Sayı 06 • Psikoloji ve Toplum

Page 1

SAYI 06 MART 2019

w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . b l o g s p o t . c o m

B u r c u Ç o l a k • S e v g i T ü r k m e n • B a n u B ü l b ü l • Y e n e r G ök • Ö z g e S oy sa l v e Z e y n e p Ö z e n • G a l i p E v s e n v e S e v c a n S a t • D u y g u K or k m a z v e G i z e m A şı c ı • D e n i z A r z u k • S o p h i e H oy l e • S e r a p D a k a k


w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . b l o g s p o t . c o m

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği’nin (TODAP) açık erişimli, süreli yayınıdır. Üç ayda bir yayımlanır.

Yayın Kurulu Sercan Karlıdağ Umut Şah Doğa Eroğlu Zeynep Biter Serap Dakak Abdullah Kahraman

İletişim psikolojivetoplum@gmail.com

Takip Adresleri facebook.com/psikolojivetoplum issuu.com/psikolojivetoplum

Logo tasarımı için Selçuk Avcı ’ya teşekkür ederiz.


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

SUNUŞ Psikoloji ve Toplum Bülteni’nin altıncı sayısını açtınız! * Bültenin bu sayısında farklı alanlardan yazılar mevcut. Burcu Çolak, ne yazık ki sıkça ülke gündemine gelen çocuk cinsel istismarı üzerine; Sevgi Türkmen geçtiğimiz aylarda gündemi fazlasıyla meşgul eden "Palu ailesi" üzerine; Banu Bülbül ise Suruç katliamının ardından kurulan Psikososyal Dayanışma Ağı üzerine yazdı. Hem Yener Gök hem de Özge Soysal ile Zeynep Özen yazılarında "Bir-Aradalık" kavramını ele aldılar; Galip Evsen ile Sevcan Sat ise Kürt çocuklarındaki dış grup tarafgirliği üzerine yaptıkları araştırmayı aktardılar. Duygu Korkmaz ile Gizem Aşıcı, H&M reklamlarına yönelik olarak yaptıkları araştırmayı; Deniz Arzuk ise Türkiye'deki kurumsal çocuk bakım hizmetleri üzerine gözlemlerini bize aktardılar. Bunlara ek olarak, son yıllarda Avrupa'nın ve Türkiye'nin temel gündemlerinden biri olan mültecilik meselesini anti-psikiyatrik bir çerçevede ele alan Sophie Hoyle'ün yazısını Ekin Barış Şah bizim için çevirdi; bülten editörlerinden Serap Dakak ise bu sayının #Derkenar: Kelime, Kitap, Kişi bölümünü hazırladı. * Bültenin bu sayısına katkıda bulunan tüm yazarlara teşekkür ediyoruz. Bültenin Haziran ayında yayımlanacak olan yedinci sayısına yazı göndermek için son tarih 15 Mayıs 2019’dur. Bültende yayımlanmasını istediğiniz yazılarınızı psikolojivetoplum@gmail.com adresine gönderebilirsiniz. Yazılarınızı göndermeden önce, yayın ilkelerimizi ve yazım kurallarını görmek için web-sayfamızı incelemenizi tavsiye ederiz: www.psikolojivetoplum.blogspot.com Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…

3


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

İÇİNDEKİLER 3 . . . Sunuş 5 . . . Çocuk Cinsel İstismarı ve Cinsiyet İlişkisi Burcu Çolak 8 . . . Palu’ların “Büyüsü”, Şi̇ddeti̇n “Hastalığı” Sevgi Türkmen 11 . . . “Psikososyal Dayanışma Ağı” Deneyimine Dair Banu Bülbül 17 . . . Çoğulculuğun Zenginliğinde Tekçil Yoksunluğun Hegemonik Zaferi:

‘Tek’lik Hâli ve Ötekinin Pozisyonu Yener Gök 25 . . . Nasıl Bir Bir-Aradalık? Özge Soysal ve Zeynep Özen 37 . . . Türkiye’de Yaşayan Kürt Çocuklarında Dış Grup Tarafgirliği Galip Evsen ve Sevcan Sat 41 . . . Pazarlanan Feminizm: H&M’in Kadın Ayrımcılığına Yönelik Çektiği

Reklamındaki Kadın Temsilleri ile Mağazalarında ve İnternet Sitesinde Sunduğu Kadın Temsillerinin Karşılaştırılması Duygu Korkmaz ve Gizem Aşıcı 52 . . . Kreş Çocukların Hakkıdır:

Türkiye’de Kurumsal Çocuk Bakım Hizmetlerine Bir Bakış Deniz Arzuk 58 . . . Ruhsal (Psychic) Mülteci Sophie Hoyle (Çev. Ekin Barış Şah) 65 . . . #Derkenar/2: Kelime, Kitap, Kişi Antromorfizm • Wittgenstein’ın Maşası • Kay Redfield Jamison

Serap Dakak 70 . . . TODAP Hakkında

4


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Çocuk Cinsel İstismarı ve Cinsiyet İlişkisi Burcu Çolak bbcolak@yahoo.com

B

u yazıda çocuk cinsel istismarı ile failin cin-

da görüntülerini kaydetme, bunları saklama ve/veya

siyetinin bazı durumlarda görünmezleşen

çeşitli ortamlarda paylaşma, çocuktan kendi bede-

ilişkisini ve risk faktörü olarak çocuklarda

nine ve/veya cinsel organlarına dokunmasını talep

toplumsal cinsiyeti açmaya çalışacağım.

etme ve onu seyretme, kendi bedenini ve/veya cinsel organlarını çocuğa gösterme, kendisine dokunarak

Çocuk cinsel istismarını kamuya yansıyan olaylarla

çocuğa bunu seyrettirme, çocuğa cinsel içerikli gör-

birlikte duyuyor, farklı tepkiler veriyoruz. Bu tepkile-

seller gösterme, filmler seyrettirme, çocukların kulla-

rin bir kısmı cezalandırma, intikam arzusu oluyor. İn-

nıldığı pornografik görsel izleme, bunları kayıtlı ola-

san hakları alanında çalışanlar ise şiddeti yaygınlaştı-

rak saklama ve/veya yayma, çocukların kullanıldığı

ran yöntemlerin zararını bilme deneyimi ile eylem

pornografik materyallerin üretimi, çocuğu cinsel iliş-

planları, kampanyalar, politikalar geliştirmeye çalışı-

kiye tanık etme ya da tanık olmaya zorlama, çocuğu

yor. Çocuk cinsel istismarını tanımlama, önleme ve

seks işçisi olarak çalıştırma (doğrudan ya da sanal or-

çocuk eğitimleri konusunda çok verimli çalışmalar

tamda), çocuğu erken yaşta ve zorla evlendirme, ço-

yapıldı. Bunların devamı olarak çocukların iyi do-

cuğa cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği, beden ifadesi

kunma, kötü dokunma, beden sınırları konusunda

nedeniyle baskı, ayrımcılık ve şiddet uygulama şek-

farkındalık kazanmaları, bu konuda farkındalık kaza-

linde sıralanabilir (Kırımsoy, 2018). Temas içeren ge-

narak konuşmaya, bildirmeye, yardım istemeye teş-

nital sakatlama (sünnet) ve interseks bebeklere cinsi-

vik edilmeleri çalışmaları çok kıymetli ve bütün ço-

yet atama ameliyatları da cinsel istismardır.

cuklara verilmesi gerekiyor. TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2014-2017 yılları araBir yandan çocuk cinsel istismarı dendiğinde beden-

sında 7466 oğlan ve 51818 kız çocuk cinsel istismara

sel temas (sarılma, öpme, sürtünme, vb.) veya teca-

uğradı. BM Çocuğa Yönelik Şiddet Araştırma Ra-

vüz içermeyen istismar çeşitlerinin istismar olarak ta-

poru’na göre; Dünyada her yıl 73 milyon oğlan çocuk,

nınmasında daha fazla politika üretme ve ortaklaş-

150 milyon kız çocuk cinsel istismara maruz bırakılı-

maya ihtiyaç var. Bunlar; çocukla duygusal ilişki

yor. Türkiye’de 2015-2017 yılları arasında üç Eğitim

kurma, flört etme, internet üzerinden çocukla ta-

Araştırma Hastanesi’nde (Manisa, İzmir, Samsun) ya-

nışma, yazışma, duygusal ilişki kurma, fotoğraf is-

pılan araştırmalara göre de istismara maruz bırakılan

teme, çocukla cinsel içerikli konuşma, şakalaşma

kız çocukların sayısı oğlan çocukların sayısından çok

(yüz yüze ya da telefon, mesaj, internet yoluyla), ço-

daha fazla. TÜİK verilerine göre de kız çocukların sa-

cuğun bedenine ve/veya cinsel organına bakma, ço-

yısı oğlanlardan 6 kat fazla. Ancak oğlan çocuklarının

cuğu seyretme, gözetleme (doğrudan ya da sanal ortamda kamera ile), çocuğun fotoğraflarını çekme ya

5


www.psikolojivetoplum.blospot.com

görünenden daha fazla risk altında olduğunu biliyo-

Yani iki çocuk cinsel bir temas yaşadığında, kız çocu-

ruz. Oğlan çocuklarda toplumsal cinsiyet rolleri duy-

ğun ailesi tarafından şikayet edildiğinde oğlan çocuk

gularını, eksikliklerini, yaralarını konuşmamak yö-

çok büyük cezalar alabilir özellikle 15 yaş altı ise. Bu

nünde gelişiyor. Doğumdan itibaren kız çocuklara

durum oğlan çocuklarda fail olma açısından cinsel

daha fazla ilişkisel ve kendi ve ötekinin duygularını

ilişkiyi yasaklayan tabulaştırıcı bir tutum olarak karşı-

görebilme yönünde mesajlar veriyoruz. Hata yapma

mıza çıkıyor. Cinselliğin öğrenilmesi için gereken

yönünde kız çocuklarına tanıdığımız tolerans, oğlan-

sağlıklı süreçlerden geçilememesi, ataerkil toplum-

lara tanınan toleranstan görece çok daha az. Bu cin-

lardaki eşitsizlikten beslenerek cinsel istismar olayla-

siyet rolü de kız çocuklara ilişkisel mesajları daha

rını arttırıyor.

fazla okuma zorunluluğu yaratıyor. Sonuçta oğlan çocuklar cinsel istismarı ayırt etme ve bildirme duru-

Cinsiyete dayalı farklılık çocuklar açısından risk doğu-

munda toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle daha ek-

ran yaşlarda da ortaya çıkıyor. Oğlan çocuklarda cin-

sik kalabiliyor. Ebeveynler ve geniş aile açısından da

sel istismar olaylarının çoğunluğu 11 yaşına kadar

oğlan çocuğun cinsel istismara uğradığını kabul et-

gerçekleştiği görülürken kız çocuklarda 15 yaşına ka-

mek ve destek alabilmek daha güç olabiliyor. Oğlan

dar sürüyor. Paternalist toplumlarda çocuklarla ye-

çocuklarını istismar edenlerin çoğunluğu erkek oldu-

tişkinler arasında şiddete neden olacak kadar güç

ğundan homofobik bir eşcinsellik korkusu ile oğlan

eşitsizlikleri var. Ataerkil toplumlarda da kadınlar ve erkekler arasında şiddete neden olan eşitsizlikler var.

çocukların yaşadığı cinsel istismar daha fazla gizleniyor. İstismar edilen çocuk açısından güçlü, eril erkek-

Bu iki yapı birlikte, birbirini meşrulaştırarak oluşuyor.

lik kurgusunun zarar görmemesi için de istismar giz-

Çocuk istismarı çocuklarla yetişkinler arasındaki güç

leniyor. Kız çocuklarında adalet arayışına ve tıbbi,

eşitsizliğinden doğuyor. Toplumun paternalist ve

psikolojik desteğe başvurma oranı daha yüksek. Tüm

ataerkil yapısı hem çocuk olmak hem de ikincil bir risk olarak kız çocuk olmak sonucunda daha fazla cinsel

farkı açıklamamakla birlikte kız çocuklarında cinsel

istismara maruz bırakılma riski yaratıyor.

istismarın daha fazla görülmesinin nedenlerinden biri de gebelikle ortaya çıkan istismarlar. Çocuk veya ye-

Yetişkinle çocuk arasında kurulacak ilişkilerde çocu-

tişkin bir erkekle çocuk yaşta bir kızın ilişkisinden do-

ğun rızasının olup olmamasından ziyade yetişkinin

ğan gebelik sonucu adli işlem yapılıyor ve kayıtlara

sorumluluğuna vurgu yapan yaklaşım cinsiyetten ba-

geçiyor. Burada yasalar akranlar arası rızaya dayalı

ğımsız söylenebilir elbette. 16 yaşındaki bir çocuk 30

ilişki ile yetişkinle çocuk arasındaki ilişkiyi ayırmıyor

yaşındaki bir yetişkinle ilişki kurmak isteyebilir. An-

maalesef. Yani yasalara göre çocuklar evlenebilir

cak bu eşitsiz ilişkinin çocuğa verecek zararı görmesi

ama çocuklar sevişemez. Çocuk evliliklerinin önünü

gereken ve ilişkiye girmemesi gereken yetişkindir.

açmaya çalışan düzenlemeler ve af girişimleri, yetiş-

Çocuk ve yetişkinin güç eşitsizliği, sorumluluk gibi

kin tarafından istismar edilen kız çocukların yetişkin-

konular dışında kalanlarda cinsiyet belirgin bir faktör.

lerle evlenmesini kolaylaştırmak yönünde. Yasa ko-

Çünkü faillerin tamamına yakını erkek. Bu konu iki

yuculara önerildiği gibi akranlar arası ilişkileri eğitim

açıdan atlanabiliyor. Birincisi kamuoyunda uyanan

ve danışmanlık tedbirlerine alan bir düzenleme yok.

6


www.psikolojivetoplum.blospot.com

tepkilerde faile dönük sapık, psikopat gibi insansız-

Kaynaklar

laştıran, kişiye dönük ağır cezaları yeterli bulan, eril-

Şahiner Ü.M., Yurdakök K., Kavak U.S. ve ark. (2001). Tıbbi

liği, toplumsal cinsiyet faktörünü de görünmez kılan

açıdan çocuk istismarı. Katkı Pediatri Dergisi.

tepkiler. Bu tepkilerin içinde ataerkiyi sürdürme is-

Gürhan N. (2015). Her Yönüyle Çocuk İstismar ve İhmali (Sağ-

teği var. İkinci atlama noktası da çocuk hakları ala-

lık-Yasa-Eğitim ve Aile Boyutu). Ankara Nobel Tıp Kitabevi.

nında da görülen, kadınların da çocuklara yönelik cinGökler I. (2002). Çocuk istismarı ve ihmali: erken dönem stre-

sel istismarını göz ardı etmeme kaygısı. Haklı bir

sin nörobiyolojik gelişime etkisi. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı

kaygı da olsa erkek şiddeti ile çocuk cinsel istismarı

Dergisi.

arasındaki belirgin ilişkiyi dile getirirken kadın faillerin de olduğunu yok saymadan meseleye bakmanın

Çeçen A.R. (2007). Çocuk cinsel istismarı sıklığı, etkileri ve okul

bütüncül yollarını bulmalıyız. Çünkü erkek şiddeti ile

temelli önleme yolları. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi.

arasında neden-sonuç ilişkisi olan çocuk cinsel istisErdoğan A., Tufan E., Karaman M.G., Atabek M.S., Koparan

marını görmediğimizde sorunun çözümlerinden biri

C., Özdemir E. ve ark. (2011). Türkiye’nin dört farklı bölge-

olan toplumsal cinsiyet eşitliği talebi güçsüzleşiyor.

sinde çocuk ve ergenlere cinsel tacizde bulunan kişilerin ka-

Gelişen kadın hareketi sayesinde cinsiyet eşitsizliğin-

rakteristik özellikleri. Anadolu Psikiyatri Dergisi.

den kaynaklanan cinsel şiddet gün geçtikçe daha Tüzün B., Elmas İ., Akkay E. (1998). 11-15 Yaş grubu çocuk-

fazla dile getiriliyor, kavramlar, korunma yolları geli-

larda cinsel suçlar. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Dergisi.

şiyor ve adalet aranıyor. Kadın hareketinin kazanımlarından uzakta, çocuk cinsel istismarına toplumsal

Günçe G. (1991). Çocuğun cinsel istismarı. E Konanç, İ Gürkay-

cinsiyet duyarlılığı olmadan bir bakış açısı geliştirmek

nak, A Egemen (Derleyen), Çocukların Kötü Muameleden Ko-

genellikle çocukları güçsüz gösteren ve öncelikle faile

runması I. Ulusal Kongre Kitapçığı, Ankara, Gözde Petro Of-

sorumluluk yüklemeyen mağdurlaştırıcı bir dile götü-

set.

rüyor. Çocuk odaklı bakış açısı olmadan toplumsal

Canat S. (1994). Ergenlerde aile içi cinsel taciz. Çocuk ve

cinsiyet duyarlılığı da yeterli olmuyor. Her ikisinin ve

Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi.

çocuk katılımının birleştiği bir yapıda çocuk istismarını önleme çalışmaları yapacağımız günlere.

7


www.psikolojivetoplum.blospot.com

Palu’ların “Büyüsü”, Şi̇ddeti̇n “Hastalığı” Sevgi Türkmen svgtrkmn@hotmail.com

B

ir1 gündüz programıyla gündeme düşen

sel ve kurumsal olarak bunu yapabilir ve yaptırabilir-

“Palu ailesi” geniş çevrelerce tartışıldı, üze-

sek çocuklar bu ülkede istismarın binbir çeşidine ma-

rine analizler ve çözümlemeler yapıldı. Bir

ruz kalmayacak, şiddete karşı çıkışımız koruyucu ve engelleyici olacaktır.

yandan ailenin dinamikleri şemalar çizilerek tartışılırken bir yandan da “Türk aile yapısına neler oluyor?” sorularına cevap aranmaya çalışıldı ve “kutsal aile”

Şiddete karşı çıkışı “Kutsal ailenin koruyucu duvarları

mefhumu sorgulandı.

mı yıkılıyor?” soruları ve değerlendirmeleriyle yaparsak muhafazakâr yapıları daha da güçlendirir, yaşa-

Daha önce de yaşlarını almamış çocukların tecavüz-

nan şiddetin, tacizin, tecavüzün, aile mefhumunun

den öldürüldüğünü gördük, “yakınları” tarafından uy-

yaşadığı dört duvar arasında kalmasına neden oluruz.

gulanan fiziksel şiddet sonrası yoğun bakımlarda ka-

Şiddete karşı çıkışı faillerin hasta olmasıyla açıkla-

lan, sakat olan, ölen çocukları duyduk, ensestten kur-

maya çalışırsak da şiddetin siyasal, sosyal, toplumsal,

tulmak için evden kaçan çocuklarla karşılaştık ama

kültürel, ekonomik kökenlerini ıskalar, failleri aklar,

“Palu ailesinde” şiddetin farklı biçimleri bir arada ya-

maruz kalanları tıbbın dört duvarı arasında bırakmış

şandığı için olacak ki geniş bir toplumsal çevre, me-

oluruz.

seleyi gündemde tutmaya çalıştı. “Palu ailesi” vahşetinin en çok konuşulduğu günŞiddet ve nedenleri üzerinden kamuoyunda açılan

lerde, Cumhuriyet gazetesi beklenen şey bulunmuş

her türlü tartışma bir yandan toplumsal farkındalığı

gibi bir algı yaratarak, “Palu ailesinin hastalığı bu-

arttırırken bir yandan da şiddeti engelleyici olabili-

lundu!” şeklinde bir başlık attı. İşin “uzmanları” büyü

yor. Bunun için ülkede psikolojik ya da fiziksel şiddete

psikolojisi dedi, paranoid bozukluk dedi, hastalığın

uğrayan her bir çocuğa, her bir kadına yapılanı kendi

tedavisinin olduğu ifade edildi. Çözüm olarak, büyü

öz meselemiz gibi kabul edip kamuoyunda, kamu ku-

psikolojisi etkisinde kalanların ivedilikle tedavi edil-

ruluşlarında, hukuk camiasında görülür, duyulur hale

mesi gerekliliği dile getirildi, tedbir olarak da cehale-

getirmeliyiz. Şiddete maruz kalanların tarafında konumlanarak faillerden hesap sormalıyız. Ancak birey-

1

Bu yazı ilk olarak 24 Ocak 2019 tarihinde Gazete Fersude’nin internet sitesinde yayımlanmıştır. Bkz: https://www.gazetefersude.com/palularin-buyusu-siddetin-hastaligi-sevgi-turkmen-yazdi-43036/

8


www.psikolojivetoplum.blospot.com

tin azaltılmasının önemi vurgulandı ve herkesin bi-

kologlardan/psikiyatristlerden çare bekliyor ama ma-

reysel tedbir alması da önerilerek, durum tespiti ya-

alesef bunların sadece bir kısmı için yasal işlem baş-

pılmış oldu.

latmak üzere bildirim yapılıyor.

Böylece, “Palu ailesinde” yaşanan ve yaşattırılan sis-

“Palu ailesi” örneğinde de olduğu gibi, bir çocuk de-

tematik şiddet karşımızda şemalarıyla duruyorken,

falarca evden kaçarak kurtulmaya çalışıyor ama ço-

şiddetin “hastalık” olarak tanımlanmasıyla ortaya çı-

cuğun beyanı esas alınmadığı için her defasında ço-

kan bir rehavet haliyle Palu vahşeti gündemimizden

cuk tekrar aileye teslim ediliyor. Ta ki cinsel istisma-

düşmüş oldu. Yaşatılan şiddet, tecavüz, işkence, is-

rın “sonuçları somut olarak ispat” edilene kadar ço-

tismar, gasp tümüyle bir tanıya ve tedaviye bırakıla-

cuk korumaya alınmıyor. Aradan geçen zamanda ço-

rak, toplum nazarında da kurumsal düzlemde de

cuk akli dengesini kaybediyor. Bu zamana kadar, ço-

“Palu ailesi” meselesi tıbbın adaletine teslim edildi.

cukla karşılaşan, ifade alan kolluk güçlerinin, savcıların, hekimlerin, psikologların, psikiyatristlerin hiçbir

Hastalık tanımlamalarıyla ne sistematik şiddetin top-

sorumluluğu olmuyor; meseleye dair bir ihmal mi var

lumda varlığını ortadan kaldırabilir, ne tacizleri ve te-

denilip süreç kurumlarca incelenmiyor; takip edilmi-

cavüzleri engelleyebilir, ne de hasta olmadığımız için

yor! Tüm bunların üzerine siyasal, toplumsal, sosyal,

iyi oluruz. Bu tür tanılar hem kamusal hem de kurum-

ekonomik, kültürel bağlamları olan bu durum hasta-

sal sorumlulukların üstünü örterek her türlü şiddeti

lık olarak tanımlanıp çocuğun tedavisine başlanıyor

bireyselleştirecek, toplumun şiddete karşı farkındalı-

ve çocuk bir kuruma yerleştiriliyor. Faille ilgili hiç bir

ğının artmasını engelleyecek ve mücadele etme gü-

işlem yapılmıyor. El birliği ile hiçbir şey yapmadığımız

cünü kıracaktır. Bu hastalık tanımları tam da tersin-

için bir çocuk, yaşadıklarından kaynaklı olarak akıl

den, şiddetin devamlılığını dolaylı olarak destekleye-

sağlığını kaybediyor.

cek; kamusal alanda alınabilecek tedbirlerin önüne geçecek; yasal yaptırımların uygulanmadığı alan-

Şiddete ve şiddetin faillerine yaklaşım sadece hasta-

larda hesap sorulamayacak; herkes işini yapıyor gibi

hastalık-tedavi üçgeninde değerlendirildiğinde ço-

bir yanılsama yaratacak ve fail bile neredeyse yargı-

cuklara, kadınlara yapılan cinsel istismarlar, tecavüz-

lanmadan, sorgulanmadan hastalığına bağışlanacak-

ler, tacizler devam edecek ve kurumsal ve kamusal

tır.

olarak hiçbir sorumluluk alınmayacaktır.

Her gün onlarca çocuk psikolojik ve fiziksel şiddete

Kadının, çocuğun, şiddete maruz kaldığını beyan

maruz kalıyor, onlarcası cinsel istismara, tecavüze,

edenin beyanı esas kabul edilmedikçe ve buna ilişkin

tacize uğruyor. Bu çocuklar defalarca yardım çağrı-

geniş önlemler alınmadıkça şiddet uygulayıcıları cay-

sında bulunuyor ve yine defalarca kurumlar tarafın-

dırılamayacaktır.

dan şiddetin kaynağı olan ailelere teslim ediliyor. Bu çocuklar okullardaki öğretmenlerine açılıyor, rehberlik birimlerine durumunu anlatıyor, hastanelerde psi-

9


www.psikolojivetoplum.blospot.com

Kamu kuruluşlarında kadınlar ve çocuklarla çalışan-

bırakılmasına imkân veren yasal düzenleme mecliste

lar, herhangi bir fiziksel veya psikolojik şiddet belirti-

yeniden gündeme geldi...

sinde gerekli bildirimleri yapmadıkları sürece çocuklarımız iyi olmayacaktır. Şiddet, tecavüz, taciz durumlarıyla karşılaşıp kurumsal takibi yapmayan, maruz kalanı korumaya yönelik yeterli tedbiri almayan tüm kamu çalışanlarından hesap sorulmadıkça “Palu” gibi vahşetler bitmeyecek, artacaktır. Sistematik olarak uygulanan psikolojik şiddet karşısında; failler, onlarca, yüzlerce yaşamı etkileyip hiçbir ceza almadıkça, psikolojik şiddetin kurumlarca görülmediği, tanınmadığı durum devam ettikçe bu ülkede her an şiddette maruz kalan insanların sayısına yenileri eklenecektir. Daha beş gün önce 12 yaşındaki bir kız çocuğu üvey abisinin tecavüzü sonucu hamile kalarak bir buçuk kiloluk ikiz bebek doğurdu, Hürriyet gazetesi bu haberi hamile bir kadının çıplak bedeni ve bir oyuncak ayıcık görseliyle verdi. Dört gün önceki bir haberde Malatya’da 9 yaşındaki çocuğa defalarca uygulanan cinsel saldırı davasında gizlilik kararı verildi. Üç gün önce Beykoz İshaklı Köyü’ndeki bir yurtta 11 yaşındaki çocuğun, yurt görevlilerinin de şahit olduğu, cinsel istismara maruz kaldığı ve yurt görevlilerinin buna dair herhangi bir yasal girişimde bulunmadığı, aylar sonra bir öğrencinin ifadesiyle istismarın ortaya çıktığı haberi yapıldı. Ve an itibariyle, çocuklara cinsel istismar suçlarında, failin mağdurla evlenmesi halinde faile verilen cezanın ertelenmesine veya hükmün açıklanmasının geri

10


www.psikolojivetoplum.blospot.com

“Psikososyal Dayanışma Ağı” Deneyimine Dair Banu Bülbül banuladros@gmail.com

Giriş

B

Derneği (TPD), Toplumsal Dayanışma için Psikologu yazı 2015 Temmuz ayından itibaren yürü-

lar Derneği (TODAP), Sosyal Hizmet Uzmanları Der-

tülen Psikososyal Dayanışma Ağı (PSDA)

neği (SHUDER) Ankara Şubesi ile Sağlık ve Sosyal

deneyimlerini aktarmayı amaçlamaktadır.

Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şubesi ka-

Pek çok farklı örgütün ve kişinin deneyimlerinin or-

tıldı. Ankara’daki çalışmaya tüm ruh sağlığı çalışanla-

taklaşalığını ifade etmenin zorluğu unutulmadan,

rını davet ettiğimiz bir forumla ilkeleri ve yöntemi ta-

TODAP üyesi olarak Ankara ilinden yürütülmesine

nımlayarak başladık. Sunulacak desteğin tamamen

katkı sunduğum çalışmanın benim yorumumla akta-

karşılıksız olması konusunda hemfikir olurken, baş-

rımı olarak okunmalıdır.

vuruları alacak kurumlara, başvuru sonrası akışın nasıl sağlanacağına da karar verdik.

Psikososyal Dayanışma Ağı Nasıl ve Neden Kuruldu?

PSDA çalışmasını diğer dayanışma örgütlülüklerin-

2015 yılında Haziran seçimlerden hemen önce

den farklı düşünemezdik. Hem Suruç’ta hem de An-

HDP’nin Diyarbakır mitinginde gerçekleşen patlama-

kara’da patlamadan sonra alana, yaralılara ilk müda-

dan itibaren ülkenin politik atmosferi bir hayli sert-

hale, bizzat alanda olanlar tarafından gerçekleştirildi.

leşti. Kentlerde art arda patlayan bombalar, 15 Tem-

Ankara’da mitinge kimler gittiyse, ilk müdahaleyi de

muz darbe girişimi, Kürt illerinde sokağa çıkma ya-

onlar gerçekleştirdi; TTB’de (Türk Tabipler Birliği) ör-

sakları... Temmuz 2015’te Suruç’ta sosyalist gençle-

gütlü doktorlar yaralılara müdahale ettiler, yakın-

rin bulunduğu mekânda gerçekleşen canlı bomba

larda bir taksi durağı vardı, o taksi durağındakiler ya-

saldırısının ardından İstanbul’da Psikososyal Daya-

ralıları taşıdı, çünkü ambulanslar gecikti ya da yeter-

nışma Ağı çeşitli meslek örgütlerinin katılımıyla ku-

sizdi. Miting için gelen sağlıkçılar, sağlık memurları,

ruldu. Ankara’da 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleş-

hemşireler ilk yardımda bulundular. Hastanelerde,

mesi planlanan barış mitingi henüz başlamadan ger-

adli tıpta, cenazelerin organizasyonunda, yaralıların

çekleşen canlı bomba saldırısının ardından PSDA ça-

bakımında çalışanlar saldırıya bizzat maruz kalanlar,

lışması Ankara’da ve başka illlerde de örgütlenmeye

saldırının sonuçlarıyla baş edenler oldu. Avukatlar,

başlandı.

gazeteciler, doktorlar, hemşireler herkes elinden ne geliyorsa onu yapıyordu, biz de ruh sağlığı çalışanları

Ankara’daki Psikososyal Dayanışma Ağı’na Ankara

olarak aynı şeyi yaptık.

Tabip Odası (ATO), Türk Psikologlar Derneği (TPD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Türkiye Psikiyatri

11


www.psikolojivetoplum.blospot.com

TODAP olarak “Savaşın açtığı yaraları psikologlar iyi-

Uzaktan Konuşunca Yanlış Anlaşılanlar

leştiremez” pankartıyla 10 Ekim’deki mitinge gitmiş-

PSDA içinde çalışma yürütenler için homojen bir kitle

tik. Arkadaşlarımız Gar’ın önünde beklerken onlara

ile çalışılmadığı, homojen gruplar içinde dahi bireysel

çok yakın bir yerde patlama oldu. O andan itibaren

ihtiyaçların son derece farklı olduğu açıktı. Oysa ça-

gelişen dayanışmanın hep içinde kaldık. Fiziken

lışmaya dışarıdan bakanlar için bu kitle, ülkenin en

alanda olmayan ama zihni orada olan, kendisini ba-

solu imiş gibi algılanıyordu. Dayanışma koşullarının

rıştan yana hisseden ve böyle ifade eden psikiyatrist-

ve destek ihtiyaçlarının ne denli değiştiğini birkaç ör-

ler, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları PSDA’da se-

nekle anlatmaya çalışayım.

ferber oldu. Son yirmi yıldır hızla muhafazakârlaşan Karadeniz’e 2015 yılından 2017 yılının ortalarına dek çalışma hızla

giden cenazeler için tören yapmak, bir araya gelmek,

ve yoğun biçimde sürdü; o günden bu yana ise o dö-

anmak çok zordu. Hatta ölenlerin mezarlarını koru-

nemde başlayan psikoterapi çalışmalarının çok azının

mak dahi bir mesele halini alabiliyordu. Oysa Kürtle-

sürmesi dışında ağ çalışmasının nabzı düşük atmaya

rin yoğun yaşadığı illerde cenazeler, binlerce insan

başladı. Şimdilerde PSDA büyük ölçüde dağılmış da

tarafından karşılanıyor, hep birlikte yas tutabilmek

olsa kurumların içinde psikososyal çalışma yürütme

için taziye çadırları kurularak ailenin acısı geniş bir

deneyimini artırdığı, herhangi bir durumda (umuyo-

kitle tarafından paylaşılıyordu. Yaralılar için de du-

ruz ki hiç ihtiyaç olmaz) yeniden bir araya gelecek gü-

rumu böyle değerlendirmek mümkün. Kimi yaralıla-

ven ilişkisini ve duyarlılığı yeniden örgütlediği açıktır.

rın mitinge, eyleme gitmesi ailesi açısından sorgulama ve suçlama gerekçesi değilken kimileri bakım

Destek Talep Edenler Kimlerdi?

süreçlerinde ailelerinden destek almakta güçlükler

Bu sorunun yanıtını halka halka düşünürsek ölenlerin

yaşadı. Tüm bunlar kayıp yakınlarına, yaralıya, yaralı

yakınları, yaralılar, yaralıların yakınları; alandaki yar-

yakınlarına sunulan desteğe ilişkin kuşkusuz farklılık-

dım-destek grupları, avukatlar, gazeteciler; dolaylı

lar yaratıyordu.

ya da doğrudan tanıklar; doğrudan orada olan ama yaralanmayanlar, dolayımla tanık olan, sosyal med-

Böylesi büyük patlamaların, travmatik yaşantıların

yadan, televizyonlardan izleyen, arkadaşları orada

kişilerin politizasyonunu farklı biçimlerde etkilediğini

olan, onların tanıklıklarından etkilenen kişiler olarak

çalışmalarımız sırasında bir kez daha gözlemlemiş ol-

sıralayabiliriz. On binlerce insanın ülkenin farklı şehir-

duk. Yaşanan olaylar kimilerinin kimliğini pekiştirdi,

lerinden gelerek katılacağı böylesine bir mitingde ya-

eylemliliğini artırdı; buna karşılık yıllardır aktif poli-

şanan patlamanın ardından dayanıştığımız kesimler

tika ile uğraşanların bazıları siyasal alandan tümüyle

düşünülünce kitlenin her açıdan heterojen olduğu da

uzaklaştı, kendi üzerindeki olumsuz etkiyi fark edip

görülebilir. Dayanıştığımız kayıp ya da yaralı yakınla-

etrafına da bulaştırmamak için kendisini sağaltana

rından kimileri, yakınlarının eyleme gittiğinden dahi

dek geri çekilenler de oldu.

habersizdi örneğin.

