POSTA212 - SAYI - 64

Page 1

Amerika’daki Türkler sandıkla tanıştı Türkler ilk seçim için ne dedi?

sayfa

2

Kültür mirasımıza sahip çıkın, oy verin ■ Zeugma’dan Amerika’ya kaçırılan mo-

zaiklerin iadesi için sürdürülen kampanyalar devam ediyor. Siz de kültür mirasımıza sahip çıkmak istiyorsanız oy verin.

MEHVEŞ KOÇAK YAZDI TÜRK AVENUE

Türkler’in seçim karnesi 8

sayfa

500 bin İlgisizliğin nedeni 9 Türk 2 Yüksek Seçim Kurulu aranıyor sayfa

YSK’ya göre, dünyada yaklaşık 2 milyon 700 bin yurt dışında yaşayan Türk vatandaşı, cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gidecekti. Ancak oy veren seçmen sayısı sadece 250 binde kaldı. ABD’de ise 87 bin 589 seçmenin sadece yüzde 12’si yani 10 bin 448’i oylarını kullandı

Cemil Özyurt @cmlzyrtcemil@turkofamerica.com

sayfa

sayfa

6

DTİK, Amerika’da STK’lar ile atağa kalktı

HAFTALIK ÜCRETSİZ

■ DTİK Amerika Bölge Komitesi Başkanı Ce-

lal Seçilmiş, daha güçlü lobicilik ve Türk diasporası amacı etrafında birleşme çağrısı yaptı.

sayfa

2

TADF’den ‘Birlikten kuvvet doğar’ mesajı

YAHUDILER’DEN 2015 RESTI 3

Türk temsilciliklerini, dernekleri ve platformları tek bir çatı altında buluşmaya davet etti.

sayfa

12

İsrail ile bozulan ilişkilerin ardından ABD’deki Yahudi lobisinin de hedefi haline gelen Türkiye’ye 2015 tehdidi. POSTA212’ye konuşan Amerikan Yahudi Kongresi Başkanı Jack Rosen, Türkiye’ye Amerikan Kongresi’nde artık destek vermeyeceklerini söyledi. Bu durum 1915 soykırım iddialarının 100’üncü yılına hazırlanan Ermeniler’e, Yahudi lobisinin desteğinin artmasına neden olabilir

sayfa

Demirtaş: Solda tek aday benim

10

■ Obama’ya yakınlığıyla bilinen Center for

American Progress’in son raporu Suriye, Irak ve Türkiye’deki Kürtlerle ilgili öneriler getiriyor. sayfa

7

6 Ağustos 2014 Çarşamba

www.posta212.com • YIL 2 • SAYI 64

sayfa

■ TADF Başkanı Atilla Pak, ABD’deki tüm

İşte Amerika’nın ‘Kürt Açılımı’

A M E R İ K A’ D A K İ T Ü R K L E R İ N G A Z E T E S İ

Mirasınızı masaüstüne bırakabilirsiniz ■ Gelecek nesillere dijital versiyonunuzu biblo olarak miras bırakabilirsiniz.

ABD’ye yatırım yapacaklara öğütler! sayfa

5

■ POSTA212’ye konuşan Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, seçildiği takdirde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylüyor.

Kardeş kotası üzüyor 4 sayfa

■ ABD vatandaşı ki-

şilerin kardeşlerini Amerika’ya getirmek için yıllık 65 bin kişilik kota bulunuyor.

sayfa

13

Metronun en iyisi 7 treni sayfa

16

CIA zor durumda

Türkiye’nin F-35 inadı!

ABD karşıtlığı yükseliyor 14 13

■ Türkiye’nin toplamda 100 adet alacağını açıkladığı F-35 uçağında bilin-

sayfa

meyen motor arızaları çıkmıştı. Ama bu durum Türkiye’yi vazgeçirmedi.

ABD ile ticari ilişkilerde altın çağ!

Markanın önemine dikkat!

Suriyeli mülteciler istenmiyor En tepedeki 15 üniversiteler

sayfa

sayfa

6

sayfa

7

■ Forbes, “ABD’nin En İyi 100 Üniversitesi”

listesini yayınladı. İlk sırada, yıllık ücreti yaklaşık 62 bin dolar olan Williams Koleji var.

■ Suriyeli mültecile-

rin dramı gün geçtikçe büyüyor. Son yapılan ankete göre, Türk halkının büyük çoğunluğu Suriyeliler’i istemiyor.

sayfa

sayfa

11


Toplum

6 Ağustos 2014 Çarşamba

“Türk toplumuna birleşelim çağrısı”

Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com

WANTED! 500 BİN TÜRK ARANIYOR TÜRKİYE’DE son bir kaç yıldır olaylar yaşandıkça, siyasi ve sosyal yaşamdaki tansiyon yükseldikçe tepkiler en çok Amerika ‘dan geldi. Türkiye’deki kavgadan ve bölünmeden, Amerika’daki Türk toplumu birebir etkilendi. Bu nedenle kutuplaşmaların en büyüğü Amerika’daki Türkler arasında yaşandı. Geziciler, Cemaatçiler, iktidar partisini destekleyenler, milliyetçiler, Amerikancılar, Amerikan karşıtı olanlar derken ikiye değil yeni dünyadaki Türkler on parçaya bölündü. Gösteriler düzenlendi, tepki ilanları verdi. Bu süreç gösterdi ki bilinçli, eğitimli, demokrasiyle özdeşmiş yaşam tarzıyla özgürlükler ülkesi Amerika’da yaşayan Türkler, oy verirse büyük etkisi olacaktı. Herşeyden önce Amerika’daki Türklerin oy rengi ortaya çıkacaktı. Seslerini Türkiye daha iyi duyacak, Amerika’dan dünyaya büyük bir reklam yapacaklardı. Ve hayatlarındaki en önemli şans, kapılarını çaldı, Amerika’daki Türklere, ana vatanlarının kaderi için oy kullanma hakkı geldi. Herkes heyecan içinde bekledi. Oyların kime gideceğinin bir önemli yoktu önemli olan kaç kişi oy kullanmaya gidecekti ? Daha oy kullanma işlemi başlamamıştı ki Amerika’da yaşayan Türkler demokrasi adına büyük hayal kırıklığı yaşattı. Amerika’da 500 bini aşkın Türk’ten 87 bin kayıtlı seçmen olmasına rağmen 9 bin 742 kişi randevu aldı ve 10 bin 448 kişi oy kullandı. Bu oy kullanma sayısı Amerika’daki Türk toplumuna kara bir leke sürdü. Haberi olmamış, randevu alamamış, tatildeymiş, Amerika’da kaçakmış, mesafe varmış hiç farketmez, sebebi ne olursa olsun, oy hakkını aramayan, kullanmayan Amerika’daki Tükler, kardan kıştan, kıyametten, uzaklıktan ya da cahillikten oy kullanamayan köylerdeki “oy kullanma oranı”yla eşit düştü. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nundaki bölünmelerin, dargınlıkların, ayrılıkların ve çıkmazların sebebi de bu. Fikir ve tepki göstermeye gelince mangalda bırakmayan toplumumuz, söz konusu harekete gelince, birlik beraberlik olunca ortadan kayboluyor, kendi toplumunu yanlız bırakıyor. Ulusal, resmi, dini bayramlar, kutlamalarda, Türk kültür ve sanatına özel günlerde bir salonu dolduramayan Amerika’daki Türkler, sandık başında da buluşamadı. Amerika’daki Türkler’in nabzını tutan POSTA212 gazetesi haftalar önce haber analizleriyle, köşe yazılarıyla doğru tahmini yapmıştı. 18 Temmuz tarihinde “Yurt dışı oyları neyi değiştirecek? “ başlıklı köşe yazımda “Amerikan yaşamının verdiği rahatlık düşünülürse Türkler bu durumda oy kullanmaya zor gider. Oyuna sahip çıkanlar yine, onu-bunu-şunu beğenmeyip köşesine çekilenler, oy kullanmayı reddedenler, oy kullanmak yerine plaja giden, sosyal platformlarda vakit öldürenler olmayacak. Herşeye rağmen, ahiret vazifesini yaptığını düşünenler sandığa gidecek ve Türkiye’nin kaderini belirleyecek” demiştim. Haklı çıkacağımı biliyordum ama böyle düşük bir oranda beklemiyordum. 500 bin Türk sanki Amerika’da hiç yaşamıyormuş gibi kayboldu. Sadece kendi kaybolmakla yetmedi, Türk-Amerikan toplumunun geleceği için maddi manevi gelebilecek her türlü potansiyel destegi de yok etti. Çünkü 500 binden geriye kalan bir avuç Türk ne yapabilir ki! Kendi oyunu kullanmaya gitmeyen Ermeni, PKK, Kıbrıs, Ortadoğu meselelerinde Amerika’da Türkiye’nin hakkını nasıl arayabilir. Hadi biz yine birbirimizi kandıralım. “Bir Türk Dünyaya Bedel” masalını anlatmaya devam edelim.

Zafer Bayramı’nda şehitler anılacak (NEW YORK-POSTA212) Merkezleri Long Island’da bulunan Amerika Türk Şehit ve Gazi Yardımlaşma Derneği, 30 Ağustos Zafer Bayramı’ndı şehitlerimizi anmaya hazırlanıyor. Dernek Başkanı Hüseyin Ayhan, “Geçtiğimiz yıllarda ABD’de layıkıyla kutlanmayan 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı bu yıl, şehit ve gazilere layık şekilde kutlayacaklarını ve 30 Ağustos programını önümüzdeki günlerde basın yoluyla ilan ediceklerini söyledi. Ayhan, Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili de şehidimizi ve gazilerimizi layıkıyla temsil edecek bir cumhurbaşkanı seçilmesini diledi.

Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Atilla Pak, Amerika’da tüm Türk temsilciliklerini, dernekleri ve platformları tek bir çatı altında buluşmaya davet etti DOĞUCAN CÖMERT NEW YORK - POSTA212

A

merika’daki Türkler geçtiğimiz hafta seçimlere odak-

landı. Seçimler

doğrultusunda Amerika genelinde seçimlere ilginin az olduğu görüldü. İlginin az olmasıyla ilgili yapılan yorumlarda Türk toplumunun birlik ve beraberlik içerisinde olmadığı, birlikte hareket edilmediği söylendi. SEÇİMLERE İLGİNİN AZLIĞI Seçimleri ve seçimler

hakkında yapılan yorumları değerlendiren TADF Başkanı Atilla Pak, POSTA212’ye önemli açıklamalarda bulundu. Pak, seçimlere ilginin az olmasının nedenleri arasında Türk toplumu arasındaki iletişim sorununun da olduğunu söylerken, Amerika’da oluşan yapılanmaları, temsilcilikleri ve platformları TADF çatısı altında toplanmaya çağırdı. Pak, aylardır parti temsilciliklerinin ve değişik platformların bağımsız olarak çalıştığını bunun Amerika’daki Türk toplumunun birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesini engellediğini savundu.

TADF Başkanı Atilla Pak

“TADF, Türk toplumunun birlik olması açısından çok önemli bir köprü. Seçimlerde temsilciliklerin ve platformların farklı çalışmalar yürüttüklerini gördük. Bu çalışmaları yürütenler toplumun yüzde kaçlık kesimini tanıyorlar? Herkese ulaşabiliyorlar mı? Bunları sormamız gerekiyor. Biz 1956’dan veri faaliyette olan bir kuruluşuz. Dolayısıyla Amerika’da yaşayan Türk toplumunun birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesi için en köklü ve en güvenilir adres TADF. Ben TADF Başkanı olarak Amerika’da yaşayan Türkler’i TADF çatısı altında toplanmaya çağırıyorum.”

TÜRK TOPLUMUNA ÇAĞRI Amerika’da yaşayan Türk toplumunun birlikte hareket etmesi halinde seçimler ve buna benzer süreçlerde daha olumlu ve sağlıklı sonuçlar alınacağını kaydeden Pak, konuşmasına şöyle devam etti:

Zeugma Mozaikleri’ni geri verin! Zeugma’dan Amerika’ya kaçırılan mozaiklerin iade edilmesi için sürdürülen kampanyalar devam ediyor NEW YORK - POSTA212

1

960’lı yıllarda Zeugma ve çevresinde yapılan kaçak kazılar sırasında yurt dışına kaçırıldığı tespit edilen, MS 2.-3. yüzyıllara tarihlenen 12 parça mozaik, Amerika’nın Ohia Eyaleti’ndeki Bowling Green State Üniversitesi bulunmuştu. Bu konuda POSTA212 bir kampanya başlatıp mozaiklerin takipçisi olacağını duyurmuştu. Aynı şekilde başta eski TADF Başkanı Ali Çınar olmak üzere Amerika’da yaşayan duyarlı Türkler de üniversitenin Başkanı Mary Ellen Mazey’e bir mektup göndererek, mozaikleri Türkiye’ye iade etmesini istediler. Siz de Türk toplumu olarak duyarlı davranın ve

üniversite başkanına e-mail yoluyla ( mmazey@bgsu. edu ) ve online dilekçe ile tepkinizi gösterin. Yurdumuzun kültür mirasının tekrar evine dönmesi için açılan imza kampanyasına www.change.org adresinden ‘Zeugma’ diye arama yaparak ulaşabilir ya aşağıdaki linkten bulabilirsiniz. http://www.change.org/tr/kampanyalar/bowling-green-state-university-zeugma-danamerika-ya-kaçırılan-mozaikler-iade-edilsin

SEN DE İMZA AT DESTEK OL!


Güncel &Toplum

6 Ağustos 2014 Çarşamba

POSTA212’YE KONUŞAN AMERİKAN YAHUDİ KONGRESİ BAŞKANI JACK ROSEN

‘Artık Türkiye’ye destek yok’

Doğan Uluç doganuluc@aol.com

Başbakan Erdoğan’ın İsrail’e karşı kullandığı Nazizm benzetmesi, 1915 soykırım Kürt davasının lideri: Türk iddialarının 100’üncü yılına hazırlanan Ermeniler’e, Yahudi lobisinin desteğini artırdı toprağında gözümüz yok DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212

İ

srail ile bozulan ilişkilerinin ardından ABD’deki Yahudi lobisinden desteğini kaybeden Türkiye, Başbakan Erdoğan’ın İsrail’in operasyonunu Nazizm’e benzetmesi ile yeni bir evreye giriyor. Verdiği ödülünü geri isteyen Amerikan Yahudi Kongresi Başkanı Jack Rosen, “Artık Türkiye’ye destek yok” dedi. POSTA212’nin sorularını yanıtlayan Rosen, Erdoğan’ı anti-semitist olmakla suçlarken, “Son yıllardaki tutumu nedeniyle çok sayıda Amerikalının duruşu değişti. Ben de, Amerikan Yahudi Komitesi de Türkiye’yi bu noktada desteklemeyeceğiz. Dürüst Amerikalıların ve Kongredeki birçok üyenin görüşü bu” dedi. Başta ADL, AJC olmak üzere ABD’deki çok sayıda Yahudi örgütü Erdoğan’ın “Nazizm’den ne farkı var?” sözlerini kınarken, merkezi New York’ta bulunan örgütün başkanı Rosen, Erdoğan ile ilgili başta Washington olmak üzere temasta oldukları isimlere de mektup gönderdiklerini açıkladı: “Mektubu Washington’daki birçok arkadaşımıza da gönderdik ve mektupta Erdoğan’ın eleştiriyi hak ettiğini belirttik” 2015 ZORLU GELİYOR İsrail karşıtı tutumu nedeniyle bazı Yahudi örgüt-

leri Ermenilerin 1915 iddialarına destek vermeye başlarken, Rosen da bunu dışlamadı: “Türkiye büyük bir ülke, orada birçok arkadaşımız var. Başbakan’ın eylemleri ve kelimeleri kalbimize dokunuyor. Onun sözleri ve davranışlarının Ermeni meselesinde Türkiye’yi nasıl desteklediğimize etkisi olacaktır ama bu Türkiye ve Türk halkıyla bir savaş değil. Mükemmel tarihi geçmişimiz var ama bence daha çok kişi Erdoğan’ın sözlerine karşı çıkmalı.” İSRAİL İLE BARIŞ ZORDA 30 Mart seçimlerinden bu yana hazır olmasına karşın İsrail ile tazminatta varılan mutabakatın da imzalanması son Gazze operasyonlarının ardından iyice çıkmaza girdi. Kaynaklar, Türkiye’nin operasyondan önce hazır olduğunu o dönemde İsrail Başbakanı Netanyahu’nun imzaya yanaşmadığını belirtirken, “Artık durum tamamen değişti” yorumunu yaptı. Rosen, ilişkilerin normalleşmesini istediklerini belirtirken, “Amerikalılar ve Yahudiler tarihten gelen izlerle Türkiye’yi sever. Biz de normalleşmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu tüm ülkelerin yararına. Bu ilişkinin geri gelmesi çok zor bir dönemde ışık olur. Biz de Erdoğan’ı bunun için çabalamaya teşvik etmeye çalışıyoruz.” dedi.

Roketler Ankara’ya düşerse, Türkiye ne yapar? Rosen, İsrail’in operasyonlarına Erdoğan’ın yaklaşımını da eleştirdi ve ABD’nin verdiği desteğin nedenini şöyle anlattı: “Başbakan, İsrail’i ölen insanların sayısıyla yargılıyor ve sonuçlara varıyor. Buna katılmasak da anlıyoruz. Sadece Amerikan Yahudileri değil, Amerikan kamuoyu da bu görüşe katılmıyor. Gazze operasyonuna neden olan olaylara bakarsanız, 3 genç öldürüldü; roket ve havan topları Tel Aviv şehrinin merkezine atıldı, roketler anaokulunun bahçesine atıldı ki teröristlerin İsrail’in içine geldiğini ve saldırdığını gösterdi. Operasyon bunlara yanıttı ve terörizmle hep mücadele eden Amerikalılar, bunu anlıyor. ABD, İsrail’in tepkisini anlıyor. Kimse çözümü konuşmuyor, İsrail ne yapmalıydı? Bu temel soru. Eğer roketler Ankara’ya gelirse ve sizin çocuklarınız hedef alınır ve öldürülürse, ABD, buna tepki verdiği için Türkiye’yi de destekleyecektir.”

İşte o tehdit mektubu Başbakan Erdoğan Maltepe mitinginde “Türk-ABD Dostluk Grubu bir mektup yazıp güya beni tehdit ediyor. Aynı şekilde cevabını alacaklar’’ demişti. POSTA212 o mektubu ele geçirdi İLHAN TANIR WASHINGTON - POSTA212

T

ürkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimleri için kampanyalar bütün hızıyla devam ederken, geçen pazar günü Başbakan Erdoğan'ın İstanbul-Maltepe'deki mitingi esnasında, 'Türk-ABD Dostluk Grubu bir mektup yazıp güya beni tehdit ediyor. Aynı şekilde cevabını alacaklar'' demesiyle bir anda gözler ABD Kongresi’ne çevrilmişti. Mektup, hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi, 150'ye yakın Kongre üyesinin bulunduğu Türkiye Dostluk Grubu’nun eşbaşkanları Steve Cohen, Ed Whitfield, Virginia Foxx ve Gerald Connolly tarafından 29 Temmuz günü imzalanmış ve Washington'daki Türkiye Büyükelçiliği’ne gönderilmiş. İşte POSTA212’nin ele geçirdiği o mektubun içeriği:

YUMUŞAK GİRİŞ YAPILIYOR Mektubun ilk paragrafında, eşbaşkanlar kendilerinin ABD-Türkiye ilişkilerinin önemini anlayan Kongre üyeleri olarak tanımlıyorlar ve “iki ülke arasındaki güçlü bağların savunucusu olarak görülüyoruz” diyorlar. GAZZE İÇİN DÜNYA ÇALIŞIYORMUŞ! Mektubun ikinci paragrafı ise şöyle: ''Dikkatimize ulaştığı kadarıyla yakın zamanda sarf ettiğiniz sözler yaygın bir şekilde anti-semitik olarak algılandı ve bu sözler kesinlikle anti-İsrail. Sözleriniz, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından 'kırıcı ve yalnış' olarak değerlendirildi ve bizim kendi meslektaşlarımızla olan ilişkilerimizde Türki-

ye'yi olumlu bir şekilde anlatmayı da giderek daha da zorlaştırdı. ''İsrail'in Filistin'e, Gazze'ye yaptıkları Hitler'in onlara yaptığını geçtiğini siz de görüyorsunuz'' sözünüz tarihi gerçeklerle uyuşmuyor ve provakatif. Dünya çevresinde birçok ülke Ortadoğu'da barış için çalışıyor ve Türkiye’ de bir zamanlar bu ülkelerden biri idi. Sizin son

zamanlarda sarfettiğiniz sözler ise şiddeti durdurmak için hiçbir işe yaramamakla birlikte, nefreti artırma aracı olarak da işlev görüyor. ABD-Türkiye ilişkilerinin güçlü destekçileri olmayı sürdürüyoruz ve umut ederiz ki bu türlü tahrik edici retoriğinizin bizim ilişkilerimize yaptığı etkiyi düşünürsünüz''.

Daha önce yaptı Rosen, Erdoğan’ın geçmişte kullandığı barış dilini de terk ettiği görüşünde: “Başbakan’ın İsrail’e destek vermemesini anlıyorum. Ama böyle kelimeler kullanmaya ve Hitler’in eylemleriyle, Nazizmle eşitlemeye ihtiyacı yok. O Müslüman dünyasının bir lideri ve biz insanları bir araya getiren; İsrail ve Filistin arasında barış getiren birini tercih ederiz. Umarız geri döneriz. Çünkü bunu daha önce yaptı ve barış için çabaladı. İsrail ile her türlü farklılığa karşın neden durumu iyileştirmek için kapı aralamıyor, neden barıştırıcı olmaya çalışmıyor?”

FUAD Masum Irak’ta ikinci Kürt Cumhurbaşkanı seçildi. 2012 sonunda ani bir beyin kanamasıyla Berlin’e getirilen Cumhurbaşkanı Celal Talabani memleketi Irak’a geri döndü. Sıra ülkenin güçlü politikacısı Başbakan Nuri el Maliki’nin de katılacağı seçimlerde. Masum önümüzdeki günlerde büyük olasılıkla hükümeti kurma görevini Maliki’ye verecek. Sünni’si Şii’siyle Kürt politika çevrelerinde Celal Talabani sonrası Kürdistan Yurtsever Birliği Başkanı’nın (KYB) kim olacağı tartışması giderek... 1970’lerin sonunda ABD başkenti güneyinde Kürt sorununda temel bilgileri birinci elden özetle aldım. Irak Kürtleri (KDP) Başkanı Molla Mustafa Barzani’yle Virginia’da açık arazide lüks görünümlü çift katlı bir villada buluştuk. Molla Barzani Mayo Clinic’te kanser tedavisi görüyordu. ABD’de işlerini takip eden temsilcisi Doskie, meslekdaşım David Horowitz aracılığıyla Barzani’yle görüşmemi gerçekleştirmişti. Yelekli takım elbise, ağzında piposuyla buluşmaya gelen Barzani’ye oğlu Mesut refakat ediyordu. Barzani’nin adresini mahfuz tutmak için temsilcisi Doskie villa çevresinde değişik yollara saparak yön karıştırdı.

