Ramazan Gazetesi - 4 Ramazan 1439

Page 1

4

G Ü N Ü N S ÖZ Ü Ramazan ayında verilen bir sadaka, başka aylarda verilen bin sadakadan daha hayırlıdır.

RA M A Z Â N

1439

G

19 Mayıs 2018 Cumartesi

A

Z

E

T

E

S

Hadîs-i Şerîf

İ

HERKESİN SOFRASI

HERKESE AÇIKTI SÂMİHA AYVERDİ

N

ihâyet ramazan gelir, oruç ayının ilk gecesi ile berâber terâvih, iftarlar ve dolayısıyla eğlenceler de başlamış olurdu. Ramazanda zengin, orta hâlli hattâ fakir, herkesin kapısı ve sofrası herkese açıktı. Akrabâ ve yakın dostlar arasında, dâvetsiz olarak iftara gitmek, bir saygı ve nezâket kâidesi idi. Buna mukabil akrabalık, ahbaplık ve komşuluk münâsebetleri gereğince yapılan iftar davetleri de gene, dâvet edilene karşı dâvet edenin alâka, îtibar ve saygısının bir nişânesi demekti. Onun için bir yandan eşi, dostu, hısımı akrabayı ağırlamak, bir yandan fakiri fukarayı kollamak için kurulan iftar sofraları, Kadir Gecesi’ne kadar devam eder ve böylece otuz ramazan İstanbullunun kapısı açık bulunurdu. İftara yarım saat kala, evlerin içinde sessiz ve sabırsız bir telâş başlardı. Yüzler rûhânileşip hafifçe solar, her zamankinden daha anlayışlı daha mülâyim olurdu. Hattâ tiryâkilerin abus ve

kavgacı çehrelerinde bile bir îmânın felsefesini okumak mümkündü. İftar sofralarının en câzip tarafları şüphesiz ki iftarlıklardı. Küçük küçük kahvaltı tabakları içinde renk renk, çeşit çeşit reçeller,

türlü türlü peynirler, zeytinler, sucuklar, pastırmalar, susamlı susamsız simitler, ramazan sofralarının değişmez çizgilerindendi. Çerez faslı bittikten sonra iftarlıklar toplanır, keyfe göre bir veya bir kaç türlü çorbadan,

isteyen istediğini alır, bu iş de tamam olduktan sonra kıymalı ve pastırmalı yumurta tepsisi ortaya gelirdi. Fakat yalnız iftarlıkla bile doyulabilecekken, yumurtadan sonra etler, sebzeler, börek, tatlı ve meyveler, sıra-

sıyla konup kalkardı. Oldu olası mutfağı ile damağı arasında sıkı bir münâsebet kurmuş olan bu ecdat mirâsı boğaz düşkünlüğü, bilhassa ramazan aylarında alabildiğine at koşturur, mevsimine göre değişen oruç saatlerinin açlığını, nakış gibi donattığı sofralarla karşılardı. Hele iftar sofralarından kalkıp da ağırlaşan vücutlar bir kenara çekilince, tütünle kahve, bu donuklaşmış kafalara ve yükünü tutmuş mîdelere devâ gibi gelirdi. Amma fazla gevşeyip oturacak yârenliğe dalıp işi uzatacak vakit de pek olmazdı. Zîra yatsı ezânı okunur okunmaz, abdestler tâzelenir ve terâvih hazırlığı başlardı. Bâzıları câmilere gider, bazıları da namazlarını evlerde yalnız veya cemâatle kılarlardı. Eski insanlar namazlarını vaktinde ve bilhassa cemâatle kılmaya dikkat ve îtinâ gösterirlerdi. Câmi, kalabalıkların en kolay ve en samîmî bağlarla sosyalleşebildikleri ve kendi aralarında bir âşinâlık alış verişi edip mânevî bir köprü kurdukları bir mahaldi. Öyle ki, insan oğlu kendi kendini madde âleminin günlük boğuntusundan, iş gibi yemek içmek, uyku gibi mekanik esâretinden bir mânevî istiklâl bölgesinin huzur ve emniyetine atmak sûretiyle hürriyete ilticâ ederdi. > devamı 5. sayfada

İstanbul namaz vakitleri İmsâk

03: 2 8

Sabah

0 3 :48

Güneş

0 5:35

Öğle

13 :12

İkindi

1 7: 09

Akşam

2 0: 2 7

Yatsı

22: 1 8


2

sağlık

Ramazanda oruç tutarken OLMAZSA OLMAZLAR Sahur öğünü güçlü olsun: Oruçta, sahur öğünü normal beslenme sisteminde ki kahvaltı kadar önemlidir. Sahura mutlaka kalkmalı ve dengeli ve zengin bir sahur kahvaltısı yapmalısınız. 3-4 dilim peynir + 3-4 dilim tam tahıl ekmeği + küçük bir avuç ceviz, badem gibi kuru yemiş + bol domates salatalık gibi çiğ sebze + 1-2 porsiyon taze meyve dengeli bir sahur kahvaltısını oluşturur.

