RAPTİYE NO: 56

NO.56 Ocak, 2020

FENERBAHÇE LEO KULÜBÜ

35 YAŞINDA!

içindekiler 2

MESAJ VAR

3

ATATÜRK KÖŞESİ

5

SERBEST BÖLGE

6

ASLILAND

7

SENDEN, BENDEN, BİZDEN

8

TARİHTE İZ BIRAKANLAR

9

KENDİNE ZAMAN AYIR

11

TARİH 101

13

AUTOSHOW

15

BESLENME SÖZLÜĞÜ

16

2 NY / 1 MG

17

KÜLTÜR & SANAT

/raptiyedergi

Atatürk ve Ekonomik Kalkınma Kara Delikler

Suvla Şaraphanesi

Kendime Yeni Bir Ben Lazım

Hz.İsa Şevval’in Tavsiyeleri

Apollo 11 Alfa Romeo

raptiyedergi@gmail.com

Mineral Bağlayıcı Anti-besinler: Lektin ve Fitik Asit

www.issuu.com/raptiyedergi

Dergimiz ile ilgili her türlü fikir ve görüşleriniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

MESAJ VAR! 5

56

Ocak 2020

Hepinize Merhaba Sevgili Raptiye Severler,

Koca bir yılı geride bıraktık. Umarım yeni yıl hepiniz için çok güzel başlamıştır.

Gelelim Fenerbahçe Leo Kulübü için öne çıkan başlıklardan kısaca bahsetmeye.

Bir önceki sayıda bahsettiğimiz gibi gündemimizde olan İlk Yardım Eğitimimizi 11 Aralık tarihinde gerçekleştirdik ama dileriz ki bu bilgileri hiç kullanmak zorunda kalmazsınız. Katılımlarınızla birlikte daha da anlam kazanan bu hizmet aktivitemiz ile birlikte toplumumuza Temel Yaşam Desteği Sertifikası sahibi bireyler kazandırmış olduk, bir sonraki Farkındalık Konferansımızda görüşmek üzere!

Caner Battaloğlu

22 Aralık’ta kulüp güçlendirmemizi gerçekleştirdik ve dönemimize dair eksiklerimizi saptadık, artık sıra bu eksikleri de kapatıp yolumuza tüm hızımızla devam etmekte.

Kasım ayında gerçekleştirdiğimiz ve çok güzel geri dönüşler aldığımız Ağız ve Diş Sağlığı hizmetimizi Ocak ayında da gerçekleştirmek için ilgililerle görüşmelere başladık. Umuyorum yine çok güzel bir hizmete kulüpçe imza atacağız.

Adnan Ayvaz Alp Yıldırım

Diğer kulüplerle olan ilişkilerimizi gerek aktivitelerine katılım göstererek gerek gelecek aylar içerisinde düzenleyeceğimiz ortak hizmet aktivitelerini planlamaya başlayarak daha da güçlendiriyoruz. 35. Yıl Balomuzda hep beraber olmanın yaratacağı heyecanı ise şimdiden hissediyoruz.

Alp Kaan Önder

Demişken..,

Asunur Özkaldım

Ocak ayının bizler için en büyük anlamı geçmiş dönem başkanlarımızın onurlandırılacağı 35. Yıl Balomuz. Uzun bir süredir hazırlıklarını yaptığımız gece için artık son anlardayız, gerek kulübümüz gerek Türk Leo Hareketi adına büyük önem arz eden bu gecede bizlerle beraber bu gururu paylaşacak olan herkese şimdiden kucak dolusu sevgiler. 18 Ocak Cumartesi günü Kavacık Park Inn Otel’de saat 19.00’da görüşmek üzere!

Ayşe Doğa Ülgen

2020’nin dünyaya huzuru, barışı, kardeşliği getirmesi dileğiyle...

Utku Ağırtıcı

Aslı Çicek Şahin

Şevval Güner Ebru Gözüm Koray Maviş Doğukan Dizman

Burak KILIÇ 2019-20 Çalışma Dönemi Başkanı Fenerbahçe Leo Kulübü

Üçel Baskı Çözümleri Dumlupınar, Merdivenköy Yolu Sk. 3/1, 34720 Kadıköy/İstanbul

2

ATATÜRK KÖŞESİ

Atatürk ve Ekonomik Kalkınma

“Endüstrileşmek en büyük milli davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit sanayi kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan müdafaası olmak üzere, ürünlerimizi kıymetlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve refahlı Türkiye idealine ulaşabilmek için bu bir zarurettir.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 396) Cumhuriyet’ten önceki sanayileşme düzeyinin ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumdan bir farkı yoktu. Endüstriyel altyapı hemen hemen yok denecek boyutlardaydı. 1915’te sanayi sektöründe faaliyet gösteren çoğu ufak ölçekli 282 kuruluş vardı; bunların da büyük bölümü yabancı sermayenin elindeydi. Sanayi ürünlerinin milli gelirdeki payı ise sadece %10’du. Ekonomik darboğaz sanayi alanında yatırım yapılmasını da engellemekteydi. Ülke, dünyanın sanayi devrimi sonrasında ulaştığı noktanın çok gerisinde; kendi hammadde kaynaklarını işleyememekte, basit bir mamulü üretememekteydi.

Bunları gören Mustafa Kemal, sanayileşmeyi milli bir dava olarak kabul etmiştir. Daha 1923 yılında, sanayiciye kredi verileceğini, ülkemizde hammaddesi bulunan malların üretimini yapanların destekleneceğini duyurmuştur. Atatürk yine aynı yıl düzenlenen Türkiye İktisat Kongresi’nde, milli sanayinin geliştirilmesinin ve ülkenin endüstriyel ürünlerde dışa bağımlı olmaktan kurtarılmasının zorunlu olduğunu, bu uğurda millet olarak el birliği yapılmasının gerekli olduğunu ısrarla belirtmiştir.

3

ATATÜRK KÖŞESİ

Doğukan Dizman

“Sanayi fabrikalarına ve maden sanayine yönelmiş umumi alaka ve teşebbüsü temin edecek çare ve tedbirleri bulmak vazgeçilmez ve hayati ihtiyaçlarımızdandır.”

(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 340) “Sanayideki teşebbüsler dahi teşvik edecek ve cesaret verecek mahiyettedir. Fakat memleketin vazgeçilmez sanayinin kurulması bitmedikçe her bakımdan yürek istirahati duymamıza imkân yoktur. Bu sebeple memleketin sınai donatımını tamamlamak için bütün gayret ve dikkatinizi çekmeyi yerinde buluyorum.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 373) “Ülkenin en belli eksikliğini giderecek olan bu fabrikaları, çok geçmeden kurup işletmek hükümetin en önde göreceği işlerden olacaktır.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 376) Atatürk döneminde, gerek devletçe kurulan gerekse özel sektöre kurdurulan fabrikalar, Anadolu şehirlerinin çehrelerini değiştirmiş, buraları bir sanayi kentine dönüştürmüştür. Sanayileşme hareketleri sonucunda ihracat artmış, ithalat dizginlenmiştir.

Bu fabrikaların büyük bir bölümü devlet işletmesidir.

1933-1938 arasında Türkiye’deki devlet işletmelerinin sayısı 36’dan 111’e çıkmıştır.

Ülkemizde ilk uçak fabrikası 1926’da Atatürk’ün desteği ile devlet tarafından Kayseri’de kuruldu. 1930’lu yıllarda dünyadaki üç en iyi avcı uçak türünden biri burada üretiliyordu. Bu fabrika 1940 yılında kapatıldı. İlk özel uçak fabrikası yine Atatürk’ün desteği ile 1937 yılında Nuri Demirağ tarafından İstanbul’da kuruldu. Burada onlarca yolcu uçağı üretildi. Bu fabrika 1945 yılında kapatıldı.

