MEHVEŞ KOÇAK GAZ-ETECİ İLE GAZ- VERİCİ ARASINDAKİ FARK
OSMAN ÖZTÜRK sayfa
2
SİBER TERÖRİZM ALGISI
5
TÜRKİYE ÇÜRÜMEDE 2. ZİRVESİNİ YAPIYOR
Engin Türkalp
Hawaiili Türkler: Gel, gör, beğenirsen kal ■ Hawaii Türk Amerikan Dost-
Lara’nın adı Halkevi’nde yaşayacak
luk Derneği Başkanı, “Burada yaşamak istiyorsanız önce tatil yapın sonra karar verin” diyor.
■ New York Halkevi kampanyasına 10 bin dolarlık bir destek de geçtiğimiz ağustos ayında kaybettiğimiz Lara’nın sayfa annesi Nevin Berkman’dan geldi.
AHMET RAVALI
AHMET BUĞDAYCI sayfa
sayfa
3
DEMANS VE MENDACITY BİRLEŞİRSE
sayfa
8
İLHAN TANIR sayfa
9
GAMBIYA CUMHURBAŞKANI VE ERDOĞAN’IN DIŞPOLITIKA DEĞERLERI
sayfa
12
Yasadışı göçmenlere kimlik müjdesi ■ New York Belediye Başkanı Bill de Blasio, kentte yaşayan kaçak göçmenlere, “Çok yakında kentsel kimlik kartı edinebileceklerinin” müjdesini verdi. Blasio’nun bu sözleri göçmenleri sevindirdi.
sayfa
13
HAFTALIK ÜCRETSİZ
2
BASARINIZI ISTERIZ AMA A M E R İ K A’ D A K İ T Ü R K L E R İ N G A Z E T E S İ
www.posta212.com • YIL 1 • SAYI 40
19 Şubat 2014 Çarşamba
ABD’NİN ESKİ ANKARA BÜYÜKELÇİSİ ROSS WILSON
“Müttefikleri her zaman Türkiye’nin başarısını ister... Ancak Washington, Türkiye’yi ciddi bir endişe ile izliyor ve ülkenin gidişatından emin değil...”
“ABD, önümüzdeki aylarda ilişkilerin zorluğa uğramadan, eskiden olduğu gibi etkili bir ortaklığın devamından İLHAN TANIR şüphe duyuyor...”
O raportör POSTA212’ye konuştu
‘Türkiye’nin imajı zedeleniyor’ ■ Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nden Türkiye rapo-
runu hazırlayan Bihr: “Gelecek yıl durum daha kötü olacak.”
■ Belediye Başkanı Blasio, ilk bütçesini 73.7 milyar dolar açıklayarak eği-
sayfa
9
tim ve emeklilerin sağlık harcamalarını artırdı. İstanbul’un durumu ise...
7
HSYK Kanunu TBMM’den kavgalı geçti
sayfa
10
Amerikalılar kiliseden uzaklaşıyor
8
sayfa
11
Ortadoğu’da silahlanma yarışı 14
sayfa
4
İnternet sansürüne ABD kutuplarda tepkiler dinmiyor 12 elçilik açıyor
sayfa
■ Amerika Birleşik Devletle-
sayfa
Tayyip Erdoğan’a destek Ahıskalı Türkler’den geldi
15
sayfa
■ Türkiye’de yolsuzluk iddialarının ardından hazırlanan
ve yargı erkini AKP iktidarına bağlayacağı endişesine yol açan düzenlemelerden ilki kavga döğüş yasalaştı.
sayfa
Kış artık iyice bezdirdi
sayfa
mik büyümenin Türk bankalarında baskı yaratacağını ve KOBİ’lerin kötüleşebileceğini öngörüyor.
9
New York Belediye’sine dev bütçe... Peki ya İstanbul’a?
Moody’s ve S&P Türk bankalarını uyardı ■ Kredi derecelendirme kuruluşları yavaş ekono-
sayfa
WASHINGTON - POSTA212
ABD kongresi kutuplaştı sayfa
5
■ Son ılımlı üyelerin de emekli olma-
sıyla kutuplaşma Amerikan tarihi boyunca görülmemiş bir seviyeye fırladı.
ri Dışişleri Bakanı John Kerry, kutuplarda diplomatik temsilcilik açacaklarını söyledi. sayfa
ABD’nin bitmeyen 5 kabusu: El Kaide 14
sayfa
Petrol kuyularında 6 Türk mucizesi
sayfa
Toplum Yaşam
19 Şubat 2014 Çarşamba
Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com
GAZ-ETECİ İLE GAZVERİCİ ARASINDAKİ FARK GAZ- ETECİ,,,,, anayasanın öngördüğü üç devlet gücü yanında, denetleyici olarak görev yapar. Gazeteci, herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önyargılardan uzak ve kişilik haklarına saygılı olarak bu denetimi yapar. Halka tüm açıklığı ile haberi sunmaya çalışır. Gaz - Verici,,,,,, ise benzin istasyonundaki bompacı gibidir. Önüne gelen arabaya gaz pombalar. Gazetecilik mesleğini kullanarak, iktidarlara, dönemin gücüne gaz vererek meslekte tutunur. Gaz- etecinin,,,, gıdası haberdir. Onlar, habersiz yaşayamaz,...haber yapmak, yemek yapmaya benzer,,,,haber değeri olar herşey mutfağa girer,,, tuzunu biberini ekler,,,,, haberi en güzel şekilde sofranıza koyar. Gaz - Vericinin gıdası ,,,,,para ve şöhrettir.,,,onlar olduğu sürece hayatta kalır. Yapacağı haberin tarifi, ısmarlama, dışardan gelir. O tarife göre haber yapar ya da yazı yazar. Ya da bazen fastfood, paket servisi sipariş eder. Böylelikle haberi kötu yapmanın riskini almaz. Gaz- eteci,,,,,En Tutkulu Aşıktır ,,,,kar, kış, kıyemet, tehlike, hastalık , ölüm dinlemez,,,, iki eli kanda da olsa gazeteci aşkına, koşar,,,,. Aşk, Haberdir.,,,, Aşkın gücü o haberi, yakalamaktır. Gaz - Verici,,,,,En Kötü Aşıktır,,,,Aşk nedir bilmez,,, Hovardalık yapar,,,,Aşkını ilk firsatta güce, paraya değişir.,,,,Mesleğine olan aşkını her daim İktidar ile aldatır. Gaz- eteci,,,,Cesurdur,,,,Gazetecinin bileğini bükmek zordur. Ne para, ne koltuk ne de tehditle onu satın alabilirsiniz....Çünkü kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. Kalemini aldığınızı sanırsınız ama o kalem, gün gelir sırtınıza saplanır. Gaz -verici,,,,Korkaktır... Başı hemen bükülür.. O kadar çok şeye bir anda sahip olmuştur ki kaybetmekten korkar,,,, arkasını hep kollamak zorunda kalır. Sürekli kullandığı bir kalemi yoktur,,,,kalemi onun sahibindedir,,İstendiği zaman kullanabilir. Gaz-eteci,,,,Baskıya, yalana, düzene gelmez,,,,ceketini alıp çıkmasını iyi bilir,,,, Gaz-verici,,,,Bükelamün gibidir..O ceketini almaz, derisinin rengini, ortama göre değiştirmesini iyi bilir. Gaz- eteci,,,,için politikacı, işadamı, sanatçı; binlerce haber kaynağından biridir. Bir çoğu gazetecilerin ilgisiyle şımarırlar,,,,Halbuki bilmezler ki gazeteci, onlara değil habere odaklanır. Gaz - Verici,,,için politikacı, işadamı, sanatcı birer fırsattır. Kendini onlardan biri gibi hissedder. Onların hoşuna gidecek ne varsa yapar. Onları şımartmak için elinden geleni yapar, gaz verir. Gaz-etecilerin ve Gaz -vericilerin tarifi anlatmakla bitmez,,,, Benim tandığım, bildiğim, çalıştığım bu tarife uyan o kadar çok “Gaz-eteci” var ki onlar “Gaz-vericiler” yüzünden ya işten ayrıldılar ya da çok zor günler geçiriyorlar....Ama hala kalemlerini satmamakta direniyorlar.... Gaz-vericiler ise için zorlu dönem başladı. “Alo Fatihler”,İktidar, patron, amca torpili ile tepeden inenler, jöleliler, Rasimler, bal, çiçek, böceklerin Türk medyasına pombaladıkları kirli gaz geri tepmeye başladı. “ Gaz”verdikleri araba tökezledi,,,yolda kaldı kalacak.,,,,,Kirli gazı pombalayan ‘”Gaz-vericiler” yeni istasyon arayışına çoktan girdi,,,
LARA’NIN ANNESİNDEN
HALKEVİ’NE BÜYÜK DESTEK New York Halkevi kampanyasına, geçtiğimiz ağustos ayında daha ömrünün baharındayken kaybettiğimiz Lara’nın annesi Nevin Berkman’dan 10 bin dolarlık destek geldi
G
eçen yıl ağustos ayında lösemiye verdiği savaşı kaybederek hayata gözlerini yuman Lara Tanrıkulu Berkman’ın annesi Nevin Berkman, Ekmel Anda’nın başlattığı “Bir Tuğla da Sen Koy Kampanyası”na biricik kızları adına 10 bin dolar bağışta bulundu. OLGUNLUĞU İLHAM VERİYORDU Nevin Berkmen ve Oğuz Tanrıkulu’nun çocukları Lara’ya iki yıl önce eylül ayında lösemi teşhisi kondu. New York’taki Sloan Kettering Cancer Center’da tedavi gören Lara’nın hastalığını büyük bir olgunluk ve cesaretle karşılaması birçok kişiye ilham vermişti. Geçtiğimiz mayıs ayında, gazetemiz aracılığı ile Lara için aranan iliğin bulunduğu, küçük kızın kemoterapi sürecini geride bırakıp, onu kesin olarak iyileştirecek kemik iliği nakli aşamasına geçebileceği haberini sevinçle vermiştik. Ancak, ağustos ayında tedavi süreci beklendiği gibi gitmeyen Lara, lösemiye karşı verdiği savaşı kaybederek henüz 14 yaşında hayata gözleri-
man ortaya çıkıyor. Fakat maalesef, ya elde ettikleri paraları iç ediyorlar, ya da çar çur ediyorlar. Bu nedenle, Türk toplumu olarak onlara destek olmak içimizden gelmiyor. Paraların nerelerde ve ne amaçla kullanıldığını bilmiyoruz. Bir güvensizlik yaşıyoruz. Ekmel Bey kesinlikle böyle bir insan değil. Ben kişisel olarak da kendisini tanıyorum. Kızıma yaptığı iyiliklerden dolayı da, kendisinin ne kadar dürüst ve güvenilir biri olduğunu bildiğim için, projede ismini gördüğümde eşimle birlikte hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden hemen arkasında durduk ve projeyi desteklemek istedik.”
ni yumdu. Erken ölümüyle Amerika'daki Türk toplumunu üzüntüye boğan Lara Berkmen Tanrıkulu 24 Ağustos Cumartesi günü Fairfield, Connecticut’ta bulunan Lesko & Polke Funeral Home’da son yolculuğuna uğurlandı. Düzenlenen anma törenine Lara’nın ailesi, arkadaşları ve onun kanserle cesur savaşından etkilenen herkes katıldı. “LARA İÇİN YAPTIK” Minik Lara’nın annesi Nevin Berkman, geçtiğimiz hafta New York ve New Jersey’de yaşayan 10 binlerce Türk’ün bir araya geleceği bir bina satın almak için Ekmel Anda’nın 100 bin dolar bağışlayarak başlattığı “Bir tuğla da sen koy” kampanyasına 10 bin dolar bağışladı. Biricik kızı Lara’yı 6 ay önce kaybeden anne Nevin Berkman, “Bu sayede kızımızın ismini yaşatmayı da çok istiyoruz. Ekmel Bey’e bu proje içinde kızımızın ismini yaşatabilme konusunda bir ricada bulunduk. Kendisi, “Elimizden geldiğince Lara’nın ismini bu projenin içinde yaşatacağız” dedi. Bu bizim için çok
büyük önem taşıyor. Kızımız fiziksel olarak belki artık yok ama ruhen hala aramızda. O nedenle onun kesinlikle bir şekilde projenin adı altında yer almasını istiyoruz. Bağışı kendimiz için değil Lara için yaptık”dedi. HİÇ TEREDDÜT ETMEDİM Bu projeye güvenmesinin en bü-
yük nedeninin Ekmel Anda’nın isminin yer alması olduğunu söyleyen Berkman, Anda’nın aksine Türk toplumundaki liderlerin genel olarak halkın güvenini kazanamadığını, kendisinin isminin projede olduğunu gördüğünde hiç tereddüt etmeden bağışta bulunduğunu şu şekilde anlattı : “ Bizim toplumumuzda bir takım liderler zaman za-
“BİRLEŞTİRİCİ BİR PROJE” Amerika’da yaşayan Türklerin birbirinden çok kopuk olduğuna değinen Berkman, “Türklerin bir araya geldiği ve tek bir çatı altında toplandığı bir kurum yok. Bu nedenle, Türkler olarak birbirimizi maalesef sadece tanıdıklar aracılığı ile buluyoruz. O yüzden bu kampanyanın çok önemli bir girişim olacağını düşünüyorum” dedi.
New York Halkevi’ne destek ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR
Erhan Yıldırım - New York Polis Teşkilatı Toplum Koordinatörü
New York’ta yapılacak Halkevi kampanyası, ABD’de yaşayan Türk vatandaşları arasında büyük heyecan yarattı
İ
şadamı Ekmel Anda tarafından başlatılan New York Halkevi Projesi’ne destek çığ gibi büyüyor. İşte ABD’de yaşayan Türk toplumunun ileri gelenlerinin görüşleri:
Fenerbahçe USA Başkanı Ömer Ekinci: Çok geç kalınmış bir proje. Şahsım ve derneğim adına maddi ve manevi her türlü katkıda bulunacağız. Bir tuğla da biz koyacağız. Herkesin de sahip çıkması gerekiyor. Hangi görüş ve inanışta olusanız olun ya da hangi takımı tutarsanız tutum onurlu topraklarda yaşamış herkesin buna sahip çıkması lazım.
Türk toplumu burada çok dağınık halde. Biri tarafından önderlik yapıldığında çok güzel projelere imza atılacağına inanıyorum. Toplumumuzda çok çeşitli gruplar var. Bu nedenle, bütün toplumu kucaklayan bir yer olması bizim için çok önemli. Bu projenin yaşatılması ve devam etmesi için çok güzel örnekler olacağına inanıyorum. Bunu başarırsak, bu bizim Amerika’da 1880’lerden beri gelmiş en büyük imzalarımızdan biri olacak. Sosyal ve dini alanda uzun yıllardır hizmet veren bir takım kuruluş ve camileri göz ardı etmemeliyiz fakat söz konusu halkevi projesi çok farklı bir proje. Bunun da inşallah üstesinden geleceğiz.
Ahmet Dağıstanlı Gayrimenkul Danışmanı Bu konuda maddi manevi ne gibi destek verilebilecekse tüm toplumun destek olması lazım. Diğer toplumlarda görülen örneklerin bizim toplumumuza da yaşanması gerekir. Ekmel Anda’nın bu tarz bir girişimle topluma önderlik yapmasını takdirle karşılıyoruz. Türk gelenek göreneklerinin ön planda olduğu bir çatının gerekli olduğunu çevremizdekilerle konuşmalarımızda her zaman tekrar ediyoruz. Çok büyük bir ihtiyacı karşılayacak bir proje olduğunu düşünüyorum.
İbrahim Yazıcı New York Türk Amerikan Sanat Topluluğu (TAASNY) Başkanı 5 yılı aşkın bir süredir New York’ta yaşayan bir sanatçı olarak yılardır hep hayal edip aramızda konuştuğumuz fakat hiç bir zaman bu hayali gerçekleştiremediğimiz bir proje. Genelde bu tarz projeler hakkında konuşulur fakat harekete geçilmez. Bu nedenle ben Ekmel Anda’yı böyle bir girişimi başlattığı için gerçekten kutluyorum.
Umut Uyar Trabzonspor USA Derneği Başkanı
Türk toplumunu derneğin veya bireylerin ihtiyaçları dahilinde gidebilecekleri bir halk evini olması çok güzel bir oluşum. Projeyi başarıya ulaşması için elimizden geldiğince destekleyeceğiz.
Güncel &Toplum
19 Şubat 2014 Çarşamba
Doğan Uluç doganuluc@aol.com
Hawaii’de 40 yıldır yaşayan ve Türklerin kurduğu derneğin başkanı olan Engin Türkalp, “Buraya yerleşmek isteyenler önce gelip bir hafta tatil yapsınlar sonra karar versinler” diyor (HAWAII-POSTA212)
H
awaii Türk Amerikan Dostluk Derneği’nin kurucusu ve başkanı Engin Türkalp POSTA212’ye konuştu. Eşi ve çocukları ile birlikte yaklaşık 40 yıldır Hawaii’de yaşayan Türkalp, “Hawaii’de yaşamak isteyenlere ilk önerim bir haftalığına buraya gelip yaşamalarıdır” diyor. “BAĞ KURMAK ÇOK ZOR” Avukat Engin Türkalp, yaklaşık 40 yıl önce yüksek inşaat mühendisi eşi İsmet Türkalp ile birlikte Hawaii’ye taşınarak Türkiye’den binlerce kilometre uzakta bir adada hayat kurarak bölgedeki Türkler arasında iletişimi güçlendirmeye çalıştı. Türkalp o günleri şöyle anlatıyor : “Buradaki Türkleri bir araya getirerek bir dernek kurma fikrini ortaya attım. “Engin Hanım, kim uğraşacak? “ dediklerinde, “Ben avukatım, ben uğraşacağım” dedim.” Türkalp, Hawaii’deki Türkleri bir araya getirmek ve bölgeye yeni gelen Türklere yardımcı olmak için elinden geleni yaptığını, tüm çabalarına rağmen adada yaşayan Türkler arasında bir bağlılık kuramadığını söylüyor. YAŞAM ŞARTLARI ZOR Türklerin Hawaii’de kısa süreli yaşadığını anlatan Türkalp, bölgede yaşam şartlarının zor olma-
sı nedeniyle, Türk öğrencilerin sayılarının da giderek azaldığını belirtiyor. Hawaii’de bilhassa Honolulu’da iş bulmak zor. Verdikleri para az, kiralar yüksek, tabii buna endeksli geçiminizi ayarlıyorsunuz” diyor. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı gibi resmi bayramlarımızın Hawaii’de kutlanması için büyük bir çaba sarf eden Hawaii Türk Amerikan Dostluk Derneği Başkanı Türkalp, uzun bir süre ATAA ve TADF’ye kendi cebinden üyelik ücretini gönderdiği anlatıyor. “Bu durum ne kadar devam edecek bilmiyorum, çünkü ben de şu an emekli maaşımla geçinen biriyim” diye ekliyor. YERLİLERLE TÜRKLER DOST Posta 212’nin sorularını yanıtlayan Avukat Engin Türkalp, Hawaii yerlileri ile Türklerin nasıl bir iletişim içinde olduğu sorusunu şu şekilde yanıtlıyor: “Hawaiililerle Türkler çok iyi anlaşıyor. Çok iyi insanlar oldukları için biz de onları çok seviyoruz. Aynı yaşam zemininde aynı lisanı konuşuyoruz. Kendi aralarında
ise kendi lisanları olan Hawaiian Language’i kullanıyorlar. Biz de öyle değil miyiz?” TÜRK RESTORANI YOK Avukat Engin Türkalp Hawaiili Türklerin nasıl beslendiklerini ise şu şekilde anlatıyor: Hawaii ve diğer Amerikan yemekleri arasında ayırım yapılmasına imkan
Engin Türkalp
yok. Bizler-ben ve eşim Türk olarak Türk yemeklerini yapıp yiyoruz. Keşke bir Türk Restoranı olsaydı diye de hayıflanıyoruz.” Hawaii’de yaşamak ve kendisinden iş bulmasını isteyen kişilere ilk önerisinin bir hafta Hawaii’de yaşamaları olduğunu belirten Türkalp “Görmeden ve hissetmeden karar vermek tabii ki zordur” diyor. TÜM KALBİMLE SİZLERLEYİM ABD’deki en eski derneklerden birinin kurucusu ve baş-
kanı olan Engin Türkalp, ABD’nin diğer eyaletlerinde yaşayan Türklerle daha sıkı bir iletişim içerisinde olmayı ve bir araya gelmeyi dilediğini belirterek,” Beni her yıl Türk Günü Yürüyüşü’ne davet ediyorlar. Fakat buradan New York’a gitmem ve orada konaklamam çok zor. Yine de bütün kalbimle sizlerle beraberim” diyor.
LÖSEV’in yardım toplama melekleri LÖSEV USA gönüllüleri Türkiye’de tedavi gören LÖSEV Vakfı çocuklarına yardım kampanyası başlattı. 10 günde bir konteyner dolusu yeni ve kullanılmamış kışlık giyecek ve oyuncak toplandı
ARZU KAYA URANLI NEW YORK - POSTA212
T
ürkiye’de, LÖSEV Vakfı çocuklarının kışlık kıyafet ihtiyacı olduğunu haber alan New Jerseyli anneler, Facebook üzerinden bir yardım kampanyası başlattı. LÖSEV USA Gönüllüleri olarak bu işe kalkıştıklarını ve bundan sonra farklı kampanyalar düzenleyerek yardımları sürdürmek istediklerini söyleyen gönüllüler, LÖSEV’de 5-16 yaşındaki çocukların yardıma ihtiyacı olduğunu duyunca hemen harekete geçti. Gönüllüler, “Alış veriş merkezlerine gidip ne varsa bütçemiz yettiğince satın aldık. Zaten kışlık kıyafetler mevsim dolayısıyla indirimde olduğundan çok bereketli bir alışveriş oldu. Kendi çocuklarımızın temiz, az yıpran-
mış, az kullanılmış eşyalarını da toparladık. Bu arada Facebook sayfalarımızda da durumu duyurup daha çok yardım severi bu yardım kampanyasından haberdar ettik” diyorlar. Toplanan yardımı New York merkezli bir nakliye şirketi taşıma ücreti almadan ulaştırabileceği haberini verince bir dostun deposunda toparlanan yardımlar yola çıkmış. “Yurt dışında yaşayan Türkle-
rin memleket meselelerine çok duyarlı olduğunu bu yardım girişimi ile bir kez daha gördük” diyen gönüllüler, yardımları ücretsiz taşıma konusunda destek olabilecek gönüllü nakliye şirketleri olursa bu tip yardımları sürdürmek istediklerini vurguluyor. Ancak taşıma problemini göz önünde bulundurduklarından, garaj satışları ve farklı etkinlikler yaparak da yardımlara devam edeceklerini söylüyor ve LÖSEV’e yardım etmek isteyen herkesi katkıda bulunmaya davet ediyor. Anlaşılan o ki, LÖSEV USA Gönüllüleri’ni daha aktif günler bekliyor. Katkıda bulunmak veya yardımlar hakkında bigi almak isteyenler LÖSEV USA Gönüllüleri’nehttps://www.facebook.com/groups/lsvyurtdisi/ adresli Facebook sayfasından ulaşabilir.
