Sayı 04 • Psikoloji ve Toplum

Page 1

SAYI 04 EYLÜL 2018

w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g

M e h m e t K a r a s u • E r d a l K o z a n • B u k e t K ı l ı ç e r • S e l ç u k Ç e l i k • B a r ı ş Ö z g e n Ş e n s oy • B a n u B ü l b ü l • TO D A P •


w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği’nin (TODAP) açık erişimli, süreli yayınıdır. Üç ayda bir yayımlanır.

Yayın Kurulu Sercan Karlıdağ Umut Şah Doğa Eroğlu Zeynep Biter Serap Dakak Abdullah Kahraman

İletişim psikolojivetoplum@gmail.com

Takip Adresleri facebook.com/psikolojivetoplum issuu.com/psikolojivetoplum

Logo tasarımı için Selçuk Avcı ’ya teşekkür ederiz.


www.psikolojivetoplum.org

SUNUŞ Dördüncü sayımızla yeniden karşınızdayız! Bu sayıda Mehmet Karasu, Erdal Kozan, Buket Kılıçer, Selçuk Çelik, Barış Özgen Şensoy ve Banu Bülbül’ün birer yazı katkısı yer alıyor. Ayrıca psikologların (özellikle de yeni mezunların) karşılaştıkları sorunlarla ilgili olarak TODAP tarafından hazırlanan metni de yayımlıyoruz. Her sayımızda olduğu gibi, bu sayıda da “Kitap Tanıtımları” kısmında eleştirel psikoloji ile ilişkili olduğunu düşündüğümüz dört kitabın tanıtımına yer verdik. Ve, son olarak, 19-21 Ekim 2018 tarihlerinde İzmir’de gerçekleştirilecek olan VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu’nun detaylı programını da son kısımda görebilirsiniz. Bültenin bu sayısına katkıda bulunan tüm yazarlara ve görsel çalışmalarını kullanmamıza izin veren Erdem Ömüriş’e (çalışmaları için bkz. www.vforvenus.com) teşekkür ediyoruz. Bültenin Aralık ayında yayımlanacak olan beşinci sayısına yazı göndermek için son tarih 15 Kasım 2018’dir. Bültende yayımlanmasını istediğiniz yazılarınızı psikolojivetoplum@gmail.com adresine gönderebilirsiniz. Yazılarınızı göndermeden önce, yayın ilkelerimizi ve yazım kurallarını görmek için psikolojivetoplum.org web-sayfamızı incelemenizi tavsiye ederiz. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…

3


www.psikolojivetoplum.org

İÇİNDEKİLER 3 . . . Sunuş 5 . . . Wittgensteincı Bakış Açısı Sosyal Psikolojiye Nasıl Uyarlanabilir?

Yapay Zekâ Temsilleri Örneği Mehmet Karasu 11 . . . Belirsiz Etiyolojiler ve Bireyin Izdırabı: DEHB Üzerinden Bir Okuma Erdal Kozan 18 . . . Kadın Kadının Yurdudur: Kadınlar Arası Arkadaşlığa Dair Buket Kılıçer 29 . . . Sınır’ın PsikoPolitiğine Kavramsal Bir Yaklaşım Selçuk Çelik 35 . . . Özgürlüğün Bilinçdışı Var mı? Barış Özgen Şensoy 40 . . . Kırmızı: İnsanlığın Özgürlük ve Eşitlik Hayallerinin

Kardeşçe Onarımına Dair Bir Film Banu Bülbül 48 . . . Psikologlara Çağrı: Rakip Değil Meslektaşız, Dayanışmayla Kazanacağız! TODAP 51 . . . Kitap Tanıtımları 56 . . . VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu: Program Akışı 63 . . . TODAP Hakkında

4


www.psikolojivetoplum.org

Wittgensteincı Bakış Açısı Sosyal Psikolojiye Nasıl Uyarlanabilir? Yapay Zekâ Temsilleri Örneği Mehmet Karasu karasuumehmett@gmail.com

Yapay Zekânın Tanımı ve Yaygın Temsilinin Belir-

Gün geçtikçe tahmin edilenden çok daha hızlı, hatta

leyenleri

patlamalı bir biçimde gelişen yapay zekâ uygulama-

Y

apay Zekâ, bir kavram olarak, ilk kez 1956

ları, dar yapay zekâ uygulamaları ve genel yapay zekâ

yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde

uygulamaları şeklinde ikiye ayrılarak ele alınabilir

Dartmouth Üniversitesi’nde düzenlenen

(yapay zekâ konusunda son yıllardaki bazı önemli ge-

bir yaz okulunda bilgisayar bilimci John McCarthy

lişmeler için bkz. Tablo 1). Dar yapay zekâ uygulama-

(1927-2011) tarafından kullanılsa da (Russell ve Nor-

ları, belirli alanlarda özelleşmiş yapay zekâ kullanım-

vig, 2016) özellikle 1990’lardan bu yana hakkında

larına karşılık gelirken; genel yapay zekâ uygulama-

daha fazla haber yapılmakta, gündelik konuşmalarda

ları kendi başına hayatta kalabilen ve pek çok “insan

kendine daha fazla yer bulmaktadır. Bu duruma ek

edimini” yapabilen yapay zekâ uygulamalarıdır. An-

olarak yapay zekâ üzerine çalışmaların niceliği ve ni-

cak genel yapay zekâ uygulamaları aşamasına henüz

teliğinde de son yıllarda dikkate değer biçimde art-

geçil(e)memiştir. Gündelik konuşmalarda yapay

mış görünmektedir. Bu durumun temel sebepleri

zekâdan söz edildiğinde aslında dile getirilen yapay

arasında, (a) dijital verinin artması, (b) hızlı bilgisa-

zekâ uygulamaları, henüz dolaşımda olmayan genel

yarların geliştirilmesi, (c) hesaplama konusunda yeni

yapay zekâ uygulamalarıdır. Bu kapsamda, yapay

yöntemlerin ortaya çıkması, (d) geliştirilen yazılımla-

zekâ uygulamalarının, genel bir tespitle, bir tehdit ve

rın ergonomik ve kolay erişilebilir olması gibi faktör-

tehlike unsuru olarak ele alınması oldukça yaygın gö-

ler sayılabilir.

rünmektedir. Örneğin, yapay zekâlı robotların yakın gelecekte insanları kontrol edip etmeyecekleri, hatta

Yapay zekâlar aslında belirli problemleri öğrenerek

insanları yok edip etmeyecekleri sıkça konuşulan ko-

çözen makinelerdir. Bir etmenin zeki olması için dört

nular arasındadır. Ayrıca sinema sektörünün, özel-

özelliğinin olması gerektiği ileri sürülmektedir: (1) bil-

likle Hollywood’un, yapay zekâyı ele alma biçimi de

giyi kendi başına algılayarak elde edebilmesi, (2)

genellikle yapay zekâlı robotların insanlık için bir teh-

mantığa ve/veya olasılığa dayalı ilkelere göre çıka-

dit ve tehlike unsuru olduğu/olacağı vurgularıyla iler-

rımlar yapabilmesi, (3) bilgilerle doğru olanı yapabil-

lemektedir (örn. bkz. Terminatör serisi [1984, 1991,

mesi veya tercih edebilmesi ve son olarak (4) yaptık-

2003, 2009, 2015], Yapay Zekâ [2001], Ex Machina

larını açıklayabilmesi. Yapay zekâlar bu dört özelliği de taşımaktadır (Dünyanın 1001 Hâli, 2018).

5


www.psikolojivetoplum.org

[2014] vb.).1 Özetle, sıradan insanın zihinlerinde ya-

çekleştirilen programlarda açıkça görülmektedir (ör-

pay zekânın bir tehdit ve tehlike unsuru olarak yer

nek programlar için bkz. Habertürk-Teke Tek2; Evrim

edinmesinde bu konulardaki dizi-filmlerin etkisini

Ağacı-Gelecek Bilimde3; Medyascope-Eksik Olan4).

göz ardı etmek hatalı olacaktır. Bununla beraber, saDil Oyunları ve Sosyal Pratikler

dece sıradan insanların söylemlerinde değil, önde gelen bilim insanı, entelektüel ve girişimciler tarafından

Yapay zekâ uygulamaları sıradan insanın gündelik

da bir tehdit ve tehlike unsuru olarak yapay zekâlar

konuşmalarında sıklıkla tehdit ve tehlike barındıran

vurgusu oldukça sık biçimde dile getirilmektedir. Ör-

bir olgu olarak; yapay zekâ uzmanları arasında ise iş-

neğin, 29 Temmuz 2015’te Buenos Aires’te düzenle-

levselleştirilebilir ve evcilleştirilebilir bir olgu olarak ele alınmaktadır. Wittgenstein’a (1958) göre “bir söz-

nen Uluslararası Yapay Zekâ Kongresinde “Katil Robota Hayır” çağrısı yapılmıştır ve bu açık çağrı

cüğün anlamı onun dilde kullanımına” karşılık gel-

1000’den fazla bilim insanı tarafından imzalanmıştır.

mektedir (s. 20). Sözcüklerle yapılan şey, diğer bir de-

Yapay zekâyla hareket eden silahların, barut ve nük-

yişle anlamlandırma süreçleri dil oyunlarına bağlıdır.

leer silahlardan sonra üçüncü devrim olarak değer-

Dil oyunları gündelik konuşmalarda şu veya bu şe-

lendirildiği bu çağrıya Apple şirketinin CEO’su Steve

kilde içinde yer aldığımız dilsel pratiklere (tanım-

Wozniak, teorik fizikçi Stephan Hawking, düşünür

lama, meşrulaştırma, suçlama, vb.) karşılık gelmek-

Noam Chomsky, Tesla ve SpaceX şirketlerinin kuru-

tedir. Bu dilsel pratikler konuşulan şeyin anlamını üretmekte işlev görmektedir. Konuşulan şeyin anla-

cusu Elan Musk gibi önde gelen insanlar da destek vermişlerdir (açık mektubun detayları için bkz. Auto-

mını belirlemenin yolu ise o şeyin işlevine bakmaktır

nomous Weapons: An Open Letter from AI & Robo-

(bkz. Wittgenstein, 1958; 1969). Buna göre, yapay

tics Researchers, 2015).

zekâ uygulamalarına ilişkin dil oyunlarının birey ve toplum düzeyindeki işlevleri, yapay zekâ uygulama-

Yapay zekâya ilişkin uzmanların görüşleri çeşitli fark-

larına yüklenen anlamın içeriğine, yönüne ve kapsa-

lılıklar barındırsa da genel bir tanımlamayla, yapay

mına dair önemli ipuçları taşıyacaktır. Ayrıca yapay

zekânın insan hayatı için işlevselleştirilebilir ve evcil-

zekâya ilişkin dil oyunlarının keşfedilmesi toplumun

leştirilebilir bir yanı olduğu fikrinde ilerliyor görün-

sosyal pratiklerine ilişkin pek çok bilgiyi de barındır-

mektedir. Bu durum Türkiye’de hem yaygın/konven-

maktadır. Çünkü dil oyunları toplum içinde kurumsal-

siyonel medyada hem de yeni medyada (sosyal med-

laşarak gerçekliğin belirli görüntülerini üretmeye ya-

yada) yapay zekâya ilişkin uzmanların katılımıyla ger-

rarlar. Dahası, toplumun üyeleri nezdinde bazı sosyal

1

2

Bu durumun en açık istisnası Uzay Yolu (1966) dizi-film serisidir. Bu dizi-film serisinde yapay zekâlı uygulamalar genel olarak insanla “dost” makineler olarak sunulmaktadır. Yine Yıldız Savaşları serisinde yer alan R2-D2 ve C-3PO isimli robot karakterlerin ‘dostane’ tutum ve davranışları da bu kapsamda değerlendirilebilir.

3

6

4

Teke Tek (2016, 16 Ekim). Yapay Zekâ ve Beyin [Video dosyası]. https://goo.gl/JWYhvz Teke Tek (2017, 11 Haziran). Yapay Zekâ [Video dosyası]. https://goo.gl/mJ3j8x Teke Tek (2018, 8 Nisan). Yapay Zekâ [Video dosyası]. https://goo.gl/bjYMZu Evrim Ağacı. (2017, 22 Temmuz). Yapay Zekâ ve Doğal Zekâ Üzerine Bir Sohbet [Video dosyası]. https://goo.gl/biHWTc Medyascope (2017, 10 Ağustos). Yapay Zekâ [Video dosyası]. https://goo.gl/no74ow


www.psikolojivetoplum.org

pratiklerin ‘doğal’ görünmesine yardım ederler (Jost,

formları dil oyunlarıyla sosyal olarak düzenlenmiş

1995).

pratiklere bağlıdır (Jost, 1995).

Dil oyunları sadece bir sözcüğün anlamı ve işleviyle il-

Wittgenstein (2004), dil oyunları kavramını farklı

gili bir olgu olmaktan ziyade, aynı zamanda insan

bağlamlarda çeşitli anlamlarda kullansa dahi (örn.

davranışının kendi başına anlamlı olmadığı görüşünü

bkz. Zettel §7, §51, §240, vb.) dil oyunları temel olarak

de sezdirmektedir. Diğer bir deyişle, insan davranış-

diğerlerinin rolleri üzerinde bazı tahmin edilebilir so-

ları, diğer insanların davranışlarıyla birlikte bir anlam

nuçlar doğurmaktadır. Örneğin, iki dindar arkadaş

taşımaktadır. Wittgenstein (2004), insan davranışı-

hayal edelim. Arkadaşlardan biri diğeriyle daha sık

nın nasıl anlaşılabileceğini şöyle ifade etmektedir:

görüşmek isteyen; diğeri de sağlık sorunlarından dolayı görüşmeye fırsat ve enerji bulamayan ve aslında

İnsan davranışı nasıl betimlenebilir? Elbette

daha az sıklıkla görüşmeyi isteyen birisi olsun. Rama-

ancak çeşitli insanların eylemlerinin birbi-

zan ayı içinde bu iki arkadaşın aralarında gerçekleşen

rine karışmış hâlde bir taslağı çıkarılarak.

hayali bir mesajlaşma şöyledir:

Yargılarımızı kavramlarımızı ve tepkilerimizi belirleyen şey, tek bir kişinin şimdi

⊗ Merhaba Merve, nasılsın? Bu cumartesi için bir planın var mı?

yaptığı şey değildir, bireysel bir eylem de-

⊕ İyiyim Zeynep şükürler olsun, görünen bir planım yok. İftar için mi?

ğildir, insan eylemlerinin bütün arbedesidir, bütün eylemleri üzerinde gördüğümüz ze-

⊗ Nasıl da anladın niyetimi hemencecik.

mindir (Wittgenstein, 2004, Zettel §56).

⊕ Nerede ve kaçta buluşalım canım? Buraları pek bilmiyorum doğrusu.

Yukarıda alıntılanan pasajda da görüleceği üzere,

⊗ Saat 19.00’da metronun önünden seni alırım o hâlde.

Ludwig Wittgenstein (1889-1951), insan davranışlarının bir bütün şekilde, diğer insan eylemleriyle birlikte

⊕ Tamam, görüşürüz canım.

incelenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bu durum

⊗ Görüşürüz canım.

insan davranışlarını anlama yolunda etkileşimsel ol-

Yukarıdaki farazi konuşmada göze çarpan en temel

manın önemine vurgu yapmaktadır. Başka bir anla-

iki dil oyunu, Zeynep’in ilk aşamada görüşme zama-

tımla, insan davranışları kendi başına etkisi vakum-

nını Merve’ye doğrudan söylememesine rağmen,

lanmış bir bağlamda değil; tam aksine diğerlerinin

Zeynep’in iftarda buluşmak istediğini Merve’nin ko-

eylemleri ve bunların birbirleriyle olan etkileşimleri

laylıkla tahmin etmesidir. Diğer dil oyunu ise

ekseninde anlam kazanmaktadır (ayrıca bkz. Ger-

Merve’nin görüşmenin yeri ve zamanı için sorduğu

gen, 2011; Lewis, 2003). Buna göre dil oyunları izole

soruya eklediği açıklamanın (“Buraları pek bilmiyorum

edilmiş ortamlarda değil, ‘yaşam formları’ içine gö-

doğrusu”) aslında Zeynep’ten yardım istemesine kar-

mülü hâlde bulunmaktadır (Wittgenstein, 1958). Ya-

şılık gelmektedir. Nitekim Zeynep, bir sonraki mesa-

şam formları ise belirli sosyal ve kültürel pratikler

jında yardım talebini karşılamış ve kabul etmiştir. Bu

şeklinde anlaşılabilir. Yaşam formlarına maruz kalırız

örnekten de görüleceği üzere iki arkadaş arasındaki

ve yaşam formuna dahil olup olmama kararı herhangi öznel bir düşünceye bağlı değildir. Yani yaşam

7


www.psikolojivetoplum.org

diyaloglar birbiri sıra sergilenecek davranışların ipuç-

sıradan insanın dil oyunlarıyla yapay zekâ konusunda

larını içeren dil oyunlarıyla kuruludur. Burada dikkat

uzman insanların dil oyunlarını etkileşimsel ve birbi-

edilmesi gereken bir diğer konu ise diyaloğun Rama-

riyle karşılaştırmalı olarak Wittgensteincı bakış açı-

zan ayında ve iki dindar kişi arasında geçiyor olması-

sıyla çalışmak mümkündür. Şimdi gelin Wittgenste-

dır. Sadece bu iki özellik dahi iki arkadaşın konuşma-

incı bakış açısının bir sosyal psikoloji araştırmasında

sının içeriğini doğrudan etkilemiş görünmektedir.

nasıl işlevselleştirilebileceğini hipotetik bir desenle

Buradan hareketle dil oyunlarının belirli bir yaşam

inceleyelim.

formu içine gömülü olarak işlediği savını temellendi-

Wittgensteincı Bakışla Hipotetik Bir Araştırma De-

rebiliriz.

seni

Yapay Zekâ Temsilleri ve Dil Oyunları

İki aşamada gerçekleştirilecek bir araştırma deseni

Yapay zekâ son yıllarda artan bir ilgiyle kendinden

düşünelim. Birinci aşamada, yapay zekânın üç seri

sıklıkla söz ettirmektedir. Bu durum hem yapay zekâ

şeklinde farklı yönleriyle ele alınıp tartışıldığı bir tele-

çalışmalarının nicelik ve nitelik olarak artmasıyla hem

vizyon programındaki5 konuşmalar deşifre edilerek

de popüler kültürün internet, gündelik konuşmalar

bu yazılı materyaller açık kodlu içerik analizine tabi

ve sinema-dizi sektörü aracılığıyla yapay zekâ hak-

tutulabilir. Bu programlarda bir sunucu ve yapay zekâ

kında içerik üretmesiyle gerçekleşmektedir. Ancak

uzmanları arasında yapay zekâya ilişkin pek çok konu

yapay zekâya ilişkin dolaşımdaki bilgiler ve yapay

çeşitli dil oyunlarına göre konuşulmaktadır. Bu prog-

zekânın gündelik konuşmalardaki yansımaları genel-

ramda sunucu, sıradan insanın yapay zekâya ilişkin

likle yapay zekânın bir tehdit ve tehlike unsuru ol-

gündelik sorularını yapay zekâ uzmanlarına ileterek

duğu/olacağı yönündedir. Diğer taraftan yapay zekâ

çeşitli dil oyunlarını başlatmakta, uzmanlar ise bu dil

uzmanları yapay zekânın çeşitli tehlikelerinden söz

oyunlarını çeşitli yollarla ya sürdürmekte ya da son-

etseler dahi bir yandan bu tehlikelerin hangi yollarla

landırmaktadır. Buna göre birinci aşamanın temel

bertaraf edilebileceğini, diğer yandan yapay zekânın

amaçları şöyle sıralanabilir: (a) yapay zekâya ilişkin

insan hayatına çok farklı yönlerden yansımalarının ol-

dolaşımdaki temel konuları tespit etmek; (b) bu ko-

duğunu/olacağı ısrarla belirtmektedirler. Yani, yapay

nuların hem sıradan insanlar hem de yapay zekâ uz-

zekâya ilişkin dil oyunları sıradan insanın ve yapay

manları açısından hangi dil oyunlarıyla başlatıldığını

zekâ uzmanlarının gündelik konuşmalarında farklı bi-

ve sürdürüldüğünü açığa çıkarmak; ve (c) yapay

çimlerde ilerliyor görünmektedir. Bu durum hayatın

zekâya ilişkin dil oyunlarının gömülü olduğu yaşam

çeşitli yerlerinde birbirleriyle karşılaşan ve birbirinin

formlarının özelliklerini betimlemek.

dil oyunlarına göre konumunu yeniden belirginleştiBirinci aşamada yukarıda sıralanan amaçlara uygun

ren iki farklı dil oyunu kurulumuna göndermektedir.

gerçekleştirilecek açık kodlu içerik analizi sonucunda

Bütün bu konulardan hareketle, yapay zekâya ilişkin 5

Gazeteci Fatih Altaylı’nın 1995’ten bu yana sürdürmekte olduğu Teke Tek isimli televizyon programı. Yapay zekâ konusu bu televizyon programında çeşitli uzmanların katılımıyla tartışılmıştır. Sırasıyla bu programların erişim adresleri ve yapım tarihleri Dipnot 2’de sunulmuştur.

8


www.psikolojivetoplum.org

yapay zekâya ilişkin dil oyunlarının nasıl incelenece-

odak grup çalışmalarında yer almış katılımcılardan

ğine ilişkin bir kodlama yönergesi belirlenebilir. Bu

eşit oranlarda ve karışık olarak seçilmiş altı katılımcı-

kodlama yönergesinin hem dil oyunlarına ilişkin pra-

dan oluşabilir.

tikleri (örn., tanımlama, meşrulaştırma veya suçlama

Katılımcıların ses kayıtlarının deşifre edilmesinin ar-

vb.) hem de temaları (örn., insanlık için bir tehlike

dından elde edilecek yazılı materyaller içerik anali-

olarak yapay zekâ, işlevsel uygulamalar olarak yapay

ziyle incelebilir (bkz. Bilgin, 1999). İçerik analizi, bi-

zekâ vb.) içermesi hedeflenebilir.

rinci aşamada keşfedilen dil oyunlarına göre geliştiri-

Birinci aşamayla belirlenecek olan yapay zekâya iliş-

lecek kodlama yönergesiyle kapalı kodlu olarak ger-

kin tartışma konuları, ikinci aşamada gerçekleştirile-

çekleştirilebilir. Bu analiz hem işlevsel tanımlarda ge-

cek olan odak grup uygulamalarında harekete geçi-

çen dil oyunları pratiklerinin konuşmalarda kaçar

rici konuşma konuları olarak kullanılabilir. Araştırma-

kere geçtiğinin tespit edilmesi üzerinden hem de ko-

nın ikinci kısmında, örneğin üç ayrı odak grup uygu-

nuşmalarda geçen temaların birinci aşamada elde

laması yapılabilir. Buna göre, birinci odak grupta sa-

edilen temalarla ne ölçüde uyum gösterdiğinin ince-

dece sıradan insanların; ikinci odak grupta sadece ya-

lenmesi yoluyla hayata geçirilebilir.

pay zekâ uzmanlarının; üçüncü odak grupta ise sıra-

Sonuç Yerine

dan insanlar ve yapay zekâ uzmanlarının birlikte yer

Yaygın sosyal psikoloji yaklaşımı, mikro ölçekli bir

alması planlanabilir. Böylece her iki grubun, yani sıra-

yönelimle, insan davranışlarını çeşitli tutum, niyet ve

dan insanların ve uzmanların dil oyunlarını ayrı ayrı ve

kişisel özellikleri içeren bir grup psikolojik değişken

etkileşimsel olarak incelemek mümkün hâle gelir.

üzerinden açıklamaya çalışmaktadır. Bu yaklaşım

Birinci odak grup çalışması yapay zekâ konusunda or-

mikro seviyede kendisiyle tutarlı ve işlevsel bilgi üre-

talama ilgi ve bilgi düzeyine sahip, örneğin altı sıra-

timinin önünü açsa da orta ölçekte, yani akışkan in-

dan yetişkin katılımcıyla gerçekleştirilebilir. Araştır-

san-grup-çevre etkileşimleri düzeyinde ciddi sınırlı-

macı odak grup çalışmasına girmesi muhtemel katı-

lıklara ve açmazlara sahip görünmektedir. Bu nok-

lımcılarla ön görüşmeler yapar. Bu ön görüşmelerde

tada, denilebilir ki, Wittgensteincı bakış açısıyla ger-

yapay zekâ konusunda bilgi ve farkındalık düzeyi çok

çekleştirilecek sosyal psikoloji tabanlı araştırmalar,

düşük veya çok yüksek katılımcıları araştırmaya dahil

sosyal psikolojiye orta ölçekli yaklaşımların önünü

etmez. Katılımcıların bilgi ve farkındalık düzeyleri,

açarak anaakım sosyal psikoloji içinde yer alan bağ-

Tablo 1’de sunulan bazı önemli yapay zekâ haberleri

lam(ın)dan koparılmış insan modelinin kısıtlılıklarının

üzerinden yürütülecek yarı-yapılandırılmış görüşme-

giderilmesine oldukça yardımcı olabilir.

lerin neticesine göre araştırmacı ve bir bağımsız göz-

Yazar Notu: Düzeltme ve önerileri için yol arkadaşım Sercan

lemci tarafından verilen oylamaya göre belirlenebilir.

Karlıdağ’a çok teşekkür ederim.

İkinci odak grup çalışması yapay zekâ konusunda uzman bilgisayar yazılımcıları ve mühendisleriyle gerçekleştirilebilir. Katılımcılar yine altı kişiden oluşabilir. Üçüncü odak grup çalışması ise, birinci ve ikinci

9


www.psikolojivetoplum.org

Kaynaklar

Tablo 1. Son Yıllarda Gerçekleşen Bazı Önemli Yapay Zekâ Olayları

Autonomous Weapons: An Open Letter from AI & Robotics Researchers. (2015). Future of Life Institute. https://futureof-

Yıl 1997

life.org/open-letter-autonomous-weapons Bilgin, N. (1999). İçerik analizi. Sosyal psikolojide yöntem ve pratik çalışmalar (1. Baskı) içinde (ss. 127-152). İzmir: Ege Üni-

2011

versitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. 2014 Dünyanın 1001 Hâli. (2018, 14 Ocak). Yapay zekâ dost mu düş-

2015 2016

man mı? [Video dosyası]. https://www.youtube.com/watch?v=YzE3C1ae_po

2016 Gergen, K. J. (2011). From moral autonomy to relational res2016

ponsibility. Zygon, 46, 204-223. Jost, J. T. (1995). Toward a Wittgensteinian social psychology of human development. Theory & Psychology, 5, 5-25.

