için Kongre’de Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki mücadele devam ederken tartışmaya din adamları ve sendikalar da katıldı. BAŞPİSKOPOS MEKTUP YAZDI Amerikan Katolik Piskoposları Başkanı ve New York başpiskoposu Kardinal Timothy Dolan, Cumhuriyetçilerin sözcüsü John Boehner’e gönderdiği mektupta Göçmenlik Reformu’nun artık ahlaki bir aciliyet arz ettiği, dolayısıyla yasanın artık bu yılın sonuna kadar mutlaka Temsilciler Meclisi’nden geçirilmesi gerektiğini belirtti. Dolan, mektupta yasa yapıcıların yasayı geciktirdiğine ilişkin haberlerin kendilerini kaygılandığını ve Meclis’in bu sorunu mümkün olan en çabuk sürede çözmesini rica ettiğini belirtti. ULUSUN ÜZERİNDEKİ LEKE Dini lider Dolan mektubunda, ”Ahlaki bir konu olarak, Amerikan ulusu belgesiz göçmenlerin işgücünden faydalanmayı onları yasaların güvencesi altına almadan sürdürmeye devam edemez. Bu insanları,
yasal olmanın haklarından alıkoyarak sürekli bir alt sınıf olarak tutmak, ulusumuzun ruhu üzerindeki bir lekedir ” ifadesini kullandı. HEPİMİZ GÖÇMENİZ Dolan, ayrıca kendisi de bir Katolik
olan Boehner’e Amerika’nın ruhunu göçmenlerin oluşturduğunu, belgesiz göçmenlerin aile bütünlüğünü sağlamanın ahlaki bir sorumluluk olduğunu hatırlattı. Başpiskopos’un mektubuna cevap veren Boehner’in sözcüsü Mihcael Steel de”Boehner’in problemin farkında
SENDİKALAR DA BASTIRIYOR Katolik liderlein yanı sıra sendikalar da Cumhuriyetçilerin üzerinde baskı kuruyor. Sendikalar şu ana kadar Cumhuriyetçilerin yasayı desteklemeyen tavırlarını eleştirmek amacıyla 1 milyon doların üstünde TV reklam harcaması yapmaya hazırlanıyor. TV reklamları Hispanik nüfusun yoğunlukta olduğu Kaliforniya, Colarado, Georgia ve Florida’da İspanyolca olarak yayınlanacak. Reklam İngilizce olarak da Washington, D.C.’de gösterilecek. İşçi sendikası AFL-CIO Başkanı Richard Trumka, amaçlarının ülkede yasal olmayan statüdeki göçmenlerin vatandaşlık haklarını almasının önünü açmak olduğunu, ayrıca Cumhuriyetçilerin yasal olmayan göçmenlere karşı düşmanca tavrını kamuoyuna sergileme amacını güttüğünü söyledi.
