Kaldırımların yuttuğu kelimeler, taş duvarların emdikleri… Gün gelip aynı sesle; ‘Bu şehir yavaş yürüyene yol vermez’
Rafadan Taş Duvardan! rafadandergi@gmail.com
Düşünce, Edebiyat Dergisi Haziran, 2012 Yıl: 1 Sayı: 8
Sonra, sabaha kadar uykusuz gecelerden sonra gece uyuyamaz olduğumdu. Hep pastırma olanlarla gerçek olanları karıştırdığımdı yazların. Birazdan aynı salı ve perşembeler; pazar sabahları uzayıp, yayılıp, hiç farksız oldular diğer gün ve gecelerden. Oltamı alıp balığa çıkmak artık tersinden başlayan bir duygular silsilesiydi benim için; önce heyecanlı olması gereken yerde bir bezginlik, sonra beklemeli kısımda bir heyecan ve hep dolu kovalı yokuştaki bir ağırlık çökerdi üstüme. Benim için balık mevsimi geçmişti galiba. Böyle böyle olurdu belki ölüm; bir pazar sabahı balık mevsimi, bir gün erik toplama mevsimi, sonra çaylı-sigaralı oturmalar, sonra sarışın ve esmer olanlar ve diğer bütün her şey gibi komik film izleme yaşı da geçerdi. Ve insan hepsi geçtikten, hiçbiri kalmadıktan sonra ölürdü. Belki de böyle olmazdı; yaşamak mevsimi geçmedi benim için de henüz. Bir sahnede, hani o başkahramanla ilk karşılaşılan… kimse henüz başkahraman olduğunu da bilmiyorken ama, ne de keyiflidir hayat. Durup kendine onun bir sahne, senin sen ve onun da rol yaptığını hatırlatmadıkça da bu keyifli oyun sürüp gider. Yine de sen bir yerde onların rol yaptığını kendine ve herkese bakarak hatırlarsın içinden. Seyircilere bakarsın; hepsi o başkahraman olan yahut onun âşık olduğu gibidir. Artık tat alamazsın. Senin için de balık tutma mevsimi geçmiştir.