2016 Lewis, Y. (2003). The self as a moral concept. British Journal of 2017

Social Psychology, 42, 225-237. Russell, S. ve Norvig, P. (2016). Artificial intelligence: A modern

2017

approach (3. Baskı). New Jersey: Prentice Hall. Wittgenstein, L. (1958). Philosophical investigations. Oxford: Blackwell. Wittgenstein, L. (1969). On certainty. Oxford: Blackwell.

2018 Wittgenstein, L. (2004). Zettel (D. Şahiner, Çev.). İstanbul: Nisan yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 1967.)

10

Olay IBM firmasının yapay zekâ temelli Deep Blue isimli programı 1997’de Rus satranç ustası Garry Kasparov’u yendi. Apple’ın Siri isimli uygulaması yapay zekâ algoritmalarına dayalı olarak kullanıma girdi. Google, ABD’nin Nevada eyaletinde sürücüsüz otomobilini ilk kez test etti. Sophia insansı robotu aktif hâle getirildi. Sophia robotu, Suudi Arabistan vatandaşı olarak evlenip yuva kurmak istediğini söyledi. Google’ın yapay zekâ temelli AlphaGo isimli programı profesyonel Go oyunucusu Lee Sedol’u yendi. Microsoft firması Twitter’da Tay isimli 19 yaşında bir kız biçiminde, insan konuşmalarını taklit eden yapay zekâ temelli bir yazılım üretti. Bu program 24 saat içinde ırkçı ve cinsiyetçi tweetler attığı için yetkililer tarafından kapatıldı. Google Translate yapay öğrenmeye dayalı çeviri yapmaya başladı. Yapay zekâ temelli AlphaZero isimli yazılım, kendi kendine dört saat içinde satrancı öğrenerek en iyi satranç yazılımını ve oyuncuyu yendi. Facebook’ta kendi kendilerine pazarlık yapmayı öğrenmeleri iki yapay zekâ programı oluşturuldu. Ancak bu programlara pazarlıkları İngilizce gramer kurallarına göre yazmaları gerektiği kodu girilmesi ihmal edildiği için iki yapay zekâ kendi aralarında insanların anlamadığı bir dil geliştirdi ve uygulama kaldırıldı. Google’ın insanların dil kullanımını verimli bir şekilde taklit ettiği Duplex isimli programı kullanıma girdi. Bu program bir berberden randevu alırken insanlar gibi konuşma esnasında duraksayabiliyor, gündelik dilde rahatlıkla konuşuyor ve dolaylama yapabiliyor.


www.psikolojivetoplum.org

Belirsiz Etiyolojiler ve Bireyin Izdırabı: DEHB Üzerinden Bir Okuma Erdal Kozan erdalkozan00@gmail.com

Psikopatolojilere Genel Yaklaşım

zararsız bir davranış örüntüsü müdür? Karşı karşıya

T

arih boyunca, zihinsel hastalıkların nasıl ele

olduğumuz şeyin modern çağın bir getirisi ya da bir

alınacağı sorunsalı teknik bir ayrıntı olmanın

Amerikan uydurması olmadığından emin olabilir mi-

ötesinde anlamlar içermiştir. Alışılmışın dı-

yiz?

şında bir davranış örüntüsü sergileyen kişilere nasıl

Psikoloji bölümüne adım attığım andan itibaren ben

yaklaşılacağı sorusu geçmişten bugüne tartışılmaya

de bu çelişkileri yakıcı bir şekilde hissetmiş ve örneğin

devam etmektedir. Sorunun cevabı davranışın kay-

kendime, bu makaleye de konu olan, Dikkat Eksikliği

nağının nerede görüldüğüyle yakından ilişkilidir. Eğer

ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) gerçek bir psiko-

bu kişilerin şeytan, cin ya da büyü gibi karanlık güçle-

lojik rahatsızlık değil de modern toplum yaşantısının

rin kontrolüne girdiği düşünülürse kapatılmaları, sür-

bir sonucu olabilir mi, diye sormuştum. Sorunun ce-

gün edilmeleri hatta bir cadı avında yakılmaları ol-

vabını bu satırları yazdığım şu dakikalarda bile bula-

dukça muhtemeldir. Bu mistik yaklaşımların karşı-

bilmiş değilim. Yine de bu arayışta geldiğim yer ve

sına Hipokrat’la beraber dikilmiş olan hastalıkların

kimi çıkarımlarımdan bahsetmenin tartışmaya kat-

materyalist bir kavranışı tartışmayı bilimin sınırları

kısı olabileceği kanaatindeyim. Şimdi, Dikkat Eksik-

içerisine çekmiş ancak sonlandırmaya yetmemiştir.

liği ve Hiperaktivite Bozukluğu kavramının tarihte

Psikoloji ve fizyoloji, beden ve zihin hastalıkların kay-

izini süreceğiz ve geçirdiği değişimlerin işaret ettiği

nağına yönelik tartışmalarda yeni kutuplar olarak ye-

noktaları anlamaya çalışacağız.

rini alırken, söz konusu psikopatolojiler olduğunda işler çok daha fazla karışmıştır (Foucault, 2013). Psiko-

DEHB Tarihi Nereden Başlıyor?

patolojilerin kaynağı konusunda bugün de devam

DEHB modern toplum yaşantısının bir getirisidir, di-

eden bu karmaşa özellikle alana yeni giren psikoloji

yorsak bu önermeyi sınamanın en kolay yolu DEHB

öğrencileri için sancılı süreçlere yol açmaktadır. Ders-

ile ilişkili bulguların literatürde ne kadar eskiye da-

lere konu olan psikopatolojilerin etiyolojisine dair

yandığına bakmak olacaktır. Modern toplumun baş-

karşılaşılan belirsiz söylemler ve kimi zaman açıktan

langıcı olarak genellikle Sanayi Devrimi ve Fransız İh-

ifade edilen, “nedeni bilinmemektedir” itiraflarının

tilali gibi geniş ölçekli değişimlere yol açan olayların

soru işaretlerine yol açması, en azından sorgulama

köken aldığı 18. yüzyıl kabul edilir (Özkan ve Parladır,

yeteneğini kaybetmemiş olan öğrenciler için kaçınıl-

2014). Literatür bilgisi incelendiğinde DEHB ile ilişki-

mazdır. Söz konusu olan gerçek bir rahatsızlık mıdır

lendirilen ilk bulgulardan bahseden Thorley (1984),

yoksa tek suçu toplum normlarına aykırı olmak olan

bu bulguların kayda geçtiği tarih olarak 19. yüzyılın

11


www.psikolojivetoplum.org

sonuna işaret etmektedir. Dolayısıyla, baştaki öner-

olduğu ve çocuğun ev ya da okul gibi ortamlarda yo-

memiz ilk sınavından geçmiş olsa da kabul görmek

ğun gözetim altında tutulduğu bir toplum düzeninin

için henüz yeterli bir dayanağa sahip değildir. Bu da-

gerekliliğini düşünmek herhalde yanlış olmayacaktır.

yanağa sahip olabilmek için ele aldığımız kavramın

Dolayısıyla bir kez daha oklar modern topluma işaret

tarihini günümüze doğru incelemeye, yapılan çalış-

etmektedir.

malara ve elde edilen bulgulara daha yakından bak-

Bu bulgular bugünkü anlamda DEHB’in temel semp-

maya ihtiyacımız var.

tomlarıyla örtüşmektedir ancak hiçbir durumda bu vakalar ayrı bir tanı şeklinde kategorilendirilmemiş

İlk Bulgular

ve diğer patolojilerden ayrıştırılmamıştır.

Tıp literatüründe Ireland (1877) tarafından “mad idiots” (çılgın aptallar) isimli bir grup tanımlandı. Bu

DEHB ve İlk Bilimsel Yaklaşımlar

gruptaki çocukların öne çıkan özelliği aşırı hareketli

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ile ilgili ilk

olmalarıydı. Tuke (1892) ise benzer semptomlara sa-

bilimsel çalışmaların adresi İngiltere’dir. İngiltere

hip olan bir başka grubu “impulsive-insanity” (dürtü-

aynı zaman Sanayi Devrimi’nin başladığı, modern

sel-delilik) olarak tanılayacaktı. Aynı semptomları

toplumun ilk temellerinin atıldığı yerdir. Bu denk ge-

Clouston (1892) ise “defective inhibition” (yetersiz

lişin modern toplum ve DEHB arasındaki ilişkiye dair

engelleme) olarak etiketleyecekti (akt. Thorley,

bir ipucu olabileceğini belirtmek gerekir.

1984). Bu araştırmacıların tanıladığı gruplarda yer alan bireylerin bugünkü anlamıyla hiperaktif olmaları

İngiliz bilim insanları olan Still’in (1902) ve

kuvvetle muhtemeldir. Ancak bu araştırmalardan da

Tredgold’un (1908) makaleleri literatürün ilk bilimsel

önce konuya değinen bir edebi eserden bahsetmek

çalışmalarından kabul edilir (Le Heuzey, 2005). Pedi-

gerekir. Alman psikiyatrist Heinrich Hoffmann baş-

atrist olan Sir George Frederic Still herhangi bir fizik-

langıçta kendi çocuğu için yazdığı kimi öykülerden

sel rahatsızlığı olmamasına rağmen, beden kontrolü

oluşan 1844 tarihli Der Struwwelpeter isimli bir çocuk

konusunda eksiklik yaşayan 20 çocuk vakasını incele-

kitabı yayınlamıştır. Kitapta yer alan ve bir yemek

miştir. Bu çocuklar herhangi bir zeka geriliği belirtisi

masasında yerinde duramadığı için ortalığı birbirine

göstermemelerine rağmen okul hayatında başarısız

katan Philip’in hikayesini anlatan öykü Zappelphilipp,

oluyorlardı. Still’in çocukları arasında mutlaka DEHB

DEHB için hâlâ kullanılan benzetmelerden birisinin

tanısı alabilecek olanlar vardı, ancak Still o gün için bu

kökeni olmayı başarmıştır (Akt. Lange ve diğer.,

çocukların sahip olduğu semptomları “defect of mo-

2010).

ral control” (ahlaki denetim bozukluğu) başlığı altında birleştirmiştir. Still bu rahatsızlığın kaynağı olarak

Zappelphilip öyküsünde ve diğer araştırmacıların sap-

beslenme alışkanlıklarına ve çevresel etkilere işaret

tadığı bulgularda yerinde duramayan, bu yüzden

etmektedir (Lange ve diğer., 2010). Still’in bu yakla-

kendisine ve çevresine zarar veren çocuk figürü ve

şımı bir davranış probleminin zekâ geriliğinden ve fi-

durumu bir türlü kontrol altına alamayan aile göze

ziksel hastalıklardan ayrı bir şekilde ele alınabilece-

çarpmaktadır. Böylesi bir şikâyetin ortaya çıkabil-

ğini göstermesi bakımından ön açıcı olmuştur ve

mesi için çocuk ve aile ilişkilerinin sıkı kurallara bağlı

12


www.psikolojivetoplum.org

DEHB kavramının gelişiminde kilometre taşları ara-

Aşırı Uyarılmışlığın Uyaranla Bastırılması: İlk Mü-

sında sayılmaktadır (Conners, 2000).

dahale Nörolojik açıdan sorun yaşayan çocukların tedavisi ile

Tredgold’un (1908) hipotezine göreyse özellikle do-

ilgilenen Charles Bradley’in uygulamalarından birisi

ğum esnasında ve erken dönemde oluşan bazı beyin

çocuklarda şiddetli baş ağrılarına yol açıyordu. Brad-

hasarlarıyla çocukluk davranışları arasında korelas-

ley zamanının en etkili uyarıcısı olarak bilinen Ben-

yon vardı (Conners, 2000). Bu hipoteze verilen destek

zedrin’i çocukların bu baş ağrısı sorununu gidermek

ise 1917-1920 yılları arasında Avrupa ve Amerika’da

için kullandı. Uyarıcı baş ağrısı üzerinde beklendiği

görülen ve ensafalit denilen bir sinir sistemi salgınıyla

kadar etkili olmadı fakat Bradley uyarıcıyı alan çocuk-

beraber arttı. Gerçekten de salgından kurtulan ço-

ların davranışlarında ve okul performanslarında ol-

cuklarda aşırı hareketlilik ve okul başarısızlığına yol

dukça olumlu gelişmeler gözlemledi. Benzedrin’in

açan öğrenme zorlukları gözlemleniyordu. O dö-

etkisini daha açık bir şekilde gözlemlemek isteyen

nemde “postencephalitic behavior disorder” (ensafa-

Bradley hastanedeki 30 çocuğu dahil ettiği bir ça-

lit sonrası davranış bozukluğu) olarak tanımlanan bu

lışma başlattı. Uyarıcıyı alan çocukların yaklaşık yarı-

durum konuya olan ilgiyi de arttıracaktı.

sında belirgin bir şekilde artan okul performansı göz1932 yılına gelindiğinde ise Alman doktorlar Franz

lendi. Elde edilen bulgulardan bir diğeri ise azalan be-

Kramer ve Hans Pollnow hiperkinetik hastalık adını

den aktivitesiydi (Bradley, 1937). Uyarıcı olarak bili-

verdikleri bir grup semptom tanımladılar. Bu hastalı-

nen bir maddenin bu etkisine Bradley de şaşırmıştı

ğın en belirgin özelliği olarak ise motor davranışlarda

ancak durumun sinir sisteminin üst mekanizmala-

huzursuzluk ve olağanüstü beden aktivitesi işaret

rında gerçekleşen bir inhibisyondan kaynaklanıyor

edilecekti. Araştırmacıların ele aldıkları vakalarda

olabileceğini tahmin etmişti. Çalışmasının ardından

postencephalitic behavior disorder öyküsü yoktu ve bu

Benzedrin tedavisinin dikkat eksikliği, dürtüsellik,

tanıdan farklı olarak gözlemledikleri vakaların huzur-

aşırı hareketlilik gibi durumlarda uygulanabileceğini

suz ve olağanüstü motor aktiviteleri gündüzleri de

belirtti ve gözlemleri bugün bile DEHB’nin tedavi açı-

ortaya çıkıyordu. Böylece söz konusu davranış örün-

sından benzersiz sonuçlara yol açtı (Connors, 2000).

tüsü başka hastalıklardan ilk kez ayrıştırılmaya çalışı-

Ancak çalışmanın yapıldığı dönemde psikanalitik

lıyordu. Ayrıca araştırmacılar vakalara konu olan ço-

yaklaşımların etkisi hayli yaygındı ve bir davranış so-

cukların bir an olsun yerinde duramadıklarını, sağa

runu için biyolojik tedavi önermelerine sıcak bakılmı-

sola koşturduklarını ve mobilyalara tırmanıp durduk-

yordu, bu da Bradley’in önerisinin uzun yıllar ihmal

larını da rapor etmişlerdi. Kramer ve Pollnow’un va-

edileceğini anlamına geliyordu (Lange ve diğer.,

kaları DEHB kavramsallaştırması öncesinde kayda

2010).

geçen ve bu kavrama en uygun belirtiler gösteren öyBeyin Hasarı mı, Beyin Disfonksiyonu mu?

külerdir. Ayrıca semptomları tanılamak için kullan-

1940’lı yıllara gelindiğinde beyin hasarına yol açan

dıkları hiperkinetik kavramı da hiperaktivite kavra-

durumların kalıcı davranış değişikliklerine yol açtığı

mına oldukça yakın ve çağrıştırıcı olması bakımından

düşüncesi yaygınlık kazanmaya başladı. Yapılan ça-

dikkat çekicidir (Lange ve ark., 2010).

lışmalar kafa travması öyküsü bulunan çocukların

13


www.psikolojivetoplum.org

postencephalitic behavior disorder tanısına benzer şe-

DSM’ler Boyunca DEHB

kilde alışılmadık davranışlar sergileyebildiğini göste-

Minimal Beyin Disfonksiyonu kavramı öncelikle çok

riyordu (Lange ve diğer., 2010). Böylece hiperaktif

genel olmakla eleştirildi ve öğrenme zorluğu, dil bo-

davranışın fizyolojik açıklaması gün geçtikçe daha

zuklukları, hiperaktivite gibi daha spesifik tanımların

fazla destek buluyordu. Minimal Beyin Hasarı olarak

kullanımına geçildi. Ayrıca bu davranış örüntülerinin

kavramsallaştırılan bu yeni durum hiperaktif davra-

organik bir patoloji olmaksızın da ortaya çıkabileceği

nışı beyin hasarıyla ilişkili özel bir sendrom olarak ele

artık kabul görüyordu. Böylece hiperaktivite kendi-

almaya başlamıştı. Bu sendromu daha ayrıntılı bir şe-

sine ilk kez The Diagnostic and Statistical Manual of

kilde tarif eden Laufer ve arkadaşlarının tercih ettiği

Mental Disorders-II (Mental Bozuklukların Tanısal ve

kavram ise hiperkinetik dürtü bozukluğu olmuştur ve

İstatistiksel El Kitabı, DSM-II) kitapçığında yer bula-

bu çalışma klasik kafa travması öyküsü bulunmayan

bildi. Bu kitapçıkta Çocukluğun Hiperkinetik Reaksi-

çocuklarda da dürtüsellik, dikkatsizlik ve aşırı hare-

yonu olarak etiketlenen kavramdan sadece iki cüm-

ketlilik gibi davranışların bulunduğunu söylemesi ba-

leyle bahsediliyordu ve aşırı hareketlilik ile ergenlikte

kımından önemlidir (Laufer ve diğer. 1957).

azalan belirtilerin altı çiziliyordu (APA, 1968).

1960’lı yıllara kadar geçerliliğini koruyan beyin hasarı

DSM-III ise dikkat ve dürtü kontrolü konularına da hi-

yaklaşımına yönelik eleştiriler beyin hasarının sadece

peraktivite kadar önem vermiştir. Bu kitapçıkta hipe-

problemli davranış örüntülerinden çıkartılmaması

raktivite ile beraber ve beraber olmayan dikkat eksik-

gerektiğiyle başlamıştı. Beyin hasarı davranışsal so-

liği şeklinde iki tip tanımlanmıştır (APA, 1980)

runlara yol açıyordu ama birçok davranış sorunu tes-

DSM-III-R baskısında ise bazı semptomların önem

pit edilen vakada beyin hasarı öyküsü bulunmu-

derecesi tartışılmaya devam edilmiş ve iki alt tip ye-

yordu. Böylece Minimal Beyin Hasarı terimi yerine Mi-

niden birleştirilerek Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bo-

nimal Beyin Disfonksiyonu teriminin kullanılması ge-

zukluğu başlığı altında kavramsallaştırılmıştır. Hipe-

rektiği üzerine tartışmalar yürütülmeye başlandı ve

raktivite Olmaksızın Dikkat Eksikliği Bozukluğu kate-

bu yeni kavram merkezi sinir sisteminin kimi işlevle-

gorisinin yerine ise Farklılaşmamış Dikkat Eksikliği Bo-

rinde görülen sapmalardan kaynaklı olarak ortaya çı-

zukluğu kategorisi getirilmiştir (APA, 1987).

kan ve kendisini algılama, kavramsallaştırma zorlukları, dikkatsizlik, dürtüsellik, motor fonksiyonda çe-

1990’lı yıllara kadar hiperaktivitenin alt tiplerine dair

şitli bozulmalar ile gösteren bir sendrom olarak ta-

tartışmalar sürmüş ve gelişen beyin görüntüleme

nımlandı (Clements, 1966).

teknikleriyle hiperaktivitenin beyin hasarı ya da disfonksiyonuyla İlişkisini ele alan tartışmalar yeniden

Tüm bu tartışmaların içerisinde DEHB’nin karakteris-

gündeme gelmiştir. Ayrıca genetik alanındaki ilerle-

tik üç temel belirtisi olan dürtüsellik, dikkatsizlik ve

meler hiperaktivitenin etiyolojisi konusunda ilerleme

aşırı hareketliliğin kristalize olduğu görülmektedir.

kaydedilmesini sağlamıştır (Lange ve diğer., 2010).

Bu üç temel belirti ilerleyen yıllarda söz konusu dav-

Ampirik verilerin etkisi altında çıkan DSM-IV,

ranış örüntüsünün DSM içerisinde nasıl yer alacağı-

DEHB’nin üç alt tipini tanımlamıştır. Bu alt tipler dik-

nın da zemini oluşturacaktır.

14


www.psikolojivetoplum.org

kat eksikliğinin önde olduğu tip, dürtüsellik-hiperaktivi-

rum meselenin öznesi olan çocuklar ve aileler için ız-

tenin önde olduğu tip ve karma tip olarak etiketlen-

dıraba yol açmakta. Çocuklar okul hayatlarında başa-

miştir (APA, 1994). 2000 yılında basılan DSM-IV-TR

rısız olmakta, arkadaş çevrelerinde dışlanmakta ve

kitapçığında ise açıklayıcı metinler dışında önemli bir

aileler çocuklarının ihtiyaçları karşısında çaresiz his-

değişiklik yer almamıştır (APA, 2000).

setmekte. Öyleyse DEHB’nin etiyolojisine dair tartışmaları sosyalizasyon süreçleri ve eğitim sistemi gibi

DSM-5’te ise söz konusu davranış örüntüsünü Dikkat

toplumsal olguları göz ardı etmeden yürütürken, acil

Eksikliği/Aşırı Hareketlilik Bozukluğu ismiyle Nörogeli-

ihtiyacımız olarak bu ızdırabın dindirilmesi için çaba-

şimsel Bozukluklar sınıflandırmasına dahil edilmiştir.

lamayı işaret edebiliriz. Sonuç Yerine

Kaynaklar

Genetik bilimindeki gelişmeler, nörobilimin etkileri

American Psychiatric Association (1968) Diagnostic and statis-

ve beyin görüntüleme teknikleri… Görünen o ki

tical manual of mental disorders (DSM-II),(2. Baskı). American Psychiatric Association, Washington DC.

DEHB’nin tartışmalarla dolu geçmişinden çok da farklı olmayan bir gelecekle karşı karşıyayız. Bu tar-

American Psychiatric Association (1980) Diagnostic and statis-

tışmaların DEHB ile sınırlı kalmayacağını ve psikopa-

tical manual of mental disorders (DSM-III),(3. Baskı) . American Psychiatric Association, Washington DC.

tolojilere ilişkin tüm bilinenleri/bilinmeyenleri içine çekeceğini öngörmek zor değil. Dolayısıyla bu tarih-

American Psychiatric Association (1987) Diagnostic and statis-

sel akışı nihayete bağlayacağımız bir yerde olmadığı-

tical manual of mental disorders (DSM-III-R),(3. Baskı. Rev.). American Psychiatric Association, Washington DC.

mız aşikâr. Sorduğumuz pek çok soru cevabını bekleye dursun, gelinen noktada elimizde ne var ne

American Psychiatric Association (1994) Diagnostic and statis-

yoksa altını çizmekle yetineceğiz.

tical manual of mental disorders (DSM-IV), (4. Baskı). American Psychiatric Association, Washington DC.

Bir çocuğun yaramazlık yapması, kıpır kıpır hareketAmerican Psychiatric Association (2000) Diagnostic and statis-

leri kadar doğal bir şey olabilir mi? Ortalığı dağıtan,

tical manual of mental disorders (DSM-IV-TR),(4. Baskı. Rev.)

gürültü çıkartan, zaman zaman yetişkinleri kızdıran

American Psychiatric Association, Washington DC.

çocuklar hep vardı. Bu davranış örüntülerini hem çoAmerican Psychiatric Association (2013). Diagnostic and sta-

cuklar hem de aileler için katlanılmaz, dezavantajlı ve

tistical manual of mental disorders (DSM-5®). American Psyc-

daha görünür hale getiren süreçlerin modern toplum

hiatric Pub.

yaşantısı ve zorunlu-toplu okul eğitimine geçiş ile ilBradley, C. (1937). The behavior of children receiving benzed-

gili olduğunu göz ardı edemeyiz. Diğer taraftan ge-

rine. American journal of Psychiatry, 94(3), 577-585.

netik, çevresel ve anatomik değişkenlerin çeşitli Clements, S. D. (1966). Minimal Brain Dysfunction in Children;

kombinasyonlarının olağandışı davranış örüntüleri

Terminology and Identification. Phase I of a Three-Phase Pro-

yaratabileceğini de biliyoruz. Ancak DEHB’nin etiyo-

ject. NINDB Monograph No. 3.

lojine dair var olan belirsizliklerin, tedavi süreçlerine Conners, C. K. (2000). Attention-deficit/hyperactivity disor-

olan güveni de sarsacağını tahmin edebiliriz. Bu du-

der—historical development and overview. Journal of Attention Disorders.

15


www.psikolojivetoplum.org

Foucault, M. (2013). Deliliğin Tarihi. (5. Baskı). (M. A. Kılıçbay, Çev.) Ankara: İmge Kitabevi. (1961) Lange, K. W., Reichl, S., Lange, K. M., Tucha, L., & Tucha, O. (2010). The history of attention deficit hyperactivity disorder. ADHD Attention Deficit and Hyperactivity Disorders, 2(4), 241-255. Laufer, M. W., Denhoff, E., & Solomons, G. (1957). Hyperkinetic impulse disorder in children's behavior problems. Psychosomatic medicine, 19(1), 38-49. Le Heuzey, MF. (2005). Hiperaktif Çocuk (1. Baskı). (E. Ergun, Çev.) İstanbul: İletişim Yayınları. (2003) Thorley, G. (1984). Hyperkinetic syndrome of childhood: clinical characteristics. The British Journal of Psychiatry, 144(1), 16-24.