GÖÇMENLİK YASASI
2013’TE ÇIKMIYOR
ÇAY PARTİSİ’NE BÜYÜK TEPKİ
Başkan Obama’nın desteklediği ve ABD’de en güncel konu olan Göçmenlik Reformu yasa tasarısının bu yıl yasallaşmasının maddi olarak mümkün olmadığı anlaşıldı (NEW YORK –POSTA212)
Y
ıl boyunca Amerikan kamuoyunun en canlı gündemini oluşturan Göçmenlik Yasası’nın bu yıl yasalaşmayacağı artık kesinleşiyor. Cumhuriyetçilerin sözcüsü John Boehner, Temsilciler Meclisi’nin Senato’dan geldiği şekliyle reform tasarısına onay vermesinin mümkün olmadığını söyledi. Boehner, bu sözleriyle yasanın 2013’te çıkmasının artık imkansız hale geldiğini ilan etmiş oldu. TAVİZSİZ POLİTİKA Cumhuriyetçiler Senato’nun tasarısını değerlendirmeye almazken, Boehner’in
ABD’DE H1-B VİZESİNDE SAHTECİLİK ŞÜPHESİ Teknoloji şirketleri yüksek becerili çalışanlara alınan vizede kotaların kaldırılmasını talep ediyor. Diğer yandan bu alanda danışmanlık hizmeti veren firmaların sahtecilik yaptığı iddia ediliyor (NEW YORK-POSTA212) Teknoloji şirketleri, Amerika’nın rekabetçiliğini artırmak için nitelikli işgücüne ihtiyaç duydukları gerekçesiyle göçmenlik reformunun en ateşli savunucuları arasında yer alıyor. Ancak, şirketlerin ihtiyaç duydukları mühendisler için H1-B iş vizesi başvurularını bağımsız şirketlere verdikleri ve bu şirketlerin de sistematik olarak vize sahtekarlığı yaptığı iddia ediliyor. Sektöre bu alanda hizmet veren şirketlerden Hindistan bazlı danışmanlık ve insan kaynakları firması Infosy, geçtiğimiz hafta Adalet Departmanı’nın kendilerine 34 milyon dolarlık bir dava açtığını ilan etti. Adalet Departmanı’nın açtığı dava, Infosy’nin aslında Amerikalılar’ın da yapabileceği pek çok pozisyona sahtecilik yaparak yabancı kökenlileri yerleştirdiği iddiasına dayanıyor. Firma ise kendine yönelik bu suçlamaları reddetti. Infosy, 2010 ve 2012 arasında 6,500 kişiye H1-B vizesi aldı. H1-B vizesi, yüksek seviyede diploma gerektiren spesifik teknik becerilere sahip göçmen niteliğinde olmayan çalışanların Amerika’da geçici süreyle çalışabilmesine imkan tanıyor.
H1-B’DE KOTA KALKSIN
son çıkışıyla Cumhuriyetçiler’in mevcut tasarıya bir alternatif tasarı getirmek veya mevcut yasa üzerinde bir tavize yanaşmayacağı da netleşti. GOP LİDERLERİNİ ÇUKURA GÖMECEK Bu seçenekler de elenince geriye aşırı sağcı Cumhuriyetçilerin değerlendirmeye alacağı alternatif kalıyor: O da yasayı bölümlere ayırıp kapsamını küçültmek.
Bu arada vize programının kapsamının genişlemesi için sektörden Temsilciler Meclisi’ne baskılar giderek yoğunlaşıyor. Hatta aralarında Microsoft’un sahibi Bill Gates’in de olduğu teknoloji guruları Kongre’nin bu kategorideki kotayı kaldırarak limitsiz bir şekilde H1-B verilebilmesini savunuyor. Bu kategoride çalışanlar için ücretler minimum yıllık 60 dolardan başlıyor ancak ortalama ücretler 80 bin dolar seviyesinde.
Bu arada, bazı Cumhuriyetçiler, GOP yasa yapıcılarının yasayı yine “öldüreceğini” düşünerek kaygılanmaya başladıkları belirtiliyor. Tasarının geleceği giderek belirsizleşirken, pek çok Cumhuriyetçi, yasayı bloke eden
Çay Partisi liderlerinin her geçen gün bir çukura gömüleceğini düşünüyor. Bu da partinin uzun dönemde tekrar yapılanmasına yol açabilir: Cumhuriyetçi parti içindeki hizipler bu konuları tartışırken Temsilciler Meclisi Azınlıklar Lideri Nancy Pelosi, Boehner’e eğer yasayı Meclis’e getirirse tasarının geçmesinin çok kolay olduğunu hatırlattı.
Güncel
20 Kasım 2013 Çarşamba
Türk Ocağı Başkanı Mehmet Yar
Ekmel Anda Young Turks Derneği, Türk Ocağı’na Atatürk posteri hediye etti.
Türk Ocağı’nın yeni dernek binası açılışına çok sayıda seçkin davetli katıldı.
