3’TE
CEMİL ÖZYURT
4’TE
SUNAY AKIN
5’TE
GÜLHAN AKŞİT ŞENER
11’TE
KADİR ÇETİNÇALI İLE KADİRCE
12’DE
ADNAN ONARAN
Ünlüler haziranda boşanıyor ■ Hollywood’un ünlü çiftleri Antonio Banderas-Melanie Griffith ve Jennifer Lopez- Casper Smart, ayrıldıklarını neden haziran ayının ilk cuma günü açıkladı? İlginç ayrıntılar...
Daphne Barak’ın kaleminden
16’DA
15’TE
HALDUN ARMAĞAN İLE VİZYON
Siber korsanlar 113 milyar dolar zarar verdi
15’TE
NURDAN YÜZBAŞIOĞLU İLE LIFE AND STYLE
■ Uluslararası Stratejik Araştırma Kurumu uzmanları, Analist dergisinin haziran sayısı için “Siber Dünya” üzerine çok özel bir dosya hazırladı.
4’TE
HAFTALIK ÜCRETSİZ
A M E R İ K A’ D A K İ
TÜRKLERİN
GAZETESİ
www.posta212.com • YIL 2 • SAYI 57
18 Haziran 2014 Çarşamba
PC devri kapandı
7’DE
■ Dizüstü ya da masaüstü bilgisayarlarla internete bağlanma dönemi yavaş yavaş değişiyor. Akıllı telefon, tablet ve smart TV gibi cihazların dönemi başlıyor.
7’DE
Google’dan Ay’a yolculuk planları ■ Dünyanın internet devi Google, havadan fotoğraf çekmek ve dünyanın uzak alanlarına online erişim sağlamak için uydulara kendi filosunu göndermek için kolları sıvadı.
ABD’de orta direk çöktü ABD, dünyanın en zengin beş ülkesi arasında yer alsa da orta sınıf Amerikalılar için durum oldukça kötü. ABD’liler, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin gerisinde, 19’uncu sırada yer alıyor.
ABD’liler kendini zayıf sanıyor
8’DE
Munyar ayın sanatçısı seçildi
■ Albüm hazırlıklarını sürdüren ve konserlerine devam eden Sırma Munyar, The Deli Magazine’in New York ayağı tarafından ‘ayın sanatçısı’ anketini de açık ara kazandı.
9’DA
Uyuşturucu kapıda bekliyor ■ Türkiye’de gayrı resmi rakamlara göre 16 yaşındaki her 100 gençten 20’si uyuş6’DA turucu kullanıyor.
■ Obezite ABD’de ‘kırmızı alarm’ veriyor. Ancak, Amerikalılar’ın yüz5’TE de 55’i kilolu olduğuna inanmıyor ve kilo vermeye yanaşmıyor.
Derin maviliklere dalma sanatı
9’DA
Ezra ve Tuba kardeşler
15’DE
Emlakta yaz bereketi
13’TE
5’TE
14’TE
Life & Style
11-12’DE
Dünyayı mutsuzluk sardı
Cennetten bir köşe: ALAÇATI
■ Bu yıl 27. kez düzenlenen ‘The Scuba Show’ meraklılarının büyük ilgisini çekti. Peki, dalgıçlığın tarihini hiç merak ettiniz mi?
Dünya Kupası tam gaz
■ Dünyada her dört kişiden biri üzgün. Sıralamada ABD 38, Türkiye 16'ncı.
Vizyon
15’DE
Toplum Yaşam
18 Haziran 2014 Çarşamba
Türk kızı rüzgarı Genç fotoğraf sanatcısı Melisa Mızraklı’nın ilk kişisel sergisi olan ‘Reflections of Self’ New York’ta açıldı ERTAN BEZEN NEW YORK - POSTA212
G
eçtiğimiz yıl ‘Contemporary Istanbul’da büyük övgü toplayan fotoğraf sanatçısı Melisa Mızraklı’nın ilk kişisel sergisi olan ‘Reflections of Self’ (Öz Yansımalar); New York’un sayılı sanat galerilerinden biri olan Emmanuel Fremin Gallery’de açıldı. İnsan bedenine odaklanan Mızraklı’nın sergisi 29
Temmuz’a kadar açık olacak. İnsanın beden ve hareket dilinden ilham alan Mızraklı, fotoğraflarında jestlerin ve mimiklerin devamlılığını kullanan Mızraklı, insanlar arasındaki iletişimin asıl kaynağının, çoğu zaman bilinç dışı olarak benimsemiş olduğumuz senkronize hareketler olduğuna dikkat çekiyor. Mızraklı çalışmalarında, baloncuklar ile kimlikleri ortadan kaldırarak alışılmışın aksine, maskelerle maskesizliği, hiçlikte hepliği ve öz-
gürlüğü sonsuz kılma denemelerini; ilham kaynağı olan insan vücudu ve doğal hareketleri ile birleştiriyor. Mızraklı, yaratıcılığın asıl doğum yerinin de “hiçlik” olması bakış açısıyla, harika bir vücuda sahip olmayan fakat özgün ve kendine güveni yansıtabilen modellerle çalışarak eserlerini oluşturuyor.
Anlam taşıyan sergi New York’ta, Türkiye’deki böbrek hastası çocukların yararına sergi düzenlenecek. Geçtiğimiz haftalarda da Soma faciası nedeniyle bir yardım kampanyası yapılmıştı
Dahi Türk Ali Erdem ABD Olimpiyatları’nda NEW YORK - POSTA212
N
ew York’taki Lazzoni Showroom, Gaziantep Üniversite Hastanesi’nde böbrek hastalığı nedeniyle tedavi gören çocuklara destek için gerçekleştirilecek bir sanat sergisine ev sahipliği yapacak. ÇOCUKLAR HAYATA TUTUNACAK “Turn On Your Hear” adlı fotoğraf ve sanat sergisine sanatçılar tarafından bağışlanan eserler, program çerçevesinde açık artırma usulü ile satışa sunularak buradan elde edilecek gelir, çok sayıda çocuğun tedavi için sıra beklediği Gaziantep Üniversite Hastanesi’ne eko kardiyogram ve amblatuar kan basıncı cihazı bağışlanması için kullanılacak. Lazzoni, New York Rotari Kulübü, Bridge to Türkiye Fonu ve Gaziantep Kavaklık Rotari Kulübü işbirliğinde tertiplenen kampanya çerçevesinde bağışlanan cihazlar sayesinde çok sayıda Suriyeli mülteci çocuk hayata tutunacak. ABD’de, Soma’daki faciadan sonra yetim kalan çocuklar için başlatılan yardım kampanyasında ise 130 bin doların üzerinde bağış yapılmıştı. SOMA’YA DA YARDIM YAPILMIŞTI Soma'daki faciada yaşamını yitiren 301 işçinin ailelerine yardım eli uzatmak için Bridge to Türkiye organizasyonu tarafından oluşturulan eğitim fonuna yardımlar yapılmıştı. Bridge to Türkiye, çocukların eğitimlerini sürdürebilmeleri için 130 bin doların üzerinde bağış yapıldığını dile getirmişti.
New York Eyalet Üniversitesi’nin her yıl uluslararası alanda düzenlediği Dahi Olimpiyatları’na bu yıl Türkiye’den de bir Türk öğrenci katıldı ve finale kaldı MEHVEŞ KOÇAK NEW YORK - POSTA212
Ç
evre bilincini oluşturmak, değişik kültürlerdeki başarılı öğrencileri bir araya getirmek için her yıl düzenlenen Dahi Olimpiyatları’nda bu yıl 57 ülkeden 842 proje başvurdu. Ön değerlendirmede 55 ülke projeleriyle finale katılmaya hak kazandı. Türkiye’yi adaylığa taşıyan İstanbul Kadıköy Lisesi 10. Sı-
nıf öğrencisi Ali Erdem Ekşi’de ‘’Hayatın Tohumları’’ İngilizce kısa öyküsüyle yaratıcı yazı dalında finale kaldı. Ali Erdem Ekşi’nin öğretmeni Betül Özer Budak’ın rehberliğinde kaleme aldığı hikaye ağaçların hoyratça kesilmesinin insanlığı yok olmakla karşı karşıya bırakmasıyla mücadele eden üç bilim adamının sıra dışı öyküsünü ele alıyor. Organizasyonla ilgili konuşan Ali Erdem Ekşi “Ülkemi, bu büyüklükte uluslararası bir organi-
Konuklar müziğe doydu (NEW YORK - POSTA212) Queens Rego Park bölgesinde bulunan Roka Restoran'da geçtiğimiz cuma Türk Sanat ve Türk Pop Müziği gecesi yapıldı. Şarkıcı Gökhan'ın yorumlarıyla renk kattığı geceye Amerikalılar’ın yanı sıra Türkiye'den gelen misafirler de yoğun ilgi gösterdi. Hep bir ağızdan İngilizce ve Türkçe şarkıların söylendiği gecede misafirler iki tür müziğin harmanlandığı keyifli saatler geçirdi.
zasyonda temsil etmekten onur duyuyorum. Yaratıcı yazım için gerçekliğin zihnimize yerleştirdiği zincirleri kırmamız gerektiğini düşünüyorum. Ailem ve öğretmenim bu zincirleri kırmakta beni hep cesaretlendirdiler. Finallerde yer almak benim için büyük bir onur ama umarım iyi bir dereceyle bu başarıyı taçlandırabilirim.” dedi. 15-20 Haziran arasında yapılacak olimpiyatlarda branşlarında birinci gelenlere burs imkanı verilecek.
Toplum Yaşam
18 Haziran 2014 Çarşamba
Cemil Özyurt @cmlzyrtcemil@turkofamerica.com
Sosyal medya kullanıcılarına 2 tavsiye
ANNEM, biz cocukken evde yemesini çok sevdiğimiz seyleri sokakta yemeyelim diye uyaırdı, “Oğlum olan olur, olmayan olur günah,” diye. İlkokulda beslenme çantalarına ‘diğer çocuklar kokusunu alır canı çeker,’ diye salatalık, muz konmazdı. Bir dost sohbetinde ne yediğin sorulunca “Söylemesi ayıp” diye lafa başlanırdı. Çünkü yenileni anlatmak görgüsüzlük olurdu. “Misafirlikte ne yediniz?” diye sorulunca “Allah ne verdiyse!” diye geciştirilir detay verilmezdi. Evde, bağda, bostanda yemek yapılınca “Kokusu komşuya da gitmiştir. Bir tabak da ona götürün verin,” denirdi. Niye mi yazdım bunları. Hiç öylesine işte. Hadi Facebook ve Instragam postlara bakmaya devam edelim...
Sarar’ın vazgeçemediği model Joe Kloenne Uzun bir süre Sarar’a modellik yapan ve Türkiye’de büyük bir hayran kitlesi olan Joe Kloenne, tam bir Türkiye hayranı SERKAN KALFA NEW YORK - POSTA212
K
lasik piyano eğitimi aldıktan sonra, model olmaya karar veren Kloenne, Armani’nin onu keşfetmesiyle kariyerinde bir dönüm noktası yaşıyor. 33 yıldır modellik yapan 1.94’lük boyu ve kır saçlarıyla erkek giyimin en çok aranan isimlerinden biri olan Joe Kloenne ile POSTA212 olarak Union Square’de bir sohbet gerçekleştirdik. ■ Sarar firması ile tanışma nasıl oldu?
18 yıl kadar önce İngiliz ajansım New York’a denemem, üstüme göre yaptırtmam ve onunla fotoğraf çektirmem için bir takım elbise gönderdi. Çünkü bir Türk şirketi benimle ilgilenmiş. Uzun boylu ve iş adamı görünüşlü bir modele ihtiyaçları varmış. Ben de söyleneni yaptım. Bu arada Sarar’ın daha İstanbul’da bir mağazası yoktu. Sadece Eskişehir’de takım elbiseler üreten bir fabrikası vardı. Sonuçları beğenmişler. Beni davet ettiler. Ben de İstanbul’a gittim kısa bir süre için. İlk çekimleri orda gerçekleştirdik. “TÜRKLER’İ YAKIN HİSSETTİM” ■ İstanbul’a ilk gidişini anlatır mısın?
İstanbul’a ilk indiğimde sanki daha önceki hayatlarımdan birinde orada yaşamışım gibi hissettim. Yemekleri biliyordum, müziği biliyordum, insanlarını biliyordum. Herkesi ve her şeyi kendime çok yakın hissettim. Sarar’daki yetkililerle de çok yakın ilişkiler kurduk. Bana daha ilk gün “Sanırım buraya çok uzun süre gelip gideceksin” bile dediler. ■ Çekimler sırasında Eskişehir’e de çok sık gidip geldiğini biliyoruz. O yolculuklardan biraz bahseder misin?
Eskişehir’e defalarca gidip geldim. Aslında bunun bir sebebi de ilk başlarda çekimlere uygun dikişlerle gelmediler. Çünkü onlar da çok yeniydi. Dünya trendi üste oturan takım elbiseler yolunda ilerliyordu. Sarar’ın o zamanki kesimleri daha boldu. İstanbul’a ellerinde üstüme asla oturmayan kıyafetlerle ve onlara asla uymayacak kravatlarla geldiklerinden bu sorunları çözmek üzere Eskişehir’e gittik. Önceleri çekimler için kullandığımız kravatları da yurtdışından getirmek durumunda kaldılar. Ben sürekli onlara fikirler verdim. Onlar da bana güvenip, fikirlerimi uyguladılar. Ama tabii şimdilerde dünya standartlarıyla yarışabilecek ürünleri var.
Geçenlerde Facebook’taki timeline post’larından bir arkadaşın babasının vefat ettiğini öğrendim. Bir başka arkadaşın babaannesi hakkın rahmetine kavuşmuş. Facebook profillerinin altına başsağlığı mesajı yazacaktım ki vazgeçtim. Duygularımızı like butonuna basarak, :)) :(( işaretleri ile kısa ve basmakalıp sözlerle ifade etmek o kadar sıradanlaşmış ki, hepimiz sevgi, memnuniyet ve üzüntülerimizi de sanallaştırmışız.
“SARAR ÇOK MİSAFİRPERVER” ■ Çok Türk arkadaşın var mı?
Hem New York’ta, hem Miami’de hem de İstanbul’da çok sayıda Türk arkadaşım var hala. Hatta beni düğünlerine sağdıç olarak çağıranlar bile oluyor. Sarar ailesiyle de çok yakın bir dostluğumuz sürüyor. Bana karşı çok misafirperverler. Bazen Türkiye’ye gittiğimde onlarda kalıp, zaman geçiriyorum. Beni hala unutmadılar. Geçtiğimiz yıl da bir damatlık çekimleri için yine Sarar’la çalıştım. Hem televizyon reklamı oldu, hem de reklam panolarında çıktı.
Geçen gün arkadaş grubundan iyi bir arkadaşım aradı. Geçtiğimiz haftalarda babasını kaybeden bir arkadaş için ‘’Evlerine gidip bir başsağlığı dileyelim. Babasının cenaze namazına gittik ama ev ziyareti de önemli,’’ deyince dank etti. Bir insanın gözlerine bakıp elinizi omzuna koyarak konuşmanız, Facebook, Twitter üzerinden yazdığınız tüm iyi niyet mesajlarınızdan daha etkilidir. İmkanınız varsa gidin, yoksa telefon açın, o da olmuyorsa sosyal medyaya başvurun. Ama bunları yapma imkanınız varken işin tembelliğine kaçmayın.
“TÜRKLER DEĞER VERİYOR” ■ Türk kültürü ve insanı hakkındaki görüşlerin nedir?
Türk kültürünü çok seviyorum. Bazen Amerika ile karşılaştırıyorum. Burada aslında kimse sizi dinlemiyor, herkes dinliyor gözüküyor sadece. Göz kontağı kurmuyor insanlar. Herhangi bir ruh hissetmiyorsun. Ama Türk insanı çok farklı. İnsanlar sizi gerçekten dinliyorlar ve size değer veriyorlar. Siz güldüğünüzde gülüp, siz üzgünken ağlayabiliyorlar. “İSTİKLAL’İ ÖZLÜYORUM” ■ Amerika’dayken İstanbul’un en çok nesini özlüyorsun?
Buralardayken İstanbul ile ilgili özlediğim ilk şey Taksim’deki İmroz Meyhanesi oluyor. Neden bilmiyorum ama orayı keşfettiğimde çok mutlu olmuştum. Ben giderken çok ünlü değildi. Şimdilerde çok revaçta olan bir yermiş. Ayrıca İstiklal Caddesi benim en sevdiğim yerlerden biridir şu hayatta. Orayı da çok özlüyorum. Yıllar önce aslında taşınmayı bile düşünmüştüm. Çünkü Amerika’ya aşık bir adam değilim. Sonra zaman geçti, şimdi ise olan olaylar
yüzünden artık yaşanacak bir yer değil. ■ Türkiye’de yaşanan olayları biraz değerlendirebilir misin?
Olayları çok üzücü buluyorum. Gezi Parkı olayları sırasında orda çok arkadaşım vardı. Bazılarının yaralandığını duydum. Ama daha da üzücü olan, bu iş bir yere varır sanmıştım. Maalesef hiçbir şey değişmedi. Bu haliyle de bir yere varması zor görünüyor. Umarım karanlık çağlara doğru gerilemezsiniz.
İş dünyasında kadının adı yok Yapılan araştırmalara göre kadınların iş dünyasında yüksek mevkilere ulaşabilme şansı bir insanın milli piyagoyu kazanma şansıyla neredeyse aynı
BABÜR AKSÜYEK NEW YORK - POSTA212
A
BD'nin bu seneki en yüksek maaşlı 200 CEO'su listesinde sadece 11 kadın kendine yer buldu. Facebook'un CEO'su Sheryl Sandberg 2013 yılında 16.1 milyon dolar kazandı. Yahoo'nun CEO'su Marissa Mayer senede yaklaşık 25 milyon dolar kazanıyor. Şirketin şahsi güvenliği için ödediği 50 bin dolarda pastanın üstündeki çileği. KADINLAR SADECE YÜZDE 5.5 En çarpıcı sonuç ise şüphesiz ki listenin sadece yüzde 5.5'inin kadın olması. Daha önce yapılan benzer bir araştırmada bin büyük şirketin sadece yüzde 4.9'unun yönetim kurulu başkanlarının kadın olduğu görülmüştü. Bu çalışmanın konusu cinsiyetler arasındaki maaş uçurumu değil kadınların zirveye ulaşabilmelerinin ne kadar zor olduğu. KADINLARA 4 ALTIN TÜYO Kariyer hedefinde para kazanmak olan kadınlara bazı temel tüyolar; teknoloji şirketlerinde işe girin, insan kaynaklarının başına geçmeyin, kadınların çok olduğu şirketlerde çalışın ve ne olursa olsun işinizden ayrılmayın. 200 kişilik listedeki en yüksek maaşlı kadının daha önce erkek olduğu ortaya çıktı. SiriusXM şirketinde en tepeye çıkan Martine Rothblatt'ın daha önceki adı Martin'di. Şirketin başına geçtiğinde henüz ameliyat olmamıştı. Geçen sene 38 milyon dolar kazanarak listenin 10. sırasında yer aldı. KADINA FAYDA YİNE KADINDAN Erkeğin 1 dolar kazandığı ortam-
da kadınların 80 cent kazanması uçurumun göründüğü kadar fazla olmadığını gösteriyor. Aradaki farkın nedenlerinden biri olarak kadınların çocuklarıyla daha fazla zaman geçirebilmek için daha esnek çalışma saatlerini tercih etmesi gösteriliyor. Araştırmadan çıkan bir diğer sonuca göre kadın patronu olan şirketlerde kadınlar yüzde 20 daha fazla maaş alıyor. Bir kadının zirveye çıkmasında diğer bir kadının yardımı çok önemli rol oynuyor. 10 sene önce bin şirketin sadece yüzde 1.7'sinin CEO'su kadınken, bu rakam az da olsa yükselerek yüzde 4.9'a geldi. EVDE KADIN LİDER Başka bir araştırmaya göre bazı kadınlar ayrımcılıktan korktukları için fazla rekabetin olduğu işlerden uzak duruyor. Kadınlar için en büyük problem ise kariyer ve aile arasında kalmak oluyor. Yüksek maaşlı çalışan kadınların çocuklarına haftada 25.2 saat ayırırken erkeklerin 10.2 saat ayırdığı açıklandı. Bir kadının müdürlükten CEO'luğa sıçrama şansı erkeğin yarısı kadar. CEO olmak için 15 yıl bekleyen kadınların şansı daha yüksek oluyor. Kadınların çoğunun işinden memnun olmamasının nedeni ise ayrımcılık ve aile sorumlulukları.
TEKNOLOJİDE ÖNYARGI YOK Equilar en çok kadının olduğu endüstrinin teknoloji alanı olduğunu açıkladı. Bu endüstrinin avantaj olmasının nedeni genç ve hızla gelişiyor olması. Teknoloji o alanda uzman olanlara sürekli olarak yeni iş alanları hazırlıyor. Youtube'un CEO'su Susan Wojcicki "Teknolojinin sürekli kendini yenileyen bir endüstri olması kim başarılı olur kim olamaz diye model oluşturulmasını engelliyor" dedi. Ayrıca teknoloji alanlarında çoğunlukla ofis dışında da çalışılabilme olanağı olması kadınlara oldukça cazip geliyor. Yahoo, Marissa Mayer'i CEO yaptığında 7 aylık hamile olduğu düşünülürse bu sektörde kadınların şansı oldukça yüksek. Susan Wojcicki akşam 6-9 arası 4 çocuğuyla hep evde geçiriyor. Asya Pasifik ve Latin Amerika pazarı eski Başkanı Sukhinder Singh Cassidy'in seyahat ederken business class uçuşlarının, bebeğinin ve bakıcısının tüm masraflarının ödenmesi talebini patronunun kabul ettiği biliniyor.
