SAGL IK YÖN E T I MI ve EGI T I MI DERGISI
Y IL:6
SAY I : 5 8
OCA K 2013
İTS’Yİ
TÜM DÜNYA İZLİYOR
DR. SAİM KERMAN
İlaç Takip Sistemini Başarıyla Uygulayan İlk ve Tek Ülkeyiz
ECZ. EMİN OLGUN
İTS İlaca Güvenle Erişim Sağlıyor
MUHAMMED BOZDAĞ
Öz Değeri Arttırayım Derken Kibre Düşüyoruz
SAGL IK YÖN E T I MI ve EGI T I MI DERGISI
YIL 6 • SAYI 58 • OCAK 2013 www.sayeddergisi.org YÖNETİM Sahibi
FEYZULLAH AKBEN Genel Yayın Yönetmeni
FUNDA ÇAMÖZÜ funda@sayeddergisi.org
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
SARE KUŞ
sare@sayeddergisi.org Editör
SU ÖZGÜR Yazı İşleri
SERRA KUL - ÖMER DURAK AYŞE YILMAZTÜRK Görsel Yönetmen
BİLAL AKGÜL Fotoğraf Editörü
AHMET FERHAT AKBEN Reklam
AHMET ERSOY DİDEM GÜLKAÇ
reklam@sayeddergisi.org Abone ve Dağıtım
SONGÜL KARADENİZ abone@sayeddergisi.org Halkla İlişkiler
YASEMİN KERİMİ Yapım
Yönetim Adresi Kore Şehitleri Cad. Yonca Apt. A Blok No: 1/5 Zincirlikuyu - Şişli / İSTANBUL Tel: 0 212 272 61 06 Faks: 0 212 272 61 07 www.turkeyhealthmedia.com info@turkeyhealthmedia.com
Merhaba...
T
ürkiye’de sağlık alanında gerçekleşen değişimin ve gelişimin tüm dünya farkında. Birçok ülke tarafından ilgiyle izleniyoruz ve örnek oluyoruz. Bilgi birikimimiz, insan kaynağımız ve kararlığımızla ortaya koyulan her uygulama şüphesiz gurur veriyor.
SAYED Dergisi olarak bu başarıyı okuyucularımıza sunmak istedik. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Saim Kerman’ın yanı sıra Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği yetkilileri İlaç Takip Sistem ile ilgili görüşlerini bildirdiler. Eczacı Emin Olgun ise geçiş sürecini değerlendirdi.
Gurur duygumuz uygulamalardan bir tanesi de İlaç Takip Sistemi. Öyle ki bu sistem dünyada bir ilki başardı. Sistemi Türkiye kadar başarıyla kullanan bir ülke daha yok. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Saim Kerman’ın dergimize verdiği bilgi konuyu özetliyor; “İlaç Takip Sistemini bu kadar başarılı uygulayan ilk ve tek ülkeyiz. En yakın rakibimiz 2015 yılında bizim gibi bütüncül bir uygulamaya geçebilecek. Yani üç yıl ileriden gidiyoruz.” Büyük ve başarılı işlerde emeği geçen herkesi SAYED Dergisi olarak kutluyoruz.
Ocak sayımızda yepyeni bölümler ve tasarımla karşınızdayız. Yeni yılımızda “Bir Sorun Bir Çözüm” bölümümüzle sektör firmalarının sorunlarına farklı bir formatla ışık tutmaya devam ediyoruz. Beğeni ile takip ettiğiniz ünlü konuklarımıza ise yer vermeyi sürdürüyoruz. Zevkle okuyacağınız bir sayı olması dileğiyle…
Baskı ŞAN OFSET
Cendere Yolu No:23 Ayazağa / İSTANBUL Tel: 0 212 289 24 24
Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın SAYED dergisi sağlık yöneticilerine ve eğitimcilerine ücretsiz dağıtılır. Para ile satılmaz. Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarına aittir. Reklamların sorumluluğu ise reklam verene aittir. Dergide yayınlanan yazı ve resimler kaynak gösterilmek suretiyle iktibas edilebilir.
OCAK 2013
3
Başkandan Saygıdeğer SAYED Okurları;
23
Aralık 2012 tarihinde yapılan 3. Olağan Genel Kurulu’nda üyelerimizin teveccühü neticesinde SAYED Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlendim. Öncelikle yeni yönetim olarak, bayrağı devraldığımız SAYED 2. Dönem Başkanı Prof. Dr. Hayreddin YEKELER ve 2. Dönem Yönetim Kurulu üyelerine teşekkürlerimizi sunmak istiyorum.
sağlık yöneticilerinden almış olduğumuz geri dönüşlerin değerlendirilmesine istinaden,
Amacımız; kurulduğu 2005 yılından beri sağlık yönetimi alanında lider ve öncü olan SAYED’i, sizlerin de desteği ile daha ileriye götürebilmek. Gidilecek çok yol, yapılacak çok işin olduğunun bilincindeyiz.
- Birlik yöneticilerinin sorunları
Sevgili dostlar; Sağlık Bakanlığı on yıldır başarı ile sürdürdüğü Sağlıkta Dönüşüm Programı’na, yeni teşkilat yasası ile yeni bir değişim ve yenileşme halkası daha ekledi. Sağlık yöneticilerinin profesyonelleşmesi imkanını sağladı. SAYED olarak, 4. Ulusal Sağlık Kurultayı’na katılan
- Kamu Hastane Birliklerinin geldiği nokta itibariyle son durumu, - İl Sağlık Müdürlüğü ve İl Halk Sağlığı Müdürlüğü ile ilişkiler, - Diğer Kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkiler - Saha uygulamaları konularını içeren “Sağlıkta Yeni Dönem Yapılanmasının Erken Dönem Değerlendirmesi” sempozyumunu 15-17 Şubat 2013 tarihlerinde Ankara - Kızılcahamam’da düzenliyoruz. Sempozyumda siz sağlık çalışanlarını aramızda görmek, düşüncelerinizin ilk ağızdan yetkililere ulaştırılmasına vesile olmak bizleri mutlu edecektir. Bu vesileyle, 2013 yılının sizlere ve ülkemize sağlık ve esenlikler getirmesi dileğiyle hepinize selam ve muhabbetlerimi sunarım.
Prof. Dr. Nurullah Zengin SAYED Yönetim Kurulu Başkanı
OCAK 2013
5
OCAK
58
28
30
16
Dosya: İlaç Takip Sistemi 08
Spot Haberler
28
Sudan’daki Hastane Beş Yıl Sudan -Türkiye Ortaklığıyla Yönetilecek
16
Dr. Saim Kerman: İlaç Takip Sistemini Başarıyla Uygulayan İlk ve Tek Ülkeyiz
30
Hastaneler En Karmaşık İşletmelerdir
20
İlaçlar Takip Ediliyor ve İzleniyor
34
Geçmişte Sıkça Kullanılan Bir Tedavi: Müzik
22
İTS İlaca Güvenle Erişim Sağlıyor
38
Gıdanı Koru
26
Neden Akılcı İlaç Kullanımı?
40
Bir Sorun Bir Çözüm: Sterilizasyon ve Dezenfektasyon
SAYED Sağlık Yönetimi ve Eğitimi Derneği Adına Yayın Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Nurullah ZENGİN (SAYED Derneği Genel Başkanı)
46
50
56
40
Yayın Kurulu (SAYED Derneği Yönetim Kurulu)
Op. Dr. Osman ACAR Fatma AKTAŞ Gökhan AKTÜRK Dr. Ahmet CÖMERT Arif ÇETİN Dr. Elif Bor EKMEKÇİ Prof. Dr. Ali Metin ESEN Prof. Dr. Nurettin KARAOĞLANOĞLU Kamuran ÖZDEN Veysel ÖZGEN Prof. Dr. Behzat ÖZKAN Muammer SATILMIŞ Nebi ŞAHİNLİ Yasin YAVUZ Prof. Dr. Hayreddin YEKELER Ahmet ZENGİN
Danışma Kurulu
Bir Sorun Bir Çözüm: Sterilizasyon ve Dezenfektasyon
46
Hukuk: Öngörülebilirlik ile Öngörme Farklı Konulardır
50
Destinasyon: Ankara
53
Hayatın İçinden: Melekleri Üzmeyelim
55
Etkinlik Takvimi
56
Röportaj: Muhammed Bozdağ
60
Sinema - Aşk - Anna Karenina - Pi’nin Yaşamı - Yabancı
62
Kitap - İslam Tasavvufunun Meseleleri - Rastlantı ve Zorunluluk - Hobbit (Resimli) - Matematik ve Korku
Reklam Sayfaları: Mespa ⁄ Fiksmed ⁄ Sesa Elektronik 1 ⁄ Atasam 2 ⁄ Samatıp 4 Çapa Medikal 9 ⁄ Dobidos 11 ⁄ Meditel 13 ⁄ İ.K. Enstitü 15 ⁄ İncekaralar 25 Fujifilm 27 ⁄ Kurt&Kurt 33 ⁄ Tasarımmed 37 ⁄ 14. Dünya Sterilizasyon Kongresi 43 4. Karayolu Trafik Güvenliği Sempozyumu ve Sergisi 45 ⁄ Olympus Mega 59 ⁄ Tüyap Fuarcılık 61-63 Kompozit 64-65 ⁄ OHSAD Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları 4 66
Yrd. Doç. Dr. Mustafa AKSOY Prof. Dr. Selami AKKUŞ Prof. Dr. Ayşe Filiz AVŞAR Prof. Dr. Engin AYDIN Prof. Dr. Metin AYDIN Prof. Dr. Derya BALBAY Prof. Dr. Ethem BEŞKONAKLI Prof. Dr. Sait BİLGİÇ Prof. Dr. Murat BOZKURT Prof. Dr. Engin BOZKURT Prof. Dr. Alper CİHAN Doç. Dr. Kerim ÇAĞLI Prof. Dr. Bekir ÇAKIR Prof. Dr. Ali ÇAYKÖYLÜ Doç. Dr. Selim Selçuk ÇOMOĞLU Prof. Dr. Ali DEMİR Prof. Dr. Ali Pekcan DEMİRÖZ Prof. Dr. Orhan DENİZ Prof. Dr. Osman Nuri DİLEK Prof. Dr. Ali İhsan DOKUCU Uzm. Dr. Mehmet Taşkın EĞİCİ Prof. Dr. Levent ELBEYLİ Prof. Dr. Cevdet ERDÖL Prof. Dr. Canan HASANOĞLU Doç. Dr. Sema HÜCÜMENOĞLU Prof. Dr. Abdullah İĞCİ Doç. Dr. Abdurrahimi İMAMOĞLU Prof. Dr. Mehmet İŞLER Prof. Dr. M. İ. Safa KAPICIOĞLU Prof. Dr. Murat KARAŞEN Yrd. Doç. Dr. Esra KESKİN Prof. Dr. Muzaffer KİRİŞ Prof. Dr. Akın MARŞAP Prof. Dr. Muzaffer METİNTAŞ Prof. Dr. Semih ÖNCEL Prof. Dr. Mustafa ÖZMEN Prof. Dr. Mustafa PAÇ Doç. Dr. Sadrettin PENÇE Prof. Dr. Mustafa SOLAK Prof. Dr. Yunus SÖYLET Prof. Dr. Haydar SUR Prof. Dr. Erol ŞENER Prof. Dr. Mehmet Akın TAŞYARAN Prof. Dr. Dilaver TENGİLİMOĞLU Prof. Dr. Bahattin TUNÇ Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR Prof. Dr. Yavuz YILMAZ * İsimler soyadları dikkate alınarak alfabetik sıraya göre dizilmiştir.
SPOT HABERLER
İstanbul Üniversitesi 2012’de Basında En Çok Yer Alan Üniversite Oldu SAYED Yönetim Kurulu Yenilendi SAYED’in 23 Aralık 2012 günü yapılan 3. Olağan Genel Kurulu sonucunda Yönetim Kurulu ve Denetleme Kurulu üyeleri yenilendi. Dernek başkanlığına Prof. Dr. Nurallah Zengin gelirken başkan yardımcısı Prof. Dr. Nurettin Karaoğlanoğlu ve Arif Çetin oldu. Diğer yönetim kurulu üyeleriyse şöyle; Kamuran Özden, Genel Sekreter Ahmet Zengin, Muhasip Üye Prof. Dr. Hayreddin Yekeler, Üye Fatma Aktaş, Üye Prof. Dr. Behzat Özkan, Üye Prof. Dr. Ali Metin Esen, Üye Nebi Şahinli, Üye Dr. Elif Bor Ekmekçi, Üye Dr. Ahmet Cömert, Üye Op. Dr. Osman Acar, Üye Veysel Özgen, Üye Muammer Satılmış, Üye Yasin Yavuz, Üye Gökhan Aktürk, Üye Yedek Üyeler Yusuf Yağmur, Yavuz Baştuğ, Adnan Hasanoğlu, Hasan Bozkurt, M.Fatih Taşlıçay, Sinan Korukluoğlu, Sibel Çetin, Hasan Irmak, Ali Güven Fincan, Fazlı Erdoğan, Abdullah Özcan, Ekrem Akbaş, Recep Turgay, Kemal Kiraz, Yücel Şirin, Mustafa Kırlangıç, İsmail Kasım. Denetleme Kurulu (Asil Üyeler) Osman Nacar M.Ziya Kelat Necati Akbaş
8
Medya Takip Merkezi’nin 2000’i aşkın gazete ve dergi, 44 TV kanalı ve 3000’i aşkın internet haber sitesinde yaptığı haber takipleri sonucu elde edilen veriler doğrultusunda İstanbul Üniversitesi’nin basının tüm alanlarında (yazılı, görsel ve internet basınında) haber sıralamasında birinci olduğu ortaya çıktı. 4 yılda gerçekleştirdiği 90 proje ile birçok ilke imza atan İstanbul Üniversitesi, Türkiye için örnek bir model çizdi. İstanbul Üniversitesi, bilim, kültür, sanat alanındaki çalışmaları ve yenilikçi projeleri ile basında ön plana çıktı. Ayrıca Üniversite bilimsel ve akademik başarılarının yanı sıra uluslararası çalışmaları ile de adından söz ettirdi. Dünyanın En İyi 500 Üniversitesi arasına 8 defa giren İstanbul Üniversitesi Türkiye’nin gururu oldu. BASILI MEDYA Marka
Adet
StxCm
İstanbul Üniversitesi
18.125
3.373.753
1.225.729.124
ODTÜ Ortadoğu Teknik Üniversitesi
17.349
3.042.508
1.267.980.364
Ankara Üniversitesi
13.640
2.392.136
963.744.288
Anadolu Üniversitesi
12.196
1.730.567
648.486.115
Boğaziçi Üniversitesi
10.743
1.864.679
781.510.543
GÖRSEL MEDYA Marka
Adet
Süre
İstanbul Üniversitesi
4.536
2.992.847
ODTÜ Ortadoğu Teknik Üniversitesi
4.148
1.040.126
Ankara Üniversitesi
2.306
1.264.057
Başkent Üniversitesi
1.989
1.922.025
E-MEDYA Marka
Adet
İstanbul Üniversitesi
44.472
ODTÜ Ortadoğu Teknik Üniversitesi
43.760
Yedek Üyeler
Boğaziçi Üniversitesi
39.620
Fatma Yıldırım, Mustafa Öz, Erol Öztürk
Ankara Üniversitesi
29.640
OCAK 2013
Tiraj
SPOT HABERLER
Memorial’ın Dokuzuncu Hastanesi Kayseri’de Açıldı
Medical Park Elazığ Hastanesi Yeni Binasında Hizmetlerine Devam Ediyor
Türkiye’de kaliteli sağlık hizmetlerinin öncüsü olan Memorial Sağlık Grubu, sağlık hizmetlerinde mükemmellik standardı ve hasta memnuniyeti odaklı hizmet anlayışını, Memorial Kayseri Hastanesi ile İç Anadolu Bölgesi’ne de taşıdı.
Elazığ başta olmak üzere çevre il ve ilçelerden gelen hastalarına uluslararası standartlarda sağlık hizmeti veren Medical Park Elazığ Hastanesi; yeni yılda yeni binasında hizmet vermeye başladı. Damla Hastanesi’ni devralan Medical Park Elazığ Hastanesi, 11 katlı, toplam 33 bin metrekare alandaki yeni binasında, hem Elazığ’dan hem de bölgeden gelen binlerce hastaya şifa dağıtacak. Eski hastane binası ise Park Hastanesi olarak yine Medical Park bünyesinde hizmetlerine devam edecek.
Diyetisyen Evlere Geliyor Acıbadem Mobil Sağlık, şimdi de evde ve işyerinde diyetisyen hizmeti sunuyor. Acıbadem Mobil Sağlık tarafından geliştirilen ‘Evde ve İşyerinde Diyetisyen Hizmeti’, vakit darlığı ya da sağlık problemleri yüzünden dışarı çıkamayan ve yoğun iş temposu sebebiyle kendine zaman ayıramayan kişiler için hazırlandı. Beslenme ve Diyet Uzmanı ile birlikte vücut kilo oranınızı hesaplayabilir, size uygun bir beslenme programı çıkartabilir ve düzenli kontrollerinizi yaptırabilirsiniz.
10
OCAK 2013
İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu Sağlık Sektörüne Ceo Yetiştiriyor Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde CEO döneminin başlamasıyla bu alanda yetişmiş eleman açığına çözüm, İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu’ndan geliyor. Okul, Sağlık Kurumları İşletmeciliği bölümü ile gençleri sağlık alanında yönetici olarak kariyer yapabilmeleri için hazırlıyor.
Ultra Özellikleri
Otomatik Kapak Sensörü sayesinde kullanıcıyı algılar ve kapağını otomatik açıp kapatır. Otomatik Sifon Kullanım süresini algılayarak büyük yada küçük sifonu otomatik olarak çeker ve su tasarrufu sağlar. Water-Jet Vakumlu Sifon Water-jet vakumlu sifon yüksek basınçlı suyla atıkları %100 performansla boşaltır ve standart klozetlere göre %70 su tasarrufu sağlar.
