RAPTİYE NO:58

NO.58 Mart, 2020

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN 105.YILI KUTLU OLSUN

içindekiler 2

MESAJ VAR

3

ATATÜRK KÖŞESİ

İzlenmesi Gereken Atatürk Filmleri

5

SERBEST BÖLGE

Zıtlıkların Şehri Beyrut

7

SENDEN,BENDE, BİZDEN

9

SAĞLIK

10

ASLILAND

11

TARİHTE İZ BIRAKANLAR

14

BESLENME SÖZLÜĞÜ

Gribal Enfekisyondan Korunmak için Öneriler

15

KENDİNE ZAMAN AYIR

Şevval’in Tavsiyeleri

17

TARİH 101

19

RÖPORTAJ

23

AUTOSHOW

24

2 NY / 1 MG

25

KÜLTÜR & SANAT

/raptiyedergi

Patron Kim?

Tıpkı Sizin Gibiyiz, +1 Farkla!

Kadınlar

İskenderiye Kütüphanesi Yangını Yeni Üyelerimizi Tanıyalım Mercedes

raptiyedergi@gmail.com

www.issuu.com/raptiyedergi

Dergimiz ile ilgili her türlü fikir ve görüşleriniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

MESAJ VAR! 5

58

Mart 2020

Merhaba Sevgili Raptiye Okurları, Çok güzel bir Şubat ayını geride bıraktık. Peki neler mi yaptık?

Aylık toplantımızda Yönetim Çevresi Kabinemizi ağırladık ve çok keyifli bir toplantı geçirdik.

Hem kulübümüzün dönem karnesini, hem yönetim çevremizde nerede olduğumuzu görmüş olduk. Tekrardan ayaklarına sağlık.

Ortak bir proje ortaya çıkarmak için daha önce bir araya geldiğimiz ve sonrasında aylık toplantımızda ağırladığımız Maslak Rotaract Kulübü’nü ziyaret ettik. Amaçlarımız gibi, bu amaçlar doğrultusunda karşılaştığımız sorunların da ortak olduğunu gördük.

Caner Battaloğlu

Korupark Leo Kulübü’nün gelir getirici aktivitesine katılım göstererek kendilerine destek olduk.

Bir taraftan gelir getirici ve hizmet aktivitelerimizin komite toplantılarına başladık, bir taraftan Şubat başında gerçekleştirdiğimiz gibi Şubat sonunda da kulüp içi iletişimimizi artırmak için KİKA’mızı gerçekleştirdik.

Mart ayının gelişi ile birlikte, HİS Projemiz kapsamında Sahilyolu Leo Kulübü ile Mart sonunda gerçekleştireceğimiz barınak ziyaretimiz için ortak bir komite toplantısı yaparak çalışmalarımızı başlattık.

Tüm Türk Leoları ile birlikte gerçekleştireceğimiz ulusal aktivitemiz için sabırsızlanıyoruz, ama bizim için Mart ayının en büyük önemi üye giriş ayımız olması! Aylık toplantımızda 1.Kesim Başkanımız Hakan Kalelioğlu’nun yöneteceği törenimiz ile üye adaylıklarını geride bırakmış olan Asunur, Hâlit, Aslı ve Alparslan arkadaşlarımızı aramıza katacağız.

Nisan ayında ise tüm gücümüz ile Forum Utopia’da olacağız. Dönemin yavaş yavaş sonuna yaklaşırken baharın gelişi enerjimizi hep yüksek tutuyor, daha nice güzel günlere !

Adnan Ayvaz Alp Yıldırım Alp Kaan Önder Aslı Çicek Şahin Asunur Özkaldım Ayşe Doğa Ülgen Çağan Karabacak Ebru Gözüm Lal Saatçioğlu Simge Sarı Şevval Güner

Burak KILIÇ 2019-20 Çalışma Dönemi Başkanı Fenerbahçe Leo Kulübü

Üçel Baskı Çözümleri Dumlupınar, Merdivenköy Yolu Sk. 3/1, 34720 Kadıköy/İstanbul

2

ATATÜRK KÖŞESİ

İzlenmesi Gereken Atatürk Filmleri ve Belgeselleri

Sarı Zeybek | 1993, Can Dündar

Kurtuluş | 1994, Ziya Öztan

Atatürk’ün son 300 gününü hikayeler ve mektuplar eşliğinde anlatan bu belgesel, hayatı boyunca halkının bağımsızlığı için mücadele etmiş bir devlet adamının yorgun ve hasta günlerini gözler önüne seriyor. İzleyicileri oldukça hüzünlendiren bu belgesel mutlaka izlenmesi gerekenler arasında yerini alıyor.

TRT’de yayınlanan altı bölümlük bu mini-dizi, Türkiye tarihinin en önemli televizyon yapımlarından biri olarak hem tarihimize hem de Atatürk’ün yaşamının en zorlu yıllarına ışık tutuyor. 1 Nisan 1921’deki II. İnönü Muharebesi’nden 11 Ekim 1922’deki Mudanya Ateşkes Antlaşması’na kadar geçen süreyi; savaşları, barışları, gizli toplantıları ve tartışmaları masaya yatıran yapımda Atamızın, başarılı performansıyla Rutkay Aziz canlandırıyor.

Cumhuriyet | 1998, Ziya Öztan Ziya Öztan’ın Kurtuluş isimli yapımının devamı niteliğinde, bu kez sinema için çektiği 2,5 saatlik film “Cumhuriyet”te, Kurtuluş Savaşı’nın sonundan cumhuriyetin ilânına kadar olan dönem anlatılıyor. Atatürk’ün bir asker olarak öne çıktığı mini-diziden sonra filmde bu kez devlet adamı yönü ön planda tutulmuş. Bir başka tarih dersi niteliğindeki bu etkileyici dönem filminde Atatürk’ü ve İnönü’yü bir kez daha Rutkay Aziz ve Savaş Dinçel canlandırmış.

Cumhuriyet, çekildiği dönemde ülke tarihinin en büyük bütçeli yapımlarından biri olmuş.

3

ATATÜRK KÖŞESİ

Çağan Karabacak

Mustafa | 2008, Can Dündar

Veda | 2010, Zülfü Livaneli

Atatürk’ün vefatının 70. yılında yapılmış olan belgesel, çocukluk döneminden Sarı Zeybek belgeselinde işlenen yorgun ve zorlu günlerine kadar Atamızın yaşamını anlatıyor.

Veda filmi; tıpkı Atatürk gibi 1881 yılında Selanik’te doğan ve çocukluk yıllarından itibaren yolları neredeyse hiç ayrılmayan, ileride “Atatürk’ün Yaveri” olarak anılacak Salih Bozok’un gözünden Atatürk’ü anlatıyor. Bozok’u Serhat Mustafa Kılıç, Atatürk’ü ise Burhan Güven canlandırmış. Film bize hem bir lider hem de bir dost olarak Atatürk’ü tanıtıyor.

Özlüyoruz!

1881 - 193∞ ATATÜRK KÖŞESİ

4

SERBEST BÖLGE

Zıtlıkların Şehri Beyrut

Haydi bir yerlere kaçalım deyip, bilgisayar başına oturduğumuzda ilk aklımıza gelen yerlerden değil elbette Beyrut. Böyle bir araştırmaya giriştiğim zamanlardan birinde, Skyscanner’da İstanbul’dan “her yere” seçeneğine tıkladıktan sonra karşıma Beyrut uçuşları çıktı. Herhangi bir Avrupa şehri için vizesiydi, oteliydi derken aynı bütçeyi hatta belki daha azını harcayabileceğiniz bir destinasyon burası. O yüzden klasik rotalardan sıkıldıysanız, ortalama da bir seyahat bütçesine sahipseniz, Beyrut sizin için doğru adres!

Birçok blogda, gezi yazısında “Ortadoğu’nun Paris’i” diye geçiyor Beyrut. Belki mimari bakımdan doğru bir söz değil ancak Beyrut kesinlikle kafamızda canlanan Ortadoğu şehri değil.

Müslüman nüfus ile birlikte Hristiyan ve Musevilerin bir arada yaşadığı, her dine ait ibadethanelerin yan yana bulunduğu, oldukça kozmopolit ve modern bir şehir burası aslında. Bir yanda marinası, lüks rezidansları, zincir otelleri, modern siteleri; bir yanda ise eski tip binalar, Arnavut kaldırımlar, Fransız balkonlu apartmanlar… İşte tam bu yüzden Beyrut, “zıtlıkların şehri”.

Yılbaşı öncesi gittiğim Beyrut’ta hava ne çok soğuk ne de çok sıcaktı ve maalesef yağmurluydu. Bu yazıyı okuyanlara tavsiyem; Beyrut’a baharda veya yazın gitmeniz. Hem gündüz yürüyerek daha rahat gezebilir, hem de gece hayatının tadını meşhur Beyrut rooftop barlarında çıkarabilirsiniz.

5

SERBEST BÖLGE

Lal Saatçıoğlu

Uçak biletimizi aldık, vize derdimiz zaten yok, geldik Beyrut’a. Şehrin tek olumsuz özelliği gelişmiş bir toplu taşıma sisteminin olmaması. O yüzden Beyrut’ta en büyük dostunuz Uber olacak. Uçaktan iner inmez bir Uber çağırarak merkezdeki otellerden birinde konaklayabilirsiniz. Size tavsiyem otelinizi Hamra, Gemmayzeh veya Downtown Beirut bölgelerinden birinde seçmeniz çünkü bunlar, şehirdeki gezilecek yerlere yakın olan merkezi konumlar.