12


www.psikolojivetoplum.blospot.com

Nasıl Bir Gönüllü Grubuyla Çalıştık?

rirken dikkat edilmesi gerekenleri kısaca anlatıyor-

Bireysel ihtiyaçların farklılaşması ve politik olarak ho-

duk; onlar da kendi dilince, kendi üslubunca, bu bil-

mojen bir kitleyle çalışmıyor olmamız dolayısıyla,

giyi iletiyorlardı.

hem bireysel hem de kültürel farklılıklara duyarlı bir gönüllü grubu oluşturmaya çalıştık. Birlikte çalışaca-

Hastane önündeki nöbetlere katılırken bir yandan da

ğımız gönüllülerin, travma çalışması deneyimi olması

bireysel görüşmeleri yürütmeye başladık. Olaydan

ve ağdan biri tarafından önerilmiş olması ilkelerini

bir hafta sonra grup çalışmaları da başlamıştı. Pek çok sendika ile grup çalışmaları yürütüldü. Kayıplar

benimsedik. Yani daha önceki deneyim ve tanışıklık-

arasında yer alan bir çocuğun okulunda arkadaşları

lardan bir ağ kurduk ancak yeni gönüllülerle tanış-

ve öğretmenleri ile çalışıldı. Grup çalışmalarının çe-

maya, onları adım adım dahil edebilecek mekaniz-

şitli riskleri taşıması dışında pek çok olanağı da yarat-

maları tanımlamaya da çabaladık.

tığını gözlemledik. Olayı birlikte yaşayan insanlar bile Neler Yaptık?

hissettikleri hakkında birbiriyle konuşmamıştı, konu-

Desteğin öyküsünden de söz etmek konuyu anlaşılır

şamıyordu. Pek çoğu tüm zamanını ve enerjisini ola-

kılmaya hizmet edebilir. 10 Ekim günü patlamanın

yın sonuçlarıyla baş etmekte kullanıyor; yaralılarla,

ardından hastane önlerine giderek orada kurulan kriz

yakınlarıyla, mevcut örgütünün sorunlarıyla ilgileni-

masalarıyla birlikte çalışmaya başladık. Yaralılara,

yor; bu esnada kendi ihtiyaçlarından da kaçıyor; böy-

kayıp yakınlarına eşlik ettik.

lelikle özellikle duygusal ihtiyaçlarını görmenin, söylemenin yaratabileceği suçluluk duygularından uzak

Çok sayıda cenaze adli tıbba götürülmüştü. Olayın

durmaya çalışıyordu. Hayatta kalanların suçluluğu

ardından yakınlarına ulaşamayanlar, adli tıp önünde

her yerdeydi. Grup çalışmalarında, sürekli çalan tele-

beklemeye başladı. Orada destek için bulunanlar bu

fonların sesini duymamak; o işten bu işe koşturduk-

zor durumla baş etmekle ilgili yaşadıkları güçlük ne-

ları tempodan uzaklaşmak; birkaç saatliğine birlikte

deniyle ruh sağlığı çalışanlarını desteğe çağırdılar.

bu olayı yaşadıkları insanlarla yan yana öylece dur-

Bizi arayan, çağıran ailelere, doktorlara, partililere,

mak bile onlara iyi geliyordu. Sonra birbirini duymak;

sendikalardan görevlilere şöyle bilgi verdik: “Bizim

o yoğun acıyı, kaygıyı, uykusuzluğu, belki umudun

yapacağımız şey sizin yaptığınızdan farklı değil, yan-

azalmasını, belki gelecek endişeleri taşımayı, kimi za-

larında duracağız ve acılarını yaşayabilmeleri için ge-

man baş edilemez bir öfkeyi, bazen gerçeklik, zaman

reken güvenli ortamı sağlamaya çalışacağız, şu du-

ya da mekân algısını yitirmeyi bir tek kendisinin yaşa-

rumda yapabileceğimiz yegâne iş bu! Sizi zorlayan

madığını; ona olaydan hiç etkilenmemiş gibi görünen

şeyler olursa elbette konuşalım ama yapılabilecek

arkadaşının da tüm bunları yaşadığını bilmek kişilere

olanı siz zaten en iyi şekilde yapıyorsunuz.” Bu bilgiyi

güç veriyordu. Bu noktaya gelmek kimi zaman birey-

iletmek üzere dayanışma için orada bulunan diğer in-

sel görüşmelerde çok uzun zaman alıyordu. Böylesi

sanlar gibi adli tıbba gittiğimiz oldu. Zamanla anladık

bir grup çalışmasından önce kişiler birbirini üzmemek

ki ölüm haberi verme sorumluluğu, kimsenin üstlen-

ya da yürüyen işe engel olmamak için yaşadığı zor-

mek istemediği bir şeydi. Yakınlara ölüm haberi ve-

13


www.psikolojivetoplum.blospot.com

lukları paylaşmayı tercih etmiyorken, birbirinin ruh-

tarafından önerilen ruh sağlığı çalışanlarını kabul et-

sal gerçeği hakkında yeni fikirler edinmenin çalışma-

tiler.

ların da önünü açtığını grup çalışmalarının devaÖnemsediğimiz bir diğer konu, adımızda var olan

mında ifade ettiler.

“dayanışma” vurgusunun alandaki gerçek karşılığını Bireysel görüşmelerin ve psikoterapi çalışmalarının

yaratmaktı. Biz meslekler arası, disiplinler arası ve

dışında PSDA olarak gerçekleştirdiğimiz ev ziyaret-

alanlar arası dayanışmayı da çok önemsedik. Biliyo-

leri ile yaralılara, onların yakınlarına ve vefat edenle-

ruz ki fiili durumun sağladığı bir dayanışma zemini de

rin yakınlarına da ulaşıldı. Evlerde yürütülen sosyal

var. Felaket ve katliam gibi bir travmatik olay sonra-

çalışmalarla ailelerin pek çok ihtiyacı tespit edildi ve

sında mevcut hiyerarşiler silikleşiyor; kimin elinden

kurulan diğer ağlarla da dayanışma içerisinde gücü-

ne geliyorsa onu yapıyor; bürokratik mekanizmalar

müz yettiğince giderilmeye çalışıldı.

bir ölçüde dağılıyor; herkesin doğal becerileri öne çıkıyor; baş edilemeyecek denli çok iş oluyor ve daya-

Çalışmanın Bağımsızlığı Vurgusu

nışma, bir aradalık hızla yükseliyor; 10 Ekim’in ardın-

Sunduğumuz desteğin devletten politik olarak tü-

dan biz de Ankara’da bunu yaşadık. Ve tabii bu kadar

müyle bağımsız olmasını önemsedik. Aramızda ka-

yoğun çalışan kişiler zamanla yoruluyor, çalışmanın

muda çalışan arkadaşlar da vardı kuşkusuz; buradaki

ritmi değişen ihtiyaçlarla birlikte düşüyor, ağdaki

bağımsızlık, çalışma ilkelerini, yöntemini belirlerken

bağlar zayıflıyor. Şu dönemde PSDA’da olduğu gibi...

bağımsız olabilmekle ilgili bir vurgu idi.

Böylesi süreçleri de kabul etmek, travmatik bir olayla uğraşmanın belirli süreleri olması gerektiğini anımsa-

Bağımsızlık, danışanların kendini güvende hisset-

mak zor ama iyi gelen, önemli bir noktayı tarifliyor.

mesi için de zorunluydu. Böylesi bir olayın ardından yaralılar ve yakınları, öldürülmeye çalışılan ve hayati

Sonuçlara Değinirsek;

bir riski henüz atlatan her insanda olabileceği gibi yo-

Travma Sonrası?

ğun biçimde endişeliydiler. Bir yaralı ambulansa bin-

Travmatik olayların ardından iyileşme süreçleri ge-

dirilirken şöyle bağırdığını söylemişti; “Bir yoldaşım

nellikle “travma sonrası” ile başlayan anlatılarda

olmadan ambulansa kesinlikle binmem!” O ambu-

ifade olur. Bahsi geçen “sonra”, kişinin kendini gü-

lansa binmezse ölebilecek birinin hastaneye gitmeye

vende hissettiği bir an ve mekâna taşıyabilmesinden

direnmesi nasıl anlaşılmalı? Hayali bir endişe gibi de-

söz eder. Türkiye’de 2015-2017 yılları arasında yaşa-

ğil kuşkusuz. Yaşadıkları çoğu zaman haklı ve anlaşıl-

nanları düşününce böylesi bir “sonra”dan kitleler için

ması gereken kaygılardı. Çünkü bu saldırıların ve ger-

bahsedilemeyeceği ortada. Uzun bir zaman boyunca

çekleştiren özne olan IŞİD’in üç beş kişiden ibaret ol-

PSDA içinde yürüttüğümüz çalışmalardaki ritim şöy-

madığını ve hastanelerde, okullarda herhangi bir

leydi: Tam danışanlarımızla belirli bir yol alıyorken

yerde de saldırabileceğini hepimiz biliyorduk. Bu du-

yeni bir patlama oluyordu. Bu yıllar arasında yalnızca

rumda tahmin edilebileceği gibi ruh sağlığı hizmeti

Ankara’da gerçekleşen ve kitlesel ölümlere yol açan

almak istediklerinde de ancak güvendikleri kurumlar

patlamalar ve silahlı çatışmalar şöyleydi: 10 Ekim 2015 Gar patlamasında 103 kişi, 17 Şubat 2016 günü

14


www.psikolojivetoplum.blospot.com

Merasim Sokak saldırısında 29 kişi, 13 Mart 2016 Kı-

etmek yerine kendini tanımlayıp ayrıştırabilmek as-

zılay saldırısında 38 kişi öldü. 15 Temmuz 2016’da

lında birlikte çalışma yürütebilmenin ve diğer kişiye

gerçekleşen darbe girişimi, ardında çok sayıda ölü,

destek sunabilmenin ön koşulu değil midir?

yaralı ve ruhsal olarak zorlanmış insan bıraktı. Özellikle travmatik yaşantılara maruz kişilerle çalışırken taraf olmak ve çoğu kez bunu net biçimde ifade Bağ Kurarak Başlayan Sağaltım

etmek sağaltım sürecinin önemli bir bölümünü oluş-

Bir yıllık bir sürede defalarca parçalanmış bedenlere

turur. Şiddete maruz kalan bir kadınla, istismara uğ-

tanıklık etti bir kentin ve tüm ülkenin insanları. An-

raşmış bir çocukla ya da bir 10 Ekim yaralısıyla çalışır-

kara’daki patlamaların tamamı kentin merkezinde

ken faillere ve o failleri koruyan herkese karşı travma-

gerçekleştiğinden hemen her biri herkes için ölüm

tik olayı yaşayan kişinin yanında olduğunuzu bilmesi,

olasılığı ifade ediyordu. Canlı bombalar, kendi be-

kişinin kendini rahat ve güvende hissetmesinin ön

denleri ile birlikte başka insanların bedenlerini de pa-

koşulu olur çoğu zaman. Buna hizmet edebilmesi için

ramparça ederken bu eylemler insanların asıl olarak

(farklı düşünen ve davranan birileri muhakkak olabi-

ruhlarını parçalamak istiyordu, en çok da diğeriyle

lir) görüşme sırasında 10 Ekim günü mitinge gittiğimi

bağ kurduğu yerden parçalamak... Travmatik yaşan-

ve alanda olduğumu söylediğim oldu ve her birinde

tılar kişinin belleği, duyuları, duyguları, düşünceleri

de sürece katkısı olduğuna tanık oldum.

arasındaki bağı zayıflatarak kimi zaman da kopararak Hepimiz biliyoruz ki insan eliyle gerçekleşen travma-

kontrol duygusunu zayıflatır ya da yitirmemize yol

tik yaşantılarda fail tanıktan sessiz kalmasını ister,

açar. Travmanın yol açtığı bu gidişe dur diyebilmek

fail tarafsızlık ister. İnsan zulmüne maruz kalanın ya-

ve tersine çevirebilmek yeniden o bağları güçlendir-

nında olmak birçok zorluğu beraberinde getirirken

mekle ve kontrol duygusu kazanmakla mümkün. Bu nedenle ruh sağlığı çalışanları olarak bir arada dur-

öncelikle incinebilir, yaralanabilir, ölebilir olan yanın

mak, birbirimizle ve başvuranlarla dayanışmak ken-

kabulünü; öteki olanla özdeşimi; büyük yıkıcı ve öldü-

dimiz için de bir baş etme yöntemi olurken, aynı yön-

rücü bir gücün karşısına geçmeyi gerektirir. Bunu

temi etrafımıza da önermemize yol açtı.

yapmak kuşkusuz kolay değildir ve gücün karşısında yer almak bir düzeyde politik bilinç ya da ortak dene-

Tarafsızlığın Olanaksızlığı... Sessiz Kalmak Zalim-

yim gerektirir. Kişiye katkısı ise hakikatin ve iyinin ya-

den, Failden Yana Durmaktı(r).

nında yer almak, adalet duygusunun örselenmesi sü-

Özellikle ruh sağlığı çalışanları için -aldıkları eğitim-

recini tersine çevirmek için uğraşmak ve öldürebilir

den de kaynaklı olarak- “yansızlık” ile “tarafsızlığı”

olan güce karşı gelirken kendisinde var olan yaşata-

birbirine karıştırmak söz konusu olabiliyor. Pek çok

bilme, var edebilme gücünü ve cesaretini keşfetmek-

psikoloğun mesleğini iyi biçimde icra edebilmek için

tir. Bedeli ağır gibi görünse de ruhsal açıdan ödülleri

neredeyse kimliksiz olması gerektiğine inandığına

büyüktür.

defalarca kez tanıklık ettim. Oysa farklılıkları inkâr

15


www.psikolojivetoplum.blospot.com

Kadınların ve çocukların insan eliyle (genellikle er-

sarsıcı olur. O nedenle çocuklar için yakınlardan ge-

kek[lik]ten gelen) yaşadıkları travmalara karşı sağal-

len cinsel istismar en zorlayıcı yaşantılardan biridir. O

tımını sağlamak, daha güvenli bir dünya için çalışmak

kişiyle ilişkisini yeniden anlamlandırması zordur, ay-

bir düzeyde incinebilir, yaralanabilir, güçsüz yanları

rıca bir çocuğun yetişkin cinselliğini anlamlandırması

kabulle başlarken; tüm bunlar için kurulan örgütlü-

zaten olanaksızdır.

lükler bir güçlenme, gücünü fark etme sürecine döPolitik saldırılarda genel politik atmosferi anlayabil-

nüşür. 10 Ekim ve Suruç gibi patlamalarda ise bir po-

mek, yaşananı ülke tarihi içinde bir yere oturtmak, o

litik bilinç atfedilen, her birinin “devrimci” olduğu ön

an değilse bile bir adım sonra anlayabileceğini öngör-

kabulüyle yaklaşılan kişilerin yaralanabilirliğini, inci-

mek ve buna göre zihnindeki gelişmeleri yerli yerine

nebilirliğini, güçsüzleşebileceğini kabul etmek genel anlamda “sol” için oldukça zordu. Kimi siyasal gruplar

oturtabilmek önemli bir avantajdır. Suruç ve Ankara

psikolojik destek alınmasına baştan karşı çıktı; “dev-

gibi patlamaların ardından “bir insan bir insana bunu

rimcinin terapiye ihtiyacı olmaz” biçiminde özetleye-

nasıl yapar anlamıyorum” isyanı elbette haklı ve insa-

bileceğimiz bu anlayışın çeşitli düzeylerdeki karşılık-

nidir; ama bir yandan da dünyadaki konjonktür, yaşa-

ları bize aslında kimi grupların depresif duyguların,

dığımız çağın insanlık tarihindeki yeri, geleceğin iste-

korkunun, kaygının ifade edilmesine dahi ne denli ta-

diği gibi olabilmesi için kişinin yapabileceklerinin ol-

hammülsüz olduğunu gösterdi. Bu duyguların yaşa-

duğunu düşünmesi, sürecin etkilerini azaltmanın önemli bir yoludur. Bu nedenle yaptığımız görüşme-

nabilirliğinin inkârı, insanın bir bütün olarak algılan-

lerin tamamında kişilerin böylesi sorularını, arayışla-

masının ve kabulünün inkârıydı oysa...

rını, bireysel bilgi edinme ihtiyaçlarını gidermelerini Sözelleştirme, Simgeleştirebilme, Anlamladırma

destekledik. Elbette travmatik olayın etkilerinden bi-

Süreçlerinin Önemi...

rinin de okumayı, film izlemeyi, düşünceleri yoğun-

Deneyim ve gözlemlerimin tamamını bir yazının sı-

laştırmayı zorlaştırması olduğunu unutmadan...

nırları içinde paylaşmanın ne denli güç olduğunu, yazdıkça daha iyi görüyorum. Kuşaklar arasında ola-

Yazıyı sonlandırırken okuyanları düşüncelerini, çağrı-

yın anlamlandırılması ve algılanması arasında büyük

şımlarını yazıya ve söze dökmek için heveslendirmiş

bir fark olduğunu da söyleyip konuyu başka bir yazıda

olmayı umuyorum. Bir sorunu nasıl yaşadığımızı ve

detaylandırmak üzere devam edeyim.

içindeyken ürettiğimiz çözümleri anlatmak o sorunu hiç yaşamamış olana, aksini umsak da gelecekte ya-

Travmatik olayların insan üzerindeki etkisinin şidde-

şayabilecek olana, daha kötülerini yaşamış olana

tini belirleyen en önemli faktörlerden biri anlamlan-

kendi hikâyesi hakkında da bilgi verecektir; açığa çı-

dırma-anlamlandıramama ikiliğinde ifade bulur. Do-

karacağı ortak duygularla iyicil, dayanışmacı, parça-

ğal afetler, bu nedenle insan eliyle gerçekleşen trav-

layanlara karşı bağ kuran bir yolu işaret edecektir.

matik olaylardan daha baş edilebilir algılanır. İnsan eliyle yaşanan travmatik olaylar yakın biri tarafından gerçekleştirildiğinde, hiç tanımadığınız kişiler tarafından uğradığımız saldırılara göre genellikle daha

16


www.psikolojivetoplum.blospot.com

Çoğulculuğun Zenginliğinde Tekçil Yoksunluğun Hegemonik Zaferi: ‘Tek’lik Hâli ve Ötekinin Pozisyonu Yener Gök yener.gok87@gmail.com

Öteki/ötekilik; sabit, tekil, tek başına, tek bir zamanda ortaya çıkmayan, toplumsal iktidar örüntüleri

Herkes için bir “öteki” vardır ve bir toplumun ötekine

içinde yer alan belirli bir sosyo-kültürel, ekonomik ve

bakışı o toplumdaki cadı kazanlarının kaynama derecesinde

politik ilişki içerisinde pozisyonu olan ve bu ilişki çer-

simgesel ölçüsünü bulur.1

çevesinde tanımlanan bir yapıya sahiptir. Bu sebepÖteki Olmak

ledir ki etkileşimin ana unsurları toplumsal iktidarın

“Ö

nümüzde cansız bir insan bedeni var.

katmanlı ve çok yönlü ilişkisi içerisinde, konjonktürel

Dar anlamıyla nesnel gerçekliğinde

tanımlamalar içinde bir anlama dönüşür. Bu noktada

bu sadece ve sadece cansız bir insan

“ötekini” “diğeri”nden ayırmak ve temel ayrım nok-

bedeni… Peki, bu bedeni, “şehit”, “leş”, “kadavra”

talarından bahsetmek gerekir.

veya “mevta” olarak adlandırdığımızda ne değişir? Şehit: önünde saygıyla eğilir, leş: yerlerde sürüklenir,

Her olay, durum onu ortaya çıkaran koşullardan ayrı

kadavra: kesilip biçilir, mevta: cenaze namazı kılınır.

düşünülemez. Günümüz dünyasına miras kalmış bir-

Fark ne? Sadece bir sözcük!”2 Levent Ünsaldı’nın

çok dramatik kopuş ya da süreklilik, geçmişte olan

(Akademik

ederek

ilişkiselliğinden bağımsız değildir. Dolayısıyla bugün

Fransa’daki Lille’de devam ediyor) bu açıklaması, eli-

karşımızda kanlı canlı olarak duran, başta insan tipi

nizdeki metnin iskeletini oluşturuyor. Ünsaldı’nın

olmak üzere, çoğu kurum, yasa, norm, değer ve üre-

tespitinin işaret ettiği şey şu idi: Dil, toplumsal ya-

tim geçmişteki tarihsel patikadan geçmiştir. Ötekilik

şama dair atfedilen, nesne-özne arasındaki ilişkinin

konusu özelinde ele aldığımız bu metin de plüralizm

ne’liğini ortaya koyan, içerisinde yerli/yabancının ta-

çerçevesinin dışında bırakılmış olana odaklanarak tek

hayatına

DTCF’den

istifa

nımını yapan sembolik ilişki örüntüsünün temel belirleyenidir.

1

2

Güngören, Ahmet (2000). Cadıların Günbatımı, Bir Antropoloji Elkitabı İçin Yazılar. Ayraç Yayınevi, s.25.

17

Bakınız: http://mulkiyehaber.net/isini-hakkiyla-yapmak-sekuler-bir-namus-yeminidir


www.psikolojivetoplum.blospot.com

boyutlu insanın hangi dinamikler üzerinde kurgulan-

19. yüzyılda antropoloji, etnoloji gibi bilimler insan ve

dığını tarihsel bir gerçeklik olarak gözler önüne sere-

toplum tipolojisine bilimsel bir temel sağladı. Takso-

cektir.

nomik açıklamalar yerini biyolojik açıklamalara bıraktı. Charles Darwin’in görüşlerinin bağlamından

Detaylı bir tarihsel süreç analizi yapmaksızın, söz ko-

kopartılarak toplumsal alana uygulanmasıyla, evrim

nusu süreci, Aydınlanma Düşüncesi’nden temel alan

teorisi ırkçı bir ideolojiye evrildi. Bu kuram, beyaz ır-

ve sonrasında Avrupa’daki köklü değişimlerin ve dev-

kın diğerlerinden üstün, dolayısıyla onlara hükmet-

rimlerin dinamiğinde başat rol oynamış olan moder-

meye mukadder olduğu fikrini yaygınlaştırmak için

niteden başlatmak yerinde olacaktır. Buna göre insan

kullanıldı. Irklar daha belirgin bir şekilde hiyerarşik

aklına ve ilerlemeye verdiği önemle Aydınlanma, ge-

olarak sınıflandırıldı. Bu şekilde ırkçılığa bilimsel bir

lenek ve dinle şekillenen eski dünya görüşü yerine, in-

kılıf bulundu. Daha önceleri mitlerin, dini inançların

san müdahalesiyle dönüştürülebilecek yeni bir dünya

diliyle ifade edilen Ötekilik, 18. yüzyıldan itibaren bi-

görüşü önerir. Modern Aydınlanmacı düşünceye

limin diliyle ifade edilmeye başlandı.4

göre, akıl ve bilim aracılığıyla nesnel bilgiye ulaşılacak ve bu bilgiyle dünyayı değiştirmek mümkün olacak-

Modernizmin gerektirdiği koşullar, yaptığı açıklama-

tır. Aynı zamanda Aydınlanmacı düşünce; “eşitlik” ve

lar itibariyle hermenötik değil, rasyonel koşullara ve

“evrensellik” idealleri ile gerçek hayattaki eşitsizlik-

açıklamalara dönüşmüştür. Standardizasyonun te-

leri bağdaştırmak için bedenleri özcü bir yaklaşımla

mel bir ilke haline gelmesiyle birlikte artık tanımlar

yorumlayan ‘biyolojik kıyaslanamazlık’ ilkesine baş-

da değişmiş, sınıflandırmalar ve formlar belirli çerçe-

vurdu. Biyolojik özelliklere, bireylerin ve grupların ko-

velerle ele alınmıştır.

numunu belirleyecek çeşitli vasıflar atfedildi. Bu yolla Nesnellik ilişkisini koşulsuz dayatan pozitivist yakla-

kadın-erkek eşitsizliği gibi ırkçılık ve sömürgecilik de doğallaştırılıp meşru kılınmakla kalmadı, var olan güç

şım, genel geçer açıklamalar üreterek modern bili-

ve eşitsizlik örüntüleri ‘gönül rahatlığıyla’ yeniden

min ilk örneklerini vermeye başladı. Artık deney ve

üretildi. 18. yüzyılın sonuna kadar beyaz ırk ile diğer

gözlem kadar matematiksel ifadeler de ezeli ve ebedi

ırklar arasında bir fark olduğu ve beyaz ırkın üstün-

gerçekler olarak kabul edildi. Matematiğe dayanma-

lüğü büyük ölçüde kabul ediliyor idiyse de bu farklı-

yan bilimin meşruiyetine dair ciddi eleştiriler mevcuttu.

lıklar henüz söz konusu ırkların özsel niteliklerine indirgenip doğallaştırılmamıştı. Bundan böyle farklılıklar biyolojik ve doğal, dolayısıyla sabit ve bu bedenlerin sahiplerine içkin farklılıklar olarak yeniden kurgu-

“Dönemi değiştiren edim, insanı

landı.3

merkeze alan özgürleştirmeci, sorgulatmacı, bireyi birey yapan temel

3

4

Yumul, Arus (2011). Ayrımcılık: Çok Boyutlu Yaklaşımlar. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Birimi, İstanbul, s. 4. (http://secbir.org/tr/wp-content/uploads/2011/01/08-ARUS-YUMUL.pdf)

18

a.g.e. s. 5


www.psikolojivetoplum.blospot.com

koşulları ortaya koyma iddiasıyla

ğımsız ele alınmayacak, eylemleri-

toplumsal alandaki özneye bam-

nin birçoğu sürekli azlık, çokluk,

başka değerler atfetti. Özgür birey

ideallik hatta yeterlilik olarak ta-

artık inancını ve iktidar erkini ken-

nımlanacaktı.5

disi seçebilen katılımcı bir aktördü. Bu özgürlük algısı bir taraftan çılgın kâşiflerin istedikleri coğrafyaları

Modernitenin topluluk içerisindeki özneye atfettiği,

keşfetmelerine yol açarken, diğer

iyi hayatın ne olduğu, nasıl gerçekleştirileceği ve sü-

taraftan da Hümanizmi zirveye ta-

reç içerisinde nasıl bütünüyle ahlâki bir özne oluna-

şıyan fikir adamlarının sahneye çık-

cağı, akıl ile akıllı olmayan arasındaki bir ayrım teme-

masına yol açtı. Locke, Hume,

linde belirlenlenir oldu. Bu paradigma içerisinde akıl

Machiavelli, Bacon… Özgürlüğünü

öznenin hakikati ve siyaset de aklın kamusal alandaki

kazanan özne, mükemmeliyetçi-

uygulanışıdır. Aklın uygulanışı, özgürlüğün uygulanı-

liğe dayanan bilimsel açıklamalar

şıyla aynı anlama gelmektedir ve bu da bireysel

ve tanımlamalardan da nasibini

özerklik için kilit önem taşıyan bir öğedir. Bu du-

alarak duyguları ve inançları olan

rumda egemenliğin hikâyesi, öznenin kendi anlamı-

insandan, aklı ve bedeni olan in-

nın efendisi ve denetimi elinde tutan yazarı olduğu

sana evrildi. Artık inanan değil, sor-

inancına dayanır. Bu nedenle egemenlik (bir kimse-

gulayıp düşünen, ideallere değil,

nin kendi sınırlarını bizzat kendisinin sabitlemesi) ikili

maddelere dayalı süreçlere göre iş-

bir süreç olarak tanımlanır.6

letilen özne/nesne ikiliğinde tanımlanmaya başladı. Zafere ve yenil-

Demokrasi, özgürlük, çağdaşlık, medeniyet gibi bir-

giye dönüştü sayılar: Kiminin güçle

çok kavramsal repertuar Batı’nın modernizm tanımı

ilişkilendirdiği, ordusunda caydırıcı

üzerinden servis edilip, tüm tanımlamaların kelime-

bir unsura dönüştürdüğü sayılar,

lerin etimolojisinin onun ontolojisiyle birebir örtüş-

diğerinin çekilmek adına meşru bir

mesine, niteliklerinin aslına uygun olup olmadığına,

zemine oturttuğu kayıplara dö-

titiz bir şekilde aslına uygun referans edilip edilmedi-

nüştü. Velhasılı kelam, kaçınılmaz

ğine varıncaya kadar dikkat edilmiştir. İdeal toplum-

bir sayısal tanımlama içerisinde

sal düzenden, cumhuriyete kadar pek çok ilke siyasal

olacaktı insan. Sadece o da değil,

alanda uluslaşmaya giden birçok topluluğa refakat

etrafındaki birçok şeyin artık sayı-

etmiş, homojenize bir toplumsal yapı vadetmiştir.

larla ifade edilen bir tanımlaması

Devletin bedenlere olan ilgisi özellikle bu perspektifle

olacaktı. İsimleri bu sayılardan ba-

5

6

Gök, Yener. Birden 1’e. İnternet erişimi, https://www.tumblr.com/lastpowerbroker

19

Membe, Achile (2017). Öteki Olarak Ölmek, içinde Nekro Siyaset, Ankara, Dipnot Yay. s. 226.


www.psikolojivetoplum.blospot.com

yeniden canlanmıştır. Bedenler, özellikle de homoje-

varoluşsal bir zorunluluk taşıdığı yanılsamasına işaret

nize edilme açısından tehlike arz edenler, devletler

eder. Dolayısıyla benlik ilişkisi içerisinde tanımlanan

tarafından özel ilgi konusu olmuşlardır.

ötekinin; içinde olunan koşullardan, özellikle de belirsizlik bağlamındaki politik pozisyonundan bağımsız

Tüm bu bağlantılar üzerine modern devletin yarattığı

ele alınamayacağı, benzer koşullar altında farklı kog-

insan tipi, yalnızca “hakları olan bireyi” değil aynı za-

nitif müdahalelerin “ben” tanımlamasını köklü bir bi-

manda ölçülebilen, belirli nesnel ölçütleri olan, de-

çimde değiştireceği gerçeği göz önünde bulundurul-

netlenebilir, izlenebilir insanı da yarattı. Kolektif ör-

malıdır.

gütlenme içerisinde değil, bireysel çaba içerisinde kendini var eden, buna rağmen kolektif yapılar içeri-

Modernizmle birlikte ele alındığında söylenebilir ki,

sinde yer alan ancak bireysel çıkarların kolektif fırsat-

Locke’tan bu yana düşündüğümüz bir bedenimiz var.

lar karşısında yok olma ihtimalinde özüne dönen, bi-

En temel düzeyde mülkiyeti bize ait olan ve yasalarla

reyci bir karakter yarattı. Daha da önemlisi bu beden-

tanımlanmış, damgalanmış, ölçülmüş ve envantere

lere toplumsal belleği yükledi. Böylelikle bedenlerin

kayıtlı bir bedenimiz mevcut. Bu anlamda bedenin bir

toplumsal birer kimlik olarak inşa edilmesinde ve

iktidar sahasında tanımlanması, fenomenolojinin al-

sonraki kuşaklara aktarılmasında, bedensel pratikle-

gılama, düşünme, dil gibi dolaysızlıklarından daha ta-

rin altında sürekli denetlenebilir bir devlet imgesi bu-

rihsel ve yüklüdür.8 İktidar alanında tanımlanmış be-

lunacaktı. İşte tüm mücadele bu imgeyi rozet gibi ta-

denlerin, kendi aralarında kategorik bir tehlike nos-

şımak ve taşımayı reddetmek üzerine kurulu bir mü-

yonuna atıf yapılarak oluşturduğu tasnifte “ötekini”,

cadele alanıdır.

grup dinamiğinde “diğer” tehlikelilerden ayıran ve onu bambaşka bir yere koyan bir tanımlama geliştir-

Ötekine Dair Tanımlamalar

miştir.