SMART
T
KLOZE
Büyükdere Cd. Akıncı Bayırı Sk. No:4-1 (GS Store Yanı) Mecidiyeköy / Şişli - İSTANBUL Tel: +90 212 273 22 30 Faks: +90 212 273 22 51 www.dobidos.com.tr
SPOT HABERLER
Bebekler Altı Aylıkken Dudak Okumaya Başlıyor KASEV’den Bir İlk 15 Aralık 2012 günü KASEV Vakfı on yıldır aralıksız sürdürdüğü, 1200 saat süren “Yaşlı Bakıcısı Refakatçi Eğitimi Kursu”nu başlattı. On yılda toplam 363 kişiyi eğiterek, onlara ekmek kazandıran, KASEV Vakfı Türkiye’de bu konuda bir ilki gerçekleştirdi. KASEV’in kaliteli yaşlı bakımına temel teşkil eden bu eğitim çalışmaları aralıksız sürüyor. Erenköy Rotary Kulübü Derneğinin finansman desteği ile Tuzla Halk Eğitim Merkezi ve KASEV Vakfı işbirliğinde süre gelen bu örnek çalışma bütün Türkiye’de takdirle karşılanıyor.
Arı Sütüyle Gelen Zindelik Avrupa’da besin takviyeleri konusunda uzmanlaşmış Arkopharma Laboratuarları’nın gerçekleştirdiği çalışmalardan sonra ortaya çıkardığı Arı Sütü serisi; Royal Jelly Junior, Royal Jelly Organic ve Royal Jelly Dynergie ile vücudunuzun ihtiyacı olan sağlık takviyesi artık ellerinizin altında. Royal Jelly Junior, üç yaşından itibaren bağışıklık sistemini güçlendirmeye ve hastalıklara karşı korunmaya yardımcı olurken, 12 yaşından büyükler Royal Jelly Organic ile zindelik kazanacak. Gün içerisinde yorgunluk hissedenler, yoğun ve stresli çalışanlar, sık hastalananlar ise Royal Jelly Dynergie ile kendilerini çok daha iyi hissedecekler.
12
OCAK 2013
Son araştırmalar gösteriyor ki; bebekler, dil ve konuşma gelişimi evresinde henüz dört aylıkken bilinçli tercihler yapmaya başlıyor. Dil ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı Profesör Dr. Ahmet Konrot, bebeklerin bu evrede ‘dudak okuma’ stratejisinden de etkin bir biçimde yararlandıklarını söylüyor. Prof. Konrot, bu durumu Florida Atlantik Üniversitesi Çocuk Gelişimi Laboratuarı’nda yapılan çok yeni bir araştırmayla şöyle açıklıyor; “Prof. Lewkowicks’in araştırmasına göre bebekler 4. aydan itibaren konuşmacının gözlerine odaklanıyor, 6. aydan itibaren ise dudaklara da odaklanmaya başlıyorlar. Bu durum, özellikle 8. ayda daha da belirginleşmekte. 12. aydan itibaren ise ilgi odağı konuşmacının ağız bölgesinden tekrar göz bölgesine kayıyor. Görüyoruz ki sözel dil edinimi evresinde görme duyumu da etkin ve seçici bir biçimde devreye giriyor.’’
Teknolojinin İnsan Sağlığı ile Buluştuğu Nokta...
RADYOTERAPİ TEDAVİ CİHAZI Radyoterapi gören kanser hastaları için tümöre istenilen dozu yüksek hassasiyette verirken sağlam dokuları koruyan en gelişmiş tedavi cihazlarındandır. Adaptif, IGRT ve IMRT tedavi tekniklerinin kullanılabildiği Hi-Art ve Tomo-HD modelleri en gelişmiş radyoterapi sistemleri arasındadır. Tek seansta 40 x 160 cm² alanda ışınlama imkanına ve 6 MV Linak & Binary 64 MLC (6mm) & MVCT özelliğine sahip yegane cihazdır. Hi-Art sistemi ile Helikal Özelliği ve Tomo-HD ile Helikal ve Direk Işınlama Özelliği bulunmaktadır.
TomoHDTM Treatment System
www.meditel.com.tr Merkez: Molla Şeref Mah. Halıcılar Köşkü Sk. No:26 Fatih / İSTANBUL Tel:(0212) 635 79 70 Pbx Faks:(0212) 635 81 43 Ankara: Sağlık Sk. Çetin Apt. No:30/3 Kat:1 Yenişehir / ANKARA Tel:(0312) 433 75 20 - 435 80 60 Fax:(0312) 433 80 92
SPOT HABERLER altını çiziyor. Doğru tespitlerin doğru hamleler getirdiğini işaret eden İsmet Kesim sözlerini şöyle sürdürüyor; “Bu noktadan hareketle 2010 Eylül ayı itibariyle hayata geçen İ.K.ENSTİTÜ, yaşam boyu eğitim şiarıyla toplumsal gelişim ve kalkınmaya bireylerin gelişkinlikleriyle yön vererek, pozitif bir ivmenin yakalanabilmesi misyonu ile ulusal çapta örgütlenmeyi amaçlayan bir kurumdur.”
Elli Altı İlde Hizmet Veriyor
İ.K.ENSTİTÜ ile Sağlık Kurumları İşletmeciliği Güçleniyor 17.07.2012 tarihinde resmi gazetede yayımlanmış olan kanun hükmünde kararname ile Sağlık Bakanlığı Teşkilat Kanununda idari alanda yapılan değişikliklerle sağlık kurumları işletmeciliği bölümünün değeri artıyor. Bu değişiklikler aynı zamanda sağlık alanında yüksek lisans eğitimini tamamlamış personelin önünü açıyor. Bu bağlamda Sağlık Kurumları İşletmeciliği Yüksek Lisans Programları öne çıkıyor. İ.K.ENSTİTÜ Müdürü İsmet Kesim, Sağlık Kurumları İşletmeciliği Yüksek Lisansı’nın hedefini, sağlık kurumlarının ihtiyaç duyduğu yöneticileri alana hazırlama ve sağlık alanındaki gelişmeleri izleme, öğrencilere kullanabilecekleri uzmanlık bilgilerini kazandırma olarak belirtiyor ve şunları ekliyor; “Ülkenin farklı üniversitelerinden sağlanan, alanında donanımlı ve etkin akademisyen kadro ile program amaçları doğrultusunda daha güçlü bir sağlık kurumları işletmeciliği için iş birliği yapılmaktadır. Bu programı bitiren öğrenciler, sahip olacakları donanım ve yetkinlikle görev alacakları sağlıkla ilişkili olan her türlü kamu ve özel kurumda kendileri için önemli ve ayrıcalıklı bir yer elde edeceklerdir.”
Doğru Tespitler Doğru Hamleler Kurumların ve kişilerin ihtiyaç duydukları bilgiye ulaşmalarının teknolojik açıdan kolaylaşırken, bir o kadar da zorlaştığının vurgusunu yapan Kesim, bilgi çeşitliğinin artmasıyla kişi ve kurumların seçim yapabilmelerinin de karmaşıklaştığının
14
OCAK 2013
Amaç ve hedeflerini geleceğin ihtiyaçlarına yönelik belirleyen İ.K.ENSTİTÜ çalışmalarını ulusal çapta dizayn ediyor. Ülke çapında organize ettiği yüksek lisans ve sertifika programlarında yedi vakıf üniversitesiyle iş birliği yapıyor. İ.K.ENSTİTÜ İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Adana ve Eskişehir olmak üzere Türkiye’nin elli altı ilinde örgün eğitimle yüksek lisans programları hazırlıyor. Sunulan hizmetler şöyle sıralanıyor; Kamu Hukuku Yüksek Lisansı, Ekonomi Hukuku Yüksek Lisansı, Eğitim Yönetimi Yüksek Lisansı, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Yüksek Lisansı. Yüksek lisans programlarının yanı sıra örgün ve uzaktan eğitim sistemiyle Aile Danışmanlığı, Hasta ve Yaşlı Bakımı, Hasta Kayıt Kabul sertifikası gibi birçok sertifika eğitimi yapılıyor.
DOSYA > İL AÇ TAKİP SİSTEMİ
İlaç Takip Sistemini Başarıyla Uygulayan İlk ve Tek Ülkeyiz DR. SAİM KERMAN
TÜRKİYE İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ KURUMU BAŞKANI
E
skiden İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü olarak anılan yeni dönemde tıbbi cihazların ve kozmetik ürünlerin sorumluluğunu alarak yenilenen bir kurum Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu. Kurumu tanımak ve kapak konumuz olan İlaç Takip Sistemini konuşmak için Kurum Başkanı Saim Kerman’la bir röportaj gerçekleştirdik. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’ndan bahseder misiniz?
ropör taj: SARE KUŞ
16
OCAK 2013
İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu görev olarak değil ama isim olarak yeni. Kurum 2 Kasım 2011 tarihinde 663 sayılı kararname ile kuruldu. 19 Mart 2012 tarihinden itibaren fiilen İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nden görevleri devraldı. Bu anlamda bir devam kurumudur. En temel değişiklik Refik Saydam Hıfzıssıhha laboratuarları bünyesinde kurulu olan ilaç ve kozmetik ürünlerin analizleri yapan bölümün devridir.
Nereden geldi bu gereklilik diye sorarsanız; 1990’lı yıllara giden Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde bağımsız ajanslar tarafından yürütülmesinin benimsenmesi tüm üye ve aday ülkelere birlik tarafından tavsiye edilen bir durum. Osmanlı Devleti’nden beri Türkiye’de ilaçlar ruhsatla satılıyor. Bunu çok kişi bilmez. 1870’li yıllardan beri patent kanunu var dolayısıyla ilaçla ilgili maceramız oldukça gerilere doğru gidiyor. Uzun yıllar şube müdürlüğü çerçevesinde kalmış olan hizmetler 1946 yılında genel müdürlük olarak sürdürülmeye başlanmış. O dönemden beri altmış beş yıl boyunca değişiklik olmamış. İlaçların ruhsatlandırılması, üretim yerlerinin ruhsatlandırılması, ilaçların ruhsatlarının iptal edilmesi, fiyat verilmesi, her türlü analizlerinin verilmesi, üretim yerlerinde çalışacak kişilerin belgelendirilmesi, depolanması, dağıtılması ve eczanelerle ilgili her türlü yasal gereklilikler bu genel müdürlük tarafından
İlaç güvenliği konusunda tartışmasız bir üstünlüğümüz ortaya çıktı.
yerine getirilmiştir. 2008 yılında ise görevler arasına tıbbi cihazlar eklenmiştir. Bu arada baştan beri yürütülen başka konu kozmetik ürünler. Bu ürünleri 2003 yılına kadar ruhsatlandırıyorduk. 2003 yılında Avrupa Birliği Yasalarına uyum çerçevesinde kanunla piyasa gözetim ve denetiminin yapılması modeline geçildi. Üreticiler artık kozmetik ürünler için ruhsat almaz oldular. Sadece bildirim yapıyorlar ve sorumluluk alıyorlar. Burada en büyük güvence kullanıcılar oluyor. Özetleyecek olursak; ilaçların ruhsatlandırılması ve tüm ticari kontrolün yapılması, tıbbi cihazlar ve kozmetik alanda üretici bildirimlere istinaden piyasanın gözetim altında tutulmasını, ülkenin genel anlamda bu ürünlerle her türlü ihtiyacının kesintisiz giderilmesini sağlayan bir özelliktedir. Kozmetik ürünler ve özellikle zayıflama hapları internette satılıyor ve insanların hayatını tehdit ediyor. Bununla ilgili çalışmalar yapılacak mı ya da yapılıyor mu?
Kozmetik ürünlerin internetten satılması sorun değildir ama satış ve pazarlamada dikkat edilmesi gereken hususlar olmalıdır. Kozmetik ürünler tedavi edici ürünler değildir, tedaviye yardım edici ürünler de değildirler. Bu nedenle sağlık beyanlarını kusur olarak görürüz. Satıcı ürünü ilaçmış gibi sattığında müdahale ediyoruz. Tabii burada internet ticareti ile ilgili yasalarda düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu aşikar. Çünkü yeni bir alan. Zayıflama hapları olarak satılan ürünler sağlık açısından değerlendirdiğimizde bizim için daha büyük bir problem. Kozmetik bir ürünün zayıflama ürünü gibi gösterildiğini görebiliyoruz. Bir ilacın reklamı ya da e-ticareti yasak olduğu halde internette satıldığını görebiliyoruz. Vatandaşımıza sürekli bir problemi olduğu takdirde sağlık kuruluşlarına başvurmaları önerisini yapıyoruz. Doktorunuzdan isteyin, eczacınızdan satın alın diyoruz. Ayrıca Avrupa’dan ithal ilaç ile kalite imajı da oluşturuluyor. Yanlış bir şey çünkü ilaç ruhsatlandırılma koşullarına haiz
Dr. Saim Kerman Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı OCAK 2013
17
Hiçbir yönetici vatandaşın sağlığından tasarruf etmeyi aklının ucundan geçirmez.
değilse sahte olabilir, içerisinde etkin madde olmayabilir ya da hiçbir şey olmayabilir. Bizim araştırmasını yaptığımız çok güzel bir örnek vereyim size. Karınca yumurtası yağı adında tüy dökücü bir ürün çıkmıştı. Analiz ettirdik içinde ay çiçek yağı bulduk. Üretici ile irtibata geçip soruşturduk, içinde karınca yumurtası yağı olduğunu söylemedim ki adını öyle koydum diyor. Üstelik ismi markalaştırıp marka koruması da almış. Minareyi çalan kılıfını uydurur değil mi? Burada yumurtayı çalan yağına uydurmuş. Böyle mucizevi bir ilaç olsa biz herkesten önce ruhsatlar vatandaşın kullanımına legal olarak sunarız. İlaç tüketim rakamlarının fazlalığından söz ediyoruz. Bunun sebepleri ilaca kolay ulaşım mı yoksa vatandaşın daha fazla ilaçla daha hızlı iyileşeceği düşüncesi mi? Gelişmiş ülkelerin ilaç tüketim rakamlarına bakıldığında Türkiye’nin tükettiği rakam 140 dolar civarında başka bir değişle en yakın OECD bölgesi ülkesinin yarısı kadar. Abartıldığı ka-
18
OCAK 2013
dar büyük bir ilaç tüketimimiz yok. Bu ilacı daha fazla tüketelim anlamında sarf edilmiş bir söz değil. Yerinde, zamanında, yeteri kadar, uygun kişiye kullanılması gereken, üzerinde tasarrufu bu anlamda asla düşünmediğimiz bir hadise. Hiçbir yönetici ne SGK’dan olsun ne de Sağlık Bakanlığı’ndan olsun vatandaşın sağlığından tasarruf etmeyi aklının ucundan geçirmez. Sıklıkla söylenmek istenen şey ilacın israf edilen kısmıdır. İlacı çöpe attığınız zaman bile çok ciddi etkilere sebep oluyorsunuz çünkü ilaçlar kimyasal maddeler buharlaşıyorsa atmosferimizi, çözülüyorlarsa toprağımızı ve içme suyumuzu kirleten malzemeler. Antibiyotikler daha da tehlikeli, bildiğiniz gibi mikro organizmaların üzerinde ölümcül etkilere sahipler ama bunun yanında mikro organizmaların kendilerini savunması için yapısal değişikliklere uğramasına da sebep oluyorlar. Birçok uygulamada olduğu gibi İlaç Takip Sistemi’nde de en başarılı ülkeyiz. Bu başarıyı nasıl elde ettik? İlaç Takip Sistemini bu kadar başarılı uygulayan ilk ve tek ülkeyiz. En yakın rakibimiz 2015 yılında bizim gibi bütüncül bir uygulamaya geçebilecek.
Yani üç yıl ileriden gidiyoruz. Bu başarıda emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Çok büyük bir organizasyon oldu, binlerce kişi çalıştı bu işte ama sonuçta ilaç güvenliği konusunda tartışmasız bir üstünlüğümüz ortaya çıktı. Tüm dünya ülkelerinden daha güvenli bir şekilde ilaç topluyoruz piyasadan. İlaç satışında anlık durdurmalar yapabiliyoruz. Bunu hiçbir ülke başaramadı. Çok mutlu edici bir gelişme yaşadık, Avrupa Birliği Kalite Ajansı bizden teknik yardım anlaşması talep etti. Birlik, Avrupa bölgesinde uygulanmak üzere bir başka proje yürüyor. Bu projenin teknik desteğini biz ülke olarak vereceğiz. İnşallah kurduğumuz sistemin birleşenlerini Avrupa’nın rehberi yapmaya çalışacağız. Bu da bizi üretici konumunda avantajlı hale getirecektir. Gerek tıbbi cihazda gerekse ilaçta yerli üretim birçok kişi ve kurum tarafından destekleniyor. Ama buna rağmen bu sektörlerde söz sahibi olmuş firma yetkilileriyle sohbetlerimizde yabancı markaların özellikle tercih edildiğinden ve daha güvenilir olduğu algısı olduğundan bahsediliyor.
DOSYA > İL AÇ TAKİP SİSTEMİ Söylediğiniz gibi bu bir algı ve maalesef mevcut. Ama yurt dışına gidip gelenler biraz daha dikkatli bakacak olurlarsa artık dünyanın oldukça küçüldüğünü göreceklerdir. Özellikle giyimde, etiketinde Made in Turkey yazan ürünler görüyoruz raflarda. Bir kablo üreticimizden dinledim, kendi ürettiği malı Türkiye’de başka bir kuruluşun ithal diye satın aldığını söyledi. Marka oluşturmak ayrı bir sanat ve iş. Şu ana kadar yerli üreticilerimiz çok fazla özen göstermediler, ilgi duymadılar ama uğraşmaları gereken önemli bir hadise. Bir ürünün üzerinde bilindik bir marka olduğunda kat kat fazla satılabiliyor. Ürünlerin kalitesiyle ilgili ne kullanıcıların ne de üreticilerin yakından bakıldığında diğer ürünlerle çok ciddi farklar görebileceğini düşünmüyorum. Tabii ki içlerinde kötü örnekler vardır ama bu tersinden de düşünülebilir. Başka ülkelerin bize sattığı ithal ürünlerde de son derece kötü örnekler görebiliyoruz.