Eser bedava, 10 bin dolar bahşiş, tek alıcı çıkmadı NEW YORK niye böylesine gizemli, en doymuş insanları dahi mıknatıs gibi çeken bir şehir? Amerika dışında rastgele tanışıklık kurduğunuz birine “Nereyi görmek istersiniz” sorusuna çoğu zaman “New York” yanıtı alacaksınız. Benden önce Amerika’ya gelen dostlarım New York ayrılığını “Her şey burada. Dünyanın odak noktası New York. Burada yoksa hiçbir yerde bulamazsın” diye özetliyorlar. Evden çıktığınızda çevrenizi saran gökdelenler, adaları birleştiren köprüler, gece gündüz ışıldayan billboard’lar Dubai’de, Hongkong’da da var ama buradakiler gibi göz alıcı değil. Gelen gitmek istemiyor. Yoksul toplumların kaderini tayin eden ekonomi politikaları, para trafiğinin merkezi New York’ta. Manhattan denilen New York’un küçük adasında iş yapan milyarder sayısı bin 426. Medya, moda, sanat, kültür, müzik aleminin de başkenti bu görkemli şehirde... Park Avenue köşesinde yıllardır gelip geçene el açan evsiz Joseph, sabahları bahşiş vermeden arabasına binen adamın milyarder Koch olduğunu öğrenince “Bir kahve parası verse sanki fakirleşecek. New York sakinleri bir garip” diye bina kapıcısına yakındı. Yazar, müzisyen, modacı mahallesi Greenwich Village’de yaşayan Mary Lincoln vefatından önce büyük boy soyut heykellerini satışa sürdüğünü çevresine duyurdu. Bayan Lincoln 70 eserini alıp evinde, bahçesinde sergileyecek olana eser başına 10 bin dolar ödeyeceğini bildirdi. Sanatını kanıtlamak isteyen Lincoln geçen yıl 84 yaşında öldü. Yapıtını alan tek kişi hala çıkmadı. Nijeryalı Amimbola Bim Fernandez 24 yaşında bir pop şarkıcısı. Noel öncesinde New York’a taşınmış. Açık-kapalı yüzme havuzlu Hudson Nehri manzaralı bir apartmanda tek başına oturuyor. Oturma odasında Picasso imzalı bir tabloyu babası hediye atmiş. Bim’in hayali, hayranı olduğu Rihanna gibi şarkıcı olmak. Yeni edindiği arkadaşları Bim’e baskı yapıyor: “Baban paraya kıysın, orkestra kiralasın, konser düzenletsin sana.” Nijerya’lı baba kıymetli ham taş tüccarı. Serveti 8,7 milyar dolar. Bim “Hedefim ikinci Rihanna olmak ama parayla şarkıcı olamazsın. Şarkı yeteneğin ya vardır, ya yok” diyerek müzik okullarının kapısını aşındırıyor. Moda, New York’ta en fazla zengin üreten işkolu. 54 yaşındaki modacı Michael Kors ‘Project Runway’ isimli televizyon programındaki hisselerini 400 milyon dolara sattıktan sonra 700 milyonluk servetine ekleyip milyarderler kulübüne adım attı. Bu kulüpte tasarımcı Tory Burch bir yıl içinde eski kocasıyla birlikte hisse satışından 3,3 milyar dolar kazandı. Moda aleminin en zengini ise 6,6 milyar dolarlık servetiyle Ralph Lauren. Brooklynli iki arkadaş Anthony Yarbough (39) ile Sharrif Wilson (37) kameralara gülerek poz verdiler. Anthony cezaevinden çıkışında “İlkin bir dilim pizza, sonra iPhone istiyorum” dedi yakınlarına. Katil zanlısı ikili, üç cinayet işlemekten yargılanıp 21 yıl hapse mahkum olmuşlardı. Sharrif annesini, kız kardeşini ve arkadaşını Anthony ile öldürdüğü iddiası 21 yıl sonra DNA genlerinin uyuşmadığı tespit edilerek doğru çıkmadı. Bir savcı yardımcısı ağır ceza hatalarına en fazla New York’ta rastlandığını ileri sürdü. (hurriyet.com.tr’dan alınmıştır.)
Gündem
19 Şubat 2014 Çarşamba
AHISKALI TÜRKLER’DEN
HÜKÜMETE DESTEK Amerika’da yaşayan ve başarılı çalışmalarıyla örnek olan Ahıskalı Türkler, özellikle kendilerinin hükümet karşıtı olarak gösterilmesinden dolayı oldukça rahatsız
(NEW YORK – POSTA 212)
A
merika'da özellikle iflas eden şehirlere yerleştirildikten sonra başarılı çalışmalarıyla dikkat çeken Ahıskalı Türkler, kendilerinin hükümet karşıtı gösterilmelerinden dolay rahatsız. Atlanta, Loisville, Dayton, Seattle ve Springfield Ahıska Türk Amerikan Toplum Merkezleri adına açıklama yapan Ahıska Türk Amerikan Toplum Merkezi Başkanı İslam Shakbandarov, hükümete yönelik çirkin bir kampanya başlatıldığını savunarak,
Başbakan Erdoğan ve Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı oynanan oyunları kınadıklarını dile getirdi. Shakbandarov, açıklamasında özetle şunları söyledi:
‘POLEMİĞE GİRMEYİZ’ “8 Şubat 2014 tarihinde kendilerini Güneydoğu Türkî Amerikalılar Federasyonu olarak tanıtan bir grup ve başkanları Cemil Teber isimli şahıs, basın açıklaması yaparak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni kınadı. Diğer bazı grupların da kendilerine destek verdiklerini belirtti. Bu gruplar içerisin-
de Ahıska Türkleri ‘ni de saydı. Ahıska Türkleri olarak hükümetimizin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin milletimizle ilgili duyarlılığı da tüm halkımız tarafından bilinmektedir ve özellikle hükümeti kötülemek isteyen çevrelerin yanında olamayız. Bu açıklamaları bilgimiz dışında yapmışlardır ve kimliğimizi kendi emellerine alet etmişlerdir. Bunun için de ayrıca yasal işlem başlatmak niyetindeyiz. Ahıska Türkleri, hakkın ve adaletin yanında olmuştur ve bu tür polemiklerin içerisinde asla yer almayacaktır.
NASHVILLE’DE ‘TÜRK ZİNCİRİ’
(NASHVILLE-POSTA212) Nashville Türk Amerikan Derneği Başkanı Kadı Benjamin Posta212’nin sorularını yanıtladı. Nashville’de ortalama 150 Türk’ün yaşadığını söyleyen Benjamin, derneğin etkinlikleri vasıtasıyla Türk toplumunun sık sık bir araya geldiğini söyledi. ABD’de 2005’yılından bu yana yaşayan Kadri Benjamin, öncesinde İstanbul’da Vatan Gazetesi’nde bir süre muhabirlik yapmıştı. Şimdilerde ise, Nissan fabrikasında teknisyen olarak görev alıyor. Aslen İstanbul doğumlu olan Benjamin, dernek sayesinde bir araya geldiklerini ve başta geceler ve piknikler olmak üzere onlarca etkinlik düzenlediklerini söyledi. Türk toplumuna hizmet etmekten kıvanç duyduğunu her fırsatta dile getiren Kadri Benjamin, “Bölgede yaşayan Türk vatandaşlarını bir araya getirerek, vatanımızdaki sevgiyi, saygıyı ve huzuru bir nebze bile olsa burada yaşatmak ve gelecek nesillere aynı duyguları aşılamak amacı ile Nashville Türk Amerikan Derneği’ni kurmaya karar verdik” diyor.
HER ŞEY TÜRK TOPLUMU İÇİN
Türk mutfağını tanıttılar
(WASHINGTON- POSTA212) Washington Dünya İşleri Konseyi, Türk Kültür Vakfı’nda (TCF) Genç Profesyoneller programı kapsamında bir etkinlik düzenledi. South Lakes Lisesi öğretmenlerinden Andrea Parent’in TCF tarafından düzenlenen “Spotlight on Turkey” programındaki yaşadığı tecrübelerini anlattı. Şef Müge Karslı ise bir yemek gösterisi yaptı. Sonrasında ise etkinliğe katılan misafirler Türk mutfağının değişik lezzetlerinin yer aldığı unutulmaz bir yemek ziyafeti çektiler.
Houstonlu kadınlara ÖZEL ÖĞLE YEMEĞİ ATA Houston’da başkanlığa hazırlanan Ebru Erdini, Amerika’da yaşayan Türk kadınlarını biraraya getirebilmek için 22 Şubat’ta bir öğle yemeği düzenliyor (HOUSTON – POSTA 212)
A
TA-Houston 26 Şubat’ta kadınlara özel bir öğle yemeği etkinliği düzenliyor. Derneğin 22 Şubat’ta gerçekleşecek seçimlerinde başkan seçilmeye hazırlanan Ebru Erdini, bu sayede uzun yıllardır aynı şehirde yaşayan Houstonlu hanımların birbirlerini tanıması için iyi bir fırsat yaratılacağını söyledi.
AMAÇ KAYNAŞMAK 22 Şubat’taki ATA-Houston Yönetim Kurulu Seçimleri’ne tek başkan adayı olarak adaylığını koyma-
ya hazırlanan Ebru Erdini POSTA212 muhabirine yaptığı açıklamada, seçim prosedürü gereği şu an başkan adaylığını açıklamadığını, fakat başkan olacağının aylar öncesinden belli olduğunu söyledi. Bu süreci boş geçirmek istemediğini belirten Erdini, ekibi ilerlarınık kadın gerçekleştirdikleri özverili çalışmalar sonucu, ayda bir kez her yaştan gençlerin davetli olduğu bir “happy hour” etkinliği ve kadınlara yönelik öğle yemeği düzenleyeceklerini belirtti. 14 yıldır Houston’da yaşayan Ebru Erdini, büyük etkinliklerde katılımcıların birbiriyle tanışma veya kaynaşma-
ya fırsatları olmadığını belirterek, “Bu nedenle daha samimi bir atmosferin oluşabileceği etkinliklere yer vermek istedik. 26 Şubat’ta Houston’daki Pasha Restoran’da gerçekleşecek öğle yemeği etkinliği sayesinde de kadınlar birbirleri ile tanışacak ve önceden tanışanlar da kaynaşma fırsatı bulacak” dedi. ETKİNLİK DETAYLARI: Tarih : 26 Şubat 2014, 11:3 AM Adres: Pasha Restaurant ( 2325 University Blvd Houston, TX 77005-2641) Öğle Yemeği Ücreti: Kişi başı 15 dolar
ABD’de sessiz çığlık eylemleri büyüyor Silivri’de 5 yıldan bu yana tutuklu bulunan asker, sivil, gazeteciler yeni internet yasası Amerika’da sessiz çığlık eylemleriyle protesto ediliyor
ERTAN BEZEN- SONER MEZGİTÇİ (NEW YORK-POSTA212)
Amerika’da, Türkiye'deki yolsuzluk ve adalet sistemine karşı tepkiler çığ gibi büyüyor. Geçen cumartesi Manhattan’daki CNN merkezi ve Time Warner önünde toplanan Türkler “Sessiz Çığlık” protestosunda bulundular. Türkler’in yanı sıra Amerikalılar da protestoya destek verdi.
(WEST HARTFORD- POSTA 212) Güney New England Türk Amerikan Kültür Derneği (SNETACA) Başkanı Hikmet Aslan, başkanlığa seçilmesini “Kucağıma son anda düşen bir bomba gibiydi” ifadesiyle anlattı. Kurduğu kadroyla dernek adına çok iyi işler yaptığını belirten Aslan, önümüzdeki dönem de başkan adayı olacağın söyledi. Eski Türk Milli Futbolcu Hikmet Aslan, 1994 yılında ABD’ye spor kariyerini sürdürmek ve eğitim almak için gelmişti. Sonrasında eğitim hayatına odaklanıp üç yüksek lisans derecesi aldı ve 19 sene boyunca hizmet ettiği Hartford Üniversitesi’nde çeşitli görevlerde yer aldı.
“KUCAĞIMA BOMBA DÜŞTÜ” 2012 yılının Nisan ayında SNETACA Başkanı seçilen Aslan, derneğin başına geldiği günleri, “Kucağıma son anda düşen bir bomba gibiydi” ifadesiyle anlattı. Aslan, “SNETACA’yı çok iyi yerlere getirdim. Başa geçtiğimde kan kaybediyordu, üye sayısı çok azdı. Balolarını düzenleyemeyecek kadar kötü durumdaydı” dedi. Türkleri bir araya getirdiklerini belirten Aslan, “Senatörlere konuşmalar yaptırdık, piknikler düzenledik, Türkiye’yi tanıtıcı programlar tertiplerdik. Türkiye aleyhine bir yazı çıktığında, biz de onu kınayan başka bir yazı yayınladık. Belediye başkanları ve valilerle iç içeyiz. Onlarla görüşerek toplumumuza destek olduk. Çok başarılı bir ekip çalışması gerçekleştirdik. Burada oy da veriyoruz, oy verdiğimiz insanlardan da halkımız ve bize destek olmalarını istiyoruz. Birlikten kuvvet doğar diyerek bu birlikteliği sağlamaya çalışıyoruz ” diye konuştu.
NAYLON DERNEKLER VAR ABD’deki diğer Türk dernekleri arasında bir değerlendirme yapılması istenen Aslan şöyle konuştu “Dernekçilik öz veri, gönüllülük, sabır ve zaman ister. Bazı dernekler maalesef bu şartlara tam uymuyor. TADF’nin içerisinde naylon dernek olarak adlandırılan bir takım dernekler var.”
YİNE ADAY OLACAK Güney New England Türk Amerikan Kültür Derneği (SNETACA) Başkanı Hikmet Aslan, önümüzdeki nisan ayındaki seçimlerde tekrar aday olacağını söyledi ve “Biz bu derneği çok iyi yerlere getirdik. Her ne kadar yorgun olsak da, yola devam edeceğiz” diye konuştu.
KONGRE’DE
Toplum
19 Şubat 2014 Çarşamba
Osman Öztürk
KUTUPLAŞMA KORKUTUYOR
SİBER TERÖRİZM ALGISI
Jim Risch en muhafazakar senatör olarak belirlendi
ABD Kongresi’nde kutuplaşma artıyor. Son ılımlı üyelerin de emekli olmasıyla kutuplaşma Amerikan tarihi boyunca görülmemiş bir seviyeye fırladı KONGRE’DE KİM NE KADAR MUHAFAZAKAR
AHMET BUĞDAYCI NEW YORK - POSTA212
Kongre
W
ashington bazlı medya grubu National Journal’in her yıl hazırladığı “Kongre Oy Verme Davranışları” araştırması, Kongre üyelerinin oldukça muhafazakar olduğunu gösteriyor. Boşanma, kürtaj, silah kontrolü, yabancı ülkelere yardımlar, savaşların finansmanı, sağlık harcamaları, göçmenlik, ekonomi gibi konularda üyelerin oy verme davranışları ölçümlerde baz alınıyor. Oy verme davranışlarında ekonomik konular sosyal konulara göre daha öne çıkıyor.
MUHAFAZAKARLAR GÜNEY’DEN National Journal’in haftalık dergisinde hazırladığı 2013 yılı raporunda, Temsilciler Meclisi ve Senato’dan oluşan Kongre’nin muhafazakarlık puanları, cinsiyet, bölge, ırk ve din gibi kriterlere göre değişiyor. Bu sonuçlara göre erkekler kadınlara, Güney ve Ortabatı, Kuzeydoğu ve Batı eyaletlerine, beyazlar diğer etnik gruplara kıyasla daha muhafazakar. Yahudi kökenli temsilciler Protestan ve Katoliklere göre çok daha muhafazakar. EN KUTUPLAŞMIŞ KONGRE National Journal’in ölçüme başladığı 1982 yılından bu yana 2013 Kongre’nin en kutuplaştığı yıl olarak kayıtlara geçti. Daha önceki yıllarda Demokratlarla Cumhuriyetçiler ideolojik olarak belli ölçülerde iç içe geçiyordu. Örneğin, Demokrat bir üye aynı zamanda bazı Cumhuriyetçi üyelerden daha muhafazakar olabiliyor ya da Cumhuriyetçi bir üye Demokrat üye kadar liberal olabiliyor-
Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçiler
Temsilciler Meclisi Demokratlar
Senato
Senato Cumhuriyetçiler
Senato Demokratlar
Erkek Kadın Kuzeydoğu Güney Ortabatı Batı Beyaz Afro-Amerikan Hispanik Asyalı Protestan Katolik Yahudi
du. Ancak her iki kanat arasındaki ideolojik çakışma 2013 yılı itibarıyla kayboldu. Bu arada bu yıl Meclis’in en ılımlı beş demokrat üyesinde üçünün emekli olması, ayrıca başka bir ılımlı Demokrat üyesinin seçilme zorluğunun olması ve Senato’nun en ılımlı 11 üyesinin altısının yine emeklilik, seçilme sıkıntısı gibi nedenlerden gidecek olması söz konusu. Aynı şekilde en ılımlı 10 Meclis Üyesi Cumhuriyetçi üye emekli olacak. Ilımlı üyelerin azalmasıyla da bu yılki Kongre’nin daha da kutuplaşacağı kesin gözüküyor. Kutuplaşmada temel faktör, partilerin seçim kaygısıyla daha
keskin bir politik dili benimsemesi. Bu da yakın zamana kadar her iki kanatta hatırı sayılır sayıda olan ılımlı üyelerin siyaseti yavaş yavaş terk ederek yerlerini şahinlere bırakmasına yol açıyor.
EN MUHAFAZAKAR SENATÖR IDAHO’DAN National Journal’in araştırmasında Idaho Senatörü Jim Risch, ikinci yıl üst üste “Senato’nun en Muha-
fazakar Üyesi” seçildi. Risch, “Idaholılar daha çok iş, daha çok özgürlük ve finansal uyum istiyor, bu yüzden onlar için benim ‘En Muhafazakar Senatör’ seçilmem bir gurur kaynağı. 2009’da Senato’ya seçilen Ritsch bu şekilde bu ünvanı üçüncü kez kazanmış oluyor. New York’dan Chuck Schumer ise 2013’ün “En Liberal Senatörü” oldu. 2013 araştırmasının en ilginç sonuçlarından biri de Amerika’nın artık liberal ikonu olarak addedilen Massachusetts’den Elizabeth Warren’in liberaller arasında ortalarda gelmesi oldu. Warren sıralamada en liberal 31. senatör çıktı. Diğer yandan en liberal Demokrat Kongre üyelerinin Obama’nın İran’la başlattığı müzakere sürecine karşı en eleştirel üyeler arasında yer alması da dikkatleri çeken bir gelişmeydi. Bu en liberal üyelerin İran’a karşı şahin kesilmelerinin nedeni ise kendi seçmen bölgelerinde Yahudi seçmenlerin ağırlıklı olmasından ileri geliyordu.
Nükleer sızıntı panik yarattı NEW YORK - (AA)
A ABD KUTUPLARDA BÜYÜKELÇİLİK AÇIYOR ANKARA(ANKA) – ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, kutuplarda diplomatik temsilcilik açacaklarını bildirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Kerry, Arktika’yı “Son küresel sınır” ve dünyayla ABD üzerinde giderek artan dev bir jeostratejik, ekonomik, iklim, çevre ve güvenlik etkisine sahip bölge olarak tanımladı. ABD’nin de üye olduğu 2015’te oluşturulacak Arktik Konsey’e hazırlığın bir parçası olarak, Arktika’ya Amerikan çıkarlarının gelişmesinde kritik rol oynayacak yüksek düzeyli bir resmi kişilik atayacaklarını belirten Kerry, bölgedeki hızlı değişimin yarattığı fırsat ve sonuçları yakalamak için dikkatli davranma konusunda Başkan Obama ile mutabık kaldıklarını da kaydetti. Senatör Begich’in ilk “Arktik Büyükelçilik” yasa teklifi vermesinin, bölgenin Alaska’ya yakınlığı açısından şaşırtıcı olmadığını kaydeden Kerry, Kongre’deki Alaska delegasyonuyla ABD’nin Arktik konulardaki angajmanını güçlendirmek için işbirliğine sürdüreceklerini de bildirdi.
Bölgedeki hızlı değişim ve yeni fırsatlar ABD’yi harekete geçirdi
BD Enerji Bakanlığı, cuma gecesi bölgede bulunan hava radarlarının normal seviyenin üzerinde radyasyon bulunduğu uyarısı yaptığını belirterek, tesise giriş ve çıkışın kapatıldığını açıkladı.Sızıntı alarmı esnasında tesiste bulunan 139 kişinin radyasyondan etkilenip, etkilenmediğini ortaya çıkarmak için tesiste bırakıldığı ve yapılan incelemelerde insan sağlığına
New Mexico eyaletinin güneydoğusunda bulunan yeraltı askeri nükleer atık tesisinde hava radarlarının yüksek düzeyde radyasyon tespit etmesi üzerine bölgeye asker-sivil giriş ve çıkışları yasaklandı zarar verecek herhangi bir sızıntı tespit edilmediği için tüm işçilerin evlerine gönderildiği kaydedildi. Enerji Bakanlığı, yapılan incelemelerde tesiste bulunan ekipman ve çevreden alınan örneklerde de radyasyona rastlanmadığın açıklayarak, sızıntının ciddiye alınacak düzeyde olmadığını belirtti. Hava radarlarının
ikaz vermesine neden olan sızıntının kaynağını bulamadıklarını kaydeden Enerji Bakanlığı Sözcüsü Roger Nelson, şu anda tesiste kimsenin bulunmadığını, tesis içerisine ekip göndermeden önce gerekli tedbirleri alacaklarını ve olayın gerçek nedenlerini anlamaları gerektiğini söyledi. New Mexico'da bulunan nükleer atık tesisi, ABD'nin ilk ve tek yeraltı nükleer atık saklama merkezi konumunda ve Los Alamos Ulusal Laboratuvarı dahil bir çok ulusal düzeydeki araştırma merkezinin nükleer atıklarının depolandığı yer olarak biliniyor.
21’nci yüzyılın savaşları Siber savaşlar mı olacak? Ya da Siber terör olgusu ile karşılaşma olasılığımız nedir? Artık dünya bunu konuşuyor ve olasılıklar üzerinde yeni senaryolar üretiliyor. Terörle siber terörizm arasında ince bir çizgi bulunuyor. Bu nedenle bu suçun cezaları ABD’de başta olmak üzere batı ülkelerinde çok ağırlaştırıldı. Siber terör riskinin gerek bankalar ve borsalar gibi finans kuruluşlarını gerekse kimya tesisleri, nükleer enerji santralleri, barajlar gibi sanayinin en önemli ve kritik alanlarını, havaalanları gibi ulaşım sistemlerini tehdit ettiği bir gerçek. Daha önce birçok dünya ülkelerinde yaşandığı gibi hayatı felç ederek büyük ekonomik zararlara neden olabilmektedir. Hatta savaş algısı yaratarak savaşın da nedeni olabildiği konusunda örnekler var. Siber terörizmin mutlaka politik bir hedefi olduğundan bu hedefe ulaşmak amacıyla başvurulan bir yöntem olarak büyük bir tehdit ve risk oluşturuyor. Teröristlerin böyle bir saldırıyı, daha kolay olması, zarar verme yüzdesi yüksek ve yakalanma riski daha az olması nedeniyle tercih ettikleri biliniyor. Siber terörle mücadele edebilmek büyük bir harcamayı gerektiriyor olsa da maliyeti yüzünden alacağımız güvenlikten vazgeçerek mevcut güvenliğimizi ve ekonomik varlığımızı risk altına atamayız. Hiçbir maliyet güvenlikten fedakârlık yaptırmayı gerektirmemelidir. Bu anlamda; “güvenliğin maliyeti olmaz, güvenlikten tasarruf pahalı bir tercihtir” En dikkat çekici olan durum ise, ülkelerin bu tehdidi ortadan kaldırmak için ortak kural ve önlemlerde buluşamamalarıdır. Belli başlı ülkelerin dışında uluslararası alanda düzenleyici kurallar bulunmuyor ve bu durum terör grupları için elverişli bir ortam yaratıyor. Eğer siber terörizme hedef olma olasılığınız varsa bu konuda bir yasanızın olması gerekir. Güvenlik risk ve tehlikesi yaratan faaliyetler ve eylemler yasada suç olarak belirlenmemiş ise maddi kayıplardan başka geride yapılacak bir şey de kalmayacaktır. Güvenliğinizi tüm risk ve tehditlere karşı korumak için en iyileri ve en son teknolojileri istihdam etmek ve konuşlandırmak gereklidir. Enerji endüstrisi, bankacılık, ticaret, güvenlik ve savunma alanlarında her türlü önlemi almak zorundasınız. Güvenlik profesyonellik gerektiren bir kavram, bu anlamda her şeyi sağlayamazsanız da elinizdeki imkânlarla en güvenli ortamı sağlayabilir veya neyi yapamadığınızı bilirsiniz. Bu konuda uzmanlaşmış, teknolojik yetenekleri güçlü birimler kurmak ve profesyonelleşmek önemlidir. Birçok kurum ve kuruluş internet ve elektronik ortamda hızlı ve kaliteli hizmet vermeyi hedeflerken diğer bir taraftan da kendi güvenliklerini tehlikeye attıklarını fark etmiyorlar. Önlem alırken harcadığınız para, göreceğiniz zarardan fazla olabiliyor. Bu konuda gri alan bırakmadan, şirketler ve devletler ne yapacaklarını bilmelidir. Hacker saldırdığı sistemlere özel bir kod-sistem yerleştiriyor ve bunu normal güvenlik sistemleri göremiyor ve kişi veya kurum tuzağa düşüyor. Bu nedenlerle bilgilere ulaşım zor olmalı veya herkes her şeye ulaşamamalıdır. Yine bu konuda herkes hedeftir. Teknolojinin tüm olanaklarından yararlanalım ve rahat edelim derken özel hayatın ve kişisel verilerin güvenliği riske giriyor. Kurumların ve bireylerin özel bilgilerinin korunması günümüzde açık bir alan oluşturuyor. Her şeyi bilgisayarlara koyup taşıyoruz. Avrupa ülkelerinde olduğu gibi farklı alternatifler geliştirilmelidir. Örnek olarak, biyometrik teknolojiler geliştirilebilir. Çok ciddi düşünüp önlemler planlamak ve almak gerekiyor. Bu konuyu elektrik teknisyenlerine ya da mühendislere bırakmamak lazım. Örnek olarak elektrik kesintisi ya da bilgisayar sistemlerinin çökmesi durumunda kurumların ne yapacağı belli değildir. Bu alanda birçok ülkede güvenlikle ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Siber güvenlikle ilgili tüm faaliyetler için asgari güvenlik standartları olması gereklidir. Önceden bunu belirleyerek ve standart getirerek özel sektöre ait yerleri ve firmaları da denetleyebilirsiniz. Devlet ve özel sektör işbirliği olmadan bu sorun çözümlenemez. Siber terörizm günümüzün ve geleceğin en önemli konusu olarak önümüzde duruyor.
