SAĞLIK YÖNETİMİ VE EĞİTİMİ DERGİSİ YIL: 4 SAYI: 45 ARALIK 2011
Bitkisel İlaçlar
Ne Kadar Sağlıklı?
Feray Akın
Akılcı İlaç Kullanımını Destekleyen Bir Firmayız Turgay Köse
Zayıflama Hakkında Bilgi Kirliliği Var Mehmet Ali Alabora
Memoli Şöhretimin Zirve Yaptığı Bir Roldü
PLAZMAKİNETİK TUR SİSTEMİ 2011 MODEL VERSİYON 3.01
TÜRKİYE TEK YETKİLİSİ Farilya İş Merkezi Ufuk Üniversitesi Caddesi No:8 Kat:6 Daire:33 Çukurambar 06510 Ankara - Türkiye Tel Faks
:+90 312 205 52 20 :+90 312 205 52 50
Metroport Busidence Kartaltepe Mahallesi Kültür Sokak No:1 Kat:12 Daire:185 Bahçelievler İstanbul - Türkiye Tel :+90 212 441 50 86 Faks :+90 212 441 50 93
Gsm
:+90 530 662 86 64 +90 532 767 53 45 web :www.item.com.tr e-posta :novatek@item.com.tr
GERÇEKTEN HİJYENİK Mİ? Biz hastalarınızın kendilerini güvende hissetmelerini sağlayabiliriz!
Çamaşırların dünya standartlarına uygun, hijyenik bir şekilde yıkanması ve hazırlanması, hastanelerde bulaşıcı hastalıklardan korunmak açısından son derece önemli ve önceliklidir. RAL-GZ 992’ye göre sertifikalandırılmış çamaşırhaneler ile işbirliği, hijyen ve kalitenizi garanti eder. Hastanede Onaylı Hijyen Yönetimi sayesinde kontrollü hijyen ve kalite sağlanmaktadır. Bu konuda taleplerinizi alabiliriz.
HoHenstein istanbul Tekstil Analiz ve Kontrol Hizmetleri Ltd. Şti. Osmanağa Mah. Gaziosmanpaşa Sk. No:12 Kadıköy- Istanbul Phone: +90 216 338 03 63 – 65 E-Mail: info@hohenstein.com.tr
www.hohenstein.com.tr www.quality-laundry.com
SAĞLIK
YÖNET
EĞİTİM İMİ VE
İ DERGİS
ARA SAYI: 45 İ YIL: 4
1 LIK 201
ARALIK 2011 Yıl 4 Sayı 45 www.sayeddergisi.org YÖNETİM Sahibi ve Yayın Yönetmeni FEYZULLAH AKBEN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü SARE KUŞ / sare@sayeddergisi.org Editör SU ÖZGÜR
Bir yandan obezite pandemi haline gelirken bir yandan da insanlar sıfır beden olma derdinde. Ne kadar ironik… Çağımızda her şeyin hazır olması, hayatı kolaylaştırma adı altında yapılan ürünler, bizi uyuşturan, asosyalleştiren uygulamalar beraberinde kiloları getiriyor. Maalesef alınan kilolar aynı hızda geri verilmiyor. Çağımızın insanı sabırsız. Satıcılar da hedef kitlesinin en zayıf noktasından vuruyor. “Bir ayda sekiz kilo verin!” Yanında sihirli
Yazı İşleri SERRA KUL, ÖMER DURAK, AYŞE YILMAZTÜRK, GÜNEŞ KAZDAĞLI, Grafik Tasarım BİLAL AKGÜL Fotoğraf Editörü AHMET FERHAT AKBEN Reklam DİDEM GÜLKAÇ / reklam@ajansfa.com
değnek bedava. İnternette dolaşırken her sitede sağda ya da solda yanıp sönen bir hap kutusu görürsünüz. Nelere iyi gelmiyor ki bu haplar. Bir de ünlü yüzlerle daha da cazip hale getiriliyor. Güzel ve bakımlı olma endişesi kadın, erkek, çocuk herkesi sarmış durumda. Yolda iğrenip yanından geçtiği salyangozun tüpe doldurulmuş kremsi şeklini gönül rahatlığıyla cildine sürebiliyor bir kadın. Ya da denizde yüzerken bacağına değince çığlık çığlığa bağırdığı yosunun hapını içebiliyor. Zayıf ve güzel görünmek uğruna sağlık feda ediliyor. SAYED Dergisi olarak toplum sağlığını tehdit eden bu durumu mercek altına aldık.
Abone ve Dağıtım SONGÜL KARADENİZ / songul@ajansfa.com
Reçetesiz, bitkisel ilaç, gıda desteği gibi isimler adı altında satılan hapların, kremlerin insan
Halkla İlişkiler YASEMİN KERİMİ
sorduk. Diyetisyenimiz beden sağlığına, psikiyatristimiz ruh sağlığına etkilerinden bahsetti.
Yapım
Aylık bölümlerimizin yine ilginizi çekeceğine inanıyorum. Bir dönem herkesin jöleli saçlarıyla
bedenine ve ruhuna zararlarını araştırdık. Toprak İlaç’a bu konunun farmakolojik yönünü Bir hekimimiz şahit olduğu bir vakayı anlattı.
tanıdığı Mehmet Ali Alabora nam-ı değer Memoli’yi dergimize konuk ettik. Bu sohbeti okumanızı öneriyorum. Yönetim Adresi: Kore Şehitleri Cad. Yonca Apt. A Blok No: 1/5
Yeni içeriğimiz ve yüzümüzle Ocak ayında görüşmek üzere…
Zincirlikuyu - Şişli / İSTANBUL Tel: 0 212 272 61 06 Faks: 0 212 272 61 07 www.ajansfa.com / info@ajansfa.com Baskı: ŞAN OFSET Cendere Yolu No:23 Ayazağa / İSTANBUL Tel: 0 212 289 24 24 Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın SAYED dergisi sağlık yöneticilerine ve eğitimcilerine ücretsiz dağıtılır. Para ile satılmaz. Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Reklamların sorumluluğu ise reklam verene aittir. Dergide yayınlanan yazı ve resimler kaynak gösterilmek suretiyle iktibas edilebilir.
ARALIK / 2011
3
Yayın Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Hayreddin YEKELER (SAYED Derneği Genel Başkanı)
Aralık 2011 • Yıl 4 • Sayı 45
İÇ İNDEKİLER
Yayın Kurulu (SAYED Derneği Yönetim Kurulu)
Dr. Osman ACAR Fatma AKTAŞ Aygül BULUT Arif ÇETİN Zafer DERELİ Prof. Dr. Metin DOĞAN Hülya ERBABA Doç. Dr. Fazlı ERDOĞAN Opr. Dr. Ali Güven FİNCAN Prof. Dr. Nurettin KARAOĞLANOĞLU Dr. Mustafa KIRLANGIÇ Dr. Kemal KİRAZ Veysel ÖZGEN Nebi ŞAHİNLİ Yücel ŞİRİN Prof. Dr. Nurullah ZENGİN Danışma Kurulu Yard. Doç. Dr. Mustafa AKSOY Prof. Dr. Selami AKKUŞ Prof. Dr. Ayşe Filiz AVŞAR Prof. Dr. Engin AYDIN Prof. Dr. Metin AYDIN Prof. Dr. Derya BALBAY Prof. Dr. Ethem BEŞKONAKLI Prof. Dr. Sait BİLGİÇ Prof. Dr. Murat BOZKURT Prof. Dr. Engin BOZKURT Prof. Dr. Alper CİHAN Doç. Dr. Kerim ÇAĞLI Doç. Dr. Bekir ÇAKIR Prof. Dr. Ali ÇAYKÖYLÜ Doç. Dr. Selim Selçuk ÇOMOĞLU Prof. Dr. Ali DEMİR Prof. Dr. Ali Pekcan DEMİRÖZ Prof. Dr. Orhan DENİZ Prof. Dr. Osman Nuri DİLEK Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Prof. Dr. Levent ELBEYLİ Prof. Dr. Cevdet ERDÖL Prof. Dr. Canan HASANOĞLU Doç. Dr. Sema HÜCÜMENOĞLU Prof. Dr. Abdullah İĞCİ Doç. Dr. Abdurrahimi İMAMOĞLU Prof. Dr. Mehmet İŞLER Prof. Dr. M.İ. Safa KAPICIOĞLU Prof. Dr. Murat KARAŞEN Yrd. Doç. Dr. Esra KESKİN Prof. Dr. Muzaffer KİRİŞ Prof. Dr. Akın MARŞAP Prof. Dr. Muzaffer METİNTAŞ Prof. Dr. Semih ÖNCEL Prof. Dr. Mustafa ÖZMEN Prof. Dr. Mustafa PAÇ Doç. Dr. Sadrettin PENÇE Prof. Dr. Mustafa SOLAK Prof. Dr. Yunus SÖYLET Prof. Dr. Haydar SUR Prof. Dr. Erol ŞENER Prof. Dr. Mehmet Akın TAŞYARAN Prof. Dr. Dilaver TENGİLİMOĞLU Prof. Dr. Bahattin TUNÇ Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR Prof. Dr. Yavuz YILMAZ İsimler soyadları dikkate alınarak SAĞLIK alfabetik sırayaSEKTÖRÜNÜN göre dizilmiştir. AJANSI
06 Spot 12 Sektörden 15 Toprak İlaç: Akılcı İlaç Kullanımını Destekleyen Bir Firmayız 20 Zayıflama İlaçları Psikolojimizi Nasıl Etkiliyor? 24 Acı Biber Hapı Ritim Bozukluklarına Sebep Oluyor 26 Zayıflama Hakkında Bilgi Kirliliği Var 30 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Bitkisel İlaç Olarak Tabir Edilen Ürünlere İzin Vermiyor
32 Sağlık Kurumlarında Maliyet, Fiyatlandırma ve Pazarlama 36 Bilgisayar Sağlığımızı Tehdit Ediyor 40 Sisoft Ortadoğu’nun En Hızlı Büyüyen Şirketleri Arasında Yer Aldı 42 Sağlık ve Teknoloji 47 Topuk Dikeni Oldukça Kolay Tedavi Ediliyor 50 Yeni Ürünler 52 Kadınlardan Demiri Çalan Nedir? 54 Bazı Bitkisel Ürünler Piyasadan Toplatılacak 57 Kuru Göz Körlüğe Yol Açabilir 60 Kemoterapi ve Radyoterapinin Yan Etkileri İle Baş Etmenin İpuçları 62 Karaciğere Yayılan Tümörlerin Cerrahisinde İyi Haber 65 Bir Pehlivanın Hikayesi Film Olacak 69 Müziğin Büyüsüne Adanmış Bir Tedavi Merkezi
Edirne II. Bayezid Darüşşifası
72 Ünlü Ropörtajı: Mehmet Ali Alabora 76 Film Kritik: Gelecek Uzun Sürer 78 Kitap Kritik: Tabula
15
20
Toprak İlaç: Akılcı İlaç Kullanımını Destekleyen Bir Firmayız
Uzm. Dr. Sevilay Zorlu: Zayıflama İlaçları Psikolojimizi Nasıl Etkiliyor?
Reklam Sayfaları: Novatek • Sesa 1 • Hohenstein 2 • Mespa 7 • Siemens 9 • Muka Metal 11 • İncekara 13 Alpler Medikal 14 • Filmat 19 • Alpdata 23 • Kurt&Kurt 29 • KBB Tautmann 35-39 • Ekol Tıbbi Ürünler 45 • Pierre Cardin 46
Bitkisel İlaçlar
Ne Kadar Sağlıklı?
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitkisel İlaç Olarak Tabir Edilen Ürünlere İzin Vermiyor
32
62
72
Behlül Ünver: Sağlık Kurumlarında Maliyet, Fiyatlandırma ve Pazarlama
Karaciğere Yayılan Tümörlerin Cerrahisinde İyi Haber
Mehmet Ali Alabora: Memoli Şöhretimin Zirve Yaptığı Bir Roldü
Fiksmed 49 • Işık Kardeşler 55 • Delmar Yapı 56 • Promed Medikal 59 • Sağlık Eğitimi Kongresi 64 • Atasam 67 • Meditel 68 • Tasarımmed 71 Kenmak 75 • Ultra Görüntüleme 77 • Royal Halı 79 • Kompozit 80 • Renka Sağlık
spot İstanbul’un İlk Yataklı Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Kliniği Açıldı Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları E.A. Hastanesi’nde (BRSHH) İstanbul’un ilk “Yataklı Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Kliniği” açılarak hizmet vermeye başladı.
Şırıngalara AB Standardı Getirilecek Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü, Türkiye’de üretilecek veya yurt dışından getirilecek şırıngalara uygulanacak testlere AB standardı getirilmesi kararını firmalara iletti. Bakanlığın yaptığı duyuruda, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü Piyasa Gözetimi ve Denetimi Dairesi Başkanlığınca bu yılın ikinci yarısında yürütülen çalışmalarda, çeşitli firmalar tarafından piyasaya arz edilen enjektörlerin, karışım işlemi testi yönünden uygun bulunmadığı belirtildi. Türkiye’de geçerli standardın, piyasaya arz öncesi şırıngaların enjeksiyon sıvıları ile uyumluluğunun araştırılması için bir seri deneyin yapılmasını tavsiye ettiği kaydedilen duyuruda, bununla birlikte, metodolojinin geçerliliği ve uygunluk kriterinin geliştirilmesi açısından üreticilerin bu deneyleri yapmaya teşvik edildiği ifade edildi. Duyuruda, ayrıca 4703 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda, ürünlerin piyasaya arzında üretici, ithalatçı ve dağıtıcıların yükümlülüklerinin belirlendiği, üreticinin piyasaya sadece güvenli ürünleri arz etmekle yükümlü olduğu vurgulandı. Bu doğrultuda 1 Haziran 2012 tarihinden itibaren üretilerek veya ithal edilerek piyasaya arz edilecek şırıngalardan analize tabi tutulacaklara ‘’Avrupa Farmakopesi’’ adı verilen mevzuatın uygulanmasına karar verildiği bildirildi.
6
ARALIK / 2011
BRSHH’da hizmet vermeye başlayan Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi biriminde; 0-18 yaş arası psikiyatrik başvuru ihtiyacı duyan, uyum ve davranış sorunları olan çocuk ve ergen kişilerin tedavi ve takip süreçleri randevulu olarak yürütülüyor. Okul başarısızlığı, öğrenme sorunları (dikkat eksikliği/ hiperaktivite bozukluğu, özel öğrenme güçlüğü), çocuğun gelişiminde gecikmeler, okul fobisi, davranım sorunları, takıntılar, korku ve kaygılar, cinsel kimlik ile ilgili sorunlar, uyku ve yeme davranışı ile ilgili sorunlar kliniğe en çok başvuru nedenleri arasında yer alıyor.
spot Siemens Luminos Agile İle Floroskopi Artık Çok Daha Rahat ve Pratik Siemens’in yüksekliği ayarlanabilen ilk masa altı X-ray sistemi Luminos Agile özellikle hareket problemi olan hastaların muayene esnasında masaya çıkmalarını kolaylaştırırken, radyoloji görevlilerinin hastalar üzerinde uygulayacakları işlemleri hiç olmadığı kadar pratik hale getiriyor. Yeni Luminos Agile’nin dinamik yüzey dedektörü sayesinde, muayene edilecek bölgeler daha geniş kesitlerle incelenebilirken örneğin tüm karın bölgesi tek bir görüntü içinde yakalanabiliyor. Luminos Agile hem floroskopik hem de radyografik uygulamaları desteklediğinden sistem son derece geniş bir kullanım alanına sahip.
Sağlık Eğitimcileri “Sağlık Eğitimi Kongresi”nde Buluşacak BİDDER (Bilim İnsanları Dayanışma Derneği), SAYED (Sağlık Yönetimi ve Eğitimi Derneği) ve Eğitim Hastaneleri Öğretim Elemanları Derneği’nin iş birliği ile 8-10 Mart 2012 tarihleri arasında Pendik Greenpark Otel İstanbul’da “Sağlık Eğitimi Kongresi” düzenlenecek. Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurumu, Üniversite Tıp Fakülteleri ve Sağlık Bakanlığı Eğitim Araştırma Hastanelerinin katılım ve iş birliği ile yapılacak kongreye akademisyenlerin, sağlık eğitimcilerinin, sağlık yöneticilerinin ve sağlık mensuplarının katılımı bekleniyor. İstanbul’da yapılacak olan “Sağlık Eğitimi Kongresi”nde artan sağlık hizmeti talebini karşılamak için iyi yetişmiş sağlık personeline olan talep ve açığın kapatılması için uygulanacak eğitim programları ve politikalar değerlendirilecek.
8
ARALIK / 2011
Siemens’in ilk masa altı X- ray sistemi Luminos Agile, özel tasarımıyla hastalara muayene esnasında rahatlık sağlarken, yardımcı personelin hastayı hazırlama işlemlerini de kolaylaştırıyor. Luminos Agile, bir “masa altı” sistemi olarak, genellikle muayene odası dışındaki bir operatör konsolundan idare edilen masa üstü sistemlerinin aksine, masa altına yerleştirilmiş x-ray tüpleri sayesinde tüm muayene parametrelerinin doğrudan sistem üzerinden ayarlanabilmesini sağlıyor.
spot Ulusal Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Yazılımı Konuşuldu Alpdata ve 17-20 Kasım Antalya, Xanadu Resort’te yapılan 8. Tıp Bilişimi Kongresi’ne Resmi Sponsor olarak katıldı. ‘Sağlıkta Mobilite, Telesağlık ve Ötesi’ konulu panelde Genel Müdür Nurettin Altunbudak, Sağlık Bakanlığı kurumlarının kullanmış olduğu Ulusal Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Yazılımı, Ulusal Neonatal Tarama Programı Yazılımı, Ulusal Zehir Bilgi Sistemi Yazılımı ve Elektronik Tüberküloz Yönetim Sistemi Yazılımlarından kısaca bahsetti.
Yaklaşık Bin Hasta Obezite Tedavisi İçin Başvurdu Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) bir süre önce obezite tedavisini, fizik tedavi ve rehabilitasyon içinde ödeme kapsamına alması ile obezite hastalarına zayıflamak için farklı bir seçenek sunuluyor. Romatem Hastaneleri Yönetim Kurulu Başkanı Köksal Holoğlu, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun üç yıldır aşırı kalori ve ilaçlara bağlı gelişen obezitenin tedavisinde yapılacak rehabilitasyon uygulamalarını geri ödeme kapsamına aldığını ve otuz seanslık rehabilitasyon uygulamasını karşıladığını söyledi. Holoğlu, son üç ayda yaklaşık bin hastanın başvurduğunu dile getirdi.
10
ARALIK / 2011
Ulusal Hastane Enfeksiyonları Sürveyans yazılımının 671 Sağlık Bakanlığı yataklı tedavi hastanesinde, altmış eğitim araştırma hastanesinde, elli dokuz üniversite hastanesinde, üç yüz yedi özel hastanede, beş adet askeri hastanede olmak üzere toplamda bin yüz iki sağlık kurumunda kullanıldığının bilgisini verdi. Ulusal Neonatal Tarama Programı Yazılımı verilerine göre ise 2010 yılında; taranan bebek sayısının 1.250.000’ye ulaştığını ifade etti. Zehir bilgi sistemi yazılımında yapılan istatistiki çalışmalarla Türkiye’ye özgü zehirlenme profillerini çıkarmanın, tehlike riski olan popülasyonu ve bölgesel zehirlenme risklerini saptamanın ve zehirlenme vakalarında hastaneler ile yakın iş birliği içinde vaka takibi çalışmalarını yaygınlaştıracak yöntemler geliştirmenin ve sürekliliğini sağlamanın bu projenin temel hedefi olduğunu vurguladı. Elektronik tüberküloz yazılım sisteminin ise, tüm Türkiye çapında tüberküloz ile ilgili sürveyans sisteminin kurulmasıyla veri kalitesi arttırılacağını yöneticilere anlık detaylı analiz imkanı sunulacağını ve ulusal tüberküloz kontrol programını güçlendirmek için karar destek sistemi oluşturulacağının üzerinde durdu.
Premium Özellikler Artık Taşınabilir Boyutta Kompakt ultrasonda standartları yükselten Philips, CX50 Compact Xtreme ile iU22 sisteminde bulunan teknolojiyi taşınabilir boyutlarda sunuyor. Philips’in yeni CX50 ultrason sistemi; abdominal, vasküler, küçük parçalar, muskuloskeletal, göğüs, obstetrik, jinekoloji ve yetişkin kardiyolojisi dâhil olmak üzere çok sayıda görüntülemeyi destekliyor. CX50 Compact Xtreme, Freehand 3D, 2D ve Doppler gibi bir çok görüntüleme ihtiyacını karşılıyor.