Ya da ilaç gibi ikinci kalitesi olmayan ürünlerde bile Avrupa’da ABD’de kalite sorunu yaşandığı için piyasadan çekilen ürünlere rastlamaktasınız. Yani sorunsuz ürün sadece batıda üretiliyor gibi bir söylem ya da inanç doğru değildir. Bu konuda biz de üzülüyoruz ama yapacağımız şey daha çok çalışmak, daha çok bilimsel çalışma yapmak, hasta güvenliği ile ilgili verileri şeffaf bir şekilde paylaşmak, sorun çıktığında saklamak değil duyurmak ve titizlik göstermek. Sağlık Serbest Bölgelerinde tıbbi cihaz ve ilaç üretimi için teşvik verilecek mi? Sağlık serbest bölgeleri yeni bir kavram. Ülkemizde çeşitli teşvik bölgeleri mevcut. Ama baktığımızda sağlık sektörü bu bölgelerden yararlanamamış. Hem tıbbi tedavi nesneleri hem de hastane hizmetlerinin sağlık serbest bölgelerinde verilebileceğini düşündük. Bu anlamda bu kavramı ihtiyaç
olan yerlerde kullanmak istiyoruz. Bu bir bölgenin serbest bölge olarak ilan edilmesi ve insanların oraya taşınması şeklinde olacağı gibi mevcut bir bölgenin içerisinde faaliyet gösterilirken Türkiye’nin çıkarına olacak bir yeni gelişim olacaksa buranın sağlık serbest bölgesine dönüştürülmesini düşünüyoruz. Ulaşmaya çalıştığımız hedef ülkemizde üretimi yapılamayan, cari açığımızı arttıran, ithalatçı olduğumuz ve hemen hemen hiç ihracat şansımız bulunmayan alanları tespit edip öncelikle bunlarla mücadele etmek, bunların Türkiye’de üretimini sağlamak, ikinci aşamadaysa ihracata dönerek tam tersine ithalatçısı olduğumuz ürünün ihracatçısı haline gelmek şeklinde tezahür edecek. Üreticilerimizin bir an önce projelerini bekliyoruz. Yasal mevzuatı şekillendirmiş durumdayız. Sadece müracaat usulleri gibi şeyler kaldı. Bunu da itecek olan motor gücü üreticinin getireceği projedir.
OCAK 2013
19
İlaçlar Takip Ediliyor ve İzleniyor haber: SARE KUŞ
İTS sahte ilaçların piyasaya yayılmasını büyük ölçüde engelliyor. 20
OCAK 2013
İ
laç Takip Sistemini başarıyla uygulayan ilk ülke Türkiye oldu. Bilindiği gibi İTS olarak anılan İlaç Takip sistemi Türkiye’de ilaçların izlenmesi için kurulan bir altyapı olarak tanımlanıyor. “Takip ve İzleme” olarak tanımlanan yapıda ilaçların geçtiği her nokta izlenebiliyor. Ayrıca bu sistem ülkemizin bilişim sektöründeki başarısını da tüm dünyaya kanıtlıyor. Görüşlerini bildiren Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği yetkilileri İlaç Takip Sistemi (İTS)’nin güvenlik açısından çok yararlı olduğunu vurgulayarak sistemin ilaçlarını normal dağıtım kanallarından tedarik eden vatandaşlar için ürün güvenilirliğinin garanti altına aldığını, dolayısıyla güvenlik sağlandığını ifade etti. Geri Çekilmiş İlaçlar Satılamayacak Sistemin önemli rol oynadığı diğer bir konu ise geri çekme kararı alınan ürünler. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği yetkilileri herhangi bir geri çekme du-
rumunda ilacın satışının sistem tarafından engelleneceğinin bilgisini vererek “İlaçların sistemden okutularak satılacağı için, geri çekilen ürünlerin satışları gerçekleşemeyecek ve böylece hasta korunmuş olacaktır.” dedi. İTS’nin bir başka önemli avantajını ise ilaca erişimin güçlenmesine yaptığı katkı olarak değerlendiren Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği yetkilileri şunları kaydetti; “Örneğin hayat kurtarıcı nitelikte bir ilacın yakın eczanelerde bulunamaması durumunda stok takibi ile ürünün nereden tedarik edilebileceği bilgisine ulaşmak mümkün olmaktadır. Böylece hasta ilacına erişebilmektedir.” Hastalar da Kontrol Edebilir İTS dünyada ilk kez kullanılan bir uygulama, bu sistemde başka neler yapılabilir şeklindeki sorumuza Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği yetkilileri “Sistemsel olarak değil, kullanım olarak gelişmeler, iyileştirmeler sağlan-
DOSYA > İL AÇ TAKİP SİSTEMİ ması mümkündür. Örneğin i-phone, ya da android uygulamaların yazılması ile hastalar ilaçlarını aldıkları anda kendileri de kontrol yaparak ürünün sahte olup olmadığını veya daha önce satılıp satılmadığını sorgulayabilirler.” şeklinde bir değerlendirme getirdi.
İlaç Takip Sistemini başarıyla uygulayan ilk ülke Türkiye oldu.
İTS’nin diğer ülkelere örnek olmasını değerlendiren Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği yetkilileri her bir ilacın kutu bazında takip edilmesinden ve sistemin canlı olarak başarılı bir şeklide kullanılmasından dolayı birçok ülke tarafından örnek gösterildiğinin bilgisini verdi. Sahte İlacı Büyük Ölçüde Engelledi
devletin büyük ölçüde kupür sahteciliği ile yüksek tutarlarda zarara uğratılmasını engelleyerek bu zararın çok aşağı seviyelere çekildiğini belirtti ve şunları ekledi; “Öte yandan, geri çekmelerde ürünün merkezi olarak bloke edilebiliyor ve nerede olduğunun biliniyor olması, hasta sağlığı açısından çok önemli olan bu işlemin kısa sürede sonuçlanmasını sağlamaktadır.”
Sistem ilaç sektöründe bulunan birçok soruna çözüm getiriyor. Özellikle sahte ilaçların piyasaya yayılmasını büyük ölçüde engelliyor. İTS’nin faydalarından bahseden Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği yetkilileri İTS’nin
Ülkemizde sahte ilaç üretiminin diğer ülkelerle karşılaştırmasını istediğimiz Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği yetkilileri Türkiye ‘de sahte ilaç üretiminin diğer ülkelere kıyasla daha az olduğunun bilgisini verdi. Nedenleri-
ni değerlendiren yetkililer ülkemizde satılmakta olan ilaçların büyük çoğunluğunun devlet geri ödeme sistemi aracılığı ile karşılanıyor olduğunu ileri sürerek piyasada bulunan sahte ürünlerin genelde eczane dışı kanallardan satın alınan ürünler olduğunu belirtti. Akılcı İlaç Konusunda Önemli Veriler Sağlayacak Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği yetkilileri İTS’nin akılcı ilaç kullanımındaki rolü nedir sorusunu şu şekilde yanıtladı; “İlaç takip sistemi, Medula ile birleştirildiğinde çok detaylı analizler yapılabilmesine olanak sağlayan bir sistemdir. Bu analizler ilaç kullanımının nasıl gerçekleştiği konusunda önemli veriler sunarken, akılcı ilaç kullanımını desteklemek için atılabilecek adımları planlamak açısından da yeni olanaklar sağlamaktadır.”
OCAK 2013
21
İTS İlaca Güvenle Erişim Sağlıyor yazı,
EMİN OLGUN ECZACI
Dünyada ilk olan İTS, bizim bilgi birikimimiz ve insan kaynağımız ile ortaya koyulmuştur. 22
OCAK 2013
1
985 yılında Dünya Sağlık Örgütü Akılcı İlaç Kullanımı tanımını yaptı ve bunun kıstaslarını; “kişilerin bireysel özelliklerine ve klinik bulgularına göre uygun ilacı, uygun süre ve dozda, en düşük fiyata ve kolayca sağlayabilmeleri” şeklinde belirledi. Akılcı ilaç kullanımı; üreticiden eczaneye veya sağlık kuruluşuna ve oradan hastaya ulaşıncaya kadar saklama koşullarına uygun nem ve ısıda depolanmasını ve nakledilmesini gerektirmektedir. Ayrıca ilacın sahte olduğuna dair şüphe bulunmamalıdır. Herhangi bir hatalı üretim veya yan etki tespit edilmiş ise hastanın elinde olan ilaçlar dahil o serinin toplanması da yine bu kapsamdadır. Aynı zamanda saklama ve taşıma koşullarının şüpheli olduğu veya olabileceği işlemlerin de engellenmesi gerekmektedir. Akılcı ilaç kullanımının temel parçası olan ilaç güvenliğini sağlamak üzere yapılan çalışmalar sonrası ilaç kutula-
rında kupür kaldırılarak karekod ilave edilmesi kararlaştırılmıştır. Bununla ilgili yönetmelik değişikliği 02.02.2008 tarihinde yayınlanmıştır. Bu tarihten sonra taraflar arasında var olması gereken iş birliği sağlanamamış, en çok itirazın gelmesi gereken üreticiler yerine, eczacılar sistemin karşısında durmuştur. Karşı Duruşlar Nedeniyle Sistem Sürekli Ertelendi Türk Eczacılar Birliği buradaki çekincelerini Uzm. Ecz. S. Yanturalı’nın kaleme aldığı ve TEB Haberler dergisinin Mart-Haziran 2009 tarihli sayısında yayınlanan yazısında detaylıca anlatmaya çalışmıştır. Ama oradaki gerekçelerin çoğunun mesnetsiz olduğu, sisteme eczacının yanında dahil olmak yerine karşı çıkarak eczacının sistemde etkin olmasının önüne geçildiği zamanla görülmüştür. Süreç içinde bu karşı duruşlar neticesinde sistem
DOSYA > İL AÇ TAKİP SİSTEMİ
Eczanelerde ve diğer kanallarda ilaç hırsızlığını önlemiştir. sürekli ertelenmiş, her erteleme sonrasında da farklı ilaç kutusu formatı ortaya çıkmıştır. Bu kutuların her birinin SGK tarafından nasıl ödeneceğine dair ciddi karmaşa yaşanmış ve eczacı sisteme iyice cephe almıştır. Teknolojinin Karşısında Durulmuştu İlginç olan nokta, teknolojiye en yakın olması gereken bir meslek sahibi olan eczacı, teknolojik gelişmenin karşısında durmuştur. Bu konuda katıldığımız bir toplantıda eski TEB Başkanı ve Milletvekilimiz Sayın Ecz. Mehmet Domaç; “Biz, Emekli Sandığı tarafından, eczanelere bilgisayar alınmasını teşvik ettiklerinde de karşı çıkmıştık. Eczaneye bilgisayar istemiyoruz demiştik. Ama geldi. İTS sistemi de siz
istemeseniz de gelecektir.” demişti.
den başka bir yere gönderilemez.
Nihayetinde sürecin böyle ertelemelerle yürümeyeceği anlaşılarak 01.01.2010 tarihi milad olarak belirlendi. Bu tarih itibariyle sistem yürürlüğe girdi. Başlangıçta sıkıntılar çekildi. Ama kısa sürede sistem oturdu.
İTS ilaca güvenle erişim sağladığı için halk sağlığının korunmasına fayda sağlamaktadır. Bununla birlikte;
Sistemin İşleyişi İTS’de her bir kutu ilaç için farklı bir karekod üretilmektedir. İlacı üreten üretici veya ithalatçı ürettiği ilacın seri numaralarını İTS’ye bildirir. Üretim bildirimi yapıldıktan sonra ürünü satacağı zaman hangi ecza deposuna satıyorsa o depoya sattığına dair bildirim yapar. Ecza deposu ilacı aldım diye bildirir. Eczaneye satarken de sattığı eczaneyi bildirir. İlacı depodan alan eczacı aldığına dair bildirim yapar. Hastaya verirken de verdiğine dair bildirim yapar. Dikkat edilirse işlemi başlatan üreticidir. Bu sayede bildirim yapılmamış hiçbir ürün alınamaz, satılamaz. Bildirim yapılmadan bir ilaç bir yer-
1. Eczanelerde ve diğer kanallarda ilaç hırsızlığını önlemiştir. İlaç bütün hareketleri ile kontrol altındadır. İlacı elinde bulunduran karşı tarafa verdiğini bildirmedikçe, karşı taraf o ilaçla ilgili maddi bir işlem yapamamaktadır. Bu da İTS öncesi yaygın olan eczane soygunlarını bitirmiştir. 2. Eczanelerde kupür kesme işlemini bitirmiştir. Geri ödeme kurumları ilacın hastaya verildiğini kontrol etmek amacıyla ilaç kutularının fiyat kupür ve barkodlarını kestirmekte idi. Bu durum eczanelerde ciddi bir iş kaybı ve aynı zamanda kırtasiye giderini beraberinde getirmekte idi. Yine hastalara verilen ilaçlar birbirine karışmakta, yanlış kullanımlara neden olmaktaydı. İTS ile bunlar da sona ermiştir.
OCAK 2013
23
3. Sahte kupür ve ambalaj olayı bitmiştir. 4. Eczanelerde sahte ilaç diye bir şüphe kalmamıştır. 5. Kaçak ilaç satışı önlenmiştir. 6. Yan etki tespitinde veya ilacın herhangi bir şekilde toplatılması gerektiği durumda direk müdahale edilerek, ilacın tamamı veya o serisinin satışı durdurulabilir hale gelmiştir. 7. İlaç hareketleri ve kullanım istatistikleri sayesinde ulusal planlama yapılabilir hale gelmiştir. 8. İTS elektronik reçete kontrol mekanizmalarının önünü açmıştır. Bu sayede şimdi e-reçete gündeme gelmiş, artık kağıt kullanım ihtiyacı ortadan kalkmıştır. E-reçete uygulaması eczacıya ciddi bir zaman kazandırdığı gibi geri ödeme kurumlarında hem zaman kazancı, hem de oluşan reçeteleri muhafaza edebilmek için gerekli depoları en aza indirmiştir. 9. İlaç güvenliği eczacının en temel ve vazgeçilmez hizmet alanıdır. İTS ilaç güvenliğinde ciddi bir mesafe kat edilmesini sağlamıştır. 10. Dünyada ilk olan İTS, bizim bilgi
24
OCAK 2013
birikimimiz ve insan kaynağımız ile ortaya koyulmuştur. Taklit etmek yerine, kendi ufkumuz ile geliştirdiğimiz ve başarıyla çalıştırdığımız bir sistemdir. Tüm dünyada ilgi ile izlenmektedir. 11. Burada elde edilen başarılar, belki de yakın zamanda gıda takviyeleri için Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’nca da uygulanacaktır. Bu konuda çalışmalar bulunmaktadır. Bir sürü insanın sağlık sorunu yaşamasına neden olan kontrolsüz gıda takviyeleri konusundaki kanayan yaramızın da son bulacağını ümit ediyorum. 12. Küçük, spot ecza depoları için, sistem ilave yük getirmiştir. Onlar için çok ucuz olan ilaçları alıp satmak sıkıntı oluşturmaktadır. Ama bunca faydanın yanında ve eczacıların yaşadığı bu kadar pozitif sonuçlar nedeniyle bunu göz ardı etmemiz gerektiği kanaatindeyim. İlaca Yeniden Sahip Çıkılmıştır TEB eczacının ilacın birinci sorumlusu olduğunun bilincinde hareket etmesiyle birlikte bazı süreçler değişmeye başlamıştır. Bu bağlamda TEBRp olarak bilinen İlaç Bilgi Kaynağı ve
İTS ilaca güvenle erişim sağladığı için halk sağlığının korunmasına fayda sağlamaktadır. Farmasötik Bakım Asistanı adlı programı eczanelere ve aile hekimlerine ücretsiz olarak sunmuştur. Bu sayede temel hizmetimiz olan ilaca yeniden sahip çıkılmıştır. Biz eczacıların varlık nedeni olan ilaç konusunda en etkin ve politika belirleyicisi olmamız gerektiği açıktır. Bu politika kamu yararına ve siyasi söylemlerden uzak olmak zorundadır. Avrupa’da ve Dünya’da ilaç, ilaç güvenliği, hasta değerlendirme, polifarmasi, farmakovijilans (oluşan yan etkilerin takibi ve otoritelere rapor edilmesi) gibi konularda eczacı ön planda ve belirleyici olmalıdır. Biz eczacıyız. Eczacı denildiğinde akla tüm dünyada ilaç ve güven gelir. Biz bizimle özdeşleşen güveni daha da üst seviyeye taşımanın gayreti içinde olmalıyız. Bilgi ve donanımımızı arttırmalıyız. Yenilikten korkmadan, yeniliklere; mesleğimize katkı sağlayacak şekilde yön vermeliyiz.
Neden Akılcı İlaç Kullanımı? yazı,
ÂDEM KOTAN
REDAKSİYON UZMANI, DÜNYA BANKASI DANIŞMANI
İ
laç ancak doğru kullanılırsa etkilidir. Ancak ne yazık ki tüm dünyada ilaçların yaklaşık yüzde 50’si uygunsuz bir şekilde kullanılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü bu konuda ilk düzenlemeleri 1985 yılında ele almış ve akılcı ilaç kullanımını; “kişilerin klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre uygun ilacı, uygun süre ve dozajda, en düşük fiyata ve kolayca sağlayabilmeleri” olarak tanımlamıştır. Bir endikasyon için uygun ilaç, etkililik, güvenlik, uygunluk ve maliyet kriterleri dikkate alınmışsa akılcı olarak seçilebilir. Akılcı ilaç kullanımı, öncelikli olarak halkın sağlığını ve toplumun çıkarını gözetir. Bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda;
Tüm dünyada ilaçların yaklaşık yüzde 50’si uygunsuz bir şekilde kullanılmaktadır. 26
OCAK 2013
• Öncelikle hastanın probleminin tanımlanması, yani hekim tarafından doğru teşhisin konulması gerekmektedir. Buna paralel olarak, ilaçlı veya ilaçsız, etkili ve güvenilir tedavinin tanımlanması, eğer ilaçla tedavi uygulanacaksa, uygun ilaçların seçimi, her bir ilaç için uygun dozun ve uygulama süresinin belirlenmesi ve uygun reçetenin yazılması basamakları izlenmelidir. Bu aşamada onaylanmış, güncel tanı ve tedavi kılavuzları esas alınmalıdır.