Türkiye hariç, 1930’larda uçak üreten ülkelerin hepsi bugün uzay çalışmalarını hızla sürdürüyor.

Sümerbank, Atatürk’ün öldüğü 1938 yılında toplam sermayesi 46.474 milyon TL (1933’te bu rakam 9.2 milyondu) değerinde fabrikalara sahipti.

Bütün bu fabrikalar ve diğer sanayi kuruluşları sayesinde Türkiye’de 1929-1938 arasında ağır sanayi üretimi %152, toplam sanayi üretimi ise % 80 artış gösterdi. Şeker üretimi 200 misli arttı. 1926’da başlayan şeker üretimi 1927-1930 arasında 5.162 tondan 95.192 tona çıktı.

Tekstil sanayi ülkenin tekstil ihtiyacının %80’ini karşılar duruma geldi. Tekstil ürünleri ithalatı 1927’de 51.1 milyon Türk lirasına, 1924-1929 arasında pamuk ürünleri üretimi 70 tondan 3.773 tona, yün 400 tondan 763 tona, ipek 2 tondan 31 tona çıktı.

yatırımları gerçekleştirebilmek için birleştirilmesini sağlayan bir malî yapının kurulması gerekiyordu. Bu amaçla 18 Aralık 1929’da Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurularak tasarruf teşvik edildi. 4 Nisan 1929’dan itibaren “Yerli Mallar”, 13 Aralık 1930’dan itibaren ise “Milli İktisat ve Tasarruf Haftası” kutlanmaya başlandı.

Mustafa Kemal her açıdan geri kalmış bir ülkeyi sanayi üreten, ekonomisinin ağırlığını sanayi ürünlerinin oluşturduğu bir ülke haline getirecek önlemleri hızla yürürlüğe koymuştur. Tekstil, demir-çelik ve daha birçok sanayi kolunda kurulan fabrikalar peş peşe faaliyete geçmiştir. Bunun sonucunda 1929-1939 yılları arasında Türkiye’nin sanayi üretimi artış hızı dünya ortalamasının kat kat üstüne çıkmıştır. Bu döneme ait istatistikler Türkiye’nin sanayileşme yolundaki dev hamlesini gözler önüne sermektedir. Üstelik bunlar dış yardım ve borçlanma yoluna gidilmeden, sadece milli kaynaklara dayanılarak gerçekleştirilmiştir.

Milli sanayinin kısa zamanda kaydettiği devasa gelişme şüphesiz Atatürk ilke ve inkılaplarına gönül vermiş Türk milletinin eseridir.

Özel sektör tarafından üretilen mal değeri 1927 yılında 15 milyon lira iken 1932 yılında 10 kat artarak 154 milyon lira oldu. Atatürk’e göre, enflasyona gitmeden yatırımların hızlandırılabilmesi için halkın tasarrufa yöneltilmesi ve halk tasarruflarının büyük

ATATÜRK KÖŞESİ

4

SERBEST BÖLGE

Kara Delikler

5

Kara delikler hakkında küçüklüğümden beri çok fazla spekülasyon duymuşumdur. Bu sayıda sizlere, her zaman ilgimi çeken ve merak ettiğim bir konu olan kara deliklerden bahsetmek istiyorum.

kütle çekimine kapıldıktan sonra kurtulması teorik olarak şu an için imkânsızdır. Dolayısıyla kara delikler hakkında bu ve benzeri soruların cevapları biraz daha gecikecek gibi gözüküyor.

Kara delikler aslında, yıldızların ölmesiyle oluşan hiçbir radyasyon veya maddenin kaçamayacağı kadar kütle çekim alanına sahip bir uzay olayıdır. Einstein’ın geliştirdiği Görelilik Teorisi’ne göre, çok miktarda cisim çok ufak bir noktada odaklandığında, uzay-zaman düzlemi aşırı miktarda bükülerek, hiçbir şeyin kaçamayacağı bir kapan haline geliyor. İşte buna “kara delik” adını veriyoruz. 2016 yılında kara deliklerin birbirine çarpması sonucunda oluşması gerektiği düşünülen kütle çekim dalgaları ilk defa o zaman tespit edilmiştir. Sonrasında 2019 yılında bilim insanlarının oluşturmayı başardığı ilk kara delik fotoğrafı, kara deliklerin var olduğunun ve Görelilik Teorisi’nin öngörülerinin isabetliliğinin en net kanıtı olmuştur. Kara delik fikri ilk ortaya atıldığında bilim camiası tarafından çok fazla ilgi görmese ve sevilmese de ilerleyen zamanda görüldü ki kara delikler, bütün formülleri doğrular niteliktedir. Şu an için kara delikler hakkında çok fazla soru işareti mevcut. Örneğin; “Bir cisim kara deliklerin içine düştüğünde ne oluyor?”, “Kara deliklerin evrenin oluşumunda bir rolü olabilir mi?” gibi sorular halen aktif olarak araştırılan konulardır. Kara deliğin “olay ufku” denilen yani; ilk siyahlaşan, uzayı ilk büktüğü yere girip onun

Eğer içine giren bir insan olsaydı sizce ne olurdu?

SERBEST BÖLGE

Utku Ağırtıcı

Stephen Hawking’e göre kara deliğin içine giren bir insan uzun makarna gibi uzamaya başlar. Stephen Hawking tarafından kullanılan bu kavrama ise spagettifikasyon adı verilmektedir.

Peki hiç merak etiniz mi kara delikler neden siyah? Çünkü kara deliklere ulaşan ışık, geri yansımaz. Kütle çekim kuyusu öylesine büyüktür ki ışık, kara deliğin ufkundan dışarı çıkamaz. Bu nedenle bir kara deliğe baktığınızda gözünüze herhangi bir ışık ulaşmadığı için rengi siyahtır. Yani aslında gördüğümüz şey hiçliktir.

Işık süzmelerini bile yutan bir hiçlik…

Zamanın ve bilimin ilerlemesiyle bu esrarengiz kara delikler hakkında daha fazla bilgi edinilecek ve benim gibi insanların da aklındaki sorular cevap bulacak diye umut ediyorum.

Okuyup zaman ayırdığınız için teşekkür ederim!

ASLILAND

Suvla Şaraphanesi – Eceabat 2019’un Aralık ayına nasıl geldiğimi anlayamadan 2020’yi karşılarken buldum kendimi.

Bolca insan tanıdığım, kimisini hayatıma kattığım; yeni yerler gördüğüm ve bazısına tekrar tekrar gittiğim bir yıldı benim için 2019. 2020 için dilek hakkımı; güzel yerlerin ve güzel insanların… Daha doğrusu güzel olan her şeyin, hayatımızda bolca yer almasından yana kullanıyorum.

Suvla Şaraphanesi, Suvla’nın şarap fabrikası olarak Çanakkale’nin Çınarlıdere mevkiinde, Eceabat’ta yer alıyor. Şaraba dair birçok şeyi temin edebileceğiniz şaraphanenin marketinde; Suvla’nın ve Kilye’nin ürettiği gıdaları, dekorasyona ait detayları ve mutfak aksesuarlarını da bulabiliyorsunuz. Ayrıca kendi yetiştirdikleri zeytinler ve bu zeytinlerden elde ettikleri yağlar da markette yerini almış durumda. Büyük pencereli, loft benzeri yapısı içinizi açıyor ve mekâna oldukça ferah bir hava katıyor.

