SAGL IK YÖN E T I MI ve EGI T I MI DERGISI
Y IL:5
SAY I : 4 7
SU BAT 2 0 1 2
AĞIR RUHSAL HASTALAR ARTIK TOPLUM İÇİNDE TEDAVİ EDİLİYOR
DR. N. A. GAZİ ALATAŞ
Akıl Hastaları Vebalı Gibi Toplumdan Ayrılmamalı
DR. HÜLYA ENSARİ
Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli Sayesinde Damgalama İle Mücadele Edilecek
İSKENDER PALA
“OD” İle Yunus’un Bilinmesini İstedim
PLAZMAKİNETİK TUR SİSTEMİ 2011 MODEL VERSİYON 3.01
TÜRKİYE TEK YETKİLİSİ Farilya İş Merkezi Ufuk Üniversitesi Caddesi No:8 Kat:6 Daire:33 Çukurambar 06510 Ankara - Türkiye Tel Faks
:+90 312 205 52 20 :+90 312 205 52 50
Metroport Busidence Kartaltepe Mahallesi Kültür Sokak No:1 Kat:12 Daire:185 Bahçelievler İstanbul - Türkiye Tel :+90 212 441 50 86 Faks :+90 212 441 50 93
Gsm
:+90 530 662 86 64 +90 532 767 53 45 web :www.item.com.tr e-posta :novatek@item.com.tr
GERÇEKTEN HİJYENİK Mİ? Biz hastalarınızın kendilerini güvende hissetmelerini sağlayabiliriz!
Çamaşırların dünya standartlarına uygun, hijyenik bir şekilde yıkanması ve hazırlanması, hastanelerde bulaşıcı hastalıklardan korunmak açısından son derece önemli ve önceliklidir. RAL-GZ 992’ye göre sertifikalandırılmış çamaşırhaneler ile işbirliği, hijyen ve kalitenizi garanti eder. Hastanede Onaylı Hijyen Yönetimi sayesinde kontrollü hijyen ve kalite sağlanmaktadır. Bu konuda taleplerinizi alabiliriz.
HoHenstein istanbul Tekstil Analiz ve Kontrol Hizmetleri Ltd. Şti. Osmanağa Mah. Gaziosmanpaşa Sk. No:12 Kadıköy- Istanbul Phone: +90 216 338 03 63 – 65 E-Mail: info@hohenstein.com.tr
www.hohenstein.com.tr www.quality-laundry.com
SAGL IK YÖN E T I MI ve EGI T I MI DERGISI
YIL 5 • SAYI 47 • ŞUBAT 2012 www.sayeddergisi.org YÖNETİM Sahibi ve Yayın Yönetmeni
FEYZULLAH AKBEN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
SARE KUŞ
sare@sayeddergisi.org Editör
SU ÖZGÜR
Yazı İşleri
SERRA KUL - ÖMER DURAK AYŞE YILMAZTÜRK GÜNEŞ KAZDAĞLI Görsel Yönetmen
BİLAL AKGÜL Fotoğraf Editörü
AHMET FERHAT AKBEN
Reklam
DİDEM GÜLKAÇ reklam@ajansfa.com Abone ve Dağıtım
SONGÜL KARADENİZ songul@ajansfa.com Halkla İlişkiler
YASEMİN KERİMİ
Yapım
Yönetim Adresi Kore Şehitleri Cad. Yonca Apt. A Blok No: 1/5 Zincirlikuyu - Şişli / İSTANBUL Tel: 0 212 272 61 06 Faks: 0 212 272 61 07 www.ajansfa.com / info@ajansfa.com
Baskı ŞAN OFSET
Cendere Yolu No:23 Ayazağa / İSTANBUL Tel: 0 212 289 24 24
Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın
Merhaba...
S
ağlık; bedensel, ruhsal ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali anlamına geliyor diyoruz ama sanki ruhu biraz geri plana atıyoruz. Bugün dünya üzerinde dört yüz elli milyonu aşkın insanın ruhsal sorunları olduğu, yirmi milyonu aşkın kişinin de ruhsal sorunlar nedeniyle yardım arayışı içinde olduğu söyleniyor. Peki neyi atlıyoruz? Sağlık Bakanlığı, Sağlıkta Dönüşüm Programının bir yapı taşını daha hayata geçirdi; Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli. Aslında bu modele kadar akıl hastalarına ne kadar büyük bir haksızlık ettiğimizin farkında değildik. Onların yıllarca yüksek duvarlı binalarda, insan onuruna yakışmayan şartlarda yaşamalarına ses çıkarmadık. Dahası birçoğumuz onları damgaladık, onlardan korkup kaçtık. Hastalar da evlerine kapanıp toplumdan soyutladı kendilerini. Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli aslında akıl hastalarına haklarını teslim ediyor.
Bu modelin oluşmasında büyük payı olan kişilerden sizler için bilgi aldık. Dr. N. A. Gazi Alataş bu modelin hayata geçmesinde büyük rol oynuyor. Kendisine bu modelin ne anlama geldiğini, işlevini, şu anda nasıl gittiğini sorduk. Bu kültürde deliler ve ölüler hiçbir zaman dışlanmamıştır diyen Alataş’ın özellikle rehabilitasyon hakkında söyledikleri ilginizi çekecektir. Hülya Ensari ile Türkiye’de ilk pilot uygulama olan Bolu Toplum Ruh Sağlığı Merkezi hakkında sohbet ettik. Bu modelin kurucularından Medaim Yanık Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeline değişik bir yorum getirdi. Dergimizin yeni bölümlerinden olan “Büyüteç” bu ayda tıp bilişimi konusunu mercek altına yatırdı. Konuğumuz ise yeni çıkardığı OD kitabıyla yine en çok satanlar rafında yerini alan İskender Pala. Aşk üzerine yaptığımız sohbet okumaya değer… Keyifle okuyacağınız bir sayı olması dileğiyle…
Sare Kuş
SAYED dergisi sağlık yöneticilerine ve eğitimcilerine ücretsiz dağıtılır. Para ile satılmaz. Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Reklamların sorumluluğu ise reklam verene aittir. Dergide yayınlanan yazı ve resimler kaynak gösterilmek suretiyle iktibas edilebilir.
ŞO UC BAT AK 2012
3
Başkandan
G
eride bıraktığımız 3 Şubat 2012 Cuma’yı Cumartesi gününe bağlayan gece Mevlid Kandili’ni idrak ettik. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (SAS) doğumunun 1441.yılı hepimize hayırlara vesile olsun. 04 Şubat 2011 günü Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde “Sağlıkta Yeni Dönem” konulu sempozyumu Hayat Vakfı ile birlikte gerçekleştirdik. Kurucu Başkanımız ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Nihat TOSUN’un da onurlandırdığı etkinlikte, SAYED’e gösterilen ilgi ve teveccüh bizleri fazlası ile memnun etti. Daha yapılacak çok işin olduğunu, sağlık çalışanlarımız ile beraber hareket ederek ülkemize kazandırabileceğimiz daha fazla hizmet olduğunu bir kez daha gördük.
Dergimizin bu ay ele aldığı konu “Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli.” Sağlık; bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan yola çıkarak ruh sağlığının önemi bir kat daha artmakta. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın yeni yıldızlarından birisi olan projede, “önce insan” ana fikri yine ilk planda. Bakırköy’deki gibi binlerce hastanın yattığı hastane fikrinden vazgeçerek, normal hastanelerde uygun güvenlikli psikiyatri klinikleri oluşturarak birey temelli uygulamalarla hastalarımız şifa bulacaklar. Bu vesile ile hepinize sevgi ve muhabbetlerimizi sunar, huzur ve güzellikler dolu günler dilerim. Sağlıcakla kalın…
Prof. Dr. Hayreddin Yekeler SAYED Yönetim Kurulu Başkanı
Ş U BAT 2 0 1 2
5
ŞUBAT
47
15
20
22
Dr. N. A. Gazi Alataş: Akıl Hastaları Vebalı Gibi Toplumdan Ayrılmamalı
08 15
Spot Haberler Dr. N. A. Gazi Alataş: Akıl Hastaları Vebalı Gibi Toplumdan Ayrılmamalı
34 39
Değer Yönetiminde Hasta Tatmini Önemlidir Diyet Yapan Bir Kişi Davetlerde Nelere Dikkat Etmelidir?
20
Şizofrenlere Ne Yapmalı?
42
Kanunu Bilmemek Mazeret Değildir
22
Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli Sayesinde Damgalama İle Mücadele Edilecek
46
Sağlıkta Bilişimin Gücü Büyüteç Altında
26
Türkiye Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modelini Geliştiriyor
58
Robotik Onkoloji Merkezi İle Konforlu ve Güvenli Tedavi Sunuyoruz
31
Konsültasyon Psikiyatri Liyezon Hemşireleri Psikososyal Gereksinimleri Karşılıyor
62
Yaktığınız Sigara Değil Sağlığınızdır
SAYED Sağlık Yönetimi ve Eğitimi Derneği Adına Yayın Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Hayreddin YEKELER (SAYED Derneği Genel Başkanı)
67
80
82
46
Yayın Kurulu (SAYED Derneği Yönetim Kurulu)
Dr. Osman ACAR Fatma AKTAŞ Aygül BULUT Arif ÇETİN Zafer DERELİ Prof. Dr. Metin DOĞAN Hülya ERBABA Prof. Dr. Fazlı ERDOĞAN Opr. Dr. Ali Güven FİNCAN Prof. Dr. Nurettin KARAOĞLANOĞLU Dr. Mustafa KIRLANGIÇ Dr. Kemal KİRAZ Veysel ÖZGEN Nebi ŞAHİNLİ Yücel ŞİRİN Prof. Dr. Nurullah ZENGİN
Danışma Kurulu
Sağlıkta Bilişimin Gücü Büyüteç Altında
67 71 74 77 80
Yeryüzü Doktorları Kenya’daydı Huzursuz Bacak Sendromu En Çok Kadınları Etkiliyor
82
Röportaj: İskender Pala
86
Film Kritik: One Flew Over the Cuckoo’s Nest, War Horse, The Help, The Artist
Yeni Ürünler Tıp Tarihi Müzesi’nde Tarihin Tanıklarını Dinleyebilirsiniz Infiniti FX30
Reklam Sayfaları: Novatek ⁄ Sesa Elektronik 1 ⁄ Hohenstein 2 ⁄ Yeşil Vadi Arsa Ofisi 4 ⁄ Renka Sağlık 9 ⁄ Avea 11 Siemens 13 ⁄ Renka Sağlık 14 ⁄ Muka Metal 19 ⁄ Mespa 25 ⁄ Filmat 29 ⁄ Sağlık Eğitimi Kongresi 30 ⁄ Kurt&Kurt 33 Fiksmed 37 ⁄ Atasam 38 ⁄ MNT Sağlık 41 ⁄ Ekol Tıbbi Ürünler 45 ⁄ Data Teknik 49 ⁄ Evkal Yazılım 53 Prestij Yazılım 57 ⁄ İncekara 61 ⁄ OHSAD Kongresi 66 ⁄ Tasarımmed 69 ⁄ Tüyap 70 ⁄ Kenmak 73 ⁄ Işık Kardeşler 76 Meditel 79 ⁄ Ultra Görüntüleme 85 ⁄ Duman Çelik Eşya 87 ⁄ Kompozit 88 ⁄ Sisoft 90
Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKSOY Prof. Dr. Selami AKKUŞ Prof. Dr. Ayşe Filiz AVŞAR Prof. Dr. Engin AYDIN Prof. Dr. Metin AYDIN Prof. Dr. Derya BALBAY Prof. Dr. Ethem BEŞKONAKLI Prof. Dr. Sait BİLGİÇ Prof. Dr. Murat BOZKURT Prof. Dr. Engin BOZKURT Prof. Dr. Alper CİHAN Doç. Dr. Kerim ÇAĞLI Doç. Dr. Bekir ÇAKIR Prof. Dr. Ali ÇAYKÖYLÜ Doç. Dr. Selim Selçuk ÇOMOĞLU Prof. Dr. Ali DEMİR Prof. Dr. Ali Pekcan DEMİRÖZ Prof. Dr. Orhan DENİZ Prof. Dr. Osman Nuri DİLEK Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Prof. Dr. Levent ELBEYLİ Prof. Dr. Cevdet ERDÖL Prof. Dr. Canan HASANOĞLU Doç. Dr. Sema HÜCÜMENOĞLU Prof. Dr. Abdullah İĞCİ Doç. Dr. Abdurrahimi İMAMOĞLU Prof. Dr. Mehmet İŞLER Prof. Dr. M. İ. Safa KAPICIOĞLU Prof. Dr. Murat KARAŞEN Yrd. Doç. Dr. Esra KESKİN Prof. Dr. Muzaffer KİRİŞ Prof. Dr. Akın MARŞAP Prof. Dr. Muzaffer METİNTAŞ Prof. Dr. Semih ÖNCEL Prof. Dr. Mustafa ÖZMEN Prof. Dr. Mustafa PAÇ Doç. Dr. Sadrettin PENÇE Prof. Dr. Mustafa SOLAK Prof. Dr. Yunus SÖYLET Prof. Dr. Haydar SUR Prof. Dr. Erol ŞENER Prof. Dr. Mehmet Akın TAŞYARAN Prof. Dr. Dilaver TENGİLİMOĞLU Prof. Dr. Bahattin TUNÇ Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR Prof. Dr. Yavuz YILMAZ * İsimler soyadları dikkate alınarak alfabetik sıraya göre dizilmiştir.
SPOT HABERLER
Prestij Yazılım Düzenlediği Kursla İstihdam ve Eğitime Katkı Sağlıyor Prestij Yazılım, üniversitelerin bilgisayar bölümünden yeni mezun veya teorik bilgiye sahip ancak yeterli tecrübesi olmayanlara İŞKUR iş birliği ile “Web Tasarım Uzmanlığı” kursu düzenliyor. Kurs, kazanılan bilgiler doğrultusunda iş garantisi sağlayarak kursiyerleri iş hayatına hazırlıyor.
Evde Sağlık Hizmetinde Görevli Personele Yeni Bir Kıyafet Sağlık Bakanlığı, kendisini evde sağlık hizmetinde görevli personel olarak tanıtarak vatandaşları dolandırmaya çalışanlara karşı, tek tip elbiseye geçti. Bakanlık, evde sağlık hizmetlerinde kullanılacak hasta nakil araçlarının standartlarını da belirledi. Bakanlıkta görevli olduklarını söyleyen bazı kişilerin tıbbi cihaz, demirbaş malzeme veya hizmet pazarlamaya çalıştıkları konusunda hastalar daha önce uyarılmıştı. Şimdi de vatandaşların bu tür olaylardan maddi ve manevi zarar görmesini önlemek için evde sağlık hizmetlerinde görevli personelin tanınmasını sağlayacak bir uygulama getirildi. Mevcut kıyafetler ise süresi bitene kadar kullanılmaya devam edilecek. Yeni düzenlemeye göre, evde sağlık hizmetinde görevli personel, mevsimine göre turkuaz rengi montgomer, kışlık yelek, kışlık pantolon, yazlık pantolon ve yağmurluk giyecek. Yine mevsimine göre beyaz renkte kazak, uzun kollu penye, kısa kollu penye, ayakkabı ve çorap kullanacak. Kıyafetlerin üzerinde yazının bulunduğu şerit, gümüş gri renkte olacak.
8
ŞUBAT 2012
Altı aylık hazırlık sürecinde şekillendirilen protokole göre teknik ve süreç anlamında ön mülakattan geçmiş adaylara, sağlık bilişim sistemleri, yeni nesil geliştirme teknolojileri ve tasarım araçları konusunda yüz altmış saatlik eğitim veriliyor. Teorik bilgilerin uygulamaya dönüştüğü tam zamanlı eğitimlerde güncel teknolojilerin taslak aşamasından proje bitim aşamasına kadar tüm metotlar öğretiliyor. Eğitim sonunda yapılacak olan sınav neticesinde başarılı olan kursiyerlere MEB onaylı başarı sertifikası verilerek beş kursiyer Prestij Ekibinde çalışma imkanı yakalayarak, kurs programı tamamlıyor. Konusunda uzman personellerce verilen eğitimler, Ulutek’te bulunan modern eğitim & toplantı salonlarında gerçekleştiriliyor, katılımcılar sosyal ve teknolojik tüm olanaklardan faydalanabiliyor.
O-arm® Multi-dimensional Surgical Imaging System Çok Boyutlu Intra-operatif Görüntüleme Sistemi
Navigasyon Entegrasyonu
Surface Rendering
MIP View Maxillo-facial
Cervical Spine
Lumbar Spine, Lateral and AP
Maxillo-facial Secro-Lumbar Stabilization AP
Anterior Cervical Fusion Lateral Cervical Spine
Thoracic Lateral Stabilization
Maxillo-facial Lumbar Spine
Cervical Cervical Spine Thoracic Junction
Thoracic Deformity
Maxillo-facial Lumbar Spine
Lumbar Multilevel Stabilization
Cervical Cervical Spine Cervical Spine Thoracic Junction
Cervical Fusion Lumbar Spine
Maxillo-facial Maxillo-facial
Thoracic Junction Cervical Spine
Cervical Thoracic Junction
Pelvic Trauma Lumbar Spine Maxillo-facial
Pelvic Trauma
Foot Thoracic Junction Cervical Spine
Cervical Spine
Pelvic Trauma Lumbar Spine Lumbar Spine
Foot
Foot
3
3
RENKA SAĞLIK HİZMETLERİ LTD. ŞTİ. ANTALYA Güzel Oba Mah. 2136 Sk. No:28/A Güzeloba / Antalya Pelvic Trauma Cervical Thoracic Junction Lumbar Spine Tel : 0 242 349 11 60 Pbx Faks: 0 242 349 11 66
İSTANBUL ANKARA Atatürk Foot Mah. Girne Cad. Şeref Sk. No:16Lumbar Yavuza Plaza Ataşehir / İstanbulFoot Hilal Mah. 679. Sk. (Eski 6. Cad.) No:30 Çankaya / Ankara Pelvic Trauma Cervical Thoracic Junction Spine Tel: 0 216 5803 94 95 Faks: 0 216 580 94 99 Tel: 0 312 440 91 10 Faks: 0 312 440 91 80 3 info@renka.com.tr
SPOT HABERLER
ELF Testi, Karaciğer Hasarını Biyopsiden Daha Hızlı ve Doğru Tespit Ediyor
Sesa Radyofrekansla Tümör Ablasyonu Tedavisiyle Türk Hekimlerine Hizmet Etmeye Başladı Birçok branşta her zaman yenilikleri ve güncel tedavi yaklaşımlarını Türkiye’ye getiren Sesa Elektronik A.Ş.,Girişimsel Radyoloji’de uygulanan “Radyofrekans Ablasyon Tedavisi” sistemini hizmete sundu. Uygun hastalarda cerrahi, kemoterapi, radyoterapi gibi tedavi yöntemleri ile birlikte, kanser tedavisinde sıklıkla başvurulan bir yöntem olan RF ablasyon tedavisi Sesa aracılığıyla Türkiye’de. Girişimsel Radyoloji alanında en çok karaciğer tümörlerinde kullanılan Radyofrekansla Tümör Ablasyonuyla, yaklaşık yarım saatlik bir işlem sonrasında tümör radyofrekans enerjisi ile ısıtılıp yakılarak yok edilebiliyor. Sesa “RF Medical” isimli ürünü ile karaciğer, böbrek, kemik, meme tümörlerinin tedavisine ek olarak, Türkiye’de ilk defa tiroid tümörleri ve Uterus myomları için de seçenekler sunuyor. Son yıllarda yaygınlaşmaya başlayan Girişimsel Radyoloji’nin parçası olan radyofrekansla tümör ablasyonu ameliyat ile kıyaslandığında, 3-5 cm büyüklükteki tümörlerde eşdeğer sonuçlar veriyor. Gerek hastalar, gerekse de doktorlar açısından birçok avantaj sunan yöntem, günümüzde dünyada birçok hekim tarafında tercih ediliyor.
10
ŞUBAT 2012
Siemens, karaciğer fibrözünün teşhisi ve değerlendirmesinde kullanılan ilk hızlı otomatik biyomarker’ı piyasaya sunuyor. Bugüne kadar alternatifi olmayan biyopsi ile sonuçlar ancak bir haftada alınabilirken; en az biyopsi kadar güvenilir sonuçlar veren kan örneğinden çalışılan ELF testi ile (Geliştirilmiş Karaciğer Fibröz Testi) yaklaşık bir saatte tamamlanıyor. Siemens Sağlık Sektörü tarafından University College London (UCL) iş birliği ile geliştirilen test, Siemens’in ADVIA Centaur Immunoassay Sistemi’nde rutin bir yöntem olarak kullanılıyor. Hızlı ve minimal düzeyde invazif bir teknik olan otomatik ADVIA Centaur ELF testi, günümüzde karaciğer fibrözünün hem şiddetini, hem de durumun ilerleme riskini belirlemede kullanılıyor. Bu test ile kan serumunda bulunan üç direkt biyomarker analiz ediliyor: hiyalüronik asit (HA), prokollajen III N-terminal propeptit (PIIINMP) ve metaloproteinaz doku inhibitörü 1 (TIMP-1). Bu direkt biomarkerlar, Fibröz oluşumunda rol alan moleküller olup, söz konusu testte özel reaktifler ile reaksiyona girerek işlem içerisinde ışık oluşumuna yol açıyor. Bu kimyasal ışığın yoğunluğu ne kadar fazla olursa, fibröze yol açan biyomarker miktarının da o kadar fazla olduğu anlaşılıyor.
AVEALININ DOKTORU DA CEBiNDE.
Avea Kronik Hastalık Takip Sistemi ile tüm tansiyon değerleriniz anında aile hekiminize ulaşıyor. Tıp dünyasında bir ilk olan projemiz pilot olarak İstanbul’da hayata geçiyor.
SPOT HABERLER yarışmanın düzenleneceği Belçika’nın Brüksel kentine davet edildiler. Proje sunumuna hak kazanan hastanelerin, üniversitelerin ve sağlık bilişimi alanında faaliyet gösteren firmaların sunumlarının ardından, jüri üyelerinin ve konukların sordukları terletici sorular karşısında, proje sahipleri bazen zor anlar yaşadılar. İlk gün sonunda elektronik oylama sonucunda, sekiz proje sahibi finalist olmaya hak kazandı.
Sisoft Geleceğin Projesiyle Uluslararası Yarışmada Ödül Aldı Bilgi sistemleri grubu başkanları ve sağlık bilişimi yöneticilerinden oluşan ve dünyada sağlık bilişimi alanındaki en büyük temsilci organ olarak bulunan Avrupa Sağlık Bilişimi Yöneticileri Derneği “European Association of Healthcare IT Managers (HITM)” ve Avrupa Hastane Yöneticileri Derneği “European Association of Hospital Managers (EAHM)” tarafından düzenlenen uluslararası “IT and Networking Awards” yarışmasında, ülkemizden Sisoft Sağlık Bilgi Sistemleri geleceğin projelerinden birisi olarak gösterilen “Sanal Gerçekliğe Dayalı 3D PACS” projesi ile ödül aldı. Organizasyonu düzenleyen kurumlar arasında yer alan European Association of Healthcare IT Managers (HITM) bünyesinde 7.500’den fazla üye bulunuyor. 1970 yılında kurulan ve bir diğer sponsor kurum olan European Association of Hospital Managers (EAHM) ise bünyesinde 25 Avrupa ülkesindeki 27 farklı dernekten, toplam 16 bin aktif üye barındırıyor. Dünyanın birçok ülkesinden çok sayıda hastane, üniversite ve sağlık bilişimi alanında faaliyet gösteren firmaların projeleriyle başvurduğu yarışmada ön eleme sonucunda, yalnızca 25 firmanın aranan niteliklere sahip olduğu saptandı. Daha sonra yirmi beş proje arasından Sisoft’un “Sanal Gerçekliğe Dayalı 3D PACS” projesinin de aralarında yer aldığı toplam on yedi proje sahibi sunumlarını yapmak ve projeleri hakkında jürinin önüne çıkmak üzere
12
ŞUBAT 2012
İkinci gün hepsi birbirinden değerli ve başarılı proje sahipleri için daha çetin bir gün oldu. Ülkemizi temsilen bu uluslararası büyük yarışmada yer alan Sisoft, finalistler arasına kalarak, ilginç projesiyle büyük ilgi gördü ve ödül almaya hak kazanan projeler arasında yer alarak uluslararası alanda büyük bir başarı kazandı. Birinciliğe hak kazanan proje jüri üyelerinin %91 oranında oyunu alırken, Sisoft’un geleceğin teknolojisini içeren ve herkes tarafından merakla dinlenen projesi % 83 oranındaki oyla ödül alan diğer projeler arasında yer aldı. Yarışmada birinciliği Güney Afrika’nın vilayet hükümeti tarafından geliştirilen “Birinci Basamak Sağlık Bilgi Sisteminin Geliştirilmesi ve Uygulanması” adlı proje aldı. İki günlük yoğun değerlendirme ve on-line elektronik oylamanın ardından ödül alan projeler ve temsil ettikleri ülkeler şöyle; • Türkiye - Sisoft Sağlık Bilgi Sistemleri: Sanal Gerçekliğe Dayalı 3D PACS • Belçika - Liege Üniversitesi: Bitkisel Hayattaki Hastalar için Bilinç Algılaması • ABD - Nihon Kohden America: Hasta Vücuduna Yerleştirilen Ergonomik Bir Cihaz İle Hasta Bilgilerinin HL7 Arayüzü ile Gerçek Zamanlı Kaydedilmesi • Hindistan - L V Prasad Eye: EyeSmart Elektronik Tıbbi Kayıt - Göz Sağlığı için Akıllı BT Çözümü • Fransa - Lyon Devlet Hastanesi: The MyHCLOn-line Randevu, Kayıt, Takip ve Muayene Düzenleme • Hollanda - Erasmus Tıp Merkezi ve Oracle: Genom Sekanslaması ve Karşılaştırması ile Bireyselleştirilmiş Hastalık Teşhis ve Tedavisi
Bugünün sağlıklı bireyleri yarının en değerli kaynağıdır. Siemens, çözümleriyle bireylerin sağlığına nesiller boyu sürecek olumlu katkılar sağlıyor.
