Idea Ağustos

Page 1

IDEA A Ğ U S TO S 2 0 1 2 S AY I : 2

AYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI

DERYA ENGİN I Başka bir yere koyabİlmek Saplantı / Obsession

I Ex drummer ı obezite

ı DEĞİŞKEN ZAMAN BİRLİKtelİğİ ı SAPLANTI VE dahası

Sanat ıdea’sı ı NURİ İYEM ı STEPHEN KING

1


BU AY NE VAR?

4 30 42 44 46 51

58 62 67 51 2

70

Kapak : Andres SERRANO İç Kapak : EX DRUMMER

Fotoğraf - Ayın konusu, Saplantı (Obsession) Fotoğraf - Biyografi, Derya ENGİN Sinema - Film İnceleme, “EX DRUMMER”

Sinema - Vizyon Takvimi Müzik Kliniği - Başka Bir Yere Koyabilmek Resim - Biyografi, Nuri İYEM Tıbbiye - Saplantı Ve Dahası Obezite - Mücadeleye Hazır mısın? Edebiyat - Deneme, Sanat Idea’sı Edebiyat - Kitap Kurdu, 22/11/63 Edebiyat - Deneme, Değişken Zaman Birlikteliği

EDİTÖR’DEN Yepyeni bir “IDEA” sayısından herkese tekrar merhaba. Bir aylık ayrılığın ardından sizlerle tekrar buluşmanın mutluluğu ve heyecanı içersinde bulunduğumuzu öncelikle belirtmek isterim. İkinci sayımızda aramıza katılan yeni yazarlarımız ile birlikte genişleyen yazar kadromuz bu sayıda harika bir iş çıkardılar. Idea ailesine hoşgeldiniz. Bu ayın konusu olan “Saplantı” ile ilişkili olarak fikir ve görsel bağlamında yayınlanma talebinde bulunan okuyucularımıza yoğun ilgileri için teşekkür ederiz. Kendi oluşturduğumuz bir havuzda, alınan oylara göre, yayın için onay alan görseller yayınlandığından, yayınlayamadıklarımız adına buradan af diliyorum. Bir sonraki sayıda buluşana değin, serin bir ay diliyorum. Görüşlerinizi bizlerle paylaşabileceğiniz adresimiz; ideartmagazine@gmail.com.

İlker ŞİMŞEKCAN

3


FOTOÄžRAF

AYIN KONUSU

zenibyfajnie.deviantart.com

sharksinthesalsa.deviantart.com

4

5


mopti.deviantart.com

6

neilash.deviantart.com

7


shljivo.deviantart.com

8

9


vannavenom.deviantart.com

10

lily-day.deviantart.com

11


nerysoul.deviantart.com

12

complejo.deviantart.com

13


thenizu.deviantart.com

14

15


vicinityofobsc3nity.deviantart.com

16

li-photography.deviantart.com

17


slevinaaron.deviantart.com

18

19


sofusaddington.deviantart.com

20

21


avidvisuals.deviantart.com

22

ankooru.deviantart.com

23


chebi.deviantart.com

24

skatefreak.deviantart.com

25


ceziusha.deviantart.com

26

27


jaypea78.deviantart.com

28

kameolynn.deviantart.com

29


FOTOĞRAF 30

RÖPORTAJ

TAVİZ VERMEYEN FOTOĞRAFÇI 1982 İzmir doğumlu. Fotoğraf çekmeye saçma denecek kadar küçük bir yaşta, ilkokul 5. sınıfta babasının antika kategorisindeki “Zenit” i ile başlayan Derya,dolayısıyla şu klişe lafı gönül rahatlığıyla söyleyebiliyor; “Fotoğraf çekmeye çok küçük yaşlarda başladım!:)” Önceleri börtüyü böceği çeker iken ileriki yıllarda metal müzikle tanışmasıyla kendini kaçınılmaz bir durum içinde buldu: Konser fotoğrafçılığı! Fotoğrafları Blue Jean, Delikasap, Yüxexes, Metal Hammer Yunanistan gibi müzik dergileri ile çeşitli yerli ve yabancı internet siteleri, gazeteler ve grupların websitelerinde yayınlandı. Yerli ve yabancı gruplara turne fotoğrafçılığı yaptı, albüm fotoğrafları çekti. Üniversitede iken Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölüm başkanı Özer Kanburoğlu’ndan dersler alan Derya, kendini metal konserlerinde bariyer önü fotoğrafçısı olarak bulmasından bir süre sonra bir ajansa bağlı olarak belgesel düğün fotoğrafçılığı işine soyundu ve an itibariyle düğün fotoğrafçılığını bireysel olarak büyük bir keyifle yapmaktadır. Bunun yanı sıra çeşitli dergilere zaman zaman, Delikasap dergisine ise sürekli olarak rock&metal yazıları yazmakta ve onları kendi fotoğraflarıyla süslemekte, kişiye özel davetiye tasarımları yapmakta, evinde kendi küçük stüdyosunda genelde karanlık temalı kurgusal fotoğraflar çekmekte, her metal konserinde sahne önünde hazır ve nazır yerini almakta ve eşi Emre’ye sistematik olarak deneysel muffin yapıp zorla yedirmektedir. Derya ayrıca bir “iyi,temiz, adil gıda” aktivistidir. Çarpık endüstriyel gıda pazarına karşıdır, Slow Food ve TEMA gönüllüsüdür. Website: http://www.deryaengin.net/ Facebook : http://www.facebook.com/deryaenginphoto

31


M

erhabalar, öncelikle bu röportajı Kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. İlk olarak kısaca kendinizden bahseder misiniz? •Klişe (ama gerçek) ifadeyle başlayayım o zaman: Kendimi bildim bileli fotoğraf çekiyorum. Önceleri ortaokulda babamın tank gibi ağır antika Zenit’iyle başladım, ardından üniversite yıllarımda müzik dergileri için konser fotoğrafçılığı geldi. 2008’de fotoğraf yüksek lisansımı tamamladım. An itibariyle müzik ve düğün fotoğrafçılığı yapmamın yanı sıra çeşitli dergilerde zaman zaman, Delikasap’ta sürekli olarak müzik yazar-

32

lığı yapıyor ve İsrailli metal grubu Orphaned Land’in menajerliğini yapıyorum. 2.Fotoğrafçılığa neye inanarak başladınız, dönüm noktanız ne oldu? •Bir sabah uyanıp da “Ya fotoğraf çekmek ne güzelmiş.” Dediğim olmadı, o zaten hep bende mevcuttu. Çektikçe daha da içine girdim gibi sanki, şimdi istesem de çıkamam gibi geliyor. 3.Kendinizi fotoğrafçılıkta hangi kategoride görüyorsunuz? •An itibariyle “Şu tarz fotoğraf çekiyorum.” diyemiyorum, temelde müzik ve belgesel düğün fotoğrafçılığında uzmanlaşmış olsam da bir çok alanda fotoğraf

Kendimi bildim bileli fotoğraf çekiyorum çekmekteyim. Blue Jean, Metal Hammer, Delikasap gibi müzik dergileri için konser fotoğrafları çekiyorum, freelance olarak belgesel düğün fotoğrafçılığı yapıyorum ki bu en çok zevk aldıklarım arasında. Onun dışında gezi fotoğraflıyor, özellikle şehir ve portre çekmeyi çok seviyorum. Bir de evimdeki minik stüdyoda genelde karanlık temalı fotoğraflar çekiyorum.