Suvla Şaraphanesi’nde beni en memnun eden şeylerden biri yemeklerinin güzelliğiydi. Aşçılarının elinin lezzetinden midir yoksa kullandıkları ürünlerden mi bilmem; mekânın bahçesinde, dünyalar tatlısı bir köpek eşliğinde lezzetli yemekler tattım.

Mahzen ve yağ elde edilen bölümü gezebilmek için önceden randevu almanızda fayda olduğunu söylemek gerek çünkü tadımda dahi sıra olabilen bir mekân burası. Araba ile ulaşımının kolay olması ve civar bölgelerde yaşayanların hafta sonlarını sakin bir yerde geçirmelerine olanak sağladığından olsa gerek şaraphanenin ziyaretçisi pek eksik olmuyor.

Benim gittiğim dönemde 6 şarap aldığınızda 1 tanesini hediye ediyorlardı. Tabii aksesuarlar, organik marmelatlar ve zeytinler derken şaraplar aklınızdan çıkıveriyor. Şarap fiyatlarını çok düşük beklemeyin derim. Şarap fabrikasından da alıyor olsanız Suvla market fiyatıyla arasına çok bir fark koymamış. Ama keyifli bir gün geçirip güzel yemekler yemek, güneşli bir günde gitmişseniz bahçedeki koltuklarda keyif yapmak için harika bir seçenek olacaktır Suvla Şaraphanesi, şüphesiz.

Sanıyorum ki 2020’ye girmeme eşlik edenlerde Suvla’nın da payı oldu. Soğuk günlerin bir an önce geçtiği ve canım yazın hemen geldiği, müthiş anılara sahip olacağımız bir yıl olsun. Mutlu yıllar!

Aslı Çicek Şahin

ASLILAND

6

SENDEN, BENDEN, BİZDEN

Kendime Yeni Bir Ben Lazım

Yeni yıldan beklentileri olan sadece biz olmamalıyız diyerek bu sefer konuyu bu yöne çevirelim istedik. Belki radikal bir değişiklik ya da büyük çapta bir yatırım söz konusu olmayabilir ama kararı verilecek yeni bir hayat düzeni dahi listemizde rahatlıkla başı çekebilir. Mesela bir süredir aklımızda dönüp duran bir fikirle başlayalım. Gün içerisinde onlarca işimiz oluyor ve bunlara daha rahat yetişebilmenin mutlak bir yolu olmalı diye düşünürken bu konuda uzman olan kimseleri incelemenin iyi bir fikir olacağını düşündük ve gördük ki birçoğunda ortak olarak görülen sabah 5:30-9:00 maratonu. Yani bizim belki de zar zor yatağımızdan kalkıp işimize gitmeyi başarı saydığımız o saat aralığında insanlar birçok işlerini yoluna koymaya başlamış oluyorlar. Her ne kadar uyku düzenimize biraz ters kaçsa da yeni yıldaki ilk denememiz neden bir haftalığına bu olmasın ki?

Bir diğer favori yeni yıl hedefinin ise kilo vermek olduğuna bahse girebilirim! Yeni yılda spora başlamak, diyet yapmak herkesin yeni yılda gerçekleştirmeyi beklediği planlardan. Aynı şekilde daha çok çalışmak, büyük kariyer hedefleri koymak, mezuniyet hayalleri kurmak, yeni bir flört ummak ve daha sayamayacağımız bir sürü şey yeni yılda gerçekleştirilmesi beklenen planlardan; belki ümit edilen demek daha doğru olur…

Peki neden şimdi? Neden değiştirmek istediklerimizi hep yeni yıla saklıyoruz da yılın geri kalanında yalnızca yine değişmeyen şeylerden şikâyet ederek günlerimizi harcıyoruz? Her Pazartesi diyete başlayıp iyi ihtimalle Çarşamba günü son bulan o umutlu girişimlerin, yeni yıl beklentilerinden pek de bir farkı olmadığını söyleyebiliriz. Her yaklaşan yeni yılda o pozitif düşünceler dört bir yanımızı sarar, hep kendimizden emin ve güvenli sözler sarf ederiz, kendimize sözler verir ve onların gerçekleşme olasılığına sıkı sıkıya bağlanırız. Sonraysa tıpkı yılbaşına 1 ay kala “belki bu yıl şansımız döner” diye alınan Milli Piyango biletine yılbaşı sabahı yalnızca amorti vurduğunu görüp bileti bir kenara attığımız gibi planlarımızı da bir kenara bırakırız. Hatta belki de aldığımız bilete bakmak aklımıza bile gelmez, planladıklarımıza da dönüp bir kere bile bakmadığımız gibi…

7

SENDEN, BENDEN, BİZDEN

Ebru Gözüm & Koray Maviş

Şüphesiz ki yeni olan her şey insanoğlunu heyecanlandırır. Yeni bir giysi giyilene kadar özeldir, çok para verilerek alınan yeni bir saat gözünüz alışana dek çok değerlidir ve yeni bir ayakkabı çok geçmeden üzerine çamur gelse de fark edilmeyecek durumda bir sıradanlığa ne yazık ki hemen kavuşabilir. Yeni bir yıl da bizim için sürprizlerle doludur, bilinmezlikleri ve hiç görülmeyenleri ifade eder, hepsinin bize iyiliklerle geleceği inancı ise biraz insanoğlunun iyimser tarafıdır. Mutlaka ki her yıl bir öncekilerden farklı ve eşsiz olacaktır ancak bu mucizelerin kendi kendine gerçekleşeceğini göstermez. Eğer bir mucize bekliyorsak bunu bize getirecek olan yeni bir yıl değil, biziz! Çünkü aslında 1 Ocak, yalnızca 31 Aralık’tan sonraki gündür ve her Pazartesi birbirinin aynısıdır. Evet, belki haftanın, ayın ve yılın ilk günü yeni bir şeylere başlamak için motivasyonel anlamda tercih edilmesi beklenen bir tarih olabilir fakat asıl farklı olması gereken bizken bunu görmezden gelmemeli, sorumluluğu kabul etmeli ve beklediğimiz değişimleri gerçekleştirmek için öylece beklemek yerine aksiyon almayı tercih etmeliyiz.

O halde yeni yılın ilk gününü beklemek yerine hemen yarını “Gelecekteki Sen”i oluşturacak o adımı atmak için ilk günün yap. Öyle büyük hedeflere ya da ani değişikliklere de ihtiyacın var sanma. Ağır ağır ilerle bu sefer. Yaptıklarından emin ve her adımında kendine olan güvenini arttırarak. Yukarıda onlarca cümleye sığdırmaya çalıştığımız her ne varsa birer birer gerçekleştirmek için yola çık. Yola çıkan herkes bilir ki kendini akışa bıraktığın vakit yol seni eğitecek, büyütecek ve belki de televizyonun başında “keşke ben de yapabilsem” dediğin ne varsa seni onların tam merkezine yerleştirecek.

Harekete geçmek için hala yılın dönmesini mi bekliyorsun?

TARİHTE İZ BIRAKANLAR

Hz.İsa

Hz. İsa (as), Kur’an-ı Kerîm’de adı geçen ve İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerdendir.

Hz. İsa (a.s), Batılı tarihçilere göre miladi yıldan dört veya beş sene kadar önce doğmuştur.

Yine Batılı tarihçilere göre Hz. İsa (a.s) Romalıların elinde bulunan Yahudiye’de, Romalıların Tiberius iktidarı döneminde otuz yaşlarına doğru peygamberliğini insanlara bildirdi. Önce Celile’de sonra Kudüs’te insanları hak dine davet etti. Yahudilerin dinini ikmal, onların dine kattıklarını düzeltmek için gönderilen Hz. İsa (a.s) kendisine indirilen İncil adlı kutsal kitapta bunu şöyle anlatır:

Hz. İsa’nın Babasız Dünyaya Gelmesi

Hz. İsa Hakkında Hiç Duymadığınız Bilgiler

Meryem oğlu olarak da anılmakta olan Hz. İsa’nın annesi Meryem, aile bireylerinin yanından ayrılarak kendisi için belirlenmiş olan bir yere gider ve orada Allah için ibadet eder. Bu şekilde yaşamına devam eden Meryem’in yanına bir gün vahiy meleği olan Cebrail gelir ve ona bir çocuk müjdeler. Sonrasında ise Hz. İsa babasız bir şekilde dünyaya gelir. Hz. İsa, Kudüs bölgesinde peygamberlik görevini sürdürmüştür ve Kuran-ı Kerim’de bahsi geçen İsrailoğullarına gönderilmiş olan peygamberdir.

Kur’an’da Hz. İsa’ya atfedilen bir başka mucize de kilden kuşlara can vermesidir. Hz. İsa hiç evlenmemiş, Dünya hayatına önem vermemiştir.

Hz. İsa Diğer Kitapları Tasdiklemiştir Hz. İsa, her peygamberin yaptığı gibi kendinden önce Allah tarafından indirilmiş olan kitapları tasdiklemiş ve Allah’tan gelen vahye herhangi bir söz eklemeden olduğu gibi insanlara bildirmiştir. Ayrıca İsa peygamber dünyaya geldikten sonra annesi Meryem’e sorulan bu çocuk nasıl doğdu sorularına karşı annesinin talimatı ile daha bebekken konuşarak peygamberliğini tebliğ etmekle görevli olduğunu söylemiştir. “...Onlar, biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz, dediler. Çocuk, ben şüphesiz Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı.

Yaşadığım sürece namaz kılmamı ve zekât vermemi, anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı.

Doğduğum gün de öleceğim gün de dirileceğim gün de bana selâm olsun, dedi.” (Meryem, 19/29-33).

Hz. İsa’nın; beşikteyken konuştuğu, dört ölüyü dirilttiği, körleri ve cilt hastalıkları olanları iyileştirdiği, saklananları haber verdiği, Allah’ın izniyle çamurdan bir kuş yapıp can verdiği, dua ile gökten bir sofra indirdiği, uykusundayken yapılanları ve konuşulanları bildiği, gizli sırlara hâkim olduğu ifade edilir. Hz. İsa; Mesihlik iddiası nedeniyle Yahudiler tarafından kabul görmez ve Musevilikte “sahte peygamber” olarak kabul edilir. Nitekim o dönemde Hz. İsa’nın davetine çoğu Yahudi icabet etmez, ancak az sayıdaki havari ona uyar.

Hristiyanlıkta ise Hz. İsa, Tanrı’nın oğlu ve bizzat Tanrı’nın kendisidir. Hristiyan kaynaklarında adı “İsa Mesih” olarak geçer. Kur’an’da Hz. İsa’nın Allah’ın emri ile bir mucize olarak biyolojik babası olmadan doğduğu belirtilir ve sık sık “Meryem oğlu İsa” şeklinde anılır. İslam âlimleri, Hz. İsa’nın durumunu şöyle de izah eder: Yahudiler, Hz. İsa’yı öldürmek için yanına geldiklerinde onu göremediler. Zira Cenab-ı Hak, onu gökyüzüne kaldırmıştı.

Telaşlanan ve halkın karışmasından korkan Yahudiler, bir kişi seçip onu Hz. İsa diye çarmıha gerdiler. Halk çarmıha gerilen kişiyi ismen tanısa da şahsen tanımıyordu.

Adnan Ayvaz

TARİHTE İZ BIRAKANLAR

8

KENDİNE ZAMAN AYIR

Şevval’in Tavsiyeleri Merhaba, Sizlere her ay dizi, film ve kitap önerisi yapacak ve kendimce puanlayacağım. İyi okumalar!

FİLM İlk olarak gerçekten keyif aldığım Cinayet Süsü filminden bahsedeceğim. Filmin yönetmeni Ali Atay’ı bundan önceki Ölümlü Dünya filminden hatırlayabilirsiniz. Ölümlü Dünya filmini çok beğendiğim ve aynı zamanda Türk komedisinin öne çıkan filmlerinden biri olduğu için de Cinayet Süsü filmine güzel bir beklenti ile gittim. Filmin IMDb puanı 7.3 fakat daha fazlasını hak ettiğini düşünüyorum. Komedi filmlerinin bize her dakika kahkaha attırmasından ziyade güzel bir konusu ve incelikle yapılmış esprilerinin olmasını bekleriz. Filmin bu beklentiyi karşıladığını düşünüyorum. Oyuncu kalitesi yüksek olan bu filmin, sonunda verilen mesajla da konu olarak çok güzel bir şekilde bağlandığına inanıyorum. Şaşırtıcı bir son ile biten bu filmin dramatik bir tarafı da vardı. Gerçekten eğlenmek, dolu dolu bir film izlemek istiyorsanız kesinlikle tavsiye ediyorum. Şevval’in Puanı: 8,9/10

İkinci olarak yine çok beğendiğim, biraz yavaş ilerlemesine rağmen severek izlediğim The Irishman filminden bahsedeceğim. Netflix yapımı olan bu film, izlendiği andan itibaren büyük yankılar oluşturmuş ve 77. Altın Küre Ödülleri’nde En İyi Drama Filmleri arasında aday gösterilmiştir. Tabii siz bunu okurken ödüller açıklanmış olacak. Umarım ki ödül alan bir film olur. Oyuncu kalitesi olarak gerçekten müthiş bir ekibe sahip. Al Pacino, Joe Pesci ve başrolde Robert De Niro. Filmin adı, başrolün lakabının “İrlandalı” olmasından gelmektedir. Filmin üç buçuk saat olması göz korkutsa bile gerçekten buna değecek bir film olduğunu düşünüyorum.

Filmin gerçek hayattan esinlenen konusu kısaca mafya tetikçisi olan Frank Sheeran’ın hayatına odaklanıyor. Ayrıca filmde Amerika tarihinin en gizemli suç olaylarından biri olan işçi lideri Jimmy Hoffa’nın ortadan kayboluşuna da değiniliyor. Güzel bir drama filmi olan The Irishman’i izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.

IMDb Puanı: 8,2/10 Şevval’in Puanı: 9,3/10

9

KENDİNE ZAMAN AYIR

Şevval Güner

DİZİ

KİTAP

Şimdi size yine çok sevdiğim bir dizi olan How To Get Away With A Murder dizisinden bahsedeceğim. 2014 senesinde başlamış ve 6. sezonuyla final yapacak olan bu dizinin konusu kısaca, bir grup hukuk öğrencisi ile okuldaki hocaları olan başarılı ceza hukuku profesörü ve savunma avukatı Annalise Keating’in hem kendi hayatlarını değiştirecek, hem de tüm üniversiteyi çalkalayacak bir cinayet davasına karışmaları ve bundan sonraki yaşantılarıdır. Dizi, konu olarak polisiye gibi görünse de cinayetin yanında dizide korku, suçluluk, aşk, sadakat gibi duygular da işlenmektedir. Aynı zamanda dizide suç unsurları da hukuksal açıdan incelenmektedir. Gerçekten sürükleyici bir şekilde devam eden bu diziyi hem oyuncuların performansı hem de konusu bakımından çok başarılı buluyorum.

Gizem ve suç dolu bu diziyi kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum.