SESA Nörorehabilitasyonda Bir İlke İmza Atıyor
Farklı türde vakaların tek transdüserle görüntülenmesine sağlayan PureWave sistemi, birden fazla açıyı gerçek zamanlı olarak olağanüstü netlikle tek bir görüntüde birleştiren SonoCT görüntüleme ve görüntü kalitesini mükemmelleştiren Advanced XRES gibi inovatif özelliklere sahip CX50; aynı zamanda üstün nitelikli iU22 sisteminde de bulunan teknolojiyi barındırıyor.
SESA Elektronik A.Ş., fizik tedavi ve rehabilitasyon branşında Türkiye’de bir ilki daha hayata geçiriyor. SESA Elektronik dünyada sadece sekiz merkezde kurulmuş olan üstün endeffector robotik teknolojisine sahip G-EO Robotik Yürüme Rehabilitasyon Sisteminin dokuzuncusunu İstanbul’da kurmaya hazırlanıyor. Reha Technology firmasının üretimi olan bu sistem, yürüyüş rahatsızlıklarına sahip bireylerin rehabilite edilerek ayağa kalkma süreçlerini minimuma indiriyor.
Yeni nesil ultrason sistemi CX50 Compact Xtreme, hem akut birim ünitelerinde hem de hastanın yatağı başında, mükemmel görüntüleme olanağı sunuyor. SmartExam ve iSCAN gibi iş akışında çığır açan özelliklere sahip CX50 ile veriler otomatik olarak depolanabiliyor. Hem 2D hem de Doppler modlarında sistem parametrelerini hasta ve inceleme türlerine göre hızla ve otomatik olarak ayarlayan CX50, yüksek performansı taşınabilir boyutlarla birleştiriliyor.
Travmatik beyin hasarı ya da omurilik zedelenmesi ve felç geçirmiş hastalar, sistemin sunduğu kolay kullanım ve hastanın hareketlerine sağladığı tam uyum sayesinde efektif bir şekilde rehabilite edilebiliyor. Bilgisayar kontrollü robotik sistem diğer benzer sistemlerden farklı bir şekilde çalışıyor. Geleneksel sistemlerdeki koşu bantlarından farklı olarak G-EO sisteminin sahip olduğu ayak paletleri sayesinde fizyoterapist egzersiz hareketlerini robot yardımıyla dilediği gibi programlayabiliyor. Böylece hastalar yürüme, engel atlama, merdiven çıkma ve inme gibi günlük hayatta en sık uyguladığı hareketleri yeniden öğrenebiliyor. SESA Elektronik, ilerideki tarihlerde farklı robotik tedavi ve rehabilitasyon sistemlerini de Türkiye pazarına tanıtmak üzere çalışmalarına devam edecek.
12
ARALIK / 2011
yıldır yanınızdaydık, yanınızdayız. İnsan hayatının değerine ve önemine inanıyor, uluslararası markaların, tıbbi cihaz ve sistemleri ile güvenilir teşhis ve tedavi imkanları sunuyoruz!.. Gelişmiş sistemlerden oluşan geniş portföyümüzü keşfedin... Kardiyoloji / Anesteziyoloji ve Yoğun Bakım / Psikiyatri ve Nöroloji Sistemleri: Açık Yataklar • Anestezi Sistemleri • Defibrilatörler • Elektrokardiyografi Cihazları (EKG) • Elektrokonvulsif Terapi Cihazları (EKT) • Elektroensefalografi Cihazları (EEG) • Hastabaşı Monitör Sistemleri • Holter Sistemleri • Kuvözler • Uyarılmış Potansiyel EEG / EMG / EP Ölçüm Sistemleri • Ventilatör Cihazları
Radyolojik Sistemler: Analog / Seyyar ve Dijital Mamografi Sistemleri • Girişimsel X-Ray Sistemleri • C - Kollu Sistemler • R/F Sistemleri
Ultrasonografi Sistemleri: S/B - Renkli Doppler Ultrasonografi Sistemleri • Ekokardiyografi Sistemleri • Taşınabilir Ultrasonografi Sistemleri Müşterilerimize Satış Sonrasında da Kaliteyi Yaşatıyoruz... Yaygın teknik hizmetlerimizle sistemlerinize güvenilir ve etkili servis çözümleri sunuyor, işletme maliyetlerinizi düşürmenize ve hizmet kalitenizi arttırmanıza yardımcı oluyoruz.
www.incekara.com.tr
cananyalim.com
Klinik uygulamalarda karşılaştığınız zorlukları aşmanız, görüntüleme performansınızı güçlendirmeniz, hızlı ve kesin bir teşhis için;
Akılcı İlaç Kullanımını Destekleyen Bir Firmayız F E R AY A K I N To p r a k İ l a ç U l u s l a r a r a s ı Pazar lar Direktörü
Her alanda olduğu gibi reçetesiz ve bitkisel ilaçların kullanımında iyi ile kötüyü birbirinden ayıracak toplumsal bir bilinç seviyesi gerekiyor.
röportaj, SARE KUŞ
Toprak İlaç olarak reçetesiz, bitkisel ilaç, gıda desteği gibi adlarla piyasaya sürülen ilaçları nasıl değerlendiriyorsunuz? Tıp asırlar önce “alternatif tıp” ya da ‘’tamamlayıcı tıp’’ olarak isimlendirdiğimiz bitkisel ilaçlar ve bazı gıda destekleri ile yapılıyordu. Doktorlar hastaları muayene ediyor ve işe yarayabileceğini umduğu veya öğrendiği bitkiler, sular ve diğer maddelerle hastalarını tedavi ediyordu. İnsanlığın bilgisi arttıkça hastalıklar ve bu hastalıkların tedavisinde kullanılan yöntemler daha kapsamlı olarak geliştirildi ve hastaya herhangi bir bitki yaprağı vermek yerine, fayda sağlayan etken maddeyi damıtıp ilaç haline getirmek söz konusu oldu. Etken maddelerin insan dokularında nasıl iyileşme yarattığını öğrenip, etken maddeden farklı, daha az yan etkisi olan ilaçlar sentezledi. Bu açı-
dan bakıldığında basit bir soğuk algınlığından kanser tedavisine kadar geniş bir alanda binlerce yıldır kullanılan ‘’herbal ilaçlar’’ günümüzde de modern tıp dışında bir çözüm yolu arayan hastalar için alternatif ya da tamamlayıcı bir tedavi metodu olarak gündemdeler. Ancak tüm reçetesiz, bitkisel ilaç, gıda desteklerini aynı kategoriye koymak doğru bir yaklaşım olmayabilir. Bazı reçetesiz ve bitkisel ilaçlar, son derece ciddi süreçlerden geçiyor ve FDA, EMEA gibi zorlu otoritelerin onay sürecinden sonra piyasaya veriliyor. Her alanda olduğu gibi burada da bilinçli kullanım ve iyi ile kötüyü birbirinden ayıracak toplumsal bir bilinç seviyesi gerekiyor. Toprak İlaç olarak tam da bu noktada ‘akılcı ilaç kullanımını’ destekleyen bir firmayız. Dolayısı ile bitkisel ilaç ya da gıda takviyesi olarak sunulan reçetesiz ürünlerin kullanımında da ‘akılcı tutum’ taraftarıyız. Toprak İlaç olarak bizim de reçetesiz ARALIK / 2011
15
ilaç (OTC) olarak tanımladığımız bir ürün pörtföyü oluşturma çalışmamız var ve bu kapsamda Fransız LDPSA firması ile tek yetkili distribütörlük anlaşması da imzaladık. Bu kapsamda steril okyanus suyu kökenli burun damlası, burun spreyi ve bebeklerde diş çıkartmaya bağlı ağrılar için dental jel olmak üzere üç ürünlük bir portföyümüz var. Bu ürün portföyümüze vitamin kombinasyonlarını da eklemek için araştırma ve geliştirme çalışmalarımız devam ediyor.
leştirilen bitkisel orijinli ve bir parça da kerameti kendinden menkul çok sayıda obezite ürünü Bakanlık onayı adı altında TKİB onayı ile satışa devam ediyor. Reçeteli kilo verme ilaçlarının yan etkileri genellikle azdır ama Sağlık Bakanlığı onayı alınmış olsa dahi, bazı durumlarda ciddi komplikasyonlar yine de ortaya çıkabilir. Obeziteye karşı uzun süreli kilo verme ilaçları kullanılmak istendiğinde olası bir takım riskler her zaman dikkate alınmalıdır.
Bu ilaçların Bakanlığın onayladığı ve obezite tedavisi için kullanılan ilaçlardan farkı nedir?
Bu ilaçların yan etkileri göz ardı ediliyor. Ayrıca alternatif tıpa insanlar daha çok güveniyor. Ama bitkilerin bile kullanım şekli olduğundan bihaberler. Siz bu konuda bilinçlendirme çalışmaları yapıyor musunuz?
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki, Türkiye’de bitkisel ürünlere, vitamin ve mineral içeren tablet, kapsül ya da toz karışımlara Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı ruhsat, izin ya da satış izni veriyor. Aslında, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nün ilaç kategorisine alarak onayladığı çok sayıda obezite ilacı olmamasına karşın, piyasada mevcut ve internetten satışı gerçek-
16
ARALIK / 2011
Bizim bu konuda henüz sistematik olarak ve özellikle bitkisel ilaçlara ya da alternatif tıp uygulamalarına yönelik bir çalışmamız şu an için yok. Ancak sanırım gündemi giderek daha çok meşgul etmeye ve sonuçlara yönelik olumlu olumsuz gelişmelerin daha çok açığa çıkmaya başlaması
Teknolojinin geliştiği, ilaçlara erişimin çok kolaylaştığı günümüzde vatandaşlarımızın da prospektüsleri doğru ve kolaylıkla anlayabilmesi çok önemli. itibariyle sosyal anlamda ele alınması gereken bir konu olmaya başladı. Bizim de bu konuda farklı çalışmalarımız yakın bir gelecekte neden olmasın. Sizce bu tür ilaçların kullanılmaması yönünde farkındalık oluşturmada en çok kime rol düşüyor? Burada bir sorumluluk zinciri oluşturmak gerekirse, topluma sunduğunuz her ürünün içeriğinin uygunluğunun ve kalitesinin denetlenmesinin yetkili otoriteler tarafından yapılması bence önceliklidir. Bu ürünleri piyasaya sunmaya niyet etmiş firmaların gerekli uyarıları ve gerekirse
yaptırımları, cezaları alması bu anlamda bilinçli ve sorumlu davranma mecburiyetini getirecektir. Şirket kurup, her duyulan ya da internetten bulunan ürün alınıp piyasaya dağıtılmamalı. Herkes de bu sorumluluk bilincinin ve vicdanın doğuştan var olması beklenemez. Otorite olarak tanıdığımız kurumların varoluş sebeplerinden biri de budur. Bu noktadan hareketle en büyük görev yetkili devlet otoritelerine düşüyor. Tabii ki her insan sağlığı ile ilgili sorumluluğunu da göz ardı etmemeli. Bu anlamda dahi insanları bilinçlendirme çalışmaları, herkesin güvenebileceği tarafsız kurumlar tarafından yapılmalı. Sivil toplum örgütlerinin çalışmaları da bu tarafsızlık noktasında ağırlık kazanıyor. Ticari faaliyeti itibariyle, konuya taraf kabul edilebilecek ilaç firmalarının girişimleri, ne kadar da samimi olsa şüphe ile karşılanabilir. Obezite dünyaya hızla yayılıyor. Bu konuyla ilgili ilaçların geleceği nasıl olacaktır? Haklısınız, gerçekten de obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasındadır ve tüm yaş gruplarını cinsiyet ayrımı olmaksızın tehdit eden çok önemli bir morbidite ve mortalite sebebi halini almıştır. Aslında, obezite oluşmadan korunma genel kabul gören yaklaşımdır ve büyük önem taşımaktadır. Obeziteden korunma ise çocukluk çağında başlamalıdır. Bu konuda yeri gelmişken Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’müzün Beslenme ve Fiziksel Aktiviteler Daire Başkanlığı’nın önemli çalışmaları olduğunu düşündüğümü ifade etmeliyim. Obezite tedavisinde tek seçeneğin farmakolojik tedavi olmadığını tekrar hatırlamakta fayda var. Çünkü asıl amaç gerçekçi bir vücut ağırlığı kaybı hedeflenerek, obeziteye ilişkin morbidite ve mortalite risklerini azaltmak, bireylerimize yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak ve nihayetinde
yaşam kalitesini yükseltmek olmalı. Bu pencereden bakıldığında ise, farmakolojik tedavi seçeneği ancak uygulanacak zayıflama diyetleri, dengeli beslenme ilkeleri, davranış değişikliği ve egzersiz gibi seçenekler ile bu sonuç elde edilemediğinde gündeme alınmalıdır. Toplumsal duyarlılık ve bilinç düzeyi hem ülkemizde hem de dünyada bu kademeli yaklaşım yönünde artıyor olduğunda, obezite ilaçlarının ancak sağlık yönünden güvenirliliğinin saptanmış olması, obeziteye neden olan etiyolojiye uygun bir etki göstermesi, kısa ve uzun dönemde önemli yan etkisinin olmaması gibi gereksinimlere bağlı olarak ölçülü bir kullanım göreceğini düşünüyorum. Bakanlığın ilaçların prospektüslerinde vatandaşın anlayabileceği bir dilde ifadelerin kullanılmasına dair bir proje var. Sizce hastalar için yararlı olur mu? Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nün bu konuda yürüttüğü çalışma çok olumlu. Aslında ilaç prospektüsleri hekimler ve eczacıların anlayabileceği biçimde hazırlanıyordu ve
içindeki bir sürü medikal terim kullanıcının kafasını karıştırıyor ve açıkcası prospektüsü okumamaya yöneltici bir negatif motivasyon yaratıyordu. Ama teknolojinin geliştiği, ilaçlara erişimin çok kolaylaştığı günümüzde vatandaşlarımı-
Bitkisel ilaç ya da gıda takviyesi olarak sunulan reçetesiz ürünlerin kullanımında da ‘akılcı tutum’ taraftarıyız. zın da prospektüsleri doğru ve kolaylıkla anlayabilmesi çok önemli. Sektörel olarak ‘kullanım talimatı’ adını verdiğimiz, eczacı ve hekime yönelik kompleks bilgilerin çıkarıldığı, vatandaşın ilacı nasıl kullanması gerektiği, ilacın neye iyi geldiği veya yan etkilerinin neler olduğunu çok daha açık bir dille anlatan prospektüs formatı herkesin işini kolaylaştıracaktır. Kolay anlaşılabilir bir talimat bilinçli kullanımı teşvik edecektir. Biz de bazı ürünlerimizle ilgili olarak, yurt dışındaki müşterilerimizden bu yönde değişiklik talepleri zaten alıyorduk. Toprak İlaç firmasını diğer ilaç firmalarından ayıran en büyük özellik nedir? Toprak İlaç, 1994 yılında faaliyete geçen yüksek kapasiteli üretim tesislerine sahip kırk ikisi yerli olmak üzere ülkemizdeki toplam kırk dokuz üretici tesisten bir tanesidir. Üretim tesisine sahip bir ilaç firması olmanın büyük bir avantaj oldugunu düşünüyorum. Tesis, yeni yatırımların yapılmasına elverişli olacak şekilde geniş bir alana kurulmuştur. Bunun yanında, MENA ve CIS dediğimiz Orta Doğu, Afrika ve Türki Cumhuriyetlerden oluşan pazarlarda çok talep gören bir ürün portföyüne sahiptir. Toprak İlaç’ın en önemli özelliğinin yönetim vizyonu olduğunu düşünüyorum. İç pazardaki faaliyetlerimize yeni ürünler ekleyerek mevcut ürünlerin de pazarlama çalışmalarına ağırlık verirken aynı önemi yurt dışı pazarlara da veriyoruz. Firma olarak zor bir dönemden geçiyor olmamız, bir süredir kriz yönetimi konusunda tecrübe kazanmamıza ve maliyetlerimiz konusunda çok dikkatli ve kontrollu davranıyor olmamıza imkan ARALIK / 2011
17
tanıdı. Sektörün hali hazırda yaşamakta olduğu sıkıntının bir kısmının da kârlılık anlamında alışık olunmadık bir seviyeye adapte olmak zorluğu olduğu düşünülürse, Toprak İlaç bu konudaki tedbirlerini çoktan almaya başlamıştı. Ekibin sektörün içinden çok tecrübeli yöneticilerinin yanında sektörün dışından yöneticilerle desteklenmiş olması pazarın vizyonunun dışında yaklaşımlarla zaman zaman zorlayıcı da olsa ileri götürücü bir sinerjik ortam yaratıyor. Firma içinde bunun zorluklarını aştıkça avantajlarını yaşamaya başladığımızı hep birlikte görüyor ve daha da motive oluyoruz. Son bir yıl içinde Toprak İlaç, uluslararası iş yapabilme kapasitesini artırmış ve artık yurt dışından gelen taleplere cevap vermek için ekibini genişletme ve kapasitesini artırma gerekliliği yaşayan bir firma haline gelmiştir. Bu da kısa süre içinde arzulanan büyümeyi getirecektir. Tüm departmanlarımızda olmasa da bazı departmanlarımızda kapasite artırımı için yeni yatırımlar yapmaktayız. Bu kadar kısa süre içinde bu aşamaya gelmiş olmak bizleri çok mutlu ediyor ve Toprak Üst Yönetiminin de desteğini her zaman alabilmemize sebep oluyor. Toprak İlaç olarak bir yandan doğuya yönelirken diğer yandan da batıdaki komşularımızda da varlık gösterebilmek için
18
ARALIK / 2011
gerekli girişimlerimizi başlattık. Böylece ileriki yıllar için koyduğumuz hedeflerimize ulaşabilmek için kendimizi zorunlu ağır denetimler sürecine hazırlıyoruz. Henüz tüm gerekliliklerini yerine getiremiyor olsak da Avrupa pazarlarına talip olmak, bizi çok faydalı bir eğitim sürecine sokacaktır. AB üyesi ülkelere attığımız adımlar kısa vadeli bir ticari beklenti ile değildir. Yurt dışı pazarlardaki faaliyetlerimizi, sadece pazarlama ve satış olarak da sınırlamıyoruz. Yabancı firmalarla farklı alanlarda iş birliğine yönelik anlaşmalar imzalayarak, yurt içi ve yurt dışı satış kabiliyetimizi ilaç sektörünün küresel dinamikleri ile uyumlu bir biçimde artırmaya yönelik projeler geliştiriyoruz. Firmanız Türkiye’yi nasıl temsil ediyor? Firmamız, yurt dışı pazarlarda, ülkemiz üretim koşullarının ve insan gücünün herhangi bir Avrupalı ülke standartlarında olduğunun eminliği ve güveni ile davranmaktadır. Bu tutum, dürüst, adil ve hızlı çalışma prensipleri ile desteklendikçe gelen geri dönüşler de şaşırtıcı şekilde hızlı ve olumlu olmaktadır. Söz konusu pazarların bir kısmında az da olsa Türk firmaları ve ilaçları ile ilgili bir tereddüt ve endişe yaşanmakta olduğunu görüyoruz. Ancak bizimle temas ettikçe ve bilgilen-
Obezite tedavisinde tek seçeneğin farmakolojik tedavi olmadığını tekrar hatırlamakta fayda var. dikçe, bu yaklaşımın farklılaştığını görmek mutluluk verici oluyor. Türk İlaç firmaları yurt dışı pazarlarda yakın zamanda çok başarılı olacak ve hali hazırda oluşan iş hacminin çok üzerine çıkacaktır. Toprak İlaç olarak, bu anlamda öncü firmalardan olduğumuzu düşünüyorum. Yüzümüzü dünyaya açtık, görüyorum ki dünya da kapılarını bize açtı. Zamanlama olarak da, Türkiye’nin hedef ülkelerimizdeki mevcut algısı işimizi kolaylaştıran bir etken olarak ifade edilmeli. Tek sıkıntımız Arap Baharının hedef pazarlarımızın bir kısmını son derece istikrarsız bir pozisyona sokması. Bu da önümüzdeki bir yıl içinde o pazarlarda işimizin biraz daha zor olmasına sebep oluyor. Eklemek istedikleriniz… Önemli bir konuyu gündeminize getirmişsiniz, umarım insan sağlığını yakından ilgilendiren bu konuda gerekli farkındalık ve bilincin oluşması konusunda etkili olur. Başarılı çalışmalarınızın devamını dilerim.
ARALIK / 2011
19
Zayıflama İlaçları Psikolojimizi Nasıl Etkiliyor? y a z ı , U Z M . D R . S E V İ L AY Z O R LU P S İ K İ YAT R İ S T & P S İ K O T E R A P İ S T
Ülkemizde gıda takviyesi, besin desteği gibi adlar altında serbestçe satılan bitkisel ürünlerin birçoğu kalite ve etkinlik açısından güvenilir değildir.
Zayıflık toplumda neredeyse hepimize empoze edilen çok önemli bir olgu haline gelmiş durumda. Modern toplumlarda ince bedene sahip olmak kabul görmektedir. İsteyerek diyet yapanların çoğunluğu daha çekici olma amacındadır. Kültür, özellikle kadınların önüne “ideal bir beden şekli” koyar. İdeal beden ölçüleri, “başarı”, “güzellik”, “saygınlık” gibi anlamlar kazanır. İsteyerek diyet yapanların bir diğer grubu mankenler, dansçılar, balerinler, sporcular, jokeyler gibi iş yaşamlarında rekabetin önemli olduğu kişilerdir ve yeme bozuklukları geliştirme riskleri yüksektir. Bazı kadınların profesyonel ve sosyal taleplerle başa çıkamayıp, çatışma yaşadıkları ve bedensel uğraşlara yönelerek diyet yaptıkları varsayılmaktadır.
20
ARALIK / 2011
Depresyon Obeziteye Neden Olur mu? Kişilerin depresyona bağlı olarak kilo alabilecekleri bilinen bir durumdur. Kişilerin üzüntü, stres, sıkıntı ve yalnızlık gibi durumlarda rahatlamak ve bu sıkıntılarını azaltmak için fazla yemek yeme alışkanlığına başlamaları kilo almaları için en uygun ortamı hazırlamaktadır. Bu durum aşırı ve kontrolsüz şekilde besin alımına sebep olmaktadır. Kişilerin sıkıntılarından kurtulmak için sanki tek dostmuş gibi yemeğe sarılmaları bir bakıma obezite hastalığına yakalanmaları için attıkları ilk adım vazifesi olmaktadır. Depresyona giren kişilerin; çikolata, kuruyemiş ve şekerleme tüketmeleri obeziteyi tetikleyen etkenler arasındadır. Bir süre sonra bu yeme alışkanlığı bir bağımlılık
oluşturması sebebiyle daha hızlı kilo alımına neden olmaktadır. Özellikle çikolata gibi yiyeceklerde bulunan maddeler nedeniyle beyinde mutluluk hormonları salgılanır ve kişiler bu sayede kendilerini daha rahat ve huzurlu hissederler. Duyguların farkında olmak ve onları hissetmeye izin vermek önemlidir. Negatif duyguları hissetmek gayet normaldir. Kendimizi iyi hissetmediğimiz zamanlar, aklımızdan geçen işlevsel olmayan düşüncelerimizi fark ederek olumsuz duygularımızı değiştirebiliriz. Kişilerin depresyondan kurtulmaları, stres yönetimi sağlamaları ve spor yapmaları onların kilo almalarını engelleyecektir. Sizleri mutlu hissettirecek diğer alanlara yönelmeniz zayıflama konusunda yardımcı olacaktır. Duygusal yeme alışkanlıklarınızdan kurtulmak, hem de neyi, nasıl yediğinizi öğrenmek için günlük tutabilirsiniz. Yapılan araştırmalarda; günlük beslenmesini ve ruh halini kaydetmeyi alışkanlık haline getiren bireylerin, ideal kilolarına inme ve koruma açısından daha başarılı oldukları
görülmüş. Böyle bir günlüğe, ana ve ara öğünler, açlık derecesi, yemek yenilen yerler ve zamanlar, kimlerle yenildiği, yenilen yemeklerin miktar ve çeşidi, yemek sırasında kişinin neler hissettiği gibi ayrıntıların eklenmesi gerekiyor. Ayrıca depresyondayken zayıflamak için zayıflama ilacı kullanımına başvurmak zayıflamak açısından pek yararlı değildir. Zayıflama hedefine ulaşabilmek için doktor, diyetisyen ve psikiyatrist psikoterapist ekibinden yardım almak başarı oranını arttıracaktır. Çocuklar Zayıflama İlacı Kullanılabilir mi? Çocukluk çağında görülen obezite vakalarında temel tedavi, yaşam tarzı değişikliği olup, ilaç tedavisi tartışmalı bir konudur. Erişkin yaşta obezite tedavisinde kullanılan ilaçların, çocukluk yaş grubunda güvenilirliği ile ilgili uzun süreli takip çalışmaları yoktur. Ancak ergenlik döneminde ve sonrasında; yaşam tarzı değişikliğine rağmen kilo verilemiyor ve obeziteye bağlı ciddi tehlikeler oluşuyor-
Medyada yer alan eksik bilgilendirmeler, “doğal olan her şeyin zararsız olduğu” şeklinde yaygın bir inanışa yol açmaktadır. sa bazı ilaçların uzman doktor kontrolü altında kullanılması gerekebiliyor. Çocuklarda insülin direncinin, diyet ve egzersiz ile kontrol altına alınamadığı durumlarda insülin duyarlılığını artıran ilaçların kullanılması gerekebiliyor. Ancak çocuğun obezite tedavisinin başarılı sonuçlar verebilmesi için beslenme şeklini ve fiziksel aktiviteyi bir davranış biçimi haline getirmesi gerekiyor. Zayıflama Ürünleri Bağımlılık Yapar mı? Zayıflama ürünlerinin içinde bulunan maddeler kişide doğrudan madde bağımlılığına yol açmaz. Örneğin kafein ARALIK / 2011
21
satılmakta olup monoamino oksidaz (MAO) enzimini inhibe edebileceği gibi kullanan kişilerde, serotonin, dopamin, norepinefrin düzeylerinde artışa da yol açabilir. Bu nedenle reçete edilen antidepresanlarla birlikte kullanılmamaları gerekir. Literatürde bu otun gastrointestinal rahatsızlıklar, halsizlik, konfüzyon, baş dönmesi, ağız kuruluğu, saç dökülmesi, manik bozukluk, hiperaktivite, irritasyon, allerji, ışığa duyarlılık gibi istenmeyen olaylara neden olabildiği bildirilmektedir. Bedensel ve cinsel performansı artırmak amacıyla kullanılan Ginseng, uykusuzluk, baş ağrısı, bulantı yapabilir.
gibi maddelerin neden olduğu bağımlılık organik değil, psikolojiktir. Dolayısıyla, “Zayıflama ürünlerinin içinde bulunan kafein kişide organik bir bağımlılığa yol açar” düşüncesi yanlıştır. Ancak sorunları çözmede ilaca başvurma söz konusu olduğunda aspirin ve zayıflama ilacının birbirinden çok farkı olduğu söylenemez. Bu yolda kullanılan her ilaç, kişide psikolojik bağımlılığa yol açabilir. Bu bağımlılık kişinin karşılaştığı zorlukları çözmesinde maddelerden yararlanma eğilimini artırarak, kişide madde bağımlılığı konusunda yatkınlığa yol açabilir. Zayıflamadaki Başarısızlık Özgüveni Sarsıyor İnsanlar her şeyin kolaylaştığı bu dönemde sorunlarını hızlı bir şekilde sonuçlandırmayı tercih ediyorlar. Hız ve sonuç odaklı olma modern dünyanın bir gerçeği haline gelmiş durumda. Arzulanan bir durumu uğraşarak ve sabrederek gerçekleştirme düşüncesi giderek terk ediliyor. Sabretme yetisi azaldıkça, insan emek vererek kalıcı kilo verme yerine vücuttan su attıran bir ilaçla geçici zayıflamayı tercih eder hale geliyor. Oysa vücuttan atılan su geri alınıyor ve kişinin eski kilosuna dönmesi ile hayal kırıklığı yaşaması kesinleşiyor. Bu durum hem kişinin özgüvenini yıkıyor hem de kişiyi çaresizlik ve yalnızlık duygusu içinde gittikçe artan bir mucize bekleyişine itiyor.
22
ARALIK / 2011
Son yıllarda çok sayıda kişi koruyucu ya da tedavi edici amaçlarla çeşitli bitki ve bitkisel ürünleri kullanmaktadır. Shakespeare’in Romeo ve Jüliet’inde Jüliet’i derin uykuya (komaya) sokan sıvı büyük bir olasılıkla bitkisel bir zehir idi. Günümüzde de sağlık çalışanları ile tüketiciler arasında bitkilerle tedavi konusundaki iletişim ve bilgilendirme eksiklikleri ölüme kadar varabilecek olaylar zincirini tetikleyebilmektedir. Çünkü bitkiler şifa amacıyla yaygın olarak kullanılmakla birlikte profesyonel sağlık dünyasında yok sayılıp göz ardı edilmekte; dolayısıyla potansiyel zararları da bilimsel ortamlarda yeterli tartışılmamaktadır. Medyada yer alan eksik bilgilendirmeler, “doğal olan her şeyin zararsız olduğu” şeklinde yaygın bir inanışa yol açmaktadır. Oysaki “doğal olan her şey yararlıdır” düşüncesi yanlıştır. Bir bitkide çok çeşitli bileşenler olup, henüz tanımlanmamış başka bir bileşeni istenmeyen durumlara neden olabilir. Bazı zayıflama çaylarında adları açıklanan bitkilerin yanı sıra bildirilmeyen büyük miktarlarda diüretiklere (idrar söktürücü), laksatiflere rastlanmaktadır. Bu çaylardaki bazı bileşenlerin tansiyon yükseltici ya da Na, K, plazma renin ve aldosteron düzeylerini düşürücü etkileri ölüme yol açabilir. Depresyon için kullanılan binbirdelik otu (Hypericum perforatum, St.John’s wort, sarı kantaron) “herbal Prozac” olarak da
Çoğu internet üzerinden denetimsiz bir şekilde satılan bu ürünlerin içine sildenafil ve sibutramin gibi maddeler katılmaktadır. Bu bileşiklerden sibutramin çoğu ülkede artık yasaklanmış bir maddedir. Bu maddenin kalp ritminde bozulma, ani kalp durması, tansiyon yükselmesi, beyin fonksiyonlarında bozulma, unutkanlık, psikolojik bozukluklar, beyin kanaması, felç, karaciğer bozukluğu ve barsak harabiyeti gibi geri dönüşsüz yan etkilere neden olduğu artık kesin olarak bilinmektedir. Yukarıdaki değerlendirmelerden de açıkça anlaşılacağı gibi ülkemizde gıda takviyesi, besin desteği gibi adlar altında serbestçe satılan bitkisel ürünlerin birçoğu kalite ve etkinlik açısından güvenilir değildir. Özellikle çaresiz kalan hasta ve yakınları, kaybedecekleri bir şey kalmadığı düşüncesiyle her çareyi deneyebiliyor ve güvenli olup olmadıklarını değerlendirmeden bitkisel ürünlerin peşinden koşuyorlar. Bu yola başvuran çoğu hasta, bitkisel ilaçları veya bu yolla yapılan tedavileri hekimlerinden gizleyerek uyguluyorlar. Bitkilerin içerdiği yüzlerce çeşit bileşene bağlı olarak beklenmedik yan etkiler gelişebilir. Bunun yanı sıra bazıları toksisite gösterebilir ya da alınan diğer ilaçlarla etkileşime girerek kişinin rahatsızlığının artmasına neden olabilirler. Bitkilerle tedavide görülebilecek yan etkilerin sağlık çalışanları ve tüketiciler tarafından bilinmesi gerekmektedir. Bu nedenle bu konudaki bilimsel çalışmalar arttırılmalı ve gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Acı Biber Hapı Ritim Bozukluklarına Sebep Oluyor İnsan sağlığına zararlı etkileri olabilen özellikle kardiyotoksisite gibi yan etkileri görülebilen acı biber hapının ülkemizdeki ilgili kurumlar tarafından sıkı denetim ve kontrolünün yapılarak, kullanılmaması yönünde gerekli önlemler alınmalıdır. ya zı, YR D. D O Ç. D R . Ö ZG Ü R SÖ Ğ Ü T HA RR AN ÜN İVERSİT ES İ A R A Ş T IR MA VE UYGULAMA HA S TA NES İ BAŞH E KİM YA R D IM C IS I
24
ARALIK / 2011
Deneylerde Ritim Bozuklukları Gözlemlenmiştir
adrenal bezde efferent sempatik sinir liflerini aktive ederek enerji tüketimini arttırdığı ve yağ depolanmasını baskıladığı gösterilmiştir.5,6 Ayrıca hayvan çalışmalarında kapsaisin’nin bazı karsinojen maddelerin DNA’ya bağlanmasını önlediği gösterilmiş ve buna göre potansiyel anti-kanser ilaç olarak kullanılabileceği ileri sürülmüştür.7 Ancak deneysel çalışmalarda bu maddenin sempatik sinir sistemini aktive ederek adrenalin deşarjına yol açtığı belirtilmektedir. Bunun sonucu olarak farelerde enerji tüketiminin, kan basıncının ve kalp hızının arttığı gözlemlenmiştir.8 Ayrıca, kapsaisin’nin kalpte ventrikül ve atriyum kası hücrelerinde potasyum kanallarını bloke ederek aksiyon potansiyeli süresinin uzamasına yol açtığı gösterilmiştir. Bu etki sonucunda ritim bozuklukları gözlemlenmiştir. 9
Hayvan
Yine hayvan çalışmalarında Kapsaisin’nin
Türkiye’ye Uzakdoğu’dan getirilen ve orijinal adı “La Jiao Shou Shen” olan Meksika biberi çekirdeği esanslı zayıflama hapı, diğer ismiyle acı biber hapı ya da biberiye hapı özellikle bayanlar tarafından zayıflama amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır.1 Acı biber hapının içeriğinde kırmızı biber (capsaicinoids), sarı gentiyan (jentiyan), astragalus hoangtchy, poligali (poligala), civan perçemi (achillea millefolium), çay polifenolu, şerbetçiotu (humulus lupulus) ve at kuyruğu (equisetum arvense) ekstreleri olmak üzere toplamda dokuz bitki ekstresi bulunmaktadır.2,3 Kapsaisin vücutta oluşan toksinlerin ve yağların hızla dışarı atılması gibi yararlı birçok etkisi olduğu gösterilen acı kırmızı biberin aktif bileşenidir.4
çalışmalarında
kapsaisin’nin
koroner vazospazm sonucu kardiyotoksisite ile ilişkili olabileceği belirtilmektedir.10 Bel ağrısını dindirme amacıyla topikal kullanımı sonucunda miyokart enfarktüsü olgusu11 ve zayıflama amacı ile kullanımı ile ilişkili şüpheli bir ölüm vakası12 ve göğüs ağrısı sonrasında hayatı tehdit eden ritim bozuklukları (supraventriküler taşikardi ve akut atrial fibrilasyon) geliştiren genç yaşta iki kadın olgu bildirilmiştir. 3 Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü´nün Türkiye´de üretim izni vermediği Meksika acı biber hapının ülkemizde piyasada satışı yasa dışı yollardan yapılmaktadır. Dünyada sadece Rusya ve Çin´de resmi olarak satışına müsaade edilmektedir.12 Ticari olarak 400 mg’lık ya da 600 mg’lık kapsül formları zayıflama amacıyla ve topikal yama ve jel formları sırasıyla ağrı kesici olarak ve zayıflama amaçlı satışa sunulmaktadır.1,13 Acı biber hapı ile ilgili olarak hekim tavsiyesi olmaksızın internet sitelerinde kullanımı özendirici yanıltıcı ve yanlış
bilgiler verilmektedir. Bu ilacın güvenirliliği ile ilgili yeterince bilimsel kanıt olmamasına rağmen üretici firma tarafından hiçbir yan etkisine rastlanılmadığı, doğal bir ürün olduğu ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın izni ile ithal edildiği iddia edilmektedir (www.biberihapi.com, www.dogalredpepper.com). İnsan sağlığına zararlı etkileri olabilen özellikle kardiyotoksisite gibi yan etkileri görülebilen bu ürünün ülkemizdeki ilgili kurumlar tarafından sıkı denetim ve kontrolünün yapılarak, acı biber hapının kullanılmaması yönünde gerekli önlemler alınmalıdır. Kaynaklar 1. http://www.biberihapi.com/?gclid=CJ6IibTv2aACF UuK3godp2RsCg. Erişim tarihi: 24/04/2010. 2. h t t p : / / w w w . 3 0 g u n . c o m / z a y i f l a m a yontemleri/164-zayiflama-haplari.html. Erişim tarihi: 26/04/2010. 3. Söğüt Ö, Kaya H, Gökdemir MT, Nimetoğlu MS, Solduk L. Zayıflama Amacıyla Acı Biber Hapı Kullanımı Sonrasında Gelişen Kardiyotoksisite: İki Olgu Sunumu. Türkiye Acil Tıp Dergisi 2010;10(3):133-136. 4. LaMotte RH, Lundberg LE, Torebjörk HE. Pain, hyperalgesia and activity in nociceptive C units in humans after intradermal injection of capsaicin. J Physiol 1992;448:749-764. 5. Watanabe T, Kawada T, Kurosawa M, et al. Adrenal sympathetic efferent nerve and catecholamine
Türkiye´de üretim izni vermediği Meksika acı biber hapının ülkemizde piyasada satışı yasa dışı yollardan yapılmaktadır. secretion excitation caused by capsaicin in rats. Am J Physiol 1988;255:E23-27. 6. Kawada T, Hagihara K, Iwai K. Effects of capsaicin on lipid metobolism in rats fed a high fat diet. J Nutr 1986;116:1272-1278. 7. Szallasi A, Blumberg PM. Vanilloid (Capsaicin) receptors and mechanisms. Pharmacol Rev 1999;51:159-212. 8. Ohnuki K, Moritani T, Ishihara K, et al. Capsaicin increases modulation of sympathetic nerve activity in rats: measurement using power spectral analysis of heart rate fluctiations. Biosci Biotechnol Biochem 2001;65:638-643. 9. Castle NA. Differential inhibition of potassium currents in rat ventricular myocytes by capsaicin. Cardiovasc Res 1992;26:1137-1144. 10. Szolcsányi J, Oroszi G, Németh J, et al. Endothelin release by capsaicin in isolated working rat heart. Eur J Pharmacol 1999;376:247-50. 11. Akçay AB, Özcan T, Seyis S, ve ark. Coronary vasospasm and acute myocardial infarction induced by a topical capsaicin patch. Arch Turk Soc Cardiol 2009;37:497-500. 12. http://www.zayiflamabilgileri.com./. Erişim tarihi: 28/04/2010. 13. http://www.dogalredpepper.com/imgs/13.jpg. Erişim tarihi: 20/04/2010.
ARALIK / 2011
25
Zayıflama Hakkında Bilgi Kirliliği Var y a z ı , M . T U R G AY K Ö S E UZM. DİYETİSYEN
Pek çok alanda “kanıta dayalı tıp” uygulaması yerine “uzmanın sözüne dayalı tıp” gündemi meşgul etmektedir.