33


34

4.Fotoğraf stilinizin ana hatları nelerdir? En çok ne tür fotoğraflardan ilham alırsınız? •Kurgusal fotoğraflarımı “karanlık”olarak adlandırabiliriz. İlham konusuna gelince; sanırım başka fotoğraflardan ziyade yaşadıklarım ve gördüklerimden ilham alıyorum. Bazen de beğendiğim bir fotoğraf beni alıp başka bir kareyi fotoğraflamaya götürüyor. 5.Sizi en çok etkileyen fotoğrafçılar kimlerdir? •Fotoğraf tarihini etkileyen fotoğrafları ve fotoğrafçıları izlemeyi severim. Magnum fotoğraflarını takip ederim mesela. Fotoğrafla az çok ilgili biri bile Magnum’un sitesine girip de saatlerce dolansa bıkmaz. Klasik Ansel Adams, Henri Cartier-Bresson, Jay Maisel çok iyidir. Herkesin hastalıklı dediği Witkin’in karelerini severim. Daha karanlık olarak Andrzej Dragan ve Herr Buchta favorilerimdendir. Bir Ara Güler gerçeğim de var tabii:)

35


SİNEMA 36

FİLM İNCELEME

37


6.Çekmecenizde saklı duran, sizin için anlam taşıyan fotoğraflarınız var mı? •Elbette var, dandik bir bas-çek makinayla çektiğim bir fotoğrafım var mesela, lise zamanlarımda çektiğim. İyi fotoğraf, ekipman ve donanımdan ziyade biraz da şans işi galiba. 7.Çekimlerinizde ne tür aksesuarlar kullanıyorsunuz? •Yaptığım çekime göre değişiyor. Portre fotoğraflarımda kullandığım eski Sovyet zamanından bir gaz maskem var, onun hastasıyım. İmkan olsa sokakta da onunla gezerim:) Onun dışında aklımdaki kareye göre gördüğüm bir şeyi “Aa bu güzel olur.” Diye aksesuvar olarak kullanmışlığım vardır. Kırmızı balonlardan, kuru bir yaprağa, kahve fincanından, çiğ koyun kalbine kadar:)

38

8.Bir fotoğrafçı gözüyle etrafa bakmak zaman içersinde insanda nasıl bir değişim yaratıyor? •Bir zaman sonra etrafını olası fotoğraf kareleri içinde görüyorsun zaman zaman:) Bazen bir yerden geçerken “Tüh, makinam yanımda olsaydı.” Dediğim çok olmuştur. 39


9.Sizce fotoğrafçılık Türkiye’de bir meslek mi yoksa daha çok hobi mi? •Günde ortalama 5- 8 saatimi ayırdığım ve hayatımı fotoğraftan kazandığım düşünülürse benim için meslek ama sanırım fotoğraf çeken çoğunluk için hobi. Bir de özellikle dijital SLR’lerin çıkışıyla aslında hobist olması gerekirken kendilerine “profesyonel fotoğrafçı” diyen bir kesim var ki, onları özgüvenlerinin kurbanı olarak nitelendiriyorum maalesef:) 10.Bir amatör eğitim almadan kendini adım adım nasıl geliştirir? •Çok okumalı. Öyle böyle değil, bildiğin çok okumalı. Ben ki- yaklaşık 2 yıldır temel fotoğraf eğitimi vermeme rağmen- yıllardır okuyorum ve her geçen gün yeni bir şey öğreniyorum. Tüm amatörlere tavsiyem; kendi fotoğraf makinalarının kullanma kılavuzundan başlayarak fotoğraf teknikleri, kadraj, kompozisyon ve özellikle de fotoğraf tarihini okusunlar. Bizlere zaman ayırdığınız için teşekkür eder, çalışma hayatınızda bol ışıklı günler dileriz.

40

Röportaj : Gamze SEYREK

41


SİNEMA

FİLM İNCELEME

de yok. Ama bu filmlerde izlediğimiz biçimsel hareketlerin, Ex Drummer’da dog-

Mehmet OKAN sinemadedigin.blogspot.com

Belçika’dan Yüksel

en

2

42

Çığlık

000ler sineması özellikle son yıllarda sürekli olarak yeni tarz oluşturmanın sıkıntısı içinde bir çok teknolojik deneme içinde kendini tekrarlayadursun; Belçika’dan bir adam çıkıp hiç zorlamadan, gösterişe boğmadan bunu beceriyor, hatta etkilendiği filmlerden bile daha üstün

bir iş ortaya koyabiliyor. Düz bir mantıkla evet Ex Drummer ortaya teknik olarak ortaya yeni bir şey koyduğu yok. Trainspotting, Requiem For A Dream, Fight Club, Snatch gibi birbirinden numune karakterlerin hikayelerini biçimsel bir şovla sunan filmlerden gene bu biçim konusunda sunduğu pek farklı bir şey

me95 ile birleştiği noktada bambaşka bir şey ortaya çıkıyor, bu absürt hikaye ilginç bir şekilde gerçekçi bir tavır alıyor ve bunu başka bir filmle ifade etmek mümkün değil. Filmin hikayesi konu sıkıntısı çeken ünlü bir yazarın, bunu aşmak için gençliğinde yaşadığı varoşların içine karışması kısaca. Bunun için her biri birbirinden ilginç ve absürt

karakterlerin arasında gezinirken de hikayesini geliştiriyor. “”spoiler””Bir süre sonra da izlediklerimizin gerçekliği ile yazarın kurguladıkları arasında karışıklığa boğuluyoruz ve her bir biçimsel hareket bizi yazarın beynine, bilinçaltına indiriyor. Bu bilinçaltında yazar adeta geçmişinden, o küçük gördüğü punklardan öç alıyor. Onları eziyor, aşşağılıyor, dövüyor, faşizmini boşaltıyor ve yok ediyor.””spoiler bitti”” Tepeden bakıp, vahşetini kustuğu insanlar adeta Belçika’nın üst sınıf bilinçaltını ortaya koyuyor.

Funny Games, Cache, Piyanist başta olmak üzere tüm Haneke filmlerinde tamamen gerçekçi bir şekilde yüzümüze vurulan bu ayrımı ve görünmek istenmeyen, bilinçaltına bastırılan nefreti Ex Drummer’da kurgusal bir dünya içinde izliyoruz. 2000lerin sinemasının modası haline gelen seyirciyi rahatsız etme anlayışını uzun zaman sonra gerçekten altının doldurulduğunu ve filmin derdine hizmet ettiğini görüyoruz. Bu filmi tanımlayacak bir kelime varsa o kelime “sorunlu”dur. Sorunlu bir dünyadaki sorunlu karakterlerin, sorunlu hikayeleri bize anlatılan. Biçimsel kuvveti, post rock-post punk gruplarından oluşan ve enfes sahneler doğuran muhteşem müzikleri, oyunculuk başarıları vs. ise ekstraları. Son yılların en heyecan verici, en dinamik filmlerinden bir Ex Drummer. Her yönüyle “punk” bir film.

43


SİNEMA

VİZYON TAKVİMİ SERBUAN MAUT (Baskın) Vizyon Tarihi : 
3 Ağustos 2012 (1s 41dk) Yönetmen: Gareth Evans Oyuncular: Yayan Ruhian, Joe Taslim, Pierre Gruno...W Tür : Aksiyon, Gerilim Ülke : ABD, Endonezya Özel bir operasyon timi, şehir dışındaki mahallelerden

LAL GECE Vizyon tarihi : 24 Ağustos 2012 (1s 32dk) Yönetmen : Reis Çelik Oyuncular : İlyas Salman, Dilan Aksüt, Mayşeker Yücel... Tür : Dram Ülke : Türkiye Sinemaya belgesel filmlerle adım atan ve Işıklar

birinde aranan bir uyuşturucu tücarrıın gizlendiği istihbaratını alır ve adamı yakalamak için oturduğunu binaya baskın düzenlerler. 
Fakat atladıkları nokta bu apartmanın her katı farklı suçlularla hüküm giymiş onlarca katil, manyak, hırsız ve çeteyle doludur. 
Baskın yapılacağı haberini alınmasıyla hepsi birden örgütlenir ve binanın çıkışları kilitlenir. Operasyon timindeki polisler tuzağa düşürülür ve büyük kısmı acımasızca öldürülür. Birkaç polis canlarını kurtarmayı başarır ama hayatta kalmak için 30 katlı ve her katı tehlike dolu binanın en tepesine tırmanmak zorundadırlar. 
Bol dövüş ve aksiyon içeren filmin senaristliğini ve yönetmenliğini Gareth Evans üstleniyor.

KOKURIKO-ZAKA KARA(Tepedeki Ev)

Sönmesin filmi ile ilk kurmaca uzun metrajlı işine imza atan yönetmen ve senarist Reis Çelik’in son filmi Lal Gece, Türkiye’nin kanayan yaralarından biri olan “çocuk gelinler” dramını gerçek bir öyküden yola çıkarak beyazperdeye taşıyor. Çelik’in diğer filmlerinde de koruduğu gerçekçi ve toplumsalcı bakış çizgisi, bu yapımda da farklı bir bakış açısı ile seyirci karşısına çıkıyor. 
Başrollerde ise İlyas Salman ve Dilan Aksüt yer alıyor.