Toplum Yaşam
18 Haziran 2014 Çarşamba
Sunay Akın @sunayakin62
MERDİVEN 40’A DAYANIR MERDİVEN bir kurtarıcıdır her şeyden önce. Öyle olmasaydı, üstlerinde merdiven taşıyan kırmızı renkli arabalara, trafikte geçiş önceliği tanınır mıydı? Harflerle çıkarız sözcüklerin katına. Oradan da tümcelere... Bu yüzdendir ki, bir merdiven görünümündedir, “Harf” sözcüğünün ilk harfi. Bir oyun alanıdır merdiven. Efendim, basamakları geniş olanlar için bu düşüncemin doğru olduğunu mu söylüyorsunuz!? Ama ben, basamaktan değil, tırabzandan söz etmek istiyorum. Tırabzan ki, kaydırağıdır, annelerinin oyun parkına götürmediği çocukların... Ve tahta bir merdiven kızak oluverir çocukların altında, karlı bir kış gününde. Tırabzandan kayan çocuk neşe içinde gülümserken, yanından hızla geçtiği adam, üç dört basamakta bir durmakta ve soluklanmaktadır. Ne de olsa çocuk, merdiven dayamamıştır yaşlılığa. Merdiven dayamak!.. Bir insanın yaşı sorulduğunda yanıt olarak kullanılır bu deyim: “Ellime merdiven dayadım...” Yirmime merdiven dayadım, denmez oysa. Ya da otuzuma!.. Kırk!.. Evet, kırk yaştır, merdiven dayamak deyiminin kullanıldığı alt sınır. Türkçe deyimlerin güzelliğine borçlu olduğumuz şiirlerden biri de, Ahmet Haşim’in “Merdiven” adlı şiiridir: Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak... Son basamağında ölüme çıkılan tek merdiven idam sehpasınınkidir. Amerika’nın Leavenworth hapishanesindeki bir mahkûm, kaldığı tek kişilik hücrenin penceresinden kendisi için kurulan idam sehpasının yapılışını seyreder. Marangozun birkaç basamaklı merdivenin tırabzanını büyük bir itinayla zımparaladığını görünce de sorar: “Bunu neden yapıyorsun?..” Marangoz alaylı bir şekilde gülümser: “Eline kıymık batmasın diye...” Annesinin çabası sonucu cumhurbaşkanı tarafından idamdan kurtulan mahkûmun adı Robert Stroud’dur. Ama siz onu “Alcatraz Kuşçusu” olarak tanırsınız. Merdivenli sokakları olan kentleri severim. Çocukluğum, Trabzon’un “Merdivenli Sokak”ında geçti ne de olsa. Ne de güzel sokak adları var İstanbul’un: Merdiven Sokağı, Merdiven Yokuşu, Merdivenli Bayır, Merdivenli Çeşme, Merdivenli Hamam Çıkmazı... Kocaman bir kasabaya dönüşen İstanbul’un “Merdivenköy”ü bile vardır. Ama, eski İstanbul kartpostallarında gördüğümüz Yüksekkaldırım’ın basamakları, dar bir şerit halinde, otomobillere açılan yolun iki yanına sıkışıp kalmıştır... Rıfat Ilgaz, çantası dolu olarak Yüksekkaldırım’ı çıkan postacı İlhami Efendi’yi anlatır “Bu Merdivenlerden” adlı şiirinde: Bir düşün, ne demiş Haşim Amcan, Vermiş de tatarböreğini gövdeye, Ağır ağır çıkacaksın demiş, bu merdivenlerden, Böyle soluk soluğa değil! Rıfat Hoca’nın, dizelerinde Ahmet Haşim’i alaya aldığı şiirinin yanı sıra, İrlandalı yazar Bernard Shaw’un da, Hollywood filmlerini eleştirirken merdiven kullandığı görülür: “Hollywood’da bir filmin yüzde doksan beşi, merdivenlere tırmanıp inmekten ya da arabalara girip çıkmaktan oluşuyor. Oyunlarım, onların çok ilgi duyduğu merdivenlerde geçmiyor. Böyle olunca da, sinema sanatından anlamadığım söyleniyor.” Merdiven çıkarken bir başkasının önüne geçmek uğursuzluktur. Merdiven altından geçmeye kalkışmak da öyle!.. Bunun nedeni, merdivenlerin Tanrılara uzanan yollar olduğu inancıdır. Bu inançlar günümüzde varlıklarını sürdürseler de, basamakların tahtadan yapılması inancı terk edilmiştir. Demirden basamak yapılmaz. Tanrılar, yeraltından maden çalan insanlara kızabilir ne de olsa!.. “Maazallah” deyip, kulağımızı çekerek tahtaya vurmalı üç kere. Ne asansör, ne de “yürüyen”lileri pabucunu dama atabilmiştir merdivenin!.. Daha doğrusu atmıştır da, o kendisini duvara dayayıp çıkıp almıştır her seferinde. Merdiven, güvenilir dostlarından biridir insanlığın. Başımızın sıkıştığı anda yardımımıza koşar merdiven. Unutmayın, binalarda “yangın asansörü” değil, “yangın merdiveni” vardır!.. Bu yazının sonuna da Sunay Akın’ın şu dizeleri ne de yakışır: Ah! Şu benim şair yalnızlığım bir yangın merdiveni gibidir umut apartmanının arkasında pas tutarken yüreğim ayakta duruyorum yıkılmadan çocukların kayacağı bir tırabzanım olmasa da
Siber suçların zararı 113 milyar dolar Uluslararası Stratejik Araştırma Kurumu’nun aylık dergisi Analist, haziran sayısında ‘Siber Dünya’ üzerine özel bir dosya hazırladı NEW YORK - POSTA212
T
ürkiye’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Uluslararası Stratejik Araştırma Kurumu (USAK) uzmanları, aylık uluslararası ilişkiler, ekonomi ve politika dergisi Analist’in Haziran sayısında “Siber Dünya” üzerine özel bir dosya hazırladı. Dosyada öne çıkan çarpıcı verilere göre: Bugün dünyada 2,9 milyar internet, 6,5 milyar aktif cep telefonu ve 2,3 milyar mobil internet kullanıcısı var. Modern iletişimin belkemiğini oluşturan fiber optik kablolar ile yüzyıllardır küresel ticarete yön veren deniz ticaret yolları; yani tarihi İpek Yolu büyük bir benzerlik gösteriyor. Dolayısıyla siber alan, dünya ekonomisi ve ülke ekonomileri açısından artık önemli bir fırsat penceresi sunuyor. Analist’in hazırladığı dosyaya göre siber suçların yol açtığı yıllık zarar 113 milyar dolar (2012 Londra Olimpiyatları bütçesinin 10 katı). Son dört yıl içerisinde siber suçlar yüzde 78 oranında artarken, bunların yüzde 59’unu dolandırıcılık ve hırsızlık oluşturuyor. Yılda 378 milyon kişi siber suç kurbanı oluyor; yani saniyede 12 kişi bir siber suç ile karşı karşıya kalıyor. Analist dergisinin dosyasında siber terörizmin de tehdit boyutla-
rı ele alınıyor. Dosyaya yazılarıyla katkıda bulunan Londra Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Tom Chen, Dr. Lee Jarvis ve Swansea Üniversitesi Öğretim Üyesi Stuart MacDonald “siber terörizm”in
tanımlanmasının oldukça zor bir kavram olduğuna vurgu yapıyor. Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi ve neo-liberal akımın temsilcilerinden biri olan Joseph Nye da Analist dergisine verdiği mülakatta “Artık dünya siyasetinde sadece devletler ve “çok önemli” olarak tabir ettiğimiz aktörler yok. Aksine, oyuna birçok yeni oyuncunun
dâhil olmasıyla birlikte, dünya siyaset sahnesi hiç olmadığı kadar kalabalık” diyor ve siber alanın, gücün dağılımına etki etken bir unsur olduğunu ifade ediyor. “Bana göre devletler artık, siber alandaki gelişmeler dolayısıyla güvenlik algılarını değiştirmek zorunda olduklarını fark etmeye başladılar. Örneğin siber, tüm ül-
kelerin ekonomileri için önemli hâle geldi; çünkü ekonomiye tehdit oluşturabilecek güvenlik sorunları, fizikî bir aktörün herhangi bir şekilde bir sınırı geçmesine gerek kalmadan, uzak mesafelerden ve hızlıca ortaya çıkabiliyor. Geçmişte bir saldırı düzenleneceği zaman, bir uçak ya da tankın fizikî bir sınırı geçmesi gerekiyordu. Bugün ise sınırı geçerek gelenler sadece elektronlar. Bu gerçekten alışık olmadığımız bir problem türü” diyen Nye, siber saldırılara karşı savunma geliştirmenin giderek zorlaştığına da vurgu yapıyor. Dünyaca ünlü akademisyen Joseph Nye “bireylerin güç pastasından aldıkları pay geçmişe göre çok daha büyük. Bu durum devletlerin karşılaştığı/karşılaşacağı problemlerin aynı oranda büyük ve zor olması anlamına da geliyor” diyerek siber dünyanın sunduğu fırsatlar kadar tehditlerin de altını çiziyor.
Soho House yaz sezonuna hazır Yaz sezonun gelmesiyle beraber Manhattan’ın birbirinden trend mekanları da her geçen gün dolmaya başladı. Tabii ki bu mekanların belki de en prestijlisi olan Soho House’u bir kenara ayırmamız gerekiyor. Burada birbirinden ünlü isimlerle beraber güneşlenmeye hazır mısınız?
SONER MEZGİTÇİ NEW YORK - POSTA212
H
afta sonu hem dinlenip güneşin batışıyla beraber eğlencenin tırmandığı saatlere şahitlik etmek istiyorsanız Soho House’dan daha iyi bir alternatifiniz olmadığını söylememiz gerekir. Soho House da diğer elit mekanlar gibi profesyonel New Yorkerlar’ın ve sanat ve sosyete dünyasının ünlü isimlerine sık sık ev sahipliği yapmakta. Bunun kuşkusuz en büyük nedeni diğer rooftoplardan farklı olarak müşterilerine devamlı değişik etkinlikle ile günün her saati hizmet vermesi olarak özetleyebiliriz.
BİRBİRİNDEN ÜNLÜ İSİMLER Öncelikle Meatpacking Street üzerinde bulunan mekanın terasındaki havuzda gündüzleri havuz partisi etkinlikleri yemek ve alkol servisi ile beraber yapılıyor. Ancak rooftopun bar bölümüne üzerinizdeki bikini veya şortla girmeniz kesinlikle yasak. Hafta sonu Soho House’da yer ayırttığınız da birbirinden ünlü isimlerle beraber güneşlenme da yakalama şansınız oldukça yüksek. Soho House’un menülerinin fiyatları normalden biraz pahalı olsa da manzarası ve konuklarının kalitesi buna değiyor. SİZDE İZ BIRAKABİLİR Ayrıca gün batımı zamanı servis edilen kokteyl ve aperatiflerle güneşin batışının belki de Manhattan’ın en güzel yerinden yakalama şansını da elde ediyorsunuz. Akşam yemeği için birbirinden geniş seçeneklerin bulunduğu bir yemek ve içki menüsüyle konuklarını 5 yıldızlı bir konfor ile ağırlayan Soho House için hafta sonunuza gerçekten derin bir iz bırakacak mekanlardan birisi olduğunu söylesek sanırım abartmış olmayız. Cumartesi akşamları saat 9’dan sonra tamamen açık hava gece kulübüne dönüşen mekanda birbirinden ünlü Dj’lerin ve her hafta farklı ünlü bir müzik gruplarının performanslarıyla da gecenin geç saatlerine kadar eğlencenin ritmini tutmanızı sağlıyor.
Sağlık
18 Haziran 2014 Çarşamba
Amerikalılar kendilerini zayıf sanıyor Obezite oranının kırmızı alarm verdiği ABD’de, aşırı kilolu olduğunu düşünenlerin oranı sadece yüzde 36. Amerikalıların yüzde 55’i kilolu olduğuna inanmıyor, doğal olarak da kilo vermeye çalışmıyor NEW YORK - POSTA212
W
ashington Üniversitesi'ne bağlı Sağlık Ölçme ve Değerlendirme Enstitüsü’nün (Institute for Health Metrics and EvaluationIHME) raporuna göre Amerikalıların üçte ikisi obez. Ama Amerikalıların yarısından fazlası yani yüzde 55’i ne aşırı kilolu olduğunu düşünüyor ne de kilo vermeye çalışıyor. Gallup tarafından yapılan 2011-2013 Health and Health-
YAŞA GÖRE KİLO DURUMU
CİNSİYETE GÖRE KİLO DURUMU
18 ile 34 35 ile54
55+
Aşırı kilolu değil kilo vermeye çalışmıyor
60%
50%
Aşırı kilolu değil kilo vermeye çalışmıyor
68%
51%
47%
Aşırı kilolu ama kilo vermeye çalışmıyor
18%
19%
Aşırı kilolu ama kilo vermeye çalışmıyor
11%
20%
24%
Aşırı kilolu ve kilo vermeye çalışıyor
15%
21%
Aşırı kilolu ve kilo vermeye çalışıyor
12%
20%
22%
10%
Aşırı kilolu değil ama kilo vermeye çalışıyor
8%
9%
7%
Aşırı kilolu değil ama kilo vermeye çalışıyor 6% care anketine göre aşırı kilolu olduğunu ve zayıflamaya çalıştığını söyleyenlerin oranı (yüzde18) ile aşırı kilolu olduğunu ama kilo vermeye çalışmadığını söyleyenlerin oranı eşit. Kadınlar erkeklere göre daha fazla “çok” ya da “biraz” ki-
lolu olduğunu belirtiyor. Erkeklerin yüzde 60’ı, kadınların ise yüzde 50’si, aşırı kilolu olmadığına inanıyor ve kilo vermeye çalışmıyor. Kadınların yüzde 21, erkeklerin ise yüzde 15’i kilolu olduğunu ve kilo vermeye çalıştığını ifade ediyor.
Ayrıca, kadınların yüzde 10’u, erkeklerin ise yüzde 6’sı kilolu olmadığını ama kilo vermeye çalıştığını söylüyor. 18-34 yaş aralığındaki kişilerin yüzde 68’i ne kilolu olduğuna inanıyor ne de kilo vermeyi deniyor. Bu gençlerin sadece yüz-
de 12’si kilolu olduğunu düşünüp kilo vermeye çalışıyor. 55 yaş ve üzeri kişilerin yüzde 47’si kilolu olduğunu ve kilo vermeye çalıştığını söylerken yüzde 22’si kilolu olmadığını ve kilo vermeye çalışmadığını belirtiyor.
Dünya mutsuzlaşıyor Olumsuz Deneyim Endeksi verilerine göre dünya genelinde her dört kişiden biri kızgın ve üzgün iken fiziksek acı, stres ve endişeden dolayı mutsuz olanların sayısı çok daha fazla. ABD’nin 38. sırada bulunduğu listede, Türkiye 16. sırada yer aldı AYSEL TAPAN İSTANBUL - POSTA212
G
allup Araştırma Merkezi’nin “Negative Experience Index” (Olumsuz Deneyim Endeksi) verilerine göre dünya, sadece birkaç yıl öncesine göre daha olumsuz bir yer haline geldi. Dünyayı saran bu olumsuz duyguların yükselmesine neden olan yerler ise Orta Doğu, Kuzey Afrika, Hindistan ve Batı Afrika. İnsanların stres, kızgınlık, üzüntü, fiziksel acı ve endişe durumlarının 2007’den beri incelendiği endeks, 2013’de 138 ülkede yapıldı. Araştırma sonuçlarına göre dünya genelinde her dört kişiden biri yani katılımcıların yüzde 19’u kızgın ve yüzde 20’si ise üzgün olduğunu söylerken yüzde 27’si fiziksel acı çektiğini, yüzde 33’ü stres yaşadığını ve yüzde 34’ü ise endişeli olduğunu dile getiriyor. Olumsuz deneyim endeksi puanı en yüksek olan ilk beş ülke Orta Doğu’da bulunuyor. Orta Doğu’nun
olumsuz deneyim endeksi 2011’den beri hızla yükseliyor. Bir önceki yılın incelendiği Haziran 2012 Olumsuz Deneyim Endeksi’nde 59 puanla listenin birinci sırasında bulunan Irak, 57 puanla yine listenin birinci sırasında yer alıyor. 2012 yılında 36 puanla listenin 13 sırasında buluna İran, iki yıl içinde 53 puanla ikinci sıraya yükseldi. 50 puanla Yunanistan ve Mısır üçüncü sırasında bulunuyor. İç savaşla birlikte puanı hızla yükselen Suriye ise listenin beşinci sırasına yükseldi. İlk on ülke içinde yer almasa da Hindistan, dünyanın olumsuz deneyim endeksini yükselmesine neden oluyor. Olumsuz deneyim endeksi puanı en düşük olan ülkeler ise Kırgızistan (13), Özbekistan (13), Kazakistan (16), Vietnam (17), Rusya (17), Mongolya (17), Türkmenistan (17), Tayvan (17), Güney Afrika (18), Tacikistan (19), Yeni Zelanda (19).
TÜRKİYE ÇOK MUTLU! 148 ülkenin yer aldığı Haziran 2012’de yayınlanan endekste 38 pu-
anla yedinci sırada bulunan Türkiye, OECD ülkeleri arasında Yunanistan’dan sonra en mutsuz ikinci ülkeydi. 2013 yılının verilerinin değerlendirildiği bu yıl ise Türk halkının daha da mutsuzlaşmasına rağmen Irak, Suriye, Yunanistan ve İran gibi ülkelerin puanları yükseldiği için listede gerilediğini görüyoruz.
ABD BİRAZ MUTSUZLAŞTI Türkiye, 2014 olumsuz deneyim endeksinde 39 puanla 16. sırada yer aldı. Türkiye, 2012’de 143 ülkede yapılan Olumlu Deneyim Endeksi’nde, Dünya olumsuz deneyim endeksi 57 puanla 125. sırada yer almıştı. Türkiye; olumlu duygular söz konusu olduğun-
Amerikalılar ve Türkler farklı ölüyor Amerikalılar’ın büyük çoğunluğu kanser, diyabet ve kalp hastalıklarından, Türkler’in ise dolaşım sistemi hastalıkları ve tümör yüzünden ölüyor NEW YORK - POSTA212
A
oranda ölümlere neden olan bu hastalıkların çoğu neredeyse yok oldu. Nefropati (böbrek hastalığı) ve serebrovasküler hastalıkların oranı da (felç) son yüzyılda büyük ölçüde azalırken, kanser, diyabet ve kalp hastalıkları en büyük ölüm nedeni haline geldi. 1910 yıllarında bunama nedeniyle yaşanan ölümler dururken, 1990’larda alzheimer hastalarının sayısı büyük oranda arttı. 1900’lerde her 100 bin ölüm-
merikalılar’ın ölmesine neden olan hastalıklar da diğer birçok şey gibi değişti. Amerikalılar, yaklaşık yüz yıl önce enfeksiyon hastalıklarından dolayı ölürken şimdilerde kanser, diyabet ve kalp hastalıklarından ölüyor. Türklerin ölüm nedenlerinin başında ise dolaşım sistemi hastalıkları geliyor. New England Journal of Medicine’da 2012 yılında yayınlanan fakat geçtiğiAmerikalıların ölüm nedenleri miz hafta güncellenen Enfeksiyon hastalıkları ve Los Angelas Times gazetesinin de dikkat Böbrek hastalığı çektiği makaleye göre, Amerikalılar’ın ölümüFelç ne neden olan hastalıklar 1900-2010 yılları Kaza arasında farklılaştı. En Fiziksel ve psikolojik güçsüzlük büyük farklılık ise zatürre, grip, tüberküloz Kalp hastalıkları gibi enfeksiyon hastalıklarında görülüyor. Kanser İlaç sektörünün ve toplumun gelişmesiyle 1900’lerde çok büyük
da Yunanistan, Pakistan, Hindistan ve Mısır gibi ülkelerin gerisinde kalıyor. Haziran 2012’de yayınlanan endekste 32 puanla 34. sırada yer alan ABD, dünyadaki diğer ülkelerin puanları yükseldiği için bu yıl 1 puan daha olumsuz olsa da 33 puanla 38. sıraya geriledi. Birçok ülkeye göre daha olumlu duygulara sahip olan ABD, Türkiye’nin 125. sırada bulunduğu olumlu deneyim endeksinde 77 puanla 26. sırada bulunuyordu.
den 137,4’ü kalp hastalıklarından kaynaklanırken 2010 yılında bu sayı 192,9’a çıktı. Kanser de ise kötüye gidiş çok daha vahim bir boyutta. 1900’lerde her 100 bin ölümün 64’üne kanser neden olurken, 2010 yılında bu sayı yüzde 206,1 oranında yükselerek 195,9’a yükseldi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2013 yılına ilişkin ölüm nedeni istatistiklerine göre ölüme sebep olan ilk altı hastalık şunlar: ● Dolaşım sistemi hastalıkları (%39,8) ● İyi huylu ve kötü huylu tümörler (%21,3) ● Solunum sistemi hastalıkları (%9,8) ● Endokrin, beslenme ve metabolizmayla ilgili hastalıklar (%5,6) ● Dışsal yaralanma nedenleri ve zehirlenmeler (%5,5) ● Sinir sistemi ve duyu organları hastalıkları (%4,1)
En yüksek ve en düşük olumsuz deneyim endeksi puanları
PSİKOLOG
Gülhan Akşit Şener glhan07@hotmail.com
Aldanmaya ve aldatmaya karşı olana ne mutlu! ALDATILAN kişi kendini değersiz ve sevgiye layık olmayan birisi gibi hisseder. Öfkelidir, kızgındır. Duygu durumu karışıklığı yaşar, hislerini tarif edemez. Öyle kızgındır ki, eşine misilleme yapmayı isteyecek kadar düşüncelere sapabilir. Özellikle aldatılan taraf erkek ise, misilleme gerçekleşebilir. Ama kadın ise, karşılık verme de duygularını kontrol edebilir ve sineye çekebilir. Bu aldatma ve aldanma olaylarından sonra, kadın ve erkek cephesinden hissedilenlerin kısa bir özeti... Evlilikte yaşandığı zaman “travma” haline dönüşen “ihanet”, çiftler flört ederken ya da nişanlıyken vuku bulduğunda “travma” olmaz nedense... Oysa, ihanete uğrayan aynı şeydir “sevgidir”… Günümüzde çoğu boşanmanın sebebi “ihanet” olarak mahkeme koridorlarına taşınmakta. Uzmanların birbirlerini aldatan çiftler üzerine yaptığı araştırma sonuçlarına kısa başlıklar altında göz atmak istiyor ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Klinisyenlere göre aldatmada öncelikli nedenler: 1- Kişilerin evlilikten beklentilerinin ve hayallerinin çok yüksek düzeyde olması. Eşlerden birisinin bu hayalperest evlilikte fazlaca bunalması ve eşinin beklentilere cevap verememesi... 2-Bazı kişiler de bekarlık dönemlerindeki bağımsızlık duygularını tekrar canlandırmak için eşlerini aldatabiliyorlar. 3-Aldatan kişi, yeni bir ilişki tercihi yaparak “kendilik değerini” artırma isteği yaşıyor olabilir. Ayrıca çekicilik ve cinsel yeterlilik açısından kendine güvenini artırmak için de ihanet edebiliyor. 4-Bazen aldatma kişinin depresyonundan kurtulmak ve kendini iyi hissetmek için başvurduğu bir yol da olabiliyor. 5-Eğer aldatan kişinin orjinal ailesinde ( amcalarteyzeler vs ) çokça var ise, kişiye aldatma olayı normal bir davranış halini gelebiliyor ve yanlışlık görmüyor. 6-Bazı kişinin diğer insanlara hayır diyememesi yani kişisel sınırlarını çizememesi de aldatmada sebep olabiliyor. 7-Önemli sebeplerden birisi de, evlilikte eşlerden birisinin diğerini sürekli aşağılaması, küçük görmesi karşı tarafı sürekli değersizleştirmesi sonucu aldatma yaşanabiliyor.. 8-Yine evlilik içerisinde eşlerden birisinin “evlilik içerisinde rollerini” iyi bir şekilde benimseyememesi, diğer tarafın ihanet etmesini sağlayabiliyor. 9-En bilindik ve erkeklerin hoşuna giden madde ise, erkeklerin aldatmasında biyolojik farklılıkların etken olduğu. Bu özel farklılık ihanette maalesef direkt değil, dolaylı bir sebep olarak kabul edilmektedir. 10-Genel evliliklerde zıtların birbirini çektiği bilinmektedir. Ama evlilik içerisinde bu zıtlığın yıllar boyunca, uyuma dönüşememesi de çiftler arasında ciddi bir sorun olarak geri dönüyor. Bu yıllara rağmen elde edilemeyen uyumsuzluk çiftlerin birbirini aldatması için zemin hazırlayabiliyor.