SORULARA CEVAPLARI:

“Kürtleri çok az insan biliyor, Filistin’i herkes biliyor” “Batı ülkeleri, Rusya ve ABD Ortadoğu’nun stratejik önemi yüzünden. Biz Kürtler terorist değiliz. Sadece haklarımızın tanınmasını istiyoruz. 1975 başında Irak-İran harbi başladı. Şah Reza Pehlevi bize destek veriyordu. ABD araya girdi. Şah ABD’nin direktifiyle yardımlarını kesti, desteğini çekti. Irak’ın koruyucusu Rusya’ya dönemedik, ortada kaldık, hep petrol yüzünden. Eskiden devlet adamlarında hak, adalet, şeref duyguları daha köklüydü. Devir değişti,

bu duygular zayıfladı, sözlerini tutmaz vaatlerini yerine getirmez oldular. Tekrar dağlara çıktık, mağaraları mesken yaptık ama yılmadık.”

“DIŞ ÜLKELERLE İLİŞKİLERİ...”

“Türkiye’deki Kürtlerden destek ve sempati mesajları alıyoruz. Bunun dışında haberleşme içinde değiliz. Kurtuluş hareketlerinin çoğu Moskova bağlantılı. Bizim ne Moskova ne de başka ülkeyle bağlantımız var. Birkaç yıl önce kimliğini açıklamayan bir Ermeni grubunun temsilcisi Türklere karşı suikast eylemleri düzenlememizi teklif etti. Bu eylemlerin sonunda Türk, Ermeni ve Kürtler arasında görüşmeler başlayacağını, Anadolu’da muhtar bölgeler tanınacağını ileri sürdü. Suikastlerle dava yürütemeyiz. Irak’ta yerleşik Kürtlerin Türk topraklarında gözü yok.” “Ben KDP Başkanı, Askeri Kuvvetler Başkomutanıyım. Hastalığıma rağmen Irak’ta her gelişmeden haberdarım. Davamızı sonuna kadar takip edeceğim” diyen ‘Baba’ Barzani “Nedir davanız?” sorumuza cevap veriyor: “Ben Iraklı bir Kürt’üm. Açıkça ve kesinlikle ilan ediyorum. En büyük Kürt grubu olan KDP’nin Kürt harekatının temelinde herhangibir ülkenin toprağında gözü yok. Biz hiç bir ülkeye saldırmış değiliz. Yalnızca bulunduğumuz yerlerde insan gibi yaşamak, yasal haklara sahip olmak, kendi dil, adet, töre ve kültürümüzü devam ettirecek kadar muhtariyet istiyoruz.” İki saati aşkın görüşmemizde Molla Barzani’yi takiben KDP Başkanlığını üslenen Mesut konuşmalara katılmadı, ev dışında Doskie iki Barzani ortasında resmimizi görüntüledi. Resimli özel haberim hayli yankılar yaptı. Mayo Clinic’te “Altı ay yaşar” denilen Baba Barzani iki yıl daha yaşadıktan sonra vefat etti. hurriyet.com’dan alınmıştır


Göçmenlik - Toplum

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Kardeşlerin hemen ABD’ye gelmesine kota engeli

Göçmenlik avukatlarından Ayhan Öğmen, Amerikan vatandaşı kişilerin kardeşlerinin Amerika’ya getirmek için yıllık 65 bin kota nedeniyle 12-13 yıl beklemek zorunda olduklarını söyledi DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

A

merikan vatandaşı olmasının ardından herkesin hayali en yakınlarını Amerika’ya getirme. Ancak bu hayalin gerçekleşmesi, kardeşlerin getirilmesi konusunda oldukça uzun sürüyor. Göçmenlik avukatlarından Ayhan Öğmen, yıllık 65 bin kota ve bu başvurular yoğun talep edeniyle kardeşlerin Amerika’ya gelmesinin 12-13 yılı bulabildiğini ifade etti. Amerikan vatandaşı olup 21 yasından büyük olan bir kişinin kardeş ya da kardeşlerini Amerika’ya göçmen olarak getirtebileceğini ifade eden Öğmen, şunları söyledi: “Müracaatlarda, adına müracaat edilen kardeşin müracaat esnasında evli veya bekar olması, çocuklarının bulunması veya müracaattan sonra evlenmesi veya sonradan çocuğunun olması önemli değil. Bu tip durumlarda

müracaattan sonra yapılan evlilikler ya da doğan çocuklar daha sonradan müracaatlara eklenebilir. Ancak çocukarın, sırası geldiğinde göçmen vizelerini alırken mutlaka 21 yaşından küçük olmaları gerekiyor” dedi.

KARDEŞLİK İSPATI

Kardeşler için müracaatlar diğer kategorilerde olduğu gibi Amerikan Göçmenlik ve Vatandaşlık Servisleri’nin (USCIS) ofislerine yapıldığını dile getiren Öğmen, “Bu müracaatlarda İ-130 formunun ve müracaat sahibi ile adına müracaat edilen kişilerin kardeş olduklarını gösteren belge veya belgelerin ibrazı gerekli” diye

konuştu. Öğmen, müracaattan sonra yapılmış evliliklerde eşlerin veya sonradan doğmuş olan çocukların müracaatlara eklenebilmesi için evlilik cüzdanlarının ve nüfus kayıt belgelerinin ayrıca USCIS ’e ibraz edilmesinin yeterli olduğunu vurguladı.

65 BİN KOTA

Kardeşlik statüsü oluştuğu müddet-

çe yapılan müracaatların kabul edildiği bilgisini veren Öğmen, ancak vize alma aşamasına gelindiğinde bu kategoride kabul edilen yıllık sayısal kontenjan olan 65 bin kişinin dolmamış olması ve ilgili vize yeterlilik kriterlerine de uygun olunması gerektiğini ifade etti. Kardeşler için yapılan müracaatların sonuçlanmasının, bu kategorideki yoğun talep ve birikimlerden ve buna karşın yıllık sayısal kontenjanın düşük olması sebeplerinden dolayı çok uzun zaman aldığını ifade eden Öğmen, “Dolayısı ile kardeşi tarafından adına yapılmış bir müracaatı bulunan bir kişinin Amerika’ya göçmen olarak gelmesi 12-13 yıldan az olmamakta. Son zamanlarda müracaatları 2002 yılında yapılmış olan kişiler göçmen vizelerini alıyorlar” dedi.

ÜVEY KARDEŞ MÜRACAATI

Üvey kardeşler için de müracaat etmenin mümkün olduğunu kaydeden Öğmen, şöyle devam etti: “Ancak bu tip

bir müracaatın kabul edilebilmesi için anne-baba arasındaki evlilik akdinin yapıldığı tarihte üvey kardeşlerin mutlaka 18 yaşın altında olmaları gerekiyor. Anneleri aynı babaları farklı olan üvey kardeşlerin, evlilik dışı doğmuş veya gayri meşru olmaları hallerinde dahi üvey kardeşlerine müracaatta bulunmaları mümkün. Ayrıca evlat edinme durumlarında ise kardeşin evlat edinildiği tarihte mutlaka 16 yaşın altında olması gerekiyor.”

Matbaada 27 senelik imza

ERO Printing ABD’nin en önemli matbaa şirketlerinden biri. Birçok firmaya hizmet veren şirketin başındaki Erhan Balkay’ın bu işte 27 yıllık imzası var

BABÜR AKSÜYEK NEW YORK - POSTA212

İ

lk olarak 1987 yılında Türkiye'de Aydınlar Matbaa olarak kurulan şirket daha sonra 1995 yılında başka bir şirketle birleşerek ERO Printing adını aldı. Amerika'da ilk olarak 2002 yılında kurulan ERO Printing Amerika'nın en başarılı matbaa firmalarının başında geliyor. Bu firmanın başında ise Amerika'da uzun yıllardır yaşayan Türk vatandaşı Erhan Balkay bulunuyor.

"YARATICI OLMALI" Şirketin hizmetleri arasında her çeşit matbaa çalışması dışında profesyonel web dizayn, elektronik ticaret uygulamaları, web merkezli program geliştirme, grafik dizayn ve ürün fotoğrafçılığı da yer alıyor. Fimanın sloganı ise açık ve net; "Yaratıcı olmalı!" Balkay, matbaa sektörünün geleceğiyle ilgili ilginç açıklamalarda bulunurken teknolojinin gelişmesinin hem olumlu hem de olumsuz yanlarının olduğunu söyledi. Erhan Balkay, Amerika’da matbaa işletmenin sırlarını POSTA212’ye anlattı. ■ Matbaa pazarı bugün ne durumda? Bizim şirketimiz Türkiye bölümünü saymazsak 2002 yılında kuruldu. 2008 yılında malum ekonomik kriz yaşandı. O dönemde herkes gibi bizde etkilendik ama bize olumlu katkısı da oldu. Birçok şirket sorunlarla boğuşurken kriz aslında bizim büyümemizi hızlandırdı diyebilirim. Eskiye göre teknolojik olarak daha iyi konumdayız ama ekonomik olarak kötü yönde etkilenen sektörlerin başında geliyoruz. İnternet pazarlama, internet yayıncılığı, internet kullanıcısının artması ve sosyal medya-

nın daha aktif kullanılması bir sürü gazetenin baskıyı durdurup internete yönelmelerine neden oldu. Matbaa sektöründe her geçen gün pazar daralmakta ve bir sürü matbaa kağıt fabrikası kapanmak zorunda kalmaktadır.

çok önemli şirketlerle çalışıyoruz. Beraber çalıştığımız çok kaliteli Türk şirketler ve restoranlar var. Birçok özel etkinlikte çalıştık. Amerika'daki Türk resmi kurumları ile çalışıyoruz. Müşterilerimizin büyük bir bölümünü Türk toplumu oluşturmaktadır.

■ Teknolojinin gelişmesi mesleği nasıl etkiliyor? Kullandığımız makinalar ve bilgisayar sistemlerinin gelişmesi kaliteyi daha yüksek tutmamıza yarıyor. Teknoloji sayesinde hizmet kalitemizi yükseltip hızımızı artırıyoruz. Teknolojinin gelişmesi çalışmalarımızı daha da güçlendiriyor ve bu da çalışma tekliflerini artırıyor. İşte bugün

■ Gelecek ile ilgili plan ve hedefleriniz neler? Şimdilik sadece düşünce aşamasındayız. Plan yapabilmek için ekonominin biraz daha önümüzü görecek seviyeye gelmesi gerekiyor. Elbette eğer şartlar istediğimiz gibi olursa bizimde planlarımız ve hayata geçirmek için birtakım çalışmalarımız olacak.


Göçmenlik - Toplum

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Amerika'ya yatırım kabusa dönüşmesin Göçmenlik avukatlarından Gökhan Yazıcı, Amerika’da yatırım rüyalarının kabusa dönüşmemesi için yatırımcıların EB- 5 vizesinde sahte yatırımlar konusunda dikkatli olmaları uyarısında bulundu DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

A

merika’ya yatırım yapmak isteyenlerin en çok tercih ettikleri vize türlerinden biri de EB-5 vizesi. Yatırımcıya Green Card ve vatandaşlık yolunu açan bu vize, sağladığı avantajlar kadar sahte yatırımlara dikkat edilmemesi halinde Amerika’da yatırım rüyanızı kabusa dönüştürebilir. Göçmenlik avukatlarından Gökhan Yazıcı, yatırımcıların özellikle hem yatırım paranızı kaybetme, hem de Amerika’da Green Card’a giden yolda başarılı olamama riski ve ayrıca EB-5 vizesindeki katı şartların varlığı sebebiyle, bu vizeye başvurusunun en başından itibaren bir göçmenlik avukatı ile çalışmaları tavsiyesinde bulundu.

ARANAN ŞARTLAR EB-5 yatırım vizesinin, Amerika’da en az 10 tam gün Amerikalı işçi çalıştıran yeni bir ticari girişime en az 1 milyon dolar yatırım yapan kişiler için ticari bazda bir göçmenlik seçeneği olduğunu kaydeden Yazıcı, istihdamın artması hedeflenen bölgelerde ise yabancı yatırımcının en az 500 bin dolar yatırım yapmasının yeterli olacağını söyledi. Yatırımcının kendi yönettiği bir şirkete ve kendi özel projesine yatırım yapabileceği gibi bu yatırımı yeni kurulacak bir işe yapılabileceği gibi halihazırda kurulmuş ve zarar eden bir şirket satın alınmak suretiyle de yapılabileceğini kaydeden Yazıcı, şunları söyledi: “Bunun dışında ikinci bir yöntem olarak, Amerikan Vatandaşlık ve Göçmenlik Bürosu (USCIS) tarafından daha önceden onaylanmış, EB-5 vizesine hak kazanmış ve ‘bölgesel ticaret merkezi’ (Regional Center) ola-

rak adlandırılan projelere yatırım yapmak suretiyle de EB-5 yatırımcı vizesi alınabilir. Şu anda Amerika’da USCIS’e başvurmuş ve onaylanmış yaklaşık 530 bölgesel ticaret merkezi yatırım projesi mevcut.”

YASAL PARA OLMALI Yabancı yatırımcının yatırım miktarının kaynağını belgelemek suretiyle yasal yollardan elde ettiğini göstermek zorunda olduğunu vurgulayan Yazıcı, bu vize türünde başvuruların USCIS’e yapıldığını ve bu aşamada yatırım yapılacak proje ve iş planını da kapsayan ayrıntılı belgelerin sunulduğunu ifade etti. Şu andaki duruma göre başvuruların sonuçlanmasının 4-6 ay sürdüğünü ifade eden Yazıcı, daha sonraki aşamada Green Card için başvurunun yapılabileceğini kaydetti. Bu işlemin süresinin ise 6 ay ile 1 sene arasında değiştiğini belirten Yazıcı, “Nihayet, 2 yıl şartlı olarak verilen green card süresi bitmeden 90 gün önce, yatırımcı şartların kaldırılması başvurusunu yapar. Şartların kaldırılması üzerine yatırımcı, eşi ve 21 yaşından küçük çocukları için Green Card gönderilir’ dedi. AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI Bu vize turunun bazı avantaj ve dezavantajları olduğunu kaydeden Yazıcı, şunları söyledi: “Yatırımcı Amerika’da istediği yerde yaşayabilir. EB-5 vize sahibi ve aile üyeleri Amerika’da istediği işte istediği pozisyonda çalışabilir veya kendi işletmelerini herhangi bir vize statüsü ile bağlı kalmaksızın çalıştırabilirler. Amerika’da emekli olabilirler. EB-5 sahiplerinin çocukları istedikleri işte çalışabilirler ya da istedikleri okula gidip eyalette ikamet edenlerle aynı harcı ödeme hakkına sahip olurlar. EB-5 green card sahip-

Yıllara göre EB-5 vize kullanımı YIL SAYI * 2009 4218 * 2010 1885 * 2011 3463 * 2012 2405

Ülkelere göre EB-5 payları Ülke Çinli Güney Koreli İngiliz Tayvan İranlı Diğer ülkeler

Aldığı pay yüzde 50’den fazlası yüzde 20 yüzde 5 yüzde 4 yüzde 2 yüzde 1

NOT: Türk yatırımcıların ilgisi bu ülkeler ile karşılaştırma yapılamayacak kadar az.

leri de 5 yıl sonra diğer şartları da yerine getirmek kaydıyla- Amerikan Vatandaşlığı’na başvurabilirler. Yatırım miktarı olan 500 bin dolar, herkesin kolaylıkla karşılayabileceği bir miktar değil. Ayrıca Green Card sahiplerinin Amerika’da yılın en az 180 günü yaşamak suretiyle ikametgahlarını Amerika’da kurmaları zorunluluğu bazı yatırımcılar için geçerli ve kolay bir seçenek olmayabilir. EB-5 Green Card sahipleri de, Amerikan vatandaşları ve diğer Green Card sahipleri gibi dünya çapındaki bütün gelir ve varlıklarından dolayı Amerika’da gelir vergisine tabi olacaklardır.”

YATIRIMLARI İYİ ARAŞTIRIN USCIS ve Amerikan Menkul Kıy-

metler Komisyonu’nun (SEC), EB-5 vize programındaki bir çok sahtecilik davalarından sonra geçen yıl “Yatırımcılara Uyarılar” başlıklı bir genelge yayınladığını ifade eden Yazıcı, bu genelge ile bir işletme tarafından sunulan proje ve yatırım programının USCIS tarafından bölgesel ticari merkez olarak onaylanmış olmasının, işletme tarafından sunulan yatırımların USCIS, SEC veya herhangi bir devlet kurumu tarafından kabul edildiği anlamına gelmediğinin vurguladığını ifade etti. Yazıcı, USCIS’in yatırımcılara özellikle yatırımları tüm yönleriyle araştırmalarını tavsiye ettiğini belirterek, önerileri şöyle açıkladı: “Bölgesel ticari merkezinin USCIS

tarafından tayin edilmiş olup olmadığını doğrulatın. USCIS’a yapılan başvuru evraklarının kopyasını mutlaka tetkik edin. Yatırımla ilgili bilgileri mutlaka yazılı olarak talep edin. Organizatör ve kurucuların her bir yatırımcıdan komisyon alıp almadığını soruşturun. Yatırım sunum belgeleriyle örtüşmeyen bilgiler veren organizatörlerin verdiği bilgileri şüphe ile sorgulayın. Yatırım ile ilgili finansal projeksiyon ve vaatleri bağımsız bir uzmana doğrulatın. Kredi sözleşmelerini, yatırım sunum belgelerini ve yatırım karşılığı yatırımcıya verilen teminatların olup olmadığını iyice araştırın. Yatırım karşılığı vize, Green Card sözü,

garantisi ve yatırım karşılığı getiri garantisi veren benzeri sahte vaatlere itibar etmeyin. Kayıtlı olmayan yatırımlara dikkat edin. Lisanslı olmayan satıcılara dikkat: Birçok yatırım kıymetlerini sunan ve satan yatırım profosyonelleri uygun federal ve eyelet kurumları tarafından lisanslandırılmakta. Yatırımın çeşitli şirketleri ilgilendirmesi halinde bütün bu şirketler katmanının aynı kişiler tarafından sahip olunup, kontrol edilip edilmediklerine dikkat edin. Bazı EB-5 yatırım bölgesel ticari merkezleri aynı kişiler tarafından sahip olunan çeşitli şirketlerden oluşuyor. Bu şirketlerin sermaye yapıları önceden bildirilmezse ciddi menfaatlerin ihtilafı söz konusu olabilir.”

Taca’dan çocuklara etkinlik (NEW YORK POSTA212) Chicago Türk Amerikan Kültür Birliği (TACA), 11 – 15 yaş arası çocuklara yönelik olarak “Future City 2015” yarışmasına ilişkin bir bilgilendirme toplantısı düzenleyecek. Çocuklar için düzenlenecek programa Dr. Julide Demirdöven konuşmacı olarak katılacak. Demirdöven, programın önemine dair bilgiler verecek. Program, 24 Ağustos 2014 tarihinde saat 1:30 ile 2:30 arasında gerçekleşecek.

Amerikalılar kültürümüzü tanıyacak (NEW YORK – POSTA212) Rochester Türk Cemiyeti, Türk Sanat ve Folklor Festivali’nin 18’incisini bu yıl düzenleyecek. Festivalin ana amaçlarından biri de Türk halk danslarını, Türk yemeklerini, Anadolu kültür mirasını, sanat sergilerini, geleneksel el sanatlarını ve Türk müziğini Amerikalılar’a tanıtmak. Festivalden elde edilecek gelir, cami inşaatında kullanılacak. Programlar 29 Ağustos ile 31 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek.


Ekonomi

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Dtİk’ten stk’lara işbirligi çağrısı Dünya Türk İş Konseyi Amerika Bölge Komitesi Başkanı Celal Seçilmiş, sivil toplum örgütlerine daha güçlü lobicilik ve Türk diasporası amacı etrafında birleşme çağrısında bulundu. Seçilmiş, bazı STK’ların bu çağrıyı yanlış anladığını savundu DİLEK ESKİ BEZİRKAN

DTİK ismi amacı tam yansıtmıyor olabilir

NEW YORK-POSTA212

T

ürkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) bünyesinde kurulan Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) Amerika Bölge Komitesi Başkanı Celal Seçilmiş, tüm Türk sivil toplum örgütlerine işbirliği çağrısında bulundu. Seçilmiş, işbirliğinin daha güçlü bir lobi ve Türk diaspora amacı etrafında olacağını söyledi. Geçtiğimiz ay Washington DC’de TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun da katıldığı toplantıda ilk olarak birlikte çalışma fikrinin dile getirildiğini hatırlatan Seçilmiş, ancak bu toplantının ardından bazı STK’ların bu çağrıyı yanlış anladığını savundu. Bu birleşme ya da birlikte çalışmanın hiç bir dernek ya da cemiyetin faaliyetine son vereceği anlamına gelmediğinin altını çizen Seçilmiş, “Bu, Türk devleti değil, Türkiye’nin en büyük STK’sının girişimi. Gizli ajandamız ya da politik bir ajandamız yok” dedi.

FRANSA’DA TEMELİ ATILDI DTİK’in 2008 yılında kurulduğunu ve Fransa’da hükümetin “Ermeni katliamı olmamıştır” demenin suç sayılacağına ilişkin bir yasa çıkarmasının ardından gündeme geldiğini belirten Seçilmiş, şunları anlattı: “O teklif Fransa Meclisi’ne geleceği zaman Fransa ve Avrupa’daki Türkler’in organize olup birleşemedikleri, bu konuda bir eksiklik olduğu görüldü. TOBB olarak buradaki insanlarla temasa geçip onların bu kanuna karşı çıkılması için organize edilmesi fikri oluştu. Daha sonra da bu girişim Fransa’da yapılıyor ve başarılı oluyor. Yurtdışında çok profesyoneller var. Ancak bunlar güçlü bir ses olamıyorlar. Özellikle Türkiye’nin çıkarları konusunda güçlü lobicilik yapılamıyor. Dolayısıyla buradan yola çıkarak tamamen diaspora oluşturacak ve bunu lobicilikte güçlendirecek bir oluşum. “ “ŞEMSİYE ÖRGÜT OLMAYACAĞIZ” DTİK’in bir iş konseyi ve dünya çapında bir oluşum olduğunu anlatan Seçilmiş, “Dünya 7 bölgeye ayrılmış, her bir bölgenin komiteleri var ve bu komiteler aracılığıyla çalışmalar yürütülüyor” dedi. Amerika’nın da ku-

TOBB Başkanı Rifat Hsarcıklıoğlu (solda), Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) Amerika Bölge Komitesi Başkanı Celal Seçilmiş (ortada) ve eski New York Başkonsolosu Büyükelçi Mehmet Samsar (sağda)

zey, güney ve orta Amerika olmak üzere 3 bölgenin 7 kişiden olusan ve başkanlığını yapığı komite tarafından yonetildiğini ifade eden Seçilmiş, şunları söyledi: “DTİK 2008 yılında kuruldu. DTİK hiç bir zaman burda herhangi bir dernek, cemiyet ya da çatı kurma gibi bir amacı yok. Bu, hiç bir ülkede yok. DTİK tamamen Türkiye’de kurulan, dünyadaki Türk girişimcilerini, Türk profesyonellerini, Türk vatandaşlarını lobi olarak birbirleriyle buluşturmayı amaçlıyor. Hiç bir zaman burada bir derneği olmayacak, diğer derneklerin kendi bünyesine bağlanması gibi bir amacı olmayan bir oluşum. ATAA, TADF, ticaret ve sanayi odasını DTİK çatısı altına birleştirme gibi bir amaç yok. Ayrıca bizim gizli bir ajandamız ya da politik bir ajandamız yok. Türkiye’nin çıkarı söz konusu olduğu zaman hepimiz bir amaç doğrultusunda birleşmek istiyoruz. Bu oluşum Türk devleti girişimi değil, Türk hükümetinin bir

projesi değil. “Yurt dışındaki Türk vatandaşlarını da oluşumun içinde görmek istediklerini dile getiren Seçilmiş, “Amerika’da da Türkiye aleyhine bazı girişimler oluyor. Zaman zaman Türkiye’de STK’lar, dünyadaki oluşumlar ile irtibat kurma konusunda güçlük çekiyor. En önemlisi hep bir ağızdan konuşmak önemli, daha güçlü ses çıkarılması gerekiyor” diye konuştu.