İftar öğünü sağlam olsun: İftarda dengeli beslenmek Ramazan ayının sağlıklı geçmesi için temel gerekliliktir. İftar öğününde denge kurmak için; 1 . grup yemek; et veya etli sebze yemekleri + 2 . grup yemek; ekmek grubu yiyecekler; ekmek, pilav, makarna, patates, mısır + 3 . grup yemek süt- yoğurt grubu (ayran, cacık, yoğurt olabileceği gibi iftarın üzerine sütü kahve ile karıştırarak sütlü kahve olarak da içebilirsiniz) + 4 . grup yiyecekler zeytinyağlı sebze yemekleri, salata ve çiğ sebze (az zeytin yağı ilave edilmiş salatadan en

az bir avuç yemeniz gerekir, enerji içermediği için daha fazla, istediğiniz kadar tüketebilirsiniz.) + 5 . grup yiyecek olarak da yemeğin üzerine tüketilecek Ramazan tatlıları veya meyve.

Su içmeye zaman ayırın: İftarda, sahurda, iftardan yatana kadar gece boyunca bol su için. İftardan sonra suyunuzu yanınıza alın sizi rahatsız etmeyecek şekilde bol bol için.

Gece yatmadan önce küçük bir ara öğün olsun: İftardan sonra yatmadan önce küçük sağlıklı bir atıştırma, 3. öğün görevini görür. Bu atıştırmalar; taze mevsim meyvesi veya kuru meyveler ile birlikte ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişler olsun. Peynir + ekmekle küçük bir sandviç veya süt, yoğurt gurubu yiyecek yanında meyve ilavesi de tok tutan enerji veren atıştırmalardır. Oruçluyken gün içinde minimum hareket olsun: Ramazan’da oruçluyken aç ve susuz olduğunuz için, gün içinde minumum hareket edin. İftar sonrası açık havada kısa, orta tempolu bir yürüyüş metabolizmamızı canlı tutar.


oruç ve iftar FETİH SÛRESİ

ORUÇ AYI GELDİ YİNE Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinin hocası Üftade hazretlerinin yazdığı ramazaniyye

Dosttan atasın getiren Zulmetleri hep götüren Canlarda irfan bitiren Oruç ayı geldi yine

“Âşıklara eydin sala Oruç ayı geldi yine Rahmet denizi cûş edip Âlemlere doldu yine

Sâliklere kuvvet olan Ariflere izzet olan Mü’minlere cennet olan Oruç ayı geldi yine

Kur’an’da Allah öğdüğü Cümle nebiler sevdiği Ümmete Allah verdiği Oruç ayı geldi yine

Aydın eden gönülleri Mesrur eden mü’minleri Ma’mur eden mescidleri Oruç ayı geldi yine

Cümle aya sultan olan Dertlilere derman olan Hakk’dan bize ihsan olan Oruç ayı geldi yine

Üftade’nin canı sever Oruç ayın daim öğer Dost iline edin sefer Oruç ayı geldi yine”

Kur’ân-ı kerîmin kırk sekizinci sûresi. Fetih sûresi, hicretin altıncı yılında Hudeybiye andlaşması dönüşünde Mekke ile Medîne arasında nâzil oldu (indi). Yirmi dokuz âyet-i kerîmedir. İslâmiyet’in yakında elde edeceği fethi, başarı ve zaferi müjdelediğinden Sûret-ül-Fetih denilmiştir. Sûrede; Peygamber efendimiz ve mü’minler için verilen ve verilecek olan nîmetler, münâfıkların ve müşriklerin uğrayacağı azâb hatırlatılmakta ve cihâddan geri kalanlar ve daha başka konular anlatılmaktadır. Allahü teâlâ Fetih sûresinde meâlen buyuruyor ki: (Habîbim) biz seni mü’minlerin (İnananların) îmânına, kâfirlerin (inkar edenlerin, inanmayanların) küfrüne (inkârına) şâhid, mü’minleri Cennetle müjdeleyici, kâfirleri de Cehennem ateşi ile korkutucu olarak gönderdik. (Âyet: 8) Kim Allah’a ve peygamberine îmân etmezse, inanmazsa, muhakkak ki biz o kâfirler için pek şiddetli bir azab hazırladık. (Âyet: 13) Kim Fetih sûresini okursa, sanki Mekke’nin fethinde Resûlullah ile berâber bulunmuş gibidir. (Hadîs-i şerîf-Tefsîr-i Kâdı Beydâvî) Ramazan’ın birinci gecesi kim namazda, Fetih sûresini okursa, Allahü teâlâ o kimseyi bütün sene korur. (Hadîs-i şerîf-Rûh-ul-Beyân)

İftar Sofrası

Sebzeli Bulgur Pilavı Aldanma sağa sola! İhlâsla gir Hak yola! Orucunu tutanın, Sonu elbet hayrola. ~~ Bilinmeli emekler, Nefis olsun yemekler, Komşu davet etmişti, İftara bizi bekler? ~~ İnanan oruç tutar, Gafleti söküp atar, Teravihi de kılıp, Sevaba sevab katar. ~~ Hoca şükret Rahman’a! Fırsat verme şeytana! Hasretle bekliyorduk, Kavuştuk ramazana.

