3 minute read

Altındağ’ın Altın Çocukları (mustafa b

ALTINDAĞ’IN ALTIN ÇOCUKLARI

Mustafa B.

Advertisement

BAŞKENTIN KALBI ALTINDAĞ’DAN SELAM OLSUN HERKESE... BU YAZIDA, GÜZEL SEMTIMIZIN ÇOCUKLARINDAN BAHSETMEK ISTIYORUM SIZLERE... YANLIŞ HAYATIN DOĞRU YAŞANMADIĞI YERDE DÜNYAYA GELEN, DAHA ÇOCUKKEN HAYATIN GERÇEKLERIYLE TANIŞMAK ZORUNDA KALAN, HIRÇINLIKLARININ ALTINDAKI O MASUM BAKIŞLARIYLA ALTINDAĞ’IN ALTIN ÇOCUKLARI... KOLAY KOLAY ISTEDIKLERI OLMAYAN, TOPUN ASLA BEKLEDIKLERI KÖŞEDEN GELMEDIĞI, GEREK TOPLUMSAL, GEREK SIYASAL, GEREKSE HAKSIZLIĞA UĞRADIĞI HER ALANDA, ÖFKESINI GAYET AÇIK VE NET BIR ŞEKILDE KULLANMAKTAN ÇEKINMEYEN ALTINDAĞ’IN ALTIN ÇOCUKLARI...

Aşılmaz bir duvarın önünde varoluş mücadelesi veren, gecekondularıyla, bulanık/ dumanlı havasıyla, kalesiyle, Çinçiniyle, Hıdırlık Tepesiyle hayata 3-0 geride başlayan, 3-0 geride olmanın sancısıyla durumu değiştirmek adına sol iç boşluğa atılan bir topa Manchester United’lı Ryan Giggs hızında hareketlenen ama sonrasında maalesef o atağı sonuçsuz kalan Altındağ’ın altın çocukları... Samuel Beckett’e gönderme yaparcasına, hep deneyen, hep yenilen, sonra yine deneyen bu kez daha iyi yenilen ama denemekten hiç vazgeçmeyen Altındağ’ın altın çocukları... Girmediği mücadeleyi kaybetmiş sayan o yüzden hiçbir mücadeleden kaçmayan altın çocuklar...Öncelikle uzun yıllarını bu çocuklarla geçirmiş biri olarak şunu söyleyebilirim: Altındağ’ın çocuğu erdemlidir, öyle her şeye itaat etmez. Çünkü itaatsizliğin asıl erdem olduğunu bilir. Altındağ’ın çocuğu kendini de değiştirir, dünyayı da değiştirir bunu da gayet iyi bilir. Bazen gözlerinde öylesine bir ışık parıldar ki sanki dünyanın ilk zamanları kadar tazedir bu ışık, yani yeni bir dünya kurabilecek enerjiye sahiptirler. Yaklaşık 6 yıl önce başladı Altındağlı çocuklarla yolculuğum, Altındağ’da kar yağmur çamur demeden girmediğim mahalle kalmamıştır sanırım (Bu mahallerde ara ara tehlikeler atlatmış olsam da önemli değil, olur o kadar). Bu altın çocuklarla drama dersleri yaptık.Genel olarak yaratıcılıklarını ön plana çıkarmaktı hedefimiz, kendi oluşturdukları hikayelerle doğaçlama tiyatrolar yaptılar... İnanılmaz yetenekli insanlarla tanıştım. Çoğu zaman onları izlerken gülmekten yorgun düşerdim.... Tabi bir yandan da ana hedefimiz bu çalışmaların sonrasında büyük bir tiyatro oyunu çıkarmak olurdu. Bu da işimin en özel kısmıydı çünkü onların tiyatro metnini ezberlemeye çalışmaları, oyuna dair sorular sormaları, oyun karakterlerini çıkarırken yaptıkları mücadeleyi izlemek