Evet, şimdi sıra geldi favori kitaplarımdan biriyle devam etmeye. Bu ay sizlere en sevdiğim kitap olan Nietzsche Ağladığında’dan bahsedeceğim. Kitabın yazarı olan Irvin David Yalom, Nietzsche’nin yaşamını ve fikirlerini araştırarak edindiği sonuçları okuyucuya felsefik bir roman halinde aktarmıştır. Kitap; bir filozof olan Nietzsche, psikanalizin kurucularından olan düşünürlerin doktoru Breuer ve çekici bir kadın olan Salome arasında geçmektedir. Uzun ama okuyucuyu kendisinde tutan bir kitap olduğunu düşünüyorum. Mutlaka okumanızı önerdiğim kitaplardan biri diyebilirim.

IMDb Puanı: 8,1/10 Şevval’in Puanı: 9,1/10

Şevval’in puanı: 9,7/10

KENDİNE ZAMAN AYIR

10

TARİH 101

Apollo 11

Selam güzel okurlar. Geçen ay bildiğiniz üzere sizlerle Amerika adıyla tanıdığımız devletin kuruluş zamanlarını paylaşmıştım.

Bu ay ise zamanı biraz daha ileri sararak halen üzerinde birçok komplo teorileri üretilse de dünya tarihin en büyük olaylarından biri olarak kabul edilen ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından gerçekleştiren Ay’a ilk ayak basma olayını anlatacağım. Umarım keyfinize keyif katan bir yazı olur. İnsanoğlu yaradılışı gereği evrenin varoluşunu, Dünya dışındaki gezegenleri ve güneş sistemini merak içinde izleyerek, keşfetmeye çalışmıştır. Teleskoplarla uzaktan incelenen gezegenler ve özellikle Dünya’nın uydusu olan Ay, bilim insanlarında her zaman büyük merak uyandırmıştır. Hepimizin aşikar olduğu sorunun cevabını bulmak ve bilimin bir adım daha ileri taşınması amacı ile uzay yolculukları başlamıştır. Acaba uzayda hayat var mı? Elbette bilinmezliğini sürdüren bu sorunun cevabını bulabilmek için ve Ay’a yolculuk yapabilmek için uzay istasyonları ve uzay araçları inşa etmeye başlamışlardır. Tarihte önceden birkaç kez denenen uzay yolculuklarından en önemlisi kabul edilen uzay macerası ise Apollo 11’dir. Apollo 11, Ay yüzeyine yapılan ilk uzay yolculuğudur. Amerika Birleşik Devletleri tarafından gerçekleştirilen bu uzay yolculuğunda Apollo 11’in mürettebatı astronot Neil Armstrong ve Buzz Aldrin’dir.

Apollo 11 uzay aracı; astronot ve erzakların bulunduğu komuta modülü, yön değiştirme ve yakıt-motorların bulunduğu kontrol modülü ve Ay’a iniş yapabilmek için kullanılan Ay modülünden

11

TARİH 101

Alp Yıldırım

oluşmaktadır. Neli Armstrong ve Buzz Aldrin’den oluşan ve 20 Temmuz 1969 günü Ay’ın yörüngesine iniş yapan ekip, Ay yüzeyine ayak basan ilk insanlar olmuşlardır. Sekiz gün süren bu uzay yolculuğundan sonra ekip Dünya’ya geri dönmüştür.

NASA’nın Apollo Projesinin beşinci aşaması olan “Apollo 11”, 16 Temmuz günü Florida’nın Merritt Island kasabasındaki “ Kennedy Uzay Merkezi” istasyonundan uzaya fırlatılmıştır.

Daha önce fırlatılan uyduların ikisi Ay’ın yörüngesinde dolaşmış, biri ise Dünya yörüngesinde Ay’a iniş manevralarını gerçekleştirmiştir. Fırlatma rampasından Ay’ın yörüngesine giren Apollo 11; daha sonra ikiye ayrılmış, Ay modülü içinde bulunan Armstrong ve Aldrin, Ay’ın Dünya’ya bakan yüzünde bulunan “Sessizlik Denizi”ne iniş yapmışlardır. İniş ve Ay yüzeyinde bekleme süresi dahil 21 saat Ay’da zaman geçirmişlerdir. Neil Armstrong, Ay’ın yüzeyine ayak basan ilk insan olarak içinde bulunduğu anı canlı yayında izleyen tüm Dünya’ya anlatabilmek adına “Bir insan için küçük ama, insanlık için büyük bir adım” ifadesini kullanmıştır. Apollo 11, ülkeler arasındaki Uzay Yarışı’nı fiilen bitirmekle beraber Amerikan Başkanı John F. Kennedy’nin Ay’a çıkma hedefi de gerçekleştirilmiştir. Apollo 11 ana mürettebat olarak; komutan Neil Armstrong, komuta modülü pilotu Micheal Collins ve Ay modülü pilotu Edwin Buzz Aldrin’dir. Apollo 11 uzay aracını komuta eden astronot ve pilotların görevleri gereği daha önce uzay yolculuğu yapmış olmaları gerekiyordu. Kuralara uygun olarak Apollo 11 ekibi daha önceki Apollo 10 uzay aracında da görev almıştır.

Gerekli incelemeler yapılarak ve örnekler alındıktan sonra Ay Modülü’ne binen astronotlar Ay’ın yörüngesindeki hizmet modülüyle birleşerek Dünya’ya doğru yola çıkmışlardır. Komuta Modülü’yle birlikte paraşütlerle Büyük Okyanus’a düşen astronotlar, uzaydan mikroorganizmalar getirebilecekleri endişesiyle 21 gün karantinada tutulmuşlardır.

Ay’a çıkma ile ilgili komplo teorileri Ay’a ayak basılması ile ilgili birçok komplo teorisi bulunmaktadır. Bazı iddialara göre Ay’a hiç ayak basılmamıştır ve Ay’a çıkılma videosu bir stüdyo’da çekilmiştir.

Kimilerine göre ise bu video Amerika’da başkanların bile özel izinle girebildiği yakınına yaklaşılamayan, üzerinden uçak geçemeyen ve sır gibi saklanan 51. Bölge’de çekilmiştir. Bu bölgenin sır gibi saklanmasının da asıl nedeni budur. Bu sahtekarlığın oluşturulmasındaki en temel neden ise teorisylenlere göre şudur: O dönemde Sovyetler ile süper güç olma yarışına giren ABD, Ay’a ayak basan ilk ülkenin Soğuk Savaş’ın kazananı olacağına inanıyordu ve o zamanın teknolojisinin Ay’a insan indirmek için yeterli olmadığını biliyordu. Aynı zamanda halka Vietnam Savaşı’nı da unutturmak isteyen ABD, gündemi dağıtmak ve aynı zamanda Soğuk Savaş’ın kazananı olmak amacı ile bu düzeneği kurdu.

TARİH 101

12

AUTOSHOW

Alfa Romeo

Alfa Romeo, 1910 yılında İtalya’nın Milano şehrinde, Milanolu aristokrat bir aile tarafından kurulan otomobil üreticisidir. Uzun uzadıya açılımı “Anonima Lombardo Fabbricca Automobili” olan Alfa Romeo şirketi, bu ismi sebebiyle uzun zamandır dünya genelinde kısaca “Alfa” olarak adlandırılmaktadır.

Alfa Romeo Amblemi Ne Anlama Geliyor?

1910 yılından günümüze kadar gelen Alfa Romeo’nun ambleminde 2 bölüm yer almaktadır. Bahsettiğim gibi Milano’da kurulmuştur ve bu nedenle de amblemin sol kısmında, bu şehrin beyaz fon üzerine kırmızı haçlı bayrağı yer almaktadır.

Sağ kısmında ise Milano’da 12.yy-15.yy arasında varolmuş, Milano’nun ve hatta İtalya’nın belki de en köklü ailelerinden bir tanesi olan Visconti ailesinin flamasında yer alan bir ejderha (İtalyanlar ona “Biscione” adını vermişlerdir) bulunmaktadır.