16


www.psikolojivetoplum.org

17


www.psikolojivetoplum.org

Kadın Kadının Yurdudur: Kadınlar Arası Arkadaşlığa Dair Buket Kılıçer buketkilicer@gmail.com

S

osyal ilişkilerin önemli bir parçasını oluştu-

İnsanın yaşamı üzerinde böylesi etkileri olan arkadaş-

ran arkadaşlar insanın yaşamında oldukça

lığı nasıl tanımlamak gerekmektedir öyleyse? Yakla-

önemli bir yere sahiptir. Yapılan çalışmalar

şık on beş yıllık çalışmasının ardından Wright (1984)

arkadaşların sosyal, psikolojik ve fiziksel sağlığımız

arkadaşlığı şu şekilde tanımlamıştır: “Arkadaşlık, gö-

üzerinde etkili bir role sahip olduğunu göstermekte-

nüllü ve sınırlandırılmamış etkileşim içeren, kişilerin

dir (Antonucci & Akiyama, 1987). Örneğin, bazı çalış-

birbirlerine bireysel olarak karşılık verdikleri, bu bi-

malar insanın hangi yaşta olursa olsun arkadaş sahibi

reyselliğin kendine has davranış ve rolleri içerdiği bir

olmasıyla mutluluğu arasında bir ilişkiye işaret et-

ilişkidir. Arkadaşlığın derecesine göre kişiler birbirle-

mektedir (Demir vd., 2011; Froding & Peterson,

rine özerklik/bireysellik ihtiyaçlarıyla ilgili karşılıklı

2012). Buna ek olarak, Deci ve Ryan (2000) arkadaşlı-

mutabık oldukları değeri verirler. Mevcut anlayış ar-

ğın mutluluğun yanı sıra güven ve anlayış gibi psiko-

kadaşlıkların fayda sağladıkları için kurulduğunu ve

lojik ihtiyaçları tatmin etmedeki işlevine de değin-

sürdürüldüğünü önerir ve bu faydanın sebebi arka-

mişlerdir. Arkadaşlık hem sağladığı bu mutluluk ve

daşlıkların içten gelen bir memnuniyet ve ifade moti-

güven ile hem de yaşam boyunca karşılaşılan zorlu

vasyonu sağlamasıdır.” Özetle, insanlar arkadaşlık

durumlarda sunduğu destek mekanizması ile psiko-

ilişkilerine aile ve akrabalık sisteminden farklı olarak

lojik iyi oluş üzerinde olumlu etkiler yaratmaktadır.

isteyerek başlar, tarafların uzlaştığı bir yakınlığı ve

Yukarıdaki çalışmalarla tutarlı olarak bir grup çalışma

aynı zamanda ihtiyaç duyulan bireysel alanı da sağla-

da böylesi bir ilişkiden uzak olunmasının depresyon,

yarak ilişkilerini derinleştirir ve bu ilişkiden her iki ta-

anksiyete, yalnızlık ve kötü fiziksel sağlık ile ilişkisine

raf da kişisel olarak beslenir ve bu ilişkinin devam et-

işaret etmiştir (Cohen & Syme, 1985; Duck, 1983;

mesi için istekli olurlar.

Kessler & McLeod, 1985; Rowe & Kahn, 1998). Cohen

Arkadaşlık insanların yaşamında böylesi bir tanım-

ve Wills (1985) böylesi bir sosyal ilişkinin insan sağlığı

lama ve öneme sahipken bir diğer çalışma alanı da in-

üzerindeki etkisini, strese maruz kalındığında hisse-

sanların kimlerle arkadaş oldukları ya da olmayı seç-

dilen sosyal destek ile ilişkili olarak ele almışlardır.

tiklerini anlamak olmuştur. Sosyal ilişkilerin temel

Tüm bu bireysel etkilerin yanı sıra arkadaşlık ilişkile-

prensibini oluşturan benzer olma (insanın kendisine

rinin toplumun işleyişinde bile düzen sağlayıcı rolü

benzer özellikte olanlarla ilişkilenmesi [ing. homop-

bulunduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır

hily]) (McPherson vd., 2001) arkadaş seçimindeki en

(Paine, 1974).

önemli etken olarak görülmüştür. İnsanlar kendileri ile benzer cinsiyetten, yaştan, etnik kökenden, sosyal

18


www.psikolojivetoplum.org

sınıftan, medeni durumdan ve cinsel yönelimden ki-

likte kadınlar arasındaki bu ilişkiyi farklı yapan değiş-

şileri arkadaş olarak seçmektedirler (Duck, 1991; Ga-

kenleri anlayabilmek için de çalışmalar yapılmıştır.

lupo, 2009; Rose 1985; Ueno, 2010; Atchley, 1979).

Feminist bir psikolog olan Carol Gilligan mevcut geli-

Cinsiyet faktörünün arkadaşlık kurma ile ilişkisi ol-

şim teorilerini ele almış ve bunları erkek bakış açısına

dukça uzun zamandır farklı araştırmacılarca incelen-

sahip olmakla eleştirmiştir. Bununla birlikte kadınla-

miştir. Literatürde yer alan çoğu çalışma, arkadaşlık

rın gelişimini anlamamıza yardımcı olabilecek yeni

ilişkisinin cinsiyetler arasında farklı deneyimlendiğini

bir gelişim teorisi önermiştir. Gilligan’ın önerdiği ge-

bulgulamıştır. Arkadaşlık konusunda pek çok çalış-

lişim kuramı kadınların erkeklerinkinden farklılaşan

ması bulunan Wright (1982) kadınların arkadaşlık iliş-

ilişkiselliğini anlamak için başvurabilecek teorilerden

kisini duygulara odaklı olma bağlamında yüz yüze

birisidir. Bu teoriye göre çocukların doğumdan sonra

olarak tanımlarken, erkeklerin arkadaşlığını ortak et-

zaman içerisinde kendi yeterlilikleri arttıkça anneden

kinlikler ve aktiviteler yapma bağlamında yan yana

ayrışarak ihtiyaçlarını gidermesi ve sosyalleşmesi ge-

olarak nitelendirmiştir. Rubin (1985) kadınların içten

rekmektedir. Gilligan’a göre oğlan çocukları için bu

duygularını konuşarak, erkeklerin ise ortak aktivite-

ayrışma ve bireyselleşme maskülenliğin gelişiminde

lerini paylaşarak bağ kurduklarını tartışmıştır. Cinsi-

asli bir unsurdur. Kız çocukları için ise gelişimsel iler-

yet farkını ele alan çalışmalar ayrıca aynı cinsiyetten

leme anneden ayrışma şartı taşımamakta yani femi-

arkadaşlıkların diğer cinsle olandan daha uzun süre

nen kimlik kazanımı başarılı bir ayrışma ya da birey-

devam ettiğini (Barth & Kinder, 1988), bununla bir-

selleşme basamağı içermemektedir. Maskülenlik ay-

likte kadınların arkadaşlıklarının erkeklere kıyasla

rışma ile tanımlanırken, feminenlik bağlanma ile ta-

daha uzun süre devam ettiğini bulgulamışlardır (Par-

nımlandığından eril cinsel kimlik yakınlığın, dişil cin-

ker & de Vries, 1993). Jackson ve arkadaşları da çalış-

sel kimlik ise ayrışmanın tehdidi altında olarak nite-

malarında arkadaşlık süresini etkileyen önemli bir

lendirilebilir. Bu yüzden eriller, ilişkilerle ilgili güçlük

faktörün ilişkinin yakınlığı olduğunu bulmuş ve bu-

yaşarken dişiller, bireyleşme ile ilgili problemler ya-

nun kadınlar arası arkadaşlıkta daha yoğun olmasına

şamaktadır. Gilligan kadınların kendilerini tanımlar-

şaşırmadıklarını belirtmişlerdir (Jackson, Fischer &

ken bu ilişkisellik temelinde kendilerini başkalarıyla

Jones, 1977).

kurdukları ilişkiler aracılığıyla, onlar tarafından anlaşıldıkları gibi tanımladıkları tespitinde bulunmakta-

Amerika’da yapılan bir çalışmada kadınlara en çok

dır. Ayrıca kadınlar için başkalarının ihtiyaçlarına du-

birlikte zaman geçirmek istedikleri üç kişi soruldu-

yarlı olma ve onlara karşı bakım sorumluluğu kadın-

ğunda; %64 oranında eşlerini, %67 oranında kızla-

ları kendi seslerinden farklı seslere katılmaya ve yap-

rını/annelerini ve %98 oranında ise bir kadın arkadaş-

tıkları yargılamalarda başkalarının bakış açılarına yer

larını tercih edeceklerini belirtmişlerdir (Bell, 1981).

vermeye sevk etmektedir: “Kadınların bütünlük anla-

Peki, kadınlar için arkadaşlığı farklılaştıran nedir?

yışı bakım etiği ile örüldüğünden, kendilerini kadın olarak görmeleri kendilerini yakın bir ilişki içinde gör-

Kadınlar arasındaki arkadaşlık ilişkisinin erkeklerden

meleri anlamına gelmektedir”. “Yetişkinliğin temsi-

farklı bir yapıda olduğunu gösteren çalışmalarla bir-

linde kadın ve erkeklerin farklı bakış açıları olduğu”nu

19


www.psikolojivetoplum.org

gösteren çalışma, böylelikle “kadın ve erkeklerin

Kadınlar İçin Arkadaşlığın Anlamı ve Önemi

farklı diller kullandığını” ortaya koymaktadır. Kadın-

Carol Becker (1987) kadınların arkadaşlık ilişkilerini

ların psikolojik gelişimini ele alan bu bakış açısını des-

onlardan dinlemeyi isteyerek bir çalışma yapmıştır.

tekleyen farklı çalışmalar da yapılmıştır. Rubin (1985)

Bu çalışması iki ayrı yakın arkadaş çiftiyle yapılan de-

kadınların ilişkilerinde erkeklerden daha fazla sami-

rinlemesine görüşmelere dayanmaktadır. Her bir ka-

miyet ve yakınlık arayışında olması ve arkadaşını ko-

tılımcı ile ortalama 8-10 saatlik görüşmeleri dört ay

ruyup gözetmesiyle ilgili değerlendirmesini feminist

gibi bir sürede tamamlayabilmiş ve kadınlara arka-

gelişim teorisyenlerine dayanarak yapmıştır; kadın-

daşlığın onlar için anlamını ve önemini sormuştur.

ların psişik (psychic) gelişimleri gereği ikili ilişkilere

Kadınlar için ortaklaştırılabilen arkadaşlık tanımına

daha duyarlı, erkeklerin ise daha rekabetçi olduğunu

göre; arkadaşlık, arkadaşlar arasında yaratılan bir

söylemiş ve kadınların böylesi bir zeminle ilişkisel

dünyanın paylaşımı ile gelişen bir sevgi ilişkisidir. İlgi,

olma ve bakım vermeye istek duymalarının arkadaş-

paylaşım, özgürlük, saygı, güven ve eşitlik temelinde

lık ilişkileri içinde olmaya daha yatkın olduklarını

gelişen bir diyalog kadınların arkadaşlık tanımlarında

ifade etmiştir. Bununla birlikte bu yaklaşıma eleştiri

kurucu özellikleri oluşturmaktadır. Arkadaşlık kadın-

getirenler de olmuştur. Hansen (1992) bu yaklaşımı

ların kendileri gibi olabildikleri bir bağlamda hem

oldukça cinsiyetçi bir değerlendirme olarak ele almış,

kendi ilgi alanlarına yöneldikleri hem de arkadaşları-

özcü olmak ve zaman içinde samimi ilişkilerin doğa-

nın deneyimleriyle harmanlandıkları bir ilişki olarak

sındaki değişimleri görmeyi ihmal etmekle eleştir-

tanımlanmıştır. Becker (1987) bu ifadeleri daha de-

miştir.

taylı olarak şöyle aktarmıştır: Bir sevgi ilişkisi olması, arkadaşı için özel olmayı, birlikte zaman geçirmeyi is-

Yukarıdaki tartışmanın dışında, literatürde yer alan

temeyi, arkadaşın duygu, düşünce ve değişen dene-

kadın arkadaşlığı üzerine yapılan çalışmalara geri dö-

yimlerinden haberdar olma ve karşılıklı emek ver-

nersek, ilerleyen bölümde kadınların arkadaşlık ilişki-

meyi kapsamaktadır. Paylaşılan bir dünya ifadesi

lerini kurma ve sürdürme biçimlerine dair mevcut ça-

benzerlik ve farklılıklar içeren iki kişinin ortaklaşma-

lışmaları iki ayrı kategori olarak ele almaya çalışaca-

sını, kendi yaşamlarını paylaştıkça anlam ve anlama

ğım. Bunlardan ilkini kadınlarla görüşmeler yapılarak

biçimlerinin de ortaklaştığı ve artık birbirlerini mimik-

ve/veya ölçekler kullanılarak elde edilen bilgiler ışı-

leri ve seçtikleri kelimelerle anlayabilir hale gelmele-

ğında arkadaşlık ilişkisinin kadınlar için ne anlama

rini içermektedir. Arkadaşlığın derinleşen bir diyalog

geldiğini anlamaya çalışanlar olarak düşünebiliriz.

olması kadınların kendi yaşamlarını paylaştıkça hem

İkinci grup çalışmaları ise literatürdeki kadın arkadaş-

geçmiş hem de gelecek deneyimler için bir zemin

lığına dair çalışmalara biraz daha eleştirel bir açıdan

oluşturulup, birlikte yeni şeyler deneyimledikleri ve

bakıp bu arkadaşlık ilişkisini etkileyecek kesişimsel-

arkadaşının yaşamına dokundukça bir yandan da

likleri göz önünde bulundurmayı hedefleyenler ola-

kendi geçmişi, şimdisi ve geleceğiyle de ilişkilenmeyi

rak sunmaya çalışacağım.

kapsamaktadır. Kadınlar arkadaşlarının iyiliğini isteyen ve gözeten, bunu yaparken diğer yandan kendini

20


www.psikolojivetoplum.org

olumlamayı da ihmal etmeyen; benzer ya da çözüm-

aylık bir dönemde ölüm risklerinin daha yüksek oldu-

lenmiş konuların paylaşımı gibi, farklı ve çözümlene-

ğunu ortaya çıkarmıştır. Nurse’s Health Çalışması

memiş konuları da paylaşarak arkadaşlığın sınırları-

(1991) da arkadaşa sahip olan kadınların yaşlandıkça

nın kavrandığı; hissedilen bağlılıkla iki kadının da

daha az fiziksel rahatsızlık yaşadığını ve ayrıca keyif

kendini değerli hissettiği; hem kendileri gibi olma

dolu bir yaşam sürdüklerini göstermiştir. Bunlara ek

hem de birbirlerine arkadaşlıktan ayrılma özgürlüğü-

olarak, kadınlar eşlerini kaybettiklerinde de arkadaş-

nün tanındığı; kendine saygı duyan bir kadının arka-

ların varlığı yeni bir hastalık sahibi olmalarında önle-

daşına da saygıyı ihmal etmeyeceği ve iki farklı kişi

yici olmuş ve yaşama tutunmalarını sağlamıştır. Ka-

olunduğunun bilincinde farklılıkların saygıyla kabul

dınların aynı cinsiyetten yakın bir arkadaşları olması-

gördüğü/tolere edildiği; iyi ve kötü zamanların payla-

nın yaşamları üzerindeki psikolojik etkilerini ele al-

şımı ile derinleşen güven ilişkisine ve birbirlerine de-

mayı amaçlayan çalışmalar, arkadaşlık ilişkisinin kişi

ğerli şeyler katabilecekleri ve eşitliğin gözetildiği bir

üzerinde sağaltım sağlayabilen terapi uygulaması ile

ilişki olarak tanımlanmıştır.

benzerliklerini ele almışlardır. Schofiled (1964) arkadaşlık ilişkisinin kadınlar üzerinde terapötik bir etkisi

Becker yaptığı görüşmeler sonucunda kadınların ar-

olduğunu ifade etmiştir. Daha detaylı bir çalışmayla

kadaşları sayesinde kendini keşfedebildikleri ve

bu yakın ilişkinin kadınların yaşamındaki bu terapötik

onaylayabildikleri sonucuna varmıştır. Arkadaşı tara-

etkiyi ne şekilde ortaya çıkardığı araştırılmıştır (Da-

fından anlaşılmak, bilgilendirilmek ve değerli oldu-

vidson & Packard, 1981). Rehberlik etme, fedakârlık

ğunu hissetmek kadını kendi özgürlüğüne inandırır

(altruism), duygu ortaklığı (communion), aile devi-

ve kadının kendisi olma isteğini güçlendirir. Arkadaş-

nimi (family re-enactment), evrensellik (universa-

lık yaşamın yeni yönlerini görmeyi sağlar. Arkadaşı

lity), duyguların paylaşılması, davranış modelleme,

tarafından görülen, anlaşılan ve değer verilen olmak,

geri bildirim verme, anlayış, kendini açma, genetik

kadını diğer ilişkilerinde tazelenmiş bir umutla olma-

sezgi (genetic insight), umut aşılama, varoluşsal far-

sını ve gözden geçirilmiş bir şekilde kendisini onayla-

kındalık ve deneyim (experimentation) bir terapinin

masını sağlar.

olumlu etki yaratabilmesindeki kriterler olarak Irvin Yalom tarafından listelenmiştir ve Davidson ve Pac-

Kadınlar İçin Arkadaşlığın İşlevi

kard (1981) kadınlar arası arkadaşlık ilişkisinde bu 14

Pek çok çalışma arkadaşlık ilişkisinin kadınların ya-

terapötik boyutun tümünün kadınlar tarafından farklı

şamı üzerindeki olumlu etkilerini ele almıştır. Bunlar-

derecelerde deneyimlendiği ortaya koymuştur.

dan bir kısmı fiziksel sağlıkları ile ilgiliyken, bir kısmı da psikolojik sağlıkları üzerindeki etkilerle ilgilidir.

Kadın arkadaşlığının kadınların sağlıkları üzerindeki

Kadınların fiziksel sağlıkları ve arkadaşlık ilişkilerini

etkisine yönelik dolaylı bir katkı da stres çalışmaların-

ileri yaş grubundaki kadınlar üzerinden ele alan bir

dan gelmiştir. Stres pek çok fiziksel ve ruhsal rahat-

çalışmaya göre arkadaşları olanların dokuz yıllık izle-

sızlığın oluşumunda paydaş olarak ele alınan günü-

mede ölüm oranlarının %60 azaldığı bulunmuştur.

müz dünyasının önemli bir fenomenidir. Taylor ve

Başka bir çalışma da arkadaşı olmayan kadınların altı

ark. (2000) stres üzerine yaptıkları çalışmalarında,

21


www.psikolojivetoplum.org

mevcut diğer çalışmaların %90’ının erkek katılımcı-

(1994) özellikle cinsiyet kalıpyargılarıyla örtüşen ka-

larla yürütüldüğünü fark ettiklerinde sadece kadın-

dın ve erkek arkadaşlıklarını incelemiştir. Çalışma-

larla yürütecekleri bir çalışma planlamışlardır. Mev-

sında öncelikle kadın arkadaşlığının tipik bir öğesi

cut stres çalışmaları insanların strese maruz kaldıkla-

olarak literatürde kendine yer bulmuş olan duygula-

rında ya onunla baş etmek için mücadele ettiklerini

rın paylaşımı konusuna değinmiştir. Bulduğu sonuç-

ya da ondan uzaklaşmayı seçtiklerini göstermekte-

lara göre kadınlar literatürde belirtildiği kadar sık ola-

dir. Bu “kaç ya da savaş” tepkisinin kadınlar için de te-

rak duygusal paylaşımlarda bulunmuyorlar ve ayrıca

mel davranış repertuarı olduğu varsayılmıştır. Ancak

kadınların sınıfsal kimlikleri de bu davranışlarının sık-

Taylor ve ekibi kadınların stres altında kaldıklarında

lığını etkiliyor. Çalışan orta sınıf kadınların arkadaşları

beyinlerindeki kimyanın farklılaştığını, salgılanan ok-

ile pek de duygusal paylaşımlarda bulunmadıkları ve

sitosinin kaç ya da savaş tepkisi için tampon görevi

ayrıca işçi sınıfı erkeklerin arkadaşları ile düzenli ola-

gördüğünü ve bu hormonun sebebiyet verdiği bir

rak duygularını paylaşıp, kişisel sorunları hakkında

başka davranış kalıbına başvurduklarını göstermiştir.

konuştuklarını belirtmiştir. Ücretli bir işte çalışmayan

Oksitosinin stres altındaki kadınların özellikle çocuk-

ya da ailesinin maddi imkanları sebebiyle belirli bir

lara karşı yakınlaşmalarına ve ayrıca diğer kadınlarla

ayrıcalığa sahip olan kadınlar tatmin oldukları yakın

arkadaşlık ilişkilerine yönelmelerine yol açtığı bulgu-

kadın arkadaşlıklar tanımlarken, işlerinin bir parçası

lanmıştır. Kadınların bir stresörle karşı karşıya gelme-

olarak seyahat etmekte olan orta sınıf kadınlar böy-

lerinde kaç ya da savaş tepkisinden farklı olarak ay-

lesi bir yakın arkadaşlığın eksikliğinden bahsetmişler-

rıca “yaklaş ve arkadaş ol” gibi bir seçeneklerinin de

dir. İşçi sınıfından kadınlar ise oldukça yoğun bir arka-

bulunduğu anlaşılmıştır. Bu çalışma ile hem kadınlar

daşlık ağına sahip olup, kısıtlı bir sosyal aktivite

arasındaki arkadaşlığın stresle başa çıkmada önemli

imkânı içerisinde yaşamları hakkında ve yakın duygu-

bir rolü olduğu ve dolayısıyla sağlıklı yaşamın bir bile-

sal paylaşımlarda bulunabilmektedirler. Walker

şeni olarak ele alınabileceği anlaşılmış hem de kadın-

(1995) bir diğer çalışmasında işçi ve orta sınıf kadınla-

ların arkadaş olarak kadınları tercih etmesi durumu-

rın arkadaşlıklarındaki niteliksel farklılıklara odaklan-

nun biyo-kimyasal zeminine de işaret etmiştir.

mıştır. İşçi sınıfından kadınların arkadaşlık ilişkilerine bakıldığında; kadınlar sıklıkla ev ortamında bir araya

Kadın arkadaşlığına sadece cinsiyet özelinde bakıl-

gelmektedir ve bunun sıklığı mevsimsel olarak deği-

mış olan bu çalışmalar, arkadaşlık olgusunun özneleri

şebilir. En çok yaz aylarında haftada üç ila beş kez bu-

tarafından nasıl deneyimlendiğini anlamak için ol-

luşabilmektedirler. Bu kadınların arkadaşlık ilişkileri

dukça kıymetlidirler. Bununla birlikte bu ilişkiye sa-

sıklıkla yaşamakta oldukları muhitteki diğer kadın-

dece cinsiyet temelli bakmaktansa kadınların kimlik-

larla olmaktadır ve bir taşınma sonrasında bu arka-

lerinin diğer bileşenleri ile birlikte ele alan çalışmalar

daşlık ilişkilerini pek yürütememektedirler. Orta sınıf

da alana büyük katkılar sağlamıştır. Bu konuda Karen

kadınlar için arkadaşlıkları sıklıkla okul ya da iş orta-

Walker’ın yürüttüğü araştırmalar önemli katkılar

mında tanıştıkları kadınlardan oluşmaktadır, fakat

yapmıştır. “Erkekler, kadınlar ve arkadaşlık: Ne söy-

ortak muhitlerinden kişileri kapsamamaktadır. Bu-

leyip ne yapıyorlar?” isimli makalesinde Walker

luşma sıklıklarında mevsimsel bir değişim olmayıp,

22


www.psikolojivetoplum.org

haftada bir ya da iki kere olmaktadır. İşçi sınıfının ak-

Bu eğilim arkadaşlık dinamiklerindeki eşitliksizlikle-

sine bu grubun farklı şehirlerde yaşayan arkadaşları

rin önüne geçme amacı taşıyabilmektedir. Örneğin,

bulunmaktadır ve yaz mevsimi bu arkadaşlarla buluş-

yaptığı bir çalışma, lezbiyen olan kadınların yine ken-

maların en sık olduğu zamandır. Bu uzakta yaşayan

dileri gibi LGBTİQ topluluğundan olan kadınlarla ar-

arkadaşlar kadınların duygusal paylaşımlarını yap-

kadaşlık etmeyi tercih ettiklerini göstermiştir. Ben-

maktan çok, uzun aralıklarla haberleştikleri kadınlar-

zer sonuca ulaşan bir başka çalışma da (Stanley,

dır. Bu kadın arkadaşlar kişilere kim oldukları ve ne-

1996) bu tercihin hem lezbiyen kadınlar için top-

reden geldiklerini hatırlattıkları için kadınların yaşa-

lumda devalüe edilmelerine karşı koruyucu olduğunu

mında önemli bir yer tutmaktadırlar.

hem de gündelik yaşam pratiklerini paylaşma konusunda destek sağladığını aktarmaktadır. Galupo

İşçi sınıfından kadınlar için arkadaşlığın tanımında yer

(2007) biseksüel bireyler için ise benzer şekilde aynı

alan ‘her zaman yanında olmanın’ anlamı hayatın ko-

cinsel yönelimden kişilerle arkadaşlık ilişkisinden

laylaşmasını sağlamak için ihtiyaç duyulduğunda yar-

bahsetmenin daha seyrek olduğunu ifade eder. Bi-

dıma gelinmeyi, eşyaların ödünç verilmesini, gerekti-

seksüel kadınların özellikle heteroseksüel kadın ve

ğinde borç alınabilmesini ve çocuk bakımında destek

erkeklerle arkadaşlığı tercih etmelerini cinsel yöne-

verilmesini kapsamaktadır. Kadınlar arasında bu kar-

limlerinin toplumda fazla tanınmaması ve açılmamış

şılıklı beklentiler zaman zaman arkadaşlık içindeki

olmalarıyla ilişkilendirmiştir. Lezbiyen ve biseksüel

tartışmalara sebep olabilmektedir. Orta sınıftan ka-

kadınlar, heteroseksüel kadınlarla arkadaşlık ilişkisi

dınlar için ise arkadaşların ‘her zaman yanında ol-

kurarak heteroseksüel bireyler tarafından kabul gö-

ması’ demek kişinin duygusal ve entelektüel desteğe

rülebilmenin mümkün olduğunu, kalıpyargıları yıka-

ihtiyaç duyduğunda ve ayrıca boş zaman etkinlikle-

bilme, yaşamlarına objektif bir perspektifle baka-

rinde yanında olunması anlamına gelmektedir. Pay-

bilme ve farklı yönelimlerden kişilerle arkadaşlık iliş-

laşılan ortak aktiviteler orta sınıf kadınlar için önemli

kilerini deneyimleme fırsatı verdiğini bildirmişlerdir

olmakla birlikte çalışmada sadece bu gruptaki kadın-

(Galupo & St. John, 2001). Başka bir çalışmada özel-

lar arkadaşlarının ne kadar farklı ve ilginç kişiler oldu-

likle lezbiyen kadınlar ve heteroseksüel erkekler ile

ğundan bahsetmiştir. Ancak bazı katılımcı kadınlar

gey erkekler ve heteroseksüel kadınlar arasındaki ar-

yardım isteyecek bir arkadaşlarının olmamasından

kadaşlık ilişkisine dikkat çekilmiş ve yönelimler ara-

da bahsetmiştir. Görüldüğü üzere kadınların üyesi ol-

sındaki ilişkilerin artmasına katkı sağlayıp sağlama-

dukları toplumsal sınıf kadın arkadaşlıklarının biçi-

dıkları tartışılmıştır (Muraco, 2006). Galupo’nun

mini ve kapsamını farklılaştırabilmektedir.

