SAYI 04 EYLÜL 2018
w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g
M e h m e t K a r a s u • E r d a l K o z a n • B u k e t K ı l ı ç e r • S e l ç u k Ç e l i k • B a r ı ş Ö z g e n Ş e n s oy • B a n u B ü l b ü l • TO D A P •
w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g
Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği’nin (TODAP) açık erişimli, süreli yayınıdır. Üç ayda bir yayımlanır.
Yayın Kurulu Sercan Karlıdağ Umut Şah Doğa Eroğlu Zeynep Biter Serap Dakak Abdullah Kahraman
İletişim psikolojivetoplum@gmail.com
Takip Adresleri facebook.com/psikolojivetoplum issuu.com/psikolojivetoplum
Logo tasarımı için Selçuk Avcı ’ya teşekkür ederiz.
www.psikolojivetoplum.org
SUNUŞ Dördüncü sayımızla yeniden karşınızdayız! Bu sayıda Mehmet Karasu, Erdal Kozan, Buket Kılıçer, Selçuk Çelik, Barış Özgen Şensoy ve Banu Bülbül’ün birer yazı katkısı yer alıyor. Ayrıca psikologların (özellikle de yeni mezunların) karşılaştıkları sorunlarla ilgili olarak TODAP tarafından hazırlanan metni de yayımlıyoruz. Her sayımızda olduğu gibi, bu sayıda da “Kitap Tanıtımları” kısmında eleştirel psikoloji ile ilişkili olduğunu düşündüğümüz dört kitabın tanıtımına yer verdik. Ve, son olarak, 19-21 Ekim 2018 tarihlerinde İzmir’de gerçekleştirilecek olan VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu’nun detaylı programını da son kısımda görebilirsiniz. Bültenin bu sayısına katkıda bulunan tüm yazarlara ve görsel çalışmalarını kullanmamıza izin veren Erdem Ömüriş’e (çalışmaları için bkz. www.vforvenus.com) teşekkür ediyoruz. Bültenin Aralık ayında yayımlanacak olan beşinci sayısına yazı göndermek için son tarih 15 Kasım 2018’dir. Bültende yayımlanmasını istediğiniz yazılarınızı psikolojivetoplum@gmail.com adresine gönderebilirsiniz. Yazılarınızı göndermeden önce, yayın ilkelerimizi ve yazım kurallarını görmek için psikolojivetoplum.org web-sayfamızı incelemenizi tavsiye ederiz. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…
3
www.psikolojivetoplum.org
İÇİNDEKİLER 3 . . . Sunuş 5 . . . Wittgensteincı Bakış Açısı Sosyal Psikolojiye Nasıl Uyarlanabilir?
Yapay Zekâ Temsilleri Örneği Mehmet Karasu 11 . . . Belirsiz Etiyolojiler ve Bireyin Izdırabı: DEHB Üzerinden Bir Okuma Erdal Kozan 18 . . . Kadın Kadının Yurdudur: Kadınlar Arası Arkadaşlığa Dair Buket Kılıçer 29 . . . Sınır’ın PsikoPolitiğine Kavramsal Bir Yaklaşım Selçuk Çelik 35 . . . Özgürlüğün Bilinçdışı Var mı? Barış Özgen Şensoy 40 . . . Kırmızı: İnsanlığın Özgürlük ve Eşitlik Hayallerinin
Kardeşçe Onarımına Dair Bir Film Banu Bülbül 48 . . . Psikologlara Çağrı: Rakip Değil Meslektaşız, Dayanışmayla Kazanacağız! TODAP 51 . . . Kitap Tanıtımları 56 . . . VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu: Program Akışı 63 . . . TODAP Hakkında
4
www.psikolojivetoplum.org
Wittgensteincı Bakış Açısı Sosyal Psikolojiye Nasıl Uyarlanabilir? Yapay Zekâ Temsilleri Örneği Mehmet Karasu karasuumehmett@gmail.com
Yapay Zekânın Tanımı ve Yaygın Temsilinin Belir-
Gün geçtikçe tahmin edilenden çok daha hızlı, hatta
leyenleri
patlamalı bir biçimde gelişen yapay zekâ uygulama-
Y
apay Zekâ, bir kavram olarak, ilk kez 1956
ları, dar yapay zekâ uygulamaları ve genel yapay zekâ
yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde
uygulamaları şeklinde ikiye ayrılarak ele alınabilir
Dartmouth Üniversitesi’nde düzenlenen
(yapay zekâ konusunda son yıllardaki bazı önemli ge-
bir yaz okulunda bilgisayar bilimci John McCarthy
lişmeler için bkz. Tablo 1). Dar yapay zekâ uygulama-
(1927-2011) tarafından kullanılsa da (Russell ve Nor-
ları, belirli alanlarda özelleşmiş yapay zekâ kullanım-
vig, 2016) özellikle 1990’lardan bu yana hakkında
larına karşılık gelirken; genel yapay zekâ uygulama-
daha fazla haber yapılmakta, gündelik konuşmalarda
ları kendi başına hayatta kalabilen ve pek çok “insan
kendine daha fazla yer bulmaktadır. Bu duruma ek
edimini” yapabilen yapay zekâ uygulamalarıdır. An-
olarak yapay zekâ üzerine çalışmaların niceliği ve ni-
cak genel yapay zekâ uygulamaları aşamasına henüz
teliğinde de son yıllarda dikkate değer biçimde art-
geçil(e)memiştir. Gündelik konuşmalarda yapay
mış görünmektedir. Bu durumun temel sebepleri
zekâdan söz edildiğinde aslında dile getirilen yapay
arasında, (a) dijital verinin artması, (b) hızlı bilgisa-
zekâ uygulamaları, henüz dolaşımda olmayan genel
yarların geliştirilmesi, (c) hesaplama konusunda yeni
yapay zekâ uygulamalarıdır. Bu kapsamda, yapay
yöntemlerin ortaya çıkması, (d) geliştirilen yazılımla-
zekâ uygulamalarının, genel bir tespitle, bir tehdit ve
rın ergonomik ve kolay erişilebilir olması gibi faktör-
tehlike unsuru olarak ele alınması oldukça yaygın gö-
ler sayılabilir.
rünmektedir. Örneğin, yapay zekâlı robotların yakın gelecekte insanları kontrol edip etmeyecekleri, hatta
Yapay zekâlar aslında belirli problemleri öğrenerek
insanları yok edip etmeyecekleri sıkça konuşulan ko-
çözen makinelerdir. Bir etmenin zeki olması için dört
nular arasındadır. Ayrıca sinema sektörünün, özel-
özelliğinin olması gerektiği ileri sürülmektedir: (1) bil-
likle Hollywood’un, yapay zekâyı ele alma biçimi de
giyi kendi başına algılayarak elde edebilmesi, (2)
genellikle yapay zekâlı robotların insanlık için bir teh-
mantığa ve/veya olasılığa dayalı ilkelere göre çıka-
dit ve tehlike unsuru olduğu/olacağı vurgularıyla iler-
rımlar yapabilmesi, (3) bilgilerle doğru olanı yapabil-
lemektedir (örn. bkz. Terminatör serisi [1984, 1991,
mesi veya tercih edebilmesi ve son olarak (4) yaptık-
2003, 2009, 2015], Yapay Zekâ [2001], Ex Machina
larını açıklayabilmesi. Yapay zekâlar bu dört özelliği de taşımaktadır (Dünyanın 1001 Hâli, 2018).
5
www.psikolojivetoplum.org
[2014] vb.).1 Özetle, sıradan insanın zihinlerinde ya-
çekleştirilen programlarda açıkça görülmektedir (ör-
pay zekânın bir tehdit ve tehlike unsuru olarak yer
nek programlar için bkz. Habertürk-Teke Tek2; Evrim
edinmesinde bu konulardaki dizi-filmlerin etkisini
Ağacı-Gelecek Bilimde3; Medyascope-Eksik Olan4).
göz ardı etmek hatalı olacaktır. Bununla beraber, saDil Oyunları ve Sosyal Pratikler
dece sıradan insanların söylemlerinde değil, önde gelen bilim insanı, entelektüel ve girişimciler tarafından
Yapay zekâ uygulamaları sıradan insanın gündelik
da bir tehdit ve tehlike unsuru olarak yapay zekâlar
konuşmalarında sıklıkla tehdit ve tehlike barındıran
vurgusu oldukça sık biçimde dile getirilmektedir. Ör-
bir olgu olarak; yapay zekâ uzmanları arasında ise iş-
neğin, 29 Temmuz 2015’te Buenos Aires’te düzenle-
levselleştirilebilir ve evcilleştirilebilir bir olgu olarak ele alınmaktadır. Wittgenstein’a (1958) göre “bir söz-
nen Uluslararası Yapay Zekâ Kongresinde “Katil Robota Hayır” çağrısı yapılmıştır ve bu açık çağrı
cüğün anlamı onun dilde kullanımına” karşılık gel-
1000’den fazla bilim insanı tarafından imzalanmıştır.
mektedir (s. 20). Sözcüklerle yapılan şey, diğer bir de-
Yapay zekâyla hareket eden silahların, barut ve nük-
yişle anlamlandırma süreçleri dil oyunlarına bağlıdır.
leer silahlardan sonra üçüncü devrim olarak değer-
Dil oyunları gündelik konuşmalarda şu veya bu şe-
lendirildiği bu çağrıya Apple şirketinin CEO’su Steve
kilde içinde yer aldığımız dilsel pratiklere (tanım-
Wozniak, teorik fizikçi Stephan Hawking, düşünür
lama, meşrulaştırma, suçlama, vb.) karşılık gelmek-
Noam Chomsky, Tesla ve SpaceX şirketlerinin kuru-
tedir. Bu dilsel pratikler konuşulan şeyin anlamını üretmekte işlev görmektedir. Konuşulan şeyin anla-
cusu Elan Musk gibi önde gelen insanlar da destek vermişlerdir (açık mektubun detayları için bkz. Auto-
mını belirlemenin yolu ise o şeyin işlevine bakmaktır
nomous Weapons: An Open Letter from AI & Robo-
(bkz. Wittgenstein, 1958; 1969). Buna göre, yapay
tics Researchers, 2015).
zekâ uygulamalarına ilişkin dil oyunlarının birey ve toplum düzeyindeki işlevleri, yapay zekâ uygulama-
Yapay zekâya ilişkin uzmanların görüşleri çeşitli fark-
larına yüklenen anlamın içeriğine, yönüne ve kapsa-
lılıklar barındırsa da genel bir tanımlamayla, yapay
mına dair önemli ipuçları taşıyacaktır. Ayrıca yapay
zekânın insan hayatı için işlevselleştirilebilir ve evcil-
zekâya ilişkin dil oyunlarının keşfedilmesi toplumun
leştirilebilir bir yanı olduğu fikrinde ilerliyor görün-
sosyal pratiklerine ilişkin pek çok bilgiyi de barındır-
mektedir. Bu durum Türkiye’de hem yaygın/konven-
maktadır. Çünkü dil oyunları toplum içinde kurumsal-
siyonel medyada hem de yeni medyada (sosyal med-
laşarak gerçekliğin belirli görüntülerini üretmeye ya-
yada) yapay zekâya ilişkin uzmanların katılımıyla ger-
rarlar. Dahası, toplumun üyeleri nezdinde bazı sosyal
1
2
Bu durumun en açık istisnası Uzay Yolu (1966) dizi-film serisidir. Bu dizi-film serisinde yapay zekâlı uygulamalar genel olarak insanla “dost” makineler olarak sunulmaktadır. Yine Yıldız Savaşları serisinde yer alan R2-D2 ve C-3PO isimli robot karakterlerin ‘dostane’ tutum ve davranışları da bu kapsamda değerlendirilebilir.
3
6
4
Teke Tek (2016, 16 Ekim). Yapay Zekâ ve Beyin [Video dosyası]. https://goo.gl/JWYhvz Teke Tek (2017, 11 Haziran). Yapay Zekâ [Video dosyası]. https://goo.gl/mJ3j8x Teke Tek (2018, 8 Nisan). Yapay Zekâ [Video dosyası]. https://goo.gl/bjYMZu Evrim Ağacı. (2017, 22 Temmuz). Yapay Zekâ ve Doğal Zekâ Üzerine Bir Sohbet [Video dosyası]. https://goo.gl/biHWTc Medyascope (2017, 10 Ağustos). Yapay Zekâ [Video dosyası]. https://goo.gl/no74ow
www.psikolojivetoplum.org
pratiklerin ‘doğal’ görünmesine yardım ederler (Jost,
formları dil oyunlarıyla sosyal olarak düzenlenmiş
1995).
pratiklere bağlıdır (Jost, 1995).
Dil oyunları sadece bir sözcüğün anlamı ve işleviyle il-
Wittgenstein (2004), dil oyunları kavramını farklı
gili bir olgu olmaktan ziyade, aynı zamanda insan
bağlamlarda çeşitli anlamlarda kullansa dahi (örn.
davranışının kendi başına anlamlı olmadığı görüşünü
bkz. Zettel §7, §51, §240, vb.) dil oyunları temel olarak
de sezdirmektedir. Diğer bir deyişle, insan davranış-
diğerlerinin rolleri üzerinde bazı tahmin edilebilir so-
ları, diğer insanların davranışlarıyla birlikte bir anlam
nuçlar doğurmaktadır. Örneğin, iki dindar arkadaş
taşımaktadır. Wittgenstein (2004), insan davranışı-
hayal edelim. Arkadaşlardan biri diğeriyle daha sık
nın nasıl anlaşılabileceğini şöyle ifade etmektedir:
görüşmek isteyen; diğeri de sağlık sorunlarından dolayı görüşmeye fırsat ve enerji bulamayan ve aslında
İnsan davranışı nasıl betimlenebilir? Elbette
daha az sıklıkla görüşmeyi isteyen birisi olsun. Rama-
ancak çeşitli insanların eylemlerinin birbi-
zan ayı içinde bu iki arkadaşın aralarında gerçekleşen
rine karışmış hâlde bir taslağı çıkarılarak.
hayali bir mesajlaşma şöyledir:
Yargılarımızı kavramlarımızı ve tepkilerimizi belirleyen şey, tek bir kişinin şimdi
⊗ Merhaba Merve, nasılsın? Bu cumartesi için bir planın var mı?
yaptığı şey değildir, bireysel bir eylem de-
⊕ İyiyim Zeynep şükürler olsun, görünen bir planım yok. İftar için mi?
ğildir, insan eylemlerinin bütün arbedesidir, bütün eylemleri üzerinde gördüğümüz ze-
⊗ Nasıl da anladın niyetimi hemencecik.
mindir (Wittgenstein, 2004, Zettel §56).
⊕ Nerede ve kaçta buluşalım canım? Buraları pek bilmiyorum doğrusu.
Yukarıda alıntılanan pasajda da görüleceği üzere,
⊗ Saat 19.00’da metronun önünden seni alırım o hâlde.
Ludwig Wittgenstein (1889-1951), insan davranışlarının bir bütün şekilde, diğer insan eylemleriyle birlikte
⊕ Tamam, görüşürüz canım.
incelenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bu durum
⊗ Görüşürüz canım.
insan davranışlarını anlama yolunda etkileşimsel ol-
Yukarıdaki farazi konuşmada göze çarpan en temel
manın önemine vurgu yapmaktadır. Başka bir anla-
iki dil oyunu, Zeynep’in ilk aşamada görüşme zama-
tımla, insan davranışları kendi başına etkisi vakum-
nını Merve’ye doğrudan söylememesine rağmen,
lanmış bir bağlamda değil; tam aksine diğerlerinin
Zeynep’in iftarda buluşmak istediğini Merve’nin ko-
eylemleri ve bunların birbirleriyle olan etkileşimleri
laylıkla tahmin etmesidir. Diğer dil oyunu ise
ekseninde anlam kazanmaktadır (ayrıca bkz. Ger-
Merve’nin görüşmenin yeri ve zamanı için sorduğu
gen, 2011; Lewis, 2003). Buna göre dil oyunları izole
soruya eklediği açıklamanın (“Buraları pek bilmiyorum
edilmiş ortamlarda değil, ‘yaşam formları’ içine gö-
doğrusu”) aslında Zeynep’ten yardım istemesine kar-
mülü hâlde bulunmaktadır (Wittgenstein, 1958). Ya-
şılık gelmektedir. Nitekim Zeynep, bir sonraki mesa-
şam formları ise belirli sosyal ve kültürel pratikler
jında yardım talebini karşılamış ve kabul etmiştir. Bu
şeklinde anlaşılabilir. Yaşam formlarına maruz kalırız
örnekten de görüleceği üzere iki arkadaş arasındaki
ve yaşam formuna dahil olup olmama kararı herhangi öznel bir düşünceye bağlı değildir. Yani yaşam
7
www.psikolojivetoplum.org
diyaloglar birbiri sıra sergilenecek davranışların ipuç-
sıradan insanın dil oyunlarıyla yapay zekâ konusunda
larını içeren dil oyunlarıyla kuruludur. Burada dikkat
uzman insanların dil oyunlarını etkileşimsel ve birbi-
edilmesi gereken bir diğer konu ise diyaloğun Rama-
riyle karşılaştırmalı olarak Wittgensteincı bakış açı-
zan ayında ve iki dindar kişi arasında geçiyor olması-
sıyla çalışmak mümkündür. Şimdi gelin Wittgenste-
dır. Sadece bu iki özellik dahi iki arkadaşın konuşma-
incı bakış açısının bir sosyal psikoloji araştırmasında
sının içeriğini doğrudan etkilemiş görünmektedir.
nasıl işlevselleştirilebileceğini hipotetik bir desenle
Buradan hareketle dil oyunlarının belirli bir yaşam
inceleyelim.
formu içine gömülü olarak işlediği savını temellendi-
Wittgensteincı Bakışla Hipotetik Bir Araştırma De-
rebiliriz.
seni
Yapay Zekâ Temsilleri ve Dil Oyunları
İki aşamada gerçekleştirilecek bir araştırma deseni
Yapay zekâ son yıllarda artan bir ilgiyle kendinden
düşünelim. Birinci aşamada, yapay zekânın üç seri
sıklıkla söz ettirmektedir. Bu durum hem yapay zekâ
şeklinde farklı yönleriyle ele alınıp tartışıldığı bir tele-
çalışmalarının nicelik ve nitelik olarak artmasıyla hem
vizyon programındaki5 konuşmalar deşifre edilerek
de popüler kültürün internet, gündelik konuşmalar
bu yazılı materyaller açık kodlu içerik analizine tabi
ve sinema-dizi sektörü aracılığıyla yapay zekâ hak-
tutulabilir. Bu programlarda bir sunucu ve yapay zekâ
kında içerik üretmesiyle gerçekleşmektedir. Ancak
uzmanları arasında yapay zekâya ilişkin pek çok konu
yapay zekâya ilişkin dolaşımdaki bilgiler ve yapay
çeşitli dil oyunlarına göre konuşulmaktadır. Bu prog-
zekânın gündelik konuşmalardaki yansımaları genel-
ramda sunucu, sıradan insanın yapay zekâya ilişkin
likle yapay zekânın bir tehdit ve tehlike unsuru ol-
gündelik sorularını yapay zekâ uzmanlarına ileterek
duğu/olacağı yönündedir. Diğer taraftan yapay zekâ
çeşitli dil oyunlarını başlatmakta, uzmanlar ise bu dil
uzmanları yapay zekânın çeşitli tehlikelerinden söz
oyunlarını çeşitli yollarla ya sürdürmekte ya da son-
etseler dahi bir yandan bu tehlikelerin hangi yollarla
landırmaktadır. Buna göre birinci aşamanın temel
bertaraf edilebileceğini, diğer yandan yapay zekânın
amaçları şöyle sıralanabilir: (a) yapay zekâya ilişkin
insan hayatına çok farklı yönlerden yansımalarının ol-
dolaşımdaki temel konuları tespit etmek; (b) bu ko-
duğunu/olacağı ısrarla belirtmektedirler. Yani, yapay
nuların hem sıradan insanlar hem de yapay zekâ uz-
zekâya ilişkin dil oyunları sıradan insanın ve yapay
manları açısından hangi dil oyunlarıyla başlatıldığını
zekâ uzmanlarının gündelik konuşmalarında farklı bi-
ve sürdürüldüğünü açığa çıkarmak; ve (c) yapay
çimlerde ilerliyor görünmektedir. Bu durum hayatın
zekâya ilişkin dil oyunlarının gömülü olduğu yaşam
çeşitli yerlerinde birbirleriyle karşılaşan ve birbirinin
formlarının özelliklerini betimlemek.
dil oyunlarına göre konumunu yeniden belirginleştiBirinci aşamada yukarıda sıralanan amaçlara uygun
ren iki farklı dil oyunu kurulumuna göndermektedir.
gerçekleştirilecek açık kodlu içerik analizi sonucunda
Bütün bu konulardan hareketle, yapay zekâya ilişkin 5
Gazeteci Fatih Altaylı’nın 1995’ten bu yana sürdürmekte olduğu Teke Tek isimli televizyon programı. Yapay zekâ konusu bu televizyon programında çeşitli uzmanların katılımıyla tartışılmıştır. Sırasıyla bu programların erişim adresleri ve yapım tarihleri Dipnot 2’de sunulmuştur.
8
www.psikolojivetoplum.org
yapay zekâya ilişkin dil oyunlarının nasıl incelenece-
odak grup çalışmalarında yer almış katılımcılardan
ğine ilişkin bir kodlama yönergesi belirlenebilir. Bu
eşit oranlarda ve karışık olarak seçilmiş altı katılımcı-
kodlama yönergesinin hem dil oyunlarına ilişkin pra-
dan oluşabilir.
tikleri (örn., tanımlama, meşrulaştırma veya suçlama
Katılımcıların ses kayıtlarının deşifre edilmesinin ar-
vb.) hem de temaları (örn., insanlık için bir tehlike
dından elde edilecek yazılı materyaller içerik anali-
olarak yapay zekâ, işlevsel uygulamalar olarak yapay
ziyle incelebilir (bkz. Bilgin, 1999). İçerik analizi, bi-
zekâ vb.) içermesi hedeflenebilir.
rinci aşamada keşfedilen dil oyunlarına göre geliştiri-
Birinci aşamayla belirlenecek olan yapay zekâya iliş-
lecek kodlama yönergesiyle kapalı kodlu olarak ger-
kin tartışma konuları, ikinci aşamada gerçekleştirile-
çekleştirilebilir. Bu analiz hem işlevsel tanımlarda ge-
cek olan odak grup uygulamalarında harekete geçi-
çen dil oyunları pratiklerinin konuşmalarda kaçar
rici konuşma konuları olarak kullanılabilir. Araştırma-
kere geçtiğinin tespit edilmesi üzerinden hem de ko-
nın ikinci kısmında, örneğin üç ayrı odak grup uygu-
nuşmalarda geçen temaların birinci aşamada elde
laması yapılabilir. Buna göre, birinci odak grupta sa-
edilen temalarla ne ölçüde uyum gösterdiğinin ince-
dece sıradan insanların; ikinci odak grupta sadece ya-
lenmesi yoluyla hayata geçirilebilir.
pay zekâ uzmanlarının; üçüncü odak grupta ise sıra-
Sonuç Yerine
dan insanlar ve yapay zekâ uzmanlarının birlikte yer
Yaygın sosyal psikoloji yaklaşımı, mikro ölçekli bir
alması planlanabilir. Böylece her iki grubun, yani sıra-
yönelimle, insan davranışlarını çeşitli tutum, niyet ve
dan insanların ve uzmanların dil oyunlarını ayrı ayrı ve
kişisel özellikleri içeren bir grup psikolojik değişken
etkileşimsel olarak incelemek mümkün hâle gelir.
üzerinden açıklamaya çalışmaktadır. Bu yaklaşım
Birinci odak grup çalışması yapay zekâ konusunda or-
mikro seviyede kendisiyle tutarlı ve işlevsel bilgi üre-
talama ilgi ve bilgi düzeyine sahip, örneğin altı sıra-
timinin önünü açsa da orta ölçekte, yani akışkan in-
dan yetişkin katılımcıyla gerçekleştirilebilir. Araştır-
san-grup-çevre etkileşimleri düzeyinde ciddi sınırlı-
macı odak grup çalışmasına girmesi muhtemel katı-
lıklara ve açmazlara sahip görünmektedir. Bu nok-
lımcılarla ön görüşmeler yapar. Bu ön görüşmelerde
tada, denilebilir ki, Wittgensteincı bakış açısıyla ger-
yapay zekâ konusunda bilgi ve farkındalık düzeyi çok
çekleştirilecek sosyal psikoloji tabanlı araştırmalar,
düşük veya çok yüksek katılımcıları araştırmaya dahil
sosyal psikolojiye orta ölçekli yaklaşımların önünü
etmez. Katılımcıların bilgi ve farkındalık düzeyleri,
açarak anaakım sosyal psikoloji içinde yer alan bağ-
Tablo 1’de sunulan bazı önemli yapay zekâ haberleri
lam(ın)dan koparılmış insan modelinin kısıtlılıklarının
üzerinden yürütülecek yarı-yapılandırılmış görüşme-
giderilmesine oldukça yardımcı olabilir.
lerin neticesine göre araştırmacı ve bir bağımsız göz-
Yazar Notu: Düzeltme ve önerileri için yol arkadaşım Sercan
lemci tarafından verilen oylamaya göre belirlenebilir.
Karlıdağ’a çok teşekkür ederim.
İkinci odak grup çalışması yapay zekâ konusunda uzman bilgisayar yazılımcıları ve mühendisleriyle gerçekleştirilebilir. Katılımcılar yine altı kişiden oluşabilir. Üçüncü odak grup çalışması ise, birinci ve ikinci
9
www.psikolojivetoplum.org
Kaynaklar
Tablo 1. Son Yıllarda Gerçekleşen Bazı Önemli Yapay Zekâ Olayları
Autonomous Weapons: An Open Letter from AI & Robotics Researchers. (2015). Future of Life Institute. https://futureof-
Yıl 1997
life.org/open-letter-autonomous-weapons Bilgin, N. (1999). İçerik analizi. Sosyal psikolojide yöntem ve pratik çalışmalar (1. Baskı) içinde (ss. 127-152). İzmir: Ege Üni-
2011
versitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. 2014 Dünyanın 1001 Hâli. (2018, 14 Ocak). Yapay zekâ dost mu düş-
2015 2016
man mı? [Video dosyası]. https://www.youtube.com/watch?v=YzE3C1ae_po
2016 Gergen, K. J. (2011). From moral autonomy to relational res2016
ponsibility. Zygon, 46, 204-223. Jost, J. T. (1995). Toward a Wittgensteinian social psychology of human development. Theory & Psychology, 5, 5-25.