13

Alfa Romeo’nun popülerliğinin keyfini çıkardığı dönem, yarışlarda durmaksızın zafer kazandığı zamanlardır.

Ferrari nin kurucusu olan Enzo Ferrari de 1920’li yıllarda Alfa Romeo’nun yarış takımında yer almaktaydı.

Dört Yapraklı Yonca Enzo Ferrari, Alfa Romeo adına yarışırken takım arkadaşı Uno Sivocci bir yarışta son etaplarda birinciliği kaptırır.

Daha sonra şansını kırmak için otomobiline beyaz zemin içinde 4 yapraklı yonca çizen Sivocci çıktığı ilk yarışta birinci olur.

1911 yılında yarış otomobilleri üretmeye başlayan Alfa, 10 yıldan fazla pistlerde rakipsiz kalacak CORSA’yı yola çıkardığında üç yaşına yeni girmiştir.

O günden sonra Quadrofoglio Verde (dört yapraklı yonca) logosu yarış otomobillerinde kullanılmaya başlanır. İyi şansın ve iyi performansın sembolü olan dört yapraklı yonca Alfa Romeo ile bütünleşir ve gelecek yıllardaki en sportif modellerin simgesi haline dönüşür. Günümüzde satılan spor modellerin üzerinde bu simge hala kullanılıyor.

İşler planlandığı gibi gitmez. İtalya savaşa girince projeleri askıda kalır. 1915’te orduya güç jeneratörleri üreten fabrika maddi olarak sıkıntıya düşer. Otomobil tutkunu Nicola Romeo şirkete ortak olur. Dört yıl süren savaşın sonunda tozlu raflarda kalan parçalarla montaja yeniden başlarlar. Fakat marka artık Alfa Romeo ismi ile anılmaktadır.

1930’lara geldiğinde Alfa Romeo, çoktan meşhur olmuş ve herkesin dilindedir. Devrinin “en iyi İtalyan otomobil üreticisi” ünvanını sahiplenir. Devletin de desteği ile Alfa Romeo, uçak motoru ve ağır yük araçları üreten verimli bir şirket haline gelir. 70’lerin başında Alfasud modelini ve arkasından türevlerini piyasaya süren Alfa Romeo,

AUTOSHOW

Alp Kaan Önder

yarışlarda kazandığı teknolojileri günlük otomobillere adapte eder, iyice dikkatleri üzerine çeker. Modern, teknolojik ve hızlı otomobiller, yaklaşan sanayi krizine karşı markayı korumakta yeterli gelmez. Üretimde yaşanan zorluklar sebebiyle maalesef Alfa Romeo artık talebi karşılayamaz.

1986 yılında Fiat Grubu’nun çatısı altına giren marka, 156 modelini tanıttığında bu model yılın en iyi otomobili seçilir.

Pist yarışlarında onunla boy gösterirken 147 modeli gelir. O da vitrinden iner inmez 156’da olduğu gibi yılın otomobilidir. Arkasından GT ve Brera modelleri ile 8 farklı uluslararası tasarım ödülünün sahibi olacaktır.

Alfa Romeo, günümüzde de sürüş dinamikleri ve tasarımıyla BMW, Mercedes gibi premium markaların tahtını sallıyor.

BONUS Benzin Motoru ve Dizel Motorun Farkı Nedir?

Teoride dizel ve benzinli motorlar benzer olarak çalışır. İkisi de fosil yakıtlardaki kimyasal enerjiyi mekanik enerjiye dönüştürme amacıyla tasarlanmıştır. Mekanik enerji silindirdeki pistonun aşağı ve yukarıya hareketini sağlar. Pistonlar krank miline bağlıdır ve pistonun lineer aşağı-yukarı hareketi krank milinde dairesel hareket oluşturur.

Aralarındaki en büyük fark bu patlamaların gerçekleşme şekilleridir. Benzinli motorda benzin hava ile karışır, pistonlar tarafından sıkıştırılır ve bujiler tarafından ateşlenir.

Dizel motorunda ise önce hava sıkıştırılır, sonra yakıt verilir. Hava sıkıştığı zaman yüksek sıcaklıklara çıkacağından verilen yakıt ateşleme görevi görür.

Benzin ve Mazotun Farkı Nedir?

Benzin ve dizel yakıt arasındaki temel fark yakıtların yapısal özelliklerine bakıldığında ortaya çıkıyor. Bu yapısal özellik molekül zinciri oluyor ve molekül zincirleri ne kadar kısa olursa yakıt o derece kolay bir şekilde alev alıyor.

Benzinin molekül zinciri dizelin molekül zincirine göre daha kısa bir yapıda bulunuyor. Bu sebeple benzin daha çabuk alev alırken, dizeli yakmak daha fazla zahmet istiyor. Böylece dizel yakıtlar daha zor yanan yakıt tipi olarak öne çıkıyor. Bununla birlikte dizel yakıtlar benzine göre daha ağır bir yapı sergiliyor. Molekül ve ağırlık dışında iki yakıt tipi arasında bir önemli fark daha bulunuyor.

Bu fark karbondioksit olarak kendini gösteriyor. Dizel yakıt yandığı zaman benzinli yakıta göre daha fazla karbondioksit ortaya çıkıyor.

AUTOSHOW

14

BESLENME SÖZLÜĞÜ

Mineral Bağlayıcı Anti-besinler: Lektin ve Fitik Asit

Lektin ve Fitik asit bitkilerde bulunan maddelerdir. Bu iki madde bazı besinlerin emilimini engellediği için “anti-besin” olarak adlandırılır. Bu maddeleri sindiremeyiz. Sağlığa zararı ve faydaları konusunda farklı görüşler mevcuttur. Özellikle son zamanlarda sindirilmemelerine bağlı geçirgen bağırsak sendromu, otoimmün hastalıklar ile ilişkilendirilmektedirler. Bu yazımda Lektin ve Fitik asitler hakkında kısaca bilgi verip, tüketimini azaltmamızı sağlayan yöntemlerden bahsedeceğim. İyi okumalar!

Lektinler; protein yapıda bileşiklerdir, birçok çeşidi vardır. Tahıllar, baklagiller ve yenidünya sebzeleri lektinden zengin besin gruplarıdır. Buğday, fasulyeler, kinoa, fıstık, patates, domates, patlıcan gibi örnekler verilebilir. Bitkilerde özellikle tohumlarda bulunur ve tohumların dış etkenlerden, mantarlardan, böceklerden korunmasını sağlar. Bağırsakta sindirilmezler ve asidik ortama direnç gösteren yapıya sahiplerdir. Kalsiyum, fosfor, demir, çinko gibi minerallerin emilimini negatif etkilerler. Lektinler, yapışkan yapıdadır ve bağırsak hücrelerine yapışıp bağırsak duvarını zayıflatarak bağırsak geçirgenliğini tetiklediğinden bahsedilmektedir. Bu duyarlılık kişiden kişiye, lektin çeşidine ve tüketim sıklığına göre değişim göstermektedir.

Fitik asit; baklagiller, tahılların kabukları ve yağlı tohumlarda bulunur. Tohumlarda fosfor, fitik asit şeklinde depolanır. Fitik asidin mineralle bağlanmış haline fitat denir. Fitik asit en fazla tam tahıllar ve fasulyelerde bulunmaktadır. Fitik asit bağırsaklarda kalsiyum, demir, çinko, magnezyum gibi minerallere bağlanır ve minerallerin emilimini engeller. Fitatlar ise nişasta, protein ve yağların sindirimini yavaşlatır.

de bitki tohumunu koruyan antioksidan özelliklere sahiptir.