LAWLESS

Vizyon tarihi : 3 Ağustos 2012 (1s 31dk) Yönetmen : Goro Miyazaki Oyuncular : Masami Nagasawa, Junichi Okada, Keiko Takeshita ... Tür : Animasyon , Dram Ülke : Japonya Gençlik yıllarını yaşayan Umi, beş kişilik ailesinin en büyük

kardeşlerin gerçek hikayesinin anlatıldığı film, Büyük Depresyon döneminde Virginia eyaletinde yasa dışı yollarla zengin olan bir gangster çetesini odağına alıyor. Bondurant ailesine mensup 3 kardeşin birbirine olan sadakati, kaçakçılıkla kazandıkları servetten kendilerine pay isteyen devlet görevlileri karşısında da sınanıyor. 
Yönetmenliğini en son The Road filmine imza atan John Hillcoat’un üstlendiği film Tom Hardy, Guy Pearce, Gary Oldman, Shia LaBeouf, Jessica Chastain ve Mia Wasikowska gibi yıldızlardan oluşan bir kadroya sahip. 
Yapım 2012 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışmıştı.

oğludur. Babası Kore Savaşı sırasında kaybolmuştur ama Umi onun döneceğine dair ümidini kesmez ve babasının dönme ihtimaline karşılık her gün çift flamayı evlerinden sallamaktadır. Tam da bugünlerde bir lisede ortaya çıkan bir öğrenci hareketinin ortasında kalır, bir yandan genç Jun’a âşık olur. Ama arlarında ikisinin de tahmin etmediği farklı bir bağ ortaya çıkar... 
Filmin yönetmenliğini Goro Miyazaki üstlenirken orijinal hikaye Tetsurô Sayama’ya ait. Senaryoyu ise Hayao Miyazaki ve Keiko Niwa beraber kaleme almışlar. Film 31. İstanbul Film Festivali’nde ülkemizde de gösterilmişti.

BEING FLYNN

44

Vizyon tarihi : 10 Ağustos 2012 (1s 52dk) Yönetmen : Paul Weitz Oyuncular : Robert De Niro, Paul Dano, Julianne Moore... Tür : Komedi, Dram Ülke : ABD Amerika’nın Boston kentinde 1980’lerde geçen

hikayede, Jonathan banka soymaktan hüküm giymiş, hapishaneden çıktıktan sonra girdiği geçici işlerde tutunamadığı için beş parasız kalmış, evsiz bir adamdır. Oğlu Nick ise çocukluk günlerinden babasını hayal meyal hatırlamaktadır. Bir gün babasından hapisten çıktığına dair bir mektup alır ama onunla yeniden görüşmeyi istemez. Ama kaderden kaçınılmaz ve bir gün sosyal hizmetlere bağlı evsizler barınağında görevli olarak çalışan Nick’in karşısına babası kalacak bir yer istemek için çıkar...
Amerikalı yazar Nick Flynn’ın Another Bullshit Night in Suck City adlı hatıralar kitabından uyarlanan film, gerçek bir hayat hikayesine, Flynn babası ile olan ilişkisine dayanıyor. Kitap Türkçe’ye “Lanet Kentte B... Bir Gece” adıyla da çevrilmişti...
Amerikan Pastası’nın yönetmeni olarak tanıdığımız, sonrasında About a Boy filmi ile 2002’de En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar’a aday gösterilen Paul Weitz’in elinden çıkan kara komedi türündeki filmin başrollerini ise Robert De Niro, Paul Dano ve Julianne Moore paylaşıyor. Film Amerika’da 2012 baharında gösterime girecek...

Vizyon tarihi : 
31 Ağustos 2012 (1s 55dk) Yönetmen : John Hillcoat Oyuncular : Tom Hardy, Gary Oldman, Guy Pearce... Tür : Dram, Aksiyon, Western Ülke : ABD Kaçakçılıkla nam salmış kötü şöhretli Bondurant

PARIS-MANHATTAN Vizyon tarihi : 31 Ağustos 2012 (1s 17dk) Yönetmen : Sophie Lellouche Oyuncular : Alice Taglioni, Patrick Bruel, Marine Delterme... Ülke : Fransa Nev-i şahsına münhasır sinemacı Woody Allen’a takıntılı

olan bir eczacı düşünün. Tüm filmleri ezbere bildiği yetmezmiş gibi, yönetmenin kendisini de kafaya takmış halde, üstelik onu seven ama ilişki konusunda şüpheleri olan bir de erkek arkadaşı var! 
Yönetmen Sophie Lellouche’nin ilk uzun metrajlı filmi olan yapımın baş rollerini güzel yıldız Alice Taglioni, Patrick Bruel paylaşırken kadroda pek tabii ki Woody Allen da yer alıyor. 
Film 2012 yazında Avrupalı seyircilerle buluşacak. Kaynak : beyazperde.com

45


MÜZİK

MÜZİK KLİNİĞİ

yayın için yazmak, bana çok da dürüstçe ve objektif gelmiyor. İşletme körlüğü kavramını bilir pek çok çalışan okurum. Gözünün önündeki yanlışı görememektir en basit anlamıyla. Yani çok kötü, emek verilmeden hazırlanmış bir albümü çok iyi diye dinlemektir. Sakınılması gereken bir durumdur. biriktirdiğim birkaç düşüncemi sizlerle paylaşmaktan geri duramadım.

BAŞKA BİR YERE KOYABİLMEK

A

46

radan bir ay geçti sevgili IDEA Magazine okurları. Nasıl geçti, ne yaptık, nerelere gittik, neler dinledik? Elbette her birimiz farklı tatlar denedik, müzikal zevklerimize biraz daha yatırım yaptık. Bu ay nispeten iş yüküm biraz daha fazla olduğu için bilindik lezzetlerin üzerine gitmeyi tercih ettim. Elimdeki kült albümleri taradım yeniden. İyi de oldu, birkaç albümde daha önce farkına varamadığım parçalar keşfettim. Kendime yeni bir plakçalar tamir ettim. Artık iki tane plakçalarım var.

İlk paragrafta kullandığım “bilindik lezzetler” ifadesi bana ilk duyduğumda doğrudan popüler kültürü anımsatmıştı. Ayıplamıştım bu kavramı. “Herkesin bildiği bir nota, benim için ne derece özel olabilir ki?” diye sormuştum kendime. Doğru ya, popüler kültür sadece Tarkan’ın Dudu’su değil, Metallica’nın Nothing Else Matters’ıydı. İşin ne kadar extreme olması fark etmiyordu üstelik. Örneğin Dark Tranquillity’nin Lethe’si, Lamb Of God’ın Redneck’i de artık birer popüler kültür tuğlasıdır bana göre.

proofhead.net

Özellikle metal müzik söz konusu olunca dinleyiciler çok daha tutucu olabiliyorlar. Dolayısı ile yukarıda yazdıklarımın pek çok okuru şu an için rahatsız ettiği-

Popüler Kültür sadece Tarkan’ın Dudu’su değil, Metallica’nın Nothing Else Matters’ıdır. ni az çok kestirebiliyorum. Bu ay ki malum konseptimiz “saplantı” olunca, önce kendimden başlayarak uzun süredir aklımda

Yakın çevremin az çok bildiği üzere ben müthiş bir Sabhankra fanıyımdır sevgili okur. Bilmeyenler olabilir, Sabhankra İstanbullu bir melodik folk death metal grubudur. Türkiye’nin en iyi üç dört metal grubundan da birisidir. İşte saplantım bu noktada başlıyor. Ve gerçekten de müzikal saplantıların en çok görülen türü de bana göre budur: Başka bir yere koyamamak. Dinlediğiniz grup ya da şarkıcıya neden-nasıl aranmadan, bir şekilde bağlanıp kalırsınız ve artık ötesi yoktur. O grup boş cd çıkarsa gidip alırsınız. Özellikle müzik yazarlarında ve eleştirmenlerinde (kendimi bu gruba henüz dahil edemiyorum) asla olmaması gereken bir saplantıdır bu. Şimdilerde içeriği tamamen değişmiş bir müzik dergisinin metal müziğe de yer verdiği zamanlarda albüm yorumlarında bunu ara sıra görürdüm. Çok da kayda değer olmayan bir albümle Dark Tranquillity’nin Fiction’ına aynı puanı veren yazarımız, acaba şu an ne hissediyordur? (Gerçi ben bu cümle ile yine büyük bir saplantı örneği vererek yakalanmış oldum.) Başka yere koyamadığınız bir grupla ilgili albüm yorumu yazmak, en azından tarafsız bir