2016 Lewis, Y. (2003). The self as a moral concept. British Journal of 2017
Social Psychology, 42, 225-237. Russell, S. ve Norvig, P. (2016). Artificial intelligence: A modern
2017
approach (3. Baskı). New Jersey: Prentice Hall. Wittgenstein, L. (1958). Philosophical investigations. Oxford: Blackwell. Wittgenstein, L. (1969). On certainty. Oxford: Blackwell.
2018 Wittgenstein, L. (2004). Zettel (D. Şahiner, Çev.). İstanbul: Nisan yayınları. (Orijinal çalışma basım tarihi 1967.)
10
Olay IBM firmasının yapay zekâ temelli Deep Blue isimli programı 1997’de Rus satranç ustası Garry Kasparov’u yendi. Apple’ın Siri isimli uygulaması yapay zekâ algoritmalarına dayalı olarak kullanıma girdi. Google, ABD’nin Nevada eyaletinde sürücüsüz otomobilini ilk kez test etti. Sophia insansı robotu aktif hâle getirildi. Sophia robotu, Suudi Arabistan vatandaşı olarak evlenip yuva kurmak istediğini söyledi. Google’ın yapay zekâ temelli AlphaGo isimli programı profesyonel Go oyunucusu Lee Sedol’u yendi. Microsoft firması Twitter’da Tay isimli 19 yaşında bir kız biçiminde, insan konuşmalarını taklit eden yapay zekâ temelli bir yazılım üretti. Bu program 24 saat içinde ırkçı ve cinsiyetçi tweetler attığı için yetkililer tarafından kapatıldı. Google Translate yapay öğrenmeye dayalı çeviri yapmaya başladı. Yapay zekâ temelli AlphaZero isimli yazılım, kendi kendine dört saat içinde satrancı öğrenerek en iyi satranç yazılımını ve oyuncuyu yendi. Facebook’ta kendi kendilerine pazarlık yapmayı öğrenmeleri iki yapay zekâ programı oluşturuldu. Ancak bu programlara pazarlıkları İngilizce gramer kurallarına göre yazmaları gerektiği kodu girilmesi ihmal edildiği için iki yapay zekâ kendi aralarında insanların anlamadığı bir dil geliştirdi ve uygulama kaldırıldı. Google’ın insanların dil kullanımını verimli bir şekilde taklit ettiği Duplex isimli programı kullanıma girdi. Bu program bir berberden randevu alırken insanlar gibi konuşma esnasında duraksayabiliyor, gündelik dilde rahatlıkla konuşuyor ve dolaylama yapabiliyor.
www.psikolojivetoplum.org
Belirsiz Etiyolojiler ve Bireyin Izdırabı: DEHB Üzerinden Bir Okuma Erdal Kozan erdalkozan00@gmail.com
Psikopatolojilere Genel Yaklaşım
zararsız bir davranış örüntüsü müdür? Karşı karşıya
T
arih boyunca, zihinsel hastalıkların nasıl ele
olduğumuz şeyin modern çağın bir getirisi ya da bir
alınacağı sorunsalı teknik bir ayrıntı olmanın
Amerikan uydurması olmadığından emin olabilir mi-
ötesinde anlamlar içermiştir. Alışılmışın dı-
yiz?
şında bir davranış örüntüsü sergileyen kişilere nasıl
Psikoloji bölümüne adım attığım andan itibaren ben
yaklaşılacağı sorusu geçmişten bugüne tartışılmaya
de bu çelişkileri yakıcı bir şekilde hissetmiş ve örneğin
devam etmektedir. Sorunun cevabı davranışın kay-
kendime, bu makaleye de konu olan, Dikkat Eksikliği
nağının nerede görüldüğüyle yakından ilişkilidir. Eğer
ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) gerçek bir psiko-
bu kişilerin şeytan, cin ya da büyü gibi karanlık güçle-
lojik rahatsızlık değil de modern toplum yaşantısının
rin kontrolüne girdiği düşünülürse kapatılmaları, sür-
bir sonucu olabilir mi, diye sormuştum. Sorunun ce-
gün edilmeleri hatta bir cadı avında yakılmaları ol-
vabını bu satırları yazdığım şu dakikalarda bile bula-
dukça muhtemeldir. Bu mistik yaklaşımların karşı-
bilmiş değilim. Yine de bu arayışta geldiğim yer ve
sına Hipokrat’la beraber dikilmiş olan hastalıkların
kimi çıkarımlarımdan bahsetmenin tartışmaya kat-
materyalist bir kavranışı tartışmayı bilimin sınırları
kısı olabileceği kanaatindeyim. Şimdi, Dikkat Eksik-
içerisine çekmiş ancak sonlandırmaya yetmemiştir.
liği ve Hiperaktivite Bozukluğu kavramının tarihte
Psikoloji ve fizyoloji, beden ve zihin hastalıkların kay-
izini süreceğiz ve geçirdiği değişimlerin işaret ettiği
nağına yönelik tartışmalarda yeni kutuplar olarak ye-
noktaları anlamaya çalışacağız.
rini alırken, söz konusu psikopatolojiler olduğunda işler çok daha fazla karışmıştır (Foucault, 2013). Psiko-
DEHB Tarihi Nereden Başlıyor?
patolojilerin kaynağı konusunda bugün de devam
DEHB modern toplum yaşantısının bir getirisidir, di-
eden bu karmaşa özellikle alana yeni giren psikoloji
yorsak bu önermeyi sınamanın en kolay yolu DEHB
öğrencileri için sancılı süreçlere yol açmaktadır. Ders-
ile ilişkili bulguların literatürde ne kadar eskiye da-
lere konu olan psikopatolojilerin etiyolojisine dair
yandığına bakmak olacaktır. Modern toplumun baş-
karşılaşılan belirsiz söylemler ve kimi zaman açıktan
langıcı olarak genellikle Sanayi Devrimi ve Fransız İh-
ifade edilen, “nedeni bilinmemektedir” itiraflarının
tilali gibi geniş ölçekli değişimlere yol açan olayların
soru işaretlerine yol açması, en azından sorgulama
köken aldığı 18. yüzyıl kabul edilir (Özkan ve Parladır,
yeteneğini kaybetmemiş olan öğrenciler için kaçınıl-
2014). Literatür bilgisi incelendiğinde DEHB ile ilişki-
mazdır. Söz konusu olan gerçek bir rahatsızlık mıdır
lendirilen ilk bulgulardan bahseden Thorley (1984),
yoksa tek suçu toplum normlarına aykırı olmak olan
bu bulguların kayda geçtiği tarih olarak 19. yüzyılın
11
www.psikolojivetoplum.org
sonuna işaret etmektedir. Dolayısıyla, baştaki öner-
olduğu ve çocuğun ev ya da okul gibi ortamlarda yo-
memiz ilk sınavından geçmiş olsa da kabul görmek
ğun gözetim altında tutulduğu bir toplum düzeninin
için henüz yeterli bir dayanağa sahip değildir. Bu da-
gerekliliğini düşünmek herhalde yanlış olmayacaktır.
yanağa sahip olabilmek için ele aldığımız kavramın
Dolayısıyla bir kez daha oklar modern topluma işaret
tarihini günümüze doğru incelemeye, yapılan çalış-
etmektedir.
malara ve elde edilen bulgulara daha yakından bak-
Bu bulgular bugünkü anlamda DEHB’in temel semp-
maya ihtiyacımız var.
tomlarıyla örtüşmektedir ancak hiçbir durumda bu vakalar ayrı bir tanı şeklinde kategorilendirilmemiş
İlk Bulgular
ve diğer patolojilerden ayrıştırılmamıştır.
Tıp literatüründe Ireland (1877) tarafından “mad idiots” (çılgın aptallar) isimli bir grup tanımlandı. Bu
DEHB ve İlk Bilimsel Yaklaşımlar
gruptaki çocukların öne çıkan özelliği aşırı hareketli
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ile ilgili ilk
olmalarıydı. Tuke (1892) ise benzer semptomlara sa-
bilimsel çalışmaların adresi İngiltere’dir. İngiltere
hip olan bir başka grubu “impulsive-insanity” (dürtü-
aynı zaman Sanayi Devrimi’nin başladığı, modern
sel-delilik) olarak tanılayacaktı. Aynı semptomları
toplumun ilk temellerinin atıldığı yerdir. Bu denk ge-
Clouston (1892) ise “defective inhibition” (yetersiz
lişin modern toplum ve DEHB arasındaki ilişkiye dair
engelleme) olarak etiketleyecekti (akt. Thorley,
bir ipucu olabileceğini belirtmek gerekir.
1984). Bu araştırmacıların tanıladığı gruplarda yer alan bireylerin bugünkü anlamıyla hiperaktif olmaları
İngiliz bilim insanları olan Still’in (1902) ve
kuvvetle muhtemeldir. Ancak bu araştırmalardan da
Tredgold’un (1908) makaleleri literatürün ilk bilimsel
önce konuya değinen bir edebi eserden bahsetmek
çalışmalarından kabul edilir (Le Heuzey, 2005). Pedi-
gerekir. Alman psikiyatrist Heinrich Hoffmann baş-
atrist olan Sir George Frederic Still herhangi bir fizik-
langıçta kendi çocuğu için yazdığı kimi öykülerden
sel rahatsızlığı olmamasına rağmen, beden kontrolü
oluşan 1844 tarihli Der Struwwelpeter isimli bir çocuk
konusunda eksiklik yaşayan 20 çocuk vakasını incele-
kitabı yayınlamıştır. Kitapta yer alan ve bir yemek
miştir. Bu çocuklar herhangi bir zeka geriliği belirtisi
masasında yerinde duramadığı için ortalığı birbirine
göstermemelerine rağmen okul hayatında başarısız
katan Philip’in hikayesini anlatan öykü Zappelphilipp,
oluyorlardı. Still’in çocukları arasında mutlaka DEHB
DEHB için hâlâ kullanılan benzetmelerden birisinin
tanısı alabilecek olanlar vardı, ancak Still o gün için bu
kökeni olmayı başarmıştır (Akt. Lange ve diğer.,
çocukların sahip olduğu semptomları “defect of mo-
2010).
ral control” (ahlaki denetim bozukluğu) başlığı altında birleştirmiştir. Still bu rahatsızlığın kaynağı olarak
Zappelphilip öyküsünde ve diğer araştırmacıların sap-
beslenme alışkanlıklarına ve çevresel etkilere işaret
tadığı bulgularda yerinde duramayan, bu yüzden
etmektedir (Lange ve diğer., 2010). Still’in bu yakla-
kendisine ve çevresine zarar veren çocuk figürü ve
şımı bir davranış probleminin zekâ geriliğinden ve fi-
durumu bir türlü kontrol altına alamayan aile göze
ziksel hastalıklardan ayrı bir şekilde ele alınabilece-
çarpmaktadır. Böylesi bir şikâyetin ortaya çıkabil-
ğini göstermesi bakımından ön açıcı olmuştur ve
mesi için çocuk ve aile ilişkilerinin sıkı kurallara bağlı
12
www.psikolojivetoplum.org
DEHB kavramının gelişiminde kilometre taşları ara-
Aşırı Uyarılmışlığın Uyaranla Bastırılması: İlk Mü-
sında sayılmaktadır (Conners, 2000).
dahale Nörolojik açıdan sorun yaşayan çocukların tedavisi ile
Tredgold’un (1908) hipotezine göreyse özellikle do-
ilgilenen Charles Bradley’in uygulamalarından birisi
ğum esnasında ve erken dönemde oluşan bazı beyin
çocuklarda şiddetli baş ağrılarına yol açıyordu. Brad-
hasarlarıyla çocukluk davranışları arasında korelas-
ley zamanının en etkili uyarıcısı olarak bilinen Ben-
yon vardı (Conners, 2000). Bu hipoteze verilen destek
zedrin’i çocukların bu baş ağrısı sorununu gidermek
ise 1917-1920 yılları arasında Avrupa ve Amerika’da
için kullandı. Uyarıcı baş ağrısı üzerinde beklendiği
görülen ve ensafalit denilen bir sinir sistemi salgınıyla
kadar etkili olmadı fakat Bradley uyarıcıyı alan çocuk-
beraber arttı. Gerçekten de salgından kurtulan ço-
ların davranışlarında ve okul performanslarında ol-
cuklarda aşırı hareketlilik ve okul başarısızlığına yol
dukça olumlu gelişmeler gözlemledi. Benzedrin’in
açan öğrenme zorlukları gözlemleniyordu. O dö-
etkisini daha açık bir şekilde gözlemlemek isteyen
nemde “postencephalitic behavior disorder” (ensafa-
Bradley hastanedeki 30 çocuğu dahil ettiği bir ça-
lit sonrası davranış bozukluğu) olarak tanımlanan bu
lışma başlattı. Uyarıcıyı alan çocukların yaklaşık yarı-
durum konuya olan ilgiyi de arttıracaktı.
sında belirgin bir şekilde artan okul performansı göz1932 yılına gelindiğinde ise Alman doktorlar Franz
lendi. Elde edilen bulgulardan bir diğeri ise azalan be-
Kramer ve Hans Pollnow hiperkinetik hastalık adını
den aktivitesiydi (Bradley, 1937). Uyarıcı olarak bili-
verdikleri bir grup semptom tanımladılar. Bu hastalı-
nen bir maddenin bu etkisine Bradley de şaşırmıştı
ğın en belirgin özelliği olarak ise motor davranışlarda
ancak durumun sinir sisteminin üst mekanizmala-
huzursuzluk ve olağanüstü beden aktivitesi işaret
rında gerçekleşen bir inhibisyondan kaynaklanıyor
edilecekti. Araştırmacıların ele aldıkları vakalarda
olabileceğini tahmin etmişti. Çalışmasının ardından
postencephalitic behavior disorder öyküsü yoktu ve bu
Benzedrin tedavisinin dikkat eksikliği, dürtüsellik,
tanıdan farklı olarak gözlemledikleri vakaların huzur-
aşırı hareketlilik gibi durumlarda uygulanabileceğini
suz ve olağanüstü motor aktiviteleri gündüzleri de
belirtti ve gözlemleri bugün bile DEHB’nin tedavi açı-
ortaya çıkıyordu. Böylece söz konusu davranış örün-
sından benzersiz sonuçlara yol açtı (Connors, 2000).
tüsü başka hastalıklardan ilk kez ayrıştırılmaya çalışı-
Ancak çalışmanın yapıldığı dönemde psikanalitik
lıyordu. Ayrıca araştırmacılar vakalara konu olan ço-
yaklaşımların etkisi hayli yaygındı ve bir davranış so-
cukların bir an olsun yerinde duramadıklarını, sağa
runu için biyolojik tedavi önermelerine sıcak bakılmı-
sola koşturduklarını ve mobilyalara tırmanıp durduk-
yordu, bu da Bradley’in önerisinin uzun yıllar ihmal
larını da rapor etmişlerdi. Kramer ve Pollnow’un va-
edileceğini anlamına geliyordu (Lange ve diğer.,
kaları DEHB kavramsallaştırması öncesinde kayda
2010).
geçen ve bu kavrama en uygun belirtiler gösteren öyBeyin Hasarı mı, Beyin Disfonksiyonu mu?
külerdir. Ayrıca semptomları tanılamak için kullan-
1940’lı yıllara gelindiğinde beyin hasarına yol açan
dıkları hiperkinetik kavramı da hiperaktivite kavra-
durumların kalıcı davranış değişikliklerine yol açtığı
mına oldukça yakın ve çağrıştırıcı olması bakımından
düşüncesi yaygınlık kazanmaya başladı. Yapılan ça-
dikkat çekicidir (Lange ve ark., 2010).
lışmalar kafa travması öyküsü bulunan çocukların
13
www.psikolojivetoplum.org
postencephalitic behavior disorder tanısına benzer şe-
DSM’ler Boyunca DEHB
kilde alışılmadık davranışlar sergileyebildiğini göste-
Minimal Beyin Disfonksiyonu kavramı öncelikle çok
riyordu (Lange ve diğer., 2010). Böylece hiperaktif
genel olmakla eleştirildi ve öğrenme zorluğu, dil bo-
davranışın fizyolojik açıklaması gün geçtikçe daha
zuklukları, hiperaktivite gibi daha spesifik tanımların
fazla destek buluyordu. Minimal Beyin Hasarı olarak
kullanımına geçildi. Ayrıca bu davranış örüntülerinin
kavramsallaştırılan bu yeni durum hiperaktif davra-
organik bir patoloji olmaksızın da ortaya çıkabileceği
nışı beyin hasarıyla ilişkili özel bir sendrom olarak ele
artık kabul görüyordu. Böylece hiperaktivite kendi-
almaya başlamıştı. Bu sendromu daha ayrıntılı bir şe-
sine ilk kez The Diagnostic and Statistical Manual of
kilde tarif eden Laufer ve arkadaşlarının tercih ettiği
Mental Disorders-II (Mental Bozuklukların Tanısal ve
kavram ise hiperkinetik dürtü bozukluğu olmuştur ve
İstatistiksel El Kitabı, DSM-II) kitapçığında yer bula-
bu çalışma klasik kafa travması öyküsü bulunmayan
bildi. Bu kitapçıkta Çocukluğun Hiperkinetik Reaksi-
çocuklarda da dürtüsellik, dikkatsizlik ve aşırı hare-
yonu olarak etiketlenen kavramdan sadece iki cüm-
ketlilik gibi davranışların bulunduğunu söylemesi ba-
leyle bahsediliyordu ve aşırı hareketlilik ile ergenlikte
kımından önemlidir (Laufer ve diğer. 1957).
azalan belirtilerin altı çiziliyordu (APA, 1968).
1960’lı yıllara kadar geçerliliğini koruyan beyin hasarı
DSM-III ise dikkat ve dürtü kontrolü konularına da hi-
yaklaşımına yönelik eleştiriler beyin hasarının sadece
peraktivite kadar önem vermiştir. Bu kitapçıkta hipe-
problemli davranış örüntülerinden çıkartılmaması
raktivite ile beraber ve beraber olmayan dikkat eksik-
gerektiğiyle başlamıştı. Beyin hasarı davranışsal so-
liği şeklinde iki tip tanımlanmıştır (APA, 1980)
runlara yol açıyordu ama birçok davranış sorunu tes-
DSM-III-R baskısında ise bazı semptomların önem
pit edilen vakada beyin hasarı öyküsü bulunmu-
derecesi tartışılmaya devam edilmiş ve iki alt tip ye-
yordu. Böylece Minimal Beyin Hasarı terimi yerine Mi-
niden birleştirilerek Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bo-
nimal Beyin Disfonksiyonu teriminin kullanılması ge-
zukluğu başlığı altında kavramsallaştırılmıştır. Hipe-
rektiği üzerine tartışmalar yürütülmeye başlandı ve
raktivite Olmaksızın Dikkat Eksikliği Bozukluğu kate-
bu yeni kavram merkezi sinir sisteminin kimi işlevle-
gorisinin yerine ise Farklılaşmamış Dikkat Eksikliği Bo-
rinde görülen sapmalardan kaynaklı olarak ortaya çı-
zukluğu kategorisi getirilmiştir (APA, 1987).
kan ve kendisini algılama, kavramsallaştırma zorlukları, dikkatsizlik, dürtüsellik, motor fonksiyonda çe-
1990’lı yıllara kadar hiperaktivitenin alt tiplerine dair
şitli bozulmalar ile gösteren bir sendrom olarak ta-
tartışmalar sürmüş ve gelişen beyin görüntüleme
nımlandı (Clements, 1966).
teknikleriyle hiperaktivitenin beyin hasarı ya da disfonksiyonuyla İlişkisini ele alan tartışmalar yeniden
Tüm bu tartışmaların içerisinde DEHB’nin karakteris-
gündeme gelmiştir. Ayrıca genetik alanındaki ilerle-
tik üç temel belirtisi olan dürtüsellik, dikkatsizlik ve
meler hiperaktivitenin etiyolojisi konusunda ilerleme
aşırı hareketliliğin kristalize olduğu görülmektedir.
kaydedilmesini sağlamıştır (Lange ve diğer., 2010).
Bu üç temel belirti ilerleyen yıllarda söz konusu dav-
Ampirik verilerin etkisi altında çıkan DSM-IV,
ranış örüntüsünün DSM içerisinde nasıl yer alacağı-
DEHB’nin üç alt tipini tanımlamıştır. Bu alt tipler dik-
nın da zemini oluşturacaktır.
14
www.psikolojivetoplum.org
kat eksikliğinin önde olduğu tip, dürtüsellik-hiperaktivi-
rum meselenin öznesi olan çocuklar ve aileler için ız-
tenin önde olduğu tip ve karma tip olarak etiketlen-
dıraba yol açmakta. Çocuklar okul hayatlarında başa-
miştir (APA, 1994). 2000 yılında basılan DSM-IV-TR
rısız olmakta, arkadaş çevrelerinde dışlanmakta ve
kitapçığında ise açıklayıcı metinler dışında önemli bir
aileler çocuklarının ihtiyaçları karşısında çaresiz his-
değişiklik yer almamıştır (APA, 2000).
setmekte. Öyleyse DEHB’nin etiyolojisine dair tartışmaları sosyalizasyon süreçleri ve eğitim sistemi gibi
DSM-5’te ise söz konusu davranış örüntüsünü Dikkat
toplumsal olguları göz ardı etmeden yürütürken, acil
Eksikliği/Aşırı Hareketlilik Bozukluğu ismiyle Nörogeli-
ihtiyacımız olarak bu ızdırabın dindirilmesi için çaba-
şimsel Bozukluklar sınıflandırmasına dahil edilmiştir.
lamayı işaret edebiliriz. Sonuç Yerine
Kaynaklar
Genetik bilimindeki gelişmeler, nörobilimin etkileri
American Psychiatric Association (1968) Diagnostic and statis-
ve beyin görüntüleme teknikleri… Görünen o ki
tical manual of mental disorders (DSM-II),(2. Baskı). American Psychiatric Association, Washington DC.
DEHB’nin tartışmalarla dolu geçmişinden çok da farklı olmayan bir gelecekle karşı karşıyayız. Bu tar-
American Psychiatric Association (1980) Diagnostic and statis-
tışmaların DEHB ile sınırlı kalmayacağını ve psikopa-
tical manual of mental disorders (DSM-III),(3. Baskı) . American Psychiatric Association, Washington DC.
tolojilere ilişkin tüm bilinenleri/bilinmeyenleri içine çekeceğini öngörmek zor değil. Dolayısıyla bu tarih-
American Psychiatric Association (1987) Diagnostic and statis-
sel akışı nihayete bağlayacağımız bir yerde olmadığı-
tical manual of mental disorders (DSM-III-R),(3. Baskı. Rev.). American Psychiatric Association, Washington DC.
mız aşikâr. Sorduğumuz pek çok soru cevabını bekleye dursun, gelinen noktada elimizde ne var ne
American Psychiatric Association (1994) Diagnostic and statis-
yoksa altını çizmekle yetineceğiz.
tical manual of mental disorders (DSM-IV), (4. Baskı). American Psychiatric Association, Washington DC.
Bir çocuğun yaramazlık yapması, kıpır kıpır hareketAmerican Psychiatric Association (2000) Diagnostic and statis-
leri kadar doğal bir şey olabilir mi? Ortalığı dağıtan,
tical manual of mental disorders (DSM-IV-TR),(4. Baskı. Rev.)
gürültü çıkartan, zaman zaman yetişkinleri kızdıran
American Psychiatric Association, Washington DC.
çocuklar hep vardı. Bu davranış örüntülerini hem çoAmerican Psychiatric Association (2013). Diagnostic and sta-
cuklar hem de aileler için katlanılmaz, dezavantajlı ve
tistical manual of mental disorders (DSM-5®). American Psyc-
daha görünür hale getiren süreçlerin modern toplum
hiatric Pub.
yaşantısı ve zorunlu-toplu okul eğitimine geçiş ile ilBradley, C. (1937). The behavior of children receiving benzed-
gili olduğunu göz ardı edemeyiz. Diğer taraftan ge-
rine. American journal of Psychiatry, 94(3), 577-585.
netik, çevresel ve anatomik değişkenlerin çeşitli Clements, S. D. (1966). Minimal Brain Dysfunction in Children;
kombinasyonlarının olağandışı davranış örüntüleri
Terminology and Identification. Phase I of a Three-Phase Pro-
yaratabileceğini de biliyoruz. Ancak DEHB’nin etiyo-
ject. NINDB Monograph No. 3.
lojine dair var olan belirsizliklerin, tedavi süreçlerine Conners, C. K. (2000). Attention-deficit/hyperactivity disor-
olan güveni de sarsacağını tahmin edebiliriz. Bu du-
der—historical development and overview. Journal of Attention Disorders.
15
www.psikolojivetoplum.org
Foucault, M. (2013). Deliliğin Tarihi. (5. Baskı). (M. A. Kılıçbay, Çev.) Ankara: İmge Kitabevi. (1961) Lange, K. W., Reichl, S., Lange, K. M., Tucha, L., & Tucha, O. (2010). The history of attention deficit hyperactivity disorder. ADHD Attention Deficit and Hyperactivity Disorders, 2(4), 241-255. Laufer, M. W., Denhoff, E., & Solomons, G. (1957). Hyperkinetic impulse disorder in children's behavior problems. Psychosomatic medicine, 19(1), 38-49. Le Heuzey, MF. (2005). Hiperaktif Çocuk (1. Baskı). (E. Ergun, Çev.) İstanbul: İletişim Yayınları. (2003) Thorley, G. (1984). Hyperkinetic syndrome of childhood: clinical characteristics. The British Journal of Psychiatry, 144(1), 16-24.