YENİ İNTERNET YASASI NELERİ KAPSIYOR?
TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeleri devam eden Torba Yasa Teklifi içinde bulunan internet yayınlarının engellenmesiyle ilgili maddeler görüşüldükten sonra kabul edildi. Kabul edilen maddelerde özel hayatın gizliliğinin ihlali durumlarında internete erişimin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından önlenmesini de öngörülüyor.
ÖZEL HAYAT İHLALİNDE TİB’E BAŞVURULARAK ENGELLEME İSTENECEK
İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden kişiler, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına (TİB) başvurarak doğrudan, içeriğe erişimin engellenmesini tedbirinin uygulanmasını isteyebilecek.
İNTERNET SİTELERİNİN TRAFİK BİLGİLERİ SAKLANACAK
Kabul edilen maddelere göre, internette yer sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içeriği, haberdar edilmesi halinde yayından çıkarmakla yükümlü olacak. Yer sağlayıcı, yer sağladığı hizmetlere ilişkin trafik bilgilerini bir yıldan az ve iki yıldan fazla olmamak üzere yönetmelikte belirlenecek süre kadar saklamakla ve bu bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü ve gizliliğini sağlamakla yükümlü olacak. Yer sağlayıcılık bildiriminde bulunmayan veya bu düzenlemedeki yükümlülüklerini yerine getirmeyen yer sağlayıcı hakkında TİB tarafından 10 bin TL’den 100 bin TL’ye kadar idari para cezası verilecek. Ülkemizde; yeni internet yasası ile iletişim özgürlüğünün kısıtlandığına ilişkin muhalefet partileri başta olmak üzere ileri sürülen görüşler ve açıklamaların yanında gerek AB’den gerekse uluslararası kuruluşlardan gelen tepkiler bu yasanın sorunlar yumağına dönüşeceğini gösteriyor.
Ekonomi
19 Şubat 2014 Çarşamba
Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY
Yedi yıldır hâlâ bitmedi AMERİKAN Merkez Bankası FED’in Bayan Başkanı Janet Yellen selefine oranla biraz daha iyi bir ortamda görevi devraldı. Yellen, iki haftadır başkan. Selefi Bernanke 2006 yılında göreve başladığında ortam sakindi. Hatta 2007 sonbaharında Wall Street borsa endeksleri tarihi rekorlarını yazarken, Bernanke dahil herkes memnundu. Alttan alta bir konut krizinin kaynadığını, konuta dayalı hayali tahvillerle hayali işlerin yapıldığını FED fark etmemişti. Kriz 2008’de spekülatif bankacılık ve spekülatif konut krizi olarak geldi. Sonra da Bernanke tarihi krizi yönetmek zorunda kaldı. Halen o krizin artçı etkileriyle uğraşmaktayız. Kriz kağıt üzerinde bitti, ekonomiye ve yaşama etkisi hâlâ sürüyor. Yellen temizlenmiş bir bankacılık sektörü, son 6 yılda el yordamıyla uygulanmış bir para politikası ve ne yapacağı tam öngörülemeyen bir ekonomi devraldı. 2008’de krizle birlikte FED hemen faizleri 0’a indirdi. Normalde bu hareket ekonomiyi toparlardı. Olmadı. Sonra Bernanke faizi çok uzun süre 0’da tutmaya ve yalnızca kısa vade değil, 10 yıllık ve 30 yıllık vadede de faizi baskı altına alıp düşürmeye karar verdi. O amaçla piyasadan Hazine tahvili, sonra konut kredisine dayalı tahvil almaya başladı. FED alıcı olunca tahvil faizi düştü. Ama bu iş FED’e 3 trilyon dolara patladı. ABD ekonomisinin yıllık büyüklüğü iyi zamanda 15 trilyon, dünya ekonomisinin büyüklüğü 50 trilyondur. Sonra FED baktı ki 5 dalga halinde para saçması ekonomiyi canlandırmıyor, istihdam yaratmıyor ve üstelik FED bilançosu 4 trilyon dolara dayanıyor. Merkez Bankası’nın, ekonominin üçte birini bilançosunda bono-tahvil ve para olarak tutması gayet tehlikeli bir durumdur. Bir de bu bilançoyu yere indirmek var. FED de aralıkta -Bu aylık 85 milyarlık alımlara gerek kalmadı- dedi, ama arkasında yatan neden, ekonominin sağlıklı büyümeye geçmesi, istihdamın düzelmesi ve enflasyonun yine sağlıklı oranda yükselmesi değildi. Bu alımların bitiş tarihi konmamıştı. Alımlar işe yaramıyordu. FED bilançosu 5 trilyona doğru şişiyordu ve FED’in sıfır parası istihdama, yatırıma değil, muhtelif spekülatif işlere gidiyordu. Bu spekülatif alanlardan biri kısmen Gelişen Piyasalar idi. Ancak Türkiye’ye gelen FED kökenli paranın hem miktar olarak fazla olmadığını hem de çoktan çıkmış olduğunu savunmaktayız. İşte taaa 2008 krizinin ucu günümüze böyle uzanıyor. FED ocaktan başlayarak 10’ar milyarlık kısıntıyla bu 85 milyarlık akışı durduracak. FED bilançosu ise hâlâ 4 küsur trilyon ve faiz hâlâ sıfır. Yellen’in hafta içinde Kongre’deki sunumundan da öğrendiklerimiz var. Yellen mealen diyor ki: - 85 milyarı 10’ar 10’ar kısıyorum, çünkü ekonomi düzelecek. Ama faize dokunmuyorum, bilançoya dokunmuyorum, çünkü para politikam hâlâ gevşek. - Evet şimdiye dek istihdam tam yükselmedi, enflasyon da yükselmedi. İkisi de gerekli, ama yükselecekler. Biz alımları Aralık 2014’te durdurmuş olacağız. - Bu plan kesin değil. Çünkü beklenmedik bir durum olabilir. O zaman da 10’arlık kısıntıya ara veririz. Beklenmedik durum, istihdamda çok sert düşüş ya da enflasyonun yükselmemesi ve deflasyon riskinin başlaması olabilir. Genelde ise Yellen iyimser. Yüzde 3 civarındaki büyümenin bu yıl tutacağını, istihdamın toparlayacağını, enflasyonun sorun yaratmayacağını söylüyor. Son 7 yılın özeti bu. Yaşadıklarımız, 2001’de birikmeye başlayan ve 2007’den sonra patlayan krizin uzantısı. Krizin hesapta çoktan bitmesi gerekirdi, ancak bitmedi. Yellen de bu sürecin bu halkasına nezaret etmek üzere geldi. Gereğinden uzun sürmüş ve sıkıcı bir filmin ortasındayız. Bekleyiş sürüyor. İyimser ihtimalde Yellen’in beklediği büyüme olur, alımlar bu yıl biter, bu yıl olaysız biter. 2015’in temmuzundan sonra enflasyonun durumuna göre belki faiz artar. Kötü ihtimalde alımlara birkaç ay ara verir, hatta belki başka yollardan piyasaya para vermeyi sürdürür. Bu kötü ihtimal aslında piyasaların işine gelir. Ama 2015’e Star Gazetesi’nden alınmıştır daha çok var.
Dünyada ilk kez light tereyağı da üretildi. Light tereyağının kokusu ve tadı aynı olacak ancak kolestrol yapmayacak. Light tereyağının kalorisi, yağ barındırma özelliği olan doğal gıda lifleri kullanılarak tereyağının kalorisi düşürüldü.
TÜRK MÜHENDİSİN BULUŞU KAPIŞILDI Kaliforniya’da yaşayan Türk petrol mühendisi Cenk Temizel tarafından bulunan bir yöntem, petrol kuyuları ve petrol üretimi maliyetini düşürüyor. Kuveyt Oil Company, bu yöntemi satın alıp kullanmaya başladı bile
DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212
K
aliforniya’da yaşayan Türk petrol mühendisi Cenk Temizel’in geliştirdiği akıllı saha yöntemi, hem petrol üretiminde hem de petrol kuyularının maliyetinde
önemli kazanç sağlıyor. Shell-Exxon Mobil ortaklığı olan Bakersfield’da çalışan Temizel’in geliştirdiği bu akıllı saha yöntemi, dünya petrolünün yüzde 10’una sahip Kuveyt’teki büyük ve binlerce kuyuya sahip Kuveyt Oil Company tarafından kullanılıyor. ODTÜ Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra yüksek lisansını Stanford Üniversitesi’nde yapan Temizel, İngiltere, Kuveyt, Houston’da uluslararası petrol firmalarında da petrol mühendisi olarak çalıştı. Temizel, buluşunu kısaca şöyle anlattı: “Bu yöntem ile sahada bulunan binlerce petrol kuyusunun otomatik olarak kuyulardan gelen hızlı ve gerçek zamanlı bilgi akışı içinde, verimlilik ve performans açısından sıralandırılması da mümkün oluyor.”
“KUYU MALİYETİ AZALACAK” Sahalardaki petrol kuyularının bakımının akıllı saha konseptinden önce mühendisler tarafından verimi düşük olan kuyu-
ların tek tek değerlendirilmesi yapıldığını ifade eden Temizel, ayrıca kuyuların performanslarının da sağlıklı ortaya konulamadığını söyledi. Bulduğu yeni akıllı saha yöntemi ile bu sorunların önüne geçildiği gibi, kuyuların gerçek zaman ve önem sırasına göre belirlenebileceğini kaydeden Temizel, bu sayede ileride gecikmelerden kaynaklanabilecek sorunların da engellendiğini ve sahadaki kuyulara da zamanında müdahale edilme şansının olduğunu söyledi. Kuyu maliyetlerinin denizde ve karadaki sahalarda değişmekle birlikte milyon dolar değerindeki her bir kuyunun üretiminin artırılması ve bu kuyuların kaybedilmemesinin de hem petrol üretimi hem de kuyu maliyetinde önemli kazanç sağlayacağını belirten Temizel, şunları söyledi: “Kısaca, kuyuların günlük üretim değerlerini kullanarak günlük performans endeksi ve simülasyon ile kuyuların gelecekteki
toplam üretim değerlerini hesaplayarak da gelecek potansiyel endeksini belirledik. Her bir kuyuya atfedilen bu iki endeks ile tüm kuyuları aynı zeminde karşılaştırıp bakım ve onarım için performans sıralaması yapma şansımız oldu.” Bundan sonraki çalışmalarıyla da ilgili bilgi veren Temizel, “Jeomekanik açıdan çökme ve dolayısıyla kuyuların kullanılmaz hale gelmesine sebep olan kayaç özellikli Kaliforniya’daki bazı sahaların, çökme sorununu, gerçek zamanlı, kuyu petrol üretimi ve şu başımı bilgi akışı ile optimizasyonu üzerine bazı çalışmalarımız var” diye konuştu.
Türk işadamından
KAHVE ZİNCİRİ
P
ittsburg merkezli 104 şubeli Vocelli Pizza'nın sahibi işadamı Varol Ablak, satın aldığı kahve evi zincirine yeni franchise'ler arıyor. New Jersey'nin Cranford, Westfield, Millburn, Union ve Caldwell şehirlerinde şubeleri olan Rock'n Joe Coffehouse and Bistro, 1993 yılında Kevin Brennan tarafından kuruldu. Brennan, Ablak'ın zinciri satın almasından sonra da kahve zincirinde kalmaya devam ediyor. Şube sayısını ilk yıl 10 ile 15 arasında bir sayıya ulaştırmayı hedefleyen Ablak, rock&roll ve kahve konseptini bir araya getiren mekanlarda bir dizi yeniliğe de imza atmaya hazırlanıyor. Franchise olarak zincire dahil olmak isteyenler ise lokasyon ve mekan büyüklüğüne göre 100 ile 300 bin dolar arasında bir yatırımla Rock'n Joe sahibi olabiliyor. Ablak, Türkiye'den ABD'de yatırım yapmak isteyen işadamları için de ideal bir yatırım olduğunun altını çiziyor. Ab-
lak, ''Yatırımcılara aynı zamanda yatırımcı vize almaları konusunda da yasal yollarla yardımcı oluyoruz” diye konuşuyor. ABD'de yurt dışından belirli bir miktarda yatırım yapanlara tanınan vize kolaylıkları Rock'n
Joe avantaja dönüştürmek istiyor. Türkiye'den her yıl pek çok işadamı iş kurmak ve işini büyütmek için Amerika'da fırsat kovalıyor. Ablak, “Biz Amerika'da yatırım için fırsat arayan işadamlarına yasal ekibimiz sayesinde vize konusunda da yardımcı oluyoruz. Yatırım sürecinde ABD'de yaşam için gerekli olan vize başvurusu ve takibini biz yapıyoruz” diye konuşuyor. Rockn' Joe, kendi şubeleri için özel olarak ürettirdiği kahvelerin yanı sıra, bistro bölümünde sand-
viç, panini, salata, kurabiye benzeri yiyecekleri de servis ediliyor. Kahve evlerinde rock & roll gruplarının küçük çapta performanslarına da yer veriliyor. Rockn' Joe açmak isteyen yatırımcılara inşaat, renevasyon, dizayn konusunda Ablak'ın ekibi yardımcı oluyor. Pittsburg merkezli Vocelli Pizza'yı 104 şubeli bir zincire dönüştüren ve Amerika'nın en büyük ilk 50 pizza şirketinde biri yapan Ablak, Washington, DC, Florida, Maryland,
Tereyağı hafifledi DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212
E
rciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü'nden Doç. Dr. Mahmut Doğan tereyağının yüksek tansiyon ve damar sertliği olan hastalar tarafından da tüketilebilmesi için TÜBİTAK desteğiyle çalıştığı projede kalori-
si düşürülmüş tereyağı üretmeyi başardı. Tereyağının sağlık açısından yararlı olduğunu ancak obezite ve kalp- damar gibi hastalıkları tetiklemesi nedeniyle harekete geçildi. Doğan, hedeflerinin tereyağının herkes tarafından rahatlıkla tüketilebilmesi olduğunu belirtirken, light tereyağının kolestrol yapmayacağına işaret etti. TÜBİTAK ARDEB tarafından desteklenen projeyle, kalorisi azaltılmış, prebiyotik kahvaltılık tereyağı ve kremanın model üretimini yaptıklarını söyleyen Doğan, "Tereyağına ve kremaya fonksiyonel özellik kazandırılması amacıyla yağ katkısı kullanılarak-reçetede en az yüzde 15 oranında- model üretimi yaptık. Ürünün yağ
katkısını doğal gıda lifleri kullanılarak karşıladık ve tereyağının kalorisini düşürdük" dedi. Doğan, light tereyağının kullanılması ve seri üretime geçilmesi için girişimde bulunduklarını da sözlerine ekledi.
North Carolina, Ohio, Pennsylvania, South Carolina, Virgina ve West Virginia şubeleri ile faaliyet gösteriyor. Pizza Today Dergisi tarafından 2011 ve 2012 yılında ABD'nin en büyük 54. pizza zinciri olarak seçilen Vocelli, 2011 yılında 48 milyon dolar, 2012 yılında 44 milyon dolar ciro yaptı. FRANCHISE İÇİN KONTAK Rock'n Joe franchise almak ve daha fazla bilgi için cuneyt.gurkan@teamofamerica.us
Ekonomi
İSLAMİ FİNANSIN YÜKSELİŞİ Türkiye’ye son zamanlarda İslam ülkelerinden gelen fonlar artıyor. Dünyada da İslami sermaye yükseliyor
AHMET BUĞDAYCI NEW YORK - POSTA212
T
ürkiye’ye İslam ülkelerinden gelen sermaye artarken dünyada da İslami sermaye yükselişte. 2007’de 600 milyar dolar olarak ölçülen global İslami sermaye 2012’de 1.3 trilyon dolara fırladı. Bu tür sermaye akışı daha çok Ortadoğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinde konsantre olurken, Batı ülkeleri de bu artıştan payını alıyor. Örneğin İngiltere 2023’te 200 milyon sterlin tutarında İslami tahvil (sukuk) piyasaya sürerek bu sermayeyi çekmeye çalışan ilk Hıristiyan ülke oldu. Amerika’daki pek çok şirket de İslami sermayeyi kendilerine çekmeyi gündem-
Türk Bankalarına dikkat çekici uyarı
Kredi derecelendirme kuruluşları yavaş ekonomik büyümenin Türk bankaları üzerinde baskı yaratacağını belirtirken, KOBİ’ler için durumun kötüleşebileceğini belirtti. Konut kredilerinde faizlerin yükselmesi de fiyatlardaki artış hızını törpüleyecek
S
tandard and Poor’s yayınladığı raporunda, Türkiye’de artan politik riskler, Fed’in tahvil alımının etkileri ve Türkiye’deki ekonominin büyüme hızının yavaşlamasının bankalar için olumsuz bir ortam yarattığı belirtildi. 2 sene önce yayınladığı raporunda bankaların fonlama profilindeki zayıflamaya dikkat çeken kuruluş, banka son raporunda banka varlıklarının kalitesindeki bozulmaya dikkat çekti. Türk bankalarının varlık kalitesi, karlılık ve sermaye yeterliliğinin göreceli olarak güçlü olduğunu söyleyen S&P, son dönemde yaşanan hızlı kredi büyümesinin bankalar üzerinde baskı yaptığına dikkat çekildi. STOKTAKİ BÜYÜME KÖRÜKLENDİ Kredi derecelendirme kuruluşuna göre 2010’dan bu yana dünyadaki en hızlı kredi büyümesinin yaşandığı yerlerden olan Türkiye’de, kredi stokları 20 puan artarak milli gelirin yüzde 60’ına erişti. KOBİ’lere, tüketicilere sağlanan krediler, stoktaki büyümeyi körükledi. S&P bu kredi büyümesinin devam etmesini beklerken, Türk bankalarının ekonomik yavaşlamaya karşı daha kırılgan olduğunu da ekledi. Bankaların bilançolarının ve güçlü sermaye yapılarının olası zayıflıklara karşı tampon olduğunu belirten kurum,
liradaki değer kaybının da bankaların döviz bazında fonlama bulmaktaki dayanıklılığını da sınadığını söyledi. Bir diğer kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s ise sıkı para politikasının ekonomik büyümeyi frenlemesiyle, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler’in yeni kredi bulmasını zorlaştırırken, konut fiyatlarındaki artışın da hız keseceğini belirtti. Moody’s ayrıca yüksek faiz ortamının ve olası ekonomik yavaşlamanın artan maliyetler nedeniyle bankaların karlarının ve varlık kalitesi üzerinde olumsuz etkileneceğini söyledi. TAKİPTEKİ KREDİLERE DİKKAT! KOBİ’lerin ekonomideki yavaşlamaya daha hassas olacağı belirtilen raporda takipteki kredilerde de artış yaşanacağı söylendi. Sabit faize çapalandığı için konut kredilerinin ekonomik yavaşlamadan daha az etkileneceğini söyleyen Moody’s, KOBİ’lerin kullandıkları kredilerin vadelerinin kısa olmasının kırılganlığa yol açtığını söyledi. Borsa yılbaşından bu yana değer kaybetse de, Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı Endeksi ise yüzde 6,57 değer kazandı. Endeks son 1 yılda yüzde 16 değer kaybetti. Bankaların son 1 yıldaki kaybı ise yüzde 28,28 değer kaybetti. (The Wall Street Journal)
lerine alıyor.
İLK İSLAMİ BANKA 1975’TE KURULDU İlk İslami finansal kuruluşu, Dubai İslamic Bank adıyla 1975’te Dubai’de kuruldu. O zamandan bu yana yüzlerce İslami bankanın ortaya çıkmasıyla Malezya’dan Michigan’a milyonlarca Müslüman İslami finans ürünlerini kullanıyor. İslami finans ürünleri şeriatla çelişmeyecek şekilde hazırlanıyor. Buna göre İslam’da yasak olan faiz enstrümanı kullanılmıyor. Alkol, domuz, kumar, pornografi gibi alanlara yatırım yapılmıyor. İSLAMİ FİNANS ÜRÜNLERİ İslami finans ürünleri olarak ise, iki tarafın maliyet artı belli bir kar marjına razı oldukları ticaret
(murabaha), leasing, kar payı dağıtmak, sukuk (İslami tahvil) ve takaful (İslamik sigorta) en başta gelen enstrümanlar. Bu finansal yenilikler, dünya genelinde bir milyardan daha fazla Müslümanın, elliden daha fazla ülkede tasarruflarını Körfez ülkelerinden Güneydoğu Asya’ya İslam bankalarına yöneltti.
19 Şubat 2014 Çarşamba
TOPLAM İSLAMİ FİNANS VARLIKLARI, 2012 Bangladeş Endonezya Türkiye Bahreyn Katar Küveyt B.A.E. İran S.Arabistan Malezya
17,503 33,155 37,665 47,246 71,062 81,455 118,446 185,323 269,736 411,512 50,000
100,000
150,000
200,000
Kaynak: İslamic Finance Development Report
250,000 Milyon Dolar
300,000
350,000
400,000
450,000
YILDA YÜZDE 15 BÜYÜYORLAR Ancak İslam ülkelerinde, bu tür bankacılığın İslami örtüyle kaplanmış klasik finans sisteminden farklı olmadığı eleştirileri de giderek artıyor. Rating kuruluşu Standart & Poor’un tahminlerine göre İslami bankalar yılda yüzde 15 civarında büyüyor.
DIŞ TİCARET AÇIĞI IMF’İ KAYGILANDIRDI
Dış ticaret açığı yeni bir rekor kırarak 2013’te 65 milyar olarak açıklandı. IMF hazırladığı bir raporda Türkiye’yi en riskli ülke olarak tanımlıyor İSTANBUL - POSTA212
T
ürk ekonomisinin en yumuşak karnı cari açık, 2013’de 65 milyar dolara çıkarak yeni bir rekor kırdı. 2012’de 49.5 milyar dolara olan cari açık yüzde 24 artarak GSMH’ın yüzde 8’ına ulaştı. Bir ekonomide cari açığın GSMH’a oranı yüzde 5’i aşması ekonomistlerce riskli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Açığın artması kısa dönemli dış borçlanmaya olan ihtiyacı giderek arttırıyor.
ÜRETTİĞİMİZ BORCA GİDECEK Türk şirketleri ve kamu sektörünün önümüzdeki 12 ayda, 168 milyar dolarlık borç ödemesi gerekiyor. Başka bir deyişle, Türkiye 2014’te tüm ülkenin mal ve hizmet üretimi olan GSMH’ın yaklaşık yüzde 25’ini döviz cinsinden borç ödemesine ayıracak. Türki-
ye’nin cari açıkta geldiği nokta, ABD Hazine Bakanlığı’ndan Uluslararası Para Fonu’na (IMF) tüm uluslararası finans kuruluşlarını kaygılandırarak, Türkiye’yi gelişmekte olan piyasalar arasında krize karşı en hassas ülke olarak adlandırmalarına yol açıyor.
AÇIK NASIL DENGELENİR? Türkiye’nin bu şekilde krize açık ülke listesinin başında değerlendirilmesi, daha geçen yıla kadar Başbakan Erdoğan’ın ekonomik başarılarının övüldüğü uluslararası finans gündemiyle tam bir tezat oluşturuyor. Amerikan kaynaklı uzmanlara göre, sert bir faiz artışıyla geçici bir istikrara kavuşan liranın süreki devalüasyonu, ithalatı pahalandıracağı için, dış ticaret açığını dengelemekte tek yol. Ancak bu yol da talebi kısıp durgunluğa yol açcağı için Başbakan tarafından tercih edilmiyor.