(2009) bir başka çalışması yönelimler arası arkadaşlık ilişkileri için daha detaylı sonuçlar bulundurmaktadır.

Sınıf gibi cinsel yönelimin de arkadaş edinmede etki-

Örneğin heteroseksüel ve biseksüel kadınlar kendi

lerini araştıran çalışmalar yürütülmüştür. Galupo’ya

benzer cinsel yönelimden kadınlarla ilişkide olmaya

(2007, 2009) göre cinsel yönelim de insanların ben-

eğilimli iken, lezbiyen kadınlar cinsel yönelimine dik-

zerleri ile arkadaşlık kurmalarında etkili olmaktadır.

kat göstermeksizin kadınlarla daha fazla arkadaş olmaktadır. Bu çalışmada da hala kadınların kadınlarla

23


www.psikolojivetoplum.org

arkadaş olma paterni baskındır ve kadınların cinsel

eden beyaz Amerikalı katılımcı kadınlar ile etnik azın-

yönelim kimlikleri bu cinsiyet tercihinde aksi bir eği-

lık grubunun temsilcileri olanlar arasında bir farklılık

lime işaret etmemektedir. Çeşitli çalışmalar kadınla-

bulunmamış, bu değerlerin hepsi için farklı düzey-

rın erkeklere oranla cinsel yönelimi farklı olanlara yö-

lerde önemli olduğu bulgulanmıştır. Bununla birlikte

nelik tutumlarının daha olumlu olduğunu göstermiş

‘benzer yaşam deneyimi’ farklı cinsel yönelimden ve

olsa da (Herek, 2002; Herek & Capitanio, 1999; Mor-

etnisiteden arkadaşı olan kadınlar için daha az önem-

rison & Morrison, 2002), bu çalışmada cinsiyet farklı-

senen bir arkadaşlık değeri olarak ifade edilmiştir.

lığı arkadaş tercihinde daha öncelikli bir kategori ola-

Galupo (2013) farklı kimliklere sahip olan kadınların

rak bulunmuştur.

arkadaşlıklarının kurucu ve yürütücü motivasyonunun farklılıklara bakış açısıyla ilgili olduğunu aktar-

Alan çalışmaları ırkın kimlik inşasında önemli bir yeri

maktadır. Ona göre bu farklılıklar arkadaşlık ilişkisi

olduğunu bulgulamış ve bu konu arkadaşlık literatürü

içinde tolere edilmekte; farklılıkların vurgulanması

içinde de ele alınması gereken önemli bir konu haline

yerine benzerliklere odaklanılması ile arkadaşlık ku-

gelmiştir. Galupo (2009) cinsel yönelimin kadınlar

rulmakta ve devam ettirilmektedir. Ayrıca, günü-

arasındaki arkadaşlığına etkilerini incelemiş olduğu

müzde kadınların hala kendi cinsiyetinden, aynı etnik

çalışmasında ayrıca ırkın kadınların arkadaş seçimine

ve cinsel yönelimden olan benzerleri ile arkadaşlık

nasıl etkileri olduğuna da bakmıştır. Etnik azınlık gru-

ilişkisi kurmaya devam etmesinin sadece imkânlar ve

bundan olan bir heteroseksüel kadın kendisiyle aynı

demografik verilerle açıklanamayacağını; bunun ye-

ırktan ve cinsel yönelimden kadınlarla arkadaş ol-

rine bu tercihleri yönlendiren sosyopolitik tutumlara

mayı seçerken; yine etnik azınlık üyesi olan ve aynı

odaklanılması gerektiğine vurgu yapmıştır.

zamanda biseksüel ya da lezbiyen olanlar arkadaş seçimlerinde ırk farkı gözetmediklerini ifade etmişler-

Sınıf, cinsel yönelim ve ırk kadınların hem arkadaş se-

dir. Ancak beyaz Amerikalı kadınlar cinsel yönelim

çimleri hem de arkadaşlık ilişkilerinin kurgulanma-

kimlikleri farklılaşsa da sadece aynı ırktan arkadaş

sında oldukça etkili paya sahiptirler. Bunun yanı sıra

edinmeyi tercih ettiklerini dile getirmişlerdir. Bir

kimlik oluşumunun bir diğer bileşen olan ‘yaş’ olgusu

başka ifadeyle kadınlar hem cinsel yönelimi hem de

da arkadaşlık ilişkilerini anlamada benzer bir etkiye

etnisitesi bakımından azınlık grubun üyesi ise daha

sahiptir. İngiltere’de yürütülmüş olan geniş kapsamlı

fazla farklı ırklardan arkadaş edinmektedirler. Ga-

bir çalışma bu konuda önemli veriler sağlayan bir ra-

lupo ve Gonzales’in (2013) birlikte yürüttükleri bir

por yayınlanmıştır. ‘Girl Talk’ isimli projede araştırma

başka çalışmada, arkadaşlık değerlerinin çoğunluk ve

ekibi ilk önce odak grup çalışmaları yaparak kadınlar

azınlık grubun üyesi olmakla ilişkisine bakılmıştır. Ele

için arkadaşlık kavramının çerçevesini kavramaya ça-

alınan temel değerler “benzer yaşam deneyimine sa-

lışmış, sonrasında buradan çıkan verileri detaylandır-

hip olmak, benzer değerlere sahip olmak ve arkadaşı

mak için bireysel görüşmeler yapmıştır. Buradan elde

tarafından yargılanmamaktır”. Bu değerler kapsa-

edilen veriler değerlendirilerek bir ölçek geliştirilmiş

mında yapılan incelemede, çoğunluk grubu temsil

ve farklı yaş grubundan 2500 İngiliz kadının yanıtla-

24


www.psikolojivetoplum.org

ması sağlanmıştır. 18-35 yaş arası kadınlar için arka-

deki etkilerini öğrenmek, sevdiğim kadın arkadaşla-

daşlığın tanımı, yanında kendin gibi olabilmek iken

rımla hayatımı paylaşmamın bir yandan da daha

ileri yaş gruplarında arkadaşın güvenilir biri olması

uzun bir yaşam sürmemi sağlayacağından haberdar

daha fazla ön plana çıkmıştır. Kadınların diğer cins ile

olmak arkadaşlık ilişkilerim için daha da yüksek mo-

arkadaşlık kurma tercihleri de yaşlarına göre farklılık

tivasyona sahip olmamı sağladı. Psikolojik gelişimi-

göstermektedir. Çalışmaya göre en fazla erkek arka-

miz açısından kadınlarla ilişkilenmeye eğilimli oldu-

daşa 18-25 yaş grubu kadınlar sahiptir (%67) ve yaş

ğumuz konusunda tartışmalar olsa da stres altınday-

arttıkça grupların erkek arkadaş sayısı da orantılı ola-

ken neden özellikle kadın arkadaşlarımla buluşup on-

rak azalmıştır. Ayrıca 18-25 yaş arası kadınlar farklı

larla sohbet etmeye meyilli olduğumu anlamak çok

arkadaş gruplarına da en fazla sahip olan kümedir ve

değerli bir kazanım oldu. Tüm bunların yanında arka-

yaş artışıyla bu çeşitlilik de azalmaktadır. 18 ve 56+

daşlıklarımı sadece kadın kimliğim ile inşa etmiyor

yaş grubundan oluşan kadın gruplarında en çok iş ar-

oluşum üzerine okumak ve düşünmek biraz huzur-

kadaşına sahip olanlar 26-35 yaş grubunda olanlardır.

suzluk yaratıcıydı. Arkadaşlarımı sadece denk gelip

Bu grup günümüz şartlarında en fazla eğitim alma

tanışıp kanımız kaynadığı için arkadaşlığımıza devam

imkânına sahip olan ve kariyer odaklı yaşamı tanım-

eden iki kadın olarak görmenin ötesinde benzeştiği-

layan grup olmuştur. Çalışmanın yapıldığı grup içeri-

miz diğer bileşenlerimizle birlikte anlamak ve kabul-

sinde en fazla LGBTİQ arkadaşa da 18-35 yaş grubun-

lenmek durumunda kaldım. Arkadaşlıklarıma baktı-

daki kadınlar sahiptir ve yaş artışı ile bu arkadaşlık

ğımda hakikaten sınıfsal benzerliklerimizin oldukça

ilişkisi ters orantılı ilerlemektedir. Bir başka ilgi çekici

kuvvetli olduğunu gördüm ve bu durumla ilgili hem

nokta da genç grubun arkadaşları ile daha fazla elekt-

biraz mahcubiyet hissederken bir yandan da toplum-

ronik imkânlarla ilişkilerini sürdürmesidir. Benzer ve-

sal düzenlemeleri nasıl içselleştirdiğimi fark edip de-

riye bir başka araştırmada da ulaşılmıştır (Johnson &

ğişim için şans kazandığımdan bir nebze olsa iyi de

Troll, 1994). Görüldüğü üzere farklı yaştan kadınların

hissettim. Farklı etnisitelerden arkadaş edinmekle il-

arkadaşlık deneyimleri de farklılaşmakta ve genç

gili olarak ben de çalışmalarda bulgulanana benzer

yaştaki kadınların arkadaşlık ilişkileri daha fazla çeşit-

bir deneyime sahibim. Arkadaşlarımın çoğunu beyaz

lilik içermektedir.

Türkler oluşturmakla birlikte görece daha az sayıda farklı etnisiteden arkadaşlarım bulunmakta ancak

Bu yazıyı, bu konu üzerine çalışma yapmanın benim

hiçbirini en yakınım olarak tanımlamam mümkün gö-

yaşamım ve arkadaşlık ilişkilerim üzerindeki etkisini

rünmüyor. Partnerim benden farklı bir etnik kökene

tartışarak tamamlamak isterim. Bu konuda bir der-

sahip ancak arkadaşlık ilişkilerimde benzer bir pa-

leme çalışması yapmaya karar vermeme kadın arka-

terni göstermiyorum. Tüm bunlar üzerine düşünmek

daşlarımla aramızdaki ilişkinin yaşamım üzerindeki

ve kendi malzememle çalışmak her şeye rağmen

bazı etkilerini fark etmiş olmam sebebiyet vermişti.

bana iyi gelen bir deneyim oldu. Ancak literatürde

Literatürdeki çalışmalardan arkadaşlık ilişkilerinin

okuduğum makalelerin Batı kültürünün öğeleri üze-

psikolojik sağlığımın yanında fiziksel sağlığım üzerin-

rine kurulmuş olması ve kendi yerelliğime dair farklı

25


www.psikolojivetoplum.org

deneyimlerle karşılaşamamış olmak da benim dene-

nesi olma mücadelesinin parçası olduklarından arka-

yimimin eksik kalan parçası olarak kaldı. Okudukla-

daştırlar.” Toker’in bu vurgusu ile arkadaşlıklarımızda

rım içinde özellikle kadınların arkadaşları ile birlikte

kadınların var olma mücadelesini ortak dert edinme-

neler yaptıklarına dair çalışmalarda kendimi tam an-

sinin, kadın varoluşumla kadınlarla yan yana olabil-

lamıyla yerleştirebildiğim öyküler olmadığı hissi

menin yolunu nasıl açtığını tekrar hatırlayıp kendi ye-

hâkimdi. Ne yazık ki Türkiye coğrafyasında yürütülen

relimizde bu perspektifle kadınların arkadaşlık ilişki-

arkadaşlık çalışmaları oldukça kısıtlı olmakla birlikte

lerini nasıl kurdukları ve yürüttükleri hakkında daha

kadınları da homojen bir grup olarak değerlendir-

fazla bilgi edinme motivasyonu kazanmış oldum.

mekteydiler. Bu sebeple yazıda bu araştırmalara yer

Kaynaklar

vermedim. Sadece Amargi dergisinin (2014) “arka-

Antonucci, T. C., & Akiyama, H. (1987). Social networks in

daşlığın” dosya konusu edildiği sayısından bahset-

adult life and a preliminary examination of the convoy model.

meyi kıymetli buluyorum. Bu dosya içerisinde pek

The Gerontologist, 27, 519–527.

çok kadın kendi arkadaşlık deneyimlerini aktarmış; Atchley, R. C, et al., 'Interaction with family and friends. Mari-

kâh arkadaşlıklarının önemli katkılarından bahset-

tal and occupational differences among older women', Rese-

mişler kâh arkadaşlarına sitem etmişler. Okuduğum

arch on Aging, Vol. 1, 1979, PP- 83-95-

yazılardan Nilgün Toker’in değerlendirmesi oldukça önemli bir etki yarattı bende. Toker diyor ki: “Arka-

Barth, R. J., & Kinder, B. N. (1988). A theoretical analysis of sex

daşlığın imkânı ortak bir yaşam deneyimine, ortak bir

differences in same-sex friendships. Sex Roles, 19, 349–363.

amaca, kaygıya, ilgiye sahip olunmasındaysa, ortak

Cohen, S., & Wills, T. A. (1985). Stress, social support, and the

olmadıklarımız arkadaşlarımız değildir gerçekten ve

buffering hypothesis.

aslında onlarla ortak bir dünyamız da yoktur. […] Benzerlik, edinilmiş olana değil, verili olana işaret

Cohen, S.,& Syme, L. (Eds.). (1985). Social support and health.

ediyorsa, arkadaşlık verili, doğal olan bir durum ol-

New York: Academic Press.

madığından, benzerlerimiz zorunlu olarak arkadaşla-

Davidson, S. & Packard, T. (1981) The Therapeutic Value of

rımız değildir; çünkü sadece benzer olmak ortak bir

Friendship Between Women. Psychology of Women Quar-

yaşamı deneyimlediğimiz anlamına gelmez. Ancak

terly. Spring 1981. Human Sciences Press Vol. 5(3).

benzerliğin kaynağı olan nitelik aynı zamanda bu Deci, E. L. and Ryan R. M. (2000). The “What” and “Why” of

benzerler için ortak bir dert, ortak bir değer haline ge-

goal pursuits: Human need and the self-determination of be-

lirse, içine doğulan nitelik aynı zamanda tarihte ol-

havior. Psychological Inquiry,11 (4),227-268.

ması engellenen, tarihin dışına itilen, nesneleştirilen bir nitelik olursa, bu niteliğin tarihe girmesi mücade-

Demir, M., Özen, A., Doğan, A., Bilyk, N. A. ve Tyrell, F. A.

lesinde benzerler artık ortak bir deneyimi, amacı pay-

(2011). I matter to my friend, therefore I am happy: Friendship, mattering, and happiness. Journal of Happiness Studies,

laşanlardır ve arkadaştırlar. Başka deyişle kadınlar

12, 983-1005.

sadece kadın olarak doğdukları için değil ama kadınların da bir dünyaya sahip olma, özgür bir eylemin öz-

Duck, S. (1983). Friends, for life: The psychology of close relationships. London: Harvester Press.

26


www.psikolojivetoplum.org

Duck, S. (1991). Understanding relationships. New York: Guil-

Johnson, C. L., & Troll. L. E. (1994). Constraints and facilitators

ford. Fehr, B. (1996). Friendship processes. Thousand Oaks,

to friendship in late late life. The Gerontologist, 34, 79–87.

CA: Sage. Kessler, R. C., & McLeod, J. D. (1985). Social support and menGalupo, M. P. (2007a). Women’s close friendships across

tal health in community samples. In S. Cohen & S. L. Syme

sexual orientation: A comparative analysis of lesbian-hetero-

(Eds.), Social support and health, (pp. 219–238). New York:

sexual and bisexual-heterosexual women’s friendships. Sex

Academic Press.

Roles, 56,473–482. McPherson, M., Smith-Lovin, L., & Cook, J. M. (2001). Birds of Galupo, M. P. (2009). Cross-category friendship patterns:

a feather: Homophily in social networks. Annual Review of So-

comparison of heterosexual and sexual minority adults. Jour-

ciology, 27, 415–444.

nal of Social and Personal Relationships, 26, 811–831. McWilliams, S., & Howard, J. A. (1993). Solidarity and hieGalupo, MP, Gonzalez, KA (2013) Friendship values and cross-

rarchy in cross-sex friendships. Journal of Social and Personal

category friendships: Understanding adult friendship pat-

Relationships, 49, 191–202.

terns across gender, sexual orientation, and race. Sex Roles Morrison, M. A., & Morrison, T. G. (2002). Development and

68: 779–790.

validation of a scale measuring modern prejudice toward gay Galupo, M. P., & St. John, S. (2001). Benefits of cross-sexual

men and lesbian women. Journal of Homosex, 43(2), 15-37.

orientation friendships among adolescent females. Journal of Muraco, A. (2006). Intentional families: Fictive kin ties

Adolescence, 24,83–93.

between cross-gender, different sexual orientation friends. Gilligan, C. (2017). Kadının Farklı Sesi: Psikolojik Kuram ve Ka-

Journal of Marriage and Family, 68, 1313–1325.

dının Gelişimi (çev. Duygu Dinçer, Fulden Arısan, Merve Nurses’ Health Çalışması: Waxler-Morrison, N., Hislop, T. G.,

Elma). İstanbul: Pinhan Yayınları.

Mears, B. Kan, L. (1991). Effects of social relationships on surHansen, K.V. (1992). Our eyes behold each other: Masculinity

vival for women with breast cancer: A prospective study. So-

and intimate friendship in antebellum New England In Men’s

cial Science & Medicine, 33(2), 177-183.

friendships, Ed: P.M. Nardiç Newbury Park, Sage, California Paine, R. (1974). Anthropological approaches to friendship. In Herek, G. (2002). Heterosexuals' Attitudes toward Bisexual

E. Leyton (Ed.), The social compact: Selected dimensions of fri-

Men and Women in the United States. The Journal of Sex Re-

endship (pp. 1–14). Newfoundland: Memorial University of

search,39(4), 264-274.

Newfoundland.

Herek, G. M., & Capitanio, J. P. (1999b). Sex differences in

Parker, S., & de Vries, B. (1993). Patterns of friendship for wo-

how heterosexuals think about lesbians and gay men: Evi-

men and men in same and cross-sex friendships. Journal of So-

dence from survey context effects. The Journal of Sex Rese-

cial and Personal Relationships, 10, 617–626.

arch, 36, 348-360. Rose, S. (1985). Same- and cross-sex friendships and the psycJackson, R. M., Fischer, C. S., & Jones, L. M. (1977). The dimen-

hology of homosociality. Sex Roles, 12, 63–74.

sions of social networks. In C. S. Fischer (Ed.), Networks and places: Social relations in the urban setting (pp. 39–58). New

Rowe, J. W., & Kahn, R. L. (1998). Successful aging. New York:

York: Free Press.

Pantheon.

27


www.psikolojivetoplum.org

Rubin, L.B. (1985) Just Friends: The Role of Friendship in our Lives. New York: Harper & Row. Schofield, W. (1964) Psychotherapy: The purchase of friendship. Englewood Cliffs: Prentice- Hall. Socıal Issues Research Center, “Girl Talk: The new rules of female friendship and communication”. Oxford, UK Stanley, J.L. (1996). The lesbian’s experience of friendship. In J. S. Weinstock and E.D. Rothblum (Eds.), Lesbian Friendships (pp. 39–59). New York: New York University Press. Suttles, G. (1970). Friendship as a social institution. In G. J. McCall, N. K. Denzin, G. D. Suttles, & S. B. Kurth (Eds.), Social relationships (pp. 95–135). Chicago: Aldine Publishing Co. Taylor, S. E., Klein, L. C., B. P. Lewis, T. L. Gruenewald, R. A. R. Gurung, J. A. Updegraff (2000) Biobehavioral Responses to Stress in Females: Tend-and-Befriend, Not Fight-or-Flight Psychological Review 2000, Vol. 107, No. 3, 411-429 Toker, N. (2014, Yaz). Arkadaş olmak ya da bir ortak dünyaya sahip olmak. Amargi Feminist Dergi, 33 (32-35) Ueno, K. (2010). Patterns of cross-orientation friendships in high schools. Social Science Research, 39, 444–458. Walker, K. (1994). Men, Women and Friendship: What they say, what they do. Gender & Society.Vol.8 (2), 246-265. Walker, K. (1995). "Always There for Me": Friendship Patterns and Expectations among Middle and Working-Class Men and Women. Sociological Forum, Vol. 10, No. 2, pp. 273-296 Wright, P. H. (1982). Men’s friendships, women’s friendships&the alleged inferiority of the latter. Sex Roles, 8, 1–20. Wright, P. H. (1984). Self-referent motivation and intrinsic quality of friendship. Journal of Social and Personal Relationships, 1 (1), 115-130.

28


www.psikolojivetoplum.org

Sınır’ın PsikoPolitiğine Kavramsal Bir Yaklaşım Selçuk Çelik psikologselcukcelik@gmail.com

S

ınır çizme bir yarma, bir ayırma işlemidir. Bu

kaygısını- artırıyor; ‘dışarısı kötü, biz iyiyiz’ düşünce-

işlem iki taraf doğurur; kendi ve öteki.

sini sürekli kılıyor; ‘kendini koruma refleksini diri tutuyor. Kendi tarafımıza asfalt dökerek pürüzsüz yol-

Öteki, ya ezelden karşımızda olandır ya da

lar yapıyoruz, beton dökerek gökyaran binalar diki-

sonradan karşımıza alınandır. Ben’in başkasından ay-

yoruz. Çeperin içine site2, sitenin öte tarafına toprak

rıldığı yer ‘haset’, ‘husumet’, ‘rezalet’in de doğduğu

diyoruz. Toprak sözcüğünü Latinceden Türkçeye ge-

yerdir. Hasetin duygu; husumetin düşünme faaliyeti;

çen varyasyonları ile birlikte düşünmek burada sınır

rezaletin de bir çeşit davranış olduğunu söyleyerek

açıcı olabilir: Territorial ülkesel olandır, Teras (Fr. ter-

başlayalım.

rasse; İt. terrazzo; İsp. terraza) beton dökülmüş dam

Kelimekökensel

(etimolojik;

étymologique)

değil, topraklı alandır. Terör sözcüğü de toprak (Fr.

bir

terre; İt. terra; İsp. tierra) kökünden türemiştir. Top-

okuma yaptığımızda, ‘sınır’ın1 Grekçe (Yunanca) bir

raktan geldiğimiz söylense bile, döneceğimiz toprak-

sözcük olduğunu, Türkçede ‘komşu’ ve ‘ülke’ anlam-

tan korkuyoruz. Toprak; evrilirken doğrulan, iki ba-

larına geldiğini görürüz. Öyleyse, burada sınır kavra-

caklı hale gelirken burnu havaya kalkan insanı tehdit

mını komşuluk bağlamında ve komşularımızla bera-

eder, insana dehşet salar. Tehlikeli yerdir toprak. Zira

ber düşüneceğiz. Önceki zamanlarda sınırlar, tabiat

yılanlar, çıyanlar, akrepler toprakta bulunur. Bu yüz-

(bitki örtüsü, klimatoloji) tarafından belirleniyordu:

dendir kendimiz ile topraklılar arasına sınır çiziyor ko-

Denizin başladığı, toprağın bittiği yerde insanların

kumuzu bırakıyoruz, bayrak dikiyor dokumuzu bıra-

ikamet alanı da bitiyordu. Sonraları sınırlar, masa ba-

kıyoruz. Kendi tarafımız vatan oluyor, aynı zamanda

şında anlaşmalar imzalanarak, kâğıt üzerine kalemle

namus oluyor. Namusu korumak için sınırda/hy-

çizilerek yapılır oldu.

mende beklememiz farz oluyor. Sınırın öte tarafı hep

Sınır içinde sınırlar çiziyor, hudutun beri tarafına

iştahımızı kabartıyor; zira o taraf fethedilecek alan-

kendi’mizi, diğer yakasına el (alem)i, alien’ı, yāb-an-

dır. Atalar söylemiş: Komşunun tavuğu komşuya kaz

cı’yı koyuyoruz. Etrafımıza çitler çekerek, duvarlar

görünür. Bu yüzdendir sınır ötesi hareket gerçekleş-

örerek güvenli yaşam alanları kurmaya çabalıyoruz.

tirdiğimizde; öbürünün tarafına penetre edip yerleş-

Her güvenlik tedbiri, beraberinde tehlike beklentisini

tiğimizde; duhul edip orayı elimize geçirdiğimizde

-düzen bozulacak, dışarıdan bize bir şey bulaşacak

bizi övüyorlar. Ve, şanımız Fatih oluyor.

29


www.psikolojivetoplum.org

Fetihten sonra ahvale bakılmaz; mahalin ahalileri

hale getiriliyoruz. Çünkü; hem hattı hem de sathı mü-

tehcir edilir. Önce, insanlar başka diyarlara -zorla- sü-

dafaa etmek; haddini aşanları tut(ukla)mak, kapat-

rülür, sonra sürülen toprağın sürgün vermesi bekle-

mak veya geldikleri yere sürgün etmek gerekir.

nir. Ekin (kültür)3 diye adlandırılan bu etkinlik kolonSınır kapısından6 giriş ve çıkışlar ancak ve ancak

yal (coloniale) faaliyetlerin başlangıcıdır. Kolonyalist etkinliklerde ele geçirilen ganimetlere mülk; mülkün

resmi mukaveleyle ve meşru protokolle; üçüncünün

gani gani yeni sahiplerine de malik denilir. Bu kent-

şahitliğinde ve başkasının vereceği yetkiye dayana-

lere, kent-leri4 kend-ilerinin belleyenler içerisinden

rak gerçekleştirilebilir. Sınırın ötesi yabandır. Yaban,

amirler atanır. “Kent sınırları içerisinde”, kamunun

kendimize ait olanın dışarısında kalanın topolojisidir7. Yabancılık (extranéité) yerle ilgilidir; köken

esenliğini sağlamak amacıyla ‘falan türden etkinlikleri yapmanızı tez isterim’ diye buyurabilir, ‘filan tür-

problemidir. Yabancı (étranger) ölünen yere bakıla-

den etkinlikleri yapmanızı istemem’ diyerek yasaklar

rak değil; doğulan yere bakılarak kurulur. Komşu

getirebilir: Mülk-i Amir’ler.

komşunun külüne muhtaçtır dense de dışarıda oturan yabancıdan içten içe korkarız. Komşuluk8 kendi

Sınır çizme, aynı zamanda bir sabitleme operasyonu-

yerinden yabana yapılan geçişlerle ve yabandan

dur. İçeridekiler içeride dursun; dışarıdakiler dışarıda

kendi yerine yapılan dönüşlerle doğar. Her çıkış bir

dursun istencidir. Kosmos içerisinde kaos istenmedi-

buluşma, her dönüş bir ayrılıktır. Sınırların konuşul-

ğinden sınırlara kuleler dikilir; bu fallokratik yapıların

duğu yerde sınır tanımayan kuşları, karıncaları, konar

tepelerine gözcüler konuşlandırılır. Her tarafı kuşa-

(ama kalmaz) göçerleri, göçebeleri9, bir ömürlük mi-

tan görüş açısına sahip tepedeki bu göz bizleri iste-

safirleri de selamlamak gerekir. Musāfir hāneler sey-

diği an görebilirken; altta kalan bizler gözetleyeni-

yahların konaklama alanıdır. Otelde konaklayan

mizi, esirgeyen ve bağışlayanımızı hiçbir zaman gö-

yolcu, işini derer, o diyardan ayrılır. Hastanede de

remeyiz. Önceleri, nereden gözetlendiğimizi bilirdik;

baki kalınmaz. Ya mezarlığa gönderilirsiniz öldüğü-

ne zaman gözetlendiğimizi bilemezdik; tedirginliği-

nüz için veya evinize dönersiniz iyileştiğiniz için. An-

miz sadece bundan ibaretti. Ancak panoptikonun5

cak görmek gerekir ki; otel (İsp. hotel; Fr. hôtel), hos-

zamanı bitti; sinoptikonun çağındayız. Artık; nereden

tel (İt. ostello) ve hastane (İsp. hospital; Fr. hôpital; İt.

gözetlendiğimizi de bilemiyoruz. Radyal kameralar,

ospedale) sözcüklerinin Latince köklerinde -İngilizce-

x-ray gibi cihazlar sınırdan içeri sızmak isteyenleri

‘a guest’ (yani konukluk) yoktur; -yine İngilizcesiyle

röntgenleyebiliyor. Bu aygıtlar hangi dağın arkasında

yazıyorum- ‘a host’10 (yani ev sahipliği) vardır.

olduğumuzu kolayca tespit edebiliyor: Vücut ısımızı Ev sahibinden söz edebilmek için; önce bir evin var

uzaktan ölçebiliyor, bizleri diğer canlı türlerinden ayırt edebiliyor. Kamera ekranında birer renk lekecik-

olması gerekir. Ev sahibi, kendi evinin içinde efendi-

leri olarak görünüyoruz; duygularımızın olduğu göz-

dir. Ev sahibi, kendi evinin kapısından dışarı çıkarsa

den kaçıyor. Anonim olarak görülüp oracıkta etkisiz

konuğuna karşı ev sahipliği kimliğini tüketir. Konukluk ve konukseverlik11 evin eşiğinde başlar. Komşuluk koşullarını da kapının anahtarını elinde tutan belirler.

30


www.psikolojivetoplum.org

Efendi, kendi evinde kalarak konuğunu karşılar; bu-

terk edilmenin korkusunu yaşayabilir. Anne bebeği,

yur ederek konuğunu ağırlar: “(Burası bana ait, bana)

bebek istemediği halde yoğun ilgiyle beslerse, bebek

hoşgeldiniz”. Konuk, izin verilmiş bir yabancıdır. An-

bu edimi bir nüfuz etme girişimi, bir istila olarak yo-

cak izin verilmiş olsa da konuk, kapıdan içeri koşulsuz

rumlayabilir. Bu ilişki, çetin kış şartlarında yaşamda

giremez; eşikte/gümrükte denetlenir. Konuk ev sahi-

kalmak için ayrı duramayıp birbirine sokulmak iste-

binin yasasına (OikoNomia) boyun eğerek kendi sta-

yen ama dikenleri batacağı için de birbirine fazlaca

tüsüne yerleşir. Konuk, yasaya uymalıdır ki; efendi de

yaklaşamayan kirpilerin durumuna benzetilebilir. Ya-

konukseverlik yapabilsin.

şamda kalmak için düşmanın, komşunun, annenin varlığına ihtiyaç vardır.

Eğer birileriyle ‘misafirperverlik’ bağışlayarak, ‘konukseverlik’ lütfederek ilişkileniyorsak kendimizi bu-

İnsan yavrusu prematüre doğar: Yaşamda kalmak

raların efendisi, bu evin sahibi, bu mülk’ün maliki ola-

için yetişkinin korumasına muhtaçtır. Anne ve fetüs

rak görüyoruz demektir. Eğer birilerine Suriyeli di-

eşbedenken (symbiotique), doğum gerçekleşir. Do-

yorsak, onların buralı olmadıklarını da söylemiş olu-

ğum: Fetüsün yuvasından, su dolu havuz gibi kendi-

yoruz. Eğer sığınana göçmen diyor; sığınmacı de-

sini çepeçevre kapsayan amniyötik sıvının içerisin-

mekten imtina ediyorsak birilerinin hukuksal hakla-

den, bir zarf/kılıf gibi kendisini koruyan annesinin

rını teslim etmiyoruz demektir. Eğer iltica edene mi-

karnından dışarıya atılmasıdır. Öz bağrından atılan

safir diyor, ona mülteci12 statüsünün yolunu kapatı-

bebek yersiz yurtsuz kalır. Doğum tekinsiz bir durum-

yorsak birilerinin hukuksal haklarını gasp ediyoruz

dur. Annenin içindeki, artık dışındadır13. Bebek, an-

demektir.

nenin aşina olduğu yabancıdır. Bebek annesini kendisi sanar; kendisini annesinden ayırmak istemez; an-

Psikanalitik Öğretinin Penceresinden Sınır

nesi gözden ıraklaştıkça ağlar; annesi kendisine yak-

En indirgenmiş bir dille: Bu düşünyapıda, iğdiş edil-

laştıkça rahatlar. Görsel olan çoğu zaman tensel olanı

meyi de imleyen, kastrasyon ile ilgili ‘nevroz’ katego-

önceler: Vücuduna sıcak su dökülen bebek, tehlike-

risi ve bir çeşit anksiyete diyebileceğimiz, parçalan-

nin varlığını annesinin yüzünden okur. Sonra sonra,

mayla ilgili ‘psikoz’ kategorisi vardır. Bu iki kategori-

bebek kendisinin kendisi, annesinin başkası oldu-

den ayrı, bir de depresif biçimde ‘nesnenin kaybı’ du-

ğunu öğrenir. Söz böler. Babanın buyruğuyla, ya-

rumu: Sınır durum vardır. Bebeği, yaşamda tutan ‘ilk

sayla, yasakla simgesel/sembolik (symbolique) dö-

nesne’ annedir. Süt veren meme annededir. İlk nes-

nem başlar. Adımızı öğrendiğimizde kendimizi diğer-

neyi kaybetmenin korkusu, yaşamı kaybetmenin de

lerinden ayırmış oluyoruz. Meğer, bu dünyada her şe-

korkusudur. Bebek ve anne arasındaki bu muhtaçlık

yin bir ad’ı; Grekçesiyle bir nomos’u; Fransızcasıyla

ilişkisi hem aşkın, hem de nefretin kaynağı olabilir:

bir nom’u; Farsçasıyla bir nām’ı; İngilizcesiyle bir

Anne bebeğini sarıp sarmalar doyurursa haz ve aşk;

name’i; Arapçasıyla bir isim’i varmış: Önce söz imiş,

eksik beslerse acı ve nefret doğabilir. Anne ile bebek

her ne var alemde. Muhabbet kuşları aynadan yansı-

ilişkisi bir çeşit komşuluk ilişkisidir. Sınır politikaları,

yan suretini başka bir kuş sanıp onunla flört etmeyi

komşuluk ilişkileri belirli bir mesafeyle yürütülmeli-

dener. İnsan yavrusu, aynadaki suretin14 kendisine ait

dir. Anne kendisini bebekten çok ırak tutarsa, bebek

31


www.psikolojivetoplum.org

olduğunu anlar; suretiyle oyunlar oynar. Jestlerini

[2] Site, Fransızca’daki cité’dir; İngilizce’deki city’dir; İtal-

kullanarak taklit yapabileceğini fark eder; mimikle-

yanca’daki cittá’dır; İspanyolca’daki ciudad’tır; Grekçe’den

rini kullanarak yüzünün ifadesini değiştirebileceğini

geçen civitas’tır; Latince’deki urbs’tur; Türkçe’deki yerleşke’dir. Site Arapça’daki şöhret ve meşhur kelimeleriyle

görür. İkinci bir yüzünün; maskelerinin olduğunu keş-

akrabalık ilişkisi bulunan şehir’dir; devlet’tir; şehir dev-

feder. Ben’in başkası’ndan ayrıldığı yer ikiyüzlülüğe

let’tir. Site yurt(-taşlık) ile; sivil(-izasyon) ile; Uygur sözcü-

geçilen evredir; ‘haset’, ‘husumet’, ‘rezalet’in doğ-

ğünden uydurulan uygar(-lık) ile; hemşehrilik ile; meşruti-

duğu yerdir.

yet zamanında sivilizasyona alternatif olarak Medine kelimesinden türetilen medeni(-yet) ile ortak anlam hinterlan-

Sözün Sonu

dına sahiptir.

Tersine dönme miti her coğrafyada, her tarihte kılık değiştirerek tezahür etmiştir. Eşikte oturmak Ana-

[3] Kültür (culture) sözcüğü -kolonyalizm (colonialisme)

dolu’da terk edep olarak karşılanmıştır. Hava akımı

sözcüğü gibi- Latince’de ekip biçmek anlamına gelen ‘co-

olur, cereyan çarpar derler: Tersine dönersiniz. Gök-

lere’ fiilinden ‘+tura’ ekiyle türetilmiştir. François-Marie

kuşağının altından geçmeyiniz derler: Tersine döner-

Arouet’nin (Voltaire) çalışmalarından, ‘insan zekasının oluşumu ve geliştirilmesi’ anlamında ‘Alman Dili Sözlüğü'ne

siniz.

(1793) geçen kültür sözcüğü Almanca’dan da diğer dillere İngilizce’ye, İspanyolca’ya, Slav dillerine- yayılmıştır. G.

Tersine ‘dönme’ kaygımız yok der, eşikte, gökkuşağı-

Klemm’in -10 ciltlik- ‘İnsanın Genel Kültür Tarihi’ (1843-

nın altında oturursanız; savaşa hayır der, sevişirseniz;

1852) çalışmasıyla ve Edward Burnett Tylor'ın ‘Kültür ve

barış istiyoruz der, imza atarsanız makbul vatandaş

Uygarlık’ (‘Hars ve Medeniyet’) (1871) çalışmasıyla kültür

sayılmazsınız.

sözcüğü bugünkü anlamlarına evrilmiştir. Alfred L. Kroeber ve Clyde Kluckhohn, ‘Kültür: Kavramların ve Tanımla-

Öyleyse: Eşikte oturalım. Elmalarımızı yiyelim. Cen-

rın Eleştirisi’ (1952) başlıklı çalışmalarında ‘kültür’ kavra-

netten kovmaya çalışanlar olsa da, biz buradayız di-

mına dair 164 tanım yapmışlardır.

yelim. [4] Eski Türkçe’deki kent/kend sözcüğünün Soğdca’daki Bu metin, 26 Haziran 2018 tarihinde 26. İstanbul LGBTİ+

kand/kanth, Hotan Sakaca’daki kanthā ve Kurmanci’deki

Onur Haftası etkinlikleri kapsamında Cezayir Toplantı Sa-

gund sözcükleriyle ilişkisi bu bağlamda araştırılmaya açık-

lonu’nda düzenlenen “Sınırın PsikoPolitiği” başlıklı panelde

tır.

sunulan metnin yeniden düzenlenmiş halidir.

[5] PanOptikOn ve SynOptikOn hétérotopie (heterotopya) Panel katılımcıları: Özlem Çolak, Umut Şah, Selçuk Çelik

çeşitlemeleri Aldous Huxley, George Orwell, Michel Fouca-

Moderasyon: Umut Özen

ult gibi düşünürlerle beraber düşünülebilir.

Dipnotlar:

[6] Kapı sözcüğü Eski Türkçe’de yakalamak, bitişmek an-

[1] Sınır (sýnóros), ‘sýn+’ önekiyle türetilmiştir. Sýn+ ba-

lamlarına gelen ‘kap-’ fiilinden türetilmiştir. Kapının, kapa-

şına geldiği sözcüğe eş anlamı katan bir prefixtir. ‘Oros’

tılabilen ve açılabilen, kapatan ama açmayan bir enstrü-

sözcüğü ise komşu anlamı bildirir. Yeni Yunanca’da ki

man olduğu semantik veya etimolojik-kurumsal ön kabu-

sýn+oron (σύν+ορον: Ülke) sözcüğü de Eski Yunanca

lünden hareketle Önay Sözer -aporinin aporisini ortaya

sýn+óros (σύν+ὅρος: Komşu) sözcüğünden evrilmiştir.

koyduğu veya a-aporinin [ya da a-poros’un (yok poros’un)]

32


www.psikolojivetoplum.org

olanaklarını araştırdığı- “Jacques Derrida ile Birlikte ‘En-

efendisi anlamına geldiğini söylemiştir. Ve Benveniste de-

son Apori’nin Yeniden-Kapanmış Kapısından Nasıl Geçi-

vam etmiştir: Grekçe potes’in Sanskritçe’de karşılığı pa-

lir?: Sınır [Peras]-Çizgisi ve Geçit [Poros] Üzerine” başlıklı

tih’tir: DamPatih evin efendisidir, VisPatih kadının efendi-

metninde, poros’un açılmasının peras’ın açılması ve pera-

sidir, JasPatih soysopun efendisidir. Benveniste’in patika-

ların birbirine kapanması/kavuşması anlamına geldiğini;

larında gezindiği ‘Hostipitalité’ başlıklı metninde de bu se-

poros’un kapatılmasının ise peras’ın kapatılması ve fakat

fer Derrida, Grekçe’de koca için şiirsel olan zevce anlamın-

peraların birbirinden ayrılması anlamına geldiğini işaret et-

daki ‘posis’in, ‘despotes’ tarafından geçildiğini söylemiştir.

mişti. Öyleyse, aşmak anlamına gelen, Latince ‘peiros’ söz-

Ve Derrida eklemiştir: Posis’ten türemiş olan Latince po-

cüğünden türetilen kapının (Fr. porte; İt. porta; İsp. puerta)

ten(ti)s hükümdar anlamına gelir; Aiskhyles’te, Platon’un

aporisi şudur: Kapı hem geçittir hem engeldir. Ve, peraya

Yasalar’ında, Politika’sında despotes; evin efendisi (oiko-

peras porosundan varılır. Daha önemlisi de, kapı’nın (po-

nomos) sözüyle anlamdaş olarak kullanılmıştır: Ekonom

ros’un) sınır (peras) ile dayanışması suç ortaklığıdır.

(oikonomos) evde (oikos) yasaları yapan kişidir. Slavca hospodar(-at), Bohemya dilinde hospodin, Rusça gospo-

[7] M. Foucault’nun “Ortak yerlerin sınır çizgilerini silikleş-

dar, Lehçe gospoda(rz) aynı soysoptandır: Hancı, otel işle-

tiren heterotopiler de vardır”, dediği yerden hareketle jeo-

ten, evin efendisi, prens anlamlarına gelir.

topik (yani yersel yan) ve a-topi (yani yok yer) kavramları yeniden düşünülebilir.

[11] Immanuel Kant, 1795’te: “Konukluk bir insan hakkıdır. Bu hak [iyilikseverlikle ilgili değil] hukukla ilgilidir. Yeryü-

[8] Komşuluk ilişkilerini başlatan ve kapatan bir geçit ola-

zünün ortak mülkiyet olması üzerinden yabancıya tanınan

rak ‘kapı’ ile ‘hosti-pet-s’in, pera (yani öbür taraf) ile pe-

ziyaret hakkıdır. Yabancı geldiği yerde, barışçıl durması ko-

ran’ın (yani ötede duranın) ve Latince’de birbirine kavuşa-

şuluyla düşmanca muamele görmez; konukseverlik de ev

rak biten anlamındaki hospes (yani konuk sahibi) ile ‘pet-’

sahibinin vermesi gereken bir ödevdir” demişti. Kant’ın

ya da ‘-pot’un (yani ev sahibinin) bağlantıları için Der-

‘Ebedi Barış Üzerine Felsefi Bir Deneme’sinin üzerine yaz-

rida’nın ‘Politique de l’Amitié’ (1994) ve ‘Hostipitalité’

dığı denemesinde Derrida da: “Konuk, bir ‘düşman ya-

(Pera/ÖbürTaraf; Peras/Sınır; Poros/Kapı, 1999) başlıklı

bancı’ değil; (müttefik muamelesi gören) bir ‘dost ya-

metinleri etüt edilebilir.

bancı’dır. ‘Ev sahibi’ sözü; ‘evinizde gibi davranın; ama benim evimde olduğunuzu da unutmayın, konukluk kuralla-

[9] Bir yerden taşınmış başka bir yeri kendine yurt edinmiş

rına uyun’ sözlerini fısıldar. Konukseverlik (hospitalité) ile

göçmenlerden farklı olarak göçebeler düzene dâhil olma-

konuksevmezlik/istenmeyenmisafir (hostilité) arasında

yanlardır; hareket halinde olanlardır. Haymatloslar (Alm.

konuk (hote) ile düşman (hostis) arasındaki ilişkinin bir var-

heimatlos) yerleşik olanın kültürünü, dinini, siyasasını,

yasyonu vardır” demişti.

ekonomisini tehdit eder. Madde ile ruh’u ilişkilendiren Pythagoras, fasulye yenmesini, belki de, bu sebeple yasakla-

[12] Eğitim ve/veyaya çalışma yoluyla yaşam standartlarını

mıştı: Zira, fasulyede göçebenin ‘kötü ruh’u konaklıyor.

iyileştirmek maksadıyla göçmüş ama vatandaşlık haklarından yararlanabilen ‘göçmen’; mülteci statüsü henüz BM

[10] Èmile Benveniste ‘Le Vocabulaire des Institutions

Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından veya hükümet

Indo-Européennes’ (1969) başlıklı çalışmasında, ‘hostis’ ve

nezdinde resmi olarak tanınmamış ‘sığınmacı’; ırkı, dini, ta-

‘potis’ sözcüklerinin -semantikleri üzerinden- etimolojik

biiyeti, sosyal grubu, siyasi düşüncesi sebebiyle zulme uğ-

bağlantılarını araştırmıştır. Potis’in hem bir koca olarak ka-

rayan ve iltica talebi onaylanmış ‘mülteci’; 4 Nisan 2013 ta-

dının (küçük ailenin) efendisi anlamına geldiğini, hem de bir hükümran (des-potis) olarak halkın (büyük ailenin)

33


www.psikolojivetoplum.org

rihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 91’inci maddesi çerçevesinde düzenlenen 22 Ekim 2014 tarihli ve 6203 sayılı Geçici Koruma Yönetmeliğiyle uydurulan ‘misafir’ gibi adlar birbirine yakın gibi görünse de hukuki haklar bakımından birbirlerinden farklıdır. Örneğin adı geçen yönetmeliğin 16. Maddesi (“Geçici korumanın uygulandığı süre içinde, bu Yönetmelik kapsamındaki yabancıların bireysel uluslararası koruma başvuruları, geçici koruma tedbirlerinin etkin şekilde uygulanabilmesi amacıyla işleme konulmaz”) ile; ‘misafir’ statüsüne alınan kişilerin BM Yüksek Komiserliğine uluslararası koruma başvurusu yolu, yani ‘mülteci’ statüsüne geçme yolu kapatılmıştır. [13] Sigmund Freud’un ‘Das Unheimliche’ (1919) kavramıyla düşünebiliriz. ‘Heim’ sözcüğü Almanca’da hem (ulus için) yurt, hem (aile için) ev [İngilizce’deki -house ile değilhome ile ilişkili], hem de (bebek için) annenin karnı anlamlarına gelir. [14] Bu bahsi, Fransız Düşünür Jacques Marie Émile Lacan ile birlikte; özellikle 1938 metni etrafında düşünmek yerinde olacaktır.

34


www.psikolojivetoplum.org

Özgürlüğün Bilinçdışı Var mı?* Barış Özgen Şensoy sensoyb@gmail.com

İmkânsız Kavram

Ö

maddi temellere dayandırmalı meselesi iki yaklaşı-

zgürlük zor bir kavram, tanımlanmasının

mın da ortak belasıdır. Marksizm belki daha şanslıdır;

zor olmasının da ötesinde herkes bu kavra-

ama bir zihinsel olgu olarak özgürlüğün ne olduğunu

mın kendisine ait olduğunu, kendisinde öz-

tanımlamak zaten zorken, bir de onu bedensel/so-

sel bir şekilde barındırdığını ya da kendisi aracılığıyla

matik olanla ilişkilendirmek daha da zordur.

başladığını iddia ederek yola çıkıyor. Liberalleri zaten

Gene de birtakım cevap arayışları yok değil. Örneğin,

geçtim, ki onlar da özgürlük anlayışları yüzünden

Winnicott’a göre özgür olabilmenin yolu bir yerlere

eleştiriliyorlar sürekli, Kemalistler, sosyalistler, mu-

bağlı olduğumuza dair kuvvetli bir hisse sahip olmak-

hafazakârlar, hepsi özgürlüğün gerçek sahibi ve sa-

tan geçer. Şüphesiz bu hissi tesis eden (ya da noksan-

vunucuları.

lığına neden olan) anne-bebek arasındaki ilişkidir.

Bir yanda da özgürlük kadar lanetli bir kavram yok.

Winnicott burada özgürlüğün psikosomatik köken-

Kadınlara ve ulusa özgürlük getirdiğini iddia eden Ke-

leri için bir öneri geliştirmekle kalmaz, toplumsal de-

malistlere sorarsanız gericilik özgürlüğü yok, sosya-

ğerlendirmelerimiz için kullanışlı olabilecek, ideoloji

listler için özgür emek bir yandan da lanetin ta ken-

tartışmalarında yankılanabilecek bir ayrıma da zım-

disi. Yaşam tarzına özgürlük iddiasını dillendirmek-

nen dikkat çeker: Özgürlük söyleminin ya da eylemi-

ten çekinmeyen muhafazakârlar bir yandan da belirli

nin inkâra yönelik manik olası kullanımları. Böylesi bir

özgürlük formlarını (cinsel özgürlük) en normatif an-

yaklaşım, Marksistin özgürlük söylemine karşı olası

lamıyla sapkınca bulduklarını ifade etmekten beis

ikazlarını akla getirmiyor mu?

duymuyorlar.