Gerek politik pozisyonu gerekse de toplum içerisindeki yeri itibariyle ötekilik kavramsallaştırması, te-

Öteki ve diğeri arasındaki ilişkiye dair yapılacak te-

melde benlik durumunun araçsallaştırılmasıdır. Bu

mel ayrım noktaları; kurulu ideolojik düzlemde, fail-

açıdan, ötekilikte tanımlanması gereken temel nokta

lerin hâkimiyeti altındaki koşullara yaklaşımda belir-

“ben”dir. “Ben kimim?” sorusunun cevabı üzerine ku-

leyici olmaktadır. Bu ayrım sınıf, etnisite ve kimlik

rulu diyalektik bir sorgulama “bendeki ben, bende ol-

üzerinden getirilen tanımlamaların üzerinde yer alan

mayan ben (sen)” ayrımını ötekilik üzerinden daha

tanımlamalarda bulunacak şekilde toplumsal bir çer-

anlaşılır kılar. Arthur Rimbaud’nun “Ben bir başkası-

çeve çizer. Bu çerçeve “içinde kalanlar” ve “dışarıda

dır” söylemi, “Eğer bakır, bir sabah borazan olarak

olanlar” olmak üzere genel iki sınıflandırmaya gider.

uyanırsa, onun bir suçu yoktur”7 açıklaması, tıpkı bir

Bu noktada ilk olarak çerçevenin tanımı yapılabilir.

kemanın yalnızca kendisinin odundan yapılmış ol-

Temelde çerçeve, çok geniş bir yelpaze ağının içeri-

duğu, dolayısıyla odun=keman ilişkisinin kendinde

7

8

Rimbaud, Arthur (2015). Ben Bir Başkasıdır. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, s. 68.

20

Yıldırım, Adem (2017). Bedensel Kesişmeler, Yarılmalar, Dağılımlar: Beden ve Felsefe Üzerine Bir Tartışma. Birikim Dergisi, Sayı 8, s. 64.


www.psikolojivetoplum.blospot.com

sindeki iktidar tanımlamalarıdır. Bu tanımlamalar ge-

mantığı vasıtasıyla kendilerinin heterodoks zıtlarını

nel kanaatlere dayalı, sorgulanması hoş karşılanma-

yaratırlar.9

yan konseptler dizisidir. Dolayısıyla da çerçeve geçirgen olmadığı gibi, sınırları salt kurumsal temsillerce

Ötekiyle ilgili benzer diyalektik ilişki

belirlenmiştir. Bu çerçevenin ilk unsuru, içinde kalan

biçimini Hegel metinlerinde de gör-

faillerin iletişim kurabildikleri “diğeri”dir. “Diğeri”,

mek mümkündür. Hegel’in “Pheno-

parçayı bütünleyen, bileşkenin diğer unsurudur. Sis-

menology Of Spirit” adlı kitabında özne, kendini ötekinden dolayımlı

teme içkin, parçayı tamamlayan, sistemin zenginlik

olarak tanımlar, kendini kendisine

olarak gördüğü kısmı temsil eder. “Ötekine” yapılan

ötekinden dolayımla temsil eder. Ve

tasniflendirme ise “diğeri”nin aksine sistem tarafından kabul edilmeyen, genel düzene aykırı unsurlar

ötekini kendinin kategorik karşıtı, ra-

barındıran, bütün için tehlike arz eden veyahut ciddi

dikal inkârı ve reddi olarak anlam-

bir tehlike potansiyeli taşıyan grubu ya da faili işaret

landırması sayesinde kendini evren-

eder.

sel ve soyut özne olarak kurar ve öznenin ötekisi haline gelir.10

Ötekini tasniflemede kurgulanan yöntem biçimi, aslında bir ilişki biçiminin bizatihi kendisinde aranmalı-

Bourdieu’ye göre toplumsal analizin esas nesnesini

dır. Öteki, toplumsal hayatın zamansallığı içinde be-

sıradan bireyler ve gruplardan çok maddi ve simgesel

lirli bir yere denk düşen –politik ve iktisadi olduğu ka-

bağlardan müteşekkil ağlar oluşturur. Bu ağların ilki bireylerin temsil ettiği/edildiği kurumlar (alanlar)

dar- kültürel veçheler üzerinden, içinde tahakküm

iken bir diğeri hayatı tecrübe ettiğimiz ve deneyimle-

ilişkilerini barından bir ilişki biçiminde konumlandırı-

diğimiz, zihinsel algı ve değerlendirme şeması olarak

lan bir tanımlama formudur. Bu bir temsiliyet ve tanımlamaya da denk düşer ki kimin “yerli”yi temsil et-

tercihlerimiz ve kanaatler merkezimiz olan “habi-

tiğini kimin “yabancı”ya denk düştüğünü, kimin içe-

tus”tur. Bu iki ilişki üzerinden çeşitli iktidar tiplerin-

ride, kimin dışarıda olduğunu belirleyendir aynı za-

den bahseder. Toplumu yekpare iktidar ilişkilerinden

manda. Bu iki zıtlık ilişkisi içinde, ötekiyi tanımla-

mürekkep görmeyen Bourdieu, toplumsal iktidarın

mada Bourdieu’nün alan analizi son derece önemli-

gündelik hayatın çeşitli pratikleri arasında gizlenmiş

dir. Bourdieu için alan analizinde can alıcı olan husus,

formlar aracılığıyla temsiliyet bulduğuna dair açıklamalarda bulunur.

iki birbirine zıt edimin diyalektik bir biçimde birbiriyle ilişkili olmasıdır; yani birinin diğerini yaratmasıdır.

Bourdieu, alan çalışmalarını, doğrudan doğruya be-

Ortodoksiler, kültürel alanlarda işleyen üstünlüğün

lirli bir yapıyı analizde çözümlenecek başat bir aktör olarak görmez. Söz gelimi sınıf mefhumu ona göre

9

10

Swartz, David (1996). Kültür ve Din İncelemeleri Arasındaki Köprü: Pierre Bourdieu’nün Sembolik Gücün Politik Ekonomisi. İnternet erişimi, http://Dergipark.Gov.Tr/Download/Article-File/155302, s.186

21

Uluç, Güliz (2009). Medya ve Oryantalizm. Pandora Yayınları, İstanbul, s. 29.


www.psikolojivetoplum.blospot.com

önceden yapılmış (inşa edilmiş) ve teklik kategorile-

bir arkaplanı olduğu, bu sebeple ideolojik birer enst-

rine (cins, yaş, gelir, eğitim, vb.) indirgenmiş ya da

rüman olarak toplumsal alanda temsiliyeti mevcut

kolektif yapılar içerisinde örgütlenmiş üretim ilişkisi

olan iktidarı bedenler üzerinden tesis ettiği izlenmek-

pozisyonuna göre belirlenemez. Ona göre toplumsal

tedir. Marksist düzlemde ele alındığı şekliyle Gramsci

sınıf, niteliklerin her birine ve pratikler üzerinde uy-

ve Althusserci bir yaklaşımla, kültürel alanda da dev-

guladıkları etkilere öz değerini veren tüm ayırt edici

let, toplumu örtük, zımnen ifade edilen bir ideoloji

nitelikler arası ilişkilerin yapısıyla tanımlanır.11

vasıtasıyla yönetmektedir ve bu ideoloji de toplumu oluşturan bireylerin çoğunluğu tarafından içselleşti-

Bourdieu, “habitus”u sınıfsal yeniden üretimin ideo-

rilmiş değerlere dayanmaktadır. Başka bir deyişle,

lojik temeli sayan görüşüyle oldukça geniş bir düzlemde tartışmaya

açar.12

devlet sadece bir baskı aygıtı değildir. Bastırıcı yönü-

Bu bilinçle iktidar yapılan-

nün ve siyasal iktidar yolu ile sağladığı egemenliğin

masının kültürel kodlamalar üzerinden en yalın bi-

yanı sıra, devletin göz ardı edilmesi mümkün olma-

çimde “bedene dönüşmüş toplumsallık” şeklinde ta-

yan kültürel iktidarı aracılığıyla ideolojik bir hege-

nımlanabileceği, habitus üzerinden kendini tanımla-

monyası da vardır. Devletin bu ideolojik-kültürel he-

dığı, iktidar alanının bu bilinçle yalnızca beden üze-

gemonyası, ayakta kalması ve kendini idame ettire-

rinden değil, beşeri pratikler -özellikle kültürel pratik-

bilmesi için çok büyük bir önem taşımaktadır, çünkü

ler- üzerinden yeniden tesis edildiği söylenebilir. Bo-

bu hegemonya sayesinde bireylerin onu güçlendiren

urdieu sosyolojisinde simgesel iktidar olarak tanımla-

ve sağlamlaştıran bir dünya görüşü geliştirmeleri

nan bu form, Wacquant’ın açıklamasıyla daha belir-

mümkün olmaktadır.14 Bourdieu’ye göre, toplumsal

gin bir biçime dönüşür. Ona göre gündelik hayatın sı-

alanın dışında kalanlar, meşru addedilmiş kültüre

radan yargıları ve basit faaliyetleri, özellikle sanat, bi-

karşı farkında olmadan bir benimseme, tanıma ve ka-

lim, din ve medya gibi toplumsal hayata dair buyu-

bullenme tutumu sergilerler; çünkü ‘egemen’ bir po-

rucu temsillerin üretilip dolaşıma sokulduğu özelleş-

zisyona uyum sağlama, tahakküme boyun eğmenin

miş kültürel üretim alanlarındaki ve siyasal alan ile

farklı bir biçimini içermektedir. Bu ideolojik saik, top-

bürokratik devletin kesiştiği yerde duran kategoriler

lumun tamamı üzerine aynı etkiyi göstermek üzere

hakkındaki tartışmaları hükme bağlamak ve kimlik-

birçok alanda örgütlenmeye girer. Tehlikenin had

leri tasdik etme görevi verilen “merkez simgesel ikti-

safhaya erişmesi de konum itibariyle zirveye çıkmak-

dar bankasının” mahiyetinde yeni bir şekle sokul-

tadır.

duğu kamusal alandır.13 Benzer bir biçimde kültürel kodlamaların ve pratiklerin iktidar formunu temsil ettiğine dayalı görüşlerde, kültürel dokuların belirli kategorik düzlemde tarihsel

11

Bourdieu, Pierre (2014). Ayrım. Heretik Yayınları, Ankara, s.164. 12 Köse, Hüseyin. Neoliberal Estetik’ten “Habitus”a Bourdieu ve Popüler Kültür. İnternet erişimi, Http://İletisimdergisi.Gsu.Edu.Tr/Download/Article-File/82744, s. 75

13

Wacquant, Loic (2014). Simgesel İktidar ve Grup Oluşumu. Cogito: Pierre Bourdieu Sayısı, (Sayı 76, s.75-76) 14 Vergin, Nur (2003). Siyasetin Sosyolojisi. Doğan Egmont Yayınları, İstanbul, s. 83-84.

22


www.psikolojivetoplum.blospot.com

Garfinkel’e göre, gündelik hayatta çoklu işleyen

Sonuç Yerine

muhtelif idrak kategorileri tek bir ilke etrafında yeni-

Öteki hep vardır. Her yerdedir. Karşısındaki insanda

den örgütlenmesini de beraberinde getirir.15 Rejimin

olmayana göre vardır. Doğayı tükettiğinde doğada

ötekilere yönelik politik tutumu tek elden idare edil-

vardır. Söylemlerde vardır. Yüzyıllar öncesinden bu

meyi salık verir. Tehlike tanımına indirgenen bu du-

yana tasarlanmıştır. Kendisini var etmek, kendi varlı-

ruma göre devlet mekanizması kitlesel bir örgütlen-

ğını hissetmek adına vardır öteki. Bazen hastalık, ba-

meyle birlikte şiddet öğesini öteki üzerinden hayatın

zen, düşman, bazen cinsiyet, bazen zararlı olarak ser-

her alanında uygulamaya koyulur. Özellikle neolibe-

vis edilmiştir. Yaşamsal bir öneme haizdir öteki. Dış-

ral çağda devletin büründüğü güvenlik devleti mode-

saldır, tahakküm altına alınmalıdır, gösterilmelidir.

linin yapısal özellikleriyle birlikte düşünüldüğünde,

Onun için savaşıyorum denilen bir varoluş atfetmeli-

belirsizlik siyaseti meşru şiddet kullanma hakkını öte-

dir başkaları için. Kendisi olarak ortaya çıkmak adına

kine dayatır. Öyle ki sosyal devlet külfetlerinden so-

omuzunda yükselecek bir ötekiye ihtiyaç vardır.

yunan devlet rejimi, meşruiyetini kuvvetli ve örgün

Öteki hep müphemdir. İktidar mevcudiyeti sürekli

bir terör ve tehdit algılaması üzerinden yeniden üre-

değişiklik göstermektedir; dünün diğeri, bugünün

tirken yasaların askıya alınmasını ve “tehdit unsurla-

ötekisi olabilir. Akıl etrafında örgütlenen dünya, aklın

rının” vatandaşlık ve insan haklarından istisna edil-

yarattığı felaketler karşısında kendisinde olmayan

mesini olağanlaştırır. Böylece kalıcı bir olağanüstü

başka bir ötekini var etmiştir; modernizmin karşıtı

hal rejiminin yolu döşenir. Tehdit algısının arttığı dö-

‘postmodern’i.

nemlerde şiddet eylemleri, sivil takipçilerini ve tatbikçilerini bulur. Resmen yaratılan ve meşrulaştırılan

Habermas’ın eşitsizlik ve ötekilikle ilgili işaret ettiği

istisna hallerinin ve hukuk dışı şiddetin olağanlaş-

nokta bir strateji olarak eşit haklar temelinde öteki-

ması, tehdit öznelerine (ötekilere) yönelik linç giri-

diğeri ayrımını ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.

şimlerini özendirir.16 Şiddetin taşeronlaştırılması da

Herkese eş-saygı, soydaşlara değil ötekine, yani

bu sırada devreye girer. Devlet kendi şiddet repertu-

farklı oluşu nedeniyle diğerine gösterilme koşulunu

arında inisiyatife gidip meşru şiddet tekelliğinden ta-

temel alır. Ötekine karşı bizlerden biri olarak daya-

viz vererek bu erki paramiliter gruplarla paylaşmaya

nışma göstermek de tözsel olarak her şeye direnen ve gözenekli sınırlarını sürekli daha da öteye taşıyan

başlar. Böylelikle toplumsal şiddet sarmalı, toplum-

bir topluluğa ait esnek “biz”i kapsar. Ötekini benim-

sal alanın tümünde ötekine yönelen haklı bir “tepki” gösterme biçimine, dahası ötekine karşı “milli reflekse” dönüşmüş olur. Tanıl Bora’nın belirttiği gibi; zararlı, tehlikeli sayılan kişilere/gruplara karşı “milli refleksi” seferber etmenin bir gayrı-nizami asayiş tedbiri olduğunu söyleyebiliriz.17

15

16

Du Buis, Burgharrdt vd. (2016). Yabancı. Heretik Yayın, Ankara. s. 16.

Bora, Tanıl (2014). Türkiye’nin Linç Rejimi. Birikim Yayınları, Ankara. s. 54. 17 A.g.e s. 32

23


www.psikolojivetoplum.blospot.com

semek, toplumsal sınırların herkese –hatta ve özel-

Swartz, David, (1996) Kültür ve Din İncelemeleri Arasındaki

likle de birbirine yabancı olan ve birbirine karşı ya-

Köprü: Pierre Bourdieu’nün Sembolik Gücün Politik Ekonomisi, internet erişimi: Http://Dergipark.Gov.Tr/Download/Ar-

bancı kalmak isteyenlere- açık olması demektir.18

ticle-File/155302

Kaynaklar

Uluç, Güliz (2009), Medya ve Oryantalizm, Pandora Yayınları,

Aytaç, A. M. (2009), Kitle ve Siyaset: Kalabalıkların Yönetimi,

İstanbul

Basılmamış Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi. Ünsaldı, Levent, internet erişimi: http://mulkiyehaBora, Tanıl (2014), Türkiye’nin Linç Rejimi, Birikim Yayınları,

ber.net/isini-hakkiyla-yapmak-sekuler-bir-namus-yeminidir

Ankara Vergin, Nur (2003), Siyasetin Sosyolojisi, Doğan Egmont YaBourdieu, Pierre (2014), Ayrım, Heretik Yayınları. Ankara

yınları. İstanbul

Du Buis, Burgharrdt, vd. (2016), Yabancı, Heretik Yayınları An-

Wacquant, Loic (2014), Simgesel İktidar ve Grup Oluşumu,

kara.

Cogito, Pierre Bourdieu Sayısı, Sayı 76, Yapı Kredi Yayınları. İstanbul

Foucault, Michel (2005), “Bir özgürlük Pratiği Olarak Kendilik Kaygısı Etiği”, Özne ve İktidar içinde, İstanbul. Ayrıntı Yayın-

Yıldırım, Adem,(2017) Bedensel Kesişmeler, Yarılmalar, Dağı-

ları. Gök,

lımlar: Beden ve Felsefe Üzerine Bir Tartışma, Birikim Dergisi, Yener,

Birden

1’e,

internet

Ankara

erişimi,

(https://www.tumblr.com/blog/lastpowerbroker)

Yılmaz, Zafer, (2012), Yoksulları Ne Yapmalı?, Dipnot Yayınevi, Ankara

Güngören, Ahmet (2000), Cadıların Günbatımı, Bir Antropoloji Elkitabı İçin Yazılar, Ayraç Yayınevi, Ankara.

Yumul, Atus (2011), Ayrımcılık: Çok Boyutlu Yaklaşımlar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Ve Eğitim Çalışmaları Bi-

Habermas, Jurgen (2005), Öteki Olmak Ötekiyle Yaşamak,

rimi, İstanbul.

Yapı Kredi Yayınları. İstanbul.

(http://secbir.org/tr/wp-content/uploads/2011/01/08-ARUSYUMUL.pdf)

Köse, Hüseyin, Neoliberal Estetik’ten “Habitus”a Bourdieu ve Popüler

Kültür,

internet

erişimi:

Http://İletisimder-

gisi.Gsu.Edu.Tr/Download/Article-File/82744 Membe, Achile, (2017), Öteki Olarak Ölmek, içinde Nekro Siyaset, Dipnot Yayınları, Ankara Rimbaud, Arthur (2015), Ben Bir Başkasıdır, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara

18

Habermas, Jurgen (2005). Öteki Olmak Ötekiyle Yaşamak. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, s. 9.

24


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Nasıl Bir Bir-Aradalık? Özge Soysal ve Zeynep Özen ozgessoysal@gmail.com zeynep.ozen@gmail.com

N

asıl bir bir-aradalık? sorusu, öznenin

hem de eşzamanlı olarak nesnenin gerçeğine doğru-

“imkânsız” karşısındaki konumlanışlarıyla

dan erişimi kaybettiği anlamına gelir. Nesne artık

ilişkilidir.1 Öznellik, özneler-arasılık ve

sözcüklerin aracılığıyla belirtildiğinden, nesnenin

toplumsal bağ üçlüsünü birbirine bağlayan imkânsız,

gerçeğine sahip olmak da imkânsızdır. Fakat öznenin

en yalın tanımıyla öznel ve toplumsal düzlemde mer-

bu imkânsızı hesaba katabilmesi, bir diğer deyişle dı-

kezi bir boşluğun yapısal yazılışıdır. Açıklayalım:

şarıya fırlattığı (Austossung)3 gerçeği imkânsız olarak temsil edebilmesi, bir diğer aşama olan Ötekinin söy-

Bilinçdışı öznesinin kuruluşu birden fazla aşamayı iz-

lemindeki boşlukla karşılaşmasıyla mümkündür. Bu

ler ve insan yavrusu tüm bu aşamalarda birden fazla

Ötekinin eksikli oluştan itibaren kastrasyonla olan

boşlukla, denk olmayış biçimiyle karşılaşır.2 Öznenin

ilişkisinde söylemin içinde cinsel, konuşan bir varlık

onu önceleyen dilin yapısının yani sözcüklerin işleyiş

olarak nasıl yer aldığı, yani eksikliğin göstereniyle na-

düzeneğinin içine dâhil olması ilk aşamadır. Her ne

sıl ilişkilendiğiyle doğrudan ilgilidir. Ötekinin dilsel

kadar başlangıçta özne dili öznel bir ifade alanı olarak

yapısının her şeyi söylemek ve açıklamakla ilgili ek-

kavrayamasa da bu onun en yakın çevresindeki in-

sikliğiyle karşılaşan çocuk, bu boşluğu çevreleyebil-

sanlardan yola çıkarak sözcüklerin önemini keşfet-

mek için kendi dolayımlarını, öznel bilinçdışı düşlem-

tiği, hatta vurgulamaların ve bazı seslerin tonlanışı-

sel cevabını oluşturacaktır. İçinde yer aldığımız dilin

nın ayırdına vardığı, ağzının içinde yuvarladığı mırıl-

öznelleştirilmesi ve benzerlerimizle olan birlikteliği-

danmalarla sözcüklerin tadına baktığı ilk aşamadır.

mizde özne olarak konum alabilmemiz, bu iki zama-

Bununla birlikte henüz sözcüklerde eksik olanla,

nın birbirine düğümlenmesiyle olanaklı hale gelir. O

dilde ifade edilemeyenle karşılaştığı bir aşama da de-

halde öznenin imkânsız karşısındaki konumlanışı ve

ğildir.

kendi adına bölünmüş özne olmayı üstlenebilmesi, otorite figürlerinden olan Ötekinin dilin yapısına has

Şüphesiz, öznenin sözcüklerin kullanımına atılım vermesi; hem kendi sözcüklerine başvurarak Öteki’den ayrıştığı, Ötekinin zevkine tabi olmaktan vazgeçtiği, 1

2

Bu metin 20 Ekim 2018 tarihinde İzmir’de gerçekleşen “Biraradalık: Haller, dinamikler, imkanlar” konulu TODAP VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu’nda sunulmuştur. Lacan’ın 1957-1958 yıllarındaki Seminerinde oluşturduğu graphe du désir, R şeması, öznenin ortaya çıkışında mantıki zamanları oluşumu (1945), dürtü kuramını Freud’dan itibaren yeniden ele alışı (1964), söylemler, özellikle de Efendi’nin söyleminin yazılışı (1969-1970) bu aşamaların ele alındığı kuramlardan ilk aklımıza gelenleri.

3

25

Freud’un 1925 tarihli “Die Verneinung”” metninde geçen ve dışarı atma, “bilinç tarafından hesaba katmanın reddedilmesi” anlamında kullanılan bir terim. Bilincin, dürtüsel temsillerin temsilcisinin ve dürtülerin beden sayesinde gerçekleştirmek istediklerinin (fallusun anlamının), özetle aşırı, sınırsız ve ölçüsüz zevkin (Jouissance) dışarı atılması (rejet) eylemiyle oluştuğunu belirtelim. Bunu kökensel bastırmanın kökensel hesaptan düşmesi (forclusion), dolayısıyla da gerçeğin imkânsız olarak oluşması olarak da düşünebiliriz.


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

bir eksikliği söyleminde imkânsız olarak temsil ede-

lım verenin berisinde ve ötesinde ne olduğunu dü-

bilmesiyle bağlantılıdır.

şündürtebilir. Böylece bu noktadan itibaren yazmayı düşündüğümüzle yazıya döktüğümüz arasındaki fark

İnsan varlığının neyse o olarak gerçeğinin, gösteren

da belirebilir - psikotik bir yazıdan farklı olarak me-

zincirinin sembolik düzlemdeki adlandırmalarından

sela. Bu farkı ortaya çıkaran, yazı deneyimi katman-

kopuşunu, ikinci bir zamanda gösteren zincirindeki

laşıp açıldıkça kaçınılmaz olarak bir başka safhaya

gösterenlerin birbirinden farklılaşması takip eder.

gelip dayanmamızdır: Anlatının kendi içinde oluşan

Bunu temsiliyet düzleminde oluşan anlatının boşluk-

ve genelde tıkanıklık olarak tarif edilen boşluklarla

ları olarak da tarif edebiliriz. Aslında yazma eylemi,

karşılaştığımız safha. Bu tam da gösterenlerin birbi-

bu eylemi ancak temsil dışı olan bir imkânsızdan iti-

rine eklemlenişinde gösterenin etkisi olarak oluşan

baren gerçekleştirebildiğimizin güzel bir örneğidir.

ve temsil edilmeye direnen pür bir eksikliğin açığa çı-

İlk etapta zihinde beliren düşüncelerin yazıya aktarıl-

kışıdır. Anlatıyla gelen haz, gösterenin gerçeği hiçbir

masıyla harflerin gerçeğinin bir biçime ve anlama ka-

zaman tam olarak temsil edemeyişiyle haz ilkesinin

vuşması söz konusudur. Harflerin sözcüklerin kazan-

ötesine, gösterenlerin birbirine eklemlenişinde olu-

dırdığı biçim ve anlamla yazıya dökülmesi, neyse o

şan deliklerin en nihayetinde harflerle işaretlenen

olarak -ses? görsel bir şekil? x?- kendi gerçeğinden

izine açılır. Yazının konusu, sonunda temsil-dışı bir

kopuşudur. Bu aynı zamanda, yazı ancak dilin yeri

boşluk olarak nesneyi açığa çıkarır4. Bu üçüncü

olan Ötekinin öznelleştirilmesiyle mümkün olacağın-

aşama, Lacan’ın mantıki zamanlarından itibaren dü-

dan, gerçeğin ve simgeselin yazı dolayımıyla birbi-

şündüğümüzde5, eminliğin öznesinin kurulduğu, be-

rine bağlanışıdır da. Fakat yazma eylemi başladıktan

raberinde etik bir konumlanışı da getiren bir aşama-

itibaren yazı nesnesinden bağımsızlaşır; daha doğ-

dır; şüpheye, yanılgıya, hataya yer bırakmayan kesin-

rusu yazılması düşünülen ancak yazma eylemiyle

liğin öznesinden farklı olarak. Zira sembolik bir ko-

temsil edilebilir hale gelir çünkü yazma eylemine atı-

numlanışın meşruiyetini öznel etik bir düzleme daya-

lım veren imkânsız, ancak yazma eyleminin temsile

narak alması, bilinçdışı öznesinin ancak imkânsızın

ve anlatıya dökme uğraşında var ettiği bir imkânsız-

bu tanınışıyla kurulmasıyla bağlantılıdır6.

dır da. Ve yine yazı deneyiminin kendisi yazmaya atı-

4

5

Michèle Montrelay’ın Marguerite Duras üzerine yaptığı bir sunumdan esinlenerek (L’ombre et le nom. Sur la féminité içinde, Paris, Minuit, 1977) Lacan’ın Duras’nın yazı stilini, yarattığı Lol V. Stein karakterinden itibaren ele aldığı metni (1965), temsil edilmesi imkânsız olanın edebi ve sanatsal olduğu kadar bir o kadar da öznel bir stille nasıl da var edildiğine dair çok güzel bir örnek. Yine Patrick Brun’un Godard ve Duras sinemasını, Claude Lanzmann’ın Shoah filmini (1985) temsil edilmesi imkânsız olanın poetik örnekleri olarak ele aldığı geniş çaplı çalışması kayda değer. (Patrick Brun, Poétique(s) du cinéma, L’Harmattan, 2003) J. Lacan, Le temps logique et l’assertion de certitude anticipée (1945), Écrits içinde, Paris, Le Seuil.

6

26

J. Lacan, 1964 yılında Psikanalizin dört temel kavramı Seminerinde psikanalizin ve bilinçdışının etik temellerini Seminerin başından sonuna kadar uzun uzadıya ele alır. Bu Seminerin Metis Yayınları’ndan Nilüfer Erdem çevirisiyle Türkçe’de yayınlanan (2013) ve Seuil Yayınevi’nin versiyonundan yapılan çevirisinde “Du sujet de la certitude” “Kesinliğin Öznesi” (s.35) olarak çevrilmiştir. Oysaki özneyi kesinliğin öznesi olarak adlandırmak Lacan’ın belirgin, betimlenebilir herhangi bir temelden ya da tözden bahsedemediğimiz özne kuramıyla örtüşmemektedir. Üstelik kesinlik ve eminlik arasında gerek kuramsal gerek klinik olarak azımsanamayacak önemli farklar bulunduğu aşikarken. Lacan’ın bu Seminerinin okunuşunu ayrıntılarıyla çalışan Christian Fierens (2010), Lacan’ın özne ve Öteki arasına koyduğu radikal başkalıkla her türlü kesinliği kestiğini, bunu Seuil Yayınevi’nin yazmayı


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Aslında öznenin doğumunun ilk anından bu yana bir

türden bir küresel yapı (dürtüsel ekonomiden düşün-

dizi boşlukla ve denk olmayışla karşılaşması -özne ve

düğümüzde sisteme tek bir giriş-çıkış yeri/delik ol-

Ötekinin birbirine denk olmayışı, özne ve nesne, be-

ması ve dahası bunun tek ve aynı yer olması) aynılaş-

den ve dil arasındaki ayrışma- başkalık (altérité) ola-

manın imgesel-narsistik aşamasında tıkanır. Bir’in

rak adlandırdığımız bir dizi radikal farklılıkla da karşı-

kendisine doğrudan öncelik tanıyan, bundan dolayı

laşmasıdır. Buradaki temel nokta başkalığın, benzer-

her türlü farklı eklemlenme biçimlerini hesaba kat-

den farklı olarak, temsil-dışı bir bilgiden itibaren ku-

mayan bu sistem -salt retorik aşamasında bile- öz-

rulmasıdır. Söz konusu olan temsil-dışı olanın, yani

neyi birliktelik ya da bir-aradalığa değil “Birlik”e çağı-

bilinçdışı bilgiyi oluşturan boşluğun, temsiliyete izin

rır. Öznelliğin yerleşemediği, dahası ona yer açma-

veren temsilci (sıfır) olarak yazılması ve böylelikle ya-

yan narsistik Birlik, en kaba rızanın bir tür topyekûn

zıya imkân vermesidir.7 Bunun hem özne hem de

teslimiyet olarak yaşandığı, farkın silindiği kurumsal

grup dinamikleri açısından önemi, sözcüklerin sim-

aidiyetlerde kendisini gösterir.

gesel bir art alanının olması ve boşluğun bu yerini radikal farklılığın göstereni olan fallik gösterenin yapı-

“Nasıl bir bir-aradalık?” diye yazdığımızdaysa, birlerin

landırmasıdır. Grup mantığı bu art alanı dışladığında,

bir-aradalığından söz edilebilir. Diğer bir deyişle bir-

aynı esnada bu alanı dilin yasalarına göre yapılandı-

lerin/benzerlerin birbirine sonsuzca eklendiği, yan

ran göstereni de hesaptan düşmüş olur. Bunun grup

yana geldiği yatay bir düzlemdeyizdir. Bu da içinde bulunduğumuz uzamın lineer, metonimik bir akışta

dinamiklerindeki olası bir sonucu, farklılığın, kaybın ve gerçeğin temsil edilişinin tek dayanağını dilsel

hatta kayışta olduğu anlamına gelir ve ilişkiler de yine

sembolik bir gösteren yerine narsisizmin oluşturması

öznel farklılaşmaların olmadığı, ama adına bu kez al-

riskidir.

ternatifler denilen bir “seçenekler sisteminde” sıkışır. Böylesi bir yapıda oluşan ilişkilerin en büyük tehlikesi,

Birliktelik üzerine kurulan bir grup mantığını bu te-

başkalığın kurulmasına ve kabulüne izin vermeyen

meller üzerinden değerlendirdiğimizde, sadece baş-

kapalı bir işleyişe dönüşmesidir.

lığımızın çeşitli yazılış şekillerinden yola çıkarak bile bir-arada olma şekilleri üzerine düşünebiliriz. “Nasıl

Önerebileceğimiz bir başka yazım şekli ise “Nasıl bir-

bir bir-aradalık?” yazılışı biçimsel ve anlam bakımın-

bir-aradalık?” yani (-) simgesini iki ‘bir’in arasına yer-

dan Bir’e yapılan bütünleyici vurguyla Tek olana, har-

leştirmektir. Böylelikle bu yazım şeklini şöyle okuyabilme şansımız da doğar: Nasıl bir eksi bir aradalık? Bu

monik ideal bir birleşmeye gönderimde bulunur. Bu

7

uygun gördüğü gibi “le sujet de la certitude” olarak adlandıramayacağımızı, eğer ki bir eminlik varsa onun da şüpheyi yok etmemizin yani kesinliğin imkânsızlığının eminliği olduğunun altını çizer. Bu açıdan değerlendirildiğinde Lacan’ın Seminerlerinin yazıya geçirildiği farklı versiyonlara da erişmek ve okumak önem teşkil eder. Alain Didier-Weill bunu bilinçdışı bilgi tarafından unutulan bilgiden farklı olarak, unutulan bilginin kesin olarak unuttuğu bilgi olarak tarif eder. Lacan’ın yaptığı ayrımı takiben (bkz.