IOR Integrated Operation Room Medtronic Intra-operatif MR Entegre Ameliyathane Çözümü
RENKA SAĞLIK HİZMETLERİ LTD. ŞTİ. ANTALYA Güzel Oba Mah. 2136 Sk. No:28/A Güzeloba / Antalya Tel : 0 242 349 11 60 Pbx Faks: 0 242 349 11 66
İSTANBUL Atatürk Mah. Girne Cad. Şeref Sk. No:16 Yavuza Plaza Ataşehir / İstanbul Tel: 0 216 580 94 95 Faks: 0 216 580 94 99
ANKARA Hilal Mah. 679. Sk. (Eski 6. Cad.) No:30 Çankaya / Ankara Tel: 0 312 440 91 10 Faks: 0 312 440 91 80 info@renka.com.tr
Dr. N. A. Gazi Alataş:
Akıl Hastaları Vebalı Gibi Toplumdan Ayrılmamalı ropör taj: SARE KUŞ
T
oplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli Türkiye’de yaygınlaşıyor. Bu modelin kurucularından Gazi Alataş sorularımızı cevapladı.
Öncelikle Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli’ni nasıl tanımlarsınız? Bu modelin orijinal isminden çevirisi topluma dayalı ruh sağlığı modelidir. Aslında çeviride bir sıkıntı var. Toplum temelli ifadesinden ne kastedildiği tam olarak anlaşılmıyor. Ama kullandığımız haliyle anlatırsam; hastaların kurumsal yapılar içerisinde değil de toplumla karışık ve barışık bir şekilde yaşamalarını sağlayan bir sistemdir. Toplumun içerisinde bir model aslında. Toplum içerisinde ifadesini kullandınız. Bunu biraz açabilir misiniz? Bizim yaptığımız şey büyük hastaneler yapıp akıl hastalarını içine koymak. Hastaneler yapalım ve bu insanları bu mekanlara yerleştirip koruyalım. Burada aslında neyi koruduğumuz biraz
tartışılır. Hastayı mı koruyoruz, toplumu mu? Eğer iyi bir sistem kurulursa bu insanlar bir apartman dairesinde kendi hayatlarını çok rahat sürdürebilirler. Bu hastaları vebalı gibi toplumdan ayırmaya gerek yok. Bugüne kadar yapılan içimizdeki zencileri ayırıp bir yere toplamak gibi bir davranış. İnsanlar bu tür hastaların kendilerine zarar vereceklerine inanıyor. Aslında düşünüldüğünde toplum içinde belki yanımızdan yüzlerce kez geçen daha tehlikeli insanlar vardır. Tabii ki. Hep şunu söylerim akıl hastaları yalan söylemezler. Çünkü yalan söylemek belli bir akli melekeyi gerektiren bir şey. Yani yalanı kurgulayıp söyleme yetileri azalmıştır. Yalan söylemeyen insandan da çok kötülük gelmez. Bu biraz bakış açısıyla ilgili bir şey. Bu modelle bu bakış açısını yıkmayı mı hedefliyorsunuz? İslam kültüründe akıl hastalıklarına
Ş U BAT 2 0 1 2
15
çok ayrıcalıklı bir konum verilmiş zaten. Akıl hastasıysanız sorgudan muaf oluyorsunuz. Bundan dolayı kültürümüzde deli olarak adlandırılan hastaların, Allah katında ayrıcalıklı bir yeri var düşüncesi bir mit olmuş. Bizim kültürümüzde akıl hastalarına kötü muamele yoktur. Avrupa’daki gibi bunların içine şeytan girmiş yakalım gibi bir tutum hiç olmamıştır. Bu dini referansın sonucunda bu coğrafyada hiçbir akıl hastası açlıktan ölmemiştir, toplum kendi içinde onlara bakmıştır. Ama 1900’lerin başında sanayileşmeyle Avrupa’nın 1800’lü yıllarda büyük akıl hastaneleri yapma modelini kopyalamaya başlamışız. Ama sistemi sorgulamamışız. Avrupa’da yüz bin kişiye düşen dört yüz yatak sayısına ulaşılmış bir dönem. Bizde maksimum bu yatak sekizlerde. Bizde de hasta Avrupa’da olduğundan çok da az değil. Bu şunu gösteriyor toplum bir şekilde bakıyor hastasına, yine toplum içinde yaşıyor bu insanlar. Hastane temelli modelden toplum temelli modele dönüş başlamış
16
ŞUBAT 2012
ve yatak sayısını dört yüzden, ellilere kadar düşürmüşler. Bu modeli bizim de değiştirmemiz lazım. Peşinden gittiğimiz Avrupa’yı yine taklit edeceğiz. Aslında taklit ederken bizim yapacağımız kendi özümüze dönük bir yapılanma. Mesela Edirne’deki darüşşifanın kayıtlarına bakıldığında bazıları hastalara tahsis edilmiş iki yüz elli tane dükkan var. Hastaların yemek manifestosuna bakıyorsunuz bıldırcınla beslendiklerini görüyorsunuz. Bu kültürde deliler ve ölüler hiçbir zaman dışlanmamıştır. Avrupa’da mezarlıklar şehrin dışındadır ve yüksek duvarlarla çevrilidir. Ama Anadolu’daki köylerde mezarlık giriştedir ve girerken önce onlara bir selam verirsiniz. Bu ölümün hayatın içinde ve kabul edilebilir bir şey olduğunu gösteriyor. Akıl hastaları da böyledir. Her köyün bir delisi vardır ve tüm köylü ona bakar. Bu modeli ülkemizde uygulama fikri nasıl oluştu?
Öncelikle Sağlık Bakanlığı’ndaki insanları ikna ettik. Bu konuda en büyük destekçimiz Sağlık Bakanı oldu. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Bakan şu anda birçok psikolog ya da psikiyatristten çok daha hakim konuya. Bu sistemi oluştururken şöyle kurguladık. Sistemin birkaç ayağı olacak. Önce Türkiye’nin her tarafında iki yüz otuz altı toplum merkezleri açacağız. Yüz bin ile üç yüz bin nüfustan sorumlu bu merkezler hastaları yakın takibe alacaklar. Zaten hastayı bu kadar yakından takip ettiğinizde hastaneye yatmayı gerektirecek herhangi bir sorun olmuyor. Akıl hastanelerini kapatmayı hedefliyoruz, elimizdeki yataklarla da normal hastanelerde servis açacağız. Çünkü psikiyatri hastası tehlikelidir ayrı bir yer açmalıdır şeklinde yaklaştığınız anda ayrımcılık yapmış oluyorsunuz. Türkiye’deki yatak sayısını sekiz tane akıl hastanesinde toplamak yerine yaygınlaştırarak arttıracağız. Bu model hangi ülkelerde uygulanı-
Bu coğrafyada hiçbir akıl hastası açlıktan ölmemiştir, toplum kendi içinde onlara bakmıştır. yor? Türkiye’deki toplum yapısına uyarlarken nelere dikkat ettiniz? Bu modelin uygulandığı ve çok detaylı incelediğimiz ülkeler; İngiltere, Almanya, Hollanda Finlandiya, Fransa ve İtalya. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütüyle bir proje yapıyoruz, uzman desteği sağlıyorlar. Sosyal konularda yabancı ülkelerde gördüğünüz bir modeli olduğu gibi kopyalamak çok yanlış bir şey. Çünkü her ülkenin kendine has özel dinamikleri vardır. Bir de kaynak ve coğrafi farklılıklar var. Bütün bu faktörleri düşünerek yeni bir modelleme yapmanız lazım. İşin ruhunu kavramış olmanız gerekiyor. İnsanların özgürlüklerini kısıtlayan, toplumun dışına iten, ayrımcılık yapan sistemi bırakıp insanların haklarını teslim eden bir anlayışa sahip olmak gerekiyor. Bu sözde kolaymış gibi gözükse de uygulamada o kadar kolay değildir. Ülkeleri ziyaretlerinizde bu uygulama bizim ülkemize uygun değildir dediğiniz şeyler oldu mu? Kültürel anlamda olmadı. Ama ekonomik olarak var. Bu ülkelerin ruh sağlığına ayırdığı parayı hesapladığımızda bizim bütün sağlık bütçesini ayırsak aynı oran oluyor. Kişi başına ayrılan paradan Türkiye’ye bir projeksiyon yaparsanız Sağlık Bakanlığı’nın tüm bütçesini ruh sağlığına ayırmanız gerekiyor. Mesela orada iki yüz elli bin kişiye yüz yirmi kişi hizmet ediyor. Bizim böyle imkanlarımız yok. Ben iki yüz elli bin kişiye on kişiyle planlama yapmak durumundayım ve öyle yaptık. Yüz yirmi kişinin verdiği hizmeti siz on kişiye yıkıyorsanız o zaman hizmetin tarzını değiştirmeniz gerekiyor.
Kesitsel olarak baktığınızda mümkün görünmeyen bir şey, süreç içerisinde belli bir zamana yaydığınızda olabileceğini görüyorsunuz. Mesela bu kişi nasıl toplum içerisinde yaşatılır ki dediğim hastalar var. Ama orada yaşıyorlar. Şu anda Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde elli yedi yıldır kalan hasta var. Biz bu insanlara bir ev bulsak, yemek yapmasını öğretsek ki öğrenebilirler, çok rahat yaşayabilirler. Burada sorun şu; komşunuzun şizofren hastası olmasını ister misiniz? Bu sorunun cevabının yüzde doksan dokuzu hayırdır. Bir damgalama var. Düşünün ki şizofren bir hastaya bile senin kapı komşun şizofren olsa ne dersin diye sorduğumuzda yok istemem normal adam olsun şeklinde cevap veriyor. Bu çok anlaşılabilir bir şey. Şizofren hastası öldürebilir, zarar verebilir gibi bir algı var ve bu çok zor uzun yıllar sürecek bir mücadele. Mesela ilk Elazığ’da bu koruyucu evleri açtık. Ama sorun oldu, kimse evini kiralamıyor, benim evimde deliler kalmasın diyorlar. Bunlar çabalarımızla zamanla aşılacak.
Şu andaki uygulamada her şey yerli yerinde mi? Şu anda Türkiye’de toplam kırk dört tane Toplum Ruh Sağlığı Merkezi var. İnsanlar bu merkezlere davet ediliyor. Gelsinler burada ahşap boyasınlar, incik boncuk dizsinler gibi hastaları oraya toplayıp bir bakıma eğliyoruz. Bu işin amacı bu değil ve şu anda yanlış bir uygulama var. Yanlış gitmesinin sebeplerinden bir tanesi orada çalışan insanların eğitimlerini yeterli veremedik. Olması gereken şey bu merkezlerin bir üs olarak kullanılması ve bu üsten insanların kendi sorumlu oldukları alana dağılıp bire bir hastaları takip etmeleri. Modelin amacı hastanın kendi evinde yaşaması, merkezden hastaya gidip destek vermek, ilacını düzgün kul-
Sürekli şizofreni hastalığından bahsediyoruz. Bu modelin hedef aldığı tek bir ruhsal hastalık mı var? Aslında öyle değil. Kaynaklarımız, özellikle de insan kaynağımız çok sınırlı olduğu için başlangıçta hedefi küçük tuttuk. Şizofreni ya da psikotik bozukluk dediğimiz ağır ruhsal bozukluğu olan grubu hedefledik. Ama ilerde kaynaklarımız arttığı zaman bu sınırı genişleteceğiz.
Ş U BAT 2 0 1 2
17
Hastalara ruhsal özürlülüklerde kaybettiği yetileri kazandırmanın yanında yeni yetiler de edindirmek lazım. landığına dair kontroller yapmak, bu hastaya eğitimler vererek normal bir işte çalışmasını sağlamak. Üretken ve işlevsel bir insana dönüştürmek. Ama tabii ki insan kaynağı eksikliğinden dolayı şu anda kişiler merkeze geliyor, resim, takı tasarımı yapıyor. Bunlar zamanla düzelecek ki Avrupa’da bu kırk yılda oturmuş. Bizde bir yıl oldu daha. Aslında bir yılda çok iyi bir gelişme kaydettik. Burada Sağlık Bakanımızın desteğinin büyük etkisi var. Merkezlerde resim, müzik, takı tasarımı gibi rehabilitasyona yönelik yapılan çalışmalar faydalı oluyor mu? Hiçbir faydası olmadığını düşünüyorum. Şu anda Türkiye’deki özel ya da kamu tüm rehabilitasyon merkezlerinde takı tasarımı yapılıyor. Bu tasarımları pazarlamanın bir yolunu bulabilsek Türkiye’nin cari açığı kapanır. Rehabilitasyon eşittir takı tasarımı olarak algılanıyor. Rehabilitasyon bu demek değildir. Kişinin kaybettiği yetenekleri yeniden kazandırmadır. Ruhsal hastalıklarda bazı işlevlerde gerilik olur ve onları tekrar kazanması için çaba sarf edersiniz. Aslında ruhsal özürlülüklerde kaybettiği yetileri kazandırmanın yanında yeni yetiler de edindirmek lazım. Özürlülüğünden dolayı belli bir eğitim alamamıştır öncesinde, siz bu kişiyi alırsınız onun anlayacağı şekilde bir sanat, zanaat öğretirsiniz ve para kazanmasını sağlarsınız. Ama şu anda
18
ŞUBAT 2012
biz hastanede yıllarca yatırmak yerine gündüz bir yere toplayıp incik boncuk dizdiriyoruz. Aslında yine toplumdan ayırıyorsunuz, bir nevi toplumdan ayırmanın şirin bir modeli. Hedefin bu olmaması lazım. Görme engellere yönelik bir merkeze şahit oldum. Hastayı sabah evinden alıyorlar, akşama da geri getiriyorlar. Tek başına otobüse binip merkeze gelemedikten ve akşam evine gidemedikten sonra yapılan işin hiçbir anlamı kalmıyor. Şöyle düşünün hiçbir hastanın hastalanmadan önce incik boncuk işi yaptığını düşünmüyorum. Mesela Tuzla’da özürlüler ait bir belediye merkezi var. Rehabilitasyon anlamında hastalara satılabilir ipek halı dokutturuyorlar. Bu bir rehabilitasyondur çünkü gerçek bir şey üretiyor. Bu ayrımı ortaya çıkan malzemeden anlayabilir miyiz? Evet, ayrım ortaya çıkan ürünün anlamlı, piyasa değeri olan bir şey olmasıdır. Diyeceksiniz ki ipek halı ne işe
yarar. Ama biz de hastanın mikro çip üretmesini beklemiyoruz. Mesela fiziksel rehabilitasyonda kişiye yeniden hareket edilmesi için yardımda bulunuluyor. Psikolojik hastalara nasıl bir uygulama yapılıyor. Öncelikle hastaya hastalığı öğretiliyor. Sonra ailesine ve çevresine bu hastalık öğretiliyor. İnsan hastalığını öğrendiğinde kabul etmese bile hastalığı hakkında bilgisi olunca davranışları değişiyor, rahatlıyor. Hastalık onun için ufak bir yük oluyor. Hastanede bunları öğretmek mümkün değildir, normal ortamlarda ve uzun soluklu olmalıdır. Benim merak ettiklerim bu kadar. Sizin eklemek istedikleriniz var mı? Başlattığımız bu proje geri dönüşümsüz bir yol. Umarım sağlıklı gider. Bu insanlara bu zamana kadar hak etmedikleri bir yaşam sürmelerine sebep olduğumuzu düşünüyorum. İnşallah bu değişecek.
Şizofrenlere Ne Yapmalı? T
yazı,
PROF. DR. MEDAİM YANIK İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
ürkiye’de üç yüz elli bin şizofreni hastası olduğunu tahmin ediyoruz. Aileleri ile birlikte bir milyon kişiyi bulan bir topluluk. Şizofren olmak hem kişiyi hem de ailesini derinden etkiliyor. Ana sorumuz şu; “Şizofrenleri ne yapmalı?” Aslında bu soruya farklı dönemlerde, farklı toplumlar, farklı cevaplar üretmişler. Bu sorunun cevabına tarih boyunca “Şizofrenlere ne yapıldı” şeklinde bakarsak dört farklı dönemle yüz yüze geliriz. Birinci dönem, psikiyatri hastanelerinin ortaya çıktığı dönemdi. Bağdat’da 750’lili yıllarda ruhsal hastalığı olanlar için hastane açılmış. İslam dünyasının ilk sistematik cevabı, delilik denen durumu hastalık olarak konumlandırmak olmuş. Bu sebeple dünyanın ilk psikiyatri hastanesini açmışlar. Batıda ilk psikiyatri hastanesi 13. yüzyılda Londra’da Bethlem Psikiyatri Hastanesi olmuştu. İkinci cevap ise Ortaçağ Avrupa’sında geliştirilmiş. Delilerin ruhlarının şey-
20
ŞUBAT 2012
tan tarafından ele geçirildiğine inanılmış. Şeytanları veya kötü ruhları çıkarmak için işkenceye benzer yöntemler kullanılmış. Bizde de delilik ya da cinlenme ile ilişkilendirilmiş olsa da, işkence benzeri pratikler oluşmamış. Delilik ve deliler toplumsal hayatın bir parçası kalabilmiş. Üçüncü cevap ise 19. yüzyılda oluşmuş. Delilik hastalık kabul edilip, şehrin dışındaki birkaç bin kişinin yaşadığı büyük hastaneler kurulmuş. Felsefeci Micheal Focoult’a göre bu toplumdan uzaklaştırma ve bir dışlama yöntemi, yani “büyük kapatmadır”. Aynı hali açıklamaya çalışan diğer yaklaşıma göre ise deliler için ütopya kurulmuş. “Eğer biz delileri aynen tüberküloz/verem hastaları gibi şehrin dışına çıkarır, orada stressiz ideal bir hayat kurarsak iyileşirler.” denmiş. Hangi gerekçe ile olursa olsun sonuç tam bir hüsran olmuş. İngiltere’de sayısı 150 bine kadar çıkmış hastanelerin hepsinde hijyen ve insan hakları sorunları ortaya çıkmış.
Ütopya büyük bir yanılgı üretmiş. Bu dönem bizde geriden yaşanmış. Bakırköy, Manisa, Elazığ, Samsun hastaneleri bu dönemde oluşmuş. Sonuç Avrupa’dakine benzer bir hüsran olmuş. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi 1970’li yıllarda tam bir drama dönüşmüş.
Toplum Temelli Modelin en büyük üstünlüğü, şizofreni hastasını bir insan olarak görmesi.
“Şizofreni hastalarına ne yapmalı?” sorusuna dördüncü cevap 1970’li yıllarda üretilmiş. Bu yeni dönemde büyük hastaneler ya kapatılmaya başlanmış ya da küçültülmüş. Hastane yatakları genel hastane içine taşınmış. Şizofrenlerde toplum içinde yaşatılma projeleri geliştirilmiş. Bu dönemin felsefesi “küçük güzeldir” şeklinde olmuş. Bu sürecin kırk yıl sonra ülkemizde yaşanmasının arifesindeyiz. Aile hekimliği modeli gibi bir kırk yıllık gecikme ile karşı karşıyayız.
man olan bir iş değil. Altmış yıldır bu memlekette aile hekimliği ihtiyacı ve talebi vardı. Fakat bu dönemde adına ister Sağlık Bakanlığı, ister devlet aygıtı deyin, aile hekimliğine geçiş gibi köklü bir sistem değişimi yapabilecek etkinlik veya kapasiteye ulaşamadı. Aynı şey ruh sağlığı alanında da oldu. Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye Ruh Sağlığı Camiasının uzlaştığı bir konuydu. Bu modelin ahlaki ve insani temelleri oldukça güçlü. Etkinliği de biliniyor. Kırk yılda bu geçişin yapılamamasının nedeni devletin ya da Sağlık Bakanlığı’nın köklü bir değişim yapacak kapasiteye sahip olmamasıydı.
Gecikmenin Sebepleri Bu kırk yıllık gecikmenin çeşitli sebepleri var. Birinci sebep, devlet ve sağlık planlayıcıları düzeyinde tutum ve önyargılar. Şizofreni hastaları tarih boyunca toplumsal refahtan en son nasibini almışlar. Her zaman öncelik sırasında geride olmuşlar. Gemiden ilk atılacaklar listesinde ise en baştalar. Yani sağlık planlayıcıları açısından “şizofrenlere ne yapılacağı” sorusu diğer işler yoluna konulduğunda akla gelir. Kırk yıllık gecikmenin ikinci nedeni ise, “devlet kapasitesi” ile ilgili olabilir. Devletin sistematik bir değişim yapabilecek etkinliğe gelmesi her za-
Toplum Temelli Modelin en büyük üstünlüğü, şizofreni hastasını bir insan olarak görmesi. Hastane temelli model şizofrenleri sadece ilaç verilecek bir hasta olarak görüyor. İlaçların hastalık denilen halin yatışmasına katkıda
bulunduğunu ama ortadan kaldırmadığını artık biliyoruz. Sadece yatak ve ilaçtan ibaret bir sistemi savunamayız. Şizofrenlerin barınma, çalışma, sosyal ilişki gibi ihtiyaçları da var. Bu ihtiyaçların hepsine birden cevap verebilecek bir modele ihtiyacımız var. Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli, tüm bu ihtiyaçlara cevap verebilecek özelliklere sahip. Türkiye, Toplum Temelli Ruh Sağlığı Sistemine geçiş sürecini başlatmış durumda. Sağlık Bakanı ve Bakanlık bu sistem değişimini kabul etti ve uygulamaya geçti. Bu değişim süreci aslında 2006’lı yıllarda başladı. Bugüne kadar önemli oranda teori ve pratik birikim oluştu. Bu süreçte Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı yazıldı. Bu metinde de Toplum Temelli Modele ısrarlı bir vurgu yapıldı. Modelin ilk başarılı örneği Bolu’da gerçekleşti. Eğer Bakanlık bu değişime güçlü ve etkin bir mekanizma kurabilirse, bu değişim tamamlanabilir. Tüm bu sebeplerle, değişim için kritik bir aşamadayız. Bakalım Türkiye bu kırk yıllık gecikmeyi çözebilecek mi.
Ş U BAT 2 0 1 2
21
Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli Sayesinde Damgalama İle Mücadele Edilecek Aile kavramının güçlü olması, ağır ruhsal hastaları kucaklayan, yardımlaşma ve dayanışmayı destekleyen bir inanışımızın olması sistemin daha hızlı uygulanmasını kolaylaştıracak faktörlerdir.
röpor taj: SU ÖZGÜR
P
ilot uygulama olan Bolu Ruh Sağlığı Merkezi’ni Hülya Ensari’den dinledik.