Winnicott’un özgürlüğü düşünürken bağımlılığı ve bağlılığı da çağırması, yerimiz yurdumuzla kurduğu-

Özgürlüğün Bilinçdışı?

muz ilişki açısından çarpıcı değil midir? Ancak bir ana-

Psikanalizin özgürlük kavramıyla olan zorlu imtihanı,

yurdu olan, ancak kendine bir anayurt inşa eden, öz-

Marksizminkine benzer: Zira psikanaliz bütün zihin-

gür olabilir. Konuyu 90’lardan gelen bir problemle sü-

sel olguların bir şekilde bedensel olana dayanmak zo-

reklilik içinde düşünürsek şunu da diyebiliriz: Başka

runda olduğunu iddia ederken, Marksizmin bütün

bir dili özgürce, yani mesela işgalci bir dayatma ya da

toplumsal görüngülerin üretim ilişkilerinin bir teza-

emperyal arzuların kurbanı olmadan konuşabilmek

hürü olduğu yaklaşımına yakınlaşır. Özgürlüğü hangi

*

Bu yazı ilk olarak 19 Nisan 2018 tarihinde Gazete Duvar’da yayımlanmıştır: https://goo.gl/CFpTAK

35


www.psikolojivetoplum.org

için anadilde konuşabilme özgürlüğüne sahip olabil-

dışarıya atfedilir ki iyi olan korunsun. Bu, bebeksi du-

mek gerekir. Yakın zamanların beyaz yakaları ve eği-

rumda hayatta kalmak için bir strateji olsa da, uzun

timli sınıflarının krizine atıfta bulunarak konuşursak,

vadede sıkıntı demektir. Zaten kötü de özsel olarak

başka bir coğrafyada özgürce bir hayat kurabilmek

kötü değildir, bebeğin deneyiminde doyurmayan ve

için anayurtta özgür olduğunu bilebilmek gerekir.

tatmin etmeyen annesel unsurun (son tahlilde meme

Kavafis, gittiğimiz her yere kaderimizi de götürdüğü-

ucunun) işaret edilme biçimidir. Tatmin eden kadar

müzü söylemişti; belki bir benzeri özgürlük için de id-

sınırlayanın, özdeşlik kadar farkın da aynı yerden gel-

dia edilebilir. Gittiğimiz her mekâna ve coğrafyaya,

diğini kabullenebilmek, zorunlu olduğu kadar kırılgan

kendi özgürlük ve esaretimizi de yanımızda götürü-

bir gelişim hattıdır. Zorunludur; çünkü seven anne

yoruz.

aynı zamanda sınırlı olandır, bunu kabul etmek gerekecektir. Kırılgandır; çünkü zorunlulukları kabul et-

Toplumsal bağlamda özgürlük meselesinin zihinsel

mek kolay değildir.

durumlarla ilişkisine dair çeşitli fikirlere yaklaşıyoruz. İlk bakışta Freud’un teorisi, bastırma ile ilgili oldu-

Kötü ilan edilmeyi sahiplenmek de bir itiraz etme bi-

ğundan akla özgürlüğü getirir. Psikanalizin, bilinçdı-

çimi olabilir mi? Sürekli birilerinin kötü, terörist, eski

şına itilmiş unsurlardan (bunlar her zaman semptom-

reflekslerle komünist, aklını başına devşirmesi gere-

lar, rüyalar, dil sürçmeleri, şakalar, sakar eylemler ve

ken marjinal olduğu söylenirken, toplumsal sözleş-

ilişki dinamikleri olarak geri döner, yani diyebiliriz ki

menin tam da yok edilmek istenen farka katlanmak

kişiyi esir alır) özgürleşmeye dair bir tedavi olduğu

zorunluluğundan kaynaklandığına işaret edilebilir

düşünülebilir. Ancak Freud, bir ütopya vaat etmemiş-

mi? Radikal fark (yani toplumu temelinden değiştir-

tir, bastırmalardan sonra geri kalan bir tür gündelik

meyi arzulayan fark) olarak kötü nesne ilan edilmeyi

mutsuzluk ve sıkıntıdır.

reddediyoruz ve bunu yaparken de fark olarak varlığımızı sahipleniyor ve koruyoruz. Faşizm, eğer bir tür

Bastırılan ve bastırılanın geri dönüşünün yalnızca bi-

birlik fantezisi ise (devlet ile yurttaşın, asker ile sivilin

reysel değil bir yandan da toplumsal bir mesele ol-

birliği) bu fantezinin tatminine engel olan fark olarak

duğu ise zaman içinde daha iyi anlaşıldı. İlker Özyıldı-

bizler de asliyiz, kökenseliz. Kötüyüz, buradayız, alı-

rım’ın tabiriyle negatif anıtlar olarak yıkık kiliseler

şın: Faşist fanteziyi papağan gibi tekrar etmeyerek,

buna dair ülkemizden çarpıcı bir örnektir. Yıkık kilise-

toplumun birliği fantezisine dâhil olmayarak da yerli-

ler, hem bastırılan olarak farklı toplumların varlığı ve

lik ve aslilik iddiasında bulunulabilir. Böylesi bir tu-

onlara yönelik şiddeti görünmez kılar, hem de tam

tum, düşünceyi ve sözü kuşatan kötü ilan edilme teh-

anlamıyla yok edilememeleriyle (ki bu tam olarak yok

didine inat konuşabilmeyi talep etmektir.

edilememeyi bir şekilde suçluluk ve utanç motive eder) bastırılanın geri dönüşünü işaret eder.

Toplumsal bağlamda, Melanie Klein’ın fikirleri özgürlük ve demokrasi ortamının tesisine dair birtakım fi-

Psikanalizin toplumsal özgürleşme bağlamında dü-

kirler verebilir. İktidarın tatminini, eleştiri ve muhale-

şünülebilecek başka bir katkısı da Melanie Klein pers-

fet aracılığıyla sınırlayan ötekiyle ne yapılacağına dair

pektifinden gelebilir. Melanie Klein’a göre, ilk zihinsel durumda iyi ve kötü katı bir biçimde ayrılır, kötü

36


www.psikolojivetoplum.org

soru, toplumların demokratikliğinin turnusol kağıdı-

anlamına dair bir sorumlulukla karşı karşıya kalır. An-

dır diyebiliriz. Özgürlük, faşizmin dayattığı bu “bar-

cak bu sorumluluk, yasaya, cezaya ya da gündelik ha-

barları beklerken” halinden özgürleşmektir.

yata dair bir sorumluluk da değildir. Psikanalistin sorumluluğu psikanalitik hakikate, bilinçdışının hakika-

Freud, “Savaş ve Ölüm Üzerine Düşünceler”, “Neden

tine dairdir ve hastayı da bu sorumluluğa ortak ol-

Savaş”, “Uygarlık ve Huzursuzlukları”, “Bir Yanılsa-

maya davet eder.

manın Geleceği” gibi eserlerinde bu işin kolay olmadığını uzun uzun anlatır; zira toplumsal yapılar daha

Psikanalist sorumludur, psikanalize, psikanalitik teo-

basit işleyiş mekanizmalarına dönmeye pek eğilimli-

riye, hastasına, cemiyetine ve içinde yaşadığı top-

dir (“Totem ve Tabu”da ise ilkel diye atfedilen top-

luma karşı sorumludur. Psikanalist, bütün bu sorum-

lumların ötekiyle ilişkilenirken çağımıza göre çok

luluklar çerçevesinde bir yandan da özgürdür: Bilincin

daha üstün etik anlayışlara sahip olduğuna işaret

dilinden ve psikiyatriden özgürleşmeye dair bir şey

eder). Denebilir ki, psikanaliz, bastırılandan ve bastı-

barındırır psikanaliz. Psikanaliz, pratiğiyle özgürlüğe

rılanın geri dönüşünden özgürleşmek için, ister top-

dair bütün bu kesişimleri düşünmek için fırsat verir:

lumsal ister bireysel seviyede olsun, ciddi bir çalışma

Özgürlük, sorumluluk ve emek ekseninde düşünmek,

yapmak gerektiğini ortaya koyar. Özgürleşme, emek

çalışmak ve ilişkilenmek nasıl olabilir, bütün bunlara

ister, sorumluluk ister.

dair bir model imkânı sunabilir. Bütün bunlarla birlikte psikanalistin kendi başına inşa

Özgürlük ve Sorumluluk

ettiği anlam pek de bir işe yaramaz: İster hasta söz

Psikanalitik kliniğin temel unsuru olarak serbest çağ-

konusu olsun, ister toplum, bilinçdışının hakikatine

rışım, özgürlük ve sorumluluk ikileminin somutlaştığı

erişilmesi için bir direnç çalışması gerekir. Psikanalis-

nokta olarak ilginç bir kesişim noktası olabilir. Psika-

tin sözü duyulabilir olmalıdır ve psikanalist bu duyu-

nalist, hastayı serbestçe konuşmaya, aklına gelen her

labilirliğin tesis edilmesinden de sorumludur: Direnç,

şeyi olabildiğince sansürlemeden anlatmaya davet

yani bilinçdışının hakikatini duymamaya çabalamak

eder. Hasta ne söylerse söylesin, psikanalist yalnızca

bir suç değildir, sadece daha fazla hakikat için başka

anlamaya çalışacak ve yorumlayacaktır. Bir yandan,

bir araçtır.

hasta söylediklerinden sorumlu değildir. Psikanaliste karşı kibar olması, uygarlığın gerektirdiği gibi davran-

Dirence, yani anlamamaya, yani değişmemeye hoş

ması, yetişkince hareket etmesi gibi gündelik ilişkileri

geldin demek, başka bir unsuru da devreye sokar:

çevreleyen sorumluluklardan azadedir.

Emek. Anlamak için emek gereklidir, iki tarafın da emeği gereklidir. Semptom, ıstırabı ve ıstırap aracılı-

Öte yandan, bir yanıyla da hasta söylediği her şeyden

ğıyla bir tür zorunluluğu dayatabilir; ancak emek ol-

sorumludur: Gündelik hayatta anlam atfedilmeyen

madan yemek olmaz. Buradaki emek bir tür dayanış-

sözler (dil sürçmeleri, “mesela yani”ler, lafın gelişleri,

mayı da kapsar, birbirine ihtiyacı olan iki unsur, psi-

şakalar, vs.) psikanalist için hakikatin belirdiği anlar-

kanalist ile hasta, ancak bir tür dayanışma içinde,

dır. Bu açıdan, psikanalist hastanın söylediği sözlerin

kimi zaman ortaklaşan, dirençleri aşıp anlama erişebilirler. Hastanın bir yandan söylediklerinden azade,

37


www.psikolojivetoplum.org

bir yandan söylediklerinden sorumlu olduğu bu ikili

şeyler barındırır. Özgürlük basitleşir: Herkesin savaşı

durumda, özgürlüğü üretime çevirebilecek şey

desteklemesi gereken yerde, ölmek ve öldürmek is-

emektir. Ölüm içgüdüsünün, farkı inkâr edip düşün-

temiyorum diyebilmek özgürlüktür. Katliamın lo-

ceyi yok etme çağrısına karşı, farkı tanımak, farkın

kumu olmaz demeyi gözaltına almak, kesinlikle bir

yarattığı kaygıya katlanabilmek ve hatta onu sevip

haset barındırsa da (çünkü farklı düşünebilen, özgür

ona sığınabilmek, ancak emekle olur. Farkın inkâr

bir zihin korkutucu olduğu kadar, bir arzu nesnesidir

edildiği ve düşünceye saldırılan ortamda, Narkisos’u

ve arzunun yoldan çıkarma ihtimaline karşı onu yok

kendi görüntüsünde boğulmaya götüren inkâra ben-

etmek ya da değersizleştirmek gerekir), basit bir ha-

zeyen bir narsisistik doyum ve tümgüçlü fantezi var-

set meselesi değildir.

dır. “Biz her şeyi yaparız”, “Herkes bize hayran, bizi

Burası, tam da Freud’u hatırlayabileceğimiz noktadır.

kıskanıyor”, “Her şey yolunda”, “En güçlü ve en özel

Birinci Dünya Savaşı’nın en yakıcı zamanlarında, sa-

biziz” sonunda inkâr edilenin işgalini dayatır.

vaş zamanlarının yücelttiği ideallerin ve değerlerin,

Psikanaliz, özgürlüğün sorumlulukla ve emekle kesiş-

aslında herkesin bilinçdışında var olan ölümsüzlük

tiğini gösteren bir pratiktir. Bu açıdan bakarsak, dik-

fantezisinin açık edilmiş hali olduğunu yazdı. Çeşitli

tatör sorumlu olmayan, sorumlulukla sınanmayan ki-

komünist grupların dahi ülkelerini desteklediği bu sa-

şidir. Özgürlük, bir sorumluluk çağrısıdır bu açıdan.

vaşta, vatandaş olarak kayıtlı olduğu devletin ve

Diktatöre sorumluluğu, zalim krala Tanrıların kadim

onun ordusunun zalimliklere en az ortak olmasından

yasasını hatırlatır. Antigone, hain de olsa ağabeyinin

başka bir şey umut edilemeyeceğini belirtti. Savaş

gömülmesi hakkını talep ederken, Kreon’a nihaye-

sonrasında ise, askeri tıp diye bir şey olamaz; askeri-

tinde tanrıların yasasına karşı sorumlu olduğunu ha-

yenin beklentisiyle hekimin yemini uyuşamaz diye

tırlatır. Diktatör değil, özgürlük istiyoruz demek, bir

belirtti.

sorumluluk çağrısı yapmaktır. Allah affetsin deyip

Böyle özgürlük olmaz, diyecektir faşist, güvenlik so-

hukuku bertaraf etmeye karşı, memleketin ortak bir

rununu bahane ederek. Özgürlük, tam da birliği bo-

hukuka tabii olan paydaşlar arasındaki ilişki olduğunu

zan sözdür, birliği bozabilme hakkıdır. Bu açıdan öz-

hatırlatmaya dair bir iddiadır.

gürlük; birliği bozuyoruz, suç ortaklığını reddediyoruz ve tam da bunu yaparken mahçup olmamak, biz

Farkı Savunmak, Özgürlüğü Savunmak

farkı arzulayanlar ve oluşturanlar da sizler kadar kö-

Peki özgürlük bu kadar çetrefilli ve zorlu bir kavram-

kensel olanız diyebilmek ile ilgili bir şeydir.

ken, ne zaman herkesin savunabileceği bir şey olur? Faşizm zamanlarında. Faşizm, toplumsal bir örgüt-

Son Söz

lenmedir; ancak bir tür zihinsel durum olarak da tas-

Faşizm, şiddeti ile taraf tutmaya zorlar. Ya kibirli bir

vir edilebilir. Hem toplumsal hem de zihinsel sevi-

narsisistik yanılsama ya da güçlü bir çaresizlik hissini

yede faşizm durumlarının ortak noktaları vardır de-

dayatır. İlk kısmını görmek için sosyal medyaya ve te-

nebilir: Farkın inkârı, bastırılması ve hatta soykırıma

levizyona bakmak yeterli herhalde. İkincisini görmek

uğratılması. Farkın inkâr edildiği ortamda, özgürlük

için de siyasal çevrelere. Bazen, bütün bu zamansal

farklı olabilme hakkına (ve zorunluluğuna) dair bir

38


www.psikolojivetoplum.org

sıkışmışlık içinde, evrensel temaların peşinde gitmek başka bir yol, faşizme katlanma stratejisi olabilir. Özgürlük üzerinde düşünmek, en zamansız, en zaman ötesi, en evrensel temalara sıçramak, faşizmin dayattığı zamansallığa karşı kendi zamansızlığını savunmak anlamına gelemez mi? Unutmamak lazım, bilinçdışı zamansızdır: Bilinçdışı, zamansal dizgelerden ve nedensellikten özgürdür.

39


www.psikolojivetoplum.org

“Kırmızı”: İnsanlığın Özgürlük ve Eşitlik Hayallerinin Kardeşçe Onarımına Dair Bir Film* Banu Bülbül banuladros@gmail.com

“Kırmızı aslında, insanların, bazen ve de

bazen yanı başımızdaki insandan söz edebilir. Onun

şans eseri, yanlış zamanda doğup doğma-

meselesi her zaman aynıdır: Diğerini anlamak... Hak

dıkları ile ilgili bir film. (...) Valentine dün-

vermek ve anlamak arasındaki ayrımı netleştirir ve

yaya kırk yıl önce gelmeliydi ya da yargıç

maksadını anlamak üzerinden tanımlar. Kieslowski,

kırk yıl sonra. O zaman çok hoş bir çift

Kırmızı filminin başında gösterdiği o kabloların kur-

oluştururlardı.” (Kieslowski)

duğu bağı, sinema aracılığıyla geçmişten bugüne ve

K

ieslowski’nin Fransız Devrimi’nin bayrakla-

geleceğe taşır.

şan talepleri özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerini işlediği Üçleme’sinin son filmi “Kır-

Kırmızı filminde kırmızı renkte pek çok nesne olduğu

mızı”. Mavi Fransa’da, Beyaz Polonya’da Kırmızı ise

gibi kırmızının temsil ettiği duygular da varlığını gös-

İsviçre’de çekilmiş. Yönetmen üçlemenin ardından

terir. Rengin duygusal karşılığını Clarissa Estes şöyle

artık film çekmeyeceğini ilan edip emekliliğini açıkla-

tanımlar: “Kırmızı, feda edilmenin, öfkenin, cinayetin,

dıktan kısa süre sonra aramızdan ayrıldığı için Kır-

eziyet edilip öldürülmenin rengidir. Ancak kırmızı, coş-

mızı, aynı zamanda Kieslowski’nin son filmi olma

kulu hayatın, dinamik duyguların, canlılığın, erosun ve

özelliğini de taşıyor. Fransız Devrimi’nden referans

arzunun da rengidir.” (Estes, 2010).

alan Üçleme, On Emir’den esinlenen Dekaloglar’ın Cenevre’de öğrenci olan Valentine güzel, şefkatli

takipçisi gibidir. Hem on filmden oluşan Dekalog-

genç bir kadındır. Öğrenciliğinin yanı sıra baleyle uğ-

lar’da hem de Üçleme’de insanların karşılaştığı

raştığını, mankenlik yaptığını, bir sakız reklamı için

ahlâki-etik zorlanmalar, doğru-yanlış üzerine tartış-

fotoğraf çekimlerine katıldığını görürüz. Bir akşam

malar işlenir. Duygular ön plandadır ve tabii rastlan-

arabası ile eve dönerken radyo frekansları karışır, onu

tılar da...

düzeltmeye çalışırken dikkati dağılır ve bir köpeğe Filmin ilk sahnesinde telefonu çeviren bir erkek elinin

çarpar. Köpeğin tasmasından öğrendiği adresi takip

ardından kabloların kilometrelerce uzanması, deniz-

ettiğinde kentin dışındaki eski bir evin bahçe kapısına

leri aşması ve sesin diğer telefona ulaşması görülür.

ulaşır. Evin açık kapılarından içeriye kadar girer. Kol-

Böylelikle filmin bizi uzaklarla ilişki kurmak üzerine

tukta uyuyakalmış olan yaşlı adamla karşılaşır. Uyan-

düşündüreceğini anlıyoruz. Kieslowski uzaklardan

dırıp köpeğine olanlar hakkında bilgi verir. Adam an-

bahsedince bazen yan odadaki bazen diğer kıtadaki

lattıklarına karşı kayıtsızdır. Kapıların açık oluşuna, o

*

Bu yazı ilk olarak “Psikesinema” dergisinin Eylül-Ekim 2017 tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.

40


www.psikolojivetoplum.org

vakitte evine birinin girmesine aldırmadığı düşünül-

Gelişebilecek olası sorunlar nedeniyle belgesel çek-

düğünde aslında hayata karşı kayıtsız olduğu düşü-

meyi bıraktığını da... Ama insanların doğal yaşamları,

nülebilir. Ev sahibine öfkelenen Valentine, köpeği de

gizleri, sırları onun her zaman merakı olmuş, tıpkı

alarak oradan ayrılır.

emekli yargıç Kern için olduğu gibi...

İkinci buluşmaları da köpek sayesinde olur. Valentine

Kern’in komşularının telefon görüşmelerini dinledi-

kaçan köpeği adamın evinde bulduğunda, tanışırlar.

ğini öğrendiğinde, Valentine öfkeyle “Bu yaptığınız

Onun emekli yargıç Kern olduğunu öğrenir ve kom-

iğrenç” der. Kern onun sözlerine itiraz etmediği gibi

şularının telefon görüşmelerini dinleyebildiği bir sis-

telefonları dinlemesinin ahlâkdışı olduğu kadar yasa-

tem kurduğunu görür.

dışı da olduğunu vurgular. Birbirleriyle konuşurken bir yandan gelen telefon görüşmelerini dinlerler. Bi-

Doğru-Yanlış ve Karar Vericiler Üzerine

rinci konuşmaya maruz kalan Valentine dinleyerek

Kieslowski, doğrunun ve yanlışın sınırlarını belirleyen

yanlış bir şey yaptığını düşünüp ikinci telefon görüş-

her tür kuruma şüpheyle yaklaşan bir yönetmendir.

mesinde kulaklarını kapatır ancak üçüncüsünde me-

Din, hukuk, siyaset, psikiyatri ve psikoterapi de onun

rakına yenilerek konuşmayı dinleyecektir. İlk görüş-

eleştirel yaklaştığı alanlar arasında. Filmin ana karak-

mede karşı dairede yaşayan evli adamın erkek sevgi-

terlerinden biri olan emekli yargıç Kern ile Kieslowski

lisiyle yaptığı konuşmaya tanık olur. Hızla adamın

arasındaki dikkat çekici benzerlikleri, filmdeki diya-

evine gider, niyeti telefonlarının dinlendiğini söyle-

loglarından ve Kieslowski Kieslowski’yi Anlatıyor kita-

mektir. O esnada adamın karısının sofrayı hazırladı-

bında geçen konuşmalarından alıntılar yaparak gös-

ğını, yemeğe başlamak için kocasının telefon görüş-

termeye çalışacağım.

mesinin bitmesini beklediğini ve adamın kızının da paralel telefondan babasını dinlediğini görür. Karısı

Kern yıllarca yargıçlık yapmış olmasına rağmen baş-

adamın başka bir erkekle aşk yaşadığını muhtemelen

kaları hakkında neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar

vermenin

ahlâksızlık

olduğunu

bilmemektedir. Adam kızının olayları bildiğinden ha-

söyler.

bersizdir ve tüm aile karşı komşuları tarafından tele-

Kieslowski, bildiği tek işin sinema yapmak olduğunu,

fonlarının dinlendiğinden bihaberdir. Valentine, ne

çok gençken hasbelkader bu yola girdiğini, daha çok

yapacağını bilemeyerek evi terk eder. Yan evdeki

tesadüflerin yaşamını belirlediğini söyledikten sonra

adamın telefonla konuştuğunu camdan gösterir

artık başka bir iş yapamaz hale geldiğini anlatır.

Kern. Onu dinleyemediğini, çünkü adamın Ja-

Emekli yargıç Kern de hayatı boyunca yaptığı iş onun

ponya’dan getirdiği dinlenemez bir telefonla konuş-

için anlamını yitirdiğinde emekli olur ama belki de

tuğunu söyler ve Cenevre’deki uyuşturucu trafiğini

başka bir şey yapmayı bilmediğinden, insanların ya-

yönettiğini tahmin ettiğini sözlerine ekler. Valentine

şamını izleyerek, etki etmeden, yargılamadan onların

ve Kern bu adamı telefonla ararlar. Valentine adama

hayatını anlamaya çalışır. Kieslowski’nin özellikle

“sizi öldürmek lazım” der. Adam korkuyla evine girer.

belgesel film çektiği döneme ilişkin anılarında insan-

Kern ve Valentine, oyun oynayan iki çocuk gibi heye-

ların yaşamını gözlemenin, izinli de olsa çekmenin

canlı ve neşelidirler bu sahnede. Bir sonraki telefon

etik yanlarına dair uzun süre düşündüğünü biliyoruz.

41


www.psikolojivetoplum.org

görüşmesi yaşlı bir kadın ve kızı arasındadır. Kadın kı-

Diğerini merak eden ve gözleyen bir diğer göz de Va-

zına yiyecek ekmeğinin kalmadığını söyler, kızı katı

lentine’in yan dairesinde oturan adamdır. Kern’ün

bir şekilde onun için alışveriş yapmayı reddeder.

gönderdiği veteriner parasını Valentine evde olma-

Kern, Valentine’e “Ne yapacaksın şimdi, onun için

dığı için postacı bu komşuya teslim etmiştir. Adam

alışveriş mi yapacaksın?” diye sorar. Genç kadının ne

parayı Valentine’e verirken öyle sorular sorar, o kadar

kadar üzgün olduğunu görünce ekler “Yaşlı kadının

yargılayıcı konuşur ki onun takibinin iyi niyetli olma-

hiçbir eksiği yok, tek eksiği kızı. Tüm bunları kızını ya-

dığı kanısına varırız. Daha sonra kadının kapısının

nına getirebilmek için abartarak söylüyor.”

anahtar deliğine sakız yapıştırıldığında çıkar aynı adam ortaya. Birdenbire elinde beliren cımbızla çö-

Telefon görüşmelerine tanıklık ettikleri komşuları ka-

zer sorunu. Tacizkâr ve yargılayıcıdır. İzleme, göz-

dar kendileri hakkında da konuşurlar. Valentine kar-

leme, dinlemenin çeşitli biçimlerini görürüz film bo-

deşinden söz eder. Onun babası sandığı kişinin as-

yunca. Rahatsız edici olanlar, hiç fark yaratmayan-

lında babası olmadığını 15 yaşında iken öğrendiğin-

lar... Kieslowski, komşularını gözetleyen iki adam ve

den ve şimdi -yani 16 yaşındayken- uyuşturucu kul-

onların aynı kadınla kurduğu ilişkilerdeki kökten fark-

landığından. “Annen kardeşinin uyuşturucu kullan-

lılığı karşılaştırırken bir kez daha ve ısrarla her olayın

ması ile ilgili gazete haberlerini gördü mü?” diye sorar

kendi dinamikleri ile değerlendirilmesi gerektiğini

Kern, “Annem görse de inanmaz ki” diye yanıt verir

söylemektedir.