Yaşam
18 Haziran2014 Çarşamba
Ailelerin kabusu:
Uyuşturucu Yapılan araştırmalar hiç de iç açıcı değil. Resmi rakamlara göre Türkiye’de uyuşturucuya başlama yaşı 10’a indi. Resmi olmayan rakamlara göre ise 16 yaşındaki her 100 gençten 20’si uyuşturucu kullanıyor ve bu durum her geçen gün daha da kötüleşiyor FİGEN ONUR İSTANBUL-POSTA212
A
merikan filmlerinde gördüğünüz uyuşturucu kullanan gençler ve başlarına gelen felaketler hayal ürünü değil. Ailelerin ya hiç haberi olmuyor ya da çok geç fark diyorlar. Çünkü hiç kimse çocuğunun bu zehre bulaştığını kolay kolay kabul etmek istemiyor. Ama bir yandan da yetişme çağında olan her anne babanın yüksek sesle olmasa bile içinden aynı soru geçiyor: “Acaba çocuğum uyuşturucu kullanır mı?” ve arkasından ekliyor “O zaman ne yapacağım?” Evet, çocuklar bütün dünyada uyuşturucu satıcıları için en kolay av. Üstelik çok sağlıklı olmasa bile istatistikler uyuşturucu madde kullanım yaşının ilköğretim çağına kadar düştüğünü gösteriyor. İstatistikler gerçeklerin çok altında çünkü sadece polisin ve hastane kayıtlarının rakamları var. Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi(TUBİM)’in raporlarına göre uyuşturucuya başlama yaşı 10’a kadar düşmüş durumda. Aynı rapora göre Türkiye genelinde uyuşturucu kullanma oranı 15 ila 24 yaş arasında yüzde 2.9. Ancak uyuşturucuyla mücadele eden dernekler resmi istatistiklere yansımayan rakamın bunun çok daha üzerinde olduğunu savunuyor ve bu yaş grubunda her 100 gençten 20’sinin uyuşturucu kullandığına dikkat çekiyor. Birçok ailenin aklından geçen soruları Çocuk Ergen
Psikiyatristi Yrd.Doç.Dr. Serdar Alparslan’a yönelttik.
bize getirdiğinde yaptığımız inceleme ile esrar olduğunu anladık.
n Aileler, çocukların durumunu neden fark edemiyor?
n Peki aileler nasıl, ne durumda şüphelenmeli? Belirtiler ne?
Özellikle uyuşturucu konusunda bir fikri olmayan böyle bir kültürel ortamdan gelmeyen bizim köy kasaba tabir edebileceğimiz bölgelerde büyümüş, sonra büyük şehirlere gelmiş veya halen orada yaşayan anne babalar; uyuşturucu ya da uyarıcı maddeler konusunda bilgisi çok yok. Olamaz da zaten.. Çevresinde uyuşturucu kullanan kimse olmamıştır, etkileri konusunda bilgisi yoktur. En fazla alkolün sarhoşluğunu anlayabilir. Bu nedenle, ebeveynler çocuktaki uyuşturucu etkilerini anlayamıyorlar. Klinikteki gözlemimiz bu ebeveynler genelde okuldan öğretmenlerin uyarması ve ya polisin çocuğu bir yerde yakalamasıyla öğrenirler ve bu onlarda şok etkisi yapar.
Aileler çocuklarının uyuşturucu madde kullandığını belki anlamıyor ama farkında oldukları bazı başka şeyler oluyor. Öncelikle, hemen hepsinde okuldan ve derslerden bir uzaklaşma olur. Arkadaş gruplarında değişme olur. Daha önce zevkle yaptığı şeylerden uzaklaşır. Eskiye göre daha fazla dışarda vakit geçirmeye başlar, evde geçirdiği zamanda ailenin yanında durmak istemez hep odasında vakit geçirmek ister. Uyku düzeni değişir. Eskiden olmadığı kadar çok konuşabilir veya az konuşur, bazen konuşmasında saçmalıklar yamulmalar olabilir. Göz bebeğinde küçülme ve büyüme olabilir. Dolayısıyla anne babalar bu tip farklılıkları fark eder aslında ama bunları başka şeylere bağlarlar. Uyuşturucu akıllarının ucuna bile gelmez.
n Ne zaman öğreniyorlar?
Kliniğimizdeki deneyimlerden örnekler verecek olursak birçok anne-baba çocuğunu sigara kullanıyor ya da bira içiyor diye gönderdiği halde yapılan testlerde başka uyuşturucu maddeleri klinikte tespit ediyoruz. Bir örnek vereyim, ders sorunları nedeniyle kliniğimize ailesi tarafından gönderilen bir genç vardı. Tedaviyi bıraktıktan sonra polis yolda rutin aramada üzerinde uyuşturucu madde bularak yakaladı ve ailenin böylece haberi oldu. Yine bir anne çocuğunun odasında bulduğu garip maddeleri
n Aileler şüphelendiğinde, nasıl bir tavır sergilemeli?
Bu konuda eğitim vermek çok önemlidir. Kendi başına çocuğun uyuşturucu kullandığını aileye söylemesini beklemek saflık olur. Esasen çocuk kendisindeki davranış değişiklikleriyle uyuşturucu kullandığını anne babaya sözle değil, davranışlarıyla söylüyor. Sadece davranış dilini de ailenin dinlemesi gerekir. Bazı çocuklar anne babasına bu durumu söylemek ister fakat alacağı tepkilerden çok korktuğu için bunu yapamaz köşeye
Gençler uyuşturucuya nasıl başlıyor? Arkadaş etkeni: Bir kereden bir şey olmaz, çok güzel kafa yapıyor, hiçbir tehlikesi yok, hoşlandığım kişi kullanıyor, hatırım için, korkak ana kuzusu. Bir gruba dahil olabilme: Beni seviyorlar, kendimi özgür hissediyorum, hiçbir özelliğim yok, birileri beni fark etsin
sıkışmış hisseder. n Aile sakin olmalı ama nasıl?
Aile çocuğuna öyle bir mesafede durmalıdır ki hem disiplin sağlayabilmeli hem de ulaşılabilir olmalıdır. Bunu çocuğun iyi olması için yaptığını çocuğuna anlatabilmelidir. Aksi takdirde her şeyi eleştiren anne baba durumuna düşerler ki bu da çocuğu uzaklaştırır. Çocuğun gözünde anne baba eski kafalı hiçbir şeyden haberi olmayan insan konumunda olur. Eğer aile uyuşturucu madde konusunu çocuklarıyla açık açık konuşmazsa, sosyal çevresinde allandıra pullandıra anlatan akranları ve başka insanlar olacaktır. n Aile önce kendi bilinçlenmeli o zaman. Peki bunu çocuğa nasıl anlatmak gerek?
Aileler, uyuşturucu maddeleri anlatırken mantıklı gerçekçi bir şekilde anlatmalı. Uyuşturucuyu anlatırken, “Bu maddeleri kullanan herkes inanılmaz kötü insanlar” şeklinden anlatılmamalı. Zira, madde kullanan iyi çocuklarla tanışınca şaşıracaktır ve anne babanın her zamanki gibi abarttığını düşünecektir. Aileler, çocuklarıyla bir şeyleri konuş-
“Günaydın abla, doldurayım mı?” ‘Rüyalar Ülkesi’ Amerika Birleşik Devletleri’ne gelenler kendi meslekleri yerine öncelikle ya benzin istasyonlarında pompacı ya da gıda sektöründe pazarlamacı olarak çalışmak zorunda kalıyor. İşte bunlardan biri de Şeref Mercan…
Nereden nereye…
DEMET DEMİRKAYA NEW YORK - POSTA212)
A
merika, dünyadaki hemen hemen herkesin görmek, çalışmak, hatta yaşamak istediği bir ülke. Özellikle Türkiye'deki gençlerin ve ortay yaşlı birçok insanın da rüyasını süsleyen ülkeler arasında Amerika. Amerika, Türkiye ile karşılaştırıldığında daha iyi para kazanma ve birikim yapma şansına sahip olabilirsiniz. Ancak, iyi para kazanma hayaliyle Türkiye'den Amerika'ya adım atan, özellikle New York'a gelenler ummadıkları işlerde çalışabiliyor.
TERCİH EDİLEN MESLEK Türkiye'de gayet iyi bir işe sahipken, bir firmada satış mümessiliyken, öğretmenken, polisken Amerika'ya gelmeyi tercih edenler bambaşka işlerde çalışırken kendilerini bulabiliyor. Kimisi bahçelerde ot kesen bir bahçıvan, kimisi kasiyer, kimisi de benzin istasyonunda çalışıyor. New York'ta Türkler arasında en çok tercih edilen meslek grubu ise benzin istasyonculuğu. UZUN ÇALIŞMA SAATLERİ New York, Long Island'daki benzin istasyonlarının neredeyse yüzde 80'i Türkler tarafından işletiliyor. Çalışanlar da genelde Türkler oluyor. Çalışma saatleri ne kadar uzun ve meşakatli olsa da New York'ta geçim sağlamak
Türkiye’de gayet iyi bir işe sahipken, kurulu bir düzeni varken, daha iyi bir gelecek, daha kalıcı bir bugün için kolunu sıvayan ve Amerika’nın yolunu tutan isimlerden biri de Şeref Mercan. Mercan, ailesiyle birlikte 1998’de Türkiye’de bilgisayar programcılığı ve network sistemleri alanında şirketi varken her şeyi bir kenara bırakmış ve yola koyulmuş.
için istasyonda benzin pompalamak tercih edilen mesleklerin başında geliyor.
tekerleklerine hava basalım mı? Biraz inmiş mi, ne?" şeklinde önerilerle de karşılaşabiliyorum.
KAHVE İKRAMI BİLE VAR Evimden çıkıp, sokağımın karşısına geçtiğim zaman hemen bir benzin istasyonu görüyorum. İstasyonun adı Coastal. Arabamla istasyona yanaştığım zaman "Günaydın abla, doldurayım mı?" sesini duyuyorum hemen. Kendimi bir an Türkiye'de sanıyorum. Benzin doldurulurken kahve ikram edilmesiyle de karşılaşabiliyorum. Bir yandan kahve içerken diğer yandan "Abla ya, bu arabanın
GIDA SEKTÖRÜ DE RAĞBET GÖRÜYOR Özetle New York ve çevresinde yaşayan Türkler’in çalıştığı işlere baktığımız zaman benzin istasyonunu tercih edenlerin sayısının oldukça fazla olduğunu görüyoruz. Türkler’in çalışmayı tercih ettikleri bir alan da gıda sektörü. Ama gıda sektörünün benzin istasyonculuğu kadar rağbet görmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
KENDİ PROGRAMINI YAZDI İlk iş olarak master yapmaya koyulan Mercan, NYİT’de Bilişim Sistemleri üzerine MBA yapmaya karar vermiş. Bu eğitimini tamamlar tamamlamaz iş imkanlarının kendi lisans yaptığı alanda olacağı hayalleri kısa süre içerisinde yıkılmış. Mercan, daha sonra çoğunlukla Türkler’in el attığı benzin istasyonu işine başlamış. Ama önce kendisi aylarca tabiri caizse pompa sallamış istasyonlarda. İşte o gün keşfetmiş ki gaz istasyonunun hesapları Microsoft Excel’de işleniyor ve bu iyi bir program olmasına rağmen hataya çok açık ve veri kaybının çok kolayca oluşmasına sebep olan bir program. Şimdi artık kendi benzin istasyonunu işleten Şeref Mercan, bu yüzden kendi programını kendisi yazmaya karar vermiş.
Bonzai’ye dikkat Özellikle son yıllarda gençler arasında giderek yaygınlaşan bonzai adlı uyuşturucu, gençlerde kalp krizi ve ölümlere yol açıyor. Kova veya sigara içerisinde kullanılan bu uyuşturucu madde, iç organlara ciddi oranda zarar veriyor. Aynı zamanda alkol ve başka maddelerle kullanıldığında ani ölümlere sebep oluyor. Ancak otopsilerde bonzai maddesi çıkmıyor ve ölüm nedenleri başka görünüyor.
maktan korkmamalı. n Peki diyelim çocuğun uyuşturucu madde kullandığı ortaya çıktı. Sonra?
Ailelerin ilk tepkileri çok sert olabiliyor. Bu sert tepki zaten aileye sınır koymuş bir çocuğun haklı olduğunu düşünmesine neden olur. Aile bu durumda çocuğunu karşısına alıp “Beraber neler yapabiliriz” şeklinde konuşmalı. Yeni madde kullanan herkese bağımlı muamelesi yapılmaz. Genç insan kendinin önemsenmesini ister dünya onun niçin çok maceralı bir yerdir. Uyuşturucu kullanan alt gruplar zihnindeki toplumsal çatışmaya cevap verebilir. Onu çabucak kabullenip sırf kendi olduğu için grupta yer verir ders başarısına bakmaz kendilerince dünyayı umursamama gibi bir felsefeleri vardır her şey eğlencelidir. Halbuki ailelerin istediği ders
çalışması mühendis, doktor olması... Ama unutmamalı ki, bunlar uzun vadeli ve zordur. Bunları olana kadar da adam yerine konulmayacaktır. Bu nedenle ailelerin çocuğuna değer verdiğini hissettirmesi önemlidir. n Aileler, tedaviye nasıl ikna edilmeli?
Çocuğa sakin ve olgun yaklaşım çocuğun tedaviye de ikna olmasına neden olur. Tedavi ekibi sadece madde üzerine odaklanmaz. Altta yatan sebeplere odaklanır. Bu sebepler çok çeşitli olabilir özellikle anne babadan yeterli ilgi sevgi görmeyen çocuklar, parçalanmış aileler, anne baba geçimsizlikleri çocuğu depresif bir sürece sokarak uyuşturucu kullanımına kadar giden bir yola girebilir. Ayrıca çocukluktan gelen bazı psikiyatrik hastalıklar da madde kullanımına zemin hazırlar.
Yaşam
18 Haziran 2014 Çarşamba
, Ay’a yolculuk peşinde Dünyanın internet devi Google, Skybox görüntüleme firmasını 500 milyon dolara aldı. Google'un CEO'su Larry Page, bu satın almayla ilgili olarak, Skybox'ın Google için yeni bir 'Ay’a yolculuk' olabileceği ifadesini kullandı NEW YORK - POSTA212
A
merikan internet devi Google, havadan fotoğraf çekmek ve dünyanın uzak alanlarına online erişim sağlamak için uydulara kendi filosunu göndermek amacıyla, Skybox Imaging firmasını 500 milyon dolara satın aldı. 100 kişinin çalıştığı Skybox firması, girişim sermayesini 91 milyon dolara yükseltmişti. UZAK DAĞLARA KOLAY ULAŞIM “İnsanlar her yerde bağlanabilmek ve dünyanın her yerinden çekilen resimlere ulaşmak istiyor. Bunu yerden kolay kolay yapamazsınız” diyen uydu araştırma şirketi TMF Associates’in başındaki Tim Farrar, “ydular Google’ın karasal ağ bağlantıları gerçekleştirilemeyen uzaktaki dağlara ve büyük ormanlara daha kolayca ulaşmasını sağlayarak boşlukları dolduracak” ifadesini kullandı. Google’ın haritalar uygulama-
sı ticari amaçla kullanılan uydu görüntüleri de dahil yaklaşık bin kaynaktan toplanan görüntüleri kullanıyor. Bu görüntülerin çoğu birkaç ayda veya yılda bir güncelleniyor. AYA YOLCULUK Google’un CEO’su Larry Page, satın almayla ilgili, Skybox’ın Google için yeni bir ‘’Aya yolculuk’’ olabileceğini ifade etti.
DigitalGlobe ve Astrium firmaları dahil binden fazla kaynaktan ek malzeme sağlamayı planlayan Google’un, halihazırda yörüngede olan Skybox’ın uydusunu kullanarak, dijital haritalardaki görüntülerin kalitesini ve yakınlığını artırmayı amaçladığı bildirildi. Yıllık geliri 55 milyar doları bulan Google, gelirinin önemli bir bölümünü internet reklamlarından elde ediyor.
PC devri kapanıyor Önümüzdeki dört yıl içinde küresel internet trafiğinin yüzde 50’sinin akıllı telefonlar ve tabletlerle gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Mobil veri trafiğinde en yüksek bölgesel büyüme ise Orta Doğu ve Afrika’da görülecek NEW YORK - POSTA212
İ
nsanların büyük çoğunluğunun dizüstü bilgisayar ya da masaüstü bilgisayarları kullanarak internete bağlandığı dönem yavaş yavaş değişiyor. Önümüzdeki dört yıl içinde internet trafiğinin yarısı bilgisayarlarla, diğer yarısı ise akıllı telefon, tablet, smart TV gibi cihazlarla gerçekleştirilecek. 2013 itibariyle dünya çapında tüm mobil bağlantıların yüzde 21’ini oluşturan “akıllı” bağlantılar, 2018’de yüzde 54’e ulaşacak. Geçen yıl yüzde 86,4 olan PC kullanımı ise yüzde 50,5’e düşecek. Cisco tarafından yayımlanan Cisco Görsel Ağ Endeksi (Visual Networking Index – VNI) 2013 – 2018 Küresel Mobil Veri Trafiği Tahminleri raporu-
na göre, dünya çapındaki mobil ağ trafiği önümüzdeki dört yılda yaklaşık 11 kat artarak 2018 itibariyle yıllık 190 eksabayt (milyar gigabayt) seviyesine ulaşacak. Küresel mobil trafik artış hızının küresel sabit trafik artışından üç kat fazla olmasını bekliyor. Mobil veri trafiği artışını sağlayan trendler ise şunlar: ● Daha fazla mobil kullanıcı: 2013’te 4,1 milyar olan mobil kullanıcı sayısı, 2018’de 4,9 milyara ulaşacak. ● Daha fazla mobil bağlantı: 2013’te toplam yedi milyar olan mobil bağlantıya hazır cihaz ve M2M bağlantı sayısı, 2018’de sekiz milyar kişisel mobil cihaz ve iki milyar M2M bağlantısı dahil olmak üzere 10 milyardan fazla olacak.
● Daha hızlı mobil bağlantı: 2013’te 1.4 Mbps olan küresel mobil ağların hızı 2018’de 2.5 Mbps’ye yükselerek neredeyse iki katına çıkacak. ● Daha fazla mobil video: 2013’te küresel mobil veri trafiğinin yüzde 53’ünü oluşturan mobil videonun payı, 2018 itibariyle yüzde 69’a ulaşacak. ● 2013–2018 arasındaki mobil veri trafiği artışı oranları açısından, en yüksek bölgesel büyüme hızının Orta Doğu ve Afrika’da görülmesi bekleniyor. Rapora göre, Orta Doğu ve Afrika’nın 14 kat; Orta ve Doğu Avrupa’nın 13 kat; Asya Pasifik’in 13 kat; Latin Amerika’nın 13 kat; Kuzey Amerika’nın 8 kat ve Batı Avrupa’nın 7 kat büyümesi bekleniyor.
