NO.37 ARALIK, 2017
U L A S. I N
2
. . . . ICINDEKILER
. QR KOD . ILE RAPTIYE'YE O N L I N E
3
MESAJ VAR .. .. . ATATURK KOSESI .
Türkiye’de Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı
5
SERBEST BOLGE
Beni Hayata Döndürmeyin
7
KONUK YAZAR
..
Mükemmel Kadın
9
. -. . DEGISIK . BI'SEYLER .
11
SPOR
13
SOSYAL SORUMLULUK
15
teknolojI iHat .. .. KULTUR & SANAT
17
/raptiyedergi
Beyaz Gerçekten Sağlıklı Mı?
Amerikan Futbolu
.
Givin, GirlsCount
raptiyedergi@gmail.com
www.issuu.com/raptiyedergi
MESAJ VAR!
2017 yılının son ayında herkese merhaba, Öncelikle iyi ki Leo’yum diyeceğimiz daha nice senelerimiz olması dileğiyle hepinizin 5 Aralık Dünya Leo Gününü kutluyorum! Bu ayı çok yoğun ve çok güzel bir şekilde geçirdik. H.İ.S Projemizin bu dönemdeki ilk barınak ziyaretini gerçekleştirdik ve Büyükada Hayvan Barınağı’na 60 kiloluk mama yardımında bulunduk. Gerçekleştirdiğimiz ev sohbetimizde kulübümüzün ilk anne-babasına sürprizimizi yaptık. Artık heyecanla minik Leomuzu bekliyoruz! KİKA’mızda ise keşfedilmeyi bekleyen sesleri gördük. Ayrıca bir yandan da komite toplantılarımıza son hızla devam ettik. Umarım yeni yıl tüm enerjisi ve güzelliğiyle gelir. Önümüzdeki ay görüşmek üzere! En derin Leo sevgi ve saygılarımla,
Aysu Bulak Fenerbahçe Leo Kulübü 2017-2018 Çalışma Dönemi Başkanı
2
ATATÜRK KÖŞESİ / Alp Yıldırım
TÜrkİye'de kadınlara seÇme ve seçİlme hakkInIn tanInmasI
Sevgili okurlar, Hepimizin bildiği, bilmesi gerektiği üzere Aralık ayı bizim için önemli bir yere sahiptir. Nedeniyse tabii ki 5 Aralık Kadın Hakları Günü... 5 Aralık, Atatürk Devrimlerinin en önemlilerinden birisinin, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmasının yıl dönümüdür. 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile kadınların ilk kez oy kullanmasının ve aday olabilmesinin önü açılmıştır. Böylece Türkiye; Fransa ve İtalya’dan 11, Romanya’dan 12, Bulgaristan’dan 13, Belçika’dan 14, İsviçre’den ise 36 yıl önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımıştır.
Kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, 1930’larda, Türkiye’de kadınların siyasi haklarını kazanması için gerekli yasaların çıkarılmasını ifade eder. Kadınların siyasi hayatta seçme ve seçilme hakkını elde etmesi; toplumsal hayatta gerçekleşen Atatürk Devrimlerinden birisidir.
3
ATATÜRK KÖŞESİ
“Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.” ve “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” sözleriyle Türk kadınına verdiği değeri gözler önüne seren Mustafa Kemal Atatürk, medeni ve gelişmiş kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İtalya, çağdaşlaşmada örnek aldığımız İsveç ve Danimarka, hatta Medeni Kanunları aldığımız İsviçre gibi Batı ülkelerinden bile çok daha önceleri Türk Kadınına birçok hakkın sunulması için çaba sarf etmiştir. Atatürk, kadının toplumdaki yerini ve önemini çok iyi bilen, kadının toplumların gelişmesinde büyük önemi ve rolü olduğunu daha da önemlisi toplumun gelişmesinin asıl temel taşının kadın olduğunun bilincinde olan ve bu alanda kadınlarla ilgili birçok hakkı adeta kadınlara sunan dünyadaki tek lider olma özelliğine sahiptir. Atatürk, Şubat 1923 ‘te söylediği; “Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir.” sözleriyle kadının, toplumun gelişip ilerleyebilmesi için ne kadar önemli olduğunun bir kez daha altını çizmiştir. Atatürk, çağdaş bir düşüncenin ürünü olan bu sözleriyle kadının toplumdaki yerini çok güzel bir tespitle belirlemiştir. Atatürk’ ün Türk kadınına beslediği sevgi ve saygı, Kurtuluş Savaşı’ndaki gözlemleriyle de iyice perçinleşmiştir. Atatürk 30 Mart 1923’teki bir beyanatında; “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?” diyerek mevcut ataerkil yapıyı eleştirmiş, toplum nezdinde iki cinsin farklı değerlerde görülmesi düşüncesine şiddetle karşı çıktığını ifade etmiş ve her zaman olduğu gibi bir kez daha iki cinsin eşitliğini savunmuştur. Atatürk’ün de söylediği gibi Türk Kadını yerde sürünmeye değil, bilgi ve kültürle, ışıkla, gerçek faziletle süslenip donanarak omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıktır. Türk gençleri olarak Atatürk’ün bizlere bıraktığı her mirasa sahip çıkarken Türk kadınının toplumdaki yerinin korunup yükselmesi için de her daim çalışmaya devam etmeliyiz.