• Kullanılmakta olan ve en son kullanılan ilaçlar, hastanın alerjik durumları sorgulanmalı ve hasta tarafından belirtilmeli, • İlaçların nasıl, hangi sıklıkta, ne kadar süre kullanılacağı ve hangi koşullarda saklanacağı hastaya tam olarak anlatılmalı ve hasta tarafından eksiksiz olarak uygulanmalı, • Hasta/hasta yakını ilacın olası yan etkileri, ilacın besin ve ilaç etkileşimleri konusunda bilgilendirilmeli, • Hamilelik ve emzirme döneminde, çocuklarda, yaşlılarda, böbrek ve karaciğer yetmezliği olan hastalarda, ilaç alerjisi öyküsü olanlarda ilaç kullanımı konusunda daha dikkatli olunmalıdır. • İlaçlar çocukların göremeyeceği, ulaşamayacağı yerlerde ve ambalajında saklanmalı, • İlaç kullanımı yarıda kesilmemeli, hekime danışmadan doz değişikliğine gidilmemeli, • Kesilmiş veya açılmış ambalajlar satın alınmamalı, son kullanma tarihi geçmiş olan ilaçlar kesinlikle kullanılmamalıdır.
Sudan’daki Hastane Beş Yıl Sudan -Türkiye Ortaklığıyla Yönetilecek haber: SU ÖZGÜR
S
ağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) tarafından Sudan Niala’da inşa edilen eğitim ve araştırma hastanesinin yapımının tamamlandığını açıkladı. Yapım ve tıbbi malzemelerinin yaklaşık 33 milyon dolara mal olduğunu belirten Akdağ, “200 yataklı hastane beş yıl süreyle Türkiye-Sudan ortaklığı ile yönetilecek.” dedi. Kalakla Türk Hastanesi Onarıldı
“TİKA tarafından Niala’da Sudan - Türkiye eğitim ve araştırma hastanesi inşa çalışması başladı.” 28
OCAK 2013
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, çeşitli temasları için Türkiye’de bulunan Sudan Sağlık Bakanı Bahar İdris Abu Garda ve beraberindeki heyetle ikili görüşmeleri gerçekleştirdi ve protokol imzaladı. Bakanlık Toplantı salonunda gerçekleştirilen protokolde konuşan Akdağ, “Ülkemizin Sudan
arasında sağlık ilişkileri 2007’de imzalanan iş birliği protokolü ile sağlanıyor. Bu kapsamda ülkemizde her yıl 100 Sudanlı ücretsiz tedavi ediliyor. Ayrıca bugüne kadar 317 Sudanlı sağlık personeline ülkemizde eğitim verildi. 1996 yılında Sudan’a inşa edilerek hibe edilen Kalakla Türk Hastanesi onarılarak ihtiyaçları karşılandı.” diye konuştu. İki Yüz Yataklı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Güney Darfur’da Niala’da Türk Kızılay’ı ve Sağlık Bakanlığı’nın önemli hizmetler yaptığını belirten Akdağ, “TİKA tarafından Niala’da Sudan Türkiye eğitim ve araştırma hastanesi inşa çalışması başladı. Bu inşaat 2012 yılında tamamlandı ve hizmete hazır hale getirildi. İnşaat ve tıbbı donanım maliyeti 33 milyon dolar. Toplam 150
hasta yatağı ve 50 acil ve yoğun bakım ünitesinde olmak üzere 200 yataklı bir hastane.” şeklinde konuştu. Dünya İçin Örnek Teşkil Edecek TİKA’nın yaptığı bu hastanenin Sudan Sağlık Bakanlığı ile birlikte beş yıl süreyle yönetimini Sudan-Türkiye ortaklığının yapacağını belirten Akdağ, “Sağlık alanında tıp başta olmak üzere eğitimcilerimiz burada görev alacak.
Prof. Dr. Recep Akdağ ve Bahar İdris Abu Garda protokol dosyalarını birbirlerine verdi. Recep Akdağ konuk Bakana porselen takım hediye etti. Hem doktorlar hem hemşireler hem de sağlık çalışanları için bir eğitim ortamı oluşturulacak. Beş yıl içerisinde birlikte yürüteceğimiz bu işletme sonrası Sudan’ın kendi başına insan kaynaklarını geliştirerek yoluna devam etmesi sağlanacak. Bu bütün dünya için önemli bir örnek teşkil edecek.” dedi. Hastanenin işletme giderlerinin yüzde 60’ının 5 yıl süreyle Türkiye tarafından karşılanacağını belirten Akdağ şunları söyledi; “Kalan yüzde 40’ı Sudan hükümeti ve vatandaşları tarafından karşılanacak. Bunun yanı sıra Sudan’ın sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi amacıyla ortak bir çalışma ekibi kuracağız. Bu ekip üçer ay arayla bana ve konuk bakana sunum yapacak.”
Hastanenin İşletilmesi Alanında Destek Alacağız Türkiye’nin bölgesel ve dünya çapında güçlü bir devlet olduğunu belirten Sudan Sağlık Bakanı Bahar İdris Abu Garda ise “Türkiye ve Sudan arasında köklü ve tarihi ilişkiler var. Türkiye’nin sağlık alanında bize önemli destekler verdi. Niala’da inşa edilen hastane hem bina hem de ihtisas alanında çok ileri seviyede. Bu hastanenin işletilmesi alanında destek alacağız.” diye konuştu. Konuşmaların ardından iki Bakan hastanenin birlikte yönetimi ve diğer çalışmaların yer aldığı protokolü imzaladı.
OCAK 2013
29
Hastaneler En Karmaşık İşletmelerdir İ
şletmelerde yönetim kavramı; bir mal ve/veya hizmetin işletmenin amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik bir kalite seviyesinde üretimi için insan kaynakları faaliyetlerinin planlanması, örgütlenmesi, yürütülmesi ve denetlenmesi sürecidir. Yönetici ise; “ işletme amaçları ile iş görenlerin beklenti ve gereksinimleri arasında eşgüdümü sağlayıcı bir örgüt kültürü yaratma becerisine sahip kişidir” şeklinde tanımlanabilir.
MAKSUT YAVAŞ
ORDU DEVLET HASTANESİ İDARİ VE MALİ İŞLER MÜDÜRÜ
30
OCAK 2013
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), hastaneleri; “müşahede, teşhis, tedavi ve rehabilitasyon olmak üzere gruplandırılabilecek sağlık hizmetleri veren, hastaların uzun veya kısa süreli tedavi gördükleri yataklı kuruluşlar” şeklinde tanımlamıştır. Hastane işletmeleri, sağlık tanımı kapsamındaki hizmetleri üreten günümüzün en karmaşık işletmeleri; yapısal, teknolojik ve çevresel özellikleri nedeniyle en yüksek uzman-
laşmaya sahip birer örgüt ve toplumsal örgütlerin en eski örneklerinden birini oluşturan organizasyonlardır (Aslan, 2004:600). Modern İşletmeler Hastaneler Kadar Karmaşık Değil Hastane işletmelerinde sunulan sağlık hizmetlerinin etkili olabilmesi, başka bir ifadeyle toplumun sağlıklı yaşam sürdürmesinde arzulanan değişiklikleri yapabilmesi için kolay kullanılabilirlik, kalite, süreklilik ve verimlilik gibi birtakım özelliklere sahip olması gereklidir (Can ve İbicioğlu, 2008: 258). Hastane işletmelerinde aşırı iş bölümü, uzmanlaşma ve birbirlerine olan gereksinim hastaneyi kompleks bir yapı haline getirmesinden dolayı modern işletmelerin hiçbiri hastane işletmeleri kadar karmaşık değildir (Can ve İbicioğlu, 2008: 259).
Diğer İşletme Yönetimlerinden Farklıdır Hastane işletmelerinin yönetimi de hastanelerin çok ileri düzeyde uzmanlaşmış işlevlerinden kaynaklanan karmaşık bir yapıya sahip olması nedeniyle diğer işletmelerin yönetiminden farklılıklar göstermektedir. Hastane yönetimi, tıbbi yönetim ve genel yönetim olmak üzere iki alt işleve ayrılabilir. Tıbbi yönetim, hasta bakım ve tedavi hizmetlerini sunan servis ve polikliniklerin yönetimi ile hemşirelik ve tıbbi personel yönetimini kapsamaktadır. Genel yönetim ise, diğer işletmelerdeki yönetim işlevlerinin yanı sıra büro yönetimi, mali yönetim, personel yönetimi ve hasta bakımına yardımcı olan diyet, yiyecek-içecek, ev idaresi, arşiv, çamaşırhane gibi destek hizmet birimlerinden oluşmaktadır (Özgener ve Küçük, 2008:342). Bu özelliklerinden dolayı hastane işletmelerinin yönetimi, hem karmaşık hem de zorluklar arz etmektedir.
Hastane işletmelerinin yönetimi, hem karmaşık hem de zorluklar arz etmektedir. Sağlık Yöneticiliği Geniş Bir Bilgi Birikimi Gerektiriyor Sağlık yöneticiliği, günümüzün en karmaşık işletmelerini yönetme iddiası taşıyan profesyonel bir meslektir. Bu nedenle dünyanın en gözde, statüsü en yüksek profesyonel mesleklerinden biri konumundaki sağlık yöneticiliği oldukça geniş bir bilgi birikimini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda sağlık yöneticilerini diğer yöneticilerden ayıran en önemli özellik, bilgisinin çok geniş bir yelpazeyi kapsaması gerektiğidir. Sağlık yöneticisinin; • Sağlık işletmelerinde bulunan farklı meslek gurupları (Hekim, Hemşire, Lab. Tek.Röntgen Tek., Psikolog,
Sosyal Hizmet Uzmanı, Diyetisyen v.b) faaliyetleri arasında eşgüdüm sağlamayı gerektirecek beceride olmalı, bu meslek grupları ile ekip çalışması içinde çalışarak sağlık hizmetlerinin sorumluluğunu onlarla paylaşma becerisi olmalıdır. • Ekonomi, işletme hukuk gibi genel konuların yanı sıra hizmet süreçlerindeki zorunluluklardan dolayı tıbbi terminolojiyi bilmesi gerekir. • Temel amacı; sağlık hizmet sunumu olan hastaneleri aynı zamanda işletme mantığı ile yönetebilme becerisine sahip olarak mali durum inceleme, analiz etme, finansal risklerini belirleme, raporlama, mali durumlarına ilişkin risk alanlarını iyileştirebilme süreçlerine hâkim olması gerekir. • Psikoloji ve sosyoloji bilgisi, objektif olma, objektif kalabilme becerisi, kendine güven duygusu, yerinde karar alabilme becerisi, güçlü bir iradeye sahip olabilmesi, sorumluluk duy-
OCAK 2013
31
gusuna sahip olabilmesi ve inisiyatif sahibi olabilmesi gibi bir yöneticide bulunması gereken nitelik ve yetenekleri de taşıması gerekir. Klasik Yönetimden Profesyonel Yöneticiliğe Ülkemizde kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasının sağlanması, sağlık sektöründe çağdaş yönetim anlayışını benimsemiş ve bu yönetim anlayışı içinde sağlık hizmetlerini organize eden profesyonel yöneticilerin varlığıyla mümkündür. 2012 yılı öncesinde pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de hastanelerimizde profesyonel yöneticiler istihdam edilmemekte, bu durum işgücü ve malî kaynakların verimsiz kullanılmasına yol açmaktaydı. 11.10.2011 tarihli ve 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile hastane yönetimi profesyonel yöneticilere bırakılmakta ekip çalışması öngörülmektedir. Bu kararname ile yöneticilik belli
32
OCAK 2013
bir süreye bağlanmakta ve yöneticiler sözleşmeli olarak çalıştırılmaktadır. Yöneticiler bakımından performans kriterleri getirilerek hesap verilebilirlik sağlanmakta ve somut başarı değerlendirmesi yapılabilmektedir. Başarısız olanlar maiyetindeki ekibi ile birlikte görevden alınabilmektedir. Yeni yapı ile beraber Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunun taşra teşkilatı olan Kamu Hastaneleri Birliklerinin en üst karar ve yürütme organı olan genel sekreterlik bünyesinde tıbbi hizmetler, idari hizmetler ve mali hizmetler başkanlıkları bulunmaktadır. Genel Sekreterin başında bulunduğu Birliğe bağlı hastaneler, hastane yöneticisi tarafından yönetilmektedir. Başhekimlik, idari ve mali işler ile sağlık bakım hizmetleri müdürlükleri hastane yöneticisine bağlı olarak çalışmaktadır. Kaynaklar • Dr. R. Akdağ “Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı Değerlendirme Raporu” (2003-2010) • H. Erbaba - M. Yavaş “Sağlık Yöneticileri İçin Uluslar arası Güncel Yaklaşımlar” Ankara 2012. • Ü. Şahin “Hastane İşletmeciliğinde Yöneticilik Kavramına Eleştirel Bir Yaklaşım” umutsahin.com
Sağlık yöneticiliği, günümüzün en karmaşık işletmelerini yönetme iddiası taşıyan profesyonel bir meslektir.
Geçmişte Sıkça Kullanılan Bir Tedavi: Müzik yazı,
PROF. DR. AHMET HAKKI TURABİ
MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİN MUSİKİSİ ABD BAŞKANI VE ÖĞRETİM ÜYESİ
Mısır, Çin, Grek, Hint ve Türk halkları, müziğin cennetten geldiğine inanırlardı. 34
OCAK 2013
D
oğumundan itibaren hayatının her aşamasında müzikle iç içe olan insanoğlu, asırlar boyunca müziği gerek ruhsal gerekse bedensel amaçları doğrultusunda kullana gelmiştir. Neşe, keder, kahramanlık, korku, cesaret, ümit, ümitsizlik vb. duygularını genellikle müzikle ifade etme ve anlamlandırma gayreti içerisinde olmuştur. Günümüzde aktüel bir konu olan müzikle tedâvi, ruhsal ve bedensel rahatsızlıkları iyileştirmek için insanoğlu tarafından kullanılan tedâvi yöntemlerinden birisi, belki de en eskisidir. Zira ilk insanların nazarında müzik, ilâhî bir lûtuftur; Mısır, Çin, Grek, Hint ve Türk halkları, müziğin cennetten geldiğine inanırlardı. İnsanoğlunun, sesin varlığını ve canlılar üzerindeki tesirini fark etmesiyle başlayan müzikle tedâvi süreci, insanlık tarihi boyunca sihir, inanç, tıp olgularıyla iç içe gelişmiş; bazen dînî merâsimlerde, bazen tıbbî kurumlarda bazen de özel seanslarda kendini göstermiştir.
İslâm dininin dünya olayları karşısında sergilediği gerçekçi yaklaşım, en yeni din olması, vahdet inancı, ruh-beden bütünlüğü görüşü, müspet ilimlere sağlanan kolaylıklar ve Doğu ve Batı uygarlıkları arasındaki konumu sayesinde İslâm Medeniyeti, mistik ve bilimsel kavramları kendi bünyesinde bir bütün halinde ortaya koyabilmiştir. Bu anlamda ilk İslam filozofu Yakub B. İshak el-Kindî, Fârâbî ve İbn Sînâ eserlerinde müziğin matematiksel meselelerin yanı sıra sesin fizyolojik ve psikolojik özelliklerini de değerlendirmişlerdir. Bilhassa İbn Sînâ, “Şarkı söylemek, sağlığı koruyan en iyi egzersizdir” diyerek, müzikle tedâvi konusundaki genel kanaatini ortaya koymaktadır. Ona göre müzikteki anlamlı nitelikler büyük ölçüde, sesin veya müziğin dinleyici üzerinde bıraktığı tesirin şartlarına dayandırılmıştır. Ona göre müzik, hep daha güzel, mükemmel ve estetik olan üzerine kurulu bir iştir; zira o kişisel hazzın ifadesidir.