SERMAYE ÇIKIŞI DEVAM EDİYOR IMF, Doğu ve Güney Doğu Avrupa ülkelerindeki sermaye hareketleri ve kredi genişlemelerine ilişkin hazırladığı raporunda, FED'in, geçen yıl mayıs ayındaki tahvil alımını azaltabileceği açıklamasının ardından bu ülkelerin fon bulmasının zorlaştığı bir süreç başladığını anımsattı. Yatırımcıların, mayıs ayından sonra yükselen piyasalardaki risk getiri hesaplarını gözden geçirmeye başladığı belirtilen raporda, yeni yatırımlarda ortaya çıkan çekingenlikten özellikle cari veya mali açığı yüksek ülkelerin daha fazla etkilendiği kaydedildi. Yeni ortamda bankaların geçen yılın ortalarından bu yana bölge ülkelerine gönderdikleri fonları azaltma sürecinin
devam ettiği görüşüne yer verilen raporda, sermaye çıkışının aynı hızda devam ettiği vurgulandı.
KREDİLER SIKILAŞACAK Yabancı bankaların Türkiye’deki fonlarını 2013’ün üçüncü çeyreğinde GSYH'nin yüzde 0,6’sına eşit bir oranda azalttığına dikkat çekilen raporda, tüm bölge genelinde azalma oranının GSYH’nin yüzde 4’üne eşit olduğu belirtildi. Türkiye ve bölgedeki pek çok ülkede kredi genişlemesinin 2013 Eylül’üne kadar güçlü bir seyir izlediğini belirtilen raporda, bölge genelinde özellikle küçük ve orta boy işletmelerle büyük firmalara yönelik kredilerde standart sıkılaşmaya başlamasına paralel olarak daralma beklendiği kaydedildi.
Gündem
19 Şubat 2014 Çarşamba
Ahmet buğdaycı ahmetbugdayci@posta212.com
TÜRKİYE ÇÜRÜMEDE 2. ZİRVESİNİ YAPIYOR TÜRKIYE her geçen gün yeni bir kasetle, yolsuzluk iddialarıyla sarsılırken kavramlar ve anlamlar üzerinden de bir algı savaşı yaşanıyor. Dalga dalga gelen, her seferinde şekli, şemali değişen süreç, dar bir bakış açısından sadece rüşvetle sınırlı maddi bir yolsuzluk olarak algılanıyor. Başbakan, TV’lerde yolsuzluğu devletin kasasından çıkan para olarak tanımlayarak, aslında yolsuzlukla ilgili algının yayılmaması için mücadele veriyor. Ancak İngilizcesi “bribery” olan rüşvetin çok ötesinde, elle tutulur, gözle görülür bir çürümenin (corruption) kanser hücreleri Türkiye’yi sarıyor. Çürüme kelime anlamıyla, iyi, güzel olandan, ahlaktan uzaklaşıp bizzat kötülüğün toplumsal dokuya hakim olmasını anlatan bir kavram.. Sadece ekonomik yolsuzluklar değil, HSYK’nın Adalet Bakanı’na bağlanıp kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılması da bir yolsuzluk mesela. Gezi olaylarında camide içki içildiği ve başı örtülü bir kadının taciz edildiği yalanları da, bu yalanlarla toplumu belli bir kesime karşı kışkırtmak da... Diğer bir denetim aracı medyayı da kendine bağlayarak, günde yirmi kez tüm kanallarda halkın beynini yıkamak da… Ana iletişim kanalı interneti MİT’e bağlamak da. Gücü demokratik mekanizmalarla sınırlanmayan bir devlet klektokrasi, ya da “açgözlüler tarafından yönetilme” olarak tanımlanıyor. Aslında bu sadece bizde rastlanan bir durum da değil. AMERİKA 1960’LARDA NASIL ÇÜRÜDÜ? Amerika’da FBI, 1956’da karşı istihbarat programı (COINTELPRO) adıyla sivil kuruluşlara yönelik olarak gizli bir dinleme faaliyeti başlattı. Sivil hakları savunan senatörler, Martin Luther King gibi siyasi aktivistler ve Vietnam Savaşı’nı eleştiren sporcuların kişisel konuşmaları gizlice kayda alınıyordu. FBI, 1971’e kadar uzanan 15 yıllık dönemde, gizlice topladığı bilgileri kamuoyuna sızdırdı, bu tür kişi ve kurumları her türlü belden aşağı araçla itibarsızlaştırmaya çalıştı. Tabi ki FBI’ın amacı da “ulusal güvenliği düşmanlara karşı” korumaktı. Yeni sol, siyah hareket, sosyalistler, Vietnam savaşına karşı çıkanlar, kadın hakları savunucuları hedefti. Özgürlük isteyen herkes dinleniyor, fişleniyor, karalanıyordu. Bu işin başında FBI direktörü J. Edgar Hoover vardı. Hoover FBI’ı neredeyse Amerikan derin devletine hizmet eden gizli bir polis örgütüne dönüştürmüştü. Seks skandalları, şantajlar, medyanın sahte dökümanlarla seçilen hedefleri aşağılamak için kullanılması, hatta bazı durumlarda siyah hareketin liderlerine suikastlar kullanılan yöntemler arasındaydı. J. Ford Kennedy dahi FBI tarafından dinleniyordu. Gizli “örgüt”ün içinde de eyalet valileri, Kongre üyeleri, belediye başkanları, polis şefleri, savcılar bile vardı.
AMERİKA ÇÜRÜME SÜRECİNİ NASIL AŞTI?
Beyaz, sağ kanat derin devletin, sivil hak taleplerine karşı öne sürdüğü bu yasa dışı “örgüt”ün üyeleri, Watergate skandalının patlamasıyla 1971’de çok kararlı bir siyasi mücadeleyle armut gibi toplandı, cezalandırıldı ve yok edildi. Arkasından hızla çeşitli devlet kurumlarda yolsuzluklarla savaşmak üzere bağımsız kuruluşlar oluşturuldu. Vatandaşların karşılaştığı yolsuzluklarla ilgili başvurabileceği kurumlar kuruldu. Amerika çürümeyi demokratik “denetle, dengele” mekanizmasını çalıştırarak aşıp, sivil haklara açılan, toplumsal evrimini yapabilen bir topluma dönüştü. Türkiye’de 50 sene öncesinin Amerikası gibi yolsuzluğu çözecek bir irade sadece bir hayal. Amerika, eksik de olsa çalışan demokrasisiyle, güçler ayrımına yaslanarak, önceliği monoblok bir devlete değil kuvvetler ayrılığına ve denetime dayanan bir sisteme verdi. Türkiye ise tam tersi yönde giderek, eksik de olsa varolan kuvvetler ayrımını kaldırıyor. İş burada da kalmayacak gibi gözüküyor. Sistemi deşifre eden her kaset otoriterleşmenin daha da ileri gideceğini işaret ediyor. Hatta yeni gündemin “pornografi”bile olabileceğine dair işaretler var. Ayrıca ayakkabı kutularından sonra çuval çuval para kaçırmalara sıra gelebilir. Herşey olabilir yani. Gerçeği tam görmek için çürüme sürecinin diğer yüzünü pas geçmemek lazım. Devletin polise verdiği, vatandaşın vergileriyle satın alınan dinleme araçlarıyla polisin herkesi dinlemesi, ilerde kullanmak üzere kaydetmesi, hukuk dışı yöntemlerle askerin radikal unsurlarını hapse yollaması da bir yolsuzluktu. Bu yüzden Gülen hareketinin siyaset dışı olduğu iddiası zayıfladı. Cemaat bundan sonra siyasetle ilişkisini net olarak ortaya koyup toplumla yüzleşemedikçe siyasallıktan kurtulamaz, sivil islamı temsil ettikleri iddiası, demokrasi çağrıları da havada kalır. Tabii Türkiye örneği Amerika’dan çok farklı. Orada gelişen sivil hareketlerin estirdiği dalgayı kesmek için asılsız karalamalar vardı. Oysa bizde yolsuzluk o kadar açık ve net ki, hükümet bile efelenmenin dışında bunları yalanlayamıyor. Ne var ki, gerçeğin kendisini gösteren kasetlerin dahi mücadelenin önceliklerine göre yönetilen bir enformasyon bombaları olduğu da gerçeğin ikinci katmanı. Ayrıca anket sonuçlarının oynanmasında görüldüğü gibi hiç bir şey manipülasyondan muaf değil. “İstiklal savaşı”nın verildiği bir ortamda “her yol mübah” artık. Siyasi, ekonomik yolsuzluk sürecinin büyük bir ekonomik krizle çöktüğü 2001’den 13 yıl sonra, ayakların çamura gömüldüğü yeni bir çürümenin zirvesindeyiz. 2001’de olduğu gibi aniden çökecek mi, yoksa zamana yayılarak ülkeyi iyice zehirleyecek bir çürüme mi bu, zaman gösterecek…
ABD’DE SONU GELMEYEN KIŞ Amerika’da bu yıl iklim değişikliğinin de etkisiyle kış çok sert geçiyor. Bu olumsuz şartlar nedeniyle okullar kapandı. 66 bin 200 uçak seferi iptal edildi. 11 eyalette 800 bin kişinin elektriği kesildi. ABD’de ve Kanada’da toplam 21 kişi yaşamını yitirdi SERKAN KALFA NEW YORK - POSTA212
A
merika’da bu sene kış çok sert geçiyor. Özellikle New York çevresinde her hafta en az iki kere kar yağışı görülüyor, okullar tatil ediliyor, insanlar yollarda mahsur kalıyor. Ardı arkasına gelen ölümcül fırtınalar dinmek bilmiyor. Peki bizim için baş etmesi çok zor olan bu manzara için uzmanlar ne diyor?
DALGALANMALAR VAR New Jersey eyaleti iklim uzmanlarından David Robinson, kış mevsiminin uzun zamandır yaşanan en zorlayıcı kış olduğunu anlatıyor. Aynı zamanda Rutgers Üniversitesinde profesör olan Robinson,1994 yılından beri bu kadar soğuk bir kış görülmediğini fakat 60’lı, 70’li ve 80’li yıllarla kıyaslandığında bu mevsiminin aslında normal geçtiğini düşünüyor. Her türlü veriyi geçmiş yıllarla karşılaştıran profesör, bu yıla ait anlamadıkları tek verinin Jet Stream adıyla anılan ve dünyadaki hava akışını sağlayan rüzgar perdesinin bu sene bilinmeyen bir nedenden dolayı tuhaf dalgalanmalar yaşaması olduğunu söylüyor. PERDE ÇALKALANIYOR David Robinson’a göre kuzeye soğuk, güneye ılık hava veren bu perdenin dalgalanması ani ve açıklanamaz iklim değişiklerine sebep oluyor, bu da kuzey bölgelerinin çok daha soğumasını güney bölgelerinin de aşırı ısınmasını sağlıyor. Bu tuhaf dalgalanmayı, Amerika’da sonu gelmeyen kışın, Türki-
NEW YORK ye’de ise nerdeyse kuraklığa sebep olacak ısınmanın habercisi olarak yorumluyor.
EL NİNO KURAKLIĞI Açıklayamadıkları bir diğer olayın da, bu sene yaşadığımız “Polar Vortex” adı verilen ve Niagara Şelalesi’nin bile donmasına yol açan doğa olayının bu kış daha güneye inmesi. Bunu Jet Stream’deki dalgalanmaya bağlayabileceklerini belirten Robinson, bu kışın sonucu olarak önümüzdeki yaz mevsiminin çok sıcak geçmesi ihtimalinin olduğunu belirtiyor. Pasifik Okyanusundaki şu akış sıcaklığının, Jet Stream’deki tuhaf dalgalanmalar yüzünden oluşan ters rüzgarla artacağını vurgulayan David Robinson, El Nino’nun etkilerinin bu yıl çok hissedilebileceğinin altını çiziyor. Bilindiği gibi El Nino, Büyük Okyanus yüzey sularının sıcaklığındaki büyük salınımlar ve bunların yol açtığı atmosferik olayların genel adı olarak bilinmektedir. 5-7 yılda bir gerçekleşen El Nino’nun, bu yıl hareketlenmesi bekleniyor.
NEW YORK
GEORGIA GEORGIA
ALABAMA WASHINGTON
ATLANTA NEW YORK
NEW YORK
PHILADELPHIA
Güncel
19 Şubat 2013 Çarşamba
ESKİ ABD BÜYÜKELÇİSİ WILSON POSTA212’YE KONUŞTU
Müttefikleri Türkiye’nin başarısını ister
Yazı İşleri
Ahmet Ravalı twitter@ahmetravali
Demans ve mendacity birleşirse!
Yaklaşık 3 yıl boyunca ABD’nin Ankara Büyükelçiliği görevini yürüten Ross Wilson’a göre Washington, Türkiye’yi ciddi bir endişeyle izliyor ve ülkenin gidişatından hiç de emin değil İLHAN TANIR WASHINGTON - POSTA212
B
üyükelçi Ross Wilson, yaklaşık 30 senelik diplomatlık kariyerini 2005 ile 2008 yılları arasında Ankara vazifesi ile sonlandırdı. Türkiye’ye gelmeden bir önceki durağı ABD’in 2000-2003 yılları arasındaki Azerbaycan Büyükelçiliği idi. Bunların yanı sıra Rusya, Çek Cumhuriyeti ve Avustralya gibi ülkelerde görev yaptı. Wilson halen merkezi Washington’da bulunan ve partiler üstü kimliğiyle tanınan Atlantik Konseyinde Avrasya Merkezi Direktörü. Bunun yanı sıra George Washington Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler dersleri de veriyor. Türkiye ile yakından ilgilenmeye ve analizler yazmaya devam ediyor. Büyükelçi ile son olayları ve TürkiyeABD ilişkilerini konuştuk. ■ Türkiye’de olanları nasıl değerlendiriyorsunuz? Kanaatimce, Türkiye 2001’den beri en büyük krizini yaşıyor. Çok uzun süredir Türkiye’de görmediğimiz istikrarsızlığın bazı dramatik işaretleri görülüyor. Bu açıdan baktığımızda bir şanssızlık. En hafif ifadeyle, AK Parti veya Erdoğan ile Gülen Cemaati veya Gülen arasında güvenlik kuvvetleri, yargı ve diğer alanlarda yaşanan anlaşmazlıkların mücadelesi olarak görülüyor. Söylenmeli ki bu durum, Türkiye’nin son 10-12 yıl içinde gösterdiği gelişimlere bakıldığında iyi bir tablo ortaya çıkarmıyor. ■ ABD hükümeti olanları nasıl görüyor sizce? Washington olaylara son 7-8 ay süren olayların devamı olarak, ciddi bir endişeyle, gidişattan emin olamama ve tam olarak
olaylar ne anlama geliyor sorularını sorarak izliyor. Ayrıca Türkiye’de olanların, Türkiye ile beraber çalışma kabiliyetini zorlaştırıcı yönde etkilemesi noktasında da endişe sahibi. Bölgede fazlaca görülmeyen istikrar ve pozitif irade konusunda Türkiye’nin eskiden oynadığı olumlu rolünün devamının süreceğinden de endişe sahibi. Kısacası, Washington önümüzdeki aylarda ilişkilerin zorluğa uğramadan, önceki dönemde olduğu kadar etkili bir ortaklığın devam edeceğinden şüphe duyuyor. ■ Freedom House (Özgürlük Evi) başta olmak üzere birçokları ABD hükümetini gereken şekilde etkili bir şekilde Türkiye’de olanlara ses çıkarmadığını söylüyor. Haklılar mı? Doğrusunu söylemek gerekirse, tabi Özgürlük Evi’nin argümanlarının farkındayım ama bence ABD hükümeti yeterince ve endişe kaynakları hakkında doğru şekilde konuştu son zamanlarda. Diğer bir ifadeyle, ABD hükümetine yapılan eleştiriye çokça katılmıyorum. Türkiye’deki siyasi liderler ve toplumun ABD hükümetinin pozisyonunu anladığını sanıyorum. ■ Türkiye’deki muhalefet kesimleri ABD’nin pozisyonun farkında mı sizce? Benim durduğum yere göre ABD’nin pozisyonu açık ve net. Ama Türkiye’deki muhalif çevreler veya AKP’ye yakın çevreler için durum biraz daha farklı bir konu ve belki de bu durumu siz daha iyi bilirsiniz. ■ Olanlar Türkiye-ABD ilişkilerini çok etkiledi mi sizce? Kimileri Savunma Bakanı Hagel’in gelişinin iptalini buna bağladı. Savunma Bakanı Chuck Hagel’in Türkiye ziyaretini ertelemesinin kendi programı nedeniyle olduğu söylendi bana, Türki-
ye’deki iç politik gelişmelerden dolayı değil. Türkiye-ABD ilişki konularının çoğunluğu, diğer NATO müttefiklerimiz ile olduğu gibi, başka meselelerinin konuşulmasıyla geçer. Başka bir ifadeyle, iki ülkenin kıdemli diplomatlarının görüşme konularının çoğunluğu global veya bölgesel konular olur. Gördüğüm kadarıyla da bu konulardaki ortaklık, Washington’ın Türkiye’de olanlardan dolayı kafa karışıklığına rağmen, pek bir zarara uğramadı. Anlaşmazlık yaşanan bazı konularda ise, örneğin Suriye, Irak veya başka konular olsun, bu anlaşmazlıklar halen sürüyor. Tabi ki ABD’nin Büyükelçisi Ricciardone veya Büyükelçiliğin rolü hakkında yapılan saldırılarla ilgili can sıkıntısı sürmekte. Bununla birlikte, bu sıkıntıların ABD’nin Türkiye ile beraber çalıştığı Suriye, Irak, Kıbrıs veya diğer ve daha genel konularda hesapları değiştirici seviyede bir engel teşkil ettiğini sanmıyorum. ■ Erdoğan ve AK Parti, olanları Gülen Camiasının darbe girişimi olarak değerlendiriyor. Haklı mı? Bu konuda etkili bir şekilde yorum yapabilecek bir pozisyonda olduğumu sanmıyorum. Ama diyebilirim ki, Türkiye’nin darbeler dönemini geride bıraktığına inanıyorum. Türkiye ve Türk politik sisteminin önümüzdeki 15-16 aylık döneminde seçimlerle, demokratik bir şekilde gelişmesinin önemli olduğunu düşünüyorum ve bu şekilde Türkiye’nin ilerlemesi devam edecek. ■ İstikrar konusunda bazı saptamalarda bulundunuz? Türkiye istikrarsız mı görünüyor? Türkiye, uzun süredir görülmediği şekilde istikrarsız görünüyor. Bu, ülkenin çökeceğini, ekonomisinin batacağını veya büyük bir iç savaşın yaşanacağı anlamına gelmi-
yor. Bu türlü yaklaşımlar anlamsız abartılı yaklaşımlar olur. Yalnız, darbelerin yeniden konuşulması veya ekonomik endişelerin dillendirilmesi ki bu şartların çoğunluğu Türkiye’nin dışında oluşan şeyler, bu Türkiye’nin belirsiz ve problemli bir şekilde görünmesine neden oluyor ki bu uzun bir süredir söz konusu değildi. Bu durum da gerek ekonomik piyasalarda olsun, gerekse Obama yönetimi ve AB’nin Türkiye’ye bakışında olsun, dünyanın kritik bir bölgesindeki anahtar müttefikinde yaratabilecek zararlara dair değerlendirmeler endişe yaratmaktadır. ■ Balyoz Davalarından yeniden yargılanma olacağı açıklandı. Bu, kavganın iyi bir neticesi olarak görülebilir? Bir yabancı olarak, bu davalardaki detayların tümüne hakim olmam pek mümkün olmuyor. Ondan dolayı açıkçası yorumda bulunmamayı tercih ederim. ■ Erdoğan ve AKP sıkı bir şekilde Batı’nın Türkiye’nin yükselişini durdurmaya çabaladığını söylüyor bir süredir. Haklı mı? Basında gördüğüm kadarıyla Başbakan Erdoğan doğrudan Batı’yı hedeflemiyor ama yabancı güçler diyor. Belki söylenen bu şekilde bir anlama geliyor da olabilir. Türkiye’nin hiçbir dostunun ve anlaşmalar dahilinde Türkiye’nin savunmasını yükleneceğini ifade eden bazı diğer Batılı dostları (NATO müttefikleri) da dahil olmak üzere, bunların hiçbirinin Türkiye’nin başarılı olmasından başka bir dileğinin olmadığını söylemek isterim. Türkiye’nin son birkaç on yıl içinde gösterdiği başarıların etkileyici olduğunu ve kesinlikle Batı’nın yararına olduğunu söylemek lazım. ABD’nin de bu başarının devamının sürmesini istediğini söylemek gerekir.
Türkiye’nin imajı zedeleniyor DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212
T
ürkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RFS) 2013 raporunda 180 ülke arasında 154. sırada yer alırken, rapora imza atan Johann Bihr, 17 Aralık sonrasında medyaya yönelik hükümetten gelen suçlamalar için “Başbakan ve hükümet yetkililerin açıklamaları çok paronayakça. Son çıkan tapelerle gelecek yıl durum daha kötü olacak” dedi. 2013 raporunda sadece Gezi’nin hemen ardından işten atılan gazetecilere yer verildiğini belirten Bihr, 17 Aralık sonrasında medyada yaşananların ise 2014 raporunda yer alacağını belirtti. POSTA212’nin sorularını yanıtlayan Bihr, 2014 raporu nasıl olur sorusuna ise 17 Aralık sonrasında medyada yaşanan kutuplaşmayı anımsatarak, “2014 Türkiye için kritik bir yıl. Seçimler ve Kürtlerle müzakerelerin nasıl ilerleyeceğinin 2014 raporuna etkileri olacak. Reform paketlerinde birçok söz vardı, ifade özgürlüğünün genişletileceği üzerine ama soru işaretleri hala orada. Son birkaç haftada olanlar
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nden Türkiye raporunu hazırlayan Johann Bihr, “Çıkan tapelerle gelecek yıl durum daha kötü olacak” dedi. POSTA212’ye konuşan Bihr, 17 Kasım’dan sonra hükümetin tavrının demokratik olmadığını savundu doğru yönde ilerlenmediğinin kesin göstergesi” diye yanıt verdi. Bihr, “Haber Türk ve Sabah-ATV ile ilgili çıkan tapelerin dikkat çekici olduğunu”, incelemelerinin sürdüğünü, bunların da girmesiyle 2014 raporunun daha da kötü olacağını düşündüğünü vurgularken, Türkiye’deki medyanın kutuplaştığına işaret etti. Bihr, “Şu an yaşanılanlar, yolsuzluk ile beraber işlerini kaybedenler de seneye raporda elbette yer alacak” dedi. SÖYLENENLER ŞAŞIRTICI DEĞİL RFS’de Doğu Avrupa ve Asya merkezden sorumlu olan Bihr, İspanya Başbakanı Mariano Rajoy ile düzenlenen ortak basın toplantısında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir gazetecinin sorusuna yanıt verirken gösterdiği sert tepki için, “Buna şaşırmadım çünkü hükümet yetkililerinin ve Başbakan’ın ko-
nuşmaları son aylarda çok paranoyakça. Sürekli kritik gazetecileri, yabancı gazetecileri Türkiye’nin imajını bozmakla suçluyor. Bir bölümünü ajan olarak tanımlıyor. Bu söylemler şaşırtıcı değil ve bu tip söylemler kuşkusuz Türkiye’nin imajını ileri noktaya götürmüyor. Yaratılan bu iklimin sonuçları oluyor. Erdoğan Gezi protestoları sırasında da peş peşe suçlayıcı konuştukça sadece şiddeti artırdı” değerlendirmesini yaptı. HER KESİM HEDEF Geçmişte solcu ve Kürtler’in kendisini tehdit altında hissettiğini, buna daha sonra Kemalistlerin eklendiğine işaret eden Bihr, 17 Aralık sonrasında ise Gülen taraftarlarının ve medyasının da rahatsız olduğuna işaret ederek, “Herkes hedef olduğunu hissediyor. Bu durumda çabaları birleştirmek yararlı olur” dedi.