4
SERBEST BÖLGE / Irmak Çelik
. hayata
Beni döndürmeyin .
Merhaba değerli Raptiye okurları, Bu ay Serbest Bölge’de ilginç bulduğum bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim, keyifli okumalar…
Ölmek üzere olan bir hastanın üzerinden “Beni hayata döndürmeyin” yazısı çıksaydı ne yapardınız?
5
SERBEST BÖLGE ABD’nin Florida eyaletinde, tıp dünyasında kolay kolay yaşanmayacak bir olay meydana geldi. Doktorlar artık ölmek üzere olan bir adamı operasyona aldıklarında üstünde “Sakın yaşatma!” yazılı bir dövmeyle karşılaştılar. Florida, ABD’nin tıp etiği konusunda en sert yaptırımlara sahip eyaletidir. Hatta koşullar o kadar ağırdır ki artık ömrünün sonuna gelen yaşlı insanlar, çeşitli şikâyetlerden dolayı operasyon geçirmek ya da hastanede uzun süre gözetim altında tutulmak istemezler. New England Sağlık dergisinin haberine göre ismi verilmeyen 70 yaşındaki bir erkek hasta, kandaki yüksek alkol seviyesi ve yüksek dozda ilaç kullanımı nedeniyle fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. Adamın kronik bir akciğer hastalığı, şekeri ve kalbinde ritim bozukluğu bulunuyordu. Yani kısacası hayatta kalması için ciddi tıbbi müdahaleler gerekiyordu. Fakat doktorlar ilk müdahale için hastanın üzerini çıkarttıklarında şu dövmeyle karşılaştılar: “Do Not Resuscitate” yani “Sakın Diriltmeyin!” anlamına gelen bu söz, doktorları ciddi bir ikileme sürükledi. Üstelik dövmedeki NOT kelimesinin altı özellikle çizilmiş ve dövme, yeni yaptırılmıştı. Anlaşılan o ki yaşlı adam geçirdiği rahatsızlıklardan bunalıp tıpkı yazının başında bahsettiğimiz diğer yaşlı hastalar gibi, kötü sağlık önlemleri altında gözetimde tutulmak istememişti. Bu nedenle yüksek dozda ilaç alıp, bol miktarda alkol tüketmeyi planladı. Bu onun bilincini yitirmesine yol açacak ve muhtemelen gözlerini, bulunmak istemediği hastanelerden birinde açacaktı. Bu nedenle her şeyden önce bir dövmeciye gidip bu sözleri göğsüne yazdırdı.
“Sakın Diriltmeyin” ya da “Sakın yaşama döndürmeyin” Sağlık personelleri, hastaneye üzerinde kimlik olmadan bırakılan bu adamın ailesine de ulaşamadı. Dolayısı ile dövmenin kendisinin mi yaptırmış olduğuna karar veremediler. Belki de adam, unutkanlık sorunları yaşayan birisiydi ve bu dövme başka birisi tarafından yaptırılmıştı. Ekip bu durumdan emin olmak için çalışana ve operasyon yapmak için resmi karar verilene kadar ne yazık ki hasta öldü. Bu olayla birlikte ABD gündeminde DNR yani Do – Not - Ressucitate adı verilen hastane etiği ile ilgili kurallar, tartışma konusu oldu.
6
KONUK YAZAR / Nisa Ceylan
Mümkemmel Kad n
Herhalde 11-12 yaşından beri diyet kavramıyla inişli çıkışlı bir ilişki içindeyim. Ergenlikten bile önce (ki yaşımın daha 17 olduğu göz önünde bulundurulursa bu dönemin bana hiç uzak olmadığı ortada) ilkokulu bana zindan eden dış görünüşümle hiçbir zaman barışık olamadım. Şimdi bu durumun daha farkında olarak aktif bir hayat sürüyor olmama rağmen aynada nasıl göründüğümle paralel olarak kabul görme kompleksim ve vücuduma karşı duyduğum rahatsızlık peşimi hiç bırakmadı. Glamour dergisinin yayımladığı bir makaleye göre kadınların %97’si kendi bedenlerine karşı “acımasız” olduğunu itiraf etmiş. Kendilerine “İğrençsin”,”Hiçbir adam seni asla istemeyecek”, “Değersiz, devasa domuz” yakıştırmalarını yapan bu kadınlar her gün akıllarından otuz beş, elli ve hatta yüz defa vücutlarıyla ilgili olumsuz düşünceler geçirdiğini ifade etmiş. Her yaştan kadınlar arasında dış görüntünün ayıplanmasına bir başka örnek de Daily Mail gazetesinin bir makalesinden: İngiltere’de yapılan bir araştırma 10 İngiliz genç kızdan 9’unun kendi görünüşünden hoşlanmadığı sonucuna ulaşmış. Bu kızların %14’ü dış görünüşünü değiştirebilmek amacıyla en az bir defa bıçak altına yatmayı düşündüğünü söylemiş. 13 yaşının altındaki kızlardan ise yalnızca %19’unun kilolu sayılabilecek olmasına rağmen %67’sinin kilo vermesi gerektiğini, %63’ünün de şimdiden bir tür diyette olduğu belirtilmiş. “İyi de neden alt tarafı 10-12 yaşındaki bir kız göbeğinin ne kadar büyük olup olmadığını kafaya taksın?” diye sorabilirsiniz. Neden sağlıkla uzaktan yakından alakası olmayan birkaç fazla kilo bir varoluşsal kriz haline gelsin? Neden tartıda beliren sayılar depresyona yol açacak bir sorun olsun?