Kendi Mario’nu kendin yarat
Nintendo firması yepyeni oyunuyla çok büyük ilgi çekecek. “Mario Maker” size kendi Mario oyununuzu yaratma imkanı sağlayacak SERKAN KALFA NEW YORK - POSTA212
K
üçük büyük hemen hemen herkesin en azından bir kere ismini duymuş olduğu oyun olan Mario serisi, çok güzel bir oyunla geri dönüyor. Buna aslında bir oyun yerine bir uygulama diyebiliriz. Çünkü bu uygulama ile kendi Mario bölümlerimizi yaratıp arkadaşlarımızla paylaşabileceğiz. E3 FUARINDA TANITILDI Mario oyunlarının mimarı olan Nintendo firması, geçtiğimiz günlerde yapılan ve yeni çıkacak video oyunlarını tanıtan E3 fuarında yine adından çok söz ettirecek bir oyunla karşımıza çıktı. Yıllardır kardeşi Luigi ile kaçırılan prensesi kurtarmak için türlü türlü engelleri aşan
Mario, “Mario Maker” ile oyunseverlerin ellerine emanet olacak. Mario Maker size kendi bölümlerinizi tasarlamanıza izin verecek bir uygulama. ARKADAŞLARINIZLA PAYLAŞIN Super Mario 1 ve 2 için bölümler tasarlayacağınız bu uygulamanın
kullanımı da son derece basit olacak. Ayrıca bölümlerinizi tasarladıktan sonra oynayabilecek hatta isterseniz arkadaşlarınızla paylaşarak onlara keyifli dakikalar yaşatabileceksiniz. Sadece Wii U sistemler için çıkacak Mario Maker için aralık ayına kadar beklemeniz gerekiyor.
Duygularınızı okuyan Japon robot: Pepper!
BANU ÖZTÜRK NEW YORK- POSTA212
B
ilyoner Masayoshi Son geçtiğimiz hafta Japonya’da insansı robot Pepper’ı tanıttı ve ‘Amacımız sevecen, sizi gülümsetebilecek robotlar geliştirmek’ dedi. Pepper, geliştirilen sensör sistemi sayesinde duygularınızı, modunuzu okuyabiliyor ve size karşılık verebiliyor! Pepper’ın 2015 Şubat ayında Masayoshi Son’un telefon şirketi Softbank’ta satışa çıka-
Japonlar, yeni geliştirdikleri sensör sistemi ile duygularınızı okuyan, sizi anlayan robot yaptılar! cağı duyuruldu. 2 bin doların altında satılması planlanan Pepper, 121 cm, 28 kilogram ağırlığında. Pepper’ın üzerinde düzinelerce sensör var; kafasında 3, elinde 2 dokunmatik sensör bulunuyor, ayrıca kafasında 2 kamera, 4 mikrofon ve wifi ethernet ağ bulunuyor. BU ROBOT YÜZÜNÜZÜ GÜLDÜRECEK Pepper, yüz tanıma ve ses tonu tanıma teknolojisi sayesinde ruh haliniz hakkında
size yorum yapabiliyor, programlanmasının dışında geliştirilen sistem sayesinde, zamanla sizi mutlu edebilmeyi kendi kendine öğrenebiliyor ve hatta spontane konuşmaların yüzde 80-90’nını anlayarak yanıtlayabiliyor. Pepper 17 dil biliyor, konuşuyor ve hatta göğüsüne yerleştirilen dokunmatik tablet sayesinde size yazı yazabiliyor. Ev robotu olarak tasarlanan Pepper’ın Japonya dışında hangi ülkelerde satışa sunulacağı henüz bilinmiyor.
Yaşam
18 Haziran 2014 Çarşamba
Ayın sanatçısı seçildi New York’taki başarılarıyla adından bahsettiren bir Türk kızı olan Sırma Munyar, ‘ Kendimi müziğe gönlünü kaptırmış bir gezgin gibi hissediyorum’ diyor BANU ÖZTÜRK NEW YORK - POSTA212
B
erklee’den mezun olduktan sonra New York’a taşınan ve burada müzik kariyerine devam eden Sırma Munyar New York’ta büyük başarılara imza atıyor. Gazeteci Vahap ve Emine Munyar’ın kızı olan Sırma Munyar bir yandan temmuz ayında çıkacak albümünün hazırlıkları yaparken bir yandan da New York’ta konserler veriyor. The Deli Magazine’in New York ayağı tarafından ‘ayın sanatçısı’ anketine seçilen ve internet üzerinden yapılan bu ankette oyların yüzde 49’unu alarak ayın sanatçısı seçilen Munyar, geçtiğimiz hafta verdiği konser sonrası kendisi hakkında merak ettiğimiz soruları cevapladı. n Nasıl başladın müziğe? Müziğe anaokulda ve ilkokulda müzik öğretmenlerimin teşviğiyle başladım. ‘Bu çocuğun kulağı iyi, bu yeteneğin üzerine gidilmesi lazım’ diyerek annem ve babamı teşvik etti hep öğretmenlerim… Böylelikle bir yandan klasik piyano ve solfej dersleriyle bir yandan da okuldaki çeşitli müzik aktiviteleriyle (koro, barok flüt grubu, orkestra vb.) geçti çocukluğum. Müziğin her zaman en az temel eğitimim kadar büyük bir yeri oldu hayatımda. n Çocukluk hayalin neydi? Bu noktaya geleceğini hayal ediyor muydun? Çocukluk hayalimdi müzisyenlik. İlk başlarda klasik piyano çalıştığım için o yönde ilerlemeyi düşündüm; ama lisedeyken değişti her şey…Bir yandan vokale de eğilimim vardı, korolarda solo söylerdim hep… Ama özellikle lise çağındayken sesim yavaş yavaş yerine oturmaya başladı. Robert Kolej’de okudum liseyi; okul orkestrasının şefi Deniz Baysal beni orkestraya vokalist olarak aldı, caz vokal konusunda eğitim almamın çok faydalı olacağını söyledi. Ben de tavsiyesine uydum ve Randy Esen ile caz vokal repertuarı ve vokal tekniği çalışmaya başladım. Sonra da devamı geldi; açıkçası müzik hayatımın bir parçasıydı hep, ama liseden mezun olana kadar aklımda müzik kariyerimi Amerika’da sürdürmek gibi bir fikir yoktu. Her şey Berklee’de eğitimime başladıktan sonra değişti.
n Amerika’ya gelmeye nasıl ve neden karar verdin? Amerika’ya gelmek istememin birinci sebebi Berklee’ydi. Berklee hayalimdeki okuldu; eğer ordan erken kabul gelmeseydi, The New School for Jazz and Contemporary Music’e başvurmayı düşünüyordum. Ama Avrupa’da da gözüme kestirdiğim birkaç okul vardı. Yani Berklee’ye kabul edilmeseydim, şu an kariyerimi Avrupa’da sürdürüyor olabilirdim. n Berklee’ye girmeye nasıl karar verdin, nasıl kabul aldın?.. Berklee’nin 5 haftalık bir yaz programı var; oldukça yoğun bir program, bir nevi üniversite eğiti-
minin özet hali gibi, Berklee’de okumayı hayal eden genç müzisyenler için… 2006 senesinde Arif Mardin’in vefatının ardından American Turkish Society, Berklee’yle ortaklaşa bir burs düzenledi ilk kez bu yaz programı için. Burs her sene bir genç Türk müzisyenini bu yaz programına ücretsiz göndermeyi amaçlıyordu. 2007 senesinde başvurdum, ve bursun ilk kazananı ben oldum. O sırada 17 yaşımdaydım, liseden mezun olmama 2 yıl vardı. Berklee’de geçirdiğim 5 haftanın ardından bütün gelecek planlarım netleşti ve Berklee’ye üniversite eğitimi için başvurmayı kafama koydum. Erken başvuru yaptım 2008 senesinde, sınavlara girdim, bursla kabul edildim ve ertesi sene eğitimime başladım.
BERKLEE’E ÇOK ŞEY BORÇLUYUM n Berklee eminim sana ilham vermiştir, sana ne kattı, okul hayatından biraz bahseder misin? Berklee hayatımı tamamen değiştirdi. Aranjörlük ve prodüksüyon üzerine eğitim aldım; zorunlu temel derslerim ve vokal derslerim de vardı elbette… Eğitim kalitesi tartışılmaz zaten ama benim için en önemlisi, Berklee’nin sunduğu geniş yelpazeydi… Her türde eğitildik biz; klasikten R&B’ye, poptan caza… Yeri geldi reklam müziği prodüksüyonu projelerim oldu, yeri geldi stüdyoda davul kaydı aldım, yeri geldi oda orkestrası için aranjman yapıp orkestra şefliği yaptım… Ve öğrendiğim herşeyi kullandım, hala da kullanıyorum. Hala kendi müziğimde Berklee’de öğrendiğim her şeyin izi var. Bunun ötesinde Berklee’de edindiğim dostlar, beraber çalıştığım müzisyenler, çevre, benim için paha biçilemez… Neredeyse bütün çevrem benimle beraber mezuniyetin ardından New York’a taşındı; şimdi hala beraberiz, beraber müzik yapıyoruz, beraber eğleniyoruz… Kısacası Berklee’ye çok şey borçluyum, orada eğitim almak, Berklee için hayatımı Amerika’ya taşımak benim için kesinlikle doğru bir karardı. n New york’ta yaşamayı seviyor musun? New York’ta yaşama fikri Berklee’ye kabul edildikten hemen sonra kafamda canlanmaya başlamıştı. Mezun olduktan sonra hemen buraya taşınmayı daha o zaman kafama koymuştum. Müzik endüstrisi için ve sanatçılar için burası dünyanın merkezi bir nevi, ve bu şehir öyle bir şehir ki, gençken tecrübe edilmeli bence… Yorucu, kaotik, kariyer yapmak her alanda çok zor, dolayısıyla ciddi motivasyon ve enerji isteyen bir şehir. Ama aynı zamanda şehir hayatı inanılmaz canlı, her köşesi sürprizlerle dolu, ve gençken tadına varılası bir şehir. 23 yaşımda bu şehre taşındığım için mutluyum bu sebeplerden ötürü; 1 yıldır burda yaşıyorum ve kendimi şu an için başka bir yerde yaşarken hayal edemiyorum.
TÜRK ESTRÜMANLARINI KULLANMAYI SEVİYORUM n Başka bir ülkede kariyerine devam etmeyi düşünüyor musun? Bütün müzik çevrem Amerika’da olduğu için şimdilik başka bir ülkede kariyerime devam etmeyi düşünmüyorum. Ama öte yandan bir ayağım hep Türkiye’de aslında; ilerde hedefim Türkiye’de de sık konserler verebilmek, hatta belki bazı projelerimi orda kaydetmek… Müziğimde Türk enstrümanları kullanmayı seviyorum, ve neyse ki New York’ta çok sayıda Türk müzisyen var, dolayısıyla New York’ta genellikle kayıt alabiliyorum… Ama Türkiye’de bu açıdan daha fazla imkanım olur elbette. Kısacası New York’ta yaşamaya devam etmek, ama Türkiye’ye daha sık gidip gelmek gibi bir hayalim var. n Türkiye ile Amerika arasında ‘müzik endüstrisi’ anlamında ne gibi farklar var? Kıyaslayabilir misin?
Türkiye’nin müzik piyasası Amerika’nın müzik piyasası ile kıyaslandığında ciddi bir rekabet farkı var öncelikle. Amerika dünyanın her tarafından en iyi, en yetenekli müzisyenlere ev sahipliği yapıyor; burda yetenek avcılığı diye bir kavram yok, aksine, sanatçı farkedilmek için ciddi bir emek sarfetmek zorunda kalıyor. Bu uğurda yıllarını vermiş insanlar var sırf New York’ta bile. Çok ciddi bir strateji oyunu aslında; müzisyenlik kadar işletme de bilmek gerekiyor; projelerin bütçesinden tutun sosyal medya kampanyalarına, konser ve kayıt organizasyonlarından tutun fotoğraf ve klip çekimlerine… Bir nevi start-up gibi; sıfır noktasından başlayıp doğru stratejiyle ilerlemekkestirme yok! Türkiye’de ise kemikleşmiş bir müzik piyasası var; herkes ne için hangi isimlerle çalışması gerektiğini biliyor, yeni bir sanatçı çıkış yapmak istiyorsa parayı bastırıp bunu mümkün kılabiliyor açıkçası… Ve rekabet daha az olduğundan farkedilmek de daha kolay. n Amerika’da sahne aldığındaTürk dinleyicilerin katılımı ne derece? Amerika’da verdiğim her konserde çoğunlukla Amerikalı ya da başka ülkelerden dinleyicilerim oldu. Cumartesi gecesi verdiğim konserde de bu durum böyleydi; Türk dinleyici azınlıkta konserlerimde. Ama Türkiye’deki Türk dinleyicilerimin Amerika’daki Türk dinleyicilerimden daha fazla sayıda ve daha ilgili olduklarını söyleyebilirim.
BİR GEZGİN GİBİ HİSSEDİYORUM n Kendini ‘göçmen’ gibi mi hissediyorsun? Kendini ait hissettiğin bir yer var mı? Amerika’ya taşındığım ilk sene kendimi göçmen gibi hissettim. Şimdiyse kendimi müziğe gönlünü kaptırmış bir gezgin gibi hissediyorum. Müzik beni nereye götürürse peşinden gitmeye hazırım. Şu anda müzik beni New York’ta tutuyor; dolayısıyla kendimi New York’a ait hissediyorum. Ama nereye gidersem gidiyim bir yanım her zaman doğduğum ve büyüdüğüm şehir İstanbul’a ait olacak. n İlham aldığın sanatçılar kimler? Türkler’den Mor ve Ötesi, Erkan Oğur, Aydın Esen ve Mehmet Ali Sanlıkol en büyük ilham kaynaklarım… Jehan Barbur ve Gevende’yi de beğeniyorum. En önemli idolüm ve ilham kaynağım Björk. Onun dışında Sigur Ros, Jonsi, Imogen Heap, Bat for Lashes, múm, Massive Attack, Chase & Status ilham aldığım sanatçıların başında geliyor. n Türkçe elektronik müzik yapmayı düşünüyor musun? Kesinlikle! Türkçe çok güzel bir dil. Önümüzdeki birkaç sene içerisinde Türkçe elektronik bir projeyi hayata geçirmek istiyorum; tek bir parça mı olur, 4-5 parçalık bir mini albüm mü olur henüz bilmiyorum ama illa ki sıra gelecek bu fikre de!
MÜZİK ELEŞTİRMENLİĞİ YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM n Gazeteci bir ailen var, gazeteci olmayı hiç düşündün mü? Evet! Annem de babam da ben kendimi bildim bileli çok yoğun çalışan insanlar oldular hep; dolayısıyla basın dünyasının içinde büyüdüm. Eğer müzisyen olmasaydım gazeteci olurdum ve severek yapardım işimi… Ama müzik bir ihtiyaç benim için, bir yaşam tarzı, dolayısıyla müzik ağır bastı hep. Yine de gazetecilik yapmayı düşünüyorum aslında! Müzik eleştirmenliği ve köşe yazarlığı düşünüyorum, bu yönde bir teklif gelirse değerlendirmeyi çok isterim. n Single’ından ve çıkacak albümünden bahseder misin? Albümün çıkış parçası (single) ‘Intuition’ çıktı yaklaşık 1-2 hafta önce. Albüm 4 parçalık bir mini albüm (burda EP deniliyor bu tür
mini albümlere) ve temmuzda çıkacak. Bu proje beni en iyi şekilde yansıtan, en kişisel ve en içten projem diyebilirim… Electronica, Alternatif Pop, Ambient tarzda bir çalışma, ama bir yandan Türk esintileri de barındırıyor, klasik ve caz alt yapımı da yansıtıyor… Tamamen İngilizce ve özünde Batı müziği; ama Türk enstrümanlarından yaylı tanbur, kanun, bağlama, ney ve udu bol bol kullandım… Vokallerimde de yer yer nağmeler duyabilirsiniz. Projem ben nasılsam öyle aslında: batıda yaşayan bir Türk müzisyeninin hem Türk kültüründen, hem de Amerika kültüründen aldığı ilhamlarla, her iki ülkeden topladığı anılarla, hislerle ortaya çıkardığı bir müzik. Yeni bir tür belki de. Yaptığım müziğin her detayıyla ilgilenen bir müzisyenim; kom-
posizyonundan sözlerine, düzenlemesinden kayıtlarına kadar herşeyiyle bana ait… Dolayısıyla her saniyesi benim için çok değerli ve anlamlı.
TÜRK MÜZİĞİ BİR DERYA n Türk müziğini ve Türklerin müzik zevkini nasıl değerlendiriyorsun? Türk müziği denildiğinde benim aklıma Türk halk müziği ve Türk sanat müziği geliyor. Özünde Türk müziği içine girip de kaybolunası bir derya benim için… Dolayısıyla Türk müziğiyle yakından ilgilenen müzisyenlere, hele de Türk enstrümanlarını ustalıkla çalan müzisyenlere sonsuz saygı duyuyorum. Türklerin müzik zevki konusuna geline; Türk pop müziği ve arabesk müzik en çok dinlenen türler arasında. Ama her iki türde de kalite
yoksunluğu var çoğunluğa bakıldığında. Bu iki türün endüstrisi beklentileri düşük tutmaya alıştırmış dinleyicileri, böyle gelmiş, böyle gidiyor… Arada çok başarılı işler de çıkıyor elbette ama genel durum bu. Yine de beni en çok heyecanlandıran, farklı türlerde müzik yapan Türk müzisyenlerin son zamanlarda çoğalması… Nada, Gevende, 123 ve Vera gibi grupların yaptığı işlere göz atınca gülümsüyorum. Küçük de olsa sadık dinleyici kitleleri var bu grupların; bu da bizim neslimizle beraber Türk dinleyicisinin farklı tarzlarda, kaliteden ödün vermeyen müziklere de kulak verdiğini gösteriyor. Türk dinleyicisi çok sert eleştirmeye hazır bekliyor; ama beğendiği sanatçının da asla peşini bırakmıyoraslında bu kadar basit.
Yaşam
18 Haziran 2014 Çarşamba
Amerika’daki ortadirek çöktü Kişi başına düşen 44 bin 900 dolar servet ile orta sınıf Amerikalılar, küresel servet listesinde İtalya ve İspanya gibi ülkelerin gerisinde kalarak 19. sırada yer aldı AYSEL TAPAN HABER MERKEZİ - POSTA212
A
BD, dünyanın en zengin beş ülkesi arasında yer alsa da orta sınıf Amerikalılar düşündüğünüzden daha az bir servete sahip. Zengin Amerikalılar ise ABD’nin küresel itibarının artmasını sağlıyor. İsviçreli yatırım bankası Credit Suisse’in yıllık Küresel Servet Raporu’na (Global Wealth Report) göre ABD’de kişi başına düşen ortalama servet 301 bin dolar ve Amerika, küresel servet listesinde 4. sırada bulunuyor. Listenin birinci sırasında yer alan Avustralya’yı şu ülkeler takip ediyor: Fransa, İtalya, Birleşik Krallık, Japonya, İsviçre, Finlandiya, Norveç, Singapur, Kanada, Hollanda, Yeni Zelanda, İrlanda, İspanya, Danimarka, Tayvan, İsveç, Almanya. Rapora göre orta sınıf Amerikalılarının kişi başına düşen serveti ise 44 bin 900 dolar ve orta sınıf Amerikalılar, küresel servet listesinde 19. sırada bulunuyor. CNN Money’e konuşan New York Üniversitesi’nden ekonomi profesörü Edward Wolff, bu yönelime ilişkin, “Amerikalılarda, kendi orta sınıfını dünyanın zengini olarak görme
eğilimi var. Fakat bu durum tersine dönüyor. Orta sınıf Amerikalılar, büyük endüstrileşmiş ülkeler arasında oldukça aşağı sıralarda yer alıyor” değerlendirmesini yaptı. MİLYONERLERİN BEŞİĞİ ABD Kişi başına düşen ortalama servet ile orta sınıfın ortalama serveti arasındaki büyük farklılığın nedeni ise çok zengin Amerikalıların, ortalama serveti yükselterek çarpıtmaları. Dünya milyonerlerinin yüzde 42’si ABD’de yaşıyor ve bu ultra zenginlerin yüzde 49’unun serveti 50 milyon dolardan fazla. Orta sınıf Avrupalıların, orta sınıf Amerikalılardan daha varlıklı olmasının nedeni ise gayrimenkul. Ev sahibi olma oranı Avrupa ülkelerinin birçoğunda ABD’den daha fazla. Orta sınıf Amerikalılar ayrıca, son on yılda konut çöküşünden çok büyük ölçüde etkilendi. Federal Reserve istatistiklerine göre ailelerin ortalama serveti 2007’den 2010’a kadar yüzde 40 oranında azalarak 77 bin 300 dolar oldu. Amerikalılar ayrıca servet elde etme konusunda da sorunlar yaşıyor. Çünkü maaşlar son on yıldan uzun bir süredir yükselmiyor. ABD Sayım Bürosu (Census Bure-
au) verilerine göre 1999’da 56 bin 80 dolar olan ortalama hane geliri 2012’de 51 bin 17 dolara düştü. ASYA-PASİFİK ZENGİNLEŞİYOR Yönetim danışmanlığı firması The Boston Consulting Group (BCG) tarafından hazırlanan Küresel Varlık Raporu’na (Global Wealth Report 2014) göre, küresel servet geçen yıl yüzde 14,6 büyüyerek 152 trilyon dolara ulaştı. Dünyadaki milyonerlerin sayısı yüzde 19’a yükselerek 16,3 milyon haneye ulaştı. En çok milyonerin ortaya çıktığı ülke ise ABD. Geçen yıl yayınlanana raporda 9. olan Türkiye, dünya listesinde 12. sıraya geriledi. Kişisel serveti 100 milyon doları aşan kişi sayısı ise 357’den 288’e düştü. Rapora göre gelişmekte olan ülkelerin varlıkları arttığı için küresel servette hızla yükseliyor. Ayrıca, hisse senedi piyasalarındaki yükseliş de küresel servetin artmasının bir başka nedeni. En hızlı büyüyen bölge yüzde 30,5 ile Asya-Pasifik (Japonya hariç) oldu. Bu bölgedeki büyümeyi yüzde 49,2 ile Çin destekledi. Türkiye’nin içinde bulunduğu Orta Doğu ve Afrika ise yüzde 11,6 büyüdü. BCG, küresel
servetin yıllık ortalama yüzde 5,4 büyüyerek 2018 yılında 198,2 milyar dolara ulaşmasını bekliyor. Rapora göre; Yaklaşık 50 milyar dolarlık bu büyümenin yüzde 50’si Asya-Pasifik bölgesinden gelecek. Asya-Pasifik (Japonya hariç) bölgesi, 2018 yılında Kuzey Amerika’yı geçerek en zengin bölge olacak.