3

Malzemeler (4 kişilik): • • • • •

1 su bardağı bulgur 1 çorba kaşığı tereyağı 1 adet soğan 1 kase haşlanmış sebze garnitür (bezelye, havuç, patates) 1 tatlı kaşığı biber veya domates salçası

Hazırlanışı: Tereyağını eritip kıyılmış soğanı kavurun. Salçayı ilave edip birkaç dakika daha kavurun. Bulguru ilave edin. 2 bardak kaynar suyunu ve tuzunu ekleyin. Bir taşım kaynayınca ateşi kısın. Ocaktan indirmeye birkaç dakika kala, önceden haşlamış olduğunuz karışık sebze garnitürü ilave edin. Karıştırıp tencerenin kapağını kapatın. Ocaktan alın. 10 dakika demlendikten sonra servise sunun.


tarih

4

Asırlarca, Aralıksız Okunan Kur’ân-ı Kerîm

zerken, kulağıma derinden bir Kur’an sesi geldi. Birdenbire İslâm mimarisini tam manâürk edebiyatının sıyla gördüm. Çünkü ünlü şâirlerinden İslâm mimarisinin içine, Yahya Kemal bir ruh gibi, muhakkak (Beyatlı), İstanrahle başında bir Kur’an bul’un işgal altında busesi lâzım. O olmadığı lunduğu günlerde Topka- zaman, bu mimari kuru pı Sarayı’nı ziyaret etmiş, bir şekilde görünüyor. Bu oradaki intibalarını ve fikrimi, rehberim Lütfi hissiyatını 14 Şubat 1921 Bey’e söyledim ve bu tarihli İleri gazetesinde Kur’an sesinin nereden yayınlanan “Hilâfete geldiğini sordum. Yakın Bir gün” başlıklı “Hırka-i Saadet Dâireyazısıyla dile getirmiştir. sinden” dedi. Yavaş yaŞair, Saray kâtiplerinden vaş sesin geldiği penceLütfi Bey’le birlikte dola- reye yaklaştım. Baktım; şırken, Yavuz Sultan Se- yeşil, yemyeşil rûhânî lim’in odasını şöyle tarif yeşil bir dâire, pencereediyor:” ye arkasını çevirmiş bir Cihangir Selimi Evvel’in hafız, öteki âleme dalmış (Yavuz Sultan Selim) bir ruhun istirahatiyle odası o kadar küçük ve okuyor, diğer bir hafız sâde ki, uzun seferleda gözlerini yummuş, bir rinden birinde konduğu köşede tesbihini çekerek fakirane bir han odasını bekliyor. andırıyor. ZannediyorRehberim Lütfi Bey’e sunuz ki, eyerlenmiş atı sordum; yanıbaşındaki kapıda “Hırka-i Saâdet’te ne beklemektedir. Büyük zaman bu hatim indiriPadişah, kısa bir istiralir?” Lütfi Bey, gülümsehatten sonra çıkıp gideyerek kulağıma dedi ki: cek. “Her gün! Her saat! Revan Köşkü’nde geDörtyüz seneden beri YAHYA KEMAL BEYATLI

T

geceli gündüzlü bilâfâsıla...” Hayretten gözlerimi kapanmış dinliyordum. Lütfi Bey biraz mâlûmat verdi: “Yavuz Sultan Selîm, hilâfetin alâmeti olan Hırka-i Şerif, Sened-i Şerîf ve diğer Emanet-i Mübâreke’yi Mısır’dan İstanbul’a hatimle indirterek getirmiş; İstanbul’a vardığı gece, Saray’da yüksek bir mevkiye yerleştirmiş; mimarbaşı ve ustalar asıl tevdi

olunacak makamı harıl harıl inşâ ederlerken, sefer yorgunluğuna bakmaksızın sabaha kadar ayakta beklemiş. O gece, geceli gündüzlü Kur’an okunması için bir vazife tertip ederek, kırkıncısı bizzat kendi olmak üzere kırk hafız tayin eylemiş. İşte o günden bu âna kadar, bu dâirede bir saniye tevakkuf etmeksizin (durmaksızın) Kur’an okunuyor. Bu hafızlar el’an kırk kişidir. Dâima, ikişerli nöbetle vazife-

lerini ifâ ederler. Bugün de, bu iki hafızın nöbeti” dedi. Bu gece, bu saat, ben burada bu satırları yazarken, Hırka-i Saadet Dairesi’nde Kur’an okunuyor! Siz, bu saat, benim bu satırlarımı okurken, Hırka-i Saadet Dairesi’nde Kur’an okunuyor! Tam dörtyüz seneden beri de böyle fasılasız okunmuş. O günden beri, bu düşünce, bir saat rakkası gibi hafızamda sallanıyor. O günden beri, Hilâfet’in Türk kalbinde ne kadar derin bir temeli olduğunu duydum. Hilâfet makamı olan İstanbul’da, böyle bir makamın yanında dört asırdır durmamış bir Kur’an sesi olduğunu bilmezdim. Nice Türkler, hattâ nice İstanbullular da bilmezler. Bu sarayın içinde dört yüz seneden beri olmuş ihtilaller, hal’ler, kıtaller, bu Kur’an sesini bir an susturamamış. Bu hâdiseyi idrak ettikten sonra, İstanbul’dan niçin çıkarılamıyoruz, bu şüpheyi halleder gibi oldum.


tarih Elden gİder...