Gelelim Beyrut’ta görülmesi gereken yerlere. Beyrut 2 tam günde gezilebilecek bir şehir. Gezi programımızı ikiye bölecek olursak: 1.Gün: Hamra bölgesi, Güvercin kayalıkları, Zaitunay Bay, American University of Beirut, Beirut National Museum 2.Gün: Gemmayzeh bölgesi, Sursock Müzesi, Mohammed Al-Amin Camii, Martyrs Square, Downtown Beirut, Mar Mikhael bölgesi Bu yerler arasında benim favorim Gemmayzeh bölgesi oldu. Karaköy’ü andıran bu bölge için Beyrut’un “hipster” mahallesi diyebiliriz. Geleneksel Lübnan mutfağı sunan restoranlardan, üçüncü dalga kahvecilere; küçük publardan, şarap evlerine kadar birçok alternatif mevcut. Ayrıca konsept butikler ve tasarım hostellerin olduğu bölgenin oldukça genç bir ruhu var.

Eğer üçüncü bir gününüz daha varsa Beyrut seyahatlerinin klasikleşmiş şehir dışı turu olan Jeita-Harissa-Byblos turuna çıkabilirsiniz. İnternette uzun bir araştırma sonrası Zingy Ride firmasının oldukça uygun bir turuna rastladık. Hem şoförümüz bize rehberlik etti hem de bir sürü farklı milletten insanlarla birlikte bu üç destinasyonu keşfetme fırsatımız oldu.

Jeita Grotto: Karstik kireçtaşlarından oluşan mağaraların bulunduğu, doğa harikası bir yer. Mağaralara telefonla girmek yasak ancak bu durum, deneyiminizin daha güçlü olmasını sağlıyor. En güzel fotoğrafı çekmek için uğraşmak yerine çıplak gözle bu büyülü mağaranın her köşesini inceleyerek gezmek çok daha keyifli.

Harissa: Harissa bölgesinde ise Meryem Ana Heykeli bulunuyor. Bu heykel Rio de Janeiro’daki İsa heykelini andırıyor biraz. Şehre yukarıdan bakan, müthiş bir manzaraya sahip tepede bulunan heykele keyifli bir teleferik yolculuğu ile ulaşabiliyorsunuz.

Byblos: Turumuzun son durağı olan Byblos şirin bir sahil kasabası. Tüm kasabayı gezmek 1-2 saatimizi aldı. Kapalıçarşı’yı andıran pazarlarda gezdikten sonra, geleneksel Lübnan yemeklerinden tadıp sahilde bir deniz havası alarak turumuzu keyifle noktalamış olduk.

Lübnan yemekleri demişken; gezdiğim yerleri anlatıp, ne yiyip içtiğimi anlatmazsam bu mutfağa ayıp olur. Başlıca tadılması gereken lezzetler; tüm humus çeşitleri, fattuş salatası, tabule, falafel, kebbeh, pita ekmeği, künefe… Ayrıca Lübnan şarabını, lokal biraları ve “arak” isimli rakıya benzeyen içkiyi de tadabilirsiniz. Bu liste daha uzar gider tabii. Coğrafyaların yakınlığından dolayı Antakya mutfağını andıran bu mutfak, damak tadımıza oldukça uygun. Bunların dışında tüm dünya mutfaklarından restoranların da yer aldığı bir şehir burası.

Canınız pizza, noodle, sushi isterse bunları da bulabileceğiniz mekânlar var.

Gece hayatına gelecek olursak en hareketli bölgeler Zaitunay Bay, Mar Mikhael ve Gemmayzeh. Zaitunay Bay’de sahil hattı boyunca birçok gece kulübü var. Mar Mikhael bölgesi Kadıköy’ü andıran bir bölge: Bir sokak boyunca sıra sıra gece kulüpleri, publar, şık restoranlar, sokak lezzetleri... Gemmayeh ise yazının başlarında anlattığım gibi genç ve cool bir gece hayatı sunuyor bize.

Beklenmedik rotalar bazen beklenmedik keyifte anılar bırakabiliyor insanda. Beyrut da tüm zıtlıklarıyla, kucakladığı birbirinden farklı kültürler, geleneksel mutfağıyla, misafirperver halkıyla beni asla pişman etmedi. Bir sonraki seyahatinizde konfor alanınızdan çıkıp görmeniz gereken yerlerden biri kesinlikle Beyrut.

SERBEST BÖLGE

6

SENDEN, BENDEN, BİZDEN

Patron Kim?

Bu ay kendime en çok sorduğum ve üzerine düşündüğüm soru: Değişiyor muyuz yoksa değiştiriliyor muyuz? Bu sorunun ardından gelen soru ise, evrilişimizin ne kadar farkındayız? Kendimizi yeterince iyi algılayabiliyor muyuz?

Benliğimizin, kim olduğumuzun, ideallerimizin, sahip olduğumuz potansiyelin ne kadar farkındayız? Daha genel bir soru ile hayatımızın patronu kim?

Fiziksel ve biyolojik özelliklerimizde kalıtımsal faktörlerin hepimiz fazlasıyla farkındayız ancak belki de çoğu insanın gözden kaçırdığı bir şey var, o da psikolojik yapımızın da aynı şekilde genlerimizle ilgili olduğu. İnsan psikolojisi tamamen biyolojik aktarımdır demek çok yanlış olur tabii fakat buna ek olarak bilimin bize sunduğu gerçekler artık gösteriyor ki yaşadığımız süreçler, baş etme yöntemlerimiz, geçtiğimiz psikolojik aşamaların bize kattıkları ya da bizden götürdükleri yalnızca bize ait değil; bizden sonraki nesillere bilinçaltında aktardıklarımız… Bunun en çarpıcı kanıtı, özellikle travmaların kuşaktan kuşağa aktarıldığının keşfedilmesi diyebiliriz.

Bir geyik sürüsünün bir kez saldırıya uğradığı bir su kaynağına bir daha hiçbir geyik sürüsünün gitmemesi konunun en somut örneklerinden. Üstelik travmaların aktarılması, kulağa çok hoş görünmese de yaradılışın bize sunduğu ve farkında olmadan kullandığımız en etkili baş etme stratejilerinden.

Bize zarar verenden kaçınmak ve olabildiğince tekrarlanmamasını sağlamak, geçmişten ders çıkardığımızın göstergesi; üstelik bunu farkında olmadan atalarımızın bize aktarımlarıyla başarmamız ne kadar olağanüstü değil mi?

7

SENDEN, BENDEN, BİZDEN

Ebru Gözüm

Bilimin bize sunduğu başka bir gerçek ise, insanın sahip olduğu kendini geliştirebilme potansiyeli. Her bir insanın sahip olduğu genetik yatkınlıklar bir kenara; bu yatkınlıkların farkında olup kişinin kendi gelişim alanlarını keşfedebilmesi, potansiyelinin sınırlarının bilincinde olması ise başlı başına hayat kurtarıcı olabiliyor. Evet belki kalıtımsal olarak sahip olduğumuz özelliklerle dünyaya geliyoruz ancak sonrasında başlayan hayat yolculuğunda maruz kaldığımız dış uyarıcılar, bu etkenlerin bizi nasıl etkilediği ve hayatın bize sundukları karşısında nasıl bir pozisyon aldığımız, ne kadar esneklik gösterebildiğimiz bizi asıl değiştiren önemli aşamalar. Şüphesiz ki hepimiz hayatımız boyunca dur durak bilmeden çoğu kontrolümüz dışında olan birçok şey ile baş etmeye çalışıyoruz. Bir kısmını bazen kontrolü kaybetmeden selamlayabilsek de kimi zaman sonrasında bazılarına istediğimiz şekilde yaklaşım sergileyemediğimizi fark ediyoruz. Nasıl ki bir geyik sürüsü dahi bir kez saldırıya uğradığı su kaynağına bir daha gitmemeyi gelecek kuşaklarına aktarabiliyorsa biz de bir kez canımızı acıtan etken ile yeniden karşılaşmamak için elimizden geleni yapabiliriz. Fakat takdir edersiniz ki bununla birlikte insan olmanın getirdiği gelişmiş yeteneklerimiz ile daha fazlasını yapabilmemiz gerekiyor. Örneğin, bir kez tartışma yaşadığınız ve psikolojik olarak saldırıya uğradığınız iş yeriniz için ürettiğiniz çözüm oraya bir daha uğramamak olacaksa eğer, geyiklerden pek de bir farkımız kalmayacaktır.

Burada zoru başarmak, kaçmak yerine başa çıkmaktır, sahip olduğumuz baş etme stratejilerimiz yetersiz ise yenilerini geliştirebilmek, ummadığımız gelişmeler karşısında esneklik gösterebilmek ve dezavantaj olarak görünenleri avantaja

çevirebilmek. Çünkü evet atalarımız travmaya sebep olacak davranışlardan kaçınmayı bize öğretti ama yeni ve daha önce görülmemiş gelişmeler için yeni yöntemler geliştirmek ve bunları gelecek nesillere aktarabilmek bizim görevimiz. Tabii bunun en büyük getirisi, potansiyelinizi yeniden keşfetmek olacaktır çünkü kimse sınırlarını zorlamadan sınırlarının ne olduğunu asla bilemeyecektir. Gelişimimiz için ne kadar zor olsa da kendi “comfort zone”umuzdan çıkmalıyız.

Bu esnada eklemek istediğim bir başka detay, herkesin başa çıkma yönteminin kendine özgü olduğudur. Nasıl ki her insan biricik ve kendine has ise aynı şekilde geliştirdiği yöntemler de kendine özgü olacaktır. Kendimize örnek aldığımız insanların olması bazı şeylerin mümkün olabileceğini bize söyler, bunu kendine uyarlayıp farklı stratejiler geliştirmek ise kişinin elindedir. Çünkü kimsenin yolu aynı değil, yola çıktığı yer aynı değil. Belki benzerlik yakaladığımız noktalar olabilir fakat asla aynı olmayacak.

ve yapabileceklerimizden vazgeçmek, dış etkenlere tamamen kendini bırakmak ve hayatın kontrolünü kaybetmektir. İnanıyorum ki her insan, hayatının çeşitli zamanlarında bir süreliğine durup düşünmeli ve kendine sormalı: Ben kimim, güvendiğim özelliklerim nelerdir, kendimde geliştirmem gereken neler var? Eskilerin deyimiyle “su daima aşağıya akar”.

Geçen zamanı durduramaz ve olduğumuz yerde sabit kalamayız. Hayat daima ileriye doğrudur ve çok güvendiğimiz, kalmak istediğimiz pozisyonda kalmaya çalışırsak ne yazık ki zamanın gerisinde kalırız.

Sözün kısası; bilinçdışınızda, siz farkında olmadan çarpışan düşünceleriniz bırakınız çarpışsınlar, içgüdülerinize güvenin ve her gün, yeniden dönüşümünüzü keşfedin, potansiyelinizi görün ve yapabileceklerinizden vazgeçmeyin sevgili Raptiye okurları. Çünkü güç içinizde!

Hayat yolculuğunda en tehlikeli ve kaçınılması gereken nokta ise kurban psikolojisine girmek ve kaderine teslim olmaktır.

Bir bakıma kadercilik bazen iyi olabilir; her şeyin bir zamanı olduğu, başımıza gelenlerin bize yeni bir kapı açacağı ve karşımıza çıkan her insan ve karşılaştığımız her olayın bir anlamı olduğu düşüncesi kimi zaman iyi ve rahatlatıcı bir düşünme yöntemidir. Çünkü bu düşünce, sizi kadere teslim etmez, yalnızca akışa ayak uydurmanızı ve yolculukta başınıza gelebilecek her şeye merhaba diyebilmenizi sağlar. Burada bahsettiğim, kaçınmamız gereken nokta; kendi potansiyelimizi keşfetmek ve geliştirmek yerine, kendimizden

SENDEN BENDEN BİZDEN

8

SAĞLIK

Tıpkı Sizin Gibiyiz, +1 Farkla!

Down sendromu, bir bireyin 21. kromozomunun kısmi veya bütün bir kopyasına sahip olduğunda ortaya çıkar. Bu sendromun neden oluştuğu henüz bilinmemektedir, ancak Down sendromu her zaman insan durumunun bir parçası olmuştur. Dünyadaki tüm bölgelerde bulunur ve genellikle öğrenme stilleri, fiziksel özellikler ve sağlık üzerinde değişken etkiler yaratır. Sağlık hizmetlerine, erken müdahale programlarına, kapsayıcı eğitime ve uygun araştırmaya yeterli erişim, down sendromlu bireyin büyümesi ve gelişmesi için hayati öneme sahiptir.

Aralık 2011’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 21 Mart’ı Dünya Down Sendromu Günü olarak ilan etti. Genel Kurul, Down sendromu hakkında farkındalığı artırmak amacıyla; tüm üye devletleri, Birleşmiş Milletler sisteminin ilgili kuruluşlarını ve diğer uluslararası kuruluşların yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve özel sektör de dahil olmak üzere tüm sivil toplumu Dünya Down Sendromu Günü’nü uygun bir şekilde gözlemlemeye davet etmektedir.

Down sendromlu kişilerin yaşam kalitesi; zihinsel ve fiziksel durumlarını izlemek ve fizyoterapi, iş terapisi, konuşma terapisi, danışmanlık veya özel eğitim de dahil olmak üzere, zamanında müdahale sağlamak amaçlı, sağlık profesyonelleri ile düzenli kontroller sağlayıp sağlık ihtiyaçları karşılanarak geliştirilebilir. Down sendromlu bireyler, ebeveyn bakımı ve desteği, tıbbi rehberlik ve her düzeyde kapsayıcı eğitim gibi toplum temelli destek sistemleri aracılığıyla optimum yaşam kalitesini elde edebilirler. Bu da gündelik hayatta topluma katılımlarını ve kişisel potansiyellerinin gerçekleşmesini kolaylaştırır.

9

SAĞLIK

Simge Sarı

2020 Dünya Down Sendromu Günü için “Karar Veririz” temasına odaklanılıyor: Down sendromlu tüm bireyler yaşamları ile ilgili ya da onları etkileyen konular hakkında karar verme sürecine tam katılım göstermelidir. Etkili ve anlamlı katılım, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi (CRPD) tarafından desteklenen temel bir insan hakları ilkesidir.

21 Mart 2020 Cumartesi günü Dünya Down Sendromu Günü’nde Down sendromlu herkesi dünyaya “karar verdiğini” söylemeye davet ediyoruz!

Dünyanın dört bir yanından Down Sendromu uluslararası faaliyetlerini sosyal medyada takip edebilirsiniz. Etkinliklere katkıda bulunmak için bu etiketlere göz atmayı ve paylaşımlarınızda kullanmayı unutmayın! #WeDecide #WorldDownSyndromeDay #LotsOfSocks

ASLILAND

Herkese merhaba!

Sizi bilmem ama ben geçtiğimiz yazdan da bu kıştan da bir şey anlamadım. Tam bir yaz insanıyım ama ne yazımı ne de kışımı doğru düzgün yaşayabildim. Kışın böyle geçmesinden memnunum, orası ayrı. Ama yine de insan kendini alacaklı hissediyor.

Ristorante Pizzeria Venedik - Alsancak/İzmir Baharın -henüz yalnızca ay olarak da olsa- gelmesiyle, içim İzmir için kıpır kıpır olmaya başladı. Türkiye’de İstanbul’dan başka yerde yaşayabileceğimi hiç sanmıyorum fakat İzmir’e uğramadığım her ay için bir miktar hüzünleniyorum. İzmir’de denenmesi gereken ilk yerlerden biri kesinlikle Alsancak’taki bu İtalyan restoranı. Ambiyansı, yemekleri ve tatlılarıyla zaten aklınızı alıyor fakat çalışanlarının güler yüzlülüğü, misafirlerinin hoş sohbeti ile de gitmekten oldukça keyif aldığım yerlerden burası.

Deniz mahsullü risotto, parmesan tekerleğinde linguine ve beyaz çikolatalı brownie ile güzel bir menü oluşturmak; ikram edilen limonlu sorbenin ve lezzetli şarapların tadını çıkarmak gerek. Özellikle bahardan itibaren mekânın dış alanı sessiz, huzurlu ve doyasıya sohbet edebileceğiniz yemek organizasyonlarınız için biçilmiş kaftan. Akşam yemekleriniz için rezervasyon yaptırmanızda fayda var.

Kozmonot - Nişantaşı Kozmonot, Avrupa yakasında en sevdiğim publardan biri. İçeri girdiğiniz andan itibaren atmosfere hayran kalmamak elde değil. Adından da belli olacağı üzere uzay temasını ince ince hissedeceğiniz ve bira çeşitlerinin yanında lezzetli kokteylleri ile de sizi mest edecek bir yer burası. İç dizaynı oldukça çekici olan bu güzel mekânın benim için en cezbedici yanları, müzikleri ve ne yazık ki her yerde kolaylıkla bulamadığım Blue Moon isimli beyaz buğday birasını burada rahatlıkla bulabiliyor olmam. Kozmonot, genel anlamda kokteyllerde başarılı olmasının yanında, menüsünde yer alan Tereskova ve Vostok I isimli “imza kokteylleri” ile farklı tadımlar yapmanıza olanak sağlıyor. Pubların genelinin aksine müzik sesinin aşırı yüksek olmayışı da ayrıca bir tercih sebebi.

Saatlerce oturup sohbet edilebilecek bir mekânda bağırarak konuşmak zorunda kalmak sanıyorum ki kimsenin hoşuna gitmez.

Havalar ısındıkça enerjilerin daha da yükseleceğini ve evde oturmanın daha da zorlaşacağını düşünmek zor değil. Farklı tatlar, yeni mekânlar ve muhteşem anılar ile dolu bir bahar geçireceğiz bence, peki ya sizce?

Aslı Çicek Şahin

ASLILAND

10

TARİHTE İZ BIRAKANLAR

Kadınlar Merhaba Sevgili Raptiye okurları! Mart sayısına özel olarak gerek sözleriyle gerek yaptıklarıyla dünya tarihinde yer edinmiş kadınlarla alakalı bir derleme yaptım. Bu vesileyle tüm kadınların kadınlar gününü kutlarım!

Bilgisayarın temelini atan kadın: Ada Lovelace

Hollywood yıldızı mucit: Hedy Lamarr

Her şey, bugün kullandığımız bilgisayarın temelini atan Ada’nın matematik derslerine girmesiyle başladı. İngiltere’de 1832 yılında kadınların bilimsel tartışmalara katılmasına izin verilmemesi nedeniyle cinsiyetinin belli olmaması için A.A.B takma ismini kullanan Lovelace, hayallerinden vazgeçmeyerek bilimsel bir dergide ilk akademik yayınını hayata geçirdi.