inanılmaz keyifliydi. Hele oyun günü onları ailelerinin karşılarına ve genel seyirci önüne çıkmanın, oyun sonunda o alkışı aldıklarında mutluluktan ağlayarak birbirlerine sarılmalarının huzurunu tarif edemem. Sonrasında ailelerinin çocuklarına sarılmalarını, onları adeta yeniden tanımaları, onlarla gurur duymaları bana gelip “hocam biz kızımızı/ oğlumuzu böyle bilmiyorduk, ne yetenekliymiş” demelerinin mutluluğu ise benim için sözün bittiği yerdir, tarif edilmez. Hatta kuliste oyunun kritiğini yaparken bir çocuğun, arkadaşına “sen ikinci sahnede yanlış bir mizansen yaptın” cümlesini bile duydum. Yağmurda çamura batmış paçalarıyla, Ankaragücü atkısıyla provaya gelen bu çocuğu asla unutamam. Böylesi bir jargonu edinmeleri benim için çok çok ilginç bir deneyimdi. Bu çocuk daha ilk dersimde Doğantepe’de çıktı karşıma. Dersin henüz beşinci dakikasında dışarı çıkmak için izin istedi. Sonradan derdini anladım sigara içmek istiyormuş işte o an fark ettim nerede olduğumu... Hiç gelmek istemiyordu derslere “ya hoca tiyatro da neymiş ya boş ver” diyordu. Mahallede bulup provalara götürüyordum. Gel zaman git zaman mahallede çocuğun arkadaşlarıyla da tanıştım ve oyunda başrolü verdim bizim esas oğlana... Sevdi tiyatroyu bana söz verdi ve bir daha da sigara içmedi. Hatta arkadaşları da drama derslerini takip etmeye başladılar. Acaba Doğantepe’de bir tiyatro ekolü mü doğuyordu? Bu arada bu çocuğumuz aldığım bir habere göre Konservatuarların tiyatro sınavlarına girmeye hazırlanıyormuş... Yolu açık olsun. Sadece Doğantepe değil, Çinçin, Aydınlıkevler, Kale Mahallesi Altındağ’ın birçok yerinde çalışıyorduk. En son Kale’nin çocuklarıyla “Atatürk’ün Ankara’ya gelişi” üzerinden müzikal bir tiyatro oyunu sahneledik. Çalışmalarımız devam da edecektir elbette. Kısaca Altındağ’ın altın çocukları, özgür olamayışın ortasında özgürlük benzeri bir varoluş çabası veriyorlar. Acı çekseler dahi yaşamı tutarlı kılma ve kalıba sokma becerisini bir şekilde kazanıyorlar. Onlarla olduğum her an benim için bir onurudur. Bu çocuklar benim için Ankara’yı sevmek gibi oldular... Ankara dışında yaşayan herkes şu soruyu sorar (Bu her Ankaralının karşılaştığı en temel sorudur her halde) “Ankara’nın nesini seviyorsunuz?” Ankara bize, yaşadığımız ıstırabı geçici olarak erteleme fırsatı sunuyor... bu da bizi mutlu ediyor. Aslında bu kadar basit. Bu çocuklar da beni hep mutlu ettiler ve bir nevi tüm sıkıntıları unutturdular. Hep dürüst oldular, çünkü kendilerine inandılar. Kendine inanmayan insan yalan söyler. Asla yalan söylemediler. Bazen derslerde, provalarda öyle şeyler öyle şeyler söylüyorlardı ki bu ete batan kıymıktan ziyade saplanmış bir hançer etkisi yapıyordu söyledikleri. Çok şey öğrendim onlardan... Hep daha iyisini istediler... “Başardığımız her iş bizi köleleştirir, çünkü daha iyisini yapmaya zorlar.” Diyen Camus’nun sözüne gönderme yapar gibi... Sırada bir Shakespeare oyunu var. Evet Altındağ’ın altın çocukları bir Shakespeare oyunu oynayacak... Yakında... Herkesi bekleriz...

This article is from: