IDEA N İ S A N 2 0 1 3 S AY I : 1 0
AYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI
RYAN SCHUDE I IRREVERSIBLE BEGÜM TARAKO ASLINUR AKDENİZ
I ERKEK
I ACİL SERVİS
I YEŞİM KOBA
I MESUT ÇİFTÇİ
I REMBRANDT ı VİZYON TAKVİMİ
I MÜZİK KLİNİĞİ
1
4 28 38 40 42 46 48 54 68
2
Fotoğraf - Ayın konusu, ERKEK Fotoğraf - Portfolyo, Ryan Schude Sinema - Film İnceleme, “Irreversible” Sinema - Vizyon Takvimi Müzik Kliniği - Unutulmak, Akan Zaman, Keşfedilmek Müzik Kliniği - Acil Servis Müzik Kliniği - Röportaj, Begüm Tarako Resim - Biyografi, Rembrandt Edebiyat - Deneme, Erkek
Yayınlanan içerikten yazarları mesuldür.Herhangi bir yazının izinsiz tamamen kopyalanması durumunda hukuki işlem yapılacaktır. İçeriğe link verilerek bir paragrafı aşmayacak şekilde ve yazarın adı bildirilerek alıntı yapılabilir.
EDİTÖR’DEN
Herkese IDEA’nın yeni sayısından merhaba. Geçen ay konumuz olan “Kadın”dan sonra dergimizin yazarlarından Aslınur’un önerisi üzerine bu ay eşitliği desteklemek ve hem pozitif hem negatif ayrımcılığı ortadan kaldırma çabası içerisinde konumuz olarak ”Erkek”i seçtik. Özellikle toplumumuzda büyük roller üstlenen erkekleri tüm katılımcılarımız ve yazarlarımız kendilerince yorumladılar ve hem bu toplumsal roller, hem de kadın-erkek ilişkileri üzerine farklı bakış açıları yakaladılar. Umarız bu sayımız sizin de farklı düşüncelerinizi ortaya çıkarır. Paylaşmak istediğiniz her konuyu Facebook ve Twitter sayfalarımız üzerinden veya web sitemizden bize ulaştırabilirsiniz. Önümüzdeki ay görüşmek üzere... Deniz Atabey
facebook.com/ideartmagazine twitter.com/ideartmagazine http://ideartmagazine.wix.com/index
TASARIM & ILLUSTRASYONLAR : ILKER ŞİMŞEKCAN
www.pubblicatasarim.com
3
FOTOĞRAF
AYIN KONUSU
ERKEK 4
y5y6.deviantart.com
5
the96th.deviantart.com
6
alexoym.deviantart.com
7
aprogressiveman.deviantart.com
8
9
eugene-kukulka.deviantart.com
10
frixin.deviantart.com
11
jacac.deviantart.com
12
korelyan.deviantart.com
13
maradamian.deviantart.com
14
krawat93.deviantart.com
15
martasyrko.deviantart.com
16
17
salemwitch.deviantart.com
18
rain1man.deviantart.com
19
samaelscorpse.deviantart.com
20
sanjalydia.deviantart.com
21
triodante.deviantart.com
22
wolvesofsleep.deviantart.com
23
24
celilsezer.deviantart.com
25
francoclun.deviantart.com
26
KONSER
27
FOTOĞRAF
PORTFOLYO
Ryan Schude
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
FİLM İNCELEME
Yeşim KOBA
DİKKAT
SİNEMA
IRREVERSIBLE
I
rreversible, yönetmenliği ve senaryosu Gaspar Noe’ye ait bir Fransız drama filmi. Baş rollerinde güzelliği ile büyüleyen Monica Bellucci, çoğumuzun Elizabeth filminden tanıdığı Vincet Cassel ve oyunculuğuna ilk kez şahit olduğum Albert Dupontel’i görüyoruz. Filmin anlatımı on üç parçaya ayrılmış ve ters yönde kronolojik sırayla sunulmuştur. Film jeneriği de aynı şekilde ters yazılmıştır.
Irreversible, Noe’nin bir önceki filmi “I Stand Alone”dan bir sahne olan,
iki sarhoş adamın sohbetiyle başlıyor (bu filmi izleyenler ortalarına veya sonuna doğru bu sahnenin başka bir filme ait olduğunu anlayacaklardır). Daha
sonra kamera dışarıdan gelen seslere yöneliyor ve biz de onunla birlikte o or-
38
SPOILER İÇERİR!
şiddet kokuyor. “İçeride sadist yüzünü paramparça hale getibirileri mi var, Tenia kim?” gibi riyor. Yönetmen bu dehşet anıdüşünceleri kafamıza sokuyor nın görüntülerini uzun tutarken, yönetmen, bir nevi ipucu olarak. Alex’in yer altından geçmeye lis arabaları, etrafta tuhaf tipler, Sonra işte o çok tartışılan sahne çalışması ise oldukça kısa. Bu ortam karanlık, kamera açıları ile karşılaşıyoruz, vahşi ve acı- bölümden sonra film netlik kaza-
tamdan uzaklaşıp neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz. “RECTUM” adında bir barda olay çıkmış belli ki ve ambulans, po-
ve hareketleri insanı sarsıyor, masız tecavüz sahnesi, önümübiraz başımız dönüyor ve hala ze doğrudan bu sahneyle gelneler olduğunu anlayamıyoruz. miyor yönetmen, önceki küçük Ama kesin olan tek şey Rec- ayrıntılar bunun herhangi birinin
tum adındaki mekanın gay bar olduğu. Film ilerledikçe bir adamın bu barda Tenia adlı adamı aradığını görüyoruz ki, sinirli halinden, işin içinde intikam duygularının olduğunu anlayabiliriz. Daha sonra bu kişinin sonra tek olmadığı, yanında bir arkadaşı daha olduğu anlaşılıyor ve intikamcı adam Marcus’a yardım etmeye çalışıyor. Sadece iri yarı eşcinsellerin bulunduğu bu ortamda Marcus tacize de uğruyor tabi; bu karanlık ve loş ortam bir bardan ziyade zevk köşküne döndürülmüş durumda
nıyor ve öfkeli adamların amacı anlaşılıyor. Marcus’un Tenia’dan intikam alıp alamayacağını da izleyip görün derim.