Hastaneye dayalı kurumsal tabanlı ruh sağlığı hizmet modelinden toplum temelli ruh sağlığı hizmet modeline geçildi. Peki Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli nedir, farkı nedir?
DR. HÜLYA ENSARİ
BOLU İZZET BAYSAL RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI HASTANESİ BAŞHEKİMİ
22
ŞUBAT 2012
Hastane temelli ruh sağlığı hizmet modelinde hastalar sadece hastalandıkları zaman hastaneye gelerek, hizmet alıyorlardı. Tekrar hastalanana kadar hastaneye düzenli kontrole gelmeyen ve ilaçlarını kullanmayan hastaların kısa süre içinde hastalıkları nüksediyordu. Bu kez polisle veya ambulansla apar topar hastaneye getirilmek durumunda kalıyorlardı. Hastaneye yatışı gereken hasta, sıklıkla kendi yaşadığı ortamdan uzak illere, kilometrelerce uzaktaki bölge hastanelerine sevk edilmek zorunda kalınıyordu. Yani kısır bir döngü yaşanıyordu.
Toplum Temelli Ruh Sağlığı Hizmet Modelinde ise belli bir coğrafi bölge hedef alınıyor. Burada amaç ağır ruhsal hastaların artık büyük akıl hastanelerde değil, kendi yaşadıkları yerde tanımlanan belli coğrafi bölgede açılan toplum ruh sağlığı merkezleri aracılığı ve gezici ekipler vasıtası ile hastaların henüz alevlenme dönemine girmeden düzenli takip, tedavi ve rehabilitasyonlarının yapılarak atakların önlendiği, hastaneye yatışların azaldığı, yatış gerekirse de yaşadığı ilin genel hastaneleri içindeki psikiyatri kliniklerinde tedavilerinin yapıldığı, sorunun kişinin yaşadığı bölgede çözüme ulaştırıldığı, hastanın kendisinin sahip çıkmadığı durumlarda gezici ekiplerin yapacağı ev ziyaretleri ile evde takiplerinin yapıldığı, hasta, ailelerinin ve toplumun ruhsal hastalıklar hakkında bilinçlendirildiği, damgalama ile mücadele edilen, şizofreni ve benzeri ağır ruhsal hastalığı olan bireylerin yalnızca tıbbi
değil sosyal anlamda da her tür bakım ihtiyaçlarının karşılandığı, bu noktada o yerel bölgedeki birçok kurum ve kuruluşun iş birliği oluşturarak hasta ve ailelerine destek olunduğu, barınma ve iş problemlerinin çözülerek hastaların yeniden çalışır hale gelmelerini ve işe girmelerinin sağlandığı bir model oluşturmak. Mesela biz şu anda Bolu merkez ve ilçelerini de kapsayan yaklaşık 250.000 nüfusluk bölgeye hitap eden bir model uyguluyoruz. Amacımız bu hastaların kayıt alındığı, düzenli takip edildiği ve rehabilitasyonun yapıldığı, hastanın hastaneye gelmese bile gerekirse ekibin gidip evinde ziyaret ettiği, evinde düzenli takibin sağlandığı bir model oluşturmak. Bu modelin merkezinde de Toplum Temelli Ruh Sağlığı Merkez’leri var. Bolu’da açmış olduğumuz Toplum Ruh Sağlığı Merkezi ile 2008 Mayıs ayından bu yana biz Bolu ili merkez ve ilçelerinde yaşayan tüm ağır ruhsal hastaları kayıt altına alarak saymış olduğumuz hizmeti vermeye çalışıyoruz.
Sosyal beceri dediğimiz grup eğitimleri veriyoruz. Amacımız kişinin hastalığıyla kaybettiği yetileri yeniden kazandırmak. Bu modeller arasındaki en belirgin fark hastaneye dayalı kurumsal tabanlı ruh sağlığı hizmet modelinin merkezinde hastane var. Toplum Temelli Ruh Sağlığı Hizmet Modelinde ise kişinin toplumun içinde tedavi edilmesi hedefleniyor. Sistemi organize eden merkez ekibinin aile hekimleriyle, devlet hastaneleri ve üniversite hastaneleri psikiyatri bölümleriyle iş birliği içerisinde olması gerekiyor. Avrupa’daki modelleri yerinde incelemek üzere görevlendirilen ekipte sizin de olduğunuzu öğrendik. Bu ülkelerde uygulanan modellerle ülke-
mizdeki model arasında fark var mı? Evet, bende görevlendirilen ekipte yer aldım. İtalya ve Finlandiya gibi örnekleri yerinde değerlendirerek raporları Bakanlığa sunduk. Amacımız oradaki modeli olduğu gibi kopyalamak değil tabii ki. Her ülkenin kendisine has kültürel özellikleri var. Biz sadece sistem orada nasıl işliyor, dikkat edilmesi gereken noktalar ve aradaki farklar neler ve uygulanabilir mi noktasında incelemeler yaptık. Ama tabii ki arada birçok farklılıklar var. Örneğin İtalya’da her ilde bir ruh sağlığı hastanesi varmış; bizde ise tüm ülkede sadece sekiz tane var. Kültürel özellik açısından Avrupa’da aile kavramı çok yerleşik değil. Belli bir yaştan sonra sorumluluklar aileler tarafından üstlenilmiyor. Bu nedenle bakıma muhtaç çok sayıdaki kişinin barınabilmesi ve tedavi olması için daha köklü sistemlere gerek oluyor. Türkiye’nin geniş coğrafi bölgeye yayılması ve yoğun bir nüfusu olması bu modelin uygulanmasını zorlaştıran faktörler olmakla beraber; aile kavramının güçlü olması, ağır ruhsal hastaları kucaklayan, yardımlaşma ve daya-
Ş U BAT 2 0 1 2
23
Bu anlattıklarınız çerçevesinde nasıl uygulamalar yapılıyor?
nışmayı destekleyen bir inanışımızın olması da sistemin daha hızlı uygulanmasını kolaylaştıracak faktörler gibi görünüyor. Toplum ruh sağlığı merkezinin işleyişinden bahseder misiniz? Bolu’da kayıtlı ağır ruhsal hastalığı olan hastaların listelerine ulaşıyoruz ve her ayın sonunda merkeze aktarıyoruz. Merkezde bir psikiyatrist, iki psikolog, beş hemşire tedavi ekibi olarak sürekli çalışıyor. Bu ekip aynı zamanda mobil ekip görevini de üstleniyor. Ekibimiz Türkiye’de evleri ziyaret eden ilk ekip konumundadır. Hastaların daha yakından tanınması amacıyla Bolu bölgesini dört gruba ayırdık. Kişiye ayrıcı tanısı yapıldıktan sonra olgu danışmanı olarak psikolog ya da hemşire sorumlu oluyor. Bu kişinin hastalığı ne aşamada, sosyal güvencesi ne, devletin sağladığı özürlülük raporundan faydalanabiliyor mu, evde barınma ya da iş problemi var mı, çalışma becerisi var mı, rehabilitasyona uygun mu, özel zevkleri neler gibi bilgiler ayrıntılarıyla tespit ediliyor ve ona göre kişiye özgü bakım planı oluşturuluyor. Öncelikle tedavisinin düzenli takibi hedefleniyor. Psikiyatrist gördükten sonra ilacını yeniden düzenliyor. Mesela on beş günde bir enjeksiyonu yapılacaksa takip ediyor. Hasta merkeze gelmezse ekip evine giderek ya da aile hekimiyle bağlantı kurarak o kişinin zamanında
24
ŞUBAT 2012
tedavisini yapmasını sağlıyor. Çünkü ağır ruhsal hastalık grubunda düzenli tedavi olmazsa hastalık tekrar eder. Bu noktada aile hekimi ile iş birliği bizim için çok önemli. Çünkü Bolu geniş bir bölge, merkezdeki hastalar Toplum Sağlığı Merkezi’ne kolay ulaşabilir ama uzak bir ilçe olan Göynük’e bir buçuk saatte gitmeniz mümkün olabilir. Bu durumda sürekli takibin yapılabilmesi için oradaki aile hekimini sistemin içine dahil etmemiz gerekiyor. Mutlaka aile hekimine bilgi veriyoruz. Senin mahallende şu kadar takip etmen gereken hasta var, gelmiyorlarsa gidip enjeksiyonunu yap şeklinde bilgilendirmemiz oluyor. Tedaviyi bu şekilde kontrol altında tuttuktan sonra ikinci hedefimiz rehabilitasyon. Bu grup toplumdan dışlanan, akıl hastası diye adlandırılan bir süre sonra evlerinden dışarı çıkmayan bireyler haline geliyorlar. Hastalık ve ilaçların beyinde meydana getirdiği yıkımla giderek işlevsellikleri azalıyor. Çalışamaz hatta kendi öz bakımını yerine getiremeyecek hale geliyorlar. Bu merkezlerde amacımız tedavisini sağladıktan sonra kişinin tekrar kendi ayakları üzerinde durabilecek, bir takım sosyal becerileri kazanarak kendi ihtiyaçlarını dışarıda görebilecek, arkadaşlarıyla sosyal ortamlara katılabilecek ve en son olarak çalışabilecek hale getirmektir.
Kişinin neye ihtiyacı varsa o yönde bir uygulama yapılıyor. Öncelikle kişinin hastalığı hakkında bilgilendirilmesi gerekiyor, buna psiko-eğitim diyoruz. İlaçlarını tanıtıyoruz ve nasıl kullanması gerektiğini anlatıyoruz. Aileleri de bu hastalık hakkında eğitiyoruz. Sosyal beceri dediğimiz grup eğitimleri veriyoruz. Amacımız kişinin hastalığıyla kaybettiği yetileri yeniden kazandırmak. Ayrıca merkez içerisinde iş uğraşı terapileri anlamında resim, müzik, el sanatları, giyim atölyelerimiz var. Kişi otursun incik boncuk dizerek oyalansın değil, doğrudan üretime katkıda bulunsun gibi bir hedef koyduk. Çünkü basit uğraşılarla oyalamaya çalıştığınızda bir süre sonra sıkılıp gelmiyorlar. Dolayısıyla önlerine hedef koyduğunuzda hem üretime katkıda bulunuyorlar, hem özgüvenleri artıyor hem de işe yaradıklarını hissetmeye başlıyorlar. Bu şekilde yürüttüğümüz projeler oldu. Bu projeler kapsamında örgü bebek, matruşka bebek ve yastık üretimi gerçekleştiren toplum ruh sağlığı merkezine devam eden üyelerimize projeden elde edilen gelirle katılımları oranında ücretin törenle kendilerine dağıtılarak ödüllendirilmelerini sağlandı. Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modelinin bir ayağını korumalı iş yerleri diğeri de korumalı evler oluşturmaktadır. Korumalı evlerden amaç barınma problemi olan kişileri evlere yerleştirmek ve oradan takiplerini yapmak. Yakın zamanda bu uygulamaya da başlayacağız. Sağlık; bedensel, ruhsal ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali anlamına geliyor ama sanki ruhu biraz geri plana atıyoruz... Ne yazık ki ruh sağlığımız toplumumuzda hep göz ardı edilmekte, en son aşamada yardım için başvurularda bulunulmaktadır. Bu modelin amacında toplumun bilgilendirilmesi de var. Hem ruhsal hastalıklarla ilgili bilgi vermek, hem de yerleşmiş önyargıyı kırmak hedefleniyor.
Türkiye Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modelini Geliştiriyor yazı: AKFER KARAOĞL AN KAHİLOĞULL ARI
DSÖ tahminlerine göre yaklaşık yüz milyon kişide depresyon, yirmi iki milyon kişide bipolar bozukluk, on yedi milyon kişide şizofreni olduğu düşünülmektedir. 26
ŞUBAT 2012
B
ilindiği gibi Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sağlığı; bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali olarak tanımlamaktadır. Ruh sağlığı alanı bütün ülkeler için hastalık yüküne neden olan en önemli alanlardan biri haline gelmiştir. Dünya’da yüz milyonlarca insan ruh sağlığı sorunları yaşamaktadır. DSÖ tahminlerine göre yaklaşık yüz milyon kişide depresyon, yirmi iki milyon kişide bipolar bozukluk, on yedi milyon kişide şizofreni olduğu düşünülmektedir. Orta ve ciddi derecede özürlülük yaratan ilk yirmi duruma bakıldığında -yukarıdaki bozukluklara alkol ve madde bağımlılığının, panik bozukluğun ve alzheimer ile diğer demansların eklenmesi ile- altı ruhsal bozukluğun yer aldığı görülmektedir.1 Hastalık yükü oluşturan nedenler arasında 2004 yılında dördüncü sırada yer alan depresyonun 2030 yılında ilk sıraya yerleşeceği düşünülmektedir.2 Bunun için her ne kadar az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler bedensel sağlık üzerine yoğunlaşıyorsa da geliş-
miş ülkeler ruh sağlığı alanı için özel politikalar üretmektedirler. Ruh Sağlığı Çerçevesinde DSÖ Çalışmaları 1998 yılında yapılan Türkiye Ruh Sağlığı Araştırması ve 2004 yılındaki Türkiye Hastalık Yükü Çalışması sonuçları ülkemizde de benzer bir durum ile karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymuştur. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı 1998 yılında DSÖ 48. Avrupa Bölgesi Komitesi toplantısında benimsenen “Herkes İçin Sağlık” yaklaşımına dayanarak hazırladığı ulusal sağlık hedef ve stratejileri içerisinde “ruh sağlığının geliştirilmesi”ne yer vermiş ve “2020 yılına kadar, halkın psiko-sosyal iyilik durumunu geliştirmeyi ve ruh sağlığı sorunu olan kişilerin özel bakım almalarını sağlamayı” hedeflediğini açıklamıştır.3 2005 yılında Helsinki’de yine DSÖ Avrupa Bölgesi ülkelerinin bakanlıklarının katılımı ile gerçekleştirilen toplantı sonucunda Avrupa ülkeleri için
bir ruh sağlığı eylem planı açıklanmıştır. Bu eylem planının belirlenen on iki ana başlığından ikisi “Ruh sağlığı sorunları için iyi bir birinci basamak bakımına erişimi sağlamak” ve “Ağır ruhsal hastalığı olan kişiler için toplum temelli hizmetlerle etkin bakım sunmak” tır.4 Bu eylem planı doğultusunda, 2006 yılında açıklanan Ulusal Ruh Sağlığı Politikası metninde de “Ruh sağlığı sisteminin toplum temelli olması, genel sağlık sistemine ve birinci basamağa entegre edilmesi” ve “Toplum temelli rehabilitasyon çalışmalarının yapılması”na yer verilmiştir.5 Ruh Sağlığı Uygulamalarının Avrupa’daki Gelişimi Daha önce de söz edildiği üzere ruhsal bozukluklar özellikle ağır ruhsal bozukluklar tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu sorun, daha önceleri ağır ruhsal rahatsızlığı olan hastaların toplumdan izole edilmesiyle çözülmeye çalışılmıştır. Ortaçağda has-
1960’larda büyük hastanelerden vazgeçilmeye başlanmış ve hastaların toplum içinde yaşamalarını destekleyecek rehabilitasyon ve bakım hizmetleri geliştirilmeye başlanmıştır. talar toplumdan tamamen dışlanmış ve ancak yerleşim yerlerinden uzakta yaşamalarına izin verilmiştir. Daha sonraları yine yerleşim yerlerinden uzakta inşa edilen 1500-2000 yataklı çok büyük akıl hastanelerinde toplanmışlardır, ancak on dokuzuncu yüzyılda tedavi edilebilir, insanca yaşama
hakkına sahip bireyler olarak görülmeye başlanmışlardır.6 1950’lerde psikotropların devreye girmesinin bakım ve işgücü kaybının ekonomik maliyetinin gündeme gelmesi ve konunun insan hakları çerçevesinde de ele alınmaya başlanmasıyla 1960’larda büyük hastanelerden vazgeçilmeye başlanmış ve hastaların toplum içinde yaşamalarını destekleyecek rehabilitasyon ve bakım hizmetleri geliştirilmeye başlanmıştır. Ruh Sağlığı Uygulamalarının Ülkemizdeki Süreci Ülkemizde süreç daha farklı seyretmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Avrupa’daki çağdaşlarının tersine, el üstünde tutulan bimarhane ve şifahanelerde devletin bakımı altında olan bu hastalar Osmanlı Devleti’nin çöküşü ile unutulmuşlardır. Yirminci yüzyılın başında Avrupa’daki örnekleri gibi büyük bir hastane Bakırköy’de kurulmuş bunu Manisa, Elazığ, Samsun ve Adana’ya açılan hastaneler izle-
Ş U BAT 2 0 1 2
27
miştir. Bu hastaneler hastaların tedavi edileceği kurumlar olarak düşünülmüş olsa da sonuçta hastalar, toplumdan uzaklaşmış ve insan haklarının göz ardı edildiği koşullarda yaşamaya başlamışlardır. Bu kurumlarda son yıllarda büyük bir dönüşüm yaşanmış ve hastalara verilen hizmetlerin kalitesi artmıştır, ancak yine de bireyi toplum dışında tutan hizmet modeli değişmemiştir.7 Bu nedenle Sağlık Bakanlığı, Toplum Temelli Ruh Sağlığı Hizmetlerinin geliştirilmesi için çalışma başlatmış ve 16/02/2011 tarih ve 7364 sayılı Makam Onayı ile yürürlüğe giren bir yönerge ile de bir süredir pilot uygulamaları yapılmakta olan Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerinin ülke geneline yaygınlaştırılmasına başlanmıştır.8 Üst düzey politik kararlığın bir göstergesi olarak 2011 yılı Ağustos ayında Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planını yayınlanmış, bu planla izole ruh sağlığı hastanelerinden vazgeçilip genel hastaneler içerisinde verilen psikiyatri yataklı hizmetini ve Toplum Ruh Sağlığı Merkez-
28
ŞUBAT 2012
lerini içeren hizmet modelinin benimsendiği bir kez daha vurgulanmıştır.9 Bu çerçevede ilk olarak “ağır ruhsal bozukluğu olan hastalara, Toplum Temelli Ruh Sağlığı Modeli çerçevesinde psikososyal destek hizmetlerinin verilmesi, takip ve tedavilerinin gerektiğinde evde sağlık hizmetleri uygulamasına entegre bir şekilde yaşadıkları ortamda sunulabilmesi için Sağlık Bakanlığı’na ait yataklı sağlık tesislerine bağlı olarak faaliyet göstermek üzere toplum ruh sağlığı merkezlerinin” kurulmasına başlanmıştır. İlerleyen aşamalarda Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Ruhsal bozukluk nedeniyle bireydeki işlev kaybı, yetersizlik ve engellerin azaltılması ya da ortadan kaldırılması ve bireyin yaşam kalitesini mümkün olduğunca yükseltmek amacıyla planlanan müdahale ve eylemler” olarak tanımlandığı biçimi ile rehabilitasyon hizmetlerinin gerçekleştirildiği, kişinin bakım ve diğer sosyal ihtiyaçlarının karşılandığı, korumalı işyerleri ile üretime katıldığı bütüncül bir sistem
ilgili tüm kurum ve kuruluşların, sivil toplum kurumlarının ve en önemlisi hasta ve hasta yakınlarının katılımı ile gerçekleşecektir. Kaynaklar 1
Integrating Mental Health into Primary Care- A Global Perspective. WHO, WONCA. Singapore; 2008
http://www.who.int/healthinfo/global_burden_disease/GBD_report_2004update_part3.pdf erişim tarihi: 4.2.2012
2
Mental Health:facing the challanges, building solutions. Report from the WHO European Ministerial Conference.WHO. Denmark;2005
3
21 Hedef ’te Türkiye: Sağlıkta Gelecek. T.C. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü. Ankara; 2002
4
Türkiye Cumhuriyeti Ruh Sağlığı Politikası. T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Ankara; 2006
5
Foucault M (1961) Deliliğin Tarihi (Çev. M. A. Kılıçbay). İmge Kitabevi, Ankara; 1992
6
7
Alataş G, Karaoğlan A, Arslan M, M Yanık, “Toplum temelli ruh sağlığı modeli ve Türkiye’de toplum ruh sağlığı merkezleri projesi” Nöropsikiyatri Arşivi, 46 özel sayı, 25-29 (2009)
Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri Hakkında Yönerge. http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-12038/toplumruh-sagligi-merkezleri-hakkinda-yonerge.html erişim tarihi 3.02.2012
8
Alataş G, Karaoglan Kahiloğulları A, Yanık M.Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı. T.C. Sağlık Bakanlığı. Ankara;2011
9
Konsültasyon Psikiyatri Liyezon Hemşireleri Psikososyal Gereksinimleri Karşılıyor
S
yazı,
AY TÜN LEYMUN
HASTANE YÖNETİM UZMANI, BAŞHEMŞİRE
ağlık fiziksel, ruhsal ve sosyal boyutları ile ayrılmaz bir bütündür ve her boyut birbirini etkiler. Bu boyutların birbiriyle uyumlu olması ve bir bütün olarak devam etmesi önemlidir. Aksi halde hastalık durumu ortaya çıkar. Hastalık birey için; biyolojik, ruhsal, sosyal, çevresel, ailesel, psikoseksüel yönleri olan bir olgudur. Hastaneye yatış; önceden planlanmış olsa bile birey için kimliğini ve benliğini tehdit eden ve kriz yaşatabilen bir durumdur. Yapılan araştırmalar, hastaneye yatışla ortaya çıkan krizin, hastanın hastaneye yatacağını öğrendiği anda başladığını ve yatış işlemi sırasında anksiyetesinin en üst düzeyde olduğunu göstermektedir. Hastaneye yatış birey için bilinmeyen bir ortamda tanımadığı kişiler-
le aynı odayı paylaşma, farklı alet ve makineler arasında olma, yapılan tetkikler, istenilen düzeyde bilgi verilmemesi, konuşulanların anlaşılamaması, hastalığa, ameliyata ve mahremiyete ilişkin belirsizlikler, ölüm korkusu, duygularını yeterli düzeyde ifade edememe ve daha önce yaşanmış olumsuz deneyimlerin tekrar yaşanacağı kaygılarını ifade eder. Hastaneye yatan birey ayrıca pek çok duygu ve tepkilerle baş etmek durumunda kalabilir. Bu tepkiler daha önce yapabildiği şeyleri yapamamaya bağlı olarak yaşanan anksiyete ve yetersizlik duygusu, bakım için başka insanlara bağımlı olması, hastalığına neden olduğunu düşündüğü şeylere karşı öfke duyması, geleceğine ilişkin
Ş U BAT 2 0 1 2
31
Yapılan araştırmalar, hastaneye yatışla ortaya çıkan krizin, hastanın hastaneye yatacağını öğrendiği anda başladığını ve yatış işlemi sırasında anksiyetesinin en üst düzeyde olduğunu göstermektedir. belirsizlikler, bağımsızlık kaybı sonucu yardımsızlık ve umutsuzluk duygusu ile ilgili olabilir. Hastaların hastane ortamındaki psikososyal gereksinimlerinin karşılanması, fiziksel bakımı ile psikososyal bakımı arasındaki ilişkide bir bağ kurulması gereklidir. Bu rolde anahtar kişiler hemşirelerdir. Konsültasyon liyezon psikiyatri hemşireliği (KLP); “Hastaların gerçek veya potansiyel fiziksel fonksiyon bozukluğu nedeniyle sağlık bakım sistemine giren hasta ve ailelerin, primer koruma, tedavi, bakım ve rehabilitasyona kadar uzanan yelpazede ortaya çıkan “duygusal, felsefi, gelişimsel, bilişsel ve davranışsal” tepkilerini, ruhsal ve psikososyal sorunlarını tanımlayan, tedavi ve bakımında rol alan, izleyen hemşirelerin eğitimlerini sağlayan ve bu alanda araştırmalar yapan psikiyatri hemşireliğinin bir üst uzmanlık alanı” olarak tanımlanabilir. KLP Hemşiresi Geniş bir hizmet yelpazesine sahip Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde koruyucu sağlık hizmetleri anlayışının ön planda tutarak yeni tanı ve tedavi yöntemlerinden kaynaklanan komplikasyonlar ve psikososyal sorunların çözümlenmesi, kronik hastalıkların artması ve bunun getirdiği maddi ve manevi yükün azal-
32
ŞUBAT 2012
tılması, hastaların yaşam kalitelerinin arttırılması amacıyla KLP hemşiresi görevlendirdik. KLP hemşiremiz önce onkoloji hastalarıyla çalışmaya başlamıştır. Onkoloji hastalarının bütüncül bakım almalarını, bakım problemlerini iyileştirmeyi amaçlar. Onkoloji hastalarının hasta olma ve hastalığına ilişkin stresine, bu olayların yarattığı krize hastanın nasıl cevap verdiğini, hastanın ve ailesinin nasıl uyum sağladığını değerlendirir. Hastalara ve ailelerine özelleşmiş psikiyatrik bakımı direkt verir. Formal ve informal olarak eğitim verir. Onkoloji hemşirelerine hastaları için uygun psikolojik müdahaleleri planlamaları için psikiyatri alanında konsültasyon sağlar. Bundan sonraki dönemde hedefimiz KLP hemşiresinin hizmet verdiği hasta potansiyelini genişletip tüm hastane geneline yaymak, hastaların duygusal durumuna hemşirelerin duyarlılığını arttırmaktır. Bunun yanında klinikler arası psikiyatrik konsültasyon istemlerini karşılamak, düzenli hasta izlemi
ve kliniklere hasta vizitlerini sağlamak, psikiyatrik sorunların erken tanı ve tedavisini sağlayarak hastanın yaşam kalitesini yükseltmek, terminal dönemdeki hastalarda hasta, ailesi ve tedaviyi yürüten profesyonelleri merkez alan çalışmalar yapmak, destek grupları yürütmek, hasta ve hemşirelere konu ile ilgili eğitim programları düzenlemek, KLP alanında araştırmalar planlamak ve yürütmek hedeflerimiz arasındadır. Sağlık hizmeti veren tüm kurumlarda KLP hemşireliği uygulaması sonucunda; iyileşme sürecinin hızlanacağı, hasta ve aile memnuniyetinin artacağı, hasta bakım standartlarının yükseleceği, hemşirelerin hastaların psikiyatrik durumlarıyla ilgili farkındalıklarının ve bakım gereksinimlerinin karşılanması ile ilgili becerilerinin artacağı, hemşirelerin duygusal gerginliğinin azalacağı ve iş doyumlarının artacağı, hasta ve tedavi ekibi arasındaki iletişimin iyileşeceği ve maliyetlerin azalacağı kanısındayım.
Değer Yönetiminde Hasta Tatmini Önemlidir R
yazı,
BEHLÜL ÜNVER
MARMARA ÜNİ. TIP FAK. VAKFI ACADEMIC HOSPITAL & ÇİFTEHAVUZLAR TIP MERKEZİ VAKIF / İŞLETME MÜDÜRÜ
34
ŞUBAT 2012
ekabetin kaçınılmaz gerekliliği olan talep edene yakınlık sayesinde onun istek ve ihtiyaçlarını daha iyi anlamak ve bu taleplere uygun şeyler üretmek diğer bir deyişle en etkin şekilde talep edene hitap etmekle mümkün olmaktadır. Piyasa deyimi ile kullanılan “müşteriye hitap etme” kavramı aslında müşteri için değer yaratma kavramının basit ifadesidir. Yani, hastada tercih uyandırabilmek için onun kabul ettiği faydaları sunmak gerekmektedir. “Değer, bir kişi ya da şirketin duygusal bir düzeyde bağlandığı herhangi bir prensibi temsil eder. Bir strateji belirleme süreci içerisine giren başlıca unsurlardan biridir”. Bu kavram, işletmenin talep eden değeri olarak ele alındığında ise konunun iki açıdan değerlendirildiği görülmektedir. Biri “işletmenin talep eden için”, diğeri ise, “talep edenin işletme için”
değer yaratmasıdır. Değer yönetiminde hasta tatmini temel amaçtır; ancak, her hastanın işletmeye katkısı aynı değildir.1 Bu nedenle özellikle yoğun rekabet altındaki işletmelerin etkinlik ve karlılık hedefleri açısından kendileri için değeri yüksek talep eden kitleleri hedef almaları akılcı bir yaklaşım kabul edilmektedir. Sağlık işletmelerinde, işletmenin sağlık yapısı ve hasta profillerini esas alarak belirlemesi, kurumunun stratejisini buna göre oluşturması ifade edilmektedir. Hastanın sağlık problemini çözmede en etkin, en güncel ve en hızlı çözüm önerilmeli talep edenin diğer nedenler ile kaygılandırılmaması, memnuniyetinin arttırılması hedeflenmelidir. İşletmenin hasta için yarattığı diğer bir deyişle, hastanın algıladığı değer (Customer Perceived Value), alternatifi ile karşılaştırıldığında hastanın nitelen-
dirdiği ürüne ait her türlü fayda ve maliyetle ilgili sonuçtur. Hasta bu temele göre neyi satın alacağına karar vermektedir.2 Tüketiciler günümüzde ihtiyaçlarını karşılayabilecek pek çok ürün ya da marka ile karşılaşmaktadırlar. Bu kadar çeşit arasından alım kararını vermeleri ise elbette belli kriterlere, değerlendirmelere dayanmaktadır. Tüketici bu kararını verirken ürünlerin kendisine sunduğu değerleri algılayış biçimine ve ürünün kendisine ne ifade ettiğine göre hareket etmektedir. Aslında tüketiciler gerçek anlamda ürünün değerleri ile maliyetini tam ve somut olarak tanımlayamamaktadırlar. Bu durumda tüketicinin ifade ettiği değer, algıladığı değer anlamına gelmektedir. Basit bir tanımdan yola çıkıldığında değer, bir markanın/ürünün faydaları ile onu edinme maliyetleri arasındaki farktır. C.W. Park, bu tanıma benzer bir yaklaşımı matematiksel anlayışla bütünleştirerek şöyle bir formül kullanmaktadır:3
Değer, bir markanın/ ürünün faydaları ile onu edinme maliyetleri arasındaki farktır. Değer = Faydalar – Maliyetler Tanımlardan da anlaşıldığı üzere değer olgusu iki bileşenden oluşmaktadır. Bunlardan fayda, hastanın ödemeye hazır olduğu paranın karşılığında alacağını umduğu özelliklerdir. Hasta için fiyat, satın alma kararı vermede en önemli etkendir. Ancak tek etken değildir. İşletmeler hastanın üründen sağlayacağı faydayı arttırarak, ürünün değerini arttırabilirler. Bu bağlamda üç tür faydadan söz edilebilir:4 • Ekonomik Fayda: Talep eden için ekonomik fayda, talep edenin talep ettiği ürünü, ona göre uygun gelen fiyattan daha ucuza satın alması de-
mektir. Belli kalitede bir ürüne daha az ödemesi, talep edenin ekonomik kazancına yansır. • Hizmet Faydası: Birçok pazar için işletmelerin ürettikleri ürün özellikleri birbirine çok yakın olup, farklı ürünler üretilemeyebilir. Bu durumda rekabet, zamanında teslim, teknik destek gibi verilen servisin kalitesi ile sağlanabilir. • Duygusal Fayda: Değer yaratmada talep edenin duygusal ihtiyaçları da göz önünde bulundurulmalıdır. Ürünlere çeşitli özellikler eklenerek kişilerin psikolojik gereksinimleri karşılanabilmektedir. Değerin diğer bileşeni olan toplam maliyet de; ürünün edinimi için ödenen “finansal maliyet”, bu süreç için harcanan süreye ilişkin “zaman maliyeti”, harcanan “enerji maliyeti” ve “fiziksel maliyet” gibi kendi içinde farklı bileşenlerden oluşmaktadır.5 Diğer bir deyişle maliyet pazara sunulan ürünün
Ş U BAT 2 0 1 2
35
Piyasa deyimi ile kullanılan “müşteriye hitap etme” kavramı aslında müşteri için değer yaratma kavramının basit ifadesidir. talep eden tarafından değerlendirilmesi, elde edinilmesi, kullanılması ve hatta elden çıkarılması için yapılan risk unsuru dahil tüm harcamaların toplamı olarak kabul edilebilir. Kalite Kavramı Öte yandan talep edenin ürün özelliklerini nasıl bir süreçten geçirip yargıya vardıklarının özünü aynen yansıtan algılanan değer yaklaşımının iki temel bileşeni; talep edenin ürün veya hizmetten algıladığı “kalite” ve bu ürün ve hizmeti elde etmek için kendinin
36
ŞUBAT 2012
biçtiği “maliyet” olarak da ele alınabilmektedir.6 Eğer kalite, toplam maliyetinden daha fazla ise talep eden ürünün artı bir değer sahibi olduğunu düşünecek ve doğal olarak rakip markalara göre daha fazla artı değere sahip olan markayı tercih etme eğiliminde olacaktır. Burada kalite, tüketicinin global bir değerlendirme yargısını temsil etmektedir. Pazarlama araştırmacıları, talep eden davranışlarını kaydetmek suretiyle oluşturulan sorgulama yoluyla kalite değerlendirmelerini ölçme yoluna gitmektedirler. Tüketicilerin tercihleri onların kalite değerleri üzerine inşa edilmektedir. Kalite aslında iyi ya da kötü şeklinde yargılanabileceği gibi halk arasında yüksek kalite veya düşük kalite terimlerine de sıkça rastlanmaktadır. Sağlık hizmetinde bu tür değerlendirmeler daha karmaşık algılama ise daha geç fark edilmektedir. Talep edenin genel kalite yargıları kaliteye ilgili ikincil yargıları da içermektedir. Bu ikincil yargılar, ürünün boyutlarını (örneğin dayanıklı mallar), onun so-
nuçlarını (örneğin zamandan tasarruf sağlaması) ve içerdiği bazı özel anlamaları (örneğin favori bir kurum olması) kapsamaktadır. İkincil kaliteler, talep edenin ihtiyaçları ve standartlarına ilişkin fonksiyonun bir parçası veya pazarlamacıların, ürünün dizaynı, dağıtımı, reklam adına yaptıklarına ilişkin bir fonksiyon olmaktadır. 1
Özevren, Mina, “Bir Planlama ve Kontrol Aracı Olarak Değer Yonetimi”, Eskişehir Osmangazi Universitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakultesi, 3. Ulusal Bilgi, 2004, Ekonomi ve Yonetim Kongresi Bildiri Kitabı.
Belliveau P., Griffin A., Somermeyer S. “The PDMA Toolbook 1 for New Product Development,” NY: 2002, John Wiley&Sons.
2
Park, C.W., “How Do You Increase Value”, 2001, http://www.marketingprofs.com/arch/ index.asp, (Erişim: 05.12.2010).
3
4
Özveren, a.g.e., 2004
Kotler, Philip, “Marketing Management”-11th Ed., 2003, Prentice Hall. Inc.
5
Bagozzi R.P., Rosa J.A., Elly K.S., Coronel F. Marketing Management, New Jersey: 1998, Prentice Hall.
6
Diyet Yapan Bir Kişi Davetlerde Nelere Dikkat Etmelidir?
D
yazı,
M. TURGAY KÖSE UZMAN DİYETİSYEN
iyet yapan bir kişi elbette mantıcıya da gidebilir, pizzacıya da. Biz diyetisyenler de belirli aralıklarla bu tarz yerlere gidiyoruz muhakkak. Burada önemli olan unsur: Diyete uygun olmayan besinlerin tüketim sıklığı ve miktarına dikkat edilmelidir. Sonuçta İskender kebap da yenilebilir. Tabii ki üzerine kızgın yağ gezdirmeden ve pidelerin tamamını yememek koşulu ile. Tavuk şiş ve ızgara köfte gibi daha sağlıklı seçenekler varken, Adana veya Urfa kebap yememeye dikkat edilmelidir. Dürüm arası yemektense tercih hakkı porsiyon şeklinde kullanılabilir. Yufka ve lavaşın enerjisinin çok yüksek olduğu göz ardı edilmemelidir (sigara böreğinde kullanılan miktarın 1 dilim ekmeğe denk geldiği bilinmeli). Etin yanındaki pirinç pilavı yerine; bulgur pilavı, esmer ekmek veya salata tercih
edilirse daha sağlıklı olur. Hatta “çorba midenin sıvasıdır” denilir. Yemeğe küçük bir kase çorba içilerek başlanırsa, iştah biraz olsun baskılanır. Tereyağı, tulum peyniri ve kızarmış ekmek gibi iştah açıcılardan uzak durulmalıdır. Küçük porsiyonlar tercih edilmeli, gerekirse siparişin yarısı tüketilmelidir. Yemeğin yanında meşrubat, kolalı içecekler yerine su, ayran, sade maden suyu veya şekersiz içecekler içilebilir. Yemek sonrası tatlı yerine meyve salatası yenebilir. Buna karşılık kişi örnek olarak balıkçıya gittiğinde genel yaklaşım; balık çorbası, tadımlık hatta doyumluk şekilde yenilen mezeler, kızartılmış ara sıcaklar (karides, kalamar), yine kızartılmış balık, yanında yenilen ekmekler, bol zeytinyağlı salata, içilen iki kadeh içki, yemek üzerine tüketilen helva ve
Ş U BAT 2 0 1 2
39
Tereyağı, tulum peyniri ve kızarmış ekmek gibi iştah açıcılardan uzak durulmalıdır. şekerli Türk kahvesi şeklindedir. Halbuki kimse balıkçının kızartma yağı için o mekana gitmiyor. Neden o ara sıcaklar ve balık ızgara olarak sipariş verilmez ki? Diğer yandan balık çorbası “az çorba” olarak istenebilir, mezeler doyumluk değil de tadımlık olarak ekmeksiz yenebilir, gerekirse balık yarım porsiyon istenebilir. Sosyal bir ortam ise içki ve tatlı konusunda bir tane seçme hakkı tanınabilir. Hatta tatlı yerine meyve tercih edilmelidir. “Battı balık yan gider” düşüncesi ile sipariş verilen Türk kahvesinin de şekerli olması sıkıntıyı artıracaktır. Böylesi bir durumla karşılaşılacağı önceden biliniyor ise; o gün içerisinde mutlaka spora zaman ayrılmalı, mümkün değilse bir sonraki gün veya öğün nispeten daha az yenilmesi faydalı olabilir.
40
ŞUBAT 2012
Uygun Örnekler Izgara Köfte + Piyaz + Ayran Tavuk Şiş + Light kola + Salata Ezogelin Çorba + Sebzeli Kebap + Sade Maden Suyu (Limon eklenebilir) Orman Kebabı + Bulgur pilavı + Cacık Tas Kebabı + Yoğurt Izgara Balık + Ekmek + Light kola + Salata Uygun Olmayan Örnekler İskender kebap + Kola Piliç Shinitzel + Patates Kızartması + Meyve Nektarı Patlıcan Kebap + Pirinç Pilavı + Meyveli Gazoz Adana Kebap + Şalgam suyu + Künefe Beyti + Kızarmış İçli Köfte + Meyveli Maden Suyu Burger Mönü (Burger, Patates Kızartması, Kola) + Milkshake
Radyasyon Onkolojisi ve Nükleer Tıpta
Sağlık Kuruluşlarının Tercih Edilen İş Ortağı
MNT SAĞLIK HİZMETLERİ VE TİC. A.Ş. Mongeri Binası 19 Mayıs Mah. Dr. Şevket Bey Sk. No:5 34360 Şişli / İSTANBUL Tel: 444 4 MNT (668) Faks: 0 (212) 219 82 22 www.mnt.com.tr
Kanunu Bilmemek Mazeret Değildir yazı: Av. NEVİN AKPINAR BÜLBÜL
M
alpraktis, hatalı bir davranış veya görev ihmali sonucu bir yaralanmaya ya da zarara yol açmaktır. Doktrindeki bir başka tanıma göre ise hekimin hastanın standart tedavisini yaparken başarısızlığı, beceri eksikliği ya da ihmali nedeniyle zarar vermesidir.
Hekim, işini yaparken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil bu sonuca ulaşmak için yaptığı tüm uygulamalarda yeterli dikkat ve özeni göstermemesinden sorumludur. 42
ŞUBAT 2012
Bir başka tanımda ise tıbbi yanlış uygulamanın, yalnızca bir girişimin, bir tedavinin ya da uygulamanın yanlış, eksik yapılması demek olmadığı, aynı zamanda yapılması gerektiği halde yapılmayan bir işlem anlamına geldiği belirtilmektedir. Malpraktis Yasa Tasarısı olarak bilinen Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanunu Tasarısı’nın 3. maddesinde ise “Tıbbi Kötü Uygulama” kavramı kullanılmış ve ilgili kavram “Sağlık personelinin, kasıt veya kusur veya ihmal ile standart uygulamayı yapmaması, bilgi veya beceri eksikliği ile yanlış veya eksik teşhiste bulunması veya yanlış tedavi uygu-
laması veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan ve zarar meydana getiren fiil ve durum.” olarak tanımlanmıştır. İzin Verilen Risk Kapsamındaki Komplikasyonlar Hekimlik riskli bir meslektir. Her tıbbi girişimin kendisine özgü risk ve sapmaları bulunmaktadır. Tıp Biliminin gereklerine uygun olarak hekimin ve sağlık personelinin gerekli dikkat ve özeni göstererek uyguladıkları tıbbi müdahaleler sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar, tıbbi müdahalenin doğal ve zorunlu sonucudur. Bu sebeple izin verilen risk kapsamında değerlendirilmesi gereken komplikasyonlar nedeniyle hekimi ve sağlık personelini sorumlu tutmak mümkün değildir. Bir tıbbi müdahale esnasında gelişebilecek komplikasyonlar büyük oranda önceden bilinmektedir. Dolayısı ile bu komplikasyonların minimuma indirilmesi için yapılması gereken her şey hekimler tarafından uygulanmak
zorundadır. Ancak buna rağmen hastada tıbbi müdahale sırasında komplikasyonlar gelişebilir, bunu sıfıra indirgemek mümkün değildir. Yapılan tıbbi müdahale, klasik tıp bilgilerinde, uluslararası literatürde komplikasyon olarak adlandırılıyorsa ve bu müdahale tıbbın kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde yapılmışsa, istenmeyen sonuçlar oluşsa da hekimin sorumluluğundan söz edilemez. Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi sebebiyle hastanın zarar görmesi, hekimin standart güncel uygulamaları eksik veya hatalı yapması, bilgi ve beceri eksikliği, yapılması gereken tedaviyi uygulamayarak ihmali hareket sonucu, hastada geçici sağlık sorunlarından, ölüme kadar giden bir değişkenlikte zarara neden olunması halinde ise malpraktis söz konusu olacaktır. Zamanında fark edilmez veya fark edilmesine karşın gerekli önlemler alınmaz ya da fark edilip önlem alınmasına karşın yerleşmiş standart tıbbi girişimde bulunulmaz ise komplikasyon malpraktise dönüşür. Her Yerde ve Her Durumda Geçerli Mutlak Kurallar Yoktur Tıp biliminin standardına ve tecrübelerine göre gerekli olan özenin bulunmadığı ve bu nedenle de olaya uygun gözükmeyen her türlü hekim müdahalesi de tıbbi uygulama hatası olarak kabul edilmektedir. Hatalı bir tıbbi tedavi şu
Sağlık hizmeti verilirken her yerde ve her durumda geçerli mutlak kurallar her zaman söz konusu değildir. unsurlardan oluşmaktadır: • Meslek ve sanatta acemilik, • Hastaya kasıtlı olarak zarar vermek, • Hasta - hekim sözleşmesine aykırı hareket etmek, • Yanlış tehlikeli muayene sonucu hastanın zarar görmesi, • Tıbbi aletlerin tehlikeli kullanılmasından dolayı hastaya zarar vermek,
Hekim için hastalık değil hasta vardır. Her hastanın kendine özgü halleri ve hastalığının seyrinin kendine özgü bir seyri olabilir. Sağlık hizmeti verilirken her yerde ve her durumda geçerli mutlak kurallar her zaman söz konusu değildir. Dolayısıyla bir tıbbi müdahalede hekim veya sağlık personelinin kusuru olup olmadığının tespiti müdahale sırasındaki koşullara göre değerlendirilmelidir. Hastalığın niteliği ve gelişimi, hastanın hekime gelişi, müdahalenin aciliyeti veya gerekliliği zamanı ve koşulları incelenmeli hekim veya sağlık personelinin dikkat ve özen yükümlülüğü de bu doğrultuda değerlendirilmelidir. Hekimin tıbbi müdahalede kusurlu olup olmadığı incelenirken kendisinden beklenen “mesleğinde en iyisi olması” değil, aynı mesleki bilgiye sahip ortalama bir hekimin, aynı şartlarda göstermesi gerekli olan standart dikkat ve özeni göstermesidir. Hekim, işini yaparken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil bu sonuca ulaşmak için yaptığı tüm uygulamalarda yeterli dikkat ve özeni göstermemesinden sorumludur. Yapılması gereken tüm müdahale ve tedaviyi en iyi şekilde yapan hekimin hastası ölse bile hekim izin verilen risk sınırları içinde kalması halinde kusurlu ve sorumlu olmayacaktır. Hekim, yasal düzenlemelerde yer alan mesleki etik kuralları gereğince, ilgili yasalardaki
Ş U BAT 2 0 1 2
43
Komplikasyonların minimuma indirilmesi için yapılması gereken her şey hekimler tarafından uygulanmak zorundadır.
genel tanımlar çerçevesinde cezai ve hukuki açıdan sorumlu hale gelmektedir. Hekim sorumluluğu açısından, haksız fiiller tazminat davalarının, meydana gelen suçlar da ceza davalarının konusunu oluşturmaktadır. Bunun için gerekli koşullar; • Eylemin hukuka aykırı olması, • Bir zararın doğmuş olması, • Davranışın kusurlu bulunması, • Eylem ile zararlı sonuç arasında uygun nedensellik (illiyet) bağı bulunması. Komplikasyon ve Malpraktis Ayırımı Komplikasyon ve Malpraktis ayırımı pratikte her zaman çok kolay olamamaktadır. Her somut olayda, olayın özelliğine ve gelişimine göre değerlendirme yapılmaktadır. Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlarda da çok farklı değerlendirmeler yapılması sebebi ile bir standarda ulaşmak pek mümkün görünmemektedir. Son yıllarda Malpraktis sebebi ile hekimler aleyhine açılan davalardaki artış hekimlerin ve sağlık personelinin ilgili mevzuata vâkıf olmaları gerektiğini göstermektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 4. maddesi gereği “Kanunu bilmemek mazeret değildir”. Dolayısı ile bir hekim Malpraktis sebebi ile bir suçlama ile karşılaştığında yapmış olduğu eylemin hukuka aykırı olduğunu bilmediği şeklinde bir savunmada bulunamaz. Mevzuata hakim olan bir hekim mesleğini icra ederken daha hassas ve ilkeli olacaktır. Ayrıca hukuki olarak donanımlı bir hekim acil durumlarda yapması gerekenleri daha doğru tespit edeceği ve ileriye yönelik tedbirler alabileceği için kusurlu duruma düşme olasılığı da daha az olacaktır.
44
ŞUBAT 2012
Kaynaklar 1
İ. Hamit Hancı, Malpraktis – Tıbbi Girişimler Nedeniyle Hekimin Ceza ve Tazminat Sorumluluğu, 2. baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2005, s.30
2
Mustafa Sütlaş, Tıbbi Yanlış Uygulama ve Mesleki Mesuliyet Sigortası Üzerine Bazı Saptamalar, http://www.hastahaklari.org/kotuyg-sig.htm
3
SEVİNDİK ATICI, Ebru: Hekimin Meslek Hatalarından Kaynaklanan Hukuksal ve Cezai Sorumluluğu, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ), Adana, 2006, s. 69
4
HAKERİ, Hakan: (Tıp Hukuku ), Ankara, 2007, s. 337
5
Cemal Öztürkler, Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk, Teşhis – Tedavi ve Tıbbi Müdahaleden Doğan Tazminat Davaları, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2003, s.6
Ş U BAT 2 0 1 2
45
Sağlıkta Bilişimin Gücü Büyüteç Altında hazırlayan,
GÜNEŞ KAZDAĞLI guneskazdagli@hotmail.com
46
ŞUBAT 2012
B
ilişim teknolojileri pek çok sektörü olduğu gibi sağlık sektörünü de derinden etkiledi. Bu etki bir taraftan doktorların uzmanlığına katkı sağlarken diğer tarafta hastane yönetimini çok daha verimli hale getirdi. Mobil sağlık, robotik cerrahi gibi yeni kavramları hayatımıza soktu.
Sağlık alanında bir dönüşümün yaşandığı ülkemizde bilişim teknolojileri bu dönüşümde de önemli rol oynuyor. Bu sayımızda ‘Sağlık ve Bilişim’ konusunu farklı kesimlerden görüşler alarak inceledik.