16
www.psikolojivetoplum.org
17
www.psikolojivetoplum.org
Kadın Kadının Yurdudur: Kadınlar Arası Arkadaşlığa Dair Buket Kılıçer buketkilicer@gmail.com
S
osyal ilişkilerin önemli bir parçasını oluştu-
İnsanın yaşamı üzerinde böylesi etkileri olan arkadaş-
ran arkadaşlar insanın yaşamında oldukça
lığı nasıl tanımlamak gerekmektedir öyleyse? Yakla-
önemli bir yere sahiptir. Yapılan çalışmalar
şık on beş yıllık çalışmasının ardından Wright (1984)
arkadaşların sosyal, psikolojik ve fiziksel sağlığımız
arkadaşlığı şu şekilde tanımlamıştır: “Arkadaşlık, gö-
üzerinde etkili bir role sahip olduğunu göstermekte-
nüllü ve sınırlandırılmamış etkileşim içeren, kişilerin
dir (Antonucci & Akiyama, 1987). Örneğin, bazı çalış-
birbirlerine bireysel olarak karşılık verdikleri, bu bi-
malar insanın hangi yaşta olursa olsun arkadaş sahibi
reyselliğin kendine has davranış ve rolleri içerdiği bir
olmasıyla mutluluğu arasında bir ilişkiye işaret et-
ilişkidir. Arkadaşlığın derecesine göre kişiler birbirle-
mektedir (Demir vd., 2011; Froding & Peterson,
rine özerklik/bireysellik ihtiyaçlarıyla ilgili karşılıklı
2012). Buna ek olarak, Deci ve Ryan (2000) arkadaşlı-
mutabık oldukları değeri verirler. Mevcut anlayış ar-
ğın mutluluğun yanı sıra güven ve anlayış gibi psiko-
kadaşlıkların fayda sağladıkları için kurulduğunu ve
lojik ihtiyaçları tatmin etmedeki işlevine de değin-
sürdürüldüğünü önerir ve bu faydanın sebebi arka-
mişlerdir. Arkadaşlık hem sağladığı bu mutluluk ve
daşlıkların içten gelen bir memnuniyet ve ifade moti-
güven ile hem de yaşam boyunca karşılaşılan zorlu
vasyonu sağlamasıdır.” Özetle, insanlar arkadaşlık
durumlarda sunduğu destek mekanizması ile psiko-
ilişkilerine aile ve akrabalık sisteminden farklı olarak
lojik iyi oluş üzerinde olumlu etkiler yaratmaktadır.
isteyerek başlar, tarafların uzlaştığı bir yakınlığı ve
Yukarıdaki çalışmalarla tutarlı olarak bir grup çalışma
aynı zamanda ihtiyaç duyulan bireysel alanı da sağla-
da böylesi bir ilişkiden uzak olunmasının depresyon,
yarak ilişkilerini derinleştirir ve bu ilişkiden her iki ta-
anksiyete, yalnızlık ve kötü fiziksel sağlık ile ilişkisine
raf da kişisel olarak beslenir ve bu ilişkinin devam et-
işaret etmiştir (Cohen & Syme, 1985; Duck, 1983;
mesi için istekli olurlar.
Kessler & McLeod, 1985; Rowe & Kahn, 1998). Cohen
Arkadaşlık insanların yaşamında böylesi bir tanım-
ve Wills (1985) böylesi bir sosyal ilişkinin insan sağlığı
lama ve öneme sahipken bir diğer çalışma alanı da in-
üzerindeki etkisini, strese maruz kalındığında hisse-
sanların kimlerle arkadaş oldukları ya da olmayı seç-
dilen sosyal destek ile ilişkili olarak ele almışlardır.
tiklerini anlamak olmuştur. Sosyal ilişkilerin temel
Tüm bu bireysel etkilerin yanı sıra arkadaşlık ilişkile-
prensibini oluşturan benzer olma (insanın kendisine
rinin toplumun işleyişinde bile düzen sağlayıcı rolü
benzer özellikte olanlarla ilişkilenmesi [ing. homop-
bulunduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır
hily]) (McPherson vd., 2001) arkadaş seçimindeki en
(Paine, 1974).
önemli etken olarak görülmüştür. İnsanlar kendileri ile benzer cinsiyetten, yaştan, etnik kökenden, sosyal
18
www.psikolojivetoplum.org
sınıftan, medeni durumdan ve cinsel yönelimden ki-
likte kadınlar arasındaki bu ilişkiyi farklı yapan değiş-
şileri arkadaş olarak seçmektedirler (Duck, 1991; Ga-
kenleri anlayabilmek için de çalışmalar yapılmıştır.
lupo, 2009; Rose 1985; Ueno, 2010; Atchley, 1979).
Feminist bir psikolog olan Carol Gilligan mevcut geli-
Cinsiyet faktörünün arkadaşlık kurma ile ilişkisi ol-
şim teorilerini ele almış ve bunları erkek bakış açısına
dukça uzun zamandır farklı araştırmacılarca incelen-
sahip olmakla eleştirmiştir. Bununla birlikte kadınla-
miştir. Literatürde yer alan çoğu çalışma, arkadaşlık
rın gelişimini anlamamıza yardımcı olabilecek yeni
ilişkisinin cinsiyetler arasında farklı deneyimlendiğini
bir gelişim teorisi önermiştir. Gilligan’ın önerdiği ge-
bulgulamıştır. Arkadaşlık konusunda pek çok çalış-
lişim kuramı kadınların erkeklerinkinden farklılaşan
ması bulunan Wright (1982) kadınların arkadaşlık iliş-
ilişkiselliğini anlamak için başvurabilecek teorilerden
kisini duygulara odaklı olma bağlamında yüz yüze
birisidir. Bu teoriye göre çocukların doğumdan sonra
olarak tanımlarken, erkeklerin arkadaşlığını ortak et-
zaman içerisinde kendi yeterlilikleri arttıkça anneden
kinlikler ve aktiviteler yapma bağlamında yan yana
ayrışarak ihtiyaçlarını gidermesi ve sosyalleşmesi ge-
olarak nitelendirmiştir. Rubin (1985) kadınların içten
rekmektedir. Gilligan’a göre oğlan çocukları için bu
duygularını konuşarak, erkeklerin ise ortak aktivite-
ayrışma ve bireyselleşme maskülenliğin gelişiminde
lerini paylaşarak bağ kurduklarını tartışmıştır. Cinsi-
asli bir unsurdur. Kız çocukları için ise gelişimsel iler-
yet farkını ele alan çalışmalar ayrıca aynı cinsiyetten
leme anneden ayrışma şartı taşımamakta yani femi-
arkadaşlıkların diğer cinsle olandan daha uzun süre
nen kimlik kazanımı başarılı bir ayrışma ya da birey-
devam ettiğini (Barth & Kinder, 1988), bununla bir-
selleşme basamağı içermemektedir. Maskülenlik ay-
likte kadınların arkadaşlıklarının erkeklere kıyasla
rışma ile tanımlanırken, feminenlik bağlanma ile ta-
daha uzun süre devam ettiğini bulgulamışlardır (Par-
nımlandığından eril cinsel kimlik yakınlığın, dişil cin-
ker & de Vries, 1993). Jackson ve arkadaşları da çalış-
sel kimlik ise ayrışmanın tehdidi altında olarak nite-
malarında arkadaşlık süresini etkileyen önemli bir
lendirilebilir. Bu yüzden eriller, ilişkilerle ilgili güçlük
faktörün ilişkinin yakınlığı olduğunu bulmuş ve bu-
yaşarken dişiller, bireyleşme ile ilgili problemler ya-
nun kadınlar arası arkadaşlıkta daha yoğun olmasına
şamaktadır. Gilligan kadınların kendilerini tanımlar-
şaşırmadıklarını belirtmişlerdir (Jackson, Fischer &
ken bu ilişkisellik temelinde kendilerini başkalarıyla
Jones, 1977).
kurdukları ilişkiler aracılığıyla, onlar tarafından anlaşıldıkları gibi tanımladıkları tespitinde bulunmakta-
Amerika’da yapılan bir çalışmada kadınlara en çok
dır. Ayrıca kadınlar için başkalarının ihtiyaçlarına du-
birlikte zaman geçirmek istedikleri üç kişi soruldu-
yarlı olma ve onlara karşı bakım sorumluluğu kadın-
ğunda; %64 oranında eşlerini, %67 oranında kızla-
ları kendi seslerinden farklı seslere katılmaya ve yap-
rını/annelerini ve %98 oranında ise bir kadın arkadaş-
tıkları yargılamalarda başkalarının bakış açılarına yer
larını tercih edeceklerini belirtmişlerdir (Bell, 1981).
vermeye sevk etmektedir: “Kadınların bütünlük anla-
Peki, kadınlar için arkadaşlığı farklılaştıran nedir?
yışı bakım etiği ile örüldüğünden, kendilerini kadın olarak görmeleri kendilerini yakın bir ilişki içinde gör-
Kadınlar arasındaki arkadaşlık ilişkisinin erkeklerden
meleri anlamına gelmektedir”. “Yetişkinliğin temsi-
farklı bir yapıda olduğunu gösteren çalışmalarla bir-
linde kadın ve erkeklerin farklı bakış açıları olduğu”nu
19
www.psikolojivetoplum.org
gösteren çalışma, böylelikle “kadın ve erkeklerin
Kadınlar İçin Arkadaşlığın Anlamı ve Önemi
farklı diller kullandığını” ortaya koymaktadır. Kadın-
Carol Becker (1987) kadınların arkadaşlık ilişkilerini
ların psikolojik gelişimini ele alan bu bakış açısını des-
onlardan dinlemeyi isteyerek bir çalışma yapmıştır.
tekleyen farklı çalışmalar da yapılmıştır. Rubin (1985)
Bu çalışması iki ayrı yakın arkadaş çiftiyle yapılan de-
kadınların ilişkilerinde erkeklerden daha fazla sami-
rinlemesine görüşmelere dayanmaktadır. Her bir ka-
miyet ve yakınlık arayışında olması ve arkadaşını ko-
tılımcı ile ortalama 8-10 saatlik görüşmeleri dört ay
ruyup gözetmesiyle ilgili değerlendirmesini feminist
gibi bir sürede tamamlayabilmiş ve kadınlara arka-
gelişim teorisyenlerine dayanarak yapmıştır; kadın-
daşlığın onlar için anlamını ve önemini sormuştur.
ların psişik (psychic) gelişimleri gereği ikili ilişkilere
Kadınlar için ortaklaştırılabilen arkadaşlık tanımına
daha duyarlı, erkeklerin ise daha rekabetçi olduğunu
göre; arkadaşlık, arkadaşlar arasında yaratılan bir
söylemiş ve kadınların böylesi bir zeminle ilişkisel
dünyanın paylaşımı ile gelişen bir sevgi ilişkisidir. İlgi,
olma ve bakım vermeye istek duymalarının arkadaş-
paylaşım, özgürlük, saygı, güven ve eşitlik temelinde
lık ilişkileri içinde olmaya daha yatkın olduklarını
gelişen bir diyalog kadınların arkadaşlık tanımlarında
ifade etmiştir. Bununla birlikte bu yaklaşıma eleştiri
kurucu özellikleri oluşturmaktadır. Arkadaşlık kadın-
getirenler de olmuştur. Hansen (1992) bu yaklaşımı
ların kendileri gibi olabildikleri bir bağlamda hem
oldukça cinsiyetçi bir değerlendirme olarak ele almış,
kendi ilgi alanlarına yöneldikleri hem de arkadaşları-
özcü olmak ve zaman içinde samimi ilişkilerin doğa-
nın deneyimleriyle harmanlandıkları bir ilişki olarak
sındaki değişimleri görmeyi ihmal etmekle eleştir-
tanımlanmıştır. Becker (1987) bu ifadeleri daha de-
miştir.
taylı olarak şöyle aktarmıştır: Bir sevgi ilişkisi olması, arkadaşı için özel olmayı, birlikte zaman geçirmeyi is-
Yukarıdaki tartışmanın dışında, literatürde yer alan
temeyi, arkadaşın duygu, düşünce ve değişen dene-
kadın arkadaşlığı üzerine yapılan çalışmalara geri dö-
yimlerinden haberdar olma ve karşılıklı emek ver-
nersek, ilerleyen bölümde kadınların arkadaşlık ilişki-
meyi kapsamaktadır. Paylaşılan bir dünya ifadesi
lerini kurma ve sürdürme biçimlerine dair mevcut ça-
benzerlik ve farklılıklar içeren iki kişinin ortaklaşma-
lışmaları iki ayrı kategori olarak ele almaya çalışaca-
sını, kendi yaşamlarını paylaştıkça anlam ve anlama
ğım. Bunlardan ilkini kadınlarla görüşmeler yapılarak
biçimlerinin de ortaklaştığı ve artık birbirlerini mimik-
ve/veya ölçekler kullanılarak elde edilen bilgiler ışı-
leri ve seçtikleri kelimelerle anlayabilir hale gelmele-
ğında arkadaşlık ilişkisinin kadınlar için ne anlama
rini içermektedir. Arkadaşlığın derinleşen bir diyalog
geldiğini anlamaya çalışanlar olarak düşünebiliriz.
olması kadınların kendi yaşamlarını paylaştıkça hem
İkinci grup çalışmaları ise literatürdeki kadın arkadaş-
geçmiş hem de gelecek deneyimler için bir zemin
lığına dair çalışmalara biraz daha eleştirel bir açıdan
oluşturulup, birlikte yeni şeyler deneyimledikleri ve
bakıp bu arkadaşlık ilişkisini etkileyecek kesişimsel-
arkadaşının yaşamına dokundukça bir yandan da
likleri göz önünde bulundurmayı hedefleyenler ola-
kendi geçmişi, şimdisi ve geleceğiyle de ilişkilenmeyi
rak sunmaya çalışacağım.
kapsamaktadır. Kadınlar arkadaşlarının iyiliğini isteyen ve gözeten, bunu yaparken diğer yandan kendini
20
www.psikolojivetoplum.org
olumlamayı da ihmal etmeyen; benzer ya da çözüm-
aylık bir dönemde ölüm risklerinin daha yüksek oldu-
lenmiş konuların paylaşımı gibi, farklı ve çözümlene-
ğunu ortaya çıkarmıştır. Nurse’s Health Çalışması
memiş konuları da paylaşarak arkadaşlığın sınırları-
(1991) da arkadaşa sahip olan kadınların yaşlandıkça
nın kavrandığı; hissedilen bağlılıkla iki kadının da
daha az fiziksel rahatsızlık yaşadığını ve ayrıca keyif
kendini değerli hissettiği; hem kendileri gibi olma
dolu bir yaşam sürdüklerini göstermiştir. Bunlara ek
hem de birbirlerine arkadaşlıktan ayrılma özgürlüğü-
olarak, kadınlar eşlerini kaybettiklerinde de arkadaş-
nün tanındığı; kendine saygı duyan bir kadının arka-
ların varlığı yeni bir hastalık sahibi olmalarında önle-
daşına da saygıyı ihmal etmeyeceği ve iki farklı kişi
yici olmuş ve yaşama tutunmalarını sağlamıştır. Ka-
olunduğunun bilincinde farklılıkların saygıyla kabul
dınların aynı cinsiyetten yakın bir arkadaşları olması-
gördüğü/tolere edildiği; iyi ve kötü zamanların payla-
nın yaşamları üzerindeki psikolojik etkilerini ele al-
şımı ile derinleşen güven ilişkisine ve birbirlerine de-
mayı amaçlayan çalışmalar, arkadaşlık ilişkisinin kişi
ğerli şeyler katabilecekleri ve eşitliğin gözetildiği bir
üzerinde sağaltım sağlayabilen terapi uygulaması ile
ilişki olarak tanımlanmıştır.
benzerliklerini ele almışlardır. Schofiled (1964) arkadaşlık ilişkisinin kadınlar üzerinde terapötik bir etkisi
Becker yaptığı görüşmeler sonucunda kadınların ar-
olduğunu ifade etmiştir. Daha detaylı bir çalışmayla
kadaşları sayesinde kendini keşfedebildikleri ve
bu yakın ilişkinin kadınların yaşamındaki bu terapötik
onaylayabildikleri sonucuna varmıştır. Arkadaşı tara-
etkiyi ne şekilde ortaya çıkardığı araştırılmıştır (Da-
fından anlaşılmak, bilgilendirilmek ve değerli oldu-
vidson & Packard, 1981). Rehberlik etme, fedakârlık
ğunu hissetmek kadını kendi özgürlüğüne inandırır
(altruism), duygu ortaklığı (communion), aile devi-
ve kadının kendisi olma isteğini güçlendirir. Arkadaş-
nimi (family re-enactment), evrensellik (universa-
lık yaşamın yeni yönlerini görmeyi sağlar. Arkadaşı
lity), duyguların paylaşılması, davranış modelleme,
tarafından görülen, anlaşılan ve değer verilen olmak,
geri bildirim verme, anlayış, kendini açma, genetik
kadını diğer ilişkilerinde tazelenmiş bir umutla olma-
sezgi (genetic insight), umut aşılama, varoluşsal far-
sını ve gözden geçirilmiş bir şekilde kendisini onayla-
kındalık ve deneyim (experimentation) bir terapinin
masını sağlar.
olumlu etki yaratabilmesindeki kriterler olarak Irvin Yalom tarafından listelenmiştir ve Davidson ve Pac-
Kadınlar İçin Arkadaşlığın İşlevi
kard (1981) kadınlar arası arkadaşlık ilişkisinde bu 14
Pek çok çalışma arkadaşlık ilişkisinin kadınların ya-
terapötik boyutun tümünün kadınlar tarafından farklı
şamı üzerindeki olumlu etkilerini ele almıştır. Bunlar-
derecelerde deneyimlendiği ortaya koymuştur.
dan bir kısmı fiziksel sağlıkları ile ilgiliyken, bir kısmı da psikolojik sağlıkları üzerindeki etkilerle ilgilidir.
Kadın arkadaşlığının kadınların sağlıkları üzerindeki
Kadınların fiziksel sağlıkları ve arkadaşlık ilişkilerini
etkisine yönelik dolaylı bir katkı da stres çalışmaların-
ileri yaş grubundaki kadınlar üzerinden ele alan bir
dan gelmiştir. Stres pek çok fiziksel ve ruhsal rahat-
çalışmaya göre arkadaşları olanların dokuz yıllık izle-
sızlığın oluşumunda paydaş olarak ele alınan günü-
mede ölüm oranlarının %60 azaldığı bulunmuştur.
müz dünyasının önemli bir fenomenidir. Taylor ve
Başka bir çalışma da arkadaşı olmayan kadınların altı
ark. (2000) stres üzerine yaptıkları çalışmalarında,
21
www.psikolojivetoplum.org
mevcut diğer çalışmaların %90’ının erkek katılımcı-
(1994) özellikle cinsiyet kalıpyargılarıyla örtüşen ka-
larla yürütüldüğünü fark ettiklerinde sadece kadın-
dın ve erkek arkadaşlıklarını incelemiştir. Çalışma-
larla yürütecekleri bir çalışma planlamışlardır. Mev-
sında öncelikle kadın arkadaşlığının tipik bir öğesi
cut stres çalışmaları insanların strese maruz kaldıkla-
olarak literatürde kendine yer bulmuş olan duygula-
rında ya onunla baş etmek için mücadele ettiklerini
rın paylaşımı konusuna değinmiştir. Bulduğu sonuç-
ya da ondan uzaklaşmayı seçtiklerini göstermekte-
lara göre kadınlar literatürde belirtildiği kadar sık ola-
dir. Bu “kaç ya da savaş” tepkisinin kadınlar için de te-
rak duygusal paylaşımlarda bulunmuyorlar ve ayrıca
mel davranış repertuarı olduğu varsayılmıştır. Ancak
kadınların sınıfsal kimlikleri de bu davranışlarının sık-
Taylor ve ekibi kadınların stres altında kaldıklarında
lığını etkiliyor. Çalışan orta sınıf kadınların arkadaşları
beyinlerindeki kimyanın farklılaştığını, salgılanan ok-
ile pek de duygusal paylaşımlarda bulunmadıkları ve
sitosinin kaç ya da savaş tepkisi için tampon görevi
ayrıca işçi sınıfı erkeklerin arkadaşları ile düzenli ola-
gördüğünü ve bu hormonun sebebiyet verdiği bir
rak duygularını paylaşıp, kişisel sorunları hakkında
başka davranış kalıbına başvurduklarını göstermiştir.
konuştuklarını belirtmiştir. Ücretli bir işte çalışmayan
Oksitosinin stres altındaki kadınların özellikle çocuk-
ya da ailesinin maddi imkanları sebebiyle belirli bir
lara karşı yakınlaşmalarına ve ayrıca diğer kadınlarla
ayrıcalığa sahip olan kadınlar tatmin oldukları yakın
arkadaşlık ilişkilerine yönelmelerine yol açtığı bulgu-
kadın arkadaşlıklar tanımlarken, işlerinin bir parçası
lanmıştır. Kadınların bir stresörle karşı karşıya gelme-
olarak seyahat etmekte olan orta sınıf kadınlar böy-
lerinde kaç ya da savaş tepkisinden farklı olarak ay-
lesi bir yakın arkadaşlığın eksikliğinden bahsetmişler-
rıca “yaklaş ve arkadaş ol” gibi bir seçeneklerinin de
dir. İşçi sınıfından kadınlar ise oldukça yoğun bir arka-
bulunduğu anlaşılmıştır. Bu çalışma ile hem kadınlar
daşlık ağına sahip olup, kısıtlı bir sosyal aktivite
arasındaki arkadaşlığın stresle başa çıkmada önemli
imkânı içerisinde yaşamları hakkında ve yakın duygu-
bir rolü olduğu ve dolayısıyla sağlıklı yaşamın bir bile-
sal paylaşımlarda bulunabilmektedirler. Walker
şeni olarak ele alınabileceği anlaşılmış hem de kadın-
(1995) bir diğer çalışmasında işçi ve orta sınıf kadınla-
ların arkadaş olarak kadınları tercih etmesi durumu-
rın arkadaşlıklarındaki niteliksel farklılıklara odaklan-
nun biyo-kimyasal zeminine de işaret etmiştir.
mıştır. İşçi sınıfından kadınların arkadaşlık ilişkilerine bakıldığında; kadınlar sıklıkla ev ortamında bir araya
Kadın arkadaşlığına sadece cinsiyet özelinde bakıl-
gelmektedir ve bunun sıklığı mevsimsel olarak deği-
mış olan bu çalışmalar, arkadaşlık olgusunun özneleri
şebilir. En çok yaz aylarında haftada üç ila beş kez bu-
tarafından nasıl deneyimlendiğini anlamak için ol-
luşabilmektedirler. Bu kadınların arkadaşlık ilişkileri
dukça kıymetlidirler. Bununla birlikte bu ilişkiye sa-
sıklıkla yaşamakta oldukları muhitteki diğer kadın-
dece cinsiyet temelli bakmaktansa kadınların kimlik-
larla olmaktadır ve bir taşınma sonrasında bu arka-
lerinin diğer bileşenleri ile birlikte ele alan çalışmalar
daşlık ilişkilerini pek yürütememektedirler. Orta sınıf
da alana büyük katkılar sağlamıştır. Bu konuda Karen
kadınlar için arkadaşlıkları sıklıkla okul ya da iş orta-
Walker’ın yürüttüğü araştırmalar önemli katkılar
mında tanıştıkları kadınlardan oluşmaktadır, fakat
yapmıştır. “Erkekler, kadınlar ve arkadaşlık: Ne söy-
ortak muhitlerinden kişileri kapsamamaktadır. Bu-
leyip ne yapıyorlar?” isimli makalesinde Walker
luşma sıklıklarında mevsimsel bir değişim olmayıp,
22
www.psikolojivetoplum.org
haftada bir ya da iki kere olmaktadır. İşçi sınıfının ak-
Bu eğilim arkadaşlık dinamiklerindeki eşitliksizlikle-
sine bu grubun farklı şehirlerde yaşayan arkadaşları
rin önüne geçme amacı taşıyabilmektedir. Örneğin,
bulunmaktadır ve yaz mevsimi bu arkadaşlarla buluş-
yaptığı bir çalışma, lezbiyen olan kadınların yine ken-
maların en sık olduğu zamandır. Bu uzakta yaşayan
dileri gibi LGBTİQ topluluğundan olan kadınlarla ar-
arkadaşlar kadınların duygusal paylaşımlarını yap-
kadaşlık etmeyi tercih ettiklerini göstermiştir. Ben-
maktan çok, uzun aralıklarla haberleştikleri kadınlar-
zer sonuca ulaşan bir başka çalışma da (Stanley,
dır. Bu kadın arkadaşlar kişilere kim oldukları ve ne-
1996) bu tercihin hem lezbiyen kadınlar için top-
reden geldiklerini hatırlattıkları için kadınların yaşa-
lumda devalüe edilmelerine karşı koruyucu olduğunu
mında önemli bir yer tutmaktadırlar.
hem de gündelik yaşam pratiklerini paylaşma konusunda destek sağladığını aktarmaktadır. Galupo
İşçi sınıfından kadınlar için arkadaşlığın tanımında yer
(2007) biseksüel bireyler için ise benzer şekilde aynı
alan ‘her zaman yanında olmanın’ anlamı hayatın ko-
cinsel yönelimden kişilerle arkadaşlık ilişkisinden
laylaşmasını sağlamak için ihtiyaç duyulduğunda yar-
bahsetmenin daha seyrek olduğunu ifade eder. Bi-
dıma gelinmeyi, eşyaların ödünç verilmesini, gerekti-
seksüel kadınların özellikle heteroseksüel kadın ve
ğinde borç alınabilmesini ve çocuk bakımında destek
erkeklerle arkadaşlığı tercih etmelerini cinsel yöne-
verilmesini kapsamaktadır. Kadınlar arasında bu kar-
limlerinin toplumda fazla tanınmaması ve açılmamış
şılıklı beklentiler zaman zaman arkadaşlık içindeki
olmalarıyla ilişkilendirmiştir. Lezbiyen ve biseksüel
tartışmalara sebep olabilmektedir. Orta sınıftan ka-
kadınlar, heteroseksüel kadınlarla arkadaşlık ilişkisi
dınlar için ise arkadaşların ‘her zaman yanında ol-
kurarak heteroseksüel bireyler tarafından kabul gö-
ması’ demek kişinin duygusal ve entelektüel desteğe
rülebilmenin mümkün olduğunu, kalıpyargıları yıka-
ihtiyaç duyduğunda ve ayrıca boş zaman etkinlikle-
bilme, yaşamlarına objektif bir perspektifle baka-
rinde yanında olunması anlamına gelmektedir. Pay-
bilme ve farklı yönelimlerden kişilerle arkadaşlık iliş-
laşılan ortak aktiviteler orta sınıf kadınlar için önemli
kilerini deneyimleme fırsatı verdiğini bildirmişlerdir
olmakla birlikte çalışmada sadece bu gruptaki kadın-
(Galupo & St. John, 2001). Başka bir çalışmada özel-
lar arkadaşlarının ne kadar farklı ve ilginç kişiler oldu-
likle lezbiyen kadınlar ve heteroseksüel erkekler ile
ğundan bahsetmiştir. Ancak bazı katılımcı kadınlar
gey erkekler ve heteroseksüel kadınlar arasındaki ar-
yardım isteyecek bir arkadaşlarının olmamasından
kadaşlık ilişkisine dikkat çekilmiş ve yönelimler ara-
da bahsetmiştir. Görüldüğü üzere kadınların üyesi ol-
sındaki ilişkilerin artmasına katkı sağlayıp sağlama-
dukları toplumsal sınıf kadın arkadaşlıklarının biçi-
dıkları tartışılmıştır (Muraco, 2006). Galupo’nun
mini ve kapsamını farklılaştırabilmektedir.