Valentine. Bazen bazı gerçeklere karşı gözlerimizi kapatmak isteriz. Kern ve Valentine’in, bir düzeyde ya-

İnsanların birbirlerinden sır saklamalarına, birbirlerini

kınlaşmış oldukları bu karşılaşma da gergin biter. Va-

üzmelerine, hatalarına dair konuşurken Kern; “İnsan-

lentine, öfkeyle Kern’ün dinlemeyi bırakması gerek-

lar kötü değildir, bazen çok güçsüz olabiliyorlar sa-

tiğini söyler ve evden ayrılır.

dece” der. İşte bu söz tam da Kieslowski’nin ağzından çıkmış gibidir. Şimdi Kieslowski’ye kulak verelim;

Sonraki görüşmeleri Valentine’in gazetede Kern’ün yargılandığını görmesi sonucunda olur. Onu ihbar

“Kişisel olarak ben pek rağbet görmeyen bir

edenin kendisi olmadığını söylemek için gittiği evde,

görüşe sahibim. İnsanların doğuştan iyi ol-

adamın kendi kendini ele verdiğini öğrenir. “Tüm ha-

duklarına inanıyorum. İyi olmak herkesin

yatım boyunca yazdığım dolma kalemin mürekkebi

doğasında var. Ancak sonra şu soru ortaya

bitmişti. Kurşun kalemi aldım ve komşulara aynı za-

çıkıyor: Herkes iyiyse kötülük nereden geli-

manda polise mektup yazdım.” Bu itiraf onu rahatlat-

yor? Buna verecek mantıklı ve akılcı bir cevabım yok, ama genel olarak konuşursak,

mış gibidir, Valentine’in karşısında daha neşeli ve ko-

insanlar bir noktada, artık iyi olanı ortaya

nuşkan bir adam görürüz. Yıllardır özel bir gün için

çıkaracak bir durumda olmadıklarını anlı-

sakladığı armut likörünü açarak Valentine’e ikram

yorlar ve ben kötülüğün bu gerçekten doğ-

eder. Kurşun kalemle yazılan yani hatalarını silip dü-

duğunu düşünüyorum. Kötülük bir tür ha-

zeltebildiği yeni bir dönem başlamıştır hayatında.

yal kırıklığından doğuyor. İnsanların bunu bilinçli veya bilinçdışı yapmaları tamamen

42


www.psikolojivetoplum.org

konu dışı. Neden iyi olanı yapmadıkları ko-

her ne kadar 1989’da güç kazanmış da olsa, bir daha

nusunda fikir yürütmekse imkânsız. Bin-

başını doğrultamadı. Yine de biraz gücü ve umudu kal-

lerce farklı sebebi olmalı. (...) Benim hayata

mış görüntüsünü vermek istiyordum ama ben bizim

karşı edindiğim, bu bozguna uğramış, ka-

neslin umuduna bir daha asla inanmadım.” (Stok,

ramsar ve acı tavrım da her zaman iyi olan

2010) dese de Kieslowski sinema hayatının finalini

niyetlerimin boşa çıkmasından kaynaklanı-

hayli umut yüklü göndermelerle bitirmiştir. Sözü ile

yor. Her zaman karamsar bir eğilimim ol-

eylemi arasındaki bu fark bize sonraki kuşaklardan

muştur. Babam da böyleydi, hiç görmedi-

umudunu kesmediğini gösterir.

ğim ve hatırlamadığım büyükbabam da şüphesiz böyleydi ve büyükbüyükbabam

Onarıma Dair

da. Babam çok ciddi bir hastalığa yakalan-

Valentine’in karşısındaki binada oturan hukuk öğren-

mıştı. Ailesine bakamıyordu, karamsarlığı

cisi August’un meteoroloji telefon hattında çalışan

ve duyarsızlığı haklı temellere dayanı-

sevgilisi, Kern’ün komşusudur. Ve elbette Kern, tele-

yordu. Ben bu sebeplerin, hastalığının ve

fon dinlemeleri nedeniyle aralarındaki ilişkiye dair

bütün başına gelenlerin, onun karamsarlı-

bilgi sahibidir. August, yaşadıkları dolayısıyla Kern’ün

ğını teyid ettiğini düşünüyorum. Bana da

gençliğine çok benzemektedir. Kern’ün çok gençken

böyle olmuştur, başımdan pek çok iyi şey

sevdiği kadın tarafından aldatılması ve sonrasında al-

geçmiş olmasına rağmen. Bundan şikâyet

datan eski sevgilisinin bir kazada ölmesi benzeri olay-

etmem, etmiyorum da. Tam tersine.”

lar August’un hayatında da yaşanacaktır.

(Stok, 2010)

Valentine’in İngiltere’de yaşayan sevgilisi Michel, ka-

Kieslowski kendisini karamsar olarak tanımlasa da in-

dının sevgi ve aşk dolu, şefkatli, güvenli halinden

san iyiliğine yaptığı vurgu ve üçlemeyi bitirdiği Kır-

uzak şüpheci, güvensiz ve kıskanç biridir. Valentine,

mızı filminde gösterdiği sevgi, şefkat duyguları ile

köpeği eve aldığında “kurtul ondan” der, “beni sevi-

kardeşleşmek yoluyla gelecek onarım olanağını sun-

yor musun?” sorusuna “öyle sanıyorum” diye yanıt

ması, umuda işaret ediyor. Kieslowski’nin insanın iyi-

verir. Valentine “Tek istediğim huzur, huzurlu bir ha-

liğine dair bakışını yansıtan en mühim sahnelerden

yat istiyorum” dediğinde “Benimle olmayacak” diye

birinin, her üç filmde de tekrarlanan ihtiyar birinin

yanıtlar onu Michel.

geri dönüşüm kutusuna tek bir şişe atma gayretinde gizli olduğunu düşünüyorum. Avrupa’nın üç ayrı ken-

Kern, yaşadığı olaylardan sonra bir daha hiç kimseyle

tinde güçlükle yürüyen ihtiyar insanların, ölmelerine

birlikte olmamıştır. August’un Valentine ile birlikte

ramak kalmışken dünyayı kirletmemek için çabala-

olmasını ister, onların karşılaşmaları için Valentine’in

maları tam da insandaki umuda dairdir. Mavi ve Be-

yaşamına ufak müdahalelerde bulunur. Bir gün Va-

yaz filmlerinde karakterlerimiz ihtiyara yardım et-

lentine’e “Senin 50 yaşında ve mutlu olduğunu hayal

mezse de Kırmızı da Valentine’in yardımı, iyiliğin ve

ettim” der. “Yıllardır böyle güzel bir şey hayal etme-

elseverliğin bencillik karşısında kazanacağına dair bir

miştim.” Bu sözle yıllardır hayal kurmamış birinin yal-

gösterge olarak sunulur. “Benim de ait olduğum nesil,

43


www.psikolojivetoplum.org

nızlığı çöker birden üzerimize. August’un kaderini de-

ama maddi koşullar açısından büyük eşitsizlikler yok-

ğiştirmeye çalışırken adeta kendini onarmaktadır

tur. Biraz da bu nedenle insanların özgürlük ve eşitlik

Kern. Kendi acı deneyimini, hasetli olmayan iyicil bi-

olanaklarına odaklanmıştı. Kırmızı filmi, Dekaloglar

çimde bir başkası için kullanmaktadır.

sonrasında Üçleme için doğru ve yanlışın tanımlanmasını değerler hiyerarşisi üzerinden tartışmak ve

“En sevdiğim seyirciler filmin onlar hakkında olduğunu

öncelikler belirlemek konusunu tartışan şiirsel bir bi-

ya da onlara bir şeyler ifade ettiğini, onlar için bir şeyler

tiriş olur. Dişi, güzel, iyi, şefkatli ve Kırmızı... Eşitlik ve

değiştirdiğini söyleyenler. (...) (Aşk Üzerine Kısa Bir

Özgürlük için aklınızın yettiğince uğraşabilirsiniz. Akıl

Film’den sonra) çocuğun biri mektup yazıp bunun onun

rehberliğinde ilerleyebilirsiniz, sorumluluk alabilirsi-

hayatı olduğunu iddia etti. Nereye varacağını bilemedi-

niz. Ancak sevgi ve kardeşlik olmaksızın iyileşmeniz,

ğiniz bir şey yaptığınızda bu, bir başkasının kaderiyle

onarılmanız ve gerçekten özgür olmanız mümkün ol-

çakıştığı zaman çok mutlu olursunuz. (...) Bunlar en iyi

mayacak.

seyirciler. Belki onlardan çok yok ama az da olsa varlar.” (Stok, 2010) der Kieslowski. Burada da Au-

Son yıllarda “kardeşlik” tanımlaması Fransız Devrimi

gust’un yaşamı Kern’inkinin tekrar edilmesi gibidir.

dönemindeki anlamından çok şey yitirdi belki de.

Aslında insanlar birbirlerine benzer şeyler yaşarlar ve

“Kardeş olmak zorunda mıyız?”, “Birbirimizi sevmek

iyi sanat eserleri de tekrarlarla onarımı sağlar, görün-

zorunda değiliz ama hak temelli ilişki kurmak zorun-

meyeni görünür, konuşulmayanı konuşulabilir kılar.

dayız” gibi söylemler yaygınlaştı. Daha serin, daha mesafeli bakışlar tarafından yaratılan tanımlı, hu-

Özgürlük ve Eşitlik Bahsinde Kardeşliğin Önemi

kuklu, tüzüklü ilişkiler sardı dünyayı. İşte Kieslowski

Kieslowski’nin ana temalarından biri yaşamın doğal

sineması bu bakışa karşı geliştirdiği düşünceyi Kır-

eşitsizliklerinden doğan adaletsizlikler ve kısıtlama-

mızı filminde en özlü haline kavuşturuyor. Aklınızla

lardır bir bakıma. İnsan özgürlüğünün sınırları yani...

her türlü hakkı, hukuki bir zeminde tanımlayabilirsi-

Mutlak bir eşitliğin yokluğunun kabulü. Eksiklikle ya-

niz ama sevgi ve şefkat olmadan, kardeşlik duyguları

şamak. Eksik parçanın bir başkasında olduğunu bil-

gelişmeden umudu üretmeyi başaramayacaksınız.

mek ama ulaşamamak. Doyuma ulaşamayacak olan

Her türlü profesyonel ve soğuk karar vericilik, siyase-

arzuyu kabul ve hüzün. Kern, kendi eksik yaşamını ta-

ten de psikolojik/psikiyatrik olarak da sinemasal/sa-

mamlamanın yolunu August’un ve Valentine’in haya-

natsal alandan da üretilse hatalara, insanların birbir-

tını tamamlama çabasında bulur biraz da. Hasetli ol-

lerinden uzaklaşmasına yol açar. Özgürlüğü anlattığı

mayan, umutlu, iyicil bir yoldur onunki.

Mavi filminde, tüm sorumluluklarından ve ilişkilerinden özgürleşen bir kadını izleriz; eşitliği anlatan Be-

Kieslowski’nin zor bir çocukluk ve ilk gençlik öyküsü

yaz filminde, bir tahterevallide gibidir sevgililer. Eşit-

var. Savaş, yoksulluk ve hastalıklarla dolu. Ailesinin

lik arayışları, altta kalan olmama çabaları, ilişkiyi eşit-

yoksulluğu nedeniyle gittiği yatılı okullar, vereme

leme gayretleri ikisinin hayatını da zorlaştıran, peri-

yatkın ciğerler, veremli, çalışamaz durumda bir

şan eden bir hâl alır. Şefkat eksiktir hayatlarından, sa-

baba... Tanık oldukları da hep yoksulluk öyküleri... Yaşadığı dönem Polonya’sında büyük zorluklar vardır

44


www.psikolojivetoplum.org

bır ve sevgi de... Oysa Kırmızı’da Valentine’den yayı-

görmezden gelebilir, görecek güçte olamayabilir, siz

lan kardeşçe iyilik, güzellik ve şefkat, insanlığın özgür

onlarla görüşmüyor olabilirsiniz ancak onlar sizin her

ve eşit geleceği için ihtiyaç duyulan ana malzemedir.

zaman yüreğinizdedir.

Bu nedenle Kırmızı filminin sonunda karakterlerimiŞans ve Tesadüf

zin büyük bir badirenin ardından hayatta kaldıklarını görürüz. Her birinden haber alırız, hem de iyi haber-

Kieslowski, şans ve tesadüflerin rolünü, bir insan dav-

ler. Yargıç ancak Valentine ve August’un yan yana fe-

ranışının ya da bir olayın nedenlerinin çok sayıda ola-

ribot kazasından kurtulduklarını gördüğünde bir

bileceğini ve insan kontrolünün sınırlarını anlatabil-

damla gözyaşı döker. Mutluluk, umut ve acı vardır o

mek için vurgular. Geleceğin örülmesinde şansa ve tesadüflere ilişkin payın boyutunu kestiremediğimiz

gözyaşında. Üç film, üç tema gizlidir bakışında... Bir

ama bir yandan da kontrol etmek istediğimiz için bir-

de veda...

takım atıflar yaparız. Filmde Valentine’in yaptığı Bu bahiste köpek Rita’nın temsiliyetinin de önemli ol-

gibi... Valentine, mahalledeki markette her gün şans

duğunu düşünüyorum. Valentine ve Kern’ün ilişkileri

oyunu oynar, üç kırmızı kiraz yanyana gelince para

Rita için karşılıklı sorumluluk almaları ile gelişir.

kazanır ama bir yandan da bunun kötü şans getirece-

Rita’nın hamile olduğunu Valentine’den öğrenir

ğine inanır. Olumlu ya da olumsuz sonucu yordama-

Kern. Köpeğin hamileliği yeni başlangıçların haberci-

nın olanaklarını araştırmak, oyun biçiminde pek çok-

sidir. Filmin sonunda köpek doğum yapar. Valentine

larımızın hayatında var olabilir. Bu çabanın daha ağır

ve Kern’ün yavru köpeklerin başucunda sevgiyle on-

halleri belirsizlikten üreyen kaygıya dayanamayarak

ları izledikleri sahne Mavi filminin karakteri Julie’nin

tekrarlayan rahatsız edici düşüncelerini engellemek

yavrulayan fareye soğuk, mesafeli ve kurtulmak iste-

için tekrarlayan davranışlar sergilemek olabilir. İnsan

yen biçimde baktığı sahneyle karşılaştırılabilir.

hayatındaki kritik bir anın dahi pek çok faktör tarafın-

Mavi’de farelerle başa çıkmak için onları öldürmek

dan belirlendiği, dolayısıyla indirgemeci bir neden-

üzere eve kedi bırakan kadının yerini, hayvanların

sonuç ilişkisi kurulamayacağı anlatılmak isteniyor

sevgiyle bakımını üstlenen insanlar almıştır. Hayvan-

Kieslowski filmlerinde. Ama asıl anlatılmak istenen

ları öldürerek özgürleşmek isteyenlerin yerine tüm

ya da vurgulanan diyelim, insanları yapıp ettikleri yü-

canlılarla kardeşleşen insanlar...

zünden yargılamanın ve doğrunun-yanlışın ne olduğu hakkında bir karara varmanın tam da bu nedenle çok

Valentine’in annesi ya da kardeşi filmde görülmez.

zor olduğu.

Köpeği veterinere götürdüğünde, veteriner yardımcısını “Marc” diye çağırdığı an Valentine’in duygusal

Doğayı belirlemek ve/veya kontrol etmek konusun-

olarak yoğunlaşması ve dikkat kesilmesi, adı Marc

daki iddiası kibir düzeyine yükselen insanı da eleştirir

olan kardeşi için endişelendiği günlerde onun adının

filmlerinde... Dekologlar’ın birincisinde meteorolojik

telaffuz edilmesinin dahi yoğun duygular yarattığını

tahminlere ve ağırlık hesaplarına dayanarak buz tu-

gösterir. Valentine’in Marc’la ilişkisi, kardeşliğin öne-

tan göle çıkılabileceğini iddia eden babanın taahhüdü

mini anımsatır bize. Kardeşinizle bile koşullarınız eşit

nedeniyle buzda yürümeye çalışan oğlunun ölmesine

olamaz, kardeşiniz hatalar yapabilir, anneniz bunları

45


www.psikolojivetoplum.org

benzer bir durumdur, Kern’ün meteoroloji tahminle-

nen biçimde aynı gün bowling salonuna gider. Karşı-

rine ve kaza istatistiklerine bakarak feribotun güvenli

laşma olmaz ama tesadüfün böylesi bilinçdışı kayıt-

bir araç olduğunu söylemesi. Ve feribot batar. Bu

larla ilgili değilse nasıl açıklanabilir.

defa Dekalog 1’deki çocuğun ölümünden farklı olarak Van der Budenmajer

Üçleme’deki ana karakterlerin tümü kurtulur. Dekalog 1’deki baba hesaplamalarına fiziki bir bileşeni kat-

Dekaloglar’da ve Üçleme’de aynı bestecinin adı geçi-

mayı unutmuştur, Kern ise deneyimlerini... Geçmişte

yor: Van der Budenmajer. Siz de benim gibi filmlerin

aşık olduğu kadın kendisini aldattıktan ve iki sevgili

müziklerine bayılıp “Hemen Van der Budenmajer

ayrıldıktan sonra bir kazada ölür. Ve onun Kern’ü al-

dinlemeliyim” diye düşünebilirsiniz. Van der Budenmajer’e ilişkin soruları Kieslowski yanıtlasın.

datırken birlikte olduğu adam daha sonra sanık sandalyesinde yargıcın karşısına çıkar. Yargılandığı suç,

“Üç filmin hepsinde de Van der Budenma-

yapımından sorumlu olduğu geminin batmasıdır. Biz-

jer’in adı geçiyor. Ayrıca onu Veronique ve

ler de her gün bindiğimiz taşıtlara ilişkin çoğu zaman

Dekalog’da da kullanmıştık. O, 19. Yüz-

bilince çıkarmadığımız endişeler taşırız. Onun filmleri

yıl’ın sonunda yaşamış en sevdiğimiz Hol-

bu endişeleri karşımıza çıkarır kimi zaman.

landalı besteci. Öyle biri yok. Biz onu uzun bir süre önce yarattık. Van der Budenmajer

Her zaman kötü olaylara sebep olmuyor tesadüfler.

gerçekte Preisner’ın kendisi tabii ki. (...) Van

August, kitaplarını düşürdüğünde açılan sayfadan

der Budenmajer’in doğum ve ölüm tarihleri

soru çıkıyor sınavda ve mezun oluyor örneğin. Benzer

bile var. Bütün eserleri kataloglanmıştır ve

bir olay Kern’ün başına da gelmiş. Bir kitap yere düş-

kayıtlarda katalog numaraları belirtilmiş-

tüğünde soru gelecek sayfanın açılması ilginçtir ama

tir.” (Stok, 2010)

eğer kişi olaya anlam yükleyip o sayfayı okumazsa bir anlamı olmayacaktır. August ve Kern o sayfaya çalı-

Son Filmin Hüznü ve Kieslowski’ye Veda

şırlar. Kern için o dönem sevindirici bir olay olan sı-

Kırmızı’yı da çektikten sonra artık sabrının tükendi-

navlarını vermek ve mezun olmak, sonrasında bakıl-

ğini ve çok yorulduğunu söyleyerek emekliliğe çekilir

dığında bir hayal kırıklığıdır. Yargıçlık işinden mutlu

Kieslowski. Fransa’da ve İsviçre’de de film çekmiş ol-

olmamıştır.

masına rağmen “İngilizcem kötü, bir türlü Fransızca öğrenemedim ve bir dünya vatandaşı da olamadım,

Tesadüflere ya da şansa dair hayatın sunduklarını tar-

ben kesin biçimde Polonyalıyım” diyordu. Emeklili-

tışırken mistik anlamlar yüklemiyor yönetmen. Bi-

ğinde Polonya’ya dönmek hakkında şöyle söylemişti:

linçdışına yerleşen olasılıkların, bilince varmakta zor-

“Aslında oraya (Polonya) döndüm bile. Nahoş olabilir

luk çeken belirleyicilerin, davranışlarımızın sonucunu

ama benim mekânım orası. Eğer bir şey size aitse, size

nasıl değiştirdiğini anlatıyor bize. Örneğin August ve

ait olmayan şeylerden daha fazla onun hakkında eleş-

sevgilisinin telefonunu dinlerken, Valentine de onla-

tirel düşünmeye hakkınız vardır. Kendi eşiniz hakkında

rın bowlinge gideceklerini duyar ve sonra da bu bilgiyi

arkadaşınızın eşine nazaran daha eleştirel olabilirsiniz.

unuttuğunu düşünür. Daha sonra tesadüf gibi görü-

Sevdiğimiz insanlardan daha fazlasını talep ederiz ve

46


www.psikolojivetoplum.org

bekleriz; mekânlar söz konusu olduğunda da bu böyle-

Kaynaklar

dir. Benim açımdan İngiltere canı nasıl isterse öyle ola-

Stok, D. (2010). Kieslowski Kieslowski’yi Anlatıyor (Çev. Aslı

bilir ama Polonya’nın farklı olmasını isterim. Hiçbir za-

Kutay Yoviç). İstanbul, Agora Kitaplığı.

man benim istediğim gibi olmaz, ama bunu beklemeye

Andrew, G. (2016). Üç Renk Üçlemesi (Çev. Merve Erol). İstan-

hakkım vardır. Berbattır ama benimdir! Başka bir yerde

bul, AlfaYayınları.

de yaşayamazdım hem. Paris’i seviyorum, orada birkaç Estes, C. (2010). Kurtlarla Koşan Kadınlar (Çev. Hakan Atalay).

yıl yaşadım, ama ebediyen orada kalamazdım.” (And-

İstanbul, Ayrıntı Yayınları.

rew, 2016) Kieslowski’nin söylediklerini, Kırmızı filmindeki Michel’in Polonya seyahati öyküsünü ve Beyaz filminin karakteri Karol’un yaşadıkları ile karşılaştırarak açabiliriz. Michel, Valentine’le yaptığı gergin telefon görüşmelerinden birinde iş için kısa süreli gittiği Polonya’da her şeyini çaldırdığını söyler. Neyse ki İsviçre Konsolosluğu ona destek olup İngiltere’ye dönmesine yardımcı olmuştur. Beyaz filminde Karol karakteri de Fransa’da her şeyini yitirir. Çaresizce ortalıkta kalır. Ona yardım eden, tarakla çaldığı Polonya ezgisini tanıyan Polonyalı bir adamdır. Bavulunun içinde ülkesine dönmesine yardım eder. Bir bavulun içinde... O bavuldan çıkıp bir çöplükte haydutlarla karşılaşan adam “Oh vatanım” der etrafına bakıp. Bu iki karakterin başka bir ülkede her şeylerini yitirdikten sonra yaşadıkları deneyimlerin farklılığı, Polonya ve İsviçre vatandaşları arasındaki eşitsizlikleri de düşündürür bize. Kieslowski’nin balık tutarak geçirmeyi planladığı sinemasız yaşam kısa sürer. 1996 yılında aramızdan ayrılır. Tarkovski’nin ölümü için söyledikleri belki kendisi için de geçerlidir. “Belki daha fazla yaşayamadığı için öldü. İnsanlar zaten genelde bu yüzden ölür. Kanserden ya da kalp krizinden veya araba kazasından öldükleri söylenebilir ama gerçekte insanlar, yaşamaya devam edemedikleri için ölürler.” (Stok, 2010)

47


www.psikolojivetoplum.org

Psikologlara Çağrı: Rakip Değil Meslektaşız, Dayanışmayla Kazanacağız! Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) todap.der@gmail.com

S

erbest piyasada yasasız kalmış psikoloji

yine genç meslektaşlarımız oluyor. Oysa biz psiko-

alanı her geçen gün biraz daha talan edilir-

logların aldığı dört yıllık lisans eğitimi, alanda çalışa-

ken, psikologların çalışma koşulları da buna

bilmek için yeterlidir, değilse de yeterli hâle getiril-

paralel olarak kötüleşiyor. Bir tarafta yasasızlığı fırsat

melidir. Eksik görülen noktaların çözümü sertifika

bilen sahte psikologlar, yetki aşımları ve astronomik

programları değil, güçlendirilmiş lisans eğitimleridir.

fiyatlı sertifika programları; diğer tarafta staj adı al-

Bizler sertifika programlarını lisans eğitiminin alter-

tında ücretsiz çalıştırılma, düşük maaşlar ve iş tanımı

natifi olarak görmemeli, bu programların niteliksiz

harici görevler… Alana ilişkin sorunlarımız o kadar çe-

eğitimler ile para karşılığı yetki satmasına izin verme-

şitlenmiş durumda ki bir kısmının çözümü için “olası

meliyiz. Sertifikasyonla yetki satışının, aynı zamanda

bir meslek yasasının çıkışı” bile yetersiz kalacak gibi

alandan olmayan kişileri psikoloji alanına sokmasının

duruyor. Zaten bütün sorunun yasamızın olmayışın-

ve özellikle sahte psikologların bu sertifikalarla ken-

dan kaynaklanmadığını da belirtmek gerekiyor. So-

dilerini var ediyor olmalarının altını çizmeliyiz.

runlarımızın sınırları bugün için meslek yasasının yokluğunu aşmış bulunuyor. Biz psikologlar haklarımızı

Genç meslektaşlarımızın karşılaştığı bir diğer sorun

bilemez ya da savunamaz hâle getirildik. Birçoğumuz

ise işe kabul edildikleri kurum tarafından sürüklen-

meslek içi dayanışma ağlarına ulaşamazken kimimiz

dikleri pozisyon olarak karşımıza çıkıyor. İşverenler,

ise bu ağların varlığından bile haberdar değil.

psikologlardan görev tanımları dışında olan (branş derslerine girme, aile danışmanlığı, vd.) taleplerde

Bu çağrıyı tam da bu ihtiyaçtan hareketle dile getiri-

bulunabiliyor ya da kurumun çıkarı doğrultusunda

yoruz. Özellikle yeni mezun olmuş meslektaşlarımız

etik olmayan görevler (yalan beyanda bulunma, so-

bugün için işsizler ordusunda hayli kalabalık bir nü-

runu örtbas etme, vd.) verebiliyor. Tüm bunlar, psi-

fusa sahip. Psikoloji bölümlerinin sayısındaki artış ve

kolog emeğinin ucuzlaştığı ve değersizleşmeye git-

istihdam alanlarının daraltılması ya da düpedüz (ge-

tiği bir zeminde meşrulaştırılabiliyor. Meslektaşları-

rekli donanım ve formasyondan uzak farklı mes-

mız bu durumlara karşı öncelikle tüzük ve yönetme-

lek/alan mensuplarınca) işgâli bu işsizliğin başat se-

liklerle çizilen mesleki sınırlarını iyi bilmeli ve gerekti-

bepleri olarak karşımıza çıkıyor. Diğer taraftan, iş

ğinde bu sınırları işverenine hatırlatabilmelidir. Bu

bulma umudu ile pazarlanan fahiş fiyatlı sertifika

anlarda maruz kalması muhtemel bir haksızlığa karşı

programlarının ya da deneyim elde etme fırsatı ola-

ise, hukuki ve manevi olarak destek bulabileceği bir

rak sunulan ücretsiz çalışma tekliflerinin de ilk hedefi

mesleki dayanışma ağıyla temasta olmalıdır.