Gün geçmiyor ki kitle iletişim araçlarında çarpıcı açıklamalar yapılmasın. Pek çok alanda “kanıta dayalı tıp” uygulaması yerine “uzmanın sözüne dayalı tıp” gündemi meşgul etmektedir. Ancak böylesi durumlarda kafa karışıklığından öteye varılamıyor. Bilim, doğruların artmasından ziyade yanlışların azalması ile de ilerler. Ancak sağlık, beslenme ve özellikle şişmanlık alanında gündemi meşgul eden o kadar çok yöntemden söz edilmektedir ki; insanlar neye, kime inanacağına karar verememektedir. İnternet ortamında arama motorlarında “diyet” kelimesini tarandığında 0,05 saniye gibi kısa bir sürede yaklaşık 16 milyon sayfanın açıldığı hesaba alınırsa durumun ne kadar içler acısı olduğu ortaya çıkmaktadır. Peki, bu verilerin ne kadarı gerçek anlamda konunun uzmanları tarafından hazırlanmaktadır; acaba o açıklamayı yapan uzman ne
26
ARALIK / 2011
kadar etik ve bilimsel bir yaklaşım sergiliyor? Kaldı ki biz Türkler ilgili uzmanın ağzından çıkan sözleri de hiçbir zaman için dikkate almayan, nasihatlere kulak asmayarak yaşayan bir toplumuz. Başımıza gelmedikten sonra “bana bir şey olmaz” düşüncesi ile hareket ederiz. Kalp – damar hastalıklarında bitter çikolata veya kırmızı şarap faydalıymış gibi haberleri hemen benimser, yürüyüş yapmak veya kızartmadan kaçınmak gibi yaşam tarzı değişikliklerini hiçbir zaman kabullenmeyiz. Yani sadece işimize geleni uygularız. Bilime Uzak Davranışlar Sergiliyoruz Nice insandan kilo verdiriyor, yağ yakıyor, metabolizmayı hızlandırıyor gibi duyumlar sonrası bol bol kabak çekirdeği yediğini; maden suyu, çimen suyu, kekik suyu, ballı limonlu su, sirkeli su, zayıflama çayı
içtiğini; denizde dokunmaktan bile çekindikleri yosunların tabletlerini, içeriğinde ne gibi kimyasalların bulunduğunu bilmedikleri sözde (!) “bitkisel” zayıflama haplarını kullandığını; hatta tok tutar düşüncesi ile pamuk yuttuğunu vs. duyarız. Yani bilimle yakından uzaktan ilgisi olmayan davranışlar sergilemekte üzerimize yok! O nedenle bugün birisi çıkıp da “maydanoz basendeki yağları eritiyormuş” dese 1 TL altında fiyatı olan maydanoz sanırım 5 TL civarında satılır. Bu bakış açısı ile daha önceden İsveç Diyeti, Atkins Diyeti, Lahana Çorbası Diyeti gibi yaşanmış acı tecrübeleri anımsayarak bundan sonra çıkacak şok diyetlerin de ülkemizde furya şeklinde yayılacağı kanaatindeyim. Sağlık profesyonelleri tarafından her ne kadar “Dünya Sağlık Örgütü’nün önerilerine ters düşüyor, sağlıksız ve Türk beslenme alışkanlıklarına aykırı görünüyor” denilse de… Özellikle zayıflama alanı çok geniş bir yelpazede iş olanağı sağlamaktadır. Light ürünlerden zayıflama ilaçlarına, aktarlarda
satılan karışımlardan estetik operasyonlara, spor aletlerinden zayıflama çaylarına kadar çok geniş bir pazar söz konusudur. Herkes bu zayıflama pastasından kendi payına düşeni, hatta çok daha fazlasını almaya kalkıyor. Kimisi çıkıp tek tip diyetler, protein ağırlıklı formülalar, bitkisel tabletler, %100 doğal ürünler önerirken kimisi de bazı iğneler ile kişileri zayıflattığını iddia etmektedir. Hele ki uzmanlara sponsor olarak hatta uydudan yayın yapan kanallara çıkarak “tanıtıcı reklam” adı altında RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu) engelini aşan firmalar, yalan yanlış beyanlarla bilgi kirliliğine yol açmaktadır. Halbuki 1 kg ağırlık kaybı için 7000 kilokalorilik enerji açığı oluşturmak gerekmektedir. Yani kişi günlük enerji gereksinmesinden 700 kkal. eksik beslenir, 300 kkal. enerji harcayacak şekilde egzersiz yaparsa (1 saat tempolu yürümek gibi) günde 1000 kkal. enerji açığı oluşturur ki, bu durum bir haftada 7000 kilokaloriye denk gelir. Yani haftada 1 kg verilebilir. Ancak herkes kısa sürede sonuç alma dü-
Zayıflamanın temelinde eğitim yer almaktadır. şüncesiyle özellikle kas ve su kaybettiren “mucize yöntemler” uygulamaktadır. İşte bunlardan birkaçı: • Akupunktur iğneleri, yanında verilen düşük enerjili diyet listesine kişinin kendini psikolojik olarak hazır hissetmesini sağlar. Kilo verdirir, ancak bu kilolar aynı hızda geri alınır. • Pasif jimnastik aletleri kilo kaybı sağlamaz, sadece vücudu sıkılaştırıp ince görünmeye yardımcı olur. Bir balonu bile ortadan sıksanız, bırakınca bir boğum yapar. Sonrasında eski haline geri döner. • Zayıflama çayları sadece su kaybettirir, kişi kendini zayıflamış hisseder. Kişi tartı üzerinde iken rakamların düştüğünü görse de şişmanlık vücuttaki yağ fazlalığını tanımlar. Bu çaylar ile verilen kilolar su kaybından öteye gitmez. Vücut kaybettiği sıvıyı yerine koyduğu vakit o ARALIK / 2011
27
Tek başına alınan zayıflama ilacının bir etkinliği yoktur. Endoktrinolog veya iç hastalıkları uzmanı kontrolünde, üç aylık diyet ve egzersiz tedavisine yanıt alınamadığı durumlarda destek olarak kullanılmalıdır.
kilolar geri gelmiş olur. Yaşanacak bağırsak tembelliği (kabızlık) ise cabası. • Tek tip besine dayalı diyetler bıkkınlık sağlar, kişide diyet sonrası aşırı besin ve kilo alımı görülür. Kaybedilen kas ve su da işin diğer bir boyutu. • Zayıflama ilaçları hekim kontrolünde alınmadığı takdirde ölüme bile varabilen çok ciddi sonuçlara neden olmaktadır. Zaten tek başına alınan zayıflama ilacının bir etkinliği yoktur. Endoktrinolog veya iç hastalıkları uzmanı kontrolünde, üç aylık diyet ve egzersiz tedavisine yanıt alınamadığı durumlarda destek olarak kullanılmalıdır. • Zayıflama eşofmanları sadece su kaybı sağlar. Zayıflamada önemli olan yağ kaybıdır. Bu nedenle çözümü bilimde aramakta yarar vardır. Unutulmamalıdır ki; her başarısız deneme vücutta zayıflamaya karşı direnç oluşmasına yol açar ve işi yokuşa sürer. Bu nedenle kesin karar vermek şart.
28
ARALIK / 2011
Sürekli kilo alıp vermektense, kilolu bile olsanız o kiloyu sabit tutmanız daha sağlıklıdır. Doktorluğun Amatörlüğü Olmaz Zayıflamanın temelinde eğitim yer almaktadır. İç hastalıkları uzmanı veya endokrinolog kontrolünde yapılacak klinik muayenenin ardından elde edilen kan tahlil sonuçları yorumlanarak, kişi diyetisyen eşliğinde tıbbi beslenme tedavisine alınmalıdır. Egzersiz ve davranış değişikliği tedavisinin yerleştirilmesi ile hedefe ulaşılmalı ve kişi koruma programına alınmalıdır. Üç ay süresinde diyet, egzersiz ve davranış değişikliği tedavisi uygulanmadan kimseye ilaç tedavisi ve/veya cerrahi tedavi uygulanmamalıdır. Tıp eğitimi almamış kişilerin insanlara sağlık öğütleri vermesi, hele ki ilaç önerisinde bulunması son derece yanlıştır. Her mesleğin amatörlüğü olur, ama doktorluğun olmaz. Öte yandan insanları “zayıflatıyor” veya
“boy uzatıyor” diyerek piyasada satılan bazı ilaçlara yönlendirmek, kişileri özendirerek sağlıkları ile oynamak son derece yanlış bir durumdur. Şahsen böylesi bir tutumu kesinlikle onaylamıyorum ve onaylayan uzmanların da biliminden şüphe etmek gerektiğini düşünüyorum. Bu tür uygulamalar sağlığa zarar vermenin ve metabolizmanın bozulmasını sağlayarak ömrü kısaltmanın yanı sıra, kişinin ruh sağlığına da olumsuz yönde etkiler bırakarak “ben bu işi başaramıyorum” diyerek umutsuzluğa kapılmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak; zayıflama programı kişiye özel, bireyin benimseyip, yaşam tarzı haline getirerek uygulayabileceği, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırabilecek özellikte olmalıdır. Ayrıca obezitenin tedavisinde tek başına diyet tedavisi yeterli olmamakta, beraberinde egzersiz programı ve davranış değişikliği tedavisi de gerekmektedir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitkisel İlaç Olarak Tabir Edilen Ürünlere İzin Vermiyor Mevzuata aykırı reklamlara itibar edip bu iddialarla satışa arz edilen ürünleri satın almamalarını tavsiye ediyoruz.
haber, GÜNEŞ K AZDAĞLI
30
ARALIK / 2011
Günümüzde zayıflama amacı ile birçok ürünün “gıda takviyesi” adı altında satışı yapılıyor. Zayıflama ürünleri başta olmak üzere birçok farklı soruna çözüm getirdiği ileri sürülerek satılan ve bitkisel olduğu iddia edilen ürünler tehlike yaratmaya devam ediyor. Genel olarak bakıldığında bu ürünlerin etkinliği ve güvenliği gösteren çalışma sayısı son derece az. Uzmanlar bu tür ürünlerin satışının mutlaka engellenmesi ve daha sıkı bir denetim getirilmesi görüşündeler. Ayrıca bu tür ürünlerin yarar ve zararlarının iyi değerlendirilmesi, kullanılan diğer ilaçlarla etkileşimi ve yan etkilerinin göz önünde tutulmalısı gerektiğini vurguluyorlar. Hatırlanacağı gibi geçen yıl Kastamonu’da 23 yaşındaki Nilay Dinçer, zayıflama amacıyla kullandığı ürün nedeniyle hayatını kaybetmişti.
İzinler Kontrol Edilmeli 5996 Sayılı Kanun kapsamında “gıda” olarak yer alan ürünlerin özellikle “zayıflatıcı bitkisel ürünler”, “gıda takviyeleri” ve “özel beslenme amaçlı gıdaların” kontrol ve denetimi ile gıdaların ithalat ve ihracat kontrolleri ve üretim izinleri görevi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na ait. Biz de bu konuyla ilgili olarak Bakanlık yetkilileri ile görüştük. Bakanlık yetkilileri tüketicilerin bu tür ürünler satın alırken mutlaka Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı iznini aramaları gerektiğini söylediler ve şu açıklamada bulundular; “Kilo verdirici, kilo aldırıcı, boy uzatıcı, cinsel performansı arttırıcı, sigara bıraktırıcı ve hastalıkları iyileştirici vb. ürünler ile Bitkisel İlaç olarak tabir edilen ürünlere Bakanlığımızca üretim izni verilmemiştir. Mevzuata aykırı reklamlara itibar edip bu
iddialarla satışa arz edilen ürünleri satın almamalarını tavsiye ediyoruz. 5179 sayılı Kanun kapsamında Bakanlığımızca üretim izni verilmiş Takviye Edici Gıdaların adları, üretim izin tarih ve sayıları ile üretici firmalara ait bilgiler Bakanlığımızın http://www.gkgm.gov.tr adresinde verilmektedir. Ayrıca, Alo Gıda 174 başvuruları doğrultusunda ilgili firmalar ve bu firmaların ürettikleri ürünler hakkında kamuoyuna bilgi veriyoruz. İnternette Verilen Reklam ve İlanlar Mevzuata Aykırı Bilindiği üzere ilaç niteliğindeki ürünlere izin vermek Sağlık Bakanlığı’nın yetki ve sorumluluğundadır. Bu nedenle internetten satışa sunulan ilaçlar ile ilgili iş ve işlemler Sağlık Bakanlığınca yürütülmektedir. Ancak Bakanlığımızdan izinli olan Takviye Edici Gıdaların hastalıkları önlediği, iyileştirdiği ve tedavi ettikleri iddia
edilen ticari reklam ve ilanlar internette yer almaktadır. 5996 sayılı Kanun uyarınca bu reklam ve ilanlar mevzuata aykırıdır. Mevzuata aykırı olan ticari reklam ve ilanlar yasal işlem uygulanabilmesi amacıyla Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’na bildirilmektedir.” Öte yandan Bakanlığın üretim izni verdiği takviye edici gıdaların içeriği ve kapsamı da yine 5996 sayılı yasa ile belirlenmiş durumda. Bu alanda üretim yapmak isteyen şirketlerin, bitkisel çay, bitkisel karışımlar, bitkisel karışımlı macun vb. gıdalar için, ilgili mevzuat hükümlerine uymaları ve Bitki Danışma Kurulu’nca oluşturulan Bitki Listesi’ni dikkate alarak Türk Gıda Kodeksine uygun şekilde üretim yapmaları gerekiyor. Bakanlık ancak bu süreç doğru işleyip, istenen şartlar yerine getirildiğinde söz konusu şirketlere üretim izni veriyor.
İlaç niteliğindeki ürünlere izin vermek Sağlık Bakanlığı’nın yetki ve sorumluluğundadır. Bu nedenle internetten satışa sunulan ilaçlar ile ilgili iş ve işlemler Sağlık Bakanlığınca yürütülmektedir.
ARALIK / 2011
31
Sağlık Kurumlarında Maliyet, Fiyatlandırma ve Pazarlama y a z ı , B E H LÜ L Ü N V E R Marmara Üniversitesi Tıp Fak. Vakfı Academic Hospital & Çiftehavuzlar Tıp Merkezi Vakıf/ İşletme Müdürü
Bir hastanenin etkin ve verimli bir şekilde yönetilebilmesi için yöneticilerin sağlık kurumunun çevresi ve faaliyetleri ile ilgili doğru, tutarlı ve zamanlı bilgilere sahip olması gerekir. Sağlık kurumları, insanların en önemli gereksinimlerinden biri olan sağlık hizmetlerini üreten işletmelerdir. Hastaların sağlık problemlerinin zamanında ve etkin bir şekilde çözümlenebilmesi için sağlık kurumları tarafından verilen hizmetlerin çağdaş işletmecilik anlayışıyla yerine getirilmesi şarttır. Dolayısı ile uygun örgütlenme biçimi geliştirilip, sağlık hizmetlerinin en iyi şekilde verilmesi için gerekli bütün bileşenler bir arada bulundurulmalıdır. Bir sağlık kuruluşu yöneticisi için temel amaç, belirli düzeydeki sağlık hizmetlerini en uygun maliyet ve en yüksek etkinlik ile sunmaktır. Dolayısıyla bir hastanenin etkin ve verimli bir şekilde yönetilebilmesi için yöneticilerin sağlık kurumunun çevresi ve faaliyetleri ile ilgili doğru, tutarlı ve zamanlı bilgilere sahip olması gerekir. Bu bilgiler sayesinde geçmiş faaliyet sonuçları değerlendirip, gelecek hakkında karar alma kolaylaşacaktır.
32
ARALIK / 2011
Hizmet işletmesi olan sağlık işletmelerinde birim sağlık hizmet maliyetlerinin ve maliyet birleşenlerinin ne olduğunun bilinmesi yöneticiler açısından önem taşımaktadır. Bu bilgiler maliyet muhasebesi tarafından sağlanmaktadır. Ayrıca fiyatlandırma kararlarında ve maliyet analizlerinde de kullanılmakta ve alınan kararlar sağlık kurumunun başarısını önemli ölçüde etkilemektedir. Sağlık kurumlarında muhasebe bilgi sistemi tarafından üretilen finansal tablolar; kurumun mali durumu ve faaliyet sonuçları hakkında bilgiler üretmektedir. Analiz tekniklerinin kullanılarak finansal tabloların analize tabi tutulması ve sonuçlarının yorumlanması kurumun finansal durumunu, faaliyet sonuçlarını ve finansal yönden gelişmesini değerlendirebilmek, gelişme yönlerini saptayabilmek ve işletme ile ilgili geleceğe yönelik tahminlerde bulunabilmek için önem arz etmektedir.
Maliyet Dağıtımı
merkezlerine dağıtılmış olur.
Genel hizmet maliyetleri ile her bir hizmet birimi arasında doğrudan doğruya ilişki kurulamaması nedeniyle, bu maliyetler önce belirli sınıflara göre toplanır. Daha sonra, dağıtım anahtarları yardımıyla maliyet merkezlerine dağıtılır. Bu işlem, birinci maliyet dağıtımı olarak tanımlanmaktadır.
Bundan sonra, esas maliyet merkezlerinde toplanan genel hizmet maliyetleri; zaman temeline göre, ağırlıklı prosedüre göre gün başına göre veya maliyet artı yöntemine göre, sağlık hizmetine yüklendirilir. Bu işleme de üçüncü maliyet dağıtımı (yüklemesi) denir. Böylece direkt ilk madde ve malzeme maliyeti ve direkt işçilik maliyetinden sonra genel hizmet maliyeti de sağlık hizmetinin maliyeti içindeki yerini alır.
Ancak, destek maliyet merkezlerinde herhangi bir sağlık hizmeti sunulmadığından ve sağlık hizmeti maliyetlerini doğru belirleyebilmek için destek maliyet merkezlerinde birinci maliyet dağıtımı sonrasında toplanan genel hizmet maliyetleri, yine dağıtım anahtarları yardımıyla, esas maliyet merkezlerine doğrudan doğruya veya kademeli dağıtım yöntemlerinden biri seçerek dağıtılır. Bu işleme ikinci maliyet dağıtımı denir ve sonucunda sağlık kurumunda ortaya çıkan tüm genel hizmet maliyetleri, sağlık hizmetlerinin sunulduğu esas maliyet
Fiyat, en yalın tanımı ile bir ürün veya bir hizmet karşılında ödenmesi gereken paradır. İktisatçılara göre ise fiyat, belli bir malın arz ve talep noktasındaki değeridir. Fiyatlama kararları alınırken veya fiyatlama politikaları belirlenirken işletme içi faktörler ve işletme dışı faktörler göz önüne alınmalıdır. İşletme içi faktörler işletmeler tarafından denetlenebilir. Buna karşılık işletme dışı faktörler denetlenemez.
Rekabetin giderek şiddetlendiği global ekonomide, maliyeti minimuma çekmek için üretim aşamasını rasyonel biçimde örgütleyerek, gereksiz maliyet yaratan bütün unsurları temizlemek gerekir.
ARALIK / 2011
33
Fiyatlandırma Yöntemleri Fiyat belirleme yöntemleri, maliyet, talep ve rekabet gibi üç önemli etmenden birini temel alır. Yöneticiler fiyat belirlerken bu üç etmenin tamamını veya birini dikkate alırlar. Uygulamada genellikle bu üç etmenden yalnızca birisine dayanarak fiyat belirlendiği için fiyatlandırma yöntemlerini, maliyete dayalı, talebe dayalı, rekabete dayalı, olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür. Pazarlama karmasını aşağıdaki gibi belirtebiliriz: (Steven J. Gray, Healthcare marketing has five ‘P’s, Received (in revised form): 19th November 2007) • Ürün (Product) • Fiyat (Price) • Dağıtım (Place)
(place) ve tanıtımdan (promotion) oluşuyordu. Kısacası, etkin bir pazarlama stratejisi, bu dört unsura ilişkin stratejilerin başarılı biçimde oluşturulmasından geçiyordu. Ama hasta odaklı pazarlamanın gündeme gelmesiyle birlikte, 4P yerini 4C’ye bıraktı. Pazarlama biliminin en önemli gurusu Philip Kotler tarafından tanımlanan 4C, müşteri değeri (customer value), müşteri maliyeti (customer cost), müşteriye kolaylık (customer convenience) ve müşteri iletişimini (customer communication) içerir. Bu kavramları yakından bakmak gerekir ise; • Müşteri Değeri (Customer value) • Müşteri Maliyeti (Customer cost) • Müşteri Kolaylık (Customer convenience)
• Tutundurma (Promotion)
• Müşteri İletişimi (Customer communication)
Pazarlamaya ilişkin evrensel kuralların oluşturulduğu 1960’larda, doğru bir satış stratejisinin 4P bazında yapılandırılması gerektiği kabul edilmişti. Sizin de duymuş olacağınızı tahmin ettiğimiz söz konusu 4P, ürün (product), fiyat (price), yer
Müşteri değerini, 4P kuralındaki ‘ürün’ün, müşteri odaklı tanımı olarak niteleyebiliriz. Ürettiğiniz ürün ya da hizmetin, müşteriye bir değer sunması ve/veya müşterinin bir sorununu çözmesi gerekir. O nedenle, pazarlama stratejisinin daha
34
ARALIK / 2011
başında, satacağınız ürün ya da hizmetin, pazardaki müşterinin hangi sorununu çözeceğini ya da ona hangi değeri sunacağını tanımlamamanız gerekir. Müşteri maliyeti, 4P kuralındaki ‘fiyat’ unsuruna karşılık gelir. Doğru bir pazarlama stratejisinin, müşteriye en uygun maliyete sahip ürün ya da hizmeti sunması gerekir. Rekabetin giderek şiddetlendiği global ekonomide, maliyeti minimuma çekmek için üretim aşamasını rasyonel biçimde örgütleyerek, gereksiz maliyet yaratan bütün unsurları temizlemek gerekir. Müşteriye kolaylık kuralı, 4P’deki ‘yer’in (Yani, dağıtımın), müşteri odaklı yeni tanımıdır. Ürün ya da hizmetinizi pazara, müşterinin en kolay biçimde satın almasını sağlayacak biçimde ulaştırmanız, global ekonominin temel şartlarından biridir. Ve son olarak, 4P’deki ‘tanıtım’ın, 4C’deki karşılığı olan müşteri iletişimi. Müşteri iletişimi, yapılacak bütün tanıtım faaliyetlerinin müşteriyi baz almasını ve ona saygı göstermesini içerir. Müşteriye değer veren, onu yanıltmaktan kaçınan ve onunla iletişim kurmayı başaran tanıtım, müşteri odaklı pazarlama anlayışının tanıtım stratejisini oluşturur.