Müzikal saplantıların biraz daha az zararlısı ise one-hit wonder dediğimiz, tek bir parça ya da albümle bir anda piyasaya düşen bir gruba ya da şarkıcıya gereksiz yere saplanıp kalmaktır. Örneğin bana göre şu an çıkıp “Ben The Rasmus fanıyım” diyen bir kişi “In The Shadows ve Sail

Away fanı”ndan başka bir şey değildir. Tıpkı çoğu Pink Floyd fanının “Comfortably Numb fanı” olması gibi… Oysa fan olabilmek o kadar kolay mıdır sevgili okur? Bu işin emeği nerede kaldı? Bir diğer müzikal saplantı da “müzik adamı saplantısı” olarak karşımıza çıkıyor. Al işte! Yine örneği kendimden vereceğim: Jesper Strömblad ve Abbath. Normalde bu müzik adamları sırasıyla In Flames (Gerçi

Jesper In Flames’i bıraktı ya, neyse) ve Immortal gruplarının beyinleri olarak bilinirler. (Abbath’ı Müzik Kliniği’nin Temmuz sayısından hatırlarsınız, elinde bir plak tutuyordu hani.) Şimdi bana ne oluyor da ben Jesper’in In Flames dışındaki projelerini* de dinliyor ve bu grupların da fanıymışım gibi davranıyorum? Aynı şekilde Abbath’ın yer aldığı bir diğer projeye** ait tek albüme bu denli ilgi gösteriyorum? Çünkü tehlikeli bir saplantının kurbanıyım. Son olarak da tarz/dönem saplantısından bahsetmek istiyorum. Türkçe hiçbir şey dinlemi-

yorum, diyen bir müziksever bu saplantının kurbanıdır. Ya da Norveç/İsveç’ten babam çıksa dinlerim, diyen metalci kardeşimiz bu tür bir saplantıya sahiptir. Bu noktada olayı tercih meselesinden ayıran şey elbette müzikaliteyi sezememektir. Sadece metal müzikte değil diğer tüm tarzlarda da, özellikle de klasik müzikte, bu saplantının varlığını görebiliriz.

47


Bu yazıyı hazırlarken bir takım kaynaklara başvurdum fikir vermesi açısından. Sonuç olarak anladım ki müzikal saplantılarla ilgili yazılmış bir deneme/yazı şu an için yok, en azından ben araştırıp bulamadım. Büyük olasılıkla IDEA Magazine Müzik Kliniği olarak ülkemizde ve dünyada bir ilki gerçekleştirmiş olduk. Çığır açan bir yazı olmadığının farkındayım. Zaten benim çığır açmak gibi bir amacım yok ve sizin de benden böyle bir beklentiniz olmadığını az çok kestirebiliyorum. Doğrusu da budur bence. Otorite olmaya soyunmak bence insanın müzikten aldığı keyfi zamanla kaybetmesine sebep oluyor. Gelin biz bu keyfi hiçbir zaman kaybetmeyelim. Saplantılarımızdan kurtulmaya çalışıp, kaliteli müzik dinlemeyi elden bırakmayalım. Bu yaz sıcağında evde oturmak en mantıklı iş gibi geliyor bana. Birazcık müziğe yatırım yapmanın da tam zamanı üstelik. Bu ay içerisinde doğum günüm vardı. Öyle gösterişsiz, güzel bir gün geçirdim. Biraz bu yazıyla ilgilendim. İş yerimdeki işler yoğundu epey. Onlarla çok uğraşmam gerekti. Gelecek ayın yazısında, eğer çok büyük bir değişiklik olmazsa, korsan müzik hakkında bir şeyler anlatmayı planlıyorum. Ayrıca önümüzdeki aydan itibaren her ay, birkaç eski/yeni albüme dair küçük incelemeler yapmaya çalışacağım. Editörümüzle bu aralar aramız çok iyi zira. Umarım sizler de bu ikinci sayımızın tamamını sıkılmadan okursunuz. Kişisel blogum proofhead.net’e de ara sıra göz atarsanız gelecek sayılara dair ufak ip uçları görebilirsiniz. Akılınıza takılan sorular ve eleştirileriniz için lütfen bilgi@proofhead.net adresimi ve IDEA Magazine iletişim kanallarını kullanmaktan çekinmeyin. Bir sonraki sayıda görüşüp buluşmak ve konuşmak dileğiyle…

48

Sevgilerle. Mesut Proofhead Çiftçi * Yazının içinde yazmak istemedim. Jesper’in In Flames dışındaki yer aldığı en bilinen iki proje Dimension Zero ve The Resistance’dır.

TERCİHİNİZ BUYSA!!!

49

** Abbath ise “Immortal” haricinde “I” isimli bir süper grup projesiyle bilinmektedir.

Fotoğraflar : shutterstock.com


Nuri İYEM

A

nadolulu kadın portreleriyle tanınmıştır. 3500 civarında resmi vardır. 1941 yılında Avni Arbaş, Agop Arad, Turgut Atalay, Haşmet Akal, Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakaş, Ferruh Başağa, Mümtaz Yener ile beraber “Yeniler” grubunu oluşturmuş ve “Liman” adlı bir sergi ile toplumsalgerçekçi sanat görüşünü ortaya koymuştur.

Hayatı

50

OBEZİTE’DEN KAÇININ! w w w. b e sl e n me.s ag l i k .gov.t r Metin Yazarı : Hande BURAN

Henüz üç yaşında iken 1918 yılında annesi ve ablası ile birlikte babasının görevi gereği bulunduğu Mardin’e bağlı bir ilçe olan Cizre’ye gitti. İleriki yıllarda gözleri sanat yaşamının portrelerine konu olacak

RESİM

BİYOGRAFİ

(1915, İstanbul - 18 Haziran 2005, İstanbul)

ve kendisi ile çok yakından ilgilenen ablasını 1922 yılında kaybetti. İlkokula Mardin’de başladı. Ailesiyle geldiği İstanbul’dan 1923 yılında annesi ve teyzesiyle gittiği Arnavutluk İşkodra’da mahalle mektebine ardından da İtalyan İlkokulu’na devam etti. Ortaokulu, tekrar döndüğü İstanbul’da okuyan Nuri İyem, Pertevniyal Lisesi öğrencisi iken yaptığı resimlerini dönemin Akademi hocası Nazmi Ziya Güran’a gösterince, Akademi’ye kabul edilebileceği yanıtını aldı. 1933 yılında girdiği Akademi’de öğre-

niminin ilk yılında Nazmi Ziya Güran’ın öğrencisi oldu. Daha sonraki yıllarda Hikmet Onat, İbrahim Çallı ve Leopold Levy ile çalıştı. Estetik derslerini ise daha

51


sonraki yıllarda yakın dostu olacak olan Ahmet Hamdi Tanpınar’dan aldı. 1937 yılında birinciliği dönem arkadaşı Ragıp Gürcan ile paylaşarak mezun oldu. 1938 yılında yani II. Dünya Savaşı sıralarında asteğmen olarak Trakya’ya gitti. Askerliğini yaptıktan sonra Giresun’a resim öğretmeni olarak atandı. Mezun olduğu okula 1940 yılında “Yüksek Resim Bölümü”nde okumak üzere tekrar geri döndü. Leopold Levy’nin öğrencisi oldu. 1944 yılında “Yüksek Resim Bölümü”nü Nalbant adlı çalışması ile ikinci kez birincikle ilk mezun olarak bitiren sanatçı, aynı yıl Nasip Özçapan’la evlendi. 1941 yılında Avni Arbaş, Agop Arad, Turgut Atalay, Haşmet Akal, Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakaş, Ferruh Başağa ve Mümtaz Yener gibi toplumcu-gerçekçi sanat anlayışını paylaştığı arkadaşları ile Yeniler Grubu’nun kurucusu oldu. Grup, “Liman Kenti İstanbul” konulu ilk sergisini Beyoğlu Matbuat Umum Müdürlüğü binasında açtı. Türkiye’nin ilk özel resim dersanesini Beyoğlu Asmalımescit S. Önay Apartmanı çatı katında Fethi Karakaş ve Ferruh Başağa ile birlikte kurdu. Buradan yetişen öğrencilerin ilerleyen yıllarda Tavanara52 sı Ressamları adlı bir grup kurduklarına şahit oldu. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Bir heykel kadar sımsıkı,

yeşil mehtap aydınlığı kadar zarif, geçmiş zamanın havasını içinde taşıyan eski fresk ve ikonalar kadar yalın dediği kadın yüzleri, köyden kente göçün yoğunlaştığı, bireye ait sosyal hakların kadınlar aleyhine işlediği bir dönemin ürünüdür. Mahur, çekingen, güzel, utangaç ve melankolik halleri ile bu yüzler, hem ölen ablasının hayali imgesi hem de zamanı aşan ikonik bir sembol olarak Nuri İyem’in sanatının billurlaşmış bir örneğidir. Sanatçının aynı tarihlerde gerçekleştirdiği, Anadolu gerçeğine ulusalcı bir bakışla yaklaştığı ‘göç’ resimlerinde de, çalışan, emeğini topraktan çıkaran kadınlar sembolize edildi. Boyut ve soyut sonrası olmak üzere iki dönem altında biçimlenen sanatı akademi merkezli sanat görüşlerine karşıt bir seçenek üzerinde

kimliğini oluşturan sanatçının 2001 yılında Evin Sanat Galerisi tarafından resimlerinin yer aldığı koleksiyonlar tespit edilerek görselleri arşivledi. Projenin devamı olarak, 1504 resimden oluşan “Dünden Yarına Nuri İyem”” Retrospektif sergisi açılan ve sergiye gelen tüm yapıtların yer aldığı iki ciltlik kitabı yayımlanan sanatçı, Ulus’taki evinde 90 yaşında 18 Haziran 2005 tarihinde vefat etti. 
Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilen sanatçının, aralarında kendisi gibi sanatçı eşi ve hayat arkadşı Nasip İyem’in de bulunduğu cenaze törenine katılanların yakalarına, sanatçıyı “Anadolu Kadınları” temalı bir tablosunun önünde gösteren fotoğrafı takıldı.

53


RESİM TUTKUSU Resme olan tutkusu ile anne ve babasının ona karşı olan tutumunu kendi sözleri ile şöyle aktarır: Resme olan tutkum yüzünden babamdan yediğim tokatlarla , söze başlamam gerekiyor önce: Mardin’de ilkokuldaydım. Bir tatil günü evde renkli kalemlerle resim yapıyordum.

54

O zamanlar kullandığımız renkli kalemler kalitesiz olduklarından uçları hemen kırılıyordu. Külüstür bir çakı ile kırılan uçları açmak için uğraşıyordum. Ama kalemleri yontmak çok zor oluyordu. İşte, tam bu sırada duvara gömülü dolap içinde bir kutuda duran babamın usturaları geldi, aklıma. Çoktandır o usturaları kullanmadığını da biliyordum. Ama usturaları almaya korkuyordum. Babam evde olmadığı zamanlar, berbere gittiğinde almak daha kolayıma geliyordu, tabii. Usturalarla, renkli uçları kırılıveren kalemleri daha kolay yontabiliyordum. Yontabiliyordum ama usturaların o keskin ağızları da çabucak kırılıyordu. Resim yaptıktan sonra usturaları kutuya koyup dolaba kaldırdım. Kopacak fırtınayı bekliyordum. Şimdi bunları hatırla-

55


dığımda yaşananların üzerinden sadece bir iki ay geçmiş gibi geliyor, bana. Babam dolabın kapısın açmış, elinde usturalarla önünde durmuş ve beni çağırıyordu. Yanına gittiğimde hiçbir şey söylemeden tokatları indirmeye başladı. Yeterince tokatladığına inanınca da usturaları bu hale niçin getirdiğimi sordu. Olayı olduğu gibi anlattım. Usturaları çok uzun zaman önce gördüğümü, kalemlerin uçunu açarken bu kadar kolay kırılacaklarını hiç sanmadığımı ve kendisinin de kullanmadığına göre lüzumlu olmadığını düşündüğümü söyledim. Babamın usturalarını kullanarak yaptığım resme ne oldu şimdi hatırlamıyorum. Ama resim yapmak, öylesine heyecan ve keyif verici bir şeydi işte.

Ödülleri

1973 Cumhuriyet’in 50.Yılı Resim Ödülü, 1989 Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü 1997 Tüyap İstanbul Sanat Fuarı Onur Ödülü

Ölümünden sonraki sergilerinden seçmeler 2008 Doku Sanat Galerisi 2008 Evin Sanat Galerisi 2008 Derinlikler Sanat Merkezi 2008 Olcay Art 2008 Antik Park Fine Art and Antiques 2007 Antik Park Fine Art and Antiques 2007 Valör Sanat Galerisi, Artistanbul 2007, İstanbul 2007 Evin Sanat Galerisi, Artist 2007, Tüyap-İstanbul 2007 Evin Sanat Galerisi 2007 Doku Sanat Galerisi 2007 Rezan Has Müzesi 2007 Mart Kolleksiyon 2006 Evin Sanat Galerisi 2006 Cumalı Sanat Galerisi 2005 Artı Mezat 2005 Evin Sanat Galerisi 2005 Artı Mezat

Ölümünden bir yıl önceki sergileri

56

2004 Evin Sanat Galerisi 2004 Cream Art Gallery 2004 Nurol Sanat Galerisi 2004 Ada Antik 2004 Galeri Ortaköy

57

Düzenleyen : Burcu AKTAŞ Kaynak : wikipedia


TIBBİYE

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

SAPLANTI VE DAHASI...

Will all great Neptune’s ocean wash this blood Clean from my hand? No, this my hand will rather The multitudinous seas in incarnadine, Making the green one red... rasında pişman olur ve günahlarından arınmak üzere kompulsif bir şekilde ellerini yıkamaya başlar. Lady Macbeth karakteri günümüzde tanı kriterlerine göre Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)tanısını dört dörtlük karşılamaktadır.

Yukarıdaki dizeler ünlü, İngiliz oyun yazarı ve şair William Shakespeare ‘in 17. yüzyılda yazdığı Macbeth adlı oyundan bir repliktir. Dünyaca ünlü bu oyunda; Lady Macbeth eşiyle beraber Kral 58 Duncan‘ı öldürmek üzere plan kurar. Kralı öldüren çiftin elleri kana bulanmıştır. Lady Macbeth cinayet son-

Peki nedir “Takıntı hastalığı” olarak da bilinen OKB? Günlük hayatta batıl inancı olan, en ufak şeylerden kaygı duyan ve şüphelenen insanlar çoktur. Kötü düşünceleri kovmak adına tahtaya vurmak ya da evden çıkarken kapının kilitli olup olmadıgını tekrar kontrol etmek bir obsesyon olsa da,burada obsesif bi bozukluktan söz etmek yanlış olur. Latincede obsesyon (takıntı); “rahatsız etme”

Fatma SEYREK

anlamına gelmektedir ve bu obsesyonlar kişinin hayat standartını düşürecek noktaya ulaşmadıkça tolere edilebilir, hastalık olarak adlandırılmaz. Hastalık düzeyinde görülen obsesyonlarda da artık “OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK” tanımı karşımıza çıkar. OKB; ruhculukta (spiritüalizm) ve ruh bilimde (psikoloji) farklı tanımlar alır. Ruhçulukta , “bir bedensiz ruhun bir bedenliyi (insanı) hükmedecek derecede etkisi altına alması” olarak tanımlanırken, psikolojide yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler ve bunların davranışa yansıması olarak tanımlanmaktadır. Bu bilgiler ışığında eski çağlarda din karşıtı tekrarlayıcı cinsel düşünceleri olan insanların cezalandırılması ve şeytan çıkartma ayinlerinin, insanların kötü güçler tarafından ele geçirildiği düşüncesiyle

yapıldıgı anlaşılmaktadır. Zira İncil’de de OKB’den bahsedilmektedir. Psikiyatri literatüründe ise OKB’den 1621 yılında Robert Burton’un “Melankolinin Anatomisi” eserinde bahsedilmiştir. Burton bu eserinde bir erkek hastadan bahseder. Bu hastanın köprülerden geçemediğini, yokusun basında duramadığını ve kilise gibi sessiz yerlerde istemsizce bağırmaktan çok korktuğunu anlatır. OKB, bu geçmişten sonra 1983’te tıp alanında hakkettiği yeri alır ve hastalık olarak tanımlanır.