> baş tarafı 1. sayfada Namazdaki teslimiyet, kulun kendini inkâr etmesi veya nefyeylemesi değil; belki bindiği gemi batarken, ya da ateş hattında kurşunlar tepesinden yağarken dahi onu, rahatlıkla Hakk’ın huzûrunda tutabilen hudutsuz kudretti. Ramazan ayında İstanbul’un hemen her konağının bir köşesi, bir çeşit mescit hâline konurdu. Otuz ramazan, terâvih kıldırmak üzere güzel sesli bir imam tutulur ve konak halkından başka, civardan isteyen herkes, câmiye gidecekleri yerde buraya gelebilirlerdi. İbrahim Efendi’nin konağı da gelenek icâbı bu teâmüle uygun hareket ederek, selâmlığın büyük salonunu terâvih namazına tahsis ederdi. Hareme geçen mâbeyn

5

S

kapılarının önüne birer paravana konur ve her iki salona da sırma, kasnak, anavata, dival işlemeli ipek arakiye ve yazma seccâdeler serilirdi. Her iki rekâtta salavat getiren güzel sesli müezzinler ve ilâhîcilerin de iştirâkiyle

sabâdan, bestenigârdan, hicaz ve acemaşirandan ilâhîler okunur, mağfiret ayının bu toplu ibâdeti ile yürekler yumuşar, bir hafiflik, bir huzur ufkuna doğru kayan gönüller, iyilik kabûlüne ve güzellik zuhûruna elverişli bir zemin hâline gelirdi.

ultan Fâtih’in (şair Avnî) elden gider redifli gazeli pek dokunaklı gelir bana. Bir başka sultan şair (Kanûnî merhûm = Muhibbî) ve daha sonra Ziya Paşa birer nazîre yazmışlar. Hepsi beşer beyit.

Gırre olma dilberâ hüsn ü cemâle kıl vefâ Bâki kalmaz kimseye nakş u nigâr elden gider – Avnî

Yâr için ağyâr ile merdâne cenk etsem gerek İt gibi murdar rakîb ölmezse yâr elden gider – Avnî

Ziya Paşa’dan da iki beyt alalım:

Aşk işinde üç kahraman bulunur daima. Âşık, mâşuk ve rakip. Gül, bülbül ve diken yani. Esas oğlan, saf kız ve Hayati Hamzaoğlu. (Yaşı şöyle kırkı geçmiş olmayanlar nereden bilsin; Yeşilçam filmlerinin kadrolu kötü adamıdır kendisi. Erol Taş ve Turgut Özatay gibi) Rakip, maşuku elde edendir. Aşığa ise gam çekmek düşer hep. Ahmet Paşa’nın dediği gibidir: Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum dedi Gam yemekden özge bu derdin devâsın bilmedim [Tabibe gönül derdi için bir deva sordum. Muayene etti ve reçete olarak ‘gam’ yazdı. Başkaca ilaç yokmuş.] Ya da Şeyhülislâm Yahyâ’nın dediği gibidir:

[Gurur etme ey sevgili! Güzellik ve süs kalıcı değil; bir gün elden gider.]

Görmeden âsâr-ı Nisânın bahâr elden gider Güller âhir râm olur ammâ hezâr elden gider [Daha Nisan ayının eserlerini görmeye fırsat olmadan, bakmışsın ki bahar bitmiş. Güle yalvarır bülbül, gül naz eder. Gün gelip merhamete gelir gül ama, o zamana kadar bülbülün ömrü tükenmiştir; bülbül elden gider.] Bu noktada Hayâlî’nin harika bir beytinin yeri geldi: Bezlini evvel bahârın kûha sor hâmûna sor Mâl-i dünyâdan ne alıp gittiğin Kârûn’a sor [İlkbaharın saçtığı güzelliklerden ne kaldığını dağlardan, ovalardan sor. Hazinelerinin anahtarlarını develere taşıtan Kârûn’a, dünyadan ayrılırken ne alıp gittiğini bir sormalı.]

Ya seferdir ya tahammül çünkü aşkın çaresi

Sârbân-ı vakt isen hazm eyle zîrâ vakt olur Bir topal merkep belâsıyla katâr elden gider

Edebiyatımızda rakip ateştir, kargadır, yılandır, kurbağadır bazen. Bazen de şeytandır. İlâhî aşkı anlatan Avnî’nin bu beytinde de kast edilen budur. Düşman (şeytan) ile cansiperane mücadele etmeliyim. Zira gaflete düşersem, felâketime sebep olacaktır.

[Kervancıbaşı olarak çok dikkatli ol. Hiç önemsemediğin topal merkep yüzünden bir de bakmışsın katarın tamamını kaybetmişsin. Hani demezler mi: “Bir çivi bir nalı kurtarır, nal atı, at süvariyi, süvari orduyu” Onun gibi, hiçbir ayrıntıyı ihmal etme.]


sohbet ORUÇ, BÜTÜN DİNLERDE OLAN BİR İBADETTİR 6

PROF. DR. RAMAZAN AYVALLI

Bugün aslından uzaklaştırılmış, bozulmuş hâlde bulunan Yahûdîlik ve Hıristiyânlıkta da oruç vardı. Hattâ aslı hak bir dîne dayanmayan, diğer bâtıl, bozuk inançlarda da oruca benzer ibâdetler görülmektedir. Bu ibâdetler, daha önce o bölgelerde yaşamış Hak Peygamberlerden kalmış olabilir.