başına gelmesinin ne kadar ola Filmin tamamını izlediğisı ve ne kadar kolay olabileceği mizde verilen mesajın, şiddet ve mesajını veriyor. Bir kadın açık alıkoyma içeren porno filmlere seçik giyinmiş, çok hoş ve gece göndermeler yapıldığı sonucuyarısı yalnız bir yere gitmek veya na varabiliriz. Ayrıca filmin babir yerden dönmek istiyor. Çoğu şında ve sonunda yönetmenden kadını o saatte korkutabilecek “Time destroys all things” mesaalt geçidi kullanıyor ve asla dahil jı var. olmayacağı bir dünyanın içinde buluyor kendini. Bir travesti ile Irrevversible, 2002’nin tartışan çok çirkin bir adam ve en sert filmleri arasında yerini o çirkin adamın bu bambaşka almış ve Stockholm Uluslararadünyadan gelen güzel kadın sı Film Festivali’nde en iyi film
Alex’ten aldığı korkunç intikam. ödülünü kazanmıştır. Filmin müÖnce sadistçe tecavüz ediyor, zikleri Daft Punk’tan tanıdığımız ardından çirkin olmasının öcü- Thomas Bangalter’e aittir. olmakla beraber, buram buram nü bu güzel kadından alırcasına
39
VİZYON TAKVİMİ
OBLIVION
Vizyon Tarihi : 12 Nisan 2013 Yönetmen: Joseph Kosinski Oyuncular: Tom Cruise, Olga Kurylenko, Morgab Freeman... Tür : Aksiyon, Macera, Bilimkurgu Ülke : ABD Askeri bir yönetim biri Jack adında deneyimli
SİNEMA
bir askeri , insanoğlunun bir zamanlar “Dünya” diye adlandırdığı terk edilmiş bir gezegene keşif için yollar. İnsanlığın büyük yok oluştan önce nasıl koşullarda yaşadığını araştırmakla dahası yaşayan her hangi bir canlı olup olmadığını bulmakla görevlidir. İnsanlığın bir zamanlar yuvası olan Dünya gezegeni birtakım uzaylı canlılar tarafından işgal edilmiştir ve gezegende hala varlıklarını sürdürmektedirler. Jack tüm bunları araştırmakla görevliyken, karşısına hiç beklenmediği sürprizler de çıkacaktır... Tron filmi ile tanıdığımız yönetmen Joseph Kosinski’nin yönettiği film, yönetmenin kendi çizgi romanından sinemaya uyarlandı. Kıyamet sonrası bir kurguya sahip olan filmin kadrosunda Tom Cruise’un yanı sıra Olga Kurylenko, Andrea Riseborough, Nicolaj Coster-Waldau, Melissa Leo ve Morgan Freeman yer alıyor...
ZERRE
Vizyon Tarihi : 12 Nisan 2013 (1s 20dk) Yönetmen: Erdem Tepegöz Oyuncular: Jale Arıkan, Rüçhan Çalışkur, Özay Fecht... Tür : Dram Ülke : Türkiye Zeynep, küçük kızı ve annesiyle büyük şehirde kendi ayakları
üzerinde kalmaya çalışan bir kadındır. Şehirdeki pek çok insan gibi işsizlikle mücadele eden Zeynep’i bir yandan da borçları biriken ev sahibi köşe sıkıştırır. Bulaşıkçılıktan konfeksiyonculuğa “ne iş olsa yaparım, yeter ki çalışayım” mantığında her işe girip çıkan Zeynep, büyük bir metropolde kadın başına olmanın zorluklarına da tek başına göğüs germeye çalışır. Bu kısır döngü içinde Zeynep şehir dışında bulduğu bir işi mecburen kabul eder ve Tekirdağ yollarına düşer. Fakat işe girdiği konfeksiyon firmasında herkes birbirinden kurt ve üç kağıtçıdır. Büyük balığın küçüğü yuttuğu bu dünyada, Zeynep kendi doğrularından şaşmadan ne kadar tutunabilecektir? Bir ilk film olan yapımın senaristliğini ve yönetmenliğini kısa filmleriyle tanınan Erdem Tepegöz üstlenirken, başrolde Jale Arıkan yer alıyor. Arıkan’a kadroda Rüçhan Çalışkur, Ergun Kuyucu, Özay Fecht gibi isimler eşlik ediyor.
40
YABANCI
KUMA
Vizyon Tarihi : 19 Nisan 2013 Yönetmen: Filiz Alpgezmen Oyuncular: Sezin Akbaşoğulları, Caner Cindoruk, Serdar Keskin... Tür : Dram Ülke : Türkiye 1980 darbesi sonrası yurt dışına mecburen iltica eden bir anne-babanın kızı olan Özgür, Paris’te doğup büyümüş ve arada geçen 30 yıl boyunca Türkiye’yi ve İstanbul’u hiç görmemiş tanımamıştır. Annesi zaten o küçükken ölen Özgür’ü babası büyütmüştür fakat o da vefat eder. Ölüm haberiyle yıkılan Özgür babasından kalan bir mektubu bulunca çok etkilenir ve onun son arzusunu, ülkesine gömülme isteğini yerine getirmek için İstanbul yollarına düşer. Ama Türkiye2de hiç de hazırlıklı olmadığı sürprizlerle karşılaşacaktır zira babasını defnedebilmesi için T.C. nüfus cüzdanı şarttır. Ama babası ilticayla gittiğinden dolayı vatandaşlıktan uzun zaman önce çıkartılmıştır. Özgür bir başına olduğu bu topraklarda yardım almak için annesinin akrabalarına ulaşır. Ona destek olsalar da onlar da bürokrasiye karşı çaresiz kalırlar. Bu arada tanıştığı Ferhat vazgeçmemesi için Özgür’e destek olur, tüm olası yolları zorlar. Babasının akrabalarına ulaşması için Özgür’e yardımcı olur... Popüler televizyon dizilerinin senaristi olarak tanıdığımız Filiz Alpgezmen’in ilk uzun metrajlı çalışması olan filmin başrolünde Sezin Akbaşoğulları yer alıyor.
Vizyon Tarihi : 26 Nisan 2013 (1s 35dk) Yönetmen: Umut Dağ Oyuncular: Nihal Koldas, Begüm Akkaya, Vedat Erincin... Tür : Dram Ülke : Avusturya
1 aile, 2 kadın ve pek çok sır. Yıllardır değişmeden gelen, yıkılamayan geleneklerin, törelerin arasına sıkışan bir ailenin dramatik öyküsünü anlatan Kuma’da, ciddi bir hastalıkla mücadele eden bir kadın, kocasına ve ailesine kendi eliyle seçtiği genç bir kadını ‘mecburen’ kuma olarak getirir, kadının ölümle pençeleşirken kendi iç dünyasında ve ailede yaşananlar sade bir dille beyazperdeye aktarılıyor. Filmin yönetmenliğini genç sinemacı Umut Dağ üstlenirken, kuma rolünde Begüm Akkaya yer alıyor, ölüme doğru yaklaşan hasta eşi ise Nihal Koldaş canlandırıyor. Senaryoda ise Umut Dağ ile Petra Ladinigg’in imzası var.
41
Mesut ÇİFTÇİ
MÜZİK KLİNİĞİ
MÜZİK
Unutulmak Akan Zaman Keşfedilmek
Z
aman ne kadar çabuk geçiyor sevgili okurlar. Sanki Mart yazısını dün yazmışım gibi hissediyorum. Nisan sayısı için klavyenin başına oturduğumda aklımda olan tek düşünce buydu: Zaman çabuk geçiyor. Dakikalar geçiyor, saatler geçiyor, günler geçiyor ve aylar geçiyor. Aşık oluyoruz, üzülüyoruz, seviniyoruz, heyecanlanıyor ve utanıyoruz. Zamanın hislerimize olanca gücüyle eşlik etmesine izin veriyoruz. Bu yılın ilk aylarında tüm benliğimi saran mutluluk giderek yerini öfke ve tarifsizliğe bırakmış durumda. Çok değil, üç ay önce aklımın köşesinden bile geçmeyen şeyleri düşünürken buluyorum kendimi. Her zorluk baş gösterdiğinde kendimi avuttuğum gibi yapıyorum yine. Galiba biraz daha “erkek” oluyorum.