Hollywood’un en güzel yıldızlarından bir tanesi hiç şüphesiz Hedy Lamarr. Zarafeti, çekiciliği ve yeteneği ile bir döneme damgasını vurmuş aktris, gerçekten tanrıça olarak tanımlanabilecek bir kadın. Peki, ünlü ismin hakkında oyunculuğu ve güzelliği dışında neler biliyorsunuz?

Mesela; onun Nazilere yakın olan Yahudi kocasını nasıl terk ettiğini ya da bugünün Wi-Fi, CDMA ve Bluetooth teknolojilerinin temelini nasıl attığını daha önce hiç duymuş muydunuz? Gelin, büyüleyici güzelliğinin yanı sıra zekâsıyla da tarihe adını yazdıran Hedy Lamarr kimdir aşağıda detaylı bir şekilde inceleyelim.

1833’te Cambrige Üniversitesi’nde matematik profesörlüğü yapan Charles Babbage ile tanışmasıyla hayatı istediği şekilde evrildi. Hiçbir zaman sıradan olmayan Ada, 1842’de Fransızca yayımladığı inceleme yazısını bir İngiliz bilimsel dergisi için çevirdi. Çeviriye eklediği bir not sayesinde Berrnoulli sayılarının Babbage’ın makinesiyle nasıl kullanılabileceğini açıkladı. İşte bu metot, tarihçiler tarafından dünyanın ilk bilgisayar programı olarak kabul edildi ve günümüze ışık tuttu. İlk programlamacı unvanına sahip olan Ada’nın notları aynı zamanda yazılım kavramının da bir tanımlamasını yaptı.

11

TARİHTE İZ BIRAKANLAR

Adnan Ayvaz

Baskıcı bir eş olan Mandl, Lamarr’ın filmlerde oynamasını yasaklayarak onu kendi işinde çalıştırmaya başladı. Bilime özel bir ilgisi olan güzel oyuncu, bu dönemde birlikte vakit geçirdiği mühendisler ve teknisyenler sayesinde silah teknolojisinin inceliklerini öğrendi. Almanların uzaktan

kumandalı torpido yapmak istediğini o sıralarda eşinden öğrendi ve konuya çok ilgi duydu. Bir süre sonra eşinin despotluğu ve Nazilere yakınlığı nedeniyle canından bezen Lamarr, çılgın bir karar aldı. 1937 yılında tüm mücevherlerini çantasına doldurup eşine uyku ilacı veren Lamarr, hizmetçisinin kılığına girerek malikanesinden kaçtı. İlk önce Londra’ya gitti. Bir süre sonra eşinden boşanıp küçüklükten beri hayalini kurduğu Hollywood’a taşındı. Burada tanıştığı yapımcı Louis Burt Mayer, ona yıldızlığa uzanan yolun kapılarını açtı. 1940’tan 1958’e kadar Clark Gable, James Stewart ve Spencer Tracy gibi oyuncularla 20’nin üzerinde filmde rol alan Lamarr, artık dönemin sinema eleştirmenleri tarafından “Dünyanın en güzel kadını” olarak nitelendirilmekteydi. Ancak Lamarr, setlerden arda kalan zamanlarda, filmlerinde canlandırdığı vamp kadın karakterlerine taban tabana zıt bir projeyle uğraşmaktaydı.

Evinin yakınında oturan müzisyen George Antheil’e 1940’ta uzaktan kumandalı torpido hakkındaki düşüncelerini anlattı.

Müzisyen komşusu Antheil ile ortaklaşa yürüttüğü projenin hedefi, nefret ettiği Naziler tarafından hedefi değiştirilemeyecek torpidolar üretmekti. Çünkü o dönemde tek bir radyo frekansı aracılığıyla kontrol edilen torpidolar, frekansı tespit eden düşman donanması tarafından etkisiz hale getirilebilmekteydi.

Lamarr’ın amacı; uzaktan kontrollü torpidoların, düşmanın sinyal karıştırıcıları (jammer) nedeniyle kontrolünün kaybedilmesini önlemekti. Torpidoyu yönlendiren radyo frekansı düşman tarafından tespit edilirse, sistem elektronik olarak kilitlenir ve kontrol kaybedilirdi. Hedy, bunun çözümünü bulmuştu ama teknik desteğe ihtiyacı vardı.

Uzaktan kumandanın telsiz frekansı sürekli olarak değiştirilirse

düşmanın müdahale imkânı kalmazdı. Ancak, telsiz ve torpido aynı anda frekans değiştirmeliydi. Bu konuda ona komşusu Antheil yardımcı oldu. Çözüm, delikli kâğıt rulolara kaydedilen notalara göre müzik çalan piyanolardı. Otomatik piyanoların çalışma prensibinden etkilenen ikili, “frekans atlamalı yayılı spektrum” teknolojisini geliştirdi. Telsiz vericisine ve torpidoya yerleştirilen ve delikleri aynı olan rulolar, frekansı aynı anda değiştirecekti.

Buluşun patentini 1942’de aldılar ancak ABD donanması ilgilenmedi. Benzeri bir sistem, başkalarınca 1957’de transistör kullanılarak yapıldı. ABD, bu teknolojik avantajı 1962 Küba Füze Krizi patlak verene kadar kullanmadı. O tarihe gelindiğindeyse patentin süresi dolmuş olduğundan ikiliye para ödenmedi. Ancak bilim insanları, 1962’den sonra Lamarr ve Antheil’ın buluşunu farklı amaçları için uyarlamaya koyuldular.

Her buluş bir öncekinin üzerine eklendi.

Sonuçta Lamarr ve Antheil’ın oluşturdukları temelden faydalanılarak, günümüzde milyarlarca insanın kullandığı GSM, Wi- Fi ve GPS teknolojileri icat edildi.

Dünya tarihinde yer etmiş daha nice başarılı kadın hikâyelerinden bahsetmek mümkün ancak dergimizin de sayfa limitinin olduğunu hatırlayarak yazımı yine yaşamları boyunca yaptıklarıyla tarihe iz bırakan bazı kadınların hikâyeleriyle bitireceğim. Umarım keyif aldığınız bir köşe olmuştur. Keyifle kalın!

TARİHTE İZ BIRAKANLAR

12

Rosa Parks (1913-2005) Clara Zetkin (1857-1933) “Hayatın olduğu yerde savaşmak istiyorum” Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oy birliğiyle kabul edildi.

Kleopatra (M.Ö. 69-30) 18 yaşında Mısır kraliçesi olan ve 9 dil bilen Kleopatra, dönemin en güçlü iki ismi Sezar ve Marcus Antonius ile beraberliği sayesinde ülkesinin varlığının korunmasını sağladı. Kimi kaynaklar onu, bilinenin aksine kısa boylu ve çirkin bir kadın olarak tasvir etse de kendisi hâlâ tarihin en güçlü kadınları arasında.

“Doğru olan şeyi yaparken korku hissetmemelisiniz” ABD’nin güney eyaletlerinde siyahlarla beyazların farklı kapılardan otobüse bindiği 1950’lerde Rosa Parks, Alabama’nın Montgomery şehrinde bir gün otobüse bindi.

Basit gibi görünen bu olay daha sonra Amerikan tarihinin en önemli sivil haklar mevzuatının tekrar ele alınmasını gündeme getirdi. Çünkü Parks, o otobüste bir beyazın, beyazlara ayrılan yerde yer bulamayınca siyahlara ait bölümde Parks’tan kalkıp kendisine yer vermesini istemesine yerinden kalkmayarak karşılık verdi. Şoförün uyarılarına rağmen yerinden kalkmayan Parks tutuklandı ve hapse girdi.

Bu olayı protesto eden siyahlar bir yıldan fazla otobüslere binmedi ve her yere yürüyerek gitti. Bu kararlı eylem sonrasında Amerikan Federal Mahkemesi, otobüslerdeki bu uygulamayı yasakladı. Alabama’da beyazlar tarafından taciz edilen ve kuzeye taşınmak zorunda kalan Parks, 1999’da Time dergisi tarafından 20. yüzyılın insan hakları savunucusu seçildi.

Florence Nightingale (1820-1910) “Başarımı şuna bağlıyorum; ne kimseden özür diledim, ne de kimse benden özür diledi” Kırım Savaşı sırasında Selimiye Kışlası’nda hizmet veren Florence Nightingale, özverisi ve yoğun çalışmaları ile hemşireliğe hak ettiği saygınlığı kazandırmayı başardı. Ölümünün ardından Dünya Sağlık Örgütü, Nightingale’in doğum günü olan 12 Mayıs’ı Dünya Hemşireler Günü ilan etti.

13 TARİHTE İZ BIRAKANLAR

Adnan Ayvaz

BESLENME SÖZLÜĞÜ

Gribal Enfeksiyondan Korunmak için Öneriler

Şu sıralar kiminle konuşsam ya kendisi ya da bir yakını gribal enfeksiyondan muzdarip. Bu nedenle bu sayıda sizlere gribal enfeksiyondan korunmak ve bağışıklığımızı desteklememiz için dikkat etmemiz gereken besin grupları ve bitkilerden bahsedeceğim.

Probiyotikler Probiyotikler, yararlı bakteriler; bağırsak floramızı destekler ve buna bağlı olarak bizleri hastalıklara neden olan zararlı mikroorganizmalara karşı korur. Organik asit üreterek bağırsak pH düzeylerini optimum değerlere düşürürler ve bu sayede zararlı mikroorganizmalar rahatça gelişip üreyemezler. Probiyotik destek için fermente besinler tüketerek vücut direncimizi güçlendirebiliriz. Diyetimizde yer verebileceğimiz fermente ürünler kefir, ev yoğurdu, fermente lahana turşusu, laktofermente turşular, elma sirkesi ve tarhana şeklinde sıralanabilir.