B

ugün aslından uzaklaştırılmış, bozulmuş hâlde bulunan Yahûdîlik ve Hıristiyânlıkta da oruç vardı. Hattâ bâtıl, bozuk inançlarda da oruca benzer ibâdetler görülmektedir. Dünyaya gönderilen ilk insan ve ilk Peygamber Hazret-i Âdem aleyhisselâmdan beri oruç tutulurdu; yani daha önceki ümmetler de oruç tutarlardı. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîm’inde Bakara sûresinin 183-185. âyet-i kerîmelerinde, “Ramazân ayı” ve bu ayda yapılacak bir ibâdet olan “Oruç”tan bahis buyuruyor: “Ey îmân edenler! Oruç sizden öncekilere (sizden önce gelip geçmiş ümmetlere) yazıldığı (farz kılındığı) gibi size de, Allah’a karşı gelmekten korunasınız, sakınasınız diye farz

kılındı.” [Bakara, 183] “(Size farz kılınan oruç) sayılı günlerdedir. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, (tutamadığı günler sayısınca) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyârlık veya şifâ umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakîri doyuracak kadar fidye gerekir...” [Bakara, 184] “...Sizden Ramazân ayını idrâk edenler (o aya yetişenler, ayı görenler) onda oruç tutsunlar. Kim o anda hasta veya yolcu olursa, (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kazâ etsin (oruç tutsun).....” [Bakara, 185] Bugün aslından uzaklaştırılmış, bozulmuş hâlde bulunan Yahûdîlik ve Hıristiyânlıkta da oruç vardı. Hattâ aslı hak bir dîne dayan-

maya n, diğer bât ıl, boz uk ina nçla rda da or uca benzer ibâdet le r gör ülmektedir . Bu ibâdet ler , da ha önce o bölgelerde ya ş a m ış Ha k Pey ga m ber lerden ka lm ış ola bilir . Boz ula bozula bugünkü hâ le gelm iş olma iht imâ li çokt ur . [Alfabetik olarak zikredecek olursak] Asurlular ve Babilonya’da oruca büyük önem verirlerdi. Amerika’da Azteklerin oruç tuttukları bilinmektedir. Brahmanizm’de mahallî ayların onbirinci ve onikinci günlerinde oruç tutmak gelenek hâline gelmiştir. Brahmanlar, hasta ve yaşlıları dahî oruçtan muâf tutmazlar. Budizm’de oruç daha önemlidir. Güney Asya’daki Hint dînlerinde oruç sıkı bir terbiye vâsıtası olarak hâlâ görülmektedir. Hin-

duizm’de oruç genellikle nefsi tezkiye için senenin muayyen günlerinde ve bayramlarda tutulur. Oruç daha çok, bazı besinleri yememe yani bir nevi perhîz şeklindedir. Bazı günlerde ise sâdece kadınlar oruç tutarlar. Maniheizm’de de oruç, perhîz ve riyâzetin bulunduğu bilinmektedir. (Eski) Mısırlılarda orucun genellikle dînî bayramların yanında yer aldığı görülmektedir. Romalılar ve (Eski) Yunanlıların da diğer milletler gibi, oruca önem verdikleri ve ictimâî felâketlerden kurtulabilmek için oruç tuttukları bilinmektedir. İlkellerin inancı olarak kabul edilen Totemizm’de ise perhîz ve riyâzet gibi fiiller ile tövbe törenleri dînin esâsını teşkîl eder...


sohbet

7

Orucu Bozan Şeyler

Yusuf-i Hemedani

Y

usuf-i Hemedani hazretleri, Silsile-i aliyyenin sekizincisidir. Fıkıh âlimi idi, hadis ilmini de öğrendi. Tasavvufu Ebu Ali Farmedi hazretlerinden öğrenip, onun sohbetinde yetişerek kemale ulaştı. Yüzlerce talebesi vardı. Abdullah-i Berki, Ahmed Yesevi ve Abdülhâlık-ı Goncdüvani gibi büyük veliler yetiştirdi. Bir taraftan doğru din bilgilerini öğretmeye çalışır, insanlarla uğraşmaktan, onları yetiştirmek için çalışmaktan hiç sıkılmazdı. Diğer taraftan, ağrılara ve yaralara ilaç yaparak herkesin derdine deva bulmaya çalışırdı. Necibüddin Şirazi isimli bir zat anlatır: Bir zamanlar evliya sözlerinden birkaç parça elime geçmişti. İnceledim, çok hoşuma gitti. Bunlar kimin sözüdür, bu zatı bulayım da, istifade edeyim dedim. Bir gece rüyada, heybetli, vakarlı, ak sakallı, pek nurâni bir zatın evimize girdiğini gördüm. Hemen abdest almaya gitti. Beyaz bir kaftan giymişti. Kaftanın üzerinde iri hatla, altın suyu ile, Âyet-el-kürsi baştan ayağa kadar yazılmıştı. Ben onun arkasından gittim. Kaftanı çıkarıp bana verdi. Bu kaftanın altında ondan daha göz kamaştırıcı bir yeşil kaftan daha vardı. Bunda da, önceki gibi aynı hatla, altın yazıyla Âyet-el-kürsi yazılmıştı. Onu da bana verdi. “Ben abdest alıncaya kadar bunları tut!” buyurdu. Abdest aldı. “Bu iki kaftandan hangisini istersen sana vereyim” buyurdu. Hangisini verirseniz iyi