HER SEÇİM BÖLGESİNE DTİK ÜYESİ 2012 yılında da benzeri yapılan ve son olarak Washington’da düzenlenen toplantıda DTİK’in Amerika’da nasıl organize olacağına ilişkin bilgi verildiğini hatırlatan Seçilmiş, daha güçlü bir lobicilik amacı doğrultusunda Amerika’da her seçim bölgesinde en az bir DTİK temsilcisinin olmasının hedeflendiğini dile getirdi. Bu toplantıya Amerika’daki tüm STK temsilcilerinin davet edildiğini ve temsilci olabilecek insanları kendilerine yönlendirmelerinin istendi-

ğini ifade eden Seçilmiş, “Her seçim bölgesinde yaşayan, oy verme yetkisi olan bir Amerikalı Türk’ün temsilci olarak seçilmesi amaçlanıyor. Toplantıda bu fikir dile getirildi. Bu temsilci, STK üyesi ya da üye olmayabilir de. Bu kişilerin, seçim bolgelerindeki Amerikalı senatörlere ya da miletvekillerine Türk tezini ve çıkarlarını anlatma konusunda temsil etme yetkisi olacak. Bunlar tamamen Türkiye’de kurulu DTİK’e bağlı olacak” dedi.

ATAA VE TADF SÜRPRİZİ DTİK’in amaçlarını daha önceden bilenlerin bu hedeflere olumlu baktıklarını dile getiren Seçilmiş, “Ancak dernekleri size mi bağlamak istiyorsunuz, burada şemsiye bir organizasyon mi olmak istiyorsunuz şeklinde eleştiriler benim için sürpriz oldu. ATAA, TADF ne olacak diye sordular. Bunlar benim için sürpriz oldu” diye konuştu. ATAA ve TADF temsilcilerinin 2010 yılında İstanbul’da yapılan

toplantıya da geldiklerini anlatan Seçilmiş, şunları söyledi: “Dolayısıyla pek çok kimsesin DTİK’in oluşumu ve amaçları konusunda bilgisi olduğunu sanıyordum. Ancak DTİK olarak bizim daha kendimizi ifade etmek zorunda olduğumuzu gördüm. DTİK’in kuruluşundan beri içindeyim ve 3 yıldır da bölge komite başkanlığını yapıyorum, aynı zamanda DTİK yönetim kurulu üyesiyim. Bugüne kadar hiç bir toplantıda hangi ülkede olursa olsun dernekleri bzıde toplayalım gibi hiç bir konu bile açılmamıştır. Amaçlarımızdan biri cemiyetlerin kendi kulvarlarında daha organize çalışmaları. Diğer derneklerin işbirliği yapmamalarına ya da bizden bir kuşku duymalarına neden yok. Ben Amerika’daki birçok STK’da çalıştım ve hala üyeliklerim var. Dolayısıyla sistemin nasıl çalıştığını biliyorum. DTİK bünyesinde de Amerika’yı çok iyi tanıyanlar var. Tüm bu insanlar Amerika’da ciddi birikimi olan ve sistemi iyi bilen insan-

DTİK Amerika Bölge Komitesi Başkanı celal Seçilmiş, DTİK’in ismi konusunda ilk olarak Türk diasporası gibi bir isim kullanılmasının düşünüldüğünü, ancak bu ismin ezilmiş toplumların yurtdışında birleşmesi gibi bir kavramı ifade ettiği düşünülerek bundan vazgeçildiğini söyledi. Dünya Türk İş Konseyi olarak içinde iş olan bir isim düşünüldüğünü kaydeden Seçilmiş, şöyle devam etti: “TOBB bir iş konseyi olduğu için TOBB’un da ilk amacı yurtdışında yaşayan iş dünyasının enerjisini biraraya getirmek. Fakat bu isim, tam olarak amacı yansıtmıyor olabilir. Dolayısıyla yalnız sadece iş konusunda olan STK’ları değil, tüm Türk STK’ların yardımı ve işbirliklerinin istenmesi uygun görüldü. Dolayısiyla sadece iş dünyasında değil, sanat ve akademi dünyasından da oluşum için destek istenecek. O nedenle hepsi ayrı ayrı davet edildi.”

lar. Dolayısıyla hiç bir derneği, cemiyeti ortadan kaldıracağız diye birşey yok. Amerika’daki STK’lar bizimle çalişsinlar, bize tekliflerle gelsinler.”

EYLÜL’DE 3 TOPLANTI Washington DC’de yapılan toplantının bir benzerinin eylül ayında New York, Los Angeles ve Chicago’da yapılmasının planlandığını da kaydeden Seçilmiş, şu bilgileri verdi: “Bu toplantılarda da varlığımızdan ve amaçlarımızdan buradaki Türk vatandaşlarını ve Türk derneklerini haberdar etmeyi amaçlıyoruz. Onlara bizlerle işbirliği davetinde bulunmayi ve seçim bölgeleri için temsilci seçilmesi konusunda destek istemeyi de hedefliyoruz. Aynı zamanda nasıl birlikte çalışacağımız tartışılacak. DTİK’e üye olmalarını sağlamak, bu yıl sonunda yapılacak DTIK Kurultayi’nda dünyanın diğer ülekelerinden gelen Türk vatandaşlarıyla tanışmak ve daha güçlü olmak gibi amaçlarımız da bulunuyor.”

Ticari ilişkilerde altın çağ başladı Haluk Dinçer’in TÜSİAD Başkanlığı’na seçilmesiyle ABD ve Türkiye arasındaki ticari ilişkilerde altın çağa girildiği savunuldu. Amerikan İş Konseyi Başkanlığı da yapmış olan Dinçer’in Türkiye’nin ABD ile olan ticaretini artıracağına inanılıyor ORHAN MURAT BAHTİYAR NEW YORK - POSTA212

G

eçtiğimiz dönemlerde Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Türk - Amerikan İş Konseyi Başkanlığı görevinde bulunan Haluk Dinçer'in TÜSİAD Başkanlığı'na seçilmesiyle birlikte Türk - Amerikan ticari ilişkileri de yeni bir dönemece girdi. TÜSİAD'ın, 2007 yılından bu yana Brookings Enstitüsü ile ortaklaşa düzenlediği Türkiye programı çerçevesinde

TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer

ABD ve Türkiye’deki siyasal ve ekonomik gelişmelerin ikili ve küresel ilişkiler üzerine etkilerini ele alan programların bir yenisi geçtiğimiz günlerde İstanbul'da düzenlendi. TÜSİAD Konferans Salonu’nda düzenlenen panelde, “Yeni Bölgesel Dinamikler Işığında Türk-Amerikan İlişkileri” konu başlığında ikili ilişkiler ele alındı. Koordinasyonunu Prof. Dr. Kemal Kirişçi’nin yürüttüğü program ile ABD Yönetimi ve iş dünyasıyla iletişim kurmak, TÜSİAD pozisyonlarının aktarılacağı sürekli bir diyalog

ortamı yaratmak ve düzenlenecek etkinliklerle, ABD kamuoyunda ve Washington DC’deki karar vericiler nezdinde Türkiye’nin doğru izlenmesine ve

anlaşılmasına katkıda bulunmak hedefleniyor. TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer yaptığı konuşmada "Son dönemde ABD'den Türkiye'ye yapılan ziyaretlere bakıldığında ilişkimizde altın çağ yaşıyoruz. Türkiye ve ABD arasında özel bir ilişki var" dedi.


Ekonomi

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Rafa koymadan markanı koru ABD’deki Polat Hukuk Bürosu Kurucusu Mehmet Fırat Polat, Amerika’ya gelmek isteyen Türk şirketlerine en başta markalarını korumaları uyarısında bulundu DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

E

skiden bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar az olan Türk markaları artık Amerikan pazarında boy gösteriyor. Ancak rekabetin en acımasız halinin yaşandığı bu ülkede markaların varolma mücadelesini kaybetmemesi için markalarını korumaları önemli. Bugüne kadar Simit Sarayı, Los Angeles Turkish Film Festival, Troy, Bio Power ve Trıocotton gibi tanınmış markaların Amerikan pazarına girmesinde hukuksal destek veren Polat Hukuk Bürosu Kurucusu Mehmet Fırat Polat, ürünün daha rafa konulmadan, yani en baştan markaların korunması gerektiğini vurguladı. MARKA HUKUKU Amerikan marka hukukunun ürün ve servisleri tanımlayan ve bunların tüketiciler tarafından tanınmalarını sağlayan ticari marka, isim ve logoların korunmasını düzenleyen federal bir hukuk olduğunu anlatan Polat, şunları söyledi: “Korumanın federal olması marka korumasını ülke çapında almanızı sağlar. Marka korunması şirketler için hayati önem taşır. Zira marka koruması sayesinde başkalarının sizin markanızı taklit ederek bunun üzerinden haksız kazanç elde etmesini engelleyebilirsiniz. Hukuk büromuz Amerika’da ticari marka korunmasının

alınması için Amerikan Patent ve Marka Ofisi nezdinde yapılması gereken başvurular konusunda şirket ve müteşebbislere yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda markaları taklit edilen firmalara da yardımcı olup takliti yapan üçüncü kişi ve şirketlere karşı alınması gereken yasal adımları atarak müvekkillerimizin ticari markalarının korunmasını sağlıyoruz. “ BAŞVURU NASIL YAPILIR? Marka başvurusunun Amerikan Patent ve Marka Ofisi’ne yapıldığını kaydeden Polat, başvuruda markanın cinsini, sahibini, hangi ürünler ya da servisler için kullanıldığı ya da kullanılacağı bilgilerini vermenin gerekli olduğunu söyledi. Bunun yanısıra eğer marka halihazırda Amerika’da kullanılan bir marka ise bu markanın kullanıldığının ispatını da Marka Ofisi’ne sunulmasının gerekli olduğunu dile getiren Polat, “Markanın kullanıldığı ya da kullanılacağı her ürün ve servis cinsi için ayrı marka sınıfları var. Bu sınıfların seçilmesi marka başvurusunun sağlam ve doğru olması açısından büyük önem arzeder” dedi. TURQUALITY KATKISI Amerika’da Türk markası kavramının geçmişte havlu ve bornoz gibi tekstil ürünleri için oldukça tanınmış durumda olduğunu anlatan Polat, zamanla gıda ve do-

ğal taş ürünlerinin de kendini göstererek Türk mali ya da markası konseptinin Amerikan tüketicisinin benliğinde oturmasına yardımcı olduğunu kaydetti. Türk hükümetinin başlattığı Turqualıty programının da yardımıyla son zamanlarda birçok Türk markasının Amerika’ya geldiğini de vurgulayan Polat, “Geçmişte private label altında taşeron olarak Amerikan firmaları için mal üreten Türk şirketleri şimdi artık kendi markaları altında bu ürünleri Amerika’da pazarlama şansına sahipler. Bu da bizi gururlandırıyor” diye konuştu. “TÜRK MARKALARI GECİKİYOR” Türk markalarının Amerika’da marka araştırması ve koruma altına alma işlemlerini yapmada geç kaldıklarını gözlemlediğini ifade

eden Polat, “Türk şirketleri bazen bizi Amerika’da reklam, ambalaj, etiketleme vb. işlemleri yapmaya başladıktan sonra arayıp ‘markamızı Amerika’da kayıt altına almak istiyoruz’ diyorlar. Bu yanlış. Olması gereken en başta, henüz daha ürününü Amerika’da rafa koymadan hatta tanıtımına başlamadan önce bizi arayıp marka araştırmasını yapmak ve marka korumasını almak” dedi. Bunu yapmaları halinde ciddi paralar harcamadan önce markasının başka bir Amerikan markasına benzeyip benzemediğini ve Amerika’da koruma altına alıp alamayacağını öğrenme şansına sahip olduklarını ıafe eden Polat, şöyle konuştu: “Bunu yapmazlarsa isminin taklit edildiğini iddia eden bir Amerikan firması ile uzun süren ve pahalı bir dava sürecine girme riskine sahip olacaklardır. Tavsiyemiz başta bizi aramaları. Bu durum halihazırda kullanılmayan ve ileride kullanılması planlanan markalar için de geçerlidir. Bazı durumlarda müvekkillerimiz bize planladıkları marka isimlerini liste olarak verip araştırma yapmamızı istiyorlar. Araştırmamızın sonucuna göre de işimde karar veriyorlar. Bu bizce en sağlıklı yol. “ Amerikan pazarına girmek isteyen Türk markalarına bazı önerilerde de bulunan Polat, bu firma-

KAPSAMLI HİZMET Manhattan’da bulunan Polat Hukuk Bürosu’nun (Polat Law) Kurucusu Mehmet Fırat Polat, amaçlarının kapsamlı olarak verdikleri hizmetlerle Türkiye’den gelen müvekkilleri Amerika’da yapacakları ticari faaliyete göre yapılandırmak olduğunu söyledi. Polat, şu bilgileri verdi: “Bunun içinde şirket olarak kurulmalarını sağlamak, ticari markalarını korumak, ortaklık ilişkilerini düzenlemek, çalıştıracakları işçi ya da iş yapacakları distribütör ve supplier gibi aracılarla olan sözleşmelerini düzenlemenin yanı sıra kiralayacakları yerler için mal sahipleri ile kira sözleşmelerini müzakere etmek, işyeri devirlerini yapmak, Türkiye’den getirecekleri kişilerin vize ve göçmenlik konuları ile ilgilenmek ve gerekirse çıkacak ihtilaflarda onları Amerikan mahkemelerinde avukat olarak temsil etmek gibi hizmetlerimiz yer alıyor.”

ların markalarını Amerika pazarı için araştırıp öyle kullanmaya başlamaları gerektiğini ifade etti. Polat, “Bazen ‘Biz Amerikan Marka Ofisi kayıtlarını araştırdık, markada sorun yok’ diyorlar. Bu sıklıkla yapılan bir hata. Amerika’da kullanmak istediğiniz markanın Amerikan Patent ve Ticaret Marka Ofisi kayıtlarında olmaması sizin o markayı problemsiz kullanabileceğiniz ve kayıt altına alabileceğiniz anlamına gelmez” dedi. Marka hukukunun teknik bir sürü detayı içeren bir hukuk olduğunu dile getiren Polat, şöyle devam etti: “Bir marka avukatının yapacağı marka araştırması doğal olarak farklı olacaktır. O yüzden tavsiyem bir marka avukatı ile çalışsınlar. Avukatla çalışmanın bir başka avantajı da, marka başvurusu yapıldığında Amerikan Patent ve Marka Ofisi ‘office action’ dediğimiz sorgulama talebi tebliğ edebilmekte. Bu sorgulamalara zamanında cevap verilmediği zaman başvuru düşüyor. Çoğu zaman bu sorgulamalar başvuru sahibine ulaşamadığı için başvuruların düşdüğüne ve terkedildiğine tanık oluyoruz. Genelde bu sorun Türkiye’den uluslararası başvuru yoluyla yapılan Amerikan ticari marka başvurularında yaşanabiliyor. Bazı durumlarda markasını zamanında bu şekilde sunmuş olan Türk şirketi markasının Amerikan Marka Ofisi kayıtlarında aktif olduğunu iddia etmesine rağmen bizim araştırmamız sonucu sözkonusu markanın düşmüş olduğunu görebiliyoruz. Tavsiyemiz şirketlerin marka başvurularını bizzat Amerika’da bir Amerikan lisanslı avukatla yapmaları. Böylelikle başvurularında bir sorgulama olduğunda Amerikan lisanslı avukat hemen müdahale edip Marka Ofisi ile temasa geçebilir ve sorunu gecikme olmadan çözebilir. Diğer bir önerim Amerika’da marka oluştururken Amerikan tüketicilerinin aklında kalan isimleri kullanma yoluna gitsinler. Türkiye’den çok nadide ve değerli markalar var. Bu markaları bir Amerika’li söylemekte ve hatırlamakta zorlanıyor. Bu markaları anlıyoruz, zira çok ünlüler. Ama sıfırdan bir Amerikan markası olarak yaratılmak istenen bir marka olacaksa bu markanın İngilizce olması ya da Amerikan tüketicisinin aklında kalacak şekilde seçilmesinde yarar var.”

Masa üstünde dijital miras Botego Kurucu Ortağı Ekim Nazım Kaya, geliştirdikleri yazılım ile gelecek nesillere dijital versiyonunuzu miras olarak bırakmanızın mümkün olacağını söyledi

mak ister misiniz? Botego Kurucu Ortağı Ekim Nazım Kaya, geliştirdikleri yazılım ile gelecek nesillere dijital mirasınızı bırakılabileceğini söyledi. Kaya, üstelik bu mirasın masa üstünde korunabilecek biblo boyutunda ürüne dönüştürüldüğünü ifae etti. Türkiye’de 2007 yılında kurulan, Amerika pazarındaki faaliyetlerine ise 2012 yılında başladıklarını anlatan Kaya, ancak son ürünlerini sadece bu ülkeye pazarlamayı hedeflediklerini ifade etti. Bilgisayar ile insanın etkileşimine yönelik yazılım geliştirme üzerine çalıştıklarını dile getirdi.

Türkiye’de belirsiz olan bu geçmişi ise dijital olarak yansıtmanın artık mümkün olduğunu kaydetti. Kaya, “Diyelim ki bu nesilde bunu yapmaya karar verdiniz, kendinizden itibaren. Bu hayattan ne öğrendim sorusunun yanıtını bize vermenizi istiyoruz, örneğin başarı için sizin için ne ifade ediyor, sevgi, ilişkiler, iş, para bunlar size ne ifade ediyor? Ne öğrendiniz? Bu yanıtlarınızı sisteme giriyoruz ve sanal kişiliğinizi oluşturuyoruz” dedi. Bu bilgilerin girilmesinin ardından avatar denilen görüntünün üretildiğini kaydeden Kaya “3 boyutlu bir tarayıcı ile sizin 3 boyutlu görüntünüzü ortaya çıkarıyor. Bu ikisini bireştirdiğimizde sizin gibi görünen ve sizin gibi konuşan ve sizin birikiminizi yansıtan bir karakter orataya çıkarıyoruz” diye konuştu.

BOYUTLU KARAKTER Pek çok insanın yakın geçmişini bilmesine rağmen dedesinin dedesi gibi daha uzak akrabalarını bilmediğini anlatan Kaya, Amerika’da soyağacı geleneği olduğunu,

BİBLO OLARAK SAKLANABİLECEK Bugüne kadar bu alanda yapılan ürünlerin daha çok internetten ulaşılabildiğini anlatan Kaya, “Şimdi fiziksel bir ürüne dönüştürüyoruz. Yani bir biblo düşünün masa-

DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

kendinizin dijital Çocuklarınıza versiyonuzu miras olarak bırak-

Söz konusu ürününün şirket içerisinde beyin fırtınası sonucu oluştuğunu dile getiren Ekim Nazım Kaya, “Daha önce üzerinde çalıştığımız ürünü nasıl geliştirebileceğimiz düşüncesiyle gelişti. Ayrıca modern hayatın ve iş hayatın zorlaması ve miras olarak çocuklarınıza ne bırakabilirsiniz düşünceleri bu ürünün oluşumunda etkili oldu” dedi.

nıza koyabileceğiniz. Projeksiyon yardımıyla sizin 3 boyutlu görüntünüzü hologram görüntü çıkıyor. Size cevap veren, görüntülü bir biblo” dedi. Kaya, ürün ile ilgili şu bilgileri verdi: “Üç- dört nesil nesil öncesinin anılarını yaşatabiliyorsunuz. Diyelim ki siz bunu kendi çocuğunuza, çocuğunuzda kendi çocuğuna bıraktı. Nesilden nesile geçen

bu ürün ile geçmiş nesillerin deneyimleriniden soru sorup yanıt alarak yararlanabiliyorsunuz. Aynı zamanda herkesin kendi karekterini oluşturuyoruz. Örneğin dedeniz için böyle bir ürün istiyorsanız dedeniz adına bazı sorulara yanıt verebilmeli, aynı zamanda kullanabileceğimiz kalitede fotoğrafı olmalı. Geçmişe ulaşmaktan daha çok bugünü geleceğe aktarmayı hedefliyoruz. “

ATATÜRK - OBAMA VERSİYONU Bireysel olarak 30’lu yaşların sonunda ve miras bırakma düşüncesinde olan insanları ürünle ilgilenebileceklerini kaydeden Ekim Nazım Kaya, ürünün aynı zamanda daha geliştirilip okul ve müzeler için de kullanılabilir hale gelebileceğini söyledi. “Örneğin topluma mal olmuş kişilere ilişkin bilgileri sisteme yüklediğinizi ve biblo olarak değil daha büyük manken olarak ürettiğinizi düşünün. Etkileşim kurulabilecek eğitim aracı olarak kullanılabilir. Churcill, Atatürk gibi. Örneğin tarih öğretmeyi daha zevkli hale getirebilir. Churcill ve Atatürk’e birşey sorup yanıt aldığınızı düşünün inanılmaz bir deneyim olur. Pop yıldızı ya da eski Amerikan başkanlarından biri de olabilir. Madam Tus sauds Müzesi’ndeki mumyaların yerine bu ürünlerin aldığını düşünürseniz onlarla etkileşim içine girebilirsiniz. Bu üründen bir tane alıp istediğiniz karakteri yükleyebilirsiniz. Yani bir gün Atatürk olur, ertesi gün Obama. "

Melike Ayan melikea@yahoo.com

Düzeltme gerçekten geliyor mu? Sihirbazların, kahinlerin dünyasından yorumlar ABD’de istihdam 209 bin kadar artıp, işsizlik yüzde 6.2’ye düşünce, borsa düşüp S&P 500 son iki yılın en kötü haftasını yaşadı ve arkada bıraktı. Birçok borsa uzmanı borsada düşüşün sadece basındayız, daha kötüsü gelecek, en az yüzde 20’lik düzeltmelere kendinizi hazırlayın diyor. Bunlardan yılların yatırımcısı Mark Cook, ABD borsalarının başı dertte diyor. Jack Scwager’in en çok satan “Stock Market Wizards”, “Borsa Sihirbazları” isimli kitabında da adı geçen Mark Cook, şimdiye kadar üç krizi de tahmin etmiş, doğru kehanet getirmiş. 1992 yılında, yüzde 563’lük getirisiyle, 1992 ABD yatırım şampiyonu olmuştur. Cook’un kullandığı ana indikatör, “Cook Tick göstergesi” ni 1986 da yaratmış ve NYSE ticker’ını hisse senedi fiyatları ile kullanarak, 1987, 2000 ve 2007 krizlerini tahmin etmiştir. Şimdiki tahminlerine göre de önümüzdeki 12 ay içinde, borsalar yüzde 20’lik veya daha fazla bir düşüş ve geri çekiliş sergileyecekmiş.”Bir düzeltmenin gerçekleşmesi aylar, yıllar alabilir. Ben piyasaların nasıl düşcceğine bakmıyorum. Benim baktığım nasıl rally yaptığı. En düşük gelirlere ve en düşük zararlara bakıp inceliyorum. Her ralli bir öncekinden kaynaklanıyor, ve her düşüş bir önceki düşüşü takıp ediyor, ondan daha fazla düşü kaydediyor” diyen Cook bunca sene trader olmamı “ para yapmanın her türlü yolu vardır prensibine borçluyum diyor. Bu da stratejileri değiştirebilecek kadar esnek olmaktan geçiyor. Bazen de 180 derecelik dönüş yapabilmeniz lazım. Gelecekteki senaryolar, şimdikinden komple farklı olucaktır. Ona göre kendinizi şekillendirmeniz lazım. Tek değişmeyen şey değişimin kendisidir tavsiyelerinde bulunuyor. Önümüzdeki hafta, İSM imalat, fabrika siparişleri dışında önemli bir ekonomik veri akışı yok ama geçen haftanın Fed toplantı tutanakları, analist tahminlerini ıskalayan istihdam rakamları hala yorumlanıyor ve hazmediliyor olacaktır. Bol kazançlı, barış dolu haftalar aylar dilerim..


Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında kim ne dedi? Atilla Pak TADF Başkanı

‘Randevu sistemi rahatsız etti’ TADF Başkanı Atilla Pak, “Seçimlere ilginin az olmasının nedenini biz de araştırıyoruz. Ama genel olarak randevu alma sistemi vatandaşları biraz rahatsız etti. Vatandaşların randevu alma gibi işlemlerden maalesef haberi olmuyor. Seçimlerde bilgi akışı ve çalışmalar konusunda farklı platformlar oluştu. Türk toplumu dağıldı. POSTA212 Gazetesi’ne bu noktada teşekkürlerimizi sunuyoruz. Yapılan haberler toplumun bilgilenmesi açısından önemli rol oynadı. New York Başkonsolosluğu ekip olarak ellerinden geleni yaptılar” dedi.

Adil Yiğiter MHP Amerika Koordinatörü

‘Katılım bizi şaşırttı’ Amerika Türk İslam Ülkü Ocakları Başkanı ve MHP Amerika Koordinatörü Adil Yiğiter, POSTA212’ye yaptığı açıklamada, bu seçimlerin ilk olması sebebiyle bir heyecan var olduğunu fakat heyecanın genele yayılmasını beklerken alınan randevu sayısının kendilerini şaşırttığını söyledi. Daha yüksek bir katılımın olacağı tahmin ettiklerini kaydeden Yiğiter, “Sonuçta bir tarih yazılıyor burada. Genel olarak seçimlerin hayırlara vesile olmasını diliyorum” dedi.

Ali Çınar YVDK Üyesi

‘Çıkarmamız gereken dersler var’ Yurt Dışı Türkler Başkanlığı Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu Üyesi (YVDK) Ali Çınar "Katılımın düşük olması konusunda ciddi bir hayal kırıklığı var. Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının bir hakkı olarak bu oyunu kullanması lazım ama maalesef yüzde 90’ı oy kullanmadı” diye konuştu. Çınar oy kullanma oranlarının düşük olmasının nedenlerini de şöyle sıraladı: Sandık sayısının az bölgede olması, randevu sisteminin oluşturulması ve aslında en önemlisi de ilgisizlik. Yani 30 dakika uzaklıkta olup vaktim yok, işim var, ne gerek var diyenlerin sayısının çok olması aslında. En büyük sorun bence bu.

Gündem

Gündem

6 Ağustos 2014 Çarşamba

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Sandığa beklenen ilgiyi göstermediler Amerikalı Türkler ilk kez oy kullanma hakkını elde etmelerine karşın, cumhurbaşkanlığı seçimine gerekli ilgiyi göstermediler. ABD’de yaklaşık 250 bin Türk’ün yaşadığı iddia edilen New York, New Jersey ve Pensilvanya eyaletlerinin bağlı bulunduğu New York Başkonsolosluğu’nda oy kullananların sayısı dört bin kişiyi bile bulmadı

Bölgelere göre oy kullanma oranları

DİLEK ESKİ BEZİRKAN - DOĞUCAN CÖMERT - ÖZGE SOYLU / NEW YORK - POSTA 212

S

eçim tarihinde ilk kez yurt dışında oy kullanma hakkını elde eden Amerikalı Türkler, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda sandığa gitmedi. Yaklaşık 500 bin Türk’ün yaşadığı tahmin edilen Amerika genelinde Washington DC, New York, Boston, Chicago, Los Angeles ve Houston’da kurulan sandıklara beklenen ilgi olmadı. 87 BİN KAYITLI SEÇMEN Amerikalı Türkler, daha bu ilk sınavda adeta çaktı. Sayıları 500 binin üzerinde olduğu çeşitli kuruluşlarca açıklanan, ancak resmi kayıtlarına göre 200 bin olan Amerikalı Türkler’e ilk sürpriz, YSK tarafından yapıldı. YSK, Amerika Birleşik Devletleri’nde 87 bin kayıtlı seçmen olduğunu açıkladı. Konsolosluklar da sayıyı artırmak için yoğun çaba göstererek vatandaşları seçimlerde oy kullanabilmeleri için adres beyanında bulunmaya davet etti. ÇABALAR YETMEDİ Tüm çabalara rağmen Amerika’da yaşayan Türkler ortaya çıkmadı. Randevu alan seçmen sayısı 9 bin 742’i kişi oldu. YSK’nın, otomatik olarak randevu vermesiyle oy kullananların sayısı 10 bin 448’ kişiye yükseldi. ABD’de yaklaşık 250 bin kişinin yaşadığı iddia edilen New York, New Jersey ve Pensilvanya eyaletlerinin bağlı bulunduğu New York Başkonsolosluğu’nda

oy kullananları sayısı dört bin kişiyi bile ulaşamadı. Oy kullanma oranı iddia edilen nüfusun nerdeyse yüzde ikisini bile bulmadı. Suçlu ise bulundu: Randevu ile oy verme sistemi. WASHINGTON DC’DE AKSAMA Washington DC’deki Türkiye Büyükelçiliği’nde de, diğer yurt dışı Türkiye temsilciliklerinde olduğu gibi perşembe sabahı

itibarıyla oy kullanımına başlandı. İlginin burada da düşük olduğu gözlendi. Burada kayıtlı 14 bin 109 seçmenden yine sadece bin 347’si oy kullandı. Büyükelçilikteki oy kullanımı, öğlen saatlerinde bazı aksamalar gösterdi. Alınan bilgilere göre, ABD saatiyle Türkiye saati arasındaki farktan dolayı, öğle 12 sularında

bilgisayar sistemi oy kullanmayı kabul etmemeye başladı. Washington DC’deki sandıkların bazıları 2.5 saat kadar çalışmadı. Bu aksaklık bazı seçmenlerin aleyhte yorumlar yapmasına neden oldu. Söz konusu aksaklığı Türkiye’deki yerel seçimlerde oy sayma işlemleri sırasında bazı kentlerde yaşanan elektrik kesintilerine benzeten bazı seçmenler, ‘sisteme kedi girdi’ şeklinde espri yaptılar. TEKSAS İLK SIRADA Amerika genelinde kurulan sandıklara en fazla ilgi Teksas’ta yaşayan Türkler’den geldi. Teksas ve civarı eyaletlerde oy kullanabileceği belirtilen 6 bin 80 seçmenin yüzde 23’ü, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda oy kullanmak için randevu aldı. Bu seçmenlerden de sadece bin 575’i sandığa gitti. LOS ANGELES’TA SEÇİM HEYECANI Amerika’nın 12 ayrı eyaletinden Los Angeles şehrine gelen Türk vatandaşları da oy kullandılar. 14 bin 634 seçmenden bin 386’sı randevu alırken, bunların bin 375’i oy kullanmak için sandığa gitti. Los Angeles’a 12 eyaletten 4 gün boyunca gelen vatandaşların katılımında düşüş gözlendi. İlk kez yurt dışında oy kullanmanın heyecanını yaşayan vatandaşlar, oy verme işlemi için seçilen lokasyondan memnun olduklarını dile getirdi.

Seçim bölgesi

Toplam seçmen sayısı

Randevu alan seçmen

Boston

5032

909

1024

20.34

Houston

6080

1452

1575

25.9

Los Angeles

14634

1386

1375

9.47

New York

39200

3548

3890

9.92

Chicago

8514

1202

1237

14.52

Washington DC

14109

1244

1347

9.54

ABD GENELİ

87569

9741

10448

11.93

Yurt dışında seçimin kaybedeni belli oldu

Oy kullanan Oy seçmen oranı (%)

Yüksek Seçim Kurulu Y

New York’ta oylar Türkevi’nde kullanıldı.

Washington DC’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilgi azdı.

Cenk Çoktosun TADF Türk Dünyasından Sor Bşk. Yrd.

New Jersey’den New York’a oy vermeye geldiler.

‘Muhalefeti eleştirmek gerekiyor’

üksek Seçim Kurulu posta ve internet diye bir icadın varlığından bildiğim kadarıyla haberdar. Sitelerinden randevu aldım, seçmen kaydımı kontrol ettim. Internet teknolojilerine vakıflar. Ama niye ısrarla Puerto Rico’da yaşayan bir Türk’e, ‘’5.30 saat uçak yolcuğundan sonra New York’a gel, oy kullan’’ ya da Hawai’de yaşayan bir Türk’e ‘’En az 500 dolara Honolulu-Los Angeles arası uçak bileti al, 5.30 saat uç ve oyunu Los Angeles’ta kullan” dediler anlam veremiyorum. Posta yoluyla veya internette oy kullanma işini gözlerine kestiremediler kesin. Oysa dünyada İsveç, Litvanya, İsviçre, Estonya, Kanada bu işi başarıyla yapan örnekler. Varsayın siz North Carolina’nın Raleigh şehrinde yaşayan bir Türksünüz, 784 kilometre yol aşıp New York’a oy kullanmaya gelir misiniz? Ya da Miami’de yaşıyorsunuz. 2046 kilometre yol tepip 19 saat yolculukla New York’a gelmek için uğraşır mısınız? Ben gelmem. Gelen varsa da ya harcayacak parası çoktur ya da artık kendine hobi arayan tuzu kuru bir vatandaştır. Mesafesi seçmene 1.30 saati aşan her oy kullanma yeri, yüzde 50’den fazla seçmeni kaybetmeye mahkum-

dur. Bu seçimin de kaybedeni Yüksek na da demir korkuluklardan insanlaSeçim Kurulu’dur. ‘’Oy hakkı istiyorrın düzgün sıraya girmesi için bir düdunuz, alın size oy hakkı. Dağları tepe- zenek bile hazırlamış. leri aşın, oyunuzu kullanın’’ dediler. Yüksek Seçim Kurulu, İstanbul’un iki 1. Avenue ile 48. Sokak’ta bir parucu arasında yani Dudullu’da oturan ka arabayı bırakıp 46. Cadde’deki seçmene Beylikdüzü’nde oy kullandır- Türkevi’ne yürüdüm. Arabayı bırakmayı başarsın, o zaman biz Amerikatığımda saat 15.09 pm’di. Önce giriş lı Türkler olarak Miami’deki seçkatında sandık numarasımeni New York’a nı ve oy kullanacağım katı TÜRK öğrendim. 6. Kat, 10 numagelmeye ikna ederiz. AVENUE ralı sandık. Toplam 15 sanGelelim kişidık varmış. Asansörde bir sel oy verme hiAfro-Amerikalı tarafından kayeme. En son 6. kata çıkarıldım. Yine katoy kullandığım tata görevli başka Afro-Amerih 18 Nisan 1999 rikalıların yönlendirmesi Genel ve Yerel seile sandığı buldum. ‘’Sançimleriydi. Aradık hangi tarafta’’ diye aradan geçen 15 yınırken önüme geçen biri lın ardından ilk benden önce oy kullandı. oyumu 1 Ağustos İlk gün oy kulanan sayıCuma günü kulsı 957 oldu. Benim kullanom rica.c fame turko landım. Allah’tan dığım günkü oy kullanan emil@ lzyrtc @cm New York Türkevi seçmen sayısı da 650 civabinasına iş yerimin rı. Yani Delaware, Florida, mesafesi 18 dakika. Ben dağları, okGeorgia, New Jersey, New York, Kuzey yanusları aşmak zorunda olanlardan Carolina, Pennsylvania, Puerto Rico değilim. ‘’Gidip saatlerce sırada bekve Güney Carolina’yı kapsayan alanler miyim?’’ diye endişelendim. New da yaşayan oy vermek için kayıtlı 43 York Başkonsolosluğu da benim gibi bin seçmenin yüzde 3.7’si ilk iki gün endişelenmiş olacak ki, binanın dışıoy kullandı.

Cemil Özyurt

Benden önce oy kullanan kişi biraz da işkillenmiş bir ifadeyle, ‘’Sandık gözlemcileri yok mu?’’ diye sordu. Genç arkadaş, ‘’Ben zaten parti temsilcisiyim, sandık müşahidleri de dolaşıyorlar,’’ dedi. O sıra gözüm şeffaf sandığa takıldı. Yalan olmasın 30-40 tane kadar oy vardı. İçimden, ‘’Bu kadar oy için parti temsilcisine, sandık müşahidine ne gerek var,’’ diye geçirdim. Dokuz eyaletten oy kullananları toplasan İstanbul’un Bağcılar ilçesinin bir sokağı değil. Sandık müşahidi, parti temsilcisi, sandık görevlisi, yol gösteren Amerikalılar oy kullanmaya gelenlerden çok daha kalabalık. Oy işlemi bitip arabaya geldiğimde saat 15.23’ü gösteriyordu. Sandığa New York bölgesinden kayıtlı 43 bin seçmenden -Amerika genelinde 90 bine yakın seçmen var- yüzde 10’unu randevu aldığına ve bunun da yarısının sandığa gelmeyeceğinden hareketle oy kullanan seçmen sayısının 4500 civarı olacağı tahminleri yapılıyor. Seçmen sayısının düşük olmasına pozitif taraftan bakmak da mümkün. ‘’Demek ki Türkler Amerika’daki siyasetle daha çok ilgiler.’’ İnandırıcı gelmedi, değil mi? Bence de!

Oy kullanım oranının düşük olmasının başlıca 4 sebebi var:

TADF Türk Dünyasından Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Türk Amerikan Ülkücü Dernekler Asamblesi Onursal Başkanı Cenk Çoktosun, “Seçimlere ilginin azlığını gösterilen cumhurbaşkanı adayına bağlıyorum. CHP ve MHP’nin gösterdiği çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu doğru bir tercih değildi. İhsanoğlu’nun yerine çok kıymetli siyasetçilerimiz aday gösterilebilirdi. Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli’yi bu noktada eleştirmek gerekiyor. Kendileri koltuk sevdası uğruna İhsanoğlu’nu öne sürdüler. Kendilerinden aday olma cesaretini göstermelerini beklerdim” diye konuştu.

1

Mesafe: Bu coğrafi dağınıklıkta değil 4 gün oy kullanılma imkanı, 1 ay süreyle de oy kullanılabilse kimse o kadar yolu göze alıp para harcayıp oy kullanmaya gelmez. (31 Temmuz-3 Ağustos arası 4 gün, sabah 8.00 am, akşam 17.00 pm arası oy kullanıldı.)

2

Umutsuzluk: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına aday olarak çıkarılan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP ve MHP’ye gönül

Erhan Yıldırım NYDP Toplum Koor.

verenlerin tamamı tarafından benimsenmemesi. ‘’Nasıl olsa Recep Tayyip Erdoğan kazanacak’’ duygusu.

3

İhmalkarlık: Adamsendecilik. Her işi son dakikaya bırakma hastalığımız. ‘’Ya nasıl olsa 4 gün var. Hele gideriz canım’’ diye başlayıp bir türlü hayata geçmeyen eylem girişimlerimiz.

4

Zamansızlık: Amerika’nın yoğun çalışma temposu. Özellikle ilk ne-

sil göçmenlerin işlerinden başlarını kaldıramamaları. Sonuç olarak Amerika’daki ilk oy deneyiminin en büyük kaybedeni Yüksek Seçim Kurulu’dur. Toplam diasporasında 6 milyona yakın insan yaşayan bu kadar güçlü bir ülkenin yüzde 10’unu bile sandık başına getirememiştir. Ankara’dan talimatla bu işin olmayacağını öğrenmeleri açısından bu iyi bir sınav oldu. Randevu saçmalığıyla insanların kafaları karıştırıldı. Yaşananlardan ders alırlar mı?

‘’İnşallah’’ diyelim. Yaşananlardan ders alıp bir sonrakine eksiksik hazırlanmak, bizim coğrafyanın bir özelliği değildir. ‘’Yaa hele bi o zaman gelsin bakarız!’’ demek daha DNA’mıza uygun ama yine de çıkmadık candan ümit kesilmez. Ben şimdiden bu oy işini posta ve internet yoluyla yapan ülkelerin linklerini buraya yazıyorum. Belki bir vatan evladının dikkatini çeker de, Porto Rico’da yaşayan Türkler’le, Hawai’de yaşayan Türkler gelecek seçimde oy kullanır.

‘Türk toplumu ilgisiz’ NYPD Toplum Koordinatörü Erhan Yıldırım, seçimlere ilginin az olmasının nedeni oy verenlerin toplu bir yerde yaşamamasına bağladı. Yıldırım, başka eyaletlerde, uzakta yaşayan Türk vatandaşlarının seçim merkezine gelmelerinin zor olduğunu söyleyerek herkesin katılım sağlamasının mümkün olmadığını kaydetti. Amerika’da yaşayan Türk toplumunun Amerika’daki gelişmelere ve Türk toplumunun faaliyetlerine karşı duyarsız ve ilgisiz olduğunun altını çizen Yıldırım, “New York’ta 25 okul kapandı. Bunu Türk toplumuna sorun. Kimse bilmez. Çünkü gelişmeleri takip etmiyoruz. Türkiye’yi daha çok takip ediyoruz fakat buradaki gelişmelere de kayıtsız kalmamamız gerekiyor” diye konuştu.

Halil Danışmaz Herşey Türkiye için Platformu

‘Üzücü bir durum’ Herşey Türkiye İçin Platformu’ndan Halil Danışmaz “Bizim için de çok üzücü bir durum bu. Açıkçası daha fazla katılım bekliyorduk ama sistemsel nedenlerin buna sebebiyet verdiğini düşünüyoruz. New York bölgesinde 45 bin seçmenden sadece 3 bin 600’ünün randevu aldığını ve dolayısı ile sadece bu seçmenlerin oy kullanabileceğini düşünürsek katılım yüzde 10’un dahi altında gerçekleşecek. Umuyoruz ki bundan sonraki süreçte hem devletimiz ‘oy verme işlemini’ vatandaşları için kolaylaştırır hem de vatandaşlarımız ‘demokratik haklarını’ kullanma noktasında daha sağlam bir irade ortaya koyar” diye konuştu.

Mehmet Durmuş

Necati Özer Yurtdışı Türkler Danışma Kurulu Üyesi

‘Büyüklerimize teşekkür ederiz’ Yurtdışı Türkler Danışma Kurulu Üyesi Mehmet Durmuş “Yurt dışında oy kullanımına hak verilmesine imkan tanıyan büyüklerimize teşekkürlerimizi sunuyoruz. Yoğun iş temposu içinde işimizi bırakarak Amerika’da ilk oyumuzu kullandık. Türklerin yoğun olduğu yerlere sandık getirilmesi katılımı artırırdı. Oradaki derneklerimiz aracılığı bu imkanlar genişletilebilirdi. Seçim sıkıntıları oldu ama gelecek seçimlerde bu eksiklikler giderileceğine inanıyorum. Vatanımıza milletimize hayırlı olsun” diye konuştu.

Çetin Amato CHP New York Seçim Koor.

‘Ciddi bir çalışma yapıldı’ CHP New York Seçim Koordinatörü Çetin Amato, gözlemleri doğrultusunda diplomatların ciddi bir çalışma yaptığını kaydederek “Yurt dışındaki Türkler ilk defa oy kullanıyorlar. Beklediğimizden daha az bir bir yoğunluk oldu. Temennimiz Türkiye’ye hayırlı bir aday seçilmesi” şeklinde konuştu.

Ali Rıza Doğan

Herşey Türkiye için Platformu

‘Zaferi kazanacak olan belli’ Herşey Türkiye İçin Platformu’ndan Necati Özer “Seçimlerde zaferi kazanacak olan belli olduğu zaman seçim çetin geçmez. Bu bir kuraldır. Katılım ise maalesef düşüktü. Yurt dışındaki vatandaşların ilk defa oy kullanma hakkına sahip oldukları bu seçimde, katılımın daha fazla olmasını beklerdik” diye konuştu.

Tulga Tekman Youngs Turks

‘İnternete girecek vakitleri yok’ Young Turks Derneği Başkanı Tulga Tekman, “İnterneti kullanmayanlar var. Dolayısıyla internet kullanmayan vatandaşlarımız randevu alma sisteminden ve diğer bilgilerden haberdar olamıyorlar maalesef. Birçok vatandaşımız ağır şartlarda çalışıyorlar. İnternete girecek vakitleri bile olmuyor neredeyse. POSTA212 seçimlere karşı çok duyarlı davrandı ve bizi bilgilendirdi. Diğer yandan vatandaşlarımızda bir ilgisizlik var. Önemsemiyorlar seçimleri. Fiziki nedenler ve vatandaşlarımızın uzak bölgelerde yaşaması da seçimlere ilginin az olmasının diğer nedenleri arasında” diye konuştu.

Orhan Yeğen İşadamı

‘İlgi azlığı demek doğru olmaz’ Ali Baba Restaurant’ın sahibi Ali Rıza Doğan “Seçimde oy kullanımı azdı ama bunun ilgili olmakla veya ilgisiz olmakla alakalı olduğunu düşünmüyorum. Seçimde oy kullanımı azdı sebebi ise sistemin bozukluğu. Orta yaş ve üstündeki insanlar bilgisayar kullanmayı bilmeyen vatandaşlarımız randevu sistemi ile alınması gereken randevuları alamadılar. Bu bilgisayarla olacak bir iş değil. Bunun dışında bir ailenin bütün üyelerine farklı günler randevu verilmesi ve Amerika’da mesafelerin uzun olması sebebiyle insanlar 12 saatlik yoldan çıkıp gelmeyi istemediler. Ben oyumu kullandım ama genel olarak sistemin yarattığı sıkıntıdan ötürü katılım azdı. Umarım memleketimiz için hayırlısı olur” dedi.

Kadir Taşkın Taşkın Bakery’nin sahibi

Randevu sistemi insanımızı zorladı Taşkın Bakery’nin sahibi Kadir Taşkın, “Cumhurbaşkanlığı seçimleri beklenen ilgiyi görmedi maalesef. Bunun nedenleri arasında vatandaşlarımızın uzak bölgelerde oturması da var tabii ki. Randevu sistemi insanımızı zorladı. Hepimiz kayıt olduk ama bazı olumsuzluklarla karşılaştık.” dedi.

Vega Sankur

Oya Bain İşletmeci

‘Bu bile mucize’ Şip Şak Restaurantı’nın Sahibi Orhan Yeğen ‘Oy kullanımı için ilgi az diyorlar ama bence bu kadarı bile mucize. Buradaki çoğu insan oy versem ne olacak vermesem ne olacak düşüncesinde’ dedi.

Cevdet Özdemir Eski Giresunlular Derneği Başkanı

‘Çok kötü bir sistem uygulandı’ Eski Türk Amerikan Giresunlular Derneği Başkanı Cevdet Özdemir “Oy kullanımına ilginin yoğun olması mümkün değildi. Randevu sistemi çok kötüydü. Virginia eyaletindeki insanlar New York’a oy kullanmaya nasıl gitsinler iş gününde. Amerika’da yaşam yoğun Türkiye’deki gibi değil. İnsanlar Türkiye’de iki sokak aşağıya inip oylarını kullanabiliyorlar ama burada öyle değil. Mesela bana randevuyu perşembe gününe vermişler eşime cuma günü oğluma başka bir gün vermişler. Mesafe uzak, her birimiz ayrı ayrı uçakla gidip oy veremezdik. Ben oyumu kullandım ama eşim kullanamadı” dedi.

Güney Kaliforniya ABD Türk Bir. Bşk.

ATAA Yönetim Kurulu Üyesi

‘Sandık görevlileri kolaylık sağladı, katılım azdı’ Uzun yıllar ATAA bünyesinde çeşitli görevler üstlenen Oya Bain “Elçilik görevlileri ve Washington civarından daha evvelden seçilmiş ve eğitilmiş gönüllüler beş altı masa başında görev yaparak seçmenlere kolaylık gösterdiler ve oylamanın pürüzsüz geçmesini sağladılar. Ben şahsen heyecanlıydım. Uzun seneler Türkiye dışında oy kullanma hasretiyle bu günleri beklemiştim” dedi.

Murat Berk Herşey Türkiye için Platformu

‘Oy kullanımı azdı’ New York için sistem aksamadan ilerledi diyebilirim. Çeşitli sıkıntılar yaşanmış olabilir bu çok normal mesafelerin uzaklığından dolayı oy kullanamayan vatandaşlarımız oldu. Haklılar, örneğin Florida, New York Konsolosluğuna bağlı yani Florida da yaşayan New York’ta oy kullanmak zorundaydı bu da mesai, iş gününde zor birşey ama herşeyin dışında yine de oy kullanımı azdı. Konsolosluk çalışanlarına, özellikle New York Başkonsolosu Levent Bilgen beye çok teşekkür ediyorum bu planlı ve düzenli seçim çalışmaları için.

‘Oranlar tahminimizin altında çıktı’ Ben seçimde sandık görevlisiydim. Los Angeles’ta tahminlerimizin altında bir oran vardı.15 bin seçmen adayının sadece 1,200’ü randevu almış. Keşke yüzdeler yüksek olsaydı bütün vatandaşlarımız oy kullansaydı ama Amerika coğrafyası çok geniş bir coğrafya bu sebeple vatandaşlarımızın çoğu uzun yollar gidip oy kullanmak istemediler çünkü bu coğrafya da mesafeler çok fazla.

Suat Günderen GS Derneği Genel Sekreteri

‘Mesafeler çok uzak’ Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Amerika’da bir ilgisizlik vardı. İlgisizliğin birçok nedeni var. Öncelikle CHP ve MHP’nin gösterdiği aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nun iki partinin tabanında ses getirmediğini gördük. İhsanoğlu’nun adaylığı parti tabanlarında kabul görmeyince ilgisizlik ortaya çıktı. Ayrıca vatandaşların uzak bölgelerde oturması da ilgiyi etkileyen faktörlerden biri oldu. Farklı yerlerde oturan vatandaşlar oy vermek için çok yol kat etmek zorunda kalacaklardı.

Mustafa Tuncer MUSİAD USA Bşk Yrd.

Sosyal Bilimciler tarafından sorgulanmalı MUSİAD USA Başkan Yardımcısı Mustafa Tuncer “Ülkesinin geleceği adına internet üzerinden projeler üreten ama geleceği adına sandığa gitmesi gerektiğinde ihmalkar davranan toplumun durumu sosyal bilimciler tarafından sorgulanmalı” diye konuştu.

Ebru Erdini Houston ATA Derneği Bşk.

‘Sistem güzel uygulanamadı’ Houston ATA Derneği Başkanı Ebru Erdini “Ben oyumu kullandım aynı zamanda sandık görevlisiydim. Oy kullanımında yüzdeler düşüktü. Bunun bir kaç nedeni var. Öncelikle ilk defa seçim düzenliyor olması belli bir datamızın olmaması sebebiyle oluşturulan oy kullanma sistemi biraz düzensiz oldu. En önemli sebep randevu sisteminin iyi işleyememesi. YSK randevuları sabah öğlen olmak üzere ayırdı ve insanlar çok uzak eyaletlerden oy vermeye çağırıldılar. Kimileri bir gece öncesinden haber aldılar ertesi günü oy kullanmak için. Amerika’da mesafeler çok uzak olduğundan ötürü insanlar uçaklara bilet parası vermekten de kaçındılar. Örneğin Alabama eyaletindeki vatandaşlarımız Houston’a gitmek zorundaydılar ama uçak biletlerinin fiyatı malum. Birde bir ailenin 4 ferdine ayrı ayrı günlere randevu verilmesi oy katılımını düşürdü” dedi.


Güncel

6 Ağustos 2014 Çarşamba

TURK AVENUE

Cemil Özyurt @cmlzyrtcemil@turkofamerica.com

Tehcirin 100. Yılında Amerika’daki Türk Derneklerinde Son Durum (2) AMERİKA’DA yerleşik olmasa da Türk-Amerikan ilişkilerinde önemli bir yere sahip olan İstanbul merkezli Türk Amerikan İşadamları Derneği (TABA) de sıkıntılı bir seçim süreci geçirdi. Başkanlığı 5 Haziran’da Zeynep Dereli’ye devretmek zorunda kalan Ekim Alptekin, Amerika’ya gelip TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve Başkan Yardımcısı Murat Yalçıntaş’ın Amerikalı Türk girişimcilerin sorunlarının dinlendiği toplantıda bir önceki başkanını suçlaması, derneklerimizin ne kadar tek vücut halinde 2015’e hazırlandığının bir göstergesi!!! TABA’da da sular bir süre daha kaynamaya devam edeceğe benziyor. Özellikle Amerikalı ve Türk büyük firmaları çatısı altında toplayan American Turkish Council de, Başkan Jim Holmes, Executive Director Canan Büyüküstün ve Ayşe Sümer’in istifası ile sarsılan bir diğer kurumdu. DEIK ve TOBB’la ters düşen ve Hükümet karşıtı kurumsal bültenlerini iş dünyasına gönderdiği için eleştirilen Holmes, ekibiyle birlikte 1 Haziran’da istifa etmişti ama bir ay sonra yönetim kurulu istifalarını kabul etmediğini açıkladı. Ekip şimdilik göreve dönse de yine yakın bir gelecekte görevi bırakacakları konuşuluyor. 3 çatı, 4 iş derneğimizde durum böyle. Ayrıca Amerika’da yeni aktörler de artık yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Henüz ilk genel kurullarını yapmadıkları için henüz dışarıya yansıyan bir kavgaları yok. MÜSİAD USA, özellikle Cemaat’ın işadamı derneği TUSCON’ın hükümet tarafından gözden çıkarılması ile daha aktif ve gözde bir dernek olması muhtemel. AK Parti’ye yakınlığı ile bilinen Herşey Türkiye İçin Platformu ile CHP Amerika temsilciliği de Cumhurbaşkanlığı seçimine yoğunlaşmış durumda. Daha kadro ve teşkilatlanmasını tamamlamadıkları için 2015’te bu kurumlardan fazla bir beklentiye girmek de çok doğru olmaz. Daha çok Türkiye’deki siyasete yoğunlaştıkları için de Amerika’daki siyaset üzerinde ne kadar etkili olacakları soru işareti. 2015 ile ilgili DEIK’in yürüttüğü bir çalışma var: İşadamlarını örgütleyerek etkin bir ses olabilmek. Ancak onun da Türkiye merkezden yapılması ve yönetilmesi imkansıza yakın. Her kongre seçim bölgesinde gönüllü bir işadamı bulmak ve onun etrafında örgütlenmek kulağa çok hoş gelen bir proje. Ne kadar hayat bulur emin değilim. Çünkü benzer bir yapıyı kurmak için Turkish Coalition of America yıllardır çaba harcıyor. Amerikan Kongresi’ndeki Türk dostu Kongre üyesi sayısının 146’ya çıkmasında çok büyük katkıları olan Turkish Coalition of America, çalkantı ve kavgalardan uzak yapısı ile 2015’e en hazır kurum gibi duruyor. Bunda profesyoneller tarafından yönetilmesi büyük bir faktör. Yukardaki tablodan görebildiğim, 2015 yılına derneklerimiz çok iyi hazırlanmadığı. Reaksiyon yerine aksiyon yaratmak için ortak bir vizyon belirlenmiş olsaydı, en azından Çanakkale Savaşı’nın 100. yılı anma etkinlikleri bir fırsat olabilirdi. İç kavgalardan ileriyi görmeye fırsat bulunamadığı için piknik ve balo tadında etkinliklerle 2015’i geçireceğiz. Arta kalan zamanlarımızda da sosyal medyada birbirimizi yeriz, sayılı gün değil mi göz açıp kapayana kadar geçer…

DEMİRTAŞ: SEÇİLİRSEM HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK

Solun tek adayı benim

“Mevcut Cumhurbaşkanı adayları içerisinde, evrensel sol değerleri ve ilkeleri savunan tek aday olduğumu düşünüyorum. Diğer iki aday birçok alanda bizim savunduğumuz ilkelerin yakınından bile geçmiyor” ORHAN MURAT BAHTİYAR NEW YORK - POSTA212

S

elahattin Demirtaş, cumhurbaşkanlığı yarışındaki en sürpriz çıkışı yapan aday. Yeni yaşam çağrısıyla dile getirdiği birlikte dans etme fikri, özellikle barışa susadığımız bu günlerde herkese çok iyi gelse de birçok vatandaş hala kuşkulu. Kimine göreyse Demirtaş, solun tek adayı. Bu hafta ben aklımdaki sorularımı sordum o da yanıtladı. Bazı soruları ise sonraya bıraktı. Bu yarışın sonunda ne olacağını hep birlikte göreceğiz fakat seçimlerden sonra Demirtaş’tan daha çok bahsedeceğimiz kesin. Demirtaş adaylık sürecini POSTA212’ye değerlendirdi. ■ Adaylık süreciniz nasıl gelişti? Parti içerisinde nasıl bir yol izlediniz? Adaylığım açıklanmadan yaklaşık bir-bir buçuk ay önce, partimiz bileşenlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, demokratik derneklerin, inanç ve halk grupları temsilcilerinin, diğer partilerin de olduğu bir platformda, her kurum ve kuruluş adaylık için kendi görüşlerini dile getirdi. Birçok sivil toplum kuruluşu ve siyasal yapıyla görüş alışverişinde bulunuldu. Tüm bu görüşmelerin ardından, birçok bileşen ve sivil toplum kuruluşuyla beraber Cumhurbaşkanlığı adaylığı için benim ismim öne çıktı. ■ Solun tek adayı olduğunuza dair görüşler var, “Kürt” söylemini seçim kampanyanızda eskisi kadar duyamıyoruz. Siz tam olarak kimin adayısınız, toplumun hangi kesiminden destek bekliyorsunuz? Daha önce birçok kez dile getirdiğim gibi, bu seçimde temelde iki çizginin yarıştığını düşünüyorum. Bu çizgilerden biri eskiyi ve statükoyu, diğeri ise yeni olanı temsil ediyor. Biz Türkiye siyasetinde yeni olanız ve yeni olanı ‘yeni yaşam çağrımız’la, ‘demokratik değişim, barışçı Türkiye’ hedefleriyle açıkladık. Seçim kampanyamızı bu ana ilkeler çerçevesinde oluşturduk. Mevcut adaylar içerisinde, evrensel sol değerleri ve ilkeleri savunan tek aday olduğumu düşünüyorum. Diğer iki aday, inanç özgürlüklerinden toplumsal cinsiyet eşitliğine, ekolojiden emek mücadelesine kadar birçok alanda bizim savunduğumuz ilkelerin yakınından bile geçmiyorlar. Yeni Yaşam Çağrısı’nda, Kürt sorununu Türkiye’nin demokratikleşmesi için en temel sorunlardan biri olarak tanımladık. Türkiye demokratikleştikçe bu sorunun

Toplumsal değişime ayak uyduramayanlar, kendilerini toplumun ihtiyaçlarına göre yenileyemeyen siyasi hareketler etkisizleşmeye mahkumdur çözüleceğini; yine Türkiye’nin demokratikleşmesinin bu sorunun çözümüyle mümkün olabileceğini dile getirdik. Demokratikleşmeyi ve Kürt sorununun çözümünü birbirlerinden farklı bağlamlar içerisinde düşünmüyoruz. Bugün yeni bir yaşamdan söz ediyor ve onun çağrısını yapıyorsak, politikamızda, söylemimizde ve pratiğimizde Kürt sorunu gibi temel bir meseleyi görmezden gelemeyiz. Ancak bu durum diğer yapısal problemlere karşı duyarsız olmamızı da gerektirmez. Emek mücadelesi de, kadın mücadelesi de, Alevi toplumunun eşitlik mücadelesi de, ekolojik toplum mücadelesi de, gençlerin mücadelesi de bizim ana çizgilerimizdendir. Bu yüzden toplumun tüm kesimlerinden, tüm kimliklerden, inanç topluluklarından ve başta emekçiler olmak üzere tüm ezilen-

lerden yeni yaşamı birlikte kurmak için destek bekliyoruz. ■ Sizce de partiniz ve siz özellikle son altı ayda köklü bir değişim geçirmediniz mi? Bu değişikliğin sebebi nedir? Bu değişikliğin bir nedeni, içinden geldiğim siyasal hareketin yaklaşık 40 yıldır bu topraklarda siyaset üretmek adına çok dinamik olması ve sürekli kendini yenileyebilmesidir. Belirli bir tarihsel mücadele mirasımız olduğu, bu onurlu mirası sahiplendiğimiz kesin. Öte yandan değişim ve dönüşüm de tarihin kendisidir. Toplumsal değişime ayak uyduramayanlar, kendilerini toplumun ihtiyaçlarına göre yenileyemeyen siyasi hareketler etkisizleşmeye mahkumdur. Bu yüzden değişiyoruz, yenileniyoruz, yeni dönemin koşullarına ve ihti-

Hiçbir seçmene yol ve köprü vaadim yok. Ne yapacaksak halkın katılımıyla ve demokratik bir biçimde yapacağız ve başaracağız yaçlarına göre kendimizi yeniden düzenliyoruz. Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesini yükseltmek, farklılıkların ortaklığını ve birlikteliğini sağlamak ve mücadelemizi güçlendirmek, yeni olanı kurmak hedefi bu değişikliğin ana sebebidir. Ek olarak, belirtmem gerekir ki, bu değişiklik son 6 ayda hızla ortaya çıkmış değildir. Yakın tarihe bakıldığında, bizim her zaman Türkiye’de demokrasi ve barış güçleriyle birlikte hareket etme motivasyonumuzun ve tutumumuzun olduğu görülecektir. ■ Seçim sürecinde nasıl tepkiler alıyorsunuz? Gördüğünüz ilgi sizin memnun ediyor mu? Siz seçilemezseniz bile, sizin ilkelerinizin elbet kazanacağını söylediniz. Bu ilkeler satır başlarıyla nelerdir? İnanılmaz büyük bir ilgi var. Başta batı kamuoyu olmak üzere, toplumun büyük bir kısmı bizi artık dinliyor, anlamaya çalışıyor. Anlattığımız ve savunduğumuz ilkeleri algılamaya çabalıyor. Bu çok önemli bir gelişme. Üstelik diğer adayların aksine, samimiyetimize de inanıyorlar; çünkü bizler bu ilkeler için büyük mücadeleler verdik, birçok bedel ödedik. İnsanlar belki de bu yüzden söylediklerimizi dinliyor, muhakeme ediyor ve bizimle ortaklaşmak istiyor. Beraber siyaset yap-

ma motivasyonu gittiğimiz her yerde yeşeriyor. Bunu gittiğimiz her yerde gözlemleyebiliyoruz. Elbette seçimi kazanmak önemli ve bunun için gece gündüz çabalıyoruz; fakat en az bunun kadar önemli olan ilkelerimizi ve önerilerimizi anlatmak, toplumda bu politikaların karşılığı olduğunu görmek ve beraberce bu ilkeleri somutlaştırmak, yaşatmak, büyütmek. İşte bu yüzden bu seçimin her halükarda kazananı biziz. Satır başlarıyla ilkelerimizden bazıları, radikal demokrasi, toplumsal adalet, eşitlik ve özgürlük, inanç özgürlüğü, barış, ekolojik toplum, kadın ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi, emek mücadelesi, gençliğin söz ve karar sahibi olma hakkıdır. ■ Seçim kampanyanızda nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Erdoğan’ın yüksek bütçe gerektiren seçim kampanyasının gerisinde kaldığınızı düşünüyor musunuz? Çok mütevazı koşullar içerisinde, yoğun bir emek ve fedakarlık ruhuyla seçim kampanyamızı yürütüyoruz. Elimizde ne Tayyip Erdoğan’ın kullandığı devlet olanakları, ne uçaklar, ne helikopterler, ne sabah akşam bizi anlatan bir devlet televizyonu, ne de yüksek bir kampanya bütçesi ve yüksek Hazine yardımı alan bir parti var. Fakat bunların olup olmaması çok da önemli değil, çünkü bizim arkamızda ilkelerimize inanan, çok dinamik ve özverili insanlar var. ■ Bildiğiniz gibi yurt dışındaki seçmenler bu seçimlerden itibaren oy kullanabilecek. Sizin bu oylardaki hedefiniz nedir? Yurt dışındaki seçmene özel bir mesajınız var mı? Vaatleriniz nelerdir? Yurt dışındaki seçmenlerin 50 yıl sonra ilk defa bu seçimlerde oy kullanacak olması oldukça sevindirici bir durum. Fakat ne yazık ki, hem oy kullanma sürecinde hem de oyların sayım güvenliği açısından ciddi problemler var. Özellikle oyların sayılmadan Türkiye’ye taşınması sırasında, kullanılan oyların güvenliğini sağlamak sorunlu olacak. Tüm bu tartışmalı durumlara rağmen, benim yurtdışındaki seçmene özel mesajım oy kullanmaları ve oylarına sahip çıkmalarıdır. Zira yurtdışındaki oyların en az yarısını almak bizim için hiç de uzak bir ihtimal olmasa gerek. Hiçbir seçmene yol ve köprü vaadim yok, çünkü kendimi insanlara vaatler sunacak bir yerde konumlandırmıyorum. Ne yapacaksak, neyi başaracaksak hep beraber, halkın katılımıyla ve demokratik bir biçimde yapacağız ve başaracağız. Vaatlerden ziyade ilkelerimiz

var ve bu ilkeler aynı zamanda “vaatlerimizdir”. Açıkladığımız ‘yeni yaşam çağrısı’, temel yaklaşımımızı ve ilkelerimizi ayrıntılarıyla anlatıyor. ■ Seçilmeniz durumunda Türkiye’de ne değişecek? Seçilmem durumunda Türkiye’deki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Tabii devletin mevcut katımerkeziyetçi, tekçi yapısı bir gün içerisinde değişecek demek değil bu, ama hakiki bir demokrasi, çoğulcu bir yönetim anlayışı, Türkiye’de herkesin farklılıklarıyla birlikte eşit ve özgürce yaşayabilme olanağının yaratılması için benim Cumhurbaşkanlığım bir vesile olabilir. Bir kadın cinayeti işlendiğinde, kadına şiddet uygulandığında meseleye yerinden ve doğrudan müdahil olan, sürekli halkın içerisinde halkla beraber olan bir Cumhurbaşkanı, birçok sorunun daha görünür olmasını sağlayabilir. Bu sorunlara çözüm geliştirilmesi için öncülük edebilir. Ekolojik tahribata karşı gözleri kapalı Çankaya’da oturmayan; emekçinin sosyal hakları için fabrikaya giden ya da 1 Mayıs’ta alanlara çıkmaktan çekinmeyen bir Cumhurbaşkanı, eğer ben seçilirsem hiç de hayal değildir. Böylesi bir durumda Türkiye’nin ne

Herkesin farklılıklarıyla birlikte eşit ve özgürce yaşayabilme olanağının yaratılması için benim Cumhurbaşkanlığım bir vesile olabilir kadar değiştiğini hep beraber göreceğiz. ■ İlk turda seçilememeniz du-

rumunda, ikinci turdaki tavrınız ne olacak?

Şimdiye kadar savunduğumuz ve mücadelesini verdiğimiz demokratik ilkeler, seçimler ikinci tura kalır ve biz de ikinci turda yarışan adaylardan biri olmazsak, elbette geçersiz olmayacak. Biz her koşulda ilkelerimizi savunmaya devam edeceğiz. Diğer iki aday bu ilkelerin kıyısından, köşesinden dahi geçmediği için, iki adaydan herhangi birisini ikinci turda destekleme çağrısı yapmayacağım. Zaten seçmenimize şu adaya ya da bu adaya oy verin gibi bir çağrı, bizim politik anlayışımıza da aykırıdır. Halka tepeden bakan bu türden yaklaşımların demokratik siyaset açısından uygun olmadığını düşünüyorum.