XX. yy’dan itibaren ise ayrı bir sendrom olarak araştırmalara konu olmaktadır. OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUĞUN NEDENLERİ NELERDİR? Bu alanda yapılan çok sayıda çalışma olmasına karşın,verilerin tutarsızlığı nedeniyle kanıtlanmış bir etkenden söz etmek mümkün değildir. Ancak nöroanatomik nedenlern,beyinde kimyasal haberci görevi gören serotonin-dopamin hormon azlığı, özellikle çocukluk çağında bağışıklık sisteminin baskılanmış olmasına bağlı romatolojik ve infeksiyöz hastalıklar, menopoz sonra-

sı hormonal değişiklikler en fazla fikir birliğine varılmış nedenlerdir. OKB sadece psikolojik sorun değil, bir patoloji(hastalık) olduğundan ,deneysel çalışmalar günümüzde de devam etmektedir.

59


OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK BELİRTİLERİ NELERDİR? Obsesyon (takıntı); kişinin kontrolü dışında tekrarlayan düşünce ve uyaranlardır. Kişi bunun anlamsız oldugunu bilir, ancak kendisini bunu düşünmekten alıkoyamaz. Bu takıntılar hastada korkma, şüphelenme ve huzursuzluk (anksyete) hissini de beraberinde getirir. Kirlilik hissi, kendi başına ya da sevdiklerinin başına kötü bir şey geleceği düşüncesi, kontrolünü kaybetme ve çığlık atma korkusu, tekrarlayan ve kontrol edilemeyen cinsel düşünceler, dinle ve ahlaki degerlerle aşırı uğraşma,herseyin simetrik olmasının kişinin hayatını düzene sokacağı inancı sıklıkla sayılabilecek obsesyonlardandır. Kompulsiyon (tekrarlayan zorlantılar) : Kişinin obsesyonlarından kurtulabilmek adına, yerine getirdiği hatta getirmek zorunda hissettiği davranışlara denir. Kompulsiyonlar, obsesyonların aksine geçici rahatlamalar sağlar. Ağır hastalarda kompulsiyonlar tüm günü alabilir ve yaşam standartını fazlaca düşürebilir. Saatlerce el yıkama,takıntılı düşünceyi kafadan atabilmek için sessizce aynı kelimeyi söyleme, yangın çıkacak korkusuyla tüpün kapalı oldugunu tekrar tekrar kontrol etme,yolda yürürken kaldırım taşlarını sayma, aynı kazagı tekrar tekrar çıkarıp giyme gibi kompulsiyonlar da bildirilen sık vakalardandır. Tekrar hatırlatmakta yarar olduğu gibi, obsesyon düşünce takıntısı, kompulsiyon davranış halidir. “ Duştan yeni çıkmış olmasına rağmen ‘tam olarak temizlenmedim mi acaba?” kurgusu obsesyon, tekrar duşa girmek kompulsif durumdur.

60

“Kendi ile ‘ben gidip duvarın şu köşesine dokunamam’ diye iddiaya girenin iddiası obsesyon,iddia uğruna gidip duvara dokunması ise kompulsiyonudur.” “Bir tartışma anında karşı taraftan tepki gelmemesine rağmen ‘acaba anlaşılmadım mı?’ düşüncesi obsesyon,aynı konuyla ilgili ardı ardına cümleler kurarak ispat etme çabası kompulsiyondur.”

“Bir tartışma anında karşı taraftan tepki gelmemesine rağmen ‘acaba anlaşılmadım mı?’ düşüncesi obsesyon,aynı konuyla ilgili ardı ardına cümleler kurarak ispat etme çabası kompulsiyondur.” “Kahkahalarla gülerken ‘acaba başıma kötü bir şey mi gelecek?’ kurgusu takıntı,kahkahayı aniden kesmek zorlantısıdır.” OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK NASIL TEDAVİ EDİLİR?

OKB’li ünlüler Ludwig Van Beethoven Sağırlık ve astım problemleriyle anılan ünlü bestecinin az bilinen problemlerinden biriydi. Imanuel Kant Ağır OKB yaşamıştır. Düşüncelerinde dolayı hiçbir kadınla birlikte olamamıştır. Jessica Alba Hijyen obsesyonu nedeniyle antibakteriyel spreylere bağımlı yaşamaktadır.

Öncelikle yetişme tarzı ve yaşam stiliyle korele obsesif kişilik edinmiş kişilerle, obsesif kompulsif bozukluğa sahip kişileri iyi ayırt etmek gerekir. Obsesif kişilikli insanların OKB’ye daha fazla yatkın oldukları bir gerçektir ve aile içi sorunlar, iş stresi, sosyal yaşamdaki başarısızlıklar bunu tetiklemektedir. Tanısı konmuş OKB hastaları, psikoloji bazında davranışçı tedavi uygulanarak, fizyoloji bazında da nedene yönelik ve en sık serotonin geri alıp inhibitör ilaçları kullanılarak tedavi edilmektedir. “Çagımızın hastalığı” dendiğinde kuşkusuz akla diabet ve panik ataktan sonra OKB gelmekte. Ve istatistikler gösteriyor ki OKB hastaları ancak 10 yıl sonra tedavi merkezlerine başvurmakta. Kişinin kendisine hasta diyebilmesinin zor olduğu kabul edilebilir bir düşünce ,ancak en azından çevremizdekiler konusunda uyanık olmakta fayda var.

David Beckham Ciddi simetri obsesyonuna sahiptir. Cameron Diaz Kapı koluna dokunamama obsesyonuna sahiptir. Kendisi bu durumu “başkalarının vücut salgılarına dokunmak hoşuma gitmiyor” diye tanımlamakta. Nurgül Yeşilçay Çocuğu doğduğundan beri o da hijyen obsesyonuna sahip.

Kaynaklar:

•Arnold PD, Rosenberg DR mundo E ve ark.(2004) Associaton of a glutamate subunit receptor gene with obsessive compulsive disorder; a preliminary study 174;530-538 •Herman GM; neurobiology of Obsessive Compulsive Disorder: serotonin and beyond CNS spectrums 200712, 2-14,27 •Tükel R. Akın T Anksyte bozuklukları; Golden print 2006 •Panksepp JJ. Textbook of biological Psychiatry- Wiley-Liss 2004 •W. Shakespeare ; Macbeth

61


Bel Çevresi Bel çevresi erkeklerde 94 cm ve kadınlarda 80 cm’nin üzerinde çıkmamalıdır. Bel çevresinin erkeklerde 102 cm ve kadınlarda 88 cm’in üzerine çıkması sağlık riskini artırır.

OBEZİTE

MÜCADELEYE HAZIR MISIN?

ŞİŞMANLIKTAN KORUNMAK İÇİN ÖNERİLER 1.Boyunuza uygun ağırlığı hedefleyin. Sağlıklı ağırlığa sahip iseniz kilo almaktan kaçının 2.Yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı edinin. 3.Besinlerden aldığınız enerji ile harcadığınız enerji miktarlarını dengeleyin. 4.Düzenli beslenin, öğün atlamayın. 5.Gelişigüzel diyetler uygulamayın. Bunun için mutlaka bir diyetisyenden yardım isteyin. 6.Yağlı ve şekerli besinleri az ve seyrek tüketin. 7.Besinlerinizi pişirirken yağ içeriğinin artmasına neden olan kızartma ve kavurma yöntemlerinin yerine haşlama, fırında pişirme, buğulama vb. Yöntemleri tercih edin. 8.Bol su için. 9.Düzenli fiziksel aktivite yapın.

Boya uygun vücut ağırlığının dengede tutulması, uzun ve sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır.

Şişmanlık (obezite); sağlığı bozacak düzeyde vücutta yağ miktarının artmasıdır. Yağ dokusunun oranı; Yetişkin erkeklerde - %12-15 Yetişkin kadınlarda - %20-27 arasındadır.

Bu oranların artması şişmanlığın belirtisidir. Birçok sağlık sorunlarına yol açması nedeniyle şişmanlığın 62 önlenmesi gerekmektedir. Şişmanlık neden oluşur? 1.Aşırı yemek yeme. 2.Fiziksel hareket azlığı

3.Psikolojik bozukluklar 4.Metabolik ve hormonal bozukluklar. Vücut ağırlığının denetimi için; yeterli ve dengeli beslenme ve düzenli fiziksel aktivite ile sürdürülen bir yaşam biçimi seçilmelidir.

ŞİŞMAN OLDUĞUNUZU NASIL SAPTARSINIZ? Beden Kütle İndeksi Vücut ağırlığı ve boy uzunluğu ölçülür. Boy uzunluğunun karesi alınarak aşağıdaki formülde yerine konularak hesaplanır.