olur dedim. Yeşil kaftanı bana giydirdi. Beyazı da kendisi giydi. “Ben, o okuduğun parçaların sahibi olan Yusuf-i Hemedani’yim” buyurdu. Uyanınca çok sevindim. Ona olan sevgim arttı. İbni Hacer-i Mekki hazretleri anlatır: Ebu Said Abdullah, İbnüs-Sakka ve Seyyid Abdülkadir-i Geylani ilim öğrenmek için Bağdat’a geldiler. Yusuf-i Hemedani hazretlerinin, Nizamiyye Medresesinde vaaz ettiğini duymuşlardı. İbn-üs-Sakka; “Ona bir soru soracağım ki cevabını veremeyecek” dedi. Ebu Said Abdullah; “Ben de bir soru soracağım. Bakalım cevap verebilecek mi?” dedi. Küçük yaşına rağmen büyük bir edep timsali olan Abdülkadir-i Geylani de “Allah korusun. Ben nasıl soru sorarım. Sadece huzurunda beklerim, onu görmekle şereflenir, bereketlenirim” dedi. Nihayet Yusuf-i Hemedani hazretlerine geldiler. Yusuf-i Hemedani hazretleri, İbn-üs-Sakkâ’ya dönerek; “Yazıklar olsun sana! Demek bana, cevabını bilemeyeceğim sual soracaksın ha! Senin sormak istediğin sual şudur. Cevabı da şöyledir. Senden kâfirlik kokusu geliyor” buyurdu. Sonra Ebu Said Abdullah’a dönerek; “Sen de bana bir sual soracaksın ve bakacaksın ki, ben o sualin cevabını nasıl vereceğim. Soracağın sual şudur ve cevabı da şöyledir. Fakat sen de edebe riayet etmediğin için, ömrün sıkıntı ile geçecek” buyurdu. Sonra Abdülkadir-i

Geylani’ye döndü. “Ey Abdülkadir! Bu edebinin güzelliği ile, Allahü teâlâyı ve Resulünü razı ettin. Ben senin Bağdat’ta bir kürside oturduğunu, çok yüksek bilgiler anlattığını, “Benim ayağım, bütün evliyanın boyunları üzerindedir” dediğini sanki görüyor gibiyim ve ben, yine senin vaktindeki bütün evliyayı, senin onlara olan yüksekliğin karşısında boyunlarını eğmiş halde olduklarını görüyor gibiyim” buyurdu. Aradan yıllar geçti. Abdülkadir-i Geylani zamanındaki evliyanın en üstünü, baş tâcı oldu. Öyle yüksek derece ve makamlara kavuştu ki, insanlardan ve yüksek zatlardan herkes gelerek, mübarek sohbetlerinden istifade ederlerdi. Bir gün buyurdu ki: “Benim ayağım, bütün evliyanın boyunları üzerindedir.” Zamanında bulunan bütün evliya, onun kendilerinden çok yüksek olduğunu bilirler ve üstünlüğü karşısında boyunları eğri olurdu. Bunlar meydana çıktıkça, Yusuf-i Hemedani hazretlerinin senelerce önce haber verdiği hâller anlaşılıyordu. İbn-üs-Sakka ise, çok güzel konuşurdu. Şöhreti zamanın sultanına ulaştı. O da bunu elçi olarak Bizans’a gönderdi. Hristiyanlar buna çok ilgi gösterdiler. Nihayet, onlara aldanarak hristiyan oldu. Ebu Said Abdullah da diyor ki: Hayatım sıkıntılar içinde geçti. Yusuf-i Hemedani hazretlerinin, her üçümüz hakkında da söylediği aynen meydana geldi.

O

rucu bozup, yalnız kazâ gerektiren şeylerden bazıları:

• İmsak vakti bittiğini bilmeden yiyipiçerse,

• Hatâ ile bozulursa,

• Güneş battı zannederek orucunu bozarsa,

• Boğaza kar ve yağmur kaçarsa, • Zorla bozdurulursa, • Burna sıvı ilâç koyarsa, • Burna kolonya çekerse, • Mukîm iken başladığı orucu, seferde bozarsa, • Ud ağacı, amber ile tütsülenip dumanını çekerse, • Başkasının içtiği sigara dumanını isteyerek çekerse, • Kulağın içine ilâç damlatırsa, • Derideki yaraya konan ilâç içeriye girerse, • Vücuda iğne ile ilâç şırınga ederse, • İsteyerek, zorlayarak ağız dolusu kusarsa, • Dişi kanayan veya diş çektiren kimse, ağzındaki kanı yutarsa veya tükürükle eşit miktarda karışık kanı yutarsa,

• Dişlerin arasında kalan nohut kadar şeyi yutarsa, • Ağrıyan dişini morfin vurdurarak çektirmek zorunda kalan kimse, orucu bozulduğu için yiyip içerse, • Abdest alırken boğaza su kaçarsa, • Kağıt, taş, pamuk, ot, pişmemiş pirinç... gibi ilâç ve gıda olmayan şeyi yutarsa, • Uyurken ağzına su akıtılırsa, • Oruçlu olduğunu unutup yediğinde, orucu bozuldu sanarak, bilerek yemeğe devam ederse, • Ramazanda imsak vaktine kadar niyet etmeyip, daha sonra niyet etse, öğleden evvel veya sonra, orucunu bozarsa, • Bunların hepsinde oruç bozulur ve bayramdan sonra, bir günü için yalnız bir gün kazâ etmek lâzım olur.