42
Evet, bu ay Müzik Kliniği’nde “erkek” temasını işlemem bekleniyor. Galiba bir ilki gerçekleştirmeye cesaret edeceğim ve bu ay temamızı birazcık pas geçeceğim. Çünkü bu ay baharın artık iyice yerleşmeye başladığı bir ay. Geride bırakmak, unutmak istediğimiz soğuğu kovalıyoruz pencerelerimizden. Galiba Bilecik’te olmanın en güzel yanı, her geçen gün biraz daha koyulaşan yeşil tonu Eskişehir’den daha iyi gözlemleyebiliyor olmak.
Geride bıraktığımız ay bilmediğim pek çok eski ve yeni ismi keşfettim. Yeni isimleri keşfetmek insanı mutlu ediyor da, eski isimlerin farkına varmanın verdiği mutluluğu bir türlü ifade edemiyorum. Bir sanatçı daha ben dünya üzerinde yokken, bir şeyler üretiyor. Kaydediyor, belki de beklediğinden çok daha az insan bunu dinliyor. Yıllar geçiyor. Sanatçı ölüyor. Yıllar geçiyor ve ben doğuyorum. Yıllar geçiyor ve ben tamamen tesadüf eseri olarak o sesi du-
yuyorum. Benle birlikte binlerce kişi duyuyor. Ama çok azımızın beynine işliyor o ses. Böylece biz keşfetmiş oluyoruz. Tam olarak burada yazan tarife uymasa da (en azından halen hayatta ve uzun yıllar yaşamasını diliyorum) bu ay yaptığım keşiflerin en iyisi Birsen Tezer. Kalan Müzik’ten çıkan Cihan (2009) ve Ada Müzik’ten çıkan İkinci Cihan (2013) albümlerinde boş şarkı yok! İsmini bir Antalya dönüşünde şans eseri olarak duydum. Eve gittiğimde yaptığım ilk şey Google’a adını yazmak oldu. Birbiri ardına açtığım her şarkısını beğendim. Bülent Ortaçgil ile yaptığı çalışmaları ve albümlerindeki besteleri tek tek inceledim. Şüphesiz kendine has bir üslup yaratmış. Muhteşem vokaline eşlik eden Caz ve Türk Sanat Müziği’ne yakın bir altyapı ve belki de bu karışıma ilave edilebilecek en cesur element: Kanun! Evet, Birsen Tezer albümlerdeki kanunları da bizzat kendisi çalıyor. Belki de söz konusu keşfin bu kadar
mutluluk vermesinin sebebi de bu detay. Özellikle ilk albüm Cihan, çıktığı dönemde takip edenler tarafından çok büyük bir ilgiyle dinlenmiş. Albümün bir diğer özelliği de hücum kayıtla kaydedilmiş olması. Sadece bu durum bile ne derece ü s tün bir müzikaliteden bahsettiğim hakkında fikir verebilir sizlere. Kapak tasarımları da tıpkı albümler gibi renkli ve insana huzur veren cinsten. Her iki albümde de hem konuk müzisyen hem de söz ve müzikler de adı geçen isimlerin hızlıca birkaç tanesini vereyim: Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur, İlhan Şeşen, Akın Eldes, Zafer Cınbıl… Birsen Tezer’i
halen dinlemediyseniz, yazının bu paragrafını bitirip derhal dinlemeye başlayın. Yandaki QR kodu akıllı telefonunuza okutursanız İkinci Cihan albümünden Boşver isimli parçayı dinleyeme başlayabilirsiniz. Keşiflerimden bahsediyorum ve bir diğer keşfimi sizlerle tanıştırayım: Begüm Tarako! Bu ay Müzik Kliniği’nde değerli yazarımız Nurdan Kavaklı ve sevgili editörümüz Deniz Atabey’in katkı ve yardımları sayesinde (taa Şubat ayında verdiğimiz sözü tutarak) kendisiyle röportaj yaptık. Çok fazla detay vermiyorum, zira detay-
lar birkaç sayfa sonra röportajın kendisinde. Dergimizde her ay bir fotoğraf sanatçısı ile röportajlarımız oluyor malum. Ancak müzisyenleri de sayfalarımıza konuk ettiğimiz zaman inanın keyfim bir kat daha artıyor. Eh, bunu pek sık yapamıyor olsak da umuyorum ki giderek artan bir şekilde sizleri daha fazla müzisyenle buluşturmaya devam edeceğiz. Geçtiğimiz 14 Şubat’ta
43
Türk Metal dinleyicisinin 80 Kalibre grubu ile yaptığı çalışmalarla tanıdığı Selim Işık öncülüğünde ve bildiğim kadarıyla gitar müziğine destek vermesi açısından Türkiye’de ilk olan bir toplama albüm çıktı: Solo Gitar İçin Ballad Şarkılar. Toplamda 14 şarkıdan oluşan bu albümde grup ve solo olarak yer alan farklı müzisyenlerin eserlerine yer verilmiş ve albüm ücretsiz olarak dağıtılıyor. Selim Işık’ın seslendirdiği Uzaklar isimli parça hariç tamamı enstrümantal parçalardan oluşan albümde favori parçam Godspel’in Mesafe isimli çalışması oldu. Genel anlamda albümün ortalamanın çok üstünde bir albüm olduğunun altını çizeyim. Albümdeki isimlerin neredeyse tamamının yeni isimler olması, müzik piyasamız için umut verici görünüyor. Zaten bedava olduğu için indirip dinlemeniz de bir sakınca yok. Albümü http:// bit.ly/ideakarmaozel adresinden indirebilirsiniz. Burada sinema içeriklerine çok az yer verdiğimi biliyorsun sevgili okur. Ancak Quentin Tarantino’nun Django Unchained filminden bahsetmezsem olmaz. Bahsedeceğim şey filmin ne kadar olağanüstü olduğu, bir Western hayranı olarak hem klasik Western ögelerini içermesi, hem de Tarantino tarzı ile harika bir uyum göstermesi değil; filmin Soundtrack albümü olacak. Luis Bacalov ve Ennio Morricone’nun efsane eserleriyle ve aralara serpiştirilmiş repliklerle efsane bir Soundtrack albüm hazırlamış yine Tarantino. Ben çok açık bir şekilde başarısında seçtiği
44
film müziklerinin etkisinin çok büyük olduğu kanısındayım. Filmi alıp arşivleyenlere kesinlikle Soundtrack albümünü de almalarını tavsiye ederim.
Çünkü sadece iki tür film Soundtrack’ten bağımsız düşünülemez: Western’lar ve Tarantino filmleri. Django ise hem bir Western hem de bir Tarantino filmi. Ennio Morricone’nun zaten usanmaz bir hayranıydım, ancak bu albümden sonra Luis Bacalov da kesinlikle ilgi alanıma girdi. Western, özellikle de Spaghetti Western bestecilerini seviyorum. Siz de sevin. Ayrıca Tarantino’ya saygı duyuyorum, onların müziklerinin yıllar öncesinde kalıp unutulmalarına izin vermediği için. Bu arada Bacalov’un bu albümde yer alan ve aslında 1966 yapımı orijinal Django filmi için yaptığı La Corsa (2. Version) isimli parçasını bir dinleyin bakalım, arada hangi filmin müziğini dinliyor gibi hissedeceksiniz :) Akıllı telefonunuza yandaki QR kodu gösterin. Baharın gelmesi, işlerin artması, sıkıntıların çoğalması anlamına gelse de içimde sönmeyen bir umut var. Elbet bitecek tüm bu teslim edilme-
si gereken işler. Elbet bitecek mesailerimiz ve evimize geleceğiz. Aklımızdan her şeyi silip belki bir CD, belki bir plak koyacağız oynatıcıya. Ya da kulaklıklarımızı takıp dijital müzik çalarlarımıza kitleneceğiz saatlerce. Saf müziğe, kaliteli müziğe doyacağız. En güzel hayalim bu işte: bomboş bir zihinle sadece müziğe yoğunlaşmak. Yavaş yavaş aylık sohbetimizin sonuna gelmek istiyorum. Yazının en başında da belirttiğim üzere tema odaklı yazmadım. İçimden geldiği gibi yazdım. Dolayısı ise çok da didaktik bir sohbet olmadı, affedin. Her ne kadar unutmaya çalışsam da aklım bu ay içerisinde teslim edilecek işlerde. Yüksek lisansımı bitirmek istiyorum artık. Geçen ay sevgili editörümüz Deniz, müthiş bir iş çıkardı. Müzik Kliniği yine başarılı bir dizgi ile karşınız geldi. Bu ay da detayları kendisine paslarken içimde oluşan mutluluğu tarif edemem. Özellikle son birkaç aydır kadromuzun bir anlık hevesli gençlerden ziyade emek veren ve özen gösteren yazar arkadaşlarımızdan oluşmaya başlaması ve kemikleşmesi yaptığımız işlerin de lezzetini arttırdı. Tüm görüş, düşünce, eleştiri ve önerilerinizi bilgi@ proof¬head.net adresine ve IDEA Magazine iletişim kanalları aracılığıyla bana yollayabilirsiniz. Proofhead My Resort adlı kişisel bloğum proofhead. net adresinde yayına devam ediyor. Bir sonraki sa¬yıda görüşüp buluşmak ve konuşmak dileğiyle…
KONSER
45
MÜZİK KLİNİĞİ
ACİL SERVİS
MÜZİK
Billy Talent – Billy Talent II (2006) Kanadalı Melodik Punk Rock ve Alternatif Rock grubunun ikinci albümü ve benim de onlarla tanışmama vesile olan albüm. Tahmin edebileceğiniz gibi ilk albümlerinin adı Billy Talent ve üçüncü albümleri de Billy Talent III. BT II albümünü daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Fallen Leaves, Surrender (klip parçasıdır), Red Flag ve Devil In A Midnight Mass albümde en sevdiğim parçalar. Ancak diğer parçalar da gerçekten çok başarılı. Salt Punk’ı sevmediğimden olsa gerek, bu şekilde olunca daha güzel oluyormuş punk. Surrender gayet yumuşak bir şarkı. Tüm şarkılarda vokal kaynaklı bir melodiklik var ve bu sizi şarkının içine çekiyor. Kulak vermekte fayda var. www.billytalent.com
Vicente Amigo – Tierra (2013) Flamenko müzik severlerden olma vakti işte bu albümle geldi! Tierra bir Flamenko albümü değil, müthiş bir kompozisyon orgazmı. Flamenko’yu belki de gitarın uzun süren sıkıcılığından kurtarıp yaylılar, üflemeliler ve gerçek melodiyle harmanlayan dahice bir fikir Tierra. Ben Vicente hayranı değilim. Flamenko müziğe dair bildiklerim çok az. Ama Tierra, müzikal olarak tüm bu sınırlardan alıp uzaklaştırdı beni. Dokuz parça ve yaklaşık 50 dakikalık çalma süresiyle gününüze eşlik edecek bir duygu rehberi olmuş albüm. Kızgınken, yalnızken, mutluyken, ağlıyorken, aşıkken ve ölüyorken dinleyebileceğiniz bir rehber olmuş. Açılış parçası Prologo Y Epilogo ve kapanış parçası Roma en sevdiklerim oldu. Bunun dışında Bolero A Los Padres yine hüzün yüklü bir parça olarak tüylerinizi dikiyor havaya. www.vicenteamigo.com
46
proofhead.net
25 NİSAN
İKSV
FUAT GÜNER PROJECT 47
Mesut ÇİFTÇİ
RÖPORTAJ
MÜZİK
BEGÜM TARAKO
I
DEA Magazine ve Müzik Kliniği olarak yine heyecanlı olduğumuz aylardan birine merhaba diyoruz sevgili okurlar. Çünkü bu ay yepyeni bir albümü ve çok değerli bir müzisyeni ağırlıyor sayfalarımız: Begüm Tarako! Dergi çalışma grubunda sevgili yazarımız Nurdan ismini ilk zikrettiğinde kendisine dair en ufak bir fikrim yoktu. Daha önce dinlememiştim. İlker, Nurdan ve editörümüz Deniz’den belirsiz bir süre istedim ve tam bir hafta Begüm Tarako’ya yönelttim dikkatimi. Bir haftanın sonunda en ince detaylarına kadar dinlenilmiş bir albüm (üstelik epey de keyif almış olarak) ve sorulacak onlarca soru birikmişti önümde. Kendisi sosyal medyayı çok iyi kullandığından ona yetişebilmek adına detaylı araştırmalar yaptım. Önceden verdiği röportajların hepsini satır satır okudum. Cevabını
48
KAYBETMEYE YAKIN KAZANMAK bulduğum soruları eledim ve elimde kalan soruları kendisine ilettim. Müthiş bir alçakgönüllülükle cevapladı sorularımı. Şaşırtan cevapları ve en az müziği kadar güçlü cevaplarıyla bir Begüm Tarako röportajını sizler için hazırladım. Yardımları için Nurdan’a ve Deniz’e sonsuz teşekkürler. :: Merhaba Begüm Tarako :) IDEA Magazine olarak röportaj teklifimizi kabul ettiğin için teşekkür ederiz. Emek verilen müziği destek-
leyen bir dergi olarak seninle bu röportajı yapıyor olmaktan dolayı çok memnunuz. -Tercih etme lütfunda bulunduğunuz için ben teşekkür ederim :) :: Hemen hemen adının geçtiği her yerde, her röportajında, müzisyen bir aileden geldiğin vurgusu yapılmış. Babanın zamanında, belki de öncüsü olarak yaptığı iş elbette seni gururlandırıyor olmalı ki, albümünü ona ithaf etmişsin. Küçüklüğünde büyüyünce bu
işi yapm a y ı hayal eder miydin? O zaman kurduğun hayalleri bugün geriye baktığında nasıl hatırlıyorsun? -Beyaz Kelebekler, bugün hepimizin gözlerinin önündeki o şahane resimleriyle bana, önce mutluluk sonra da gurur veriyor tabi. Albümün kendisine ithaf edilişinin nedenlerinden biri de onları hatırlatmaktı bir taraftan; doğrudur. Küçüklüğüm, gençliğimin ilk yılları hep bir albüm hayaliyle örtülüydü. Başka bir şey yapmak pek aklıma düşmemişti. Bir ara DJ’lik yapma isteğim ve iç mimariye olan ilgimden dolayı mimar mı olsam acaba gibi kısa vadeli sapmalarım dışında ne olacağım belliydi. Ama aklımın oyunlarına yenilmedim ve müzik kararı aldım. İlk, ortaokul ve lise yıllarımda, neredeyse tüm müzik aktivitelerine katılırdım. Müzik yarışmaları vs... Müzik
49
mi var; Begüm oradaydı. Geriye baktığımda o gün kurduğum hayal halleriyle de bugünkü çalışmalarım çok güzel ve umutlu görünüyor. İyi ki bunu içimde duyabilmişim ve bugün o hayallere, sonunda gerçekleşmiş olmalarının verdiği haz ve mutlulukla bakıyorum. Çünkü biliyorum ki; Rotası olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez ve benim rotam belliydi. Müzikti.
müzik yapmak bir görev haline gelmişti benim için ve işte bu hayatta en çok zevk aldığınız şeyin bu hale gelmesi tehlikeli noktaydı, bir girdaptı. İçimde tükenen bu türden heyecanların tehlikesi, diğer taraftan beni daha da kendi müziğimi ortaya çıkarma isteğine bürümüştü. Ve bu o kadar büyüdü ki, yalnızca buna odaklanacak bir karara sürükledi beni. Yani götürdükleri getirdikleri oldu bir bakıma, getirdikleri de :: Albümün çıkmadan götürdükleri. önceki dönemde uzun süre çeşitli mekânlarda düzenli ola- :: Sosyal medyayı en iyi rak sahne aldın. Ben bu işe ve etkili şekilde kullandığına gece müzisyenliği diyorum. hiç şüphe yok. Hayranlarının Sen bu dönemini nasıl değer- çok büyük kısmını sosyal talendiriyorsun; sana kattığı ya kipçilerinin oluşturduğu izda senden götürdüğü şeyler lenimine kapıldım. Acaba bu neler oldu? denli seviliyor ve destekleniyor oluşunun ardında yatan -Bu enteresan bir durum- sebepler neler olabilir? dur aslında. Lisenin son yılların- da, bir arkadaşımın “sen kızsın -Samimiyet! İnsanların gitar çalamazsın” demesiyle gi- şüphesiz ayırt edebileceği en tara başlamam ve ardından on- önemli şey bu bence ve benim dan hiç ayrılmamam, sahneye kendimi hiç zorlamadığım. Yalan geçişimi kolaylaştırmıştı. 8 yıl dolan olmadan, hile karıştırmaboyunca, çoğu zaman boş gü- dan, sadece ve sadece içtenlikle nüm olmaksızın birçok ve çeşitli samimiyet. türden mekânda sahne aldım. Vokalistlik yaptım, yalnızca gitar :: Kendi tarzında canlı çaldım, çalıp söyledim. Çalıştı- ve kaliteli müzik yapan az sağım bazı insanlar bana o kadar yıdaki isimlerden birisin. Öyle güzel şeyler kattılar ve öğrettiler ki, YouTube’da yer alan resmi ki, hakları ödenmez. Yoğundu, videoların bile hep canlı pergüzeldi. Fakat bir o kadar da formans videosu. Ben açıkzordu. Yaşım çok küçük oldu- çası bunu çok destekliyorum. ğundan bazı şeyler ağır gelebi- Tahminimce konservatuvar liyordu, ya da korkutabiliyordu. kökenlerin de bu yönde hiç Gecem gündüz, gündüzüm gece çekinmeden adımlar atmanı olmuştu. Her şey güzeldi de işte sağlıyor. Peki, senaryolu klipzamanla içimde büyüyen daha ler hakkında ne düşünüyorözgün müzik zevkleri, yaptığım sun? Bu formatta klip çekmeyi şarkılar, sürecin başka yönler- planladığın parçalar var mı? den beni zorlaması derken artık bu işten zevk alamaz hale -Çok teşekkür ederim; ne gelmiştim. Yani şarkı söylemek mutlu bu ilk cümleyi okumak. Be-
50
nim planım tüm şarkıları sosyal medyaya canlı koymaktı ancak birkaç aksilik oldu. Daha sonra da çok sevdiğim bir dostumun da önerisiyle, Şarkıları ‘Lyric’ hazırladık. Bu fikirle daha sonra işitme engelli arkadaşlarımız da hikâyemize vakıf olsun, sözsüz kalmasınlar istedik. Bu çalışmalara devam edeceğim. Canlı performans benim için bir seçimden ziyade, olayın sunulması gereken halidir. Daha çoklarını paylaşacağım. Konservatuarın etkisi büyük tabi, özellikle enstrüman çalmak konusunda. Fakat sahne deneyiminin de büyük payı var. Yani mikrofonu elinize ilk kez mi alıyorsunuz yoksa zaten içiniz ve işiniz mi bu direkt görünüyor karşıdan. Çok büyük bir ayrım noktasıdır bence.
