2 minute read
19 Mayıs’ın Ardından (müço
from 8. SAYI
19 MAYIS’IN ARDINDAN
Giriş, gelişme, sonuç ve noktalama işaretleri bir anı yazısının olmazsa olmazıdır elbet ama burada bu düzeni aramayın bulamazsınız diyerek 19 Mayıs’ın hafızamdaki yerini tanımlamak, tanımlarken okuyan yüzlerde bir tebessüme hasıl olmak istedim. 19 Mayıs’ın bize bıraktığı güzel anıları ve hatıraları özlem ve şükranla yad ettikten sonra giriş görevini bitirip bir sonra ki paragrafa geçmenin huzuruyla Iphone 7’nin tuşlarına basmaya devam ediyorum merkez. Malumunuz, pek de umurumuzda olmayan Ankara nüfusunun büyük bir çoğunluğunu saymazsak, bu duyguları paylaşan Ankara’nın güzide ve bir o kadar eşsiz insanlarının adına mabet dediği, şarkılar marşlar bestelediği, yeri geldiğinde gelin gibi süslediği, birçok zaman ses tellerini bıraktığı bir yeri anlatmak benim kelimelerime sığar mı abiler? Ha fiziki anlamı çok basit elbette; dünya statları kategorisinde kimsenin aklına gelmeyecek, liste yapsan ilk beş bine bile giremeyecek bir “harabe”. Takımı ve bizi nasıl da güzel temsil, tasvir eder, adeta takımın futbolunun ya da iç dünyamızın betona bürünmüş bir hali, tıpkı Müslüm Baba’nın ezgin bir şarkısının ifade ettiği gibi, kısaca stat gibi stat :) Ne ifade ettiğine gelmek istiyorum ama dediğim gibi ne yazılsa hep eksik kalacak olsa da, İlkokul yıllarında maç gecesi heyecandan uyuyamayıp, uyusa da acele edip rüyasında 19 Mayıs Stadı’nın olduğunu gören bilir. Palazlanırken, Ankara’nın sert ayazında, dershane çıkışı yaşıtlarının sıcak kafelerde okey teklifi yerine, atkısı boynunda titreye titreye mabede koşan, patrona bütün bahaneleri tüketmiş ama bu hafta da gitmeliyim diyerek yine de mabede gelip uğrunda işten atılmayı göze alan bilir. “Onlar da bir şey mi? (Bizzat şahidim) gençliğinin baharında tam on ikiden vurulmuş, kader bu ya manitanın doğum günüyle maç takvimi çakışmış ama yine de gözünü kırpmadan 19 mayısın yollarına düşen, sonrasında şiddetli aşk acısı çekenler de bilirim. İnanmayanlar için de gazete kupürü bile gösterebilirim. Bildiğim ama şu sıralar anlamlandıramadığım bir şey daha var aslında. Hakemin başlama düdüğüne saatler varken, heykel tarafından otobüsten inilip stattan gelen seslerle irkilip soluksuz eski Meclisten insanların tuhaf bakışları eşliğinde aşağı koşulan yollar. Bu neyin acelesi, neyin tutkusuydu acaba? O kadar yaşanmışlık arasında elbette yaşayamadıklarımız daha doğrusu yapamadıklarımız, beceremediklerimiz de bir hayli. O kadar çok istememize, forumlarda sürekli gündem olmasına rağmen koltuklarında hiçbir zaman tek renk olup şarkılar, besteler giremedik. Dört tribün “sarı, lacivert, en büyük, Ankara” bu dört kelimeyi bir ucundan çekip de tek seferde hiç söyleyemedik. Koreografi için hazırlanan kartonlarda havaya hep eksik kalktı, yeşil sahada hep beklenip de bir türlü gelmeyen başarıların da vardı mesela. Unutmadan bir de çevresi ve oradaki aziz hatıraları… Çukuru, rüzgarlısı, dış sahaları, maç öncesi ayılanı bayılanı, sabah yenilen börekleri, maç çıkışı paylaşılan simitleri... Abartmıyorum müdavimlerine hayatıyla ilgili bir anı anlat deseniz “bir gün Rüzgârlı’da…” diye başlayıp sonu gelmeyen, soluksuz dinlenecek hatıralarda saklıdır Ankara 19 Mayıs Stadyumu... Velhasıl kelam hayatımızdaki değerini Eryaman yollarında, arayıp bir türlü bulunmayan tekel bayilerinde, stat önü eksik kalan muhabbetlerde bu yıl daha bir anladım ki kepçelerin altında 19 Mayısla beraber neler neler kalmış.