Bilişim Penceresinden İstanbul Sağlık Müdürlüğü İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü bilişim teknolojilerini sağlık hizmetlerinin daha verimli hale gelmesi, hasta memnuniyetinin artması açısından en iyi kullanan kurumların başında geliyor. Bu çalışmalar geçen yıl SABİYAP (Sağlık Bilişim Yöneticileri ve Akademisyenleri Platformu) tarafından da ödüllendirildi. İstanbul İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci, Yılın Sağlık Bilişim Yönetici ödülüne layık görüldü. Biz de bu ay ‘Büyüteç’ altına aldığımız Sağlık ve Bilişim konusu ile yürüttükleri projelerle ilgili olarak Dr. Şuayip Birinci ile görüştük.
DR. ŞUAYİP BİRİNCİ
İSTANBUL İL SAĞLIK MÜDÜR YARDIMCISI
İ
l Sağlık Müdürlüğü’nün üzerinde çalıştığı en önemli projelerden biri Teleradyoloji projesi. Önümüzdeki günlerde ihaleye çıkılacak proje öncülüğünde tüm hastanelerde film giderlerinde yaklaşık yüzde 88 oranında tasarruf sağlanması bekleniyor. Proje İstanbul’daki bütün hastanelerin filmsiz ortama geçmesini kaçınılmaz hale getiriyor. Bu önemli projenin detaylarını Dr. Şuayip Birinci anlattı: “İstanbul’da 170 civarında radyolog görev yapıyor ve yılda 10 milyon radyolojik muayene gerçekleştiriliyorlar. Hesaplarımıza göre 2011 yılında filmlere ödediğimiz bedel 12 milyon dolar ve bu bedel çöpe gidiyor. İstanbul’daki bütün hastanelerimizin PACS sistemlerini kurmasını yani filmsiz hastane olmasını istiyoruz. Henüz 10 civarında hastanemiz bunu gerçekleştirmiş durumda, diğer hastanelerimizin hazırlıkları ise devam ediyor. İstanbul Teleradyoloji Projesi tamamlandığında radyologlarımız mekandan, kurumdan bağımsız olarak hasta filmlerini raporlayabiliyor olacak. Hatta hasta görüntülerini hekimler farklı mekanlardan birlikte yorumlayabilecek ve doğru teşhise ulaşma oranı yükselecek. Proje ile radyolojik görüntüle-
İstanbul’daki bütün hastanelerimizin PACS sistemlerini kurmasını yani filmsiz hastane olmasını istiyoruz. rin raporlama süresini kısaltacağız. Örneğin herhangi bir hastanemizde çekim yaptırmış hasta görüntüsü üç gün içinde kendi kurumunda raporlanmamış ise görüntü projenin raporlama portalına düşecek ve herhangi bir hastanenin radyologunun o görüntüyü raporlaması sağlanmış olacak. Böylece il içindeki iş gücü nispeten daha eşit dağıtma fırsatına erişilmiş olacak. Ayrıca projede rapor ve çekim kalite kontrol sistemi olmak üzere iki ayrı kontrol sistemi olacak. Radyolojik çekimlerde kesitlerin uygunluğu, hastaya verilen radyasyonun miktarı gibi birçok bilgi kayıt altına alınacak ve hastaların aldığı total radyasyon miktarları izlenebilecek. Acil olan tetkikler de hiç bekletilmeden çok daha hızlı bir şekilde raporlanacak. Mevcut durumda yılda 12 milyon dolar tutarında bir
film harcamamız var. Bunun yaklaşık yüzde 12’siyle filmsiz hastane yapısına geçiliyor. Müdürlüğümüzün de tavsiyeleriyle yüksek bedeller ödeyerek PACS sistemi satın almak yerine, PACS sistemini hizmet alımı modeli ile elde edilmesi hem sistemlerin sağlıklı çalışması hem de maliyetlerin azaltılmasına önemli katkı sağladı. Nitekim en yüksek hizmet alımı bile yıllık film maliyetinin yüzde 12’sinin altında kalıyor. Bu durum hiç bir kaynak ayırmadan sadece çöpe gittiğini varsayabileceğimiz film bedelinin yüzde 12’sini ödeyerek hastanelerimizi filmsiz hale getirebileceğimiz gibi kalan yüzde 88’in de kurumlarımızda kalmasını sağlayabileceğiz.” Hedef Kağıtsız ve Filmsiz Hastaneler İstanbul’daki tüm sağlık kurumlarında geçen yıl toplam 95 milyon hasta muayene edildi. Yatan hasta sayısı ise 1 milyon 777 bin. Rakamlarında ortaya koyduğu gibi bu büyük sağlık hizmetinin daha verimli hale getirilmesi için İl Sağlık Müdürlüğü bilişim yatırımlarına, projelerine büyük önem veriyor. İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci, bulut mimarisi ile İstanbul’daki bütün sağ-
Ş U BAT 2 0 1 2
47
BÜYÜTEÇ
lık kurumlarının sanal ortamda bir araya getirme düşüncesiyle başlayan çalışmada önemli yol kat ettiklerini söyledi. Hedef kağıtsız ve filmsiz hastanelere ulaşmak. Türk Telekom’la yaptıkları görüşmeler sonrasında kurumun sosyal sorumluluk projesi kapsamında şu anda 35 büyük hastanede yatan hastanın bulunduğu tüm birimler kör nokta bırakılmayacak şekilde kablosuz ağa kavuşturuldu.
Ayrıca tüm sağlık kurumlarının kendi arasında ücretsiz telefon görüşmesi için teknik hazırlıklar devam ediyor. Tüm sağlık kuruluşlarımız hiçbir altyapı bedeli ödenmeden fiber internet altyapısına kavuştu. Yürütülen bilişim projeleri hakkında Dr. Birinci şu bilgileri verdi: “İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü olarak yöneticilerin kararlarına destek verecek bilgilerin üretilmesi konusunda da bilişim tek-
nolojilerinden oldukça yararlanıyoruz. Şu anda test çalışmalarını yürüttüğümüz İSOS projesiyle İstanbul’un herhangi bir ilçesinde bulunan bir sağlık kurumuna gelen hastaların branş, klinik hatta hastalık bazlı olarak ortalama kaç kilometre yol kat ettiğini, herhangi bir ilçenin sağlık hizmetine ulaşırken ortalama ne kadar süre trafikte kaldığını, hangi hastalıkların hangi bölgelerde daha çok yoğunlaştığını, hangi bölgelerde hangi branşa daha fazla ihtiyaç olduğunu ölçebilecek kabiliyete erişmiş durumdayız. Yürüttüğümüz bir diğer proje GELBİZ projesi. 2009 yılından beri İstanbul’da doğmuş ya da herhangi bir yerde bir sağlık kurumuna uğramış, aşılama çağında olan her çocuk sisteme kaydediliyor. Aşı programlarını sistem üzerinden takip ediyoruz. Bütün bu çalışmalar sonrasında anne ve bebek ölüm oranını gelişmiş ülkelerin 30 yılda çekebildiği noktaya birkaç yılda getirmeyi başardık.”
Maliyet Düştü, Kalite Arttı
48
ıp Bilişimi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Sağlık Yatırımları Danışmanı Dr. Cenk Tezcan sağlık ve bilişim konusuna ve yürüttükleri çalışmalara ilişkin sorularımızı cevapladı.
T
let kuruluşları ile üniversiteler ve özel sektör arasında bir köprü kurma uğraşı içindedir. Dernek, IMIA, EFMI, IHE ve HL7 gibi uluslararası kuruluşların Türkiye’deki temsilcisi olma özelliğini de korumaktadır.
Bize kısaca Tıp Bilişimi Derneği’nin çalışmalarından söz eder misiniz?
Sağlık kurumları bilişim projelerinin başarılı olması için nelere dikkat etmeliler?
Tıp Bilişimi Derneği, 1999 yılında henüz bu kavram pek az kişi tarafından bilinirken kuruldu. On bir yılda düzenlenen çok sayıda toplantı, yurt dışı ve devlet kurumlarıyla yürüttüğü ilişkilerle, sağlık alanında bilişimin kullanımı açısından pek çok katkı sağladı. Beş yüzü aşkın üye ile Tıp Bilişimi Derneği, son senelerde dev-
Bilişim projelerinin başarıya ulaşması için mutlaka bir ihtiyaca cevap verecek şekilde kurgulanması, başlamadan önce kapsamlı bir araştırma, stratejisi ve iş planı yapılması, bilgili ve ehil danışmanlardan yararlanılması, Devlet, STK, Akademik kurullar ve özel teşebbüs ortaklığında yapılması, bütçesinin projeye denk
ŞUBAT 2012
DR. CENK TEZCAN
TIP BİLİŞİMİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ / SAĞLIK YATIRIMLARI DANIŞMANI
Sağlık Sektöründe de Çözüm Ortağınız.
Akıllı Hastane Sistemleri
Maliyet Muhasebesi Sistemi
Felaket Kurtarma Merkezleri
Merkezi Satın Alma ve Envanter Yönetimi
Veri Merkezleri
Lojistik Sistemleri
İlaç Bilgi Bankası
Network Altyapı Kurulumları
Elektronik Görüntüleme Sistemleri
Medikal Mimari Danışmanlığı
Sanallaştırma ve Bulut Bilişim
Bilişim Altyapı Tesisleri
Türkiye’nin lider sistem entegratörü Interpromedya tarafından her sene gerçekleştirilen Bilişim 500 araştırmasında, 2008 ve 2009 yıllarının ardından 2010 yılında da “Sistem Bütünleştirme Projeleri Yönetimi” kategorisinde birinci sıradayız.
İstanbul Merkez Yıldız Teknik Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi C 1 Blok Kat:3 Esenler / İstanbul Telefon : +90 (212) 408 20 00 : +90 (212) 408 21 00 Fax
Ankara Ankara Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Cyberplaza C Blok Zemin Kat No:29 06800 Bilkent, Çankaya, ANKARA Telefon : +90 (312) 265 07 07 : +90 (312) 265 07 08 Fax
7/24 Çağrı Merkezi
444 0 140 www.datateknik.com.tr
BÜYÜTEÇ oluşturulması gibi hususların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Sağlıkla ilgili fakültelerin eğitim programlarına ‘sağlık bilişimi’ ile ilgili dersler koymak geleceğe yönelik olarak bilişimin çok daha etkili ve verimli kullanılmasını sağlayacaktır. Bilişimin sağlıkta daha etkin kullanılabilmesi için yeni önerileriniz var mı?
YÖK, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bir araya gelerek öncelikle Tıp Bilişimini bir ana bilim dalı olarak belirlemelidir. İkincil olarak mutlaka sağlık ile ilgili fakültelere ciddi bir sağlık bilişimi müfredatı hazırlanmalıdır. Ulusal elektronik sağlık kaydı altyapısının standartları belirlenmeli, süratle hayata geçirilmelidir. Kare kod uygulamasından sonra e-Reçete uygulaması hayata geçirilmelidir. Sağlık verileri ile ilgili
veri güvenliği ve mahremiyet standartları belirlenmelidir. Doktor ve hemşirelere bilgisayar ve bilişim bilgilerini artırıcı programlar açılmalıdır. Hastanelerde verinin sağlık personeli tarafından girilmesi için özendirici teşvikler geliştirilmelidir. HBYS ürünleri ve üreticileri akredite edilmelidir. Şirketler Ar-Ge yapmaya teşvik edilmelidir. Sağlık bilişimi araştırmalarına resmi kurumlarca daha büyük bütçeler ayrılmalıdır.
Büyük Bir Gelişme Yaşanıyor
Ü
lkemizde sağlık bilişimi hızlı bir büyüme sürecine girdi ve bu süreç önümüzdeki dönemde de devam edecek. Dosya konumuzla ilgili sorularımızı yanıtlayan Sisoft Genel Müdürü Ömer Siso, bu gelişimle ilgili olarak şunları söyledi: “Sağlık Bakanlığı’nın bilişim konusundaki dinamik çalışmaları sektöre de yansıdı. Son günlerde katıldığımız pek çok uluslararası etkinlikte, hem teknolojimizle hem de ürünlerimizle rakiplerimizi açık ara ile gerilerde bıraktığımıza tanık olduk. 2004 yılında Almanya’daki CeBIT’e katıldığımda, daha alınacak çok uzun bir yolumuz olduğunu düşünmüştüm. O yıllarda hastanelerin talepleri mali takipten öteye geçmiyordu. 2011 yılında ABD’deki HIMSS’te ise, çoğunluğunu ABD’li büyük sağlık bilişimi firmalarının oluşturduğu katılımcıların tek tek sahip olduğu ürünlerin nerede ise tamamına Sisoft olarak sahip olduğumuzu gördük ve haklı olarak bundan gurur duyduk.” Sağlık Bilişimi konusunda yazılım üretimi açısından birçok gelişmiş Batı ülkesinden ileride olduğumuz belirtildi. Bu alanda yaşanan sorunları ise Ömer Siso şöyle özetledi: “Yazılım
50
ŞUBAT 2012
üreticisi olarak maruz kaldığımız en önemli sorun, yazılımlarımızın değerinin altında kendine alıcı bulması. Buna bağlı hizmetler de maalesef bu durumda. Ayrıca, Sisoft gibi kamusal alanda çalışan yazılım üreticilerimiz, uluslararası alanda başarı öyküleri yazabilmek için yazılımların değerlendirmesinde objektif ölçülere ihtiyaç duyuyor. Ülkemizdeki en önemli eksiklik yazılımları değerlendirerek akredite edecek bir yapının olmayışı. Gününüzde özellikle kamu kurumlarında Demonstrasyon adı altında yaşanan haksızlıklar, kamu zararına yol açarken, yazılım üreticisi olarak bizlerin de şevkini kırıyor. Sağlık Bakanlığı’nın son KHK ile kurduğu Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü bu duruma çözüm üreteceğine inanıyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın denetiminde, TSE, Üniversiteler ve konu ile ilgili sivil toplum örgütlerinden oluşan bir komisyon kurulmalı, hem firma yetenekleri, hem yazılım yetenekleri değerlendirilerek hak eden firmalar akredite edilmeli.” Başta yazılım olmak üzere bilişim teknolojilerinin ülkelerin ekonomilerine katkıları artık tartışılmaz bir gerçek. Yazılım üreticilerinin ulusla-
ÖMER SİSO
SİSOFT SAĞLIK BİLGİ SİSTEMLERİ GENEL MÜDÜRÜ
halen masa üstü yazılımlarımızı kullanan tüm hastanelerimizin WEB tabanlı yazılımlarımıza geçmelerini sağlamak birincil hedefimiz.
rarası rekabet gücünü artırmak için yazılım sektörünün öncelikli ve stratejik görülmesi gerektiği kaydedildi. Bunun için konunun tüm taraflarının katılımıyla ulusal yazılım politikalarımızın belirlenmesi ve üretime odaklanmış firmaların önlerindeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Sisoft, sağlık bilişimi alanında çeyrek asırlık bir deneyime sahip. 2005 yılında WEB teknolojilerinin önem kazanmaya başlamasıyla WEB tabanlı yazılımlar için çalışmaya başlayan Sisoft, yazılımlarını JAVA teknolojilerini kullanarak geliştirdi. Son üç
ayda biri uluslararası olmak üzere üç ayrı ödüle layık görülen şirket, mobil uygulamalara da büyük önem veriyor. Sisoft Genel Müdürü Ömer Siso, 2012 yılında yürütecekleri çalışmalar ve hedeflerle ilgili şu bilgileri verdi: “Halen masa üstü yazılımlarımızı kullanan tüm hastanelerimizin WEB tabanlı yazılımlarımıza geçmelerini sağlamak birincil hedefimiz. Geçtiğimiz yıl TBD tarafından ödüllendirilen Mobil uygulamalar sektörümüz için çok önemli. Hali hazırda iPhone, iPad ve Samsung Galaxy için geliştirdiğimiz uygulamalara hem yenilerini
eklemek, hem de uygulama alanlarını artırmayı planlıyoruz. Özellikle uluslararası ödüllü ve geleceğin projelerinden birisi olarak kabul edilen “Sanal Gerçekliğe Dayalı 3D PACS” projemizi hızla tamamlamayarak, ülkemiz hastanelerini bu alanda dünyanın en modern kurumları yapacağımıza inanıyoruz. Ayrıca, uluslararası arenada rol alan ABD kökenli kardeş şirketimiz Sisoft Healthcare Information System ile Türkiye, KKTC ve Azerbaycan ile sınırlı pazarımızı, özellikle yakın coğrafyamız başta olmak üzere tüm ülkelere yaymayı planlıyoruz.
Üretilen Çözüm Gerçekçi Olmalı
SERHAT GÖKSEL
DATATEKNİK BİLİŞİM KONSEPT MİMARLIĞI MÜDÜRÜ
Maliyet kalemlerinin takip edilememesi sağlık alanında kritik sorunlara yol açmakta.
B
ilişim teknolojilerinin sağlık sektöründe kullanımı verimlilik başta olmak üzere birçok yeniliği beraberinde getirdi. En başta doktorlar artık evrak işlemleri için zaman harcamıyor ve mesailerini hastalarının tedavileri için daha etkin kullanabiliyorlar. Datateknik Bilişim Konsept Mimarlığı Müdürü Serhat Göksel de bilişim teknolojilerinin sağlık sektörüne etkilerinin ilk sırasına doktorların zamanlarını daha verimli kullanabilmelerini koyuyor. Göksel, hasta ile ilgili bir tanı koyulacağı ya da uygun tedavi yönteminin uygulanması için elektronik veri tabanlarının, paylaşım alanlarının, özellikle de web ortamına doktorların erişiminin sağlanmasıyla, tedavi süreçlerinde ölçülebilir düzeyde kalite artışı gözlendiğini de belirtiyor. Ayrıca, muayene teşhis ve tedavi kalitesinin artması da yine bilişim teknolojilerinin sağlık sektörüne sağladığı katkılar arasında sayılıyor.
tırımı yaparken sağlık kurumlarının nelere dikkat etmeleri gerektiği sorusunu ise Datateknik Bilişim Konsept Mimarlığı Müdürü Serhat Göksel şöyle yanıtladı: “Öncelikle gerçekleştirilecek bilişim projelerine tüm sağlık personelinin, takım ruhuyla sahip çıkması ve uyum sağlaması gerekir. Sağlık sektöründeki dağınık mimariye yönelik adaptasyon gerekliliği de her zaman göz ardı edilen bir konu. Ülkemizdeki mevcut yapının dikkatlice incelenmesi, üretilen çözümün gerçekçi olması gerekiyor. ‘Sistem tıkandı’ sorununun aşılabilmesi için sistem hayata geçirilmeden önce gerçekçi olarak fizibilite çalışması yapılması, gelişime açık çözümler üretilmesi ve test süreçlerinin uygulanması lazım. Doktorun tek işi, hasta muayenesi ve tedavinin uygulanmasından ibaret olmalı. Teknolojinin yönetimi ve kullanımı, teknik insanlar tarafından gerçekleştirilmelidir.”
Sağlık kurumlarında verimliliğin artması hiç kuşku yok ki doğru yapılan bilişim yatırımıyla mümkün. Bu ya-
Öte yandan sağlık bilişimi alanında her gün değişen ve güçlenen teknolojilerin takibi ve uygulanması için
Ş U BAT 2 0 1 2
51
BÜYÜTEÇ her an değişen dinamik bir sistemin gereklikleri karşımıza çıkıyor. Serhat Göksel, Datateknik olarak bu alanda, farklı hizmetler ile problemin çözümüne katkılar geliştirdiklerini ve bu hizmetleri; “Merkezi Veri Üretimi” ve “Standardizasyon” olarak tanımladıklarını söyledi. Göksel konuyla ilgili olarak şu bilgileri verdi: “Merkezi Veri Üretimi, üretilen verilerin nitelikli olmaması ve verilerin analiz edilememesi sorunlarını ortadan kaldıran bir sistem. ‘Standardizasyon’ ise
aynı nitelikte olan hastanelerin bile zaman zaman karşılaştırılmasının yapılamaması probleminin çözümü için önemli. Ülkemizde, hastanelerin muayene maliyet farklılıkları ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca faturasız satışların da kontrol altına alınması gerekmektedir. Maliyet kalemlerinin takip edilememesi sağlık alanında kritik sorunlara yol açmakta. ‘Standardizasyon’ sistemleri bu sorunların çözümü için önemli.” Bilindiği gibi Datateknik, donanım
tarafında edindiği deneyimlerini bünyesine dahil ettiği uzman danışman ve yazılım ekipleri ile güçlendirerek, sağlık sektöründe önemli oyuncularından biri haline geldi. Datateknik’in geliştirdiği çözümler arasında “Maliyet Muhasebesi Sistemleri”, “İlaç Bilgi Bankası”, “İlaç Yan Etkilerinin Takibi”, “Sağlıkta Dönüşüm Alanında Tübitak Projeleri”, “Akıllı Hastane Sistemleri”, “Elektronik Görüntüleme Sistemleri” ve “Medikal Mimari Danışmanlığı” gibi önemli başlıklar yer alıyor.
Sağlık Bilişiminde Yeni Dönem
S
ağlık alanında gerçekleşen projeler ve uygulamalarla bilişim şirketleri bugüne kadar kendilerini geliştirme olanağı buldu ve önemli çalışmalara imza attı. Ancak, artık yeni bir dönemin başladığı belirtiliyor. Alpdata Genel Müdürü Nurettin Altınbudak, Sağlık Bakanlığı’nın Hastane Birlikleri, Halk Sağlığı Kurumu ve dev hastaneler yapısı ile sağlık bilişimi konusunda eskisi ile karşılaştırılamayacak farklı bir döneme girdiğimizi söyledi. Altınbudak, yeni dönem için hazırlık yaparken halk sağlığı konusunda önemli projeler gerçekleştirdiklerini de anlattı: “Geliştirdiğimiz Ulusal Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Yazılımı toplam 1103 sağlık kurumu tarafından kullanılıyor. Yine Ulusal Neonatal Topuk Kanı Tarama Yazılımımız toplam 1100 kullanıcı ile Türkiye’de tüm Ana Çocuk Sağlığı Merkezleri’nde ve bazı eğitim araştırma ile doğum hastanelerinde kullanılıyor. Günlük yaklaşık 5200 yeni doğan bebeğin kaydı web üzerinden yapılıyor. Yine Hollanda ve Türk Hükümetleri arasında yapılan G2G projesi kapsamında Ulusal Zehir Bilgi Sistemi Yazılımı geliştirilmesinde
52
ŞUBAT 2012
görev alarak Türkiye’de Tele Sağlık Uygulamasına imza attık. Bu arada ulusal anlamda Sağlık Bilgi Sistemine ilk örnek diyebileceğimiz Elektronik Tüberküloz Yönetim Sistemi Mart ayında devreye girecek. Yazılım Bildirimi yapılmış tüm hastaların takibini, Verem Savaş Dispanserlerine başvuruların muayene süreçlerini ve tüberkülozlu hastaların tüm tedavi süreçleri kayıt altına alınarak erken uyarı ve yönetime karar destek sistemi olarak hizmet verecek.” Sağlık bilişimi alanında yaşanan sorunlara ilişkini sorumuzu da yanıtlayan Alpdata Genel Müdürü Nurettin Altınbudak çok önemli bir konunun altını çizdi. Sağlık alanında çözüm üreten bilişim şirketlerinin artık belli alanlarda uzmanlaşması ve Ar-Ge’ye yatırım yapması gerektiğini belirtti. Altınbudak, “Firmamız da PACS hariç hastanelerdeki bütün uygulamaları kendi bünyesinde geliştirdiği halde bundan gurur duymadığımı, hastanenin her türlü yazılım işini yapıyor olmanın doğru olmadığını söylemek istiyorum. Konusunda uzman firmalar Ar-Ge yapısını geliştirerek, proje-
NURET TİN ALTINBUDAK ALPDATA GENEL MÜDÜRÜ
Ulusal anlamda Sağlık Bilgi Sistemine ilk örnek diyebileceğimiz Elektronik Tüberküloz Yönetim Sistemi Mart ayında devreye girecek.
BÜYÜTEÇ lerin birlikte çalışarak yapılmasının artık zamanı geldiğine inanıyorum. Ancak bu sıkıntıların yaşanmayacağı yeni bir döneme giriyoruz. Öncelikle Hastane Birlikleri gibi Firmalar Birliklerine ihtiyaç olduğunu bugüne kadar başarı ile gelmiş ‘HBYS’ firmalarının bundan sonrası için daha akılcı çözümler bulacağına da inanıyorum” dedi.