7
KONUK YAZAR
Bu soruyu yanıtlamak yerine 1890’dan beri süregelen modern güzellik yarışmalarını, Victoria’s Secret’ın 2014’teki “Mükemmel Beden” reklam kampanyasını, podyumdan bir hafta önceden itibaren sadece su ve çorbayla beslenen modelleri, insanı bayıltacak kadar sıkı kot pantolonları ve korseleri işaret ediyorum. Ve tabii ki güzellik algımızı şekillendiren daha onlarca örneği… Gerek izlediğimiz bir film olsun, gerek bir mağaza vitrininde gördüğümüz mini etek; medyanın da bakış açımıza olan etkisi hafife alınamayacak cinsten. Demek istediğim, 6 yaşında çocuk kuşağından önce gösterilen Barbie reklamlarından etkilenen tek kişi ben değildim- hayır hayır, ben yalnızca standart ölçüleri karşılayamayan şanssız kesimdendim. Yıllar geçtikçe bu manipülasyonun daha da farkına vardım, aklımda ise tek bir düşünce vardı: Birinin bu konuda bir şeyler yapması gerekiyordu. Meğer benim gibi düşünen ne çok insan varmış! Kızların daha küçücük yaşlardan bu acımasızlığa alet edildiğinin farkına varan gençler, yaşlılar, anneler, modeller… Özellikle sosyal medyanın artan erişilebilirliği sayesinde bunca yıldır diktatörlüğü altında yaşadıkları ideolojiye kafa tutmaya başladılar. Bu akım kadının ince, kilolu, uzun, kısa, hangi dinden veya hangi ırktan olduğuna bakmaksızın, her haliyle mükemmel olabileceğini savunuyor. Dünyanın dört bir yanından destekçileri olan bu akımı daha da güzel yapan bir başka şey ise markaların da yavaş yavaş eleştirilerden ilham alıyor olması. Ralph Lauren, Asos, Michael Kors, H&M, Kate Spade gibi markalar 2015’ten bu yana giderek artan bir “büyük beden model” kadrosuna sahip. Beden ölçüleri ve yüzünün görünümü açısından gerçekçi olmaktan çok uzak olan Barbie modelinin yanında ilk defa uzun boylu, “petite”, siyahi, mavi saçlı ve farklı ölçülerde yeni figürlerin olduğu bir koleksiyon piyasaya sürüldü. Tess Holliday, Ashley Graham, Denise Bidot gibi modeller podyumun altını üstüne getiriyor! Victoria’s Secret karşı karşıya kaldığı negatif eleştiriden ötürü kampanya sloganını “Mükemmel Beden”den “Her Bedene Bir Beden” olarak değiştirmek zorunda kaldı, ayrıca 2016’da Instagram’dan yaptığı bir paylaşımda modelinin bacaklarındaki çatlakları ve koltuk altı tüylerini photoshoplamamasıyla da dikkatleri üzerine çekti.
Bel çevresindeki yağlar, “thigh gap”in olmaması, selülit, çatlak, yara izleri, kırışıklıklar, lekeler neticede yaşanmışlıklarımızın en özel göstergesi değil midir? Onları benimsemek ise hatıralarımızla, mutluluklarımızla, heyecanlarımızla, üzüntümüzle kimliğimizi benimsemek değil midir? Belki biraz klişe olacak ama hayat bedeniniz kadar özgün ve kutsal bir varlığı saplantı haline getirmek için çok kısa. Bedeniniz ruhunuzun çerçevesidir, çerçevenin içindeki tabloyu boyayacak ise sizlersiniz. Fırçalarınızı alıp kafanızdaki mükemmeli boyayın, orada kendi güzelliğinizi göreceksiniz!
8
DEĞİŞİK Bİ’ ŞEYLER / Ecem Gözüm
Merhaba Sevgili Raptiye Okurları, Geçtiğimiz aylarda “Hayat Bir Dönüşümdür” başlıklı bir yazı yazmıştım. Burada “Geri dönüşüme nasıl katkı sağlayabiliriz?, Evdeki çöpümüzü bile nasıl değerlendirebiliriz?” gibi konulardan bahsetmiştim. Bizim yapabileceklerimizin yanı sıra bir de dikkat etmemiz gerekenler var aslında. Maalesef yoğun müdahalelerde bulunamadığımız, hatta belki farkında olmadan kendimize zarar vermemize sebep verecek şeyler var etrafımızda. Belki değişik gelecek ama bu ay tuvalet kâğıtlarından bahsedeceğim size! Bakalım bembeyaz, saf, temiz görünen hayatımızın olmazsa olmazı bu arkadaşın aslında içinde neler varmış :).