(2009) bir başka çalışması yönelimler arası arkadaşlık ilişkileri için daha detaylı sonuçlar bulundurmaktadır.
Sınıf gibi cinsel yönelimin de arkadaş edinmede etki-
Örneğin heteroseksüel ve biseksüel kadınlar kendi
lerini araştıran çalışmalar yürütülmüştür. Galupo’ya
benzer cinsel yönelimden kadınlarla ilişkide olmaya
(2007, 2009) göre cinsel yönelim de insanların ben-
eğilimli iken, lezbiyen kadınlar cinsel yönelimine dik-
zerleri ile arkadaşlık kurmalarında etkili olmaktadır.
kat göstermeksizin kadınlarla daha fazla arkadaş olmaktadır. Bu çalışmada da hala kadınların kadınlarla
23
www.psikolojivetoplum.org
arkadaş olma paterni baskındır ve kadınların cinsel
eden beyaz Amerikalı katılımcı kadınlar ile etnik azın-
yönelim kimlikleri bu cinsiyet tercihinde aksi bir eği-
lık grubunun temsilcileri olanlar arasında bir farklılık
lime işaret etmemektedir. Çeşitli çalışmalar kadınla-
bulunmamış, bu değerlerin hepsi için farklı düzey-
rın erkeklere oranla cinsel yönelimi farklı olanlara yö-
lerde önemli olduğu bulgulanmıştır. Bununla birlikte
nelik tutumlarının daha olumlu olduğunu göstermiş
‘benzer yaşam deneyimi’ farklı cinsel yönelimden ve
olsa da (Herek, 2002; Herek & Capitanio, 1999; Mor-
etnisiteden arkadaşı olan kadınlar için daha az önem-
rison & Morrison, 2002), bu çalışmada cinsiyet farklı-
senen bir arkadaşlık değeri olarak ifade edilmiştir.
lığı arkadaş tercihinde daha öncelikli bir kategori ola-
Galupo (2013) farklı kimliklere sahip olan kadınların
rak bulunmuştur.
arkadaşlıklarının kurucu ve yürütücü motivasyonunun farklılıklara bakış açısıyla ilgili olduğunu aktar-
Alan çalışmaları ırkın kimlik inşasında önemli bir yeri
maktadır. Ona göre bu farklılıklar arkadaşlık ilişkisi
olduğunu bulgulamış ve bu konu arkadaşlık literatürü
içinde tolere edilmekte; farklılıkların vurgulanması
içinde de ele alınması gereken önemli bir konu haline
yerine benzerliklere odaklanılması ile arkadaşlık ku-
gelmiştir. Galupo (2009) cinsel yönelimin kadınlar
rulmakta ve devam ettirilmektedir. Ayrıca, günü-
arasındaki arkadaşlığına etkilerini incelemiş olduğu
müzde kadınların hala kendi cinsiyetinden, aynı etnik
çalışmasında ayrıca ırkın kadınların arkadaş seçimine
ve cinsel yönelimden olan benzerleri ile arkadaşlık
nasıl etkileri olduğuna da bakmıştır. Etnik azınlık gru-
ilişkisi kurmaya devam etmesinin sadece imkânlar ve
bundan olan bir heteroseksüel kadın kendisiyle aynı
demografik verilerle açıklanamayacağını; bunun ye-
ırktan ve cinsel yönelimden kadınlarla arkadaş ol-
rine bu tercihleri yönlendiren sosyopolitik tutumlara
mayı seçerken; yine etnik azınlık üyesi olan ve aynı
odaklanılması gerektiğine vurgu yapmıştır.
zamanda biseksüel ya da lezbiyen olanlar arkadaş seçimlerinde ırk farkı gözetmediklerini ifade etmişler-
Sınıf, cinsel yönelim ve ırk kadınların hem arkadaş se-
dir. Ancak beyaz Amerikalı kadınlar cinsel yönelim
çimleri hem de arkadaşlık ilişkilerinin kurgulanma-
kimlikleri farklılaşsa da sadece aynı ırktan arkadaş
sında oldukça etkili paya sahiptirler. Bunun yanı sıra
edinmeyi tercih ettiklerini dile getirmişlerdir. Bir
kimlik oluşumunun bir diğer bileşen olan ‘yaş’ olgusu
başka ifadeyle kadınlar hem cinsel yönelimi hem de
da arkadaşlık ilişkilerini anlamada benzer bir etkiye
etnisitesi bakımından azınlık grubun üyesi ise daha
sahiptir. İngiltere’de yürütülmüş olan geniş kapsamlı
fazla farklı ırklardan arkadaş edinmektedirler. Ga-
bir çalışma bu konuda önemli veriler sağlayan bir ra-
lupo ve Gonzales’in (2013) birlikte yürüttükleri bir
por yayınlanmıştır. ‘Girl Talk’ isimli projede araştırma
başka çalışmada, arkadaşlık değerlerinin çoğunluk ve
ekibi ilk önce odak grup çalışmaları yaparak kadınlar
azınlık grubun üyesi olmakla ilişkisine bakılmıştır. Ele
için arkadaşlık kavramının çerçevesini kavramaya ça-
alınan temel değerler “benzer yaşam deneyimine sa-
lışmış, sonrasında buradan çıkan verileri detaylandır-
hip olmak, benzer değerlere sahip olmak ve arkadaşı
mak için bireysel görüşmeler yapmıştır. Buradan elde
tarafından yargılanmamaktır”. Bu değerler kapsa-
edilen veriler değerlendirilerek bir ölçek geliştirilmiş
mında yapılan incelemede, çoğunluk grubu temsil
ve farklı yaş grubundan 2500 İngiliz kadının yanıtla-
24
www.psikolojivetoplum.org
ması sağlanmıştır. 18-35 yaş arası kadınlar için arka-
deki etkilerini öğrenmek, sevdiğim kadın arkadaşla-
daşlığın tanımı, yanında kendin gibi olabilmek iken
rımla hayatımı paylaşmamın bir yandan da daha
ileri yaş gruplarında arkadaşın güvenilir biri olması
uzun bir yaşam sürmemi sağlayacağından haberdar
daha fazla ön plana çıkmıştır. Kadınların diğer cins ile
olmak arkadaşlık ilişkilerim için daha da yüksek mo-
arkadaşlık kurma tercihleri de yaşlarına göre farklılık
tivasyona sahip olmamı sağladı. Psikolojik gelişimi-
göstermektedir. Çalışmaya göre en fazla erkek arka-
miz açısından kadınlarla ilişkilenmeye eğilimli oldu-
daşa 18-25 yaş grubu kadınlar sahiptir (%67) ve yaş
ğumuz konusunda tartışmalar olsa da stres altınday-
arttıkça grupların erkek arkadaş sayısı da orantılı ola-
ken neden özellikle kadın arkadaşlarımla buluşup on-
rak azalmıştır. Ayrıca 18-25 yaş arası kadınlar farklı
larla sohbet etmeye meyilli olduğumu anlamak çok
arkadaş gruplarına da en fazla sahip olan kümedir ve
değerli bir kazanım oldu. Tüm bunların yanında arka-
yaş artışıyla bu çeşitlilik de azalmaktadır. 18 ve 56+
daşlıklarımı sadece kadın kimliğim ile inşa etmiyor
yaş grubundan oluşan kadın gruplarında en çok iş ar-
oluşum üzerine okumak ve düşünmek biraz huzur-
kadaşına sahip olanlar 26-35 yaş grubunda olanlardır.
suzluk yaratıcıydı. Arkadaşlarımı sadece denk gelip
Bu grup günümüz şartlarında en fazla eğitim alma
tanışıp kanımız kaynadığı için arkadaşlığımıza devam
imkânına sahip olan ve kariyer odaklı yaşamı tanım-
eden iki kadın olarak görmenin ötesinde benzeştiği-
layan grup olmuştur. Çalışmanın yapıldığı grup içeri-
miz diğer bileşenlerimizle birlikte anlamak ve kabul-
sinde en fazla LGBTİQ arkadaşa da 18-35 yaş grubun-
lenmek durumunda kaldım. Arkadaşlıklarıma baktı-
daki kadınlar sahiptir ve yaş artışı ile bu arkadaşlık
ğımda hakikaten sınıfsal benzerliklerimizin oldukça
ilişkisi ters orantılı ilerlemektedir. Bir başka ilgi çekici
kuvvetli olduğunu gördüm ve bu durumla ilgili hem
nokta da genç grubun arkadaşları ile daha fazla elekt-
biraz mahcubiyet hissederken bir yandan da toplum-
ronik imkânlarla ilişkilerini sürdürmesidir. Benzer ve-
sal düzenlemeleri nasıl içselleştirdiğimi fark edip de-
riye bir başka araştırmada da ulaşılmıştır (Johnson &
ğişim için şans kazandığımdan bir nebze olsa iyi de
Troll, 1994). Görüldüğü üzere farklı yaştan kadınların
hissettim. Farklı etnisitelerden arkadaş edinmekle il-
arkadaşlık deneyimleri de farklılaşmakta ve genç
gili olarak ben de çalışmalarda bulgulanana benzer
yaştaki kadınların arkadaşlık ilişkileri daha fazla çeşit-
bir deneyime sahibim. Arkadaşlarımın çoğunu beyaz
lilik içermektedir.
Türkler oluşturmakla birlikte görece daha az sayıda farklı etnisiteden arkadaşlarım bulunmakta ancak
Bu yazıyı, bu konu üzerine çalışma yapmanın benim
hiçbirini en yakınım olarak tanımlamam mümkün gö-
yaşamım ve arkadaşlık ilişkilerim üzerindeki etkisini
rünmüyor. Partnerim benden farklı bir etnik kökene
tartışarak tamamlamak isterim. Bu konuda bir der-
sahip ancak arkadaşlık ilişkilerimde benzer bir pa-
leme çalışması yapmaya karar vermeme kadın arka-
terni göstermiyorum. Tüm bunlar üzerine düşünmek
daşlarımla aramızdaki ilişkinin yaşamım üzerindeki
ve kendi malzememle çalışmak her şeye rağmen
bazı etkilerini fark etmiş olmam sebebiyet vermişti.
bana iyi gelen bir deneyim oldu. Ancak literatürde
Literatürdeki çalışmalardan arkadaşlık ilişkilerinin
okuduğum makalelerin Batı kültürünün öğeleri üze-
psikolojik sağlığımın yanında fiziksel sağlığım üzerin-
rine kurulmuş olması ve kendi yerelliğime dair farklı
25
www.psikolojivetoplum.org
deneyimlerle karşılaşamamış olmak da benim dene-
nesi olma mücadelesinin parçası olduklarından arka-
yimimin eksik kalan parçası olarak kaldı. Okudukla-
daştırlar.” Toker’in bu vurgusu ile arkadaşlıklarımızda
rım içinde özellikle kadınların arkadaşları ile birlikte
kadınların var olma mücadelesini ortak dert edinme-
neler yaptıklarına dair çalışmalarda kendimi tam an-
sinin, kadın varoluşumla kadınlarla yan yana olabil-
lamıyla yerleştirebildiğim öyküler olmadığı hissi
menin yolunu nasıl açtığını tekrar hatırlayıp kendi ye-
hâkimdi. Ne yazık ki Türkiye coğrafyasında yürütülen
relimizde bu perspektifle kadınların arkadaşlık ilişki-
arkadaşlık çalışmaları oldukça kısıtlı olmakla birlikte
lerini nasıl kurdukları ve yürüttükleri hakkında daha
kadınları da homojen bir grup olarak değerlendir-
fazla bilgi edinme motivasyonu kazanmış oldum.
mekteydiler. Bu sebeple yazıda bu araştırmalara yer
Kaynaklar
vermedim. Sadece Amargi dergisinin (2014) “arka-
Antonucci, T. C., & Akiyama, H. (1987). Social networks in
daşlığın” dosya konusu edildiği sayısından bahset-
adult life and a preliminary examination of the convoy model.
meyi kıymetli buluyorum. Bu dosya içerisinde pek
The Gerontologist, 27, 519–527.
çok kadın kendi arkadaşlık deneyimlerini aktarmış; Atchley, R. C, et al., 'Interaction with family and friends. Mari-
kâh arkadaşlıklarının önemli katkılarından bahset-
tal and occupational differences among older women', Rese-
mişler kâh arkadaşlarına sitem etmişler. Okuduğum
arch on Aging, Vol. 1, 1979, PP- 83-95-
yazılardan Nilgün Toker’in değerlendirmesi oldukça önemli bir etki yarattı bende. Toker diyor ki: “Arka-
Barth, R. J., & Kinder, B. N. (1988). A theoretical analysis of sex
daşlığın imkânı ortak bir yaşam deneyimine, ortak bir
differences in same-sex friendships. Sex Roles, 19, 349–363.
amaca, kaygıya, ilgiye sahip olunmasındaysa, ortak
Cohen, S., & Wills, T. A. (1985). Stress, social support, and the
olmadıklarımız arkadaşlarımız değildir gerçekten ve
buffering hypothesis.
aslında onlarla ortak bir dünyamız da yoktur. […] Benzerlik, edinilmiş olana değil, verili olana işaret
Cohen, S.,& Syme, L. (Eds.). (1985). Social support and health.
ediyorsa, arkadaşlık verili, doğal olan bir durum ol-
New York: Academic Press.
madığından, benzerlerimiz zorunlu olarak arkadaşla-
Davidson, S. & Packard, T. (1981) The Therapeutic Value of
rımız değildir; çünkü sadece benzer olmak ortak bir
Friendship Between Women. Psychology of Women Quar-
yaşamı deneyimlediğimiz anlamına gelmez. Ancak
terly. Spring 1981. Human Sciences Press Vol. 5(3).
benzerliğin kaynağı olan nitelik aynı zamanda bu Deci, E. L. and Ryan R. M. (2000). The “What” and “Why” of
benzerler için ortak bir dert, ortak bir değer haline ge-
goal pursuits: Human need and the self-determination of be-
lirse, içine doğulan nitelik aynı zamanda tarihte ol-
havior. Psychological Inquiry,11 (4),227-268.
ması engellenen, tarihin dışına itilen, nesneleştirilen bir nitelik olursa, bu niteliğin tarihe girmesi mücade-
Demir, M., Özen, A., Doğan, A., Bilyk, N. A. ve Tyrell, F. A.
lesinde benzerler artık ortak bir deneyimi, amacı pay-
(2011). I matter to my friend, therefore I am happy: Friendship, mattering, and happiness. Journal of Happiness Studies,
laşanlardır ve arkadaştırlar. Başka deyişle kadınlar
12, 983-1005.
sadece kadın olarak doğdukları için değil ama kadınların da bir dünyaya sahip olma, özgür bir eylemin öz-
Duck, S. (1983). Friends, for life: The psychology of close relationships. London: Harvester Press.
26
www.psikolojivetoplum.org
Duck, S. (1991). Understanding relationships. New York: Guil-
Johnson, C. L., & Troll. L. E. (1994). Constraints and facilitators
ford. Fehr, B. (1996). Friendship processes. Thousand Oaks,
to friendship in late late life. The Gerontologist, 34, 79–87.
CA: Sage. Kessler, R. C., & McLeod, J. D. (1985). Social support and menGalupo, M. P. (2007a). Women’s close friendships across
tal health in community samples. In S. Cohen & S. L. Syme
sexual orientation: A comparative analysis of lesbian-hetero-
(Eds.), Social support and health, (pp. 219–238). New York:
sexual and bisexual-heterosexual women’s friendships. Sex
Academic Press.
Roles, 56,473–482. McPherson, M., Smith-Lovin, L., & Cook, J. M. (2001). Birds of Galupo, M. P. (2009). Cross-category friendship patterns:
a feather: Homophily in social networks. Annual Review of So-
comparison of heterosexual and sexual minority adults. Jour-
ciology, 27, 415–444.
nal of Social and Personal Relationships, 26, 811–831. McWilliams, S., & Howard, J. A. (1993). Solidarity and hieGalupo, MP, Gonzalez, KA (2013) Friendship values and cross-
rarchy in cross-sex friendships. Journal of Social and Personal
category friendships: Understanding adult friendship pat-
Relationships, 49, 191–202.
terns across gender, sexual orientation, and race. Sex Roles Morrison, M. A., & Morrison, T. G. (2002). Development and
68: 779–790.
validation of a scale measuring modern prejudice toward gay Galupo, M. P., & St. John, S. (2001). Benefits of cross-sexual
men and lesbian women. Journal of Homosex, 43(2), 15-37.
orientation friendships among adolescent females. Journal of Muraco, A. (2006). Intentional families: Fictive kin ties
Adolescence, 24,83–93.
between cross-gender, different sexual orientation friends. Gilligan, C. (2017). Kadının Farklı Sesi: Psikolojik Kuram ve Ka-
Journal of Marriage and Family, 68, 1313–1325.
dının Gelişimi (çev. Duygu Dinçer, Fulden Arısan, Merve Nurses’ Health Çalışması: Waxler-Morrison, N., Hislop, T. G.,
Elma). İstanbul: Pinhan Yayınları.
Mears, B. Kan, L. (1991). Effects of social relationships on surHansen, K.V. (1992). Our eyes behold each other: Masculinity
vival for women with breast cancer: A prospective study. So-
and intimate friendship in antebellum New England In Men’s
cial Science & Medicine, 33(2), 177-183.
friendships, Ed: P.M. Nardiç Newbury Park, Sage, California Paine, R. (1974). Anthropological approaches to friendship. In Herek, G. (2002). Heterosexuals' Attitudes toward Bisexual
E. Leyton (Ed.), The social compact: Selected dimensions of fri-
Men and Women in the United States. The Journal of Sex Re-
endship (pp. 1–14). Newfoundland: Memorial University of
search,39(4), 264-274.
Newfoundland.
Herek, G. M., & Capitanio, J. P. (1999b). Sex differences in
Parker, S., & de Vries, B. (1993). Patterns of friendship for wo-
how heterosexuals think about lesbians and gay men: Evi-
men and men in same and cross-sex friendships. Journal of So-
dence from survey context effects. The Journal of Sex Rese-
cial and Personal Relationships, 10, 617–626.
arch, 36, 348-360. Rose, S. (1985). Same- and cross-sex friendships and the psycJackson, R. M., Fischer, C. S., & Jones, L. M. (1977). The dimen-
hology of homosociality. Sex Roles, 12, 63–74.
sions of social networks. In C. S. Fischer (Ed.), Networks and places: Social relations in the urban setting (pp. 39–58). New
Rowe, J. W., & Kahn, R. L. (1998). Successful aging. New York:
York: Free Press.
Pantheon.
27
www.psikolojivetoplum.org
Rubin, L.B. (1985) Just Friends: The Role of Friendship in our Lives. New York: Harper & Row. Schofield, W. (1964) Psychotherapy: The purchase of friendship. Englewood Cliffs: Prentice- Hall. Socıal Issues Research Center, “Girl Talk: The new rules of female friendship and communication”. Oxford, UK Stanley, J.L. (1996). The lesbian’s experience of friendship. In J. S. Weinstock and E.D. Rothblum (Eds.), Lesbian Friendships (pp. 39–59). New York: New York University Press. Suttles, G. (1970). Friendship as a social institution. In G. J. McCall, N. K. Denzin, G. D. Suttles, & S. B. Kurth (Eds.), Social relationships (pp. 95–135). Chicago: Aldine Publishing Co. Taylor, S. E., Klein, L. C., B. P. Lewis, T. L. Gruenewald, R. A. R. Gurung, J. A. Updegraff (2000) Biobehavioral Responses to Stress in Females: Tend-and-Befriend, Not Fight-or-Flight Psychological Review 2000, Vol. 107, No. 3, 411-429 Toker, N. (2014, Yaz). Arkadaş olmak ya da bir ortak dünyaya sahip olmak. Amargi Feminist Dergi, 33 (32-35) Ueno, K. (2010). Patterns of cross-orientation friendships in high schools. Social Science Research, 39, 444–458. Walker, K. (1994). Men, Women and Friendship: What they say, what they do. Gender & Society.Vol.8 (2), 246-265. Walker, K. (1995). "Always There for Me": Friendship Patterns and Expectations among Middle and Working-Class Men and Women. Sociological Forum, Vol. 10, No. 2, pp. 273-296 Wright, P. H. (1982). Men’s friendships, women’s friendships&the alleged inferiority of the latter. Sex Roles, 8, 1–20. Wright, P. H. (1984). Self-referent motivation and intrinsic quality of friendship. Journal of Social and Personal Relationships, 1 (1), 115-130.
28
www.psikolojivetoplum.org
Sınır’ın PsikoPolitiğine Kavramsal Bir Yaklaşım Selçuk Çelik psikologselcukcelik@gmail.com
S
ınır çizme bir yarma, bir ayırma işlemidir. Bu
kaygısını- artırıyor; ‘dışarısı kötü, biz iyiyiz’ düşünce-
işlem iki taraf doğurur; kendi ve öteki.
sini sürekli kılıyor; ‘kendini koruma refleksini diri tutuyor. Kendi tarafımıza asfalt dökerek pürüzsüz yol-
Öteki, ya ezelden karşımızda olandır ya da
lar yapıyoruz, beton dökerek gökyaran binalar diki-
sonradan karşımıza alınandır. Ben’in başkasından ay-
yoruz. Çeperin içine site2, sitenin öte tarafına toprak
rıldığı yer ‘haset’, ‘husumet’, ‘rezalet’in de doğduğu
diyoruz. Toprak sözcüğünü Latinceden Türkçeye ge-
yerdir. Hasetin duygu; husumetin düşünme faaliyeti;
çen varyasyonları ile birlikte düşünmek burada sınır
rezaletin de bir çeşit davranış olduğunu söyleyerek
açıcı olabilir: Territorial ülkesel olandır, Teras (Fr. ter-
başlayalım.
rasse; İt. terrazzo; İsp. terraza) beton dökülmüş dam
Kelimekökensel
(etimolojik;
étymologique)
değil, topraklı alandır. Terör sözcüğü de toprak (Fr.
bir
terre; İt. terra; İsp. tierra) kökünden türemiştir. Top-
okuma yaptığımızda, ‘sınır’ın1 Grekçe (Yunanca) bir
raktan geldiğimiz söylense bile, döneceğimiz toprak-
sözcük olduğunu, Türkçede ‘komşu’ ve ‘ülke’ anlam-
tan korkuyoruz. Toprak; evrilirken doğrulan, iki ba-
larına geldiğini görürüz. Öyleyse, burada sınır kavra-
caklı hale gelirken burnu havaya kalkan insanı tehdit
mını komşuluk bağlamında ve komşularımızla bera-
eder, insana dehşet salar. Tehlikeli yerdir toprak. Zira
ber düşüneceğiz. Önceki zamanlarda sınırlar, tabiat
yılanlar, çıyanlar, akrepler toprakta bulunur. Bu yüz-
(bitki örtüsü, klimatoloji) tarafından belirleniyordu:
dendir kendimiz ile topraklılar arasına sınır çiziyor ko-
Denizin başladığı, toprağın bittiği yerde insanların
kumuzu bırakıyoruz, bayrak dikiyor dokumuzu bıra-
ikamet alanı da bitiyordu. Sonraları sınırlar, masa ba-
kıyoruz. Kendi tarafımız vatan oluyor, aynı zamanda
şında anlaşmalar imzalanarak, kâğıt üzerine kalemle
namus oluyor. Namusu korumak için sınırda/hy-
çizilerek yapılır oldu.
mende beklememiz farz oluyor. Sınırın öte tarafı hep
Sınır içinde sınırlar çiziyor, hudutun beri tarafına
iştahımızı kabartıyor; zira o taraf fethedilecek alan-
kendi’mizi, diğer yakasına el (alem)i, alien’ı, yāb-an-
dır. Atalar söylemiş: Komşunun tavuğu komşuya kaz
cı’yı koyuyoruz. Etrafımıza çitler çekerek, duvarlar
görünür. Bu yüzdendir sınır ötesi hareket gerçekleş-
örerek güvenli yaşam alanları kurmaya çabalıyoruz.
tirdiğimizde; öbürünün tarafına penetre edip yerleş-
Her güvenlik tedbiri, beraberinde tehlike beklentisini
tiğimizde; duhul edip orayı elimize geçirdiğimizde
-düzen bozulacak, dışarıdan bize bir şey bulaşacak
bizi övüyorlar. Ve, şanımız Fatih oluyor.