C vitamini içeren besinler Güçlü bir antioksidan olan C vitamini viral enfeksiyonda vücut direncini arttır. C vitamini yönünden zengin organik sebze/meyve tüketimi ve gerektiği durumda hekim tavsiyesi ile C vitamini kullanarak bağışıklık hücrelerini uyarıp gribe karşı meydan okuyabiliriz. Günlük diyetinizde yer verebileceğiniz C vitamini deposu besinler; brokoli, biber çeşitleri, kırmızı lahana, portakal, greyfurt, ananas, kivi.

D vitamini D vitamini eksikliğine kış aylarında daha çok rastlanmaktadır. D vitaminin aktif formu olan 1,25 dihidroksivitamin

D3 monosit, makrofaj ve lenfosit gibi pek çok bağışıklık hücresinin modülasyonunda rol alır. Birçok çalışma D vitamini yetersizliğinin, artmış kronik enfeksiyon ve otoimmün hastalıklarla ilişkili olduğu yönündedir. Güneşi görebildiğiniz her kış günü en az 20-30dk güneşlenin, açık havada sevdiklerinizle keyifli zaman geçirin ve eğer D vitamini düzeyleriniz çok düşükse bir uzmana danışın. Çinko içeren besinler Bağışıklık sistemini güçlendiren antiviral etkisiyle bilinen çinkonun en iyi kaynakları; kabak çekirdeği, badem, deniz mahsulleri, yumurta, serbest gezen hayvan etleri, mantar, nohut ve ıspanak şeklindedir. Yetersizliği yaygın görülmektedir. Hem diyetle az alınmakta hem de besinlerde bulunan fitik asit nedeniyle emilimi engellenmektedir. Fitik asit miktarını azaltmak için tahılları, baklagilleri ve çiğ kuru yemişleri yemeden önce fermente suda bekletebilirsiniz.

Adaçayı, papatya, zencefil, nane gibi bitki çayları hem hastalığınızın semptomlarını hafifletecek hem de bitkilerin antioksidan, yangı giderici ve antiviral özellikleri tedavi sürecinizi hızlandıracaktır. Ayrıca bir uzmana danışıp doğru formda ekinezya, umckaloaba, mürver özütü ve beta-glukan gibi bitkisel takviyeler kullanarak bağışıklığınızı güçlendirebilir, grip ve soğuk algınlığı ile savaşabilirsiniz.

Son olarak temiz hava almak, bol su tüketmek bu süreçte unutulmaması gereken çok önemli noktalardır: Bulunduğunuz ortamı havalandırın, yanınızdan su bardağınızı ayırmayın.

Sağlıkla kalın!

Asunur Özkaldım

BESLENME SÖZLÜĞÜ

14

KENDİNE ZAMAN AYIR

Şevval’in Tavsiyeleri FİLM Bu yazıda sizlere tavsiye listemi daha çok gerilim, psikolojik ögeler, drama barındıran film, dizi, kitaplardan oluşturuyorum. İlk olarak birçok dalda ödül almış, ayrıca Oscar 2020’de 6 dalda aday olup 4 ödül kazanan ve en önemlisi En İyi Film Oscarını elde eden Parasite filminden bahsedeceğim. IMDb puanı 8.6/10 olan bu filmin hikayesi, fakir bir ailenin çocuğu olan Ki-woo’nun, arkadaşı sayesinde zengin bir aile olan Park ailesinin liseye giden kızına İngilizce öğretmenliği yapması ile başlıyor. Sonrasında Ki-woo ve ailesinin yaptığı plan sayesinde zengin ailenin hizmetçilerinin yerine geçmeleri ile devam ediyor. Parasite kısaca; Park ailesinin evinde bütün aile üyelerinin çalışması ve Park ailesine hiçbir şey çaktırmadan devam eden gerilim, drama konulu aynı zamanda aile ilişkilerinin ve sınıf farklılıklarını konu alan bir film olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle sınıf farklılıkları ve kapitalizm film boyunca ön planda işlenen konular arasında yer alıyor. İzledikçe ilginçleşen filmin bu kadar beğenilmesinin, öncelikle konusundan sonrasında da drama ve psikolojik ögeleri iyi bir biçimde ele almasından kaynaklandığını düşünüyorum. Oyuncuların da iyi bir performans sergilediği bu film aynı zamanda Cannes’da Altın Palmiye kazanan ilk Güney Kore filmi olmayı başarmıştır. Severek izleyeceğinizi düşünüyorum! Şevval’in puanı: 9.3/10

Evet, seçtiğim ikinci filmle biraz gerilelim istedim ve Netflix’in sevdiğim yapımlarından olan Bird Box’tan bahsetmeye karar verdim. IMDb puanı 6.6/10 olan ve puanının az olduğunu düşündüğüm bu filmin hikayesi kısaca, insanları sadece bir bakışta intihara yönlendiren garip bir kötülüğün herkesi öldürmekte olması diyebiliriz. Bu gizemli kötülük, dünyadaki nüfusu gün geçtikçe azalttığı için Malorie isimli kadın iki çocuğuyla birlikte güvende olabilecekleri bir yere sığınmak zorunda kalıyor. Oldukça tehlikeli olan bu yolculukta tek bir hata ölümlerine sebep olabilir, bu yüzden yolculuk sırasında ne olursa olsun gözleri bağlı olmalıdır. Gözleri bağlı olduğu için hepsi diğer duyu organları ile hareket etmek zorundadır ve peşlerindeki kötülük kendilerini adım adım takip etmektedir. Bu filmi izlerken kendinizi orada hissedecek ve oldukça gerileceksiniz. Her ne kadar dünyayı saran kötülüklerin olduğu filmlerden fazlaca olsa da insanları intihara yönlendiren bu denli bir kötülük olması filmi daha da ilgi çekici kılıyor. Diğer oyuncuların yanı sıra filmdeki iki çocuk oyuncunun da oldukça başarılı ve çok sevimli olduğunu söyleyebilirim. Şimdiden iyi seyirler dilerim! Şevval’in puanı: 8.5/10

15

KENDİNE ZAMAN AYIR

Şevval Güner

DİZİ

KİTAP

Gelelim en sevdiğim kısma… En sevdiğim aktivitem yeşil çay eşliğinde dizi izlemek. Gerçi hangimiz dizi izlemeyi sevmiyoruz ki?

Bu sefer yine psikolojik ve Netflix yapımı olan bir dizi önerisi ile karşınızdayım. IMDb puanı 7.8/10 olan You isimli dizinin gerçekten kısa bir hikayesi var: Saplantılı bir aşık. Başrolde hayatına giren kadınların hepsine kendini kaptıran, kıskanç, saplantılı bir ruh hastasını görüyoruz. Dizinin konusunun ilginçliğinden çok işlediği psikolojik olaylar, insanların düşünceleri ve başrol oyuncusunun bu denli başarılı bir biçimde diziyi ilerletmesi benim ilgimi daha çok çekiyor. Başrolün psikolojik sorunlarının, takıntılarının sebeplerini geçmişe dayandırarak önümüze sunan dizi, insanların çocukluğunda yaşadığı olayların ileriye dönük ciddi sonuçlar doğurabileceği gerçeğini de bizlere gösteriyor. Ben severek izlediğim bu diziyi size de tavsiye ediyor, iyi seyirler diliyorum!

Gelelim kafa dağıtacağımız bir diğer ve son bölüme…

Bu ay sizlere severek okuduğum bir kitap olan ve Victor Hugo’nun kaleme aldığı Bir İdam Mahkumunun Son Günü adlı eserden bahsetmek istiyorum. Hugo’nun 26 yaşında yazdığı bu kitap bir gençlik yapıtıdır. Kitabın konusu direkt olarak isminden de anlaşıldığı gibi bir idam mahkumunun yaşadıklarından bahsetmektedir. Yazarın asıl amacı, idam cezasının saçma ve trajik yönlerini göstermek diyebiliriz.

Psikolojik ögelerin çok iyi işlendiği bu kitabın başka bir önemli özelliği ise birinci tekil kişi “ben” ile yazılan roman türlerinin ilk örneği olmasıdır. Bu nedenle öncü bir roman sayılmaktadır. Yazar, yalın bir dil kullanması ile daha net bir şekilde düşüncelerini ifade etmiş ve okuyucuyu kendine daha çok çekmiştir. Çok severek okuduğum ve etkilendiğim bu kitabı okumanızı kesinlikle ve kesinlikle tavsiye ediyorum. İyi okumalar!

Şevval’in puanı: 8.9/10

Şevval’in puanı: 9.6/10

KENDİNE ZAMAN AYIR

16

TARİH 101

İskenderiye Kütüphanesi Yangını

İskenderiye şehri M.Ö. 332 yılında, Makedonyalı Büyük İskender tarafından kuruldu. Onun ölümüyle imparatorluğun dağılışı sonunda kumandanlarından Lagus’un oğlu Ptolemaios I Soter’in eline geçti. O da Mısır’da krallığını ilan etti. Mısır’da 300 yıl devam eden bu hanedanın ilk hükümdarı olup 323 yılında 24 yaşında iken 24 yıl hüküm sürdü. Savaşı sevmeyen Ptolemaios, hiçbir zaman ülkesinin sınırlarını genişletme hevesine kapılmadı. Bilim ve edebiyata olan düşkünlüğüyle, Mısırlıların gelenek ve göreneklerini, dinlerini benimseyerek halkın sevgisini kazandı. Eski kanunları, dini törenleri muhafaza etmekle kalmayıp eski Mısır hükümdarlarının lakabı olan Firavun unvanını aldı ve onları taklit ederek öz kız kardeşiyle evlendi. Bu yeni devletin merkezi İskenderiye şehriydi. Yeni firavun burayı baştan başa onarıp, genişleterek o devrin en meşhur başkenti haline getirdi. Burada meydana getirdiği en önemli eser ise müze ve buna bağlı olan kütüphane idi. Kurulması için saray civarında güzel bir yer seçildi. Müzede, o devirde bilinen bütün ülkelerdeki hayvan ve bitkilerin bir örneği vardı.