İbn Sînâ; “Şarkı söylemek, sağlığı koruyan en iyi egzersizdir”
Birçok Tasavvuf Ekolü Müziği Kullanmış Filozofların müzik, tıp ve astronomi çerçevesinde ele aldıkları müzikle tedâvi konusu, mutasavvıfların, “müziğin marifet sahipleri için rûhun gıdâsı olduğu ve kişinin olgunlaşmasına katkısı bulunduğu” şeklindeki düşünceleriyle birlikte İslâm dünyasında daha da güç kazanmıştır. Bu düşünce çerçevesinde başta Mevlevîlik olmak üzere diğer birçok tasavvuf ekolü müziği kullanmış ve içlerinden, pek çok değerli müzisyen yetiştirmiştir. Osmanlı Devleti zamanında yetişen müzisyen ve nazariyatçılar, Safiyyüddin ve Merâgî’nin belirledikleri Türk Müziği makamlarının; insan mizaçları, milletler, renkler, burçlar, zamanlar ve
bilhassa hastalıklar üzerindeki tesirleri konusunda tasnifler yapmışlardır. Türk Müziği nazariyatı kitapları olan “edvâr” kitaplarının yanı sıra, tıpla ilgili eserlerde de müzikle tedâvi konusu kendini göstermiştir. Musa B. Hâmûn’un padişaha sunduğu eserinde, Hasan Şuûrî Efendi (ö. 1105/1693−1694) Ta‘dîlü’lemzice adlı çalışmasında ve Hekimbaşı Gevrekzâde’nin (1727−1801)1 Netîcetü’l-fikriyye fî-tedbîri velâdeti’lbikriyye ve er-Risâletü’l-mûsikiyye mine’d-devâi’r-rûhâniyye adlı eserlerinde bu konuyu işlemiştir. Er-Risâletü’lmûsikiyye mine’d-devâi’r-rûhâniyye isimli eser, müstakil olarak müzikle tedavi konusunda yazılmış tek eserdir. Müzik İnsan Mizacına Etki Ediyor Gevrekzâde, müziğin işleviyle ilgili olarak Eflâtun’dan şu sözleri nakletmektedir: “Eflâtun dedi ki: Biliniz ki filozoflar (hikmet sahipleri) müziği oyun ve eğlence için değil, kişiye fayda vermek, rûhî lezzetler sağlamak, insanın psikolojisini rahatlatmak, kuru mizaçları nemlendirmek (sıkıntıyı gidermek), fizyolojiyi dengelemek ve kanın akışını düzenlemek için ortaya koymuşlardır. Bu ilmi inkâr edenler ise müziği sadece meyhânelerde ve sokaklarda dinleyip ilkelerini, anlamlarını ve ortaya konuş sebebini kavramadan, bu ilmin (müziğin) sadece oyun ve eğlence için olduğunu zannederek dînen yasaklamışlardır.” Bu ifadelere göre müzik, insan mizaçlarına etki etmekte, fizyolojik dengeyi sağlamakta ve kan akışını düzenleyebilmektedir. Ünlü düşünür Konfüçyüs de müzik sayesinde kanın hareket ve dolaşımının sakinleştiğini ifade etmektedir. Nabzın Her Bir Hareketi Bir Nağmeyle Uyum Sağlıyor Gevrekzâde, mûsikî ilminin tıp ve astronomiyle yakın münasebeti olduğunu ve bu konuda Tûsî, Fârâbî, Urmevî gibi üstadların eserler telif ettiğini belirttikten sonra; insan nabzının belirli makamlar üzere olduğunu açıklamaktadır. Usta hekimlerin ve düşünürlerin kabul
OCAK 2013
35
Konfüçyüs, müzik sayesinde kanın hareket ve dolaşımının sakinleştiğini ifade etmektedir. ettiği gerçek, nabzın ölçülü her bir hareketinin bir makama uygun olduğu ve bir nağmeyle uyum sağladığıdır. Nabız atışları, usûle aykırı ve bozuk olduğunda, bu durum vücut sağlığı için hiç de iç açıcı olmaz. Bu bağlamda İbn Sînâ nabız-müzik ilişkisini şu şekilde açıklamaktadır; “Nabzın müziğe benzer bir ritme sahip olduğu kaydedilmelidir. Müzikte notalar kendi akordu ve zaman aralıkları içinde birbirleriyle münasebetlidir. Nabzın durumu da aynıdır, çünkü onun atışları, uzunluk ve zaman aralıkları bakımından birbirleriyle ilişkilidir.” Yeme İçmedeki Aşırılık Ruhaniyeti Zayıflatıyor Müellif Risâle’nin son varağında, eski zamanlarda yaşayan insanların yeme ve içmede aşırıya gitmedikleri için
rûhî yapılarının daha sağlam olduğunu; bundan dolayı da hekimlerin mûsikiyle tedâviden daha çok faydalandıklarını açıklamaktadır. Ona göre yeme-içmedeki aşırılık, rûhâniyetin zayıflamasına, vücutta güçlü ve problemli hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olmakta ve bundan dolayı mûsikî gibi rûhânî ilaçlar artık insanlara tesir edememekte ve hekimler bu durumda cismânî ilaçlara ihtiyaç duymaktadırlar.
Makam ve Burç İlişkisi Eserin 68b-69a varağında Gevrekzâde, makamların burç ve dört unsur karşılıklarını şu şekilde belirtmiştir: Râst; koç, tabiatı ateştir, Irâk; boğa, tabiatı toprak, Isfahân; ikizler, tabiatı hava, Zîrefkend; yengeç, tabiatı su, Büzürg; aslan, tabiatı ateş, Zengûle; başak, tabiatı toprak, Rehâvî; terazi, tabiatı ateş, Hüseynî; akrep, tabiatı su, Hicâz; yay, tabiatı ateş, Bûselik; oğlak, tabiatı toprak, Nevâ; kova, tabiatı hava, Uşşâk; balık, tabiatı su.
Makamların Tedavi Ettiği Hastalıklar • Râst makamı; felce iyi gelir. • Irâk; ateşli hastalıklara, sersâm, mâşerâ ve kalp çarpıntısı.
On iki makamın on iki burca bölünmesi gelişigüzel değil, bilinçli tetkik ve tecrübelerin sonucu olmuştur.
• Isfahân; bârid (soğuk, soğukluk) ve yâbislikten (kuru, kuruluk) kaynaklanan hastalıklara iyi geldiği gibi zekâ, akıl, hatırlama ve düşünme gücünü artırır. • Zîrefkend; bedende görülen lâkve (ağız çarpılması, ağız felci), fâlic (nısfı nüzûl; yarım felç, vücudun yarısına inen inme), sırt ağrısı, mafsal (eklem) ağrıları ve kulunç. • Rehâvî; her türlü baş ağrısına faydalı olup, hafakânı (kalp çarpıntısı) engeller, lâkve, felç ve balgam ve kanla ilgili hastalıkları bedenden söker atar. • Büzürg; bağırsak ağrısı, kulunç ve vücutta görülen ciddi hastalıklara faydası olup; zihni berraklaştırır, doğru düşünmeyi (zihni toparlamayı) sağlar, • Zengûle; kalple ilgili hastalıklar, sersâm, ciğerler ve mide ile ilgili ra-
hatsızlıklara faydası olmasının yanı sıra kalbe ferahlık ve huzur verir. • Hicâz; idrara zorluğuna, vücutta görülen tehlikeli ağrı ve sancılara iyi gelmesinin yanında şehevî (cinsel) gücü harekete geçirir. • Bûselik; kulunç hastalığı, kalça kemiği ve baş ağrısı ve kanla ilgili rahatsızlıklara faydalıdır. • Uşşâk; gut, uykusuzluk ve ayak ağrılarını tedâvide oldukça faydalıdır ve insanı rahatlatır. • Hüseynî; kalp ve ciğerde oluşan iltihaplara, mide rahatsızlıklarına, sıtmalı ve hummâlı hastalıklarının ateşini söndürmeye faydalıdır. • Nevâ; siyatik ve kalça kemiği ağrısına iyi geldiği gibi, insanı bozuk düşüncelerden uzaklaştırır ve zihnin hatırlama gücünü artırır. --------------------------------1
36
OCAK 2013
Gevrekzade Hafız Hasan Efendi, 1140 (1727) senesinde doğmuş olup, 24 Rebîülâhir 1200 (24 Şubat 1786) tarihinde hekimbaşılığa tayin edilmiştir. Sultan I. Abdülhamîd Hân (1774−1789) döneminde 3 yıl 2−3 ay, Sultan III. Selim Hân (1789−1807) döneminde de 4−5 ay hekimbaşılık vazifesini deruhte eden Gevrekzâde, toplam 3 yıl, 7 ay, 7 gün hekimbaşılık yapmıştır.
Gıdanı Koru haber: SU ÖZGÜR
Ambalaj sektörü, her yıl 1,5 milyon ton taze sebze ve meyvenin çöpe değil, sofralara gitmesini sağlayabilir.
38
OCAK 2013
D
ünyamız, 7 milyarı aşan nüfusunu kıt kaynakları ile doyurmakta yetersiz kalıyor. 1 milyarı aşan insan açlık sınırında yaşıyorken, dünyada üretilen gıdanın üçte birinin sofralara bile ulaşamadan çöpe gitmesi, evlerde, süpermarketlerde, restoran ve tedarik zinciri içinde tüketilebilir gıdanın yüzde 50’si israf ediliyor olması üzerinde düşünülmesi gereken bir tabloyu da ortaya çıkarıyor. Avrupa Parlamentosu, bu sorunla başa çıkmak için 2025 yılına kadar gıda israfını yarı yarıya azaltma hedefi koydu ve bu doğrultuda 2014 yılı, “Avrupa Gıda İsrafına Karşı Aksiyon Yılı” ilan edildi. Gıda israfının başlıca sebeplerinden biri olan yetersiz ambalajlama gerçeği konusunda harekete geçen EUPC Avrupa Plastik Üreticileri Birliği, “Gıdanı Koru” projesini başlattı. Her yıl milyonlarca ton gıdanın çöpe gittiği ülkemizde de benzer önlemlerin uygulamaya geçmesi için çalışmalara başlanacak.
Doğru Ambalajlanma Tüketim Ömrünü Uzatıyor EUPC Avrupa Plastik Üreticileri Birliği’nin bu doğrultuda başlattığı, “Gıdanı Koru” projesinin başında ise EUPC İcra Kurulu Üyesi Yavuz Eroğlu bulunuyor. Eroğlu, EUPC’nin AB üyesi olmayan bir ülkeden yönetime seçilen ilk Türk üyesi. Avrupalı plastik üreticileri, atılacak bazı adımlar sayesinde milyonlarca ton gıdanın korunması ve ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında yapılan çalışmalar konusunda bilgi veren EUPC İcra Kurulu Üyesi Yavuz Eroğlu, gıdaların israfının altında yatan temel nedenleri ortaya koymakla işe başladıklarını ve bu doğrultuda adımlar attıklarını belirtti. Doğru ambalajlamanın gıdaları koruyarak tüketim ömürlerini uzattığına dikkat çeken Eroğlu, “Gıda israfı konusunda ne yazık ki, ülkemizdeki tablo Avrupa’dakinden farklı değil.
Türkiye’de, her yıl 3,6 milyar liralık ekmeğin çöpe gitmesi, üretilen yaş sebze ve meyvedeki kaybın 16 milyar liraya ulaşması ciddi ve çözülmesi gereken bir sorundur.
Son verilere göre 12 milyon insanın yoksulluk sınırının altında yaşadığı Türkiye’de, her yıl 3,6 milyar liralık ekmeğin çöpe gitmesi, üretilen yaş sebze ve meyvedeki kaybın 16 milyar liraya ulaşması ciddi ve çözülmesi gereken bir sorundur. Ambalaj sektörü, her yıl 1,5 milyon ton taze sebze ve meyvenin çöpe değil, sofralara gitmesini sağlayabilir. Ülkemizde her gün 10 milyon ekmek israf ediliyor. Ekmeğin ambalajlanması, daha uzun süre saklanmasını sağlar.” diye konuştu. Bir Modele İhtiyaç Var Gıdaları doğru şekilde ambalajlayarak, kayıpları yarı yarıya azaltabileceğimizi vurgulayan Yavuz Eroğlu, Avrupa’da yürüttükleri “Gıdanı Koru” projesi kapsamında alınan önlemlerin Türkiye’de de uygulamaya geçmesini hedeflediklerini, aşevleri ile okullarda çocuklara süt dağıtımı gibi geniş kapsamlı projelerde israfın artması nedeniyle yeni bir modele ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Neler Yapılmalı? • Tüketicilerin ihtiyaçlarından fazla gıda satın almalarını önlemek için gıda ambalajlarının değişik ölçülerde ve gıdayı gerçekten koruyacak şekilde olması gerekiyor. • Gıdaların üzerinde yazan son kullanma tarihine ek olarak son tüketim ta-
rihinin de yazılması ile son kullanma tarihi yakın olan gıdaların indirimli fiyatlarla ihtiyaç sahiplerine satılmasının da önü açılacak. • Gıdanı Koru projesi, özellikle kamu catering ihalelerinde, yerel gıda ürünleri kullanan ve kalan fazla yemekleri atmak yerine ihtiyaç sahiplerine ve gıda bankalarına ücretsiz veren firmalara öncelik tanınması şeklinde yeniden düzenlenmesi gerekliliğine dikkat çekiyor. • Gelişmekte olan ülkelerde gıda israfı ve kaybı, Gıda Değer Zinciri’nin ilk halkalarında oluşuyor. Hasat alımındaki; finansal, yönetsel ve teknik yetersizlikler yanında depolama ve soğutma tesislerindeki yetersizlik göze çarpıyor. Tedarik zincirinin çiftçilerin desteklenmesi ve altyapıya yatırımla, nakliye ve ambalaj kullanımının artırılmasıyla gıda kaybı azaltılabilir.
Gıda İsrafının Acı Tablosu • Dünyada üretilen gıdanın üçte biri yani 1,3 milyar ton gıdayı kaybediyor ya da israf ediyoruz. • Her yıl zengin ülkelerdeki tüketiciler 222 milyon ton gıdayı tüketmiyor, çöpe atıyor. Tüm Sahra-Altı Afrika Kıtası’nın gıda üretimi ise sadece 230 milyon ton. • Her sene kayıp veya israf olan gıdanın miktarı, dünyada her yıl yetişen tahıl mahsulünün yarısından fazla (2009 ve 2010’da 2,3 milyar ton). Kaynak: Avrupa Komisyonu
Gıda kaybı ve israfı ciddi bir kaynak israfını da beraberinde getiriyor. Su, tarım arazisi, enerji, iş gücü ve sermaye boşa gidiyor, gereksiz sera gazı salınımı oluşuyor. Küresel ısınma ve iklim değişikliğine neden oluyor. Orta ve yüksek gelir seviyesine sahip ülkelerde, gıda genellikle tedarik zincirinin son halkalarında israf oluyor. Endüstrileşmiş ülkelerde tüketicilerin davranışları gıda israfının başlıca sebebi.
OCAK 2013
39
S
ağlığın tüm paydaşlarını bir araya getiren SAYED Dergisi yeni yılda yeni bir bölümle sektörün nabzını tutmaya devam ediyor. “Bir Sorun Bir Çözüm” bölümümüzde hem sektörün problemlerine ışık tutuluyor hem de söz alan paydaşlar çözüm önerileri üretiyor.
Ocak sayısında masaya yatırdığımız konu sağlık kuruluşlarında Sterilizasyon ve Dezenfektasyon. Bu alanda çeşitli sorunlar mevcut. Dergimizin ele aldığı konular ise; Hastanelerde dezenfeksiyon ve sterilizasyon yönetimi nasıl olmalıdır? Yerli ürünlerin tercih edilmesi için ne yapılmalıdır? Ürün alırken nelere dikkat edilmelidir?” Çevreyi ve insan sağlığını tehdit etmeyen ürünler nasıl olmalıdır?
hazırlayan: SARE KUŞ
40
OCAK 2013
Uygulamada Sorunlar Çıkıyor
D
ezenfeksiyon, Antisepsi Sterilizasyon Derneği (DAS), konusunda etkin çalışmaları bulunan, eğitime de önem veren ve bu bağlamda sertifika programları düzenleyen, tüm paydaşlarla iş birliği yapan aktif bir dernek. Çözüm önerilerini sizlere iletmek istediğimiz kişi DAS Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Günaydın.
Doğru Kaynaktan Bilgilenmeli Dernek, kurulduğu günden beri “Hastanelerde dezenfeksiyon ve sterilizasyon yönetimi nasıl olmalıdır?” sorusuna çeşitli kongre ve toplantılarla cevap aramıştır. Bu soruyu tekrar yönlendirdiğimizde Murat Günaydın, bir hastanede iyi bir DAS yönetimi için öncelikle doğru bir kaynaktan bilgilenmenin gerekli olduğu cevabını verdi. DAS’ın Web sayfalarında konu ile ilgili 6000 sayfanın üzerinde Türkçe yazılı ve video kaynak, rehber ve bilgi paylaşım forum alanlarının olduğunun bilgisini veren Günaydın, iyi bir DAS yönetimi için bu kaynaklardan yararlanmanın önemli olacağını ifade etti. Uygulamada önemli sorunların ortaya çıktığını bildiren Günaydın bu sorunların başlıklarını şöyle sıralıyor; • Mekan sorunu, • Yönetim anlayışı sorunu, • Hastanelerin ekonomik sorunu, • Uygulanması zor olan yönetmeliklere uyma sorunu, • Yapı işleri, • Demirbaş ve sarf alımı için ihale sorunu, • Yetişmiş ve sertifikalandırılmış elemanın yerinin sık sık değiştirilmesi sorunu, • Geçici statüde çalışan hastane temizlik görevlileri sorunu.
Merkezi Sterilizasyon Ünitesi Ameliyathaneye Komşu Olmalı Önemli başka bir sorunun da mekan olduğunu dile getiren DAS Derneği Başkanı doğru yapılanmamış bir Merkezi Sterilizasyon Ünitesi (MSÜ) ile düzgün bir hizmet sunulmasının imkansız olduğunun altını çizdi. Günaydın sözlerine şöyle devam etti; “MSÜ ameliyathane ile mümkünse aynı katta ve direk komşu, ya da altlı-üstlü asansör aracılığı ile komşu olmalıdır. Ayrıca MSÜ hastanenin diğer birimlerine de malzeme verebilecek konumda olmalıdır. Koridor ve asansörlerde temiz ve kirli geçişler ayrılmalıdır. Oysa bugün inşaatı yeni biten hastanelerde bile bunu bekleyemezsiniz. S.B. kalite denetçileri çoğu zaman yeni bir hastanede yeni kurulmuş bir üniteyi uygun bulmamaktadır.” Uzmanlaşmış Kurumlarla Çalışılmalı Prof. Dr. Murat Günaydın, bu tür özellikli ünitelerin doğru yapılanması için konunun uzmanları ve hastane mimarisi üzerinde uzmanlaşmış mimarların birlikte çalışmaları ve master planlar yapmaları gerekliliğine vurgu yaptı. Yine farklı sorunların yer aldığını belirten Günaydın, MSÜ için klasik ihale teknikleri ile ihaleye çıkıldığında ya usulsüz olarak yapılan işi teslim almak ya da mahkeme ile vakit kaybetmek gerektiğine değinerek şunları kaydetti; “Oysa hastanelerin bu tür bir lüksleri yoktur. Hastanede bir hasta servisi ihalesi ile MSÜ ihalesi benzer şartlarda ihaleye çıkıldığında sonuç vahim olmaktadır. Su sisteminden, havalandırmasına, yer ve tavan döşemesinden boyasına, kullanılacak cihazlara, atıklarına kadar her şey sorunludur. Bu nedenle bu işlerde uzmanlaşmış kuruluşlara bu dönemde işlerin anahtar teslimi verilmesi, kurumları zaman
PROF. DR. MURAT GÜNAYDIN
DAS DERNEĞİ BAŞKANI
DAS Derneği 2004 yılında kurulmuştur. Çok sayıda kongre, toplantı yapmış, Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile birlikte “DAS Okulu” sertifika programı ile beş adet DAS okulu düzenlemiş ve yaklaşık 1200 kişiye sertifika vermiştir.