Öncelikle size “dioksin”den bahsetmek istiyorum. 75 üyeden oluşan bu kimyasal ailesine dioksin adı veriliyor. Hatta bu maddelerden biri Vietnam Savaşı’nda ABD tarafından silah olarak kullanılmıştı. Dioksinler, kâğıt sanayinde, klora ağartma işlemi sırasında oluşuyor ve evlerimizde kullandığımız klora ağartma işlemi görmüş ürünlerde dioksinin izleri var. Araştırmacılar, zehirli kimyasallar sıralamasında başı çeken dioksinlerin, östrojen gibi doğal steroid hormonlarını taklit ederek birçok biyokimyasal reaksiyonu başlattığından söz ediyor. En ufak miktarları bile, akne ve eklem ağrılarından uykusuzluğa, kansere, doğum bozuklukları ve bağışıklık sistemi zayıflığına kadar çeşitli rahatsızlıklara sebep olabiliyor. Dahası bedenimizdeki yağ hücrelerinde birikme eğilimi gösteriyorlar. ABD Çevre Koruma Bürosu dioksinleri “olası insan kanserojeni” sınıfına alıyor. Ve yine görmediğimiz dönüşümün sonucunda kullandığımız bu ürünler çöplüklerde yakıldığında, hava yolu, sanayinin kirlettiği su kaynakları, bu kaynaklarla sulanan tarım ürünleri ve su yoluyla dioksini tekrar bize ulaştırıyor.
9
DEĞİŞİK Bİ’ ŞEYLER
Annelerimizin, büyükannelerimizin bir lafı vardır, her zor anda karşımıza çıkar bu laf; “ben senin pis bezlerini elimde az yıkamadım!” :) Onlar da çok yorulmuş ve bıkmış olmalılar ki hemen bu değişimi kabul ederek kolaylıkla hayatlarına almışlar peçeteleri, kâğıt havluları... Yıkama derdi yok, temiz görünümlü, alıyorsunuz ve kullanıp atıyorsunuz. Oysa bu çöpe attığımız geleceğimiz oluyor. Maalesef bu temiz görünümlü kâğıtlar çok kötü hatta ölümcül olabilir. Satın aldığımız tuvalet kâğıtları, kâğıt mendiller, süt veya meyve suyu kartonları, pedler, kahve filtreleri, çocuk bezleri, kâğıt tabaklar vs... Eğer klorlu ağartma işleminden geçiyorsa düşük dozlarda dioksin içeriyor demektir.
Kendimizi nasıl koruyabiliriz? İyi haber; ağartılmamış veya klor içermeyen kâğıt ürünlerini kullanarak dioksinlerden, kurtulabiliriz. Kötü haber ise; düşük talepten dolayı bunların piyasada bulunmalarının zor oluşu… Başka bir çözüm ise geri dönüşümlü kâğıt kullanmak. Diğer ürünlere göre daha az ağartma yapılıyor ve düşük sıcaklıklarda çalışıldıkları için kâğıtta dioksin oluşumunu azaltıyor. Avrupa’da birçok kâğıt fabrikasında, ağartma işlemlerinde klor yerine oksijen, peroksit ve sodyumhidroksit kullanılıyor. Ülkemizde bu metodun daha maliyetli olduğunu bilen firmalar, buna kolay kolay yanaşmıyor. Ancak bizler, bu ürünleri sorgulayarak tüketici baskısı yapmalı ya da bu ürünleri almayı azaltarak firmaları sağlığa uygun alternatifler üretmeye zorlamalıyız. Bizler bu ürünleri tüketmeyi sürdürdükçe, firmalar ekonomik açıdan başarılı kâğıt üretimlerini değiştirmeye girişmeyecek. Bu nedenle sorunun çözümü, biz tüketicilerin yapacakları seçimlerde ve hatta çok mümkün görünmese de kâğıt havlu gibi ürünleri hiç almamakta saklı. Son olarak, yeri gelmişken... Eğer tuvalet kâğıtlarını kullanmaktan vazgeçemiyorsak bari onları dönüştürmeye yardımcı olalım diyorum ve size bir fikir öneriyorum:) Balkon bahçeciliği yapan kendinizi veya annelerinizi masraftan kurtaracak alternatif bir yöntem olarak, tuvalet kâğıdı rulolarını kullanabilirsiniz. Eğer elinizde tohumunuz var ve bir şey yetiştirecekseniz, bir ruloyu alıyorsunuz ve altını görselde olduğu gibi kapatarak toprak ekliyorsunuz, tohumunuzu ekiyorsunuz ve fideniz zamanla bu rulonun içinde büyümeye başlıyor. Fideniz daha büyük bir saksıya geçeceği zaman da kâğıt ruloyla olduğu gibi saksının içine yerleştirebiliyorsunuz!
10
SPOR / Emre Balcı
.