Dalmak bir sanattır!
ABD’nin en büyük tüplü dalış fuarı “The Scuba Show” Long Beach şehrinde yapıldı ve meraklıların ilgisini topladı. Peki, dalgıçlığın tarihini, donanımların neler olduğunu ve tehlikelerini hiç merak ettiniz mi?
B
NEW YORK - POSTA212
u yıl 27. kez düzenlenen ‘The Scuba Show’ adlı fuarda tüplü dalış ekipmanları ve su altı kameraları dahil su altı dünyasına ait birbirinden farklı son teknoloji ürünler, yüzlerce stantta ziyaretçilere tanıtılırken, profesyonel dalgıçların tecrübelerini paylaştığı çalıştay ve seminerler meraklıların ilgisine sunuldu. Yeni bir tatil seçeneği olarak giderek popüler hale gelen dalış turizmine ilişkin seyahat şirketlerinin yeni dalış rotalarını tanıttıkları fuarda ayrıca su altı fotoğrafçılığı ve su altı film çekim teknikleri hakkında bilgi verildi. FRAZIER’E ÖDÜL Fuar akşamı düzenlenen “Kaliforniya Scuba Service Award” ödül töreninde dünyanın ilk kadın tüplü dalış eğitmeni olarak bilinen, 92 yaşındaki emekli dalgıç Dottie Frazier’e dalış sporuna uzun dönem katkılarından dolayı ödül verildi. Frazier, 1955 yılında başlattığı tüplü dalış derslerinin ardından yine bir ilki gerçekleştirerek dalış kıyafetleri üretim ve pazarlaması işine girmiş ve sonrasında birçok Hollywood yapımında rol almıştı. DALGIÇLIĞIN TARİHİ İnsanlar çok eski çağlardan beri değişik aparatlar kullanarak su altında daha uzun süreler kalmayı denemiştir. M.Ö. 500 yıllarına ait resimlerde su altında, hayvan derilerinden yapılmış tulumlar içindeki havayı soluyarak avlanan Eski Yunan dal-
DALIŞTA DEVRİM Dalışta en büyük devrim 1943’te Fransız kaşif Jacques-Yves Cousteau’nun geliştirdiği regülatör sayesinde olmuştur. Cousteau’nun “su ciğeri” adını verdiği yüksek basınçlı bir tüp ve tek kademeli regülatörden oluşan aparat, insanın yüzeye hiçbir bağımlılık duymadan hayal bile edemeyeceği derinliklere inip uzun süreler kalabilmesine olanak sağlamıştır.
basıncını gösterir. BCD veya BC: Buoyancy Controlling Device veya Buoyancy Compensator, denge yeleği, dalıcının su içindeki yüzerliğini ayarlamakta kullanılır. Tüp içindeki havanın regülatör gelen bir hortuma bağlı basma boşaltma butonları vasıtasıyla dalıcı kendisi tarafından kulanılır. Ayrıca dalış öncesi ve dalış sonrası su yüzeyinde efor sarfetmeden kalmasını sağlamalarında da kullanılır. Diğerleri: Maske, palet, dalış elbisesi, derinlik ve zaman saati kullanılan diğer malzemelerdir. Maske mutlaka dalıcıya uygun olarak yüz yapısına uygun olmalıdır bu dalış öncesi basit bir testle anlaşılabilir. Islak,yarı kuru ve kuru tip olarak yaygın olan üç tip elbise kullanılır, iklim ve su sıcaklığına göre elbise türleri dalıcılar tarafından tercih edilir.
TÜPLÜ DALIŞ DONANIMLARI Tüp: İçine yüksek basınçlı kompresörler vasıtası ile filtre edilerek soluduğumuz hava (yüzde 21 oksijen yüzde 78 azot yüzde 1 asal gazlar) doldurulur, çelik ya da aluminyum’dan yapılır. Ortalama scuba dalışlar için kullanılan tüpler 200 bar olarak tasarlanmışlardır bu tüpler dalış okulları veya özel kullanımlarda belli periodlarda basınç testlerine tabi tutularak üzerlerine soğuk damga ile test bilgileri işaretlenir. Regulator: Tüpteki yüksek basınçlı havayı su altında ortam basıncına düşürerek insanın rahat soluyabileceği seviyeye ayarlar. Manometre: Regülatörün yüksek basınç çıkışlarından birine bağlıdır ve tüp içinde kalan havanın
DALGIÇLIĞIN TEHLİKELERİ Scuba (Tüplü Dalış) dünyanın en olağanüstü keyiflerinden biridir. Ancak mutlaka özel bir eğitimden geçilerek yapılmalıdır. Eğitimsiz dalış çok tehlikeli olabilir. Dünyanın her yerinde ve Türkiye ile KKTC`de bu eğitimleri yetkili kuruluşlardan almak mümkündür. Bu sporla ilgilenenlerde görülebilecek bazı sağlık problemleri: ■ Barodentalji, ■ Sinüzit, ■ Kulak zarı perforasyonu, ■ Dekompresyon hastalığı, ■ Akciğer genleşme yaralanmaları, ■ Oksijen zehirlenmesi
gıçlar betimlenmiştir. Özellikle Amerika’daki kolonilerden Avrupa’ya değerli eşyalar taşıyan gemilerin, korsanların ilgi odağı haline gelip birçok geminin batırılmasıyla, bu batan gemilerdeki yüklerin çıkartılması ihtiyacı insanoğlunu daha derine inmek ve orada daha uzun süre kalabilmek için yeni icatlar yapmaya itmiştir.
Seri ilanlar & Eğlence
18 Haziran 2014 Çarşamba
POSTA212 Seri İlan Sayfaları USAilan.com ile ortak hazırlanmaktadır...
Haftalık Burcunuz KOÇ: Gelişen koşulların sizi eyleme geçirdiği ancak duygularınızın kurbanı olmamanız gereken bir dönemdesiniz. Karşıt burcunuzdaki Güneş son altı aydır süregelen işlerin üzerinde durabileceğinizi ve yeni kararlar verebileceğinizi anlatmakta. Bu dönemde ilişkilerde dengeli olmak çok şey kazandırabilir. BOĞA: Terazi burcundaki Güneş özellikle iş hayatında ve düzen gerektiren konularda daha bilinçli davranmak gerektiğini ve ilişkilere önem verebileceğiniz anlatmakta. Bu dönemde ortaklaşa konular bağlayıcı olabilir ve yeni işbirlikleri ya da anlaşmalar içinde olabilirsiniz. Bu arada yakın çevrenizde de hareketlilik ve çaba sarfetmeniz gereken koşullar ortaya çıkabilir. İKİZLER: Terazi burcundaki Güneş sizi mutlu kılan ve kendinizi daha rahat gösterebileceğiniz olumlu koşullara işaret etmekte. Hayatın güzel yönlerini görmeniz zor değil. Ancak bu arada iş hayatında biraz daha düzenli olmaya bakmalısınız. Özellikle iş ortamındaki düzensizlik ya da karışıklıklar yüzünden kendinizi daha fazla yıpratabilirsiniz. YENGEÇ: Bu dönemde burcunuzda ilerleyen Mars size cesaret, yeni girişimler ve mücadele isteği getirmekte. Uzun süredir beklemede kalan işleri yeniden ele alabilirsiniz. Bu arada kişiliğinizi ve isteklerinizi daha belirgin biçimde sergileyeceksiniz. Ancak ikili ilişkilerde dengeyi bozmamaya bakmalısınız. Aşırı talepkar da olabilirsiniz. ASLAN: Belirli fırsatlar ve gelirlerinizi arttırabileceğiniz imkanlar var. İş hayatında gösterdiğiniz çaba ciddi sonuçlar getirebilir. Ayrıca bu dönemde yakın çevreniz çok daha canlı ve iletişim, hareketlilik dikkat çekmekte. Sözlerinizde daha dengeli olmaya bakmalısınız. Bazı elde olmayan ve sizi duygusal açıdan yıpratacak konular ortaya çıkabilir. BAŞAK: Değişikliklerin ağır bastığı ve farklı yönlere dikkat etmeniz gereken bir dönemdesiniz. Terazi burcundaki Güneş sayesinde yeteneklerinizi ortaya çıkarabilir ve özellikle ortaklaşa konulardan belirli kazançlar elde edebilirsiniz. Bu nedenle ikili ilişkilerinizi önemsemelisiniz. Ancak bu arada sosyal alanda, arkadaşlıklar cephesinde de oldukça aktif olabilirsiniz. TERAZİ: Oldukça hareketli olabileceğiniz, yeni girişimlerde bulanabileceğiniz bir dönemdesiniz. Burcunuzda ilerleyen Güneş size kendinizi ortaya koyma isteği ve cesaret getirmekte. Ancak bu dönemde alacağınız riskleri de iyi hesaplamalısınız. Özellikle iş hayatında büyük bir çabalama ve rekabet duygusu söz konusu. AKREP: Koşullarınızın hızla değiştiği bir dönemden geçmektesiniz. Bu yeni dönemde tam olarak istediğiniz gibi hareket edememek söz konusu olabilir. Sanki bir hazırlık ve bekleme dönemindesiniz. Bazı elde olmayan nedenler özellikle ikili ilişkiler ve ortaklıklarla ilgili olarak meşgul edici de olabilir. YAY: Sosyal konular ve başkaları ile paylaşabileceğiniz pek çok fırsat söz konusu. Hedeflerinize daha yakınsınız ancak bu arada sorumluluklarınızı ve detayları da öngörmeniz gerekiyor. Bu dönemde geleceğe yönelik hedeflerinizi yenileyebilirsiniz. Ortaklaşa işler, anlaşmalar ve evlilikle ilgili konular bu yönde çok belirleyici olabilir. OĞLAK: Oldukça hızlı hareket etmeniz gereken bir dönemdesiniz. Yeni şartlar sizi yeni başlangıçlara ve kararlara sürüklemekte. Çok fazla hoşunuza gitmeyen ve sizi zorlayabilecek durumlarla da karşılaşabilirsiniz. Sorumluluklarınızı yerine getirdiğiniz ölçüde rahat edebileceksiniz. KOVA: Yabancılarla ilgili ortaklıklar ya da düşünsel açıdan kendinizi geliştirebileceğiniz fırsatlar mümkün. Bu arada iş ortamında daha yorucu koşullar gündeme gelebilir. Bu dönemde fiziksel açıdan kendinizi daha gergin bulabilir ve eldeki işlere konsantre olmakta zorlanabilirsiniz. BALIK: Neyse ki Yengeç burcuna ilerleyen Mars duygularınızı daha etkileyici biçimde ortaya koyabileceğinizi ve hayata daha pozitif bakabileceğinizi anlatmakta. Bu dönemde ikili ilişkiler, ortaklıklar üzerinizde daha fazla baskı getiriyor olabilir. Özellikle geçmişten kaynaklanan hatalar yüzünden kendinizi daha fazla eleştirebilirsiniz.
Seri İlanlar Kazandırır! Seri İlan Sayfaları
SERİ İLAN Emlak, Eleman, Vasıta, Alım/Satım, Çeşitli İlanlar SOSYAL İLAN Kutlama, Anma, Teşekkür, Doğum, Vefat İlanları TİCARİ İLAN Ürün Tanıtımı, Kurul, Bilanço İlanları
www.usailan.com
ile ortak hazırlanmaktadır
Telefon: (347) 730 4236 E-mail: seriilan@posta212.com
Detaylı bilgi için ilan danışma hattını arayınız: 347 730 42 36
Posta212 Bulmaca SOLDAN SAĞA: 1) Bir kavram - Kükürt’ün simgesi 2) Saha - Silahta parça 3) İtiraz etmeksizin - Bir çoğul eki 4) Kafi olmayan - Öğrenci alır - Arap alfabesinde bir harf 5) Açık trafik 6) Kısaca yok - Daha önce bahsi geçen - Alfabenin son harfinin bir başka okunuşu 7) Kısaca averaj - Kısaca Kolluk Kuvveti - Bir teşkilatın simgesi 8) Bir erkek adı - Gaye, erek 9) Üst zıddı - Atılgan - Uzaklık anlatır 10) Bir nota - Anadoluda işte burada anlamında bir sözcük - Kehle 11) Ayası olmayan güç 12) Sevgili - Telefon sözü 13) Baba bal değil - Dolaylı ifade 14) Yaşlı - Milimetre - Bir ağaç YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1) Bir ilimiz - Ele avuca sığmayan 2) Yabancı - Ovma işini yapan 3) İhdas edilen bir kuruluşun adı - Kısaca rulet - Eski bir siyasi partinin adı 4) Seçme parçaları içeren kitap - Sınırlı 5) Yemek - Acem lisansıyla narin şahı 6) Orijinal - Bir müzik türü 7) Belagatı anlamında bir ifade 8) Terbiyesiz - Azeri çalgısı - Rütbesiz asker - Elemli 9) Su geçirmez toprak - Emar - Bir element 10) Matik türünden büyüleyici özellik - Bir renk 11) Milli içkimiz - Yaş.
Spor
18 Haziran 2014 Çarşamba
Brezilya'daki Süper Lig Dünya Kupası’nı A Milli Futbol Takımımız televizyondan takip ederken, Türkiye’de Süper Lig’de top koşturan tam 24 futbolcu turnuvada boy gösteriyor ADNAN ONARAN NEW YORK - POSTA212
T
ürkiye Süper Lig'i bu sayıyla Portekiz ve Hollanda'yı geride bırakırken turnuvaya katılamayan en fazla futbolcunun mücadele ettiği lig ünvanını da elde etti. Turnuvada en fazla futbolcu bulunduran lig 124 oyuncuyla Premier Lig. İtalyan Seri A 81, Bundesliga 77, İspanyol La Liga 66, Fransa Ligi 43, Rusya Premier Lig’i ise 34 futbolcuyla temsil ediliyor. Brezilya 2014'te mücadele eden en değerli Süper Lig 11'ini POSTA212 okuyucuları için derledi. Fenerbahçe ve Galatasaray Dünya Kupası'nda 4 oyuncuyla temsil edilirken diğer 3 oyuncu da Beşiktaş, Gaziantepspor ve Eskişehirspor’dan. 11'de en fazla Portekiz Milli Takımı'ndan oyuncu bulunuyor. Süper Lig 11'inin toplam piyasa değeri 95,65 milyon euro 129,5 milyon $-. 'Top 11'in en değerli oyuncusu 23 milyon dolarlık değeriyle Wesley Sneijder, Hollandalı yıldız aynı zamanda Süper Lig'in de en değerli oyuncusu. Ardından kaleci Fernando Müşlera geliyor (21.5 milyon dolar ve Fenerbahçeli Emmanuel Emenike var (19 milyon dolar). Milli takımımız maalesef Dünya Kupası’na katılmadığı için, Türk Milli oyuncular bu 11'de yok. Eğer turnuvaya
Futbolcu Pozisyon Deger (milyon $) Kaleci Defans Defans Defans Orta saha Orta saha Orta saha Orta saha Forvet Forvet Forvet
21.5 6 7 13 4 14 6 23 11 19 6
Futbolseverler en çok merak edilen 3 soruyu yanıtladı BABÜR AKSÜYEK NEW YORK - POSTA212
Y
ouGov, 19 Mayıs-2 Haziran tarihleri arasında Dünya Kupası'na katılan 19 ülke arasında anket yaptı. 19 bin 780 katılımcının cevapladığı anket sorularında kupayı kim kazanır, en sevmediğiniz ülke ve en güzel futbol oynayan ülke soruları cevaplandırıldı. KENDİNE GÜVENENLER Dünya Kupası'na katılan ülkeler arasında yapılan anketin sonucunda Brezilya listede dünyanın favorisi olarak yer aldı. Sonuca göre 19 ülkenin 16'sı kupayı Brezilya'nın kazanacağını düşünüyor. Ankete göre Arjantin, Brezilya ve İspanya kendilerinin şampiyon olacağını tahmin ediyor. Listede ABD'nin yüzde 14'unun kupayı ülkelerinin kazanacağını düşünmesi en ilginç sonuçlardan biri oldu. Dikkat çeken bir diğer sonuç ise İngiliz halkının artık ülkelerine güvenmemesi. İngilizlerin iki tahmininde de kendi ülkelerinin ismi
● KUPAYI KİM KAZANIR? ● EN GÜZEL FUTBOL OYNAYAN ÜLKE? ● BAŞARILI OLMASINI İSTEMEDİĞİNİZ ÜLKE? yer almıyor. MÜTEVAZI ALMANLAR Kupayı kendi ülkesinin kazanacağını düşünenler arasından Brezilya yüzde 64'le kendine en çok güvenen ülke oldu. Brezilya'yı yüzde 48'le İspanya, yüzde 47'yle Arjantin, yüzde 25'le Kolombiya, yüzde 23'le Portekiz, yüzde 21'le Rusya, İtalya ve yüzde 17'yle Şili takip etti. yüzde 16'yla Almanya da en mütevazı ülke oldu. ABD halkının yüzde14'ünün Jürgen Klinsmann'ın aksine ABD'nin kupayı kazanabileceğini düşünmesi ise anketin şaşırtıcı sonuçlarından biri oldu. KOLOMBIYALILAR FUTBOLA ASIK Ankete göre Kolombiya halkı futbolu en çok seven ülke oldu. Halkın yüzde 50'sı futbola büyük ilgi duyarken yüzde 44'u futbolu
sadece takip ettiklerini söylediler. Halkın sadece yüzde 6'sı futbolla ilgilenmediği ortaya çıktı. Ayrıca futbola en çok ilginin Güney Amerika kıtasında olduğu görüldü. ABD'nin yüzde 60'i futbolla ilgilenmediğini söyleyerek en ilgisiz ülke olarak göze çarptı. İngiltere ve Fransa'nın yüzde 50'sinin futbolla ilgilenmemesi dışarıdan şaşırtıcı gelse de o ülkenin insanları için sonuç sürpriz olmadı. FUTBOLUN TANRILARI Ankete göre turnuvada yer alan ülkeler arasında en güzel futbol oynayan ülke büyük farkla Brezilya seçildi. 19 ülkenin 16'sı Brezilya derken İspanya 17 ülkenin ilk iki cevabından birinde yer aldı. Bu yapılan ankette diğerlerine göre ufak bir fark göze çarptı. Her ülkeden kendi ülkeleri dışında bir ülke seçmeleri istendi. Bu-
twitter:@mamleba
BEREKET TANRISI GÜNEY AMERİKA’DA DÜNYA Kupası’na yıllar süren ince planlar, aylar süren teknik ve taktik çalışmalar ile gelir, turnuvaya katılan takımlar. Çoğu teknik adam önce yenilmemeyi hedefler ve savunmayı sağlam tutar öncelikle. Çünkü çoğunun kaderi Dünya Kupası’nda alınacak sonuçlara bağlıdır. Genellikle de sonuçlara göre teknik adam değişikliği haberlerini okursunuz. Yakın geçmişteki turnuvalar, hatta yaşı ilerlemiş olanlar için 90’lı yıllar öncesi finallerde gol kısırlığı yaşanmıştır. Futbolun kutsanmış olduğu Brezilya’da, takımlar bu sevgiye karşılık verircesine gole doyurdular futbolseverleri. Henüz ilk tur maçlarını yaşıyoruz, istatiksel verileri geçmişle kıyaslamak mümkün değil. Açılış maçında Brezilya Hırvatistan mücadelesiyle başlayan gol sağanağı bu satırlar yazılırken de devam ediyordu. Brezilya “hakemin de” katkısıyla Hırvatlara karşı samba ritmini tutturup, evsahibi olmanın avantajını yaşadı. Evsahibinin yıldızı Neymar penaltıdan da olsa skora katkı yapmış oldu. Bu grupta Meksika Kamerun’u tek golle (1-0) geçerken şu ana kadar turnuvanın en kısır maçı oldu. B Grubu’nda İspanya Hollanda mücadelesi belki de şimdiden organizasyonun en keyifli mücadelesi olarak anılacak. Son kupanın finalistlerinin kapışması, 4 yıl önceki finalden bile muhteşemdi. Turnuvanın favorilerinden olarak gösterilen İspanya penaltı golüyle öne geçmesine rağmen, sonrasında Robben ve Robin Van Persie başta olmak üzere Portakallar tarafından resmen bozguna uğratıldı 1-5. Hele Van Persie’nin ilk kafa golü, tarihe geçecek özel bir gol olarak hafızalara kazındı. Bu maç son Dünya Kupası ve son 2 Avrupa Şampiyonluğunu kazanan İspanya’nın Xavi, Iniesta, Fabregaslı muhteşem futbol kuşağının artık son durağa geldiğinin sinyalini çaktı. İspanya bir daha böyle bir futbol nesli yakalar mı bilinmez! C Grubu’nda Kolombiya Yunanistan’ı 3-0, bizim Drogba’nın Fildişi Sahili Japonya’yı 2-1 ile geçerken gol sağanağı devam ediyordu. Türk futbolseverlerin belki de en fazla ilgili olduğu D Grubu’nda Muslera’nın Uruguay’ı, grubun en zayıf halkası olarak görülen Kostarika’ya 3-1 kaybetti. Kupanın şu ana kadar ki, ilk önemli sürprizi de ortaya çıkmış oldu. Muslera yediği 3 golde önemli hata yapmasa da, Dünya Kupası’nda parlamasını ve yüksek fiyatla satmayı hayal eden G.Saraylı yöneticileri hayal kırıklığına uğrattı. Dünyanın en iyi golcülerinden biri olarak kabul edilen Uruguaylı Luis Suarez ise sakatlığı tam düzelemediği için, Muslera’nın yediği gollere karşılık veremedi ve saha kenarında tırnaklarını yiyerek oturmak zorunda kaldı. İngiltere İtalya maçı çoğu beklenin aksine, iki takımın da atak futbol oynadığı seyir zevki yüksek bir maç oldu. İngiltere yenilmesine karşın Liverpoollu iki genç Sterling & Sturridge ile beraberinde Manu’nun iki yıldızı W.Rooney &Welbeck dinamik çok hareketli bir hücum dörtlüsü oluşturmuş durumda. Bu grupta Uruguay İngiltere maçını şimdiden merakla bekliyorum. İsviçre son dakikada golü yemek üzereyken mucizevi bir kontratakla Ekvator’u 2-1 ile geçince ben inandım ki, “Bereket Tanrısı” Brezilya’ya gelmiş ve hücumcuların gol vuruşlarına yardım dokunuşları yapıyor. Futbolun en büyük ilahlarının yetiştiği topraklarda futbolseverler gole doyuyor. Hele ki Messili Arjantin sahne almamışken. Siz bu satırları okurken belki de Messi ve arkadaşlarının gollerinin de seyir zevkini yaşamış olacaksınız.
katılmış olsaydık bu 11'de Burak Yılmaz (21.5 milyon dolar), Selçuk İnan (16.5 milyon dolar) ve Gökhan Gönül (12 milyon dolar) kadroda olacaktı. Dünyanın en değerli Türk futbolcusu ise 33.5 milyon dolarlık piyasa değeriyle İspanya'da Atletico Madrid ile La Liga şampiyonluğuna ulaşan Arda Turan.