6 Ağustos 2014 Çarşamba

Güncel

Suriyeli mültecilerin dramı... Suriye’de iç savaş tüm şiddetiyle devam ederken, ülkeden kaçanların sayısı 5 milyona yaklaşıyor. Mültecilerin ilk tercihi Türkiye. Ancak Suriyeli mülteciler sığındıkları ülkelerde bu kez de açlık ve sefaletle savaşıyor ORHAN MURAT BAHTİYAR NEW YORK - POSTA212

S

uriye'deki iç savaş dördüncü yılına girerken, savaştan kaçan Suriyeliler de başka ülkelerde yaşam mücadelesi veriyor. 2011 yılından önce 22 milyon nüfusu olan Suriye’de neredeyse nüfusun dörte biri zorunlu göçe maruz kaldı. Yaşanan bu zorunlu göç, Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün (BMMYK-UNHCR) tarihinde gördüğü en büyük göç hareketi olarak tanımlanıyor. BMMYK, zorla yerinden edilenlerin sayısındaki bu keskin artış konusunda endişelerini dile getirirken BM Mülteciler Yüksek Komiseri António Guterres, sorunun çözümü için politik bir çaba ve istek gerektiğini belirtiyor. TÜRKİYE İLK TERCİH 877 kilometrelik sınırıyla Türkiye, Suriyeli mültecilerin en çok sığındığı ülke konumunda. Dünya genelinde sayıları 5 milyona yaklaştığı düşünülen Suriyeli mültecilerin üçte biri Türkiye'ye; diğer kısmı başta Ürdün olmak üzere Lübnan ve Irak'a sığınmış durumda. Yerinden edilen Suriyeliler’in yüzde 75’i kadın ve çocuklardan oluşuyor. Suriyeliler’in akını uzmanların uyardığı toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açmadan, Ankara’nın açık kapı politikasını ne kadar daha sürdürebileceği belirsiz. Şu an için soruların sayısı yanıt verilenlerden çok daha fazla ve şimdiye kadar Suriyelilere kapılarını tamamen açan Türkiye için sorun giderek büyüyor. SAYILARI TAM OLARAK BİLİNMİYOR Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) sunduğu verilere göre,

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

6 Ağustos 2014 Çarşamba

YIL: 2 SAYI: 64

Türkiye’de toplam bir milyon Suriyeli var. Bunlardan 804.391’i kayıtlı, diğerleri kayıt dışı. Ancak hem yetkililer hem de hükümet dışı organizasyonlar Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısının tahminen 1,4 - 1,5 milyon arasında olduğunu belirtiyor. Örneğin İstanbul'da Suriyeli sığınmacıların en çok yerleştiği bölgelerden biri olan Büyükçekmece'de, Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi'nde gelip başvuran mülteci sayısı sadece 14. Bunun yanında AFAD tarafından BMMYK’ya sunulan veriler İstanbul, Ankara ve İzmir gibi Suriyeli nüfusun giderek arttığı illerdeki sayıları yansıtmıyor. Bu iller hesaba katılmıyor. Suriyelilerin kent nüfusuna oranla en yoğun yaşadıkları şehir ise Kilis. Şehrin yüzde 67’sini Suriyeliler oluşturuyor. Bütün bu nüfusun sadece 219 bin 84’ü kamplarda yaşarken, diğerleri kentlerde son derece zor ve kötü şartlarda yaşıyor. Yüz binlerce Suriyeli, metropollerde dilenciliğe, evsizliğe, ağır çalışma koşullarına mahkum oluyor. HER MÜLTECİYE KAMP YOK Kamplarda yaşayan mültecilerin şartları diğerlerine göre daha iyi olsa da her mülteci bu kamplardan faydalanamıyor. Bazı mülteciler ise kampta sınır dışı edilmeme, barınma, gıdaya ve suya ulaşım, sağlık hizmetleri gibi temel hakları olsa da bu kamplarda kalmak istemiyor. Bu durumun nedenlerinin başında ise yine güvenlik sorunu geliyor. Suriye'den sonra sığınma kamplarında da rejim yanlıları ve muhalifler arasında baş gösteren ciddi bir kamplaşma var. Buna bir de mezhep farklılıkları eklenince sorun iyice büyüyor. Özellikle Türkmen ve Aleviler kamplardan uzaklaşmak istiyor. Ve büyük şehirlere göç eden veya etmek zorunda kalan mülteciler için yaşam daha da zorlaşıyor. Kamp dışında yaşayan mültecilerin hiçbir hakları yok, bir de kayıtlı olmadıkları durumlarda tamamen görmezden gelinebiliyorlar. Bu da onları istismara açık bir hale getiriyor.

POSTA 212 PUBLISHING LLC ADINA YAYINCI CAN KAMİLOĞLU

İMTİYAZ SAHİBİ EKMEL ANDA

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK

TÜRKİYE’NİN DÖR BİR YANINDALAR İlk zamanlarda kamplardaki sağlık sorunları, ucuz işgücü, cinsel istismar haberleriyle gündeme gelen Suriyeli mülteciler, Türkiye'nin dört bir yanına dağılmalarıyla birlikte güvenlik ve çatışma haberleriyle de gündeme geliyor. Uzunca süre görmezden geldiğimiz muhtaç durumda yaşam savaşı veren mülteciler şehirlerde sosyal ve ekonomik yapıyı ciddi olarak sarsıyor. Hükümet tarafından yapılan onlar misafirimizdir açıklaması ne mültecilerin suça karışmasına, ne de toplumun onlara tepki göstermesine engel oluyor. KULAKTAN KULAĞA DOLAŞAN İDDİALAR Her ne kadar doğru olmasa da Suriyeli mültecilerin çok rahat şartlarda yaşadıkları, sınavsız üniversiteye gidebildikleri veya vergi vermeden işyeri açabildikleri kulaktan kulağa dolaşıyor. Özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlere göç eden mülteciler buralarda çoğunlukla dilencilik yaparak hayatta kalmaya çalışıyor. Büyük bir çoğunluğu ise hırsızlık, gasp gibi olaylara karıştıkları için halktan büyük tepki görüyor. OLAYLAR ENDİŞE VERİCİ Son olarak geçtiğimiz günlerde Kayseri'de yaşanan olay da bu durumun en somut örneği. Mültecilerden şikayetçi olan mahalleli ellerinde sopalarla Suriyeli mültecileri kovalıyor. Bölgelerinde güvenliğin kalmadığını söyleyen mahalleliler olayları yatıştırmaya çalışan polislerle de tartışıyor. Polisin cevabı ise tüm dünyanın konuya bakış açısını yansıtıyor: Biz de bunları burada istemiyoruz ama bize biraz zaman verin! TERÖR BAĞLANTILARI Sonuç olarak, Türk hükümetin kapılarını savaş mağdurlarına açması her yönüyle olumlu olsa da hem uluslararası hem de ulusal düzeyde somut politikalar üretmesi de gerekiyor. Çünkü bir yandan mülteci sorunuyla uğraşan Türkiye, Suriye'deki savaşta doğrudan taraf olması nedeniyle farklı kesimlerden tepki çekiyor. Halen sınır bölgelerinde, İstanbul, Adana gibi metropollerde ve mülteci kamplarında El Kaide bağlantılı grupların açıktan faaliyet yürüttüğü iddiaları çürütülebilmiş değil.

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

DÜNYA TEPKİSİZ Suriyeliler’in bu durumuna sorumlu bulmak oldukça zor. Zira sorunu öncelikle insani boyutlarda değer-

AHMET RAVALI

HABER KOORDİNATÖRÜ

HALDUN ARMAĞAN YAYIN DANIŞMANI

AHMET BUĞDAYCI HABER MERKEZİ - EDİTÖRLER MEHVEŞ KOÇAK, ADNAN ONARAN, HÜSEYİN TUNCER, DİLEK ESKİ BEZİRKAN, AYSEL TAPAN, MELİKE AYAN, DEMET DEMİRKAYA, SONER MEZGİTÇİ, SERKAN KALFA, DOĞUCAN CÖMERT, JOHNPAUL JASON, BABÜR AKSÜYEK, BANU ÖZTÜRK, KUNTER AKIRMAK, OLGU DURMUŞ, ELİF ÜNLÜ, ORHAN MURAT BAHTİYAR WASHINGTON TEMSİLCİLİĞİ İLHAN TANIR ANKARA TEMSİLCİLİĞİ DUYGU GÜVENÇ İSTANBUL TEMSİLCİLİĞİ FİGEN ONUR GÖRSEL YÖNETMEN

SAYFA TASARIM

REKLAM TEMSİLCİSİ BARIŞ TUNCER İDARİ MÜDÜR

MEHVEŞ SÖNMEZ ADRES

31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 844 368 91 96 abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

TÜRKİYE 3.5 MİLYAR DOLAR HARCADI Mazlum-Der Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, Türkiye'nin Suriyeli mültecilerin ancak beşte birini kamplarda barındırabildiğini geri kalanlara ise yetemediği söylüyor. Mültecilerin insani yaşam şartlarına kavuşabilmesi için ise öncelikle uluslararası hukuka uygun bir tanımlama yapılması gerekiyor. Çünkü şu ana dek Türkiye'nin 20'den fazla kamp için yaptığı 3,5 milyar dolar harcamaya karşın, tüm dünyadan gelen yardım miktarı sadece 150 milyon dolar. AVRUPA’YA SERT ELEŞTİRİ Geçtiğimiz aylarda Türkiye ziyaretinin bir bölümünü Suriyeli mültecilerin kampları için ayıran Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck mültecileri daha çok fakir ülkelerin kabul ettiğini belirterek, "Daha fazlasını yapmalıyız," dedi. Kendi ülkesi başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerini de sert bir dille eleştirdi. EN ÇOK ÇOCUKLAR ETKİLENİYOR Mültecilerin entegrasyon ve adaptasyon süreci çok zorlu olsa da Türkiye henüz bu adımın çok gerisinde. Fakat özellikle çocuklar ve onlara sunulan eğitim Türkiye'nin gelecek yıllarını yakından ilgilendiriyor. BM’nin mültecilerle ilgili 2013’ye sunduğu raporun en çarpıcı sonucu da bunu destekliyor. Bahçeşehir Araştırma Yöntemleri Koordinatörü Selçuk Şirin konuyla ilgili yaptığı basın toplantısında şöyle diyor: Her 4 çocuktan 3’ünün ailesinden birisini kaybettiği, her üç çocuktan birinin fiziksel şiddete uğradığı ve her üç çocuktan ikisinin ailesinden birisinin fiziksel şiddete uğradığını gördüğü gibi vahim bir tablo var karşımızda. Suriyeli çocukları Türkiye’nin sorunu olarak ele almak gerekir. Eğer mültecilere ve özellikle onların çocuklarına insanca yaşayacakları bir ortam sunmazsanız o çocuklar şiddet sarmalına kapılıp karşınıza daha büyük bir toplumsal fatura ile çıkar.

Anketten Suriyeliler'e 'Go Home' mesajı çıktı Gezici Araştırma Sirketi Genel Müdürü Murat Gezici, 36 ilde yapılan ankete göre, Türkiye’ye sığınan Suriyeliler’in ülkelerine dönmesini isteyenlerin oranının yüzde 87.8 olduğunu söyledi

ERDAL ÖZBEK

TUNCAY TAPAR - SERHAN AYDEMİR

lendirip çözüm yolları aramamız gerekiyor. Türkiye'deki Suriyeliler uluslararası hukuk gereği her ne kadar 'mülteci' olarak tanımlansa da hükümet tarafından 'geçici sığınma'' statüsünde yani 'misafir' olarak kabul ediliyorlar. Türkiye'nin açık kapı politikasıyla durumu daha ne kadar idare edebileceği kesin olmadığından hükümet, bu tanımlamayla uluslararası birçok sorumluluktan da kaçmış oluyor. Uzmanlara göre Türkiye'nin kangrenleşmeye başlayan bu sorunu çözebilmesi için uluslararası destek alması şart. Şimdiye dek çok az yardımı dokunan uluslararası toplumun, bu çaresiz insanlara yardım için Ankara’ya övgüler düzmekten fazlasını yapması gerekiyor.

DİLEK ESKİ BEZİRKAN NEW YORK-POSTA212

S

uriye’deki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye sığınan Suiyeliler artık istenmiyor. Gezici Araştırma Şirketi Genel Müdürü Murat Gezici, 36 ilde yapılan ankette Suriyeliler’in ülkelerine dönmelerini isteyenlerin oranının yüze 87.8 çıktığını ifade etti. Türkiye genelinde sosyal, ekonomik, politik ve kültürel

konular ile ilgili seçmenin algısını belirlemek üzere anketin 19-20 Temmuz arasında ve 36 il ve 192 ilçede yapıldığını kaydeden Gezici, ankete bin 646’sı kadın toplam 3 bin 292 kişinin katıldığını kaydetti. VATANDAŞ OLMASINLAR Anket sonuçlarına göre Türkiye’de yaşayan vatandaşların yüzde 82.1’inin Suriye’den gelenlerle komşu olmak istemediğini ve halkın yüzde 68.5’i Suriyeli çocukla-

rın olduğu okullara çocuğunu göndermek istemediğini belirten Gezici, “Halkın yüzde 62.7’si Suriye’den gelenlere çalışma izni verilmesin diyor, Suriye’den gelenlere vatandaşlık hakkı verilsin mi sorusuna halkın yüze 92.4’ü hayır diyor” dedi. DOLAŞIMA KISITLAMA Türkiye’de dolaşımlarına kısıtlama getirilmeli mi sorusuna ise halkın yüzde 54.3’ünün evet dediğini ifa-

de eden Gezici, anket sonuçlarıyla ilgili şu bilgileri verdi: “Suriye’den gelenlerin tekrar ülkelerine geri dönmelerini isteyenlerin oranı yüzde 87.8 olduğu tespit edilmiştir. Suriyeli biriyle evlenir misiniz sorusuna halkın yüzde 82.2’si hayır diyor. Görüşülen kişilerin yüzde 87.9’u Suriye’den gelen sığınmacı alımına son verilmesi gerektiğini, yüzde 12.1’i ise Suriye’den gelecek ek sığınmacıları kabul etmeye devam edilmesini düşünüyor.’’

İlhan Tanır @Washingtonpoint

Gazze Soruları, Türkiye’nin Rolü ● İsrail, Hamas füzelerine karşı meşru-müdafaa mı yapıyor? İsrail’in üçte ikisi, her gün sığınaklarda saatlerini geçiriyor. Kendi halkının üçte ikisi her gün bomba sığınaklarına kaçmak zorunda olsa başka bir ülke olsa ne yapardı? Doğrusu: İsrail, meşru müdafaa yapıyorum diyebilmesi için öncelikle Gazze’ye uyguladığı hava, deniz ve kara ambargosunu kaldırmak zorundadır. İsrail gerçekten de Gazze’deki askeri işgalini 2005 yılında bitirmiş, hatta bazı illegal yerleşkeleri de kaldırmıştır. Ama Gazze gibi küçük bir yerleşim bölgesi üzerinde tamamen bir hakimiyetini sürdürmektedir. Normal bir insan gibi yaşayamayan işgal altındaki Gazzeliler, aslında kendi meşru müdafaa ve direniş haklarını kullanmaktadırlar. İsrail, eğer Gazze üzerindeki ekonomik ve askeri hakimiyetini ve kontrolünü bıraktıktan sonra Hamas’ın füzelerine muhatap kalmaya devam ederlerse, bu şekilde bu füzelere karşı meşru müdafaa hakkını, orantılı bir şekilde, kullanabilirler. Kaldı ki ‘Demir Kubbe’ kalkanı sayesinde de Hamas’ın yetersiz füzeleri zaten büyük oranda kesilmektedir. Bu kalkanın finansmanı için sadece 2013 yılında ABD’nin yarım milyar dolar yardımı olmuştur. (Buna ABD’nin 3 milyar dolar yıllık yardım eklenmeli) (Bu konuda daha aydınlatıcı bilgi: Martin Shaw: https://opendemocracy.net/martin-shaw/boycottingisrael-situation-has-changed-and-i-have-changed-mymind-too#.U92JdxZcN-E.twitter ● Türkiye Gazze’ye Ses Çıkaran Tek Ülke midir? Bu geçerliği pek de olmayan bir seçim sloganıdır. Örneğin, Gazze’de olanlardan sonra 5 Latin Amerika ülkesi Büyükelçilerini İsrail’den çekmiştir. Fransa Dışişleri Bakanı Fabius, ağır şekilde İsrail’i eleştirmiştir. Avrupa’nın Londra, Paris, Brüksel, Dublin başta olmak üzere, birçok şehrinde, Türkiye’deki kalabalıklardan daha fazlası, Gazze’yi destekleyici protesto gösterileri yapmaktadır. (Türkiye’de göze çarpar büyüklükte bir kalabalığın Gazze protestoları için toplanmadığını da not etmek gerekir.) Türkiye’deki hükümetten çıkan İsrail’i kınayacı sözler ise, geçtiğimiz yılları, özellikle içinde bulunduğumuz seçim sezonunun etkisiyle kat be kat aşmış, başta Başbakan Erdoğan’ın söyledikleri nedeniyle Türkiye’yi anti-semitik etiketi ile damgalatmıştır. Türkiye’den çıkan Hitler karşılaştırmaları sokakta etki yapıyor olsa da, iç politikanın dış politikada olması gereken soğuk kanlı ve diplomatik yaklaşımı tümüyle erittiği görülmüştür. Bütün bunların etkisiyle de Türkiye, artık bir arabulucu olmak sıfatını kaybetmiştir. ● Peki Paris’te Kerry ile ön plana çıkan Davutoğlu, Türkiye’nin etkisini göstemiyor mu? Davutoğlu’nun, Katar Dışişleri Bakanı ile geçtiğimiz hafta sonu Paris’e davet edilmesi, Amerikan Dışişleri bakanlığının görüşmeleri öne çıkarması gerçekten de Türkiye’nin (önceki) ateşkes müzakerelerinde rolü olduğunu göstermiştir. Ama bu rol, arabulucuk rolü değildir. Bu rol, Hamas ile konuşabilen bir ülke rolü ve Hamas’ın tarafındaki bir parti rolüne bürünmüştür. Öyle ki, averaj Amerikalılar’ın sabahları haberlerini aldıkları ‘Morning Joe’ gibi programlarda dahi Türkiye, ‘terörist Hamas’ı destekleyen ülke’ tanımıyla geçer ve bundan dolayı da imajı yaralanır hale gelmiştir. Türkiye, İsrail’e kullandığı dil itibariyle de, bu kızma ve bağırma haliyle Gazze’ye somut bir yardım yapamamaktadır. Suriye ve Irak’daki savaşlar nedeniyle kara ekonomik yolları kesilen Türkiye’nin, Mısır’la da olan problemlerin eklemlenmesiyle, İsrail’in Haifa limanından başka bir yolu kalmaz olmuştur. Bundan dolayıdır ki İsrail’e ekonomik boykotun esamesi okunamamaktadır. Ve nihayetinde Türkiye ve Katar’ın rolü olduğu söylenen ateşkes de, Cuma sabahı başladıktan 90 dakika sonra bitmiştir. Son ateşkes görüşmelerinde Mısır, S. Arabistan ve Filistin Otoritesi kanadı yeniden üstünlüğü ele geçirmiştir. ● İsrail’in Gazze’de kazandığı doğru mudur? İsrail’in Hamas ile askeri yönden karşılaştırılması zaten yapılamaz. Bir İsrailli yetkilinin geçen hafta söylediği kadarıyla İsrail, Hamas’ın tünellerinin yüzde 95’ini yok etmiş durumdadır. Sadece İsrail Savunma Kuvvetleri değil aynı zamanda Mısır da bu tünelleri vurmaya başladı. Müslüman Kardeşler’in de Mısır’da iktidardan silindiğini düşündüğümüzde denilebilir ki, askeri hedef açısından İsrail büyük oranda hedefine yaklaşmış gibi. Diğer taraftan, İsrail daha önce hiç olmadığı bir şekilde Amerikan kamuoyu tarafından eleştiriye tabi tutulmakta, sivil ölümleri ve orantısız güç kullanımı yüzünden sabah-akşam ABD’de sıgaya çekilmektedir. Gallup’un anketleri, artık Amerikalı genç neslin, İsrail’e, önceki nesiller gibi açık çek vermediğini göstermekte. Avrupa’daki durumun ise daha vahim olduğu anlaşılmakta. Zaten ara-bir yerlerde hep dolaşan anti-semitizm yeniden canlanıyor. Bütün bunlara rağmen, İsrail’e komşu olan Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan gibi Arap ülkelerinin kendi içlerindeki büyük çalkantıları nedeniyle, İsrail kınamaların, eninde sonunda, kınama ile kalacağını biliyor. Kendisine bölgedeki hiçbir ülkeden yükselebilecek hiçbir tehdit bulunmuyor. Tam aksine, Mısır, BAE ve S. Arabistan gibi ülkelerin Hamas’tan, İsrail devletinden daha çok nefret ettiği algısı var. Toparlamak gerekirse: İsrail PR savaşında daha önce almadığı yaralar almış olsa da, ateşkese ulaşıldığında, bu yaraları birkaç ay içinde, en azından ABD’de kapatabilir gibi. Hamas, büyük bir saldırı altında kalmış olsa da, savaştan önceki ölçüde geniş bir izolasyondan kurtuldu. Türkiye, Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde saldırabileceği bir düşman daha buldu. Bu saldırı şekli Türkiye algısını özellikle Batı’da daha da kötüleştirse de, Erdoğan’ın işlerini kolaylaştırdı. Gazzeli ise yıkıntı ve bitkinlik içinde, fillerin tepiştiği bir alanda, ezilen çimler rolünü oynamaya devam etti.