OCAK 2013
41
ve para kaybından kurtarmakta ama en önemlisi doğru bir MSÜ’ne kavuşmalarını sağlamaktadır.” Hastaneler Sorumluluk Alıyor Hastanelerde tek kullanımlık malzemelerin tekrar kullanılmaması ile ilgili çıkan genelgeyi değerlendiren Günaydın “Genelgeye göre tekrar kullanım suçtur, sorumluluk yapanlara yüklenmiştir, yani hukuk karşısında tazminat yapanlara rücu edecektir (bu nedenle kullanım için makul düzenlemelerin bile altına kimse imza atmak isteme-
mektedir). Yaptığımız çalışmada sorumuza açık yüreklilikle cevap veren kamu, özel ve üniversite hastanelerinin hemen hemen tamamı tekrar kullanım yaptıklarını beyan etmektedir. Tersi durumda ameliyat ve diğer operasyonları yapmalarının mümkün olmayacağı ve hastaya hizmet verebilmek için “hastaları için” bu sorumluluğu istemeyerek aldıklarını beyan etmektedirler.” dedi. Enfeksiyonlardan Korumak İçin de Bütçeler Oluşturulmalı Başka bir önemli konuya değinen Prof. Dr. Murat Günaydın Sağlık Bakanlığı veya SGK’nın hastanelerde enfeksiyon sürveyansı ile aşılamada olduğu gibi enfeksiyonlardan korumak için de bütçeler oluşturması ve hastanelere bunu aktarması önerisinde bulundu.
DAS Kimdir? Dezenfeksiyon Antisepsi Sterilizasyon (DAS) Derneği 2004 yılında Samsun’da kurulmuştur. 2012 yılı sonu itibarı ile 900 üye sayısına ulaşmıştır. Resmi web sitesi www.das.org.tr nin 5000’nin üzerinde kayıtlı aktif takipçisi vardır.
Hastanelerde enfeksiyon sürveyansı ile aşılamada olduğu gibi enfeksiyonlardan korunmak için de bütçeler oluşturulmalı.
Sıvı Atıklar Çevreyi Kirletiyor
S
terilizasyon ve dezenfektasyon alanında dile getirilen bir diğer sorun ise denetimsiz bir şekilde atığa verilen solüsyonların çevreyi tehdit etmesi. Konuyla ilgili çözüm önerisi sunan Trans Medikal A.Ş. Genel Müdürü Onur Özcan ve Fabrika Koordinatörü Bülent Aslan sıvı atıkların kanalizasyon sistemlerine karışarak içerdikleri kontaminasyonu dış ortamlara yayabildiğinin bilgisini verdi. Firmalarının Tübitak destekli Sanayi-Arge projesi olan Trans Medikal Atık Sıvı Sterilizasyon Sistemi’nden
42
OCAK 2013
bahseden Onur Özcan ve Bülent Aslan sistemin birincil amacının, laboratuar atık sıvılarda bulunabilecek her türlü mikroorganizmanın buharlı sterilizasyon yöntemi ile yüksek sıcaklıklarda yok edilmesi olduğunun altını çizdi. Yetkililer sözlerine şöyle devam etti; “Aksi durumlarda sıvı atıklar; kanalizasyon sistemlerine karışarak içerdikleri kontaminasyonu dış ortamlara yayabilmektedir. Atık Sıvı Sterilizasyon Sistemleri, laboratuarda oluşan tüm atık suları ve sıvıları arıtmak amacıyla
kullanılmaktadır. Laboratuar, lavabo, duş, drenaj ve otoklavlarından kaynaklanan atık sıvılar, bu sistem sayesinde içeriğinde bulunan biyolojik patojenlerden önemli ölçüde arındırılarak; insan, çevre ve ortam sağlığına en az miktarda zarar verecek şekilde, kanalizasyon sistemine aktarılmaktadır.
ONUR ÖZCAN
TRANS MEDİKAL A.Ş. GENEL MÜDÜRÜ
BÜLENT ASL AN
FABRİKA KOORDİNATÖRÜ
Medikal Sektörde Dünya Markaları Çıkarabiliriz
Y
erli üretim yapan firmaların şüphesiz en büyük sıkıntısı “yabancı marka en iyisidir” algısı ve alımlarda yerli üretime öncelik verilmemesi. Sekiz yıl önce yola çıkarken yüzde 98’i ithal malların hâkimiyetinde olan yurt içi dezenfektan pazarının şu gün itibarı ile yarısını karşılayan bir firma olarak Gencel İlaç ve Kimya Sanayi A.Ş.’nin Genel Müdürü Handan Yağış’a bu konudaki çözüm önerisini sunmasını istedik. Yağış, “Birçok Avrupa ülkesi kendi sanayisini güçlendirmek ve yerli üreticileri teşvik etmek için ihalelerde yerel üreticilere fiyat avantajı sağlamak gibi güçlü ve istikrarlı politikalar sağladığı için bu ülkelerde ithalat oranı oldukça az, rekabet ve firma çeşitliliği de fazladır.” dedi. Türkiye’deki standardizasyon sorununa da değinen Handan Yağış, kalite amaçlı değil, kâr amaçlı girişimlerin yapıldığını bunun da yerli ürünlerde kalite düşüklüğü algısına ve güvensizliğe neden olduğunu ileri sürdü. Bilgi ve teknoloji açısından Avrupa ve Amerika’dan daha ileride olduğumuza işaret eden Yağış; “Devletin bu açıdan yerli üretimi desteklemesi ve eksiklerini gidermeye teşvik etmesi gerekir. Böylece sadece iç pazarın ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp, Türkiye’den medikal sektörde dünya markaları çıkarabileceğimiz inancımız tamdır.” dedi.
Handan Yağış Sağlık Bakanlığı’nın hastane malzemesi alımlarında geliştirdiği yeni sistemi çok sağlıklı bulduğunu ifade etti. Yağış ayrıca yeni geçilen sistemde dikkat edilmesi gereken noktaları şöyle sıraladı; • Alınacak malzemelerin teknik şartnamelerinin sağlıklı oluşturulmasına dikkat etmek gerekir. Şartnamelerin rekabeti engelleyici unsurlar içermeden ve uzman personel tarafından hazırlanmış olması gerekir. • İthal ve yerli ürünlerde olması gerekli belgelerin kıyaslama yaparken standartların göz ardı edilmemesi ve numune değerlendirmesinin objektif üyelerle yapılması gereklidir. Avrupa standartlarında akredite laboratuvar sonuçlarının, ürün ruhsatlarının ve Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmış etiket örneklerinin mutlaka istenmesi gereklidir. • Yerli üreticilere fiyat avantajı sağlanırken “düşük fiyata yerli ürün almak” yerine “standartlara uygun” yerli ürün almaya dikkat edilmelidir. • Hastanelerin mal alımlarından sonra firmalar tarafından verilecek teknik eğitimler alması, ürünleri doğru kullanması gerekir. Bu nedenle üreticilere belirli sorumluluklar yüklenmeli ve bunun da şartnamelerde belirtmelidir. • Mal alımlarında insan sağlığı ön planda tutulmalıdır. Klor, PVI, aldehit, fenol gibi toksik etkilere sahip etken maddeler yerine yeni nesil, insan sağlığı üzerinde en az olumsuz etkiye sahip etken maddelerin şartnamelerde belirtilmesi gerekir.
44
OCAK 2013
HANDAN YAĞIŞ
GENCEL İLAÇ VE KİMYA GENEL MÜDÜRÜ
Gencel İlaç ve Kimya San. Ltd. Şti. Kimdir? Gencel İlaç ve Kimya San. Ltd. Şti. profesyonel hastane hijyen ve dezenfeksiyon ürünlerinin üretimi, yurt içi ve yurt dışı pazarlarda satış faaliyetlerinin düzenlenmesi konularında çalışmaktadır. Sürdürülebilir kalitenin yakalanması için üretim tesislerinde tam otomasyon sistemi ile ve el değmeden üretim yapılmaktadır. Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsatlı ve CE sertifikasına sahip otuz üç kalem ürün firmanın güncel üretim ve satış portföyünde yer almaktadır.
4. KARAYOLU TRAFİK GÜVENLİĞİ SEMPOZYUMU VE SERGİSİ
7 - 9 Mayıs 2013 - ANKARA Congresium (ATO Kongre Merkezi) İŞBİRLİĞİ YAPILAN KURUMLAR
T.C. ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI
Ayrıntılı Bilgi: www.karayolutrafiksempozyumu.com
ORGANİZASYON
Öngörülebilirlik ile Öngörme Farklı Konulardır B
yazı: Av. HALİDE SAVAŞ SAĞLIK KURUMLARI YÖNETİMİ BİLİM UZMANI
azı tıbbi uygulamalar öncesinde, sırasında, sonrasında olumsuz sonuçlar doğabileceği baştan bilinmektedir. “Hastadan yeterli öykü (bilgi) alındığını, yeterli fizik muayene yapıldığını, gerekli testlerin uygulandığını, teşhiste ve tedavi seçiminde hata yapılmadığını varsaysak bile, uygulanan ilacın çok nadir de olsa karşılaşılabilecek yan etkilerinin giderilebilmesi için gerekli bilgi, beceri, deneyim, alet ya da ilaçların hazır olmaması hastanın zarar görmesine neden olabilir”. Ortaya çıkabilecek olumsuzlukların önceden kestirilebildiği durumlarda, mutlaka her bakımdan önlemler alınmalıdır. Öngörülebilirlik bizzat hareketi yapan hekim göz önünde bulundurularak belirlenecektir. Yani öngörülebilirlik sübjektif ölçüye göre tespit edilmelidir. Neticenin öngörülebilir olup olmadığının belirlenmesi açısından sübjektif ölçünün kullanılacağı görüşünde olan Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 11. 5. 2004 tarihli kararında bu durumu, “…Neticenin öngörülebilmesi (tahmin edilebilmesi) ise, failin hareketlerinin sonuçlarını tahmin edebilme yeteneğini ifade eder. Bu bakımdan fa-
46
OCAK 2013
ilce neticenin öngörülebilir olup olmadığının belirlenmesi bakımından failin yaş, görgü, meslek vs. gibi niteliklerinin nazara alınmasını zorunlu kılar...” şeklinde belirtmiştir. Özen Yükümlülüğü Bu yönde başka bir Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı şöyledir: “...Öngörebilme olanağının belirlenmesinde nasıl bir ölçüt uygulanacağı hususu uygulama ve öğretide de tartışılmış, failin kişisel niteliklerini göz önünde bulunduran sübjektif görüş eğilim kazanmıştır. Bu görüşe göre failin görgüsü, sosyal seviyesi, yaşam tecrübesi, bedeni ve akli hali, zeka düzeyi gibi hususlar öngörme olanağının belirlenmesinde nazara alınacaktır…” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2004/1-163 E., 2004/194 K. 12.10.2004T.) . 5237 sayılı Yeni Ceza Kanunu’nun gerekçesinde de bu ölçü, “taksirli suçlarda fail, kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koşullar altında, objektif olarak var olan dikkat özen yükümlülüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalıdır.” şeklinde belirtilmiştir.
Özen gösterildiği halde oluşan istenmeyen sonuçtan hekim sorumlu tutulamaz. Kusur Tespiti Hukuk uygulamasında, hakimlik mesleğinin kapsamı dışındaki özellikli konularda, bu konunun uzmanı olan kişilerden görüş sorulmakta ve ona göre kararlar verilmektedir. Tıbbi hata davalarında bilirkişiye sorulması gereken sorulardan biri de; “Bu tıbbi hatanın, zarar verdiği iddia edilen hekimle aynı nitelik ve şartlardaki bir hekim tarafından öngörülebilir olup olmadığı” konusundur. Uygulamada bu durum genellikle; olayda, “tıp bilimi, tekniği ve uygulamasına aykırılık” yani “kusur” var mıdır?” şeklinde sorulur. Kusur tespiti yapılırken bilir-
kişilerce, “fail ile aynı şartlardaki bir hekimin şu hususlara dikkat ederek bu durumu öngörmesi ve şu önlemleri alarak önlemesi gerekirdi” denilebiliyorsa hekim kusurlu kabul edilir. Öngörülebilir Nitelik Nasıl Tespit Edilir? Başka bir söyleyişle, tıbbi uygulama (müdahale) hataları sonucunda oluşan zararın öngörülebilir nitelikte olup olmadığının tespiti; tıp biliminin ulaştığı mevcut bilimsel ve teknik düzey, uygulamanın yapıldığı ortamın koşulları, uygulamayı yapanın eğitim düzeyi gibi kriterler göz önünde bulundurularak aynı ortamda, aynı yetkinlik düzeyinde bir hekimin davranışları ve göstermesi gereken özen dikkate alınarak belirlenir. Bu derecede özen gösterildiği halde oluşan istenmeyen sonuçtan hekim sorumlu tutulamaz. Öngörülebilirlik ölçütü belirlenirken göz önünde bulundurulacak kriterler ortaya çıkan zararın önlenebilir olup olmadığının
belirlenmesinde de kullanılır. Mahkeme bilirkişilerden bu kriterlere göre değerlendirme yapmasını ister. Tıbbi müdahale sonucunda oluşabilecek zararların öngörülebilmesi ve önlenebilmesi konusunda, hukuk kararlarında da yukarıdakilerle benzer kriterler dikkate alınmaktadır. Tazminat hukuku açısından, tıbbi müdahale sırasında oluşan ilişki, vekalet sözleşmesi kapsamında değerlendirilmekte ve hekimin, zararı öngörebilmesi, önleyebilmesi aşamasındaki özen yükümlüğü, Borçlar Kanunu’ndaki vekilin özen yükümlülüğü çerçevesinde değerlendirilmektedir. Tıbbi müdahale sonucunda oluşan zarardan, gerekli önlemleri alan ve tıp bilim ve tekniğini gerektiği şekilde uygulayan hekimin sorumlu olmayacağına dair bir Yüksek Mahkeme kararı şöyledir: “…davacının ikinci kez ameliyat olması ve bacağının kesilerek kısalmasında, davalı şirkete ait hastanede yapılan ameliyat ve tedavi-
OCAK 2013
47
Aydınlatılmış onam formları ve müdahaleyi yapacak hekimin aydınlatması, ne kadar ayrıntılı ve şahsa özel olursa hekimin sorumluluğu o derece hafifler. nin tıbbın gereklerine uygun yapılıp yapılmadığı ile, olayda doktor hatası olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Taraflar arasındaki ilişki bir vekalet ilişkisidir. Dava özen borcuna aykırılık iddiası ile açılmıştır. Vekil işini yaparken, bir işçi gibi özen göstermek zorunda olup, en hafif kusurundan dahi sorumludur. (BK. 324, 390, 392 maddeleri) Doktor, hastalığa tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin doğru teşhisi koyup, önlemlerini eksiksiz biçimde gecikmeksizin almalı, olayın gerektirdiği en uygun tedaviyi gecikmeden belirleyip uygulamalıdır. Tıbbın gereklerine, kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise, bundan dolayı doktor sorumlu tutulamaz” (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2001/10959 K. 2002/487 T. 21.1.2002). Komplikasyon Söz Konusu İse Zarardan Sorumluluk Doğmaz Tıbbın gereklerine kurallarına uygun davranılması halinde de zararlı sonuçlar oluşabilir. Tıp biliminin tehlikeli yapısı nedeni ile oluşabilecek olan bu zararların oluşmaması için bütün alınabilecek tedbirler alınmış ve hasta da bu konuda bilgilendirilmiş ise komplikasyon söz konusu olur ve zarardan sorumluluk doğmaz. Aynı mahkeme kararında somut olayın değerlendirmesini yapmayan bi-
48
OCAK 2013
lirkişi raporu yetersiz bulunmuş ve bu nedenle doktor ve hastane lehine olan ilk derece kararı Yargıtayca bozulmuştur. Karar şöyledir: “Mahkemenin kararını dayandırdığı Yüksek Sağlık Şurasının 26-27 Nisan 2001 tarihli raporun da olayın oluşumu ve uygulanan tedavi açıklanıp “dosyadaki bilgi ve bulgular değerlendirildiğinde; yapılan ameliyatın doğru olduğu, ameliyat sonrası enfeksiyon gelişmesi beklenen bir komplikasyon olduğu, bu nedenlerle hastane ve görevli doktorların kusursuz oldukları” belirtilmiştir. Raporda, somut olaydaki kırıkta, tıbbın gereklerine ve kurallarına uygun teşhis ve tedavi yöntemlerinin uygulanıp uygulanmadığı, bu konuda yukarıda açıklanan ilkeler
doğrultusunda özen gösterilip gösterilmediği, yapılması gerekenle, yapılanın uyuşup uyuşmadığı açıklamalarına yer verilmemiştir. Bu nedenle rapor yetersiz olup, hükme dayanak yapılamaz. Kaldı ki yüksek Sağlık şurası, 1219 sayılı Kanunun 75. maddesine göre, ceza mahkemeleri için CMUK 66/3 maddesine göre kendisine başvurulması zorunlu olan bir bilirkişi durumunda ise de, hukuk mahkemelerinde resmi bilirkişi değildir. Mahkeme yüksek sağlık şurasına başvurduğu takdirde, onun raporu ile bağlı değildir. (HUMK. 286 madde) Bu durumda mahkemece yapılacak iş, konusunda uzman kişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulundan veya Adli Tıp kurulundan, yukarıda
açıklanan ilkeler ışığında yapılması gerekenle, yapılanın ne olduğu tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor hatası olup olmadığını gösteren nedenleri de açıklayıcı tarafların mahkeme ve Yargıtay’ın denetimine elverişli rapor alınarak, hasıl olacak sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir ” (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2001/10959 K. 2002/487 T. 21.1.2002). Bilinçli Taksir Öngörülebilirlik ile öngörme farklı konulardır. Öngörülebilirlik farazi olarak olayın yaşanması sırasındaki durumun düşünülmesi suretiyle tespit edilirken, öngörme mevcut fiili durumda failin zararlı sonucu öngörüp öngörmediği noktasında düğümlenir. Öngörülebilirlikle ilgili bahsedilmesi gereken önemli bir konu da bilinçli taksir konusudur. Yeni ceza kanunumuzda kusurluluk çeşitleri kast ve taksir olarak iki bölümde düzenlenmiştir. Kast doğrudan kast, dolaylı kast olarak; taksir, basit taksir, bilinçli taksir olarak iki alt bölüme ayrılmıştır. Bilinçli taksir hali kanunumuzun 22. maddesinin 3. fıkrasında, “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” şeklinde belirlenmiştir. Kanunun lafzından (kelimelerin yorumsuz anlamlarından) öngörülen her olumsuz sonucun gerçekleşmesinde bilinçli taksirin var olduğu gibi bir sonuca varmak mümkün gözükse de; bu durumun tıbbi hatalarda bu kabul edilmesi imkanı yoktur. Eğer kanunu bu şekilde yorumlarsak hekimin hemen her tıbbi müdahalesinde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Zira hekim tıbbi müdahalede bulunurken mey-
dana gelebilecek olumsuz neticeleri de çoğu kez öngörmektedir. Her Tıbbi Müdahalenin Öngörülebilir Olumsuz Sonuçları Vardır Kanunu yanlış yorumlayarak, hekimin tıbbi müdahalede bulunurken öngördüğü bütün olumsuz sonuçlarda bilinçli taksirin oluştuğunu kabul etmek hatalıdır. “Hekimlerin tıbbi hatalarda oluşan olumsuzlukları önceden öngördüklerini söylemelerinin (ya da aydınlatılmış onam formlarında belirtmelerinin) bilinçli taksirle hareket ettiklerini baştan kabul etmeleri anlamında olduğu” şeklindeki görüş hiçbir şekilde kabul edilemez ve hukuk bilimiyle bağdaşmaz. Zira her tıbbi müdahalenin öngörülebilir olumsuz sonuçları vardır ve bu öngörülebilir olumsuz sonuçların önlenebilir olup olmadığı noktasından yola çıkmak gerekmektedir. Bu olumsuzluklardan önlenebilir nitelikte olanlar için hekim tarafından gereken önlemler alınır ve oluşması engellenir. Gereken tüm önlemler alınmış olmasına rağmen yine de olumsuz sonuç gerçekleşmişse hastanın hukuka uygun onamının alınmış olması şartı ile hekim sorumlu tutulmaz. Çünkü izin verilen risk alanı içinde bir zarar oluşmuştur. İzin Verilen Risk Tıbbi müdahalede risk, doktor tarafından tedavi amacıyla hastanın vücuduna yapılan müdahale sonucunda ortaya çıkan tehlikedir. Hastanın sağlığına tekrar kavuşması, yalnızca bu riske girilerek sağlanabiliyorsa o zaman doktorun davranışı izin verilen risk kapsamında olacaktır. Ortaya çıkacak tehlike, amaçlanan yarardan orantısız derecede büyükse, müdahale izin verilen risk kapsamında olmayacaktır. Öngörülen olumsuz sonuçlardan önlenemez olanları ise komplikasyon olarak nitelendirilir. Komplikasyonların oluşmasından
Tıbbi müdahalede risk, doktor tarafından tedavi amacıyla hastanın vücuduna yapılan müdahale sonucunda ortaya çıkan tehlikedir. hukuka uygun rızanın alınmış olması ve kusurlu olunmaması şartı ile hekim sorumlu tutulamaz. Üstelik aydınlatılmış onam formları ve müdahaleyi yapacak hekimin aydınlatması, ne kadar ayrıntılı ve şahsa özel olursa hekimin sorumluluğu o derece hafifler. Çünkü hasta, komplikasyonları ve bu komplikasyonların gelişme oranlarını bilerek müdahaleyi kabul etmiş olur. Böylece fiil hukuka uygun hale gelir. Zira müdahale ne kadar acil değilse aydınlatılmış onam formunun ve bilgilendirmenin o derece geniş olması gerektiği kabul edilmektedir. Aydınlatmanın kapsamı ile müdahalenin aciliyeti ters orantılıdır. Müdahalenin aciliyeti arttıkça aydınlatmanın kapsamı daralır. Hakeri’ye göre tıp hukuku çerçevesinde hekimin tıbbi müdahalesinde bilinçli taksirin kabulü için ilave bir takım koşulların aranması gerekmektedir. Hekimin neticeyi öngörmesi yeterli görülmeyip, mesleki cüret vb. nedenlerle yapmaması gereken bir tıbbi müdahaleye girişmesi halinde bilinçli taksiri kabul etmek gerekecektir. Eğer, hasta açısından aynı iyileşme neticesine daha az tehlikeli bir tıbbi müdahale ile de ulaşmak mümkünken, daha tehlikeli bir tıbbi müdahale yöntemi seçilip, uygulanmışsa doktorun davranışı izin verilen risk alanı dışındadır ve fiil hukuka aykırıdır.