27

Televizyon metni, Monokl Yayınevi, çev. Ahmet Soysal) bilinçdışının birbirinden farklı iki ayrı yüzünü betimler. Simgesel düzlemde ele alabileceğimiz bastırılanın geri dönüşüyle bir aydınlanma, ışık olarak deneyimlediğimiz bilinçdışı bilgi ve bunun zıttı olarak kökensel olarak bastırılan gerçeğin geri dönüşü olarak cinsel ilişkinin bilgisinin olmadığının bilgisi. Aynı yazının hem birini hem de diğerini barındırdığını ve simgeselin imkânsızın bazı işaretlerini taşıdığının altını çizelim. (Alain Didier-Weill, Qu-est-ce que le surmoi?. Recherche clinique et théorique, Toulouse, érès, 2016)


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

da diğer iki düzlemden, küresel metonimik düzlem-

öznelerin bir arada kalma arzularıyla kurulur. Özne-

lerin yatay oluşumdan farklı olarak büklümlü yani ay-

nin hem kendi arzusuna hem de yaşadığı başkalarıyla

rışmanın ve farklılaşmanın olduğu Simgesel bir yapı-

birlikte bir gelecek hayaline de izin vererek, zira öz-

nın oluşumuna izin verir. Üstelik bir’leri harfle değil

nenin arzusunu sürdürebilmesi her şeyden önce baş-

de rakamla yazdığımızdaysa (“Nasıl 1-1 aradalık”) bu

kanın ve başkalığın tanınmasını içerdiğinden, böylesi

yapı daha da belirginleşir, çünkü 1-1’den “0 (Sıfır)” sa-

bir bir-aradalık ne tek başına öznenin narsistik do-

yısını elde ederiz ve bu da bir-aradalıkların ve kurum-

yum ya da incinmelerini ne de “diğerleri için ve onlara

sal deneyimlerin merkezde ancak boşluğun, eksikli-

rağmen” şiarına savrulan bir tüm-güçlülüğü esas alır.

ğin, nâmevcutun yer alması sayesinde oluşabilece-

Öznenin sadece kendi eksiğiyle değil, eksiğin kendi-

ğini işaret eder.

siyle yüzleşebildiği bir-bir-aradalık, “başka”nın bilinçdışı olarak hesaba katıldığı, bu nedenle de -kimi za-

En basit haliyle ilkinin illüstrasyonu otoriter sistem-

man taktik ve manevralara sahip olsa da- asla salt

lerdir, ikincisinin ise günümüzün post-modern top-

stratejik olmayacak bir ortaklığın kurulabilmesinin

lumları; ilki söylemin tümüyle özneyi belirleyebilece-

potansiyelini sunar.

ğini, ikincisi ise öznenin söylemden tümüyle bağımsız hareket edebileceği yanılsamasını yaratır. Bir’le

Birbirinden topolojik olarak farklı olan bu düzlemleri,

imgesel özdeşleşme öznelliğin oluşumuna baştan

bağ kurma biçimlerinde değişen etkilere sahip Fran-

izin vermemekle birlikte, bir’lerin birbirine dokunma-

sızca kökenli üç ayrı kavramla birlikte düşünmek

yan toplamı da öznelliği bir o kadar yalıtılmış bırakır.

açıklayıcı olacaktır; alternatif, altérer ve altérité. Türk-

Aralarındaki yapısal düzenleniş farklılıklarına rağmen

çede de sıklıkla kullanılan alternatif sözcüğü, birbirini

her iki örgütleniş tarzı da farkı silmeye yeltenir; biri

bir devamlılıkta takip eden yer değiştirmeler anla-

merkezde cismanileşmiş bir iktidarın, diğeri ise mer-

mına gelir. Toplumsal bağın salt alternatifler üzerine

kezsiz ya da her merkezin kendinden menkul adde-

kurulduğu bir yer değiştirme, her bir öğenin bir diğe-

dildiği bir dünyanın idealini yaratır. Bu nedenle de bir-

rinin muadili olabildiği, dolayısıyla da hiçbir farkın şa-

birinden apayrı bu iki söylemin -ki farkın tanınma-

şırtmadığı bir konformizmi doğurur. Alternatifleri

ması noktasında söylem olamayan söylemlerin- var-

sonsuza kadar çoğaltabileceğimiz olasılığı ise benze-

saydığı birliktelik biçimleri, öznenin arzusuna da yer

rin ve Ötekinin yerinin birbirine karıştığının göster-

açamaz.

gesi olan dilsel bir muğlaklığı ve ikircikliği üretir. Bu durumun ilk fark edilir etkisi sembolik bir konum al-

Bu bir-lik hallerine yönelik kurulabilecek (ister Bir için

maya zorlanan öznelerdir. Zira alternatifler söylemi,

bir olmak, isterse de eklemlenememiş Bir’ler kitlesi

nesneye süreğen olarak yaptığı olumlu vurguyla, bir

olsun) ve yeni olana imkân tanıyacak bir bir-aradalığa

başka deyişle nesneye kaybı yok saydığı bir olumlu-

ancak üçüncü koşul zemin hazırlar görünür: Bu olası

luk yüklemesiyle, sözcüklerin kullanımında dışlan-

birliktelik, daha en başta eksiğin tanındığı ve aslen merkezin bir kişide cismanileşmediği, bu ölçüde boşluğa olanak tanıyan ve onun etrafında bir arada kalan

28


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

ması -imkânsız olarak gerçeğe gönderilmesi- gere-

şarak eklemlenişi hem de her bir gösterenin tüm an-

ken bir unsuru da yok saymış olur8. Bu da sözcüklerin

lamları kapsayamaması bakımından kendinde içer-

aynı anda hem gerçeklikte işaret ettikleri anlamda

diği boşluktur9.

hem de dışlamaları gereken tam tersi anlamda kullaÖrneğin, üzüldüğümüzde hiç üzülmemiş gibi davra-

nılmalarına denk gelir.

namayız, çünkü üzülmek sözcüğü sevinmek, coşHalbuki dildeki zıtlıklar oyunu, göstereni hiçbir za-

mak, mutlu olmak anlamlarını dışarıda bırakır. Bu-

man tek başına düşünemeyeceğimiz bir gösteren çif-

nunla birlikte üzülmek, üzüntü sözcükleri ancak se-

tinin (G1-G2) birbirine eklemlenebilmeyle oluşur. Bir

vinmek, sevinç sözcükleriyle birlikte dilin simgesel iş-

gösterenin onun karşıtı olan başka bir gösterenle ge-

leyişinde yer alabilir ve tanımlanabilir. Ve yine örnek

çerlilik kazanması ve potansiyel olarak gösteren zin-

olarak ayrılık hem gerçeklikte ayrı kalma, birlikte ol-

cirinde bulunan diğer gösterenlerle bağlantısı içinde

maktan vazgeçme, hem de ayrılık olmamışçasına bir-

anlam kazanması, tek bir gösterenin aynı anda her

likte olmaya devam etme anlamına gelemez. Bu şe-

şeyi ifade edemeyeceği gerçeğini işaret eder. Bu söy-

kilde yaşantılanması, öznel bölünmenin işaretinin –

lemin öznesinin, söyleminde temsil-dışı olan gerçeğe

dışlanan unsur olarak imkânsızı bilinçdışında sabitle-

yer bırakabildiğinin göstergesidir ve bu yer bırakış da

yen fallik gösterenin- yok sayıldığı fetişistik bir yarıl-

ancak özne oluşta karşılaşılan Ötekilerin kaybı üstle-

maya yol açar. Jean M. Forget’nin “sözcüklerin fetiş-

nebilmeleriyle imkânlıdır. Üstelik tıpkı yazı deneyi-

leştirilmesi”10 olarak betimlediği bu durum sözcükle-

mine atılım verenin anlam-dışı olması gibi, her sefe-

rin art alanının, öznel arka planının olmadığı, diğer bir

rinde gösteren zincirinden dışlanan unsurları koşulla-

deyişle gösterenin temsil dışı bir öğenin tanınmayı-

yacak olan etmen de yukarıda bahsettiğimiz boşluk

şıyla öznel bir değer kazanmadığı durumlardır. Bu ya-

ve denk olmama deneyimleridir. İnsan varlığının dün-

rığın gerek öznel gerekse kurumsal düzlemdeki et-

yaya gelişinden itibaren imkânsız olan ve dışarıda bı-

kisi, sözcelerin sözcelemelerle birleşmediği söylem-

rakılmak zorunda kalan, tam da topyekûn Anlamın

ler üretmesidir. En basitinden kurumsallaşmanın ve

sınırsızlığıdır ve fark edebileceğimiz üzere Tek’in ve

de kurumlarda var-olmanın birçok açıdan sancılı ol-

Bir’in mutlakiyetini önleyen şey, gösterenlerin hem

duğu Türkiye gerçekliğinde şu soruyu sorabilmemiz

birbirlerine birbirlerinden anlam bakımından farklıla-

anlamlıdır: Referans aldığımız kuramların, kuramcıların, düşünürlerin söylediğini söylediğimiz şeyleri gerçekten düşünüyor muyuz? Öznel bir deneyimin

8

9

Söz konusu olumlama, nesneyi vazgeçilmesi gereken bir dürtü fazlasıyla yüklemektir. Nesnenin sürekli uyardığı bu durumda, nesne fallik gösteren sayesinde eksik konumunu kazanamadığından imkânsız olanı da bilinçdışında düğümlenemeden bırakır. Bunun en sık rastlanılan sonuçlarından biri seçim yapmakta ve kaybı üstlenmekte zorlanan öznelerin ıstırabıdır. Barış için Akademisyenler’in imzaladıkları metnin, iktidar tarafından berisinde ne sembolik ne de öznel bir art alan içermeyen Tek bir anlamın mutlakiyetine indirgenmesi, öznel bölünmüşlüğün dilsel-yapısal-simgesel dayanaklarının

29

inkârının olduğu kadar gerçeğin de inkâr edildiğinin bir örneğidir. Zira akademisyenlerin beyanlarını incelediğimizde hemen her birinin savunmasına kendi öznel dayanakları, koşulları, yaşam biçimi, temel uğraşları, dert edindikleri meseleler, değerler sistemi gibi konulardan başlaması ve aşikâr toplumsal gerçekliklerle bağlantısı içinde imzanın atıldığı tekil bağlamın-hikâyenin önemle altını çizmesi bu açıdan dikkate değerdir. 10 J. M. Forget, L’adolescent face a ses actes… et aux autres, Toulouse, érès, 2013, 2. Baskı.


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

içinden, sözcelemenin yerinden mi konuşuyoruz? Bu

Birincisi aşırı zevkin, Ötekinin zevkinin dışarı atılması,

sorulara nasıl cevap verdiğimiz önemlidir çünkü bil-

bedenin yüklendiği zevk fazlasının bastırılması, böy-

giye evet dediğimiz ama bu bilginin doğduğu öznel

lelikle de dışarının, eşzamanlı olarak da içerinin oluş-

hakikatin yerini tanımadığımız takdirde dogmalar ve

masıdır. Bu aşama içerisi ve dışarısının oluşumuna

uysal sadıklar üretiriz. Sözcüklerin artık bizi şaşırtma-

izin verse de öznenin henüz ikisinin arasındaki farkı

dığı, sorgulatmadığı, durdurup ötesini düşünmeye

temsil edip, dengeyi kurabildiği bir aşama değildir.

zorlamadığı bir alanda, ruhsal bir etkinliğin ve değişi-

Henüz temsiliyetten söz edemediğimiz bu türden bir

min olması da nâmümkündür; kısacası atalet kaçınıl-

birliktelik de birinin dışarıdan gelen diğerini tehditkâr

maz hale gelir.

olarak algılayıp, olanca gücüyle ve bir an önce kurtulmaya çalıştığı paranoid savunmaların, öfkeden suçlu-

Yukarıda bahsettiğimiz türden simgesel bir adlandır-

luğa ani ve öngörülemez duygusal geçişlerin kıska-

manın ve konumlanışın olmayışı özneyi pür bir imge-

cında yaşantılanır. Bu tarz savunmalar bize uyarı

sellikte, imgelerin birbirleri ardına çağrıştığı bir düz-

yüklü dürtüsel nesnenin henüz nesnenin eksikliğine

lemde bırakır, çünkü bu tür bir alternatifler siste-

dönüşemediğini işaret eder, dolayısıyla da aynı ve

minde sınırın ve farkın oluşmasını sağlayan sembolik

benzer arasındaki fark da kavranamadan kalır. Özne-

unsur inkâr nesnesidir. Ruhsal temsillerin adeta bir-

nin kendisini ona göz kırpmaya devam eden aynıya,

biri ardına havada uçuştuğu bu deneyim, iç-içe geçen

zevk nesnesine indirgenme tehdidinden korumaya

özne-nesne ilksel deneyimlerinin ilk hallerini içerdi-

programladığı fobik türdeki bazı savunmalar ve en-

ğinden, keyfi ve bir o kadar da kaygı uyandırıcıdır.

gellenmeler, bir diğer uçta şiddete ve eyleme geçiş-

Net ve belirgin bir ayrımın, simgesel adlandırmaların

lere savrulabilme riskini de her zaman potansiyel ola-

ve sınırların olmadığı deneysel türdeki yaşam biçim-

rak barındırır.

leri her ne kadar günümüz postmodern söylemi tarafından cazibeli olarak sunulsa da bu tür ilişkilenme-

Mesafenin sağlıklı bir yerden kurulabilmesi ancak

lerde henüz Ötekinin arzusuna bağımlı olmayı sür-

ikinci bir aşama olan simgesel yasa(k)nın içselleştiril-

dürdüğümüz, öte yandan da özgürleşmeye çalıştığı-

mesi hareketiyle/ruhsallığın içe doğru aldığı kıvrımla,

mız bir simgeselleştirme uğraşının ilkel bir etabında

yasanın dürtünün amacının üzerine, temsilin nesne-

olduğumuz da bir gerçektir.11 İçerisi ve dışarısının bir-

nin gerçeğinin üzerine geldiği büklümlü bir katlanma

birine karıştığı ve kesin bir şekilde ayrışmadığı bu ilk

hareketiyle gerçekleşebilir. Böylece dışarıdan gelen,

yaşama tutunma deneyimleri, Lacan’ın bahsettiği ex-

öznenin özne olabilmek için kurtulurcasına dışarıya

time kavramının da henüz ruhsallıkta yerini almadığı

fırlattığı dürtüsel bir uyarımın tahammül edilemez bir

safhadır. İç-dışsal ya da içerideki-dış olarak çevirebi-

bozguncusu olmak yerine, kendi imgeleminin dı-

leceğimiz extime’in oluşabilmesinin iki koşulu vardır:

11

Bunun özneleşme aşamalarında, henüz Ötekiye bağımlı olan küçük bir çocuğun, birincil bastırmanın etkisi olarak Ötekiden gelen yansımalarla ilk ruhsal temsillerini oluşturduğu aşama olduğunu belirtelim. Bu önemli ve gerekli bir ilk aşamadır, lakin ruhsal temsillerin simgesel adlandırma ve

ayrıştırma olmaksızın kurulamadığını hatırladığımızda, imgeselin baskın olduğu bu aşamada imgeselin de henüz bir tutarlık ve süreğenlik kazandığını söyleyebilmemiz de mümkün değildir.

30


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

şında gerçekliğin yaşayan tekil bir varlığı olarak ayrı-

alternatifler söyleminin tersine, altérer mantığı üze-

şabilir. Simgesel yasa tam da insanın dünyayı paylaş-

rine kurulan bir birliktelik, itirazı engelleyen bir baskı

tığı benzerlerine ve diğer tüm varlıklara istediğini

rejimini doğurur. Oysaki itiraz edebilmek, bireyin

söyleyebilme ve yapabilme keyfiyetini yasaklayan

narsisizminin kendisini dayattığı fevri bir çıkıştan öte,

temel, evrensel bir insanileşme yasasıdır. Öznenin

erişemediğimiz bir hakikati, var-olmanın gerçeğini,

kendisinin konuşan-varlık olarak eksikli Öteki konu-

dert edindiğimiz bir meseleden itibaren sahiplenebil-

muna yerleştiği bu aşama, içerisi ve dışarısının ilkel

diğimizin bir göstergesidir.

kaygı uyandırıcı deneyimlerinden, ikisi arasında bir O halde itirazın ve eleştirinin imkânlı olabildiği kadar

köprünün, bağın kurulabildiği ve benzerlerin aynıdan

yapıcı da olabildiği bir üçüncü seçeneği araştırmalı-

farklı olarak öznellikte temsil edilebildikleri bir iç-dışarıya izin verebilecektir. Yine de zorunlu olan bu ilk

yız. Bu seçeneği düşünmemize başkalık anlamına ge-

aşamayı her zaman zorunlu olarak ikinci aşamanın iz-

len altérité sözcüğü izin verir. Ötekiyi salt simgesel bir

lemediğini belirtelim, zira bu ikincisi başta toplumsal

adres, eksikliğin göstereniyle belirlenmiş bir öteki

bağı düzenleyen söylemlerin simgesel yasayı ve araç-

olarak kabul ettiğimizde, her bir özne de benzerinin

larını tanıyıp tanımamasıyla ve öznenin mikro çevre-

imgesinde kendi farklılığını tanıyabilir. Bu benzerle-

sindeki Ötekilerin konumlanışlarındaki netlik ve açık-

rin arasındaki ilişkinin radikal farklılığın yeri olan

lıkla ilgilidir.

Başka tarafından düzenlenebilmesidir ve şu anlama gelir; benzeri yeteri kadar farklılaştırabilmeyi ve farklı olanı yeteri kadar benzer kılabilmeyi.

Bu ikinci aşama gerçekleşemediği takdirde genellikle başvurulan yol gerek klinik uygulamanın gerekse ta-

Toplumsal bağı düzenleyen yapının hem merkezi bir

rihin ve içinde bulunduğumuz siyasi, toplumsal yap-

boşluğu, nâmevcutu hem de her bir öğesinde bulu-

tırımların bize öğrettiği kadarıyla kaygı uyandıran ilk zamanının karşısına “bu budur” türünden arkaik üst-

nan bir niteliği olan radikal Başka, bir-aradalığın etiği

benliğe dair bir hiyerarşinin ve sansürün koyulması-

açısından bizim için önemli olan şu soruyu da gün-

dır. Alt etmek, bozmak, yenik düşmek anlamlarına

deme getirir: Herhangi bir niteliğinden dolayı (dilsel,

gelen altérer sözcüğünde olduğu gibi birinin diğerini

cinsel, etnik, politik, yaşam tarzı, vb.) zaten farklı ola-

alt ettiği, yok saydığı bir yasaklayışı ya da pür bir akıl-

rak kabul ettiğimiz bir öznenin kendimizin olarak ta-

cılığın hedonist katılığını onaylayabilmemiz elbette

nımladığımız bir nitelikte bizimle ortaklaşmasını na-

bahis konusu değildir12; zira bu da gerçeğe, farklılığa,

sıl karşılıyoruz? Zira yabancı olanın bize ait olduğunu

öznelliğe yer bırakmayan bir sistemin diğer yüzüdür.

sandığımız bir niteliği paylaşmasıyla sarsıldığımızda,

Üstelik her türlü savın ve itirazın aynı oranda geçerli

farklı olanı kurguladığımızın dışında apayrı ve biricik

ve doğru olabildiği, öznel kaynağının belli olmadığı

olarak da a priori tanımamışızdır. İmgeselin başkalığın yeri olan Simgeselle bağlanmadığında Gerçekle

12

Bu noktada Michel Onfray’ın psikanalizle ilgili vardığı hükümler ve hedonist felsefesinin estetik ahlakının barındırdığı pür akılcılığı üzerine yapılabilecek birçok eleştiri bulunuyor.

31


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

karıştırılması olarak tanımladığımız bu durum, as-

Varlık-yokluk ikiliği dışında “eksik” üzerinden tesis

lında gündelik toplumsal yaşamlarımızın hemen her

edilen bir etik, “fark”ın ontolojisini köktenci-özcü

düzleminde karşımıza çıkan, deyim yerindeyse kafa-

fantezilerin hattından tümüyle kopararak ve ontolo-

mızı çarptığımız bir duvar da13. Bununla birlikte radi-

jinin ilgisine boşluğu katarak, özneyi dilin, simgesel

kal başkalık, özne ve Öteki arasında her türlü denk-

evrenin içine yeniden yerleştirir, şöyle ki; benim diğer

liği, harmoniyi, bütünleşmeyi kestiğinden, kastettiği-

öznelerden farkım, ne onların ya da benim taşıdığı-

miz birbirimizin imgesine denk ve eşit olduğumuzun

mız değişmez bir gösterene ya da bir gösterene eşde-

yanılsamalı bir özneler-arasılığı da değildir.

ğer olmamızdan gelir ne de bu varsayıma eşlik eden (şayet özne gösterenle eşdeğerse özne kendi göste-

Sandığımızın bir kurgu olduğunu temsil edebilmek

renini de seçebilir) sözde-rasyonel kararla kurulur;

ancak Simgeselin özne ve Ötekiyi birbirinden ayrış-

fark tam da özne ile gösteren arasında asla kapatıla-

tırdığı başkalığı düzenleyici işleviyledir ve gerçeği ra-

mayacak olan yarıktan, doldurulması imkansız o boş-

dikal başkalık olarak teslim edebilmemiz de bu saye-

luktan gelir. Bu aynı zamanda neden belirli bir kimli-

dedir. Eğer farklılık, tam da radikal başkalığın her-

ğin etkisine tümüyle tekabül edemeyeceğimizin,

hangi biri tarafından sahip olunması imkânsız olan

onun zorunluluklarını yerine getirirken dahi her za-

boşluğu temsil etmesiyle kurulabiliyorsa, kendi ina-

man ondan daha fazlası olup sorularla, çatışkılarla ve

nışlarımızın, kabullerimizin, önyargılarımızın, varsa-

çelişkilerle baş başa kalacağımızın yanıtını sunar.

yımlarımızın kısacası uysal rahatlığımızın ötesinde gerçeğin bizi şaşırtmasına ve dönüştürmesine de izin

Farkın dilin içinde ve temsili düzlemde kurulması de-

verebilir.

mek, öznenin salt simgesel bir varlık olduğu anlamına gelmez, bilakis bizi simgesel evrende belirli

Eksikle Kurulan Bir-Aradalık: Etik ve Politik Olanak-

gösterenlere mıhlanmaktan alıkoyan şey, dil ile söz,

lar

sözce ile sözceleme, bilinç ile bilinçdışı arasındaki

O halde sorumuza geri dönelim: Nasıl bir bir-aradalık

boşluğu temin eden imkânsız nesnedir. Belirli bir

inşa edeceğiz ki, radikal başkalık ile eksiklik, kesinlik

noktaya kadar teorik kalabilecek bu çıkarım, aslında

ile sınır, doyumsuzluk ile imkânsızlık; dolayısıyla ça-

gündelik yaşamımızda sosyal hayatımızın kendiliğin-

tışmacı ve ayrıştırıcı bireyler ile varoluşun kendinde

den bir parçasıdır, herhangi bir dostluk ya da aşk iliş-

çatışmalı özneleri birbirine karışmasın? Öznenin hem

kisinde fark edilmeksizin vuku bulur: Ben diğerinde

diğerlerini tanıdığı hem de onlar tarafından tanındığı

bende olmayanı, onda eksiğimi kapatacak neyse onu

bir karşılıklılığın eşzamanlı olarak “nasıl” ve “ne” so-

vermesini beklerim, ama beklentim her daim tatmin-

rularıyla birlikte geldiği bu araştırma iki veçheye sa-

sizlikte kalacaktır, zira onda olduğunu ve beni tü-

hiptir; etik ve politik.

müyle kapatacağını sandığım neyse o nâmevcuttur. Onda olduğundan neredeyse emin olduğum şey, boşluk olarak bana döner. Bu şaşkınlık, sürpriz ya da

13

Üzerinde yazılar olabilseydi belki de çarpmazdık… o zaman bir öte mümkün olurdu, yanılsamayı ve hakikati birbirine bağlayan.

32


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

keşif anıyla potansiyel hale gelen temas, her türlü

bir cismaniliğe sahiptir: Bu onun ne yüzer gezer oldu-

idealizasyonun kat edilmesine (öznenin Öteki/öte-

ğuna ne de herhangi bir referanstan muaf olduğu an-

kiye atfettiği saklı zevkin baştan çıkarıcılığından vaz-

lamına gelir, bilakis rabıtasının ancak ilkeler olabile-

geçmesine) olanak sağlar ve bu ölçüde özneyi yeni ve

ceğine delalet eder. Ve boşluğun çeperini çizen ilke-

yeniden etik bir varoluş haline getirir. Bütünsel bir

ler evrenselden gelir, bir arada kalabilmenin koşulu

zevkten vazgeçiş, bizi bir özne olarak diğerlerinin sı-

olarak evrensel, özneler-arasılığın dolayımını sağlar.

nırlarını tanımaya, dahası diğerlerine tabi olmaktan

Burada hassas olan nokta evrenselin mahiyetidir, o

kurtararak özgürleşmeye götürür -başlıca derdi in-

önceden kestirilmiş ve geçerliliğini dayatan teknik bir

sani eylemin temellendirilmiş sınırları olan etik anla-

bilgi değil, eksikli öznenin yüklemiyle birlikte varlık

yış, en yalın haliyle bir arada kalabilmenin koşulu ola-

kazanabilecek ve tikel olanın kendisiyle açığa çıkabi-

rak özgürlüklerin paylaşımından başka nedir ki.14

lecek; bu yüzden de bir-arada kalma arzusuyla birlikte “olmakta olan” bir bilgidir. Başka bir deyişle öz-

Bu feragat, aynı zamanda öznenin verili adlandırma-

nelliğin dışavurumuna olanak kazandıran evrenseldir

ların öngördüğü prospektüslerden azade, öznelliği-

ya da evrensel olan özneldir.15 Aksi takdirde birlikte-

nin izini taşıyan bir eyleme geçebilmesini de garanti

liğin bir ihtimali, parolanın dilin yerine geçtiği, kendi

altına alır. Öznenin etik varoluşu, karşı karşıya kaldığı

kapalı devresini yaratmış ve bu yüzden de birlikteli-

boşluğu insanileştirebilme kapasitesiyle belirlenir,

ğin imgesel yatırımlarla sürdürülebileceği bir içe ka-

imkânsızın çizdiği sınırlar dahilinde öznenin kendi

panma olabilir. Ya da daha tehlikeli Bir olma haline

davranışsal uzamını diğerlerini hesaba katarak koor-

savruluş; Öteki’nin her türlü simgeselleştirme çaba-

dinatlar içine yerleştirebilmesiyle. Onun kendi sözü

sından kaçabildiği, bu noktada muhatabın öznelliğini

ve eyleminin -ya da sözün kendisi bir eylem olduğun-

artık ayırt edemediğimiz, kendisini dilin ve evrenselin

dan itibaren eylemin kendisinin- sorumluluğunu yük-

yerine ikame eden –daha da kötüsü imkânsızı ipotek

lenebilme şansı, baş döndürücü ve katlanılmaz da

altına alabilen- bir doğrudanlık yanılsaması olur ki,

olabilen boşlukla beraber diğer öznelerin de eksikli

Türkiye’deki güncel siyasi söylemin emareleri bunu

olduğunu varsayabilmesi, bu eksiği tümüyle kapata-

göstermektedir. Dolayısıyla bugün ülkede yaşanan-

bileceği vaadindeki reçeteler ya da onların vücut bul-

lar, siyasi bir otorite sorunuyla birlikte etik bir aşın-

duğu mevcudiyetlerin tuzaklarına düşmemesi kay-

madır.

dıyla gerçekleşebilir. Dolayısıyla bizim önerimiz değiş tokuş edilebilen bir Öte yandan bir arada yaşama arzusunu çoğaltabile-

boşluk; o zaman bu inşanın gerçekleşme potansiyeli,

cek olan boşluk ne mekânsaldır ne de çeperi herhangi

etik olduğu kadar politik bir meseledir de, en azından siyasalın yeşermesi için bir mahâl. Bu şekildeki bir

14

Etik her şeyden önce insani eylemle ilgili olup onun niteliği ve sonuçlarına dair temellendirilmiş ahlaki çıkarımlarda (ama dikkat edelim bu çıkarımlar ne pragmaya ne de ideolojiye dayanır) bulunmaksa, ikincisi kendilik dışındaki insan varlıklarının sınırları ve sınırlılıklarıyla birlikte zorunluluk ve

33

özgürlüğün müştereğini bulmaktır. Bu konuda bkz. Annemarie Pieper, Etiğe Giriş, çev. Veysel Atayman-Gönül Sezer, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999 15 Tüm metnin bu fikir üzerine olduğu bir kaynak için bkz. Nilgün Toker Kılınç, Politika ve Sorumluluk, Birikim Yayınları, İstanbul, 2012


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

aradalık, bilhassa iki açıdan politiktir. İlkin, öznenin

ardına dizilmesi olarak işler. Benzer şekilde stratejik

muktedirliğini yeniden tanımlayarak yeni bir siyase-

olarak kurgulanmış bu yan yana dizilim, özneleri ken-

tin oluşabilme koşullarını yaratır. Politik öznenin tas-

dilerinde tamamlanmış, tutarlı bütünlükler olarak ele

nif etme becerisiyle merkezde yer alan, kontrol gü-

aldığından yalnızca tekil özneler değil, aynı zamanda

cüne sahip konumundan kendindeki eksikle münha-

kolektif kimlikler için geçerli olabilecek geçişkenlik-

sır olarak eylemde bulunan özneye geçiş, siyasal ola-

leri ve aslen ona imkân kazandıran artikülasyonu en-

rak muktedirliği mütehakkim olandan ayrıştırır, diğer

geller. İlginç olan, liberal söylemin bu denli farka

yandan da eylemin gerçek içeriğini hatırlatır. Eksikle

vurgu yaparken aslen farkı yok sayan tarafıdır; özne-

birlikte muktedirlik pejoratif yüklemelerden kurtula-

nin eksikliğini tanımayarak tekilliğe bir öz-içerik atfe-

rak “yapabilirlik” olmaya, Öteki’yi saydamlaştıran

der. Aralarındaki ayrım, otoriter söylemin bu özün

kendilik bilinci ve irade söylemlerinin yerine özneyi

yüceltim veya stigmatizasyonuyla özneler ve kolektif

bilinçdışıyla alan yapma-olagelme hallerini canlan-

kimlikler arasındaki artikülasyonu tümüyle yok et-

dırmaya ve özneler arasındaki eşitliği tesis etmeye

mesiyken, liberalizmin ona rasyonalite ilkesini yükle-

başlar. Dahası, bu yeni anlamdaki muktedirliği ortaya

mesi, rasyonelliğin tartışılmaz bir öz olarak eşit dağı-

koyan eylem, herhangi bir sürekliliği olmak zorunda

lımını yapmaya soyunmasıdır. Dolayısıyla liberalizm,

olmayan edimden de giderek ayrılır. Eylemin (move-

bizatihi otoriterleşmeye karşı birlikteliği salt rasyonel

ment), tekil ve ayrıksı olabilen edimden (act) farkı, di-

kararla kurulmuş bir konsensüs olarak paranteze alır-

ğer öznelerle kurduğu bağla birlikte zamansal bir de-

ken, kaçmak istediği tuzağa düşer ve özneyle kimlik

vinim hali olmasıdır. Böylelikle eylem, bir sürecin

arasındaki boşluğu-mesafeyi kapatarak her ikisini de

içinde kolektif bir anlatının inşasında kurucu öğe hale

donuklaşan sabitlere dönüştürür.

gelir. Oysa bu konsensüsün gelebilmesi, bilhassa kolektiviEksikliğin politik öznenin oluşumundaki ikinci durak

teler mevzubahis olunca, sözün ve eylemin eksiğe is-

ise politik mücadelenin en başından itibaren bu boş-

tinaden dolaşıma geçebilmesiyle imkân kazanır, zira

luk üzerinde dönmesidir ya da politikanın kendisi

öznenin arzusunun her daim ötekinin arzusunun izini

hâlihazırda ona egemen olma, içerik kazandırma ve

taşıması gibi, kolektif kimlikler de daha en başından

bunu meşrulaştırma araçlarının üretilmesidir. Diler-

bütünsel yapılanmalar olmayıp ancak bir diğeriyle

seniz buna hegemonya da diyebilirsiniz. Boşluğu ka-

anlam kazanırlar. Bu süreçte kimlik, diğerinden fark-

patma ve farkı silme, Birlik adına Bir olmayı yücelten,

lılaştığı noktada bir kimlik olabilir, ki bu farklılık an-

bunu her daim imgesel düşman yaratma ve eziyet

lamlandırma ve performans aracılığıyla değil, kendi

fantazileriyle birlikte paranoid bir yerden kuran oto-

aralarındaki çatışma, gerilim, birliktelik, ortaklık, re-

riter-totaliter rejimlerde gayet açıktır; asıl burada

kabet, mücadele ve dahası yapılanmaya özgü uzlaş-

farkla ikircikli bir ilişki kuran mütemadiyen çoğulcu-

mazlıklarla birlikte gelir. Başka bir deyişle bir konsen-

luk şiarıyla meşruiyetini perdah eden liberal söylem-

süs üzerinde konsensüs sağlayabilmenin koşulu, uz-

dir. Hepimizin hemfikir olduğu çoğulculuk, liberal si-

laşı için uzlaşmazlığın önceden hesaba katılabilme-

yasette tüm farkların aynı bütünde eşitlenerek birbiri

siyle sözün olanağına kavuşabilmektir.

34


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Bu ihtimali canlandırabilecek bir-aradalık hallerini

bununla açıklamak mümkündür; sonuca odaklı bir

düşündüğümüzde, karşılılıklığın metodolojisine ge-

araya gelme.