ÇOĞULCU DEMEKROSİ YOK Türkiye’deki durumu çoğulcu basının bulunduğu bir ülke ile kıyaslayamayacağını belirten Bihr, “Demokrasi yönünde adım atan bir ülke için Türkiye’nin sıralamadaki yeri büyük hayal kırıklığı. Özellikle de Türkiye’nin bölgesel rolünü, artan ekonomik gücünü düşündüğünüzde çok daha iyi durumda olmalıydı”değerlendirmesini yaptı. Türkiye’nin sıralamadaki yerinin demokrasi bulunmayan ülkeler arasında yer aldığına işaret eden Bihr, “Eğer demokratikleşmeyi gerçekten istiyorlarsa o zaman basın özgürlüğü vazgeçilmezdir” uyarısını yaptı. AYNI DİLİ KONUŞMUYORUZ” Bihr, raporda 60 gazetecinin cezaevinde olduğunu belirtirken, bu rakam ile ilgili hükümetin, “Onlar gazetecilik faaliyetleri yüzünden içerde değil” açıklamasına da yanıt vererek şöyle dedi: “Bu 60 gazeteciden 28’i sadece gazetecilik faaliyetleri nedeniyle cezaevinde. Biz sayıları belirtirken sadece Adalet Bakanlığı’nın sayılarını baz almıyoruz. Çünkü biz hükümet ile aynı dili konuşmuyoruz. Avukatlarla, milletvekilleriyle ve sivil toplum kuruluşlarıyla da görüştük, onun için onların verdiği rakamlarla bizimkiler farklı. Erdoğan, Almanya’daki basın toplantısında ‘4-5 tutuklu gazeteci olduğunu’ söyledi. Bu elbette bir gelişme çünkü önceden sıfır diyorlardı.”
İNSANOĞLU var olduğu andan bu yana yalan hayatın içinde hep olmuştur. Tehlikelidir. İnsanları, toplumları birbirine düşürür, savaş bile çıkarttığı vardır. Yalan vardır kin ve nefret tohumu saçar. Toplumu, insanları kemirir, bitirir... Tatlı, pembe türü de vardır ama bu tür yalanlar genellikle hoş karşılanır... Çoğunun iyi bir sebebi vardır çünkü... Bir de hayatı ‘yalan’ olanlar vardır... Hayatları yalan üzerine kurulu olanlar... Bunlar da ikiye usta ve acemi diye ikiye ayrılır. Usta yalancı, daha önceki yalanlarını asla unutmaz, sürdürür. Aceminin durumu malum... Yüzüne gözüne bulaştırır... Bugün “akım” der, yarın unutur, “okum” der... Bir de yalanlarını karıştıranlar vardır... Demans (unutkanlık, bunama) belirtileri de göstermekle birlikte yalandan (mendacity) vazgeçmezler. Bizimkisi bu literatürün dışından bir örnek. Nev-i şahsına münhasır bir tür. Bizimki, yalanını yüzüne de çarpsan pişkinliğe vurup devam ettirenden. Yalanı bile beceremeyen biri. Hani bir yalanı 40 kere söylersen gerçek olurmuş derler ya o da buna inananlardan... Gelin bakalım neler demiş nasıl kıvıramamış... Yıl 2010 aylardan aralık... “Benim milletimin dili tektir...” 5 ay sonra yani Mayıs 2011: “Ben ne tek dil dedim ne tek din dedim. Hiç bir yerde benim böyle ifdem yok. Çünkü bunlar yalan makinesi...” Hadi buyrun bakalım... 2011 Mart: “Bedelli askerlik konusunda şahsen ben böyle bir sorumluluğun altına Tayyip Erdoğan olarak giremem. Parası olan var, olmayan var” dedikten aylar sonra aynı yılın Kasım ayında her şey bitmiş bedelli yasası çıkmıştı bile. Dış politika desen o da farklı değil... İşte 2011 Şubat’ında dedikleri: “NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle saçmalık olabilir mi ya. NATO’nun ne işi var Libya’da...” “Heyt koçuma bak... Dünyaya kafa tutuyor” diye düşünebilirsiniz de bakın hemen bir ay sonra Mart’ta ne diyor: ”NATO Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tesbit ve tescil için oraya girmelidir...” 2010 yılının kasım ayında, Türkiye’ye kurulacak füze kalkanında komuta kimde olmalı tartışmaları yaşanırken, “Topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa zaten bu kesinlikle bize verilmeli. Aksi takdirde böyle bir şeyin kabulü mümkün değil” demesinin üzerinden sadece bir kaç gün geçer geçmez yaptığı manevra akıllara durgunluk verecek cinsten: “Buranın komuta sisteminin tamamiyle NATO’da olması gerektiğini söyledik...” Geldik meşhur 2009 yılının Ocak ayına... Oturduğu yerden hışımla doğruluyor, parmağını sallaya sallaya başlıyor bağırmaya: “Van münit... Van münit... Sayın Peres benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin bu kadar çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar yüksek çıkmayacak bunu da böyle bilesin. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünü nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum...” Haydaaa yer yerinden oynuyor, memlekete gelişte “En büyük başbakan bizim başbakan” diye omuzlarda karşılanıyor. Ama aradan bir kaç gün geçiyor yine kıvırma: “Herhangi bir şekilde ne İsrail halkını, Ne Cumhurbaşkanı Peres’i ne de Musevi halkını hedef aldım. Benim tabii ki buradaki tavrım moderatöre olmuştur. Toplantı moderatörüne karşı bir tepki ortaya koydum.” Gel de gülme durumları yani... 2009 Ağustos’unda BOP Eşbaşkanlığı ile ilgili iddialara esip kükrüyordu, “Ellerine bir kağıt almış dolaşıyorlar. Amerika’nın bir projesidir diye. Bunu ispat ederlerse biz her şeye varız. Ama ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar. Bu kadar açık konuşuyorum. Bu kadar ağır konuşuyorum” diye. Ama 2006 Mart’ında, “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Nedir o görev. Biz Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin Eşbaşkanlarından bir tanesiyiz” dediğini, 2004 Şubat’ında, “Şu anda Amerika’nın da düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi, genişletilmiş Ortadoğu... Bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir. Bir merkez olabilir” diye konuştuğunu unutuveriyordu. 2010 Ağustos’unda, “AK Parti hükümeti hiç bir terör örgütüyle masaya oturmaz. Müzakere yapmaz. Terör örgütüyle hiç bir zaman masaya oturmadık. Hiç bir zaman da oturmayacağız” demedi mi? 2012 Eylül’ünde de “Yani terör ile iç içe olanla neyi konuşacağım. Terörist ile yanak yanağa olanla, onunla sarmaş dolaş olan bir eşbaşkanla nasıl olacak da ben konuşacağım. Ben bununla konuştuğum zaman bu ülkedeki gözleri yaşlı şehit annelerinin yüzüne nasıl bakacağım? Kusura bakmayım ama ben hiç bir tane şehit annesinin gözyaşını, bunların hiç birine değişemem” diye konuşmadı mı? Desin canım n’olcak... Çevir kazı yanmasın çevir de çevir... İki ay sonra 2012 Aralık ayında yani: “Ada ile görüşme yaptırırız. Kimlerle... İşte bu işle görevli elemanlarımız vasıtasıyla... Bu arada İmralı ile ilgili görüşmeler yine olabilir... “ diyen de o. 2013 Şubat’ında,“ İmralı ne derse biz onu yaparız...” Bir defa şu durumda İmralı beklentilerimizi karşılayacak noktaya doğru adım atıyor” diyen de yine o. Böyle örnek yüzlerce, binlerce var... “Camide içki içildi… Bayrak yakıldı... Polis öldürüldü… Gezi Parkı kötü kokuyor… Başörtüler taciz edildi…. Başörtülü bacımı taciz ettiler, dövdüler üstüne işediler… Eylemciler para aldı… 2 milyar ağaç diktim… Ben herkesin başbakanıyım… Hukuk devletiyiz… İleri demokrasimiz var… Aslında AVM projesi yoktu kaldırım genişletme projesi o… Geriye kalan yüzde 50’yi evde zor zaptediyorum… Halkın yüzde 100’ünü kucakladım… İmami tehdit ettiler... Elimizde görüntü var.. Cuma gününe kadar açıklayacağız… Biz her kesime eşit mesafede duruyoruz…” Sevsinler yalanlarını… Şimdi de, başörtülü bacısının, deri eldivenli, üstleri çıplak 200 erkek tarafından taciz edilip dövüldüğü ve üzerine işendiği yalanı görüntüler eşliğinde ‘fos’ çıktı ya.. Durmadan çemkiriyor: “Adli Tıp Raporu var. Ona ne diyeceksiniz” diye. Ne diyeyim be “usta”. 1 Haziran’da olmuş olayın raporu niye 5 Haziran’da alınmış diye sorarım önce. Hani görüntü yoktu, bunlar nereden çıktı derim. Aç o raporu bak da iyice oku derim. “Kedi poposunu görmüş yara sanmış” diyor Adli Tıp, açıkça bir şey yok diyor derim. Sonra da bu yalandaki detaylar nasıl bir fantazinin ürünüdür der bir yerlerimle gülerim.
Güncel
19 Şubat 2014 Çarşamba
BABAESKİ’DE SALDIRIYA UĞRAYAN İKİ TÜRK YAHUDİ’YE DESTEK YAĞIYOR
Aydoğan Vatandaş SONUÇLARI AĞIR OLUR GEZİ olaylarının verdiği en önemli mesaj aslında Erdoğan Hükümeti’nin en azından toplumun bir kesiminin gözünde meşruiyetini gittikçe kaybettiği mesajıydı. Hükümetin bazı üyeleri bu mesajı alırken, Erdoğan, bu mesajı almak yerine, Gezi olaylarını kendisine yönelik bir darbe girişimi olarak değerlendirerek, bunu bir varoluş meselesi haline getirdi. Erdoğan göstericileri bir taraftan ‘bir avuç çapulcu’ olarak tanımlarken, bir taraftan da Türkiye’nin büyümesini istemeyen dış mihrakların uzantısı olarak görüyordu. Erdoğan’ın 17 Aralık operasyonu sonrası konuşmalarına baktığımızda, artık Cemaat konusundaki şüpheciliğinin çoktan sınırı aştığı, hoşuna gitmeyen hemen her türlü icraatın Cemaat tarafından organize edildiğinden emin gibi. Sanırım buna Gezi olayları da dahil. Gerek Zaman gerekse Today’s Zaman yazarlarının bir kısmının Gezi olaylarını Erdoğan’ın gittikçe otoriterleşen liderliğine bir tepki olarak yorumladıkları ve Gezi’de ifade edilen demokratik talepleri olumlu algıladıkları bir sır değil. Ama böylesi bir tutum almanın, Cemaatin, Gezi olaylarını da organize ettiği paranoyasını beraberinde getireceği kuşkusuz beklenemezdi. Bunu yazmamın nedeni şu. Dünyanın bir çok ülkesinde bu tür gösteriler, protestolar olur. Hükümetler de kontrol ettikleri istihbarat örgütleri ve psikolojik savaş aygıtlarıyla bu tür gösterileri kundaklamaya çalışarak akim bırakmak isterler. Kara propaganda bu amaçlar doğrultusunda sıkça kullanılır. Örneğin, Erdoğan, Brezilya’daki olaylarla Türkiye’deki olaylar arasında benzerlik kurmuştu. Bence en önemli benzerlik protestocuların meşru taleplerinin bir süre sonra ‘provakatif’ gruplarca kundaklanarak gayri meşru hale getirilme çabasıydı. Türkiye’de de aynısı oldu. Masum bir çevre duyarlığıyla başlayan gösterilerin, bir süre sonra yasa dışı örgütlerin de etkisiyle geniş halk kesimlerince benimsenmemesi istendi. İşte ‘Camide içki içtiler!’ ve ‘Baş örtülü bacımıza saldırdılar.’ söylemi bu çerçevede kullanılan argümanların bir kısmıydı! T24 yazarı Oya Baydar, 16-02-2014 tarihli ‘28 Şubat’ın Fadime'sinden Kabataş'ın Zehra'sına’ başlıklı yazısında, Kabataş olayını bakın nasıl yorumluyor: ‘Türkiye’de özellikle kadınlara yönelik vahşetin, şiddetin dört bir yanda kol gezdiğini bilmeyen yok. Ama, belden yukarıları çıplak, siyah bantlı, deri eldivenli saldırgan çeteleri bugüne kadar gören, bilen de yok. Dört bir yanda kameralar olan Kabataş’ta, onca insanın ve özel korumaların gözleri önünde böyle bir güruh hiç kimseye saldırmadan, yolda yürüse bile seyirlik olarak dikkat, güvenlik açısından şüphe çeker. Soruşturma sırasında o çevrede oldukları tesbit edilen, hatta o bölgeden telefon sinyalleri gelen pek çok kişinin tanıklığına başvurulduğu halde, nedense olayı gören kimse yok. Bu ülke insanlarının tümünün; böyle bir güruhun darp ettiği, yere düşürdüğü, bebeğinin ve kendisinin üzerine işediği, cinsel tacizde bulunduğu bir kadını görmezden gelebilecek kadar vahşileştiğine, vicdansızlaştığına inanan, bizi de inandırmak isteyenlerin kendi halklarına hakaret ettiklerini de geçerken not edelim.’ (...) ‘Yetkili ağızlar, özellikle de Tayyip Erdoğan tarafından sürekli kullanılan ve belgeleneceği söylenen olayla ilgili görüntüler (zamanlaması manidar şekilde) ekranlara yansıdığında, bazı medya mensuplarının, tanınmış gazetecilerin bunları daha o zaman gördüklerini ve bu görüntüler üzerinden, anlatılan dehşet hikâyesine inandıklarını söylemelerine gerçekten hayret ettim. O zaman olayın üstüne neden gitmediklerini sorguladım kendi kendime. Benimle aynı nedenlerle, yani örtülü kadını sakınmak için mi? Başbakan’ın hışmını çekmemek için mi? O sıralarda kendi medya grupları Penguen yayımcılığının parçası olduğu için mi? Yoksa şu günlerde bize seyrettirilen görüntülerden daha fazlasının bilgisine sahip oldukları için mi? Bu sorulara onların cevap vermesi gerektiğini düşünüyorum. “Olayı çok önemli bulmadım” açıklamalarını ise anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü olay, Başbakan’ın da anlattığı biçimiyle, Gezi’yi itibarsızlaştırmanın, çarpıtmanın, kitleleri kışkırtmanın iki büyük yalanından biriydi (diğeri müezzin tarafından da çürütülen camide içki içildiği tevatürü). Yani çok önemliydi.’ Ben, Oya Baydar’ın Gezi’yi itibarsızlaştırma olarak tanımladığı bu faaliyet ve söylemlere ek olarak, Pensilvanya’daki zaman zaman gerçekleştirilen protesto gösterilerini de ekliyorum. Nedenine gelince... Fethullah Gülen Hocaefendi, bilindiği gibi Gezi Parkı göstericilerinin dinlenmesi ve aşırı karşılık verilmemesi gerektiğini söylemişti. Bu Gezi ruhunun ve taleplerinin reddedilemeyeceğinin en üst perdeden ifadesiydi. Diğer taraftan göstericileri entellektüel düzeyde desteklediği bilinen Oray Eğin’in Pensilvanya gösterilerini ‘zamansız ve zeka barındırmayan, protesto tarihinin en büyük laikçi fiyaskosu ve alay konusu’ olarak tanımlaması Gezi protestolarıyla, Pensilvanya gösterileri arasında hiç bir ilişki olmadığının göstergelerinden biriydi. Aynı şekilde Gezi olayları olduğu zaman, Gezi ruhunu Amerika’da temsil eden kesimlerin kendilerini, Pensilvanya göstericilerinden özenle ayırdıklarını gözlemledim. Nitekim Amerika’da yayın yapan ve Gezi ruhunu yansıttığını düşündüğüm Posta212 Gazetesinin yayınları incelendiğinde Pensilvanya göstericileriyle aynı perspektifte olmadıkları net bir şekilde görülür. Yani, Gezi’nin Amerika versiyonu olduğu iddiasında olan Pensilvanya göstericilerinin motivasyonu ile Gezi arasında bir paralellik olmadığı gibi son derece belirgin çelişkiler mevcut. Yanısıra Amerika’daki Türk toplumundaki yaygın kanaat Pensilvanya göstericilerinin AKP Hükümeti tarafından yönlendirildiği şeklinde. Burada güdülen amacın da Camiaya yakın medya kuruluşlarının ve yazarların Gezi ruhuna entellektüel düzeyde destek vermesinin önüne geçilmesiydi. Gerçekten de, 13 Temmuz 2013 tarihinde gerçekleştirilen protesto gösterisinden sonra, Hizmet tabanında ve yazarlarında ‘Geziye destek vermeyi bırakın bunlar size de karşı.’ algısı oluşturulmak istenmiş olabilir. Ancak öyle anlaşılıyor ki, Pensilvanya gösterilerinin tek amacı bu değil. Son zamanlarda sıkça duyduğumuz ‘zamanlama manidar’ sözünü burada da kullanmak mümkün. Kuşkusuz tesadüf de olabilir ancak bazı gösterilere yapılan çağrıların Erdoğan’ın öfkesinin zirve yaptığı zamanlara denk gelmesini manidar bulanlar da az değil. Amerikalıların kullandığı çok meşhur bir söz var. ‘Eğer ördek, bir ördek gibi vaklıyorsa, onun bir ördek olduğu muhakkaktır.’ AKP Hükümeti eğer Amerika gibi bir ülkede bu tür protesto gösterilerini yönlendiriyorsa ve bu FBI’ın merceğine takılırsa bunun ağır sonuçlarının olacağı iyi hesap edilmeli.
HÂLÂ BÖYLE
ADAMLAR VAR Kırklareli’nin Babaeski ilçesinde bir restoranda yemek yiyen iki Türk Yahudi’ye mekan sahibi saldırmış ve sopayla kovalamıştı. Bu insanlık dışı ve kabul edilemez olayın duyulmasından sonra İki Türk Yahudi’ye destek yağmaya başladı DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212
K
ırklareli’nin Babaeski ilçesinde yemek yedikleri yerin işletmecisi tarafından saldırıya uğrayan iki Türk Yahudi’ye, ilk destek İftira ve İnkara Karşı Mücadele Birliği’nden (ADL) geldi. İsrailli diplomatlara göre, Türk Yahudileri, son dönemde ırkçı söylem ve saldırıların artmasından rahatsız olmalarına karşın, yaşanan olayları dillendirmekten kaçınıyor. Türk Yahudi Cemaati’nin, bir çok
olayda sessizliği tercih ettiğine işaret eden diplomat, “Bunu anlamak lazım. Seslerini yüksek sesle çıkarırlarsa gerginliklerin tırmanmasından endişe ediyorlar” dedi. Olay Şubat ayının ilk haftası meydana geldi. İstanbul’da yaşayan iki Yahudi işadamı geçtiğimiz hafta Edirne’ye gitti. Yolda dönerken de Babaeski’de yemek molası verdi. Kendi ocağında balık pişiren ve bir lokantadan çok işportayı anımsatan mekana oturan işadamlarının, Yahudi olduğunu anlayan işletmeci önce sözle saldırdı, ardından da eline aldığı sopayla
iki Yahudi’yi kovaladı. İşadamlarının birinin olayı cemaat mensuplarının üye olduğu kapalı bir sosyal ağda paylaşmasıyla Cemaat saldırıdan haberdar oldu. İlk olarak Türk Yahudi Cemaati de harekete geçti. Cemaatten yetkililer Kırklareli Valiliği ve Babaeski Kaymakamlığı’na giderek girişimde bulundu. Cemaat, bu temaslar sırasında olayın kapsamlı bir şekilde soruşturulmasını istedi. Cemaat yetkilileri güvenliklerini korumak amacıyla işadamlarının kimliklerini de paylaşmadı. Türk Yahudi Cemaati,
POSTA212’ye “Yapılan temaslar sonucunda münferit bir olay olduğu bilgisine ulaşılmış olup yine de sadece Yahudi olmaları nedeniyle yaşanmış olmasını kabul edilemez bir vaka olarak görüyoruz” dedi. İstanbul’daki Türk Yahudi Cemaati, olayın kapanmasını beklerken, bu defa ADL’den açıklama geldi. ADL, Türk makamlarını ‘olayı detaylı olarak incelemeye ve dava açmaya’ çağırdı. ADL Ulusal Direktörü Abraham Foxman, yaptığı açıklamada, “Türkiye’de Yahudi oldukları için restorandan atıldıklarına dair
haberler duymak şok edici” dedi. Foxman, Türkiye’nin Yahudilere saygı ve kapsayıcılık konusundaki tarihini anımsatarak, “Üst düzey yetkililer tarafından bu tip eylemlerin önlenmesi için daha fazlası yapılmalı ve Türk hükümeti, Yahudilerin emniyetinin ve gü-
venliğinin korunması için zorlanmalı. Türk yetkililere bu olayı detaylı şekilde inceleme ve sorumlular hakkında dava açmaya çağırır” dedi. Foxman, ADL’nin, Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkililerini “komplocu açıklamaları reddetmeye” çağırdı.
AMERİKALILAR KİLİSEDEN GİTTİKÇE UZAKLAŞIYOR Amerika, Tanrı tarafından özel olarak seçildiklerine inanan, koyu dindar kitleler tarafından kuruldu. Ama Amerikalıların kendilerini istisnai hissetmelerinin temeli olan dinsel faaliyetlere katılım hızla azalıyor AHMET BUĞDAYCI NEW YORK - POSTA212
A
merikalılar arasında ülkenin kuruluşundan bu güne yerleşik bir algı haline gelen ,”istisnai, özel” bir ülke olma algısı zayıflıyor. Bu gelişmenin en önemli nedeni olarak da Amerika’nın Tanrı tarafından seçilmiş bir ülke olduğunu yayan kilisenin etkinliğini kaybetmeye başlaması. ABD HÂLÂ İSTİSNAİ ÜLKE Mİ? Amerika’nın istisna olması sadece diğer ülkelerden farklı olması anlamına gelmiyor. Bu terim aynı zamanda Amerika’nın her anlamda daha üstün bir ülke olduğunu ve dolayısıyla global hükümranlık hakkına doğal olarak sahip olduğunu varsayıyor. Avrupa modernizmi dinle devleti ayıran sekülerlik üzerine kuruluydu. Ama Amerika, başka bir ülkede görülmemiş ölçüde Hristiyanlık inancının tüm ülkeye sindiği
bir anlayış üzerinde istisna ulus algısını benimsedi. Bir anlamda Amerika Tanrı’dan gelen bir güçle kurulduğuna dayalı bir dinsel algıyla kuruldu.
da 1970’de Amerikalılarla Avrupalılar arasında dinsel faaliyetlere katılım açısından 16 puan fark varken, 2010’da bu fark yüzde 0.5’lere inmiş.
DİNSEL BAĞLILIK AZALIYOR Fakat bu algının temeli olan Amerikan dinselliği yıllar içinde geriliyor. Herhangi bir dinsel organizasyonla ilişkiyi reddeden Amerikalıların oranı 1972’de yüzde O.5’den 40 misli artarak yüzde 20’ye yükseldi. 30 yaşın altındakilerde ise bu oran yüzde 30’a çıkıyor. Pew Research Center’a göre milenyum kuşağı -1980’den sonra doğanlar, “Amerika’nın başarısında dinsel inanç ve değerler çok önemlidir” ifadesine yaşlılara göre üç kat daha az katılıyorlar.
TANRI’YA İNANÇ YÜKSEK Kısacası ünlü Amerikan dinselliği bu süreçte resmen buharlaşmış. Ülke bazında karşılaştırmada ise Amerikalıların Almanya ve Fransa’dan daha dine ağırlık verdiğini, ama İtalyanlar ve Danimarkalılardan daha geride olduğu ortaya çıkıyor. Ancak kiliseyle bağ azalmaya başlasa da Avrupalılara kıyasla Tanrı’ya inanç hala yüksek seviyede. Bir başka deyişle dinsel faaliyetlere daha az katılım ateizmin yükseldiği anlamına gelmiyor. Amerikalılar dini ya da Hristiyanlığı reddetmiyorlar. Hala dua etmek çok yaygın bir davranış. Reddettikleri şey “kilise”.