OCAK 2013
49
Kültür ve Sağlığın Birleştiği Yer
haber: SARE KUŞ
T
ürkiye global dünyanın yeni trendi olan sağlık turizminde dünyanın gözdesi oldu. Öyle ki 2010 yılında ülkemize tedavi amaçlı gelen sağlık turistinin sayısı 242 bin, termal turizm için gelen sağlık turistinin sayısı da 260 bin olarak belirlenmiştir. Sağlık turistinin Türkiye’yi seçmesinde birçok sebep bulunuyor, bunlardan en öne çıkanı ise ülkemizde Joint Commission International (JCI) tarafından akredite edilmiş 47 hastanenin bulunmasıdır. Türkiye, dünyada en fazla akreditasyona sahip hastane sıralamasında, Amerika’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Türkiye’de 9 ilde bulunan akredite hastanelerden en fazla payı yüzde 49’luk oranla İstanbul (23), yüzde 17’lik oranla Ankara alıyor. İşte dünyada bazı ülkelerde bulunan akredite hastane sayıları; Ülke
50
OCAK 2013
Hastane Sayısı
Türkiye
47
Hindistan
16
Tayland
11
Singapur
16
Brezilya
23
Suudi Arabistan
33
Almanya
5
Çin
8
En Çok Almanya’dan Sağlık Turisti Geliyor Medikal turizm ile ilgili bilgi veren Ankara il Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Halil Kara* 2011 yılında Türkiye’ye gelen sağlık turistlerinin yüzde 91 özel sağlık kuruluşlarına yüzde 9 kamu hastanelerine olmak üzere en çok göz, diş, ortopedi, kardiyoloji, onkoloji, plastik cerrahi ve beyin cerrahisi branşlarında tedavi gördüklerinin bilgisini verdi. Kara, ülke sıralamasını da Almanya, Rusya, Hollanda, Azerbaycan ve Fransa olarak belirtti. Ankara’daki sağlık hizmetlerini sorduğumuz İl Sağlık Müdürü Yardımcısı Dr. Halil Kara 36 devlet, 11 üniversite, 30 özel olmak üzere toplam 77 hastanenin bulunduğunu söyledi. 2010 yılı yurt dışından Ankara’ya gelen sağlık turisti sayısı 6.912.
Yıl
Türkiye’de Tıp Turizmi
Ankara’da Tıp Turizmi
%
2010
242.000
6,912
2,8
Japonlar Termal Turizm İçin Türkiye’ye Geliyor Ülkemiz termal su kaynaklarının zenginliğiyle de dünyanın gözdesi. Termal turizm destinasyonları sağlık turistlerine hem tedavi hem de eğlence imkanları sunarak büyük bir turizm potansiyeli yaratıyor. Öyle ki 2010 yılında termal turizm amaçlı gelen turist sayısı 258.720 olarak belirlendi. Türkiye’yi tercih eden ülkeler ise Japonya, Almanya, Rusya, Kore, Ortadoğu Ülkeleri, İran ve ABD olarak açıklanırken Denizli, İzmir, Balıkesir, Afyon ve Bursa en çok tercih edilen iller olduğu belirtildi.
Ankara Bilinen Bir İl Ankara’nın sağlık turizminde sahip olduğu güçlü yönlerini sorduğumuz Müdür Yardımcısı Halil Kara şunları kaydetti; “İlk olarak Ankara Türkiye’nin başkenti. Bu bağlamda bilinen ve güvenilen bir il. Sağlık turizminde aranan bir özellik olan kolay ulaşılabilirlik, hava yolu taşımacılığı Ankara’da mevcut. Yıllık 10 milyon yolcu kapasitesi olan Esenboğa Havalimanına sahibiz. Çeşitli havayolları firmalarının yurt dışı merkezlerine direk uçuşların başlamış olması sağlık turizmine hareket getirecektir. Ayrıca Ankara’da bulunan hastaneler profesyonel ve kalifiye insan gücüne sahip. İlimiz bünyesinde en çok akredite hastane barındıran ikinci il olması sebebiyle sağlık turistleri tarafından tercih edilen bir destinasyon olmuştur. Ankara termal kaynaklara sahip bir il. Bunun yanında turizm ve konaklama tesislerimiz yeterli.”
Tarih ve Sağlık Birleştirilmeli Termal turizm potansiyelini geliştirmek adına yerel yönetimlere düşen görevleri Ankara il Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Halil Kara şöyle sıralıyor; • Yerel yöneticiler vizyonunu geliştirmeye yönelik yurt içi ve yurt dışı geziler ve eğitimler düzenlenmelidir. • Bölge halkı ve esnafa termal sağlık turizmi hakkında bilinç kazandırmak, yaratıcı girişimciliği desteklemek, turizme karşı duyarlı hale getirmek için eğitimler planlanmalıdır. • Sağlık turizmi ile ilgili mevzuat çalışmalarına hız verilerek çalışmalar tamamlanmalıdır. • Bu bölgeler gece gündüz yaşanır merkezler haline getirilmeli, güvenlik sağlanmalıdır. • Tarihi İpek Yolu güzergâhında yer alan Ankara’nın, doğal ve tarihi zenginlikleri ile sağlık turizmi potansiyelinin birleştirilmesi turizm gelirlerini büyük oranda artıracaktır. • Tesislerde kalifiye eleman istihdamı desteklenmelidir. Ankara medikal ve termal turizm olanaklarını kültürel ve tarihi turizm imkanlarıyla da birleştiren şehirler arasında yer alıyor. Özellikle Ankara’nın simgesi olan Anıtkabir, Frig Krallığı’nın başkenti Gordion şehri, Ankara’ya kuş bakışı bakan Atakule turistlerin ilgisini çekiyor.
OCAK 2013
51
CORNELIA DIAMOND
Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları’nın Hazırlıkları Devam Ediyor Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) bu yıl tüm sağlık yöneticilerini, Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları’nın dördüncüsünü gerçekleştirmek üzere 24-28 Nisan tarihinde Cornelia Diamond Hotel Antalya’ya davet ediyor. Kurultay için çalışmalar hızla devam ederken OHSAD Yönetim Kurulu Üyeleri ve sektör firmalarının üst düzey yöneticileri 17 Aralık Pazartesi Swissotel The Bosphorus’da bir araya geldi. Kokteylde sektör firmalarının üst düzey yöneticilerinin katılacağı “Tıbbi Cihaz Sektörünün Geleceği” konulu arama toplantısı hakkında öneriler, katılımcılar ve OHSAD Yönetim Kurulu tarafından tartışıldı.
52
OCAK 2013
Firmalarının Üst Düzey Yöneticileri de Katıldı Kokteylde OHSAD Yönetim Kurulu’ndan Genel Başkan Dr. Reşat Bahat, Başkan Yardımcısı Dr. Sema Akgün, Başkan Yardımcısı-Sayman Dr. Ahmet Şah Kolan, Dr. Uğur Baran, Dr. Nurettin Demirkol, Prof. Dr. Hayrettin Yekeler, Abdurrahman Külünk, Genel Koordinatör Dr. Filiz Çevirme, İsmet Karakaya, Denetim Kurulu’ndan Remzi Doğan ve Nuri Karaöz bir araya geldi. Geçen yılın ana sponsoru olan Çapa Medikal Genel Müdürü Zekeriya Avşar söz alarak görüşlerini bildirdi. Kokteyle katılan diğer firma üst düzey temsilci-
leri ise şöyle; GE Healthcare’den Mesut Göral, Penta Elektronik’ten Renan Dilmaç ve Fatih Kavak, Delta Trade Company’den Kemal Durukan, Okan Özdemir, Ertunç Özcan’dan Serap Gül, Johnson&Johnson’dan Orçun Zorlular ve Alper Tandoğan, Bilgi Sistemleri’nden Bekir Sami Nalbantoğlu, Üzümcü’den Tugrul Karagülle, İncekara’dan Mustafa Buyrukbilen, Mindray’dan Hakan Fehmi Sever, Finansbank’tan Figen Güler, A Plus’tan Candan Göksu, Kompozit’ten Aytunç Şengürel, Hill-Rom’dan Burcu Ayaslı, Synapsis’ten Vedat Çağlar, Datasel’den Okan Küçükersan ve Evolucare’den Yaşar Tezeren.
Melekleri Üzmeyelim yazı,
GÖKHAN ÜMİT L ALELİ
D
ünyanın en güzel ülkesinde yaşıyoruz. Bunu coğrafi, iklimsel, jeopolitik, siyasal istediğiniz açıdan değerlendirin. 783.562 kilometre kareye yayılan vatan toprağının her köşesinde bir kültür hazinesi görürsünüz. Amerikalı Türkolog Carter V. Findley, Dünya Tarihinde Türkler adlı eserinde, bugünkü Anadolu Türklerini, Orta Asya steplerinde başlayan ve Ankara’da son bulan bir otobüs yolculuğuna benzetir. Otobüs Ankara’ya gelene kadar pek çok durakta durmuş ve bu duraklarda yolcuların kimileri inmiş ya da bazı yeni yolcular binmiş. Bu duraklarda Türkler pek çok kültürel etkileşime girmişler, yeni dinler tanımışlar fakat en önemli mirasları olan Türkçeyi korumayı başarabilmişlerdir. Zor Kış Şartları Doğusundan batısına 75 dakikalık zaman farkı olan memleketimizin bazı bölgelerinde özellikle de kış aylarında
hayat şartlarıyla mücadele etmek zorlaşır. Kar yolları kapatır, ulaşımı aksatır. Yöre halkı aylarca birçok imkandan mahrum kalır. Ülkemizde, özellikle de son on yılda siyasal ve ekonomik açıdan yaşanan istikrar sayesinde halkın satın alma gücünde iyileştirmeler görüldü. Ancak, dengesiz gelir dağılımı sadece bizim değil, dünya genelindeki bütün ülkelerin sorunu. Maddi Destek Manevi Eziyet Bu kadar bilgiden sonra gelelim sadete; 2012 yılının Aralık ayı içerisinde alışılagelmiş mevsim zorluklarından birisi Şanlıurfa’dan televizyon ekranlarına yansıdı. Öğrencileri okula götüren servis aracı kara saplandı. Kurtarma ekibi ve öğrencilerin de yardımıyla yoluna devam etti. Bir haber ajansı bu görüntüleri medyaya servis etti. Buraya kadar her şey normaldi. Ancak görüntülerdeki bir ayrıntı haber içerisinden haber çıkardı. Bir evladı-
OCAK 2013
53
O Çocuğa Yazık
mız ayağındaki terlikle servis aracını itmeye çalışıyordu. Gördüklerimiz hepimizi derinden üzdü. Kimimiz gözyaşı döktü, kimimiz dudağını ısırdı. Çünkü yavrumuzun ailesinin ayakkabı alacak maddi imkanı yoktu. Şanlıurfa Siverek Kaymakamlığı duruma müdahil olarak aileye maddi yardımda bulundu. İnsanlığın ve devlet olmanın gereğini yerine getirdi. Allah onlardan razı olsun.
54
OCAK 2013
Ancak görüntüleri çeken haber ajansı, yapılan maddi yardımı manevi eziyete çevirdi. İlköğretim son sınıf öğrencisi çocuğumuza neden terlikle okula gittiğini defalarca sordu, sorguladı. Ailenin ekonomik durumunu o çocuğa sorgulattı. Ardından Siverek Kaymakamlığının yaptığı yardım sonrasında ayakkabı ve mont giyen çocuğu yeniden ekrana getiren haber ajansı, bot ve terlik ile okula gitmenin farkını dahi sorma cesaretini gösterdi. Sonrasında ise birçok televizyon kanalı haberi izleyicisiyle paylaştı. Manevi eziyete destek oldu. Zorluklar Her Yerde Sevgili dostlar olayı yaşayan evladımızın, ailesinin maddi yardımlardan mutlu olduğu kesin. Yardım yapanlardan, ihtiyaç sahiplerine destek olanlardan Allah razı olsun. Türkiye Cumhuriyeti devleti büyüktür, va-
tandaşına karşı yapması gerekenleri de yerine getirmiştir. Olayı sadece bir bölge ile sınırlandırmak da doğru değil. Bugün, deniz, güneş, oteller, şaşaalı bir hayat olarak gösterilen Antalya’da, Balıkesir’de, Rize’de ve diğer illerde de benzer manzaralara rastlayabilirsiniz. Bu illerimizin dağ köylerinde ayağında ayakkabı, üzerinde kazak olmadan kış geçiren birçok aile var. Hayrını Uçurmayalım Sonuç olarak; bir elin verdiğini diğerinin görmemesi dinimizin gereği. İnsanlara yardım yapayım derken, onların ezilmesine neden olmayalım. Kaş yapalım derken göz çıkartmayalım. Maddi destek olurken, manevi eziyet yaşatan sorumsuzlara ve görgüsüzlere de fırsat vermeyelim. Çocuklar bizim, Türkiye bizim.
ETKİNLİK TAKVİMİ
KONGRELER / SEMPOZYUMLAR
Sağlıkta Yeniden Yapılanmanın Erken Dönem Değerlendirmesi Sempozyumu Tarih: 15-17 Şubat 2013 Yer: Asya Termal Tatil Köyü - Kızılcahamam / Ankara Daha fazla bilgi için: www.sayed.org.tr Yeniden yapılanan sağlık sisteminde, birkaç ayı bulan uygulama sonrasında gelinen noktayı değerlendirmek, çözüm önerileri üretmek ve sağlık yöneticilerinin saha tecrübelerinin paylaşılmasına katkı vermek amacıyla “Sağlıkta Yeniden Yapılanmanın Erken Dönem Değerlendirmesi” konulu sempozyum 15-17 Şubat 2013 tarihleri arasında Ankara Kızılcahamam’da düzenlenecektir. Sempozyuma Sağlık Bakanlığı hizmet birimleri ve bağlı kuruluşların üst düzey yöneticileri, İl Müdürleri, Genel Sekreterler, Hastane Yöneticileri, İl Genel Sekreterliği Başkanları, Hastane Başhekimleri ve Müdürlerinin katılımları beklenmektedir.