AMERIKAN FUTBOLU Sevgili Raptiye okurları, Bu ay aslında bize biraz uzak ve yabancı bir spor türünü sizlere anlatmaya, tanıtmaya ve sevdirmeye çalışacağım. Peki hangi spor türü? Bu spor türünün adı “futbol” ama bizim bildiğimiz ayakla oynanan futbol değil. Bazı temel bilgileri benzese de bu futbol ayakla değil elle oynanıyor.
Walter Camp, Uluslararası Futbol Birliği’ni (IFA) önemli Her spor dalının ortaya çıkışında olduğu gibi, Amerikan değişiklikler yapmaya ikna ederek, oyunu bugünkü haline Futbolunun ortaya çıkışında da rastlantısal olayların çok yaklaştırmıştır. Bu çabalarından dolayı, Walter Camp etkisi olmuştur. Bu oyunda, birçok faktörün bir arada bugün Amerikan Futbolunun babası olarak kabul edilmekbulunduğu görülür. Amerikan Futbolu oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Sporun gerçek özellikleri bu oyunda tedir. açıklıkla görülebilir: Dayanıklılık, kuvvet, esneklik, sürat, Bir Amerikan Futbol takımı 46 kişiden oluşur. Ancak sahada normal futboldaki gibi 11 oyuncu bulunur. Bir çabukluk, strateji, disiplin, azim… Bu özelliklerin hepsi bu oyunda başarılı olabilmek için, sahip olunması gereken Amerikan Futbolu takımı, kendi içinde farklı görevleri olan üç takıma ayrılır. Bunlar “Hücum Takımı”, “Savunma temel özelliklerdir. Peki bu spor nasıl ortaya çıktı? Her şey, Takımı” ve “Özel Takım”lardır. Hücum takımının asıl futbolun kurallarından sıkılan bir İngiliz oyuncunun, oyun sırasında topa ayakla vurmaktan sıkılıp, topu eline alıp amacı sayı kazanmaktır ve takım topa sahipken oyuna koşmasıyla başlamış. Bu, her ne kadar normal futbolda girer. Savunma takımının amacı ise hücum takımının tam kuralların açık bir şekilde ihlali olsa da, oyuna bu yeni yakaksine rakibe sayı yaptırmamaktır. Takım oyuna top rakiplaşımın diğer oyuncuların da hoşuna gitmesi üzerine Rugby teyken girer. Savunma takımı, rakip takımda topu taşıyan oyuncuyu yere düşürmek, saha dışına çıkarmak veya topu doğmuştur. Bu oyun başlangıçta bugünkü halinden çok farklıydı. 1880 ve onu takip eden üç yıl içinde Yale oyuncusu kaybetmesini sağlamak amacıyla hareket eder.
11
SPOR
Özel takım ise kickoff, kick, kick return, punt, punt return, field goal (alan golü) ve point after touch down (PAT/Ekstra Sayı) gibi durumlarda sahaya çıkar. Sahada karşılaşan iki takımın da özel takımları karşılıklı olarak sahaya dizilir. Bu sporun diğer bir özelliği ise kendine özgü bir saha ve top yapısının olmasıdır. Sahanın uzunluğu 100 yard (91 metre), genişliği ise 55 yarddır (55 metre). Sahanın her iki yanında 10’ar metrelik touch down bölgeleri mevcuttur. Bu bölgelere “end zone” denir. Sahada 50’den 10’a doğru numaralanmış enine çizgiler bulunmaktadır ve bu çizgiler “end zone”a olan uzaklığı gösterir. Her iki end line (sahanın iki ucundaki çizgi) üzerinde “Y” biçimine yakın kaleler bulunur. End zonelar ve kale direkleri sayı kazanmak için kullanılır. Topun uzunluğu ise tam bir ayak ebadı kadar (30 cm.) olduğundan bu oyuna ayak topu (football) adı verilmiştir. Maçları bizimkine benzer şekilde kick off denilen bir vuruşla başlar. Maç başlamadan önce para atışı yapılır. Kazanan taraf kick veya kick return arasında seçim yapar yani topun kendinde veya karşı takımda olmasına karar verir. Maç 15’er dakikalık 4 çeyrekten oluşur. Yani toplam 60 dakikalık bir sürede oynanır. Ancak çoğunlukla basketbolda da olduğu gibi, oyun top yere düştüğü zaman durduğundan maçlar üç veya dört saat sürer. İlk çeyrek sona erdiğinde ara verilmez, ancak takımlar sahada yer değiştirir. Topun kaldığı yer ölçülerek aynı oranda karşı sahaya alınır. İlk iki çeyrek sonunda ilk yarı sona erer ve 15 dakika ara verilir. Üçüncü çeyrek sonunda da ilk çeyrek bittiğinde yapılan işlemler tekrarlanır. Oyun sırasında top saha dışına çıkmadıkça, pas oyunu oynanmadıkça ve mola alınmadıkça saat çalışır. Her takımın bir yarıda üç mola hakkı vardır ve takımların mola süreleri bir dakikadır. Her sporda olduğu gibi bu sporda da bazı belirli sayı alma yöntemleri vardır. Bunlar;