çiş söz konusu olur. Hem ötekiyle birlikte ortak-varoluşsal bir bütün teşkil etmeyeceğimiz hem atomize

Halbuki A’nın B’yle bir araya gelişinde, her ikisini de

tekillikler olmayıp diğerinden gelecek olana -başka-

birbirinden sorumlu kılacak, birinin diğeri üzerinde iz

lığa- açık olabileceğimiz hem de varoluşumuza ilişkin

bırakmasına müsaade edecek, böylelikle mahâllerin

kim olduğumuz sorgusunu performatif kimliklerle

yaratılmasına varacak bir bağlaca ihtiyaç vardır; eksikle bir-aradalık tıpkı dildeki gibi bir teyelleme unsu-

kurgulamayacağımız bu karşılıklılık, bir-aradalık so-

runa gereksinim duyar. Birbirinin taleplerini ancak

rusunun kritik noktasıdır. Eğer ki önerdiğimiz karşı-

ortak bir erekte duyabilmeyi kolaylaştıran “ve”den zi-

lıklılık, aynı hizadaki taleplerin peş peşe sıralanışı yahut mütekabiliyet değilse, o zaman bu, A ile A olma-

yade, artık o talebin işitmeden kalınamayacağı

yan üzerinden ilerleyebilecek bir ilişki değildir. En

“ile”ye geçiş, duyuşun, dilin, temasın olasılıklarını

klasik hegemonya açıklaması için verilecek bu misal,

açar. Bunun ötesinde “ile olmak”, bilinmeyen, henüz

ötekinin ancak A’nın kapladığı alan ya da ona öncelik

kestirilememiş bir yeninin oluşması için varoluşsal bir

tanıyan anlamlandırmaların olumsuzlaması olabil-

saha sunar: Rasyonel bir konsensüsle de değil; özneyi

diği bir merkeziyetçilik-bağımlılık içerir. A olmayan

eksikliğine gönderip onunla baş etmekte artık tek ba-

bu koşullarda ancak A’nın söyleminin yeniden üreti-

şına olmadığını söyleyen, farkı radikallikten kurtararak dilin -dinlenebilir- olanın içine katan ancak bunun

minde en iyi ihtimalle bir kuvertür, daha derindeyse bir payanda olmaya yarar. Her türlü hiyerarşinin türe-

gerilimli, yerinden oynatan, yeniden konumlan-dır-

tilmesine müsait olan bu bağımlılık, aynı zamanda bir

malara aralık tanıyan bir bir aradalık hali. Salınımlara,

tür kimlik metafiziğine dek uzamını genişletebilir.

etkileşimlere, dalgalanma ve hatta münakaşalara açık bir bir aradalık, ortak bir “itiraz”ın dile gelme koşulunu oluşturur.

Eğer bu tarz bir ilişkilenmeyi reddediyorsak, o zaman bağı A ve B’nin birlikteliğinden kurabilir miyiz? Belirli bir oranda bunun bir birliktelik olacağı açıktır, ama

Şimdi bir adım atarak ve riske girerek “ile”yi ilerlete-

eksiklik üzerinden değil. Çünkü A ve B ilişkisinin çağ-

lim: “- ile olmak”tan, Jean Luc Nancy’nin önerdiği

rışımı ortak bir amaç için bir araya gelmiş tekilliklerin,

gibi16, “ile - olmak” haline geçiş, eksinin yer değiştir-

bu amaçları artık paylaşmadıklarında bir “A” ve bir

mesiyle olasılıkları çoğaltır. İle olmak varoluşsal düzlemde ötekinin her halükârda tanınmasını içerirken,

“B” olarak kendi yaşamlarına geri dönebileceği anlamına gelir. Kendilerindeki ayrıksılıkla bu birliktelik,

ile “-” olmak, tümüyle öngörülemez olanı hesaba ka-

taktiksel bir iş birliğidir ama anlatı oluşturma becerisi

tar. Birlikte neyin ve nasıl çıkacağının tahminlerinin

zayıftır. Her biri diğeriyle kendi dünyasından ve yeri

ötesinde bir sürprize yer verir. Farklarıyla birlikte

geldiğinde irtibata geçer. Pragmatist bir etik-siyaseti

müşterek bir yerde buluşmak, o eksinin ne olacağının

16

Jean Luc Nancy, Demokrasinin Hakikati, çev. Murat Erşen, Monokl Yayınları, İstanbul, 2010, s.73-85

35


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

sonuçlarını olumsal kılar, onun düzenlenmesi ise ancak etik-siyasi bir nokta olabilir. Böylesi bir bir-aradalık karşılaşmalarla ve “karşı”laşmalarla kurulur, çoğu zaman da sarsılmayı göze alarak. Zorlayıcılığına rağmen, bir öyküyü ve hafızayı birlikte örme arzusuyla…

36


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Türkiye’de Yaşayan Kürt Çocuklarında Dış Grup Tarafgirliği Galip Evsen ve Sevcan Sat ssevcansat@gmail.com

Botan bölgesinde sıkça anlatılan bir hikâye vardır: Rivayet odur ki dört imam bir araya gelir. Bunlardan biri Kürt, biri Türk, biri Arap ve diğeri Fars’tır. Bu dört imam, islami meseleler üzerine konuşurlarken konu döner dolaşır ve hangi milletin İslam’a daha çok hizmet ettiği üzerine bir tartışma açılır. Fars imam söz alır ve kendi milletinin islami eserlerini, yapılarını ve savaşlardaki kahramanlıklarını(!) şişire şişire anlatır. Ardından Türk imam Selçuklular ve Osmanlılar döneminde yazılan islami eserleri, inşa edilen cami ve medreseleri, ele geçirilen toprakları gururlu bir eda ile anlatır. Arap imam da peygamberin kendisinin de Arap olduğundan başlar, Arapların islamı nasıl birçok yere yaydıklarını, islam kültürünün yayılmasında Arapların tarihi rolünü uzun uzadıya anlatır. Her üç imam sözünü bitirdikten sonra Kürt imam, Kürtlerin İslam'a hizmetlerini anlatmak için söze başlar başlamaz, diğer üç imam araya girer ve “Kürtlermiş bilmem kimlermiş bunların ne önemi var ki? Sonuç olarak hepimiz Müslümanız ve en nihayetinde bir ümmetiz. Milliyetçilik yapıp fitne çıkarmanın ne lüzumu var şimdi?” derler. Bu tepki üzerine Kürt imam “fitne çıkaran” olmamak için çaresizce susar.

onun benlik saygısını düşüren, ona değersiz hissettiren, kendi milletiyle (iç grubuyla) özdeşleşmesine engel olan bir duruşken ve aynı zamanda önemli olanın dış grup (ümmet) olduğu vurgusuyla kendi kimliğini bir kenara bırakmasını, kimliksizleşmesini isteyen sistematik bir tutumu da içerdiği apaçık görülmektedir. Elbette ki Kürtlerin yüzyıllardan beri komşu milletlerle süregelen ilişkisini tek bir hikâyeyle anlatmaya çalışmak akıl kârı değildir. Çünkü bu milletler yüzyıllardır karşılıklı ekonomik, kültürel, politik ilişkiler içerisindedirler ve tüm bunlar bahsedilen alanların uzmanları tarafından incelenmeye açıktır. Ancak yukarıda anlattığımız hikâye sadece dini bir ilişki gibi görünse de Kürtlerin, bahsi geçen milletlerle ilişkisine

Y

azımıza yukarıdaki hikâyeyle başlamamı-

bakıldığında, aslında her alanda Kürtlere yönelik kim-

zın amacı herhangi bir islami tartışmaya

liksizleştirme uygulamasını birebir görmekteyiz. İşte

girmek ya da bahsi geçen dört imamın haklı

bu yüzden bu hikâye önemli bir yerde duruyor ve ya-

yahut haksız oluşları üzerine tarihi bir değerlendir-

zımızın devamında değineceğimiz çalışmayı tam da

meye girişmek değil elbette. Burada asıl üzerinde du-

bu yüzden; kimliksizleştirme politikalarının Kürt ço-

racağımız nokta Kürtlerin Türkler, Araplar ve Fars-

cukları üzerindeki etkilerini gözler önüne sermek, as-

larla tarihsel ilişkilenme biçimi ve bahsi geçen millet-

lında ifşa etmek için gerçekleştirdik.

lerin Kürtlere biçtiği statü. Hikâyede görüldüğü üzere her üç imam da kendi milletlerini (iç grubu) öven, yü-

Düşünüyoruz da üniversite sürecinde, hemen her

celten bir tutum içerisinde olup bu yolla değerli his-

dersimizde karşımıza çıkan bir şey vardı. Her şey ana-

sediyor, olumlu benlik algısına sahip oluyorlar. Öte

akım psikoloji perspektifinden anlatılıyordu ve biz-

yandan Kürt imam konuşmaya başlar başlamaz,

lere anlatılan kuramlar, terapi yöntemleri, vs. fazlaca

daha ilk Kürt kelimesinin geçmesinden sonra; ‘hepi-

“Batılı”ydı. Sık sık “Amerika’da yapılan bir çalışmaya

miz eşitiz zaten’ gibi hümanist bir maskeyle Kürt

göre…” cümlesini işitiyor, her defasında “acaba bu

imama kendini anlatma ve kimliğini yüceltme fırsatı

konularda ülkemizde hiç mi çalışma yapılmıyor, yapı-

verilmeyerek kimliği yok sayılıyor. Bu yok sayılma

lıyorsa kültürel farklılıklardan, yerel dinamiklerden

37


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

dolayı farklı sonuçlar görülüyor mu, belki de en

rengine sahip iki oyuncak bebek gösteriliyor ve ço-

önemlisi neden bunlara değinilmiyor?” benzeri soru-

cuklara hangisinin “iyi” hangisinin “kötü” olduğu, vb.

lar kafamızı kurcalardı. Mesela “ayrımcılık” gibi bir

sorular soruluyordu. Üzücü bir şekilde her defasında

konu işlenirken Amerika’da siyahlara uygulanan ay-

siyah çocuklar beyaz bebeğin “iyi”, siyah bebeğin ise

rımcılığa değinilir, konu bu ve bunun gibi, coğrafya-

“kötü” olduğunu söylüyorlardı. Çalışmayı bu haliyle

mızdan çok uzakta olan örnekler etrafında anlatılır ve

Kürt çocuklarına uygulamak tabi ki anlamsız olurdu,

fakat ısrarla, kendi ülkemizde ayrımcılığa uğrayan

sonuçta Kürtler ve Türkler arasında ten renginden

kesimlere ilişkin hiçbir şey söylenmezdi. Kendi ülke-

kaynaklı ayırt edici bir farklılıktan bahsedilemez. O

mizdeki ayrımcılığa “tarafsızlık” ilkesi gereği kör-sa-

yüzden çalışmamızı bazı farklılıklar yaparak gerçek-

ğır-dilsiz kalan anaakım psikoloji böylece “nesnellik”

leştirdik. Kısaca anlatacak olursak; bu deney yerine

iddiasının arkasına saklanıp otoriteyle olan karakte-

iki çocuk fotoğrafı ve onlara ait olduğu söylenen ses

ristik ilişkisini sürdürüyordu. Halbuki hepimizin bil-

kaydı kullanıldı. Deneye katılan çocuklar bu ses kayıt-

diği üzere ülkemizde Kürtler kendi anadillerinde eği-

larını sırasıyla dinleyecek ve çocukların birinin Kürt

tim alamıyor, Kürtçe konuşmaları engelleniyor, türlü

diğerinin Türk olduğunu düşüneceklerdi. Daha sonra

bahanelerle kültürel etkinlikleri iptal ediliyor ve tele-

çocuklara “hangisi iyi-güzel-yaramaz-sınavlardan

vizyon kanalları daima Türk kimliğini yücelten ve

yüksek alır” tarzında 15 adet soru sorulmuş ve cevap-

özendiren bir tutum sergiliyorlar. Şarkı kanalları asla

lar not edilip, gerekli analizler yapılmıştır.

Kürtçe şarkılar yayınlamıyor veyahut Kürtçe dizi, film ve çizgi filmler yayınlanmıyor. Kürtlerin kendi açtık-

Elde ettiğimiz veriler gösterdi ki çocuklar on beş so-

ları kanallar yine türlü bahanelerle kapatılıyor. Bu-

runun on dördünde anlamlı bir şekilde Türkçe konu-

nunla birlikte derslerde Kürt kelimesini duymak nere-

şan çocuğu Kürtçe konuşan çocuğa göre daha olumlu

deyse imkânsızdır; duyulması da bunun çok normal

algılamışladır. Yalnızca “hangisi güzel” sorusunda anlamlı bir fark bulunamamıştır. Tıpkı siyah çocuk-

olmasına rağmen, farkındalık sahibi olanlar için bile adeta bir cesaret örneği olarak yorumlanmaktadır.

larda olduğu gibi Kürt çocuklar da net bir şekilde dış

Ülkemizde ayrımcılığa uğrayanlar yalnızca Kürtler

grup tarafgirliği yapmışlardır. Yedi-on yaş aralığın-

değildir elbette ancak çalışmamızın konusu Kürt ço-

daki çocukların böyle net bir şekilde kendi iç gruplarını olumsuz algılamaları, kendi kendilerine ayrımcılık

cukları olduğu için bu yazımızda yalnızca Kürtler üze-

yapmaları çok üzücüdür. Çünkü uzlaşılmış ayrımcılık,

rinde duruyoruz.

bireyin olumlu benlik algısı geliştirmesinin önünde çok ciddi bir engeldir.

Bize ilham olan ve Clark’ların (1947) siyah çocuklarla yaptığı deney, çok dikkat çekici ve can alıcıdır. Bu çalışmayla ilk karşılaştığımız günden beri aynı çalışma-

Çalışmamızın uygulama kısmında dikkatimizi çeken

nın Kürt çocuklarıyla da yapılmasının elzem olduğu

bazı noktalara değinmeyi önemli buluyoruz. Bunlar-

kanaatindeydik. Çalışmada özetle, siyah çocuklara

dan ilki, çocukların Kürtçe ses kaydını duydukları

birbirinin aynısı olan ancak biri siyah diğeri beyaz ten

anda çoğunun verdiği tepkinin utangaç bir gülümseme olmasıdır. Diğer bir konu da çocukların soruları cevaplama şekliyle alakalı. Çocukları bu noktada üç

38


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

farklı profilde inceleyebiliriz. Birinci profildeki çocuk-

meslektaşlarımıza yol gösterici bilgiler sunabileceği-

lar, soruları cevaplarken çok ciddi içsel çatışma yaşa-

miz kanaatindeyiz. Öncelikle, çalışmamızı sokağa

yanlardı. Bir an için kararsız kalmaları, yaşadıkları iç-

çıkma yasaklarının üstünden çok kısa bir süre geçtik-

sel çatışmadan sonra ellerinin yavaşça Türkçe konu-

ten sonra gerçekleştirdiğimizi belirtmek isteriz. Bu

şan çocuğu göstermesi dışardan rahatlıkla görülebili-

yüzden hem kendimiz hem de çalışmamıza katılan

yordu. İkinci profildeki çocuklar ise daha az düşünen

çocuklar için çok ciddi güvenlik endişelerimiz vardı.

ve sanki otomatik cevap veriyormuşçasına hızlı hızlı

Bu şartlarda yalnızca 119 çocuğa ulaşabildik ve bu ço-

cevap verenlerdi. Bu çocuklar sanki kafalarında bir

cukların hepsi Şırnak’ın İdil ilçesinde yaşayan çocuk-

kodlama yapmışlardı ve soruları duyar duymaz

lardı. Maalesef başka il ve ilçelerde yaşayan çocukları

olumlu sorularda Türkçe konuşan çocuğu, olumsuz

çalışmamıza dâhil edemedik. Bir başka husus ise ça-

sorularda ise Kürtçe konuşan çocuğu seçiyorlardı.

lışmamızı Türkçe yapmamızdı. Her ne kadar çocukla-

Üçüncü profildeki ve sayıları bir elin parmaklarını

rın çalışmayı ve soruları anladığından emin olmak

geçmeyen birkaç çocukta ise durum bambaşkaydı.

için, gerektiğinde onlarla Kürtçe de konuşmuş olsak

Bu çocuklar olumlu tüm sorularda Kürtçe konuşan

da sonuç olarak çalışmanın bütünü Türkçe’ydi. Acaba

çocuğu, olumsuzlarda ise Türkçe konuşan çocuğu se-

Türkçe konuşmamız soruların cevaplanmasında yön-

çiyor ve sanki tepkimizi ölçmeye çalışır gibi gözümü-

lendirici etki yapıyor muydu, çalışmayı Kürtçe yap-

zün içine bakıyorlardı.

saydık farklı veriler elde eder miydik? Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi güvenlik endişelerinden dolayı

Çalışmamızda katılımcıların Türkçe konuşan çocuğu

böyle bir şansımız olmadı. İleride bu konuda çalış-

daha olumlu algılamaları, daha çok sevileceğini dü-

mayı düşünen meslektaşlarımızın bu kısıtlılıkları göz

şünmeleri ve daha çok onunla arkadaş olmak isteme-

önünde bulundurup mümkünse bunları gidererek ça-

leri aradaki statü farkını ortaya koymaktadır. Çocuk-

lışma yapmasının daha sağlıklı olacağını düşünmek-

ların ‘bilemem’ cevabını ya da kendi grubundan yana

teyiz.

tercih kullanmaları daha olası bir tepki iken, dış gruptan yana tercih kullanmaları benlik gelişimi açısından

Kürt çocuklarının bu tutumunu nasıl açıklayabiliriz?

bir hayli üzücü bir sonuçtur. Daha küçücük yaştaki ço-

Apaçık bir şekilde Türkleri daha olumlu algılamala-

cukların bu statü farkını derinden hissedip, içselleşti-

rına neden olan nedir? Bu sorulara cevap vermek için

rerek buna göre davrandıkları görülmektedir. Bu ko-

yalnızca bugüne bakmak şüphesiz yeterli olmayacak-

nuda yapılan birçok çalışma da düşük statülü grupla-

tır. Yazımızın başında Kürtlerin, Türkler ve diğer

rın, yüksek statülü dış gruplardan yana tercih kullan-

komşu milletlerle olan tarihsel ilişkilerini anlama-

dıklarını göstermektedir (Mlicki ve Ellemers, 1996;

mızda bizlere yardımcı olacak bir hikâyeye değinme-

akt. Çimendağ, 2013).

mizin nedeni, Kürt çocuklarının dış grup yanlılığı sergilemelerinin bu tarihsel ilişkilerden ve Kürtlerin bu

Kürt çocuklarının dış grup tarafgirliği yapmalarının

milletler karşısındaki tarihsel statülerinden bağımsız

nedenlerini tartışacağımız son bölüme geçmeden

olmadığını/olamayacağını anlatabilmekti. İşte bu

önce çalışmamızın sınırlılıklarına değinmemiz faydalı olacaktır. Böylece ilerde bu konuda çalışacak olan

39


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

yüzden bizler de Kürt çocuklarının dış grup tarafgirli-

Çalışmamızın tamamına ulaşmak için:

ğinin nedenlerini anlamaya çalışırken tüm bu tarihsel

https://drive.google.com/file/d/1AKFyMePlrRo4M-

bağları birlikte irdelemeliyiz. Bu yazımızda Ana-

NSPzo-w6BG-WA6aCLx/view?fbclid

dolu’ya gelen ilk Türk beyliklerinden girip, SelçukluKaynaklar

lar ve Osmanlılar dönemindeki Kürt-Türk ilişkilerine

Clark, K. B. & Clark, M. P. (1947). Racial Identification and Pre-

oradan da Türkiye Cumhuriyeti’ne değinmeye ne

ference in Negro Children, Readings in Social Psychology, Ed.

sayfalar yeter ne takatimiz… Ancak sadece Türkiye

by Newcomb & Hartley.

Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan itibaren iki millet arasındaki ilişkilere ana hatlarıyla bakacak olur-

Çimendağ, F. Ş. (2013), Yüksek ve Düşük Statülü Gruplarda İç

sak, ülkenin Türk ulus-kimliği üzerine kurulduğunu,

Grup ve Dış Grup Yanlılığı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans, Mersin Üniversitesi, Mersin.

cumhuriyetin ilanıyla birlikte Kürtçe’nin ve “Kürtlüğe” ilişkin her şeyin yasaklandığını, Kürtlerin ve Kürt kimliğinin yok sayıldığını görebiliriz. Cumhuriyet tarihi boyunca tek bir millet vurgusu yapılmış, önemli ve değerli olanın Türk olmak olduğu her alanda vurgulanmıştır. Resmi devlet dairelerinde, yazılı, görsel ve işitsel medyada, başta milli eğitim bakanlığı olmak üzere tüm bakanlıklara ait yazılı eserlerin tamamında, tabelalarda, şehir, ilçe, mezra, köy ve coğrafya isimlerinden tutun da insan isimlerine kadar; kısacası hayatın her alanında Türkçe dışındaki diller yasaklanmış, karşı gelenler cezalandırılmıştır. Türklük övünülecek, gurur duyulacak bir durum olarak düşünce ve duygu dünyamıza işlenirken Kürtlükle ilgili asla böyle bir şey söylenmemiş, aksine Kürtlerin Türk olduğunu zannetmeleri/kabul etmeleri için sistematik politikalar uygulanmış ve Türklük özendirilmiştir. Özetle şöyle söyleyebiliriz ki olumlu olan her şey Türklükle, olumsuz olan her şey de Türk kimliğinin dışında olan kimliklerle kodlanıp bilincimize bu şekilde kazınmak istenmiştir. İşte bugün Kürt çocuklarının dış grup yanlılığı sergilemelerinin nedeni tüm bu tarihsel ilişkilerdir ve ne yazık ki halen Kürtlerin resmi bir statüsü yoktur, bu ilişkiler aynı şekilde devam etmektedir.

40


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Pazarlanan Feminizm: H&M’in Kadın Ayrımcılığına Yönelik Çektiği Reklamındaki Kadın Temsilleri ile Mağazalarında ve İnternet Sitesinde Sunduğu Kadın Temsillerinin Karşılaştırılması Duygu Korkmaz ve Gizem Aşıcı gizemasici@hotmail.com

T

oplumsal cinsiyet kavramı, toplum tarafın-

gösterilen kadınlardır. Kapitalist sistem içindeki bu

dan empoze edilen ve beklenilen, erkeklik

endüstriler kadınlara maddi ve manevi anlamda ol-

ve kadınlıkla ilişkilendirilmiş sosyal ve kültü-

dukça büyük yükler getirmektedir (Sarbay, 2015).

rel normları içermektedir ve kavramın toplumdaki

Toplumda güzel olmanın getirdiği statü yüzünden

yansıması kadına ve erkeğe atfedilen rollerden oluş-

kadınlar güzel görünmek için kendilerinden beklenen

maktadır (Yılmaz, 2007). Toplumsal cinsiyet rolleri

giyim tarzlarını, davranışları, konuşma biçimlerini

yüzünden basit davranış kalıpları bile “feminen” ve

sergilerler. Bu kriterler üzerinden kadınlar sürekli ola-

“maskülen” olarak ayrılır ve her cinsiyetin kendi ro-

rak toplum tarafından baskı altına alınır. Bu baskılar

lünü üstlenmesi ve diğerinin alanına girmemesi bek-

sonucunda 19. yüzyılda feminist hareket ortaya çık-

lenir. Bu ayrım, kadın ve erkekleri belirli cinsiyet ka-

mıştır. “Feminizm; kadınların baskı altında oldukla-

lıplarına sıkıştırır ve bu da kadınlar üzerinde bir top-

rını düşündükleri sistemin algılanması, politik olarak

lumsal iktidarın kurulmasına zemin hazırlar (Sarbay,

adlandırması ve buna karşı mücadele yöntemlerinin

2015). Bu cinsiyet rolleri, toplumda kadınların ve er-

geliştirilmesidir.” (Akt. Çakır, 2008) “Dünyada, özel-

keklerin yaşama biçimlerini ve birbirleriyle kurdukları

likle Batı toplumlarında feminizm ‘ataerkil toplum-

ilişkileri de belirler.

larda dışlanan, aşağılanan, ezilen, sömürülen, kendine yabancılaştırılan kadını inceleyen, değişim iste-

Toplumsal cinsiyet rolleri sonucunda kadın ve erkeğe

yen ve bu olgulara dair söylemlerin, tavırların bilin-

dair belli prototipler oluşur. Örneğin bir kadının güzel

cinde olan bir yaklaşım’ olarak tanımlanmaktadır.”

kabul edilebilmesi için tüysüz olması gerektiği düşü-

(akt. Atan, 2015)

nülür. Bu önyargılar kadınlara bu “istenmeyen tüyler”den arınmak zorunda oldukları anlayışını yerleşti-

Feminizm üzerine yazılmış önemli ilk eser, Mary

rir ve bunun sonucunda kadınları bu kalıplara sok-

Wollstonecraft’ın 18. yüzyılda yazdığı ve kadınların

maya yarayan kuaför, epilasyon, kozmetik gibi en-

eğitim, hukuk ve siyaset alanlarında erkeklerle aynı

düstriler ortaya çıkmıştır. Bu endüstrilerin hedef kit-

haklara sahip olduğunu iddia ettiği “Kadın Haklarının

lesi toplumda sürekli alışveriş yapan bireyler olarak

Savunusu” (Vindication of the Rights of Woman) adlı

41


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

kitabıdır (Walters, 1984; akt. Ataman, 2009). Bu dö-

gerçekleştirir. Medya genel anlamda yansıttığı olgu-

nemde Sanayi Devrimi, endüstriyel kapitalizm ve

larla belirli bir ideoloji de ortaya koyar. Bunu bazen

devletlerin demokrasiye geçmesi ile birlikte, Avrupalı

bilinçli ve açık bazen de örtük bir şekilde yapar. Örtük

kadınların konumu sarsılmış, özellikle ailenin ekono-

bir şekilde verdiği bu ideolojilerin başında cinsiyetçi-

mik ve siyasi öneminin azalmış olması, feministlerin

lik gelmektedir (Tanrıöver, Vitrinel ve Sözeri, 2009).

seslerini daha da yükseltmelerini gerektiren bir ortam doğurmuştur (Jaggar, 1998:3; akt. Ataman,

Medyanın bizlere sunduğu başlıca ürünlerden biri de

2009).

reklamlardır. “Reklam; ürünlerin, hizmetlerin ve fikirlerin etkileşimli ve etkileşimsiz kitle iletişim araçla-

Kapitalist ekonomik anlayış, ideal güzel kadın form-

rıyla tüketicilere tanıtılmasını sağlayan bir ticari ileti-

larının belirlenmesinde önemli bir etkendir. Bu nok-

şim biçimidir.” (Papatya ve Karaca, 2011)

tada Frankfurt Ekolü’nün eleştirel bir görüşle ortaya koyduğu bir kavrama dikkat çekmek faydalı olabilir.

Gelişen sanayileşme ile beraber üretimin artması, pi-

Bu kavram “Kültür Endüstrisi”dir. Kültürün kendisi-

yasadaki ürünlerin giderek benzerleşmesi ile rekabet

nin bir endüstri ve kültür ürünlerinin de metalar ha-

de giderek şiddetlenmiştir. Bu durum üreticilerin

line geldigi iddiasi “Kültür Endüstrisi” kavramının or-

ürünlerini satabilmek için bu ürünlerin reklamını ya-

taya çıkışının temel noktasıdır. Bu kavramsallaş-

parken farklı stratejiler geliştirmelerine sebep olmuş-

tırma, bir taraftan kapitalist sistemin kendini her dü-

tur. Bu stratejiler genelde tüketicide farklılaşma,

zeyde, altyapıda ya da üstyapıda nasıl yeniden üret-

mutluluk ve prestij elde etme, değişme gibi duyguları uyandırma yönündedir. Bu duyguları hedef alan rek-

tiği ve meşrulaştırdığını açıklamaya yardımcı olur.

lamların amacı tüketicinin ürüne karşı duygusal bir

Adorno ve Horkheimer’in (1947) tanımına göre bu-

bağ geliştirmesidir. Bunu yaparken özellikle hedef

rada yapılan, kültürel ürünlerin standartlaştırılması ve buna karşı farklılıkların marjinalleştirilmesi, bu

kitleyi etkilemek için imge ve nesneler aracılığıyla be-

ürünlerin tanıtılma ve dağıtım tekniklerinin rasyonel-

lirli ideolojiler kullanılmaktadır. Bu imgelerden en

leştirilmesidir. Bu kavram bize toplumsal cinsiyet rol-

önemlisi, tarihsel bakımdan bedeninin görsel bir mal-

leri içinden geçerek oluşan tektipleştirilmiş kadın be-

zeme olarak sürekli kullanıldığı kadındır (Papatya ve

deninin hangi süreçlerden geçerek ortaya çıktığını da

Karaca, 2011).

açıkça göstermektedir.

Beden aslında sadece reklamcılıkta değil; modern

Toplumsal cinsiyet temsillerinin görünür olduğu

toplumbilim kuramının gelişiminden itibaren özel-

alanlardan biri de medyadır. Medya, kitle iletişim

likle toplumbilimin özne arayışları sonucunda önemli

araçları ile cinsiyetçi toplumsal rollerin ön plana çık-

bir araştırma konusu olmuştur. Beden bu araştırma-

masına kolaylık sağlar. Medya kişilerin, kurumların,

larda, biyolojik oluşumların dışında sosyo-kültürel bir

ilişkilerin kısacası kolektif olan her şeyin meydana

yapı olarak ele alınmıştır (Wilson, 1999; akt. Batı,

gelmesinde çok etkili bir araçtır. Bunu ürettiği, yeni-

2010). Bu bağlamda belli bir takım sosyal, ekonomik

den ürettiği, meşrulaştırdığı söylemler aracılığıyla

ve politik süreçlerle ilişkili olarak değerlendirilmiştir. Bu süreçlerin tam ortasında duran yapı ise tüketim

42


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

kültürü olmuştur. Tüketim kültürüyle ilgili olarak be-

keğin onu arzulayacağı şekilde kurgulanmıştır. Yüz-

den ile gündelik hayatın estetikleştirilmesi ve imaj

yıllar boyu toplumun kadın üzerine atfettiği ideal be-

kültürü arasındaki ilişkiyi pek çok kuramcı çok önemli

den anlayışı zayıf, uzun, kusursuz yüz ve vücut hatla-

görmüştür (Featherstone, 1996; Jameson, 1994; Best

rına sahip olma şeklinde tanımlanmıştır. Bu ideal be-

ve Kellner, 1991; Harvey, 1999; akt. Batı, 2010).

den algısı kendini meşrulaştırmayı, karşıtı –çirkin olan, ideal bedene sahip olmayan- üzerinden gerçek-

Kadın bedeninin retorik bir unsur olarak incelendiği

leştirmiştir. İdeal beden algısının içselleştirilmesinde

bir çalışmada şöyle belirtilmiştir:

medyanın etkisi oldukça fazladır. Bunu da medya genelde çok büyük kitlelere ulaşabildiği reklamlar üze-

“Özellikle tüketim kültürüyle bir-

rinden yapar (Topaloğlu, 2010).

likte gündelik hayatın estetikleştirilmesi bağlamında, hayatı bir tür

Amerikalı medya eleştirmeni Jan Killbourne’un rek-

sanat eserine dönüştürme projesi

lamlardaki cinsiyetçiliği teşhir ve analiz ettiği ‘Bizi

güden bireyin benliğini genişletme

Usul Usul Öldürmek’ başlıklı belgeselinin başlangı-

arzusu, yeni üsluplar ve duyumlar

cında belirttiği “Reklamlar sadece ürün satmazlar,

arayışı ile ‘keşfetme arzusu’, tüke-

aynı zamanda ve belki daha da önemli olarak belirli

tim mekanizmaları tarafından et-

değerler, imgeler ve inanç sistemleri de satarlar ama

kin olarak kullanılan bir unsur ol-

çoğumuz reklamları ciddiye almadığımızı, onlardan

muştur. Böyle bir çaba içerisindeki

etkilenmediğimizi sanıyoruz.” (Boratav, 2008; akt.

çağdaş birey ise kendisini tüketim

Papatya ve Karaca, 2011) sözünü destekleyecek bi-

kültürünün derinliksiz, metalaşmış

çimde tüketicilerin satın alma yönünde etkilenme-

kültürüyle baş başa bulur. Böylesi bir

kültürde,

diklerini düşündükleri reklamların, oysaki onları dik-

gereksinimlerden

kat etme ve hatırlama yönünde etkilediğini söyleye-

bahsetmek bir yana tüketimin ken-

biliriz.

disi amaç konumundayken beden de en önemli araç konumunda ol-

Pazarlama faaliyetlerinin en önemli unsurlarından

muştur. Bu durum da bedenin rek-

biri olan reklamlar, tüketicinin davranışlarının ve tu-

lam gibi tüketim mekanizmaların-

tumlarının oluşmasında ve satın alma kararlarında

daki konumunu etkileyen bir faktör

önemli bir rol oynar ve insanların maddi durumu ne

olarak karşımıza çıkar.” (Batı,

olursa olsun hep daha fazlasını istemeye ve aldır-

2010:105)

maya yönlendirir. Bunu da satmak istediği ürüne belli anlamlar yükleyerek yapar. Bugün görsel kimlik tü-

Bedenin bu şekilde ele alınması tarihsel süreç içeri-

ketime dayalı ve tüketim kültürü içinde her tüketici-

sinde belirli bir ideal beden formunu da beraberinde

nin günlük eylemleri, ifade ve etkileşimleri, yaşam

getirmiştir. Bu ideal beden algısı en çok kadınlar üze-

tarzları ile karakterize edilmiştir (Lin ve Yeh, 2009:61;

rinde oluşturulmuş ve bu idealde kadının bedeni, er-

akt. Papatya, 2010). Williams (2013) görsel medyada programların ve reklamların sürekliliğinin toplumsal

43


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

iletişimi kaçınılmaz kıldığı ve bazı mesajların izleyi-

kullanıldığı yer de reklamlar olmaktadır (Özgür,

ciye doğrudan iletildiğini söylemiştir (akt. Sarbay,

1996:234; akt. Papatya ve Karaca, 2011).