anlardan yĂźkselen enlerden. sessizce di 22 yaoÄ&#x;ru yolu n Justine, aĹ&#x;Äąyordu, na karĹ&#x;Äą e bu kĂźle Ä°slam’la Ailemden rdiÄ&#x;imde Her Ĺ&#x;ey mde germ. ÇßnkĂź etlerinde melerden duÄ&#x;umu

an sonra tepkileri rek “An-

)( % 12/ ,5 # , 12/ # ,<* !(*(/

belki onlar da bu yolu seçecekâ€? diyor Ä°slam’Ĺ seçmesinin evliliÄ&#x;ini de etkilediÄ&#x;ini ifade eden Justine, “ArkadaĹ&#x;larÄąm vasÄątasÄąyla Fas asÄąllÄą Ali’nin evlilik teklifini kabul ettim. Ailemi de; bir MĂźslĂźman kÄązÄąn bir MĂźslĂźman erkekle evlenmesinin zaruriyetini anlatarak ikna ettim. Onlar da mutluluÄ&#x;um için rÄąza gĂśsterdilerâ€? diyor. Vaktinin Ăśnemli bir kÄąsmÄąnÄą Arap edebiyatÄąna ayÄąran Justine; Kur’an-Äą kerim ĂśÄ&#x;renmeye karar vererek Ä°slam Ăźniversitesine kaydÄąnÄą yaptÄąrmÄąĹ&#x;. Tam bir MĂźslĂźman gibi yaĹ&#x;amak istediÄ&#x;ini belirten Justine, “İslam’a girdikten sonra haramlar ve helallere iliĹ&#x;kin bilgilerimi geliĹ&#x;tirdim. Ĺžimdi Ä°slamiyet’le yeni bir hayata baĹ&#x;ladÄąm. BeĹ&#x; vakit namazÄąmÄą kÄąlÄąyorum. Biliyorum ki benim mutluluÄ&#x;um, FransÄąz akrabalarÄąmÄą da etkileyecek, belki de onlar da bu yolu seçecekâ€? diyor.

nĂźkte

8 Bir Fasl ile evlenen Justine imdi çok mutlu.

nem, babam ve erkek kardeĹ&#x;imin tepkilerini ilk ßç hafta aĹ&#x;maya çalÄąĹ&#x;tÄąm. Ă–nce annem ĂśÄ&#x;rendi MĂźslĂźman olduÄ&#x;umu, ilk duyduÄ&#x;unda çok sinirlendi. Fakat tam tersine, benim ona bir anne Ĺ&#x;efkati ile yaklaĹ&#x;mam, onun Ăźzerinde etkili oldu. Annemin bana karĹ&#x;Äą deÄ&#x;iĹ&#x;en olumlu tavÄąrlarÄą babama ve erkek kardeĹ&#x;ime de yansÄąmaya baĹ&#x;ladÄąâ€? dedi.

Bir gidip bakÄąn

Y

aĹ&#x;lÄą bir adam vefât eder. Cenaze namazÄąndan sonra hoca vefât eden kimseyi tanÄątmak için konuĹ&#x;maya baĹ&#x;lar: “Bu mevta, çok dĂźrĂźst, çok cĂśmert,

t-02-r-12-ilan.qxp_Layout 1 copy 11.05.2018 18:12 Page 1

iyi bir aile reisi, mĂźkemmel bir eĹ&#x;, ailesini çok seven bir baba, herkese Ăśrnek bir ihtiyardÄą... Bu Ăśvme iĹ&#x;i devam ederken gĂśzĂź yaĹ&#x;lÄą anne, ço-

cuklarÄąndan birisini yanÄąna çaÄ&#x;ÄąrÄąp der ki: - Bir gidip bakÄąn bakayÄąm, oradaki babanÄąz mÄą? Yoksa biz yanlÄąĹ&#x; bir cenazeye mi geldik?

Ĺžehid olmak için dua DERYA ĂœZRE CAMÄ° Her gĂźn yirmi beĹ&#x; defa “AllahĂźmme bârik lĂŽ filmevt ve fĂŽ-mâ ba’daptan-Äą Derya el-mevt“ okuyanlar, DuhâKÄąyâni kuĹ&#x;luk namazÄą ßç gĂźn lĹç AlikÄąlanlar, PaĹ&#x;a, her biraygĂźn oruç tutanlar,padiĹ&#x;ahÄą yolculukta daIII. vitr nazamanÄąn mazÄąnÄą terk etmeyenler, ĂślĂźm hasMuradkÄąrk Han’Ĺn huzuruilâhe illâ ente talÄąÄ&#x;Äąnda, kere “Lâ na çĹkarak, kendi adÄąna sĂźbhâneke innĂŽ kĂźntĂź min-ez-zâlimĂŽn“ okuyanlar, her geceiçin YasĂŽn bir cami yaptÄąrmak okuyanlar, abdestli olarak yatanlar, mĂźsaade lerini istedi. devamlÄą olarak mudârâ edenler yani Fakat Ĺ&#x;airiçin ruhlu ve verenler, aynÄą dini korumak dĂźnyalÄąk zamanda olan her sabah veyanĂźktedan akĹ&#x;am devamlÄą olarak ßç kere “EĂťzĂź billâhissemÎ’il’alĂŽmi padiĹ&#x;ah: mineĹ&#x;-Ĺ&#x;eytanirracĂŽm“ ile (HaĹ&#x;r) sĂťâ€œSen ki deryalarÄąn resinin sonunu okuyanlar “ahÄąret