Ayrıca botanik bahçesi ve bir rasathane bulunuyordu. Otopsi yoluyla insan vücudunun incelenmesi için bir anatomi salonu açılmıştı. Bu bilim sitesinde fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat ve fizyoloji bilgileri için evler yapılmıştı. İskenderiye Kütüphanesi 900.000 el yazmasıyla Antikçağın en büyük dermesine sahip kütüphanesiydi. Kütüphanede büyük bir çalışan kadrosu da görev yapıyordu. Eserlerin papirüslere yazılarak rulo şeklinde saklandığı belirtilmektedir. Kral tarafın-

17

TARİH 101

Alp Yıldırım

dan desteklenen bu kütüphane yayınevi işlevi de görüyordu.

Bu kütüphane büyük bilim insanlarına da ev sahipliği yaptı.

Matematik bilgini Öklides, mekanik bilimci Arkhimedes, tıp bilimci Herofilos, gök bilimci Eratosthenes, Batlamyus gibi isimler bu kütüphanede çalıştılar. Müzenin en önemli bölümü kütüphanesiydi. Kütüphanenin müdürü, bulabileceği her yazılı eseri alma yetkisine sahipti. Mısır’a giren her kitabın buraya götürülmesi mecburiyeti vardı. Kitabın burada bir nüshası çıkarılıp sahibine verilir, kitabın aslı ise kütüphanede kalırdı.

Bir taraftan da yurt dışına gönderilen memurlar, başka ülkelerde buldukları kitapları satın alıp buraya getirirlerdi.

Böylece, o zamana kadar birçok bilime ait dağınık halde ve kaybolmaya mahkûm durumda olan eserler emin bir yerde toplanmış oluyordu.

Kütüphanenin Yakılışı Genel kanı bu kütüphanenin, çıkan çeşitli fanatik görüşler nedeniyle, antik Pagan tapınakları ve yapıların imhası sırasında Hristiyanlar tarafından yakıldığı yönündedir. Bu görüşe göre 391 yılında Bizans’ın Mısır Valisi Theophilos, İskenderiye’de Mısır’ın eski din mensuplarına ait Osiris tapınağının yeri olan bir arsayı, kilise inşa edilmesi için Hristiyanlara verdi. Burada yapılacak kilisenin temel kazıları sırasında üzerinde eski dine ait yazılar bulunan bir taş çıktı. Hristiyanlar bunu bir alay konusu yaptılar. Bu olay şehirde oldukça kalabalık halde bulunan Pagan inancına mensup olanları kızdırdı ve sonunda İskenderiye’de

dini bir ayaklanma çıktı. İki taraf çarpıştı, insanlar kitle halinde kılıçtan geçirildi. İskenderiye Kütüphanesi’nin olduğu bölge yerle bir edildi. İmparator I. Theodosius, valiye başka büyük şehirlere göre eski dinin İskenderiye’de hala neden bu kadar canlı olarak devam ettiğini sorunca, buna sebep olarak İskenderiye Kütüphanesi’nin eski putperestlik kültürünü devam ettiren kitaplarını ileri sürdü. İmparator, bunun üzerine hepsinin yok edilmesini emretti. İskenderiye Kütüphanesi’ndeki tüm eserler şehrin hamamlarına dağıtılarak yaktırıldı ve böylece insanlık tarihinin bilim ve kültür hazinesi yok oldu. Daha önceleri, bu kütüphanenin şehrin Müslümanlar tarafından alınmasından kısa bir süre sonra ikinci İslam Halifesi Ömer’in emriyle Mısır Fatihi Amr İbnül-As tarafından yakılarak yok edildiği ileri sürüldü. Bernard Lewis ise konu hakkındaki makalesinde, kütüphanenin Müslümanlar tarafından yok edildiği doğruluğunu Alfred J. Butler, Victor Chauvin, Paul Casanova ve Eugenio Griffin gibi Batılı ilim adamlarının reddettiğini yazdı. Kütüphanenin Sezar tarafından, İskenderiye’yi kuşattığı sırada yok edildiği görüşü de çeşitli tarihi eserlerde yer almaktadır. Aynı zamanda, Sezar’ın kuşatmasında sadece bir bölümünün zarar görmüş veya yıkılmış olduğu da düşünülmektedir. Kütüphanenin varlığını 4. yüzyıla kadar sürdürdüğü bilinmektedir.

TARİH 101

18

RÖPORTAJ

YENİ ÜYELERİMİZİ TANIYALIM ALPARSLAN ÜKE 1. Öncelikle kendini tanıtabilir misin?

22 yaşındayım. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Gemi ve Deniz Teknolojisi Mühendisliği okuyorum.

Günümün çoğu okulda geçiyor. Okul dışında ayda en az iki sefer sinemaya gidiyorum. Hafta sonlarımı genellikle arkadaşlarımla geçiriyorum. Çizgi roman okumayı ve çizmeyi çok seviyorum. Fotoğraf çekimleriyle ilgileniyorum. En sevdiğim kitap ve film serisi Yüzüklerin Efendisi.

2. Leo olmaya nasıl karar verdin? Burada ilgini çeken ne oldu?

Liseden beri Leo olma isteğim vardı, kendim için doğru zamanı bekledim diyebilirim. İlgimi çeken tarafı ise, herkesin bir işin ucundan tutup çok güzel sonuçlar çıkardığı bir topluluk olması.

3. Bir Leo olarak neler yapmak istiyorsun?

Kafanda belirlediğin birkaç hedef var mı?

Katılabildiğim her etkinliğe katılıp ulaşabildiğim her insana ulaşmak, yardım etmek istiyorum.

19

ASLI ÇİÇEK ŞAHİN 1. Öncelikle kendini tanıtabilir misin?

Merhabalar, ben Aslı. 25 yaşındayım. İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum, avukatım.

Seyahat ederek yeni yerler keşfetmeyi, dans ve müzik ile ilgilenmeyi, yeni tarifler denemeyi çok seviyorum.

2. Leo olmaya nasıl karar verdin? Burada ilgini çeken ne oldu?

1907 ÜNİFEB’de aynı yönetimde görev aldığım arkadaşım Utku, bana Fenerbahçe Leo’dan oldukça güzel bahsediyordu fakat pek istekli değildim. Sonrasında, okuldaki stant dönemimizde geçen dönem başkanı Özlem Başkanım ile bir araya geldik ve kendisinin kulübümüze ve Leo’ya olan bağlılığının yanında sıcak enerjisi ile bir ev sohbetine katılmaya karar verdim. İnsanların karşılık beklemeden bu kadar sevgiyle birbirlerine bağlı oldukları ve emek verdikleri şeylerin değerini fazlasıyla bilen biriyim ama Özlem Başkanın yüzündeki “ailem” ifadesi beni beklediğimden daha fazla etkiledi, bu yüzden de Leo oldukça ilgimi çekti.

3. Bir Leo olarak neler yapmak istiyorsun?

Kafanda belirlediğin birkaç hedef var mı?

Bir Leo olarak dokunabildiğim her hayata güzel deneyimler katmak ve insanların hayatlarında “İyi ki…” diyebilecekleri tecrübelerle yer almak istiyorum. Belirlediğim hedefler elbette var ve bunların başında emek verdiğimiz her şeyin sonucunu almak geliyor, devamı kendiliğinden gelecektir.

4. Yaklaşık 6 aylık bir adaylık sürecinden geçtin.

Bu süreç içerisinde senin Leo’da gözlemlediğin ve sana değer katabilecek hususlar nelerdir?

Herkes birbirini çok iyi tanıyor ve çok seviyor.

Leo’nun bana iyi dostluklar katacağına eminim.

Bunun haricinde herkes yaptığı işe gereken hassasiyeti ve değeri veriyor. Beraber çok iyi işler çıkarabileceğimizi düşünüyorum.

4. Yaklaşık 6 aylık bir adaylık sürecinden geçtin. Bu süreç içerisinde senin Leo’da gözlemlediğin ve sana değer katabilecek hususlar nelerdir?

Benim adaylık sürecim bundan bir miktar daha fazla sanırım, hahaha. Bütün bu 1,5 yıl boyunca Leo hakkındaki fikirlerim, hayatıma giren insanlarla elbette ki değişti.

Anladım ki burada üye adayı ya da üye olmanın benim için bir farkı yok, çünkü tanıdığım güzel insanlar sayesinde çoktan bir aileye katılmıştım bile. Gönüllü deneyimlerde yer almak, insanları doğru tanıma konusunda yeni adımlar atmak ve tebessüm yaratma imkânımı arttırmak benim için en önemli hususlar

5. Raptiye’de en sevdiğin köşe hangisi? Neden?

Atatürk Köşesi. Atamız hakkında farklı farklı yazılar okumak, farklı yönlerini farklı gözlerden görmek çok güzel geliyor.

5. Raptiye’de en sevdiğin köşe hangisi? Neden?

Hepsini okumaktan müthiş zevk alıyorum ve hangisini seçersem bir diğerinde aklım kalacak. Raptiye’nin en sevdiğim yanı ta kendisi!