Bilgisayar Sağlığımızı Tehdit Ediyor
h a b e r, AY Ş E Y I L M A Z T Ü R K
36
ARALIK / 2011
Bilgisayarların kullanımı ile işlerin yapılabilme hızının artması, iş yoğunluğunun artışını da beraberinde getiriyor. Çalışanların ekran karşısında daha çok zaman geçirmeleri ve buna bağlı fiziksel kondisyonlarının düşük olması, bilgisayarları aşırı ve hatalı kullanmaları sağlık sorunlarının artmasına neden oluyor. Acıbadem Ataşehir Cerrahi Tıp Merkezi’nden Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Ayçe Atalay, bilgisayarın aşırı kullanımına bağlı zorlanmalarda en çok boyun fıtığı, tendinit, karpal tünel ve miyofasiyel ağrı sendromunun ortaya çıktığını belirterek, “Aslında bu hastalıklardan basit önlemler ile korunmak mümkün olabiliyor. Ancak gereken önlemler alınmaz ve hastalık ortaya çıkarsa zaman kaybetmeden bir doktora başvurmalı. Çünkü erken tanı ile bu sağlık sorunlarının hızlı şekilde tedavi edilmesi sağlanabiliyor. Bunun aksine
geç kalındığında ise iyileşme süresi gecikiyor ve hastalık kronikleşebiliyor.” diyor. Bilgisayar Kullananları Tehdit Eden Dört Hastalık Bilgisayarın aşırı kullanımına bağlı oluşan sağlık sorunları daha çok aktif iş hayatında olan 30-50 yaş arasındaki kişilerde görülüyor. 1.Boyun Fıtığı: Boyundan başlayan ve kola uzanan ağrılar özellikle güç kaybı ve uyuşukluk ile birlikte gelişirse, bu sorun boyun fıtığına işaret edebiliyor. Özellikle sabit pozisyonda uzun süre kalınması boyun fıtığını tetikleyen bir faktör olarak görülüyor. 2. Miyofasiyel Ağrı Sendromu: Özellikle uzun süre sabit pozisyonda çalışmak zorunda kalan çalışanlarda belli kaslarda ağrılı noktalarla gelişen ‘miyofasiyel ağrı sendromu’ ortaya çıkabiliyor. Bu sendrom
Bilgisayar ekranı direkt olarak karşınızda olmalı. genellikle sırt ve kürek kemiği çevresindeki kas gruplarında ağrıya neden oluyor. 3. Tendinit: Dirsek ve el bilek çevresinde farklı tendinit tabloları ortaya çıkabiliyor. Kişilerin klavye kullanılırken el bileklerinin aşırı yukarıda olması gibi ergonomi kurallarına uygun hareket etmemesi sonucu, el ve bilek çevresinde ağrılar oluşuyor. Tendinit erken tedavi edilmezse sürekli bir ağrıya yol açarak kişinin günlük işlerini uygulamasını bile kısıtlayabiliyor. 4. Karpal Tünel Sendromu: El ve bilek çevresinin aşırı kullanımına bağlı olarak ellerde özellikle geceleri belirgin uyuşma şikayetine neden olan karpal tünel sendromu da gelişebiliyor. Uzun süreli durumlarda el kaslarında güçsüzlük ve erimeler oluşabiliyor. On İki Adımda Bilgisayara Bağlı Hastalıklardan Korunun 1. Bilgisayar Ekranınızı Direkt Olarak Karşınızda Tutun: Bilgisayar ekranı direkt olarak karşınızda olmalı. Ayrıca gövdenizden yaklaşık olarak kolunuz kadar uzak durmalı. Monitörün üstü, göz hizasında veya hafif aşağıda olmalı. Ekranın temiz ve eğimli olmaması da ergonomik açıdan dikkat edilmesi gereken bir başka faktör. 2. Klavyeniz Dirseklerinizden Hafifçe Aşağıda Olsun: Klavyeyi taşıyan kısmın kişiye göre ayarlanabilir olmasına dikkat edin. Klavye kullanırken el ve bileğinizi mümkün olduğunca düz pozisyonda tutun. Yani, el, bilek ve parmaklarınız aynı hizada olmalı. Klavyeniz dirseklerden hafifçe aşağıda olmalı. Klavyenizin bu yükseklikte olması önkol desteklerinin sırt ve omuz kaslarının gevşemesine imkan sağlıyor.
lantılı mevcut. Öyle ki üç saatlik bilgisayar kullanımı bile işe bağlı aşırı kullanım sendromuna neden olabiliyor. Kullanım süresi arttıkça kişilerin şikayetleri orantılı olarak artıyor.
3. Mouse’u Nazik Kullanın: Mouse’un elinize uygun boyutta olmasına dikkat edin. Mouse’u hareket ettirirken tüm kolunuzu da hareket ettirin ve parmaklarınızı hafifçe kullanın. Ayrıca parmaklarınızı aşırı bastırmamaya da özen gösterin.
5. Her Yarım Saatte Bir Mola Verin: Çalışırken yaklaşık yarım saatte bir kısa molalar verin. Bu sırada bazı egzersizleri uygulamanız, uzun süreli sabit pozisyonda kalmaya bağlı oluşan sorunları önleyecektir. Örneğin omuzlarınızı geriye çevirebilir, el bilekleriniz ile kollarınızı çevirebilir ve el bileklerinizi gerebilirsiniz.
4. Mouse Kullanım Süresine Dikkat Edin: Mouse kullanım süresi ile kol ve eli ilgilendiren problemler arasında bağ-
6. Öne Eğilmeden Oturun: Bilgisayar karşısında çalışırken öne doğru eğilmeden oturun ve başınızı dengeli tutun. ARALIK / 2011
37
Çalışırken yaklaşık yarım saatte bir kısa molalar verin. Bu sırada bazı egzersizleri uygulamanız, uzun süreli sabit pozisyonda kalmaya bağlı oluşan sorunları önleyecektir.
38
ARALIK / 2011
Omuzlarınızın da gevşek olmasına özen gösterin. 7. Pozisyonunuzu Sık Sık Değiştirin: Pozisyonunuzu sık sık değiştirmeyi ihmal etmeyin. Masanın altında bacaklarınızın rahatça hareket edebileceği bir alan olmalı ve ayaklarınız yere düz temas etmeli. Dizlerinizi de 90 derecede tutmaya özen gösterin. Ayaklarınız yere temas etmiyorsa destek koymayı unutmayın.
10. Telefonu Omuz ve Baş Arasına Sıkıştırmayın: Özellikle telefonu omuz ve başınızın arasına sıkıştırmayın. Telefonu sık kullanıyorsanız baş telefonu ve kulaklık kullanmanız boyun ağrılarına karşı koruyucu olabiliyor.
8. Sandalyeniz Her Yöne Hareket Edebilsin: Her yöne hareket edebilen, yükseklik ayarına sahip, bel ve sırt desteği olan, aynı zamanda bacak arkası ile kolları destekleyen sandalyeleri tercih edin.
11. Ofis Malzemelerinizi Düzenleyin: Çalışma alanı oluşturulurken çok sık kullandığınız malzemeleri yakına yerleştirmeniz kullanım kolaylığı sağlar. Böylece gerekli ofis malzemelerine kolayca ulaşabilirsiniz. Telefonu sağ elli iseniz sola, sol elli iseniz için sağa yerleştirin. Eğer tablo gibi referans bir materyel kullanılıyorsanız bunu göz seviyesine veya daha yukarıya yerleştirin.
9. Ergonomik Ortam Hazırlayın: Aydınlatma, havalandırma, masa, sandalye ve büro malzemeleri gibi iş yeri koşullarını ergonomik prensiplere göre düzenleyin. Bu düzenleme öncelikle iş gücü kaybınızı önleyecektir.
12. Egzersiz Yapın: İş dışındaki zamanlarınızda esnekliğinizi ve kondisyonlarınızı korumak için düzenli bir egzersiz programına katılın. Bilinen bir hastalığınız varsa önce tedavi olun, daha sonra doktorunuzun önerisine göre egzersize başlayın.
Sisoft Ortadoğu’nun En Hızlı Büyüyen Şirketleri Arasında Yer Aldı All World Arabia Fast Growth 500 + Turkey ödül töreninde on beş farklı Ortadoğu ülkesinden ve Türkiye’den en hızlı büyüyen şirketler ödüllerini aldılar.
h a b e r , İ L K E R K AYA L A R
40
ARALIK / 2011
İlki geçen sene Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenen Küresel Girişimcilik Zirvesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Barack Obama’ya yazdığı mektup sonrasında Amman’da düzenlenmesi planlanırken 3-6 Aralık tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezinde T.C. Başbakanlığı, TOBB ve TEPAV bünyesinde düzenlendi. Zirvenin açılışına, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün katıldı. Başbakan Re-
cep Tayyip Erdoğan rahatsızlığı nedeniyle zirvede yer alamadı. Zirve kapsamında düzenlenen All World Arabia Fast Growth 500 + Turkey ödül töreninde on beş farklı Ortadoğu ülkesinden ve Türkiye’den en hızlı büyüyen şirketler ödüllerini aldılar. Verilen bilgiye göre, All World Arabia 500 Turkey, Arap ülkeleri, Pakistan ve Türkiye’nin en hızlı büyüyen şirketlerini içine alıyor. Zirvede, Sisoft Ortadoğu’nun en hızlı büyüyen şirketleri arasında yer alarak, Arabia Fast
Growth 500+ Turkey’de en hızlı büyüyen 85. firma oldu. Ödül Alan Şirketlerin Özellikleri Türkiye’den listede yer alan şirketler arasında ilk üç sırayı Kahramanmaraş Çimento, Network Uluslararası Taşımacılık ve Çebi İnşaat yer alıyor. Ödüle hak kazanan şirketlerin toplam ciroları 80 ülkenin toplam milli gelirinden daha fazlasına karşılık geliyor. Bu hızlı büyüyen şirketler 100 bin kişiye istihdam sağlıyor ve satışlarının üçte birini uluslararası piyasaya yapıyor. Ayrıca bu şirketlerin yüzde 80’i gelecek iki yıl içinde yeni bir şirket kurmayı planlıyor. Eminim Sizler de Başaracaksınız Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, 2. Küresel Girişimcilik Zirvesi kapsamında düzenlenen ‘’All World Arabia 500’’ ödül töreninde yaptığı konuşmada, zor bir coğrafyada bulunduklarını belirterek, ‘’Bölgemizin en önemli girişimci gücü olarak sizleri çok iyi anlıyoruz. Çünkü bu coğrafyada girişimci olmanın ne kadar zor olduğunu biliyoruz.
Bizler de sizlerin geçtiği yollardan geçtik. Siyasi çatışmalar, darbeler, dış müdahaleler bizim de canımızı çok yaktı. Ama biz başardık. Ekonomimizi ve toplumumuzu belirli bir noktaya getirdik. Kalabalık bir girişimci orta sınıf yarattık. Eminim, sizler de başaracaksınız’’ diye konuştu. Son beş yüz yılda, önce Avrupa’nın sonra ABD’nin küresel bir güç olarak yükseldiğini, şimdi güç dengesindeki üçüncü büyük değişimin yaşandığını kaydeden Hisarcıklıoğlu, yazar Fareed Zakaria’nın ‘’geride kalanların yükselişi’’ olarak tanımladığı bu değişim sürecinin en fazla bu coğrafyayı etkilediğini dile getirdi.
Türkiye’den listede yer alan şirketler arasında ilk üç sırayı Kahramanmaraş Çimento, Network Uluslararası Taşımacılık ve Çebi İnşaat yer alıyor.
Konuşmanın ardından, dereceye giren şirketlerin temsilcileri sahneye davet edilerek birlikte basın mensuplarına görüntü verdiler. Ödül törenine Sisoft adına Genel Müdür Yrd. Dr. Nejat Çakmak ile Uluslararası Ticaret Koordinatörü Nejat Ünsal katıldı. Ödül Töreninin ardından on beş ülkeden gelen girişimcilerin katıldığı “Türk Gecesi” temalı Gala Yemeği’ne TOBB Başkanı Sayın M. Rifat Hisarcıklıoğlu da katıldı. ARALIK / 2011
41
SAĞLIK VE TEKNOLOJİ
Tıbbi Laboratuvarlar Bir Çipe Sığıyor Kullandığımız teknolojik cihazlarının her geçen gün boyutları küçülüyor, inceliyor ve hafifliyor. Bu küçülme tıbbi laboratuarlara da yansımış durumda. Bunu başaran ise nano teknolojideki gelişmeler. Bu gelişmelerle tıbbi laboratuarlar da bir çipe sığdırılıyor. Bu çip avucunuza yerleşebiliyor ve sadece birkaç dakika içinde diagnostik testler yapabiliyor. Laboratuar çiplerinin başka sağlık taramaları için de kullanılması planlanıyor. Londra Nanoteknoloji Merkezi’de görev yapan Tom Duke HIV testi yapacak bir çip laboratuar
Tüm Virüslere Karşı Draco Massachusetts Teknoloji Enstitüsü tüm virüs çeşitlerini yok edeceği öne sürülen ‘Draco’ adını verdikleri bir etken madde geliştirdi. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü araştırmacılarından Todd Rider, Draco’yu bugüne kadar 15 farklı virüse karşı test ettiklerini söyledi. Draco’nun domuz gribinden çocuk felcine kadar birçok virüste etkili olduğu ileri sürüldü. Rider, birbirinden farklı virüslere Draco’nun nasıl etkili olduğu sorusunu ise şöyle cevapladı “ilaç virüsün kendisine değil, virüsün buluştuğu insan hücrelerine karşı saldırıya geçiyor. Virüsler canlı hücre içerisinde çoğalır ve sonra da o hücreleri öldürürler. Ardından da bir diğer hücreye sıçrarlar. İşte Draco da virüsün ilk bulaştığı hücreyi, daha virüs çoğalmaya fırsat bulamadan yok ediyor.”
42
ARALIK / 2011
üzerine çalıştıklarını ve birçok değişik virüs ve hastalık bu çiplerle yakın bir gelecekte teşhis edilebileceklerini söyledi.
Kanser Tedavisinde Yeni Teknoloji Trubeam STx Kanser tedavisinde yeni bir dönemi başlatacağı ileri
olası iç ve dış hareket değişikliklerini tanımak ve bunlara
sürülen Trubeam STx ile radyocerrahi alanında sadece
adapte olmak için gereken araçlarla çalışıyor. Radyasyon
kanserli hücreye tedavi uygulanarak çevresindeki dokuların
onkologları, beyin cerrahları ve fizik tedavi uzmanlarının
sağlıklı kalması mümkün oluyor. Varian Medikal
web tabanlı bir ağ üzerinden birbirleriyle bilgi alışverişi
Sistemleri ve Brainlab tarafından piyasaya sürülen Novalis
yapabilmesini sağlayan sistem, hastalara her zaman ve her
Radyocerrahi destekle TrueBeam STx cihazı, Neolife
yerde bir ekip tarafından yönetilen bir tedavi imkanı da
Tıp Merkezi’nde kanserli hastalara yeni tedavi imkanları
sunuyor.
sunuyor.
Radyasyon Onkoloğu Prof. Dr. Ufuk Abacıoğlu,
Novalis Radyocerrahi destekli TrueBeam STx, çok derin
Türkiye’de ilk kez Neolife Tıp Merkezi’nde bulunan
beyin tümörleri gibi karmaşık endikasyonların tedavi edilme imkanı ile cerrahi müdahale için uygun olmayan hastalara da bir seçenek sunuyor. Hedefe yönlendirilmiş radyocerrahi ile görme, duyma gibi hayati duyulara zarar verme en aza indirgenebiliyor ve pek çok sistemden farklı olarak hastanın solunumuna ve diğer vücutsal hareketlerine adapte edilebiliyor.
Novalis Radyocerrahi destekli TrueBeam STx cihazıyla ilgili özetle şu bilgileri verdi: “Bu merkezde geniş bir hasta grubu yelpazesi, 6D robotik masa ve yüksek kalitede görüntüleme sistemi, Brainlab Exactrac ve Varian OnBoard Imager görüntüleme yönlendirme sistemleri kullanılarak yüksek hassasiyete sahip radyoterapi ve radyocerrahi ile tedavi edilebiliyor. Bu üç cihazı birlikte kullanarak hastalara, invazif yöntemlerle bu işi yapan diğer
Bu teknoloji, yüksek hassasiyet ve doğruluk hedefine
sistemlerle karşılaştırıldığında daha rahat ve verimli bir
ulaşmak için özel bir yazılımla çalışıyor ve doz hesapları
tedavi sağlanabiliyor. Benzer şekilde yan etkiler de en aza
çok kısa sürede yapılabiliyor. Doktorlar, tedavi sırasında
indiriliyor.”
ARALIK / 2011
43
SAĞLIK VE TEKNOLOJİ
Direksiyon Başında Sağlık Kontrolü Araba kullanırken kalp krizi geçirme tehlikesi ortadan kalkıyor. Münih Teknik Üniversitesi bilim adamları ile bir Alman otomobil şirketinin uzmanlarının ortaklaşa geliştirdiği sistem, otomobil sürücüsünün nabzını, deri direncini ve kandaki oksijen oranını, direksiyona yerleştirilen basit sensörlerle ölçüyor. Sürücünün bayılma veya bir kalp krizi geçirme riski oluşması halinde, sistem duruma göre dörtlüleri yakabiliyor, aracın hızını düşürebiliyor, hatta otomobili durdurabiliyor. Alman Sistemin çalışması için gereken tek şey, sürücünün direksiyonu tutması.
Bilgisayarlı Tomografide Gelişim Herkesi Şaşırttı Minnesota Üniversitesi’ geçtiğimiz aylarda herkesi şaşırtan bir araştırmayı Kuzey Amerika Radyoloji Derneği’nin yıllık kongresinde katılımcılarla paylaştı. Üniversitede bir grup bilim adamı 300 yıllık Stradivarius kemanın üç boyutlu tomografi görüntüleriyle tüm ayrıntıları ile tespit ettiklerini anlattılar. Bu ayrıntılar doğrultusunda bilgisayar tarafından yönetilen bir robot, kemanın yapı parçalarını kesti. Ardından bu parçalar keman yapımcıları tarafından birleştirildi. Böylelikle bilim adamları, bilgisayarlı tomografi yardımıyla ünlü Stradivarius kemanlarından birinin birebir kopyasını yapmayı başardı. Bilgi Çağı sitesinin haberine göre projeyi yöneten Minnesota Üniversitesi’nden radyolog Steven Sirr, aynen insanlarda olduğu gibi kemanlarda da bireysel farklılıkların geniş bir yelpazesi bulunduğunu belirtti ve yüzlerce yıllık bir müzik aletinde, çok ufak yırtıklar, minnacık delikler, tamir izleri ve çevresel koşulların neden olduğu değişiklikler gibi çok sayıda özellik bulunduğunu söyledi.