48


www.psikolojivetoplum.org

Psikoloji alanının en büyük sorunlarından birisinin de

rine karşı durabilmeli mesleğimizin saygınlığını koru-

sunulan hizmet ile fiyatı arasındaki orantısızlık oldu-

yabilmeliyiz. Bunun için ise tek bir şeye ihtiyacımız

ğunu belirtmek gerekiyor. Bu durum iki şekilde karşı-

var: Birbirimize!

mıza çıkıyor. Birincisi, alanda belli yer tutmuş kimi meslektaşlarımız maalesef sundukları hizmet karşılığında oldukça yüksek fiyatlar talep ediyor. Kimi terapi seanslarının ücretleri 1000 liranın üzerine çıkmışken bu durumun psikoloğun gücünü, otoritesini kötüye kullanmanın bir örneği olduğunu belirtmek gerekiyor. İkincisi, işverenler psikologlara sundukları hizmetin çok altında ücretler önerebiliyor. Hatta bu durum o kadar absürt bir hâl alıyor ki asgari ücretin altında yahut da zaman zaman ise ücretsiz çalışma teklifleri bile önümüze konabiliyor. Geçim kaygısı ise bizleri bu düşük ücretleri kabul etme noktasına sürükleyebiliyor. Oysa birbiriyle dirsek teması ve asgari müşterekleri olan bir meslek grubu hâline gelebilirsek ve birlikte hareket edersek bu durumu değiştirmemiz mümkün. Sunduğumuz hizmet karşılığında (birinci durumda olduğu gibi) yüksek ücretler talep etmemek de, (ikinci durumda olduğu gibi) sunulan düşük ücretleri kabul etmemek de bizlerin elinde. Örneğin bir devlet memuru olarak çalışan psikoloğun saatlik ücreti bizlerin çıtası olabilir ve en azından iş görüşmelerinde talebimiz olarak bu miktar dillendirilebilir. Bizler işverenlerin kâr kapısı, piyasanın ucuz iş gücü olmamalıyız. Diğer taraftan ise terapi odalarında sunduğumuz hizmeti doğru bir şekilde tartmalı ve gücümüzden, otoritemizden faydalanarak hakkımız olmayan fahiş fiyatlar talep etmemeliyiz. Tüm bu yapılması gerekenler ve dahası, olmasını dilediğimiz şeyler bizimle mümkün! Psikologlar olarak bizler haklarımızı öğrenmeli ve savunmalıyız. Haksızlığı görmezden gelmek ya da ona boyun eğmek ye-

49


www.psikolojivetoplum.org

50


www.psikolojivetoplum.org

Kitap Tanıtımları

Deliliğin Tarihi Michel Foucault Çeviri: Mehmet Ali Kılıçbay / İmge Kitabevi Michel Foucault, Deliliğin Tarihi’nde, deliliğin gündelik yaşamın bir parçası sayıldığı, kaçıklarla çılgınların sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları Orta Çağ’dan, tehlikeli sayılmaya başladıkları, tımarhanelere kapatıldıkları, öteki insanlarla aralarına ilk kez duvarların çekildiği 18. yüzyıla kadar, Batı’da deliliğin arkeolojisini irdeliyor. Deliliğin fantastik dünyasında dolaşırken Foucault, aslında “deli”nin bize onun deli olduğuna karar veren, onu öyle konumlandıran genel toplumsal harita üzerinde işgal ettiği yer itibarıyla yansıdığını gösteriyor. Her çağın kendi ütopyası içinde kendini arındırdığı, saflaştırdığı, idealleştirdiği tarihsel yolculukta, delinin bu arınma ayin ve oyunundaki yerini ve rolünü kavramamızı sağlıyor. Bu nedenle, Deliliğin Tarihi, aynı zamanda aklın tarihinin ana hatlarını da ortaya koyuyor: Akıl, kendini ancak deliliğin zıddında, deliliğin zıddı olarak tanımlayabiliyor. Öyleyse delilik, toplum düzeninin varlığı için gerekli; çünkü bu düzen ancak kendi negatifinin aynasında kimlik bulabiliyor. (Tanıtım Bülteninden)

51


www.psikolojivetoplum.org

Ezilenlerin Pedagojisi Paulo Freire Çeviri: Dilek Hattatoğlu, Erol Özbek / Ayrıntı Yayınları Paulo Freire hayatını ezilenlerin eğitimine, özellikle de okuma yazma bilmeyen yetişkinlerin eğitimine adamış bir eğitimci. Ezilenlerin Pedagojisi’nde ise sadece belli eğitim merkezlerinde uygulanacak alternatif bir pedagoji değil, amaçları kadar kullandığı araçlar da özgürlükçü olan bir özgürleşme siyaseti öneriyor. Ona göre, siyaset, kelimenin en geniş anlamıyla bir eğitim süreci çünkü. Freire öncelikle “bankacı eğitim modeli”ni reddeder. Bu modelde öğrenciler (ya da ezilenler), üzerlerine bilgi yatırımı yapılan pasif varlıklar, boş kaplardır. Bilgi onlara ihsan edilir, aktif bir araştırma sürecinin ürünü değildir. Onlar nesne, öğretmenler (ya da siyasal liderler) öznedir. Bu modelde dünya kapalı, durağan bir düzen, verili, tamamlanmış bir gerçeklik olarak sunulur. Diyalog değil, tek yanlı bir dayatma söz konusudur. Bu, ezilenleri kaderciliğe iten, özgürlükten korkmalarına yol açan ve bu yüzden de üzerlerindeki tahakkümü pekiştiren bir modeldir. Freire buna karşı, ezilenlere dayatılmayan, onlarla diyalog içinde oluşturulan bir pedagoji (=siyaset), “problem tanımlayıcı eğitim” dediği bir model önerir. Ona göre kendini ne kadar devrimci sanırsa sansın, ezilenlere “nesne” muamelesi yapmayı sürdürerek otoriter ilişkileri yeniden üreten hiçbir pratik özgürleştirici olamaz. Özgürleşme, ezilenlere armağan edilecek bir şey değildir, onların özgürleşme mücadelesine özne olarak katılımlarının ürünüdür. Freire’in önerdiği model, insanların dünyayla ilişkilerindeki problemleri tanımlamalarını, dünyayı insanın kendini yaratma görevinde kullandığı bir malzeme olarak görmelerini sağlar. İnsanları “olma” sürecindeki, bitmemiş, yetkinleşmemiş ve bu yüzden de yaratıcı varlıklar olarak görür. Bu yüzden de eğitimin içeriği ezilenlerle diyalog kurularak, onların “konusal evren”i dikkate alınarak belirlenmelidir. Diyaloğun ön şartı ise insanlara inanmaktır, sevmeyi becerebilmektir. (Tanıtım Bülteninden)

52


www.psikolojivetoplum.org

Karakter Aşınması Richard Sennett Çeviri: Barış Yıldırım / Ayrıntı Yayınları Yeni ekonomik düzenin büyülü sözcüğü “değişim”in doğası nedir, insanlara nasıl yansıyor? Her zaman kısa vadeye endeksli bir ekonomide kişi nasıl kalıcı değer ve hedeflere sahip olabilir? Her an parçalanan veya sürekli yeniden yapılanan kurumlarda, kişi kendi kimliğini ve yaşam öyküsünü nasıl oluşturabilir? Küreselleşme olgusunu makro düzeyde inceleyen birçok kitap yayımlandığı halde, bu sürecin mikro düzeyi, insan karakteri üzerindeki etkileri pek az incelendi. Richard Sennett, Karakter Aşınması’nda bunu yapıyor. Ona göre sermayenin, günümüz ekonomisinin bütün dünyaya yayılmış dalgalı denizlerinde “hızlı kâr”ın dışında başka bir amacı yok; şirketlerini piyasadaki anlık değişimlere müdahale edecek biçimde esnekleştirip, yeniden yapılandırıyor. Kişilerden sürekli kendisini yenilemesini, seyyar olmasını, risk almasını, rekabet becerisini geliştirerek yırtıcı bir karakter edinmesini, takım çalışmasında uyumlu olmasını bekliyor. Ancak eski kapitalizmin rutin ve monoton yapısına karşı savunulan bu politikaya yakından bakıldığı zaman sadece eski iktidar yapılarının rengini değiştirdiği görülüyor. Çalışanlar için esnekliğin anlamı ise yaşam boyu iş güvencesinin yok olması; sürekli iş ve şehir değiştirerek yön duygusunu yitirmek; istikrarlı işlerin yerini geçici projelere bırakması ve bir işten diğerine, dünden yarına sürüklenen yaşam parçacıklarından beslenen, rekabetin körüklediği “güvensizlik” ve “kayıtsızlık” duygusu...Ve bir de karakter aşınması...Oysa insan karakteri, duygusal deneyimlerimizin uzun vadeli olması ve başkalarıyla girdiğimiz ilişkilere yüklediğimiz etik değerler üzerinden gelişir. Karakter, içsel bütünlük, ilişkilerde karşılıklı bağlılık ve uzun vadeli bir hedef için çaba harcamak biçiminde kendini gösterir. Yeni kapitalizm ise güvenmeyi, bağlanmayı ve uzun vadeli planlar yapmayı kârlı bulmaz, reddeder. Sennett Karakter Aşınması’nda gelişmiş bilgisayarlarla üretilen ekmeğin kalitesinden çok, ekmeği yiyenlerin hayatına bakıyor ve soruyor: “Bu sistem insanın yaşamına değer ve anlam katıyor mu?” Ve ekliyor “değişim, kitlesel ayaklanmalarda değil, ihtiyaçlarını birbirleriyle paylaşan insanların arasında, toprakta yeşerir. İnsanları birbirleri için kaygılanmaz hale getiren bir rejimin, meşruiyetini uzun süre koruyamayacağından eminim.” (Tanıtım Bülteninden)

53


www.psikolojivetoplum.org

Ruh İşbaşında Franco “Bifo” Berardi Çeviri: Fırat Genç / Metis Yayıncılık Ruh İşbaşında kendisini "psikopatoloji" alanında yapılmış bir deney olarak görüyor ve kolektif ruhumuzda bir şeylerin nasıl ele geçirilmiş olduğunu tarif ediyor: ağır, kalın, opak, engelleyici bir dünya hali. Bifo'nun yanıtlamak istediği soru şu: İşçilerin kapitalist üretim örgütlenmesi karşısında duydukları yaygın "yadırgama" haliyle nitelenen 1960'ların işçi mücadelelerinden işin psikolojik ve duygusal yatırımların merkezi alanı haline geldiği, hatta bu yeni libidinal ekonominin insanlarda ani paniklerden kitlesel depresyonlara bir dizi kolektif patolojiye neden olduğu bugünkü duruma nasıl geldik? Nasıl oldu da işçilerin gücünün işi reddetmeleriyle, kapitalist süreçlerden özerk olmalarıyla ve kendi örgütlenme biçimleriyle tanımlandığı 1960'ların ve 70'lerin toplumsal antagonizmalarından çıkıp, işin kimliğimizin merkezi öğesi haline geldiği, yalnızca ekonomik anlamıyla sınırlı kalmayıp benliğimizin kuruluşunda hayati bir unsura dönüştüğü son yılların deneyimine geldik? Kısacası, nasıl oldu da işten kaçarken onunla özdeşleşir olduk? (Tanıtım Bülteninden)

54


www.psikolojivetoplum.org

55


www.psikolojivetoplum.org

VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu

Bir-Aradalık: Hâller, Dinamikler, İmkânlar Program Akışı

1. Gün • 19 Ekim 2018, Cuma Saat 10.00-10.30

10.30-12.15

Oturumlar Açılış Konuşması Sempozyum Düzenleme Kurulu Panel I • Bir-Aradalığın İmkânlarını Psikolojiyle Düşünmek Düzgün Uğur Eşit Olmayanların Bir-Aradalığı Nasıl Mümkün Kılınabilir?

Florence Giust-Desprairies (Paris 7 Üniversitesi) ve Zeynep İclâl İncioğlu Kurumsalın Yokluğu karşısında Kolektifin Yanıtı

Melek Göregenli (İzmir Dayanışma Akademisi) Bir-Aradılığın Zorlukları ve İmkânları Kolaylaştırıcı: Duygu

Öz 56


www.psikolojivetoplum.org

12.15-13.15 13.15-15.15

Öğle Yemeği Oturum 1 • Farklı Toplumsal Gündemler ve Kolektif Hâller Till Manderbach ve Daniel Schnur Faşizmin Yükselişi?! Acizlik ve Faillik İkileminde Sağ Hareketlerin Destekçileri

Hâkî Turan Militarizm ve Militarizasyon Ekseninde Vicdani Ret

Sevcan Sat ve Galip Evsen Türkiye'de Yaşayan Kürt Çocuklarında Dış Grup Tarafgirliği Kolaylaştırıcı: Deniz

15.15-15.30 15.30-17.30

Akyıl

Ara Panel II • Dayanışma Akademileri Esra Dağbağcı (Ankara Dayanışma Akademisi) Dayanışma Akademileri vesilesiyle Kurumsal (-Olmayan) Akademi ve Deneyim üzerine Düşünmek

Ayşe Gül Yılgör (Kültürhane) Bir Umut Adası Olarak Kültürhane

Dilek Karabulut (İzmir Dayanışma Akademisi) Karşılaşmadan Bir-Aradalığa Akademi, Dayanışma ve Mücadeleyi Yeniden Örmek

T. Gül Köksal (Kocaeli Dayanışma Akademisi) Eleştirel Bir Akademi Arayışında Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA) Örneği Kolaylaştırıcı: Eser

Sandıkçı

57


www.psikolojivetoplum.org

17.30-17.45 17.45-19.15

Ara Oturum 2A • Şiddet ve Tanıklık

Oturum 2B • Farklı Olgu ve Temalar İzleğinde Bir-Aradalık Süreçleri

Mete Sefa Uysal Psikolojik Şiddet: Evrenselden Yerele Erkekliğin ve Namus Kültürünün En Yıkıcı Ürünü

Erdal Kozan, Aysel Sarı, Mesut Tanko

Seval Öz, Gizem Ölmez, Ahmet Faruk Akfırat, Cansu Sünbül, Fatma Adalet Şahin

Selen Önal, Bahar Bozkurt, Merve Subaşı

Arabesk: Tarihsel, Sınıfsal ve Mekânsal Bir Analiz

Okunan Ama Görül(e)meyen İtaatsiz Yazılar: Duvar Yazıları

Sessiz Tanıklık Kolaylaştırıcı: Gülistan

Ceylin Özcan ve Pınar Arslantürk

Öz

Özgürlüğün Neoliberal Hâlleri: Ekran ve İnternetin Öznel Etkileri Üzerine Kolaylaştırıcı: Serap

Dakak

2. Gün • 20 Ekim 2018, Cumartesi Saat 09.30-10.00

Oturumlar Konferans II • Video Sunum

Konferans I • Video Sunum Ian Parker Eleştirel Bir-Aradalık

Patricia Guerrero (Şili Pontificia Katolik Universitesi, Santiago)

Kolaylaştırıcı: Deniz

Latin Amerika’da Eleştirel Sosyal Psikoloji ve Klinik Sosyoloji: 40 Yıl Neoliberalizm Ardından Bağların Yeniden İnşası

Akyıl

Kolaylaştırıcı: Zeynep

10.00-10.15 10.15-11.45

İclâl İncioğlu

Ara Oturum 3A • Örnek Deneyimler İzleğinde Bir-Arada Ya- Oturum 3B • Bir-Aradalık Üzerine Kavramsal Tartışmalar şama Hâlleri

58


www.psikolojivetoplum.org

Özge Soysal ve Zeynep Özen Aylin Ülkümen

Nasıl Bir Bir-Aradalık?

“Bir Zamanlar Bir Mahalle Varmış, Orada Herkes Birlikte Huzur İçinde Yaşarmış”: Yeldeğirmeni Mahallesi’nde Birlikte Yaşam Anlatıları

Yener Gök

Özmen Küçükosman, Müge Sezer, Eray İnce, Bahar Ateş, Çoşkun Yılmaz, Hakan Yılmaz, Ayfer Yılmaz, Arda Yıldırım

11.45-12.00 12.00-14.00

Beytullah Duman

Komün: Refikler ve Zeytinli

Psikotarih Perspektifinden “Bir Aradalık” Kavramının Analizi ve Tarihçesi

Ayşegül Özadak

Oliver Kontny

“Köye Geri Dönüş”: Türkiye’deki Ekolojik Topluluklarda Birlikte Yaşam Deneyimleri ve Yeni Köylülük

Ben ve Sen, Öteki ve İletişim Dinamiklerimiz: Bir Tercümanın Perspektifiyle Diyalogçu Felsefe

Kolaylaştırıcı: Özge

Kolaylaştırıcı:

Güdül

Ara Panel III • Farklı Eleştirel Psikoloji Yaklaşımları Sertan Batur Türkiye’de Eleştirel Bir Psikolojinin Olanakları

Aysel Gürel Kayaoğlu Yine ve Yeniden: Cinsiyet, Toplumsal Cinsiyet ve Biyoloji

Athanasios Marvakis (Aristoteles Üniversitesi, Selanik) Psikolojinin Neoliberal Çerçevesi Kolaylaştırıcı: Can

14.00-15.00

Bir-Aradalık Önündeki Temel Ayrım Noktaları, Ötekilik Kavramı ve Türkiye’deki Ötekilerin Karşılaştığı Sembolik Ayrımcılığın Göstergeleri: Diğeri ve Öteki Dikotomisi

Önalan

Öğle Yemeği 59

Ayten Deniz Tepeli


www.psikolojivetoplum.org

15.00-17.00

Yuvarlak Masa • Bireysel ve Kolektif Hâller Nilgün Toker (İzmir Dayanışma Akademisi; TİHV Akademi) Vicdansız Ahlak(sız/)lılık ve Toplumun Yıkılışı

Begüm Özden Fırat Kamusal ve Özel Arasında Müşterekler ve Müşterekleştirme Pratikleri

Yaşar Adanalı (Mekânda Adalet Derneği) Bir ‘Halk Sağlığı’ Sorunu: Kentsel Dönüşüm

Canani Kaygusuz Psikoloji ve Eleştirel Psikolojinin İnsanı Anlama Pratiklerine Dair Bazı İzlenimler Kolaylaştırıcı: Zeynep

17.00-17.15 17.15-19.00

Biter

Ara Oturum 4A • Eleştirel Psikoloji(ler) İçinde Farklı Hatlar

Oturum 4B • Cinsiyet, Cinsellik ve Öznellik

Baran Gürsel

Demet Bolat

Sınıfın Bilinçdışı: Eleştirel Psikoloji ile Sınıf Kuramı Arasında Bir Olgu

Eşik Mekânlarda Kadınlar: Dayanışmada Kurulan Öznellikler

Doğa Eroğlu

Umut Şah

Gelişim Psikolojisine Eleştirel Yaklaşımlar

Psikolojinin Cinsiyeti ve Cinselliği Ele Alış Biçimine Dair Söylemler

Muratcan Işıldak

Kolaylaştırıcı: Umut

Eleştirel Politik Psikoloji Kolaylaştırıcı:

Berk Yaşuk

60

Özen


www.psikolojivetoplum.org

3. Gün • 21 Ekim 2018, Pazar Saat 10.30-12.30

Oturumlar Panel IV • Eleştirel Psikoloji Örgütlenmeleri Baran Gürsel (Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği - TODAP) Psikoloji Alanının Neoliberal Dönüşümü Sürecinde Emek ve Dayanışma Odaklı Bir Meslek Örgütü Deneyimi Olarak TODAP

Masum Aydın (Derunnasên Mezopotamyayê – Mezapotamya Psikologlar İnsiyatifi - Der-Mez) Bir İhtiyaç Olarak “Mezopotamya Psikologlar İnisiyatifi”

Leonie Knebel (Özne Bilimi Araştırmaları ve Uygulamaları Topluluğu - GSFP) Alman Eleştirel Psikolojisinde Gelişmeler ve Güncel Durum Kolaylaştırıcı:

12.30-12.45 12.45-14.15

İlham Yılmaz

Ara Oturum 5A • Örgütlenme Dinamikleri

Oturum 5B • Kimliğin Farklılaşan Hâlleri

Umut Kocagöz

Büşra Çilem Dibek

Alternatif Örgütlenmelerde Bir-Aradalığın Koşulları: Zorunluluk ve/vs Arzu

İlişkiler(d)e Müşteri Olmak: Gençlerin Sola Kaydırılan Kimlikleri

Gülmin Candaş ve Umut Şah

Mustafa Akşit Dünyayı Değiştirme Aracı Olarak Breakdance ya da Ürkmez Gençlik Evi Deneyimi

Vakıf Üniversitelerinde Okuyan Öğrencilerin “Vakıf Üniversitesi Öğrencisi” Olmaya Dair Söylemleri

Gözde Yılmaz Fidan Sarsılmaz ve Betül Demir

Adaletsizlik Adına Geniş Kategoriler

Direniş ve Ütopya Bağlamında İki Kadın Hareketi: Gulabi Gang ve Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi (KŞKMİ)

Kolaylaştırıcı: Erdi

61

Çoban


www.psikolojivetoplum.org

Kolaylaştırıcı:

14.15-15.15 15.15-17.15

Sercan Karlıdağ

Öğle Yemeği Panel V • Türlerarası Bir-Aradalık

Oturum 6 • Klinik Çalışma, Psikoterapi ve Psikososyal Destek

Didem Akyüz Saldıran (Deneye Hayır Platformu) * Skype

Yakup Işık

Bağlantısı Hayvan Deneylerinde Türcülük ve Toplumsal Kayıtsızlığın Etkenleri; Ahlak Para Sarmalı

Türkiye'de HIV Tanısı Almış Heteroseksüel ve Homoseksüel Bireylerin Psikososyal Durumlarının Değerlendirilmesi

Özge Özgün (Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği – CŞMD) Veganlık ve Şiddetsizlik

Umut Şah, Doğa Eroğlu ve Özge Güdül (Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği – TODAP)

Kübra Sezikli Bir-Aradalık Bağlamında Psikososyali Yerelde Düşünmek: Travma Odaklı Psikososyal Destek Ekibi

Zeynep Hoşgör

Tartışma: Eleştirel Psikologlar Hayvan Deneylerine Nasıl Bakmalı?

Dans Et Fark Et: Mülteci Kadınların Dans Terapi İle Uyum ve Farkındalık Kazanma Süreçlerinin İncelenmesi

Kolaylaştırıcı: Umut

Katerina Malichin

Şah

Acının Öznel Nedenselliğinin Yaygın Bir Şekilde Kullanılan Depresyon Tanısıyla Bozulması Kolaylaştırıcı:

17.15-17.30 17.30-19.00

Ara Kapanış Forumu

62

Yusuf Öntaş


www.psikolojivetoplum.org

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) Kimdir?

D

erneğin amacı, psikologların ve psikoloji öğrencilerinin eşitlikçi, özgürlükçü ve kardeşlikten yana bir toplumsal dayanışma ekseninde mesleki örgütlenmesini sağlayarak, psikoloji teori ve pratiğinin eleştirisi ve yeniden üretimi yönünde çalışmalar yapmaktır. TODAP, emekten yana ve toplumcu bir eksende bir

araya gelen, çalışan, işsiz ve öğrenci psikologları çatısı altında toplamayı hedefler. Her türlü ayrımcılığa, baskı ve sömürüye karşı ezilenlerden yana ve insan hakları temelinde faaliyet gösterir. TODAP’ın emek eksenli çalışmaları, psikologların çoğunluğunun üretim ilişkileri içerisindeki konumlarından kaynaklanan deneyimlerini betimlemek, yorumlamak, görünür kılmak üzerine kuruludur. Psikologların çoğunluğu ücretli çalışan konumundadır ve güvencesiz çalışma koşulları ve işsizlikle gün geçtikçe daha fazla terbiye edilmektedir. TODAP'ın emek eksenli çalışmaların temeli, bu durumun idrak edilmesine ve güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına karşı mücadele etmek üzerine temellendirilmiştir. Psikoloji tarihine bakıldığında, psikolojinin, içinde ortaya çıktığı tarihsel koşullara ve güç ilişkilerine sıkı sıkıya bağlı olduğu ve ideolojik varsayımlar üzerine kurulduğu görülür. TODAP'ın ikinci ekseni psikoloji bilgisinin ve pratiğinin eleştirisini üretmeye odaklanır ve bunu disiplinlerarası bir yaklaşımla yapar. TODAP, herkes için yaşanabilir bir dünya ve bütünlüklü bir meslek bilgi ve icrası için toplumsal dayanışmayı olmazsa olmaz bir koşul olarak tanımlar. Psikologların toplumun ezilenleriyle dayanışma içine girerken amaçladıkları, sadece dar anlamıyla toplumsal dayanışma değil, aynı zamanda dönüşen ve dönüştüren bir meslek inşa etmektir. TODAP, psikososyal refahın en temel taşı olan insan hakları mücadelelerini kayıtsız şartsız destekler. Bu üç eksene ek olarak dernek, psikologların ve psikoloji öğrencilerinin öğrenim görürken veya alanda çalışırken karşılaştıkları hak ihlalleriyle, psikologların ve psikolojinin sebep olduğu hak ihlallerini ve eşitsizlikleri gündeme taşır. Lisans eğitiminin psikolog ünvanıyla istihdam edilmek için yeterli ve nitelikli hale getirilmesi için çalışır ve alanda çalışmak için gerekli kılınan eğitimlerin herkes için erişilebilir olması için çabalar. Bunların yanı sıra, bir sağlık hakkı olarak tanıdığı psikolojik hizmetin eşit, ücretsiz ve anadilde verilmesi için mücadele eder. TODAP bu görüşler ışığında kazanılmış hakları korur, onlara gelebilecek saldırılara karşı mücadele eder, bu hakların ve henüz kazanılmamış olanların savunuculuğunu yapar. Web: http://todap.org Facebook: https://www.facebook.com/todapder Twitter: https://twitter.com/todapder Email: todap.der@gmail.com

63


www.psikolojivetoplum.org

Derneğe Üyelik Derneğe üye ya da fahri üye olmak için web sitesinde yer alan üyelik formunu doldurup iki fotoğrafınızla birlikte bize ulaştırmanız gerekmektedir. Derneğe üye olmak veya derneğin çalışmalarını yakından takip etmek ve tartışmalara katılmak için mail grubumuza üye olmak isterseniz todap.der@gmail.com adresinden bize ulaşabilirsiniz. Üyelik/Fahri Üyelik formlarını https://goo.gl/jt6QU1 linkinden indirebilirsiniz.

64


w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.