GENÇLER KİLİSEYE GİTMİY OR Ayrıca yaşlılara kıyasla genç Amerikalıların bu konudaki tavrı sadece kiliseye daha az gitmekle de sınırlı değil. Aynı zamanda yakın geçmişteki kendi yaşıtlarına kıyasla da daha az dinsel faaliyete katılıyorlar. World Religion Database’in yaptığı bir araştırma-
AİLE YAPISI DEĞİŞTİ Bu gelişmenin altında yatan ne-
denlerden biri de son 30 yılda rekor hızda ilerleyen boşanmalarla tek ebeveynliğin ve çocuksuz bekarların artması. Ayrıca eskiye kıyasla daha geç evlenen, daha geç çocuk sahibi olan, ev kadınlığı yerine dışarıda çalışmak zorunda olan kadın profile, ister istemez kiliseye gitme oranını düşürüyor. KİLİSE POLİTİKAYA KARIŞTI Ancak sosyolojik faktörlerin dışında, kilisenin politikaya bulaşması da kiliseye karşı soğukluğu körükledi. Örneğin 1950’lerde Amerika, liberallerin de muhafazakarlar kadar kiliseye gittiği bir toplumdu. Ancak 1970’lerde sahneye Religious Right (Din Hareketi) adı verilen, arkasına fanatik muhafazakar politikacıları da alarak eşcinsel hakları, kürtaj, feminizm gibi konularda liberallere savaş açan bir “sağ kanat” hareketin çıkması bir
dönüm noktası oldu. AŞIRI SAĞCI OLDU Aşırı bir muhafazakar fanatiklikle iç içe geçen ve bunu Tanrı adına yapan hareket, topladığı büyük fonların da gücüyle Amerikan toplumsal hayatında çok etkili bir güç haline geldi. Ancak kullandığı homofobik, tahrik edici politik dil Mileneum gençlerini kiliseden soğuttu, nihayetinde pek çok sekülerin Hristiyanlığı siyasi bir düşman olarak görmelerine yol açtı. Ayrıca daha önceleri kiliseye giden ılımlılar ve liberallerin de kiliseden uzaklaşmasına neden oldu.
Güncel
19 Şubat 2014 Çarşamba
Türkiye-İsrail protokokü
Hazır, İmzalar Yok İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Türkiye’den özür dilemesinin üstünden neredeyse bir yıl geçti. 2013 yılının Mart ayında ABD Başkanı Barack Obama’nın İsrail’i ziyareti esnasında gerçekleşen özür sonrasında
İLHAN TANIR WASHINGTON - POSTA212
T
ürkiye-İsrail arasındaki ilişkilileri konuyla ilgili İsrail Dışişleri Bakanlığı’nda 25 yıllık diplomatlık kariyerini yaz mevsiminde sonlandıran, halen Amerikan Üniversitesi’nde dersler veren Dan Arbell ile konuştuk. Arbell, 2013’ün sonlarında İsrail ve Türkiye tarafını temsil eden diplomatların arasındaki müzakerelerin yeniden hızlandığını, bu müzakereleri yürüten çevrelerin, başarılı bir sonuca ulaşma noktasında oldukça umutlu olduklarını kaydetti.
PÜRÜZLER ORTADAN KALKTI 2010 yılının Mayıs ayında Gazze’ye uygulanan ambargonun kırılması için yola çıkan Mavi Marmara gemisine İsrail Savunma Kuvvetleri’nin baskını ile hayatını kaybeden 9 Türk vatandaşının tazminatı ile ilgili pürüzler, her iki ülkenin diplomatlarının POSTA212’ye verdiği bilgilere göre ortadan kalktı. Bundan da öte, iki ülke müzakereci diplomatlarının üzerinde anlaştığı bir protokol, şubat ayının başında ortaya çıktı. Bu metinde, iki ülke büyükelçilerinin yeniden başkentlere atanması ve siyasi diyalogun başlatılması konularında da anlaşıldı. Üzerinde uzlaşılan bu metin, diplomatlarca başkentlere götürülerek, siyasi liderlerin imzalarına sunuldu. Türkiye: Netanyahu oyaladı Sorunun bundan sonraki aşaması ise Türk ve İsrailli yetkililere göre farklılıklar gösteriyor. Türkiye’den ulaştığımız diplomatik kaynaklar, İsrail tarafının metni götürdükten sonra Başbakan Netanyahu’nun, üzerinden iki hafta geçmesine rağmen bu metni imzalamadığını ifade ederken, Arbell ve ayrıca İsrailli bir yetkili ise Başbakan Erdoğan’ın, geçtiğimiz Salı günü İspanya Başbakanı ile beraber yaptığı basın konferansı esnasında öne sürdüğü şartın bu anlaşmayı zora soktuğunu belirtti. Erdoğan, İsrail’in
Gazze’ye uyguladığı ablukayı kaldırmadan normalleşmenin mümkün olmayacağını söylemişti.
İsrail: Erdoğan Doğru Formülü Kullanmıyor İsrailli bir yetkili, POSTA212’ye şunları söyledi: ‘’Biz normalleşmenin olacağı hususunda her zaman için umutlu olacağız ama aynı zamanda, İspanya Başbakanı ile birlikte iken kullanılan retoriğin bizleri yakınlaştırma adına doğru bir formül olduğunu sanmıyoruz.’’
landığını, bunun nedeni olarak İsrail’in iç politik durumu olabileceğini ifade etti. Türkiye’nin, bu süreçte ABD tarafına da ‘’İsrail’e bu metni imzalaması için baskı yapın’’ şeklinde çıkış yaptığını söyledi aynı diplomatik kaynak. Şimdilerde ise Türkiye’deki seçim döneminin yaklaşmasıyla, böyle bir anlaşmanın seçim dönemi sonrasına kaldığını düşünüyor her iki taraf da.
İsrail, Abluka Kaldırmak Üzere İmza Atmaz Dan Arbell’e göre, şu an İsrail tarafı bekleyişte: ‘’İsrail, Erdoğan’ın Gazze ambargosu ile ilgili ileri sürdüğü şartın bir sınama mı yoksa ciddi bir çıkış olup olmadığını anlamak’’ istemekte. Çünkü eğer herşey bu ablukanın kaldırılmasına bağlı ise, bu süreç daha uzun sürecek demektir diyor Arbell ve İsrail’in, Erdoğan’ın istediği şekilde Gazze ablukasını kaldırmak üzere yazılı bir doküman imzalayacağına ihtimal vermiyor.
bazı kesimler iki ülke arasındaki ilişkilerin kısa zamanda düzeleceğini beklemişti. Bu bekleyiş sonuçlanmak üzere. Şimdi Türkiye-İsrail arasında protokol hazırlandı ancak henüz imzalar atılmadı
Gazze Ablukası İsrail, Erdoğan’ın bahsettiği ve Mavi Marmara’nın delmeye çalıştığı ambargoyu 2007 yılında başlattı. Arbell, İsrail’in güçlerini Gazze’den çektikten sonra Hamas ve İslamcı Cihat Örgütünün füze ve roketlerle İsrail içine saldırılar düzenlediğini, bundan dolayı da İsrail’in Gazze’ye iki kez operasyon düzenlemek zorunda kaldığını ileri sürdü. İsrail Donanması tarafından Gazze’ye konan deniz ablukasının, Gazze’deki Hamas güçlerine silah ve diğer saldırı aletlerinin ulaştırmaması için devam edeceğini ve bundan İsrail’in vazgeçmesinin mümkün olmadığını iddia etti. Arbell ayrıca İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargonun BM Güvenlik Konseyi’nin hazırlattığı‘’Palmer Komisyonu’’ raporu tespitleri ile kanuni olduğunun kabul edil-
‘’Türk Diplomatlar da Şaşırmış Vaziyette’’ Arbell, geçen hafta Erdoğan’ın Gazze ablukasının kaldırılması şartını öne sürmesine, geçen yıl boyunca müzakereleri sürdüren, ve bu süreçte bunu müzakere konusu etmeyen Türk diplomatlarının da şaşırdığını ileri sürdü. Türkiye’den ABD’ye: İsrail’e Baskı Yapın! Türkiye tarafından POSTA212’ye konuşan diğer bazı diplomatik kaynaklar ise, İsrail yetkilisi ve Arbell’in anlattığı tablodan farklı bir tablo çizdi müzakere metni ile ilgili. Öncelikle Türk yetkili de, böyle bir metnin olduğunu ve üzerinde uzlaşıldığını doğruladı. Şubat başında üzerinde anlaşılan bu metnin, Netanyahu tarafından 2 hafta boyunca oya-
Benjamin Netanyahu
diğini söyledi. Arbell ile mülakatımız ve yanıtları şöyle devam etti: n İsrail’in aksine Türkiye Hamas’ı terörist bir örgüt olarak görmüyor Türkiye ve Hamas’ın çok iyi ilişkilere sahip olduğunu görüyoruz. Türkiye son yıllarda Hamas’ı destekliyor ve Hamas’ın, ABD ve İsrail’in tersine olarak, terörist bir örgüt olmadığını iddia ediyor. Halid Mişal’in (Khaled Meshaal) sıkça Türkiye’ye gittiği de biliniyor. Hamas aslında Suriye’de süregiden savaşla birlikte tarihindeki en zayıf durumunda bir süredir. Hizbullah ve Suriye kendi başının çaresine bakmaya çabalıyor, Mursi’nin gitmesiyle Mısır’dan gelen des-
Tayyip Erdoğan
teği de kaybetti ve İran’ın bölgede birçok başka problemle meşgul olduğu bir dönemde, Hamas’ın ana destekçisi Türkiye haline geldi. n Türkiye, Hamas’ı ılımlaştırmak için ilişkiye girdiğini söylüyor Evet, Türkiye bunu söylüyor ama bu yönde bir işaret görmüyoruz. Hamas, Arap-İsrail Barış Sürecini dahi desteklemiyor, Kerry’nin yönettiği şu anki Barış Sürecine karşı, ve olumlu bir rol oynamıyor.
ABD, Türkiye-Hamas ilişkisinden pek rahatsız değil gibi ama.. ABD mutlu değil bu ilişkiden ama o da bölgede birçok başka problemle uğraşıyor. ABD, Hamas’ı terörist örgüt olarak sınıflandırıyor ama El Kaide tipi terörist örgütler sınıfına sokmuyor. n Suriye demişken, İsrail nasıl görüyor şu an Suriye’deki gelişmeleri? Kimyasal Silahların taşınmasının başlangıcında dahi olsa İsrail için umut veren gelişmeler. Ama eğer Esad kalırsa, Hizbullah ve İran ittifakına çok daha sadık olacak gibi. Cihadçılar Şam’ı alırsa bu da İsrail için iyi olmayacak. Her halükarda İsrail için kötü sonuçlar görünüyor. İsrail yönetimi yetkilileri bir yıl önce Esad’ın gitmesini isterlerdi ama şimdi bazı İsrailli yetkililer Esad’ı, bazıları ise muhalefetin kazanmasını istiyor. n İsrail neden sürekli yeni İllegal Yerleşkeler ilan ediyor Barış Süreci devam ederken? Öncelikle İsrail-Filistin Barış Süreci, AKP hükümetinin İsrail ile ilişkileri ilerletmesine neden olmalıydı. Türk hükümeti, bu süreci şemsiye halinde kullanarak, ilişkileri geliştirebilirdi. Ama bunu yapmadığını görüyoruz. Bu konu da sürecin bir parçası. ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Şubat ayının sonunda Barış Süreci ile ilgili olarak bir Müzakere Çerçevesi (framework) açıklaması bekleniyor. Bu Çerçeve ile, İsrail ve Filistinlerinin müzakereleri çözmek için genel prensipleri açıklanmış olacak.
HSYK’yı değiştirecek yasa meclisten geçti YILDIZ YAZICIOĞLU VOA
T
ürkiye'de yolsuzluk iddialarının ardından hazırlanan ve yargı erkini yürütmeye, başka bir deyişle mevcut AKP iktidarına bağlayacağı endişesine yol açan düzenlemelerden ilki yasalaştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısını sil baştan değiştirecek yasa teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda 20 saatlik görüşme maratonu sonunda kabul edildi. Hükümet'in hazırladığı, ancak AK Parti Grubu'nun sunduğu teklif, HSYK'yı, Adalet Bakanı'na bağlayacağı için anayasaya ve demokrasideki kuvvetler ayrılığı ilkesine ters düştüğü tepkilerine yol açan yasa özü değişmeden yasalaştı. Meclis Genel Kurulu'nda yıllardır pek rastlanmayan, onlarca vekil arasında yaşanan kanlı kavga sahnelerinin ardından AK Parti Grubu'nun kararlığıyla HSYK teklifi kabul edildi. Meclis'te 14 Şubat saat 14.00'da başlayan ve 15 Şubat saat 10.00'da tamamlanan görüşme maratonunda, Adalet Komisyonu'ndan 46 madde olarak geçmiş olan yasa teklifi üzerinde değişiklikler de yapıldı. Görüşmeler sırasında, AK Parti önergeleriyle 38'nci ve 41'nci maddeler tekliften çıkarıldı.
Teklifteki 23, 24, 25, 26, 27, 30, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 42 ve 43'ncü maddelerde değişikliğe gidildi. Böylece iki madde çıkarılırken, 14 madde değişti. AK Parti Grubu'nun önergeleriyle HSYK teklifindeki en önemli değişiklik ise, son 2 haftadır çoğunluk sağlanamadığı için toplanamaması eleştirilen 22 üyeli HSYK Genel Kurulu'na ilişkin oldu. Artık HSYK Genel Kurulu, 17 üyeyle toplanıp salt çoğunluk olan 12 üyeyle karar alabilecek.
Gözler yine Çankaya'da HSYK’nın yanı sıra Türkiye Adalet Akademisi'nin özerk yapısını de değiştirecek toplam 44 maddelik yasal düzenleme artık Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayına sunulacak. Türkiye'de yargı sistemini etkileyecek düzenleme ile ilgili Cumhurbaşkanı Gül, Meclis'teki son değişiklikleri yerinde ve Anayasa'ya uygun görüp onaylayacak mı veto edecek mi bunu önümüzdeki günler gösterecek. Hükümet atayacak l TAA Başkanı, Bakan'ın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu'nca atanacak. Başkan yardımcıları ise Bakan tarafından görevlendirilecek. l TAA Genel Kurulu'nun görevleri arasında bulunan Akademide verilen hizmetler karşılığında alınacak ücretler
için hazırlanacak tarifeyi onaylama görevi Yönetim Kurulu'na verilecek. l TAA Genel Kurulu'nun, kendi üyeleri arasından üç üye olarak seçtiği Denetim Kurulu üç asıl iki yedek üyeden oluşacak.
yargıdaki en kritik kurum: HSYK Meclis'in bugün kabul ettiği düzenleme ile ilgili en tartışmalı maddeler ise Türkiye'deki hakim ve savcıların bir anlamda kaderini de belirleyen kurum olan HSYK ile ilgiliydi. HSYK'yı yeni baştan şekillendirecek 23 madde hayata geçtiğinde işleyiş şöyle olacak: l Bu düzenleme Resmi Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girdiğinde, HSYK'daki tüm personelin görevi sona erecek. 10 gün içinde Bakan; Teftiş Kurulu Başkanı, başkan yardımcıları ve genel sekreter yardımcılarını atayacak. Genel Kurul da 10 gün içinde genel sekreter adaylarını belirleyecek ve Bakan, sonraki 3 günde adaylar arasından Genel Sekreteri atayacak. l HSYK'nın mevcut genelgeleri rafa kaldırılacak. l HSYK; mesleğe kabul etme, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, hakim ve savcılar hakkında denetim, araştırma inceleme ve soruştur-
malar gibi konularda genelge düzenleyebilecek. l İlgili dairenin teklifi üzerine hakim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin işlemlere "olur" vermek görevi Bakan'a verilecek. Ancak araştırma yapılmasına yer olmadığına ilişkin işlemlere olur vermek yetkisi Bakan'ın görev alanı dışına çıkarılacak. l HSYK dairelerince verilen kararlara itirazı şimdi olduğu gibi Genel Kurul değerlendirecek.
HSYK üyeleri kararı BakanIN l HSYK'daki mevcut üç daire yine 7 üyeden oluşacak ancak salt çoğunlukla toplanıp karar alması sağlanacak. Bir daire 4 üyeyle ile karar alabilecek. l Adalet Bakanı isim isim hangi üyenin, hangi dairede görev yapacağına karar verecek. Daire başkanları, daire üyelerinin kendi aralarında belirlenecek iki aday arasından Genel Kurul'ca seçilecek. l Mevcut kanunda olduğu gibi 1 üye tarafından yapılacak çağrı üzerine HSYK Genel Kurulu artık toplanamayacak. l Adalet Bakanlığı Müsteşarı daire başkanı seçilemeyecek. l HSYK 3'ncü Daire'nin görevleri arasına hakim ve savcılarla ilgili "inceleme ve soruşturma yapılmasına yer
olmadığına ilişkin" işlemlerde "olur" için Bakan'a teklifte bulunma" da eklenecek. l Adalet Bakanı'nın geçici görevlendirmeyle tetkik hakimi görevlendirme yetkisinden vazgeçilecek.
HSYK Genel Kurulu'na ayar l HSYK Genel Kurulu'nun halen 17 üyeyle toplanıp salt çoğunluk olan 12 üyeyle karar almasına ilişkin komisyonda yapılan düzenlemeden vazgeçilecek. Genel Kurul'un salt çoğunluk aranmadan 12 üyeyle toplanıp yine bu çoğunlukla karar alması sağlanacak. Bu hüküm, son 2 haftadır HSYK Genel Kurulu'nun üyelerce yasal izin alınması nedeniyle toplanamaması üzerine hükümet tarafından AKP önergesiyle düzenlemeye eklendi. AYM için kıdem şartı kalkacak l Adli ve idari yargı hakim ve savcıları arasından HSYK üyesi adayı olabilmek için meslekte 20 yıl çalışmış olma şartı, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 5 yıl içinde yapılacak seçimlerde aranacak. l Anayasa Mahkemesi'ne yüksek mahkemelerden üye seçilecek adayların belirlenmesinde kıdemi en az 6 yıl olan adaylar arasından seçim yapılması şartı kaldırılacak.
Gündem
19 Şubat 2014 Çarşamba
İlhan Tanır @Washingtonpoint
Gambiya Cumhurbaşkanı ve Erdoğan’ın dışpolitika değerleri Gambiya Cumhurbaşkanı Yahya Jammeh, geçen hafta içinde Ankara’ya gelerek hem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından bir akşam yemeği ile ağırlandı hem de Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüştü. Türkiye’deki yoğun gündemden dolayı bu ziyaret pek dikkatleri çekmedi. Jammeh, 1994’de, Gambiya yönetimine henüz 29 yaşında bir subay iken, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na ilk ulaşan rütbeli olarak bir darbe ile el koymuştu. Ama dünyadaki ününe, o zamandan bu yana özellikle siyasi muhalefete, basına, gazetecilere ve eşcinsellere karşı başlattığı ‘cadı avı’ ile kavuştu. Bu eksantrik kişiliğin gariplikleri saymakla bitmiyor. Örneğin 2007 yılında AIDS hastalığını bitkisel bir karışım ile tedavi edebileceğini iddia etmiş bir lider o. Aynı zamanda kadınların kısırlığını da tedavi edebilecek karışımlara sahip olduğunu söyleyen, bunun için şifaheneler açmış bir kişilik. 2008 yılının Mayıs ayı ortasında, Jammeh’in gay ve lezbiyenleri sınırdışı etme ve kafasını uçurma tehdidi, kendisi ile ilgili endişelerin daha da artmasına neden olmuş. Daha sonra, İnsan Hakları Gözlemevi (HRW)’nin uyarı mektubuyla kafa kesme tehdidini geri alsa da, insan olarak saymadığı bu kesimi sınırdışı etme tehdidinden hiçbir zaman vazgeçmemiş. Jammeh’in Sınır Tanımaz Gazeteciler (RWB) listesinde Türkiye’nin hemen bir basamak sonrası yer alan bir ülkenin lideri olması da rastlantı değil. 2004 yılında Gambiya’da basın özgürlüğü kampanyasının sembol ismi Deyda Hydara’nın bir silahlı suikaste kurban gitmesi, kendisi reddetse de, rejimine bağlı militanlardan biliniyor. BBC’nin 2013’ün Ekim ayında kendisi ile yaptığı bir mülakatta bu iddiayı sormasına, ‘‘başka insanlar da öldü bu ülkede. Deyda Hydara’nın nesi özel?’’ sorusuyla karşılık vermiş. Jammeh, 20 yıldır süregiden diktatörlüğü boyunca siyasi muhalefete en acımasız yöntemlerle karşılık veren, hapishanelerindeki siyasi mahpuslara uyguladığı türlü işkencelerin tüyler ürpertici hikayelerinin kulaktan kulağa yayıldığı bir lider. Diğer bir ifadeyle, 3 yıldır Erdoğan’ın demediğini bırakmadığı, Türkiye’nin kapı komşusu diktatör Esad’ın Afrikalı versiyonu. Jammeh’in acımasız hikayelerini özetlemek bu köşede pek mümkün değil. Kendisinin en çok özleştiği hikayelerden birisi ise ‘‘cadı avcılığı.’’ Telegraph’dan Con Coughlin’in 2013 Ekim’inde yazdığına göre, Jammeh’in teyzelerinden biri, cadı avcılığı nedeniyle öldürüldükten sonra, 1000 kadar büyücü olduğu iddia edilen kadını, rejiminin ‘Yeşil Bereliler’ militanlarının başlarına silah dayatılmasıyla kuşattırdı. Sonra kadınlara zehir içtirip, ‘’exorciseduayla iyileştirme’’ ye zorlamış ve canlarını almış bir diktatör bu. AIDS’e bitkiler ile çare bulduğuna dair kendisini ikna etmesi de bu cadı avından sonra ortaya çıkan bir akıl hastalığı olarak görülüyor. Coughlin’e göre, bu inanışından dolayı, ülkede HIV virüsü ile bilimsel yoldan ve tıbbi ilaçlarla tedavi yerine yıllarca, bu hastalıktan düçar halkını, açtırdığı ‘şifahenelerde’ berhava etmiş bir despot. Bu delilikler geçmişte kalmış diyenler olabilir. Keşke öyle olsaydı. Jammeh, daha 2013 yılının Eylül ayında Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmasıyla, dengesizliğini bütün dünyaya, BM podyumunda yaptığı konuşmada haykırmış ve şunları söylemiş:’’Eşcinsellik her hali ve felsefesiyle şeytanlığın ta kendisi, insanlık ve Allah karşıtıdır. Bunu insan hakkı diye destekleyenler de aynı güçlerdir.. eşcinsellik insanlığa en büyük tehdittir.. öyle ki bu bütün doğal afetlerin bileşimden bile daha da öldürücüdür.’’ Bu konuşmadan daha bir ay önce, yine 2013’ün Ağustos ayında, Ramazan Bayramı müjdesi (!) olarak Jammeh, 27 yıldır ölüm cezasına çarptırıldığı halde cezası infaz edilmemiş siyasi muhaliflerden 9’sunun idam mangası ile öldürülmesi emrini verdi. İnfaz, bütün yurtdışı uyarı ve yalvarmalara rağmen uygulandı. İnfaza uğrayanlardan 3’ü ‘vatan hainliği’ ile suçlanmıştı. 9 kişiden hiçbirinin herhangi bir cezası Mahkemece onaylanmamıştı. Başbakan Erdoğan ve dışpolitika ekibinin, Mısır’da Temmuz ayında meydana gelen darbe sonrası, bütün dünyaya meydan okuyarak, bir tek kendi iktidarlarının demokrasiden yana çıktığını yönünde verdiği dersler ve posta koymalar ise halen hatırlarda. Mısır’daki Müslüman Kardeşler’e yapılan darbeye yeterince tepki göstermeyen Batı’ya, gizliaçık desteklerini sunan Körfez ülkelerine çıkışmalar sonucu Türkiye’nin ilişkilerinin dört bir tarafla zedelendiği de. Erdoğan, yaz mevisimi boyunca Türkiye içinde veya dışında verdiği konuşmalarda, kendi dış politikalarının sadece değerlere dayalı bir dışpolitika olmasıyla övündü: “Biz, Türkiye olarak, Mısır’da belli kişi ve kuruluşları savunan veya gözeten değil, evrensel değerleri ve ilkeleri gözeten bir politika izliyoruz. Türkiye’nin politikası çıkar odaklı değil, değer odaklıdır,’’ dedi. Yine Erdoğan, Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da düzenlenen konferansta Türkiye’nin dış politika önceliklerini anlatarak, “Adalet, bizim dış politika anlayışımızın temel çıkış noktasıdır,’’ diye dünyaya ayar verdi. Esad ile ilgili yaptığı ‘adalet’ ve ‘insan hakları’ konulu yüzlerce konuşmayı herkes biliyor. Gambiya Cumhurbaşkanı’nın Ankara’da ağırlanması, aynen Darfur’daki soykırım’ın birinci müsebbibi olarak görülen Ömer Başir’in kırmızı halılarla defalarca karşılanmasını hatırlattı. Erdoğan’ın ‘’Müslüman soykırım yapamaz’’ sözleri ile Başir savunması tarihe ve hatırlara kazındı. Şimdi alınız bir de bu Afrika’nın despotunun Ankara’da başköşede ağırlanmasını o değerler dış politikasının bir yerine koyunuz.