Verilen Hizmetin Sürdürülebilir Olması Önemli
P
restij Yazılım ve Bilgi Sistemleri Ar-Ge’den Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ali Cambaz, sağlık kurumlarının bilişim yatırımı yaparken öncelikle verilen hizmetin gücüne, desteğine ve sürdürülebilirliğine önem vermeleri gerektiğin söyledi. Öncelikle maliyet unsurlarının göz önünde bulundurulduğuna dikkat çeken Cambaz, “Fakat şu unutulmamalıdır ki, sağlık bilişim sektörü, insan emeğine dayalı hizmete yönelik çözümler sunan bir sektördür. Günümüz ekonomisinde tabii ki maliyet unsurları da göz ardı edilmemeli. Fakat yapılacak yatırımlarda, verilen hizmetin gücü, desteği, sürdürülebilirliği çok önemli” dedi. Sağlık alanında yapılan bilişim yatırımlarının sağlık hizmeti alan vatandaşları direkt olarak etkilediği düşünüldüğünde bu yatırımların önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Bu önemin tüm kamu kurum ve çalışanlarına bilinçli şekilde aktarılması gerektiği belirtiliyor. Ali Cambaz, sağlık bilişimi alanında yaşanan sıkıntıların başında yetişmiş personel bulunamamasının geldi-
54
ŞUBAT 2012
ğini de ifade etti ve şunları söyledi: “Sektörün asıl hizmet verdiği kişiler, sağlık hizmetinden faydalananlardır. Yapılacak en ufak bir hata, verilecek eğitimin eksikliği, yanlış veri girişi direkt olarak hastayı etkiler. Bu nedenle özellikle yetişmiş personeller tarafından verilecek olan bilişim hizmeti sağlık bilişimi için çok önemlidir.” Prestij Yazılım ve Bilgi Sistemleri, 1996 yılından bu yana sağlık bilişim sektöründe Hastane Bilgi Yönetim Sistemleri projesi başta olmak üzere sağlık kurumlarının verimliliğini artıracak birçok yazılım projesine imza attı. Tahmini iki milyon kişinin kullandığı Hasta Tanıma Sistemi’ni 2007 yılında sektörün hizmetine sundu. Tamamen yerli ve kendi ürünü olan Laboratuar Bilgi Sistemi ile de kurumlara hizmet vermeye devam ediyor. Gelecek projeleri arasında ise mobil teknolojiler üzerine yürüttüğü çalışmaları öne çıkıyor. Bunun yanı sıra hastaların hastanelerde daha kısa sürede hizmetlerini alabilmesine yönelik proje çalışmaları da bulunuyor.
ALİ CAMBAZ
PRESTİJ YAZILIM VE BİLGİ SİSTEMLERİ AR-GE’DEN SORUMLU GENEL MÜDÜR YARDIMCISI
Bilişim Hekimlere Güvenli Bir Yol Gösterici
S
DR. ZEYNEP KAHVECİ
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI BAŞKANI / EVKAL YAZILIM GENEL MÜDÜRÜ
ağlık sektörünü diğer sektörlerden ayıran önemli faktörlerden biri her hasta için farklı yaklaşımlar içermesi. Bu anlamda sağlık hizmet sunucularının; bilgi birikimleri, değerlendirmede ele alacakları veriler ve yöntemlerinin doğruluğu çok önemli. Uludağ Üniversitesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Başkanı ve Evkal Yazılım Genel Müdürü Prof. Dr. Zeynep Kahveci, bilişim teknolojilerinin sağlık sektörü için bu verilerin daha hızlı, daha doğru alınmasını sağlayarak hekimlere güvenli yol gösterici bir araç olduğunu söyledi. Kahveci, “Diğer taraftan elektronik ve bilgisayar mühendisliklerinin bütünleşik olarak gelişmesi, tanı amaçlı kullanılan tetkiklerin gelişmesini, ucuzlamasını ve kolayca erişilebilir olmasını sağladı. Böylelikle bu gelişmelerin kararların, tanıların doğru konulması yönünde sektöre önemli katkıları olmaktadır” dedi.
Sağlık bilişimi konusunu eğitim açısından da değerlendiren Kahveci, artık sadece meslek eğitimi değil, sağlık hizmeti sunucularının bilişim teknolojilerini kullanma konusunda da eğitim almaları gerektiğini ve uzaktan eğitimin yaygınlaşacağı belirtti. Ayrıca, bilişim yatırımlarının verimli, başarılı olması için IT sorumlusunun yönetim kurulunda yer alması gerektiği de belirtildi. Prof. Dr. Zeynep Kahveci, bu konuyla ilgili şu bilgileri verdi: “Bu yapılanma kuruluşun muhasebe ve finans dahil tüm süreçlerinin bilişim yolu ile yönetimini sağlayacaktır. Diğer taraftan bilişimin tüm alt bileşenleri her kurumun performans indikatörlerinin kolaylıkla ve gerçek zamanlı olarak takip edilmesinde bir araç olarak kullanılabilecektir. Bu da doğal olarak kaliteyi artıracaktır.”
Her Şey İhtiyaçtan Doğar
T
eknoloji kullanımında en çok yapılan hatalardan birinin, kurum yöneticilerinin ihtiyaç analizi ve teknoloji planlaması yapmamaları olduğu belirtiliyor. Fonet Yazılım Kurumsal İletişim Yöneticisi Okan Küçükersan, finans, insan kaynağı, fiziksel özellikler, stratejik planlar gibi önemli konuları gözetmeden hareket eden kurumların, ancak iyi bir teknoloji tüketicisi olabileceğini söyledi. Küçükersan bu önemli konuyla ilgili şu bilgileri verdi: “Kurumun günlük işlemleri içerisinde yer alan yöneticiler, gereklilikleri belirleyebilecek en önemli kişilerdir. Bu kişiler, kurumun fonksiyonlarını,
mevcut ihtiyaçlarını ve gelecek için hedeflerini iyi bilmelidirler. Çözümler üretilmeden önce ihtiyaçlar ve hedefler bu kişilerce mutlaka tanımlanmalıdır. Teknolojik yatırımlar kurumların ihtiyaçları doğrultusunda
Kurumun günlük işlemleri içerisinde yer alan yöneticiler, gereklilikleri belirleyebilecek en önemli kişilerdir.
en az beş yıl değiştirilmemek üzere yapılmalı, teknolojik çözümler en az beş yıl dinamizmini koruyacak, yeni teknolojilere uyum sağlayacak ürünlerden seçilmelidir. Hayatta gerçek bir karşılığı olmayan, kurumların iş yapma şekillerini değiştirmeyen, verimliliğe katkısı olmayan, değer üretmeyen çözümler, ancak medyatik ve kulağa hoş gelen kuru bir söylem olarak kalmaktadır. Sağlık hizmeti temelindeki ödevler ve sorumluluklar tüm gerçekliği ile karşımızda dururken, kağıttan kaplanlar kesmemizin bir yararı bulunmamaktadır.”
Ş U BAT 2 0 1 2
55
BÜYÜTEÇ
Teletıp’da Önemli Adım
D
atasel, Avea ve Pfizer iş birliğiyle TeleTıp Projesi’ne start verildi. Pilot uygulamayla 15 aile hekimi 50 adet cihaz ile hastalarının tansiyon değerlerini iki hafta boyunca uzaktan izleme imkanı bulacaklar. Uygulamada, hastalar kendi ortamlarında ve günde birden fazla ve farklı
zamanlarda ölçebilecekleri tansiyon değerlerini doktorlarına elektronik olarak aktarabilecekler. Teletıp projesine Sağlık Bakanlığı uzmanları ve akademisyenlerin de katılımı sağlandı. Böylelikle söz konusu uygulamanın, çeşitli analiz ve değerlendirmelerle daha kapsamlı olarak
kronik hastalıklara yönelik yaygınlaştırılması konusunda önemli bir adımın atıldığı belirtildi. Öte yandan Teletıp uygulamalarının yaygınlaştırılması ile sağlık kurumlarının kapasitelerinin değişeceği ve daha fazla sayıda hastaya hizmet götürmenin mümkün olacağı da kaydedildi.
Bilişim Uzmanları ile Başarı Artacak
S
ağlık kurumunda sağlık bilişimi ile ilgili eğitimli ve deneyimli çalışanın olmaması büyük bir eksiklik olarak ortaya konuyor. BMBSOFT Genel Müdürü Burhan Buruk da sağlık bilişiminde, hastanelere Maliye Bakanlığı tarafından bilişim ve sağlık işletmeciliği alanında eğitimli personel kadrolarının tahsis edilememesini yaşanan sorunların temeli olarak ortaya koydu. Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Burhan Buruk, şunları söyledi: “Sağlık kurumlarında bu görevler ikinci, üçüncü görev olarak sürdürülüyor, hatta daha da ötesi çoğu hastanelerde bu görevler veri giriş personelleri tarafından yürütülüyor. Sağlık Bakanlığı’nın, teknoloji ile ilgili sağlık alanındaki hızlı dönüşümü gerçekleştirmesi, Avrupa ülkelerinde bile takdirle karşılanmakta iken bir an önce bahsi geçen konularda gerekli düzenlemelerin yapılarak konusu ‘Bilgi Sistemi’ olan ve bu konuda işletmecilik ve mevzuat bilgisi olan idarecilerin görevlendirilmeleri ile eminiz işin kalan kısmı tamamlanmış olacaktır. Yaşanan sorunlar açısından bir diğer nokta ise; Hastane Bilgi Sistemi yazılımlarının
56
ŞUBAT 2012
geliştirilmesi ciddi bir zaman alırken, bu ürünleri geliştirdikten sonra kurumlarda optimum verimli hale gelebilmesi için sahada minimum 4-5 yıl kullanılması gerektiğine inanıyoruz. Henüz altyapı olarak hazır olmamakla beraber görsel görünümleri ile ön plana çıkarılmaya çalışılan ürünlerin hızlı bir tüketim malzemesi olmadığının bilinmesi gerekiyor.” Ayrıca Sağlık Bakanlığı nezdinde de bilişim hizmetlerinin tek bir merkezi noktadan takip edilmesi gerektiği belirtildi. Sağlık bilişim alanında önemli çalışmalara imza atan BMBSOFT’un hedefi 2015 yılına kadar Avrupa pazarında da sağlık bilişimi alanında sektörün öncü kuruluşları arasında yer almak. BMBSOFT, 2012 yılı sonun kadar İl Sağlık Müdürlüğü, Halk
Sağlığı Laboratuarı ve Kamu Hastaneleri Birliği’nin birbirleri ile karşılıklı veriler noktasında konuşabildiği yeni teknolojik yazılımları geliştirmeyi ve 2013 yılı başında da hizmete sunmayı planlıyor.
Robotik Onkoloji Merkezi İle Konforlu ve Güvenli Tedavi Sunuyoruz yazı:
DOÇ. DR. RECEP DEMİRHAN DR. LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ BAŞHEKİMİ
H
astanemiz Onkoloji Kemoterapi Merkezi hayırsever vatandaşların bağışları ve hastane vakfının katkıları ile 2005 yılında inşa edilerek hizmete başlamıştır. İki katlı ve toplam otuz beş koltuktan oluşan ünitenin yetersizliği nedeniyle hasta ve çalışan güvenliğini dikkate alan önceki Başhekimiz Prof. Dr. Hayreddin YEKELER’in katkılarıyla Onkoloji Kemoterapi Merkezi son teknolojik robotik cihazlarla donatılmış, tedavi alanları modernleştirilerek konforlu ve güvenli tedavi sunulabilen bir merkeze dönüştürülmüştür. Onkoloji Kemoterapi Merkezi tedavi alanında toplam seksen iki koltuk, özel durumlar için planlanmış yataklı iki VIP oda, dört robotik cihazla donatılmış kemoterapi hazırlama ünitesi, yedi poliklinik odası, onkoloji hastaları için dizayn edilmiş kan alma ünitesi bulunmaktadır. Hastalarımızın kemoterapi merkezinde geçirdikleri süreyi daha konforlu hale getirebilmeleri için modern tedavi salonları, LCD ekran ile uydu ve bilgi-
58
ŞUBAT 2012
lendirme yayınları, merkezi ses ve müzik yayın sistemi bulunmaktadır. Bu yıla kadar Onkoloji Kemoterapi Merkezimizde yıllık ortalama 25 bin hastaya ayaktan kemoterapi uygulanabilirken yeni inşa edilen merkezimiz ve robotik cihazlarımızla yıllık 40 bin hastaya tedavi imkanı sunulmuş olacaktır. Onkoloji Kemoterapi Merkezimiz hasta ve çalışan güvenliği, hasta memnuniyeti ve konforunu amaç edinerek çalışmakta, hastalarımıza daha iyi ve daha güvenli hizmet vermek amaçlanmaktadır. Kanser tanı ve tedavisinde dünyadaki gelişmeleri takip eden ve uygulayan, onkolojinin bütün alanlarında uluslararası standartlarda bilgi ve teknoloji kullanarak ulusal kanser bilinci oluşturulmasını hedefleyen, hasta/çalışan memnuniyetini ve güvenliğini esas alarak, hastalara hızlı, güvenilir, güler yüzlü sağlık hizmeti sunmak amacı ile Robotik Onkoloji Kemoterapi Merkezi kurularak onkoloji hastalarının hizmetine sunulmuştur.
Robotik Kemoterapi İlaç Hazırlama Ünitesi Kanser tedavisinin uygulandığı kritik alanlarda hasta güvenliğini geliştirme ve personelin maruziyet riskini yok etme gayretinin yanı sıra daha verimli çalışmaya ve maliyetleri azaltmaya çalışıyoruz. Bu nedenlerle kurulan ‘Merkezi Robotik Kemoterapi Hazırlama Ünitesi’ etkin risk yönetimi geliştirme aynı zamanda da hastalar ve personel için güvenlik düzeylerini en üst seviyeye çıkarma amacına hizmet etmektedir. Yüksek riskli ilaçların güvenliğinin iyileştirilmesi kapsamında kemoterapi ilaçları uygun koruyucu önlemlerin alındığı ulusal ve uluslararası kalite standartlarındaki ünitede hazırlanır ve uygulanır. Sistem ilaçların teslim alınmasından, robotik sistemlerce hazırlanmasına ve hastaya uygulamaya hazır hale getirilmesine, doğru ilacın, doğru zamanda uygulanmasına tüm bunların ötesinde sosyal sorumluluk
Hastaya özel etiketleme ile hazırlanan antineoplastik ilaçlar, barkod sistemi kullanılarak doğrulanır.
doğru hastaya, doğru ilacın, reçete edilen dozlarda hazırlanması garanti edilir. İleri kontrol sistemiyle her karışım iki kez denetlenir böylece yanlış ilaç ve hatalı doz hazırlama riski bertaraf edilir. Robotik sistemle hazırlanan ilaç karışımlarında yüzde 95’in üzerinde doz doğruluğu sağlanır.
Kullanılan tüm tıbbi cihaz ve sarf malzemeler hasta güvenliği kriterlerine uygundur. Hastaya özel etiketleme ile hazırlanan antineoplastik ilaçlar, barkod sistemi kullanılarak doğrulanır. Üzerinde hasta bilgileri ve hazırlanan ilacın ayrıntılarının bulunduğu etiket IV yoldan verilecek karışımın üzerine yapıştırılır.
Kullanılan ilaç hazırlama setlerindeki ışıktan korumalı torbalar ile UV ışığa duyarlı ilaçlar güvenle uygulanabilir. Bu sayede hastaların uygulanan tedaviden optimum düzeyde yararlanır. Antineoplastik ilaçlarla çalışma ve ilaç hazırlama sırasında personel güvenliği de en üst seviyede tutulmaktadır. ‘Sitotoksik’ ilaçlarla çalışırken maruziyet riski robotik sistemlerce minimize edilir. Kullanılan malzemeler iğnesiz sistemlerdir. Böylece personelin iğne batması yaralanmaları riski yok edilir. Robotik sistemde modern enformasyon teknolojileri kullanılarak her aşama kayıt altına alınır.
Sisteme girilen hekim direktifinin
Ünitede kullanılan tüm sistemlerde
projeleri ile hasta ve hasta yakınlarını bilgilendirmeyi de içerir. Sistemin Güvenlik Özellikleri
Ş U BAT 2 0 1 2
59
Kemoterapi hazırlama robotundan çıkan tüm ilaçlar tedavi alanında tekrar kontrol edilir.
atık yönetimi uygulanmaktadır. Evsel atık, tıbbi atık ve sitotoksik atıklar ayrı değerlendirilir. Robotik İlaç hazırlamada bu otomatik olarak yapılır. Böylece personel sitotoksik atıkların aerosol ve buharlarını solumaz. Sistemlerin dış ortamdan izolasyonunun sağlanmasında ve sitotoksiklerin çevre güvenliğinin sağlanmasında ISO Sınıf 5 hava kalitesinde çalışma tezgahları ve ISO Sınıf 8 hava kalitesinde temiz oda teknolojisi kullanılmaktadır. Kemoterapi Tedavi Ünitesi Kemoterapi tedavi alanında hastalarımızın güvenliği ve konforu ön planda
60
ŞUBAT 2012
tutulmuştur. Kemoterapi uygulanacak hastalar tedavi randevusundan bir gün önce poliklinikte onkoloji doktorları tarafından muayene ve tetkikleri yapılır. Kemoterapi tedavisine uygun olan hastalara ertesi gün tedavisi başlanır. Hastalar kimlikleri doğrulanarak tedavi alanına ilgili hemşire tarafından kabul edilip pozisyonları ayarlanabilen koltuklara alınırlar. Hastaların ECOG değerlendirme skalasına göre tedaviye uygunlukları değerlendirilir. Vital bulguları, anamnezleri ve kemoterapi için onamları alınır. Ağrı değerlendirmeleri yapılır. Eğitim
ihtiyaçları saptanarak gerekli eğitimleri verilir. Kemoterapi hazırlama robotundan çıkan tüm ilaçlar tedavi alanında tekrar kontrol edilir. Damar yolu açılarak tedavisi başlatılır. Kemoterapi komplikasyonları açısından tedavi boyunca hastalar değerlendirilir. Psikolojik destek gerektiren hastalar Psikiyatri ve Liyezon hemşiresine yönlendirilir. Tedavisi biten hastalar bir sonraki randevusu planlanıp ve hangi durumlarda hastaneye başvurması gerektiği konusunda eğitim verilerek ünitemizden taburcu olması sağlanır.
yıldır yanınızdaydık, yanınızdayız. İnsan hayatının değerine ve önemine inanıyor, uluslararası markaların, tıbbi cihaz ve sistemleri ile güvenilir teşhis ve tedavi imkanları sunuyoruz!.. Gelişmiş sistemlerden oluşan geniş portföyümüzü keşfedin... Kardiyoloji / Anesteziyoloji ve Yoğun Bakım / Psikiyatri ve Nöroloji Sistemleri: Açık Yataklar • Anestezi Sistemleri • Defibrilatörler • Elektrokardiyografi Cihazları (EKG) • Elektrokonvulsif Terapi Cihazları (EKT) • Elektroensefalografi Cihazları (EEG) • Hastabaşı Monitör Sistemleri • Holter Sistemleri • Kuvözler • Uyarılmış Potansiyel EEG / EMG / EP Ölçüm Sistemleri • Ventilatör Cihazları
Radyolojik Sistemler: Analog / Seyyar ve Dijital Mamografi Sistemleri • Girişimsel X-Ray Sistemleri • C - Kollu Sistemler • R/F Sistemleri
Ultrasonografi Sistemleri: S/B - Renkli Doppler Ultrasonografi Sistemleri • Ekokardiyografi Sistemleri • Taşınabilir Ultrasonografi Sistemleri Müşterilerimize Satış Sonrasında da Kaliteyi Yaşatıyoruz... Yaygın teknik hizmetlerimizle sistemlerinize güvenilir ve etkili servis çözümleri sunuyor, işletme maliyetlerinizi düşürmenize ve hizmet kalitenizi arttırmanıza yardımcı oluyoruz.
www.incekara.com.tr
cananyalim.com
Klinik uygulamalarda karşılaştığınız zorlukları aşmanız, görüntüleme performansınızı güçlendirmeniz, hızlı ve kesin bir teşhis için;
Yaktığınız Sigara Değil Sağlığınızdır haber: AYŞE YILMAZTÜRK
M
ark Twain’in “Sigarayı bırakmak kolay, binlerce defa onu bırakmışımdır” dediği gibi, siz de birçok kez sigarayı bırakmış olabilirsiniz. Fakat çoğu insan sigarayı bırakmak istediği halde terk edemez. “9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü” çerçevesinde Bayındır Hastanesi İçerenköy KOAH ve Sigara Bırakma Merkezi, Akciğer Hastalıkları Bölümünde Prof. Dr. Firuz Çelikoğlu’ndan sigara bağımlılığı ve tedavisi ile ilgili bilgi aldık. Nikotin, doğal olarak tütün bitkisinde bulunan kokain ve eroin kadar bağımlılık yapan çok kuvvetli narkotik bir maddedir. Vücut zamanla fiziksel ve psikolojik olarak nikotine bağımlı hale geliyor. Yapılan araştırmalar, tiryakilerin sigarayı bırakmaları ve ondan tamamen vazgeçebilmelerinin başarısını, bu iki durumla mücadele etmeleri olduğunu gösteriyor.
62
ŞUBAT 2012
Nikotin, mutluluk duygusu verdiği için insan daha fazla sigara içmek ister. Aynı zamanda depresyon giderici etkisi de içme isteğini artırır. Sinir sistemi nikotin dozuna alıştığında, sigara tiryakisi tatmin olabilmek için içtiği sigara sayısını arttırır. Böylece kandaki nikotin dozu da artmış olur. Zamanla tiryakiler yüksek doz narkotik maddeye adapte olurlar. Sinir sistemi, mutluluğu elde edebilmek için sigara içimini tekrar arttırarak kanda belli bir nikotin dozuna erişmek zorunda kalır. O dozu devamlı elde etmek için istekte bulunur. Dumanı içimize çektiğimiz zaman ise nikotin akciğerin derinlerine taşınarak emilir ve iki saniyede kan dolaşımıyla kalp, beyin, karaciğer ve dalağa taşınır. Nikotin, özellikle kalp ve damarlar olmak üzere vücudun birçok kısmını etkiler. Hormonal sistemlerin etkilenmesi, vücut metabolizmasını ve beyni etkiler.