Türk Ocağı’na görkemli açılış New Jersey’de Türklere yıllarca büyük hizmetler veren Türk Ocağı, 5 yıl aradan sonra görkemli bir törenle yeniden açıldı. Modern mutfağı ve kafesi ile Türkler’in yeni buluşma noktası olmaya aday iki katlı bina yaklaşık 100 kişilik salona sahip
NEW YORK – POSTA 212
N
ew Jersey’in Lynhurst kentindeki Türk Ocağı’nın binası işadamı Ekmel Anda’nın katkıları ve 80 bin dolarlık yatırımla yenilendi. Türk Ocağı’nın açılışına Amerikan Kongre Üyesi Steve Chabot, Lyndhurst Belediye Başkanı Robert Giangeruso, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) Başkanı Ali Çınar, Türk Ocağı Başkanı Mehmet Yar, Ali Baba Restaurant’ın Sahibi Ali Rıza Doğan, Taşkın Bakery’nin Sahibi Kadir Taşkın, TADF eski başkanlarından Atilla Pak ve Ata Erim, Young Turks Başkanı Tulga Tekman ile çok sayıda davetli katıldı. Törenin açılışında konuşan Türk Ocağı Başkanı Mehmet Yar, derneğin 5 yıl aktif olmadığını
belirterek, bundan sonra derneğin büyük işler yapacağını söyledi. Yar, dernek binasının yenilenmesinde katkısı olan herkese teşekkür etti. amerikan Kongre Üyesi Chabot da, Türkler’e desteğini sürdüreceğini ifade etti. Binanın yenilenmesinde katkıları olan Ekmel Anda ise, Amerika’ya ilk geldiği yıllarda büyük desteğini gördüğü, aynı zamanda derneğin isim babası olan Faik Yar’ın kendisine “babalık” yaptığını söyledi. Derneğe katkılarının süreceğini kaydeden Ekmel Anda, dernek salonuna Faik Yar’ın isminin verildiğini ifade ederek, ismin yazıldığı plaketi duvara astı. Törende Young Turks Başkanı Tulga Tekman da Nisa Yar derneğe Atatürk posteri ve Yusuf hediye etti. Değirmen
Türk Ocağı Başkan Yardımcısı Menderes İnce
TADF Başkanı Ali Çınar’ın da katıldığı törende açılışa katılan Türkler, yıllardır derneğin yeniden hayata geçmesini dört gözle beklediklerini dile getirdiler.
HAFTA SONLARI AÇIK OLACAK Açılışı yapılan dernek binası iki katlı olup 100 kişilik salona sahip. Modern mutfağı ve kafesi ile Türkler’in yeni buluşma noktası olmaya aday yeni dernek binası hafta sonları da açık olacak. Ayrıca salon her türlü nişan, doğum günü partileri, kına geceleri, baby shower, bridal shower ve kadınların özel günleri için de kiralanabilecek.
Türk Ocağı’nın açılışına Amerikan Kongre Üyesi Steve Chabot, Lyndhurst Belediye Başkanı Robert Giangeruso’da katıldı.
Toplum
20 Kasım 2013 Çarşamba
AMERİKAN HÜKÜMETİNİN YAPMADIĞINI TÜRKLER YAPTI BÜYÜK REİS POSTA212’YE KONUŞTU
Kızılderililer Doğu Yakası Daire Başkanı Frank Keel, ABD hükümetinin kendilerine üvey evlat muamelesi yaptığını belirterek, Türkiye’nin 200 bin dolarlık yardımı için teşekkür etti ZEYNEP ÖZ NEW YORK - POSTA212
A
merikan İçişleri Bakanlığı Kızılderililer Doğu Yakası Daire Başkanı Frank Keel, TİKA’nın (Türkiye’nin Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) Warm Springs Rezervasyonu’nda yaşayan Kızılderililere yaptığı 200 bin dolarlık bağış hakkında POSTA 212’ye konuştu.
silcilerine takdim edildi. Törende bir konuşma yapan Washington Büyükelçisi Namık Tan, Türkiye’nin Kızılderililerin yıllık ekonomik zirvesine delegasyon yollayan ilk ülke olduğunun altını çizdi.