44
ARALIK / 2011
Topuk Dikeni Oldukça Kolay Tedavi Ediliyor
haber, SERR A KUL
Birçok hastayı canından bezdiren “Topuk dikeni” hastalığı (plantar fasiitis), ayak tabanının kaplayan zarın (plantar fasya) topuk kemiğine yapışma yerinde oluşan yangı (inflamasyon) ve bu yangının sürekli bir hal almasıdır. Bayındır Hastanesi Kavaklıdere Fizik Tedavi Bölüm Başkanı Prof. Dr. M. Nafiz Akman, “Sabah kalktığınızda topuğunuzun üzerine basmakta zorlanıyorsanız ya da uzun süre ayakta kalınca ayak tabanında rahatsız edici ağrılar oluşuyorsa topuk dikeni olabilirsiniz” dedi. Oldukça sık görülen bu rahatsızlık aslında kolayca tedavi edilebilmektedir. Daha çok kilolu ve orta yaş üzerindeki kişilerde görülen topuk dikeninin bazen ağrısız olarak da tespit edilebildiğini ifade eden Akman, topuk dikeni olan hastala-
rın sabahları ilk yere basarken veya uzun süre oturduktan sonra ayağa kalkarken başlayan, aktivite ile azalan fakat aktivite uzadıkça tekrar ortaya çıkan bir topukayak tabanı ağrısı olduğunu belirtti. Ağrıyan nokta çoğunlukla topuğun alt-ön kısmı ve taban çukurluğunun başladığı noktadadır. Bazen tüm ayak tabanına yayılabilir. Ayak bileği ve parmaklar gerildiğinde ağrı artar. Topuğa Aşırı Yüklenmeyin Topuk dikeni hastalığı tespit edildikten sonra alınacak bazı basit önlemlerle kendiliğinden geçebilmektedir, ağrının sebebinin gerçekten topuk dikeni olup olmadığından emin olunması gerekmektedir. Bu tip durumlarda mutlaka fizik tedavi ve ARALIK / 2011
47
rehabilitasyon ya da ortopedi uzmanına başvurulmalıdır. Tanı kesinleştikten sonra ilk yapılacak şey topuğa aşırı yüklenmekten kaçınılmasıdır. Evde çıplak ayakla gezilmemeli, sert zeminlerde uzun süreli ayakta durulmamalı, sıçramalı ve ani depar gerektiren sporlar yapılmamalıdır. Aşırı kilo varsa verilmeye çalışılmalıdır. Evde yumuşak ve ortopedik tabanlı terlikler tercih edilmeli, dışarıda ise ayakkabı içine silikon topuk-taban destekleri konmalıdır. Giyilen ayakkabıların tabanı, zemindeki çıkıntı ve düzensizlikleri ayağa yansıtmayacak şekilde sert/kalın olmalıdır. İnce tabanlı sandalet tarzı ayakkabı-
Daha çok kilolu ve orta yaş üzerindeki kişilerde görülen topuk dikeni bazen ağrısız olarak da tespit edilebiliyor.
48
ARALIK / 2011
larla dışarı çıkılmamalıdır. Ağrı kesiciler ve ılık su banyoları kısmen rahatlatıcı olabilir. Ayak masajı, ayak tabanı-ayak bileği germe egzersizleri ve ayak içi kasları çalıştıran egzersizler (parmaklarla havlu buruşturma, bilye toplama gibi) yapılmalıdır. ESWT Yöntemi Etkili Olabilir Akman, inatçı ve şiddetli durumlarda, 1990’lardan beri Avrupa’da kullanılan, 2000 yılında Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) onayını alan ABD ile birlikte birçok ülkede popüler hale gelen vücuda dışarıdan şok dalga tedavisi (ESWT) yönteminin uygulanabileceğini söyledi.
ESWT yönteminin hiçbir yan etkisi bulunmamakta ve vücuda herhangi bir kimyasal madde verilmemektedir. Özel bir pnömatik kompresör benzeri cihaz yardımıyla vücuda güçlü şok dalgaları yollanarak ağrı ve yangı azaltılır, hasarlı dokuların yenilenmesi sağlanır. Beş-yedi gün aralıklarla tekrarlanan 3-5 seans sonunda hastaların büyük çoğunluğunda rahatlama görülmektedir. Tüm tedavi seçenekleri denenip başlangıçtan itibaren bir yıl geçmesine rağmen sonuç alınamıyor ise son çare cerrahi tedavidir, ancak bu yönteme başvurmaya genellikle gerek kalmaz.
YENİ ÜRÜNLER tanıtıldı. Toplantıda Nikon’un 1 serisinin Nikon’nun 1 numara olmayı hedeflediği ve bunu bir felsefesi haline getirdiği ifade edildi. 1 Serisi altında yeni aynasız sistemli lens değiştirilebilir fotoğraf makineleri Nikon 1J1 ve Nikon 1V1 tanıtımla birlikte piyasaya sunuldu. Yeni J1 ve V1, şaşırtıcı düzeydeki kompakt boyutların yanı sıra, yeni sensör ve görüntü işlemcilerinin sağladığı fotoğraf-video kalitesi, fotoğraf makineleri için bir ilk olan 73 noktalı AF sistemi ve kolay kullanım özellikleri ile dikkat çekiyor.
Samsung’dan Tablet ve Telefon Bir Arada Hem akıllı telefonu hem de tablet bilgisayarı olmasını isteyenler için Samsung akıllı telefon ile tablet teknolojisini birleştirdiği yeni ürünü Samsung Galaxy Note’u, Türkiye’de satışa sundu. Galaxy Note, 5.29 inçlik ekrana, 9.65 milimetre inceliğe ve 178 gramlık hafif tasarıma sahip. Her tablet gibi dokunmatik ekranı olan cihazın yanında ek olarak bir de kalem sunuluyor. S Pen tablet üzerinde kullanıcıya yazı yazma ya da çizme imkanı sunarken, herhangi bir ekran görüntüsü üzerinde her türlü notu yazıp, paylaşmaya da olanak tanıyor.
ASUS Eee Slate B121’in Gücü Kullanıcılarını Mutlu Ediyor Sağlık, finans, eğitim gibi sektörlerde çalışan kurumsal kullanıcılar için geliştirilen ASUS Eee Slate B121 yeni ürün olarak raflarda yerini aldı. Piyasada bulunan en güçlü tablet PC olduğu ileri sürülen Eee Slate, herhangi bir notebook ya da desktop PC gibi tüm yazılımları sorunsuz çalıştırabiliyor.
Nikon’nun Beklenen Yeni Fotoğraf Makinesi Türkiye’de Nikon 1 aynasız dijital fotoğraf makineleri Türkiye’de de satışa sunuldu. Ürün İstanbul’da düzenlenen bir toplantıyla
50
ARALIK / 2011
ASUS Eee Slate B121 kullanıcılara dokunarak, kalem ya da harici Bluetooth klavye ile giriş yapabilme seçenekleri de sunuyor. Tepkisel çoklu dokunmatik ekran özelliği ile kullanıcılara projelerde iş birliği yapma, sunumları yaratma ve paylaşma kolaylığı sağlıyor. Bütünleşik Güvenilir Platform Modülü (TPM) teknolojisi güvenliğiyle piyasaya sürülen Eee Slate, bir yıl boyunca hiçbir ücret ödemeden, limitsiz ASUS WebDepolama imkan veriyor.
Müzik Severlere Nokia’dan Yeni Telefon Nokia, müzik, internet ve uygulama dünyasını sevenler için geliştirdiği çift SIM kartlı yeni modeli Nokia X2-02’yi piyasaya sürdü. Dahili FM anteni, MP3 çaları, telefondaki müziklere hızlı ulaşmayı sağlayan tuşları, kulaklık olmadan müzik dinlemenin mümkün olduğu dahili hoparlörü ve 32 GB’a kadar arttırılabilen belleği dikkat çekiyor. Nokia X2-02, ‘Play via Radio’ özelliği ise radyodan beğendiğiniz şarkıları kaydetmeye, çalma listelerinizi ev ya da arabanızdaki müzik sistemine ya da diğer cep telefonlarına aktarmaya olanak tanıyor. İnternet sayfalarını yüzde 90’a kadar sıkıştırabilen Nokia internet tarayıcısı sayesinde ise internete girmek oldukça kolay ve hızlı. Bu nedenle data maliyetleri de daha ucuz.
iPhone 4S 2012’den Önce Türkiye’de Turkcell, Avea ve Vodafone, yaptıkları duyurularla iPhone 4S modelini bu ay piyasaya sunacaklarını açıkladılar. Bilindiği gibi 4 Ekim’de ABD’de duyurulan iPhone 4S, izleyen 2 hafta içinde pek çok ülkede kademeli olarak satışa çıkmıştı. Bir önceki modelden 16 ay sonra satışa çıkan iPhone 4S, daha önceki modele göre yedi kat grafik işleme hızına sahip. Ayrıca kamera çözünürlüğü 5’ten 8 megapiksele yükseltilmiş ve sesli komut özelliği eklenmiş durumda. Geliştirilmiş akıllı anten teknolojisi ile de hem CDMA, hem GSM standartlarına uyum sağlayan telefon, tek şarjla 8 saate kadar konuşma imkanı sunuyor.
ARALIK / 2011
51
Kadınlardan Demiri Çalan Nedir? Gelişme çağlarında genç kızlar tarafından yapılan düşük kalorili ve tek tip diyetler demir eksikliğinin görülmesine neden oluyor.
haber, GÜNEŞ K AZDAĞLI
Demir eksikliği ülkemizde sık rastlanan bir sağlık sorun. Yaklaşık her yüz kişiden 40’ında bu soruna rastlanıyor. Demir eksikliğine bağlı olarak kansızlık gelişiyor. Kansızlık ise pek çok yeni soruna zemin hazırlıyor. Kadınlarda demirin vücuttan kaybolmasına yol açan en önemli nedenler arasında adet kanamaları, sık doğumlar, demirden fakir beslenmek, aşırı çay-kahve tüketmek, uzun süren ishaller, kronik enfeksiyonlar, barsak parazitleri, reflü, özefajit gibi mide hastalıkları yer alıyor. Demir eksikliği ve buna bağlı kansızlık hem çocuklarda, hem genç kız ve kadınlarda ciddi sağlık sorunları yaratıyor. Eğer demir eksikliği bebek ve çocuklardaysa büyüme - gelişmede geriliklere, hastalıklara yakalanma sıklığında artışa, algılama ve öğrenme geriliklerine, okulda başarının düşmesine yol açıyor. Çocuklarda yanlış beslenme, besinlerle ihtiyaç olan demirin yeterince alınmaması, erken dö-
52
ARALIK / 2011
nemde inek sütüne başlama ve çok fazla inek sütü alımı nedeniyle kansızlık artıyor. International Hospital Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilem İrkin, yetişkinlerde demir eksikliğine bağlı kansızlığın başlıca altı sağlık sorununa yol açtığını belirterek bunları söyle sıralıyor: • Sürekli yorgunluk ve halsizlik hali uzun vadede depresyon, • Kolay üşüme, • Çarpıntı ve nefes darlığı, • Sık hastalanma, • Baş dönmesi, • Saç dökülmesi ve tırnak kırılmaları. Genç Kızlar Düşük Kalori ve Tek Tip Diyet Yapmasın Kansızlığın temelleri bebeklikte atılıyor. Çocuklukta ve genç kızlık dönemindeki yanlış beslenme tarzı da sorunu ağırlaştırıyor. Özellikle gelişme çağlarında genç kızlar tarafından yapılan düşük kalorili ve tek tip diyetler demir eksikliğinin görülmesine neden oluyor. Üstelik bu tip
Kansızlık tedavisinde demir içeren ilaçların kullanımı mutlaka doktor önerisiyle yapılmalı, düzenli olarak kullanılmalı ve bunun yanında demirden zengin bir beslenme programı uygulanmalı.
beslenme, sadece anemi görülmesine değil, yanlış ve yetersiz beslenmeye bağlı birçok sağlık sorununu da beraberinde getiriyor. Bu sorunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: • Yetersiz enerji alımına bağlı olarak büyüme gelişme gerilikleri, • Boy uzunluğunun yeterli olmaması, • Yağ alımında yetersizliklere bağlı gecikmiş geç adet dönemi, • Adet dönemindeki düzensizlikler, • Demir eksikliğine bağlı çabuk yorulma, • Baş dönmesi, • Çarpıntı, • Ciltte solukluk, • Saç dökülmesi, • Tırnak kırılmaları. Kalsiyum İçeren Gıdalar da Demiri Kaçırıyor Demir eksikliğinin görülme nedenleri arasında yetersiz demir alımının yanında yetersiz emilimi de önemli. Bazen demir alımı yeterli olsa bile emilimde sorun varsa demir eksikliği gelişebiliyor. Bu emilim bozukluğunun altında metabolik sistemdeki bozukluklar yer alabileceği gibi, beslenme tarzındaki yanlışlar da neden olabiliyor. Gıdalarla vücuda demir alınırken beraberinde C vitamini alınması emilimi
artırırken, kalsiyum içeren gıdaların çok tüketilmesi demirin emilimini azaltırken, çay kahve tüketimi de demir eksikliğine neden olabiliyor. Adet Kanamaları Aşırıysa Doktora Gidilmeli Aneminin kadınlarda daha sık görülmesinin nedenlerinden biri de aylık kanamalar. Bir kadın ortalama beş gün süren bir adet döneminde yaklaşık 30 ml kan kaybedebiliyor. Bu da 20-50 mg bir demir kaybına neden oluyor. Bu dönemin uzun ve yoğun geçmesini engellemek ve tedavi etmek amacıyla mutlaka bir kadın doğum uzmanından destek alınması gerekiyor. Emilimde bozukluklar, aylık adet kanamalarında çok fazla kan kaybı, sık doğumlar ve iki doğum arasındaki dönemler kansızlığın yetersiz demir alımı dışındaki nedenlerinden birkaçı… Demir İlaçları Hekime Sorulmadan Alınmamalı Dilem İrkin, demir eksikliği tedavisinde ilk amacın anemiye neden olan sorunun tedavi edilmesi olduğuna dikkati çekerek,
“Yetersiz demir içeren besinlerin tüketimi yerine, demir içeriğinden zengin besinler alınmasını sağlayacak bir beslenme programı hazırlanabilir. Mide ya da barsaktan kaynaklı bir emilim bozukluğu varsa bunun tedavi edilmesi, aylık adet kanamalarından kaynaklanıyorsa bu dönemlerin düzenlenmesi büyük önem taşıyor” diyor. Kansızlık tedavisinde demir içeren ilaçların kullanımı mutlaka doktor önerisiyle yapılmalı, düzenli olarak kullanılmalı ve bunun yanında demirden zengin bir beslenme programı uygulanmalı. Demir eksikliği düzeyinin saptananak, eksiklik belirlenmesi halinde ilaç ve diyet tedavisisi planlanarak, kan düzeyleri takip edilmeli. Sık görülmese de demirin eksikliği gibi fazlalığı da sorun yaratabiliyor. Depolanma özelliği olduğu için gereksinimden fazla demir alımı demir fazlalığına neden olabiliyor. Demir fazlalığı sonucu halsizlik, bulantı, kalp çalışmasında sorunlar görülüyor. En sık etkilenen organlar ise karaciğer, dalak, kalp ve pankreas oluyor. Ayrıca deride kızıllık ve kahverengilik görülüyor. ARALIK / 2011
53
Bazı Bitkisel Ürünler Piyasadan Toplatılacak Sağlık Bakanlığı, kozmetik ürün gibi lanse edilen kırk dört ürünü eczanelerden toplatıyor.
haber, SU ÖZGÜR
Sağlık Bakanlığı, tıbbi ürün olmadıkları halde ilaç gibi satılan kırk dört ürünü eczanelerden toplatıyor. Türk Tabipler Birliği de (TTB) söz konusu ürünlerin insan sağlığını açık bir şekilde tehdit ettiğini belirterek, “Kullanılan ilaçlarla etkileşime geçerek tedaviyi olumsuz etkileyebilir. Hatta zehirlenmelere yol açarak ölümlere neden olabilir” uyarısında bulundu. Bunun üzerine il sağlık müdürlüklerine bağlı ekipler, başta eczaneler olmak üzere ıtriyat, market ve aktarlara giderek söz konusu ürünleri toplamaya başladı. Alınan bilgiye göre bir ay içinde bu ilaçlar piyasada kalmayacak. Bu kararı olumlu karşılayan Türk Tabipler Birliği vatandaşa bir dizi uyarıda bulundu. Birlik adına açıklama yapan TTB Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu (UDEK) Yürütme Kurulu üyesi Prof. Dr. Ersin Yarış, hiçbirinin ilaç niteliği taşımadığını belirtti. İlaç olmadıkları için de Sağlık Bakanlığı tarafından denetlenmediği ve ruhsatlandırılmadığına dikkat çeken Yarış, “Bu ürünler Sağlık açısından ciddi birer tehdittirler. Bu tür ürünlerin kullanılması ölümcül sonuçlar doğurabilir” dedi. Bakanlıkça Ruhsatlandırılmayan Hiçbir Ürüne İlaç Gözüyle Bakmamalı
54
ARALIK / 2011
Yarış sözlerine şöyle devam etti: “Bazı hastalar, tedavisini yarıda keserek olumsuz etkileri konusunda hiçbir şey bilinmeyen bu ticari ürünleri kullanıyor. Bazılarıysa tedavilerine devam etmekle birlikte bu ürünleri de kullanmakta. Kullandıkları ilaçlarla bu ürünler arasında ciddi etkileşmeler olabileceği unutulmamalı. Bu etkileşmeler tedaviyi başarısız kılabildiği gibi ‘toksik’ yani olumsuz sonuçlar bile doğurabiliyor.” Türk Tabipler Birliği üyesi Prof. Dr. Ersin Yarış, söz konusu ürünlerin yararlı olduğuna dair hiçbir bilimsel çalışmanın bulunmadığını söyledi. Yarış, “Türkiye’de ilaç statüsündeki her madde Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmak zorunda. Vatandaş, Bakanlıkça ruhsatlandırılmayan hiçbir ürüne ilaç gözüyle bakmamalı, kuşkuyla bakmalı ve güvenmemeli” dedi. Bitkisel bir ilaç kullanmadan önce mutlaka hekime başvurulması gerektiğini vurgulayan Yarış, “Toplum sağlığı açısından ciddi sakıncaları bulunan bu ürünleri kullanmadan önce doktorunuza sorun. En önemli adım bu. Yanıltıcı reklamlara kanarak hem sağlığından hem cebindeki paradan olmayın.”
Kuru Göz Körlüğe Yol Açabilir
Kuru göz hastalığının başlıca belirtileri arasında; kızarıklık, acıma, yanma ve batma, bulanık görme, yapışma, takılma hissi, aşırı sulanma geliyor.
h a b e r, AY Ş E Y I L M A Z T Ü R K
Toplumda göz kuruluğu olarak adlandırılan, tıptaki adıyla “kuru göz” hastalığı, belli hastalık grubuyla ilişkilendirilen bir durum. Göz kuruluğunun daha genel bir terim olduğunu belirten Acıbadem Bakırköy Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İffet Emel Çolakoğlu, bu hastalığın oluşmaması için üç koşul gerektiğine dikkati çekiyor: Gözyaşı miktarının ve kalitesinin iyi olması, kornea yüzeyinin düzgün olması ve gözkapaklarının fonksiyonlarının iyi olması. Acıma, Yanma, Batma Normalde bir kişi dakikada 12-15 kez göz kırpıyor ve gözyaşı film tabakası homojenliğini bozmadan 15-45 saniye boyunca kornea yüzeyinde kalabiliyor. Ancak çok dikkatli bir noktaya odaklanmak, kitap okumak, bilgisayar başında uzun süreler geçirmek göz kırpma sayısını azaltabiliyor. Normalde saatte 900 defa
göz kırparken, bu sayı 100’e iniyor. Klima ve sigara dumanı gibi faktörler de gözyaşı kırılma zamanını azaltıyor. Kuru göz hastalığının başlıca belirtileri arasında; kızarıklık, acıma, yanma ve batma, bulanık görme, yapışma, takılma hissi, aşırı sulanma geliyor. Ayrıca A vitamini eksikliklerinde de kuru göz ortaya çıkabiliyor. Körlüğe Kadar Gidebiliyor Göz kuruluğunun körlüğe kadar gidebilecek bir sorun olduğunu ifade eden Dr. Emel Çolakoğlu, “Çünkü gözyaşının fonksiyonları ortadan kalkınca, gözler enfeksiyona yatkın hale geliyor, oksijen sağlıklı bir şekilde taşınamıyor. Kornea damarsız bir yapı olduğu için oksijenle besleniyor. Bu beslenme bozulunca korneada damarlanmalar ve çatlaklar meydana geliyor. Bunlar enfeksiyon için bir odak oluşturuyor. Gerçekten kalıcı görme kaybına neden olacak yapısal değişiklikler ARALIK / 2011
57
oluşabiliyor. Bu nedenle gözyaşını mümkün olduğu kadar korumak ve gözü ıslak tutmak önem taşıyor” diyor. Kuru Gözü Yaratan Dört Neden Dr. Emel Çolakoğlu, kuru göz hastalığının başlıca nedenlerini şöyle sıralıyor: Göz Kırpma Refleksinin Azalması: Bazı hastalıkların varlığı nedeniyle kırpma mekanizmasını düzenleyen sinirlerde sorunlar olabiliyor ve keratit oluşuyor. Kapak Sorunları: Yüz felcinin gelişmesiyle kapak fonksiyonunda zayıflık ortaya çıkabiliyor. Tiroit veya tümör gibi nedenlerle gözün dışa fırlak olması, yaşlılıkta ya da travma sonrasında kapağın dışa doğru dönmesi kapak fonksiyonunda bozulmaya yol açıyor.
enflamasyon, tümör, radyasyon, yanık ve travma gibi nedenlerle gözyaşı bezinin zarar görmesi ile de ortaya çıkabiliyor. Vücutta salgı yapan diğer bezlerde de eş zamanlı bozuklukların araştırılması gerekiyor. Menopoz ve hamilelikte hormonal etkilerle de gözyaşı miktarı azabiliyor. Kuru Gözü Nasıl Tedavi Ediliyor? Kuru göz hastalığının tedavisi mümkün. Tedavide birçok yöntem kullanılıyor. Dr. Emel Çolakoğlu bu yöntemleri şöyle sıralıyor: • Çeşitli ilaçlar yardımıyla gözyaşının üretimini artırmayı hedefliyoruz. • Çeşitli tedavi yöntemleriyle gözyaşının kaçmasını engellemeye çalışıyoruz.