Tabi ki bir klibimiz olacak. Kozasından çıkmayı bekliyor, pek yakında izleyeceğiz ve ardından da başkaları gelecek. Fakat bana sorarsan, ben izlerken de, performans videolarını daha çok tercih ediyorum ne yalan söyleyeyim :)
:: Son dönemde senin uzun sürece yayılan şarkılar olde içinde olduğun bir grup sa- duğunu düşünürsek birbirinden natçı için “kent ozanı”, “ozan bağımsız değiller. Hayatımın o şarkıcı” gibi yakıştırmalar ya- döneminin melankolisi de diyebipılıyor. Bu gurur verici olsa liriz, melankolinin hayatımın bügerek. Ben bu kavramlardan tünlüğü olduğunu da söyleyebiyaptığı işe ticaret olarak değil liriz. Yani pozitif bir insan olsam de, bir duygu alışverişi olarak da, gülerek baktığım her şeye bir bakabilen müzisyenleri anlı- taraftan da melankoliyle bakıyoyorum. Sen bu iki kavram hak- rum. Böyle iki uç... kında neler söyleyebilirsin? Begüm Tarako bir ozan mıdır? :: Açıkçası biraz da şa şırarak, bir sonraki albümü -Verdiği gurur tartışılamaz nün büyük oranda elektronik elbette ki. Senin tercih ettiğin an- bir sound’a sahip olacağını lamıyla evet öyleyim diyebilirim. okudum. Aklımın Oyunları’nda Yani işin ticareti beni pek ilgilen- Rock, Pop, Elektronik ve hatta dirmiyor, “Aktarabiliyor muyum Jazz’ın çok yerinde ve tutarlı duygumu?” Ben bunu soruyo- bir karışımı var. Özellikle bu rum kendime ve bundan daha dört akım içinde neden özelönemlisi de yok benim için. Ama likle elektronik seni cezbedidaha önce de benzer bir soruyu yor bir sonraki albüm için? yanıtladığım gibi; bu büyük bir sıfat. Umarım altından kalkabili- -Diğerlerinden kopmayarim. cağız. Sound olarak, paramet :: Albümü birkaç gün- relerimizi biraz daha elektroniğe dür sürekli olarak dinliyorum. çekeceğiz diyelim. Neden bunu Kapattığımda kendimi müthiş istiyorum, çünkü müziğin değişik bir melankoli içerisinde bulu- sesler, değişik yaklaşımlar katılyorum. Önceki röportajlarında mış halini seviyorum. Bunu çok bu albümü yazmaya 1998’de genişçe uygulayabileceğiniz bir başlayıp 2005’te bitirdiğini alan elektronik yapılar. Böylelikle söylemişsin. Böylesine uzun sıradanlıkları kırmayı hedefliyobir süreçte albümdeki duygu rum kendi adıma. bütünlüğünün bozulmaması gerçekten çok iyi olmuş. Al- :: Son dönemde özellikbümün bu melankolik havası le Rock müzisyenlerinin itinayhayatının o dönemi ile mi ilgi- la dahil oldukları bir “akustik li? albüm furyası” var. Galiba sen de böyle bir çalışma yapma -Aslında beste yapmaya yı planlıyorsun. Biraz bundan 98’de başladım. Bu şarkılar o bahsedebilir misin? Begüm dönemin farklı zamanlarından; Tarako sound’u bu çalışmabirkaçı da daha yeni. Taslak ve dan nasıl etkilenecek? ilk kayıtlar 2005 te bitmişti. Ardından dört kez başka başka -Çalışmam, siz şarkıları arkadaşlarımla başka başka ka- dinlediğinizde size söylüyormuyıtlar yaptık. Albüm beşinci kayıt şum samimiyetini en yakın halde sanırım ya da dört, hatırlayama- sunmayı hedefleyecek. Tek bir dım :) Yine de söylediğin gibi enstrüman ve ben. Tam anla-
51
mıyla hali hazırda yapılan, aynı şarkıların versiyonları gibi olmayacak yani. Dolayısıyla sound’umuzla ilişkili değil bağımsız bir çalışma olacak. :: Kavramlardan bahsetmiştik. Bir albüm incelemesinde “Şehir Müziğinin Yeni İsmi” diye tarif edilmişsin. Şehir Müziği kavramından anladığın şey nedir? Yapmaya çalıştığın şey şehir müziği midir gerçekten? -Aslında özellikle bir şey yapmaya çalışmıyorum, fakat yaptıklarıma bakınca da şehirden ya da doğadan etkilenmediğim söylenemez. Şehir müziği bence, gözlerimizin önündeki hiçbir şeyden kopuk olmayarak, gördüğümüzle, yaşadığımızla, duyduğumuzla bir bütün halde hissetmenin müzikle hayat bulmasıdır. Aşırı içsel bir dünyanın değil de, dışarıdaki dünyayla içerideki dünyanın soyut ya da somut, bir şekilde kesişmesidir. Bu iki malzemenin harmanlanmasıdır. Böyle bakınca bu tanımlamaya uygun düşüyorum sanırım, doğrudur. :: Albüme belki de dört elle sarılmamı tetikleyen şeylerden birisi de okuduğum şu cümle oldu: “Hep bir engelle karşılaşan su damlasının öyküsü”. Hayatında büyük zorluklar çekmişsin. 2005’te tamamlanan albümün ancak 2012’de yayımlanması herhalde bu sıkıntıların başında geliyordu. Gerçekten de hayatında “istediklerine her şeyden vazgeçince” mi kavuştun? Böyle bir döngü gerçekten var mı? Plak şirketini bulmanla “bu döngü artık kırıldı” diyebi-
52
liyor musun? -Hayatımda her şeye çok geç ve neredeyse vazgeçmişlik noktasında kavuştum. Bence böyle bir döngü var. Bu belki de onu ne kadar çok istediğinizin sınanması, belki gerçekleştiğinde alacağınız hazzın elinizde olmadan uzayan nedenlerle faizlenmesi ve değer kazanmasıdır. Derler ya “Geç gelen hediye büyük olur” diye. Ya da yeni bir şeye kendinizi açma şansı verilmesi için olabilir, ama var. Ve evet, bu hayali bir şekilde gerçekleştirmiş olmak hayatımdaki tüm döngüleri yerle bir etti. Artık tüm akış değişti. Tekrar her vesileye ve kişiye teşekkür ediyorum. Fakat adı üzerinde bu bir döngü, elbet yine dönecektir, ben yine kıracağımdır, bu böyle sürüp gidecektir :) Asıl olan vazgeçmemektir. Ayağınıza dikenler batıyor diye üzülmeyin, gelen gül bahçesinin habercisidir. :: Ben son olarak Beyaz Kelebek parçasına olan beğenimi dile getirmek istiyorum. Bunu baban için yapmış olduğun herhalde kimsenin dikkatinden kaçmamıştır. Bir hayran olarak soruyorum, bu şarkı ile ilgili olarak bize ne anlatabilirsin? Şarkının yazılma, kaydedilme sürecinde yaşanan özel bir şey oldu mu?
detmiştim ama sözleri yoktu, bu daha önceki yıllara dayanır. Babamın vefatı hepimizi derinden üzdü. Bir süre hiç bir şey yapmadım. Sonra bu albüme daha çok sarıldım. Bir nevi bana yeniden toparlanma ihtiyacı getirdi. İthaf konusu da bundandır bir taraftan. Sonra bir gün kendiliğinden sözleri dökülüverdi. Düzeltmesi bile çok azdır. Oluşumu gibi kayıtları da özeldi tabii ki. Tüm değerli arkadaşlarımın bu şarkıyı kendilerininmiş gibi büyüttüklerini görmek beni hem hüzünlendirdi hem mutluluğa boğdu. Üzerinde çalışırken, müzik konusunda çok idealist olan babamı anar, inşallah beğeniyordur, derdik. Sizin için bu kadar özel olan, başka birinin bunu sizin öznelliğinizden kurtaramayacağından emin yaşadığınız duygunun, başka vücutların içine de bu kadar duyulmuş olması yaşadığım en özel şeylerden biri olarak kalacaktır hep. :: Bu röportaj şansını bize tanıdığın için içtenlikle tekrar tekrar teşekkür ederiz. IDEA Magazine, Müzik Kliniği olarak yaptığın kaliteli işlerin takipçisi olmaya devam edeceğiz. Okurlarımıza söylemek isteyeceğin son bir şey varsa duymaktan memnun olacağız.