2015). Kitle iletişim araçlarının toplumun yararı yerine üretiÇok farklı şekillerde izleyici karşısına çıkan reklamla-

cilerin ve reklam verenlerin çıkarlarına hizmet et-

rın, reklamı yapılan ürün, hizmet ya da fikrin hedef

meye başlaması nedeniyle ‘Toplumsal Sorumluluk

kitlesini hikâyenin içine çekmeye çalışırken yararlan-

Kuramı’ ortaya atılmıştır. Bu kurama göre, kitle ileti-

dıkları en etkili yol, tüketiciyi bir karakterle özdeşleş-

şimi araçları, yayınlarında üç prensibi göz önünde bu-

tirmektir. İzleyici kendisini ekrandaki karakterle öz-

lundurmalıdır. Bunlar; kitle iletişim araçlarının özgür-

deşleştirdiği zaman kendisini o reklamın içindeymiş

lüğü, topluma karşı görevleri ve bireysel özgürlükler-

gibi hisseder ve kendini o karakterlerin yerine koyar.

dir. Theodora Peterson’ın (1956) ortaya attığı ‘Top-

Tüketim, reklamlarda tanıtılan ürünleri satın alarak

lumsal sorumluluk kuramı, kitle iletişim araçlarının

ve reklamda gösterildiği şekilde kullanarak gerçek-

özgür olmakla birlikte topluma karşı görevlerinin ol-

leştirilmek istenir. Örneğin, 20 katılımcı üzerinde de-

duğu anlayışına dayanmaktadır.’ (Mutlu, 2003:79;

rinlemesine yapılan görüşmelerin sonuçlarına göre,

akt. Mora, 2005). Kitle iletişim araçlarının sadece ti-

20 katılımcının tamamının ‘Ünlülerin kot giyiyor ol-

cari anlayışla hareket etmeleri durumunda toplumu

ması bireyi etkiler.’ düşüncesine katıldığı ve 16 katı-

bilgilendirme, kamuoyu oluşturma, eğlendirme,

lımcının kotun giyilip giyilmemesinden ziyade nasıl

eğitme, iktidarı denetleme gibi işlevlerini hakkıyla

giyildiği ve hangi aksesuarların kullanıldığına göre

yerine getiremezler. Bu nedenle sosyal sorumluluk

ünlülerin tercihlerinin etkili olduğunu belirtmiştir.

anlayışı ile hareket edilmesi, ticaretin yanında aynı

Kadın katılımcıların 7’si Pınar Altuğ’un kotta düşük

zamanda bir kamu görevinin yapıldığının bilincinde

bel modelleri tercih etmesinin izleyici üzerinde etkisi

olunması gerekmektedir.

olduğunu söylemiştir (Tuğcu, 2003:148; akt. Papatya ve Karaca, 2011). Bu yüzden üreticiler ürünlerine ve

Toplumsal cinsiyet rollerinin sunumunda kitle ileti-

hizmetlerine dikkat çekmek ve satın alınmalarını sağ-

şim araçları içinde televizyonun yadsınamaz bir yeri

lamak için reklam yaparlar. Bu dikkati çekmek için de

vardır. Dolayısıyla, kadın ve erkeğe toplumsal cinsi-

reklamlarda “güzel” kadınları kullanmak reklamcıla-

yet rolleri üzerinden cinsiyetçi bir bakış ile bakma eği-

rın sık başvurdukları bir yöntemdir.

limi televizyon reklamlarında da somut bir şekilde yer almaktadır. Bu eğilim, kadın ve cinsiyet mücadelele-

Kadının Türkiye toplumundaki yeri de televizyon-

rinin yükselmesi ile birlikte tersine dönmüş ve kadın-

larda belli kalıplar ve normlar halinde gelenekselleş-

lara yönelik toplumda uygulanan ayrımcılıklar büyük

miş bir yapıya bürünmektedir. Kadın bu araçlarda ge-

firmaların reklam konusu haline gelmiştir. O güne ka-

nellikle fiziki görünümü, cinsel rolüyle ön plana çıka-

dar reklamlarında tam karşıtı bir söylem ve beden su-

rılmaktadır. Üretim ve kişilik anlamında edilgen bir

numuyla var olan firmaların hepsi bugün kadın hak-

konuma oturtulan kadın, geleneksel rolüyle bu araç-

ları savunucusu olmuştur. Günümüzde de kadına yö-

larda yerini almaktadır. Üretime değil de tüketime

nelik ayrımcılık Nike Women, H&M, Elle gibi sermaye

yönelik konularda ön plana çıkartılan kadının en fazla

44


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

sahibi ünlü firmalar tarafından kadına yönelik ayrım-

“http://www2.hm.com/tr_tr/kadin.html” adresinden

cılık teması hedef alınarak feminist ideoloji bir rek-

alınan toplam 46 ayrı mankenin fotoğrafları kulla-

lam aracı haline getirilmiştir. Örneğin, deterjan mar-

nıldı. Mağazalardaki temsilleri görmek için ise İstan-

kası olan Ariel’in reklamlarına bakıldığında bugüne

bul’un en merkezi konumlarından biri olan Beyoğlu

kadar çamaşır yıkamanın kadının görevi olduğu kalıp

ilçesi İstiklal Caddesi üzerindeki 5 katlı H&M mağaza-

yargısını besleyen bir biçimde sadece anne veya

sında fotoğraflar çekildi. Bu şubede büyük beden re-

başka rollerde gördüğümüz kadınların oynatıldığı gö-

yonu olmadığı için büyük beden ürünlerin bulunduğu

rünmektedir. Bugün popüler bir düşünce haline gelen

iki şubeden biri olan Bayrampaşa ilçesindeki Forum

cinsiyetçiliğin yok edilmesi ideolojisi düşüncesinden

İstanbul AVM’de yer alan 2 katlı H&M mağazasına da

hareketle en son yayımladıkları reklamda erkeklerin

gidildi. Mağazalarda çekilen fotoğraflardan ise 25 ka-

de çamaşır yıkaması gerektiğini vurgulamışlardır.

dın temsili karşılaştırma için seçildi.

Cinsiyet ayrımcılığının yıkılmaya çalışıldığı günümüzde, bu firmalar, cinsiyetçilik karşıtı reklamlarını

İşlem

gerçekten toplumsal sorumluluk kuramında belirtil-

Çalışmada H&M adlı markanın 2015 sonbahar kolek-

diği gibi toplumsal faydayı gözeterek mi yapmakta-

siyonu reklam filmi ile kendi mağazaları ve online

dır yoksa belirli ideolojileri araç olarak kullanarak sa-

alışveriş sitesinde sergilediği kadın temsilleri ırksal

dece ticari kazanç mı elde etmeye çalışmaktadır?

semboller, saç tarzları, farklı vücut profilleri ve yaş gibi kategoriler üzerinden içerik analizi yöntemiyle

Bu sorudan yola çıkarak bu çalışmada, bu reklamların

karşılaştırılmıştır. Kullanılan kategoriler reklam filmi

bir örneği olarak H&M adlı firmanın 2015 sonbahar

baz alınarak oluşturulmuş, içerik analizinde kapalı

kataloğunu tanıtmak için yayınladığı ve ses getiren

kodlama tekniği benimsenmiştir. Kategori olarak

reklam filmi ile kendi mağazaları ve online alışveriş si-

“saç tarzları” kategorisinde “renk” teması altında

telerinde sergilediği kadın temsilleri karşılaştırılacak-

sarı, siyah, kahverengi ve diğer alt temaları; “boy” te-

tır.

ması altında uzun, kısa/küt, kazıtmış alt temaları ve “şekil” teması altında düz, kıvırcık ve afro alt temaları

Yöntem

olarak kodlanmıştır. “Farklı vücut profilleri” kategori-

Örneklem

sinde “ağırlık” teması altında kilolu, zayıf ve kaslı alt

Çalışmanın örneklemini H&M markasının 2015 son-

temaları; “boy” teması altında kısa ve uzun alt tema-

bahar koleksiyonunun reklam filmindeki kadınlar ile

ları; “ırksal semboller” teması altında siyah, beyaz,

mağazalarındaki ve online satış sitelerindeki man-

melez, çekik alt temaları kodlanmıştır. Son olarak

kenler oluşturmaktadır. 1 dakika 12 saniye uzunlu-

“yaş” kategorisi altında yaşlı, orta yaşlı ve genç tema-

ğundaki reklamda 17 kadının yer aldığı görülmekte-

ları aracılığıyla kodlamalar yapılmıştır.

dir. Bu reklamda 17 ayrı temsil sunan kadınlar ev, restoran, sokak, bar, otel odası, havuz gibi çok çeşitli

Reklamlarda cinsel yönelim belirgin olarak görülebi-

mekanlarda görüntülenmiştir. Reklam müziği olarak

liyorken online sitedeki mankenlerin ve vitrin man-

Lion Babe’e ait “She is a Lady (O Bir Hanımefendi)”

kenlerinin cinsel yönelimleri belirlenemeyeceği için

şarkısı

cinsel yönelim kategorilendirilmemiştir.

kullanılmıştır.

Online

satış

sitesi

için

45


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Bulgular

vücut profillerinin ağırlık alt kategorisinde karşılaştı-

Reklamda yer alan 17 kadın temsili, online satış site-

rıldığında, zayıf vücut profiline sahip kadınların yüz-

sindeki 47 kadın temsili ve mağazada yer alan 25 ka-

desi çoğunluktadır. Reklam ve online satış sitesindeki

dın temsili saç tarzları, ırksal semboller, farklı vücut

kadın temsillerinde kilolu kadınlara yer verilirken ma-

profilleri ve yaş kategorileri üzerinden sıklık analizi

ğazadaki temsillerde hiç yer verilmemiştir. Ayrıca

yapılarak karşılaştırılmıştır.

reklam filminde de kaslı bir kadın manken temsiline yer verilmiştir. Ayrıca araştırma sürecinde İstan-

Firmanın reklam, mağaza ve satış sitesindeki kadın

bul’daki 22 mağazasından sadece iki tanesinde bü-

temsillerinin yüzdeleri ve sıklıkları Tablo-1’de göste-

yük beden reyonu olduğu bilgisine de ulaşılmıştır.

rilmiştir. Reklam filmindeki kadın temsillerin saç rengine bakıldığında sarı/kumral ve siyah saça sahip

Firmanın reklam, mağaza ve satış sitesindeki kadın

temsillerin çoğunlukta olduğu, online satış sitesin-

temsillerinin boy açısından vücut profilleri incelen-

deki temsillerde normale yakın dağıldığı ve mağaza-

diği zaman mankenlerin tamamının uzun boylu ol-

larda ise mankenlerin çoğunun saçsız olduğu ve saçı

duğu bulgulanmıştır.

olanlarında sarı/kumral olduğu bulgulanmıştır. Firmanın reklam, mağaza ve satış sitesindeki kadın Reklam filmindeki kadın temsillerinin saç boylarına

temsilleri etnik ipuçları açısından karşılaştırıldığında

bakıldığı zaman uzun saçlı kadınların ağırlıkta olduğu

ortaya çıkan yüzdeler ve sıklıklar Tablo-3’te gösteril-

ve saçlarını kazıtmış mankenlerin kısa/küt saçlı man-

miştir. Üç grubun yüzdelerine bakıldığında beyaz ka-

kenlere oranla yüzdesinin daha fazla olduğu bulgu-

dın temsillerinin çoğunlukta olduğu bulgulanmıştır.

lanmıştır. Mağazadaki kadın temsillerinin saç boyla-

Mağazadaki kadın temsillerinin hepsinin beyaz kadın

rına bakıldığında saçı olan mankenlerin hepsinin

temsili olduğu, diğer alt temalardaki kadın temsille-

uzun saçlı olduğu bulgulanmıştır. Online satış site-

rine yer verilmediği bulgulanmıştır. Reklam filmi ve

sinde yer alan kadın temsillerinde ise uzun saç yüzde-

online satış sitesinde ise beyaz kadın temsilinden

sinin daha fazla olduğu bulgulanmıştır.

sonra en fazla temsiliyet melez kadın temsiline aittir. Bunun yanında çekik ve siyah kadın temsillerine de

Reklam filmindeki, mağazadaki ve online satış site-

yer verilmiştir.

sindeki kadın temsillerinin saç şekillerine bakıldığı zaman üç grupta da düz saç yüzdesinin çoğunlukta ol-

Firmanın reklam, mağaza ve satış sitesindeki kadın

duğu bulgulanmıştır. Bunun yanında kıvırcık ve afro

temsillerinin yaş kategorisinde karşılaştırılmasının

saç şekillerine bazı platformlarda hiç yer verilmemiş

yüzde ve sıklıkları Tablo-4’te verilmiştir. Reklam fil-

bazılarında ise düşük yüzdeyle yer verilmiştir.

minde çoğunluk genç kadın temsilleri tarafından oluşturulurken yaşlı kadın temsiline de yer verilmiş-

Firmanın reklam, mağaza ve satış sitesindeki kadın

tir. Bunun yanında mağaza ve online sitesindeki ka-

temsillerinin farklı vücut profillerinin karşılaştırıldığı

dın temsillerinin tamamını genç kadınlar oluşturmak-

sıklık ve yüzdeler Tablo-2’de gösterilmiştir. Üç grup

tadır.

46


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Tartışma

Mağazadaki temsillere baktığımızda ise toplumdaki

Bu çalışmada H&M firmasının 2015 sonbahar kolek-

ideal beden algısına paralel olan tek tip bir kadın tem-

siyonu için çektiği reklam filmi ile online satış sitesin-

sili görülmektedir. Bu durum firmanın reklam ve on-

deki ve mağazalarında sunduğu kadın temsilleri ara-

line satış sitesinde ortaya koyduğu ideolojiyle örtüş-

sında bir karşılaştırma yapılmıştır.

memektedir. Bu bulgular ışığında, firmanın feminist ideolojiyi benimseme yerine bir pazarlama aracı ola-

Analizde kullanılan kategoriler, reklam filmindeki

rak kullandığı görülmektedir.

temsiller üzerinden oluşturulmuştur. Reklam filmine bakıldığı zaman kadın temsillerindeki çeşitlilik göze

Bu konuya feminizmin farklı akımlarının farklı bakış

çarpmaktadır. Reklam filminde toplumda norm ha-

açıları getirebileceği söylenebilir. Feminizm akımla-

line gelen ince, uzun boylu, uzun sarı saçlı kadın tem-

rına bakıldığı zaman; liberal görüşü benimseyen fe-

silinden çıkılıp; kilolu, kaslı, kısa saçlı ve saçlarını ka-

ministler, özellikle 19. yüzyılda, kadın-erkek eşitsizli-

zıtmış, siyahi ve çekik gözlü, yaşlı ve genç olmak

ğini ele almışlar ve kadınların arka planda olmasının

üzere çeşitli kadın temsilleri kullanılmıştır. Aynı za-

sebebinin toplumsal şartlandırma ve ayrımcılıkla ala-

manda cinsel yönelim anlamında da heteronormatif

kalı olduğunu söylemişlerdir. Geleneksel Marksist fe-

bakış açısından sıyrılarak lezbiyen bir çift ve transek-

ministler ise kadının kamusal üretimden dışlandığı

süel bir kadın temsiline de yer verilmiştir. Bu anlamda

için ayrımcılığa uğradığını söylemişlerdir. Sınıfsız bir

H&M firmasının 2015 sonbahar reklamı klasik kadın

toplumun en iyi toplum biçimi olduğunu söyleyen

normunu yıkarak farklı bir bakış açısı getirmesi ile

Marksizm cinsiyeti ayrı bir sınıf olarak ele almamak-

medyada büyük yankı uyandırmıştır. Çalışmada fir-

tadır. “Marx’ın sömürü ve yabancılaşma teorilerinde

manın online satış sitesi ve mağazalarındaki kadın

kullandığı yöntemler, feminist çalışmalara yol gös-

temsillerinde de bu ideolojiyi benimseyip benimse-

termiştir. Aile kurumunun kadının evdeki köleliğini

mediğine bakılmıştır. Online satış sitesine bakıldı-

gizlediğini kabul etmesine rağmen, hem kadının ev-

ğında reklamdaki çeşitliliğe yakın biçimde bir temsi-

deki köleliğinin hem de erkeğin ücret köleliğinin ka-

liyet görülmektedir. Online sitede kullanılan man-

pitalist sistemden kaynaklandığını iddia etmektedir.”

kenlerde siyahi, melez, çekik gözlü, kilolu, kıvırcık ve

(Eisenstein, 1999: 197-200; akt. Ataman, 2009).

afro saçlı olmak gibi çeşitli temsiliyetlere yer veril-

Nancy Fraser, “Feminizm, Kapitalizm ve Tarihin

miştir. Ancak sitede her ürünün büyük bedeninin ol-

Oyunu” adlı makalesinde, feminizmin neoliberalizm

madığını ve büyük beden kıyafetlerin ayrı bir kategori

karşısında eleştirel bir hareket olarak duramamasının

olarak ve güncel ürünlerine kıyasla çok daha az bir çe-

nedenlerini sorgulamıştır ve bu durumu eleştirmiştir.

şitlilikle yer aldığı görülmektedir. Araştırma süre-

Fraser, ikinci dalga feminizmi devlet kapitalizminin

cinde, İstanbuldaki 22 mağazasından sadece 2 tane-

ekonomizm, erkek merkezcilik, devletçilik, westfal-

sinde oldukça ufak bir alanda büyük beden reyonu ol-

yanizme yönelttiği konusunda eleştirmiştir. “Post-

duğu bilgisine de ulaşılmıştır.

Fordizm, esnek emek süreçleri, finansal sermayenin hâkimiyeti ve sınırsız metalaştırma/özelleştirme gibi

47


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

özelliklere sahip olan bu kapitalist birikim biçimi, ge-

dengeli sunulmasına karşın son 25 yıldır bu oluşumda

nel anlamda muhalefetin zeminini daraltırken, femi-

hemen hemen hiçbir değişikliğin olmadığını belirttik-

nizmin de ufkunu belirleyen bir güce dönüşmüştür.”

lerini görülmüştür. Zaman geçtikçe kadının reklam-

Fraser, feminist hareketin henüz neoliberalizme karşı

larda daha gerçekçi yansıtılmasına karşın, kadının

eleştirel bir duruş geliştiremediğini söylemiştir (akt.

cinsel

Aslan & Gambetti, 2009). Bunun sonucunda da femi-

“1980’lerden bu yana az korunmuş/örtülmüş, açık se-

nist talepler sistemi yeniden üretir hale gelmiştir.

çik gösterilen kadınlar televizyonda, dergilerde ve

Fraser, aynı zamanda ikinci dalga feminizmin sistem

şimdilerde de bilgisayar ekranlarında her çeşit ürünü

karşısındaki mücadelesinde bütüncül bakış açısını

satmışlardır. Birçok erkek dergileri, kadın dergileri ve

kaybettiğini söylemiştir. Kapitalizm ile kol kola yürü-

genel dergilerdeki reklamlar ile ilgili çalışma sonuç-

yen ataerki farklı şekillere girerek bazı feminist talep-

ları, reklamların kadınları; ev hanımı, dekoratif obje,

leri kendi çıkarı için kullanırken feminist söylem de

erkeğe bağımlı, kariyere yönelmiş, cinsel obje ve ero-

buna karşı kendini yeniden ve yeniden kurmaktadır

tizmi, cinselliği çağrıştıran uyarıcı olarak çeşitli rol-

(akt. Aslan & Gambetti, 2009).

lerde sınıflandırdığını ortaya çıkarmıştır. Aslında

obje

olarak

kullanıldığı

görülmektedir.

1960’ların ortalarından 1990’ların ortalarına kadar Reklam filminde çeşitli kadın temsilleri kullanılması-

kadınların reklamlarda cinsel obje olarak daha fazla

nın yanında, bu kadınlardan toplum normlarına ters

tasvirleri olduğu görülmektedir.” (Zimmerman ve

düşen kadın temsillerinin reklamda tek başına ya da

Dahlberg, 2008:72; akt. Papatya ve Karaca, 2011) Ka-

kapalı alanlarda görüntülendiği görülmektedir. Bu

dınların toplum içinde daha görünür bir konum ka-

durum tarihsel süreç boyunca erkeğin kamusal

zanmasıyla günümüzde firmalar kadınların cinsel bir

alanla, kadının ise özel alanla özdeşleştirilmesiyle pa-

obje olarak kullanıldığı ya da toplumsal cinsiyet kalıp-

ralel görünmektedir. Kilolu kadının banyoda ayna

ları içinde sunulduğu kadın modelinden vazgeçmek

karşısında tek başına dans ettiği, trans kadının kim-

zorunda kalmışlardır. Emekçi kadınlar günü yaklaşır-

senin olmadığı bir sokakta görüntülendiği, lezbiyen

ken çoğu tekstil firması ya da moda dergisi kadınların

çiftin ise kimsenin olmadığı bir havuzda öpüştükleri

uğradığı ayrımcılıkları ifşa eden ya da özgür bir kadın

görülmektedir. Ayrıca incelenen tüm platformlardaki

modeli çizen reklam filmleri yayımlamaktadır. Geç-

kadınların çeşitliliğine rağmen hepsinin uzun boylu

mişte kendilerinin de pekiştirilmesinde rol oynadığı

ve “güzel” olması göze çarpmaktadır. Bu reklam filmi

cinsiyetçi kalıpların bulunduğu reklamlar, bugün ye-

birçok açıdan farkındalık yaratırken bir yandan da bu

rini bunları yıkmaya yönelik çekilen reklamlara bırak-

noktalar göz önünde bulundurulduğunda firmanın

mıştır.

aslında toplumun ayrımcı bakış açısından tamamen sıyrılamadığını düşündürmektedir.

Neoliberal sistemin özünün tüketime dayandığı söylenebilir. Günümüz toplumunun düzenlenmesi ve de-

Tarihsel sürecin nasıl geliştiğini anlamak için yapılan

netlenmesine dönük tüm mekanizmalar bu odak et-

çalışmalara bakıldığında, reklamlarda sunulan cinsi-

rafında geliştirilir, dönüştürülür ve yeniden üretilir.

yet imgelerinde değişiklik olup olmadığı incelenmiş

Bu nedenle toplumun ekonomik ve siyasi amaçları

ve araştırmacıların, birkaç tutumun az da olsa daha

48


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

doğrultusunda da tüketimin özendirilmesine dönük

Kaynaklar

mekanizmalar geliştirilmesi, adeta bir olmazsa ol-

Aslan, Ö. & Gambetti, Z. (2009). Fraser ve feminizm: Söylem

maz halini almıştır. Bunlar arasında mağazalar, alış-

kimin söylemi, tarih kimin tarihi? Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar, 9.

veriş merkezlerinin yanı sıra tüm yaşam alanlarını da kapsayan düzenlemeleri ve bireysel tüketimleri teş-

Batı, U. (2010). Reklamcılıkta retorik bir unsur olarak kadın be-

vik edici söylemlerin geliştirilmesini de sağlayan ga-

deni temsilleri. Kültür ve İletişim, 13(1), 103-133.

zete, televizyon, dergi ve sosyal medya gibi kitle ileKalan, Ö. (2014) Foucault’nun biyopolitika kavramı bağla-

tişim araçları sayılabilir (Kalan, 2014). Bu sistemin in-

mında moda ve beden: Vouge dergisi üzerinden bir söylem

sanları tüketime teşvik ederken kullandığı yeni yön-

analizi. Selçuk İletişim, 8(3), 140-162.

temlerden biri de ideolojiyi araçsallaştırmaktır. Bunu ideolojiyi metanın fiyatına ekleyerek yaparlar ve me-

Mora, N. (2005). Kitle iletişim araçlarında yeniden üretilen cin-

tayı satın alan kişi aynı zamanda ideolojiyi de satın al-

siyetçilik ve toplumsal yansıması. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi.

dığına inanır. Kapitalist firmalar da bu stratejiyi kullanarak ürünlerini, toplumda yer edinebilmek için uzun

Papatya, N. ve Karaca, Y. (2011). Kadın imgesi kullanılan rek-

yıllardır mücadele veren feminizm gibi ideolojiler

lamlara yönelik tüketicinin tutum ve davranışlarının değerlen-

üzerinden bedava olarak pazarlamaktadır.

dirilmesi. H.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 29(1), 69-100.

Feminizm ve pazarlama arasındaki ilişkinin tarihsel Sarbay, S. Z. (2015). Çelik ile Çeliknaz’ın reklam kokan aşkı:

olarak değerlendirilirken bu ilişkinin niteliğinin sö-

Arçelik reklamlarında toplumsal cinsiyet rolleri. İlef Dergisi,

mürü mü yoksa güçlendirme üzerine mi kurulu ol-

2(1), 95-114.

duğu sorusu hâlâ net bir şekilde cevaplandırılamamaktadır.

Topaloğlu, H. (2010). Gölgedeki bedenler: Bedenin inşa sürecinde toplumsalın etkileri. Alternatif Politika, 2(3), 251-276.

Araştırmanın sınırlılıklarına bakıldığında; reklam filTanrıöver, U.H., Vitrinel, E. ve Sözeri, C. (2009, Nisan). Göz-

minde yer alan farklı cinsel yönelim temsilleri açıkça

lemlerden eylemlere: Türkiye’de cinsiyetçi olmayan bir medyaya

görülmesine rağmen online satış sitesinde ve mağa-

doğru. 3. Uluslararası Kadın Çalışmaları Konferansı, Ankara.

zalarda bu durum saptanamayacağı için cinsel yönelim kategoriler arasına alınmamıştır.

Yılmaz, R. A. (2007). Reklamlarda toplumsal cinsiyet kavramı: 1960-1990 yılları arası milliyet gazetesi reklamlarına yönelik

Araştırma aynı zamanda bu reklam filminin top-

bir içerik analizi. Selçuk İletişim, 4(4), 143-155.

lumda nasıl etki ettiğini incelemek için görüşmeler yapılarak zenginleştirilebilir. Aynı zamanda bu reklam filmine benzer başka reklamlar da analiz edilerek bu araştırmaya destek veriler sunulabilir.

49


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Tablolar Tablo-1. Kadın temsillerinin saç tarzları açısından karşılaştırılması Yüzde

Frekans Reklam

Mağaza

Online

Reklam

Mağaza

Online

%30.43 %30.43 %34.78 %4.34 %100

Saç rengi Siyah Kahverengi Sarı/Kumral Diğer Toplam

5 2 8 2 17

0 0 10 0 25

14 14 16 2 46

%35.29 %5.88 % 47.05 %11.76 %100

%0 %0 %40 %0 %100

Saç boyu Uzun Kısa/Küt Kazıtmış Toplam

14 1 2 17

10 0 15 25

36 10 0 46

%82.35 %5.88 %11.76 %100

%40 %0 %60 %100

Saç Şekli Düz Kıvırcık Afro Toplam

12 0 3 17

10 0 0 25

38 4 4 46

%70.58 % 0 %17.64 %100

%40 %0 %0 %100

%78.26 %21.73 %0 %100

%82.60 %8.69 %8.69 %100

Tablo-2. Kadın temsillerinin farklı vücut profilleri açısından karşılaştırılması Yüzde

Frekans Reklam

Mağaza

Online

Reklam

Mağaza

Ağırlık Kilolu Zayıf Kaslı Toplam

1 15 1 17

0 25 0 25

7 39 0 46

%5.88 %88.23 %5.88 %100

%0 %100 %0 %100

%15.21 %84.78 %0 %100

Boy Uzun Kısa Toplam

17 0 17

46 0 46

%100 %0 %100

%100 %0 %100

%100 %0 %100

25 0 25

50

Online


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Tablo-3. Kadın temsillerinin etnik ipuçları açısından karşılaştırılması Yüzde

Frekans Reklam

Mağaza

Reklam

Mağaza

30

%58.82

%100

%65.21

Online

Online

Beyaz

10

25

Siyah

2

0

1

% 11.76

%0

%2.17

Melez

4

0

12

%23.52

%0

% 26.08

Çekik

1

0

3

%5.88

%0

%6.52

Toplam

17

25

46

%100

%100

%100

Tablo-4. Kadın temsillerinin yaş açısından karşılaştırılması Yüzde

Frekans Reklam

Mağaza

Mağaza

Online

Online

Reklam

%94.11

% 100

%100

%5.88

%0

%0

%100

%100

Genç

16

25

46

Yaşlı

1

0

0

Toplam

17

25

46

%100

51


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Kreş Çocukların Hakkıdır: Türkiye’de Kurumsal Çocuk Bakım Hizmetlerine Bir Bakış Deniz Arzuk denizarzuk@gmail.com

B

undan bir yıl önce, oğlumuz bir buçuk ya-

“öppna förskola”, tüm bebeklerin doğdukları günden

şındayken İsveç Enstitüsü’nden bir araş-

itibaren bir yetişkinle birlikte gidebildiği, isterlerse bir

tırma bursu kazandım ve ailecek İsveç’e ta-

köşede kendi kendilerine oynadıkları, isterlerse de

şındık. Buraya gelme kararımızı belirleyen en önemli

yaşıtları olan başka çocuklarla kaynaştıkları çocuk

sebeplerden biri, İsveç’te 12 ayı doldurmuş bütün ço-

dostu mekanlara deniyor. Bu açık kreşler günün belli

cukların eğer ebeveynlerin her ikisi de çalışıyorsa tam

saatleri belli yaş grubundan çocuklarca kullanılıyor ve

gün, yok eğer çalışmayan bir ebeveyn varsa yarım

özellikle de İsveç’teki uzun ebeveynlik izinleri sıra-

gün kreşe gitme hakkı olmasıydı. Bursumun süresi

sında ana babaların sosyalleşmesi için de güzel bir fır-

bitmeye yaklaşınca memlekete dönersek ne yapaca-

sat sundukları için çok seviliyorlar. Bir süre sıra bekle-

ğımıza karar vermek için Türkiye’de çocuk bakım hiz-

dikten sonra Umut’un kamu kreşine kaydı yapıldı,

metlerinin ve okul öncesi eğitimin durumunu araştır-

yaklaşık altı aydır da haftada beş gün evimize yakın,

maya başladım. Ne yazık ki karşılaştığım manzara hiç

bahçeli, çocukları bolca açık havada oynamaya teşvik

iç açıcı değildi. Dahası, medyada ve özellikle de ebe-

eden bir kreşe gidiyor.

veynlerin sıkça takip ettiği sosyal medya platformlarında bu konuyla ilgili müthiş bir kafa karışıklığı oldu-

Yaşadığımız kreş deneyimi sayesinde güvenli ve ka-

ğunu gördüm. Ben de konuya kendi akademik disip-

musal çocuk bakımının hem aileler hem de çocuklar için ne kadar önemli bir nimet olduğunu tekrar takdir

linimin penceresinden, çocukluk çalışmaları perspektifinden bakmak istedim. Bu yazıda Türkiye’de ka-

ettim. Olumlu yanları saymakla bitiremem. Umut

musal çocuk bakımının durumu; mevcut kurumların

kreş sayesinde bağımsızlaştı, kendi kendine giyinip

farkları ve bu kurumların, çocukların ve ailelerin ha-

soyunmayı, yemekten önce ellerini yıkayıp kurula-

yatlarına etkilerinden bahsedeceğim.

mayı, masa başına geçip çatal bıçak kullanarak kendi yemeğini yemeyi öğrendi. Bunları belki evde kalsa da

öğrenirdi ama elli metrekarelik evimizde kreşteki kadar çeşitli kitabı ve oyuncağı, onun boyuna uygun tef-

İsveç’e gelip kimlik kartlarımızı çıkarır çıkarmaz kreş

riş edilmiş açık ve kapalı alanları, gelişimini destekle-

başvurusu yaptık. Mahallemizdeki kreşlerden birinde

mek için tasarlanmış onca nesneyi bulundurmamız

yer açılana kadar da oğlumuz babasıyla birlikte haf-

mümkün değildi elbette. Kaçımızın evinde yürümeyi

tada birkaç yarım gün açık kreşe gitti. Açık kreş, yani

yeni öğrenmiş çocukların dengelerini kaybetmeden

52


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

ayakkabılarını giyebilmeleri için tasarlanmış bir ta-

Sonuçta, Türkiye’de 2 yaşından küçük her iki yüz

bure var? Daha da önemlisi eğer kreşe gitmemiş ol-

çocuktan sadece biri bir kurumda bakım hizmeti

saydı, arkadaş edinmeyi, onlarla birlikte oyun kur-

alabiliyor. 3 yaş için de durum pek farklı değil, mev-

mayı, ufak tefek çatışmaları kendi başına çözmeyi ve

cut bakım kurumlarının sadece yüzde altısı 3 yaşın-

tabii İsveççe konuşmayı öğrenemeyecekti.

dan küçük çocuklara ayrılmış durumda. 3-5 yaş grubundaki çocuklar için durum kısmen daha iyi gibi gö-

rünüyor, fakat bu yaş grubunun bile sadece üçte biri bir kuruma erişebiliyor, yani 3-5 yaş grubunda üç

Gelin biraz sayılarla konuşalım. Türkiye’de özel sek-

milyona yakın çocuk hiçbir hizmetten yararlanamı-

törde çalışan kadınlar doğum öncesi ve sonrası top-

yor.1 Peki ama bunun sebepleri neler? Neden Tür-

lam 16 hafta annelik izni kullanabiliyorlar. Buna birik-

kiye’de yeterli kreş ve anaokulu yok, daha da önem-

miş yıllık izinleri de ekleyebiliyorlar. Bunun sonra-

lisi, kurumsal bakım hizmetlerine neden ciddi bir ta-

sında bir altı ay da ücretsiz izin kullanma hakkı var.

lep yok?