Kirpik Sorunları: Yağ bezlerinin enfeksiyonu, trahom gibi göz hastalıkları, özel konjoktivit tipleri, bazı ilaç reaksiyonları ve cilt hastalıkları göz yapısındaki dengeleri bozabiliyor.
• Gözyaşını göllendirirsek kuruluğu azaltabiliriz. Kanallara geçişi sağlayan minik delikler var, bunları tıkıyoruz. Lazer uygulaması veya silikon tıkaçlar koyuyoruz. Bu tıkaçlar altı ay bir yıla kadar orada kalabiliyor.
Gözyaşında Azalma: Gözyaşı bezlerinde sorun oluyor. Bu sorunlar gözyaşı bezinin yokluğu veya küçüklüğü olabildiği gibi;
• Düşük su içerikli lensler ve/veya gözlük uygulamaları ile gözyaşının buharlaşmasını azaltmaya çalışıyoruz.
58
ARALIK / 2011
Çok dikkatli bir noktaya odaklanmak, kitap okumak, bilgisayar başında uzun süreler geçirmek göz kırpma sayısını azaltabiliyor. • Gözyaşını yerine koyabiliriz. Bunlar damla ve jel şeklinde olabileceği gibi, pomad şeklinde de olabiliyor. • Eğer kişinin vücudunda A ve B12 vitamini eksikliği varsa vitamin desteği yapılıyor. PH oranının belli seviyede tutulması gerekiyor. • Kapak dışa dönmüşse ve kapak felci varsa kapak cerrahisi yapılabiliyor. • Kişinin çevre şartları da önem taşıyor. Sigarasız ortam, klima, bilgisayar, evin neminin ayarlanması önemlidir. Dış faktörler dengelenerek daha sağlıklı bir ortam yaratabilir.
Kemoterapi ve Radyoterapinin Yan Etkileri İle Baş Etmenin İpuçları haber, SU ÖZGÜR
Kemoterapi ve radyoterapi tedavisinde birçok farklı yan etki baş gösterebiliyor; halsizlik, yorgunluk, kansızlık, iştahsızlık, kanama, kabızlık, hafıza değişiklikleri, yutkunma zorluğu, bulantı, kusma, ishal, saç dökülmesi, enfeksiyon riskinin artması, kas-sinir sistemi değişiklikleri, cilt ve tırnak değişiklikleri, ödem ve idrar problemleri bunların başlıcaları. Neolife Tıp Merkezi Başhekimi Uzm. Dr. Nesrin Canpolat, sıralanan yan etkilerin bütün hastalarda görülmediğini belirtiyor; en sık karşılaşılan yan etkiler ve başa çıkma yöntemlerine ilişkin önerilerini şöyle sıralıyor: Estetik Görünümü Etkileyen Yan Etkilere Karşı Çözüm Önerileri Saç ve kirpik dökülmesi özellikle kadınlarda kemoterapinin en rahatsız edici etkileri arasında yer alıyor. Saç dökülmesinin derecesi, ilaç ve doza bağlı olarak değişiklik gösteriyor. Klinik çalışmalar kafa derisini soğutmanın tedavi sonrası
60
ARALIK / 2011
saç kaybını önlemede etkili olduğunu gösteriyor. Bunun için özel olarak üretilmiş ve tedavi sırasında uygulanan kepler kullanılıyor. Kafa derisini soğutmada amaç; kafa derisini besleyen damarları daraltarak oradaki kan akımını dolayısıyla saç diplerine giden kemoterapi ilaç miktarını azaltmak ve aynı zamanda hücrelerin metabolizmasını yavaşlatmak. Saçları dökülmüş hastalar için gelişmiş teknolojiler ile hazırlanmış ve kendi saçı görünümünü veren peruklar da yaygın olarak kullanılıyor. Meme operasyonu geçiren hastalarda; meme kaybı söz konusu ise protez memeler ve özel dolgulu sütyenler ile estetik görünüm korunabiliyor. Bazı Kanser Türlerinde Fizik Tedavi Destekleyici Tedavi Olarak Uygulanıyor Beyin, kemik, meme, akciğer ve gırtlak kanserlerinde fizik tedavi uygulamaları tedavinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Kanser tedavisinde uygulanan kemo-
terapi ve radyoterapi sonrasında oluşan solunum sistemi problemleri, yorgunluk ve fiziksel kondisyon kayıplarında da fizik tedavi ve rehabilitasyondan faydalanılıyor. Hastalığın tüm evrelerinde rehabilitasyon önerilebiliyor. Rehabilitasyon programının etki süresi hastalığın yarattığı komplikasyon ile orantılı olarak değişiyor. Örneğin, kanserin yarattığı komplikasyonlardan yorgunluk, fiziksel kondisyon kaybı, günlük yaşama adaptasyon sıkıntısı gibi durumlarda rehabilitasyonun etkisi kısa sürede görülebiliyor. Ancak beyin tümörü sonrası oluşan inme gibi daha uzun tedavi gerektiren durumlarda düzenli uygulanan rehabilitasyon programı ile tedavinin ilk etkileri 1-2 hafta içerisinde görülmeye başlıyor. Süreç hastanın durumuna göre değişebiliyor. Rehabilitasyon programının yeterliliği hastanın bulunduğu evreye göre değişiyor. Her evrede hasta rehabilitasyon programına alınabiliyor ve genel durumunda iyileşme gözlemlenebiliyor ancak tedavi tam iyileşme için yeterli olmayabiliyor.
ğişiklikleri, bulantı, yutma güçlüğü gibi faktörlere bağlı olarak iştahsızlık ve kilo kaybı ortaya çıkabilir. İştahta azalma söz konusu ise yenilen miktarların küçük porsiyonlara bölünmesi gerekir. Az az ve sık sık yemek yemenin yanı sıra, ana ve ara öğünlerin oluşturulması kişiye rahatlık sağlar. Ağız içinde oluşan yaralar nedeniyle yemek yemekte güçlük çekiliyorsa, yiyecekleri doğrayıcıdan geçirip püre kıvamına getirmek yutmayı kolaylaştırır. Besin tüketimi tamamen kesilmiş ise doktorun veya diyetisyenin önerdiği hazır mamalara başlanabilir. Bu Dönemde Sağlıklı ve Dengeli Beslenmenin İpuçları • Antioksidan açısından güçlü olan A, C, E vitaminleri ile çinko ve selenyum minerallerini içeren yiyeceklerin yenmesi bağışıklık sistemini güçlendirir. • Balık, ceviz, fındık ve badem gibi omega üç kaynaklarının düzenli tüketilmesi gerekir.
İştah ve Kilo Kaybına Yönelik Beslenme Önerileri
• Çinko, selenyum, protein ve E vitamini kaynağı olan kurubaklagillerin haftada 1-2 kez öğünlere dahil edilmesinde fayda var.
Kemoterapi ve radyoterapi sürecinde ağrı, depresyon, kabızlık, tat alma de-
• Her gün beş porsiyon sebze ve meyve tüketilmesi enerjiyi artırır.
Klinik çalışmalar kafa derisini soğutmanın tedavi sonrası saç kaybını önlemede etkili olduğunu gösteriyor.
• Kabuklu yenebilen meyvelerin kabuğu soyulmadan yenmesi bağırsak faaliyetlerine katkıda bulunur. • Günde 25-30 gr posa tüketimi, bağırsakların korunması ve düzenli çalışmasını sağlar. Kansızlık problemi yoksa tam buğday, çavdar ve kepekli ekmeklerin tercih edilmesi posa tüketimini artırır. Ayrıca aç karnına kuru kayısı, incir ve mürdüm eriği yenmesi bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olur. • Her gün 1,5 litre su içilmesi gerekir. • Turşu, salamura, konserve gıda, sosis, salam, sucuk gibi şarküteri ürünleri, hazır meyve suları, kolalı içecekler, çeşme suyu, hazır çorba, ağır yağda pişirilmiş ürünler, direk kömür ya da odun ateşinde yapılan ızgaralar, şeker ve acılı baharatların tüketiminin azaltılmasında fayda var. ARALIK / 2011
61
Karaciğere Yayılan Tümörlerin Cerrahisinde İyi Haber Yirmi yıl öncesine kadar cerrahların neşter vurmaktan çekindiği, hastaların yaşamını yitirmesine yol açan tümörler, günümüzde modern cerrahi teknikleri sayesinde karaciğerden ya da diğer organlardan başarılı bir şekilde çıkarılabiliyor.
haber, SERR A KUL
62
ARALIK / 2011
Hızlı, stresli yaşam, kötü beslenme gibi büyük şehirlerde yaşamanın getirdiği riskler nedeniyle dünyada olduğu gibi ülkemizde de kalınbağırsak kanserlerinde artış görülüyor. Kalınbağırsaktaki bu tümörler karaciğer başta olmak üzere, akciğerler ve karına da yayılabiliyor. Bundan yirmi yıl öncesine kadar cerrahların neşter vurmaktan çekindiği, hastaların yaşamını yitirmesine yol açan bu tümörler, günümüzde modern cerrahi teknikleri sayesinde karaciğerden ya da diğer organlardan başarılı bir şekilde çıkarılabiliyor. Kalınbağırsak tümörü olup da karaciğerine tümör yayılan kişilerin ortalama ömrü, yeni teknikler sayesinde üç katına çıkabiliyor.
Acıbadem Üniversitesi Öğretim Üyesi
Abd’de Her Yıl 150 Bin Kişi Kalınbağırsak Kanserine Yakalanıyor
de hastaların yaşama oranı yüzde 37-60
ve International Hospital Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan, ABD’de her yıl 150 bin kişiye kalınbağırsak kanseri teşhisi konulduğunu, her yıl yaklaşık 50 bin kişinin de kalınbağırsak tümöründen öldüğünü belirtiyor. Prof. Dr. Alihan Gürkan, kalınbağırsak kanserinin yarattığı en büyük ve ciddi etkinin tümörün karaciğer gibi hayati organlara sıçraması olduğunu açıkladı. Prof. Dr. Gürkan, “Bundan 20 yıl önce kalınbağırsak kanseri sonucunda özellikle de karaciğerine tümör atlayan hastalar ameliyat edilemiyordu. Bu süre içinde karaciğer nakil ameliyatlarının sayesinde artık yeni teknikler geliştirildi. Bu teknikler sayesinarasında değişiyor” diye konuştu.
Yurtdışına Gitmeye Türkiye’de Yapılıyor
Gerek
Yok,
Prof. Dr. Alihan Gürkan, kalınbağırsak tümörlerinin en kötü taraflarından birinin tümörün başlangıçta hastaların sadece yüzde 25’inin karaciğerine atlamasına karşın, üç yıl içinde bu oranın yüzde 75’e yükselmesi olduğuna dikkati çekiyor. Son 20 yılda özellikle karaciğer naklinde kazanılan cerrahi deneyimin yanı sıra, yeni kemoterapötik ilaçların da geliştirilmesiyle birlikte hastalığın başka organlara yayılımı konusunda ciddi adımlar atıldı. Artık ülkemizde en karmaşık ameliyatların bile başarıyla yapılabildiğine değinen Prof. Dr. Gürkan, “Hastaların bu ameliyatlar için yurt dışına gitmesine gerek yok. Çünkü orada ne yapılıyorsa Türkiye’de de yapılabiliyor” dedi. Vücudun En Kanlı Organı, Bu Yüzden Tümör Kurbanı Karaciğerin çok fazla miktarda kan gittiği
için insan vücudunun en kanlı ve damarlı organı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Alihan Gürkan, sekiz parçadan oluşan karaciğere uygulanacak cerrahi sırasındaki tekniklerin çok büyük dikkat, uzmanlık gerektirdiğini, aksi takdirde hastanın kanamadan kaybedilebileceğinin altını çizdi. Prof. Dr. Alihan Gürkan, karaciğerin vücutta belli ağırlıkta kalmasının önemine de değinerek şu bilgileri verdi: • Karaciğerin yüzde 70’ine kadar olan bölümü çıkarılabilir. Bir insan karaciğerinin yüzde 30’luk bölümü vücudunda kalsa bile yaşayabilir. • Karaciğer ilginç bir organdır. Çünkü cerrahiyle bir bölümü kesilip çıkarıldıktan yaklaşık 4-5 hafta sonra orijinal büyüklüğüne erişir, kendini yenileme kapasitesi vardır. • Vücuttaki bütün proteinlerin, sinirim enzimlerinin sentezi, safranın oluşturulması karaciğerin görevleri arasındadır.
Kalınbağırsak tümörü olup da karaciğerine tümör yayılan kişilerin ortalama ömrü, yeni teknikler sayesinde üç katına çıkabiliyor.
• Her insanın karaciğerinin ağırlığı vücudunun yüzde 2’si kadardır. Yani 100 kiloluk adamın 2 kiloluk karaciğeri vardır. • Eğer insan karaciğerinin yüzde 70’den fazlasını kaybederse ölebilir. • Karaciğer vücudun başka bölgelerindeki tümörlerin en fazla atladığı organlardan biridir, çünkü karaciğere çok kan gelir, bu nedenle tümörler kolay taşınır. ARALIK / 2011
63
Bir Pehlivanın Hikayesi Film Olacak yazı, ARİF ÇETİN Antalya İl Sağlık M ü d ü r Ya r d ı m c ı s ı , Fotomaç G azetesi Ya z a r ı
spor
1965 yılının sıcak bir Akdeniz yazında başladı bu hikâye. Antalya’nın yayla olarak nitelenen Korkuteli ilçesinin Sımandır Köyünde doğan çelimsiz bir Yörük çocuğu. Gel zaman git zaman o yörenin gençleri gibi yağlı güreşe merak sarmış. Gündüz okula gidilecek, okul sonrasında keçi ve koyunlar güdülecek ve bu süreçte keçi ve koyunlarla oynayarak karakucak tutulacak. O isim Recep Gürbüz. Antalya dışarıdan bakıldığında turizm kenti görülebilir. Özellikle yayla köylerinde fakirlik kol gezer. O fakirliğin içerisinde Recep Gürbüz, elinde şeker çuvalından yapma çantası ile ilçe ilçe gezer. Er Meydanı’nda kendisini gösterir. 1985 yılında, yine Kırkpınar başpehlivanlarından Elmalılı Mehmet Öztürk’ün kızı ile hayatını birleştirir. İki yıl sonra 1987’de oğlu Ali dünyaya gelir. Ve yıl 1988… Edirne’de Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşlerinde Başpehlivan Antalyalı Recep
Gürbüz’dür. Her yağlı güreşçinin ulaşmak istediği en uç noktadadır artık. Üç yıl üst üste aynı başarıyı yakalayarak altın kemerin ebedi sahibi olmaktır amaç. Ne olduysa o günlerden sonra olur. Beyin tümörü teşhisi konulan Başpehlivan Recep Gürbüz, üç ay sonra 1989’un Eylül ayında vefat eder. Hastalığını öğrendikten sonra oğlunun da kendisi gibi pehlivan olmasını eşine vasiyet eder. Ali, hiçbir şeyin farkında değildir. Babası gibi pehlivan olan dedesi Mehmet ÖZTÜRK (Elmalılı Sarı Mehmet)’ün himayesindedir. Güçlü fiziği ile akranları arasında kendini fark ettiren Ali, Güreş Milli Takımı hocalarının da dikkatini çeker. Ali, gençlerde Dünya ve Avrupa üçüncülüğü derecesini elde eder. Ali Favori Gösterildi Ve tarihler 10 Temmuz 2011 Pazar gününü gösterir. Son iki yılın başpehlivanı Mehmet Yeşil’in elenerek ebedi altın kemer şansını kaybetmesi sonucunda
ARALIK / 2011
65
gözler diğer favorilere yönelir. Ali’nin duyguları farklıdır. Onun için zirveye çıkmak sadece zafer kazanmak değildir. 23 yıl önce yüzünü dahi hatırlamadığı babasının annesine verdiği vasiyeti yerine getirmektir ana hedef. Aynı durumda olduğunuzu siz düşünün. Canınız kadar sevdiğiniz ve henüz bir yaşında kaybettiğiniz babanızın size verdiği görevi ifa edeceksiniz. Hangi duygular içerisinde olursunuz. Saat 17:30’da Kırkpınar Başcazgırı Şükrü KAYABAŞ ve arkadaşları son iki pehlivanı seyirciye takdim ederken “Rahmetli Başpehlivan Recep Gürbüz’ün oğlu” cümlesini kullanınca, Ali dişlerini sıkarak gözyaşlarına hâkim oluyordu. Ali’nin duygularını anlayanlar ise ayı şansa sahip değildi. Babamın Vasiyetini Yerine Getirdim Puanlama güreşinin sonunda rakibi Recep Kara’nın dalgınlığından faydalanan Ali Gürbüz, bastırıp bir puan alarak 23 yıllık hayalini gerçekleştiriyordu.
66
ARALIK / 2011
Basın mensuplarına ise “Babamın yolunda yürümek istedim. O, Kırkpınar’da başpehlivan olmuş birisi. Şimdi babamın başarısını tekrarladım. O da benim bunu başarmamı istiyormuş. Ben de bunu başardım ve çok mutluyum. Babamın vasiyetini yerine getirmenin onurunu yaşıyorum.” dedi. Bir gün sonrasında memleketi Elmalı’ya gelen Ali Gürbüz, Elmalı Güreş Sahası’nın hemen yanında bulunan babasının mezarının üzerine kapanır. Ağzından şu cümleler dökülür. “Baba ben geldim, sözümü tuttum baba, sözümü tuttum.” Sonrasında hıçkırıklara boğuldu Ali. Hıçkırıklara boğulan sadece Ali değildi. Sarıldığı annesi ve orada Kırkpınar Başpehlivanını karşılayan binlerce insan. Ali’nin ve babasının hayatı, Sanatçı Sümer Tilmaç tarafından yakında beyaz perdeye aktarılacak. Adı spor olsa da, aslında hayatın bizzat kendisi… Sağlıcakla kalın…
Ali’nin ve babasının hayatı, Sanatçı Sümer Tilmaç tarafından yakında beyaz perdeye aktarılacak.
Müziğin Büyüsüne Adanmış Bir Tedavi Merkezi
‘‘Edirne II. Bayezid Darüşşifası’’
yazı, DİDEM GÜLKAÇ
Avrupa’da akıl hastalarının ruhlarının şeytan tarafından ele geçirildiği gerekçesiyle yakıldıkları dönemde Türklerin müzik ve su ile bu hastalıkları tedavi etmeye çalışması kültürümüzdeki insancıl yaklaşıma bir örnek teşkil etmektedir. Dünyanın var oluşundan itibaren insanlığın duygu ve düşüncelerinin aktarılmasında müzik bir araç olarak kullanılmıştır. Ruhun gıdası olarak addedilen müzik evrenselliğin engin kollarıyla her bireyi sarmış, sarmalamıştır. Yüzyıllar boyu müzik eğlence, dinsel ve tedavi amaçlı olarak kullanmıştır. Tarihte Şamanların müzik, ritim ve dans ile insan ruhunu tedavi etmeye çalışmaları, onların ilk ruh hekimi tipleri olarak sembolize edilmelerini sağlamıştır. Hastalıkların sebebi olarak gördükleri kötü ruhların defedilmesi için ayinler yapmışlardır. Kopuz ve davul gibi enstrümanları kullanarak hastaları tedavi etmeye çalışan Türklerin, İslamiyet sonrası müziğe bakış açısında kısa zamanlı bir değişim görülse de Hz. Muhammed’in Kur’an-ı Kerim’i güzel kıraatı gelecek dönemde din alimlerinin ve devlet büyüklerinin müziğe bakışlarını değiştirmiştir.