Nikotin, sigara içen kadınların serviks mukoza salgılarında ve anne sütünde bulunur. Hamilelik esnasında, nikotin serbestçe plasentayı geçerek, amnion sıvısında ve göbek kordonundan bebeğin kan dolaşımına geçmektedir. Nikotin, vücut içinde “cotine” ve “nikotin-N-oksid” e bölünür. Karaciğer ve akciğerlerde parçalanarak böbreklerden atılır. Birçok değişik faktör nikotinin metabolize olma ve vücuttan atılma hızını etkileyebilir. Genellikle nikotin, düzenli sigara içenlerin vücudunda 3-4 gün kalır. Sigara Sadece Akciğer Kanseri Yapmaz Sağlığın korunmasında liste başını “sigara” oluşturduğu halde, sigara tiryakileri bu alışkanlıklarını bıraktıkları zaman kaç hastalık riskinden kurtulacaklarının farkında değildirler. Genel-
Nikotin, mutluluk duygusu verdiği için insan daha fazla sigara içmek ister. de herkes sigaranın akciğer kanserine neden olduğunu bilir, fakat az bir grup sigaranın aynı zamanda ağız, gırtlak, mesane (idrar kesesi), böbrek, pankreas, serviks (rahim), mide kanseri ve bazı lösemilere (kan kanseri) de sebebiyet verdiğinin farkındadır. Sigara, “ kronik bronşit” ve “anfizem” gibi geri dönüşü olmayan son derece önemli solunum hastalıklarına neden olur. Bu hastalıklar sigara içenlerin genelde %20’sinde görülür. Bu ilerleyici hastalıklar “KOAH” (Kronik Obstrik-
tif Akciğer Hastalıkları) diye adlandırılan hastalıklar grubu adı altında tanımlanır. Sigara kullananlar, 60’lı - 70’li yaşlarda bu tanılarla yüzleşirler. “KOAH” nefes darlığı, hareketlerde kısıtlanma ile ilerleyen, devamlı, kronik, öldürücü bir hastalıktır. Sigara içenlerde kalp krizi geçirme riski, içmeyenlere göre iki kat fazladır. Sigara aynı zamanda bacaklara, kollara, kaslara kan taşıyan çevresel damarların daralmasında, tıkanmasında büyük risk oluşturur. 35 yaşın üstünde sigara içen ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda kalp krizi geçirme, felç ve ayaklarda damar tıkanıklığı riski çok fazladır. Ayrıca, sigara kullanan hamilelerin düşük yapması ve düşük kilolu doğumları bilinen gerçeklerdir. Hamile kalmadan önce sigarayı bırakan kadınların düşük yapma
Ş U BAT 2 0 1 2
63
“American Journal of Puplic Health 2002” raporlarına göre, 65 yaşında bir kadın sigarayı bıraktığı zaman yaşamına dört yıl daha ekliyor. Sigarayı bıraktığınız andan itibaren, kırışmaya başlayan cildiniz, nefesinizdeki kötü koku, sararmış dişleriniz, diş eti kanamalarınız, elbiselerinizdeki kötü kokular, sararmış tırnaklar gibi tütünün üzerinizdeki kötü etkileri de kaybolmaya başlar. Tütün alışkanlığından kurtulmanız, yemeklerin tadını daha iyi almak, koku duyunuz normale dönmesi, normal günlük aktivitelerinizdeki yorgunluk, nefes darlığının (merdiven çıkma, hafif ev işleri vb.) düzelmesi gibi sizin de fark edeceğiniz bir hızla günden güne yaşamınıza düzelmeler getirecektir.
riski ve düşük kilolu doğum riski hiç hayatlarında sigara içmemiş kadınlarla eşit olur. Sigara alışkanlığı, tedavi gerektiren bir hastalıktır. Belki de birçok kere sigarayı bıraktınız. Ancak hedef onu tamamen terk edebilmek ve en önemlisi, bunun devamlı olmasını sağlayabilmek olmalıdır. Geliştirilen yöntemlerle artık nikotin eksikliği semptomlarından kurtulmak çok kolaydır. Hangi yaşta olduğunuzun ya da ne kadar süre sigara içtiğinizin önemi yoktur. Sigarayı bırakmanız, daha uzun ve daha sağlıklı yaşamanıza yardım edecektir. “American Journal of Puplic Health
64
ŞUBAT 2012
2002” raporlarına göre, 65 yaşında bir kadın sigarayı bıraktığı zaman yaşamına dört yıl daha ekliyor. Binlerce sağlık dökümanını inceleyen araştırmanın sonuçlarına göre, insanlar 35 yaşında sigarayı bırakmaları halinde yaşamları, sigara içmeye devam edenlere göre 8,5 yıl daha uzuyor. Sigarayı Bıraktıktan Sonra Önceden sigara içenler, sigarayı bıraktıktan sonra, bağışıklık sistemlerinin kuvvetlenmesiyle çok mutlu olurlar. Sık sık soğuk algınlığı ve ateşlenmelerinin olmaması, bronşit ataklarının azalması yaşam kalitelerini çok arttırır.
Sigara pahalı bir alışkanlıktır. Sigara bırakmanın en önemli nedeni sağlığımıza kavuşmak olmakla beraber, paramız da çok önemlidir. Ortalama sigara içenlerin bir yıllık sigara masrafı 3.991 Amerikan dolarıdır. Gerçekten de paranızı her gün, görünürde olmayan ve sağlığınıza muhtemelen zarar verecek bir şey için yakmak ister misiniz? Sigara içenlerin hemen tamamı, sorulduğu zaman çocuklarının sigara içmesini istemezler. Fakat sigara içen çoğu ailenin çocukları, kendi kendilerine sigaraya başlarlar. Şimdi sigarayı bırakırsanız onlar için iyi bir örnek olabilirsiniz. Sigarayı Bırakınca Neler Olur? • İlk 20 dakika: Kan basıncı ve kalp hızı normale döner. Eller ve ayaklar dolaşım normale döndüğü için ısınmaya baslar. • 8 saat sonra: Kanda oksijen düzeyi
normale döner. Kalp krizi riski düşmeye başlar. • 24 saat sonra: Karbon monoksit (egzoz gazı) vücuttan atılır. Akciğerlerdeki balgam ve diğer birikimler temizlenmeye başlar. • 48 saat sonra: Nikotin vücutta artık saptanamaz. Tat ve koku alma duyusu artmıştır. • 72 saat sonra: Solunum yolları gevşediği için nefes almak kolaylaşır, vücut enerjisi artar. • 2-12 hafta sonra: Dolaşım bütün vücutta düzelir. Yürümek kolaylaşır. • 3-9 ay sonra: Öksürük, nefes darlığı düzelir. Akciğer işlevi yüzde 5-10 oranında artar. • 5 yıl sonra: Kalp krizi riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner. • 10 yıl sonra: Akciğer kanseri riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner. Kalp krizi riski hiç sigara içmemiş biri ile eşit olur. Sigara Bırakma Tedavi Programı Nasıl Oluyor? Sekiz hafta süren nikotin bağımlılığısigara bırakma tedavi programı uygulamasıyla, öncelikle solunum sistemine yönelik testler, karbon monoksit ölçümleri, akciğer radyolojik tetkikleri ve gerekirse solunum yollarının tetkikleri yapılarak hastanın başlangıçtaki akciğer sağlık durumu değerlendiriliyor. Haftalık solunum fonksiyon testleri, tetkik, muayene, nikotin tedavisi ve gerekli durumlarda destekleyici ilaçlarla program devam ediyor. Nikotin bağımlılığı tedavisinde kullanılan tıbbi yöntemlerle, nikotinin kesilmesinin neden olduğu psikolojik ve fizyolojik yoksunluk semptomları düzeltilebiliyor. Ayrıca sigarayı bıraktıktan sonra oluşabilecek sinirlilik, ağızda kuruluk, kabızlık, depresyon, unutkanlık, konsantrasyon azalması ve kilo alma gibi durumlar da kontrol altına alınıyor. Aşağıdaki sorulara göre kendinizi test edebilirsiniz.
Fagerstrom Nikotin Alışkanlığı Değerlendirme Ölçeği
Sorular
Cevaplar
1) İlk sigaranızı uyandıktan kaç dakika sonra içiyorsunuz?
a. b. c. d.
2) Sigara içilmesi yasaklanmış yerlerde (uçak, sinema v.b.) bu yasağa uymakta zorlanıyor musunuz?
a. Evet (1 puan) b. Hayır (0 puan)
3) En çok hangi sigarayı bırakmak sizin için zor olur?
a. Sabah ilk sigara (1 puan) b. Gün içi herhangi bir sigara (0 puan)
4) Günde kaç tane sigara içiyorsunuz?
a. b. c. d.
5) Sabah günün diğer saatlerine göre daha fazla sigara içiyor musunuz?
a. Evet (1 puan) b. Hayır (0 puan)
6) Günün büyük bölümünü yatakta geçirecek kadar hasta olsanız bile sigara içer misiniz?
a. Evet (1 puan) b. Hayır (0 puan)
5 dk. içinde (3 puan) 6-30 dk. (2 puan) 31-60 dk. (1 puan) 60 dk.dan sonra (0 puan)
10 veya daha az (0 puan) 11-20 (1 puan) 21-30 (2 puan) 30’dan fazla (3 puan)
Toplam Puan: Eğer sonucunuz yedi ve daha üstü bir puan ise, bağımlılığınız ciddi boyutlardadır ve sağlığınız risk altındadır. Bir an önce tıbbi destek programına katılıp sigaradan kurtulmanız gerekiyor.
Ş U BAT 2 0 1 2
65
Yeryüzü Doktorları Kenya’daydı
haber: SU ÖZGÜR
Türk doktorlar, Yeryüzü Doktorları (Doctors Worldwide) Türkiye Şubesi’nin çalışmaları kapsamında Kenya’ya gitti.
A
ralarında YÖK Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet’in de bulunduğu Türk doktorlar, Kenya’nın Mombasa şehrinde yirmi dört çocuğu ameliyat etti. Kenya’da yapılması güç olan ve özel uzmanlık gerektiren ameliyatlar başarıyla gerçekleştirdi. Türk doktorlar, Yeryüzü Doktorları (Doctors Worldwide) Türkiye Şubesi’nin çalışmaları kapsamında Kenya’ya gitti. Mombasa şehrinde bulunan Sayyıda Fatımah Hospital’da otuz iki çocuğu muayene eden doktorlar, bu çocuklardan yirmi dördünün “güç seviyedeki” ameliyatlarını başarıyla gerçekleştirdi. İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan ameliyat ekibinde aynı zamanda çocuk ürolojisi cerrahı olan Prof. Dr. Yunus Söylet’in yanı sıra Prof. Dr. Haluk Emir, Uz. Dr. Nalan Saygı Emir ve Uzman Dr. Cem Kara yer aldı. İstanbul Üniversitesi Rektör Danışmanı ve İstanbul Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü
Doç. Dr. Ergün Yolcu ise operasyonların iletişim koordinasyonunu gerçekleştirdi. Ekip ayrıca Mombasa’ya bir buçuk saat uzaklıkta bulunan “Doctors Worldwide Kliniği”nin bulunduğu Khadıja Center Complex’deki çocukları da kontrol etti ve incelemelerde bulundu. 9-14 Ocak 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilen çalışmalar, TİKA (T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) tarafından da desteklendi. Yaptıkları ameliyatlar hakkında bilgi veren İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, “Oldukça kısıtlı imkânlarla problemli hastaların ameliyatlarını gerçekleştirdik. Aletlerle ilgili problemler vardı ama çok yardımsever yerel ekibin gayretleri ile Yeryüzü Doktorları ekibinin emekleri bir araya gelince çok yararlı bir iş birliği ortaya çıktı. Ülkemizden uzakta olsak da dostluk ve kardeşlik için çarpan kalplerle birlikte olmaktan dolayı çok mutlu olduk.” dedi.
Ş U BAT 2 0 1 2
67
Bugün Dünyamızda Hiçbir Şey Tek Başına Yapılmıyor İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, 2011 yılının Temmuz ayında da Yeryüzü Doktorları Türkiye Şubesi’nin çalışmaları kapsamında Filistin’e gitmiş ve birçok çocuğu ameliyat etmişti. İhtiyaç olduğu sürece dünyanın farklı bölgelerinde yardım amaçlı ameliyatlar yapmaya devam edeceğini ifade eden Söylet şunları söyledi: “Küreselleşmenin en basit ve anlaşılır tanımının, tüm dünyanın büyük bir köy hâline gelmesi, olduğunu düşünüyorum. İstanbul’da rahat uyumak için dünyanın her yerindeki insanların rahat olması gerekiyor. Birkaç ay önce Filistin’de dayanışma örneği gösterdik. Daha sonra Kenya’da görevimizi yaptık. Gelecekte de başka ülkelerle kardeşlik ilişkileri kurma, insanlık ailesinin bir ferdi
68
ŞUBAT 2012
Prof. Dr. Yunus Söylet: İstanbul’da rahat uyumak için dünyanın her yerindeki insanların rahat olması gerekiyor. olma görevimizi yapmaya devam edeceğiz. Bugün dünyanın geldiği noktada hiç kimsenin, hiçbir şeyi tek başına yapması mümkün değil. Kenya ile
Türkiye arasındaki dostluk ve kardeşlik ortamına katkı sağlayan tüm kuruluş ve kişilere kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.” Yeryüzü Doktorları Kimdir? Yeryüzü Doktorları, Türkiye, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nden bir grup hekim ve sağlık mensubunun girişimiyle 2000 yılında Manchester’da kuruldu. 2004 yılında Türkiye Şubesi açıldı. Yeryüzü Doktorları şimdiye dek temel sağlık ve tıbbi bakım hizmetlerine yeterince ulaşamayan ihtiyaç sahiplerine tıbbi ve insani yardım götürmek amacıyla dört kıtada yirminin üzerinde ülkede projeler gerçekleştiriyor. Yeryüzü Doktorları Türkiye Şubesi’nde yaklaşık 850 gönüllü çalışıyor. Bu gönüllülerin 300 kadarı doktor, 250’si diğer sağlık personeli, geri kalanı da çeşitli meslek guruplarından gelen kişiler.
Huzursuz Bacak Sendromu En Çok Kadınları Etkiliyor
haber: SERRA KUL
Huzursuz Bacak Sendromu uykuya dalmaya engel olduğu gibi gece geç saatlerde uykudan uyandırıp ciddi uyku sorunlarına da yol açabilir.
H
uzursuz Bacak Sendromunu, “Uyku veya istirahat sırasında genellikle bacaklarda ortaya çıkan huzursuzluk ve bunu takip eden hareket etme ihtiyacı ile kendini gösteren bir hastalık” olarak tanımlayan Bayındır Hastanesi İçerenköy Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Cihangir Yurdoğlu, rahatsızlığın en çok bacaklarda görülmekle birlikte kollarda ve vücudun başka bölümlerinde de görülebileceğine dikkat çekti. Huzursuz bacak sendromlu hastalarda şikayetler erken yaşlarda - genellikle yirmili yaşlarda –başlar. Arada sessiz geçen aylar hatta yıllar olabilir, ancak zaman içinde rahatsızlık ilerler. İkinci grupta rahatsızlıklar ise kırk yaşından sonra ortaya çıkar ve altta yatan bir başka hastalık bulunur. Bu durumda hekimler daha ayrıntılı tetkikler ister. En sık görülen neden ise demir eksikliğine bağlı kansızlıktır. Hastaların yüzde 20’sinde demir eksikliği tespit edilmektedir. Ailesinde bu sendrom
bulunan kişilerde, hastalığın daha sık görülüyor olması, hastalık nedeninin genetik olabileceğini de düşündürür. Ayrıca diyabeti, böbrek yetmezliği, guatrı olan kişilerde, bazı nörolojik hastalıklarda, bacaklarında varis bulunanlarda da huzursuz bacak sendromu gözlenir. Kadınlarda Daha Sık Görülüyor Sendromun toplumlarda görülme sıklığı değişebilir. Örneğin, Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerinde yüzde üç sıklıkta görüldüğü tahmin ediliyor. Yapılan çalışmalar, hastalığın kadınlarda erkeklere göre iki misli daha fazla görüldüğünü göstermektedir. Hamileliğin özellikle son üç ayında her dört kadından birinde bu sendrom ortaya çıkmaktadır. Hatta bu sendromu yaşayan kadınların hamilelik dönemlerinde şikayetlerinin arttığı da bilinen bir gerçek. Herhangi bir istirahat durumunda, örneğin TV veya sinema seyretme, kitap
Ş U BAT 2 0 1 2
71
okuma, uçak yolculuğu, misafirlik, en önemlisi uyku esnasında rahatsızlık ve hareket etme ihtiyacı ortaya çıkar. Kişiler çoğunlukla şikayetlerini tarif etmekte zorlanır ve bu durumu “yanma, uyuşma, gerilme, karıncalanma, keçeleşme, kaşınma, iğne batması, elektrik çarpması” gibi terimlerle ifade etmeye çalışır. Bu durum uykuya dalmaya engel olduğu gibi gece geç saatlerde uykudan uyandırıp ciddi uyku sorunlarına da yol açabilir. Hareket etmek genellikle hızlı bir rahatlama sağlar, ancak bu rahatlama geçici olduğundan, kısmi bir iyileşme olur. Kişiler genellikle kalkıp yürümeyi tercih etmektedir. Bunun yanı sıra, yatak kenarında oturup ayaklarını sallandıranlar, germe egzersizi veya ovalama tarzında masaj yapanlar da bulunmaktadır. Bazı kişiler, şikayetlerin yatma saatlerinde olduğunu, bazıları ise bütün gün boyunca şikayetlerinin devam ettiğini belirtse de genellikle rahatsızlığın en yoğun ak-
72
ŞUBAT 2012
şam, en az ise sabah saatlerinde olduğu gözlemlenmektedir. Hastalığın Tanısı İyi Konmalı Tedavide en önemli adım, hastanın şikayetlerinin hekim tarafından çok iyi değerlendirilmesi ve ayrıntılı bir muayene ile tanının doğru konmasıdır. Hekim öncelikli olarak altta yatan bir başka hastalığın varlığını araştıracak, eğer böyle bir hastalık tespit edilirse onun tedavisi yoluna gidecektir. Hastalık bazen romatizmal hastalıklarla da karıştırıldığı için tanı konulmasında gecikmeler olabilmektedir. Hamilelerin demir ve B vitamini eksikliğinin hekim tarafından takibi ve varsa tedavisi, Huzursuz Bacak Sendromunda önemlidir. Şikayetler en yoğun biçimde hamileliğin son üç ayında ortaya çıkar ve doğum yaklaştıkça kaybolma eğilimi gösterir. Hamilelerde görülen uyku bozukluğu, gündüz vaktinde uyuklamalara, performansın düşmesine ve konsantrasyon bozuk-
luklarına yol açar. Uyku bozukluklarının bacak krampları ya da Huzursuz Bacak Sendromu gibi nedenleri olabilir. Hamilelikte oldukça sık görülen her iki durum da uykuyu böler, hamile kadını strese sokar, ayrıca daha ciddi başka hastalıklar ile karıştırılabilir. Hastalık sonucunda ortaya çıkan uykusuzluk probleminin mutlaka çözümlenmesi gerekir. Bu sendrom ayrıca depresyona da yol açabileceğinden, depresyon durumları yaşandığında, onun da tedavi edilmesi gerekmektedir. Hamilelik ile Huzursuz Bacak Sendromu arasındaki ilişki tam olarak çözülememiştir. Üzerinde en çok durulan hipotezler ise, demir ve bazı B vitaminlerinin eksikliğine bağlı metabolik nedenler, hamileliğin özellikle ileri dönemlerinde ortaya çıkan hormanal değişiklikler, günlük aktivite alışkanlıklarının değişmesi ve hamile kadının psikolojik koşullarıdır.
YENİ ÜRÜNLER
Lenova’dan Yoga Lenova, yeni ürünü Yoga ile hem tablet hem de ultrabook bilgisayar ihtiyacınızı karşılıyor. Lenovo’nun Windows 8 işletim sistemli yeni modeli IdeaPad Yoga, 360 derece döndürülebilen dokunmatik ekranıyla, hem ultrabook hem de tablet olarak kullanılabiliyor.
Epson’la Kaliteli Baskılar Epson, AcuLaser ürün grubuna, C9300N serisini ekledi. C9300N serisi kullanıcılara kalite, dayanıklılık, kolay bağlantı ve ekonomik kullanım özelliklerini bir arada sunuyor. Profesyonel baskı talep edenler için Epson’un çözünürlük iyileştirme teknolojisi Aculaser Colour RITech sayesinde metinlerin, çizelgelerin ve grafiklerin net ve canlı tonlarla basılmasına yardımcı oluyor. C9300N serisi, Epson’un siyah-beyaz ve renkli yazıcılarında, sayfa başına baskı alma ücreti en düşük olan serisi olarak kullanıcılara, sahip olduğu yüksek kalitesini uygun bir fiyattan sunuyor. C9300N serisinin sahip olduğu yüzde 50’ye kadar sayfa kullanımı tasarrufu sağlayan, opsiyonel dubleks ünite birim özelliğine, ‘Energy Star’ nitelikli güç tüketim tasarrufu eklenince, TCO (Toplam Sahip Olma Maliyeti) oldukça düşüyor. Kompakt ve az yer kaplayan yapısı, A3 boyutuna kadar renkli baskı alma özelliğiyle C9300N serisi, işletmelerin baskı ihtiyacı harcamalarına kesin çözümler sunuyor.
74
ŞUBAT 2012
IdeaPad serisinin en yeni ürünlerinden biri olan Yoga, 13,3 inçlik LCD ekranıyla hem iş hem de eğlence amaçlı kullanımda ideal ölçüleri yakalarken 1,47 kilogramlık ağırlığıyla da taşınabilirlikten fedakârlık yapmıyor. 360 derece yatay olarak döndürülebilen ekran tasarımı sayesinde kullanıcının isteğine göre, ultrabook ya da tablet şeklini alan bilgisayar tasarımının yanı sıra yüksek performansı ve dayanıklılığıyla da rakipleri geride bırakıyor. IdeaPad Yoga, ultrabook şeklindeyken Windows 8 işletim sisteminin standart arayüzünü sunarken, tablet konumuna geçtiğinde Metro arayüzünü ekrana getiriyor. Bu sayede ultrabook iken dizüstü bilgisayar kullanımının konforunu yaşatırken tablet olduğunda dokunmatik ekranın tüm performansını kullanabilmenizi sağlıyor.
hazırlayan: GÜNEŞ KAZDAĞLI
iPad’ler İçin Tarayıcı Satış rakamları hızla artan iPad’lar için Brookstone, iConvert Scanner’ı geliştirdi. iPad ve iPad 2 ile uyumlu bir dock olan cihaz, alt kısmındaki bölmeden aldığı belgeleri tarıyor ve anında iPad’lerin ekranına aktarıyor. Tarama yapabilmek için iPad üzerinden iConvert uygulamasını çalıştırmak yeterli. Taranan belgeler, JPEG formatında iPad’in fotoğraf kütüphanesinde saklanıyor. Ufak boyutları sayesinde fazla yer kaplamayan ve kolayca taşınabilen cihaz, gücünü kendi içindeki pilinden alıyor. Bu da ekstra fiş ve kablo ihtiyacını ortadan kaldırıyor. iConvert Scanner’ın çalışması için gerekli uygulama, App Store üzerinden ücretsiz olarak indirilebiliyor.
Tek Pille On Beş Yıl Çalışan Cep Telefonu Telefonların fonksiyonlarının artmasıyla beraber kullanım sürelerinin kısalması birçok kullanıcı için sorun yaratmaya başladı. Bu şikayet ve isteklerden yola çıkan üreticiler uzun süre kullanılacak telefonlar için çalışmalara başladı. Xpal Power tarafından geliştirilen SpareOne adlı telefon, tek bir AA pille tam on beş yıl çalışabiliyor. Bunu yapabilmesini sağlayan kullandığı Energizer Ultimate Lithium L91 pil. Yalnızca telefon etme özelliğine sahip olan ürünün asıl geliştirilme amacı acil durumlar için. On saat konuşma süresi sunan telefon, yapılan aramalarda telefon numarası bilgisinin yanında konum bilgisini de karşı tarafa gönderiyor. Bu sayede herhangi bir ihtiyaç anında yerinizin tespit edilmesi kolaylaşıyor.
Ş U BAT 2 0 1 2
75
Tıp Tarihi Müzesi’nde Tarihin Tanıklarını Dinleyebilirsiniz röpor taj: DİDEM GÜLKAÇ
Nil Sarı’nın tarihimizde tıp alanında kullanılmış ve gelecekte araştırmacılara somut örnek teşkil edebilecek araç ve gereçlerin yok olmasını engelleme amacı ile toplamaya başladığı eşyalar kısa sürede bir koleksiyona dönüşmüş.
1
983 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana Bilim Dalı başkanı Prof. Dr. Nil Sarı’nın kişisel olarak başlayan Tıp Tarihi Müzesi kurma mücadelesi, bugün İstanbul’un tıp tarihi müzesi olarak mevcudiyetini koruyan, Kültür Turizm Bakanlığı’ndan 2007 yılında müze olarak onay alan, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi olarak karşımıza çıkarmaktadır. Prof. Dr. Nil Sarı’nın tarihimizde tıp alanında kullanılmış ve gelecekte araştırmacılara somut örnek teşkil edebilecek araç ve gereçlerin yok olmasını engelleme amacı ve aile mirası olan tarihi değerleri koruma duygusu ile toplamaya başladığı eşyalar kısa sürede bir koleksiyona dönüşmüştür. Bu müzeyi kurma sürecinden bahsettiğimiz söyleşimizde Prof. Dr. Nil Sarı’nın şunları aktardı: “Bir Tıp Tarihi Müzesi kurma fikrinin temelinde, şahsi olarak hatırası olan eşyaları saklayıp koruma arzusu ve bilimsel olarak da kullanımdan kalkan tıbbi malzemenin, dolayısıyla bilim tarihinin somut örneklerinin yok oluşunu izlemeye da-
yanamama gibi sebepler yatmaktaydı. Tarihi eserlerimizin kağıtsa Seka’ya, madense makine sanayine gitmesine gönlüm razı değildi. İlk başta, neden Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin Çapa’da İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki gibi bir müzeye sahip olmadığını sorgulamaya başladım. İÜ Tıp Fakültesi ikiye ayrılırken yapılan anlaşma gereği müze ve arşiv malzemesinin Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne getirilmesi söz konusu değildi. Cerrahpaşa’da her şeye yeniden başlamak gerekti. Müzeyi oluşturma sürecinde önce yakın çevremden işe başladım; sonra akla gelebilecek her yere ve insana - tarihi sağlık kurumlarına, vefat etmiş hekim ailelerine, sahaflara, hırdavatçılara ve bağışta bulunabilecek kişilere ulaşmaya çalıştım. Başkan olduğumda on yıldır emekli olan rahmetli Prof. Dr. Süheyl Ünver beni teşvik ederek, bazı sulu ve yağlı boya resimleri, bir kısım el yazmasını ve eski fotoğrafları bağışladı. Fakat koleksiyonu oluşturup geliştirme sürecinde otuz yıl boyunca pek çok maddimanevi güçlüklerle karşılaştım.”