1. Fernando Muslera 2. Jerry Akaminko 3. Bruno Alves 4. Aurelien Chedjou 5. Haris Medunjanin 6. Raul Meireles 7. Izet Hajrovic 8. Wesley Sneijder 9. Hugo Almeida 10. E. Emenike 11. Pierre Webo
Kadir Çetinçalı
nun sonucunda Brezilya en iyi futbol oynayan ülke olarak İspanya'yı seçti. Sonuç olarak 15 ülkenin ilk iki cevabında Brezilya ve İspanya yer aldı. EN SEVİLMEYENLER Dünya Kupası'na katılan 19 ülkede yapılan ankete göre ABD turnuvanın en sevilmeyen ülkesi olurken ABD'yi İran ve Arjantin takip etti. İnternet üzerinden yapılan anket sonucunda politikanın ve coğrafyanın ilişkilerde ne kadar önemli rol oynadığı bir kez daha kanıtlanmış oldu. Meksikalılar'ın yüzde 16'sı ABD'yi en sevmedikleri ülke olarak seçtiler. Brezilyalılar ise yüzde 34'le Arjantin'i seçti. Yunanistan finansal ilişkilerini yürüttüğü Almanya ve ABD'yi en sevmediği iki ülke olarak seçti. Japonlar yüzde 40'la Güney Kore'yi seçerken, Güney Kore de yüzde 38'le Japonya'yı seçti. Ankette en dikkat çeken sonuç ise ABD 19 ülkenin 8'inin en sevmediği iki ülke cevabı içinde yer aldı.
Şampiyon San Antonio Spurs
Hangi ülkenin başarılı olmasını istemiyorsun sorusuna Brezilyalıların yüzde 7'si Brezilya cevabını verdi. Nedeninin ise ülkedeki politik karışıklık olduğu düşünülüyor. Amerikalıların ve Fransızların da yüzde 5'i kendi ülkelerini desteklemeyeceğini söyledi.
(NEW YORK - POSTA212) - Play-off final serisi beşinci maçında Miami Heat'i 104-87 yenen San Antonio Spurs, tarihindeki beşinci NBA şampiyonluğunu elde etti. Amerikan Ulusal Basketbol Ligi'nde (NBA) 2013-2014 sezonu şampiyonluğunu Miami Heat karşısında final serisini kazanan San Antonio Spurs elde etti. NBA'de mutlu sona Spurs ulaştı. Geçtiğimiz yıl da finalde karşılaştığı ancak şampiyonluk kupasını kaybettiği Miami Heat karşısında bu kez play-off serisini 4-1 kazanan Spurs, şampiyonluk yüzüğünü takmayı başardı. Final serisi beşinci maçında AT&T Center'da ağırladığı Miami'yi 104-87 yenen Spurs, NBA tarihindeki beşinci şampiyonluğuna ulaştı. Spurs ayrıca Miami'nin üst üste iki yıllık şampiyonluk serisini de noktalamış oldu.
Spor
18 Haziran 2014 Çarşamba
Blog-not
Adnan Onaran twitter:@mamleba
SPURS VE ÖTESİ BASKETBOLLA tanıştığımdan bu yana izlediğim 100’lerce takım arasında şimdinin San Antonio Spurs’ü kadar akıcı, göze hoş gelen, şiirsel bir basketbol oynayan başka bir takım daha yoktu. Sistem takımı olmak, dahası takım olmak, süper yıldız egolarını kenara koymak üstüne dünyanın en iyi basketbolcusuna karşı her maç en iyiyi oynamak kolay değil. Zaten geçen sezon şampiyonluk sadece 1 savunma ribaundu uzaktayken ellerinden gittiği için bunu seri boyunca her pozisyonda sıklıkla hatırladılar. Ve sonunda ana taşları 38, 36 ve 32 yaşında olan San Antonio Spurs ‘artık bittiler’ dendikten yıllar sonra yeryüzündeki en donanımlı oyuncunun liderliğindeki son iki sezonun NBA ve son 4 sezonun Doğu şampiyonu Miami Heat’i hiçbiri yakın olmayan 4 galibiyette darmadağın edip şampiyonluğa ulaştı. Ana parçalar yaşlandıkça kadroyu dinamikleştiren Spurs 3 sezon önce draft ettiği Kawhi Leonard’dan sessiz sakin bir ‘MVP’ yarattı. Spurs sistemi gelecek sene de mücadelenin içinde olacaktır. Ama şampiyonluğun en büyük adayıdır demek çok da doğru değil. Şimdi karabulutlar Miami’nin üzerinde. Yaşlanan dizleriyle Dwayne Wade ana rol olmaktan her dakika daha da uzaklaştığını kanıtladı. Chris Bosh ise ‘Big 3’nin ağırlığı altında bir türlü Toronto Raptors’taki seviyesine yaklaşamadı. Ve LeBron James dile getirmese de içindeki Akron’lu çocuğun aklında Cleveland’a dönmek olduğu biliniyor. Kontratlarında bu yıl sonunda kendi opsiyonları olan bu 3 isim gelecek sene ünvanlarını geri almak için ‘er meydanına’ dönecekler mi yoksa hepsi kendi yoluna mı gidecek bunu bekleyip göreceğiz. Ama ‘Big 3’nin düşünceli günler geçireceği kesin. San Antonio mu? Gelecek sezon da herkes onlara yaslandı diyecek ve bekleyip göreceğiz bir yıl daha herkesi haksız çıkartabilecekler mi?
Teknoloji vs. İnsan (NEW YORK - POSTA212) - Turnuvanın ev sahibi Brezilya’nın sosyolojik durumu ayrı, son şampiyon İspanya’nın ilk maç sonunda sahadaki durumu ayrı, hakemler ise apayrı bir kaos içinde başladı Dünya Kupası 2014’e. Tüm bunlara rağmen Dünya Kupaları tarihinin en gollü başlayan turnuvası olarak ilk haftasını geride bıraktı DK2014… Dünya Kupası’nda galası yapılan ‘Gol çizgisi teknolojisi’ de siftahini Fransa-Honduras karşılaşmasında yaptı. Yaptı yapmasına da ‘insan vs. makina’ karşılaşmasında makinalara olan güvensizliğimiz bir kez daha perçinlendi. Teknolojinin yardımıyla gol kararını veren Brezilyalı hakem Sandro Ricci de tarihe geçerken ekranları başında milyonlar karar karşısındaki şüphelerini hala korumaktalar. Peki insan faktörünün giderek elemine edilmesi bize ne sağlayacak? Evet belki 1966’da kupanın sahibi değişecekti ve belki tarihteki birçok maçın da skoru. Ancak yine de sahadaki insan faktörü ve hatalar değil mi sporu dramatik kılan ve bu kadar ilgi çekmesini sağlayan. Varsın hakemler hata yapsınlar varsın ofsaytı kaçırsınlar, varsın buz gibi penaltıyı vermesinler ya da penaltıyı yoktan var etsinler. Hakem tartışması ortadan kalkarsa Türkiye’de yüzlerce kişi işsizler kervanına katılır. Onlarsız ne yaparız biz(!)
NHL - Stanley Kupası (NEW YORK - POSTA212) - Bir final serisi düşünün 5 maç süren, şimdi bir de o final serisinden bir takım düşünün. Şerideki 5 maçın sadece ama sadece 2 tanesinde karşılaşma devam ederken rakibinden önde olan. Şimdi de o takımın 4-1 ile seriyi kazanıp şampiyonluğa ulaştığını düşünün. O takım Los Angeles Kings ve Kings NHL Final serisi; Stanley Cup’ta rakibi New York Rangers’i 4-1’le geçerek NHL’de 2013-14 sezonunun şampiyonu oldu. Şimdi bir de diğer takım taraftarı olduğunuzu düşünün... Kings bu maçlardan sadece 3.’sünde rahat bir galibiyete ulaştı. Kazandığı diğer tüm maçlar uzatmaya gitti ve bunların sadece 1 tanesinde öne geçebildi, diğer hepsinde rakibini kovaladı Kings. NBA Finalleri’nin gölgesinde kalsa da oldukça ilgi çekici bir final serisi sonunda son 3 yılda 2. kez şampiyonluk ipini göğüslemiş oldu Los Angeles Kings.
Spor sergi ruhu ve şimdi(!) (NEW YORK - POSTA212) - “Koyduk mu?” vs. “Pantalonunu indirip seni …” Kahvede değil, internette forumlarda ya da sözlüklerde değil bir tanesi Galatasaray’ın salonu Abdi İpekçi’nin skorbordunda, diğeri de Fenerbahçe’nin salonu Arena’da sarı-lacivertlilerin asbaşkanı Mahmut Uslu’nun rakip takım antrenörü Ergin Ataman’a koridorlarda sarf ettiği sözler. Kazananın pek de önemli olmadığı olmayacağı ve hiç olamayacağı utanç dolu bir final serisi yaşanıyor Türkiye’de. İki Eurolig takımının finalde karşılaşmasından daha güzel ne olabilir ki aslında? Ama güzeli çirkin yapmakta üstümüze kim var ki! Final serisi bu gazete basıldığında bitmiş olacak ancak bu yazı güncellenmeyecek. Sonuç ne olursa olsun kazanan; utanç, fanatizm, holiganlık ve kötü örnek oldu ama basketbol olmadı. Çekin pis ellerinizi basketboldan, bu insanlar bu sporu milyonlarca dolarlık euroluk yatırım yapan oligarklar ve onlara hizmet edenler yüzünden sevmedi. Çekin ki Ufuk Sarıca’ları, İbrahim Kutluaylar’ı Ömer Büyükaycanlar’ı yetiştiren ruh; Spor Sergi ruhu geri gelsin...
Yine skandal yine Brezilya! Dünya Kupası açılış maçında ev sahibi Brezilya ile Hırvatistan arasında oynanan karşılaşmada futbolseverler hakemin skandal penaltı kararıyla adeta dejavu yaşadı BABÜR AKSÜYEK NEW YORK - POSTA212
D
ünya Kupası açılış maçının 70. dakikası 1-1 devam ederken Fred’in ceza sahası içindeyken kendini bariz bir şekilde yere atmasıyla Japon hakem Yuichi Nishimura penaltı noktasını gösterdi. Karar sonrası futbolseverler şok yaşarken Fred büyük tepki gördü. Penaltıyı gole çeviren Brezilya ilerleyen dakikalarda bir gol daha bularak maçtan 3-1 galip ayrıldı. Çoğunluğun Brezilya’yı desteklediği açılış maçında yaşanan olaydan sonra futbolsevelerin Hırvatistan’ı desteklemeye başlaması dikkatlerden kaçmadı. Verilen hatalı kararın yine daha güçlü bir takım lehine olması paranın zaman zaman futbolun önüne geçebileceği teorilerini yeniden akıllara getirdi. HIRVATLAR ÖFKELİ Maçtan hemen sonra konuşan Hırvatistan Teknik Direktörü Niko Kovac “Hakemler böyle olacaksa, diğer maçlara çıkmadan evimize dönsek daha iyi olacak” diyerek tepki gösterdi. Defans oyuncusu Vedran Çorluka da “İşler bu şekilde devam edecekse kimse Brezilya ile oynamasın. Dünya Kupası’nı onlara verelim ve herkes evine gitsin. Bu gerçekten utanç verici” dedi. İRLANDA DA MAĞDUR OLMUŞTU 2010 Dünya Kupası’na kalma mücadelesinde Fransa ile İrlan-
da arasında oynanan Playoff maçında Thierry Henry eliyle asist yapmış ve William Gallas topu boş kaleye göndermişti. İlk maçı 1-0 kazanan Fransa, ikinci maçın uzatma dakikalarında bulduğu bu skandal golle 1-1 berabere kalmış ve Dünya Kupası’na katılmaya hak kazanmıştı. İrlanda maçın tekrarı için FIFA’ya başvursa da
karar değişmemiş ve İrlanda da hakem mağduru olarak tarihteki yerini almıştı. BİZİM DE CANIMIZ YANMIŞTI Yaşananlar futbolseverleri 2002 Dünya Kupası’nda Brezilya ile Türkiye arasında oynanan karşılaşmaya götürdü. Yine grubun ilk maçında karşılaşma 1-1
devam ederken Güney Koreli hakem Kim Young-Joo ceza sahasının 1 metre dışında olan müdaheleye penaltı kararı vermişti. Brezilya Rivaldo ile penaltı vuruşunu gole çevirmiş ve maçtan 2-1 galip ayrılmıştı. Maçtan sonra sadece Türkiye’den değil dünyanın dört bir yanından tepkiler gelmişti.
Arjantin neden sevilmiyor? Dünya Kupası’na katılan ülkelerde yapılan anket sonuçlarına göre ABD, İran ve Arjantin futbolseverlerin başarılı olmasını istemediği ülkeler oldu. Amerika ve İran’ın neden desteklenmediği aşağı yukarı tahmin edilse de Arjantin’in neden desteklenmediği merak ediliyordu. İşte nedeni... BABÜR AKSÜYEK NEW YORK - POSTA212
D
aha önce 1978 ve 1986 yıllarında Dünya Kupası’nı kazanan Arjantin şüphesiz ki dünyanın en başarılı futbol ülkelerinden birisi. Hatta Brezilya Teknik Direktörü Luiz Felipe Scoları bu sene finalin Brezilya ile Arjantin arasında olacağı tahmininde bulundu. Ancak Arjantin tüm dünyanın antipatisini kazanmış bir ülke olarak biliniyor. Bazı insanlar Arjantin’in kupayı kazanma ihtimalini düşünmek bile istemiyor. Anket sonucunda Brezilya halkının yüzde 34’ü, Şili halkının yüzde 20’si, Kolombiya halkının da yüzde 14’ü Arjantin’in başarılı olmasını istemiyor.
TANRININ ELİ UNUTULMADI Arjantin’in sevilmemesinin tarih boyunca bölgede kurduğu ekonomik ve kültürel üstünlüğünden kaynaklandığı düşünülüyor. Bir diğer neden olarak futbolseverlerin 1986’da Arjantin-İngiltere finalinde Diego Maradona’nın elle attığı golü de hala unutamadığı tahmin ediliyor. Fluminense Federal Üniversitesi’nde Spor Uzmanı Christopher Gaffney “Dünya futbolunda Arjantin’e tahammül edilememesi sürpriz değil. Kalıplaşmış
yargıyı saha içinde ve dışında yaratabilecek çok unsur var. Özellikle 70’ler ve 80’lerde Arjantin futbolun etkin gücüyken” dedi. 1986’da Arjantin-İngiltere finalinde Diego Maradona’nın “Tanrının eli” diye adlandırdığı golde Arjantin kupayı kazanmış ama futbolseverlerin büyük tepkisini toplamıştı. “ARJANTİNLİ KADAR ZENGİN” O zamanlarda ekonomik sıkıntılara rağmen Arjantin o bölgenin en zengin ülkeleri arasında yer alıyordu. Arjantinli turistler komşu ülkeleri ziyaretleri sırasında değerli para birimlerinin gücüyle sürekli olarak övünmeleri ve ukalalık yapmaları komşu ülkelerde adının kötüye çıkmasına neden olmuş. Yüzyıl önce Avrupa’da meşhur olan “Bir Arjantinli kadar zengin” sözü refah ekonominin bir belirtisi olarak kullanılırdı. Daha sonraları ekonomilerinde yaşanan düşüşe rağmen bu söz hep kullanılmaya devam etti. AVRUPALI GÖÇMENLER Buenos Aires Üniversitesi tarihçisi Leandro Morgenfeld “Arjantin uzun yıllar ekonomik olarak bölgenin en güçlü ülkesiydi. Fazlasıyla Avrupa deneyimi vardı ve bu onları diğer ülkelerden daha üstün konumda tutuyor-
du. O dönemde çevre ülkeler genellikle Arjantin halkının kibiriyle karşılaştılar” dedi. Arjantin 19. ve 20. yüzyıllarda bölgede ırksal üstünlük sağlamak için ülkeye milyonlarca Avrupalı göçmen kabul etti. 20. yüzyılın ilk yarısında Brezilyalı koyu tenli futbolcular Ar-
nüyorum ama bazen futbol bu ayrımı yaratabiliyor” dedi.
jantin’de ırkçı tacizlere maruz kalıyorlardı. 1920’lerde Brezilyalı yazar Lima Barreto Buenos Aires’te oynanan Arjantin-Brezilya karşılaşmasında Arjantinlilerin Brezilyalı oyuncuları “macaquitos” (küçük maymunlar) diye çağırdığını söylemişti.
pabiliyor. Komşu ülkeler Arjantin’in başarısız olmasını isterken Arjantin’de komşularına karşı öfke besliyor. 1982 yılında Arjantinliler’in Malvinas diye adlandırdığı Falklands savaşında Şili’nin Britanya’ya destek vermesi halkın kin tutmasına neden olmuştu. Arjantin bu ada gruplarında eegemenliğini elde edemeyince Şili’ye karşı büyük bir nefret beslemeye başladı. Geçen hafta Buenos Aires’te oynanan hazırlık maçı öncesinde Arjantinliler stat dışında Şili aleyhinde nefret söylemine varan tezahüratlarda bulundular. Taraftarlar “Tanrıdan tek dileğimiz bütün Şilililerin ölmesi” diye tezahürat yaptılar. Arjantinliler ayrıca “Malvinas’taki ihanet hiçbir zaman unutulmayacak” diye bağırdılar.
“BİZİ KISKANIYORLAR” 10 sene önce Kolombiya’dan Buenos Aires’e taşınan 29 yasındaki televizyon yapımcısı Daniel Gonzalez ülkesindeki kalıplaşmış yargının çok yanlış olduğunu söyledi. Gonzalez “Halkın kibirli olduğuna dair bir izlenim var ama buraya geldiğinizde aslında bunun sanıldığı kadar kötü olmadığını görüyorsunuz” dedi. Yine de halkta bu kibiri hala görmek mümkün. Buenos Aires’te esnaflık yapan 60 yaşındaki Eduardo Gangi “Bizi kıskanıyorlar. Dünya’yı yavaşça ele geçiriyoruz. Hollanda’ya kraliçe, Vatikan’a ise papa verdik” dedi. Herşeye rağmen Arjantin ile Brezilya arasındaki ilişkiler önceki yıllara göre çok daha iyi durumda. Morgenfeld “Futbol ve kültür birbirinden farklı iki yol. Ben Güney Amerika’da birliğin kuvvetli olduğunu düşü-
NEFRET SÖYLEMİ Gerginlik bazen farklı yönlere sa-
Emlak
18 Haziran 2014 Çarşamba
Emlak sayfası
Emlak satışlarında yaz bereketi
A M E R İ K A’ D A K İ
www.emlaksohbetleri.com
işbirliğiyle hazırlanmaktadır. Sayfada yer almasını istediğiniz proje bilgilerinizi bize gönderebilirsiniz.
e-mail: erdal@emlaksohbetleri.com
Şua İnşaat’tan Fikirtepe’ye 600 milyonluk yatırım
Sertifikalı Uluslararası Emlak Uzmanı Nur Akman
NEW YORK-POSTA212
Y
azın gelmesiyle birlikte emlak satışları artmaya basladı. Los Angeles-Beverly Hills’de faaliyet gösteren Sertifikalı Uluslararası Emlak Uzmanı Nur Akman, üyesi olduğu National Assoc of Realtors (NAR) kayıtlarına göre emlak satışlarının yüzde 14 arttığını söyledi. Ekonominin iyiye gitmeye başlamasıyla yeni inşaat sayısında az da olsa artış olduğunu kaydeden Akman, “Emlak envanteri bu yılın ikinci yarısında daha belirgin ve daha yüksek artmaya devam ediyor” dedi. Yazın gelmesiyle birlikte mevsimsel olarak envanterin arttığını kaydeden Akman, “Buna ek olarak
geçen yılın eylül ekim ayları gibi Beverly Hills ve çevresinde özellikle de lüks emlakta kiralıkların sayısında artış oldu” diye konuştu. YENİ YAPILAN EVLERDE ARTTI Ticaret departmanının raporuna göre, ülke çapında yeni inşa edilmiş müstakil evlerin satışının da nisan ayında yüzde 6,4 arttığını kaydeden Akman, “Yeni inşa edilmiş müstakil evlerin sayısı, nisan ayında son 3,5 yılın en yüksek seviyesine ulaştı” dedi. Envanterin artmasıyla nisan ayında bir önceki yıla göre, yeni inşa edilmiş müstakil evlerin ortalama fiyatının yüde 1,3 düştüğü bilgisini de veren Akman, şöyle devam etti: “Normalde yılda 1,5 milyon yeni inşa edilmiş konut piyasa-
GAZETESİ
emlak sohbetleri
Los Angeles-Beverly Hills’de faaliyet gösteren Sertifikalı Uluslararası Emlak Uzmanı Nur Akman, bölgede emlak satışlarında yazın gelmesiyle yüzde 14’e varan artış olduğunu söyledi
DİLEK ESKİ BEZİRKAN
TÜRKLERİN
ya girmesi gerekirken, bu rakam 2010-2013 arasında 720 bine kadar düşmüştü ve son 6 yılda bu rakam 1 milyonun altında kaldı. Son 50 yıllın en düşük seviyesi ise 2009’da 554 bin ev idi. NAHB (Ulusal Ev İnşaatı Birliği)’ne göre bu yıl, bu rakam neredeyse 1,1 milyon iken ve yıl sonunda 1,15 milyon beklenirken, gelecek yıl için 1,52 milyon olması bekleniyor. Ama inşaat sektöründeki yavaşlamadan dolayı, aradaki farkı kapatmak için yılda 1,7 milyon yeni inşaata gerekiyor. Ayrıca mortgage faiz oranları bu yıl için yüzde 5’e çıkacak diye bekleniyordu. Ancak son 6 ayın en düşük seviyesi yüzde 4,125’e düştü. Mortgage faiz oranları alınacak kredinin miktarı, süresi, emlağın tipi, başvuran kişinin kredi geçmişine göre değişiyor.”