Touchdown: Bir oyuncu topla rakip takımın end zoneuna girer ya da end zoneda topu yakalarsa meydana gelir ve değeri altı puandır. Touchdown Sonrası Sayı (Extra Point): Takım touchdown yapmış ise, rakibin üçüncü yardından ayakla yapılan bir vuruşla topun direklerin arasından geçmesiyle meydana gelir ve değeri bir puandır. Ya da normal bir biçimde hücum edilip touchdown yapılmaya çalışılır ve böylece iki puan alınabilir Field Goal: Ayakla yerdeki topa yapılan bir vuruşla topun direklerin arasından geçmesiyle meydana gelir ve değeri üç puandır. Safety: Bir oyuncunun topla kendi end zoneu içinde düşürülmesiyle meydana gelir ve değeri iki puandır. Temel olarak bize karmaşık gelen bu oyunun dünyada bu kadar popüler olması ve Türkiye’de de gün geçtikçe sevilmesinin asıl sebebi oynamasının da izlemesinin de çok zevkli olmasıdır. Amerika’da, tribündeki seyirciler oyunlar arasındaki bekleme süresinde sıkılmasınlar diye “kiss cam” gibi küçük interaktif aktiviteler tasarlanmıştır. Aynı zamanda çok sert bir spor olmasına rağmen takımların hem kendi içinde hem de karşılıklı olarak birbirlerine gösterdikleri saygı ve centilmenliğin diğer bütün spor dallarına yayılmasını temenni ederiz…
12
SOSYAL SORUMLULUK / Ebru Gözüm
Sevgili Raptiye okurları, Kasım ayında Raptiyemize giren köşe, Aralık ayında da hızla devam ediyor. Bırakmaya pek niyetim de yok sevgili okurlar, daha yapacak çok şeyimiz var! Bakalım bu ay karşıma hangi güzel sosyal fayda sağlayan fırsatlar çıkmış...
Alışverişin En İyi Hali: Givin Bahse girerim; hepimizin evinde kullanmadığımız, nereye vereceğimizi, atacağımızı bilemediğimiz küçük büyük, sayısız eşya vardır. Bir heves alınan sonra da kapağını hiç açmadığımız dolaplara kaldırılan onlarca şey... Biz görmeyince kurtulduğumuzu sansak da onlar hâlâ evimizi işgal eden, artık kullanmadığımız ancak başkalarının işine yarayabilecek şeyler. Peki ne yaparız da kurtuluruz bu işgalcilerden? İşte bu uygulama artık bu temizliği yapmamıza vesile olabilir.
Kullanmadığımız Eşyalar #durmasındestekolsun Bir taşla 2 değil tam 3 kuş vuruyoruz! Siz eşyalarınızdan kurtulun, başka biri ihtiyacı olanı alsın ve bir yardım kuruluşu da bu alışverişten bağış kazansın, kulağa müthiş geliyor değil mi? İnanması zor ama genç girişimci Başak Süer bunu başarmış. Nasıl mı? İşte... Başak Süer, alışverişlerin bağışa dönüştüğü bir mobil uygulama geliştirmiş. Kendisi evde artık kullanmadığınız eşyalarınızı sizin yerinize satıyor ve elde edilen gelirle TEGV, Tohum Otizm, Koruncuk vb sizin seçtiğiniz bir sivil toplum örgütüne bağışta bulunuyor. Anlayacağınız kullanmadıklarınız, cebinizden bir kuruş bile çıkmadan bağışa dönüşüyor, başkalarının hayatını aydınlatıyor. Givin, tamamen şeffaflık ilkesiyle yalnızca servis bedeli alarak var oluyor. Amaç ise uygulamayı olabildiğince yaygınlaştırıp geliştirerek daha çok kişiye ulaşmak ve daha fazla fayda sağlayabilmek. Tek yapmanız gereken artık üşenmeyip evinizde atılacak şeyleri ayıklamak, karşı ödemeli kargoya vermek ve huzurla bağışınızın dilediğiniz yere ulaşmasını beklemek. Haydi, temizlik başlasın!
13
SOSYAL SORUMLULUK
Dünyanın En Uzun ve Anlamlı Videosu: #GirlsCount
Dünyada eğitim eşitsizliği hâlâ çözülemeyen ve herkesi kaygılandıran bir sorun olmaya devam ediyor. YouTube da bu soruna sessiz kalmayıp dünyada okula gidemeyen 130 milyon kız çocuğu için dünyanın en uzun videosunu çekmek üzere harekete geçti. Amaç ise, Şubat 2018’de genç kızların eğitimi için kaynak yaratmak adına toplanacak olan dünya liderlerinin dikkatini çekmek. “#GirlsCount adlı sosyal sorumluluk kampanyasında okula gidemeyen her kızı temsil eden bir sayıyı sahiplenen kişiler, videoda bu sayıyı okuyacak ve toplamda 130.000.000’a kadar teker teker sayılmış olacak.