YARDIM ABD’LİLERİ İNCİTTİ Mİ?
5 BİN KIZILDERİLİ YAŞIYOR
Kızılderililer Doğu Yakası Daire Başkanı Frank Keel, TİKA’nın Oregon Eyaleti’ndeki Warm Springs Rezervasyonu’nda yaşayan 5 bin Kızılderili’nin önümüzdeki 10 yıllık su ihtiyacının karşılanması ve bölgedeki eğitimin iyileştirilmesi için yaptığı yardımı “Türk Hükümeti’nin çok cömert bir jesti” olarak değerlendirdi. Keel, “Ekonomik anlamda Warm Springs Kabilesi’nden çok daha kötü durumda olan kabileler var . Yine de, bu insanı yardımdan dolayı çok minnettarım. Türklerle bir araya geldiğim önceki tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, bu tarz bir yardım Türk ruhunun tamamen doğru bir şekilde yansımadır” diye konuştu. ABD hükümetinin benzer projeler için Kızılderili kabilelere çeşitli ödenekler ayırıdığını belirten Franklin Keel, yine de Kızılderili kabilelerinin ihtiyaçlarının hükümet tamamen karşılanmadığını söyledi. “İlginçtir ki , ABD’nin askeri olsun ya da olmasın diğer ülkelere yaptığı yardımlar Kızılderili Amerikalıları hizmet etmek için olan ayırdığı ödenekten daha fazla” diye konuştu.
rinin su ve eğitim ihtiyaçları için kullanılacağının haberini verdi. TİKA Başkanı Serdar Cam ise, söz konusu yardımın çok yüksek bir meblağ olmasa bile, Türk ve Amerikan toplumu arasındaki dayanışmanın bir sembolü olduğunu söyledi. İleride bu tür işbirliklerinin devam edeceğini ekledi.
ABD’deki Kızılderili toplumu ve Türkiye arasındaki yakın ilişkilerin bundan sonra da devam edeceğini vurguladı. Tan, “Bugün sözlerin sadece sözlerden ibaret olmadığını göstermek için buradayız” diye konuştu.
PARA SU VE EĞİTİME GİDECEK
Warm Springs Rezervasyonu kabileleri şefi Joseph Moses , “Çocuklarımızın bazıları okula gitmek için her gün 130 kilometre yol kat ediyorlar. Bu yardım bizim için çok önemli” diye belirterek, yardımın Oregon’da yaşayan Kızılderilile-
TÖREN DÜZENLENDİ
TİKA’nın Kızılderililere 200 bin dolarlık yardımı Washington’daki Türk Büyükelçiliği rezidansında yapılan bir törenle kabile tem-
Kızılderili Reis Keel Türk Kurultayı’na katılmıştı
Kızılderililer’in Reisi Frank Keel Türkiye’ye de gelmiş ve Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı’na katılmıştı.Kurultay’da konuşan Kıozılderili Reisi şunları söylemişti: Ben ABD’de yaşayan Onayda Kabilesi Reisiyim. Atalarımız 20 bin yıl önce Baykal Gölü ve Yenisey— Tuva bölgelerinden Amerika kıtasına göç etmişler. DNA’larımız bölgedeki Türk halklarınınkiyle aynı. Ayrıca “Y” kromozomu sadece Kızılderililer ve Türkler’de bulunuyor.” Frank Keel, dillerindeki bazı kelimelerin yanısıra gelenek ve kilim halılarda bulunani desen konusunda da Türk halklarıyla aralarındaki benzerliklere dikkat çekti. Keel, Kardeş Türkiye ile diğer Türk devletleri ve halkları için ABD’de lobi desteği vereceklerini de sözlerine eklemişti.