29
www.psikolojivetoplum.org
Fetihten sonra ahvale bakılmaz; mahalin ahalileri
hale getiriliyoruz. Çünkü; hem hattı hem de sathı mü-
tehcir edilir. Önce, insanlar başka diyarlara -zorla- sü-
dafaa etmek; haddini aşanları tut(ukla)mak, kapat-
rülür, sonra sürülen toprağın sürgün vermesi bekle-
mak veya geldikleri yere sürgün etmek gerekir.
nir. Ekin (kültür)3 diye adlandırılan bu etkinlik kolonSınır kapısından6 giriş ve çıkışlar ancak ve ancak
yal (coloniale) faaliyetlerin başlangıcıdır. Kolonyalist etkinliklerde ele geçirilen ganimetlere mülk; mülkün
resmi mukaveleyle ve meşru protokolle; üçüncünün
gani gani yeni sahiplerine de malik denilir. Bu kent-
şahitliğinde ve başkasının vereceği yetkiye dayana-
lere, kent-leri4 kend-ilerinin belleyenler içerisinden
rak gerçekleştirilebilir. Sınırın ötesi yabandır. Yaban,
amirler atanır. “Kent sınırları içerisinde”, kamunun
kendimize ait olanın dışarısında kalanın topolojisidir7. Yabancılık (extranéité) yerle ilgilidir; köken
esenliğini sağlamak amacıyla ‘falan türden etkinlikleri yapmanızı tez isterim’ diye buyurabilir, ‘filan tür-
problemidir. Yabancı (étranger) ölünen yere bakıla-
den etkinlikleri yapmanızı istemem’ diyerek yasaklar
rak değil; doğulan yere bakılarak kurulur. Komşu
getirebilir: Mülk-i Amir’ler.
komşunun külüne muhtaçtır dense de dışarıda oturan yabancıdan içten içe korkarız. Komşuluk8 kendi
Sınır çizme, aynı zamanda bir sabitleme operasyonu-
yerinden yabana yapılan geçişlerle ve yabandan
dur. İçeridekiler içeride dursun; dışarıdakiler dışarıda
kendi yerine yapılan dönüşlerle doğar. Her çıkış bir
dursun istencidir. Kosmos içerisinde kaos istenmedi-
buluşma, her dönüş bir ayrılıktır. Sınırların konuşul-
ğinden sınırlara kuleler dikilir; bu fallokratik yapıların
duğu yerde sınır tanımayan kuşları, karıncaları, konar
tepelerine gözcüler konuşlandırılır. Her tarafı kuşa-
(ama kalmaz) göçerleri, göçebeleri9, bir ömürlük mi-
tan görüş açısına sahip tepedeki bu göz bizleri iste-
safirleri de selamlamak gerekir. Musāfir hāneler sey-
diği an görebilirken; altta kalan bizler gözetleyeni-
yahların konaklama alanıdır. Otelde konaklayan
mizi, esirgeyen ve bağışlayanımızı hiçbir zaman gö-
yolcu, işini derer, o diyardan ayrılır. Hastanede de
remeyiz. Önceleri, nereden gözetlendiğimizi bilirdik;
baki kalınmaz. Ya mezarlığa gönderilirsiniz öldüğü-
ne zaman gözetlendiğimizi bilemezdik; tedirginliği-
nüz için veya evinize dönersiniz iyileştiğiniz için. An-
miz sadece bundan ibaretti. Ancak panoptikonun5
cak görmek gerekir ki; otel (İsp. hotel; Fr. hôtel), hos-
zamanı bitti; sinoptikonun çağındayız. Artık; nereden
tel (İt. ostello) ve hastane (İsp. hospital; Fr. hôpital; İt.
gözetlendiğimizi de bilemiyoruz. Radyal kameralar,
ospedale) sözcüklerinin Latince köklerinde -İngilizce-
x-ray gibi cihazlar sınırdan içeri sızmak isteyenleri
‘a guest’ (yani konukluk) yoktur; -yine İngilizcesiyle
röntgenleyebiliyor. Bu aygıtlar hangi dağın arkasında
yazıyorum- ‘a host’10 (yani ev sahipliği) vardır.
olduğumuzu kolayca tespit edebiliyor: Vücut ısımızı Ev sahibinden söz edebilmek için; önce bir evin var
uzaktan ölçebiliyor, bizleri diğer canlı türlerinden ayırt edebiliyor. Kamera ekranında birer renk lekecik-
olması gerekir. Ev sahibi, kendi evinin içinde efendi-
leri olarak görünüyoruz; duygularımızın olduğu göz-
dir. Ev sahibi, kendi evinin kapısından dışarı çıkarsa
den kaçıyor. Anonim olarak görülüp oracıkta etkisiz
konuğuna karşı ev sahipliği kimliğini tüketir. Konukluk ve konukseverlik11 evin eşiğinde başlar. Komşuluk koşullarını da kapının anahtarını elinde tutan belirler.
30
www.psikolojivetoplum.org
Efendi, kendi evinde kalarak konuğunu karşılar; bu-
terk edilmenin korkusunu yaşayabilir. Anne bebeği,
yur ederek konuğunu ağırlar: “(Burası bana ait, bana)
bebek istemediği halde yoğun ilgiyle beslerse, bebek
hoşgeldiniz”. Konuk, izin verilmiş bir yabancıdır. An-
bu edimi bir nüfuz etme girişimi, bir istila olarak yo-
cak izin verilmiş olsa da konuk, kapıdan içeri koşulsuz
rumlayabilir. Bu ilişki, çetin kış şartlarında yaşamda
giremez; eşikte/gümrükte denetlenir. Konuk ev sahi-
kalmak için ayrı duramayıp birbirine sokulmak iste-
binin yasasına (OikoNomia) boyun eğerek kendi sta-
yen ama dikenleri batacağı için de birbirine fazlaca
tüsüne yerleşir. Konuk, yasaya uymalıdır ki; efendi de
yaklaşamayan kirpilerin durumuna benzetilebilir. Ya-
konukseverlik yapabilsin.
şamda kalmak için düşmanın, komşunun, annenin varlığına ihtiyaç vardır.
Eğer birileriyle ‘misafirperverlik’ bağışlayarak, ‘konukseverlik’ lütfederek ilişkileniyorsak kendimizi bu-
İnsan yavrusu prematüre doğar: Yaşamda kalmak
raların efendisi, bu evin sahibi, bu mülk’ün maliki ola-
için yetişkinin korumasına muhtaçtır. Anne ve fetüs
rak görüyoruz demektir. Eğer birilerine Suriyeli di-
eşbedenken (symbiotique), doğum gerçekleşir. Do-
yorsak, onların buralı olmadıklarını da söylemiş olu-
ğum: Fetüsün yuvasından, su dolu havuz gibi kendi-
yoruz. Eğer sığınana göçmen diyor; sığınmacı de-
sini çepeçevre kapsayan amniyötik sıvının içerisin-
mekten imtina ediyorsak birilerinin hukuksal hakla-
den, bir zarf/kılıf gibi kendisini koruyan annesinin
rını teslim etmiyoruz demektir. Eğer iltica edene mi-
karnından dışarıya atılmasıdır. Öz bağrından atılan
safir diyor, ona mülteci12 statüsünün yolunu kapatı-
bebek yersiz yurtsuz kalır. Doğum tekinsiz bir durum-
yorsak birilerinin hukuksal haklarını gasp ediyoruz
dur. Annenin içindeki, artık dışındadır13. Bebek, an-
demektir.
nenin aşina olduğu yabancıdır. Bebek annesini kendisi sanar; kendisini annesinden ayırmak istemez; an-
Psikanalitik Öğretinin Penceresinden Sınır
nesi gözden ıraklaştıkça ağlar; annesi kendisine yak-
En indirgenmiş bir dille: Bu düşünyapıda, iğdiş edil-
laştıkça rahatlar. Görsel olan çoğu zaman tensel olanı
meyi de imleyen, kastrasyon ile ilgili ‘nevroz’ katego-
önceler: Vücuduna sıcak su dökülen bebek, tehlike-
risi ve bir çeşit anksiyete diyebileceğimiz, parçalan-
nin varlığını annesinin yüzünden okur. Sonra sonra,
mayla ilgili ‘psikoz’ kategorisi vardır. Bu iki kategori-
bebek kendisinin kendisi, annesinin başkası oldu-
den ayrı, bir de depresif biçimde ‘nesnenin kaybı’ du-
ğunu öğrenir. Söz böler. Babanın buyruğuyla, ya-
rumu: Sınır durum vardır. Bebeği, yaşamda tutan ‘ilk
sayla, yasakla simgesel/sembolik (symbolique) dö-
nesne’ annedir. Süt veren meme annededir. İlk nes-
nem başlar. Adımızı öğrendiğimizde kendimizi diğer-
neyi kaybetmenin korkusu, yaşamı kaybetmenin de
lerinden ayırmış oluyoruz. Meğer, bu dünyada her şe-
korkusudur. Bebek ve anne arasındaki bu muhtaçlık
yin bir ad’ı; Grekçesiyle bir nomos’u; Fransızcasıyla
ilişkisi hem aşkın, hem de nefretin kaynağı olabilir:
bir nom’u; Farsçasıyla bir nām’ı; İngilizcesiyle bir
Anne bebeğini sarıp sarmalar doyurursa haz ve aşk;
name’i; Arapçasıyla bir isim’i varmış: Önce söz imiş,
eksik beslerse acı ve nefret doğabilir. Anne ile bebek
her ne var alemde. Muhabbet kuşları aynadan yansı-
ilişkisi bir çeşit komşuluk ilişkisidir. Sınır politikaları,
yan suretini başka bir kuş sanıp onunla flört etmeyi
komşuluk ilişkileri belirli bir mesafeyle yürütülmeli-
dener. İnsan yavrusu, aynadaki suretin14 kendisine ait
dir. Anne kendisini bebekten çok ırak tutarsa, bebek
31
www.psikolojivetoplum.org
olduğunu anlar; suretiyle oyunlar oynar. Jestlerini
[2] Site, Fransızca’daki cité’dir; İngilizce’deki city’dir; İtal-
kullanarak taklit yapabileceğini fark eder; mimikle-
yanca’daki cittá’dır; İspanyolca’daki ciudad’tır; Grekçe’den
rini kullanarak yüzünün ifadesini değiştirebileceğini
geçen civitas’tır; Latince’deki urbs’tur; Türkçe’deki yerleşke’dir. Site Arapça’daki şöhret ve meşhur kelimeleriyle
görür. İkinci bir yüzünün; maskelerinin olduğunu keş-
akrabalık ilişkisi bulunan şehir’dir; devlet’tir; şehir dev-
feder. Ben’in başkası’ndan ayrıldığı yer ikiyüzlülüğe
let’tir. Site yurt(-taşlık) ile; sivil(-izasyon) ile; Uygur sözcü-
geçilen evredir; ‘haset’, ‘husumet’, ‘rezalet’in doğ-
ğünden uydurulan uygar(-lık) ile; hemşehrilik ile; meşruti-
duğu yerdir.
yet zamanında sivilizasyona alternatif olarak Medine kelimesinden türetilen medeni(-yet) ile ortak anlam hinterlan-
Sözün Sonu
dına sahiptir.
Tersine dönme miti her coğrafyada, her tarihte kılık değiştirerek tezahür etmiştir. Eşikte oturmak Ana-
[3] Kültür (culture) sözcüğü -kolonyalizm (colonialisme)
dolu’da terk edep olarak karşılanmıştır. Hava akımı
sözcüğü gibi- Latince’de ekip biçmek anlamına gelen ‘co-
olur, cereyan çarpar derler: Tersine dönersiniz. Gök-
lere’ fiilinden ‘+tura’ ekiyle türetilmiştir. François-Marie
kuşağının altından geçmeyiniz derler: Tersine döner-
Arouet’nin (Voltaire) çalışmalarından, ‘insan zekasının oluşumu ve geliştirilmesi’ anlamında ‘Alman Dili Sözlüğü'ne
siniz.
(1793) geçen kültür sözcüğü Almanca’dan da diğer dillere İngilizce’ye, İspanyolca’ya, Slav dillerine- yayılmıştır. G.
Tersine ‘dönme’ kaygımız yok der, eşikte, gökkuşağı-
Klemm’in -10 ciltlik- ‘İnsanın Genel Kültür Tarihi’ (1843-
nın altında oturursanız; savaşa hayır der, sevişirseniz;
1852) çalışmasıyla ve Edward Burnett Tylor'ın ‘Kültür ve
barış istiyoruz der, imza atarsanız makbul vatandaş
Uygarlık’ (‘Hars ve Medeniyet’) (1871) çalışmasıyla kültür
sayılmazsınız.
sözcüğü bugünkü anlamlarına evrilmiştir. Alfred L. Kroeber ve Clyde Kluckhohn, ‘Kültür: Kavramların ve Tanımla-
Öyleyse: Eşikte oturalım. Elmalarımızı yiyelim. Cen-
rın Eleştirisi’ (1952) başlıklı çalışmalarında ‘kültür’ kavra-
netten kovmaya çalışanlar olsa da, biz buradayız di-
mına dair 164 tanım yapmışlardır.
yelim. [4] Eski Türkçe’deki kent/kend sözcüğünün Soğdca’daki Bu metin, 26 Haziran 2018 tarihinde 26. İstanbul LGBTİ+
kand/kanth, Hotan Sakaca’daki kanthā ve Kurmanci’deki
Onur Haftası etkinlikleri kapsamında Cezayir Toplantı Sa-
gund sözcükleriyle ilişkisi bu bağlamda araştırılmaya açık-
lonu’nda düzenlenen “Sınırın PsikoPolitiği” başlıklı panelde
tır.
sunulan metnin yeniden düzenlenmiş halidir.
[5] PanOptikOn ve SynOptikOn hétérotopie (heterotopya) Panel katılımcıları: Özlem Çolak, Umut Şah, Selçuk Çelik
çeşitlemeleri Aldous Huxley, George Orwell, Michel Fouca-
Moderasyon: Umut Özen
ult gibi düşünürlerle beraber düşünülebilir.
Dipnotlar:
[6] Kapı sözcüğü Eski Türkçe’de yakalamak, bitişmek an-
[1] Sınır (sýnóros), ‘sýn+’ önekiyle türetilmiştir. Sýn+ ba-
lamlarına gelen ‘kap-’ fiilinden türetilmiştir. Kapının, kapa-
şına geldiği sözcüğe eş anlamı katan bir prefixtir. ‘Oros’
tılabilen ve açılabilen, kapatan ama açmayan bir enstrü-
sözcüğü ise komşu anlamı bildirir. Yeni Yunanca’da ki
man olduğu semantik veya etimolojik-kurumsal ön kabu-
sýn+oron (σύν+ορον: Ülke) sözcüğü de Eski Yunanca
lünden hareketle Önay Sözer -aporinin aporisini ortaya
sýn+óros (σύν+ὅρος: Komşu) sözcüğünden evrilmiştir.
koyduğu veya a-aporinin [ya da a-poros’un (yok poros’un)]
32
www.psikolojivetoplum.org
olanaklarını araştırdığı- “Jacques Derrida ile Birlikte ‘En-
efendisi anlamına geldiğini söylemiştir. Ve Benveniste de-
son Apori’nin Yeniden-Kapanmış Kapısından Nasıl Geçi-
vam etmiştir: Grekçe potes’in Sanskritçe’de karşılığı pa-
lir?: Sınır [Peras]-Çizgisi ve Geçit [Poros] Üzerine” başlıklı
tih’tir: DamPatih evin efendisidir, VisPatih kadının efendi-
metninde, poros’un açılmasının peras’ın açılması ve pera-
sidir, JasPatih soysopun efendisidir. Benveniste’in patika-
ların birbirine kapanması/kavuşması anlamına geldiğini;
larında gezindiği ‘Hostipitalité’ başlıklı metninde de bu se-
poros’un kapatılmasının ise peras’ın kapatılması ve fakat
fer Derrida, Grekçe’de koca için şiirsel olan zevce anlamın-
peraların birbirinden ayrılması anlamına geldiğini işaret et-
daki ‘posis’in, ‘despotes’ tarafından geçildiğini söylemiştir.
mişti. Öyleyse, aşmak anlamına gelen, Latince ‘peiros’ söz-
Ve Derrida eklemiştir: Posis’ten türemiş olan Latince po-
cüğünden türetilen kapının (Fr. porte; İt. porta; İsp. puerta)
ten(ti)s hükümdar anlamına gelir; Aiskhyles’te, Platon’un
aporisi şudur: Kapı hem geçittir hem engeldir. Ve, peraya
Yasalar’ında, Politika’sında despotes; evin efendisi (oiko-
peras porosundan varılır. Daha önemlisi de, kapı’nın (po-
nomos) sözüyle anlamdaş olarak kullanılmıştır: Ekonom
ros’un) sınır (peras) ile dayanışması suç ortaklığıdır.
(oikonomos) evde (oikos) yasaları yapan kişidir. Slavca hospodar(-at), Bohemya dilinde hospodin, Rusça gospo-
[7] M. Foucault’nun “Ortak yerlerin sınır çizgilerini silikleş-
dar, Lehçe gospoda(rz) aynı soysoptandır: Hancı, otel işle-
tiren heterotopiler de vardır”, dediği yerden hareketle jeo-
ten, evin efendisi, prens anlamlarına gelir.
topik (yani yersel yan) ve a-topi (yani yok yer) kavramları yeniden düşünülebilir.
[11] Immanuel Kant, 1795’te: “Konukluk bir insan hakkıdır. Bu hak [iyilikseverlikle ilgili değil] hukukla ilgilidir. Yeryü-
[8] Komşuluk ilişkilerini başlatan ve kapatan bir geçit ola-
zünün ortak mülkiyet olması üzerinden yabancıya tanınan
rak ‘kapı’ ile ‘hosti-pet-s’in, pera (yani öbür taraf) ile pe-
ziyaret hakkıdır. Yabancı geldiği yerde, barışçıl durması ko-
ran’ın (yani ötede duranın) ve Latince’de birbirine kavuşa-
şuluyla düşmanca muamele görmez; konukseverlik de ev
rak biten anlamındaki hospes (yani konuk sahibi) ile ‘pet-’
sahibinin vermesi gereken bir ödevdir” demişti. Kant’ın
ya da ‘-pot’un (yani ev sahibinin) bağlantıları için Der-
‘Ebedi Barış Üzerine Felsefi Bir Deneme’sinin üzerine yaz-
rida’nın ‘Politique de l’Amitié’ (1994) ve ‘Hostipitalité’
dığı denemesinde Derrida da: “Konuk, bir ‘düşman ya-
(Pera/ÖbürTaraf; Peras/Sınır; Poros/Kapı, 1999) başlıklı
bancı’ değil; (müttefik muamelesi gören) bir ‘dost ya-
metinleri etüt edilebilir.
bancı’dır. ‘Ev sahibi’ sözü; ‘evinizde gibi davranın; ama benim evimde olduğunuzu da unutmayın, konukluk kuralla-
[9] Bir yerden taşınmış başka bir yeri kendine yurt edinmiş
rına uyun’ sözlerini fısıldar. Konukseverlik (hospitalité) ile
göçmenlerden farklı olarak göçebeler düzene dâhil olma-
konuksevmezlik/istenmeyenmisafir (hostilité) arasında
yanlardır; hareket halinde olanlardır. Haymatloslar (Alm.
konuk (hote) ile düşman (hostis) arasındaki ilişkinin bir var-
heimatlos) yerleşik olanın kültürünü, dinini, siyasasını,
yasyonu vardır” demişti.
ekonomisini tehdit eder. Madde ile ruh’u ilişkilendiren Pythagoras, fasulye yenmesini, belki de, bu sebeple yasakla-
[12] Eğitim ve/veyaya çalışma yoluyla yaşam standartlarını
mıştı: Zira, fasulyede göçebenin ‘kötü ruh’u konaklıyor.
iyileştirmek maksadıyla göçmüş ama vatandaşlık haklarından yararlanabilen ‘göçmen’; mülteci statüsü henüz BM
[10] Èmile Benveniste ‘Le Vocabulaire des Institutions
Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından veya hükümet
Indo-Européennes’ (1969) başlıklı çalışmasında, ‘hostis’ ve
nezdinde resmi olarak tanınmamış ‘sığınmacı’; ırkı, dini, ta-
‘potis’ sözcüklerinin -semantikleri üzerinden- etimolojik
biiyeti, sosyal grubu, siyasi düşüncesi sebebiyle zulme uğ-
bağlantılarını araştırmıştır. Potis’in hem bir koca olarak ka-
rayan ve iltica talebi onaylanmış ‘mülteci’; 4 Nisan 2013 ta-
dının (küçük ailenin) efendisi anlamına geldiğini, hem de bir hükümran (des-potis) olarak halkın (büyük ailenin)
33
www.psikolojivetoplum.org
rihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 91’inci maddesi çerçevesinde düzenlenen 22 Ekim 2014 tarihli ve 6203 sayılı Geçici Koruma Yönetmeliğiyle uydurulan ‘misafir’ gibi adlar birbirine yakın gibi görünse de hukuki haklar bakımından birbirlerinden farklıdır. Örneğin adı geçen yönetmeliğin 16. Maddesi (“Geçici korumanın uygulandığı süre içinde, bu Yönetmelik kapsamındaki yabancıların bireysel uluslararası koruma başvuruları, geçici koruma tedbirlerinin etkin şekilde uygulanabilmesi amacıyla işleme konulmaz”) ile; ‘misafir’ statüsüne alınan kişilerin BM Yüksek Komiserliğine uluslararası koruma başvurusu yolu, yani ‘mülteci’ statüsüne geçme yolu kapatılmıştır. [13] Sigmund Freud’un ‘Das Unheimliche’ (1919) kavramıyla düşünebiliriz. ‘Heim’ sözcüğü Almanca’da hem (ulus için) yurt, hem (aile için) ev [İngilizce’deki -house ile değilhome ile ilişkili], hem de (bebek için) annenin karnı anlamlarına gelir. [14] Bu bahsi, Fransız Düşünür Jacques Marie Émile Lacan ile birlikte; özellikle 1938 metni etrafında düşünmek yerinde olacaktır.
34
www.psikolojivetoplum.org
Özgürlüğün Bilinçdışı Var mı?* Barış Özgen Şensoy sensoyb@gmail.com
İmkânsız Kavram
Ö
maddi temellere dayandırmalı meselesi iki yaklaşı-
zgürlük zor bir kavram, tanımlanmasının
mın da ortak belasıdır. Marksizm belki daha şanslıdır;
zor olmasının da ötesinde herkes bu kavra-
ama bir zihinsel olgu olarak özgürlüğün ne olduğunu
mın kendisine ait olduğunu, kendisinde öz-
tanımlamak zaten zorken, bir de onu bedensel/so-
sel bir şekilde barındırdığını ya da kendisi aracılığıyla
matik olanla ilişkilendirmek daha da zordur.
başladığını iddia ederek yola çıkıyor. Liberalleri zaten
Gene de birtakım cevap arayışları yok değil. Örneğin,
geçtim, ki onlar da özgürlük anlayışları yüzünden
Winnicott’a göre özgür olabilmenin yolu bir yerlere
eleştiriliyorlar sürekli, Kemalistler, sosyalistler, mu-
bağlı olduğumuza dair kuvvetli bir hisse sahip olmak-
hafazakârlar, hepsi özgürlüğün gerçek sahibi ve sa-
tan geçer. Şüphesiz bu hissi tesis eden (ya da noksan-
vunucuları.
lığına neden olan) anne-bebek arasındaki ilişkidir.
Bir yanda da özgürlük kadar lanetli bir kavram yok.
Winnicott burada özgürlüğün psikosomatik köken-
Kadınlara ve ulusa özgürlük getirdiğini iddia eden Ke-
leri için bir öneri geliştirmekle kalmaz, toplumsal de-
malistlere sorarsanız gericilik özgürlüğü yok, sosya-
ğerlendirmelerimiz için kullanışlı olabilecek, ideoloji
listler için özgür emek bir yandan da lanetin ta ken-
tartışmalarında yankılanabilecek bir ayrıma da zım-
disi. Yaşam tarzına özgürlük iddiasını dillendirmek-
nen dikkat çeker: Özgürlük söyleminin ya da eylemi-
ten çekinmeyen muhafazakârlar bir yandan da belirli
nin inkâra yönelik manik olası kullanımları. Böylesi bir
özgürlük formlarını (cinsel özgürlük) en normatif an-
yaklaşım, Marksistin özgürlük söylemine karşı olası
lamıyla sapkınca bulduklarını ifade etmekten beis
ikazlarını akla getirmiyor mu?
duymuyorlar.