-Bu şansı tanıdığınız için ben teşekkür ederim, tekrar tek -Çok teşekkür ederim, rar, içten içten ve beni bu röporederiz. Bu şarkı en kıymetlimiz tajı okuyarak, biraz daha yakınbu noktada. Babam 2007 yılında dan tanıma isteğini hisseden tüm ani bir şekilde rahatsızlandı ve arkadaşlarıma da büyük büyük vefat etti. Olayı uzatmamayı ter- saygılar, sevgiler, teşekkürler :) cih ederek kısaca özetleyeyim. Beyaz Kelebek’in müziği minik bölümler halinde sözlerinden habersiz daha önce beynime yerleşmişti. Bir de piyano kay-
53
Burcu AKTAŞ
BİYOGRAFİ
Rebrandt
RESİM
(1606 - 1669)
R
embrandt Harmenszoon van Rijn (15 Temmuz 1606 – 4 Ekim 1669), Hollandalı ressam ve baskı ustası. Avrupa ve Hollanda sanat tarihinin en önemli ressamlarından biridir. Hollanda’nın ticaret, bilim ve sanatta atılım yaptığı Hollanda Altın Çağında yaşamıştır. “Işığın ve gölgelerin ressamı” olarak da anılır. Cornelia ve Harmen Gerritsz’in oğlu olarak Leiden, Hollanda’da dünyaya gelmiştir. Bir değirmenci olan babası varlıklıydı, annesi ise bir fırıncının kızıydı. Leiden Üniversitesi’nde okuyan Rembrandt, ressam Jacob van Swannenburg’un takdirini kazanmış ve 1621’de onun öğrencisi olmuştur.1624 yılında kısa bir süreliğine de olsa Pieter Lastman’ın yanında Amsterdam’da çıraklık yapmış, 1625’de ise Leiden’de, arkadaşı ve meslektaşı Jan Lievens ile paylaştığı stüdyosunu kurmuştur. 1627’de öğrenci kabul etmeye başlamıştır ki bunlarında arasında Gerrit Dou da bulunur. 1629’da matematikçi Christiaan Huygens’in babası, devlet adamı ve şair Constantijn Huygens tarafından keşfedil-
54
mesi ona fayda sağlamıştır; bu bağlantısının bir sonucu olarak Prens Frederik Hendrik 1646’ya kadar Rembdrandt’an tablo satın almaya devam etmiştir. 1630’da babası ölen Rembdrandt, üç yıl sonra Amsterdam’da Hendrick van Uylenburg’un evini kiralamıştır ki bu adamın kuzeni olan Saskia van Uylenburgh ile de sadece bir yıl sonra 1634’de evlenmiştir. Çiftin 1635 doğumlu Rombertus ve 1638 doğumlu Cornelia adlarındaki çocuklarının daha bir yaşına basamadan ölmesinin ardından 1640 yılında doğan ve yine Cornelia olarak adlandırdıkları üçüncü çocukları da birkaç haftalıkken ölmüştür. Aynı yıl Rembrandt’ın annesi de vefat etti. Daha sonra 1641 yılında doğan Titus isimli erkek çocukları yaşa da, doğum sonrası zorlukların da etkisiyle, Rembrandt’ın eşi Saskia 1642 yılında vefat etmiş ve Oude Kerk’e gömülmüştür[3]. Geertje Dircx eve Titus’a bakması için alınmış, Rembrandt ile 1649’da kötü sonla biten bir ilişki yaşamıştır. 1640’ların sonuna doğru Rembrandt, 1647’de evine kâhya olarak giren Hendrickje Stoffels ile bir ilişkiye başladı ki evli bir çift gibi yaşayan çiftin 1654 yılında adını Cornelia koydukları bir kızları oldu. Günahkâr olduğu iddiasıyla Stof-
fels kiliseden aforoz edilse de çift ilişkilerini sürdürmüşlerdir. 1656 yılında Rembrandt’ın iflâs ettiği ilan edilmiştir ve bunun sonucu olarak birçok eseri ve antika koleksiyonu açık arttırmaya çıkmış, evi dahil bütün mal varlığı da borçlarını kapatmak için satılmıştır. 1660 yılında Hendrickje, Titus ile birlikte iş kurmuş, Rembrandt’ı da işe almış böylece onu alacak-
lılarından korumuştur. Bundan üç yıl sonra, 1663’de vefat eden Hendrickje Stoffels Westerkerk’e gömülmüştür. Bu ölümü beş yıl sonra, 1668’de Titus’un ölümü takip etmiştir. Kısa bir süre sonra, 4 Ekim 1669’da da Rembrandt vefat etmiştir. Amsterdam’da vefat eden Rembrandt 8 Ekim’de, Westerkerk’te bilinmeyen bir mezara gömülmüştür.
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
Aslınur AKDENİZ
DENEME
EDEBİYAT
ERKEK
I
dea demişken, Plato’nun mimesis yaklaşımına çoğumuz aşinayız. Etrafımızda gördüğümüz her şey aslında idealarının bir yansıması ve sanatçılar da onları mimesis yoluyla yansıtmaya çalışıp kopyaladıkça, elde ettikleri kopyanın da kötü bir kopyası olur fikrini yıllardır dinlemekteyiz. Bu yüzden sanatın tersine, akıl ve felsefe ile gerçekliğin elde edilebileceğine ikna olmaktayız. Fakat bu fikrin felsefe dünyasında ve hatta insanların kendilerini ve hayatı algılama şeklinde yarattığı o büyük değişimin farkında değiliz ya da anlamamazlıktan geliyoruz; ruh/beden, akıl/duygu, erkek/kadın, sanat/felsefe ikili
68
Ey Uranüs, Sil Gözyaşlarını karşıtlıklarının temeli antik felsefeye dayanıyor; anlayacağımız ve anlayamayacağımız çoğu alana kadar da uzanıyor, şeylerin birbirleriyle ilişkilenmelerini dönüştürüyor, kırıyor, büzüyor, çekiyor, kalıplıyor. Bize sunulan, bu süreçten geçmiş ve karşıtlıklardan beslenen ürünlerden başkası olmuyor. Karşıtlıklarla beslendikçe karşı oluyor, karşı taraftakini kabul edemeyince
sindirme problemi yaşıyor, onu öldürerek kendimizi var etmeye yelteniyoruz. Plato erkekleri “kadınlaştırdığı” sebebiyle şiir okumayı ötekiler ve ne acep ki yirminci yüzyılda da pop şarkılarında “Erkekler ağlamaz sil gözyaşını” öğütleri verilir. Sonuç olarak, geçen sayıda ele aldığımız kadın fikrine karşıt oluşturan bir erkek motifinden ziyade, öteden beri sadece çatı-