Türkiye’nin, TİKA üzerinden ABD’de yaşayan Kızılderililere 200 bin dolar yardım yaptığı haberi Amerikan basınında da geniş bir yankı bulurken, söz konusu yardımdan dolayı Amerikalıların incindiğini düşünenler oldu. Washington Post gazetesinin ödüllü köşe yazarı Al Kamen, konu ile ilgili yazdığı makalede Türkiye’nin Kızılderililere bağışladığı 200 bin doları, ABD’nin bir zamanlar dışarıya gururla gönderdiği yardımın geri dönüşü olarak yorumladı. Yazar, konuyu kendi köşesinde şu şekilde ele aldı: “Mali uçurumdan önce, kemer sıkmadan önce, borç tavanından önce, Kongre’deki çılgınlıklardan önce, ABD gelişmekte olan ülkelere gururla milyarlarca dolar yardım gönderirdi. Ve halen de göndermeye devam ediyoruz. Ama öyle görünüyor ki, şimdi o paranın bir kısmı geri geliyor. Galiba Kürtlerin acil kalkınma ihtiyaçlarına vurgu yapacak bir program geliştirmenin zamanı geldi. Öyle değil mi?”
Bacon’un ‘Freud üçlemesi’ PEMBE YILDIZ ELMASI REKOR
142 milyon dolara satıldı FİYATA NEW YORK’A GİTTİ NEW YORK - POSTA212 ngiliz sanatçı Francis Bacon’un, ressam arkadaşı Lucian Freud’ü resmettiği tablo, New York’taki bir müzayedede 142 milyon dolarlık rekor bir fiyatla alıcı bularak bugüne kadar satılan en yüksek fiyatlı sanat eseri oldu. Bacon’un 1969’da yaptığı Freud Üçlemesi, geçen yıl 119.9 milyon dolara satılan Edvard Munch’un “Çığlık” tablosuna ait olan rekoru kırmış oldu. Müzayedede açık artırmaya çıkan Freud Üçlemesi’nin açılış fiyatı 80 milyon dolardı. Komisyonla beraber toplamda 142 milyon dolar ödeyen kişinin kimliği ise açıklanmadı.
(İSVİÇRE)- Pembe Yıldız olarak bilinen elmas, Cenevre’deki bir açık artırmada 83 milyon dolara alıcı buldu. Elmas, en yüksek fiyata satılan değerli taş oldu. Bir yüzüğe yerleştirilen 59.60 karatlık elmas, 2,69’a 2,06 santimetre boyutlarında. Pembe Yıldız’ı satın alan New York’un tanınmış elmas kesicilerinden Isaac Wolf elmasa ‘Pembe Rüya’ adını verdi.
İ
20 Kasım 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 27
REKOR KIRILDI Dünyanın en pahalı mücevheri olan Pembe Yıldız, üç yıl önce 42.2 milyon dolara satılan ‘Graff Pink’ adlı elmasın da rekorunu kırmış oldu. Elmasın yeni sahibi, kendisinden önce yapılan 67 milyon İsviçre franklık teklifi arttırıp 68 milyon İsviçre frangı (74 milyon dolar) önerdi. Sotheby’s müzayede evinin komisyonuyla beraber elmasın toplam fiyatı 83 milyon dolara çıktı. Açık artırmada son iki teklif arasında uzun süren
bir sessizlik olduğu belirtiliyor. Müzayedeyi yöneten David Bennett son tekliften sonra çekicini masaya vurmadan önce, “Baylar, bayanlar elmasa teklif edilen 68 milyon bir dünya rekorudur ve elmas tam burada” dedi.