Yılın ilk çeyreğinde 67 müstakil ev satıldı • 67 müstakil emlak satıldı. Geçen yıl 65 emlak satıldı. • 155 yeni müstakil ev piyasaya girdi, geçen yıl ise 147 yeni müstakil ev piyasaya gir-
mişti. • Ortalama fiyat 4 milyon 973 bin 106 dolar. Geçen yıl ise ortalama fiyat 3 milyon 328 bin 082 dolardı.
İlk çeyrekte 25 daire satıldı • Bu yılın ilk çeyreğinde 25 daire satıldı. Geçen yıl aynı dönemde ise 26 daire satıldı. • 53 yeni daire piyasaya girdi, yine geçen yılın ayı döneminde piyasaya yeni giren
daire sayısı ise 44. • Ortalama fiyatı 1 milyon 448 bin 940 dolar olan ortalama emlak satış fiyatı geçen yılın aynı döneminde 991 bin 953 dolardı.
Bahçekent Flora lanse edildi
(İSTANBUL - POSTA212) Şua İnşaat, İstanbul'un Kentsel Dönüşüm merkezi Fikirtepe'de 600 milyon TL'lik yatırımla yeni projesini hayata geçiriyor. Şua İnşaat, markalı konut projeleri arasında özel bir yer edinen Elite City ve Elite Side projelerinin ardından 600 milyon TL’lik yatırım değerine sahip yeni projesi 129 bin 500 Şua İnşaat metrekarelik inşaat Genel Müdürü alanına sahip. Ahmet Sarıcalı 24 bin metrekare arsa üzerinde konumlandırılan projede 700 den fazla konut ofis ve 5 bin metrekare ticari alan yer alacak.
YENİ PROJE YAKINDA Fikirtepe’de hayata geçirecekleri proje için uzun zamandır çalışma yürüttüklerini belirten Şua İnşaat Genel Müdürü Ahmet Sarıcalı; “Şua İnşaat olarak bugüne dek inşa ettiğimiz projelerimizle sektörde güvenilir bir noktaya geldik. Son olarak Atakent’teki Elite City ve Pendik’teki Elite Side projelerimizle müşterilerimize beklentilerinin üzerinde yaşam alanları oluşturduk. Şimdi de yatırımlarımıza ara vermeden, Fikirtepe’nin dönüşümünde önemli bir rol üstleniyoruz. Burada inşa edeceğimiz projemizle yaklaşık 700 den fazla konut, ofis ve 5 bin metrekarelik ticari alanlar oluşturacağız. Yeni projemizin çalışmalarını tamamladık. Ruhsat işlemleri tamamlandığında projeyi tüm detaylarıyla birlikte lanse edeceğiz” dedi.
TOKİ iştiraki Emlak Konut GYO A.Ş. güvencesiyle, İzka İnşaat, Dağ Mühendislik ve Sıtar İnşaat ortaklığıyla, Başakşehir’de hayata geçirilen Bahçekent Flora Çırağan Sarayı’nda düzenlenen lansmanla görücüye çıktı. İSTANBUL - POSTA212
İ
stanbul’un en hızlı değer kazanan bölgelerinden Başakşehir’de 300 milyon TL’lik dev bir proje yükseliyor. İzka İnşaat, Dağ Mühendislik ve Sıtar İnşaat ortaklığında, TOKİ iştiraki Emlak Konut GYO A.Ş. güvencesiyle hayata geçirilen Bahçekent Flora projesiyle bölgede 875 konut ticari alanlar yer alacak. Çırağan Sarayı’nda düzenlenen lansmanda görücüye çıkan Bahçekent Flora, lansman sonrasında yoğun bir taleple
satışa sunuldu. Başakşehir bölgesi ve Bahçekent Flora projesine ilişkin detaylar veren Emlak Konut GYO Genel Müdürü Murat Kurum; “Başakşehir bölgesi İstanbul’un hızlı gelişen noktalarından biri. Burada gerçekleştirilen projelerle bölge her geçen gün değer kazanıyor. Kuzey Marmara Otoyolu ile 3. havalimanına yakınlığı ve çalışmaları süren metro hattı ile bu bölge gelecek vaat eden bir nokta. Bahçekent Flora projesi de 875 konut ve ticari alanlarla bu bölgeye değer ka-
zandıracak bir projedir.” dedi. Bahçekent Flora’nın yatırımcılarından Mehmet Yeşil, Doğan Dağ ve Müslim Güzel, projenin detaylarına yönelik şunları belirtti; “TOKİ iştiraki Emlak Konut GYO A.Ş. güvencesiyle Başakşehir’de geliştirdiğimiz projemizi İzka İnşaat, Dağ Mühendislik ve Sıtar İnşaat ortaklığında inşa ediyoruz. 140 bin metrekare genişliğindeki Hoşdere Bölge Parkı’na komşu bir noktada konumlandırdığımız projemiz, 22 bin metrekarelik rekreasyon alanıyla bütünleşen bir yapıya sahip. Emlak Konut GYO tarafından örnek nitelikte bir şehircilik anla-
yışıyla planlanmış bir bölgede konut planlamasıyla insan, bölge parkıyla doğa ve ticari alanlarıyla kent, birbirine entegre edilmiş durumda.” FARKLI PEYSAJ ALANLARI Bölgenin en dikkat çeken projeleri arasında yerini alan Bahçekent Flora, 22 bin metrekarelik peyzaj alanına ek olarak, bitişiğindeki 140 bin metrekare genişliğindeki bölge parkıyla eşsiz bir konuma erişiyor. Proje bitiminde yaklaşık 3.000 kişinin yaşayacağı Bahçekent Flora, yeşil alanlarla çevrili konumuyla dikkat çekiyor.
İLGİ ODAĞI OLDU Lansman öncesinde yoğun bir ilgi gören proje, konumu ve donatıları itibariyle yatırımcıların talebini çekiyor. Kısa bir süre devam edecek fiyat avantajına uygun faiz oranlarıyla kredi kullanılabilen proje alternatif ödeme planları da sunuluyor. Büyüklükleri 65 metrekare ile 187 metrekare arasında değişen daireler, 1+1, 2+1, 3+1 ve 4+1 seçenekleriyle alıcı buluyor. İlk etabının teslimleri 2016 yılının eylül ayında yapılacak projede metrekare satış fiyatları ise 2 bin TL'den başlıyor.
PROJE DETAYLARI Murat Kurum
• Projenin Adı: Bahçekent Flora • Lokasyon: Başakşehir • Yapımcı Firmalar: İzka İnşaat, Dağ Mühendislik, Sıtar İnşaat Ortaklığı • Teslim Tarihi: 2016 yılının eylül ayı • Mimarlık Ofisleri: Mimari Müellifi: Özgüven Mimarlık Mekanik Müellifi: Soem Mühendislik Elektrik Müellifi: Tepaş Mühendislik Statik Müellifi: Yapı Teknik Proje Müş.ve Mühendislik • Yatırım Bedeli: 300.000.000 TL • Konut Sayısı: 875 Adet Konut • Proje Bitiminde Yaşayacak Kişi Sayısı: 3.000 • Konut Tipleri: 1+1 , 2+1 , 3+1 , 4+1 • Konut Metrekareler: 65m2 den başlayıp 187m2 • Ödeme Planı: Peşin , Vadeli , Banka Kredili • Satış Ofisi: Hoşdere Cad. Emlak Konut 2.Etap Bahçekent Flora Hoşdere Başakşehir. • Telefon: 444 58 13 • www.bahcekentflora.com
The Kayseri Forum Residences’ta örnek daire hazır (İSTANBUL - POSTA212) YDA Group ve ASR Gayrimenkul tarafından yapılan Kayseri’nin ilk rezidansı The Kayseri Forum Residences projesinin örnek daire açılışı yapıldı. Dairelerin yüzde 70’inin sahiplerini bulduğu projede 520 bin TL’den başlayan fiyatlarla satışlar devam ediyor. The Kayseri Forum Residences'da yapılan açılışta konuşan YDA Group Genel Müdür Yardımcısı Cahit Yılmaz, 2013 Ocak ayında başlayan projenin yüzde 50'sinin tamamlandığını, teslim tarihinin 2015’in Ağustos ayında olduğunu söyledi. Dairelerin yüzde 70’inin sahiplerini bulduğunu belirten Yılmaz şunları kaydetti: "Projemiz Kayseri'de gerek sosyal alanları gerek yüksekliğiyle gerek rezidans yönetim programıyla, gerekse lokasyonu ile ilk ve tek projedir. Kayseri merkezinde, şehrin kalbinde, Forum AVM arazisi yanında elit bir projedir. Bloklarımız sosyal alanlarımızla birlikte 24 katlı her katta 4 daire ve toplam 168 daireden oluşmaktadır. Dairelerimizin kat brütü 230 metrekaredir. Konusunda uzman kadro ile cardio, pilates ve spor aktiviteleri, 3 bin 500 metrekare fitness spa merkezimizde daire sakinlerine standart yaşam kalitesi olarak sunulacaktır. 12 bin 500 metrekare kapalı otoparktan her daireye 3 araçlık alan ve özel kiler mevcuttur. 2 adet saunamız, 2 adet Türk hamamı, 2 adet yarı olimpik yüzme havuzumuz, çocuk ve jakuzi havuzlarımız, cep sinemamız, 2 adet fitness merkezimiz, dinlenme salonlarımız, çocuk ve gençler için açık kapalı oyun alanlarımız, 300 kişilik mescidimiz ve lobilerimiz, 9 bin 300 metrekare peyzaj alanımız ve misafir otoparkımız, çok amaçlı açık spor alanlarımızla hizmet verecektir." Satışların devam ettiği The Kayseri Forum Resindences’ta dairelerin tamamı 4+1 tipinden oluşuyor. Projede fiyatlar ise 520 bin TL’den başlıyor.
Tatil
18 Haziran 2014 Çarşamba
Sokakları sakız kokan Alaçatı Türkiye’nin son yıllarda popüler tatil merkezlerinden biri olan Alaçatı, özellikle sörf sevenlerin gözdesi. Mavi-beyaz renklerin hakim olduğu Alaçatı, deniz sporları kadar gurme yemekler sunan restoranlarıyla da ünlü
FİGEN ONUR YOLLARDA
A
laçatı’nın girişinde Don Kişot’unkine benzeyen yel değirmenleri karşılar sizi… Uzaktan bakıldığında nasıl bir yer olduğu anlaşılmaz. İçine girip görmek, gezmek lazım. Zaten hayatında bir kez Alaçatı’ya giden aşık olur, bir daha bir daha gelmekten kendini alıkoyamaz bu her yeri sakız kokan yere. Hele bir de sörf seviyorsa… Çünkü her mevsim rüzgârı vardır. Zaten mitolojide rüzgar tanrısı Boreas’ın ev adresi olarak Alaçatı gösterilir. Alaçatı’nın popüler hale gelmesinden sonra girişinde büyük marketler, restoranlar, çeşitli mağazalar sıra sıra dizildi ama Alaçatı’nın dokusu hala korunuyor. Zaten belli bir noktadan sonra araçla devam edemeyeceğinizi gösteren tabelalarla karşılaşırsınız. Alaçatı’nın merkezine belirli saatler dışında araç giriş çıkışı yasak. Alaçatı’da herkes yürür. Bütün mesafeler, uzak ya da yakın yürüme mesafesidir. MAVİ VE BEYAZIN DANSI Daracık taş sokaklar, eski taş binalar, rengarenk sardunyalar… Alaçatı’ya beyaz ve çivit mavisi hakimdir, bir de sardunyalar… Aynen Yunan adalarında olduğu gibi… Alaçatı’ya her seferinde motosikletle giderim. Çünkü sörf yapılan yer, konakladığım yer ve merkez farklı noktalarda. Aslında hepsi yürüme mesafesi, tabii yürümeyi sevene… Alaçatı aslında eski bir Rum kasabası. Zamanında bağları ve şaraplarıyla ünlüymüş. Ancak mübadele döneminde Türklerin gelmesinden sonra şarabın yerini zeytinyağı almış. Her zaman rüzgâr vardır, yönü değişse de fark etmez. Hem sörf hem de kiteboard’un yapılacağı ender yerlerden biridir. Bir keresinde tam 3 gün kiteboard yapmak için rüzgar beklemiştim. Rüzgar istediğim gibi değildi. Mecburen sörf yaparak avunmuştum. Alaçatı, her seviyeden sörf yapanlar için en ideal yerlerden biridir aynı zamanda. Yeni başlayanlar için de… Alaçatı plajında yan yana dizilmiş çok sayıda sörf okulu mevcut. Her türlü malzemeyi kiralayabilirsiniz. Hayatınızda hiç sörf yapma-
dıysanız bile, yaşınız kaç olursa olsun ders alıp sörf tahtasıyla dalgaların üzerinde kaymanın zevkine varabilirsiniz. Sörfün güzelliği de bu zaden, ister 7 ister 77 yaşında olun, yapabilirsiniz. Özellikle Alaçatı’da… TAŞ EVLERDE KONAKLAMA Eskiden karavan ve çadır kurulacak tesisler mevcuttu. Ancak son yıllarda bunlar kalmadı. Sezon zamanı talep nedeniyle fiyatlar çok yüksek oluyor. Bu nedenle erken rezervasyon yaptırmakta yarar var. Çok sayıda butik oteller ve birkaç tane pansiyon var. Birkaç tanede büyük oteli mevcut. Alaçatı’nın mimari dokusun bu mekanlarda hissedebilirsiniz. Yeni yapılar da eski binalar gibi taştan yapılıyor. Alaçatı mimarisine uygun olarak ortada bir avlu ve 3 katı geçmeyen bahçe içinde evler… Artık çadır kuramadıkları için, sürekli ve uzun süreli sörf yapmaya gelenlerin tercihi ise ortaklaşa sezonluk ev kiralamak. Size tavsiyem, Alaçatı’da mutlaka eski taş evlerden butik otele çevrilmiş bir yerde konaklamanız. Hem dekorasyonu hem de havası sizi geçmişe götürecek. SABAH KALVALTISI ŞÖLENİ Alaçatı’nın bir diğer özelliklerinden biri de muhteşem sabah kahvaltıları. Öyle porsiyonu hazır kahvaltılardan değil. Ege güneşinde pişirilmiş özel reçeller, bal, kaymak, Ege zeytini, taze domates, omlet, zeytin… Dolu dolu bir Akdeniz kahvaltısı… Alaçatı’da en az akşam yeme-
ği kadar özeldir sabah kahvaltıları… GÖRÜLECEK YERLER Deniz sporlarını sevmiyorsanız, deniz, kum güneş üçlüsüyle kucaklaşabilirsiniz. Sadece daracık sokaklarında gezip eski ama günümüze kadar korunmuş taş evleri seyredip
Her yerde sakız Sakızlı kahvesi, sakızlı reçeli, sakızlı dondurması, sakızlı muhallebisi veya sakız likörü… Alaçatı’nın en ünlü şeylerinden biri de sakız… Sakız kokusunu takip etmeye kalkarsanız yandınız. Çünkü Alaçatı’da her şeyin içine sakız atarlar. Tatlının, kahvenin…Alaçatı’nın sokakları adeta sakız kokar. Tam 6 bin yıl önce Alaçatı’nın sakız ağaçlarıyla dolu olduğu söylenir. Günümüzde 3-5 tane kalmış eskilerden. Ancak son yıllarda fidan dikilerek yeniden sakız ağaçları canlandırılmaya çalışılıyor.
İçkili restoranlar ne olacak? Geçtiğimiz hafta, Alaçatı çarşısındaki birçok restoranın devredildiği haberleri yayınlandı. Diyanet’e verilen taşınmazlar arasında kiliseden camiye dönüştürülen ve belediye tarafından yaptırılan restorasyonun ardından Hıristiyan figürleri perdeyle kapatılarak hem
Bunları mutlaka yapın fotoğraflarını çekerek vakit geçirebilirsiniz. Böylece, sakin bir gün sonunda, Alaçatı gecelerinin keyfine varmak isteyebilirsiniz. Buranın bir diğer özelliği de birçok sanatçının Alaçatı da yaşaması. Resim ve sanat seviyorsanız, sanat evlerini gezebilirsiniz. Alaçatı’nın çevresinde yel değirmenleri ve Çeşme, Ilıca, Şifne, Çiftlikköy, Dalyan’ı gezebilirsiniz. ALAÇATI GECELERİ Dünya çapında popüler mekanlardan biri haline gelmesinden sonra, ünlülerin akınına uğrayan Alaçatı’da her an yerli veya yabancı bir oyuncuyu, medyatik bir simayı görebilirsiniz. Yine ünlü ve sosyetik simaların Alaçatı’yı tercih etmesi nedeniyle, Alaçatı gecelerini de oldukça renkli geçiyor. Özellikle yan yana dizilmiş küçük ama gurme mutfağa sahip restoranların ünü dünyaya yayılmış durumda. Küçük beyaz masaları, kareli veya parlak renkli masa örtüleri, Ege balıkları ve mutlaka sardunya çiçekleriyle yine beyaz ve mavi adeta Alaçatı’nın simgesi haline gelmiş durumda.
Kabak çiçeği dolması yiyin, sakızlı dondurmayı tadın, Alaçatı çarşısında gezip rengarenk incik boncuklara bakın, sızma zeytinyağının tadına bakın, deniz börülcesi yiyin. Sörfü deneyin olmadı sörf yapanları izleyin, avlusu olan eski taş evlerden birinde konaklayın ve gece avluda oturup yıldızlara bakın…
cami, hem kilise olarak kullanılan Pazar Yeri Camisi’nin yanı sıra, caminin çevresindeki 22 dükkan, Orta Kahve semtindeki tarihi belediye binası ve şehir merkezinde 4 dönümlük arsa yer alıyor. Bu dükkanların büyük kısmı içkili restoran.
Kültür Sanat & Etkinlikler
VİZYON
HAFTANIN FİLMLERİ
HALDUN AR
MAĞAN
Nurdan Yüzbaşıoğlu
nurdanusa@gmail.com
Ezra ve Tuba kardeşler
B ANIMAL Dışarıda onları avlamak için bekleyen bilmedikleri bir yaratık yüzünden barakalarında kapalı kalmış bir grup genç, avlanan sayısı arttıkça sakladıkları sırları da su yüzüne çıkarmaya başlar. Ama avcı o kadar tehlikelidir ki herkes arasındaki sorunu bir kenara koyup savaşmak zorundadır. Tabii hapsoldukları kafeslerinden çıkabilirlerse. Vizyon Tarihi : 17 Haziran
JERSEY BOYS
u iki kız kardeşi yıllar önce tanıdım. İlk defa Maslak Doğuş Power Center’da bir defilelerini izlediğimde onlara hayran kalmıştım. Yıl sanki 2008 değil 2038’di. “Martıların Şehri Sonsuz İstanbul” adını verdikleri bu projede kıyafetleri izlerken sanki bir zaman tünelindeydim. O günden bu yana onları çok yakından takip ediyorum. Azimleri, calışkanlıkları, yeniliklere karşı duydukları ilgi ve heyecan beni her zaman etkiledi. Milletçe farklı tasarımlara uzaktan bakmayı seven, hâlâ sürü psikolojisi ile hareket eden bir tarafımız var. Bu durumda yaratıcı işler ülkenin sınır kapılarını zorlayamazsa maalesef körelip gidiyor. Tüm bu dezavantajlara rağmen pes etmeden çalışan Ezra ve Tuba’yı biraz daha yakından tanımanızı istiyorum. ■ Ezra ve Tuba Çetin kardeşler kimdir? Çocukken nasıldınız, en yaramaz kimdi?
En yaramaz Ezra idi. Televizyonu söker, garip düzenekler hazırlar, beni de her yere duvarlara mobilyalara resim yapmaya ikna ederdi. Annemiz artık hayatından bezmişken bizi İstanbul Radyosu çocuk saatine yazdırdı. Ardından resim dersleri, sanat ve kitapların arasında Ezra sakin, ben ise tam tersi daha hareketli bir genç kız oldum. Her zaman birbirimizi dengeledik. ■ Tekrar başa dönseniz ikiniz de aynı mesleği seçer miydiniz?