şarak değil aynı zamanda iç içe geçerek birbirine eklemlenen kadın ve erkeğin ilişki dinamiklerinin düzlemi üzerinden erkeğin doğasını açımlamaya çalışacağım. O yüzden, size baba oğul çatışmasından bahsetmeyeceğim bu sefer okuyucu. Kompleks mompleks de olmayacak ortada. Sadece biri var. Aslında yok. Çünkü ben de varım, binlerceniz de haykırıyor bu satırlarda –satır aralarında– kendimizden korka korka yaşadığımız onca senenin aksine gözümüze gözümüze sokacağız kendimizi. Olduğumuz gibi. Çırılçıplak. Kemiklerimizin en sivri uçlarına kadar. Leğen kemiklerinizi törpülemeye ara verin. Babalar suçludurlar. Gaia’yı durmaksızın, yorulmaksızın, iflah olmadan dölleyen, ona nefes aldırmayan Uranüs suçludur. Gaia’nın içine binlerce dölünü hapseder, ona gün yüzü göstermez. Bu kabızlıktan şikayetçi olacak olan da Uranüs’e komplo hazırlayacak olan da yine Gaia’dır. Yani toprak. Yani ana. Bu aşamada anne ve oğulun babaya karşı işbirliğini görürüz. Uranüs’ün testislerini bir hamlede kesip ardına savuracak olan ve kanlarını damla damla denizlere akıtacak olan da
Kronos’tur. Denize düşen bu kan damlalarından iki şey doğar: Afrodit ve intikam cadıları. İlk kez tutku içeren aşkın güzeller güzeli temsilcisi (Eros daha çok doğurganlık ve yaratıcılığı içerir) ve babayı alaşağı etmenin cezasını verecek olan çirkin mi çirkin cadılar. Theogony’de kaotik evreni oluşturan aydınlık ve karanlığın iç içeliği, birbirlerini itip çekmeleri gibidir. Aşk ve intikam. Güzellik ve garabet. Ilyada’daki physis’in ve doğanın ritmi gibidir. Dağılma, toplama, Dağılma, tekrar toplama. Dağıltoplandağıltoplandağıltoplan... Derler ki; Anne toplar, baba dağıtır. Anne sever, baba döller. Anne susar baba küfreder. Anne güzeldir, baba çirkin. Erkek evlat sonunda ikisini de kabullenir, döllemeyi sever. Çirkin olur, güzeli yerer. Oysa baba ve çocuk çatışma içinde değildir. Sanılanın aksine burada ne bir yerine geçme isteği ne de babanın testislerini söküp atma hırsı vardır çocuk tarafından. Olması gereken
ritmin dağıtıcı kısmını oluşturur baba, hepsi o kadar. Aşk için gerekli olan şehvetin siyaha yakın kırmızısıdır. Filmin kötü adamı olmayı kabullenir baba, ötelenir. Şeytanın cesurca yaptığı gibi. Belki de minik erkek çocukları deniz kenarında pipilerine kum doldururken toprak anayla bütünleşmeyi hissederler. Afrodit’in o haz veren tarafını. Bu bütünleşme anne figürünü de aşar. Anne sadece bir araçtır. Physis’te amaç da yoktur ya! Erkekliğinin yaratma yetisini hissedecek her şeye dokunur erkek. Dokunmaktan alıkoyulur, toprak ananın karnında kapalı kalır, dışarı çıkamaz ve göbek bağını kesemezse, annesinden kopamaz. Anneden kopamayan, babadan nefret eder. Babadan nefret eden, yaratıcılığı hissettiremez ve hissedemez. Yaratamayan da sonunda yine nefret ettiğine benzemeye başlar. Kabızlık, kendi dışkısıyla beslenmekle sonuçlanır. Yukarıda bahsettiğimiz doğanın ritmi içinde, gerekli enerjiyi ve arzuyu tekrar yakalamak için de toplar ve dağıtır kendini erkek. Uçtan uca gider. Göğe karışır, sonra pat diye düşüp toprağa yüzüstü yumulur. Burnu yumuşak toprağa gömülür. 69
Uranüs’e karışır, baba olur; sonra Gaia’nın kucağında bulur kendini, toprağı öper. Yine anne baba arasında gidip gelir. Bu ritim onu dinginleştirir, rahatlatır. Sadece tek bir noktanın hakimiyetinde, uslangın ve saplangın rahatlığında bulunmanın aksine, gök ve yer arasındaki bu geliş gidiş onu huzurlu kılar. Usa itibar etmez. Bilir ki us, “us”landırır, sınırlandırır. Zaferler de usların eseridir. Usun parmağı olmayan edimler sonuçsuzdur çünkü plansızdır. Usun komplo teorilerinden ferahtadır. Ona göre iradesizlik de negatif bir anlamdan ziyade hislerin çözülmesi ve hakimiyeti ele geçirmesidir. Tam hislerinde dinginleşmiş ve felaha erişmişken olmadım der, tekrar ayağa kalkar, kendiyle çarpışmaya devam eder. Dağılma aşamasına geçmiştir yine. Kendinde yakaladığı eksik yanları önce babasına yansıtır, ondan sonra da babasını öldürür. Baba demek hataların kaynağı demektir. Kaynak kuruyunca onu zehirleyecek bir şey kalmaz ortada. Hatalarından arınan oğul için son bir adım kalmıştır özgürleşebilmesi için; anneden kurtulmak. Baba imha edilmiştir. Anne ile baba arasında kurulan 70
bağdan ötürü, birinin imhası diğerini de etkileyecektir. Karanlık ve aydınlık, gök ve yer noktalarından birinin yok olması ritmin de sona ermesi demektir. Zıttı ortadan kalkan da, kocasına ağlamaktan helak olur. Helak olan karnında oğlunu daha fazla taşımaz ve düşük yapar. Oğul da özgürlüğünün son adımını atmış olur kanlar içinde. Gaia’nın karnındaki sıkışıklık, kaos ve sıkıntı sona ermiştir doğumla. Annenin bu düşükten sonra doğurma yetisi kaybolmuş, ölü babanın zaten ölü testisleri tespih böceklerinin sefa alemlerinde büzüşüp kalmıştır. Artık birleşseler de bu oğlu etkilemeyecektir. Peki, bu aşamadan sonra ona yaşamak için gerekli arzuyu verecek ritmi nerede bulacaktır? Karanlığını hangi aydınlıkla çarpıştıracak, kimi dölleyip, kendini boşaltacaktır? Bu sorunun cevabıyla yüzleşmek demek erkek çocuğun aşkı, yani Afrodit’i keşfetmesi demektir. Aşkı keşfetmesi de testislerinin kesilme ihtimalini göze alması demek. Tıpkı babası gibi. Buna cesaret edememesi kimseyi beğenmeme eğilimi adı altında verilir bazen. Aşağılayarak ve söverek bu ritimden kaçmaya çalı-
şır. Hep bir yanı eksik kaldığından da ne aşağılaması ne de sövmesi tam olur. Diyalektiğin kefelerinden biri boştur, savrulup durur. Testisler dolar, dolar. Sonra onunla uğraşmak ve boşaltmak yine kendisine kalır. “Aylak Adam” romanında, Bay C.’nin kulağı yırtılmıştır. O bıyıklar tarafından… C. ise nefretini bütünleyecek ve dengeleyecek “onu” hep arar durur. Testislerinin kanından doğacak olan tanrıçayı. Hem onların hadımına neden olacak, hem de yaratıcılığını ve tanrılığını ifşa edecek. Belki de aramak yeni bir ritmin başlangıcıdır.
IDEA AYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI
http://www.facebook.com/ideartmagazine ideartmagazine@gmail.com