63


FİZİKSEL AKTİVİTE VE SAĞLIK FİZİKSEL AKTİVİTENİZİ ARTIRIN, SAĞLIKLI KALIN. Sağlığın korunması ve gelişmesinde yeterli ve dengeli beslenme ile birlikte düzenli fiziksel aktivite de çok önemlidir. Fiziksel aktivite; vücudun düzenli çalışmasını sağlayarak bireylerin, besinlerden en iyi şekilde yararlanmasını sağlar. Fiziksel hareket azlığı ve hareketsiz bir yaşam şekli, ağırlık artışına neden olarak kalp hastalıkları, hipertansiyon , diyabet gibi bir çok kronik hastalığın oluşma riskini artırmaktadır DÜZENLİ FİZİKSEL AKTİVİTENİN YARARLARI •Zevklidir, yaşam süresini ve kalitesini artırır. •Mental yeteneğini geliştirir, hayata bakış açısını olumlu yönde etkiler. •Enerji harcamasına neden

olduğu için vücut ağırlığının dengede tutulmasına yardım eder. Yağ dokusunu azaltır, yağsız doku oranı artırır. •Kemik yoğunluğunu artırır (osteoporoza karşı koruyucudur).

sağlık personelinden yardım alınmalıdır. •Bütün egzersizlerin düzenli olarak yapılmasına dikkat edilmelidir.

DÜZENLİ FİZİKSEL AKTİVİTENİN YARARLARI •Kalp damar hastalıkları riskini azaltır. •Çocuklarda büyüme ve gelişme faktörlerinin salgılanmasını artırır. Böylece büyüme ve gelişme hızlanır. •Yaşlılarda günlük aktiviteleri sürdürebilme yeteneğini geliştirir. ÖNERİLER •Uzun sure hareketsiz kalmış bireyler egzersize başlamadan once sağlık kontrolünden geçmelidir. •Aktivite düzeyi yavaş yavaş artırılmalı ve kısa sürede çok yoğun aktivite yapılmamalıdır. •Haftada en az 3-4 kez 3045 dakika süren orta şiddetli egzersizler en uygun olanıdır. Ancak bu konuda

SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN FİZİKSEL AKTİVİTE, BESLENME VE UYKU KADAR ÖNEMLİDİR.

64 DÜZENLİ EGZERSİZ VE YETERLİ VE DENGELİ BİR BESLENME, SAĞLIKLI YAŞAMIN VAZGEÇİLMEZ UNSURLARINDANDIR.

YETERLİ VE DENGELİ BESLENME Bilimsel araştırmalarla, insanın yaşam için elliye yakın besin öğesine gereksinimi olduğu ve insanın sağlıklı büyüme ve gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun sure yaşaması için bu öğelerin herbirinden günlük ne kadar alınması gerektiği belirlenmiştir. Bu öğelerin herhangi biri alınmadığında, büyüme ve gelişmenin engellendiği ve sağlığın bozulduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur. Vücudun büyümesi, yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan enerji ve besin öğelerinin her birinin yeterli miktarda alınması ve vücutta uygun şekilde kullanılması durumuna “YETERLİ ve DENGELİ BESLENME” denir. Yeterli ve dengeli beslenme için dört temel besin grubunda yer alan besinler her öğünde, yeterli miktarda tüketilmelidir. SÜT GRUBU Süt, yoğurt, peynir, çökelek ve süt ile yapılan tatlılar süt grubuna girer. Bu besinler kemiklerin gelişmesi ve sağlığı için gerekli kalsiyumun temel kaynağıdır. Protein, B Vitaminleri,fosfor ve çinko için de iyi kaynaktır. Günlük ne miktarda alınmalı? Yetişkinlerin 2 su bardağı, çocuk, ergen, gebe ve

emzikli kadınlarla menapoz sonrası kadınların 3-4 su bardağı kadar süt grubu besinleri tüketmeleri gerekir. ET – YUMURTA – KURUBAKLAGİL GRUBU Et, tavuk, balık, yumurta, kuru fasülye, nohut, mercimek ve ceviz, fındık, fistic gibi yağlı tohumlar bu grupta yer alır. Bu grup protein, demir, çinko, fosfor, magnezyum, ve B vitaminleri için iyi kaynaktır. Kurubaklagiller bağırsakları çalıştıran posadan da zengindir. Günlük ne miktarda alınmalı? Bu gruptan günde 2 porsiyon tüketilmelidir. Porsiyon ölçüleri aşağıdaki gibidir. Et, tavuk, balık vb.:50-60 g. (iki ızgara köfte kadar) Kurubaklagilller: 90 g. (bir çay bardağı kadar) Yağlı tohumlar: 30 g. Yumurta : Haftada 3-4 adet tüketilmelidir. 2 yumurta 2-3 köfteye eş değerdir. SEBZE ve MEYVE GRUBU Tüm sebze ve meyveler bu gruptadır. Bu besinler folik asit, A vitamininin ön öğesi olan karotenler, E, C, B2 vitamini ile kalsiyum, potasyum, demir, magnezyum, posa ve diğer antioksidan özelliğe sahip bileşiklerden zengindirler. Günlük ne miktarda alınmalı? Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir. Günlük alınan sebze ve meyvenin en az iki porsiyonu yeşil yapraklı sebzeler veya potakal, mandalina gibi turunçgiller veya domates olmalıdır. Portakal, elma, armut, muz gibi meyvelerin orta büyüklükte bir tanesi, kayısı ve erik gibi meyvelerin 3-6 adeti, çilek, kiraz gibi olanların 10-15 adeti bir porsiyon sayılır. Yeşil sebzelerin doğrandığı zaman 2-3 su bardağını dolduran miktarı, bir orta büyüklükte patates, bir orta boy havuç, bir küçük yeşil kabak bir porsiyon olarak kabul edilir.

65


YETERLİ ve DENGELİ BESLENME ÖNERİLERİ Dört besin grubundan her gün yeterli miktarda tüketiniz. Çeşitli besinleri tüketmeye özen gösteriniz. Öğün atlamayınız. Özellikle kahvaltı yapmadan güne başlamayınız. Vücut ağırlığınızı dengede tutmaya özen gösteriniz. Şeker ve tuz tüketiminizi azaltınız. Tam tahım ürünleri tercih ediniz. Günde en az 8-10 bardak su içiniz Güvenli besinleri satın alınız. Düzenli fiziksel aktivite yapmaya özen gösteriniz

DENEME

SANAT IDEA’SI

İbrahim SALDÜZ

İnsan doğuşundan itibaren öncelik elzem ihtiyaçlarını gidermek için çalışmış, bunların üstesinden geldikçe farklı boyutlarda düşünce yapısını şekillendirmiş yemek yemek için yaptığı kabın üzerinde şekiller,desenler ortaya çıkarmış,barındığı mağaranın duvarlarına süsler yapmış, ve nihayet bunu ürettiği her yeni malzemeyle ve madenle çoğaltmıştır? Peki bu özde değil ama şekilde bazı değişikler; boyalar kullanmak ,farklı desenler, süsler ekleme ihtiyacı neden kaynaklanmıştır? işte burada belki de sanatın; farkına vararak veya varmayarak temel yapısı ortaya çıkmıştır: özgünlük , ölümlü bir varlık olduğunu unutturan kalıcılık hissi ve daha da önemlisi beğenilme ihtiyacı. Kendine has olma veya farklı olma marjinal olabilmek, diğerlerinden ayırt edilebilir durumda olmak insanın egosuna bağlı olarak artan veya azalan kavramlardır. Ego mutlak iradeye bir başkaldırıdır aslında kendine, etrafındakilere, bilinenlerle ve bilinmeyenlere, insanın kendi aciziyetine bir direniştir. Bilinmeyeni öğrenme dürtüsü sadece bilimde değil sanatta da bir sebeptir. Sanatın içinde gizem vardır. Sanatçı yaptığı eseri hem anlaşılması hem de anlaşılmaması üzerine kurmuştur, daha da önemlisi bakıldığında burada hepsinden farklı bi şeyler var ama ne? Dedirtebilmek sanatçının egosunu tavan yaptırır. Bilinenlerin diyarında bilinmeyene yolculuk, cümlesi bile bu kadar davetkarken kendisi nasıldır acaba ? kendisi sanattır mutlaka!