Ş U BAT 2 0 1 2
77
Tıp ve Eczacılık Tarihi Müzesi Olarak Açılması Sağlık kültürünü yansıtan tarihi malzemeyi milletin varlığı olarak gördüğünden koleksiyonu fakültesi için topladığını ifade eden Prof. Dr. Nil Sarı sergilenecek eşyaların artması üzerine ilk koleksiyonu tanıtma fırsatını yakaladığına değinerek sözlerine şu şekilde devam etti; “Ana Bilim Dalı Başkanı olmadan önce seminer salonumuz Toplum Sağlığına verilmişti. Bu salonu geri almaya ve burada bir müze kurmaya karar verdim. Çok büyük bir uğraş sonunda salonu geri alabildim. Bu arada müze malzemesi toplamaktaydım; benden başka öğretim üyesi yoktu. Teşhir dolaplarını yaptırabilmek için şirketlerden bağış topladım. Üç yıl süren çaba ve çalışma sonucunda müzemiz 20 Mayıs 1985 tarihinde “Tıp ve Eczacılık Tarihi Müzesi” olarak resmen açıldı. Gazetelere yansıyan bu açılış sonrası bağış yapmak isteyenlerin sayısı artmaya başladı.” İstanbul Üniversitesi’nin İlk Resmi Müzesi Prof. Dr. Nil Sarı zamanla artan koleksiyonları için alanın yetmemesi üzerine 2002 yılında dönemin Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’na başvurduğunu ve fakültenin en eski binasının Tıp Müzesi olmak üzere müzeye tahsis edildiğini belirtti. Dönemin Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fikret Sipahioğlu’nun da kendilerini desteklediğini ve Prof. Dr. Sümer Atasoy, yüksek mimar Halil Onur ve Doç. Dr. Fethiye Erbay’ın kısa sürelerle danışmanlık yaptığını söyleyen Sarı cümlelerine şu şekilde devam etmiştir; “Yeni binamıza geçince sadece iki salona yeni teşhir dolapları tasarlanarak yaptırılabildi. Ödenek yetersizliği nedeniyle eski dolapları tamir ettirerek teşhir amacıyla kullanmak zorunda kaldım. Sergilemenin planlanmasını ve tasarımını kendim yaptım. Planının uygulanmasında lisansüstü öğrenci adaylarımız Necla Kınık ve Ü. Emrah Kurt başta, doğrudan öğrencilerle
78
ŞUBAT 2012
PROF. DR. NİL SARI Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı
birlikte çalıştım. Koleksiyonumuzun resmi bir müzeye dönüştürülebilmesi için de 2003 yılından itibaren büyük çaba gösterildi. Hazırladığımız müze yönergesi İstanbul Üniversitesi’nin Senato kararıyla 2007 yılında onaylandı ve Kültür Bakanlığı’ndan izin alındı. Resmileşen müzemiz böylelikle Kültür Bakanlığı’nın denetimine girdi. İstanbul Üniversitesi’nin ilk resmi müzesi konumundayız. Bugün Rektörümüz Prof. Dr. Yunus Söylet ve Fakültemiz dekanı Prof. Dr. Özgün Enver de müzemizin gelişmesi ve yeni açılımlar yapabilmemiz için daima yanımızdadırlar ve destek vermektedirler.” Müzede Sergilenen Materyaller Müzenin açılışından sonraki aşamada da materyallerin yerleştirilmesi ile bizzat ilgilendiğinin bilgisini veren Sarı, müzedeki bölümlerle ilgili bilgiler verdi; “Giriş katında Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’nin ünlü hekimleri, cerrahi girişimler, doğum sahneleri, hastalar, sağlık kurumları, sağlık görevlileri gibi tıp tarihine ait konuların resmedildiği çeşitli minyatürler ile el yazmaları, çiniler, el yapımı ciltler, eski baskı kitaplar, resimler sergileniyor. Orta katta ise tıp eğitimi, araştırma ve tanı ile ilgili malzeme; diplomalar, eski baskı kitaplar, ders notu defterleri, öğrenci fotoğrafları, Osmanlı dönemi tıp eğitimini ve araştırmalarını yansıtan
posterler; ilaç deneylerinde kullanılan kimograflar; doktorun tanı araçları, stetoskoplar, sphygmomanometreler, oftalmoskoplar vd., etüv ve otoklavlar, pirinç monokuler mikroskoplar, Crookes tüpleri, tartılar, su banyoları, çeşitli santrifuj örnekleri, focimetreler, perimetreler, biomikroskoplar, patoloji malzemesi ve tarihi fotoğraflar, ultrason ve elektroşok gibi cihazlar sergileniyor. En üst katta ise; ilaçla tedavi odasında, el yapması ve hazır ilaçların hazırlanmasında kullanılan araç-gereçler, ilaçla tedavi malzemesi ve aletleri; havanlar, tartılar, ölçüler, ilaç kapları ve şişeler; aynı kattaki cerrahi tedavi odasında ise cerrahi aletler ve bu aletlerin kullanıldığı dönemin hekimliğini yansıtan posterler; diğer iki odada ise çeşitli beratlar, nişanlar, kokartlar ve portreler bulunmaktadır.” Müzenin kurucu başkanı olan Prof. Dr. Nil Sarı, müze müdürü Fatma Tolan ve asistanları uzm. Dr. Burhan Akgün ve uzm. Ümit Emrah Kurt ile birlikte halen bir yandan müzeyi zenginleştirme çabalarını, diğer yandan objelerin, kitapların ve belgelerin envanter ve tarama işlemlerini yürütüyor; öte yandan geleceğe dönük yeni açılımlar yaparak, öğretici ve eğlendirici nitelikte müze faaliyetleriyle sağlık mensupları, öğrenciler, hasta ve yakınları, sanatçılar, yazarlar gibi çeşitli kesimlere ulaşma çalışmalarını sürdürüyor.
Kendinizi Ayrıcalıklı Hissetmek İçin
Infiniti FX30 Her şeyin giderek birbirine benzediği günümüzde, tarzımızı ortaya koymak otomobil satın alırken en büyük motivasyonumuz. Fakat birçok marka o heyecanı maalesef yaratamıyor. Herkeste olan bir şey size kendinizi özel hissettirmiyor. Bugün caddelerde sıklıkla gördüğünüz pahalı otomobiller gittikçe birbirine benzemeye başlıyor. Otomobili kullanan kişi kendini özel, farklı ve ilgi çekici hissetmiyor. Daha da önemlisi kendisini ifade edemediğini düşünüyor. İşte tam burada markaların sınavı başlıyor. Sadece özgün ve samimi bir hikayesi olan markalar kazanıyor. Hedef kitlesinin beklentilerini anlayan, onların iç görülerini okuyabilen markalar yeni bir şeyler yaratıyor ve başarılı oluyor. Infiniti FX30d s, her şeyiyle çok özel bir otomobil. Aynı segmentte, lüks ve prestijle özdeşleşen Porsche, BMW, Mercedes ve Audi gibi markaların bilinen ve kabul görmüş modelleri. Infiniti FX serisinin en büyük ve güçlü rakipleri. Fakat Infiniti hem marka hem de model gamı olarak kendisini bu iki kavramın çok daha ötesinde bir yere konumlandırıyor. Lüks ve prestij gibi erişilmesi zor iki kavramı, cesaret ve
özgünlüğün gücü ile harmanlıyor. Pazardaki mevcut marka ve modellerin göre Infiniti, ilham veren, cesur tasarımlar sunarak, marka vaadini lüks ve prestijin üstünde daha özel bir yere konumlandırıyor.
Sürücüleri Özel Hissettiriyor
CarBrandTest kapsamında Infiniti FX30d’yi deneyimleme fırsatı bulduk. Aracın performansı, teknolojisi gibi teknik özellikleri yerine bize yaşattığı deneyimi, duygusal beklentilerimizi karşılayıp karşılamadığını ortaya çıkarmaya çalıştık. Hemen her kullanıcı otomobilin üstün tasarım unsurlarına, tasarımın yarattığı farklılığa ve kendini özel hissettirme duygusuna vurgu yaparak, markanın bu konudaki iddiasını gözler önüne serdi. Markanın yaşattığı benzersiz sürüş deneyimi yanında en çok dikkat çeken yönü de, kendine özgü cesur tasarımı ile hem kullanıcısı ve hem de insanlar üzerinde yarattığı farklılık etkisi oldu. Bütün kullanıcılardan aldığımız yanıt kendilerini özel hissettiklerini çünkü diğer lüks markaların kullanıcılarının kendilerine gıpta ile baktıklarını söylediler. Infiniti’yi diğer markalardan ayıran bir diğer özellik de
hazırlayan: FEYZ A GÜLEÇ ŞAHİN feyza@otoalsat.com
80
ŞUBAT 2012
Türkiye’de henüz bir buçuk yıllık bir geçmişe sahip olması. Rakipleri ile kıyaslandığında yollarda çok daha az görünmesi markanın daha gizemli ve özel algılanmasına yol açıyor. Bu gizem ve özgünlük, güçlü ve farklı tasarımla birleşince Infiniti doğal olarak çok bulunan ve bilinen markalara karşı avantaj sağlamış oluyor. Marka kişiliği, kimliği ve duygusal değerler açısından tüm vaat ettiklerini ve beklentileri karşılayan araç, fiziki olarak da beş duyuya hitap ederek kullanıcısını şımartıyor. Aracın hiç de küçümsenemeyecek performansı doğal olarak kendinizi özel, erişilmez ve güçlü hissetmenizi sağlıyor. Otomobilin iç tasarımı, kullanılan malzemelerin kalitesi ve kişiye özel tasarlanabiliyor olması kendinizi özel hissetmeniz için yetiyor da artıyor bile.
tasarımları ile lüks ve prestiji yeniden ve kişiye özel yorumluyor. Infiniti FX30, bir otomobilin ne kadar cesur ve ilham verici olabileceğini göstermesi açısından daha ilk saniyelerde bizi heyecanlandırmayı başardı. Yarattığı gizem, tasarımın sınırlarını zorlayan çizgiler ve güçlü bakışlar size daha ilk anda farklı bir dünyaya ayak attığınızı hissettirecek kadar güçlü bir yoruma sahip.
Motor
FX, size ihtiyaç duyabileceğiniz bir dizi yeni sistemi sunuyor. Adaptif Sürekli Sönümlenme Kontrolü; tekerlek hızlarını ve yanal hızlanmayı izlemek üzere oldukça hassas sensörler kullanıyor. Sistem, direksiyonun içe veya dışa doğru çekme yaptığını tespit edip hızı düşürerek bu sorunu ortadan kalTasarım dırıyor. Böylece özellikle keskin virajlarda oldukça İnsanın içini titreten göz alıcı tasarımının ardında hassas bir yol tutuşu sağlıyor. güçlü bir Japon kültürü yatıyor. Marka, gelenekseli Arka tekerleklerin yönlendirilebilmesine imkan modernizme, sanatı işlevsele taşıyan bir yaratıcı- vererek keskin virajlardaki direksiyon hakimiyetini nın, sadece bir teknoloji ürünü olan otomobili bir ve yüksek hızlardaki dengeyi artırıyor. tasarım objesine nasıl dönüştürdüğüne tanıklık Konfor / Yol Tutuş ediyor. Yol tutuşu o kadar iyi ki kendinizi o konfora ve Klasik çizgilerden uzak bir tasarıma sahip olması ve trend çizgileri taşıması kullanıcıya kendini çok yüksek kalitedeki performansa hemen alıştırıyorsunuz. daha özel hissettiriyor. Marka, ilham veren cesur
Ş U BAT 2 0 1 2
81
İSKENDER PALA “OD” İle Yunus’un Bilinmesini İstedim ürkiye’de edebiyat dendiğinde akıllara gelen ilk isim İskender Pala son kitabı “OD” ile sessizliğini bozdu. Okurları tarafından merakla beklenen “OD” büyük bir ilgiyle karşılanırken şimdiden en çok satılanlar arasında zirvedeki yerini aldı. Aşk tanımının tam manasıyla ele alınarak derin bir şekilde işlendiği kitabın yazarı İskender Pala, “Ben çok okunmayı Allah’ın bir lütfü olarak görüyorum. Benim kitaplarım çok okunuyor. Çok şükür ruhuma uygun, sevdiğim işi yapan bahtiyar kullardan biriyim.” dedi. Bu yüzden insanlara yararlı olmaya gayret edindiğini belirten yazar, “İşimi yaparken ibadet hazzıyla yapıyorum. İnşallah yaptıklarımdan dolayı sevap alırım.” diye konuştu. Bir kitabı yazarken yarım bırakıp başka bir kitap yazmaya başlayan İskender Pala son kitabından da ilham aldığını vurgulayarak “OD”u yazarken Şeyh Galip ile ilgili kitabını yazmaya başladığı müjdesini verdi. İşte Edebiyat aşıklarına özel röportajda İskender Pala ve “OD” adlı kitabın bilinmeyen yönleri.
röpor taj: ZEYNEP AĞAÇYETİŞTİREN
Öncelikle yeni kitabınız hayırlı olsun. Öyküsünü sizden dinleyebilir miyiz? Teşekkür ederim. Yunus’un ‘Bir garip ölmüş diyeler/Üç günden sonra duyalar’ dizeleriyle anlattığı gariplik. Bu şiiri okuyunca dedim ki; Yunus böyle garip kalacağını bildiği için bu sözü söyledi. Bir ikazdır işte. Ardından kaleme sarıldım. Mevlana’nın adı her yere yayılırken, ondan aşağı olmayan Yunus Emre’nin garip kalmasını istemedim. Mevlana ile Yunus’u kıyasladığınızda, ne biri ağırdır ne diğeri. Fakat son yıllarda Hz. Mevlana ile ilgili pek çok yayın yapıldı, 11 Eylül’den sonra dün-
82
ŞUBAT 2012
yanın pek çok kesimleri Mevlana’yı ‘İslamiyet’in gülümseyen yüzü’ olarak algıladı. Ama aynı şeyleri anlatan, aynı kıratta bir cevher olan Yunus’u o arada ihmal ettik. Üstelik Mevlana ile bizim aramızda dil sorunu, mütercimlerin art niyetleri, hataları var. Yani Mevlana ile aramızda bir perde var, ama Yunus’la aramızda hiçbir perde yok. Mevlana’nın bulunduğu yerden çok bahtiyarım. Ama doğrudan kalbimize söyleyen Yunus’un da bilinmesini istedim. Bu roman sayesinde inşallah Yunus’un hayatını merak eden, söylediklerinin altındaki derinliğini keşfetmek isteyen gençler olacak. Böylece
Ş U BAT 2 0 1 2
83
Dünya aşk ile yaratılmıştır ve aşk üzerine döner. Yunus daha fazla tanınacak. Burada bir cevher var ve bu cevherin ışığından yararlanalım diyorum. Bugüne kadar Yunus Emre üzerine pek çok bilimsel, kültürel kitap yayınlandı. OD’u özel kılan güzellikler nelerdir? ‘Bizim Yunus,’ diyoruz. Düşünsenize, sanki her evin çocuğu gibi. Yunus’la ilgili bugüne ulaşan gerçek bilgiler, bir A4 sayfasının yarısını ancak dolduruyor. Hakkındaki menkıbeleri alt alta yazdığınızda ise yirmi sayfayı geçmiyor. O yarım sayfanın içinde bir satırlık bir bilgi vardı, o da İsmail isminde bir oğlu olduğuydu. Ve ona Karaman tarafında, Yerce namında bir köy satın aldığı, o köyü dervişlik hizmetleri için kullandığı belirtiliyordu. Ben İsmail’e tutundum. Bunun için de malzemem Yunus’un şiirleri oldu. “OD”, bir modern zaman menakıpnamesidir. Kitabınız yeni olmasına rağmen en çok satılanlar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Sizce kitaba olan merak ne düzeyde? Bir kitabın hem iyi hem çok satan olması beni cezbediyor. Ben iyi olmasına gayret ediyorum. Çok satan olduğuna da seviniyorum. İyi olmasına gayret ediyorum çünkü kötü yazdığım zaman az satacağımı biliyorum. Yaptığım iş iyi ise elli yıl kalır. Daha iyi ise yüz yıl kalır. Kötü ise yedi yıl değil yedi ay bile kalmaz. Ben imza günü yaptığım zaman fuarlar kapanmıyor. Çünkü imza kuyruğu bitmiyor. Işıklar sönecek, hâlâ kuyrukta insanlar var. Ben aşkı anlatıyorum, tarihi anlatıyorum. Kendi kültür ve medeniyetimizi anlatıyorum. Bugünün okuyucusunun ihtiyaç duyduğu şeyler bunlar. İnsanlar kendilerini görmek istiyor, uzak geçmişlerindeki güzelliklerin farkına varmak istiyorlar.
84
ŞUBAT 2012
Çok okunmayı Allah’ın bir lütfu olarak görüyorum. Benim kitaplarım çok okunuyor. Çok şükür ruhuma uygun, sevdiğim işi yapan bahtiyar kullardan biriyim. Bu yüzden insanlara yararlı olmaya gayret ediyorum. İşimi yaparken ibadet hazzıyla yapıyorum. İnşallah yaptıklarımdan dolayı sevap alırım. OD’un diğer kitaplarınızdan farkı nedir acaba? Başta söylediğim gibi Yunus Emre hakkında yarım sayfa bilgi var. Yarım sayfalık bilgiyi siz bir romana dönüştürecekseniz, çeşitli kurgular yapmanız lazım. Ben kurguyu yaparken prensiplerini şöyle koydum. Birinci kural olarak insanların gözündeki Yunus Emre kimliğini bozmayacağım dedim. Cengaver bir Yunus yazıp bozabilirdim. Bizim bildiğimiz derviş böyle yaşamış diyebilirdi insanlar. İkinci kuralım şuydu; insanların bildiklerini zannettikleri şeyin aslında ne kadar derin olduğunu anlatacağım. Bu iki kuralı uyguladım. Bu da şunu getirdi. Yunus hakkında kırıntı bir bilgi var ise o kırıntıyı kurgularla çoğaltmak. Yunus Emre’nin İsmail adında bir oğlu olduğu, Karaman’da bir köyde oturduğu, orada babasının yolunda irşad yaptığı kaynaklarda geçiyor. Ben İsmail’den bir baba oğul hikâyesi çıkarttım. Yunus’un karısının adı Elif miydi, ona kendisi Sitare mi demişti. O benim kurgum. Ama bu kurgudan Yunus Emre’nin biyografisi süzülebilir. OD’u yazarken bir yandan daha önce yazıp yarım bıraktığınız başka bir kitabınıza devam etmişsiniz. En yeni kitabınız mı geliyor? Bu aralar Şeyh Galib’i yazmaya başladım. Size göre aşkın tanımı nedir tarif eder misiniz? Aşk şöyle bir şeydir; Allah hepimizin kalbine kalubelada kendi güzelliğinden bir güzellik koydu. Daha dünya yok iken, bütün ruhlarımızı bir araya topladı, kendi güzelliğinden bir miktarını bize gösterdi. Biz bu ışığı gö-
rünce bütün ruhlar kendimizden geçtik. Dedi ki: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ Biz de dedik ki: ‘Kalubela.’ O gün, o güzellik hepimizin kalbine işledi. Bugün o güzelliği hatırladığımız için bir güzel kadının, bir güzel müziğin, bir güzel manzaranın, bir güzel kitabın, bir güzel satırın peşinde koşuyoruz. Çünkü mayamız aşkla, o güzellikle yoğruldu. Bu aşkı katman katman yükseltebilirsiniz. Bugün çok sığlaşan o katman hâlâ potansiyel olarak, bugünün gençlerinde mevcut. Ama ne kadarını kullandığımıza bakın. Aşk potansiyeli hepimizde var. Biz o aşk istidadı içimizde bir cevher olarak mevcut olduğu halde onu geliştirebilecek zeminden yoksunuz. Aşk bir sarmaşıktır ve en iyi tanımlarından biri de budur. Aşk kelimesinin kökeni de oradan gelir. Sarmaşık bir ağacı dıştan sarar, yemyeşil gösterir ama içten içe kurutur. Nice çınarlar, nice selvi boylular aşkın sarmasıyla içten sararmış kurumuştur, dışı yeşil görünür hâlâ. Bu bazen kin ve nefret duygusuna dönüşür mü? Nefret aşkın bir parçasıdır. Çünkü aşk acıyla son bulur her zaman. Aşkın gıdası acıdır. Çok evlilik öncesinde mutluluk tüketildiği için evlilikte sonra sadece acı kalır. En nihai acı ayrılıktır ve o da bazen nefrete dönüşür. Nefret, bütün değerlerin alt üst olduğunu ve aldatıldığınızı hissettirir. Aşkın kaç türü vardır sizce? Ne kadar güzel varsa, o kadar aşk vardır. Kitaplar aşkı, ilahi, mecazi ve beşeri olarak tasnif ederler. Üçü de aynı yerden çıkar aynı yere varır. Adı ne olursa olsun aşk, beşerin ve dünyanın yaratılışının sebebidir. Dünya aşk ile yaratılmıştır ve aşk üzerine döner. Aşk bir disk gibidir, döndükçe enerji üretir. Zekayı da aşk kışkırtıyor galiba. Nice buluşlar, erkeğin kendini bir kadına fark ettirmesi uğruna yapıldı… Aşk insana normalin üstünde, aleladenin üstünde fevkalade şeyler yaptırır. Aşk ayrıcalıklı bir haldir.
FİLM KRİTİK
Guguk Kuşu Guguk kuşları genel manada kuş cinslerinin aykırı yüzleridir. Hukuksuzdurlar. Diğer hayvanlarda görülen pek çok duygu, içgüdü onlarda yoktur. Doğurduğu yavrularına bakmazlar. Atarlar başka yuvaya. Ken Kesey’in 62’de yazdığı ve 75’te de Milas Forman tarafından filme çekilen “Guguk Kuşu” adlı sine-edebi eseri, ilk olarak kuşun duygusuz özelliğinden okumak daha bir manidar duruyor. Çünkü filmimiz baştan sona bir akıl hastanesinde, deliler arasında geçiyor. Terk edilmiş onlarca hasta, bir nevi kendi yuvasından alınıp başka bir yere bırakılmış birer kuş gibi. Bazen
savunmasız, bazen duygusuz ve büyük foto itibari ile aleni bir drama.
War Horse
The Help
The Artist
Tür: Savaş Yönetmen: Steven Spielberg Oyuncular: Benedict Cumberbatch, Jeremy İrvine, Toby Kebbell
Tür: Dram Yönetmen: Tate Taylor Oyuncular: Bryce Dallas Howard, Viola Davis, Emma Stone
Tür: Romantik, Komedi, Dram Yönetmen: Michel Hazanavicius Oyuncular: Jean Dujardin, Bérénice Bejo, John Goodman
Pek çok sinema otoriteri ve dersleri açısından büyük bir okuldur bu film. Eğitimlerin tartışmasız favorisi olup, dokuz dalda Oscar adaylığından beş tanesini alabilmiş bir baş yapıttır. Filmin özü ise bir sistem eleştirisidir. Deliren sistem mi? Birey mi? Cevabın fazlası ile verildiği bu ‘akıl tutulması okumaları’ filmi izlemeyenler, kaçırmasın…
One Flew Over the Cuckoo’s Nest Tür: Dram Yönetmen: Milos Forman Oyuncular: Michael Berryman, Jack Nicholson, Louise Fletcher
yor um: ETHEM METE
86
ŞUBAT ŞUBAT2012 2012