Güncel

6 Ağustos 2014 Çarşamba

İşte ABD’nin Kürt açılımı Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgedeki hızlı değişimler, Washington’daki düşünce kuruluşlarının da her geçen gün ABD’nin bölgeye bakan politikalarının değişimi yönündeki taleplerini giderek artırıyor İLHAN TANIR NEW YORK-POSTA212

B

unlardan sonuncusu da, Washington’ın Obama yönetimine yakınlığıyla bilinen Center for American Progress (CAP) düşünce kuruluşundan geldi. Kuruluşun uzmanları, bölgedeki Kürtler üzerine önemli bir analiz yayınladı. Raporda Suriye, Irak ve Türkiye’deki Kürtlerle ilgili öneriler getiriyor, Amerikan yönetiminin geçmişten gelen bazı yaklaşımlarının değişmesi gerektiğinin altını çiziyor. Rapor, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki Kürt aktörlerin ‘’IŞİD gibi cihadi gruplara karşı bariyer ve mezhepsel kırılmaların yaşandığı bölgede istikrar göstergesi’’ olduğu tespitini yapıyor. Bu durumun da, ABD’nin Kürt siyasi gruplarına yönelik politikasının yeniden ele alınması gerekliliğini ortaya çıkardığını kaydediyor. 53 sayfalık raporun ‘tavsiyeler’ bölümünde, yazarlar Michael Werz ve Max Hoffman, ABD’nin Türkiye’deki Barış sürecine dışarıdan destek vermesi gerektiğini söylüyor. Ayrıca ABD yönetiminin muhalefet partileri CHP ve BDP ile informal bağlarını da güçlendirmesini salık veriyor. CAP’de Türkiye uzmanı olarak tanınan Michael Werz, raporla ilgili olarak POSTA212’ye şu özel açıklamayı yaptı: ‘’Türkiye ve ABD, beraberce, bölgesel istikrar için yeni ortaklara muhtaç. Türkiye, KRG ile zaten yakından çalışıyor ve Suriyeli Kürtler ile de yakınlaşabilir. Türkiye’deki Barış Sürecinin geliştirilmesi Türkiye’nin geniş bölgedeki saygınlığını artırma adına oldukça önemli olacak.’’ CAP’in yayınladığı raporun bir diğer analisti Max Hoffman ise raporla ilgili özel olarak yine şunları söyledi: ‘’Rapor, ABD’nin Suriye’deki Kürt gruplara yaklaşımını yeniden gözden geçirmesini, KRG ile bağlarını Bağdat’ın taleplerine daha az dikkat göstererek derinleştirmesini, ve Ankara’nın kendi sınırları çevresinde Kürt otonomik aktörlere gösterdiği açık görüşlülüğü yansıtan şekilde ABD’nin de Kürt siyasi aktörlerle ilişkilerini düzen-

lemesini tavsiye ediyor. Bu adımlar IŞİD gibi grupların yükselişini kesmeye yardım ederken Türkiye’yi de bölgesel karışıklıklara karşı koruma görevini üstlenebilir.’’ Rapor ayrıca, PKK’nın Suriye kolu olarak bilinen PYD’nin lideri Salih Müslim’e de ABD vizesi verilmesi gerektiğini, bu grubun şu an en aşırı radikal grup olarak bilinen IŞİD’le savaşa tutuştuğunun hatırlanması gerektiğini ifade etti. PYD lideri Salih Müslim, geçtiğimiz aylarda Washington’da, BDP tarafından organize edilen bir konferansa gelme girişiminde bulunmuş ama vize alamadığı için gelememişti. ABD’nin halen PYD ile doğrudan bir ilişkisi bulunmuyor. Eğer Werz ve Hoffman’ın raporu dikkate alınırsa, Washington’ın önümüzdeki dönemde Suriyeli Kürtlerle daha yakın bir ilişki kurabileceği düşünebilir. Rapor ayrıca, Suriye’de federalizme benzer bir yapı ile Suriyeli Kürtlere bazı tavizler verilmeden, Suriye’de bir uzlaşıya ulaşılmasının da zorluğuna dikkat çekiyor. ABD’nin şimdiye kadarki ve şu anki resmi politikası, Türkiye’ye benzer şekilde, Suriye’nin uniter devlet yapısını koruma ve Kürtler ile diğer azınlıklara Esad rejimi düştükten sonra müzakere edilmesi. Başkan Obama’nın Yakın DOSTU Center for American Progress’in başkanlığını, Obama’nın ilk seçildiğinde kabinesini hazırlama işini üstlenen ve Obama’nın yakın dostu olarak bilinen John Podesta yapıyor. Kuruluş liberal, progresif ajandası ile şu anki Beyaz Saray’ın paralelinde iç ve dış politika duruşuyla biliniyor ve bundan dolayı da bu merkezden çıkan raporlar, daha bir dikkatle izleniyor.

Raporda, ABD hükümetine Kürt aktörlerle yakınlaşma adına yapılan tavsiyelerin bazıları şöyle: l ABD, Türkiye’deki insan hakları ve demokrasi konularındaki geri gidiş ile ilgili olarak endişelerinde net olmalı. Başbakan Erdoğan’ın halen sözünü dinlediği Başkan Obama ve Dışişleri bakanı Kerry, (bu konularda) daha çok sesini yükseltmeli. l ABD’nin doğrudan Türkiye ile Kürtlerle süregiden Barış sürecine dahil olması geri tepebileceği düşünülerek, multi etnik hoşgörü konusunda daha sık ve güçlü çağrılarda bulunmalı. Amerikalı yüksek seviyelerden yapılacak bu tür çağrılar Kürt sivil toplumu, siyasi

Engellilere BM kapısı açılıyor DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212

T

ürkiye'de sayıları 10 milyonu aşan engelli BM Engelli Hakları Komitesi'ne başvuru hakkına kavuşacak. BM'nin engelli haklarının korunmasına yönelik sözleşmeye, 2009'da taraf olan Türkiye, 5 yıl sonra engellilere bireysel başvuru hakkı veren ek protokolünü de imzalama kararı aldı. Engelliler komiteye sistematik ihlal gördüğü durumlarla ilgili başvuruda bulunabilecek ve BM aracılığıyla Türkiye üzerinde baskı oluşturacak. Meclisin açılmasının ardından imzalanacak sözleşme ile bireysel başvuru hakkı-

nın yanı sıra araştırma prosedürü de işleyecek. Komite, taraf devletin sözleşmenin hükümlerini sistematik bir şekilde ihlal ettiğini saptarsa, ihlal durumlarını taraf devletle işbirliği içinde araştıracak. Bu da sistematik ihlal olasılığını önleyecek.

partiler ve toplumlar için cesaret verici olacaktır. l ABD Dışişleri Bakanlığı, Amerika’nın Suriye, Irak ve İran politikalarının, anlaşılabilir Amerikan çıkarları ışığında Irak’ın toprak bütünlüğünün sağlanması konusunda dengeli ve koordineli yapmalı. l ABD, bölgedeki ilgili güçlerle ilişkide bulunup, bulunmamanın uzun dönemli sonuçları etkileme kabileyetini azaltıp, azaltmadığını iyi düşünmeli. l Eğer PKK, tümüyle barış sürecine adapte olursa (fully engages), ABD’nin terörist listesinden çıkarılmayı hakedebilir. Bu çıkarılma hemen olmayabilir. Şu an, barış süreci için çok erken bir aşama. Silahsızlanma ve yeniden entegre olma planlarında anlaşma sağlanmış değil. Terörist listesinden çıkarılması ABD’nin PKK’nın davranışını etkilemesine yol açabilir. l ABD, bu etkiyi, PKK’nin terörist listesinden çıkarılması için ortaya net şartlar koymasıyla ulaşabilir. Bu listeden çıkarma Ankara ile koordineli olarak yapılmalıdır. Buna her ne kadar Türkiye büyük ihtimalle karşı çıkabilirse de, PKK, IŞİD ve El Kaide’nin aksine, son hareketleri ile, eninde sonunda terörist organizasy-

ondan meşru bir siyasi aktör olabileceğini göstermiştir. l ABD, PYD (Suriyeli Kürt oluşum, PKK’nin Suriye kolu olarak biliniyor) politikasını ise çok daha çabuk değiştirmelidir. Bu grup, Cenevre görüşmelerinden, ABD’nin itirazlarıyla çıkarıldı. ABD’nin Suriye eski Büyükelçisi Robert Ford ve diğer Amerikan yetkililer, PYD ile ilişki kurmanın Türkiye’den düşmanca bir karşılık görebileceği için karşı çıktılar. Ama ne ABD ne de Türkiye, resmi olarak PYD’yi hiç bir zaman terörist grup olarak listelemedi, bu da demektir ki iletişime geçilmesi için hiç bir yasal engel bulunmuyor. ABD’nin bakış açısından Suriye iç savaşında kendisini korumak için gayret eden silahlı Kürt grubudur bu. PYD’nin radikal devrimci tarihi ve PKK ile bağları, kendileri ile dikkatli bir şekilde angaje olmayı engellememelidir, eğer bu bu bölgesel istikrara veya Suriye’de siyasi bir uzlaşıyla sona erecekse. l Görünen o ki, Suriye’de Kürtlere, bir federalizm versiyonu gibi, siyasi tavizler verilmeden uzun süreli bir siyasi uzlaşı sağlanamayacaktır. l ABD hükümeti aynı zamanda kendi çıkarlarını Türkiye endişelerinden bağımsız olarak da takip edebilmelidir. Eğer Başbakan Erdoğan’ın danışmanları hapisteki PKK lideri Öcalan ile müzakere

edebiliyorlarsa, ABD de PYD ile yardım gönderebilmek gibi faydalı amaçlar için angaje olabilmeli. l Aynı şekilde Irak’daki KDP ile PYD arasındaki diyalogu da teşvik etmek ABD’nin çıkarlarınadır. Suriye krizi, geniş Kürt ulusal hareketleriyle görüşmek ve PKK ve PYD’nin silahlı hareketlerden siyasi kurumlara evrilmesini cesaretlendirmek için fırsat sunmaktadır. l Washington’ın Ankara ile ilişkileri, özellikle Suriye ve Irak’tan Avrupa ve Batı’ya akacak savaşçılar konusunda Türkiye’ye duyulan ihtiyaç düşünüldüğünde, ABD bu politika değişimini hızlı bir şekilde gerçekleştiremeyebilir. İronik bir şekilde, Türk hükümeti Kürt Ulusal aktörlerine açılımın yeni işaretlerini göstermiştir bu da IŞİD’in Ankara için güvenlik hesaplarını değiştirdiğini gösteriyor. Bununla birlikte, Türk politikasının değişiminin önünde duran engellerden biri ABD’nin daha derin Kürt otonomisine karşı durduğu (düşmanlık duyduğu) algısıdır. Ama ABD için bu sorunu görmezlikten gelmek, sorunu çözmeyecektir. Türkiye-PKK arasındaki barış sürecini, Suriye’deki iç savaşı, Irak’daki güvenlik durumunu ve tomurcuklanan Kürt Ulusal Hareketini pozitif etki etmek adına harekete geçmenin zamanı gelmiştir.

Ebola Amerika’ya taşındı KUNTER AKIRMAK NEW YORK - POSTA212

A

frika’da 887 can alan Ebola virüsü, bölgede gönüllü olarak hastalığa karşı mücadele eden ABD’li doktor Kent Brantly ile yine ABD vatandaşı Nancy Writebo’ya da bulaştı. Brantly, ülkesine getirilip tedavi altına alındı. Uzun süredir Liberya’da misyonerlik yaptığı belirtilen Writebol’u alacak uçağın salı sabahı erken saatlerde ABD’ye dönüş için havalanacağı ifade edildi. ABD Hastalık Kontrol Merkezi’nden yapılan açıklamada hastanın ABD’ye getirildiği için oldukça büyük tepki aldıklarını ancak virüsle baş edebilecek donanıma sahip bir kaç ülkeden biri oldukları için doktorun tedavisinin burada yapılmasına karar verildiğini belirtildi. Hastaların bazılarının iyileşirken, bazılarının hayatını kaybetmesinin sebebi hala bulanabilmiş değil. EBOLA VİRÜSÜ NEDİR? ABD daha önce SARS virüsüne yakalanmış hastaları da tedavi etmişti. SARS’ın aksine Ebola sadece vücutsal sıvı veya kanla bulaşan bir hastalık olduğu için doktorlar hastalığı karantina altında tutmakta zorlanmayacaklarını belirttiler.

Ebola virüsü, insanlara ve insan olmayan primatlara bulaşabilen, viral hemorajik ateş şeklinde baş gösteren çok tehlikeli bir virüstür. Virüs genelde yarasalar ve maymunlar arasında yayılmasına karşın, vahşi hayvanların etini yiyen insanlara da bulaşabiliyor. Ebola’nın şu ana kadar bilinen 5 çeşidi var. Bunlardan, Ebola Sudan, Ebola Zaire ve Edola Fildişi Sahili türleri insanlara bulaşıyor. Şu anda bilinen kesin bir tedavi bilinmiyor. Adını, Afrika’daki bir nehirden alan virus oldukça bulaşıcı. İshal, vücutta kırmızı noktalar ve yüksek ateş gibi başlangıç belirtileri vardır. Doğru müdahale edildiğinde bile yüzde 80 gibi bir öldürme oranına sahip olan virüsün bir sonra ki en önemli belirtisi vücutta meydana gelen kanamalar.


Güncel

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Türkiye F-35’den BİR TÜRLÜ vazgeçmİYOR

Hayalet uçağa Türk uzman

Türkiye, ilk etapta 2 toplamda ise 100 adet F-35 uçağı alacağını açıklamış ancak bu uçaklarda anlaşılamayan motor arızalarına rastlanmıştı. Buna rağmen Türkiye’nin F-35 kararlılığı sürüyor. Uçakları şimdi de Türk Hava Kuvvetleri uzmanları inceleyecek DUYGU GÜVENÇ ANKARA - POSTA212

S

avunma sanayii tarihinin en büyük tedarik programı olarak kabul edilen çok uluslu müşterek taarruz uçağı F-35 uçaklarının motorundaki arıza hala tespit edilemedi ancak Türkiye bu kararından vazgeçmedi. Türkiye’nin ilk aşamada iki adet toplamda 100 adet satın alacağı uçaklar için Türk Hava Kuvvetleri uzmanları inceleme yapacak. Türkiye’nin de 16 milyar dolarlık sözleşmeyle üreticiler arasında bulunduğu F-35 uçağının motorunda 3 defa motor arızası çıkınca, uçağa “yüksek hızla uçmama” ve “yüksek açılı dalışlara girmeme” yasağı getirilmişti. ABD’deki uçuşlarına getirilen yasak “kısıtlı” olarak kaldırıldı. İmalatçı Lockheed Martin ve motoru geliştirilen Pratt&Whitney ko-

nuyla ilgili çalışmalara başladı ama motordaki ana sorunun hala bulunamadı. Türkiye’nin satın alacağı uçaklar için Türk Hava Kuvvetleri uzmanları bizzat inceleme yapacak. 5. Nesil Savaş Uçağı, Türk Hava Kuvvetleri’nin incelemelerinden başarıyla geçemezse envantere kabul edilmeyecek. Uçağın üretici şirket yetkilileri, üretimin başladığı 2006’dan beri hiçbir uçağın kullanılamaz hale gelmediğini belirterek, her yeni uçak projesinde benzer aksaklıkların olabileceğini kaydetti.

leme belirleyici olacak. Bu incelemeden başarıyla geçemezse envantere kabul edilmez” Savunma Sanayi İcra Komitesi’nin 2 adet sipariş ettiği F-35 savaş uçaklarının motorunda geçen yıl ciddi bir kırık tespit edilmişti. ABD Savunma Bakanlığı, bir F-35’in motorundaki dişli parçasının kırık olduğunun anlaşılması üzerine 51 jetin uçuşlarını yasaklamıştı. Bu uçuş yasağından önce yapılan Komite toplantısında uçaktaki “teknik yetersizlikler” gerekçe gösterilerek Türkiye’nin alımı ertelenmişti.

TÜRKİYE ALIMDA KARARLI F-35 uçağında yaşanan sorunun dikkatle izlendiğini belirten Milli Savunma Bakanlığı yetkilileri de Türkiye’nin F-35 siparişini iptal etmesinin şu an için gündemde olmadığını belirterek şu mesajı verdi: “Olayın gidişatını yakından takip ediyoruz. Kendi uzmanlarımızın yapacağı ince-

HAYALET UÇAK Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın envanterinde yer alan F-4’lerin yerini alacak olan F-35’ler radara yakalanmadığı için ‘hayalet uçak’ olarak biliniyor. Pilota sadece vuracağı hedefi uzaktan seçip tetiğe basmak kalıyor. F-35’lerin gelişmiş versiyonları dikey iniş kalkış da yapabiliyor. Tüm za-

ğının üretim programında Türkiye’nin yanı sıra, ABD, İngiltere, İtalya, Hollanda, Kanada, Avustralya, Norveç ve Danimarka da bulunuyor. Projede yer alan diğer ülkeler ve almayı planladıkları uçak sayıları şöyle: ABD 2 bin 443, İngiltere 138, İtalya 131, Hollanda 85, Türkiye 100, Kanada 80, Avustralya 100, Norveç 48, Danimarka 48 olmak üzere toplam 3 bin 173.

manların en büyük savunma sistemi olarak nitelendirilen 5. Nesil savaş uçağı üretiminde önemli adımlar atan Türkiye, F-35 için özel bir kredi paketi oluşturdu. Tek pilotla kullanılan ve tek motorlu olan F-35 müşterek taarruz uça-

CIa 11 Eylül’ün hesabını veriyor 2001’deki 11 Eylül saldırıları sonrasında Amerikan kurumlarının El Kaide’ye karşı girdiği intikamcı ruh hali ile birlikte, CIA’in sonraki yıllarda birçok kanunsuz işe bulaştığı bugünlerde daha iyi anlaşılıyor gin’e göre, yayınlanacak raporla birlikte ABD çevresindeki insan hakları grupları ve aktivistleri, uzun yıllardan beri ileri sürülen bu meşruiyet nedeninin de doğru olmadığının kanıtlanmış olacağına inanıyorlar. CIA’nin yıllar süren işkence teknikleri ve sonuçlarına bakan Senato’daki uzmanlar, ‘’bu tekniklerin hiçbir şekilde kayda değer bir istihbarat ortaya koymadığını, herhangi bir terörist saldırıyı önlemediğini’’ gördüler.

İLHAN TANIR WASHINGTON-POSTA212

B

ush-Cheney liderliğinin ‘Amerikanın milli güvenliği için herşey meşrudur’ yaklaşımı ve ‘bir başka saldırıyı önleme’ amacı ile Amerikan istihbarat kurumları, Amerikan tarihinin hiçbir döneminde resmi bir politika olarak dikte edilmemiş olan işkence metodlarını ‘enhanced interrogation techniques’ veya ‘genişletilmiş sorgu teknikleri’ terimi ile uygulamaya koymuştu. Bush-Cheney döneminin bitmesi ve 11 Eylül’ün Amerikan halkının üstüne örttüğü korku şalının çekilmesi ile birlikte ise, o dönemde Amerikan kurumlarının yaptığı bu meşru olmayan işlerin üzerine gidilmeye başlandı. Özellikle iktidara Barack Obama gibi anti-Bush olarak tanımlanabilecek bir Demokrat partilinin gelmesi, o dönemin üzerine gidilmesinin yolunu açtı. Obama, daha 2009 yılında, görevinin ilk aylarında, Bush döneminde yapılanların bazılarının ‘işkence’ olduğunu itiraf etmişti. Bugünlerde ise o dönem CIA teknikleri çok daha geniş bir şekilde yeniden mercek altına alınıyor. SENATO, CIA’YE KARŞI Senato’nun İstihbarat Komitesi, uzun süredir üzerinde çalıştığı ve CIA’nın 2001 sonrasında uyguladığı soruşturma teknikleri üzerine hazırladığı raporun bu hafta yayınlanması bekleniyor. Raporun toplamı 6300 sayfa ama ama raporun sadece 600 sayfasının yayınlanması bekleniyor. Geri kalanı ise, kamuoyunun bilgisine çok fazlaca hassas bilgiler içermesi nedeniyle sunulmayacak. Raporda CIA’nın gözaltı şartları, şüphelileri yurt dışında ne şekilde ele geçirdiği ve kaçırdığı, ve 11 Eylül sonrasında ne türlü soruşturma tekniklerinin kullanıldığı olacak. Bu yöntemler ve bilgiler, uzun yıllar Amerikan kamuoyundan saklanmıştı. Rapor, bu hafta yayınlandığı takdirde ilk kez bu yöntemleri derin ve daha geniş şekilde anlatmış olacak. Rapor aynı zamanda Amerikan kurumları arasındaki fren-denge sisteminin ve güçler ayrılığının da çok sağlam bir göstergesi olacak gibi. Bir tarafta Senato Komitesi ile CIA arasında aylardır süregiden bir mücadele, hatta bir ağız dalaşı sürerken, Obama

Beyaz Saray’ı ise, bu iki kurum arasında tarafsız bir rol oynamaya çalışıyor. Bir tarafta Senato İstihbarat Komitesi’nin başkanlığını yapan Demokratların önemli ismi Dianne Feinstein varken, diğer tarafta da kendi yönetiminin başkan atadığı, istihbarat birimi CIA var. RAPORDA NELER VAR? Bütün bunların üstüne, CIA’nin, anayasaya aykırı bir şekilde Senato’nun bilgisayarlarını hackleyerek, kendi kurumu hakkında hazırlanan raporu incelediği ortaya çıktı. Kurumun başındaki isim John Brennan bu durum için, bizzat Senato’daki Komite Başkanı Feinstein’dan da yarım ağızlı bir özür diledi. Brennan eleştirmenleri ise kendisinin istifa etmesi gerektiğinde diretiyorlar. Brennan, Bush döneminde de CIA’nin üst düzey yetkililerinden biri idi ve ondan dolayı da Obama’nın tabanı bu isme hiçbir zaman sıcak bakmamıştı. Obama’nın Bush döneminin hesabını sormasını isteyenler, Bush dönemi teknikle-

rini uygulayan ve yöneten bir yetkilinin CIA başkanlığını yapıyor oluşunu halen hazmediyorlar gibi. CIA’nin bunca ürktüğü Senato raporunda kendi kurumu hakkında neler yazıyor olabilirdi? Henüz açıklanmadığı için halen bu raporda CIA’nin 2001 sonrasında ne tür taktiklere başvurduğunu bilmiyoruz ama Komite Başkanı Senatör Diane Feinstein’e göre ‘korkutucu’ ve ‘düşünüldüğünden çok daha sistematik ve geniş’ bir şekilde CIA’nin taciz yaptığını anlatıyor ve gösteriyor. Başkan Obama, 1 Ağustos Cuma günü yaptığı basın toplantısında, başkanlığa geldiğinden beri, üçüncü kez CIA’nin ‘işkence’ yaptığını kabul etti ve ‘değerlerimize aykırı bazı şeyler yaptık’ itirafında bulundu. Buna rağmen Senato’dan çıkacak raporun CIA’yi açıkça ‘işkence’ kelimesini kullanmayacağı Amerikan basınına yansıdı. Yayın hayatına yeni başlayan Amerikan haber sitelerinden olan Vox.com’dan Max Fisher’in hatırlattığına göre, Obama, yayınlanacak bu raporun ayrıca 11 Eylül

sonrasını anlamakta bir dönemeç olacağını da iddia etti. “ABD DERİNDEN SARSILACAK” Her ne kadar açıkça işkence olarak adlandırılmayacaksa da, Senatonun İstihbarat Komitesi’ndenki bir başka senatör olan Ron Wyden’a göre ise, ‘Amerikan halkı raporun gösterdiklerinden sonra derinden sarsılacak.’’ 600 sayfalık rapor özetinde, ABD’nin yurtdışındaki CIA sorgucularının, Amerikadaki yetkilileri nasıl da yanlış yönlendirdiği ve yanlış bilgi verdiği yönünde bilgilere sahip olduğu yine the Daily Beast’ten Josh Rogin tarafından habere konu oldu. CIA’nın 2010 sonrası başkanlığını yapmış George Tenet, Michael Hayden ve James Woolsey gibi isimlerin de telekonferans yöntemiyle, çıkacak rapora karşı ne şekilde bir savunma hazırlanması gerektiği yönünde çalışmalar yaptığı öğrenildi. Cuma günü akşamı itibariyle Senato’nun İstihbarat Komitesi başka-

nı Senatör Feinstein, raporun büyük bölümünün redakte olduğunu ve neden bu oranda bir büyüklüğünün sansüre uğradığını incelediğini söyledi. İŞKENCE İŞE YARADI MI? 2001 sonrası dönemde, Bush yönetiminin önde gelenleri, başkan yardımcısı Dick Cheney başta olmak üzere, CIA’in kullandığı bu ‘genişletilmiş soruşturma’ tekniklerinin veya diğer bir ifadeyle işkencenin çok önemli sonuçlar ortaya koyduğunu ve Amerika’ya karşı birçok farklı terörist saldırı planlarının önüne geçtiğini ileri sürmüştü. Ayrıca yine aynı şekilde, gözaltında bu tekniklere maruz kalan kimselerin, diğer ‘terörist’ liderleri yakalamak için deliller ve tipler toplanmasına yardımcı olduğunu ileri sürmüşlerdi. Görünüşe göre bu hafta yayınlanacak CIA raporu ile birlikte uzun yıllar ‘işkence’yi meşru kılmak için ileri sürülen bu argümanlar da eleştiri ve itirazlardan nasibini alacak. The Daily Best muhabiri Josh Ro-

CIA KORKUYOR CIA’den iyi haber alan bazı yorumcuların son günlerde Amerikan basınında yazdıklarına göre, Senato tarafından yayınlanması beklenen rapor, CIA’yi ve çalışanlarını bu günlerde endişeye sevketmiş durumda. Foreign Policy dergisinde Shane Harris tarafından yazılan bir yazı, Virginia eyaletinde bulunan CIA merkezindeki endişenin boyutunu anlatmakta etkili ayrıntılar veriyor. Aynı yazıda belirtildiğine göre, CIA merkezinde geçtiğimiz hafta, CIA başkanı John Brennan istihbarat kurumu çalışanlarını toplayarak, endişelerini gidermeye çalıştı. Brennan bu toplantıyı moral vermek için organize etmesine rağmen, söyledikleri ve bazı sorulara verdiği cevaplar, 2001 sonrası Bush-Cheney yönetiminin direktifleri ve teşvikleri ile kanunsuz işlere buluşan istihbarat çalışanlarını daha da endişeli hale getirdi. Siyasi aktörlerin teşviki ile tutuklu ve şüphelilere kötü muamelede yapan bu insanlar şimdilerde, kendilerine o emirleri verenler çoktan görevden gitmelerine karşın, bu politikaların intikamının kendilerinden çıkarılacağını düşünüyorlar. Bu da, CIA’nin ileri kendilerine verilecek emirlerde daha dikkatli olacağı ve daha az iştahla ‘memleket için risk almaya hevesli olacaklarını’ anlatıyor.CIA, bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de Senato’da kendisi hakkında hazırlanan raporu hackledi ve bunu bizzat başkan Brennan tarafından itiraf ederek, Senato’dan özür dilemek zorunda kaldı. Bu sınır tanımaz girişim, Amerikan kamuoyunda ve basınında da büyük tepkilere neden oldu. CIA’in halen kendisini kanunların üstünde gördüğünü ispatlayan bir başka gelişme olarak kayda geçti. Bakalım bu haftaki rapor ve getirecekleri CIA’ye kanun ve meşruiyet hakkında geçerli bir ders verecek dönemi açabilecek mi.