Winnicott’un özgürlüğü düşünürken bağımlılığı ve bağlılığı da çağırması, yerimiz yurdumuzla kurduğu-
Özgürlüğün Bilinçdışı?
muz ilişki açısından çarpıcı değil midir? Ancak bir ana-
Psikanalizin özgürlük kavramıyla olan zorlu imtihanı,
yurdu olan, ancak kendine bir anayurt inşa eden, öz-
Marksizminkine benzer: Zira psikanaliz bütün zihin-
gür olabilir. Konuyu 90’lardan gelen bir problemle sü-
sel olguların bir şekilde bedensel olana dayanmak zo-
reklilik içinde düşünürsek şunu da diyebiliriz: Başka
runda olduğunu iddia ederken, Marksizmin bütün
bir dili özgürce, yani mesela işgalci bir dayatma ya da
toplumsal görüngülerin üretim ilişkilerinin bir teza-
emperyal arzuların kurbanı olmadan konuşabilmek
hürü olduğu yaklaşımına yakınlaşır. Özgürlüğü hangi
*
Bu yazı ilk olarak 19 Nisan 2018 tarihinde Gazete Duvar’da yayımlanmıştır: https://goo.gl/CFpTAK
35
www.psikolojivetoplum.org
için anadilde konuşabilme özgürlüğüne sahip olabil-
dışarıya atfedilir ki iyi olan korunsun. Bu, bebeksi du-
mek gerekir. Yakın zamanların beyaz yakaları ve eği-
rumda hayatta kalmak için bir strateji olsa da, uzun
timli sınıflarının krizine atıfta bulunarak konuşursak,
vadede sıkıntı demektir. Zaten kötü de özsel olarak
başka bir coğrafyada özgürce bir hayat kurabilmek
kötü değildir, bebeğin deneyiminde doyurmayan ve
için anayurtta özgür olduğunu bilebilmek gerekir.
tatmin etmeyen annesel unsurun (son tahlilde meme
Kavafis, gittiğimiz her yere kaderimizi de götürdüğü-
ucunun) işaret edilme biçimidir. Tatmin eden kadar
müzü söylemişti; belki bir benzeri özgürlük için de id-
sınırlayanın, özdeşlik kadar farkın da aynı yerden gel-
dia edilebilir. Gittiğimiz her mekâna ve coğrafyaya,
diğini kabullenebilmek, zorunlu olduğu kadar kırılgan
kendi özgürlük ve esaretimizi de yanımızda götürü-
bir gelişim hattıdır. Zorunludur; çünkü seven anne
yoruz.
aynı zamanda sınırlı olandır, bunu kabul etmek gerekecektir. Kırılgandır; çünkü zorunlulukları kabul et-
Toplumsal bağlamda özgürlük meselesinin zihinsel
mek kolay değildir.
durumlarla ilişkisine dair çeşitli fikirlere yaklaşıyoruz. İlk bakışta Freud’un teorisi, bastırma ile ilgili oldu-
Kötü ilan edilmeyi sahiplenmek de bir itiraz etme bi-
ğundan akla özgürlüğü getirir. Psikanalizin, bilinçdı-
çimi olabilir mi? Sürekli birilerinin kötü, terörist, eski
şına itilmiş unsurlardan (bunlar her zaman semptom-
reflekslerle komünist, aklını başına devşirmesi gere-
lar, rüyalar, dil sürçmeleri, şakalar, sakar eylemler ve
ken marjinal olduğu söylenirken, toplumsal sözleş-
ilişki dinamikleri olarak geri döner, yani diyebiliriz ki
menin tam da yok edilmek istenen farka katlanmak
kişiyi esir alır) özgürleşmeye dair bir tedavi olduğu
zorunluluğundan kaynaklandığına işaret edilebilir
düşünülebilir. Ancak Freud, bir ütopya vaat etmemiş-
mi? Radikal fark (yani toplumu temelinden değiştir-
tir, bastırmalardan sonra geri kalan bir tür gündelik
meyi arzulayan fark) olarak kötü nesne ilan edilmeyi
mutsuzluk ve sıkıntıdır.
reddediyoruz ve bunu yaparken de fark olarak varlığımızı sahipleniyor ve koruyoruz. Faşizm, eğer bir tür
Bastırılan ve bastırılanın geri dönüşünün yalnızca bi-
birlik fantezisi ise (devlet ile yurttaşın, asker ile sivilin
reysel değil bir yandan da toplumsal bir mesele ol-
birliği) bu fantezinin tatminine engel olan fark olarak
duğu ise zaman içinde daha iyi anlaşıldı. İlker Özyıldı-
bizler de asliyiz, kökenseliz. Kötüyüz, buradayız, alı-
rım’ın tabiriyle negatif anıtlar olarak yıkık kiliseler
şın: Faşist fanteziyi papağan gibi tekrar etmeyerek,
buna dair ülkemizden çarpıcı bir örnektir. Yıkık kilise-
toplumun birliği fantezisine dâhil olmayarak da yerli-
ler, hem bastırılan olarak farklı toplumların varlığı ve
lik ve aslilik iddiasında bulunulabilir. Böylesi bir tu-
onlara yönelik şiddeti görünmez kılar, hem de tam
tum, düşünceyi ve sözü kuşatan kötü ilan edilme teh-
anlamıyla yok edilememeleriyle (ki bu tam olarak yok
didine inat konuşabilmeyi talep etmektir.
edilememeyi bir şekilde suçluluk ve utanç motive eder) bastırılanın geri dönüşünü işaret eder.
Toplumsal bağlamda, Melanie Klein’ın fikirleri özgürlük ve demokrasi ortamının tesisine dair birtakım fi-
Psikanalizin toplumsal özgürleşme bağlamında dü-
kirler verebilir. İktidarın tatminini, eleştiri ve muhale-
şünülebilecek başka bir katkısı da Melanie Klein pers-
fet aracılığıyla sınırlayan ötekiyle ne yapılacağına dair
pektifinden gelebilir. Melanie Klein’a göre, ilk zihinsel durumda iyi ve kötü katı bir biçimde ayrılır, kötü
36
www.psikolojivetoplum.org
soru, toplumların demokratikliğinin turnusol kağıdı-
anlamına dair bir sorumlulukla karşı karşıya kalır. An-
dır diyebiliriz. Özgürlük, faşizmin dayattığı bu “bar-
cak bu sorumluluk, yasaya, cezaya ya da gündelik ha-
barları beklerken” halinden özgürleşmektir.
yata dair bir sorumluluk da değildir. Psikanalistin sorumluluğu psikanalitik hakikate, bilinçdışının hakika-
Freud, “Savaş ve Ölüm Üzerine Düşünceler”, “Neden
tine dairdir ve hastayı da bu sorumluluğa ortak ol-
Savaş”, “Uygarlık ve Huzursuzlukları”, “Bir Yanılsa-
maya davet eder.
manın Geleceği” gibi eserlerinde bu işin kolay olmadığını uzun uzun anlatır; zira toplumsal yapılar daha
Psikanalist sorumludur, psikanalize, psikanalitik teo-
basit işleyiş mekanizmalarına dönmeye pek eğilimli-
riye, hastasına, cemiyetine ve içinde yaşadığı top-
dir (“Totem ve Tabu”da ise ilkel diye atfedilen top-
luma karşı sorumludur. Psikanalist, bütün bu sorum-
lumların ötekiyle ilişkilenirken çağımıza göre çok
luluklar çerçevesinde bir yandan da özgürdür: Bilincin
daha üstün etik anlayışlara sahip olduğuna işaret
dilinden ve psikiyatriden özgürleşmeye dair bir şey
eder). Denebilir ki, psikanaliz, bastırılandan ve bastı-
barındırır psikanaliz. Psikanaliz, pratiğiyle özgürlüğe
rılanın geri dönüşünden özgürleşmek için, ister top-
dair bütün bu kesişimleri düşünmek için fırsat verir:
lumsal ister bireysel seviyede olsun, ciddi bir çalışma
Özgürlük, sorumluluk ve emek ekseninde düşünmek,
yapmak gerektiğini ortaya koyar. Özgürleşme, emek
çalışmak ve ilişkilenmek nasıl olabilir, bütün bunlara
ister, sorumluluk ister.
dair bir model imkânı sunabilir. Bütün bunlarla birlikte psikanalistin kendi başına inşa
Özgürlük ve Sorumluluk
ettiği anlam pek de bir işe yaramaz: İster hasta söz
Psikanalitik kliniğin temel unsuru olarak serbest çağ-
konusu olsun, ister toplum, bilinçdışının hakikatine
rışım, özgürlük ve sorumluluk ikileminin somutlaştığı
erişilmesi için bir direnç çalışması gerekir. Psikanalis-
nokta olarak ilginç bir kesişim noktası olabilir. Psika-
tin sözü duyulabilir olmalıdır ve psikanalist bu duyu-
nalist, hastayı serbestçe konuşmaya, aklına gelen her
labilirliğin tesis edilmesinden de sorumludur: Direnç,
şeyi olabildiğince sansürlemeden anlatmaya davet
yani bilinçdışının hakikatini duymamaya çabalamak
eder. Hasta ne söylerse söylesin, psikanalist yalnızca
bir suç değildir, sadece daha fazla hakikat için başka
anlamaya çalışacak ve yorumlayacaktır. Bir yandan,
bir araçtır.
hasta söylediklerinden sorumlu değildir. Psikanaliste karşı kibar olması, uygarlığın gerektirdiği gibi davran-
Dirence, yani anlamamaya, yani değişmemeye hoş
ması, yetişkince hareket etmesi gibi gündelik ilişkileri
geldin demek, başka bir unsuru da devreye sokar:
çevreleyen sorumluluklardan azadedir.
Emek. Anlamak için emek gereklidir, iki tarafın da emeği gereklidir. Semptom, ıstırabı ve ıstırap aracılı-
Öte yandan, bir yanıyla da hasta söylediği her şeyden
ğıyla bir tür zorunluluğu dayatabilir; ancak emek ol-
sorumludur: Gündelik hayatta anlam atfedilmeyen
madan yemek olmaz. Buradaki emek bir tür dayanış-
sözler (dil sürçmeleri, “mesela yani”ler, lafın gelişleri,
mayı da kapsar, birbirine ihtiyacı olan iki unsur, psi-
şakalar, vs.) psikanalist için hakikatin belirdiği anlar-
kanalist ile hasta, ancak bir tür dayanışma içinde,
dır. Bu açıdan, psikanalist hastanın söylediği sözlerin
kimi zaman ortaklaşan, dirençleri aşıp anlama erişebilirler. Hastanın bir yandan söylediklerinden azade,
37
www.psikolojivetoplum.org
bir yandan söylediklerinden sorumlu olduğu bu ikili
şeyler barındırır. Özgürlük basitleşir: Herkesin savaşı
durumda, özgürlüğü üretime çevirebilecek şey
desteklemesi gereken yerde, ölmek ve öldürmek is-
emektir. Ölüm içgüdüsünün, farkı inkâr edip düşün-
temiyorum diyebilmek özgürlüktür. Katliamın lo-
ceyi yok etme çağrısına karşı, farkı tanımak, farkın
kumu olmaz demeyi gözaltına almak, kesinlikle bir
yarattığı kaygıya katlanabilmek ve hatta onu sevip
haset barındırsa da (çünkü farklı düşünebilen, özgür
ona sığınabilmek, ancak emekle olur. Farkın inkâr
bir zihin korkutucu olduğu kadar, bir arzu nesnesidir
edildiği ve düşünceye saldırılan ortamda, Narkisos’u
ve arzunun yoldan çıkarma ihtimaline karşı onu yok
kendi görüntüsünde boğulmaya götüren inkâra ben-
etmek ya da değersizleştirmek gerekir), basit bir ha-
zeyen bir narsisistik doyum ve tümgüçlü fantezi var-
set meselesi değildir.
dır. “Biz her şeyi yaparız”, “Herkes bize hayran, bizi
Burası, tam da Freud’u hatırlayabileceğimiz noktadır.
kıskanıyor”, “Her şey yolunda”, “En güçlü ve en özel
Birinci Dünya Savaşı’nın en yakıcı zamanlarında, sa-
biziz” sonunda inkâr edilenin işgalini dayatır.
vaş zamanlarının yücelttiği ideallerin ve değerlerin,
Psikanaliz, özgürlüğün sorumlulukla ve emekle kesiş-
aslında herkesin bilinçdışında var olan ölümsüzlük
tiğini gösteren bir pratiktir. Bu açıdan bakarsak, dik-
fantezisinin açık edilmiş hali olduğunu yazdı. Çeşitli
tatör sorumlu olmayan, sorumlulukla sınanmayan ki-
komünist grupların dahi ülkelerini desteklediği bu sa-
şidir. Özgürlük, bir sorumluluk çağrısıdır bu açıdan.
vaşta, vatandaş olarak kayıtlı olduğu devletin ve
Diktatöre sorumluluğu, zalim krala Tanrıların kadim
onun ordusunun zalimliklere en az ortak olmasından
yasasını hatırlatır. Antigone, hain de olsa ağabeyinin
başka bir şey umut edilemeyeceğini belirtti. Savaş
gömülmesi hakkını talep ederken, Kreon’a nihaye-
sonrasında ise, askeri tıp diye bir şey olamaz; askeri-
tinde tanrıların yasasına karşı sorumlu olduğunu ha-
yenin beklentisiyle hekimin yemini uyuşamaz diye
tırlatır. Diktatör değil, özgürlük istiyoruz demek, bir
belirtti.
sorumluluk çağrısı yapmaktır. Allah affetsin deyip
Böyle özgürlük olmaz, diyecektir faşist, güvenlik so-
hukuku bertaraf etmeye karşı, memleketin ortak bir
rununu bahane ederek. Özgürlük, tam da birliği bo-
hukuka tabii olan paydaşlar arasındaki ilişki olduğunu
zan sözdür, birliği bozabilme hakkıdır. Bu açıdan öz-
hatırlatmaya dair bir iddiadır.
gürlük; birliği bozuyoruz, suç ortaklığını reddediyoruz ve tam da bunu yaparken mahçup olmamak, biz
Farkı Savunmak, Özgürlüğü Savunmak
farkı arzulayanlar ve oluşturanlar da sizler kadar kö-
Peki özgürlük bu kadar çetrefilli ve zorlu bir kavram-
kensel olanız diyebilmek ile ilgili bir şeydir.
ken, ne zaman herkesin savunabileceği bir şey olur? Faşizm zamanlarında. Faşizm, toplumsal bir örgüt-
Son Söz
lenmedir; ancak bir tür zihinsel durum olarak da tas-
Faşizm, şiddeti ile taraf tutmaya zorlar. Ya kibirli bir
vir edilebilir. Hem toplumsal hem de zihinsel sevi-
narsisistik yanılsama ya da güçlü bir çaresizlik hissini
yede faşizm durumlarının ortak noktaları vardır de-
dayatır. İlk kısmını görmek için sosyal medyaya ve te-
nebilir: Farkın inkârı, bastırılması ve hatta soykırıma
levizyona bakmak yeterli herhalde. İkincisini görmek
uğratılması. Farkın inkâr edildiği ortamda, özgürlük
için de siyasal çevrelere. Bazen, bütün bu zamansal
farklı olabilme hakkına (ve zorunluluğuna) dair bir
38
www.psikolojivetoplum.org
sıkışmışlık içinde, evrensel temaların peşinde gitmek başka bir yol, faşizme katlanma stratejisi olabilir. Özgürlük üzerinde düşünmek, en zamansız, en zaman ötesi, en evrensel temalara sıçramak, faşizmin dayattığı zamansallığa karşı kendi zamansızlığını savunmak anlamına gelemez mi? Unutmamak lazım, bilinçdışı zamansızdır: Bilinçdışı, zamansal dizgelerden ve nedensellikten özgürdür.
39
www.psikolojivetoplum.org
“Kırmızı”: İnsanlığın Özgürlük ve Eşitlik Hayallerinin Kardeşçe Onarımına Dair Bir Film* Banu Bülbül banuladros@gmail.com
“Kırmızı aslında, insanların, bazen ve de
bazen yanı başımızdaki insandan söz edebilir. Onun
şans eseri, yanlış zamanda doğup doğma-
meselesi her zaman aynıdır: Diğerini anlamak... Hak
dıkları ile ilgili bir film. (...) Valentine dün-
vermek ve anlamak arasındaki ayrımı netleştirir ve
yaya kırk yıl önce gelmeliydi ya da yargıç
maksadını anlamak üzerinden tanımlar. Kieslowski,
kırk yıl sonra. O zaman çok hoş bir çift
Kırmızı filminin başında gösterdiği o kabloların kur-
oluştururlardı.” (Kieslowski)
duğu bağı, sinema aracılığıyla geçmişten bugüne ve
K
ieslowski’nin Fransız Devrimi’nin bayrakla-
geleceğe taşır.
şan talepleri özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerini işlediği Üçleme’sinin son filmi “Kır-
Kırmızı filminde kırmızı renkte pek çok nesne olduğu
mızı”. Mavi Fransa’da, Beyaz Polonya’da Kırmızı ise
gibi kırmızının temsil ettiği duygular da varlığını gös-
İsviçre’de çekilmiş. Yönetmen üçlemenin ardından
terir. Rengin duygusal karşılığını Clarissa Estes şöyle
artık film çekmeyeceğini ilan edip emekliliğini açıkla-
tanımlar: “Kırmızı, feda edilmenin, öfkenin, cinayetin,
dıktan kısa süre sonra aramızdan ayrıldığı için Kır-
eziyet edilip öldürülmenin rengidir. Ancak kırmızı, coş-
mızı, aynı zamanda Kieslowski’nin son filmi olma
kulu hayatın, dinamik duyguların, canlılığın, erosun ve
özelliğini de taşıyor. Fransız Devrimi’nden referans
arzunun da rengidir.” (Estes, 2010).
alan Üçleme, On Emir’den esinlenen Dekaloglar’ın Cenevre’de öğrenci olan Valentine güzel, şefkatli
takipçisi gibidir. Hem on filmden oluşan Dekalog-
genç bir kadındır. Öğrenciliğinin yanı sıra baleyle uğ-
lar’da hem de Üçleme’de insanların karşılaştığı
raştığını, mankenlik yaptığını, bir sakız reklamı için
ahlâki-etik zorlanmalar, doğru-yanlış üzerine tartış-
fotoğraf çekimlerine katıldığını görürüz. Bir akşam
malar işlenir. Duygular ön plandadır ve tabii rastlan-
arabası ile eve dönerken radyo frekansları karışır, onu
tılar da...
düzeltmeye çalışırken dikkati dağılır ve bir köpeğe Filmin ilk sahnesinde telefonu çeviren bir erkek elinin
çarpar. Köpeğin tasmasından öğrendiği adresi takip
ardından kabloların kilometrelerce uzanması, deniz-
ettiğinde kentin dışındaki eski bir evin bahçe kapısına
leri aşması ve sesin diğer telefona ulaşması görülür.
ulaşır. Evin açık kapılarından içeriye kadar girer. Kol-
Böylelikle filmin bizi uzaklarla ilişki kurmak üzerine
tukta uyuyakalmış olan yaşlı adamla karşılaşır. Uyan-
düşündüreceğini anlıyoruz. Kieslowski uzaklardan
dırıp köpeğine olanlar hakkında bilgi verir. Adam an-
bahsedince bazen yan odadaki bazen diğer kıtadaki
lattıklarına karşı kayıtsızdır. Kapıların açık oluşuna, o
*
Bu yazı ilk olarak “Psikesinema” dergisinin Eylül-Ekim 2017 tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.
40
www.psikolojivetoplum.org
vakitte evine birinin girmesine aldırmadığı düşünül-
Gelişebilecek olası sorunlar nedeniyle belgesel çek-
düğünde aslında hayata karşı kayıtsız olduğu düşü-
meyi bıraktığını da... Ama insanların doğal yaşamları,
nülebilir. Ev sahibine öfkelenen Valentine, köpeği de
gizleri, sırları onun her zaman merakı olmuş, tıpkı
alarak oradan ayrılır.
emekli yargıç Kern için olduğu gibi...
İkinci buluşmaları da köpek sayesinde olur. Valentine
Kern’in komşularının telefon görüşmelerini dinledi-
kaçan köpeği adamın evinde bulduğunda, tanışırlar.
ğini öğrendiğinde, Valentine öfkeyle “Bu yaptığınız
Onun emekli yargıç Kern olduğunu öğrenir ve kom-
iğrenç” der. Kern onun sözlerine itiraz etmediği gibi
şularının telefon görüşmelerini dinleyebildiği bir sis-
telefonları dinlemesinin ahlâkdışı olduğu kadar yasa-
tem kurduğunu görür.
dışı da olduğunu vurgular. Birbirleriyle konuşurken bir yandan gelen telefon görüşmelerini dinlerler. Bi-
Doğru-Yanlış ve Karar Vericiler Üzerine
rinci konuşmaya maruz kalan Valentine dinleyerek
Kieslowski, doğrunun ve yanlışın sınırlarını belirleyen
yanlış bir şey yaptığını düşünüp ikinci telefon görüş-
her tür kuruma şüpheyle yaklaşan bir yönetmendir.
mesinde kulaklarını kapatır ancak üçüncüsünde me-
Din, hukuk, siyaset, psikiyatri ve psikoterapi de onun
rakına yenilerek konuşmayı dinleyecektir. İlk görüş-
eleştirel yaklaştığı alanlar arasında. Filmin ana karak-
mede karşı dairede yaşayan evli adamın erkek sevgi-
terlerinden biri olan emekli yargıç Kern ile Kieslowski
lisiyle yaptığı konuşmaya tanık olur. Hızla adamın
arasındaki dikkat çekici benzerlikleri, filmdeki diya-
evine gider, niyeti telefonlarının dinlendiğini söyle-
loglarından ve Kieslowski Kieslowski’yi Anlatıyor kita-
mektir. O esnada adamın karısının sofrayı hazırladı-
bında geçen konuşmalarından alıntılar yaparak gös-
ğını, yemeğe başlamak için kocasının telefon görüş-
termeye çalışacağım.
mesinin bitmesini beklediğini ve adamın kızının da paralel telefondan babasını dinlediğini görür. Karısı
Kern yıllarca yargıçlık yapmış olmasına rağmen baş-
adamın başka bir erkekle aşk yaşadığını muhtemelen
kaları hakkında neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar
vermenin
ahlâksızlık
olduğunu
bilmemektedir. Adam kızının olayları bildiğinden ha-
söyler.
bersizdir ve tüm aile karşı komşuları tarafından tele-
Kieslowski, bildiği tek işin sinema yapmak olduğunu,
fonlarının dinlendiğinden bihaberdir. Valentine, ne
çok gençken hasbelkader bu yola girdiğini, daha çok
yapacağını bilemeyerek evi terk eder. Yan evdeki
tesadüflerin yaşamını belirlediğini söyledikten sonra
adamın telefonla konuştuğunu camdan gösterir
artık başka bir iş yapamaz hale geldiğini anlatır.
Kern. Onu dinleyemediğini, çünkü adamın Ja-
Emekli yargıç Kern de hayatı boyunca yaptığı iş onun
ponya’dan getirdiği dinlenemez bir telefonla konuş-
için anlamını yitirdiğinde emekli olur ama belki de
tuğunu söyler ve Cenevre’deki uyuşturucu trafiğini
başka bir şey yapmayı bilmediğinden, insanların ya-
yönettiğini tahmin ettiğini sözlerine ekler. Valentine
şamını izleyerek, etki etmeden, yargılamadan onların
ve Kern bu adamı telefonla ararlar. Valentine adama
hayatını anlamaya çalışır. Kieslowski’nin özellikle
“sizi öldürmek lazım” der. Adam korkuyla evine girer.
belgesel film çektiği döneme ilişkin anılarında insan-
Kern ve Valentine, oyun oynayan iki çocuk gibi heye-
ların yaşamını gözlemenin, izinli de olsa çekmenin
canlı ve neşelidirler bu sahnede. Bir sonraki telefon
etik yanlarına dair uzun süre düşündüğünü biliyoruz.
41
www.psikolojivetoplum.org
görüşmesi yaşlı bir kadın ve kızı arasındadır. Kadın kı-
Diğerini merak eden ve gözleyen bir diğer göz de Va-
zına yiyecek ekmeğinin kalmadığını söyler, kızı katı
lentine’in yan dairesinde oturan adamdır. Kern’ün
bir şekilde onun için alışveriş yapmayı reddeder.
gönderdiği veteriner parasını Valentine evde olma-
Kern, Valentine’e “Ne yapacaksın şimdi, onun için
dığı için postacı bu komşuya teslim etmiştir. Adam
alışveriş mi yapacaksın?” diye sorar. Genç kadının ne
parayı Valentine’e verirken öyle sorular sorar, o kadar
kadar üzgün olduğunu görünce ekler “Yaşlı kadının
yargılayıcı konuşur ki onun takibinin iyi niyetli olma-
hiçbir eksiği yok, tek eksiği kızı. Tüm bunları kızını ya-
dığı kanısına varırız. Daha sonra kadının kapısının
nına getirebilmek için abartarak söylüyor.”
anahtar deliğine sakız yapıştırıldığında çıkar aynı adam ortaya. Birdenbire elinde beliren cımbızla çö-
Telefon görüşmelerine tanıklık ettikleri komşuları ka-
zer sorunu. Tacizkâr ve yargılayıcıdır. İzleme, göz-
dar kendileri hakkında da konuşurlar. Valentine kar-
leme, dinlemenin çeşitli biçimlerini görürüz film bo-
deşinden söz eder. Onun babası sandığı kişinin as-
yunca. Rahatsız edici olanlar, hiç fark yaratmayan-
lında babası olmadığını 15 yaşında iken öğrendiğin-
lar... Kieslowski, komşularını gözetleyen iki adam ve
den ve şimdi -yani 16 yaşındayken- uyuşturucu kul-
onların aynı kadınla kurduğu ilişkilerdeki kökten fark-
landığından. “Annen kardeşinin uyuşturucu kullan-
lılığı karşılaştırırken bir kez daha ve ısrarla her olayın
ması ile ilgili gazete haberlerini gördü mü?” diye sorar
kendi dinamikleri ile değerlendirilmesi gerektiğini
Kern, “Annem görse de inanmaz ki” diye yanıt verir
söylemektedir.