Kampanyaya, ünlüler de dâhil, tüm dünyadan destek geliyor. Siz de bir rakamı sahiplenerek kız çocuklarının eğitimine destek vermek isterseniz #GirlsCount sosyal sorumluluk kampanyasının web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Tek yapmanız gereken hala seçilmemiş sayılardan birini seçmek ve bir video çekmek. Video için herhangi bir kısıtlama ise bulunmuyor. Süresi ve o sayıyı nasıl söyleyeceğiniz tamamen sizin seçiminiz, yeter ki dikkat çeksin.
14
TEKNOLOJİ / Durukan Cedim
iHAT Merhaba değerli Raptiye Dergisi okuyucuları, Bu ay malum kış ayları başladı, sabah trafik yoğunlaştı, havalar soğudu, dışarıda spor yapmanın yerini evde kahve içme keyfi aldı. “Kışın yağmurda ya da karda müzik dinlenmiyor ve bu kapüşon da hep arkaya düşüyor”, “Bu havada spor yapamam müzik dinlenmiyor” gibi ufak dertleriniz iHat ile sona eriyor. Kısaca iHat, kışın soğukta bir yere giderken çalan telefonu açmaya uğraşırken oluşan üşüme sorununu ya da sporda müzik dinlerken iki de bir düşen kulaklığın derdini ortadan kaldıran şahane beredir. Ürünü telefonun Bluetooth özelliği ile eşleştirerek aktif ediyoruz. Telefonunuzdan Bluetooth menüsünü açıp berenin ortasında bulunan başlatma tuşuna 4-5 saniye basılı tutmanız halinde telefonunuz bereyi Bluetooth üzerinden görecektir. Ardından telefonunuz üzerinden “Bağlan” diyerek berenize kablosuz olarak bağlanabileceksiniz. Böylelikle hiç üşümeden ve uğraşmak zorunda kalmadan telefonumuza gelen aramayı cevaplayabiliyor veya dilediğimiz gibi müzik dinleyebiliyoruz. Üstelik Bluetooth desteği ile ses çıkışı verebilen her cihazla çalışan bu bere Apple, Android ya da Windows fark etmeden tüm akıllı telefonlar ile uyumlu! Berenin üzerindeki - tuşu şarkıyı başa alma/bir önceki şarkıya geçme/ses kısma, + tuşu bir sonraki şarkıya geçme/ ses açma ve başlatma tuşu ise şarkıyı durdurma-başlatma/berenin Bluetooth bağlantısını açma-kapama/arama cevaplama-kapama gibi işlevlere sahiptir. Bunların yanı sıra bu cihaz yaklaşık yirmi dakikada tam şarj olabiliyor ve tam şarj ile dört beş saat müzik dinleyebiliyoruz. Ayrıca bu akıllı beremizin temizliği de gayet basit. Bütün elektronik aksam berenin içindeki cep diye tabir edebileceğimiz yerden kolayca çıkabiliyor gerisi çamaşır makinanızın gücüne kalmış. Berenin teknik özellikler ise şöyle: - Bluetooth: V3.0 - Frekans: 2.402GHz - 2.480GHz - Çalışma Menzili: 10m - Batarya: 140mAh - Şarj Olma Süresi: 2 Saat - Çalışma Süresi: 4.5 Saat - Mikrofonlu kulaklık.
15
16
KÜLTÜR & SANAT / Özlem Özkan
Türkiye çağdaş seramik sanatının önemli isimlerinden Füreya Koral, 1947 yılında İsviçre’de tüberküloz tedavisi için yattığı sanatoryumda resim ve seramik yapmaya başlamış ve tedavisinin ardından gittiği Paris’te dönemin ünlü seramik sanatçısı Georges Serre’nin cesaretlendirmesi ve yönlendirmesiyle seramik atölyelerine adım atmış. Şimdi ölümünün 20. yılında, Koral’ın hayatı boyunca yaptığı işlerinden geniş bir seçki Károly Aliotti, Nilüfer Şaşmazer ve Farah Aksoy küratörlüğünde gerçekleştirilen bu sergide bir araya geliyor. Geniş eser seçkisinin yanında sergide sanatçının fotoğrafları ve ailesine dair bazı belgeler gibi kişisel eşyaları da sergileniyor.
Geçmişe doğru bir uzay yolculuğuna hazırlanın. Rusya ve ABD’nin ayı keşfetmek için uzaya peşi sıra uydu gönderdiği yıllara, 1960’lara gidiyoruz. NASA, o senelerde ay yüzeyini bu uydular aracılığıyla fotoğraflıyor ve bu negatif fotoğraflar uyduda yıkanıp taranarak dünyaya gönderiliyormuş. Yüzlerce analog fotoğraf o dönem birleştirilip bir panorama haline getirilmiş. Amaç henüz ayak basılamayan ay hakkında daha fazla bilgi edinmek. Marco Brambilla sergide bu panoramayı mekâna özgü bir video yerleştirmesiyle sergiliyor. Analoğu dijitalle birleştiren sanatçı, ayın farklı fotoğraflarını kübist bir tavırla yeniden dizmiş. Perili Köşk’ün duvarlarına yansıtılan çalışmada ay yüzeyini net bir şekilde görmek mümkün.
Yer : Akaretler Sıraevler Tarih : 18.11.2017 – 18.01.2018
Yer : Borusan Contemporary Tarih : 16.09.2017 – 18.02.2018
Lafını Esİrgemeyenler
Mandıra Filozofu ve Yaşamak Güzel Şey filmleriyle tanınan Müfit Can Saçıntı’yı sahnede canlı olarak izleme şansını kaçırmayın. Müfit Can Saçıntı konuk oyuncuların bulunduğu videoları da kullanarak, benzerine daha önce pek rastlanmamış tek kişilik bir gösteriye imza atıyor. Şaşırtırken güldürüyor, güldürürken düşündürüyor. Söz ve hiciv ustalarının anlatıldığı oyun geçen sezon gördüğü büyük ilgi üzerine bu sezon da devam ediyor. Yer : Kadıköy Penguen Sahne Tarih : 30 Aralık 2017, 20.00
İNTİHARIN Genel Provası
Tiyatroadam’ın eğlenceli, coşkulu tarzı ve yüksek performansıyla, gizemini oyunun sonuna kadar koruyan bir bulmaca, şaşırtıcı bir macera… Başarısız bir mimarın planladığı bir intihar başarılı olabilir mi? Özellikle de bu plan bir başkasının oyunuysa? Tuna köprüsüne intihar etmek için çıkan bir mimar, atlamadan önce son kez sevgilisine telefon eder. Sevgilisi onu atlamaması için ikna etmeye çalışırken bir balıkçı gelir ve nehre atlamaması için yalvarır. Olaya bir de nehirden geçen geminin kaptanı dâhil olunca, işler karışık, acınacak derecede komik ve bir o kadar da garip bir hal almaya başlar. Sizler de en az bizim kadar neler olacağını merak ettiyseniz bu oyunu asla kaçırmamalısınız! Yer & Tarih : 26 Aralık 2017, 20.30 – Trump Kültür ve Gösteri Merkezi 12 Ocak 2018, 20.30 – Kozyatağı Kültür Merkezi
17
SERGI
. SERGI
Ay Atlası
.
Füreya
KÜLTÜR & SANAT / Özlem Özkan
Jumanji: Vahşİ Orman
THE POST
Hugh Welchman ve Dorota Kobiela’nın yönettiği Loving Vincent, ünlü ressam Van Gogh’un hayatını, ressamın tablolarından esinlenerek hazırlanan bir estetikle gözler önüne seriyor. Film, ünlü ressam Vincent Van Gogh’un oldukça ilgi çekici hayat hikayesini ressamın tablolarını bir araya getirerek anlatıyor. Filmde yer alan 65.000 karenin her biri Polonya ve Yunanistan’da yer alan stüdyoyu ziyaret eden 125 profesyonel yağlı boya ressamı tarafından çizildi. Van Gogh’un etkileyici resimleri kadar tutkulu ve talihsiz hayat hikayesi ile gizemli ölümünü de bu filmle birlikte 29 Aralık’tan itibaren sinemalarda izleme olanağı bulacaksınız.
Steven Spielberg ile usta oyuncular Meryl Streep ve Tom Hanks’i bir araya getiren The Post, Amerikan halkının Vietnam Savaşı’na bakış açısını önemli ölçüde etkileyen Pentagon belgelerinin ortaya çıkarılma sürecini ele alıyor. Spotlight ile Oscar kazanan senarist Josh Singer ile Liz Hannah’ın kaleme aldığı film, bu belgelerin ortaya çıkarılmasında rol oynayan büyük bir gazetenin ilk kadın yayımcısı Kay Graham ile Watergate skandalının ortaya çıkmasında önemli bir isim olan editörün hikâyesini anlatıyor. Film, 12 Ocak’ta sinemaseverlerle buluşacak.
Can Gox
KALBEN
16 yaşından itibaren İstanbul’un çeşitli mekânlarında şarkı söyleyen Can Gox, müzik eğitimi süresince Randy Esen, Nükhet Ruacan, E. Ali Perret, Aydın Esen, Mike Wilkens, L. Butch Morris, Neşet Ruacan gibi değerli eğitmenlerle çalıştı. Yaşadığı paylaşım ve birikimi sahne performansına yansıtma hevesiyle konser veren caz ve blues sanatçısı Can Gox’la hemen yeni yıl öncesinde keyifli bir gece geçirmeye hazır mısınız?
Müzik düşünmeye 8 yaşındayken annesinin aldığı klavyeyle başlayan ve 13 yaşında ilk gitarı cızır cızır ‘Santana’ya kavuşan Kalben, içinden gelen şarkıları kendince, kendi sözleriyle söylüyor. İnsanların doya doya yaşayabildiği, özgür sokaklarından mutlu sesler yükselen şehirlerin kahramanlarından bahseden şarkılarını Kalben’le birlikte doya doya söylemeyi arzu eden herkes bu konserde buluşuyor!
Yer : Dorock XL Tarih : 30 Aralık 2017, 22.00
Yer : BKM Mutfak Uniq Tarih : 27 Aralık 2017, 21.00
18
.
.
HIS’i Simdi Instagram’da . takip et!
/hisprojesi