A M E R İ K A’ D A K İ
TÜRKLERİN
GAZETESİ
YIL: 1 SAYI: 40
19 Şubat 2014 Çarşamba
SAHİBİ POSTA 212 PUBLISHING LLC ADINA
EKMEL ANDA
MEDYA GRUP BAŞKANI
CAN KAMİLOĞLU
HER MAHKUM 60 BİN DOLARA MALOLUYOR
ABD’de, New York Eyalet Valisi Andrew Cuomo, ‘’Herhangi birini hapse göndermek için 60 bin dolar harcıyoruz. Bu, birini Harvard’a göndermekten daha fazla’’ dedi NEW YORK - AA
N
ew York Eyalet Valisi Andrew Cuomo, cezaevinde kalan her bir kişi için yılda 60 bin dolar harcandığına dikkat çekerek, “Bir suçluyu hapse göndermek için 60 bin dolar harcıyoruz. Bu, birini Harvard’a gönderip eğitim aldırmaktan daha fazla’’ diye konuştu. Vali Cuoma, New York
eyaletindeki 10 cezaevinde bulunan mahkumlar için oluşturulacak özel sınıflarda sağlanacak eğitimle, üniversite derecesi kazanmalarına fırsat verecek yeni girişim başlatacaklarını söyledi. Cezaevindekilere bir üniversite derecesi kazanmak için fırsat verilmesinin eyalete maliyetinin az ancak topluma faydasının
yüksek olacağını vurgulayan Cuomo, eyalet sakinlerine ise “Gelin, sanayileşmiş uluslar içerisinde en yüksek düzeyde bulunan bir toplumun hapsedilmesi döngüsünü sona erdirelim’’ çağrısında bulundu. Öte yandan, ABD cezaevlerinde yapılan araş-
tırma, cezaevindeyken üniversite diploması alanların suç işleme oranlarının, almayanlara göre daha az olduğunu ortaya çıkardı.
Türkiye’nin son şansı
ABD’nin tanınmış dergilerinden New Yorker, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sert yasaklar getiren internet yasasını veto etmesini istedi. New Yorker’ın yorumuna göre, yükselen otoriterizme karşı çıkmak için bu veto Türkiye’nin son şansı nuçları vermediği savunularak bunun bir örneği olarak da “yıllarca sansürlenen Kürt haber siteleri”ne rağmen “Kürt aktivistlerinin örgütlenmeye devam etmeleri” gösteriliyor.
NEW YORK - ANKA
T
ürkiye’nin yeni internet yasası, ABD’nin tanınmış dergilerinden New Yorker’da da yankı buldu. Dergide yayınlanan Jenna Krajeski imzalı makalede, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasayı onaylayıp onaylamama konusundaki rolünün önemi vurgulanırken “sert internet yasasını durdurmak için son şans” deniliyor. Makalede, Cumhurbaşkanı Gül’ün AKP kurucularından biri olduğu anımsatılarak “eğer Gül tasarıyı veto etmeye karar kılarsa, otoriterizme karşı direnmiş gibi görünür” deniliyor. Gül’ün, Gezi Parkı olayları sırasında Erdoğan karşıtı protestolara nispeten uzlaşmacı bir karşılık verdiği belirtilen makalede, buna karşın “bu iyimserliği haklı çıkaracak
fazla kanıt olmayabilir” ifadesi de kullanılıyor.
SINIRDIŞI MESAJI Jenna Krajeski, ayrıca, Azeri gazeteci Mahir Zeynalov’un attığı bir tweet yüzünden sınır dışı edilmesi olayını hatırlatırken, bunun Türk meslektaşlarından daha öz-
gür olan yabancı gazetecilere bir mesaj olduğunu, daha geniş ölçekte ise, “internette yazmanın sonuçları olduğu” mesajının verildiğini savundu.
“İNTERNETİ DURDURAMAZLAR”Makalede, “Eğer Gül tasarı-
yı veto ederse, yorgun medya ve muhalefete biraz iyimserlik aşılayacak” değerlendirmesi yapıldıktan sonra Türkiye’de interneti kontrol amacıyla daha önce atılan bazı adımların istenen so-
ZEYNALOV TWİTTER’A DÖNDÜ Gezi protestoları ile ilgili olarak ana akım medyanın tutumuna yönelik eleştirilere de yer verilen makalede, ifade özgürlüğüne saygı duyulmadığı savunuluyor. Krajeski, bunun daha çok protestoya yol açtığını ve AK Parti ile muhalefet arasındaki ilişkiyi değiştirdiğini savunduktan sonra makalesini, “Türkiye’den sınır dışı edilen Zeynalov Bakü’de kaldı ama Twitter’a geri döndü ve 90 bin kadar takipçisine Türk hükümetini eleştiren linkler gönderiyor, özellikle sınır dışı edilmesiyle ilgili haberler” diyor.
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
AHMET RAVALI
YAYIN DANIŞMANI
HABER KOORDİNATÖRÜ
AHMET BUĞDAYCI
HALDUN ARMAĞAN
HABER MERKEZİ MEHVEŞ KOÇAK – ADNAN ONARAN - DİLEK ESKİ BEZİRKAN HÜSEYİN TUNCER - ERTAN BEZEN - AYSEL TAPAN - DEMET DEMİRKAYA SONER MEZGİTÇİ - SERKAN KALFA - EMRE EMİRGİL (WEB) WASHINGTON TEMSİLCİLİĞİ İLHAN TANIR ANKARA TEMSİLCİLİĞİ DUYGU GÜVENÇ İSTANBUL TEMSİLCİLİĞİ FİGEN ONUR GÖRSEL YÖNETMEN ERDAL ÖZBEK SAYFA TASARIM TUNCAY TAPAR - SERHAN AYDEMİR İDARİ MÜDÜR
MEHVEŞ SÖNMEZ ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 – 347 730 42 36 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM
abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com
TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ ADRES: Hacı İzzet Paşa Yokuşu Rota 2 Apt. 15/2 34427 Kabataş/Beyoğlu-İstanbul TELEFON +90 212 244 35 35 Fax: + 90 212 244 35 38 e-mail: nese@sria.com.tr
POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR
TÜRKİYE’NİN İNTERNET YANLIŞI NEW YORK - ANKA
G
azetecileri Koruma Komitesi İnternet Savunuculuğu Koodinatörü Geoffrey King, “Türkiye hızlı bir şekilde yanlış yönde ilerliyor” görüşünü öne sürdü. King, internet yasaklarının demokrasilerde kabul edilemez olduğunu söyledi. TBMM’den geçen yeni internet yasası ile ilgili olarak yurt dışından eleştirel uyarılar gelmeye devam ediyor. Gazetecileri Koruma Komitesi internet savunuculuğu koodinatörü Geoffrey King’in “Türkiye hızlı bir şekilde yanlış yönde ilerliyor” görüşü-
nü öne sürdü. Geoffrey King, New Yorker dergisince konuyla ilgili olarak yayımlanan Jenna Krajeski’ye verdiği demecinde, Türkiye’deki internet yasasıyla ilgili sert eleştirilerde bulundu. King, “Türkiye hızlı bir şekilde yanlış yönde ilerliyor, Aslında, yasa berbat. Geniş kapsamlı gözetlemeye ve sansüre imkan sağlıyor. Evet, bu, hükümetin bu araçlarla ne yapacağına bağlı ama Türkiye kesinlikle, yaptıkları işlerden dolayı gazetecileri tutuklamaya istekli olduğunu göstermiş bulunuyor” dedi. King yasa ile ilgili “şok edici ama sürpriz değil” yorumunu yaparken, mevcut yasalarla zaten Vimeo ve Youtube gibi siteleri kapattığını hatta Türkiye’nin 2013 yılında Google’ın şeffaflık raporunda bilgi çıkarılmasını en çok talep eden ülke olduğunu belirtti. Yasanın getirdiği tehlikeleri aslında çok sayıda insanın umursadığını belirten King’in Türkiye’de düzenlenen protesto gösterilerine dikkat çektikten sonra yasa ile ilgili "Bu aslında sanal dünya ile ilgili bir yasa ancak insanlar gerçek dünyada göz yaşartıcı gazın ve tazyikli suyun hedefi oluyor” diye konuştu.
TEMEL ATMADA DÜNYA REKORU LOS ANGELES (AA)
L
os Angeles'ın merkezinde inşa edilecek bir gökdelen için 2 bin 100'ün üzerinde kamyon 38 bin tondan fazla betonu temele dökerek, Guinnes Rekorlar Kitabı’na girmeyi başardı. Los Angeles merkezinde toplam uzunluğu 335 metre olacak gökdelen Wilshire Grand Center'in temel atma töreni, 20 saate yakın sürerken, aynı anda kullanılan araç, malzeme ve betonla Guinness Rekorlar Kitabına girme-
yi başardı. Temel atma işleminde, her biri on sefer yapan 2 bin 100'ün üzerinde beton yüklü kamyon, 38 bin ton betonu, zemine döşenen 3 bin tonluk demir ile buluşturdu. Temel atma töreninde beton yüklü binlerce kamyon, alana Güney Kaliforniya Üniversitesi'nin bando takımı eşliğinde uzun konvoy halinde girdi. İnşaat güzergahındaki yolların tüm gün trafiğe kapatılmasına sebep olan törende, proje sahibi Kore Havayolları'nın Yönetim Kurulu Başkanı Yang Ho Cho, Los Angeles Belediye Başkanı Eric Garcetti, Kaliforniya Eyalet Sözcüsü John Perez ve Senator Kevin de León hazır bulundu. Bünyesinde 900 odalı bir otel ve yaklaşık 38 bin metrekarelik iş merkezinin yanısıra dünyaca ünlü restoranları ve mağazaları barındıracak olan 1 trilyon dolarlık projenin 2016'da tamamlanması bekleniyor.
Göçmenlik
Yasadışı göçmenler ev kiralayamayacak
Yasadışı göçmenlere kimlik kartı
SELÇUK ACAR NEW YORK - AA
A
New York Belediye Başkanı Bill de Blasio, kentte yaşayan kaçak göçmenlerin çok yakında kentsel kimlik kartı edinebileceklerini açıkladı. Bu karar göçmenleri memnun etti NEW YORK - POSTA212
N
ew York Belediye Başkanı Bill de Blasio, ABD’nin en büyük sorunlarından biri olan ekonomik ve sosyal eşitsizliklere vurgu yaparak kaçak göçmenlerin içinde bulunduğu koşulların iyileştirileceği sözünü verdi. De Blasio, New York’ta yaşayan kaçak göçmenlerin çok yakında kentsel kimlik kartı edinebileceklerini açıkladı. De Blasio, ilk “Şehrin Durumu” konuşmasında “Sesleri duyulmayan New York’ta yaşayan yaklaşık yarım milyon göçmeni koruyacağız. Belge-
si olmayan tüm New Yorklulara sesleniyorum. New York sizin de eviniz ve New Yorkluları hayatlarını gölgede yaşamaya mecbur etmeyeceğiz” dedi. De Blasio, New York’un yasal statülerine bakılmaksızın tüm sakinlerine kimlik kartı sunan en büyük belediye olacağını ve böylelikle kaçak göçmenlerin banka hesabı açtırma, daire kiralama ya da kütüphaneden kitap alma gibi hizmetlerden daha kolay faydalanabileceklerini ifade etti. Öte yandan, söz konusu kart, hükümet tarafından sunulan avantajlarda kullanılamayacak. New York’un asgari ücret yasa-
19 Şubat 2014 Çarşamba
ları konusunda da çalışacaklarını belirten Blasio, planlarını gerçekleştirmek için çok yakın bir zamanda harekete geçeceğinin de sözünü verdi. De Blasio, “Harekete geçmek için Washington’u beklemeyeceğiz” dedi. De Blasio’nun vaatlerini yıllardır bekleyen New York Göçmenlik Koalisyonu’nun (New York Immigration Coalition) yönetici direktörü Steven Choi, kimlik kartı gibi gelişmelerin New Yorkluların hem yurttaş olarak hem de ekonomik açıdan bütünleşmesi için fırsatlar sunduğunu söyledi. De Blasio’nun açıklamasının ar-
dından POSTA212’ye konuşan avukat Cahit Akbulut, ‘’New York Belediye Başkanının yakında yasadışı göçmenlere New York Belediye Kimlik Kartı “Müniçipal İdendification Card”vereceğini ifade etmesini memnuniyetle karşıladım. Bu kart sahipleri artık banka hesabı açabilecek, kira kontratı imzalayabilecek ve açıklanacak diğer imkanlardan istifade edebilecekler. Bu tür yasalar, yerel yönetimlerin Federal hükümetden beklentilerinden ümitlerini kestiğini ve yasa dışı göçmenlere kendi imkanlarınca yardıma yöneldiklerini gösteriyor‘’ dedi.
BD’de, yasa dışı göçmen oldukları için ehliyet alamayıp, yasal yollardan iş bulamayan göçmenlerin ev kiralamalarına engel olacak bir karar, göçmenler aleyhine sonuçlandı. Nebraska eyaletine bağlı küçük bir kasabada, yasa dışı göçmenlerin ev kiralamalarıyla ilgili yapılan oylamada, sonuç, yasa dışı göçmenler aleyhine ‘’hayır’’ çıktı. 26 bin nüfuslu Fremont kasabasındaki göçmenlerin ev kiralamalarına imkan tanımayan 2010 yılında çıkarılan göçmen karşıtı kanunun düşürülmesi için yapılan oylamada, 3 bin 798 ‘’hayır’’ oyuna karşılık, 2 bin 571 ‘’evet’’ oyu kullanıldı. Buna göre, göçmenlerin ev kiralamalarına izin verilmeyecek. Omaha kentindeki Fremont kasabasında, yasa dışı göçmen oldukları için ehliyet alamayıp, yasal yollardan iş bulamayan göçmenlerin ev kiralamaları da imkansız olacak.
Kasabada, tamamına yakını gıda ve tarım sektöründe düşük ücretle çalışan Hispanik bin 15 göçmen yaşıyor. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) Nebraska Direktörü Laurel Marsh, kararın, ABD vatandaşları da dahil olmak üzere, Latin kökenliler ve yurt dışında doğmuş görünenlere karşı ırkçı sınıflama ve negatif ayrımcılığa neden olacağı uyarısında bulundu. Öte yandan, Fremont kasabasındaki göçmen hakları savunucusu gruplar, alınan kararla ilgili ABD Yüksek Mahkemesine itiraz dilekçesi verdi. Göçmenlere ev kiralamayı yasaklayan benzer bir karar, Pennsylvania’nın Hazelton şehri ile Teksas’ın Farmers Branch şehrinde temyiz mahkemesince bozulmuştu. Otoriteler, Fremont kasabasındaki göçmen hakları savunucusu grupların ABD Yüksek Mahkemesi’ne yaptıkları itirazı kaybetmeleri durumunda, göçmen karşıtı benzer kararların başka şehirlerde de alınabileceği uyarısında bulundu.
ABD vatandaşlığından çıkanlar çoğalıyor Yatırımcı vizelerinde Amerika’da 11 milyon göçmen vatandaş olmak için büyük fedakârlıklarda bulunurken, bu yıl 3 bin kişi de kendi isteği ile vatandaşlıktan çıktı. Gerekçelerin başında yeni vergi sistemi gösteriliyor
Vatandaşlıktan nasıl çıkılır?
DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212
A
merika’da 11 milyon yasal olmayan göçmen her türlü bedele karşı vatandaş olmayı dört gözle beklerken, ağır vergi yükü altında olduklarını neden olarak gösteren 3 bin kişi ise kendi isteği ile vatandaşlıktan ayrıldı. Bir yandan Cumhuriyetçilerin karşı çıkmasıyla adeta yılan hikayesine dönen Göçmenlik Reformu’nda vatandaşlık verilip verilmeyeceği tartışmaları sürerken, bir yandan da vatandaşlıktan kendi isteği ile çıkanların sayısını rekor kırması şaşkınlık yarattı. ABD Hazine Bakanlığı’nın geçen yılki verilerine göre vatandaşlıktan kendi isteği ile ayrılanların ya da uzun süreli oturma izinlerini sonlandıranların sayısı 3 bini buldu. Bu sayı 2012’deki oranı tam olarak üçe katlarken, 2011 ve 2012 yıllarının toplamından da fazlasına işaret ediyor. Bu da son dönemin en yüksek oranı olarak ifade ediliyor. Uzmanlar, ABD’lilerin vatandaşlıklarından vazgeçmelerine etki eden neden olarak yeni vergi yasası ile artan yükümlülükler, özellikle yurtdışı kaynaklı gelirlerle ilgili be-
yan zorunluklarının artması ve vergi beyanlarının doğru yapılmaması durumunda ödenecek cezaların artması olarak gösteriyorlar. VATANDAŞLIK SIRASI Bir taraftan vatandaşlıktan çıkanların sayısı rekor kırarken göçmenlik avukatlarından Ayhan Öğmen, vatandaşlığa geçenlerin sayısının ise artacağını öngörüyor. Son olarak geçen yıl rakamlarına göre 763 bin 681 kişinin ABD vatandaşlığına geçtiğini belirten Öğmen, “Geçen yılın rakamı ise 2012 deki rakamdan da çok olacağı bekleni-
yor. Bu yıl da vatandaşlığa geçme sayısının gittikçe atacağını düşünüyorum” dedi. Amerikan vatandaşlarının gelirlerinin dünyanın neresinden kazanırlarsa kazansınlar ABD’de bu gelirleri belirtme yükümlülükleri oldukları için gelir düzeyleri çok yüksek olanların gelirlerini beyan edip yüksek vergiler ödememek için vatandaşlıktan çıkmayı tercih ettiklerini de kaydeden Öğmen, “Facebook firmasının kurucularından biri de bunu yapmıştı. Bu rakamlara göre vatandaşlıktan çıkanların sayısı çok düşük” diye konuştu.
Göçmenlik Avukatı Ayhan Öğmen, Amerikan vatandaşlığından çıkmak isteyen kişilerin gerekli başvuruyu yaptıktan sonra ABD diplomatı ya da konsolosluk görevlisi önünde görüşmeye çıkmasının beklendiğini söyledi. Öğmen, vatandaşlıktan nasıl çıkılacağına ilişkin şu bilgileri verdi: “Başvuru belgelerinde Amerikan vatandaşlığından çıkmak isteyen kişi, hem bütün haklar ve sorumlulukları ile birlikte vatandaşlıktan vazgeçtiğini de belirtmesi gerekiyor. ABD diplomatı veya konsolosluk görevlisi, gerekli dosyayı kendi raporu ile beraber ABD Dışişleri Bakanlığı’nın onayına yönlendirmesi gerekiyor. Eğer onaylanırsa, kişi ABD vatandaşlığından çıkış yapıyor.”
değişiklik yolda DİLEK ESKİ BEZİRKAN - POSTA212
Y
urtdışından yatırımcının ülkede faaliyet göstermesine olanak sağlayan E1, E2 ve EB5 yatırımcı vizelerine her geçen gün ilgi artarken, bu ilginin artması nedeniyle tıkanma noktasına gelen sistem de değişiklik yapılacağı belirtiliyor. ‘TÜRKLER’İN İLGİSİ ARTIYOR’ Yatırımcı vizelerinden E1 ve E2 vizelerini çift taraflı anlaşması olan ülkelerin alabildiği bilgisini veren Elmas, özellikle son yıllarda Türkler’in bu vizelere ilgisinin arttığını söyledi. E1 ile E2 vizeleri arasındaki en büyük farkın E1 vizesi için çift taraflı ticaret gerektiğini kaydeden Elmas, E2 vizesinde ise şirketin Türkiye ayağının aranmadığını dile getirdi. Elmas, özellikle son yıllarda Los Angeles ve Kalifornia’da hem söz konusu vizelere ilginin artıığını hem de Türk yatırımcıların sayısında ciddi artışlar olduğunu kaydetti. Göçmenlik avukatlarından Arda Beşkardeş de, söz konusu vizelere yönelik ilginin artığı görüşünde. Eskiden yılda 2-3 kişinin yatırımcı vizeleri konusunda kendisine başvurduğunu kaydeden Beşkardeşler, son yıllarda haftada en az 10 kişinin ya başvuruda bulunduğunu ya da konuyla ilgili bilgi aldığını dile getirdi.