Yani özel sektörde çalışan bir kadın bütün bu izinleri uç uca eklese bile en fazla bir yıl izin kullanabiliyor.

Bütün bu izinler biyolojik özcü kaidelerle belirlendiği için anne hayatta ise babaların bakım izni kullanması

İnternete erişimi olan her ebeveyn gibi ben de eğer

gibi bir olanak yok elbette. Peki annelerinin doğum

memlekete dönersek oğlumuzu nasıl bir kreşe gön-

izni bittiğinde çocuklar nereye gidiyor? Türkiye’de 0-

derebiliriz sorusuna cevap bulmak için bir arama mo-

3 yaş arası çocuklara hizmet eden, halka açık, üc-

toruna “2 yaş kreş” yazdım. Ve tabii sanki “baş ağrısı”

retsiz bir kurum yok, dahası kanunlara göre böyle

yazıp aratmışım gibi bu aramanın sonucunda da bil-

bir kamusal hizmet zorunluluğu da yok. Kamuda ve

gisayarımın ekranına yüzlerce felaket senaryosu dö-

özelde 150’den fazla kadın çalışanı olan işyerlerinin

küldü. Profesyonel ebeveynler, hikmeti kendinden

kreş açma zorunluluğu var, fakat pratikte bunun pek

menkul uzmanlar ve köşe yazarlarından oluşan koca

kimseye faydası dokunmuyor çünkü Türkiye’de işlet-

bir ordu, bu korkunç yanlıştan bir an evvel dönmem

melerin büyük çoğunluğu küçük ve orta ölçekte oldu-

için beni uyarıyordu.

ğundan bu şartı sağlayan işyeri sayısı son derece düEbeveyn bloglarına, haber sitelerine ve forumlara

şük, kreş açma zorunluluğunu denetleyen etkin bir

hâkim olan bu “uzman” görüşüne göre çocuklara en

mekanizma da yok. Geriye kalan tek seçenek olan özel kreşler ve belediye kreşleri ise mevcut çocuk sa-

az üç yaşına kadar evde, tercihen de anneleri tarafın-

yısını karşılayabilecek kapasitede değil, çoğu zaten

dan bakılmalı. Gelin bu tavsiyeyi yapan metinlerden

0-2 yaş arasını kabul etmiyor.

birine, Türkiye’den2 Birgün’e3 siyasi yelpazenin her yanından gazeteye bulaşıcı bir hastalık gibi yayılmış olan şu yazıya yakından bakalım. Söz konusu yazı

1

2

Konuyla ilgili başarılı bir infografik için şuraya bakabilirsiniz: http://www.worldbank.org/tr/news/infographic/2015/09/13/supply-and-demand-child-care-services-turkey-a-mixed-methods-study

3

53

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yasam/497399.aspx https://www.birgun.net/haber-detay/cocugunuzu-3-yasindan-once-krese-gondermeyin-174388.html


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

farklı kaynaklarda özel bir hastane zincirinin farklı

hizmet verir. Dahası, bir çocuğun kreşe gitmek için fi-

kentlerdeki şubelerinde çalışan, farklı tıbbi uzmanlık

ziksel, ruhsal ve toplumsal olgunluğa erişmesi gerek-

alanlarından farklı isimlere atfedilmiş. Hastanenin

mez, çünkü kreş çocukları tam da bu becerilerle do-

kendi sitesinde bile aynı yazı birden farklı imzayla ya-

natmaya yönelik bir kurumdur.

yımlanmış, o yüzden kimin ne amaçla yazdığını bilemiyoruz. Gerçi yazı öyle çok mecrada yayılmış, öyle

Yazıda dile getirilen “kreşe erken giden çocuklar eği-

anonimleşmiş ki ilk kimin yazdığı çok da önemli de-

timden soğuyabilir”, “dinleme becerileri tam geliş-

ğil.

memiş olabileceği için öğretmenin talimatlarına uymayabilir” gibi diğer kaygılara baktığımızda ise bu

Genellikle “çocuğunuzu 3 yaşından önce kreşe gön-

kreş karşıtlığının altında anaokulu ve kreş kavramla-

dermeyin” başlığıyla yayımlanan yazı, “eğer olağa-

rının birbirine karıştırılmasının yattığını anlıyoruz.

nüstü bir durum söz konusu değilse; çocukları 2,5-3

Gerçekten de yazının farklı bölümlerinde kreş, anao-

yaşından önce aile ortamından ayırmamalı ve okul

kulu, okul öncesi eğitim, bakım kavramları eş anlam-

öncesi kuruluşlara kayıt ettirme kararı aceleyle veril-

lıymış gibi birbirinin yerine kullanılmış. Oysa ki kreş

memelidir” cümlesiyle başlıyor. Ardından da çocuk-

çocukların sınıf içinde eğitim gördüğü, öğretmenlerin

ların kreşe gitmeye hazır olmaları için yerine getir-

talimatlarını takip ettikleri bir eğitim kurumu değil-

mesi gereken bir takım şartlar sıralanıyor. Bu şartlar-

dir. Kreşin amacı, çocukların yetişkinler gözetiminde

dan biri çocuğun konuşabilmesi, “o beni dövdü”, “öğ-

serbest oynaması, farklı uyaranlarla tanıştırılması,

retmen bana kızdı”, “teyze yemek vermedi” gibi ebe-

akranlarıyla ilişki kurması için fırsatlar sunulmasıdır.

veynlerin kanını donduracak cümleler kurabilmesi. ◆

Kreş dediğimizde aklımıza güvensiz, denetimsiz, çocuğun her an aç bırakılabileceği, dayak yiyebileceği

Bu noktada çocuk bakım kurumu ve okul öncesi eği-

yerlerin gelmesi gerekiyor çünkü.

tim kurumu arasındaki farktan da bahsetmek gereki-

Çocukların yerine getirmesi gereken diğer şartlar, ki-

yor. Türkiye’de 0-36 aylık çocuklara hizmet veren

şisel temizlikten üç tekerli bisiklete binebilmeye,

kurumlar kreş, bunu 36-72 aylık çocuklar için ya-

uzun konsantrasyon sürelerinden sayı sayabilmeye

panlar ise gündüz bakım evi olarak adlandırılıyor.

kadar çeşitli becerileri kapsayan uzun bir liste halinde

Bu kurumlar bakım hizmetinden sorumlu kabul edil-

sıralanmış. Bu hedeflere bedensel ve gelişimsel ola-

dikleri için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakan-

rak hiçbir zaman ulaşamayacak olan çocukların ne

lığı’na bağlılar.4 36-66 ay arasındaki çocukların eği-

yapması gerektiğine dair herhangi bir görüş bulamı-

timi için açılan okullara ise anaokulu deniyor. Bu ta-

yoruz. Oysa ki kreş denen kurum çocukların belli şart-

nıma göre anaokulu bakım değil eğitim hizmeti veren

ları karşılamasını beklemez, onlara ihtiyaçlarına göre

bir kurum olduğu için Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı.5 Fakat bütün bu kurumların, tanımların, mevzuatların

4

5

İlgili yönetmelik için bakınız: https://cocukhizmetleri.aile.gov.tr/uploads/pages/yonetmelikler/ozel-kres-ve-gunduz-bakimevleri-ile-ozel-cocuk-kuluplerinin-kurulus-ve-isleyis-esaslari-hakkinda-yonetmelik.pdf

54

Anaokulu mevzuatına şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/01/201801313.htm


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

ve yönetmeliklerin Türkiye’deki çocukların ciddi bir

Kısacası, ailelere hitaben yazılmış bu yazılar çocuğun

bölümünün hayatında hiçbir etkisi yok.

bir şekilde ev içinde belli bir psikolojik ve fiziksel olgunluğa eriştirilmesini ve ardından anaokuluna gön-

Bu iki başlı sistemin ebeveynler açısından en kafa ka-

derilmesini tavsiye ediyorlar. Fakat bu tavsiyeyi din-

rıştırıcı yanı, 3-5 yaş arasındaki çocukların nereye

lediğinizde kreşte sosyalleşme aşamasını atlayıp, 3

gönderileceği sorusu. Zira hem Aile Bakanlığı’na

yaşına kadar ailesi dışında minimum toplumsal ilişki

bağlı gündüz bakım evleri, hem de Milli Eğitim’e bağlı

kurarak yetişmiş bir çocuğu anaokuluna, tanımı ge-

anaokulları 36-66 ay arası çocuklara hizmet veriyor.

reği eğitim odaklı, çocukların belli bir düzen çerçeve-

Fakat Türkiye'de yeterli sayıda kreş ve bakım evi yok,

sinde hareket etmelerini bekleyen bir kuruma gön-

anaokulları ise bakım evlerine göre çok daha yaygın

dermiş oluyorsunuz. Üstelik bunu tam da çocukların

kurumlar olduğu için bunlara erişmek daha kolay. 36

bireyselleşmeye çalıştığı, bunun için de çeşitli duygu

ayı doldurmuş çocuklar için anaokulu, özellikle de

patlamaları yaşadığı bir dönemde yapıyorsunuz.

devlet anaokulu çok daha maliyetsiz bir alternatif.

Eğer sağlam sinirleriniz varsa bazı anaokulu çalışan-

Çoğu aile de hem bu gibi maddi sebeplerle, hem aka-

larının 36 aylık çocukların anaokullarına gönderilme-

demik kaygılarla, hem de çalışanlarının lisans me-

siyle ilgili fikirlerini şuradan okuyabilirsiniz:

zunu olması gibi kriterlerle son derece haklı olarak

https://forum.memurlar.net/konu/1680004/

anaokullarını tercih ediyorlar. Aslında çocuklara üç yaşına kadar, tercihen anneleri Fakat öte yandan, anaokulları eğitim kurumu statü-

tarafından evde bakılması gerektiği fikri Türkiye’ye

sünde olduğu için çoğu anaokulu çocuklara bakım

özgü bir fikir değil. Ev ve aile merkezli çocuk bakımı

hizmeti verecek yeterli sayıda personel istihdam et-

1990’lardan itibaren küresel olarak yayılmış bir söy-

miyor. Anaokuluna gidecek çocuğun kendi öz bakı-

lem. Bu söylemin yaygınlaşmasında sebep olan bir-

mını kendisinin yapacağı varsayılıyor. Pratikte ise el-

kaç kilit araştırmaya yakından baktığımızda ise işlerin

bette durum böyle yaşanmıyor. Kendi okul yıllarınız-

her zaman “uzmanların” dediği gibi olmayabileceğini

dan da gayet iyi hatırlayacağınız üzere, ne kadar ba-

görüyoruz. 1980’lere kadar çocukların küçük yaşta

ğımsız yetiştirilmiş olsa da bir çocuğun temizlikten

bakım kurumlarında geçirdiği zaman konusunun

beslenmeye her ihtiyacını kendi başına giderebilmesi

akademik çalışmalarda gündeme gelmediğini görü-

mümkün değil. Bu yüzden anaokullarında yardımcı

yoruz. Konuyla ilgili ilk araştırmalardan biri, 1986 yı-

öğretmen/sınıf annesi denilen görünmez bir kadro

lında Belsky ve arkadaşlarının yürüttüğü bir ça-

var. Devlet anaokullarında bu görev, ailelerden gelen

lışma. Bu araştırma6, dört buçuk yaşından önce ba-

“bağış”larla tutulan, güvencesiz, örgütsüz, kadrosuz,

kım kurumlarında uzun süre hizmet almış çocukların

en iyi ihtimalle de liselerin çocuk gelişimi bölümlerin-

küçük bir kısmının ilerleyen dönemlerde çeşitli davra-

den mezun kadınlar tarafından üstleniliyor.

nış bozuklukları gösterdiğini söylüyordu.

6

Çalışmaya şu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/0885200688900038

55


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

İlerleyen yıllarda Belsky araştırmasının yöntemleri

erişimin güç olması ve mevcut bakım hizmetlerinin

çokça tartışıldı, rastlantısal bulguları nedensel ilişki-

çok pahalı olması. Oysa biliyoruz ki çalışan annelerin

ler gibi yorumlamakla eleştirildi. Araştırma çok az sa-

çocukları pek çok açıdan daha şanslılar; önlerinde

yıda çocuğu çok kısa süre boyunca takip etmiş, üste-

güçlü toplumsal cinsiyet modelleri var, haneye ve do-

lik sonuçlar değerlendirilirken çocukların aldığı bakım

layısıyla çocuklara daha fazla gelir düşüyor.

hizmetinin kalitesi, aileler arası farklar gibi kritik göstergelere hiç bakılmamıştı. Daha da ilginç olanı, Nor-

Çocukların iyi olma haline dair neredeyse tüm göster-

veç'te7 ve İsveç’te8 yürütülen benzer araştırmaların

gelerin hanenin gelir seviyesiyle doğrudan ilişkili ol-

Amerika'da yürütülmüş Belsky araştırmasından farklı

duğu düşünüldüğünde sadece kadın istihdamını güçlendirme hedefi bile kreşi savunmak için yeter as-

sonuçlar ortaya koymasıydı. Neredeyse tüm çocukların kaliteli ve iyi denetlenen kreşlere erişebildiği bu

lında. Dahasını da sayalım. Kapitalizmin çok sevdiği

ülkelerde yapılan çalışmalar, esas meselenin çocukla-

fayda-maliyet perspektifinden bakarsak, her bir ço-

rın kreşe gidip gitmemesi değil kreşte sunulan hizme-

cuğa bir evde bir yetişkin tarafından bakılması verimli

tin kalitesi olduğunu gösteriyordu.

değil. Ekolojik açıdan bakıldığında milyonlarca ortaüst sınıf ailenin evinin, çocukların onar dakika ilgile-

Fakat bu tartışmalı sonuçlar medya ve basın tarafın-

nip bırakacağı oyuncaklarla doldurulması sürdürüle-

dan dolaşıma sokulmuştu bir kere. “Çocuğunuzu

bilir değil. Evde ihmal ve istismar olasılığını da göz

kreşe göndermeyin” manşeti, “erken yaşlarda düşük

önünde bulundurursak, çocuk psikolojisi açısından

standartlarda hizmet veren bakım kurumlarında

kendini ifade edemeyecek yaştaki çocukların yıllarca

uzun süreler geçiren çocuklar, bir ihtimal 6 yaş civarı

bir yetişkinle baş başa kalmaları dengeli ve sağlıklı bir

sınıf düzenini bozmaya yaşıtlarına göre biraz daha

ilişki biçimi değil.

meyilli olabilir” manşetinden çok daha sansasyonel duyuluyordu. Ve tabii kreşlerin kalitesinin yükseltil-

Peki çözüm nedir? Kadınların üçer beşer çocuk do-

mesini talep etmek yerine, ailelere çocuklarını kreşe

ğurması talep edilen bir dönemde annenin çocuk ba-

göndermemelerini söylemek zamanın ruhuna daha

şına en az üç yıl, haydi bunlar birbiriyle kesiştirildi di-

uygun düşüyordu.

yelim, üç çocuk için toplam en az yedi yıl eve kapanması mıdır çözüm? Kadın oluşlarının diyetini on yıllar ◆

önce kendi çocuklarını büyütmek için toplumsal hayattan koparak ödemiş anneannelerin babaannelerin

Kreş meselesinden bahsedip de kreş karşıtı söylemin

torunlarını büyütmesi midir? Kız çocuklarının erken

maskelediği çok önemli bir diğer konuya, kadın istih-

yaşta eğitimden koparılarak evde kardeşlerine bak-

damına değinmemek olmaz. Halihazırda Türkiye’de

mak zorunda kalması mıdır? Yoksa geçinebilmek için

çalışma çağındaki kadınların yalnızca üçte biri iş gücüne katılıyor. Bunun temel sebeplerinden biri, çocuk bakım sorumluluğunun kadınlara yüklenmesi, kreşe

7 Bkz:

8

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23311645

56

Bkz: https://gupea.ub.gu.se/handle/2077/16761


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

sürekliliği olmayan bir dizi işi kovalamak zorunda kalan yoksul kadınların orta-üst sınıf hanelerde çocuk bakıcısı olarak çalışması mıdır? Hiçbiri. Çözüm, iyi denetlenen, eğitimli çalışanların küçük gruplarda az sayıda çocuğa baktığı, çocuklara uygun tasarlanmış, çocuk dostu malzemelerle inşa edilmiş, çocukların gelişimine uygun oyuncaklarla, kitaplarla, ekipmanlarla donatılmış kamusal kreşler. Kreş bakımı almış çocuklara odaklanan çeşitli araştırmalar, kaliteli bakım hizmetlerinin çocukların dil becerilerini, bilişsel gelişimlerini, hafıza yeteneklerini desteklediğini gösteriyor. Kreşler, çocuklara ebeveynlerin sunamayacağı pek çok fırsatı, mesela yaşıtlarıyla birebir ilişki kurma fırsatını sunuyorlar. En önemlisi de kaliteli bakım hizmetleri, aileler arasındaki sosyo-ekonomik farkların çocuklara daha az yansımasını sağlıyor ve böylece toplumsal eşitliğe katkıda bulunuyor9. Kısacası, çocuk bakımı meselesi sadece çocuğun bir şekilde bakılıp büyütülüp örgün eğitime katılacak yaşa getirilmesinden ibaret değildir. Kreş çocukların hakkıdır. Kreş yaşındaki çocuklar hakları için mücadele edebilecek, örgütlenebilecek politik özneler olmadıkları için bu hakkı savunmak da bize düşüyor. ◆ Editör Notu Yazarın bu alandaki yazılarını okumak için aşağıdaki linkten blog’una ulaşabilirsiniz: http://denizarzuk.blogspot.com

9

Konu ile ilgili bir araştırma için bakınız: https://psycnet.apa.org/record/1986-12940-001

57


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Ruhsal (Psychic) Mülteci Sophie Hoyle Çev. Ekin Barış Şah denizarzuk@gmail.com

Batı psikiyatrisi mültecilerin yaşadığı travmayı pa-

de dilsel ve kültürel destek açısından, karşılamakta

tolojikleştiriyor ve politik bağlamından koparıyor.1

başarısız olabilir. Her halükârda, mülteciler geliyor ve büyük çoğunluğu kısa ve uzun vadede ruhsal bakıma

Orta Doğu’daki ruh sağlığı bakımı ve altyapısı; silahlı

ihtiyaç duyuyor.

çatışmalar, işgal, işkence ve yerinden edilme kaynaklı psikiyatrik koşullarla baş edebilecek yeterlilikte

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) mülteciler

değildir. Batılı ülkeler açığı kapatmak için gösterme-

arasında özellikle yaygın bir durum. TSSB, travmatik

lik çabalarda bulunuyorlar, –Orta Doğu’da sıklıklıkla

bir hadiseyle karşı karşıya kalmanın ardından, baştaki

çatışma sonrası kullanılmak üzere- psikiyatrik tedavi

tehdit ortadan kalktıktan sonra bile süregelen etkileri

ve ilaçları dünyaya ihraç ediyorlar; ancak Batı’nın as-

olduğunda ortaya çıkar. Semptomlar arasında dikkat

keri müdahalesi ve bölgedeki silah ticareti, mevcut

artımı (hypervigilance) ve geçmişe dönüşler (flash-

ruhsal şartları derinleştirerek tedavi sürecini baltalı-

backs) vardır; uyarıcılara karşı biyolojik reaksiyonla-

yor.

rın değişmesiyle gündelik görsel-duyusal fenomenler bir “tehdit” olarak algılanabilir. Birçok semptom psi-

Orta Doğu’daki çatışma bölgelerinden Avrupa’ya

kiyatrik durumlar arasında kesişebilir ve mülteciler

göçmen ve mülteci akını tarih boyunca olmuştur an-

aynı anda farklı psikiyatrik durumları yaşayabilir

cak psikiyatride bu meselelerin gündeme gelmesi

(TSSB, kaygı, depresyon, vb). Bu psikiyatrik durum-

“Avrupa göçmen krizi” olarak adlandırılan son mül-

lar kalıcı olmak zorunda değildir, ancak “nöroplasti-

teci akınının hızı ve büyüklüğü ile artan bir oranda

site” (neuroplasticity) ve beyin esnekliği (brain flexi-

ilintili. Batı’daki Kültürlerarası Psikiyatri’nin (Trans-

bility) konusunda giderek artan miktardaki araştır-

cultural Psychiatry) -sosyokültürel normlardaki fark-

malardan görüldüğü üzere, insan hayatında uzun sü-

lılıkların, psikiyatrik tanılamadaki kriterlere nasıl içkin

reli veya kalıcı etkiler bırakabilir.

olduğunu ve bu normların kültürel ve etnik azınlıkları nasıl marjinalize ettiğini öne çıkaran bir yaklaşım-

Psikiyatrik durumları “tanılamak” için, kişinin yaşa-

mevcut sınırlı altyapısı, artan mülteci nüfusunun spe-

dıklarının ve biyomedikal bilgilerinin ölçülmesi ve so-

sifik ihtiyaçlarını, hem ruhsal yardım açısından hem

1

Bu yazı, 2 Kasım 2015 tarihinde The New Inquiry’de yayımlanmıştır. Yazarın izniyle Türkçe’ye çevrilmiştir. Metnin orjinali için bkz: https://thenewinquiry.com/psychic-refuge/ Yazarın çalışmaları hakkında bilgi almak için bkz: http://www.sophiehoyle.com/

58


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

yutlanması; bedenlerinin ise tıbbileştirilip ve nesne-

Eğer kişinin kuvvetten düşüren (sosyal kaygı, agora-

leştirilmesi gerekmektedir. Psikiyatriyi eleştirenlerin

fobi, katatonik depresyon gibi kişiyi evden çıkmaktan

birçoğu, biyomedikal, bireysel ve ailesel ruh sağlığı

alıkoyan) bir hastalığı varsa, ilaç ve tedavi veya en-

modellerinden, daha geniş sosyo-politik bağlamlara;

gelli yardımları gibi hak edilmiş kamu hizmetlerine

reformist adaptasyon fikrinden (örneğin, ruhsal bo-

erişim için pratisyen hekimle veya psikiyatristle olan

zukluğumuzun daha fazla “farkında olmamız” fikri),

randevularına katılması pek muhtemel değildir. 2010

bunun olası yapısal sebeplerine odaklanmaya geçişi

yılında muhazafakâr hükümet, düşük gelirlilere ve

savunuyorlar.

engellilere yönelik sosyal yardımları azaltan politikaları uygulayarak, Şubat 2012 ile 21 Ekim 2014 ara-

Ancak, tanılama süreci bireyin psikiyatrik sağlık hiz-

sında doğrudan bu yardımlara erişimin engellenmesi

metlerine erişebilmesini gerektiriyor; örneğin, Birle-

sebebiyle tahminen 60 insanın ölümüne yol açtı.

şik Krallık’ta, pratisyen hekimler daha özelleştirilmiş

Black Triangle2 (Siyah Üçgen) isimli engelli hakları

ruh sağlığı bakımı için kapı bekçisi görevi görüyor.

grubunun bildirdiği verilere göre, bu insanların üçte

Pratisyen hekimler kaygı ve depresyon için genellikle

birinin önceden ruh sağlığı problemleri vardı ve üçte

bireylerin kendilerinin doldurması gereken anketler

ikisi intihara sürüklenmişti. Black Triangle’ın “Birleşik

sunuyorlar ve bu anketler hastaların duygusal tecrü-

Krallık Refah Reformu Ölümleri” isimli çalışması, Ça-

belerini tanımlayabilme ve dile getirebilme yetenek-

lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın iç soruşturma-

lerine ve bunların tanısal kriterlere tercüme edilebilir-

sıyla aynı döneme denk geldi ve Birleşik Krallığın en-

liğine bağlı. Bu sonuçlar sosyal yardımları ve istih-

gelli haklarına yönelik sorumluluklarını ihmal ettiği

damı etkiliyor, çünkü devlet “işe uygunluklarını” ve

iddiasıyla BM soruşturması3 açılmasına sebep oldu.

“üretkenliklerini” ölçüyor, test ediyor ve kontrol etmeye çalışıyor; ruhsal hastalık bireyin biyopolitik

Anaakım İngiliz medyasında, kişinin psikoz, mani

kontrolü için bir alan haline geliyor. Öte yandan, ke-

veya “anormal” davranışın diğer tanımlanmış formla-

mer sıkma politikaları yüzünden, kendini-düzenleme

rının akut epizodunu yaşadığı durumlar dışında kalan

(self-regulation) giderek artan şekilde bireylerin so-

psikiyatrik durumlar, çoğu zaman “görünmez hasta-

rumluluğu haline dönüşüyor.

lık” olarak düşünülmüştür. Bu göreceli bir ayrıcalık (başarı açısından ayrıcalık) olarak görülebilir çünkü

Londra’daki psikiyatrik servislerden yararlanan biri

bireyler kendilerini çeşitli bağlamlardan dışarı at-

olarak, şehrin farklı bölgelerindeki hizmet ve kaynak-

makta göreceli olarak söz sahibidirler; ancak ruhsal

ları arasında büyük bir eşitsizlik, bununla birlikte her

rahatsızlığı olan insanlar genellikle marjinalize edilir,

doktorun yaklaşımında ve tanılarında bir o kadar de-

yaşadıkları ayrımcılık ve eşitsizlik deneyimleri “ba-

rin farklılaşmalar olduğunu gördüm. Ruhsal sağlık

şarma” becerileri üzerinden merkezsizleştirilir ve

bakımına erişim çifte açmaz içinde gerçekleşiyor:

meşruiyeti ortadan kaldırılır. Böylece sağlık hizmetine erişimde gelire bağlı kutuplaşma ve iş yerinde

2

3

Bkz: http://blacktrianglecampaign.org/2014/10/21/uk-welfare-reform-deaths-updated-list-october-21st-2014/

59

Bkz: https://www.opendemocracy.net/ourkingdom/stuartweir/britain-faces-un-investigation-over-systemic-violationsof-disability-rights


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

ayrımcılık sürdürülür. Mevzubahis azınlık gruplar ve

rilmiş öznelliğin (colonized subjecthood) içselleştiril-

mülteciler olduğunda, bu farklı muamele ve kapı bek-

mesinin, insanların ruh sağlığını da etkileyecek şe-

çiliği problemleri kültürel farklılıklarla, dil bariyerleri

kilde, insandışılaştırıcı etkiler yarattığını fark etti. Ro-

ve ırkçılıkla daha da derinleşir.

land Littlewood marjinalize edilen gruplarda yüksek oranda şizofreni vakasıyla karşılaştığını ve bunun

Siyahi azınlıkların orantısızca yüksek bir fakirlik

dünya genelinde sömürgeleştirme şartları altında bir

içinde yaşadığı Londra’da psikoz ve şizofreni de bu

eğilim olduğunu vurguladı; Birleşik Krallık’taki birçok

azınlıklar arasında orantısızca yaygın4. Buna rağmen,

azınlık grup, memleketleri İngiliz sömürgesine gir-

azınlık topluluklara yönelik psikiyatrik araştırma gö-

dikten sonra oluştu ve bu tarihten sonra göçmen ve

receli olarak kısıtlı, olan yerlerde ise bunun uzun sü-

mülteci akını devam etti. Littlewood, baskın sömür-

reli bir hükümet politikasına evrilmesi olasılığı düşük;

geci dil kullanımında “bireyin kendisini nesneleştir-

etnik azınlıklar için özel ruh sağlığı bakımı, genellikle

diği” ve “kendi düşünce işleyişine yabancılaştırdığı”,

kısa ve orta vadeli araştırma projeleri ve dernekler

belirli bir nöropsikolojik ilişkinin olduğunu; bunun

aracılığıyla, yalnızca belirli bir nüfus eşiğinin aşıldığı

davranış ve ifadelerin psikopatoloji olarak algılanma-

bölgelerde sağlanıyor. Yoksulluk ve ırkçılık gibi hayat

sına yol açabileceğini öne sürüyor. Fanon modern

şartlarının kişide yarattığı sıkıntıların belirtilerinin,

ulus devlet içerisinde ve post-kolonyal ideolojinin

özellikle sıkıntıların ifade edilmesindeki kültürel fark-

başlangıç dönemlerinde psikiyatri hakkında yazı-

lılıklardan dolayı, yanlış bir şekilde psikoz veya şizof-

yordu; o günden bugüne ruhsal bakım küreselleşen,

reni olarak tanılanması (misdiagnose) gibi bir eğilim

pazarlamacı bir aşamaya evrildi.

var. Daha geniş bir bilimsel araştırma alanının bir bileşeni olarak psikiyatrik araştırma, evrensel bilimsel

Batı toplumlarındaki beyaz olmayan azınlıkların ruh-

yasaların olduğunu ve kültürler arasında ortak bir dil

sal durumuna yönelik çalışmalar az; ama muhteme-

olduğunu varsaymaktadır. Azınlık gruplarına yönelik

len Orta Doğu’da ikamet eden Arap nüfusunda görü-

araştırmalarda linguistik çevirmenler yer alsa da bu

len travma ve TSSB üzerine çalışmalar daha da az,

kültürel farklılığın “çevrildiği” anlamına gelmiyor; ör-

özellikle bölgenin bir kısmında son dönemlerdeki ve

neğin bazı kültürlerde insanlar bireysel duygularını

devam eden çatışmaların oranını düşündüğümüz za-

tanımlamayabilirler, onun yerine kendilerini toplulu-

man. Psikiyatride TSSB üzerine çalışma genellikle

ğun, ailenin veya sosyal duyguların parçası olarak ta-

özel sektör ve devlet araştırma fonlarına bağlıdır ve

nımlayabilirler, ki bu durum psikiyatrik tanılarla

bu yüzden Batı ve İsrail ordularındaki insansız hava

uyumlu değildir.

aracı pilotlarına yöneliktir. Araştırma fonları açısından, Ortadoğu’da yöntem ve bakım hala devlet ta-

1961 yılında Fransız sömürgesi olan Cezayir’de psiki-

banlı. Sınırların yeniden çizildiği, rekabet içindeki ve

yatrist olarak çalışırken Frantz Fanon, sömürgeleşti-

nüfusun çatışmalardan dolayı göç ettiği bu bölgede, bu gruplara yönelik bakım hizmetlerini yönetmek

4

Bkz: https://westminsterresearch.westminster.ac.uk/download/938740cf50a5de947a2f7bcde7e0c805b10b6c434a11aa5 0d2b56b9778807a85/149751/Fearon_et_al_2006_final.pdf

60


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

daha da zor olabilir. Çatışma döneminde, sağlık hiz-

2014 verilerine göre; tahmini 119.981 Suriyeli AB ül-

metleri ve psikiyatri Birleşmiş Milletler tarafından tek

kelerine (28 ülke) ve 146.373’ü geniş Avrupa’ya (38

tek devletlerin meselesi olmaktan ziyade dünya ge-

ülke) başvuruda bulundu. Öte yandan, komşu ülke-

nelinde insani meseleler olarak düşünülmektedir; an-

lerde 4 milyon kayıtlı Suriyeli bulunmaktadır; bunla-

cak bu durumun sonucu daha uzun vadeli sistematik

rın 1,94 milyonu Türkiye’de, 1,1 milyonu Lübnan’da

müdahaleler yerine genellikle bir dizi geçici çözüm

(1951 Mülteci Anlaşması’na taraf olmadığı halde),

olmaktadır. TSSB’ye yönelik tedavide, kısa dönemli

629.266’sı Ürdün’de ve 249,463’ü Irak’ta bulunmak-

sağlık hizmetlerinin sağlanmasında veya kamu poli-

tadır. Bütün bu ülkelerin GSYİH rakamları Batı Av-

tikasında hesaba katılmayan birçok karmaşık durum

rupa’dan daha düşüktür. Bu durum Avrupa’nın göze

söz konusudur; örneğin hastalıkların başlangıcıyla te-

çarpan altyapı kapasitesi “kriz”ini iyice belirginleştir-

davinin başlangıcı arasında gecikme olması, doğru-

mektedir.

dan travma ya da çocukların televizyonda bazı olaylara şahit olması, yetişkinlerden cinayet hikâyeleri

Sanayileşmiş ülkelere iltica başvurusunda bulunan

duyması gibi dolaylı travma vakaları. Travmanın etki-

toplam mülteci sayısı arttı; ancak bu artışa yönelik

leri hayat boyu veya nesiller boyu sürebilir, bu tür

tepkiler, konunun milli politika söyleminde nasıl şe-

mevzuların ele alınmasında daha uzun süreli araş-

killendiği ile ilişkilidir. 1990’lardan bugüne, 11 Eylül

tırma ve sağlık hizmetleri planlamasına ihtiyaç duyul-

sonrasında daha yoğun olarak, hükümet ve sivil top-

maktadır.

lum örgütlerinin dili ve yaygınlaşması daha çok güvenlik üzerinden oldu; bu durum iltica ve göçe yöne-

Bununla birlikte, askeri çatışma bağlamında, trav-

lik tutumda da kendisini gösterdi. Göç, artan bir

mayı bir hastalık ya da bireysel patoloji olarak değil

oranda, kontrol edilmesi gereken bir süreç olarak gö-

de tümüyle sosyo-politik bağlama karşı makul bir

rülmeye başlandı, siyasal partiler korku politikasını

tepki olarak görebilir miyiz?

harekete geçirdiler, ulusötesi bağların küreselleşme yoluyla hızlandırılmasına ve derinleştirilmesine rağ-

•••

men göçmen ve mülteciler ulus-devlete dışarıdan bir tehdit olarak konumlandırdı. Bu durum, siyasal parti-

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne

ler tarafından küreselleşen sermayeye yönelik kaygı-

(UNHCR) göre 2015 yılında dünya genelinde toplam

ları göçmen gruplara yönlendirmek için alevlendi-

iltica başvurusu son 20 yılın en yüksek seviyesin-

rildi.

deydi. UNHCR 2014 verilerine göre sanayileşmiş ülkelere iltica başvurularında Suriye, Irak ve Afganistan

İnsanların dolaşımı problematiği, popüler görüşler ve

en yüksek orana sahip; bu yazı ise Suriyeli mültecilere

medya tarafından yasallık ve kriz üzerinden kuruldu

odaklanacak. Altını çizmek gerekir ki, mülteci kriziyle

— siyasal retoriğe hem karşılık hem de malumat ve-

ilgili haberler Avrupa’ya gidenlere odaklansa da, ne

ren bir şekilde. Bu yasa dışılık inşası kriz fikrini idame

zaman Orta Doğu’da bir çatışma olsa mültecilerin ço-

ettirmektedir, oysa yasa dışı sığınmacı ve mülteci

ğunluğu bölgede kalıyor. 2015 Ağustos’unda UNHCR

diye bir şey yoktur; çünkü bu gruplar uluslararası hukuk tarafından güvence altındadır.