Valentine. Bazen bazı gerçeklere karşı gözlerimizi kapatmak isteriz. Kern ve Valentine’in, bir düzeyde ya-
İnsanların birbirlerinden sır saklamalarına, birbirlerini
kınlaşmış oldukları bu karşılaşma da gergin biter. Va-
üzmelerine, hatalarına dair konuşurken Kern; “İnsan-
lentine, öfkeyle Kern’ün dinlemeyi bırakması gerek-
lar kötü değildir, bazen çok güçsüz olabiliyorlar sa-
tiğini söyler ve evden ayrılır.
dece” der. İşte bu söz tam da Kieslowski’nin ağzından çıkmış gibidir. Şimdi Kieslowski’ye kulak verelim;
Sonraki görüşmeleri Valentine’in gazetede Kern’ün yargılandığını görmesi sonucunda olur. Onu ihbar
“Kişisel olarak ben pek rağbet görmeyen bir
edenin kendisi olmadığını söylemek için gittiği evde,
görüşe sahibim. İnsanların doğuştan iyi ol-
adamın kendi kendini ele verdiğini öğrenir. “Tüm ha-
duklarına inanıyorum. İyi olmak herkesin
yatım boyunca yazdığım dolma kalemin mürekkebi
doğasında var. Ancak sonra şu soru ortaya
bitmişti. Kurşun kalemi aldım ve komşulara aynı za-
çıkıyor: Herkes iyiyse kötülük nereden geli-
manda polise mektup yazdım.” Bu itiraf onu rahatlat-
yor? Buna verecek mantıklı ve akılcı bir cevabım yok, ama genel olarak konuşursak,
mış gibidir, Valentine’in karşısında daha neşeli ve ko-
insanlar bir noktada, artık iyi olanı ortaya
nuşkan bir adam görürüz. Yıllardır özel bir gün için
çıkaracak bir durumda olmadıklarını anlı-
sakladığı armut likörünü açarak Valentine’e ikram
yorlar ve ben kötülüğün bu gerçekten doğ-
eder. Kurşun kalemle yazılan yani hatalarını silip dü-
duğunu düşünüyorum. Kötülük bir tür ha-
zeltebildiği yeni bir dönem başlamıştır hayatında.
yal kırıklığından doğuyor. İnsanların bunu bilinçli veya bilinçdışı yapmaları tamamen
42
www.psikolojivetoplum.org
konu dışı. Neden iyi olanı yapmadıkları ko-
her ne kadar 1989’da güç kazanmış da olsa, bir daha
nusunda fikir yürütmekse imkânsız. Bin-
başını doğrultamadı. Yine de biraz gücü ve umudu kal-
lerce farklı sebebi olmalı. (...) Benim hayata
mış görüntüsünü vermek istiyordum ama ben bizim
karşı edindiğim, bu bozguna uğramış, ka-
neslin umuduna bir daha asla inanmadım.” (Stok,
ramsar ve acı tavrım da her zaman iyi olan
2010) dese de Kieslowski sinema hayatının finalini
niyetlerimin boşa çıkmasından kaynaklanı-
hayli umut yüklü göndermelerle bitirmiştir. Sözü ile
yor. Her zaman karamsar bir eğilimim ol-
eylemi arasındaki bu fark bize sonraki kuşaklardan
muştur. Babam da böyleydi, hiç görmedi-
umudunu kesmediğini gösterir.
ğim ve hatırlamadığım büyükbabam da şüphesiz böyleydi ve büyükbüyükbabam
Onarıma Dair
da. Babam çok ciddi bir hastalığa yakalan-
Valentine’in karşısındaki binada oturan hukuk öğren-
mıştı. Ailesine bakamıyordu, karamsarlığı
cisi August’un meteoroloji telefon hattında çalışan
ve duyarsızlığı haklı temellere dayanı-
sevgilisi, Kern’ün komşusudur. Ve elbette Kern, tele-
yordu. Ben bu sebeplerin, hastalığının ve
fon dinlemeleri nedeniyle aralarındaki ilişkiye dair
bütün başına gelenlerin, onun karamsarlı-
bilgi sahibidir. August, yaşadıkları dolayısıyla Kern’ün
ğını teyid ettiğini düşünüyorum. Bana da
gençliğine çok benzemektedir. Kern’ün çok gençken
böyle olmuştur, başımdan pek çok iyi şey
sevdiği kadın tarafından aldatılması ve sonrasında al-
geçmiş olmasına rağmen. Bundan şikâyet
datan eski sevgilisinin bir kazada ölmesi benzeri olay-
etmem, etmiyorum da. Tam tersine.”
lar August’un hayatında da yaşanacaktır.
(Stok, 2010)
Valentine’in İngiltere’de yaşayan sevgilisi Michel, ka-
Kieslowski kendisini karamsar olarak tanımlasa da in-
dının sevgi ve aşk dolu, şefkatli, güvenli halinden
san iyiliğine yaptığı vurgu ve üçlemeyi bitirdiği Kır-
uzak şüpheci, güvensiz ve kıskanç biridir. Valentine,
mızı filminde gösterdiği sevgi, şefkat duyguları ile
köpeği eve aldığında “kurtul ondan” der, “beni sevi-
kardeşleşmek yoluyla gelecek onarım olanağını sun-
yor musun?” sorusuna “öyle sanıyorum” diye yanıt
ması, umuda işaret ediyor. Kieslowski’nin insanın iyi-
verir. Valentine “Tek istediğim huzur, huzurlu bir ha-
liğine dair bakışını yansıtan en mühim sahnelerden
yat istiyorum” dediğinde “Benimle olmayacak” diye
birinin, her üç filmde de tekrarlanan ihtiyar birinin
yanıtlar onu Michel.
geri dönüşüm kutusuna tek bir şişe atma gayretinde gizli olduğunu düşünüyorum. Avrupa’nın üç ayrı ken-
Kern, yaşadığı olaylardan sonra bir daha hiç kimseyle
tinde güçlükle yürüyen ihtiyar insanların, ölmelerine
birlikte olmamıştır. August’un Valentine ile birlikte
ramak kalmışken dünyayı kirletmemek için çabala-
olmasını ister, onların karşılaşmaları için Valentine’in
maları tam da insandaki umuda dairdir. Mavi ve Be-
yaşamına ufak müdahalelerde bulunur. Bir gün Va-
yaz filmlerinde karakterlerimiz ihtiyara yardım et-
lentine’e “Senin 50 yaşında ve mutlu olduğunu hayal
mezse de Kırmızı da Valentine’in yardımı, iyiliğin ve
ettim” der. “Yıllardır böyle güzel bir şey hayal etme-
elseverliğin bencillik karşısında kazanacağına dair bir
miştim.” Bu sözle yıllardır hayal kurmamış birinin yal-
gösterge olarak sunulur. “Benim de ait olduğum nesil,
43
www.psikolojivetoplum.org
nızlığı çöker birden üzerimize. August’un kaderini de-
ama maddi koşullar açısından büyük eşitsizlikler yok-
ğiştirmeye çalışırken adeta kendini onarmaktadır
tur. Biraz da bu nedenle insanların özgürlük ve eşitlik
Kern. Kendi acı deneyimini, hasetli olmayan iyicil bi-
olanaklarına odaklanmıştı. Kırmızı filmi, Dekaloglar
çimde bir başkası için kullanmaktadır.
sonrasında Üçleme için doğru ve yanlışın tanımlanmasını değerler hiyerarşisi üzerinden tartışmak ve
“En sevdiğim seyirciler filmin onlar hakkında olduğunu
öncelikler belirlemek konusunu tartışan şiirsel bir bi-
ya da onlara bir şeyler ifade ettiğini, onlar için bir şeyler
tiriş olur. Dişi, güzel, iyi, şefkatli ve Kırmızı... Eşitlik ve
değiştirdiğini söyleyenler. (...) (Aşk Üzerine Kısa Bir
Özgürlük için aklınızın yettiğince uğraşabilirsiniz. Akıl
Film’den sonra) çocuğun biri mektup yazıp bunun onun
rehberliğinde ilerleyebilirsiniz, sorumluluk alabilirsi-
hayatı olduğunu iddia etti. Nereye varacağını bilemedi-
niz. Ancak sevgi ve kardeşlik olmaksızın iyileşmeniz,
ğiniz bir şey yaptığınızda bu, bir başkasının kaderiyle
onarılmanız ve gerçekten özgür olmanız mümkün ol-
çakıştığı zaman çok mutlu olursunuz. (...) Bunlar en iyi
mayacak.
seyirciler. Belki onlardan çok yok ama az da olsa varlar.” (Stok, 2010) der Kieslowski. Burada da Au-
Son yıllarda “kardeşlik” tanımlaması Fransız Devrimi
gust’un yaşamı Kern’inkinin tekrar edilmesi gibidir.
dönemindeki anlamından çok şey yitirdi belki de.
Aslında insanlar birbirlerine benzer şeyler yaşarlar ve
“Kardeş olmak zorunda mıyız?”, “Birbirimizi sevmek
iyi sanat eserleri de tekrarlarla onarımı sağlar, görün-
zorunda değiliz ama hak temelli ilişki kurmak zorun-
meyeni görünür, konuşulmayanı konuşulabilir kılar.
dayız” gibi söylemler yaygınlaştı. Daha serin, daha mesafeli bakışlar tarafından yaratılan tanımlı, hu-
Özgürlük ve Eşitlik Bahsinde Kardeşliğin Önemi
kuklu, tüzüklü ilişkiler sardı dünyayı. İşte Kieslowski
Kieslowski’nin ana temalarından biri yaşamın doğal
sineması bu bakışa karşı geliştirdiği düşünceyi Kır-
eşitsizliklerinden doğan adaletsizlikler ve kısıtlama-
mızı filminde en özlü haline kavuşturuyor. Aklınızla
lardır bir bakıma. İnsan özgürlüğünün sınırları yani...
her türlü hakkı, hukuki bir zeminde tanımlayabilirsi-
Mutlak bir eşitliğin yokluğunun kabulü. Eksiklikle ya-
niz ama sevgi ve şefkat olmadan, kardeşlik duyguları
şamak. Eksik parçanın bir başkasında olduğunu bil-
gelişmeden umudu üretmeyi başaramayacaksınız.
mek ama ulaşamamak. Doyuma ulaşamayacak olan
Her türlü profesyonel ve soğuk karar vericilik, siyase-
arzuyu kabul ve hüzün. Kern, kendi eksik yaşamını ta-
ten de psikolojik/psikiyatrik olarak da sinemasal/sa-
mamlamanın yolunu August’un ve Valentine’in haya-
natsal alandan da üretilse hatalara, insanların birbir-
tını tamamlama çabasında bulur biraz da. Hasetli ol-
lerinden uzaklaşmasına yol açar. Özgürlüğü anlattığı
mayan, umutlu, iyicil bir yoldur onunki.
Mavi filminde, tüm sorumluluklarından ve ilişkilerinden özgürleşen bir kadını izleriz; eşitliği anlatan Be-
Kieslowski’nin zor bir çocukluk ve ilk gençlik öyküsü
yaz filminde, bir tahterevallide gibidir sevgililer. Eşit-
var. Savaş, yoksulluk ve hastalıklarla dolu. Ailesinin
lik arayışları, altta kalan olmama çabaları, ilişkiyi eşit-
yoksulluğu nedeniyle gittiği yatılı okullar, vereme
leme gayretleri ikisinin hayatını da zorlaştıran, peri-
yatkın ciğerler, veremli, çalışamaz durumda bir
şan eden bir hâl alır. Şefkat eksiktir hayatlarından, sa-
baba... Tanık oldukları da hep yoksulluk öyküleri... Yaşadığı dönem Polonya’sında büyük zorluklar vardır
44
www.psikolojivetoplum.org
bır ve sevgi de... Oysa Kırmızı’da Valentine’den yayı-
görmezden gelebilir, görecek güçte olamayabilir, siz
lan kardeşçe iyilik, güzellik ve şefkat, insanlığın özgür
onlarla görüşmüyor olabilirsiniz ancak onlar sizin her
ve eşit geleceği için ihtiyaç duyulan ana malzemedir.
zaman yüreğinizdedir.
Bu nedenle Kırmızı filminin sonunda karakterlerimiŞans ve Tesadüf
zin büyük bir badirenin ardından hayatta kaldıklarını görürüz. Her birinden haber alırız, hem de iyi haber-
Kieslowski, şans ve tesadüflerin rolünü, bir insan dav-
ler. Yargıç ancak Valentine ve August’un yan yana fe-
ranışının ya da bir olayın nedenlerinin çok sayıda ola-
ribot kazasından kurtulduklarını gördüğünde bir
bileceğini ve insan kontrolünün sınırlarını anlatabil-
damla gözyaşı döker. Mutluluk, umut ve acı vardır o
mek için vurgular. Geleceğin örülmesinde şansa ve tesadüflere ilişkin payın boyutunu kestiremediğimiz
gözyaşında. Üç film, üç tema gizlidir bakışında... Bir
ama bir yandan da kontrol etmek istediğimiz için bir-
de veda...
takım atıflar yaparız. Filmde Valentine’in yaptığı Bu bahiste köpek Rita’nın temsiliyetinin de önemli ol-
gibi... Valentine, mahalledeki markette her gün şans
duğunu düşünüyorum. Valentine ve Kern’ün ilişkileri
oyunu oynar, üç kırmızı kiraz yanyana gelince para
Rita için karşılıklı sorumluluk almaları ile gelişir.
kazanır ama bir yandan da bunun kötü şans getirece-
Rita’nın hamile olduğunu Valentine’den öğrenir
ğine inanır. Olumlu ya da olumsuz sonucu yordama-
Kern. Köpeğin hamileliği yeni başlangıçların haberci-
nın olanaklarını araştırmak, oyun biçiminde pek çok-
sidir. Filmin sonunda köpek doğum yapar. Valentine
larımızın hayatında var olabilir. Bu çabanın daha ağır
ve Kern’ün yavru köpeklerin başucunda sevgiyle on-
halleri belirsizlikten üreyen kaygıya dayanamayarak
ları izledikleri sahne Mavi filminin karakteri Julie’nin
tekrarlayan rahatsız edici düşüncelerini engellemek
yavrulayan fareye soğuk, mesafeli ve kurtulmak iste-
için tekrarlayan davranışlar sergilemek olabilir. İnsan
yen biçimde baktığı sahneyle karşılaştırılabilir.
hayatındaki kritik bir anın dahi pek çok faktör tarafın-
Mavi’de farelerle başa çıkmak için onları öldürmek
dan belirlendiği, dolayısıyla indirgemeci bir neden-
üzere eve kedi bırakan kadının yerini, hayvanların
sonuç ilişkisi kurulamayacağı anlatılmak isteniyor
sevgiyle bakımını üstlenen insanlar almıştır. Hayvan-
Kieslowski filmlerinde. Ama asıl anlatılmak istenen
ları öldürerek özgürleşmek isteyenlerin yerine tüm
ya da vurgulanan diyelim, insanları yapıp ettikleri yü-
canlılarla kardeşleşen insanlar...
zünden yargılamanın ve doğrunun-yanlışın ne olduğu hakkında bir karara varmanın tam da bu nedenle çok
Valentine’in annesi ya da kardeşi filmde görülmez.
zor olduğu.
Köpeği veterinere götürdüğünde, veteriner yardımcısını “Marc” diye çağırdığı an Valentine’in duygusal
Doğayı belirlemek ve/veya kontrol etmek konusun-
olarak yoğunlaşması ve dikkat kesilmesi, adı Marc
daki iddiası kibir düzeyine yükselen insanı da eleştirir
olan kardeşi için endişelendiği günlerde onun adının
filmlerinde... Dekologlar’ın birincisinde meteorolojik
telaffuz edilmesinin dahi yoğun duygular yarattığını
tahminlere ve ağırlık hesaplarına dayanarak buz tu-
gösterir. Valentine’in Marc’la ilişkisi, kardeşliğin öne-
tan göle çıkılabileceğini iddia eden babanın taahhüdü
mini anımsatır bize. Kardeşinizle bile koşullarınız eşit
nedeniyle buzda yürümeye çalışan oğlunun ölmesine
olamaz, kardeşiniz hatalar yapabilir, anneniz bunları
45
www.psikolojivetoplum.org
benzer bir durumdur, Kern’ün meteoroloji tahminle-
nen biçimde aynı gün bowling salonuna gider. Karşı-
rine ve kaza istatistiklerine bakarak feribotun güvenli
laşma olmaz ama tesadüfün böylesi bilinçdışı kayıt-
bir araç olduğunu söylemesi. Ve feribot batar. Bu
larla ilgili değilse nasıl açıklanabilir.
defa Dekalog 1’deki çocuğun ölümünden farklı olarak Van der Budenmajer
Üçleme’deki ana karakterlerin tümü kurtulur. Dekalog 1’deki baba hesaplamalarına fiziki bir bileşeni kat-
Dekaloglar’da ve Üçleme’de aynı bestecinin adı geçi-
mayı unutmuştur, Kern ise deneyimlerini... Geçmişte
yor: Van der Budenmajer. Siz de benim gibi filmlerin
aşık olduğu kadın kendisini aldattıktan ve iki sevgili
müziklerine bayılıp “Hemen Van der Budenmajer
ayrıldıktan sonra bir kazada ölür. Ve onun Kern’ü al-
dinlemeliyim” diye düşünebilirsiniz. Van der Budenmajer’e ilişkin soruları Kieslowski yanıtlasın.
datırken birlikte olduğu adam daha sonra sanık sandalyesinde yargıcın karşısına çıkar. Yargılandığı suç,
“Üç filmin hepsinde de Van der Budenma-
yapımından sorumlu olduğu geminin batmasıdır. Biz-
jer’in adı geçiyor. Ayrıca onu Veronique ve
ler de her gün bindiğimiz taşıtlara ilişkin çoğu zaman
Dekalog’da da kullanmıştık. O, 19. Yüz-
bilince çıkarmadığımız endişeler taşırız. Onun filmleri
yıl’ın sonunda yaşamış en sevdiğimiz Hol-
bu endişeleri karşımıza çıkarır kimi zaman.
landalı besteci. Öyle biri yok. Biz onu uzun bir süre önce yarattık. Van der Budenmajer
Her zaman kötü olaylara sebep olmuyor tesadüfler.
gerçekte Preisner’ın kendisi tabii ki. (...) Van
August, kitaplarını düşürdüğünde açılan sayfadan
der Budenmajer’in doğum ve ölüm tarihleri
soru çıkıyor sınavda ve mezun oluyor örneğin. Benzer
bile var. Bütün eserleri kataloglanmıştır ve
bir olay Kern’ün başına da gelmiş. Bir kitap yere düş-
kayıtlarda katalog numaraları belirtilmiş-
tüğünde soru gelecek sayfanın açılması ilginçtir ama
tir.” (Stok, 2010)
eğer kişi olaya anlam yükleyip o sayfayı okumazsa bir anlamı olmayacaktır. August ve Kern o sayfaya çalı-
Son Filmin Hüznü ve Kieslowski’ye Veda
şırlar. Kern için o dönem sevindirici bir olay olan sı-
Kırmızı’yı da çektikten sonra artık sabrının tükendi-
navlarını vermek ve mezun olmak, sonrasında bakıl-
ğini ve çok yorulduğunu söyleyerek emekliliğe çekilir
dığında bir hayal kırıklığıdır. Yargıçlık işinden mutlu
Kieslowski. Fransa’da ve İsviçre’de de film çekmiş ol-
olmamıştır.
masına rağmen “İngilizcem kötü, bir türlü Fransızca öğrenemedim ve bir dünya vatandaşı da olamadım,
Tesadüflere ya da şansa dair hayatın sunduklarını tar-
ben kesin biçimde Polonyalıyım” diyordu. Emeklili-
tışırken mistik anlamlar yüklemiyor yönetmen. Bi-
ğinde Polonya’ya dönmek hakkında şöyle söylemişti:
linçdışına yerleşen olasılıkların, bilince varmakta zor-
“Aslında oraya (Polonya) döndüm bile. Nahoş olabilir
luk çeken belirleyicilerin, davranışlarımızın sonucunu
ama benim mekânım orası. Eğer bir şey size aitse, size
nasıl değiştirdiğini anlatıyor bize. Örneğin August ve
ait olmayan şeylerden daha fazla onun hakkında eleş-
sevgilisinin telefonunu dinlerken, Valentine de onla-
tirel düşünmeye hakkınız vardır. Kendi eşiniz hakkında
rın bowlinge gideceklerini duyar ve sonra da bu bilgiyi
arkadaşınızın eşine nazaran daha eleştirel olabilirsiniz.
unuttuğunu düşünür. Daha sonra tesadüf gibi görü-
Sevdiğimiz insanlardan daha fazlasını talep ederiz ve
46
www.psikolojivetoplum.org
bekleriz; mekânlar söz konusu olduğunda da bu böyle-
Kaynaklar
dir. Benim açımdan İngiltere canı nasıl isterse öyle ola-
Stok, D. (2010). Kieslowski Kieslowski’yi Anlatıyor (Çev. Aslı
bilir ama Polonya’nın farklı olmasını isterim. Hiçbir za-
Kutay Yoviç). İstanbul, Agora Kitaplığı.
man benim istediğim gibi olmaz, ama bunu beklemeye
Andrew, G. (2016). Üç Renk Üçlemesi (Çev. Merve Erol). İstan-
hakkım vardır. Berbattır ama benimdir! Başka bir yerde
bul, AlfaYayınları.
de yaşayamazdım hem. Paris’i seviyorum, orada birkaç Estes, C. (2010). Kurtlarla Koşan Kadınlar (Çev. Hakan Atalay).
yıl yaşadım, ama ebediyen orada kalamazdım.” (And-
İstanbul, Ayrıntı Yayınları.
rew, 2016) Kieslowski’nin söylediklerini, Kırmızı filmindeki Michel’in Polonya seyahati öyküsünü ve Beyaz filminin karakteri Karol’un yaşadıkları ile karşılaştırarak açabiliriz. Michel, Valentine’le yaptığı gergin telefon görüşmelerinden birinde iş için kısa süreli gittiği Polonya’da her şeyini çaldırdığını söyler. Neyse ki İsviçre Konsolosluğu ona destek olup İngiltere’ye dönmesine yardımcı olmuştur. Beyaz filminde Karol karakteri de Fransa’da her şeyini yitirir. Çaresizce ortalıkta kalır. Ona yardım eden, tarakla çaldığı Polonya ezgisini tanıyan Polonyalı bir adamdır. Bavulunun içinde ülkesine dönmesine yardım eder. Bir bavulun içinde... O bavuldan çıkıp bir çöplükte haydutlarla karşılaşan adam “Oh vatanım” der etrafına bakıp. Bu iki karakterin başka bir ülkede her şeylerini yitirdikten sonra yaşadıkları deneyimlerin farklılığı, Polonya ve İsviçre vatandaşları arasındaki eşitsizlikleri de düşündürür bize. Kieslowski’nin balık tutarak geçirmeyi planladığı sinemasız yaşam kısa sürer. 1996 yılında aramızdan ayrılır. Tarkovski’nin ölümü için söyledikleri belki kendisi için de geçerlidir. “Belki daha fazla yaşayamadığı için öldü. İnsanlar zaten genelde bu yüzden ölür. Kanserden ya da kalp krizinden veya araba kazasından öldükleri söylenebilir ama gerçekte insanlar, yaşamaya devam edemedikleri için ölürler.” (Stok, 2010)
47
www.psikolojivetoplum.org
Psikologlara Çağrı: Rakip Değil Meslektaşız, Dayanışmayla Kazanacağız! Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) todap.der@gmail.com
S
erbest piyasada yasasız kalmış psikoloji
yine genç meslektaşlarımız oluyor. Oysa biz psiko-
alanı her geçen gün biraz daha talan edilir-
logların aldığı dört yıllık lisans eğitimi, alanda çalışa-
ken, psikologların çalışma koşulları da buna
bilmek için yeterlidir, değilse de yeterli hâle getiril-
paralel olarak kötüleşiyor. Bir tarafta yasasızlığı fırsat
melidir. Eksik görülen noktaların çözümü sertifika
bilen sahte psikologlar, yetki aşımları ve astronomik
programları değil, güçlendirilmiş lisans eğitimleridir.
fiyatlı sertifika programları; diğer tarafta staj adı al-
Bizler sertifika programlarını lisans eğitiminin alter-
tında ücretsiz çalıştırılma, düşük maaşlar ve iş tanımı
natifi olarak görmemeli, bu programların niteliksiz
harici görevler… Alana ilişkin sorunlarımız o kadar çe-
eğitimler ile para karşılığı yetki satmasına izin verme-
şitlenmiş durumda ki bir kısmının çözümü için “olası
meliyiz. Sertifikasyonla yetki satışının, aynı zamanda
bir meslek yasasının çıkışı” bile yetersiz kalacak gibi
alandan olmayan kişileri psikoloji alanına sokmasının
duruyor. Zaten bütün sorunun yasamızın olmayışın-
ve özellikle sahte psikologların bu sertifikalarla ken-
dan kaynaklanmadığını da belirtmek gerekiyor. So-
dilerini var ediyor olmalarının altını çizmeliyiz.
runlarımızın sınırları bugün için meslek yasasının yokluğunu aşmış bulunuyor. Biz psikologlar haklarımızı
Genç meslektaşlarımızın karşılaştığı bir diğer sorun
bilemez ya da savunamaz hâle getirildik. Birçoğumuz
ise işe kabul edildikleri kurum tarafından sürüklen-
meslek içi dayanışma ağlarına ulaşamazken kimimiz
dikleri pozisyon olarak karşımıza çıkıyor. İşverenler,
ise bu ağların varlığından bile haberdar değil.
psikologlardan görev tanımları dışında olan (branş derslerine girme, aile danışmanlığı, vd.) taleplerde
Bu çağrıyı tam da bu ihtiyaçtan hareketle dile getiri-
bulunabiliyor ya da kurumun çıkarı doğrultusunda
yoruz. Özellikle yeni mezun olmuş meslektaşlarımız
etik olmayan görevler (yalan beyanda bulunma, so-
bugün için işsizler ordusunda hayli kalabalık bir nü-
runu örtbas etme, vd.) verebiliyor. Tüm bunlar, psi-
fusa sahip. Psikoloji bölümlerinin sayısındaki artış ve
kolog emeğinin ucuzlaştığı ve değersizleşmeye git-
istihdam alanlarının daraltılması ya da düpedüz (ge-
tiği bir zeminde meşrulaştırılabiliyor. Meslektaşları-
rekli donanım ve formasyondan uzak farklı mes-
mız bu durumlara karşı öncelikle tüzük ve yönetme-
lek/alan mensuplarınca) işgâli bu işsizliğin başat se-
liklerle çizilen mesleki sınırlarını iyi bilmeli ve gerekti-
bepleri olarak karşımıza çıkıyor. Diğer taraftan, iş
ğinde bu sınırları işverenine hatırlatabilmelidir. Bu
bulma umudu ile pazarlanan fahiş fiyatlı sertifika
anlarda maruz kalması muhtemel bir haksızlığa karşı
programlarının ya da deneyim elde etme fırsatı ola-
ise, hukuki ve manevi olarak destek bulabileceği bir
rak sunulan ücretsiz çalışma tekliflerinin de ilk hedefi
mesleki dayanışma ağıyla temasta olmalıdır.