EB5 YATIRIMCI VİZESİ Yatırımcı vizeleri arasında değerlendirilen EB5 ise diğer E1 ve E2 vizelerinden farklı. Bunun için bazı koşullar aranıyor. Bunlardan biri 1 milyon dolarlık aktif yatırım ve 10 kişi istihdam şartı. Federal hükümetin ıstihdamı artırmak için istediği bölgelere yatırım yapmanız halinde yatırım tutarı 500 bin dolara iniyor, 10 kişilik istihdam şartı kalmak koşuluyla. Ayrıca yatırımcı, regional center denilen bölgelere 500 bin dolar yatırım yapabiliyor. Bu şartlardan birisinin sağlanması halinde yatırımcıya önce green card, ardından vatandaşlık veriliyor. TÜRKİYE’NİN KOTASI 10 BİN Amerika’nın da artık daha fazla yatırımcıyı çekmek istediğini dile getiren Beşkardeş, şunları söyledi: “Bu nedenle yatırımcı vizelerinden kolaylık sağlama, EB5 vizelerinde de yatırım tutarlarını düşürme için çalışmalar yapılıyor. Ciddi bir reform hazırlığı yapılıyor. Sadece göçmenlere af ya da belirli kolaylıklar değil, tüm sistemin değiştirilmesine yönelik ciddi bir çalışma var. Çünkü mevcut sistem tıkanmış durumda. Ülke kategorilerini kaldırmayı planlıyorlar. Mesela EB5 yatırımcı vizelerinde her ülkenin kotası var green card için. Türkiye için bu yıl 10 bin. Her ülke kotasının yüzde 7’sinden fazlasını alamıyor. Kota dolunca beklemek durumunda kalıyor. ‘‘
Güncel
19 Şubat 2014 Çarşamba
Amerika’da El-Kaide korkusu bitmedi Amerika hala en büyük terör tehdidinin El-Kaide ve bağlantılı İslami terör örgütlerinden geldiğine inanıyor NEW YORK - POSTA212
A
merika 9/11’den bu yana El Kaide teröründen paranoyak denecek ölçüde çekiniyor. El Kaide’nin lideri Usama Bin Ladin’in 2010’da Pakistan’da öldürülmesi dahi fanatik İslamcılardan gelecek tehdidi azaltmadı. Ulusal Dinleme Kuruluşu NSA’nin El Kaide’yi çok yakından izlemesi ve bu konuda verdiği uyarılar tehlikenin kamuoyunda sürekli güncellenmesine yol açıyor. Geçtiğimiz yıllarda bu dinleme faaliyetleri sonucunda İslami bir grubun El Kaide’nin New York metrosunda büyük bir patlama yapacağının önceden öğrenilerek tehlikenin bertaraf edilmesi, üstüne 2013 Boston maratonu bombacıları, kuşkuları su üstüne çıkardı. SURİYE ENDİŞELENDİRİYOR Suriye’deki iç savaşla birlikte Batı ülkelerinde yaşayan fanatik İslamcı savaşçıların Türkiye üzerinden Suriye’ye geçerek El Kaide’ye katılmaları ve Irak’tan sonra Suriye’de de örgütün yavaş yavaş bölge gücü haline gelmeye başlaması, Amerika’ya yapılacak saldırı olasılıklarını artırıcı bir gelişme olarak görüyor. Ancak bu konuda Amerika’da da
çok farklı görüşler var. Eski CIA operasyon sorumlusu Marc Sageman’a göre El Kaide Batı’ya bir tehdit teşkil etmiyor. Başka bir grup da asıl tehdidin Amerika’da yaşayan teröristlerden geldiğini ileri sürüyor. Diğer bir görüşe göre de El Kaide hala çok canlı ve ABD’ye çok ciddi bir tehdit teşkil ediyor derken, diğer başka bir grup da merkezi olmayan freelance aşırı grupların “El Kaidenizm” tehdidinin büyüdüğünü söylüyor. MERKEZİ YAPI DAĞILIYOR CIA’ya yakınlığı ile tanınan Rand Corparations’un bu konuda yaptığı bir analiz de El Kaide hareketinin giderek merkezi yapıdan uzaklaştığını saptarken, özellikle Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz ülkelerinde Selefi-cihadistlerin sayısında ciddi artışlar olduğunu açığa çıkarıyor. Rapora göre Tunus, Cezayir, Mali, Libya, Mısır, Lübnan ve Suriye gibi ülkelerde El-Kaide ve Selefi-cihatist gruplar, ABD’nin iç toprakları kadar Amerikan büyükelçiliklerini ve vatandaşlarını tehdit ediyor. Selefi-cihadistler artık El Kaide’yi de içeren grupları ve bireyleri içeren bir kapsamda değerlendiriliyor. Bu ademi-merkeziyetçi Selefi yapının ana unsurlarını, “saf” İslam anlayışa
800
El Kaide ve bağlantılı grupların saldırıları
700
(1998-2012)
600 500 400 300 200 100 0
92 93 94 95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 19 19 19 19 19 19 19 19 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 20 dönüş ve bunun için de şiddet içeren cihadın gerekli olduğuna inanmaları oluşturuyor. 4 KANALDAN İLERLİYOR Günümüzde bu akım dört kanaldan ilerliyor: 1) Ayman al-Zawahiri tarafından yönetilen Pakistan’da üstlenmiş çekirdek El Kaide. 2) Suri-
ye, Irak, Somali, Yemen ve Kuzey Afrika’da yerleşen yarım düzine kadar çekirdek El Kaide ile bağlantılı gruplar, 3) El-Kaide ile bağlantısı olmayan ama aynı derecede şiddet eğilimi taşıyan Selefi-cihadist gruplar, 4) İslam savaşçısı olarak kendini adlandıran bireyler ve networklar. 1998-2012 arasında El-Kaide ve
Ortadoğu silahlanıyor
Washington’da muhafazakar kanada yakınlığıyla bilinen Demokrasileri Koruma Vakfı’nın yayınladığı son rapora göre, Ortadoğu’daki birçok ülkeye tarihte görülmemiş bir oranda silah satımı yaşanıyor İLHAN TANIR WASHINGTON - POSTA212
F
oundation for Defense of Democracies (FDD)’den Jonathan Schanzer tarafından yayınlanan bir analiz, bölgedeki devlet ve devlet olmayan diğer aktörlerin başta ABD ve Rusya olmak üzere, birçok ülkeden silah alımında rekor seviyelere ulaştığını gösteriyor. IRAK: Irak’a Amerikan yönetimi özellikle ülkede giderek artan El- Kaide tehdidine karşı olduğu söylenen başta Apache helikopterleri olmak üzere, geniş envanterli bir silah alımını 2005 yılından beri gerçekleştiriyor. Bağdat’ın ABD’den aldığı silahların tutarının 8 milyar doları aştığı ifade ediliyor. Bağdat yakın zamanda Hellfire ismi verilen misillerden 75 tane satın aldı ve bunların tanesi 70 bin dolara mal oldu. Maliki hükümeti ayrıca Amerikan silah şirketi Lockheed Martin’den F-16 ve Boe-
ign’den AH-64 Apache saldırı helikopterleri istiyor. Bunların satımı ise şimdilik ABD Kongresi engelliyor. İSRAİL: Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon, çok yakın bir zamanda İsrail’e 1.3 milyar dolar kıymetinde 6 Osprey jeti sattı. İsrail’in 717 hava jeti Jonathan ve taşıtı, 2 bin 608 misil ve Schancer topu, 9 bin 665 askeri yer aracı, 641 bin askeri personeli ve 73 kadar donanma gemi ve aracı var. MISIR: ABD, Temmuz ayında meydana gelen darbeden iki ay kadar sonra Mısır’a askeri yardımların önemli bir kısmını askıya aldığını ilan etmişti. Daha sonra ise yardımları normale almaya karar verdi. Araştırma rakamlarına göre Mısır’ın 784 savaş jeti ve askeri hava taşıtı, 11 bin 71 misil ve topu, 5 bin 542 as-
keri aracı, 917 bin askeri personeli ve 180 donanma aracı var. HİZBULLAH VE HAMAS: Lübnan’ın güneyinde konuşlanan ama Suriye iç savaşına son altı aydır giderek artan bir şekilde taraf olup, savaşçılarını göndererek Esad rejimi saflarında savaşan Hizbullah Kuvvetleri ise silah envanterine Rusya’nın Süpersonic Yakhont füzelerini kattı. Bu füzelerin 75 mil uzaklığı vurabilecek bir gücü olduğu ve bunun da İsrail’e önemli bir meydan okuma anlama geldiği kabul ediliyor. Devlet olmayan aktörler (nonstate actors) olarak anılan aktörlerden Hamas ile Hizbullah’ın yaklaşık 60 bin füze ve rokete sahip olduğu ifade ediliyor aynı araştırmada. Bu
sayı, 2006’daki Lübnan (Hizbullah) ve İsrail arasındaki savaş dönemi ile karşılaştırıldığında o zamanki sayının üç katı olarak hesaplanıyor. Bu sayının, İsrail’in ünlü füze kalkanı ‘Çelik Kubbe’nin karşılayacağı sayının üstünde olduğu kabul ediliyor. Bunların yanı sıra Hizbullah’ın ileri teknoloji gemi saldırı misillerine, Hamas’ın da omuzdan atılabilen taşınabilir füze atıcıları (MANPAD) sahip olduğu kaydediliyor. SURİYE: Esad rejimi ise silahlarını Moskova ve Tahran’dan almayı sürdürüyor. Şu anki envanteri ise süregiden iç savaş yüzünden bilinmiyor. TÜRKİYE: Araştırmada en çok yer verilen ülkelerden biri de Türkiye. Ama Türkiye dışarıdan aldığı veya sipariş ettiği silahlarla değil, son yıllarda savunma endüstrisine yaptığı yatırımlarla isminden söz ettirmiş. Türkiye’nin şimdilerde tank, IHA ve saldırı helikopterleri üretme çabasında olduğunun altını çizen araştırma, bunun yanı sıra Türkiye’nin bir grup müttefik ülkelerin ortak proje-
bağlantılı grupların saldırıları büyük artış gösterdi. Bu atakların çoğunluğu “komşu düşman ülkeler”den geliyor ve ağırlıkla yerel hedeflere yönelik. Saldırıların en yoğun olduğu ülkeler ve atakların geldiği Selefi gruplar şöyle sıralanıyor: Yemen (AQAP), Somali (El Shabaab), Irak (ISIS) ve Suriye (ISIS ve El-Nusra).
si olan F-35 yeni savaş jetlerine de partner olduğu ve bir kısmını yakında teslim alacağını yazıyor. Türkiye’nin 825 hava jet ve taşıtı, 8865 misil ve topu, 9755 askeri yer aracı, 889 bin askeri personeli ve 150 donanma gemisi ve taşıtı var. SUUDİ ARABİSTAN: Suudi Arabistan ise silah alımına en çok para harcayan Ortadoğu ülkesi olarak göze çarpıyor. Suudiler, silah alımına gelince dünyanın yedinci en çok para harcayan ülkesi… 2003 ile 2012 arasında yüzde 111’lik bir artış var. Alımlar özellikle İran’dan gelebilecek tehditlere göre şekilleniyor, beklenenin aksine İsrail’e karşı değil. Suudiler şu an İngiliz Typhoon ve Amerikan F-15’lerin alımı için sırada bekliyor. Ayrıca sahip olduğu F-15 ve Tarnado hava timlerini modernize ediyor. Suudilerin 529 hava taşıtı ve jeti varken, 5960 misil ve topu, 5430 askeri kara taşıtı, 233 bin 500 askeri perso-
ARAP BAHARI YARATTI Bölgede pek çok hükümetin zayıflaması bu grupların saldırılarını artırmasının en önemli nedeni. 2O10’dan bu yana Arap Baharı ile bölge ülkelerindeki siyasi istikrarın azalması ve hukuk dışı metotların artması bu grupların yükselişini açıklıyor. Amerika’nın Afganistan’dan çekilmeye başlaması ise El-Kaide ve bağlantılı grupların etkinliğini artıracak bir gelişme olarak değerlendiriliyor. HANGİSİ AMERİKA’YA TEHDİT Rand’ın raporuna göre, El-Kaide ve bağlantılı gruplara bağlı cihadçılar, Amerika içinde chat odaları, Facebook, Twitter, Youtube gibi sosyal medya üzerinde yoğun bir iletişim içindeler. Bu kanallardan yayılan propaganda malzemelerinin, Boston saldırısını düzenleyen Tsarnaevs kardeşler gibi pek çok kişiyi etki alanına almasının Amerika için en büyük tehlike olduğu bildiriliyor. Bu arada El_Kaide’ye Batı’dan en çok savaşçı ihraç eden ülke yine Amerika. Özellikle Phoenix ve Minneapolis gibi şehirlerden 40’ı aşkın Amerikalı Somali’deki EL-Kaide bağlantılı grup El-Shabaab’a katıldı. Bu grupların çoğu ABD için direkt tehdit oluşturmasa da Tunus’taki Ansar ElSharia ve Libya’daki Muhammad Jamal Network, ABD diplomatlarına, büyükelçiliklerine çeşitli saldırılar planladı. Libya’da 2012’de Amerikan Büyükelçisinin öldürülmesi bu planları açığa çıkaran bir gelişme oldu.
İnsansız hava araçları İnsansız hava araçlarına şimdilerde yarım düzine ortadoğu ülkesinin sahip olduğu hatta Hizbullah’ın dahi ele geçirdiği biliniyor. Türkiye, İsrail, BAE ve İran’ın IHA’lara sahip olduğu bilinirken, Irak da 10 ScanEagle IHA’ya yakın bir zamanda ABD’den alacak. Sebep yine Al Kaide ile savaşma olacak. Bu IHA’ların tanesi 100 bin dolara mal olacak.
neli ve 241 donanma gemi ve taşıtı bulunuyor. İRAN: İran’ın 596 savaş uçağı, 6 bin 52 misil ve topu, 2 bin 590 askeri yer aracı ve 873 bin askeri personeli bulunuyor. Bunların yanı sıra 281’de donanma aracı. Askeriye’ye harcaması GDP’nin yüzde 2.5 civarı.
Güncel
19 Şubat 2014 Çarşamba
New York’un bütçesi Dünyanın en zengin kenti New York’un yeni Belediye Başkanı de Blasio, 2015 taslak bütçesinde zenginlerin daha fazla vergi vermesini öngörüyor
niya ve Teksas haricinde tüm eyaletlerden daha büyük bir bütçeye sahip.
AHMET BUĞDAYCI NEW YORK - POSTA212
Z
enginle yoksullar arasındaki eşitsizliği azaltacağını açıklayan New York Belediye Başkanı Bill de Blasio, beklendiği gibi ilk bütçesinde eğitim ve emeklilerin sağlık harcamalarını arttırdı. 73.7 milyar dolarlık planı açıklayan Blasio, hazırladıkları bütçenin çekirdeğini eğitimin oluşturduğunu söyledi. ABD’nin en kalabalık kenti olan New York; Kalifor-
3 MİLYAR DOLAR FAZLA Finans uzmanları önceki başkan Bloomberg’in yıllık 3 milyar dolar fazla veren güçlü bir mali yapıya sahip bir kent devrettiğini, bu yüzden Blasio’nun fazla bir zorluk yaşamayacağını belirtiyor. Kent Konseyi’nin 2015 mali yılının başlayacağı haziran ayına kadar bütçeyi onaylaması gerekiyor. ZENGİNLERE EKSTRA VERGİ De Blasio’nun bütçesi, yıllık 500 bin doların üzerinde kazanan yüksek gelirlilerden yüzde 0.5 daha vergi vermesiyle toplanacak vergilerin ilkokul öncesi eğitim imkanlarının artırılmasını ve 10 yıl içinde 200 bin makul fiyatlı ev inşa edilmesini öngörüyor. Yeni bütçe taslağıyla, eğitim bütçesi 1.2 milyar dolar artırılıyor. Blasio, Bloomberg döneminde 152 sendikanın temsil ettiği 300 bin kamu çalışanının yıllardır
sözleşmesiz çalıştığından şikayet ederek, sendikaların talep ettiği zamların toplam miktarının 7 milyar dolar olduğuna dikkat çekiyor ve görüşmeleri kısa sürede sonuçlandıracağını, bunun içinde gerekli kaynakları başka bir yerden temin edeceğini söylüyor.
İstanbul üretimde de aşağıda Türkiye’deki ekonomik aktivitelerin çok ağırlıklı bir kısmını üstlenen İstanbul’un ürettiği toplam mal ve hizmet (GSMH) yaklaşık 850 milyar dolarlık Türkiye GSMH’sının yaklaşık yüzde 23’ü civarında. Bu da İstanbul’un 195 milyar dolarlık bir GSMH ürettiğini gösteriyor. Bu da 1.28 trilyonluk New York ekonomisinin yüzde 15’i anlamına geliyor. İstanbul’un son rakamlara göre nüfusu 14.1 milyon, ancak bu rakamın16 milyon seviyelerinde olduğu tahmin ediliyor. Metropol alanı baz alındığında dünyanın en büyük üçüncü kalabalık şehri olan İstanbul, 5.543 km2’lik yüzölçümüyle de pek çok Avrupa ülkesinden daha büyük bir alana yayılıyor.
VERGİYE DİRENÇ VAR Bu arada, Eyalet Valisi Andrew Cuomo ve Senatör Dean Skelos, ilkokul öncesi eğitim için ekstra vergi koymaya karşı çıkıyor. Duomo ve Skelos, Blasio’nun vergi politikasıyla zenginleri kentten kaçırabileceği üzerinde duruyor. Diğer yandan New York dünyanın en zengin kenti olmasına karşın, Amerika’da zenginle yoksul arasındaki gelir eşitsizliğinin en hızlı büyüdüğü kent. İşsizlik oranı ise Amerika ortalamasının üstünde. Blasio’nun gelir eşitsizliğini düzeltme sözü, yüzde 73 gibi rekor bir oyla seçilmesine yol açmıştı. Ancak aynen Obama örneğinde olduğu gibi sistem şimdiden Blasio’ya direnç göstermeye başladı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş
Rakamlarla New York - İstanbul NEW YORK
New York Belediye Başkanı Bill de Blasio,
Amerika’nın en kalabalık şehri, 2010 rakamlarına göre gayri safi hasılası (üretim ve hizmetlerden elde ettiği gelir) 1.28 trilyon dolar. Ayrıca Wall Street aracılığıyla dünya finansının yaklaşık yüzde 40’nı kontrol ediyor. New York’un 16.4 trilyon dolarlık dev Amerikan ekonomisi içindeki payı ise GSMH olarak yüzde 0.08. 300 bin kamu görevlisinin çalıştığı kent, 1.1 milyon çocuğun eğitimi için 21 milyar doların üstünde eğitim harcaması yapıyor. 27 milyar dolar vergi geliri toplayan New York kenti ayrıca federal hükümetten 14 milyar dolar destek alıyor.
8,3
NÜFUS
milyon
788,8 73,7
milyon (2014) ALAN
kilometrekare
milyar dolar
trilyon dolar
5,343 15,5 kilometrekare
BÜTÇE
milyar dolar
destek hariç
1,28
14,2
(2014)
GSMH
195
milyar dolar
İSTANBUL İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin 2014 yılı bütçesi ise yaklaşık 25 milyar TL civarında. Buna 39 ilçesinin, 2013 rakamlarıyla, 8.7 milyar TL’lik bütçesi de eklendiğinde kentin belediye bütçesi 34 milyar TL (15,454 milyar) dolar seviyelerine çıkıyor. Bu rakam da 18 bakanlığın bütçesini aşıyor. İstanbul’un bütçesi New York’un federal bütçeden aldığı destek hariç 73.7 milyar dolarlık bütçesinin beşte biri kadar.
Kötü şöhretli havaalanları Uçak yolculuğu yaparken, iniş ve kalkışlarda beklemek ne kadar can sıkıcı değil mi? İşte Amerika’da rötar şampiyonu havaalanları NEW YORK - POSTA212
A
BD’nin rötar konusunda en kötü üne sahip havaalanları New York’ta bulunuyor. Newark, John F. Kennedy (JFK) ve La Guardia havaalanlarında yaşanan rötarlar yolcuları çileden çıkarmaya devam ediyor. ABD Ulaştırma Bakanlığı (The Department of Transportation), 29 büyük havaalanında uçuşların kalkış ve iniş zamanlarını inceledi. Veriler,
New York havaalanlarının çoğunda ciddi rötarların yaşandığını gösteriyor. Varışlarda korkunç rötarların yaşandığı Newark Havaalanı’nda uçuşların sadece yaklaşık yüzde 70’i zamanında iniş yapıyor.
ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKESİ GİBİ Son olarak ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden tarafında “Üçüncü Dünya Ülkesi” havaalanlarına benzetilen La Guardia Havaalanı’nda ise varış uçuşlarının yüzde 72’si zamanında
gerçekleşiyor. JFK Havaalanı ise yüzde 75 oranında uçuş saatlerine bağlı kalıyor. New York’un rötar konusundaki bu en kötü üç havaalanı kalkış konusunda daha iyi durumda. Newark Havaalanı’da uçakların yaklaşık yüzde 27’si rötar yapıyor. JFK Havaalanı’nda uçakların hemen hemen yüzde 23’ü belirlenen saatten daha geç havalanıyor. La Guardia Havaalanı’nda ise uçuşların kalkışında yüzde 22’lik bir gecikme yaşanıyor.
En kötü üne sahip havaalanları 1. Newark 2. John F. Kennedy 3. La Guardia
Dünyayı kaldıran çocuk 14 yaşında 139 kilo (300 pound) ağırlıkları kaldıran Glen Burnie, bir anda Amerikan medyasının gözdesi oldu. Uzmanlar ise bu durumun olumsuz yanlarına dikkat çekiyor
NEW YORK - POSTA212
T
üm anne babalar onlu yaşlardaki çocuklarının spor yapmasını teşvik eder. Ama bazı çocuklar kendilerini biraz fazla kaptırıp, ağır sporlarla ne kadar güçlü olduklarını kanıtlamaya çalışırlarsa ne olur?
14 YAŞINDA REKOR KIRDI Amerika’da anne babalara seslenen tüm kanallar, web siteleri bugünlerde Maryland’de yaşayan 14 yaşındaki Glen Burnie’i konuşuyor. Kendi kategorisinde girdiği ulus-
lararası halter yarışlarında şu ana kadar beş dünya rekoru kıran Burnie bir seferde 300 pound ağırlığı (139 kilo) kaldırabiliyor. Pediatri uzmanları ise Amerikan medyasında geniş yankı uyandıran Glen’in hikayesinin, olumsuz yönlerine dikkati çekiyorlar. Çocuk sağlığı uzmanları, erken yaşlarda bu denli ağır spor akvitesini kamuoyunda bir başarı hikayesi olarak sunan medyanın ağır sporun çocukların gelişimine zarar verebileceği gerçeğini atladığını öne sürüyor.
Sports Illustrated’in seksi kapak kızları (NEW YORK-POSTA212) Her yıl dünyanın en seksi ve ünlü modellerinin objektif karşısına geçtiği Sports Illustrated Dergisi, 50. yıllı için hazırladığı bikini özel sayısıyla yine ses getirdi. Derginin kapağı için Nina Agdal, Lily Aldridge ve Chrissy Teigen üstsüz poz verdi. Lily Aldridge, “Sports Illustrated dergisinin kapak modeli olmaktan dolayı büyük onur duydum” dedi. 28 yaşındaki Victoria’s Secret modeli her yıl olay yaratan dergide ilk defa
yer aldı. Teigen, daha önce beş defa bikini sayısında yer almasına rağmen 50. yıl sayısında kapak modeli olmayı beklemediğini ve buna çok şaşırdığını belirterek, “Bu şuan dünyadaki en güzel duygu” diye konuştu. Sports Illustrated Swimsuit 2012 ve 2013’te derginin kapak kızı Kate Upton yerçekimsiz bir ortamda poz vermişti. İlk sayısı 1964’te basılan derginin ilk sayısının kapağında Babette March vardı. Dergi, en son 2006 sayısının kapağında birden fazla manken kullanmıştı.
19 Şubat 2014 Çarşamba YIL 1 • SAYI 40
HAFTALIK ÜCRETSİZ
www.posta212.com
Sevgililer Günü’nde böbreğini hediye etti İşte böyledir gerçek aşk. Para pul değil, canından bir parça hediye vermektir sevdiğine... 52 yaşındaki Richard Mach da bunun en iyi örneği
Spor otomobil müzesi çöktü Özel üretim ve antika Corvette’lerin sergilendiği müzedeki araçlar toprağa gömüldü BOWLING GREEN - AA NEW YORK - POSTA212
R
ichard Mach (52), iyi günde kötü günde hastalıkta ve sağlıkta karısının yanında olduğunu 40 yıl sonra bile gösterdi. Richard Mach, böbrek hastası karısı Joy Mach’a Sevgililer Günü’nde böbreğini hediye etti. Birkaç yıl önce Crohn hastalığına yakalanan Joy Mach, muhtemelen bundan sonra acı veren diyaliz
tedavisini görmeyecek. New York Presbyterian Hospital Weill Cornell Hastanesi’nde geçirdiği operasyondan sonra hasta yatağında konuşan Joy Mach, “Sevgililer Günü için daha iyi bir hediye olamazdı. Kocam 40 yıllık evliliğimizden sonra daha iyi bir fikir bulamadığı için bana bir organını vermeye karar verdi diye güldük” dedi. New York Daily News gazetesine konuşan Richard Mach ise, “Bu
kesinlikle karıma verebileceğim en iyi Sevgililer Günü hediyesiydi. Bundan daha iyisini verebileceğimi kesinlikle sanmıyorum. Bu kalpten gelen bir aşk” diye konuştu. Tanıştıktan üç yıl sonra evlenen Richard ve Joy Mach çiftinin, Lindsay (30) ve Danielle (26) isminde iki kızları var. Sevgililer Günü’nde her zaman özel ve romantik sürprizler yapan çift, bir Sevgililer Günü’nü Empire State Binası’nın tepesinde geçirmiş.
A
Lamborghini Huracan fırtınası İtalyan efsanesi daha piyasaya bile çıkmadı ama sipariş üstüne sipariş alıyor NEW YORK - POSTA212
D
ünya genelindeki VIP müşterileri kapsayan bir aylık özel tanıtım turunu bile henüz tamamlamamışken Lamborghini Huracan, piyasaya çıkmadan 700 sipariş aldı. İtalyan lüks spor otomobil üreticisi Lamborghini Huracan modelini markanın en çok satan modeli
unvanına sahip Gallardo modelinin yerine geliştirdi. LP 610-4, 610 Hp gücünde 5.2 litrelik V10 motorla donatılmış tek kapılı Huracan, mart ayında yapılacak Cenevre Otomobil Fuarı’nda ilk kez sahneye çıkacak. 0’dan 100 km/s hıza 3.2 saniyede ulaşabilen Huracan, 325 km/s maksimum hız yapabiliyor. Lamborghini Huracan’ın bu baharda satışa çıkması bekleniyor.
BD’nin Kentucky eyaletinde antika ve özel üretim otomobillerin sergilendiği bir müzede meydana gelen göçükte nadir bulunan sekiz Corvette otomobil, toprağa gömüldü. Bowling Green kentindeki Ulusal Corvette Müzesi Sözcüsü Katie Frassinelli, çarşamba sabahı meydana gelen göçükte şans eseri kimsenin yaralanmadığını açıkladı. Göçük sonrası müzenin zemininde 12 metre genişliğinde ve 9 metre derinliğinde bir çukur açıldı. Yetkililer, sekiz aracın çukura düşerek ağır hasar gördüğünü açıkladı. Hasar gören araçlar arasında markanın 40. yıl dönümü için özel üretilen kırmızı bir Corvette, 1962 model bir siyah Corvette, 1992’de üretilen 1 milyonuncu beyaz Corvette ve
2009’da üretime çıkarılan 1,5 milyonuncu Corvette de bulunuyor. General Motors’un dünyaca ünlü Corvette spor arabalarını ürettiği fabrikanın hemen yanındaki müzeyi her yıl yaklaşık 150 bin kişi ziyaret ediyor. Müze, kuruluşunun 20. yıl dönümünü kutlamak için ağustos ayında 50 eyaletten araçlar ile sürücülerinin katılacağı bir etkinlik düzenlemeye hazırlanıyor.