Toplum Yaşam

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Türkiye’de abd karşıtlığı artıyor Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan son ankette, Türkler’in yüzde 73’ünün ABD hakkında olumsuz düşüncelere sahip olduğunu ortaya çıkardı. Ayrıca kentlerde yaşayanların, üniversite mezunlarının ve kadınların yüzde 50’sinden fazlası Türkiye’nin gidişatından memnun değil AYSEL TAPAN İSTANBUL - POSTA212

K

işisel özgürlükler, suçla mücadele, yolsuzluk ve Suriye’deki durumla ilgili ise katılımcıların yüzde 56’sı Erdoğan’ın sorunları halletme şeklini onaylamıyor Yapılan yeni bir araştırma, AKP iktidarıyla birlikte Türkler’in, ABD hakkındaki olumsuz düşüncelerinin arttığını gösteriyor. Pew Araştırma Merkezi (Pew Research Center) tarafından 11 Nisan-16 Mayıs tarihleri arasında bin 1 kişi ile yüz yüze görüşülerek yapılan kapsamlı Türkiye araştırmasına göre; Türkler’in ABD, AB ve NATO karşıtlığı artmış görünüyor. Katılımcıların sadece yüzde 19’u ABD hakkında olumlu düşünürken, yüzde 73’ü ABD hakkında olumsuz bir görüşe sahip. 2002’de ise ABD hakkında olumlu düşünenlerin oranı yüzde 30, olumsuz düşünenlerin oranı yüzde 54 olarak kaydedilmişti. Katılımcıların yüzde 66’sı AB hakkında olumlu düşünmezken hâlâ yüzde 53’ü Türkiye’nin AB’ye üye olmasına olumlu yönde yaklaşıyor.

ERDOĞAN TÜRKLER’İ BÖLDÜ Anket sonuçları ayrıca Türkler’in, birçok kişinin 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı seçileceğine kesin gözüyle baktığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ülkenin gidişatı konusunda hemen hemen ikiye bölündüğünü gösteriyor. Katılımcıların yüzde 51’i Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan memnun değilken yüzde 44’ü ülkenin iyi bir durumda olduğunu düşünüyor. Erdoğan’ın, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar üzerinde “kötü” bir etkisi olduğunu söyleyenlerin oranı da “iyi” bir etkisi olduğunu söyleyenlerin oranı da yüzde 48. Ülkenin içinde bulunduğu şartlar konusunda hükümetin “kötü” bir etkisi olduğunu söylerin oranı yüzde 44 iken, hükümetin Türkiye’yi “iyi” yönde etkilediğini düşününlerin oranı yüzde 51. YÜZDE 56 ONAYLAMIYOR “Türkler genellikle Erdoğan’ın ülke meselelerini halletmesiyle ilgili olarak memnun olmamaya eğilimli” yorumunun yapıldığı araştırmanın sonuçlarına göre Erdoğan, sadece ekonomik konularda onay alıyor. Katılımcıların yüzde 49’u Erdoğan’ın ekonomik problemleri ele alış biçiminden memnunken, yüzde 46’sı memnun değil. Kişisel özgürlükler, suçla mücadele, yolsuzluk ve Suriye’deki durumla ilgili katılımcıların yüzde 56’sı Erdoğan’ın sorunları halletme şeklini onaylamıyor. ORDUYA DESTEK AZALDI Anket sonuçları katılımcıların yüzde 55’inin ordu ve polisi desteklediğini gösteriyor. Fakat orduya verilen desteğin yüzde 85 olduğu 2007 yılından bu yana ordunun ülkenin durumunu “iyi” yönde etkilediğini düşününlerin oranında önemli bir düşüş olduğu görülüyor. Yargı sisteminin ise ülkeyi “kötü” yönde etkilediğini düşünenlerin oranı yüzde 58 iken, “iyi” etkilerinin olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 37. Dini liderlerin ülkeye etkileri konusunda da olumsuz düşünenlerin oranı daha fazla. Katılımcıların yüzde 58’i dini liderlerin ülkeyi olumsuz yönde etkilediğini belirtir-

ken, yüzde 37’si “iyi” etkilerinin olduğunu söylüyor.

DİN SİYASETTE “ÇOK” ETKİLİ Katılımcıların büyük çoğunluğu (%69), İslam dininin Türkiye’nin siyasi hayatında büyük rol oynadığını söylerken sadece yüzde 26’sı dinin fazla etkili olmadığını düşünüyor. Daha çok erkek, genç ve üniversite eğitimi almış kişiler dinin Türk siyasetinde çok etkili olduğunu düşünüyor. 2002’de ise dinin politikitada çok büyük bir etkisi olduğuna inananların oranı yüzde 45 iken, fazla etkili olmadığını söyleyenlerin oranı yüzde 43 olarak kaydedilmişti ve dinin politikada belirleyici bir rolünün olduğunu söyleyenlerin oranı 2002’den sonra hızla yükselmeye devam ediyor. EKONOMİ İYİYE GİDİYOR Ekonomi konusunda da Türkler şu an ikiye bölünmüş görünse de geçmiş yıllara ait verilerle kıyaslandığında ekonomiden memnun olanların oranında büyük bir artış yaşandığı görülüyor. Katılımcıların yüzde 46’sı ekonominin kötü bir durumda olduğunu belirtirken, yüzde 50’si Türkiye’nin ekonomisi iyi bir durumda yanıtını verdi. Fakat AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında ise Türk ekonomisinin iyi bir durumda olduğunu söyleyenlerin oranı sadece yüzde 14 iken kötü olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 85 olarak kaydedilmişti. Ekonominin kötü gittiğini söyleyenlerin oranı özellikle 2011 yılından sonra azalıyor. Tüm dünyanın dikkatini bir anda Türkiye’ye çeviren Gezi Parkı protestolarını destekleyenler, protestolara karşı olanlardan yüzde 9 oranında daha fazla. Gezi Parkı protestolarını destekleyenlerin oranı yüzde 49, protestolara karşı olanların oranı yüzde 40. Katılımcıların yüzde 55’i ise Erdoğan’ın gösterileri bastırmak için kullandığı yöntemlerin doğru olmadığını söylüyor. ÇOĞUNLUK MEDYAYA KARŞI Katılımcılar en çok da Türk medyasının ülkede olup bitenleri kötü yönde etkilediğini söylüyor. Medyanın kötü bir etkisi olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 65 iken iyi yönde bir etkisi olduğunu söyleyenlerin oranı sadece yüzde 32. Öte yandan hükümet karşıtı gösteriler hakkında bilgi ve haberleri ulusal TV kanallarından aldığını söyleyenlerin oranı yüzde 89 iken sosyal medyayı kullandığını söyleyenlerin oranı yüzde 49. KADINLAR MEMNUN DEĞİL Türkiye’de bugünlerde olup bitenlerden memnun olan ve olmayan çevrelerin detaylı bir şekilde tanımlandığı anket sonuçlarına göre memnun olan erkeklerin oranıyla memnun olmayanların oranı yüzde 48 iken kadınlarda durum Türkiye aleyhine değişiyor. Ankete katılan kadınların yüzde 40’ı durumdan memnun iken yüzde 53’ü memnun değil. NAMAZ KILANLAR MEMNUN Ankette ayrıca Başbakan Erdoğan’ı destekleyen ve ona bağlı olan Müslümanlar’ın ülkenin durumundan daha fazla memnun olduğu sonucu çıkıyor. Günde 5 vakit namaz kılanların yüzde 54’ü Türkiye’de olanlar konusunda memnun, yüzde 30’u menun değil ve yüzde 15’inin herhangi bir

fikri yok. Hemen hemen hiç namaz kılmayanların ise yüzde 72’si aynı konuda memnun değil, yüzde 26’sı memnun ve yüzde 2’si memnun olup olmadığını bilmiyor.

ÜNİVERSİTELİLER MEMNUN DEĞİL Sonuçlar ayrıca kırsal alanda yaşayanların, kentlerde yaşayanlara göre ülkenin durumundan daha çok menun olduğunu gösteriyor. Eğitim seviyesi yükseldikçe de memnun olmayanların oranı artıyor. Üniversite’ye gidenlerin yüzde 68’si Türkiye’de meydana gelen olayların gidişatından hoşnut değil iken yüzde 30’u memnun. Lise mezunlarının yüzde 44’ü memnun, yüzde 53 ise memnun değil. Lise altında eğitim seviyesine sahip olanların yüzde 49’u memnun iken yüzde yüzde 44’ü memnun değil. Ankete katılanlar arasındaki en büyük fark ise siyasi partiler arasında görülüyor. Örneğin, kendisini AKP’ye yakın hissettiğini söyleyenlerin yüzde 78’si ülkenin içinde bulunduğu durumdan memnun iken CHP’ye yakın hissettiğini söyleyenlerin sadece yüzde 11’i memnun.


Güncel

6 Ağustos 2014 Çarşamba

ABD’nin zirvedeki üniversiteleri AYSEL TAPAN İSTANBUL - POSTA212

Ç

eşitli konularda hazırladığı “en iyiler” listeleriyle gündem yaratan dünyanın önde gelen ekonomi dergisi Forbes, “Amerika’nın En İyi 100 Üniversitesi”ni açıkladı. Forbes tarafından bu yıl 7’ncisi yapılan listenin ilk sırasında Williams Koleji bulunuyor. Williams Koleji’ni, geçen yıl 3. ve 10. sırada olan Standford Üniversitesi ve Swarthmore Koleji takip ediyor. ABD’deki ilk Ivy League üniversitesi olan Princeton, 2013’de zirvedeyken bu yıl 4. sırada geliyor. Listenin 5. sırasında bulunan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nü diğer iki Ivy League Üniversitesi Yale

Forbes dergisinin yayınladığı “Amerika’nın En İyi 100 Üniversitesi” listesinin ilk sırasında, yıllık harç ücreti 61 bin 850 dolar olan Williams Koleji bulunuyor

Üniversitesi ve Harvard Üniversitesi takip ediyor. İlk 10’a giren diğer üniversiteler ise Pomona Koleji, Birleşik Devletler Askeri Akademisi ve Amherst Koleji. ABD’nin en iyi bu ilk 10 üniversitesinden dördü Massachusetts’de bulunuyor.

“ÜNİVERSİTE ŞARAP GİBİDİR” “Üniversite iyi bir şarap gibidir” diyen Forbes, ilk 100’e giren üniversitelerin uzun bir geçmişe sahip olduğunun altını çiziyor. En iyi 100 üniversitenin yaş ortalaması 173. Kapılarını 1636’da açan Harvard Üniversitesi’ni, William & Mary Koleji (1693) ve Yale Üniversitesi (1701) takip ediyor. İlk 100’e giren en genç üniversiteler ise Brandeis Üniversitesi (1948) ve Scripps Koleji (1926).

ABD’nin en iyi 10 üniversitesi Eyalet

Williams Koleji Standford Üniversitesi Swarthmore Koleji Princeton Üniversitesi Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Yale Üniversitesi Harvard Üniversitesi Pomona Koleji Birleşik Devletler Askeri Akademisi Amherst Koleji

Amerikalılar’ın fakirliği geçici İLHAN TANIR WASHINGTON - POSTA212

S

urvery of Income and Program Participatin adlı kurumun yaptığı araştırmaya göre, Amerikalıların hayatları boyunca uğradığı fakirlik dönemleri, veya bir başka deyişle düşük gelir kazanabildikleri zamanlar genelde geçici oluyor. Buna göre, Amerikalılar’ın sadece yüzde 3.5’i sürekli veya kronik olarak adlandırılan fakirliğe mahkum olma sorunu yaşıyor. Kronik fakirlik, tanımı itibariyle 3 yıl arka arkaya yoksulluk yaşamak olarak kabul ediliyor. Washington Üniversitesi’nden Mark Rank’e göre ise, 25 ila 60 yaşındaki Amerikalıların yüzde 38.9, bu yılları arasında en az bir yıl düşük gelirle idare ederek, ‘yoksul’ sınıfına dahil oluyor. Yüzde 11.6’sı ise, beş veya daha fazla yıl yoksulluğu tadıyor. Bu sonuçlar, Amerikan hayatında yoksulluğun gerçekliğini gösterirken, bunun geçiciliğini ve toplum-

UCUZLUK PAZARI: Yapılan kapsamlı bir araştırmaya göre Amerikalılar’ın sadece yüzde 3.5’i sürekli fakirlik yaşıyor. Geriye kalan Amerikalılar’ın hiç gelir elde edemedikleri zamanlar ise genellikle geçici oluyor. Bu kesim gelirleri azalınca da ucuzluk pazarlarından alışveriş yapıyor.

sal fırsatların ortalama Amerikalıyı, diğer toplumlara göre çok daha hızlı bir şekilde refaha yeniden kavuşturma yollarına sahip olduğunu gösteriyor. Amerika’nın kurucu babalarının, Amerikan İnsan Hakları Bildirgesine, tarihteki ilk

www.taskinbakery.com

örnek olarak soktakları ‘mutluluğun peşinde koşmak’ prensibinin, Amerikan toplumunda halen geçerli olduğunu, Amerikalıların büyük bir çoğunluğunun yoksulluğu tatmış olsa da, bundan kısa zamanda kurtulduğu anlaşılıyor.

Massachusetts Kaliforniya Pennsylvania New Jersey Massachusetts Connecticut Massachusetts Kaliforniya New York Massachusetts

Bir Yıllık Harç Ücreti (dolar) 61,850 60,749 60,671 55,832 59,020 61,620 59,950 59,730 N/A 61,544

Öğrenci Sayısı 2,124 18,519 1,552 7,975 11,189 11,906 28,147 1,607 4,592 1,817


7 treni, metronun en iyisi Manhattan-Queens arası çalışan 7 treni, her yıl yapılan “State of the Subways” anketinde 7’nci defa en iyi metro hattı seçildi. New York’taki , 20 ana tren hattından en kötüsü ise 2 treni oldu

NEW YORK - POSTA212

G

eleneksel olarak her yıl yapılan ankette 7 treni diğer 19 tren hattını birçok kategoride geride bırakarak, 7’nci kez New York’un en iyisi olmayı başardı. 7 hattının seferlerindeki dakikliği 6 treni ile birlikte listenin ilk sırasında bulunuyor. Servislerindeki devamlılık, mekanik arızalar ve paydos saatlerindeki boş koltuk sıralamalarında da ortalamanın üstünde

HAFTALIK ÜCRETSİZ

Bir dolarla yaşam Dünyadaki en fakir 15 ülkede yaşayanların ortalama yüzde 70’i günde sadece 1 dolar harcayıp hayatta kalmaya çalışıyor Lesotho Krallığı

KUNTER AKIRMAK NEW YORK - POSTA212

G

elişmiş ülkelerde yaşayan insanların, küresel yoksulluğu anlamaları her zaman için oldukça zor olmuştur. Sadece bir dolar gibi ufak miktar bir paranın kimine göre önemi bile yokken, kimisi o bir dolarla bütün bir gününü geçirmeye çalışıyor. Gelişen ülkelerde yaşayan milyonlarca insan her gün açlıkla boğuşuyorken, aynı zamanda bu ülkeler, son yıllarda en çok doğal felaketin yaşandığı ülkeler arasında geçiyor. Ülke isimlerinin yanındaki yüzde oranları, ülkenin ne kadarlık nüfüsunun bir doların altında yaşamını sürdürdüğünü gösteriyor. İşte en fakir 15 ülke:

Lesotho Krallığı’nın yaklaşık iki milyona yaklaşan bir nüfusu var ve ülkenin çoğu tarım ve madencilikle uğraşıyor. 201213 tarihleri arasında ülkede birçok alyapı çalışmaları yapılmaya başlandı. Gelişen ülkelerin en büyük problemlerinden biri olan, kırsal alanlardaki fakirlik Lesotho’da da kendini gösteriyor.

Zambiya Zambiya son 10 yılda orta sınıf gelirlerinde ve politik aktivitelerinde oldukça büyük gelişme göstermiştir. Kentsel bölgelerin daha iyi durumda olmasına karşın, kırsal bölgede yaşayanların çoğunluğu hala açlık sınırının altına yaşıyor.

Gana Cumhuriyeti

Gambia Cumhuriyeti

Gambiya Afrika’nın en küçük ülkesi olmasına rağmen, en büyük ekonomik ve politik kavgaların geçtiği ülkelerin başını çekiyor. Fakirliği azaltma konusunda son 10 yılda büyük gelişme göstermeştir fakat gene de Dünya Bankası’nın koyduğu hedeflere ulaşmakta zorluk çekiyor.

Nepal Nepal’in gelişmekte olan turizmine rağmen, kişi başına düşen gelir hala 750 dolar gibi oldukça düşük bir rakam. Dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Nepal, İnsani Gelişmişlik Endeksi’ne göre 187 ülkeden 157. sırada yer alıyor.

Hindistan

Gana’nın ekonomik gelişimi son iki yılda yavaşlamasına rağmen, gelecek için büyük potansiyel sahibi görünüyor. 2016 yılında başlaması planlanan petrol ve doğal gaz çıkarım işlemlerinin de ekonomisine katkı sağlayacağı kuşku götürmez bir gerçek.

Burkina Faso

1 milyarı aşan nüfusu ile dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri Hindistan. Dünya da 4. en büyük ekonomiye sahip olmasına rağmen, oldukça yüksek bir fakirlik seviyesine de sahip. 300 milyon kişinin evlerinde elektrik olmadığı biliniyor.

Mozambik

Burkina Faso, Sahra çölünün güneyinde yer almaktadır. Kişi başı milli gelir 635 dolar gibi düşük bir rakamdır. Ülkenin yüzde 60’ını genç nüfusun oluşturduğu ülkede, 2013’de yapılan sayıma göre 17 milyon kişi yaşamaktadır. İklimi yüzünden, toprakta tarım yapılması oldukça zorlaşıyor.

Nijer Cumhuriyeti

Mali

Mali Cumhuriyeti, Batı Afrikada yer alan, denizle sınırı olmayan bir ülke. Ekonomisinin istikrarsız olması sebebi ile, ekonomik dalgalanmalara karşı çok hassas durumda olup, yıllar içinde iklim değişikliği sebebi ile de ticareti ve besin stokları oldukça olumsuz etkilemiştir. Nüfusun çoğunluğu çorak bölgelerde yaşamaktadır.

2013 yılında devreye giren birçok endüstriyel servisler sayesinde ekonomik olarak yüzde 7’lik bir artış gösteren Mozambik, gelişen ülkeler arasında iyi bir yere sahip. Fakat güçlenen ekonomi, fakirlik ve istihdam seviyesi konusunda çok da etkili değil. Bu yüzden nüfusun çoğunluğu hala tarımla uğraşıyor.

Nijer Cumhuriyeti 16 milyonluk nüfusuyla, en fakir ülkeler arasındaki yerini alıyor. Ekonomisi doğal afetler tarafından en çok zarar gören ülkelerin başında yer alıyor. Kuraklık, yiyecek sıkıntısı ve taşkınlar yüzünden ekonomisi oldukça zarar görüyor.

bir performans göstererek, birçok New Yorklu’nun favorisi olduğunu gösterdi. Ankette, 20 ana tren hattından en kötüsü ise 2 treni oldu. Trenin seferlerinde genel olarak bir gecikme söz konusu olduğu, sürekli baş gösteren mekanik arızalar ve boş koltuk sayısında ki sıkıntı, 2 numaralı hattı 2’nci defa listenin sonuna çekmeye yetti. 2012 yılındaki analizde listenin sonunda C metro hattı bulunurken, Sandy Kasırgası nedeniyle 2013 yılında analiz yayınlanmamıştı.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

YIL 2 • SAYI 64

www.posta212.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.