Ayrıca kompleks yapıları sonucu makro besinlerin emilimini yavaşlatır ve buna bağlı antidiyabetik, lipid düşürücü, obeziteyi önleyici etkiler gösterirler. Ancak özellikle demir eksikliği gibi çeşitli mineral eksikliği çeken, geçirgen bağırsak sendromu ve otoimmün hastalıkları olan kişilerin bu maddelerden zengin besinleri dikkatli tüketmeleri gerekmektedir.

Besinleri lektin ve fitik asitten arındırma yolları; • Tahıllar, baklagiller, kabuklu yemişler gibi fitik asit ve lektin kaynakları mutlaka uzun süre suda bekletilmeli, ıslatma suyuna peynir altı suyu, yoğurt suyu ya da kefir eklenmelidir.

(Fermantasyon bakterileri fitik asidi parçalar.) ve daha sonra suyu süzülerek iyice yıkanmalıdır.

• Filizlendirme ile tohumdaki fitik asit azalmakta, lektin aktivasyonu durmakta ve böylece besinlerin sindirimi kolaylaşmaktadır. Filizlenmiş tohum vitamin-mineral içeriği bakımından daha zengindir.

• C vitaminin fitik asidi etkisiz hale getirdiği gösterilmiştir. Fitik asit içeren öğünlere C vitamininden zengin gıdalar eklemek fayda sağlayacaktır.

• Lektinden ve fitik asitten kurtulmanın en iyi yolu basınçlı pişirme yani düdüklü tencerede pişirmedir. Bir çalışma baklagilleri düdüklüde pişirmenin fitik asidi %54 azaltırken normal pişirmenin sadece %29 azalttığını göstermiştir.

Kişisel görüşüm lektin ve fitik asidi doğrudan sağlığa zararlı • Sebze, meyve ve çekirdek/tohumların kabuğunu olarak değerlendirmek doğru değil. Kişiden kişiye durumdan du- soyarak yemek. Örneğin, lektini azaltmak için bademin karuma değişir. Bulundukları besin grupları günlük beslenmemizde buğunu soyarak yiyebilirsiniz. besinsel içerik olarak büyük bir önem taşımaktadır. İki bileşik

15

BESLENME SÖZLÜĞÜ

Asunur Özkaldım

Aralık’ta

Neler Yaptık 2

✓

35.Yıl Balosu Komite Toplantısı

5

Leo Yönetim Çevresi Konsey Toplantısı

7

Yeni Ataköy Leo Kulübü 15.Yıl Balosu

11

Farkındalık Konferansı 2 - İlk Yardım Eğitimi

13

Zeugma Leo Kulübü Gelir Getirici Aktivitesi

16

35.Yıl Balosu Komite Toplantısı

17

Fenerbahçe Lions Kulübü Aralık Ayı Toplantısı

19

Yönetim Kurulu Toplantısı

20

Kadıköy Leo Kulübü Gelir Getirici Aktivitesi Kadıköy Leo Matinesi 6

20

Genel Yönetmen Danışma Kurulu Toplantısı

22

Fenerbahçe Leo Kulübü Kulüp Güçlendirme

23

Başkanlar Sohbet

Ocak’ta

21 25

7

Neler Yapacağız

?

Fenerbahçe Lions Kulübü Ocak Ayı Toplantısı Salacak Leo Kulübü Gelir Getirici Aktivitesi King of The Jungle 7

Ocak

Dilara Hadroviç

Mutlu Günler

2NY / 1MG

16

KÜLTÜR & SANAT

Seninle Evlenir Miyim?

Dünya müzik tarihine yön veren deha Mozart, gündelik yaşamında sıra dışı biri olarak yaşamdan hayli kopuk bir hayat tarzı sürdürmektedir. Yeteneğini dışa vurmak için ilginç bir yol seçen sanatçı, tutarsız davranışlarda bulunmayı alışkanlık haline getirmiştir. Yaşamı ile müziği zıt kutuplarda ilerleyen Mozart, yeteneğini sergilemek için gerçek üstü hareketlerde bulunur. Adeta bir “tutunamayan” profili çizen Mozart, bu sağlıksız yaşamı yüzünden Salieri’yi endişelendirmektedir.

Mozart’a göre çok daha disiplinli ve müzik konusunda hırslı olan Salieri, müziğin tanrısı kadar başarılı olamamaktadır. Bu düşünceler zamanla farklı bir ilişki kurmalarına neden olur.

Baran; ağzı laf yapan, mahalle kültürü ile yetişmiş biridir. Okumayı sevmez, kültürel etkinliklere ilgisi pek yoktur. Ama konu at yarışı olunca akan sular durur.

Arabesk müziğe bayılır ve Fenerbahçelidir. Matbaada çalışan Baran, mesleğinde çok yeteneklidir. Cansu ise okumayı ve kültürel etkinlikleri sever. Bir beyaz yakalıdır ve işinde başarılıdır. Son derece saf bir yapıya sahip olan Cansu, Galatasaray taraftarıdır. Birbirlerine zıt karakterlere ve yaşam tarzlarına sahip olan Baran ve Cansu bir gün vapurda karşılaşırlar. Bu karşılaşmadan ikisi de farklı hisler ile ayrılır. Baran ilk görüşte âşık olmuş, Cansu da ilk bakışta nefretin ne olduğunu anlamıştır. Baran planlı bir şekilde yalanlar söyleyerek kendini bambaşka biri olarak tanıtır. Cansu bu yalanlara inanır ve yeni bir aşk başlar. Peki ya yalanlar ortaya çıkınca neler olur? Cevabı sahnede!

Tarih : 27 Ocak, 20:30 Yer : UNIQ Hall

TİYATRO

Amadeus

Tarih : 31 Ocak, 20:30 Yer : Profilo Kültür Merkezi

SERGI

Tarih : 28 Mayıs’a kadar Yer : Yapı Kredi Kültür Sanat

17

KÜLTÜR & SANAT

Ayşe Doğa Ülgen

İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, yazar ve sanatçı portreleri ile uluslararası alanda tanınan fotoğraf sanatçısı Lütfi Özkök’ün (1923-2017) hayatını geçirdiği İsveç Stockholm’daki arşivinden derlenen bir portre seçkisine ev sahipliği yapıyor. 1950’li yıllardan itibaren edebiyat ve sanata yön veren 80 ismin fotoğrafından oluşan sergi, portre fotoğrafının sunduğu anlamlar üzerine düşünmeye davet ederken aynı zamanda bir döneme tanıklık etmeyi amaçlıyor.

Tarih : 21 Aralık 2019 – 3 Mayıs 2020 Yer : İstanbul Modern

SERGI

.

Bu önemli sergide; prehistorik çağlarda Anadolu’da yaşadığı kanıtlanan ve Burdur yöresinde kalıntılarına rastlanan mamut kemiklerinden, Roma imparatorları Marcus Aurelius ve Hadrian’ın anıtsal boyuttaki heykellerine kadar çok sayıda ve farklı türde tarihi eser yer alıyor. Antik Sagalassos sakinlerinin gündelik ve sosyal yaşamlarını, inanç ritüellerini yansıtan pişmiş toprak figürinler, tanrı, tanrıça ve kahraman heykelleri, Büyük İskender heykelciği, taş aletler, süs eşyaları, pişirme ve yemek kapları başta olmak üzere Sagalassos ve Pisidia Bölgesi’nin farklı dönemlerine tarihlenen ve geçmişe ışık tutan eserler, kronolojik ve tematik bölümler halinde görülebilecek.

Lütfi Özkök: Portreler

.

Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos

Bad Boys: Her Zaman Çılgın

1917

Will Smith ve Martin Lawrence’ın başrollerini paylaştığı Bad Boys for Life, artık sadece müfettişlik yaparak daha sakin bir hayat geçiren Marcus Burnett ile kendini orta yaş krizinde bulan Mike Lowery’nin son bir görev için yeniden bir araya gelmesini konu ediniyor.

Sam Mendes’in yönettiği, usta isim Roger Deakins’in görüntü yönetmenliğini üstlendiği 1917, I. Dünya Savaşı sırasında bir tuzağa doğru gitmekte olan bir tabur askerin hayatını kurtaracak mesajı, zamanla yarışarak iletmeye çalışan iki askerin hikâyesini anlatıyor.

Vizyon Tarihi : 24 Ocak

Vizyon Tarihi : 10 Ocak

Dolu Kadehİ Ters Tut

Yerli alternatif sahnenin önde gelen ekiplerinden Dolu Kadehi Ters Tut, 2014 yılı sonunda Mürsel Oğulcan Ava ve Uğurhan Özay tarafından kuruldu. İlk albümleri “Polonya’nın Başı Belada”yı 2015 sonunda evde kaydeden ikili, asıl ivmesini 2016’da kazandı ve DKTT kısa sürede en çok dinlenen bağımsız projelerden biri haline geldi.

Gerek internet üzerinden yayınladıkları işleri, gerek çektikleri klipleri, gerekse de konserleriyle ilgi çeken grup dinleyicileri ile buluşmaya hazırlanıyor.

Can Bonomo

2011 yılında yayınladığı “Meczup” albümü ile hayatımıza giren, sonrasında şair ve oyuncu yanıyla da tanıştığımız, alternatif müziğin sevilen seslerinden biri olan Can Bonomo, yeni yılın ilk konseri ile karşınızda.

Tarih : 31 Ocak, 22:30 Yer : IF Performance Hall Ataşehir

Tarih : 24 Ocak, 20:00 Yer : IF Performance Hall Beşiktaş

KÜLTÜR & SANAT

18

Bu ailenin bir parçası olmaktan hep gurur duyduk, umarım gelecek nesillere de kulübümüzün değerli emeklerini aktardığımız nice yıllar olur. İyi ki varsın kulüp!

Ebru & Can Ağrıboz Bir 35 yıl sonra da “Yaş 70 iş bitmemiş” diyeceğiz senin için... Sevdiklerinle çok yaşa!

Ebru Gözüm

Bu hayatta ortaya benzersiz işler koymak kadar bunları sürdürülebilir kılmak da önemli. Fenerbahçe Leo Kulübü adeta bunu bize kanıtlıyor. 35 yıl; sayısız hizmet, yüzlerce üye, ilk günden bugüne kurulan güzel dostluklar… Bu özel kulübün 35 yılda hayata kattıkları say say bitmez. Bu müthiş tarihin bir parçası olduğum için, bu güzel aileye liderlik etme fırsatı yakaladığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Kendin olmaktan ödün vermediğin nice muhteşem yaşlara iki gözümün çiçeği! Özlem Özkan Mutluluk Fenerbahçe Leo Kulübü’nde olmaktır. Nice 35 yıllara!

İnsanlar bir yere ait olma hissini sever. Bazen yalnız kalmamak için bazense kendini güvende hissetmek için.

Peki, bir yere ait olma hissi ne zaman hissedilir? Bazen beraber güldüğünde, bazen beraber başardığında, bazen beraber zorluk çektiğinde bazen ise kendini en kötü hissettiğin anda sana verilen karşılıksız destekte... İşte bu yüzden ait olma hissini en başından beri hissettirdiği için iyi ki Fenerbahçe Leo! İyi ki burada tanımış olduğum dostlarım! Daha nice 35 senelerde hep birlikte!

Irmak Pekçeçınar

Yakınlaşıp içinde bulunmadığınız sürece ne kadar güzel olduğunu fark edemeyeceğiniz bu mercanın tam 35. yılı bitti. Nice mutlu 35 yıllara!

Alp Yıldırım

Caner Battaloğlu

Dile kolay 35 sene... Kurulduğu günden beri kuruluş değerlerine sahip çıkıp aralıksız hizmet veren bir sivil toplum kurumu olmak kolay değil. Temelinde sağlam dostlukların bulunduğu ve her zaman “İyi ki Fenerbahçe Leo!” dedirten işler yapan bu kulübün üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Nice yıllara Fenerbahçe Leo, iyi ki varsın.

Doruk Say Kurulduğu günden bu yana her geçen yıl gücüne güç katan, gerçekleştirdiği her hizmette fark yaratmayı amaçlayan, başkanı olmaktan onur ve gurur duyduğum Fenerbahçe Leo Kulübü 35 seneyi geride bıraktı. Nice 35 yıllara!

Burak Kılıç

Fenerbahçe Leo Kulübümüzün 35. yılını görüyor olmak beni çok gururlandırdı ve çok mutlu etti.

Yönetim çevremizin en köklü ve en güçlü kulübünde olmaktan gurur ve onur duyuyorum, nice 35 yaşlara!

Alp Kaan Önder 35 yıl yolun yarısı eder demişler ama biz ilk günkü heyecanımızı her yaşımızda daha da büyük bir şekilde yaşıyor ve hem Leo bilincini gelecek nesillere taşıyor hem de hizmet vermeye devam ediyoruz. İyi ki doğdun Fenerbahçe Leo’m, nice güzel yıllara! İpek Yazıcıoğlu Bu kulübe adımımı attığım ilk günden beri bu güzel ve sıcak ailenin bir parçası olmanın yeri bende çok ayrı. Nice beraber geçireceğimiz yıllara. Nice 35 yaşlara. Iyi ki Fenerbahçe Leo! Ayşe Doğa Ülgen Bir aile sıcaklığını daha ilk günden yaşatan güzel insanlarla dolu kulüp. Daha güçlü, daha sağlam nice senelere. İyi ki 35!

Adnan Ayvaz Keep calm... Fenerbahçe Leo is a real 35!

Emir Gözüm

Bana 35. yılında kapısını açan Fenerbahçe Leo, beraber geçireceğimiz nice yıllara!

Alparslan Ülke Fenerbahçe Leo Kulübü’ndeki her anım tıpkı Raptiye'nin her sayfası gibi bana tecrübe, heyecan ve mutluluk katıyor.

35 yıldır varlığını sürdüren Fenerbahçe Leo Kulübü’nün; geçmişte abi ve ablalarımıza, şu an ise bizlere yaşattığı bu muhteşem duyguları nice mutlu yaşlarında başka kardeşlerimize de yaşatması dileği ile.

Utku Ağırtıcı Gücüne güç katacağın nice yaşlara Fenerbahçe Leo! Çağla Pekçeçınar Fenerbahçe Leo Kulübü için nice 35 yıllar dilerim.

Kerem Sağlam

Kocaman bir aile. Yıllar süren bir birliktelik.

Bitmeyen bir hizmet aşkı. Her zaman dinamik, yenilenen ve başarılı bir Fenerbahçe Leo. Bu aileye girdiğimden beri yapılan her hizmetten, Raptiye’den, ortaya konan tüm işlerden gurur duydum. Fenerbahçe Leo Kulübü’nün 35. yılını kutlarım. Bizden önce yapılan ve gelecekte yapılacak olan kıymetli hizmetler için şimdiden herkesin emeğine sağlık. Umarım hiç bitmez bu aşk, bu sevda. Dalgalı bir denizde bir fener misali hayatta gidilen bu yolda Fenerbahçe Leo gibi her zaman aydınlık olsun yolunuz. İyi ki varsın Fenerbahçe Leo! Hilmi Tuğkan Gülen