5. Üroonkoloji Kış Kongresi Tarih: 30 Ocak-3 Şubat 2013 Yer: Üsküp / Makedonya Daha fazla bilgi için: www.urooncology2013.org
Bursa Dişhekimleri Odası 22. Uludağ Sempozyumu Tarih: 25-27 Ocak 2013 Yer: My Resort Hotel Bursa / Uludağ Daha fazla bilgi için: www.bursadishekimleriodasi.org
Kamu Özel Ortaklığı Kongresi 2013 Tarih: 23-24 Ocak 2013 Yer: JW Marriott Ankara Otel / Ankara Daha fazla bilgi için: www.kamuozelortakligi.com/tr Kongrede kamu ve özel ortaklığı modeli ile yürütülmekte olan çeşitli kamu yatırımlarının, finansal, hukuki ve diğer açılardan ele alınması amaçlanıyor. “Kamu Özel Ortaklığı Modeli, Sağlık Alanında Uygulamaları ve Sonuçları, Sağlıkta Yerli Sanayi Katılımı/Offset Uygulamaları ” kongresi finans, hukuk, inşaat ve mimari, sağlık işletmecilerinin kamu ve özel sektör temsilcileri açısından anlamlı katkı sağlaması beklenmektedir.
FUARLAR
Arab Health
ISPO 2013 World Congress and Tradeshow
Tarih: 28-31 Ocak 2013
Tarih: 04-07 Şubat 2013
Yer: Dubai
Yer: Hyerabad / Hindistan
Daha fazla bilgi için: www.arabhealthonline.com
Daha fazla bilgi için: www.ispo2013.org
OCAK 2013
55
Muhammed Bozdağ Öz Değeri Arttırayım Derken Kibre Düşüyoruz
Ruhsal Zeka kitabında, Batı’nın seküler kişisel gelişim düşüncesinin karşısına ahret bilinciyle biçimlenen kişisel gelişim prensibi ile çıkıyor Muhammed Bozdağ... Özgüveni kaybetmemenin yolunun kişinin yapabileceğine olan inancını kaybetmemesi olduğunu belirten Bozdağ ile kişisel gelişim ve kişisel gelişim stratejilerinin tehlikeleri üzerine konuştuk. röpor taj: ZEYNEP AĞAÇYETİŞTİREN
Kişisel gelişim son yıllarda hayatımıza giren bir tedavi ya da eğitim alanı. Nasıl bu ihtiyaç hâsıl oldu sizce? İnsanın gelişme ve hayata tutunma ihtiyacı derindir, temeldir, tarihseldir, genetiktir, doğuştandır. Yeni olan söz konusu kişisel gelişim arayışının bireyselleşmesidir. Herkes etkili söz söylemek, iyi ilişkiler kurmak, hayatta saygın bir konumda bulunmak, sağlıklı yaşamak ister. Kişisel gelişim bu ihtiyacı karşılamaya dönük bireysel araçlar sunan bir çözümler manzumesi… Elli yıl önce giyecek ayakkabısı olmayan nesillerin çocukları bugün ellerinde bilgisayarla dolaşıyor. Milletimizin yarısı internete giriyor. Eskinin aç insanının doymaktan başka ihtiyacı yoktu. Ama şimdi artan imkânların içerisinde arzularımız, amaçlarımız çoğaldı. Büyük bir fırsat patlamasının içiresindeyiz. Eskiden mensup olduğunuz toplumsal katmanın dışına çıkmanız neredey-
56
OCAK 2013
se imkânsızdı. Şimdi ise dünyanın en uzağındaki bilgiye evinizden erişebiliyorsunuz. Bir ürününüzü dünyanın en uzağındaki sokağa, internet üzerinden satabiliyorsunuz. Yeter ki çalışkan olun. NLP’yi insanlar hep bir başarı iksiri olarak görüyorlar sizce esas olan nedir? Kişisel gelişim dünyası içerisindeki modellerden biri olan NLP’yi daha çok psikoterapi alanında başarılı algılıyorum. Hipnozla birlikte kullanıldığında NLP daha etkili olabiliyor. Kanaatimce deneyimli uzmanların elinde NLP geleneksel psikoterapiden daha etkili sonuç verebiliyor. Ancak NLP bir hayat değiştirme modeli olarak aşırı abartıldı ve gözlemlediğim kadarıyla yıldızı zayıflayan modellerden biri şimdi. Zaten bu model iç görüsünü yeterince geliştirmemiş zihinlerde sanıldığı kadar etkili olmazdı. Kaderin yaşanması söz konusu olduğunda ilahi plandan başka hiçbir şey başköşeye yerleştirilemez.
“Yapabileceğimiz” İnancını Kaybediyoruz Özgüveni zayıflatan unsurlar nelerdir? Özgüven, yapabilmenin, özgüvensizlik de yapamıyor olmanın zaman içerisinde ürettiği iki zıt duygudur. Karşılıkları cesaret ve korkudur. Hiçbir şey insanı yapabildiğini/yapılabileceğini bizzat görmesinden daha etkili ikna edemez. Bu açıdan, özgüveni geliştirmenin yolu bilgiden ve öğrenimden çok deneyimden yani yetenekten geçiyor. “Yapabileceğimiz” inancını nasıl kaybediyoruz? Bir çocukken, anne babaya bakarak yürümeyi/konuşmayı öğrenmeye çalışıyorduk. Bunu yapamayacağımıza inansaydık dünyanın bu en önemli iki yeteneğini kazanamazdık. Yapabileceğimize inandık, çünkü önümüzdeki en yakın modeller yapabiliyordu ve biz her denediğimizde de aferin/bravo telkinleriyle bizi teşvik ediyorlardı. Yıllar sonra yeni yeteneklere açılırken işte bu sistem bozuluyor. Neler oluyor? Deneyimin içerisine girerek yapılabilenleri izlemiyoruz ve yapanların bizim gibi insanlar olduklarına tanıklık etmiyoruz. Bizzat denemekten eriniyoruz. Bir de buna mutsuz bir aile ortamında içe kapanma ve hele türlü tv ve internet oyunları aracılığıyla hayatın deneyimlerinden kopma eklenince durum vahimleşiyor. Olumsuz deneyimlerden kazandığımız derin korkular şuuraltından dikiliyor karşımıza ve ne zaman bir girişimde bulunsak bizi içerisinden sabote ederek durdurmaya çalışıyor. Bunlar nasıl aşılır peki? Deneyim, yetenek, başaranları gözlemlemek, aksiyon lazım. Özgüvensizliğin temeli olan öz değersizlik/cesaretsizlik/ önemsizlik bataklığını kurutmak lazım! “Küfür, hakaret, alay, adaletsizlik, ayrımcılık” davranışları öz değersizliğin temelidir. Değerimizi düşük algılayınca
OCAK 2013
57
yüksek idealler de olmuyor, adanmalar da, yüksek ahlak da gelişmiyor. Vurkaç bireylerine dönüşüyoruz. Eminlikle söyleyebilirim ki öz değeri inşa etmenin en kestirme yolu maneviyatın diriltilmesidir. Çünkü hiç kimse hayatını, Allah’a yakın hisseden kimse kadar değerli, önemli, saygın hissedemez. O ilahi yakınlığın artmasıyla ortaya çıkan ruhani iklim geçmişten gelen psikolojik bozuklukların üzerini okyanus gibi örter. Yalnız dikkat buyurunuz, öze/kalbe inememiş maneviyat psikopatik bozukluğu ve özdeğersizliği tamir edemez.
Öz Değeri Arttırayım Derken Kibre Düşüyoruz Diğer yöntemler de, bizi de yutan Batı medeniyetinin sunduğu derinliksiz yöntemlerdir. ‘Önemliyim’ öz telkini tekrarlamak, NLP ile zihne öz değer düşüncesini kodlamak, değerli davrandığınız deneyimlere odaklanarak olumlu imaj geliştirmek gibi stratejiler, seküler ahlak öğretileri filan… Kişisel gelişim stratejilerinin tehlikesi öz değeri arttırayım derken insanı kibre düşürebilmesidir. Öz değer kibirden başka bir olgudur; izzet, vakar, onur, haysiyet, namus, adalet, tevazu kavramlarının karışımıdır. Kibirlenirsek, egomuzun emrettiği her türlü çirkinliği yapabiliriz. Ancak öz değerimize inanırsak pisliğe bulaşmaktan tiksiniriz. Tembellikten, yalandan, sahtekârlıktan iğreniriz mesela. Belamız, çağımızda özgüvenin kibirle karıştırılması ve kolaycılığa alışılmasıdır.
Kadın Psikolojik Açıdan Erkekten Daha Güçlü 58
OCAK 2013
Kadınlar mı erkekler mi daha güçlüdür? Fiziksel açıdan erkeklerin daha güçlü yaratıldığı malumdur. İki cins bu yapıyı adil kullandıklarında aile mümkün oluyor; erkek ailesinin fiziksel koruyucusu ve milletlerin savaşçısı oluyor. Kadınların ise iki beyin bölümü arasındaki bağlantı erkeklerin neredeyse iki katı büyüklükte. Bu da kadını psikolojik açıdan erkekten daha güçlü ve dayanıklı kılıyor. Kadının bu gücü de gerilimlere rağmen ailenin parçalanmadan korunmasını mümkün kılıyor. Ailenin ve çocuğun yükü erkekte olsaydı, erkek o ağırlığı kaldıramazdı. Ülkemizde ortalama kadın ömrünün 74, erkek ömrünün ise 69 olması bu dayanıklılık farkını göstermiyor mu? Hayatta çıkan fırsatları neden değerlendiremiyoruz? Onlara yeteneklerimizi geliştirmek suretiyle kendimizi önceden hazırlamadığımız için… Yelkenleriniz hazır değilse gelen rüzgârlar geçip gider. Hayatı bilgisayar oyunuyla ve tv ile tüketmek yerine çalışıp yetenek geliştirerek yaşasak… İlişkilerimize, kişiliğimize yatırım yapsak, o fırsat bizi bulur, yakalar ve götürür. Fırsatlar yetenek ararlar, ilişkiler ararlar, temsil ararlar, sosyallik ararlar, sağlık ararlar, üretim becerisi ararlar…
Olumlu Duygulardan Doğan Gözyaşı Can Suyudur Ağlamak neden zayıflık alametidir? Ağlamanın sosyal olarak zayıflık alameti algılanması başka şey, sulu gözlü olmak ve sürekli duygusal yaşamanın psikolojik bir zayıflığa, tükenmişliğe işaret etmesi başka şeydir. Sürekli ağlamak zafiyettir ama doğru yerde ve zamanda ağlamak dayanıklılık ve denge alameti sayılmalıdır. Duyguları yerinde ve zamanında gerektiği kadar ve şekil-
de yaşamak, duygusal zekiliğe işarettir. Ancak duygusallık, duygunun esaretine düşmek zafiyettir, psikolojik bir bozukluktur. Beyin kimyası dengesizdir, sinirler yıpranmıştır. Tedavi gerekir. Nasıl içte biriken öfke bomba oluyorsa, içten taşamayan sevgi, şefkat, hasret hisleri de insanı günün birinde patlatır. Olumlu duygulardan doğan gözyaşı bence insanı dirilten ve geleceğe teşvik eden çok değerli can suyudur. Genç girişimcileri başarıya taşıyıcı ilkeler ve ilişkiler nelerdir? Okumalı, gözlemlemeli, dinlemeli, eğlenceyi sınırlarında tutmalı, nitelikli rehberlere başvurmalı, sağlık, maneviyat, aile, ilişkiler konularında bilgi ve denetimlerini arttırmalı. Deneyim aramalı, yetenek aramalı, çok yönlü olmalı. İlişkilerini çok önemsemeli. Davranış kusurları giderek toplumsallaşıyor ve toplumun taklit başarısızlığı taklide dönüşüyor. Değerli gençlerin geleceklerinin bedelini gençken ödemek için bir plan yapmaları ve aksiyoner olmaları lazım. Bedelsiz başarı kesinlikle imkânsız! Hayatta şansa zerre kadar ihtimal yok. Şansların ve tesadüflerin de arkasında bir gizemli plan var. Çoğu kimse bu sırrı keşfettiğinde iş işten geçmiş oluyor.
Şişirilmiş Egolarına Odaklanan İnsanların Evlilikleri Yürüyemez Toplumda yaşanan sık boşanmalar neden arttı? Bir yığın psikolojik hastalığa bulaşan nesiller yetiştiriyoruz. Kibir, bencillik, zevkçilik, çıkarcılık, dünyevilik, bireysellik, sorumsuzluk almış başını gidiyor. Kadın erkeğe değer vermeyi, erkek kadına değer vermeyi öğrenecek. Kadın erkeğe saygı duymayı, erkek kadına saygı duymayı kavrayacak. Şişirilmiş egolarına odaklanan insanların evlilikleri yürüyemez.
SİNEMA
Anna Karenina
Aşk Michael Haneke’nin senaryosunu yazdığı ve yönettiği filmde Jean Louis Trintignant, Emmanuelle Riva, Isabelle Huppert ile Alexandre Tharaud oynuyor. 80’lerinde emekli ve eğitimli iki müzik öğretmeni olan Georges ve Anne’ın, kendileri gibi müzisyen olan fakat uzakta yaşayan bir kızları vardır. Bir gün Anne bir kriz geçirir ve felç olur. Çift kadının felç geçirmesinin ardından bu durumla başa çıkmaya çalışmaktadır. Şimdi onca yıla yayılmış olan evlilikleri yeniden bağlılık testinden geçecektir.
60
OCAK 2013
Leo Tolstoy’un romanından uyarlanan senaryosunu Tom Stoppard’ın yazdığı, Joe Wright’ın yönettiği filmde Keira Knightley, Jude Law, Aaron Taylor Johnson ile Kelly Macdonald oynuyor.
Filiz Alpgezmen’in senaryosunu yazdığı ve yönettiği filmde Sezin Akbaşoğulları, Caner Cindoruk, Serkan Keskin ile Xavier Clion oynuyor.
Yüksek bir sosyal konuma sahip Anna Karenina, erkek kardeşi Oblonsky’den evliliğini kurtarmasına yardım etmesine dair aldığı mektup üzerine Moskova’ya hareket eder. Yolculuk sırasında Kontes Vronsky’nin oğlu, subay Vronsky ile karşılaşır, aralarında bir çekim oluşur. Anna, St. Petersburg’a döndüğünde Vronsky de peşinden gelir. Başlayan tutkulu aşk, halk arasında skandal yaratır.
Özgür, 80 darbesiyle Fransa’ya iltica etmiş bir anne babanın kızıdır. Paris’te doğup büyümüştür. Babası Hüseyin’in ölümü üzerine onun ülkesinde gömülmek olan son arzusunu yerine getirmek için İstanbul’a gelir. Fakat Hüseyin’in 12 Eylül sürecinde vatandaşlıktan atılmış olması Özgür’ün önüne büyük bir engel olarak çıkar. Bu engel, Özgür’ü İstanbul ve kendi içinde bir yolculuğa zorlar.
Yabancı
Pi’nin Yaşamı Yann Martel’in romanından uyarlanan David Magee’in senaryosunu yazdığı Ang Lee’nin yönettiği filmde Tobey Maguire, Gerard Depardieu, Irrfan ile Suraj Sharma oynuyor. Pi Patel’in Hindistan’daki egzotik bir hayvanat bahçesinden Pasifik’e uzanan yolculuğunda yaşadığı gemi kazası sonucu bir sandalda bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan ve üç yüz kiloluk bir Bengal kaplanı ile hayatta kalan tek insan olarak yaşadığı akıl almaz hikâyesini sunuyor. Pi, besin zincirine kurban gitmez ve Kaplan ile baş başa kalır.
KİTAP
Rastlantı ve Zorunluluk
Matematik ve Korku
Yazar: Jacques Monod Sayfa Sayısı: 176 Yayınevi: Alfa Yayıncılık
İslam Tasavvufunun Meseleleri Yazar: Erol Güngör Sayfa Sayısı: 224 Yayınevi: Ötüken Yayınlar
İslâmın bugünkü Meselelerinden farklı olarak sadece İslam tasavvufunun meselelerini ele almakta, fakat sosyolojik yaklaşımı ve inceleme metoduyla bir bakıma onu tamamlamaktadır.
62
OCAK 2013
1965 yılında Nobel Tıp ödülünü kazanan Monod Keskin bilim adamı zekâsıyla, sadece kendi alanı olan biyoloji üzerine değil, felsefe ve toplum bilimleri alanında da yıllar sonra doğrulanacak öngörülerde bulunur kitabında. Monodya göre, Homo Sapiensin ortaya çıkışından bile geriye giderek, insanlığın çocukluk yıllarına uzanan animist görüşler, modern insanın ruhunda halen canlı ve kökleşmiş haldedir.
Yazar: Ali Nesin Sayfa Sayısı: 233 Yayınevi: Nesin Yayınevi
Hobbit (Resimli) Yazar: Alan Lee, John Ronald Reuel Tolkien Sayfa Sayısı: 360 Yayınevi: İthaki Yayınları
Tolkien’in aslında çocuklar için kaleme aldığı “Hobbit”, çok geçmeden yetişkinlerden, özellikle de 60’ların asi gençliğinden büyük ilgi gördü. Bugün “Hobbit”le birlikte “Yüzüklerin Efendisi” fantastik edebiyatın kült eserleri arasında yer alıyor.
Bu kitabın matematik korkusunu yeneceği inancı doğru değil. Amaç, düşünerek, çalışarak, dirsek çürüterek mutlu olunabileceğini, eğlenilebileceğini göstermek. Eğlenmek için illa kahkaha ya da göbek atmak gerekmez! Ciddi bir iş yaparak da eğlenilebilir.
CORNELIA DIAMOND
“Sağlıkta kalite için el ele”
ÖZEL HASTANELER VE SAĞLIK KURULUŞLARI DERNEĞİ T.C. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
www.ohsadkurultayi.org