PEMBE PANTER MÜZİĞİ ÇALDI Elmasın yeni sahibi açıklandığında Sotheby’s müzayede evi salonda Pembe Panter filminin müziğini çaldı. Mezatçı Bennett, Pembe Yıldız elmasının De Beers tarafından 1999’da Afrika’dan çıkarıldığını açıkladı ancak hangi ülkeden olduğunu söylemedi. Bennett, “Gerçekten fevkalade ender bir parça. Bu taşlardan çok azı açık artırmaya çıkmıştır” dedi. Ham, işlenmemiş haliyle 132.5 karat olan elmasın kesilmesi ve cilalanması iki yıl sürdü. Sotheby’s müzayede 200 milyon dolarlık rekor bir satış yaptı. (BBC-TÜRKÇE)
PULITZER ÖDÜLÜ 3 1 0 2
HAFTALIK ÜCRETSİZ
www.posta212.com
KAMRA’YA VERİLDİ
Dünyanın en prestijli basın ödüllerinin başında gelen ‘Pulitzer’ 2013 sahiplerini buldu. ‘Son dakika haber fotoğrafçılığı’ dalında ödülü AP fotoğrafçısı kazandı
Milyoner kadının YAPTIĞINA BAK!
(NEW YORK-POSTA 212) – State Island’da malikanede oturan ve 14 dairesi olan Hasime Lika isimli milyoner kadının, dar gelirlilere sağlanan sağlık sigortasından yararlandığı ortaya çıktı. Milyoner kadın, sağlık sigortasını 47 bin dolar dolandırdığı iddiası ile yargılanacak State Island’da milyon dolarlık evinde yaşayan bir kadın, Medicaid’i dolandırmakla suçlanıyor. Hasime Lika’nın Medicaid sisteminden 47 bin dolar tutarında faydalandığı iddia ediliyor. Hasime Lika’nın, 2006 ve 2011 tarihleri arasında geliri olmadığını beyan ederek dar gelirlilere verilen ücretsiz sağlık sigortasından (Medicaid) yararlanmış. Bu süre zarfında da 2 çocuğunun babası resmi nikahsız kocası Bill Lika ile 2.4 milyon dolar değerindeki evinde yaşamaya devam etmiş. Yetkililer, Lika’nın 14 apartman dairesine sahip olan bir emlak zengini olduğu ve servetinin 5 milyon doları geçtiği söylüyor. Ayrıca, 2.4 milyon dolarlık evinde havuz, Rolls Royce ve Mercedes-Benz marka iki arabanın park edildiği üç garaj bulunduğu belirtiliyor. Lika’nın kocası tutuklanmazken Lika ve avukatı iddialara karşı yorum yapmıyor.
ORTALIĞI
karıştıran
REKLAM
(NEW YORK-POSTA212) - Los Angeles’daki bir billboardda yer alan “SnoreStop” horlama ilacına ait bir ABD askeri ile yüzü peçeli bir Müslüman kadını birbirlerine sarılmış gösteren ilan günün konusu oldu. Reklam, Kaliforniya merkezli Green Pharmaceuticals tarafından üretilen horlama giderici bir ürün olan SnoreStop’un çiftlerin birlikteliklerini huzurlu bir şekilde devam ettirebileceklerini sağlayacak bir ürün olduğunu anlatıyor. İlan, Los Angeles’ın yanı sıra San Diego, Houston, Salt Lake City, New York City ve diğer şehirlerde de yayınlanmaya başlayacak. SnoreStop sözcüsü Melody Devemark ise ilanı, “' İnsanlar sanırım böyle çiftlerin var olduğunu anlamıyor. Biz gerçekten var olan bu çiftleri göstermek istedik. Çünkü insanların dikkatini çekeceklerini biliyorduk. Entelektüel bir yolla dikkat çekmek istedik” diye savundu. Öte yandan Müslümanlar, bu reklamın evlilik dışı birliktelik mesajı verdiği konusunda endişelerini dile getirirken bunun nedenini ise reklamdaki kadının parmağındaki alyans olarak işaret ediyor.