6. Fenerbahçe Leo Kulübü senin için ne ifade ediyor?

Dostluk, hizmet ve iyi olan her şey..

6. Fenerbahçe Leo Kulübü senin için ne ifade ediyor?

Fenerbahçe Leo Kulübü’nün önce adına vuruldum ben :) Yarattığı aidiyet beni gerçekten etkiliyor. İstiyorum ki zaman içinde daha da büyüsün ve herkesin hatrında hep güzel anılar kalsın. Leo kocaman bir aile ve Fenerbahçe Leo bunun en güzel parçası.

RÖPORTAJ

ASUNUR ÖZKALDIM

HALİT DAĞLAROĞLU

1. Öncelikle kendini tanıtabilir misin?

26 yaşındayım. İstanbul’da doğdum. 2017 yılında Yeditepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik bölümünden mezun oldum. Fitoterapi yüksek lisansıma devam etmekte ve Lifezone’da çalışmaktayım. Küçüklüğümden beri resim yaparım, kendimi, içimdeki duyguları resmederek daha iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. Bir diğer beni ben yapan hobim ise müzik. 2 yıl boyunca çok sesli koroda bulundum. Yan flüt çalıyorum ve şu sıralar ukuleleyi keşfetmeye çalışıyorum.

1. Öncelikle kendini tanıtabilir misin?

Merhabalar, ben Hâlit Dağlaroğlu. 22 yaşındayım. Şu anda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik ve Cam bölümünde 3. yılımı tamamlıyorum. Her şey planladığım gibi giderse yüksek lisansımı yaptıktan sonra tasarımcı olmak istiyorum. Akademik kariyerim dışında snowboard, yelken gibi dönemsel sporlar yapmaktan hoşlanıyorum. Yıl içeresinde sıkılmadan yapmaktan hoşlandığım şeyler arasında salsa gecelerine gitmek var. Bunlar dışında bilgisayar oyunlarından ve çizim yapmaktan çok hoşlanıyorum.

2. Leo olmaya nasıl karar verdin? Burada ilgini çeken ne oldu?

Aslında değişik bir hikayem var. Leo’yu, 2 yıl önce Kızıltoprak Zühtüpaşa Leo Kulübü üyesi olan çocukluk arkadaşım sayesinde tanıdım. Yapılan hizmetler, aktiviteler ilgimi çekmişti. Hatta o zamanlar ilk katıldığım etkinlik Fries&Beers’tı. O yıl yüksek lisansımdan dolayı aylık toplantılarına bir türlü katılamamıştım. Daha sonra çalıştığım kliniğin Sahibi Dr. Nur Topçu ve kızı Dilara sayesinde Fenerbahçe Leo Kulübünü tanıma fırsatı buldum. Ve Kızıltoprak Zühtüpaşa’dan önce Fenerbahçe’yi tanımaya başladım 3. Bir Leo olarak neler yapmak istiyorsun? Kafanda belirlediğin birkaç hedef var mı? İnsanlara dokunmayı seviyorum. Hizmet aktivitelerinde elimden geldiğince fayda sağlamak isterim.

4. Yaklaşık 6 aylık bir adaylık sürecinden geçtin.

Bu süreç içerisinde senin Leo’da gözlemlediğin ve sana değer katabilecek hususlar nelerdir?

Eğitim sürecim ve iş hayatımda genelde kulüp ya da ekip çalışması yaptığım ortamlarım olmadı. Ödevlerimi bile bireysel yapmayı severdim. Grup ortamlarında genelde bir diğer kişinin sorumluluk bilinci benimle aynı olmadığı için zıtlaşırdım. Leo’da arzuladığım ekip düzeniyle tanıştım diyebilirim. Herkesin güzel katkıları var. Herkes sorumluluğunun bilincinde.

5. Raptiye’de en sevdiğin köşe hangisi? Neden?

Raptiye’yi var eden herkesin emeğine sağlık. Her köşe birbirinden güzel. Kişisel ilgi alanlarım olduğu için ilk okuduğum köşeler; Kültür-Sanat, Sağlık Köşesi ve Aslıland.

6. Fenerbahçe Leo Kulübü senin için ne ifade ediyor?

Birbirinden donanımlı, kendini sürekli geliştiren, saygılı, çevresini seven, özverili güpgüzel insanlardan oluşan bir ekip.

2. Leo olmaya nasıl karar verdin? Burada ilgini çeken ne oldu?

Yakın arkadaşım ve dönem başkanımız Burak Kılıç beni Leolarla tanıştırdı. Sonraki süreçte sürekli olarak Leo’yla yollarımız kesişmeye başladı. Zamanla burada yapılanların benim de ilgimi çekmeye başlamasıyla kendimi sıklıkla Leo aktivitelerinde buldum ve buranın bir fark yarattığını anladığım zaman da üye olmaya karar verdim.

3. Bir Leo olarak neler yapmak istiyorsun? Kafanda belirlediğin birkaç hedef var mı?

Benim için çevre ve hayvan sevgisi her zaman çok önemli olmuştur. Bir Leo olarak yola çıktığım bu süreçte bir kişiyi bile bilinçlendirebilmişsem ve başkaları da bana katkıda bulunduysa kendimi şanslı sayarım.

4. Yaklaşık 6 aylık bir adaylık sürecinden geçtin.

Bu süreç içerisinde senin Leo’da gözlemlediğin ve sana değer katabilecek hususlar nelerdir?

Leo tam bir olanak yaratma ortamı. Çevresinin farkında ve bu farkında olduğu durumlarla ilgili bir şeyler yapmak isteyen çok pozitif bir multidisipliner topluluk.

Bu sayede burada her tartışılan konu hakkında yeni bir görüş elde etme şansınız oluyor.

5. Raptiye’de en sevdiğin köşe hangisi? Neden?

Raptiye konusunda çok iyi bir takipçi olduğumu söyleyemesem de en sevdiğim bölümü muhteşem arkadaşlarımın yazdığı Serbest Bölge köşeleri olsa gerek.

6. Fenerbahçe Leo Kulübü senin için ne ifade ediyor?

Fenerbahçe Leo Kulübü benim için tek bir kelimeyle “imkân” demek. Sizi, tek başınızayken elde edemeyeceğiniz fırsatlarla karşılaştırıp kendinizin daha iyi bir versiyonu olmanıza yardım ediyor bence.

RÖPORTAJ

20

21

22

AUTOSHOW

Mercedes Mercedes’in hikayesi 1897 yılında Fransa’nın Nice kentinde başlar. Dönemin Avusturya Nice Başkonsolosu Emil Jellinek, Daimler fabrikasını ziyaret eder ve üretilen otomobillerden birini çok beğenerek satın alır. Özellikle Fransız Rivierasında geçirdiği zaman boyunca kullandığı araç epey sükse yapar. Jellinek, aracı 2 yıl kadar kullandıktan sonra fabrikayı tekrar ziyaret eder ve 23 beygir gücünde, o zamanlar yarış otomobili kabul edilen bir araç daha satın alır. Otomobile büyük kızı Mercedes’in ismini vererek, Nice’de zaman zaman yapılan araba yarışlarından birine katılır ve birinci olur. Aynı zamanda hem başarılı bir tüccar ve iş adamı, hem de uluslararası finans piyasaları ve aristokrat sınıf arasında iyi bilinen, tanınan bir sima olduğu için zevkle ticareti birleştirme planı yaparak Daimler’e 36 adet otomobil siparişi verir. Jellinek’in siparişteki tek koşulu, otomobillere kızı Mercedes’in adının verilmesi olur.

Daimler araçları üretir ve Jellinek’e teslim eder. Başarılı bir tüccar olan Jellinek de 1899-1901 yılları arasında araçların tamamını satar. Bu başarıdan etkilenen Daimler, Jellinek ile anlaşarak üreteceği araçlara Mercedes adını koymaya karar verir. İspanyolca konuşulan tüm Latin ülkelerinde çok sık kullanılan bir isim olan Mercedes, hem zerafet anlamına geliyor hem de Mars gezegeninin bir diğer adı. Her iki anlamıyla da son yüzyıldır üretilen araçlara verilmiş en iyi isimlerden biri.

Mercedes Ambleminin Hikayesi DMG’nin artık başarılı bir marka adı vardı; ancak hala kendisi ile özdeşleşen bir logosu yoktu. Şirketin kurucusu Gottlieb Daimler, Deutz’da bulunan motor fabrikasındaki görevinin ilk yıllarında, bir Köln ve Deutz kartpostalında kendi evinin tepesine bir yıldız amblemi koymuş, eşine yazdığı mektuplarda bu yıldızın günün birinde başarıyı ve gücü temsil edeceğini ve fabrikasının üzerinde parlayacağını söylemişti. Yıllar sonra 1909’da üç köşeli yıldız amblemi, ticari marka logosu olarak tescil edildi. Üç köşeli yıldız, Daimler’in “karada, suda, havada motorlu araçlar” hedefini simgeliyordu.

Yıllar içinde ambleme ufak tefek eklemeler yapıldı. 1916 yılında yıldızın etrafı, içinde dört küçük yıldızın ve Mercedes isminin yer aldığı bir daireyle çevrildi. 1921 yılında ise otomobillerin radyatörlerinde kullanılacak daire içindeki üç boyutlu, üç köşeli yıldız tasarımı hazırlandı ve 1923 yılında tescil edildi.

1926 yılındaki birleşmenin ardından daha güçlü, daha kaliteli ve her ihtiyaca uygun elit araçlar üretme düsturuyla hareket eden firma başarıdan başarıya koşmaya devam etti.