66 Kaynak: T.C. Sağlık Bakanlığı Yayına Hazırlayan : İlker Şimşekcan

EDEBİYAT

EKMEK ve TAHIL GRUBU Buğday, pirinç, mısır, çavdar, yulaf vb. Gibi tahıl taneleri ve bunlardan yapılan un, bulgur, yarma, gevrek vb. ürünler bu gruptadır. Bu gruptaki beyazlatılmamış besinler özellikle B grubu vitaminler (başta B1 vitamini olmak üzere), mineraller, karbonhidratlar (nişasta), posa ve diğer besin öğelerini içermeleri nedeni ile sağlık açısından önemli besinlerdir. Günlük ne miktarda alınmalı? Bu gruptan enerji harcamasına gore tüketilmesi gerekir. Eğer kilonuz olması gerekenden fazla ve daha çok oturarak iş görüyorsanız bu grupta yer alan besinleri daha az tüketmeniz gerekir. Ağırlığa bağlı olarak her öğünde 1-2 ince dilim ekmek ve tahıllardan da 1-3 porsiyon yenilmesi yeterlidir. 3-4 yemek kaşığı kadar pilav ve makarna, 1 kase çorba, 1 orta boy patates, 1 dilim börek bir porsiyon olarak kabul edilmektedir.

Kimilerine göre tanrının kimilerine göre tabiat ananın kimine göre tesadüfi bi oluşumun sonucu olan doğa başlıbaşına bi sanat eseriyken bunun içinde bilimi aradık yıllarca şüphesiz bi gerçekti bilime büyük bi katkı sağlaması ancak sanatsal yönü üzerinde kafa yormakta da fayda var, bu kadar renk, uyum, desen, ses,koku,hissetme…

67


EDEBİYAT

KİTAP KURDU

GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEYE

HAZIR MISINIZ?

2

012 yazının kavurucu sıcaklarında aklınızın sınırlarını zorlayan bir maceraya çıkmaya hazır mısınız? Kitabın kalınlığına bakıp da hemen korkmayın; soluksuz bir macera girdabında zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. (Jake gibi) Kahramanımız Edebiyat Öğretmeni Jake için sıradan

68

bir yaz tatili başlangıcıydı. Taa ki eski bir dostun, yardım isteğine cevap verene kadar. Artık zamanın önemli olmadığı, sadece hayatta kalmanın sınırlarında dolaşılan bir gizemin kırıntılarıydı, yaşadıkları. Bir Katil ya da Kurban, bir Melek ya da Şeytan… Düştüğü paradoksu çözmek için çırpınan kahramanımızın, sayfalar ilerledikçe bizimle aynı endişeleri taşıdığını anlamamızi kitaba daha da çok bağlanmamıza neden olmakta. Bir sure sonar kendinizden bile şüphe edebilirsiniz. Hatta bulunduğunuz zamandan bile. Size tavsiyem kitabı hemen bitirmeyin. Bilinmezliğin, gizemin ve korkunun tadını çıkarın. Bir sonraki kitapta görüşmek dileğiyle.

Ümit YILMAZ

LADY GAGA Arena c e e m r Sofia A 14 Ağustos 2012 20:00

69


EDEBİYAT

DENEME

Zehra ÇAM

DEĞİŞKEN ZAMAN BİTLİKTELİĞİ

Sar sar, sar makarayı, çöz çöz çöz makarayı.” Çocukluğumda da söylenen bu tekerleme, iki ucu sonlu şeylerin anlaşılmasında örnek olarak kullanılabilir. Özellikle sonlu oyunlar, tıpkı matematikte çözüm ve sağlama işlemi gibidir. Baştan sona ya da sondan başa doğru anlatımla oyunu ve hamlelerini tanımlayabiliriz. Oysaki zaman sonsuz ve evrensel bir kavram olduğundan, hiçbir zaman onun ne olduğunu ve ne yöne ilerlediği tam olarak tanımlayamayız. Nasıl uzayı ölçemiyorsak, zamanı da ölçemeyiz. Çoğu kez onu, dün, bugün, yarın, geçmiş, şimdi, gelecek gibi dilimlere 70 ayırırız. Bir noktayı başlangıç sayıp, nehir misali zamanın da akıp gittiğini ve ileriye doğru işlediğini varsayarız. Oysa bu ölçümleme tamamen

insanın yakıştırdığı bir şeydir. Bununla birlikte ömrümüzün en değerli kaynağı zamandır. Zaman öyle bir şey ki yaptığımız işle veya uğraşla ilgili olarak da önemi değişebilir. Kaynağını bilemediğim bir metinden alınan şu sözler zamanın yaşamımızda değişken değerini kavramamızı kolaylaştırıyor. “Bir sene’nin değerini anlayabilmek için sınıfta kalan bir öğrenciye sorun. Bir Ay’ın değerini anlayabilmek için prematüre bir bebeği dünyaya getiren anneye sorun. Bir Hafta’nın değerini anlayabilmek için haftalık bir derinin editörüne sorun. Bir dakika’nın kıymetini anlayabilmek için treni henüz kaçırmış bir kişiye sorun. Bir saniye’nin değerini anlamayabilmek için, bir kazayı kıl payı atlatmış birine

sorun. Bir milisaniyenin değerini anlayabilmek için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan birine sorun.” Hepimiz olimpiyat oyuncusu olmayacaksak da zamanı gereksiz yere kullanmamak için çaba göstermeliyiz. Püritenler zaman yönetimine çok önem vermeleriyle ünlü. Bir Püritenin boş yere zamanını almaktansa parasını ya da değerli başka bir şeyini almak daha kolaydır. Latince’den tüm dünyaya yayılan “Vakit Nakittir” sözü zamanın önemi için değişik alanlarda kullanılıyor. Sık sık gereksiz birçok şeye zamanımızı ayırıp “zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz” diyerek şikâyet de ederiz. Bu nedenle zamanımızı yok yakından planlama ve değerlendirmemiz gerekiyor. Yoksa ömrümüz gelip

geçerken boşa da kürek çekmiş olabiliriz. Bu nedenle zamana nasıl baktığımız çok önemli. Yaşamımızda pek çok şeyi az vakitte yapacağımız kanısıyla bütün vaktimizi alabileceğini fark edemeyiz bile. Bir duvar yazısında “Yapacağımız iş için ayıracağınız zamanı, düşündüğünü, bir sonrakiyle çarp diyor. Saatse gün, günse hafta, haftaysa ay, aysa yıl, yılsa bütün bir ömür.” Bu nedenle yaşamımızın boşa akıp gitmeden önceliklerimizi belirlemek de yarar var. İnsan şüphesiz ki pek çok alanda çalışma becerisine sahip olabilir. Bir den fazla yeteneği de olabilir. Ancak her şeyi yapmak her zaman verim getirmez. Hele ki çalışma yaşamı içindeki pek çok kişi için bu daha da önemlidir. Dünya çapında dört yüz binden fazla satış yapan John Adair“Etkili Zaman Yönetimi” adlı kitabında bu konuda pratik önerilerde bulunuyor. Ömer Çolakoğlu’nun Türkçeye çevirdiği kitap Babıâli Kültür Yayıncılık tarafından yayımlanmış. Etkili zaman yönetimi konusunda daima programlı olmanın önemi üzerinde durulur. Ancak haftalık, aylık ya da yıllık programlarda, insanın gün içinde değişen durumları karşısında alt üst olabilir. Bu nedenle kitap herkese uyabilecek hazır bir reçete yerine “kişisel bir zaman anlayışı geliştirmenin” önemi üzerinde çok duruyor. Çünkü hepimizin bir işi yapabilmekte verimli olduğu

Ömrümüzün en değerli kaynağı zamandır.

zamanlar farklıdır. Kimisi için akşam saatleri uygun olabilecekken, bazılarımız sabah saatlerinde daha iyi olabiliriz. Bu nedenle pek çok şeyde olduğu gibi zamanımızı etkili ve yararlı olabilecek şekilde kullanabilmemiz kendimizi tanımakla mümkün. Ya değilse zamanımızın nasıl akıp gittiğinin farkına

varamayız. Sar sar sar makarayı, çöz çöz makarayı deyip bir kısır döngü içinde dönüp duruyor olabiliriz. “Vakit Nakittir” deniliyor. Oysaki: VAKİT HAYATTIR!...

71


IDEA AYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI

http://www.facebook.com/ideartmagazine ideartmagazine@gmail.com

72


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.