K

Ĺ&#x;ehĂŽdiâ€? olurlar. Peygamberimiz buyurdu ki, “Bu kendisinin inĹ&#x;a etmesini duayÄą okuyan kimse, duayÄą sabahleyin okursa akĹ&#x;amaiçin kadarde, ĂślĂźrse, istedi ve ve bunun Ĺ&#x;ehit derecesine vasÄąl olarakbu ĂślĂźr. Tophane açĹklarÄąnda AkĹ&#x;amleyin okursa, yine sabaha kainĹ&#x;aatÄąn yapÄąlabileceÄ&#x;ini dar ĂślĂźrse, aynÄą Ĺ&#x;ekilde aynÄą dereceye sĂśyledi. ulaĹ&#x;Äąr. Dua Ĺ&#x;udur: “AllahĂźmme ente rabbĂŽ lâilâhe Sinan’Ĺn, illâ ente halaktenĂŽ Mimar inĹ&#x;a-ve eneyerini abdĂźkegĂśrĂźp ve ene alâ ahdike ve at beÄ&#x;envaadike mesteta’tĂź eĂťzĂź bike min mesiyle hemen harekeĹ&#x;erri mâ sana’tĂź eb-Ăź leke bi-ni’mete PaĹ&#x;a, tikegeçildi. aleyye ve KÄąlĹç eb-Ăź biAli zenbĂŽ faÄ&#x;firlĂŽ lâ yaÄ&#x;firĂźzzĂźn-be zĂźn-bĂŽ feinneh- Anadolu kadÄąrgalarla illâ ente. Lâ ilâhe illâiri ente sĂźbhâneke sahillerinden kayalarÄą innĂŽ kĂźntĂź minezzâlimĂŽnâ€?

serdarÄąsÄąn. Muktedir taĹ&#x;Äątarak Tophane açĹkisen camiini derya Ăźzre larÄąnda denizi doldurtinĹ&#x;a et! Sana karada bir maya baĹ&#x;ladÄą. BĂśylece karÄąĹ&#x; yer yokturâ€? diye birkaç gĂźn içinde buraferman buyurdu. da kßçßk bir ada meyKÄąlĹç Ali PaĹ&#x;a bu ferdana geldi. Burada samanÄą gayet soÄ&#x;ukkanlÄą hile kadar da ahĹ&#x;ap bir MALZEMELER karĹ&#x;ÄąladÄą ve: kĂśprĂź inĹ&#x;a edildi. Sonra ÂĽ 400 gr tavuk flatosu “HĂźnkarÄąmÄąz doÄ&#x;ru da Mimar Sinan inĹ&#x;aata ÂĽ 2 dilim bayat ekmek içi derler. Bizim evimiz de, baĹ&#x;ladÄą. ÂĽ Eserini tamam1 su barda & mekanÄąmÄąz da deryalar layÄąnca o yĂźce mimar: dĂśvĂźlmĂź ceviz ÂĽ 4 di sar&msak dÄąr.Yeme in O halde mabedimi“Deryalar kudursa yapďƒľlďƒľ ďƒľnďƒľ Yar&n bardak su kodunu zinQRde derya Ăźzre inve azgÄąnÂĽdalgalar kubokutarak ya da ÂĽ 1 çay barda & zeytinya & Ĺ&#x;asÄą mĂźnasibdirâ€? deyip benin tepesinden aĹ&#x;sa, www.tg.com.tr ÂĽ Tuz, karabiber, adresinden mĂźsaade yine bu mabed kÄąyaizleyebilirsinizisteyerek huk&rm&z&biber zurdan çĹktÄą. Fakat demete kadar kalacaktÄąrâ€? niz Ăźzerine cami nasÄąl YAPILIĹžI: Ekmekleri Ăśnce su ile Äąs- dedi. Ä&#x;Ăźslerini ince ince didikleyin. Rondoda yapÄąla caktÄą? Hemen o ve hazÄąrladÄąÄ&#x;ÄąnÄąz SonrakikarÄąĹ&#x;ÄąmÄą asÄąrlarda, latÄąp yumuĹ&#x;atÄąn. Ceviz, sarÄąmsak ise tavuklarÄąn ekmeÄ&#x;i rondodan geçirin,mimarÄą boza kÄąva- sahil Ăźzerineile yayÄąn. Ăœzerine de;bulunzeytinyaÄ&#x;Äą, devrin en bĂźyĂźk caminin mÄąna gelinceye kadar gerektiÄ&#x;i tuz, karabiber kÄąrmÄązÄąbiber dĂśkĂźn. Koca Sinan’Ĺn yanÄąnakadar duÄ&#x;u ada ve arasÄą doldusu ilave edin. HaĹ&#x;lanmÄąĹ&#x; tavuk gĂśMaydanoz ile sĂźsleyip servis edin. vardÄą ve durumu ona rula rak cami denizden anlatarak, bu eseri de içeride kalmÄąĹ&#x;tÄąr. Çerkez TavuÄ&#x;u, Pratik Çorba ve GĂźl TatlÄąsÄą tariflerini

Çerkez TavuÄ&#x;u

“http://yemekzevki.tv�den izleyebilirsiniz.

Yazan Çizen: Muammer ERKUL

4 R amaz an 14 39 > 19 M ay Ĺ s 2018 C u ma rtes i R amaz ân ay Ĺn a mah s u s gß n l ß k di j i tal gaze te

re kl am

Yay Äąn S ah i bi : S Äą la M edya Bi li Ĺ&#x; i m Rekla m O rg . Ti c. Ltd. Ĺž t i ., Yay Äąn YĂś n e tmen i : Me h m e d C Ăźn e yd U s ta ,

i n fo @ si l a m e d ya .c o m .t r

D i j i tal Yay Äąn l ar Ko o rdi n atĂś r Ăź : Ă– mer Fa r u k Erg Ăś r Tas ar Äąm: 202 i let i Ĺ&#x; i m

0212 520 43 67

www.ramaz an gaze te s i .co m | @ ramaz an gaze te s i


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.