61


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Bu kriz ve aciliyet söylemine rağmen, Suriye’deki as-

karşılayabileceği görülmektedir. Birleşik Krallık’ın

keri çatışmaların 2011 yılından beri devam ettiği ve

2003-2009 yılları arasında Irak savaşına 8.4 milyon

Britanya’nın doğrudan askeri müdahaleyi savunduğu

sterlin ve 2001-2013 yılları arasında Afganistan’da en

düşünüldüğünde, Birleşik Krallık hükümetinin du-

az 37 milyar sterlin harcadığı tahmin edilmektedir.

ruma müdahalesi görece kısıtlı olmuştur. Birleşik

Savunma Bakanlığı 25 milyar sterlin gibi daha düşük

Krallık aşikar cömertliği ile yakın zamanda Suriyeli

bir tahmini rakam veriyor; ancak bu hesabın içinde,

mülteci almaya karar verdiğinde -yazımına katkıda

dönen askerler arasında fiziksel olarak yaralanan ve

bulundukları ve imzaladıkları 1951 BM Anlaşması ge-

TSSB’si olanların uzun dönemli bakım maliyetleri yer

reği yasal olarak yapmak zorunda oldukları şey tam

almıyor. Suriye iç savaşına Birleşik Krallık’ın harcadığı

da bu- önceki göçmen akımlarına yönelik kolektif bir

miktar şu ana kadar yaklaşık 79 milyon sterlin ve gö-

unutkanlık gerçekleşmiştir; örneğin 1990’lı yıllardaki

rünen o ki 2003 yılında Irak’ın işgali IŞİD’in kurulma-

Balkan göçleri, 1945’te İkinci Dünya Savaşı sonrası

sını sağlamıştır, bu örgüt mülteci hareketinin başlıca

mülteci halkların seçici bir cömertlikle kabul edil-

sebebidir.

mesi. Mülteciler iltica hakkına kavuştuktan sonra bile, bu kısıtlıdır; örneğin Birleşik Krallık çocuk mülte-

2012’den beri, Birleşik Krallık; BM temsilcilikleri, sivil

cileri kabul etmektedir ancak bu çocuklar 18 yaşını

toplum örgütleri ve Kızıl Haç dahil olmak üzere part-

geçtikten sonra ülkeyi terk etmek veya İçişleri Bakan-

ner organizasyonlara 1 milyar dolar tahsis etti. Ayrıca Orta Doğu’daki mülteci kamplarına bağışlarda bu-

lığı’na, mahkemede, Birleşik Krallık’la azımsanmayacak bağları bulunduğunu kanıtlamak zorundadır. Hü-

lundu ve ülkeye giriş yapan mültecilerin konaklama

kümet yakın bir zamanda Suriyeli göçmenlerin ev sa-

ve yaşam giderleri için 1 milyar sterlinlik harcama ya-

hibi yapılmalarına yönelik yatırım yapılacağını resmi

pacak, ancak bu harcama sadece mültecilerin ülkeye

bir politika olarak duyursa da, genel kemer sıkma ön-

yerleştikten sonraki ilk yılı için geçerlidir. Birleşik Krallık’ın bölgedeki mevcut toplam askeri harcama-

lemleri çerçevesinde uzunca bir süredir sığınmacı ve mültecilere hizmetler sunan, gayriresmi sivil toplum

ları ve planlanan askeri müdahalenin maliyetiyle kar-

örgütlerinin kapasitesini düşürdü. Örneğin, İçişleri

şılaştırıldığında bu harcama minimal düzeydedir.

Bakanlığı sığınmacılara yönelik hizmetleri Göçmen

Mevzubahis doğal kaynaklara erişim ve jeopolitik güç olunca, muhteşem bir yatırım ve diplomasi söz konu-

Yardım derneğine transfer ettiği için, Londra’da bu-

sudur, ancak askeri müdahalenin geride bıraktığı in-

lunan, sığınmacılara yardımcı olan Lambeth ve So-

sanların önceliği daha düşüktür.

uthwark Mülteci Konseyi 1 Nisan 2014 tarihinde kapandı.

•••

Hükümet bu mülteci akımının üstesinden gelecek

Çatışmadan kaçan mültecilere gelince, büyük bir kıs-

kaynakları olmadığını iddia ediyor; ancak Birleşik

mının çatışma sürecindeki deneyimlerden veya Av-

Krallık hükümetinin Suriye, Irak, Afganistan’a askeri

rupa’ya yol alırken şahit oldukları insan ölümlerinden

müdahalelerde bulunmak için ne kadar para harca-

kaynaklı psikiyatrik rahatsızlıklar yaşaması muhte-

dığı incelendiği zaman, hükümetin bunu kolaylıkla

62


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

meldir. Mültecilerin son durağı belli olmadığı için bir-

toplamak için kullanılıyor. Yine de bu terimin kulla-

çok hükümet bu gruplara yönelik orta ve uzun vadeli

nımı fon almak için etkili ve mülteci kamplarında

psikiyatrik sağlık hizmeti planlayamamaktadır ve ge-

SSTB oranı pragmatik sebeplerle, sıklıkla olduğun-

çici olmasını tercih ettikleri, çalışanların kısa dönemli

dan fazla gösteriliyor. Bu psikiyatrik bağlamda sığın-

sözleşmelerle çalıştırıldığı bu mülteci kamplarına

macı ve mültecilerin “patolojik” bireyler olarak sosyal

kayda değer bir yatırım yapmak istememektedir.

inşası, onların kendilik algısını etkileyebilir; çoğun-

Mülteciler, kamplar arasında geçiş yapıp hedef ülke-

lukla pasif mağdurlar olarak muamele görüyorlar,

lere ilerlerken, geçici veya sürdürülebilir sağlık ba-

kendi ihtiyaçlarını izah edebilecek ve tedavi için kendi

kımı kısıtlı olmaktadır. Mülteci kamplarında yaşamın

seçimlerini yapabilecek bireyler olarak değil.

kendisinin, izolasyon halinin, dış dünyayla ve önceki destek ağlarıyla eksik veya seyrek etkileşimin psiko-

Mülteci kamplarındaki psikiyatrik hizmet, ancak

lojik etkileri vardır; ilticaya başvurunun bürokratik sü-

daha geniş bütünsel bir bakımın parçası olduğunda

reçleri aylar alabilmektedir, belirsizlik halindeki bu

fayda sağlayabilir; mültecilere neyin onlara yardımcı

süreç apati ve klinik depresyona sebep olabilir.

olabileceğini soran aşağıdan yukarıya bir yaklaşımın sergilendiği birkaç tane kamp bulunmaktadır. Mülte-

Lübnan’da Filistinli mültecilerin yaşadığı mülteci

ciler bu sorulara cevap verdiklerinde, genellikle psi-

kamplarında psikiyatrik rahatsızlıkları olanların ora-

koterapi ihtiyacından ziyade sosyoekonomik faktör-

nının yüksek olduğu ve bu sayının, çoğunluğu genç ve

lere işaret ediyorlar; oysa bu ikisi birbirine oldukça

TSSB mağduru olan Suriyeli mültecilerin akınıyla bü-

bağlı. Mültecilerin ruh sağlığı, kendi kültürel kimlikle-

yük oranda arttığı tahmin edilmektedir. Bölgedeki

rine ve destek ağlarına sahip olmalarına izin verilen

Suriyeli mültecilerin yalnızca %12’si resmi mülteci

ortamlarda daha iyidir. Ruhsal dayanıklılıklarını inşa

kamplarında yaşamakta ve bu sayede düzgün psiki-

etme, yeni koşullara adapte olma becerisi, şu anki

yatrik sağlık hizmetine erişebilmektedir. Irak’taki

veya önceki mültecilerin hizmetlere erişimde kendi-

mülteci kamplarında doktorlar yalnızca psikiyatrik

lerine yardımcı olması da, kendine yardım (self-help)

rahatsızlıklarda değil daha kompleks reaksiyonlarda

ve topluluk desteği anlamında faydalıdır. Resmi psi-

ve semptomlarda ve şizofreni gibi ekstrem rahatsız-

kiyatrik hizmetin olmadığı yerlerde, dernekler ve

lıkların oranında da artış gözlemliyor. Suriye’deki Fi-

STK’lar bünyesinde taban örgütlenmeleri oluşturula-

listinli mülteciler de, artan bir oranla, yerlerinden

bilir, kendini güçlendirme ve eylemlilik bilinci oluştu-

edildi ya da ülkede mahsur kaldı; çünkü Ürdün çatış-

rulabilir. Ancak mülteci kamplarındaki kısıtlı yemek

maların başlangıcında 2011 yılında ve Lübnan Mayıs

tedariği fiziksel ve zihinsel tükenmişliğe sebep ol-

2014’te Filistinli mültecilere kapılarını kapadı.

maktadır ve bu durum sürdürülebilir bir destek ağının gelişmesini engellemektedir ve her an taşınma duru-

Mülteci kamplarındaki psikiyatrik tedaviyle ilgili

munun belirsizliği altında insanlar kendilerini kamp-

problemler genellikle mülteci kamplarındaki daha

lara bağlayacak bir yatırım yapmak istemeyebilirler.

geniş kaynak probleminin bir yansıması. Charles Watters’a göre, “SSTB” terimi sıklıkla travmaya karşı çeşitli türdeki tepkileri tek bir kapsayıcı kategoride

63


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Mevcut mülteci “krizi” Orta Doğu’daki daha geniş,

Öte yandan, tüm bunlara rağmen, bu eşitsizlik ve

uzun vadeli yapısal sorunların belirtisidir. Batı müda-

marjinalizasyonun kesiştiği yerlerde ortaklıklar kuru-

halesi bu sorunlarda büyük rol oynamaktadır. Orta

labilir. Örneğin, haklar ve temsiliyet için mücadele

Doğu’da bugün yaşananları yalnızca Batı müdahale-

eden, açlık grevleri organize eden ve protesto yürü-

leri tarihine indirmek indirgemeci ve üst-belirlenimci

yüşleri düzenleyen, öz-örgütlü mülteci hareketi Öz-

olur. Ancak askeri müdahalelerin mirası, sınırların ye-

gürlük İçin Mülteci Mücadelesi (Refugee Struggle for

niden çizilmesi, ve bölge için uzun vadede istikrar

Freedom). Birleşik Krallık’ta mülteci mücadeleleriyle

sağlayacak rejimler yerine Batılı devletlerin kısa dö-

dayanışma amaçlı birçok protesto gösterisi gerçek-

nemli çıkarlarına hizmet eden rejimlerin desteklen-

leşmiş ve Birleşik Krallık’tan Calais’deki mülteci

mesi süregelen istikrarsızlığa katkı yapıyor. Batıdan

kamplarına erzak taşıyan Sınır Tanımayan Bisikletler

ihraç edilen psikiyatri ile ruh sağlığı “problemlerini”

(Bikes without Borders) gibi taban örgütlenmelerinin

tedavi etme düşüncesi büyük oranda Batı’dan kay-

aktivist faaliyetlerinin tomurcuğu da atılmıştır. Ruh-

naklanmakta (askeri müdahaleler açısından) ve yine

sal bozukluk deneyimleri kişiselleştirilmek ve depoli-

Batı tarafından ideolojik olarak inşa edilmektedir (bi-

tize edilmek zorunda değildir, Ruh Sağlığı Direniş Ör-

reysel patoloji açısından). Süregelen askeri müda-

gütü (Mental Health Resistance Network) gibi orga-

hale, ruh sağlığı hizmetinin büyüyüp gelişeceği yerel

nizasyonlar psikiyatrik hizmetin daha geniş siyasal

altyapı kapasitesini düşürmektedir ve devam eden

bağlamına odaklanmakta ve mültecilerin ruh sağlığı

neo-sömürgeci projenin bir tarafı olması yönüyle Batı

hizmetine ayrılan bütçenin hükümetçe kesilmesi so-

modelli ruh sağlığı hizmetinin ihracına yönelik etik

nucu oluşan açığı kapatmak için taban örgütlenme-

şüpheler vardır.

leri oluşturmaktadır.

Mevcut mülteci “krizine” katkısındaki sorumlulukları ve karşılığında orantılı bir miktarda yardım sunmadaki yetersizlikleri açısından, Batı’nın (yeni) sömürgeci şiddetinin etkilerine karşı özdüşünümselliği de yok denecek kadar az. Bu durum; sosyopolitik eşitsizlikler ve hem Birleşik Krallık’taki etnik azınlıklara, hem de daha küresel ölçekte eski kolonileştirilmiş ülkelere uygulanan sömürgeci şiddetin psikolojik hasarlarına yönelik daha geniş çaplı bir bilgi eksikliğinin parçasıdır. Kısmen, Batı merkezli, bireysel semptomlara yönelik psikiyatri hizmeti hem muğlak hem de daha geniş yapısal sorunları yeniden üretmeye elverişlidir.

64


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

#Derkenar/2: Kelime, Kitap, Kişi Antromorfizm • Wittgenstein’ın Maşası • Kay Redfield Jamison Serap Dakak serap.dakak@ozu.edu.tr

Kelime

Antromorfizm Yunanca “insan” anlamına gelen “ánthrōpo” ve “form” anlamına gelen “morphē” kelimelerinin birleşmesiyle oluşan antropomorfizm; insana ait olan özellik, duygu, düşünce ve niyetlerin insan dışı varlıklara atfedilmesi anlamına gelir. Antropomorfizm bilinçli veya bilinçsiz şekilde vuku bulabilir. Örneğin, bir fabl yazarı hayvanlara bilinçli bir şekilde insani özellikler yükler. Öte yandan gökyüzündeki bir bulutta istemsizce insan yüzü görebiliriz. Antropomorfizm günlük pratiklerimizin; edebiyat, sanat ve mitoloji gibi üretimlerimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu durumun malzemesi en bol örneklerinden biri birçok kültürde insanların tanrılara kıskançlık, onur ve aşk gibi özellikler atfetmesidir. Antropo-

İngiliz filozof Francis Bacon (1561-1626) ve daha

morfizm üzerine ilk eleştiri yapanlardan biri olan yu-

sonra gelen birçok düşünür için insanın kendine has

nan şair ve filozof Ksenofanes (MÖ. 560 - MÖ. 478)

olan özelliklerini insan dışı varlıklara atfetmesi, onun

tanrıların insani özelliklerle tasarlanmasını eleştir-

dünyayı anlamasına engel olmaktadır. Fakat bu özel-

miştir. Daha sonraları teologlar dindeki antropomor-

liğimiz değişmez ve kalıcıdır.

fizmi azaltmayı düşünmüşlerse de birçok modern Yaygın bilim anlayışında antropomorfizm bilimin

teoloğa göre din, antropomorfizm olmadan var ola-

idealize ettiği nesnelliği tehdit eden bir pozisyonda

bilecek bir kavram değildir. Çünkü inanç, insanların

görülür. Nesnelliği idealize eden bilim, nesneyi bütün

kendilerini ilişkilendirebileceği özellikler taşımalıdır.

perspektiflerden bağımsız olarak tanımaya çalışır. İn-

Örneğin, eğer insanlar tanrılara dua etmek için varsa,

sana içkin olan antropomorfizm ise insanı nesnel de-

o zaman insana ait olan dil yetisi tanrılarda da olma-

ğerlendirmeden uzaklaştırır. Fritz Heider ve Mari-

lıdır.

anne Simmel tarafından 1944 yılında yapılan bir de-

65


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

ney bu görüşü doğrular niteliktedir. Deneyde katılım-

Kaynak: Guthrie, S. E. (2008, April 15). Anthropo-

cılara birkaç şeklin farklı hızlarda ve farklı yönlere

morphism.

doğru hareketlerinden oluşan kısa bir animasyon iz-

nica.com/topic/anthropomorphism

Retrieved

from

https://www.britan-

letilir. Daha sonra animasyonda ne gördükleri sorulduğunda katılımcılar, şekillere birçok karakter özel-

Kitap

liği ve niyet yükleyerek animasyonu anlatırlar. Örne-

Wittgenstein’ın Maşası

ğin animasyondaki büyük üçgen, diğer iki şekil bir yolunu bulup kaçana kadar onları kovalayıp zorbalık

“Bu dünyada acayip şeyler oldu-

yapmakla nitelendirilir. Araştırma sonunda araştır-

ğunu biliyorum. Hayatımda tam

macılar insanların hareket eden nesneleri kasıtlı bi-

mânâsıyla öğrendiğim üç beş şeyden birisidir bu.”

rimler olarak gördüğü sonucuna varmıştır.

Wittgenstein

Peki insan dışı varlıklar ele alındığında yanıltıcı olabi“Büyük insanlar büyük hatalar ya-

len antropomorfizm, araştırma nesnesi insan oldu-

pabilir.”

ğunda nasıl konumlanır?

Popper

25 Ekim 1946 Cuma akşamı Cambridge Ahlâk Bilimi

Bilimin, nesnelliği idealize etmesi birçok bakış açısın-

Kulübü sıradan toplantılarından birini yapıyordu. O

dan eleştirilir. Bu eleştirilere göre insan bilgisi, doğası

toplantının konuk konuşmacısı “Felsefi Sorunlar Var

gereği yine insan bilgisine dayanır ve mecburen pers-

mıdır?” başlıklı bildirisini sunmak için Londra’dan ge-

pektifseldir. Nesnel bulguyu garanti eden hiçbir me-

len Karl Popper’dı. Dinleyiciler arasında, birçok kişi-

tod yoktur. Diğer taraftan Popper’a (1902-1994) göre

nin devrin en parlak filozofu olarak gördüğü, kulüp

bilimin nesnelliği, gerçeğe ne kadar tekâbül ettiğinde

başkanı Ludwig Wittgenstein da vardı.

değil öznelerarası test edilebilirliği ve eleştirilebilirliğindedir.

O gün neler olduğuna dair görüşler bugün bile muhteliftir. Kesin olan bir şey varsa Popper ve Wittgens-

Bu noktada antropomorfizm, nesnesi insan olan

tein’ın felsefenin temel doğası -gerçekten felsefi so-

araştırmalar için bir anlama aracı olarak görülebilir

runlar var mıdır (Popper) yoksa bunlar sadece bilme-

mi?

celer midir (Wittgenstein)- konusunda hararetli bir

Araştırmacılar antropomorfizmi bilişsel bir önyargı

tartışmaya girdiğidir. O gün yaşanan on küsür daki-

olarak görüyorlar. Bu sava göre insanlar çevreleri ile

kalık tartışmanın üzerine hâlâ şiddetli fikir ayrılıkları

ilgili yargı oluştururken, insanla ilgili sahip oldukları

mevcuttur.

zihin şemalarını kullanmaya meyillilerdir. Bunun sebebi insanın, insan dışı varlıklara kıyasla insana dair daha detaylı ve kolayca ulaşabilir bilgisinin olmasıdır.

66


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Wittgenstein’ın Maşası, bu olayın ve sonrasında olanların bize Wittgenstein ve Popper hakkında neler söylediğini soruyor. Bu olayın izini süren kitap, ikisinin de Viyana’dan gelmelerinin, asimile olmuş Yahudi ailelerinin çocukları olmalarının, aralarında büyük bir zenginlik ve nüfus uçurumu olmasının bu olaydaki etkilerini anlamaya çalışıyor. Bunu yaparken bölgenin tarihini, politik ve kültürel durumunu da mercek altına alıyor. Kitapta anlatılan olay aynı zamanda, yirminci yüzyıl felsefesinde dilin önemi konusunda yaşanan bölünmenin hikâyesidir; geleneksel felsefi sorunların sadece dilsel engellerden kaynaklandığı teşhisini koyanlarla, bu sorunların dili aştığına inananlar arasındaki bölünme. Popper olayı kendi ifadesiyle, 1974’te yayımladığı enKaynak: Edmonds, D., Eidinow, J. (2004). Wittgens-

telektüel otobiyografisi Bitmeyen Arayış’ta aktarmış-

tein’ın Maşası (A. Biçen, Trans.). İstanbul: Yapı Kredi

tır. Olayın bu versiyonuna göre, Popper gerçek felsefi

Yayınları

sorunlar olduğunda ısrar ettiği bir dizi sorun ortaya koymuştur. Wittgenstein bunların hepsini aceleyle

Kişi

geçiştirmiştir. Popper’ın hatırladığı kadarıyla Witt-

Kay Redfield Jamison

genstein “sinirli sinirli maşayla oynuyordu”, maşayı “kendi iddialarını vurgulamak için bir orkestra şefinin

“Kendini öldürmeyi becerebilirsen, psikiyatri çevrele-

sopası gibi kullanıyordu” ve etiğin statüsü üzerine bir

rinde ‘başarılı’ bir intihar olarak adlandırılırsın. Böylesi

soru sorulduğunda Wittgenstein, bir ahlâki kural ör-

bir başarının tadına varmak olanaklı değil tabii. On sekiz ay süren tarif edilmesi imkânsız acılarla dolu döne-

neği vermesini söyleyerek Popper’a meydan oku-

min bir yerinde karar verdim ki ‘intihar eğilimli depres-

muştu. “Ona şöyle karşılık verdim: ‘Konuk konuşma-

yon’ dedikleri şey Tanrı’nın mani hastalarını sindirmek

cıları maşalarla tehdit etmemek’. Bunun üzerine

için kullandığı bir yöntem. İşe de yarıyor.”

Wittgenstein öfkeyle elindeki maşayı yere attı ve hışımla odadan çıkıp kapıyı çarptı.” Popper’ın bu açık-

Amerikalı psikiyatri profesörü ve yazar olan 1946 do-

lamasının kelimesi kelimesine doğru olduğunu söyle-

ğumlu Kay Redfield Jamison’ın hayatının ve çalışma-

yenler olduğu gibi, bu hikâyenin kesinlikle gerçeği

larının merkezinde duygudurum bozuklukları yer al-

yansıtmadığını düşünenler de oldu. Şahitlerin ve kah-

maktadır. Ergenlik yıllarında belirmeye başlayan ve

ramanların taraftarlarının akın akın tartışmaya katıl-

daha sonraları hep onunla birlikte olacak olan manik-

masıyla mektuplaşmalar ve fikirler çığ gibi büyüdü.

depresif bozukluğunun semptomları, profesyonel hayatını belirleyen en önemli etmen oldu. Eğitiminin

67


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

başlarında doktor olmak istese de manik atakları se-

“Şu an vardığım noktada, hem lit-

bebiyle titizlik gerektiren bu mesleği yapamayaca-

yum almadan hem de psikoterapi-

ğına karar verdi ve çalışmalarını psikoloji, özellikle de

den yardım görmeden normal bir

duygudurum bozuklukları etrafında şekillendirdi.

yaşam sürdürebileceğimi düşünemiyorum. Lityum, çekici ama yıkıcı

“İçimde bir şeylerin dehşetli ters git-

uçuşlarımı engelliyor, depresyonla-

tiğinin farkındaydım ama neler olup

rımı azaltıyor, kafam iyice karıştı-

bittiğini bilmiyordum; üstelik, kişinin

ğında sapla samanı ayırt etmemi

kendi sorunlarını kendi çözmesi ge-

sağlıyor, beni yavaşlatıyor, yatıştırı-

rektiği ilkesine göre yetiştirilmiştim.

yor, mesleğimi ve ilişkilerimi alt üst

Böylece ailemi de arkadaşlarımı da

etmekten kurtarıyor, hastane dı-

belirli bir psikolojik uzaklıkta tutmak

şında ve hayatta tutuyor, psikotera-

şaşılacak kadar kolay oldu benim

piye devam etmemi sağlıyor. Ama

için. Hugo Wolf’un dediği gibi: ‘El-

inkâr edilemez gerçek şu ki, sağlığa

bette zaman zaman yüreğim daral-

kavuşturan psikoterapidir. Karma-

mıyormuşcasına neşeli görünüyo-

karışıklığın içinden anlamlı bir şeyler

rum, insan içinde aklım başımday-

çıkarmanızı, dehşet verici düşünce

mış gibi konuşuyorum, dışarıdan ba-

ve duyguların dizginlenmesini ve

kıldığında keyfim kim bilir ne kadar

belli ölçüde denetimi sağlayan, bü-

yerinde. Oysa ruh ölümcül uykusunu

tün olanlardan bir şeyler öğrenmek

sürdürüyor, kalbin binbir yarası ka-

olanağını ve umudunu veren psiko-

nıyor.’”

terapidir.”

İçinde olduğu araştırmalara rağmen, manik-depresif bozukluğu olduğunu Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles’ta Psikoloji departmanındaki görevine başlamadan hemen önce öğrenebildi. Motor becerilerini etkilediği gerekçesiyle, doktorunun başlattığı lityum tedavisini defalarca kez bıraktı. Fakat depresyonunun kontrol edilememesinden dolayı psikoterapiyle

Frederick K. Goodwin’le birlikte 1990 yılında yayım-

birlikte ilaç tedavisine düzenli devam etme kararı

ladığı “Manic-Depresive Illness” (Manik-Depresif Has-

aldı. Ağır bir depresyon atağı sırasında aşırı doz lit-

talık) kitabı, bu hastalık üzerine yazılmış kitaplar ara-

yum alarak intihar etme girişiminde bulundu, fakat

sında klasik niteliğindedir. Kitabın klinik tanımlama

“başarısız” oldu.

bölümünde yazdıklarına dayanak olarak yalnızca kla-

68


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

sik hekimlerin ve bu alanda veri dayanaklı pek çok klinik araştırmacının incelemelerini değil aynı zamanda manik-depresif hastaların kendi elleriyle yazdıklarını ele almıştır. Diğer bir kitabı olan “Durulmayan Bir Kafa” isimli anı-otobiyografisinde hastalığından beri neler yaşadığını, lityum, psikoterapi, akademik üretimi ve romantik ilişkilerinin desteğini büyük bir içtenlikle anlatıyor. Kitabında aynı zamanda ruh sağlığını araştırırken ve tartışırken dil ve yöntemin önemi gibi konuları da tartışıyor. “Şurası açıktır ki anormal ruhsal durum ve davranışların dile getirilmesinde özgürlüğe, çeşitliliğe, espiriye ve dobra konuşmaya gereksinim vardır. Aynı ölçüde açık olan bir başka şey ise halkın akıl sağlığını algılayışının

derinden

değişmesini

sağlama gereğidir. Sorun bağlam ve vurgulama sorunudur aslında.” Jamison, akademik çalışmalarına, manik-depresif bozukluğa dair sahip olduğu içgörüyü de katarak Johns Hopkins Üniversitesi’nde devam etmektedir. “Yitirdiğim keskin duygu yoğunluklarını özlüyorum ve farkında olmadan uzanıyorum onlara, tıpkı arada bir hâlâ dalgınlıkla elimi arkaya atıp eski uzun, kalın saçlarıma uzandığım gibi.” Kaynak: Jamison, K. R. (1996). Durulmayan Bir Kafa: Bir delilik ve duygudurumları güncesi (P. Kür, Trans.). İstanbul: Oğlak Yayıncılık.

69


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) Kimdir?

D

erneğin amacı, psikologların ve psikoloji öğrencilerinin eşitlikçi, özgürlükçü ve kardeşlikten yana bir toplumsal dayanışma ekseninde mesleki örgütlenmesini sağlayarak, psikoloji teori ve pratiğinin eleştirisi ve yeniden üretimi yönünde çalışmalar yapmaktır. TODAP, emekten yana ve toplumcu bir eksende bir

araya gelen, çalışan, işsiz ve öğrenci psikologları çatısı altında toplamayı hedefler. Her türlü ayrımcılığa, baskı ve sömürüye karşı ezilenlerden yana ve insan hakları temelinde faaliyet gösterir. TODAP’ın emek eksenli çalışmaları, psikologların çoğunluğunun üretim ilişkileri içerisindeki konumlarından kaynaklanan deneyimlerini betimlemek, yorumlamak, görünür kılmak üzerine kuruludur. Psikologların çoğunluğu ücretli çalışan konumundadır ve güvencesiz çalışma koşulları ve işsizlikle gün geçtikçe daha fazla terbiye edilmektedir. TODAP'ın emek eksenli çalışmaların temeli, bu durumun idrak edilmesine ve güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına karşı mücadele etmek üzerine temellendirilmiştir. Psikoloji tarihine bakıldığında, psikolojinin, içinde ortaya çıktığı tarihsel koşullara ve güç ilişkilerine sıkı sıkıya bağlı olduğu ve ideolojik varsayımlar üzerine kurulduğu görülür. TODAP'ın ikinci ekseni psikoloji bilgisinin ve pratiğinin eleştirisini üretmeye odaklanır ve bunu disiplinlerarası bir yaklaşımla yapar. TODAP, herkes için yaşanabilir bir dünya ve bütünlüklü bir meslek bilgi ve icrası için toplumsal dayanışmayı olmazsa olmaz bir koşul olarak tanımlar. Psikologların toplumun ezilenleriyle dayanışma içine girerken amaçladıkları, sadece dar anlamıyla toplumsal dayanışma değil, aynı zamanda dönüşen ve dönüştüren bir meslek inşa etmektir. TODAP, psikososyal refahın en temel taşı olan insan hakları mücadelelerini kayıtsız şartsız destekler. Bu üç eksene ek olarak dernek, psikologların ve psikoloji öğrencilerinin öğrenim görürken veya alanda çalışırken karşılaştıkları hak ihlalleriyle, psikologların ve psikolojinin sebep olduğu hak ihlallerini ve eşitsizlikleri gündeme taşır. Lisans eğitiminin psikolog ünvanıyla istihdam edilmek için yeterli ve nitelikli hale getirilmesi için çalışır ve alanda çalışmak için gerekli kılınan eğitimlerin herkes için erişilebilir olması için çabalar. Bunların yanı sıra, bir sağlık hakkı olarak tanıdığı psikolojik hizmetin eşit, ücretsiz ve anadilde verilmesi için mücadele eder. TODAP bu görüşler ışığında kazanılmış hakları korur, onlara gelebilecek saldırılara karşı mücadele eder, bu hakların ve henüz kazanılmamış olanların savunuculuğunu yapar. Web: http://todap.org Facebook: https://www.facebook.com/todapder Twitter: https://twitter.com/todapder Email: todap.der@gmail.com

70


www.psikolojivetoplum.blogspot.com

Derneğe Üyelik Derneğe üye ya da fahri üye olmak için web sitesinde yer alan üyelik formunu doldurup iki fotoğrafınızla birlikte bize ulaştırmanız gerekmektedir. Derneğe üye olmak veya derneğin çalışmalarını yakından takip etmek ve tartışmalara katılmak için mail grubumuza üye olmak isterseniz todap.der@gmail.com adresinden bize ulaşabilirsiniz. Üyelik/Fahri Üyelik formlarını https://goo.gl/jt6QU1 linkinden indirebilirsiniz.

71


w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . b l o g s p o t . c o m


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.