Broadway müzikali olarak da izlenebilecek Jersey Boys’un beyazperde versiyonu Clint Eastwood tarafından hayata geçiriliyor. 1960’lara damgasını vurmuş rock grubu The Four Seasons, birbirinden güzel parçalarıyla hikayelerini bizimle paylaşıyorlar. Kimi zaman eğlenceli, kimi zaman hüzünlü melodilerle izleyenleri nostaljik bir yolculuğa çıkaran Jersey Boys, mutlaka izlenmeli.
Biz 10-11 yaşlarında Beyoğlu’nda Narmanlı Han’ın önünde durur burası bizim modaevimiz olacak derdik. Bir evde sürekli sanat ve tasarım konuşulunca çocuk da o yönde gelişiyor. En başa dönsek biz yine bir arada tasarımcı olurduk. ■ Başarılarınız sizi tatmin ediyor mu? Başarı göreceli bir kavram, bir gün Paris’te defile yapıyoruz bir gün oturup izliyoruz. Amacımız daha hızlı ilerlemek
ve olmayanı sunmak. Bizde bunu başarma arzusundayız. Daha tatmin olamadık diyebiliriz. Sadece yeni başladığımız bir projede bu kapılar bize açıldı. Sonucunda başarılı olursak bu sorunun cevabı evet olacaktır. ■ Tasarımcılığın en zor tarafı nedir? Tek kelime ile yaratıcı her insan için aynı sıkıntılar mevcut bu ülkede. Eğer arkanızda sağlam kaynak yoksa başarmak için şartları çok zorlamak gerekiyor. İşte en zor tarafı. ■ Bugüne kadar sizi en heyecanlandıran projeniz neydi?
Her zaman en son projemizdir bize heyecan veren. Ve en son projemiz ki nefesimizi kesen, Birleşimin son noktası: Giyilebilir teknoloji. Modanın zarafetini teknolojinin gücü ile birleştirmek. Yaşanan gelişmeler ışığında teknolojinin modayla iyiden iyiye bütünleştiğini söylemek mümkün. Artık kıyafetler ve aksesuarlar akıllanıyor. Teknolojiyi ve modayı buluşturan bu eğilim, ye-
18 Haziran 2014 Çarşamba
nilikçiliği teşvik ederken yeni deneyimler yaratılmasına da destek oluyor. En ileri, son moda teknolojilerde ve akıllı mobil cihazların kalbinde yer alan İntel, giyilebilir teknolojide de modanın beyni konumuna geliyor. Biz de “ezra+tuba” markası olarak, tasarımlarımızla teknolojiyi buluşturmak üzere yola çıkıyoruz. Çalışmalarımızda insan hayatına nasıl daha çok değer katabileceğimizden hareket ederek, İntel’in yenilikçi Ar-Ge anlayışıyla kurulan kreatif Ar-Ge merkezinde İntel ekibiyle birlikte çalışıyor olmanın heyecanı içindeyiz. Entegrasyonun sonuçlarını daha belirgin bir şekilde görmek için “modo” demenin tam zamanı. ■ Tüm imkanlar önünüze serilse mesleğinizle ilgili ne yapmak istersiniz? İnsanın ayrılmaz bir parçası, kolların birer uzantısı teknoloji. Ortak zekânın çevrelediği bir atmosferde, zekâyı birleştiren unsur. Zekânın mavisi, kalbin kırmızısına karışmış. Dünyayı güneşle buluşturuyor yeniden. Techne – Logia… Sanat ve bilimin bir araya geldiği kavram, geleceği ‘şimdi’ye taşıyan. ‘An’ı değerli kılan. Bize en güzel imkanı İntel sundu şimdi bunu başarıya dönüştürüp mağazalaşmak istiyoruz. İşte o noktada kendi imkanımız ile 1-2 noktada iken daha güçlü bir yatırım ile daha hızlı ilerleyebiliriz. Ama İntel zekası bizim hayattaki en arzu ettiğimiz ve kolay ulaşılamaz bir imkandı ve mesleğimizde önümüze açılmış en önemli kapı oldu. ■ 2014-15 fw sezonu hakkında bir iki ipucu alabilir miyiz? Koleksiyonunuzu nasıl tanımlarsınız?
Zekası olan kıyafetler koleksiyonumuza ilk kez göz kırpacak. Heyecanımız anlatılamaz. ■ En güzel
elbisenizi kim için tasarlamak istersiniz?
Sokakta yürüyen her farkında-
lığının farkında olan kadın için. ■ En sevdiğiniz markalar hangileri? (Özellikle aksesuar olarak)
Mawi, Sevan Bıçakçı, Fendi ayakkabılar, ASUS ikisi bir arada tablet bilgisayar ve vazgeçilmezimiz DVF clutchlarımız. ■ Yurt dışında yaşayacak olsanız hangi şehir, neden?
Ezra; Londra yada Tokyo. Benim sıcak iklimle aram iyi değil. Bir de Teknoloji ve sanat benim için çok önemli. Londra’daki galerilerde kendimi kaybediyorum. Uzak doğulu tasarımcıların özellikle yarattıkları işler beni çok mutlu ediyor. Teknoloji dediğinizde Tokyo bir numara ama bunun yanındaki gelenekselci tavrı beni çok mutlu ediyor. Bir de yağmur yağdığında enerji doluyorum, rüzgar ise beni mutlu ediyor. Tuba; ne kadar zıtız esasında. Ben sıcak iklimi severim. Barcelona, Milano, Los Angeles en sevdiğim şehirler. Tercihen oralarda olmayı yeğlerdim. Tasarım yaparken beni güneş şarj ediyor. Ama biz bu kadar farklı olsak da bir bütünüz. ■ Çok çalışkan olduğunuzu biliyorum. Din-
lenmek ve deşarj olmak için ne yaparsınız?
Dinlenmek mi! Ancak hasta olduğumuzda 1 yada 2 gün. Tatillerimiz dahi kısa süre ile programlanır ve o tatilin bize ne katacağına bakarız. Sadece gün içinde spor, spa ve kitap okuyarak kendimize vakit ayırıyoruz. Ama emin olun okuduğumuz kitapta, dinlediğimiz müzikte işimizin bir parçasına bağlanır. Biz koşuyoruz, eğer yürürsek gerileriz o nedenle hayatımızı programlarken dahi seçtiğimiz her ürün de buna ayak uydurmalı. ■ Ufukta yeni proje var mı? Teknolojide stil, modada inovasyon zamanı diyoruz, Vazgeçilmezlerimiz birleşiyor. Ve ileriye dönük olarak tüm projelerimizi şekillendiriyor. Ezra ve Tuba olarak, artık tasarım süreçlerimizde ileri teknoloji kullanıyoruz. Tasarımlarımızda bize ilham kaynağı olan her ani, her mekânı, her objeyi yakalamak ve anında çizgilerimize yansıtabilmek, bizi farklı kılıyor. İki kardeş, tasarımın inişli çıkışlı dünyasında teknolojiyi hayatımıza entegre ederek, daha çalışıp gelişerek kendimizi bir adım öne çıkartmayı başarabilmek ufuktaki projemiz..
Vizyon Tarihi : 20 Haziran
THE ROVER
NEW YORK’TA etkinlikleri
10 yıllık global bir ekonomik çöküşten sonra, sınır tanımayan, korkusuz eski bir asker hayatta en değer verdiği şey olan arabasını çalan hırsızların peşine düşer. Kanunun var olmadığı Avustralya taşralarında korkunç bir takip sürerken, gözü kara asker hiçbir şeyden haberi olmayan bir genci kendine suç ortağı olarak seçer. Vizyon Tarihi : 20 Haziran
MISS LOVELY
Adi otelleri ve terkedilmiş depoları kendilerine çekim mekanı olarak seçen iki Hintli kardeşin C-sınıfı, ucuz korku filmi yapma çabalarının anlatıldığı bu film, dil açısından çok başarılı bir seyirlik. Her anı ilgiyle takip edilen senaryosu ve içinde barındırdığı sürprizlerle çok farklı olan 2012 yapımı bu Bollywood filmi, meraklısı için beyazperdede kaçırılmayacak bir fırsat. Vizyon Tarihi : 20 Haziran
Sterling Ruby ‘Sunrise Sunset’
Sea Marks OYUN Bir İrlanda aşk öyküsünün anlatıldığı bu romantik oyunda, Liverpool’da yaşayan ve kitap basım işiyle uğraşan bir kadının, tesadüfler sonucu tanıştığı İrlandalı bir balıkçı ile yaşadığı duygusal bir öykü işleniyor. Uzun süre mektuplarla yürütülen aşk, bir süre sonra cevaplanması gereken bir soruyu getirecektir. Birlikte yaşamak istediğin insan mı yoksa yaşamayı sevdiğin hayatın mı? Mekan : Irish Repertory Theater Adres : 132 West 22nd Street Chelsea Web : irishrep.org Fiyat : 55 – 65 $
SERGİ Hauser&Wirth New York`da Sterling Ruby`nin en büyük ve en etkileyici çalışmalarını görebileceğiniz bir sergi. New York`un yabancısı olmayan sanatçı çalışmalarını Los Angeles`daki stüdyosunda tamamlayan sanatçı, şiirsel ve politik yönünü çeşitli materyaller kullanarak eserlerine yansıtmaktadır. 19 yeni çalışması ile sanatseverlerin karşısına çıkan Ruby, vurucu anlatımıyla izleyenleri büyülüyor. Mekan: Hauser & Wirth New York Adres: 511 W 18th St Chelsea New York 1001 Web : hauserwirth.com Fiyat : Ücretsiz
American Ballet Theatre
Okçuluk Dersi EĞİTİM “Açlık Oyunları” kitapları ve filmlerinden sonra yeniden ilgi görmeye başlayan okçuluk sporuna ilgi duyuyorsanız, şehirde ilginizi çekebilecek bir etkinlik var. 90 dakikalık bir ders sonunda, doğru ok tutmayı, okçuluğun temellerini ve nişan almayı öğrenecek, aynı zamanda yeni dostluklar edineceksiniz. Dersi alacağınız Quees Archery Range iddia ediyor: “Eğer bütün açılışlarda düşen Açlık Oyunları’nın yıldızı Jennifer Lawrence bile ok atmayı öğrendiyse, herkes öğrenebilir.” Mekan : Queens Archery Range Adres : 39th Ave, 17th Street Flushing Queens Web : bigapplearchery.com - Fiyat : 20 $
TİYATRO American Ballet Theatre bahar sezonuna Roberto Bolle, Herman Cornejo, Marcelo Gomes, Julie Kent, Diane Vishneva gibi isimlerle devam ediyor. Programın koreografilerini hazırlayan İngiliz sanatçı Frederick Ashton`un Cinderella ve The Dream oyunu ile açılan gösteride, konuk sanatçı olarak Alina Cojocaru, Maria Kochetkova ve Denis Matvienko’yi ağırlıyor. Mekan: Metropolitan Opera House (at Lincoln Center) Adres: Lincoln Center Plaza Upper West Side New Web : metoperafamily. org Fiyat : 20 – 200 $
Hem yetiştirdi hem de yedirdi ABD Başkanı Barack Obama’nın eşi First Lady Michelle Obama, Beyaz Saray’ın mutfak bahçesine diktiği sebzelerden elde ettiği ürünlerle öğrencilere salata yaptı yaz Saray’da salata yaptı. Beyaz Saray’ın bahçesi South Lawn’da yapılması planlanan etkinlik havanın yağmurlu olması nedeniyle sarayın yemek odasında gerçekleştirildi. Etkinlikte konuşan Michelle Obama, okullarda öğrencilere sunulan yemeklere dikkati çekti. Okullarda
WASHINGTON - AA
M
ichelle Obama, İlkbaharda Beyaz Saray’ın mutfak bahçesine ekilen sebze ve meyvelerden ilk hasadı topladı. Sağlıklı beslenmeye verdiği önemle bilinen Michelle Obama, bu ürünlerle, bazı öğrencilerin katıldığı etkinlikte Be-
www.posta212.com
öğrencilerin yedikleri öğle yemeklerinin, birçok çocuk için asıl beslenme kaynağı olduğuna dikkati çeken Michelle Obama, öğrencilerin besin değeri yüksek gıdalara sahip olması için savaşmaya devam edeceğini kaydetti. Michelle Obama, etkinliğe katılan öğrencilerin tişörtlerini imzaladı.
• YIL 2 • SAYI 57
18 Haziran 2014 Çarşamba
Hollywood’un ünlü çiftleri Daphne Barak’ın
Michelle Obama
haziranda ayrılıyor
Jennifer LopezCasper Smart
Hollywood’un en ünlü çiftleri Antonio Banderas-Melanie Griffith ve Jennifer LopezCasper Smart, ayrıldıklarını neden haziran ayının ilk cuma günü açıkladı? Arkadaşımız Daphne Barak, ünlü çiftlerin ayrılıklarını masaya yatırdı ve ortaya ilginç detaylar çıktı
kaleminden
H
aziran ayının ilk cuma günü tüm dünya, Hollywood’un en ünlü çiftleri Antonio Banderas-Melanie Griffith ve Jennifer Lopez- Casper Smart’ın ayrıldığını öğrendi. Fakat iki ayrılık da gerçekten birden bire olmadı. İki çiftin de problemleri vardı ve bir süreden beri ayrı yaşıyorlardı. Fakat Hollywood’un halkla ilişkiler uzmanları onlara haziran ayının ilk cuma günü ayrılmalarının daha iyi olacağını söyledi. NEDEN? Çünkü mayıs ayından sonra birçok televizyon yöneticisi ve çalışanı yaz tatiline başlar. Haziran ayının ilk cumasında geleneksel olarak birçok şov programı tekrar yayın yapmaya başlar ve televizyon dünyasının yarısı tatile girer. Bunun anlamı ise haziranın ilk cuması yapılan açıklamalardan dolayı atılan başlıkların güneşli hafta sonunda dikkat çekmemesi. PEKİ, NEDEN AYRILDILAR? Antonio & Melanie İspanya Marbella’da güzel bir yazdı. Antonio, burada bir hayır kurumuna ev sahipliği yapıyordu ve hem etkinliğe destek olmam hem de onunla özel bir röportaj yapmam için beni de davet etmişti. Davetini memnuniyetle kabul
ettim. Çünkü Antonio’nun hayır işleri konusunda nasıl samimi ve açık yürekli olduğunu duyuyorum ve tabii ki Antonio çok büyük bir aktör! Melanie ile tanıştığım zaman çok tuhaf davranıyordu. Antonio, elimi sıkacakken Melanie, kelimenin tam anlamıyla kendini ortaya atarak “Ben Melanie” dedi. Sadece Antonia utanmasın diye Malanie’ye normalmiş gibi davrandım. Televizyon röportajı için oturduğumuz zaman Antonio, benimle özel olarak konuşmak istediğini de söyledi. “Saving Amy” kitabımı imzalamamı istedi. Best seller kitabım Amy Winehouse ve ailesiyle geçirdiğim 6 ayı belgeliyor ve bu kitap, Amy’nin bağımlılığının anlatıldığı bir çeşit günlük. Melanie, medyada yer aldığı gibi yıllardan beri uyuşturucu bağımlılığıyla uğraşıyor ve Antonio, Mela-
nie’nin bağımlılığının üstesinden gelmesi için bir şeyler yapmak zorundaydı. Onu desteklemekten rehabilitasyona gitmezse ondan ayrılacağı tehdidine kadar bir şeyler yapması gerekiyordu. Antonio, hem Amy hem Malanie hakkında konuşuyordu: Bağımlılık çok geniş bir alan ve insanlar bağımlılığın ne olduğunu öğrenmek zorunda… Bağımlılık bir aileyi nasıl etkiler, aile bağımlılığı nasıl etkiler… Bu çok derin bir süreç… ve bunun bedeli ne? Baksana çok büyük bir yetenek olan Amy öldü. Eğer onun çok büyük bir hayranı değilsen Amy’i hatırlar mısın? Bu bir ölüm yani bir kayıp… Bağımlı insanlarda ailenin oynadığı rol üzerine konuştuk. Antonio, son
derece kararlı bir şekilde, “Sevgini ve desteğini göstermek zorundasın, fakat aynı zamanda ihtiyaçları olan yardımı ve tedaviyi almaları konusunda sert ve kararlı olmalısın. Bunun dışında başka çıkar yol yok!!” dedi. Daha sonra özel olarak bana söyledikleri, ailesini ve karısı Melanie’yi ne kadar çok önemsediğini gösterdi. İkisi de bir Hollywood setinde tanıştıktan sonra eşlerini terk ettiği zaman bir başka göz kamaştırıcı Hollywood hikayesi daha ortaya çıktı gibi görünüyordu ve bu ilişki manşetlerdeydi. Melanie, Hollywood’un yakışıklısı Don Johnson ile ikinci defa evlenmişti. Antonio, Hollywood’un yeni kazanovasıydı. Kim tahmin edebilirdi ki bağımlılıkla başa çıkmanın zor bir gerçek olduğunu ve Melanie’nin aşırı kıskançlık ataklarını? Antonio, konuşmasını bitirdiği zaman biraz üzgün görünüyordu. Antonio, “Ben İspanyolum. Ben bir aile adamıyım. Bir koca ve baba olarak elimden gelenin en iyisini yapıyorum (çiftin Stella adında bir kızı var). Bu büyük bir çaba gerektiriyor… Her gün…” dedi.
VE ÖĞRENDİĞİMİZ GİBİ HER GECE… Gala yemeği iyi giderken birkaç saat sonra açık artırma başladı. Benim parçam - Barack Obama ailesi ile bir günde hemen satıldı! İkinci büyük parça ise yakışıklı Antonio Banderas ile dans etmekti. Kadınlar bunun için deliriyordu!! Antonio Banderas ile dans etmenin fiyatı gittikçe yükseliyordu. Meksika’dan bir kadın gerçekten dans için hayır kurumuna yüklü miktarda bağış yapmaya istekliydi. Meksikalı kadın son büyük teklifini sunduğu zaman kazanmış gibiydi. Ama o anda Melanie çığlık atarak, “Oh hayır, benim dışımda kimse benim kocamla dans edemez” dedi. Büyük bir etki altında gibi görünüyordu. Antonio, çok utanmış bir şekilde bakıyordu. Melanie sahneye atladı ve gülümsemeye çalışan kocasıyla dans etti. Meksikalı kadının teklifini geri çektiğini ve kısa bir süre içinde akşam yemeğini terk ettiğini söylemeye gerek yok sanırım.
Antonio BanderasMelanie Griffith
Pele’den Neymar yorumu Dünyanın en büyük futbolcusu olarak gösterilen Pele, geçmişte ve günümüzde Dünya Kupası futbolunu ve Brezilya’nın yeni kahramanı Neymar’ı POSTA212 okuyucuları için yorumladı. Arkadaşımız Daphne Barak, sordu ve İşte Pele’nin yanıtları: DAPHNE BARAK NEW YORK - POSTA212
B
rezilya’nın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu olan Pele ile ne zaman konuşsam garip hissederim. Attığı gollerden daha fazlası olan bir dünya ikonu ile konuşmak gururla karışık tuhaf duygular hissettiriyor. Bugünlerde kendini hayır kurumlarına adayan bu alçak gönüllü adam, 12 Haziran’da başlayan 2014 FIFA Dünya Kupası’nın fahri elçisi. Daha önce Pele’nin giydiği, dünyanın hayranlığının yanı sıra kupayı kazandığı 10 numaralı formayı giyen Neymar hakkında konuşmak istiyorum. Pele, babacan bir tavır takınmaya çalışıyor. Pele’nin, “Evet çok ye-
tenekli… Çok başarılı olacak” demesi bekleniyor. Bu nokta da bir “ama” seziyorum! Pele, “Bu oyunda çok fazla baskı var. Özellikle şu an biz ev sahibiyken… Çok para yatırıldı bir o kadar da çok beklenti var… Neymar çok genç biliyorsun…” dedi. Pele, 1958’de ilk dünya kupasını kazandığı zaman çok gençti. Sadece 18 yaşındaydı. İkinci dünya kupası zaferinde Brezilya’ya liderlik eden Pele, 22 yaşındaydı. Neymar ile aynı yaşta. Bu nedenle merak ediyorum neden Neymar’ın yaşını önemli bir sorun haline getiriyor? Pele, “Çünkü benim zamanımda bizden çok büyük şeyler beklemiyorlardı… Ben, ilk dünya kupasını kazandığımda daima üzerimde büyük bir baskı ve gerilim hissettim. İkinci defa kazandığımda farklıydı. (1962 ve
1970’de Pele Dünya Kupası’nı tekrar tekrar kazandı) Çok ağır geldi, çok stresliydim…” diye cevap verdi. Pele ayrıca, sosyal medyanın futbolcuları çok popüler yaparak büyük starlar haline getirdiğine dikkat çekiyor. Bazı futbolcular, Facebook ve Twitter’da en çok takip edilen kişiler arasında. Pele, “Şöhretin dozu, sponsorluk anlaşmalarının fiyatları benim zamanımdan çok farklı, çok değişti. Çok büyük rakamlardan bahsediyoruz. Genç bir adam için çok fazla kazanmak aynı zamanda çok fazla kaybetmek, çok fazla baskı anlamına gelir!” dedi. Dünya Kupası’nın ilk günü oynanan Neymar’ın da ev sahibi ülkenin kahramanı olduğu Brezilya-Hırvatistan maçına geliyoruz. Pele, “ Harika bir iş çıkardı! İlk gün ya-
Pele
şanan zafer takım için çok önemlidir! Fakat baskı kupaya yaklaştıkça daha da artar…” dedi. “Gelmiş geçmiş en iyi futbolcu” olarak tanımlanan Pele, genç birilerinin bu tarihi unvanı kendisinden almasından korkuyor muydu? Pele, “Hayır, hayır… O zamanlar yaptık-
larım başka bir şeydi… Her şey futbol aşkı, çok nadir olan fırsatları yakalamak ve kendi hayatım ve ailem için en iyisini yapmakla ilgiliydi. Ve Brezilya’yı uluslararası haritaya yerleştirmekti! Bu her zaman tarihin bir parçası oldu… Şu an, şimdiki ve gelecek nesiller için bunu devam ettirmek istiyorum.