Farabi, İbn-i Sina gibi önemli Türk-İslam filozofları müzik ve müzik ile tedavinin insan ruhundaki olumlu etkilerini açıklamış, eserlerinde konu ile ilgili bilgiler vermişlerdir. İbn-i Sina Tıp içerisinde musikinin yerini şu şekilde tanımlamıştır; ‘‘Tedavinin en iyi yollarından, en etkililerinden biri, hastanın aklî ve ruhî güçlerini arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, ona en iyi musikiyi dinletmek, onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.’’ 1 İbn-i Sina gibi değerli düşünürlerin müzik ile tedavi konusundaki görüşleri zamanla devletin sağlık politikalarına yansımıştır. Osmanlı Devletinde Selçuklu mirasından gelen Darüşşifa kültüründe müzikle tedavi yöntemi uygulanmıştır. Ancak bu düşünce sistemi içerisinde fiziki şartları ve mimari yapısı ile bu tedavi şekline hazır olan tek darüşşifa Osmanlı Devletinin Avrupa’ya
açılan kapısı, zamanında Devlet-i Aliyeyi Osmaniye’nin Payitahtı olmuş Edirne’nin Tunca nehri kıyısında kurulmuş olan Edirne II. Bayezid darüşşifasıdır. Darüşşifa’nın Kuruluşu 1484 yılında Kili ve Akkirman’ı fethetmek için İstanbul’dan yola çıkan padişah II. Bayezid, Edirne’de halkın ihtiyaçlarını görerek burada bir darüşşifa, cami, medrese ve imaret yapılmasına karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda Mimar Hayreddin tarafından yapımına başlanan külliye dört yılda tamamlanmış, Tunca Nehri kenarında etrafı duvarlarla çevrili cami, medrese, tabhâne, imaret, hamam, sıbyan mektebi ve darüşşifadan oluşan külliye 1488 yılında törenle hizmete açılmıştır. Darüşşifa 1. avlu, 2. avlu ve ana blok olmak üzere üç bölümden meydana gelmiş, Darüşşifa’nın vakfiyesinde kurumun otuz yataklı olduğu belirtilmiştir. ARALIK / 2011
69
Edirne / II.Bayezid Darüşşifası’nda musiki ile tedavi odası
Osmanlı Devletinde musiki ve su ile tedavi süreçleri yaşanırken dünyada pek çok devlet ancak II. Dünya savaşı döneminde yaralı askerlerin tedavi süreçlerinde müziği kullanmıştır. Darüşşifada ilk dönem kayıtlarında otuzelli arası hastanın tedavi edildiği, yirmi bir personelin çalıştığı belirtilmiş ancak bu rakamlar zamanın şart ve ihtiyaçlarına göre değişmiştir. Darüşşifanın ana bloğunda Şifahane bölümü mevcuttu. Bu bölümde on kişilik musiki heyeti haftanın üç günü konser verirdi. Bu yapının mimari özelliğinden ötürü tüm darüşşifada yankılanan müzik sesi ile hastalar tedavi edilirdi. Ayrıca hastalarının tedavileri için şadırvandan fışkıran su sesi ve güzel kokulardan (sümbül, reyhan, lale, karanfil, şebboy v.b.) da faydalanılırdı. Darüşşifada tedavi ücretsiz olmakla beraber haftanın iki günü de hastalara ilaç dağıtılır, hasta
70
ARALIK / 2011
olmadığı halde ilaç almak isteyenler olursa da onların bu tavırlarına istinaden “Sıhhatli olan kimse bu ilaçlardan bir tane bile alırsa, hasta olsun; Firavun ve Karun ona lanet etsin.” diye bedduada bulunulurdu. 1682 yılında Edirne’yi ziyareti esnasında darüşşifaya uğrayan Evliya Çelebi bu yapıyı tanıtmış ve hastalara uygulanan tedavi yöntemleri hakkında bilgi vermiştir. Avrupa’da akıl hastalarının ruhlarının şeytan tarafından ele geçirildiği gerekçesiyle yakıldıkları dönemde Türklerin müzik ve su ile bu hastalıkları tedavi etmeye çalışması kültürümüzdeki insancıl yaklaşıma da bir örnek teşkil etmektedir. Osmanlı Devletinde musiki ve su ile tedavi süreçleri yaşanırken dünyada pek çok devlet ancak II. Dünya savaşı döneminde yaralı askerlerin tedavi süreçlerinde müziği kullanmıştır. 1960’lardan sonra ise müzikle tedavinin uzmanlık dalı olmasına ve bu alanda eğitimli kişilerin yetiştirilmesine karar verilmiştir. Bu karar sonrasında ise müzik ile tedavinin alternatif bir tedavi yöntemi mi yoksa rehabilitasyon yöntemi mi olduğu konusunda tartışmalar alevlenmiş ancak 1997 yılında sonlandırılmıştır. Müzikle tedavi geleneksel
tıbba uygun bilimsel bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmiştir. Bugün Tıp Müzesi Olarak Kullanılıyor Bu değerli yapı yüzyıllarca halka hizmet verdikten sonra 1850’li yıllara gelindiğinde bakımsız bir halde sadece akıl hastalarının tecrit edildiği bir yer haline gelmiştir. 1875 yılında Edirne’yi ziyaret eden Saffet Paşa bu durumu sadrazama sunduğu bir raporda ifade etmiştir. Bu dönemde meydana gelen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında Edirne’nin işgali üzerine, buradaki hastalar İstanbul’a gönderilmiştir. Ancak bu hastaların İstanbul’da kabul edilecekleri alanda yer kalmaması üzerine İstanbul’dan Edirne Valiliği’ne bir emir yollanarak darüşşifanın onarılması ve tekrar kullanıma açılması istenmiştir. 1896 ve 1910 yıllarında tekrar onarım gören külliye cami hariç diğer bölümleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1984 yılında Trakya Üniversitesi’ne devredilmiştir. Trakya Üniversitesi tarafından onarılan yapı bugün Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılmaktadır. 1
Bekir Grebene, Müzikle Tedavi, Ankara 1978, s.25.
Memoli Şöhretimin Zirve Yaptığı Bir Roldü
Röportaj, Zehra Güler
Oyunculuğa küçük yaşta başlayarak çok büyük projelere imza attınız. En başa dönersek ilk adımlarınızı kısaca özetler misiniz? 1994 yılında Özel Boğaziçi Lisesi’nin desteğiyle Evren Ergeç ile birlikte “Boğaziçi Sanat” adında yarı profesyonel bir tiyatro kurduk. İlk profesyonel tiyatro deneyimine “Tiyatro İstanbul” sahnesinde sergilenen “Acaba Hangisi?” adlı oyunla başladım. “Batı Yakasının Hikayesi”, “Shakespare”, “Orhan Veli” ile devam ederken lise son yıllarımda “A Takımı” adlı programda muhabirlik yapmaya başladım. Sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarına gittim. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde mastırımı tamamladım.
Gazeteciliğe neden devam etmediniz? Gazetecilik aslında bir tesadüf olmuştu. Henüz 17 yaşındaydım. Lise döneminde tecrübe kazanmak yaptığım bir işti ve
72
ARALIK / 2011
konservatuara başladığımda bitirmeyi düşünüyordum. Konservatuarda okurken iki yıl “A Takımı”nı yürüttüm. Sonra kariyerime oyunculukla devam etmeye karar verdim.
Mustafa Alabora ve Betül Arım’ın oğlu olmanın getirdiği bir teşvik mi bu? Hayır, bu mesleği seçmemde ailemin hiç etkisi olmadı. Zaten istediğim, eğitimini aldığım bir meslekti. 1997 yılında profesyonel olarak “Kara Melek” adlı diziyle başladım. O dönem yirmi yaşındaydım. “Acaba Hangisi?” adlı tiyatro oyunumu ve ilk sinema deneyimim olan “Kayıkçı” filmini aynı anda yürütüyordum. Konservatuardan mezun olur olmaz “Yılan Hikayesi” dizisinde rol aldım.
Mesleğinizin zirve yaptığı bir roldü Memoli… Mesleğimin değil de şöhretin desek daha doğru açıkçası. Ayın zamanda Müjdat
ARALIK / 2011
73
“Yılan Hikayesi” dizisi Türk televizyon tarihinin en çok izlenmiş dizilerinden biri oldu.
Gezen sanat merkezinde beş yıl sahne hocalığı yaptım. Dört yıl boyunca Garaj İstanbul’un kurucu ve yöneticiliğini yaptım. Radyo programı, reklam çekimleri, diziler, art arda gelmeye başladı. Sizce “Memoli” karakteri neden bu kadar çok sevildi ve benimsendi? “Yılan Hikayesi” dizisi Türk televizyon tarihinin en çok izlenmiş dizilerinden biri oldu. Meltem Cumbul çok iyi arkadaşım hâlâ görüşüyoruz. Bir dönem “Perihan Abla” ne ise o kuşak için “Memoli”de oydu. Tabii ki iyi bir ekip kurmakla bağlantılıdır ama iyi bir ekip kurmanın da ötesine geçmiştir. Mesela Galatasaray’ın dört yıl üst üste şampiyon olup UEFA kupasını alması sadece iyi yönetilmekle alakalı bir şey değildir. Başka koşullar da bir araya getirir. O kadar kaliteli bir elemanı bir arada barındırıp başarılı olamayabilirsiniz. “Hababam Sınıfı”nda yıllar sonra başrolde oynamak nasıl bir duygu?
74
ARALIK / 2011
Çok güzel bir şey benim için. Bu rolü kabul etmemek için Arzu Film’in ofisine gitmiştim. Ama Kartal Tibet’in heyecanı beni ikna etmeye yetti. Zaten ilk yönetmenlik deneyimini “Hababam Sınıfı”nı çekerek yaptı. Yılların aktörünün heyecanından etkilenmemek mümkün değildi. Üç dönem “Hababam Sınıfı”nı çektik. Seyirci sayısına baktığımızda başarısını görebiliyoruz. Başarı ne ile ölçtüğünüze bakılır ama sonuç olarak ticari bir başarısı vardı. Çok keyifli bir kadroydu.
Şu anda “Heberler” adlı program ile birlikte oyuncular sendikası dernek başkanlığı devam ediyor. Tam olarak detaylarını açıklayamayacağım bir tiyatro oyunumu hayata geçirmek üzereyim.
Garajistanbul nedir?
“Heberler” den söz edelim mi?
2006 yılında tohumları atılan 2007 yılında kurulan çağdaş gösteri sanatları alanıdır. Garajistanbul, mekanı Beyoğlu’nda olan, tüm gelirini sanatsal üretim için kullanan uluslararası çağdaş gösteri sanatları kurum ve kooperatif olarak örgütlenmiş bir sivil toplum kuruluşudur. Bir otopark’tan dönüştürülen mekanı, her gösteri için yeniden tasarlanabilen, sanatçılar ile seyircilerin alışıldık gösteri mekanlarından farklı olarak, aynı zeminde oldukları bir alan. Yıl içinde farklı sanat disiplinlerinden elliden fazla yapım sergileniyor. Benim üç yılım tamamen garajistanbul’da geçti.
“Heberler” yazarından oyuncusuna, kamera arkasından reji ekibine kadar yaklaşık otuz kişilik kadrosuyla hazırladığımız bir program. Türkiye’nin tek “Heber” programıyız. İzleyicilerimize Türkiye’nin gündemini artık haberlerden değil gelin heberlerden izleyin diyoruz. Mizahi öğeleri barındıran politik bir hiciv programıyız, bir komedi programı değil hatta kimi zaman hiç komik olmaya biliyoruz. Nadiren de olsa gündemi takip edemediğim zamanlar olabiliyor. Pazartesi günleri geldiğimde arkadaşlarımın yazdıklarıyla gündeme hakim oluyorum. Biz haberlere başka bir pencereden bakarak, kavramlarla oynayarak olayı başka bir yerden gösteriyoruz. Kimi zaman mesaj veriyoruz, kimi zaman resim çekiyoruz. Kimi zaman da güldürüyoruz. Ama esasında tamamıyla insanları güldürmeyi eksen alıyoruz. Mesela şu anda Kenan Evren’le hesaplaşmayı hatırlatan tek program “Heberler”dir. Kenan Evren’in Marmaris’te ki evinin önünde acaba birşey olacak mı diye bekleyen bir muhabirimiz var.
Oyuncular sendikası başkanlığınız hayırlı olsun. Bu oluşumun içeriğini dinleyebilir miyiz? Kendi adıma şunu söyleyebilirim ki bu kadar yıldır keskin bir mücadelenin içerisinde yer alan bir oyuncu olarak, setteki ya da kendi hayatımdaki temel çalışma koşullarıyla ilgili hizmet yapamadım. Bir taraftan insanların sömürülmemesi için yürürken diğer tarafta on sekiz saat sette çalışıyor olmak ters geldi. İçinde bulunduğumuz sektör çok vahşi ama dünya da bu böyle. Los Angales’e gittiğinizde görürsünüz, garsonların çoğu oyuncudur. Neden böyle bir ihtiyaç doğdu? Çünkü oyuncuların çalışma koşullarındaki durumlar önüne geçilemez bir hâl aldı. Hatta bazılarımız mesleğimizi yapmak istemeyecek hâle geldik, bazılarımız da istemeye istemeye yaptı. Bu en çok kazanandan tutun da en az kazanana kadar böyledir. Yani oyuncular sendikası bu ihtiyaçtan kendi dinamikleriyle doğdu. Birkaç arkadaşımız bir araya gelip bunu dillendirmeye başladılar. Ben 2010 yılının
Haziran ayında bu harekete dahil oldum. Yüz yirmi kişilik bir ekiptik. Öncelikle bir çağrı mektubu yazdık. 29 Kasım 2010’da beş yüz elli tane oyuncuyu Point Otel’de topladık ve onların fikirlerini aldık. Bugün bin civarında üyemiz var. Şu an başka neler yapıyorsunuz?
Altın Portakal Film Festivalinde geç gelen ödüller konusunda ne düşünüyorsunuz? Antalya film festivalini bizzat orada izlemiş birisi olarak söylüyorum bence çok güzel bir şey bu. Otuz yıl önce darbe nedeniyle verilemeyen ödülleri geç kalınsa da sahiplerine teslim etmek çok önemli. Buradaki her sanat alanı kendi içerisinde darbeyle hesaplaşmak durumunda. Darbeyle hesaplaşmamız tabii ki çok kolay değil ama bu yapılan da sonuç itibariyle butik bir şey. Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Ben teşekkür ederim.
Gelecek Uzun Sürer Sonbahar filmi ile ilk yönetmenlik sınavını veren Özcan Alper; sinema çevresinden olumlu not alarak, Türkiye’de gelecek vaat eden genç yönetmenler arasında yerini almıştı. Nihayet ikinci filmi ile karşımıza çıktı ve Louis Althusser’e selam gönderdi. Almanya-Türkiye ortak yapımı ‘Gelecek Uzun Sürer’in çekimleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı, EURIMAGES, NRW, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Diyarbakır Sur Belediyesi desteğiyle Diyarbakır, Bitlis, Van, Hakkari ve İstanbul’da gerçekleştirildi. Güncel siyasetimizde de artık sıkça dile getirilen “Yüzleşme” temasını da çok iyi besleyen ve yarı belgesel niteliği taşıyan bu film, “Neden?” sorusu etrafında alternatif bir “Anlama” metni önümüze koyuyor. Filmde bir başrol yok diyebilirim. Ana karakter gibi görünen Sumru, yüz binlerin “Doğu” algısını temsil ediyor. Yavaş yavaş çözülen ve kendisi ile beraber seyirciyi de anlamaya çeken, gittikçe de tokada dönüşen bir karakter olup çıkıyor Diyarbakır sokaklarında. Yine alttematik anlamda “Hakikatleri Araştırma” ve “Adalet için Görsel-İşitsel Merkezler” gibi sivil oluşumlardan da bahseden filmimiz, Cesare Pavese’nin “Savaş bir gün biterse. Peki ya ölenleri ne yapacağız? Neden öldüler?” sorusu ile başlayıp, aynı soru ile biten bir seyirlik olmuş. İyi seyirler diliyoruz.
Yangın Var
Kazanma Sanatı
Tür: Komedi Yönetmen: Murat Saraçoğlu
yo rum , E T HEM ME T E
Oyuncular: Erkan Can, Şerif Sezer, Metin Yıldız, Yavuz Bingöl, Nesrin Cevadzade, Gafur Uzuner, Osman Sonant, Hakan Karsak
76
ARALIK / 2011
Tür: Biyografi, Dram Yönetmen: Bennett Miller Oyuncular: Brad Pitt, Philip Seymour Hoffman, Jonah Hill, Kathry n Morris, Robin Wright Penn
Filmin Adı: Gelecek Uzun Sürer Tür: Dram, Romantik Yönetmen-Senaryo: Özcan Alper Oyuncular : Gaye Gürsel, Durukan Ordu, Sarkis Sero
Bisikletli Çocuk Tür: Dram Yönetmen-Senaryo: Jean-Pierre Dardenne, Luc Dardenne Oyuncular: Cécile de France, Thomas Doret, Jérémie Renier
pyan
Görmeye Korkup Bakamadığımız Gerçek
Tabula Yazar: John Twelve Hawks Çeviren: Sıla Okur Yayınevi: Doğan Kitap
yo rum, A D N A N YE T K İN
78
ARALIK / 2011
İki kardeş aynı zamanda dünyada kalan son iki yolcu; Michael ve Gabriel Corrigan. Tıpkı Kabil ve Habil gibi iki ezeli düşmandırlar. Aralarındaki savaşta tek bir kazanan olacak ve dünyanın kaderini belirleyecektir. Tek tipleşen ve herkesin her zaman ve her yerde izlenebilmesini olanaklı kılan bir sistem üzerinde kafa yoran bazıları, bu yaptıklarını insanların lehine gösterip tepki çekmekten çekinen dünyayı her şekliyle izlenebilen dijital hapishanelere dönüştürmek ister. George ORWELL’in “Büyük Birader” karak-
terinde bütünleşmiş bir araştırma kurumu oluştururlar. Yazarın üçlemenin ilk kitabı “Yolcu” eserinin olgusal ve kavramsal olarak aynı hızla ve solukları hızlandıracak düzeyde akıcı bir devamı.
Tabula Gabriel’i bulup öldürecek. İyi ile kötünün savaşında kötü ebediyen kazanmış olacak. Ve bildiğimiz anlamda tarih sona erecek…
Günümüzde de prototipleriGabriel’i korumaya ant içen bir ni gördüğümüz takip cihazları, Soytarı olan Maya için Gabriel’i dinleme ve izleme cihazlarının bulmanın tek bir yolu vardır. bireysel hak ve özgürlüklerimizi Etiyopya’da, günümüz fizikçileri- (özel hayatın gizliliği, düşünce nin “solucan deliği” dediği zaman özgürlüğü, seyahat özgürlükapısından geçerek Gabriel’in ğü…) nasıl da denilenin tersine hapis kaldığı paralel evrene ulaş- olumsuz yönden etkilendiğinin mak. Aksi takdirde tüm dünyayı kurgusudur bu kitap. dev bir hapishaneye dönüştüren
Fener Bekçisinin Rüyaları
000 Kitap ‘Dokunan Yanar’
Yazar: A. Ali Ural Sayfa Sayısı: 125 Yayınevi: Şule Yayınları
Yazar: Ahmet Şık Sayfa Sayısı: 383 Yayınevi: Postacı Yayınevi
Olmayan Kelimeler Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen Sayfa Sayısı: 224 Yayınevi: Metis Yayıncılık
O-arm® Multi-dimensional Surgical Imaging System Çok Boyutlu Intra-operatif Görüntüleme Sistemi
Navigasyon Entegrasyonu
Surface Rendering
MIP View Maxillo-facial
Cervical Spine
Lumbar Spine, Lateral and AP
Maxillo-facial Secro-Lumbar Stabilization AP
Anterior Cervical Fusion Lateral Cervical Spine
Thoracic Lateral Stabilization
Maxillo-facial Lumbar Spine
Cervical Cervical Spine Thoracic Junction
Thoracic Deformity
Maxillo-facial Lumbar Spine
Lumbar Multilevel Stabilization
Cervical Cervical Spine Cervical Spine Thoracic Junction
Cervical Fusion Lumbar Spine
Maxillo-facial Maxillo-facial
Thoracic Junction Cervical Spine
Cervical Thoracic Junction
Pelvic Trauma Lumbar Spine Maxillo-facial
Pelvic Trauma
Foot Thoracic Junction Cervical Spine
Cervical Spine
Pelvic Trauma Lumbar Spine Lumbar Spine
Foot
Foot
3
3
RENKA SAĞLIK HİZMETLERİ LTD. ŞTİ. Güzel Oba Mah. 2136 Sk. No:28/A Güzeloba / Antalya Tel : +90 242 349 11 60 Pbx Fax: +90 242 349 11 66 info@renka.com.tr Cervical Thoracic Junction
Pelvic Trauma Lumbar Spine
Foot Cervical Thoracic Junction
Pelvic Trauma Lumbar Spine 3
Foot 3