“S
DÜNYA TİCARET MERKEZİ’NİN
4
NUMARALI BİNASI
TÖRENLE AÇILDI (NEW YORK-POSTA 212) -New York’ta 11 Eylül saldırılarında yıkılan ikiz kulelerin yerine yapılan Dünya Ticaret Merkezi’nin 4 numaralı binası 12 yıl sonra hizmete açıldı. Manhattan Bölgesi Belediye Başkanı Scott Stringer, “Bu sadece bir bina değildir. Bu yeniden doğuşumuzun sembolüdür. Sözlerimizi asla unutmadığımızı gösteriyor” dedi. ABD’nin en uzun binası olarak tasarlanan ve 64 bin 749 metrekare alana yapılan bina, yüksek teknoloji ile donatılmış ofis ve işyerleri olarak hizmet verecek. New York ve New Jersey Liman İşletmeleri arasında binanın yarısının kiralanması için bir anlaşma imzalamasına rağmen 72 katlı bina şu anda boş duruyor. Yetkililer, 4 ana kuleden en küçüğü olan binanın ofislerinin metrekaresinin, yaklaşık 645 dolardan satışa sunulacağını açıkladı. Dünya Ticaret Merkezi’nin ise 2014 yılında açılması bekleniyor.
NEW YORK - POSTA212
on Dakika Haber Fotoğrafçılığı” alanında 2013 Pulitzer Ödülü Khalil Hamra’ya verildi. Kendisini hem Mısırlı hen Filistinli olarak tanımlayan, AP fotoğrafçısı ve gazeteci Hamra 2013 “Son Dakika Haber Fotoğrafçılığı” kategorisinde ödül kazanan fotoğraflarını Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar sırasında çekti. Birkaç Batılı fotoğrafçıyla birlikte ödülü alan Hamra’nın Ortadoğu’nun kalbinden gelmesi fotoğraflarını çok daha gerçekçi yapıyor. Hamra’nın fotoğrafları Fransa’nın Perpignan kentinde düzenlenen uluslararası Visa Pour L’image festivalinde sergilendi. Hamra Mısır’da Müslüman Kardeşlere karşı Tahrir meydanında başlayan ayaklanmadan, askeri darbeye, Suriye’deki kanlı iç savaşa kadar 2013’te her toplumsal olaya kamerasıyla tanıklık etti.
MİLYON DOLARLIK PİYANGOYU
2.’NCİ KEZ KAZANDI Michiganlı Joseph Palmarchuk 2011’de eyelet piyangosundan 1 milyon dolar kazandı. Kazandığı parayı 7 çocuğu ve 23 torunu için harcayan talihli, bu yıl da aynı piyangonun büyük ikramiyesini kazandı ve 1 milyon 35 bin dolar aldı (MICHIGAN -POSTA212) Michigan’da yaşayan Joseph Palmarchuk, eyalet piyangosu çekilişinde büyük ödül olan 1.35 milyon dolarlık ikramiyeyi kazandı. Ama asıl ilginç olan ise Palmarchuk’un son iki yıl içinde ikinci kez 1 milyon doların üstündeki büyük ödülü kazanması oldu.
TEKRAR KAZANACAĞIM DEMİŞTİ 2011 yılında Michigan’a taşınan Joseph Palmarchuk, aynı yıl içinde büyük ikramiyeyi kazandı. 1 milyon dolar ödülü alır almaz yaptığı açıklamada Palmarchuk “Bu ödülü bir kez daha alacağım. Benim Karmam’da bu var.” demişti. Joseph ve karısı Phillis, piyango parasını
yedi çocuk ve 23 torundan oluşan geniş ailesine harcadı. Ve geçtiğimiz hafta aynı piyangonun büyük ödülü bir kez daha Palmarchuk’a çıktı.
Şanslı çift, piyangodan çıkan parayı kışları soğuk geçen Michigan’dan sıcak yerlere tatile gitmek için kullanacaklarını açıkladı. Palmarchuk daha başka piyangolar kazanacağını söyleyerek yine iddialı konuşmayı sürdürdü.