1948 yılında para akışının düzene sokulmasıyla Batı Almanya dünyası bir süre düşük enflasyon ve hayrete düşüren bir endüstriyel büyümenin sarhoşluğuyla dolanıp durdu. Durum, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından görülen ekonomik bunalımın tam tersi bir hâl almıştı. Aynı yıl para biriminde bir değişiklik yapılacağından da bahsedilir olmuştu, imparatorluk markından Alman markına geçiş yapılması bekleniyordu. Bu gelişim ve kalkınma dönemine “Alman Mucizesi” deniyordu. Daimler-Benz ekonomideki bu altın çağın ekmeğini yedi ve şirketi büyüttü. Markanın yıllık cirosu bir milyarın üzerindeydi. Bu dönemde satılan Mercedes-Benz arabaları “Alman Mucizesi”nin bir sembolü oldu.

Daimler-Benz’in en büyük sıçraması 1950’li yılların sonunda gerçekleşti. Yıllardır dengesini koruyabilmiş, dönemsel olarak patlak veren petrol krizlerine dahi direnebilmiş bir şirket olarak Daimler-Benz biliyordu ki market payını korumak istiyorsa yenilik yaratmaya devam etmeliydi.

Daimler-Benz, yüzyıldır bir sürü değişime tanık oldu. İleri görüşlülüğü, güçlü sezgileri ve yenilikçi ruhu sayesinde yaşadığı türlü sıkıntılarla baş edebildi.

Günümüzde de şirketin kurulduğu ilk günden bu yana sahip olduğu bu yenilikçi ruh, halen daha varlığını ilk günkü heyecan ve hevesle sürdürüyor. Firma aynı zamanda, Alman marka premium araçlar kategorisinde “En Çok Satan Premium Marka” ünvanını elinde tutuyor.

23

AUTOSHOW

Alp Kaan Önder

Şubat’ta

Neler Yaptık

✓

Mart’ta

2

Neler Yapacağız

?

1

KİKA

4

Genel Yönetmen Danışma Kurulu 3. Toplantısı

10

Salacak Leo Kulübü Gelir Getirici Aktivitesi: King of The Jungle

12

Adaylar Toplantısı

1415 Anıtkabir Ziyareti

16

Fenerbahçe Leo Kulübü Şubat Ayı Toplantısı & Kabine Ziyareti

17

Fenerbahçe Lions Kulübü Mart Ayı Toplantısı

18

Fenerbahçe Lions Kulübü Şubat Ayı Toplantısı

19

Çemenzar Leo Kulübü Gelir Getirici Aktivitesi

21

Fenerbahçe Leo Kulübü Mart Ayı Toplantısı & Üye Giriş Töreni

22

Ulusal Aktivite

27

Kızıltoprak Zühtüpaşa Leo Kulübü Gelir Getirici Aktivitesi

20

Maslak Rotaract Kulübü Şubat Ayı Toplantısı

28

Ev Sohbet

4 15 16 24 30

Mart

Alp Kaan Önder Mart

Mutlu Günler

Sahilyolu Leo Kulübü ile Ortak Hizmet Toplantısı

4

Ana Hizmet Aktivitesi Toplantısı

9

Mart Ayı Konsey Toplantısı

29

Sahilyolu Leo Kulübü ile Ortak Barınak Ziyareti

Özlem Özkan Mart

Aslı Çiçek Şahin Mart

Utku Ağırtıcı Mart

Asunur Özkaldım

2NY / 1MG

24

KÜLTÜR & SANAT

Friendsical

Bir hastanenin doktorlar odasında geçen ve 2 saat boyunca düşmeyen temposu ile kahkahalar attıran “Kaç Baba Kaç”, Rektörlüğe giden yolda çok önemli bir konuşma yapmaya çalışan Dr. David Morgan’ın başına gelen olayları anlatıyor. Aynı hastanede 18 yıl önce gönül ilişkisi yaşadığı kadının “Senden çocuğum var” diyerek ortaya çıkmasıyla karışan olaylar David’in karısının gelmesiyle içinden çıkılmaz bir hal alır. Bu şenliğin içine hastanedeki doktorlar ve hemşireler ile birlikte bir rektör, bir polis, yaşlı bunak bir hasta ve 18 yaşında babasını arayan sinirli bir çocuk da eklenince işler iyice karışır.

2019 Edinburgh Fringe Festivali’nin en gözde müzikal projesi olan Friendsical, efsane Friends dizisinden aldığı ilhamla televizyon tarihinin en başarılı yapımlarından birinin parodisini sahneye taşıyor. Yayımlandığı 10 yıl boyunca ve sonrasında televizyon ve popüler kültür tarihine damgasını vuran Friends; Jennifer Aniston, Courteney Cox, Lisa Kudrow, Matt LeBlanc, Matthew Perry ve David Schwimmer’lı kadrosuyla toplam 236 bölüm sürdü. Bu 236 bölümün her biri, başından sonuna ezberlediğimiz replikler ve sahnelerle doluydu. İzlenme rekorları kıran dizi, 25. yılını kutladığı günümüzde, parodi müzikaliyle tekrar hayatımıza girmeye hazırlanıyor. Eşi tarafından terkedilen, gerçek aşkı bir daha bulamayacağını düşünürken Rachel’ın hayatına girmesiyle kendini birbirinden komik olayların içinde bulan Ross’un hikayesine bir de sahnede tanıklık etmeye ne dersiniz?

Tarih : 29 Mart, 19:00 Yer : Mall of İstanbul, MOİ Sahne

MÜZİKAL

Kaç Baba Kaç

Tarih : 7 Nisan – 12 Nisan Yer : UNIQ Hall

SERGI

Mart ayında gerçekleşecek Frankofoni etkinlikleri programı kapsamında yer alacak olan sergide Emre Rende bizi, Lübnan Dağları’ndan geçerek Cibuti kent merkezinden Burundi plajlarına kadar uzanan Frankofon bölgelere doğru şaşırtıcı bir yolculuğa davet ediyor.

Bu sergi sayesinde Atlantik Okyanusu’ndan Hint Okyanusu’na, Kivu Gölü’nden Tanganyika Gölü’ne, Gorée Adası’ndan Madagaskar’a yapacağımız yolculukta bu evrensel dili konuşanları tanıyacağız.

Bu sergi vasıtasıyla Ukraynalı sanatçının 1919-1921 yılları arasında yaşadığı İstanbul’u konu alan eserleri izleyici ile buluşuyor. Sanatçının çoğu suluboya eserlerden oluşmak üzere hazırlanan sergisinde guaş, karakalem ve yağlıboya eserlerine de yer veriliyor.

Gritchenko’nun, İstanbul’u ziyaretinden 100 yıl sonra, sanatçının o dönemde ürettiği 150’den fazla eseri ilk kez bu sergi için bir araya getiriliyor.

Tarih : 26 Nisan’a kadar Yer : İnstitut Français

25

KÜLTÜR & SANAT

Ayşe Doğa Ülgen

Tarih : 10 Mayıs’a kadar Yer : Mahşer

.

Alexis Gritchenko – İstanbul Yılları

SERGI

.

Frankofonide Yolculuk

9 Kere Leyla

Leyla ve Adem’in yıllardır mutlu giden bir evliliği vardır. Ancak bir süre sonra evlilikleri bir çıkmaza girer.

Onların evliliklerindeki heyecan artık yok olmuştur ve Adem kalbinin yeniden atmasına neden olan bir sevdaya düşer. Bu dönemde karşısına çıkan Nergis adındaki kadına aşık olan Adem, Nergis’ten başka kimseyi düşünemez hale gelir. Ancak Adem’in aklını başından alan Nergis’in kendi başına kurduğu tek kişilik dünyasından başka bir hayata geçmeye niyeti yoktur.

Tarih : 20 Mart

UNİCEF Umut Konserİ

Sunuculuğunu Ceyda Düvenci’nin yapacağı konserde, ülkemizin önde gelen sanatçıları çocuklarımız için sahne alacak. KerkiSolfej organizasyonuyla gerçekleşecek olan UNICEF Umut Konserine bilet alarak başta dezavantajlı durumda olan çocuklar olmak üzere her çocuğun kaliteli eğitime erişmesi konusunda destek sağlayabilirsiniz.

seberg

Politik bir gerilim olan “Seberg”, aktris Jean Seberg’i araştırmak üzere görevlendirilen genç bir FBI ajanının adımlarını takip ediyor. 1960’ların sonlarında Los Angeles’taki sivil haklar hareketinde yer alan Seberg, radikal Afrikalı-Amerikalı aktivist örgütü Black Panther Partisi’ni desteklemiş ve sonuç olarak FBI, COINTELPRO programı aracılığıyla kendisini baltalama girişimlerinde bulunmuştu.

Tarih : 6 Mart

Pera

Türk rock müziğinin son dönemde en çok konuşulan gruplarından Pera, enerjik sahne performanslarını bir adım daha ileriye taşıyacak olan Pera Quasar Concept ile İstanbullu hayranlarıyla buluşmaya hazırlanıyor.

Tarih : 5 Nisan, 20:00 Yer : Volkswagen Arena

Sanatçı Programı: Barbaros, Can Bonomo, Cecilia Krull, Edis, Gökçe Bahadır & Burak Sevinç, Karsu, Kalben, Mabel Matiz, Mehmet Erdem, Özgün, Sertab Erener, Yalın Tarih : 29 Mart, 19:30 Yer : Volkswagen Arena

KÜLTÜR & SANAT

26