48
www.psikolojivetoplum.org
Psikoloji alanının en büyük sorunlarından birisinin de
rine karşı durabilmeli mesleğimizin saygınlığını koru-
sunulan hizmet ile fiyatı arasındaki orantısızlık oldu-
yabilmeliyiz. Bunun için ise tek bir şeye ihtiyacımız
ğunu belirtmek gerekiyor. Bu durum iki şekilde karşı-
var: Birbirimize!
mıza çıkıyor. Birincisi, alanda belli yer tutmuş kimi meslektaşlarımız maalesef sundukları hizmet karşılığında oldukça yüksek fiyatlar talep ediyor. Kimi terapi seanslarının ücretleri 1000 liranın üzerine çıkmışken bu durumun psikoloğun gücünü, otoritesini kötüye kullanmanın bir örneği olduğunu belirtmek gerekiyor. İkincisi, işverenler psikologlara sundukları hizmetin çok altında ücretler önerebiliyor. Hatta bu durum o kadar absürt bir hâl alıyor ki asgari ücretin altında yahut da zaman zaman ise ücretsiz çalışma teklifleri bile önümüze konabiliyor. Geçim kaygısı ise bizleri bu düşük ücretleri kabul etme noktasına sürükleyebiliyor. Oysa birbiriyle dirsek teması ve asgari müşterekleri olan bir meslek grubu hâline gelebilirsek ve birlikte hareket edersek bu durumu değiştirmemiz mümkün. Sunduğumuz hizmet karşılığında (birinci durumda olduğu gibi) yüksek ücretler talep etmemek de, (ikinci durumda olduğu gibi) sunulan düşük ücretleri kabul etmemek de bizlerin elinde. Örneğin bir devlet memuru olarak çalışan psikoloğun saatlik ücreti bizlerin çıtası olabilir ve en azından iş görüşmelerinde talebimiz olarak bu miktar dillendirilebilir. Bizler işverenlerin kâr kapısı, piyasanın ucuz iş gücü olmamalıyız. Diğer taraftan ise terapi odalarında sunduğumuz hizmeti doğru bir şekilde tartmalı ve gücümüzden, otoritemizden faydalanarak hakkımız olmayan fahiş fiyatlar talep etmemeliyiz. Tüm bu yapılması gerekenler ve dahası, olmasını dilediğimiz şeyler bizimle mümkün! Psikologlar olarak bizler haklarımızı öğrenmeli ve savunmalıyız. Haksızlığı görmezden gelmek ya da ona boyun eğmek ye-
49
www.psikolojivetoplum.org
50
www.psikolojivetoplum.org
Kitap Tanıtımları
Deliliğin Tarihi Michel Foucault Çeviri: Mehmet Ali Kılıçbay / İmge Kitabevi Michel Foucault, Deliliğin Tarihi’nde, deliliğin gündelik yaşamın bir parçası sayıldığı, kaçıklarla çılgınların sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları Orta Çağ’dan, tehlikeli sayılmaya başladıkları, tımarhanelere kapatıldıkları, öteki insanlarla aralarına ilk kez duvarların çekildiği 18. yüzyıla kadar, Batı’da deliliğin arkeolojisini irdeliyor. Deliliğin fantastik dünyasında dolaşırken Foucault, aslında “deli”nin bize onun deli olduğuna karar veren, onu öyle konumlandıran genel toplumsal harita üzerinde işgal ettiği yer itibarıyla yansıdığını gösteriyor. Her çağın kendi ütopyası içinde kendini arındırdığı, saflaştırdığı, idealleştirdiği tarihsel yolculukta, delinin bu arınma ayin ve oyunundaki yerini ve rolünü kavramamızı sağlıyor. Bu nedenle, Deliliğin Tarihi, aynı zamanda aklın tarihinin ana hatlarını da ortaya koyuyor: Akıl, kendini ancak deliliğin zıddında, deliliğin zıddı olarak tanımlayabiliyor. Öyleyse delilik, toplum düzeninin varlığı için gerekli; çünkü bu düzen ancak kendi negatifinin aynasında kimlik bulabiliyor. (Tanıtım Bülteninden)
51
www.psikolojivetoplum.org
Ezilenlerin Pedagojisi Paulo Freire Çeviri: Dilek Hattatoğlu, Erol Özbek / Ayrıntı Yayınları Paulo Freire hayatını ezilenlerin eğitimine, özellikle de okuma yazma bilmeyen yetişkinlerin eğitimine adamış bir eğitimci. Ezilenlerin Pedagojisi’nde ise sadece belli eğitim merkezlerinde uygulanacak alternatif bir pedagoji değil, amaçları kadar kullandığı araçlar da özgürlükçü olan bir özgürleşme siyaseti öneriyor. Ona göre, siyaset, kelimenin en geniş anlamıyla bir eğitim süreci çünkü. Freire öncelikle “bankacı eğitim modeli”ni reddeder. Bu modelde öğrenciler (ya da ezilenler), üzerlerine bilgi yatırımı yapılan pasif varlıklar, boş kaplardır. Bilgi onlara ihsan edilir, aktif bir araştırma sürecinin ürünü değildir. Onlar nesne, öğretmenler (ya da siyasal liderler) öznedir. Bu modelde dünya kapalı, durağan bir düzen, verili, tamamlanmış bir gerçeklik olarak sunulur. Diyalog değil, tek yanlı bir dayatma söz konusudur. Bu, ezilenleri kaderciliğe iten, özgürlükten korkmalarına yol açan ve bu yüzden de üzerlerindeki tahakkümü pekiştiren bir modeldir. Freire buna karşı, ezilenlere dayatılmayan, onlarla diyalog içinde oluşturulan bir pedagoji (=siyaset), “problem tanımlayıcı eğitim” dediği bir model önerir. Ona göre kendini ne kadar devrimci sanırsa sansın, ezilenlere “nesne” muamelesi yapmayı sürdürerek otoriter ilişkileri yeniden üreten hiçbir pratik özgürleştirici olamaz. Özgürleşme, ezilenlere armağan edilecek bir şey değildir, onların özgürleşme mücadelesine özne olarak katılımlarının ürünüdür. Freire’in önerdiği model, insanların dünyayla ilişkilerindeki problemleri tanımlamalarını, dünyayı insanın kendini yaratma görevinde kullandığı bir malzeme olarak görmelerini sağlar. İnsanları “olma” sürecindeki, bitmemiş, yetkinleşmemiş ve bu yüzden de yaratıcı varlıklar olarak görür. Bu yüzden de eğitimin içeriği ezilenlerle diyalog kurularak, onların “konusal evren”i dikkate alınarak belirlenmelidir. Diyaloğun ön şartı ise insanlara inanmaktır, sevmeyi becerebilmektir. (Tanıtım Bülteninden)
52
www.psikolojivetoplum.org
Karakter Aşınması Richard Sennett Çeviri: Barış Yıldırım / Ayrıntı Yayınları Yeni ekonomik düzenin büyülü sözcüğü “değişim”in doğası nedir, insanlara nasıl yansıyor? Her zaman kısa vadeye endeksli bir ekonomide kişi nasıl kalıcı değer ve hedeflere sahip olabilir? Her an parçalanan veya sürekli yeniden yapılanan kurumlarda, kişi kendi kimliğini ve yaşam öyküsünü nasıl oluşturabilir? Küreselleşme olgusunu makro düzeyde inceleyen birçok kitap yayımlandığı halde, bu sürecin mikro düzeyi, insan karakteri üzerindeki etkileri pek az incelendi. Richard Sennett, Karakter Aşınması’nda bunu yapıyor. Ona göre sermayenin, günümüz ekonomisinin bütün dünyaya yayılmış dalgalı denizlerinde “hızlı kâr”ın dışında başka bir amacı yok; şirketlerini piyasadaki anlık değişimlere müdahale edecek biçimde esnekleştirip, yeniden yapılandırıyor. Kişilerden sürekli kendisini yenilemesini, seyyar olmasını, risk almasını, rekabet becerisini geliştirerek yırtıcı bir karakter edinmesini, takım çalışmasında uyumlu olmasını bekliyor. Ancak eski kapitalizmin rutin ve monoton yapısına karşı savunulan bu politikaya yakından bakıldığı zaman sadece eski iktidar yapılarının rengini değiştirdiği görülüyor. Çalışanlar için esnekliğin anlamı ise yaşam boyu iş güvencesinin yok olması; sürekli iş ve şehir değiştirerek yön duygusunu yitirmek; istikrarlı işlerin yerini geçici projelere bırakması ve bir işten diğerine, dünden yarına sürüklenen yaşam parçacıklarından beslenen, rekabetin körüklediği “güvensizlik” ve “kayıtsızlık” duygusu...Ve bir de karakter aşınması...Oysa insan karakteri, duygusal deneyimlerimizin uzun vadeli olması ve başkalarıyla girdiğimiz ilişkilere yüklediğimiz etik değerler üzerinden gelişir. Karakter, içsel bütünlük, ilişkilerde karşılıklı bağlılık ve uzun vadeli bir hedef için çaba harcamak biçiminde kendini gösterir. Yeni kapitalizm ise güvenmeyi, bağlanmayı ve uzun vadeli planlar yapmayı kârlı bulmaz, reddeder. Sennett Karakter Aşınması’nda gelişmiş bilgisayarlarla üretilen ekmeğin kalitesinden çok, ekmeği yiyenlerin hayatına bakıyor ve soruyor: “Bu sistem insanın yaşamına değer ve anlam katıyor mu?” Ve ekliyor “değişim, kitlesel ayaklanmalarda değil, ihtiyaçlarını birbirleriyle paylaşan insanların arasında, toprakta yeşerir. İnsanları birbirleri için kaygılanmaz hale getiren bir rejimin, meşruiyetini uzun süre koruyamayacağından eminim.” (Tanıtım Bülteninden)
53
www.psikolojivetoplum.org
Ruh İşbaşında Franco “Bifo” Berardi Çeviri: Fırat Genç / Metis Yayıncılık Ruh İşbaşında kendisini "psikopatoloji" alanında yapılmış bir deney olarak görüyor ve kolektif ruhumuzda bir şeylerin nasıl ele geçirilmiş olduğunu tarif ediyor: ağır, kalın, opak, engelleyici bir dünya hali. Bifo'nun yanıtlamak istediği soru şu: İşçilerin kapitalist üretim örgütlenmesi karşısında duydukları yaygın "yadırgama" haliyle nitelenen 1960'ların işçi mücadelelerinden işin psikolojik ve duygusal yatırımların merkezi alanı haline geldiği, hatta bu yeni libidinal ekonominin insanlarda ani paniklerden kitlesel depresyonlara bir dizi kolektif patolojiye neden olduğu bugünkü duruma nasıl geldik? Nasıl oldu da işçilerin gücünün işi reddetmeleriyle, kapitalist süreçlerden özerk olmalarıyla ve kendi örgütlenme biçimleriyle tanımlandığı 1960'ların ve 70'lerin toplumsal antagonizmalarından çıkıp, işin kimliğimizin merkezi öğesi haline geldiği, yalnızca ekonomik anlamıyla sınırlı kalmayıp benliğimizin kuruluşunda hayati bir unsura dönüştüğü son yılların deneyimine geldik? Kısacası, nasıl oldu da işten kaçarken onunla özdeşleşir olduk? (Tanıtım Bülteninden)
54
www.psikolojivetoplum.org
55
www.psikolojivetoplum.org
VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu
Bir-Aradalık: Hâller, Dinamikler, İmkânlar Program Akışı
1. Gün • 19 Ekim 2018, Cuma Saat 10.00-10.30
10.30-12.15
Oturumlar Açılış Konuşması Sempozyum Düzenleme Kurulu Panel I • Bir-Aradalığın İmkânlarını Psikolojiyle Düşünmek Düzgün Uğur Eşit Olmayanların Bir-Aradalığı Nasıl Mümkün Kılınabilir?
Florence Giust-Desprairies (Paris 7 Üniversitesi) ve Zeynep İclâl İncioğlu Kurumsalın Yokluğu karşısında Kolektifin Yanıtı
Melek Göregenli (İzmir Dayanışma Akademisi) Bir-Aradılığın Zorlukları ve İmkânları Kolaylaştırıcı: Duygu
Öz 56
www.psikolojivetoplum.org
12.15-13.15 13.15-15.15
Öğle Yemeği Oturum 1 • Farklı Toplumsal Gündemler ve Kolektif Hâller Till Manderbach ve Daniel Schnur Faşizmin Yükselişi?! Acizlik ve Faillik İkileminde Sağ Hareketlerin Destekçileri
Hâkî Turan Militarizm ve Militarizasyon Ekseninde Vicdani Ret
Sevcan Sat ve Galip Evsen Türkiye'de Yaşayan Kürt Çocuklarında Dış Grup Tarafgirliği Kolaylaştırıcı: Deniz
15.15-15.30 15.30-17.30
Akyıl
Ara Panel II • Dayanışma Akademileri Esra Dağbağcı (Ankara Dayanışma Akademisi) Dayanışma Akademileri vesilesiyle Kurumsal (-Olmayan) Akademi ve Deneyim üzerine Düşünmek
Ayşe Gül Yılgör (Kültürhane) Bir Umut Adası Olarak Kültürhane
Dilek Karabulut (İzmir Dayanışma Akademisi) Karşılaşmadan Bir-Aradalığa Akademi, Dayanışma ve Mücadeleyi Yeniden Örmek
T. Gül Köksal (Kocaeli Dayanışma Akademisi) Eleştirel Bir Akademi Arayışında Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA) Örneği Kolaylaştırıcı: Eser
Sandıkçı
57
www.psikolojivetoplum.org
17.30-17.45 17.45-19.15
Ara Oturum 2A • Şiddet ve Tanıklık
Oturum 2B • Farklı Olgu ve Temalar İzleğinde Bir-Aradalık Süreçleri
Mete Sefa Uysal Psikolojik Şiddet: Evrenselden Yerele Erkekliğin ve Namus Kültürünün En Yıkıcı Ürünü
Erdal Kozan, Aysel Sarı, Mesut Tanko
Seval Öz, Gizem Ölmez, Ahmet Faruk Akfırat, Cansu Sünbül, Fatma Adalet Şahin
Selen Önal, Bahar Bozkurt, Merve Subaşı
Arabesk: Tarihsel, Sınıfsal ve Mekânsal Bir Analiz
Okunan Ama Görül(e)meyen İtaatsiz Yazılar: Duvar Yazıları
Sessiz Tanıklık Kolaylaştırıcı: Gülistan
Ceylin Özcan ve Pınar Arslantürk
Öz
Özgürlüğün Neoliberal Hâlleri: Ekran ve İnternetin Öznel Etkileri Üzerine Kolaylaştırıcı: Serap
Dakak
2. Gün • 20 Ekim 2018, Cumartesi Saat 09.30-10.00
Oturumlar Konferans II • Video Sunum
Konferans I • Video Sunum Ian Parker Eleştirel Bir-Aradalık
Patricia Guerrero (Şili Pontificia Katolik Universitesi, Santiago)
Kolaylaştırıcı: Deniz
Latin Amerika’da Eleştirel Sosyal Psikoloji ve Klinik Sosyoloji: 40 Yıl Neoliberalizm Ardından Bağların Yeniden İnşası
Akyıl
Kolaylaştırıcı: Zeynep
10.00-10.15 10.15-11.45
İclâl İncioğlu
Ara Oturum 3A • Örnek Deneyimler İzleğinde Bir-Arada Ya- Oturum 3B • Bir-Aradalık Üzerine Kavramsal Tartışmalar şama Hâlleri
58
www.psikolojivetoplum.org
Özge Soysal ve Zeynep Özen Aylin Ülkümen
Nasıl Bir Bir-Aradalık?
“Bir Zamanlar Bir Mahalle Varmış, Orada Herkes Birlikte Huzur İçinde Yaşarmış”: Yeldeğirmeni Mahallesi’nde Birlikte Yaşam Anlatıları
Yener Gök
Özmen Küçükosman, Müge Sezer, Eray İnce, Bahar Ateş, Çoşkun Yılmaz, Hakan Yılmaz, Ayfer Yılmaz, Arda Yıldırım
11.45-12.00 12.00-14.00
Beytullah Duman
Komün: Refikler ve Zeytinli
Psikotarih Perspektifinden “Bir Aradalık” Kavramının Analizi ve Tarihçesi
Ayşegül Özadak
Oliver Kontny
“Köye Geri Dönüş”: Türkiye’deki Ekolojik Topluluklarda Birlikte Yaşam Deneyimleri ve Yeni Köylülük
Ben ve Sen, Öteki ve İletişim Dinamiklerimiz: Bir Tercümanın Perspektifiyle Diyalogçu Felsefe
Kolaylaştırıcı: Özge
Kolaylaştırıcı:
Güdül
Ara Panel III • Farklı Eleştirel Psikoloji Yaklaşımları Sertan Batur Türkiye’de Eleştirel Bir Psikolojinin Olanakları
Aysel Gürel Kayaoğlu Yine ve Yeniden: Cinsiyet, Toplumsal Cinsiyet ve Biyoloji
Athanasios Marvakis (Aristoteles Üniversitesi, Selanik) Psikolojinin Neoliberal Çerçevesi Kolaylaştırıcı: Can
14.00-15.00
Bir-Aradalık Önündeki Temel Ayrım Noktaları, Ötekilik Kavramı ve Türkiye’deki Ötekilerin Karşılaştığı Sembolik Ayrımcılığın Göstergeleri: Diğeri ve Öteki Dikotomisi
Önalan
Öğle Yemeği 59
Ayten Deniz Tepeli
www.psikolojivetoplum.org
15.00-17.00
Yuvarlak Masa • Bireysel ve Kolektif Hâller Nilgün Toker (İzmir Dayanışma Akademisi; TİHV Akademi) Vicdansız Ahlak(sız/)lılık ve Toplumun Yıkılışı
Begüm Özden Fırat Kamusal ve Özel Arasında Müşterekler ve Müşterekleştirme Pratikleri
Yaşar Adanalı (Mekânda Adalet Derneği) Bir ‘Halk Sağlığı’ Sorunu: Kentsel Dönüşüm
Canani Kaygusuz Psikoloji ve Eleştirel Psikolojinin İnsanı Anlama Pratiklerine Dair Bazı İzlenimler Kolaylaştırıcı: Zeynep
17.00-17.15 17.15-19.00
Biter
Ara Oturum 4A • Eleştirel Psikoloji(ler) İçinde Farklı Hatlar
Oturum 4B • Cinsiyet, Cinsellik ve Öznellik
Baran Gürsel
Demet Bolat
Sınıfın Bilinçdışı: Eleştirel Psikoloji ile Sınıf Kuramı Arasında Bir Olgu
Eşik Mekânlarda Kadınlar: Dayanışmada Kurulan Öznellikler
Doğa Eroğlu
Umut Şah
Gelişim Psikolojisine Eleştirel Yaklaşımlar
Psikolojinin Cinsiyeti ve Cinselliği Ele Alış Biçimine Dair Söylemler
Muratcan Işıldak
Kolaylaştırıcı: Umut
Eleştirel Politik Psikoloji Kolaylaştırıcı:
Berk Yaşuk
60
Özen
www.psikolojivetoplum.org
3. Gün • 21 Ekim 2018, Pazar Saat 10.30-12.30
Oturumlar Panel IV • Eleştirel Psikoloji Örgütlenmeleri Baran Gürsel (Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği - TODAP) Psikoloji Alanının Neoliberal Dönüşümü Sürecinde Emek ve Dayanışma Odaklı Bir Meslek Örgütü Deneyimi Olarak TODAP
Masum Aydın (Derunnasên Mezopotamyayê – Mezapotamya Psikologlar İnsiyatifi - Der-Mez) Bir İhtiyaç Olarak “Mezopotamya Psikologlar İnisiyatifi”
Leonie Knebel (Özne Bilimi Araştırmaları ve Uygulamaları Topluluğu - GSFP) Alman Eleştirel Psikolojisinde Gelişmeler ve Güncel Durum Kolaylaştırıcı:
12.30-12.45 12.45-14.15
İlham Yılmaz
Ara Oturum 5A • Örgütlenme Dinamikleri
Oturum 5B • Kimliğin Farklılaşan Hâlleri
Umut Kocagöz
Büşra Çilem Dibek
Alternatif Örgütlenmelerde Bir-Aradalığın Koşulları: Zorunluluk ve/vs Arzu
İlişkiler(d)e Müşteri Olmak: Gençlerin Sola Kaydırılan Kimlikleri
Gülmin Candaş ve Umut Şah
Mustafa Akşit Dünyayı Değiştirme Aracı Olarak Breakdance ya da Ürkmez Gençlik Evi Deneyimi
Vakıf Üniversitelerinde Okuyan Öğrencilerin “Vakıf Üniversitesi Öğrencisi” Olmaya Dair Söylemleri
Gözde Yılmaz Fidan Sarsılmaz ve Betül Demir
Adaletsizlik Adına Geniş Kategoriler
Direniş ve Ütopya Bağlamında İki Kadın Hareketi: Gulabi Gang ve Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi (KŞKMİ)
Kolaylaştırıcı: Erdi
61
Çoban
www.psikolojivetoplum.org
Kolaylaştırıcı:
14.15-15.15 15.15-17.15
Sercan Karlıdağ
Öğle Yemeği Panel V • Türlerarası Bir-Aradalık
Oturum 6 • Klinik Çalışma, Psikoterapi ve Psikososyal Destek
Didem Akyüz Saldıran (Deneye Hayır Platformu) * Skype
Yakup Işık
Bağlantısı Hayvan Deneylerinde Türcülük ve Toplumsal Kayıtsızlığın Etkenleri; Ahlak Para Sarmalı
Türkiye'de HIV Tanısı Almış Heteroseksüel ve Homoseksüel Bireylerin Psikososyal Durumlarının Değerlendirilmesi
Özge Özgün (Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği – CŞMD) Veganlık ve Şiddetsizlik
Umut Şah, Doğa Eroğlu ve Özge Güdül (Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği – TODAP)
Kübra Sezikli Bir-Aradalık Bağlamında Psikososyali Yerelde Düşünmek: Travma Odaklı Psikososyal Destek Ekibi
Zeynep Hoşgör
Tartışma: Eleştirel Psikologlar Hayvan Deneylerine Nasıl Bakmalı?
Dans Et Fark Et: Mülteci Kadınların Dans Terapi İle Uyum ve Farkındalık Kazanma Süreçlerinin İncelenmesi
Kolaylaştırıcı: Umut
Katerina Malichin
Şah
Acının Öznel Nedenselliğinin Yaygın Bir Şekilde Kullanılan Depresyon Tanısıyla Bozulması Kolaylaştırıcı:
17.15-17.30 17.30-19.00
Ara Kapanış Forumu
62
Yusuf Öntaş
www.psikolojivetoplum.org
Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) Kimdir?
D
erneğin amacı, psikologların ve psikoloji öğrencilerinin eşitlikçi, özgürlükçü ve kardeşlikten yana bir toplumsal dayanışma ekseninde mesleki örgütlenmesini sağlayarak, psikoloji teori ve pratiğinin eleştirisi ve yeniden üretimi yönünde çalışmalar yapmaktır. TODAP, emekten yana ve toplumcu bir eksende bir
araya gelen, çalışan, işsiz ve öğrenci psikologları çatısı altında toplamayı hedefler. Her türlü ayrımcılığa, baskı ve sömürüye karşı ezilenlerden yana ve insan hakları temelinde faaliyet gösterir. TODAP’ın emek eksenli çalışmaları, psikologların çoğunluğunun üretim ilişkileri içerisindeki konumlarından kaynaklanan deneyimlerini betimlemek, yorumlamak, görünür kılmak üzerine kuruludur. Psikologların çoğunluğu ücretli çalışan konumundadır ve güvencesiz çalışma koşulları ve işsizlikle gün geçtikçe daha fazla terbiye edilmektedir. TODAP'ın emek eksenli çalışmaların temeli, bu durumun idrak edilmesine ve güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına karşı mücadele etmek üzerine temellendirilmiştir. Psikoloji tarihine bakıldığında, psikolojinin, içinde ortaya çıktığı tarihsel koşullara ve güç ilişkilerine sıkı sıkıya bağlı olduğu ve ideolojik varsayımlar üzerine kurulduğu görülür. TODAP'ın ikinci ekseni psikoloji bilgisinin ve pratiğinin eleştirisini üretmeye odaklanır ve bunu disiplinlerarası bir yaklaşımla yapar. TODAP, herkes için yaşanabilir bir dünya ve bütünlüklü bir meslek bilgi ve icrası için toplumsal dayanışmayı olmazsa olmaz bir koşul olarak tanımlar. Psikologların toplumun ezilenleriyle dayanışma içine girerken amaçladıkları, sadece dar anlamıyla toplumsal dayanışma değil, aynı zamanda dönüşen ve dönüştüren bir meslek inşa etmektir. TODAP, psikososyal refahın en temel taşı olan insan hakları mücadelelerini kayıtsız şartsız destekler. Bu üç eksene ek olarak dernek, psikologların ve psikoloji öğrencilerinin öğrenim görürken veya alanda çalışırken karşılaştıkları hak ihlalleriyle, psikologların ve psikolojinin sebep olduğu hak ihlallerini ve eşitsizlikleri gündeme taşır. Lisans eğitiminin psikolog ünvanıyla istihdam edilmek için yeterli ve nitelikli hale getirilmesi için çalışır ve alanda çalışmak için gerekli kılınan eğitimlerin herkes için erişilebilir olması için çabalar. Bunların yanı sıra, bir sağlık hakkı olarak tanıdığı psikolojik hizmetin eşit, ücretsiz ve anadilde verilmesi için mücadele eder. TODAP bu görüşler ışığında kazanılmış hakları korur, onlara gelebilecek saldırılara karşı mücadele eder, bu hakların ve henüz kazanılmamış olanların savunuculuğunu yapar. Web: http://todap.org Facebook: https://www.facebook.com/todapder Twitter: https://twitter.com/todapder Email: todap.der@gmail.com
63
www.psikolojivetoplum.org
Derneğe Üyelik Derneğe üye ya da fahri üye olmak için web sitesinde yer alan üyelik formunu doldurup iki fotoğrafınızla birlikte bize ulaştırmanız gerekmektedir. Derneğe üye olmak veya derneğin çalışmalarını yakından takip etmek ve tartışmalara katılmak için mail grubumuza üye olmak isterseniz todap.der@gmail.com adresinden bize ulaşabilirsiniz. Üyelik/Fahri Üyelik formlarını https://goo.gl/jt6QU1 linkinden indirebilirsiniz.
64
w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g