2 minute read
Koku (sebo
from 8. SAYI
KOKU sebastian
Bazı keskin kokular hiç unutulmayacak hisleri hatırlatır. Kimi acıları, kimi sevinçleri, kimi korkuları… Bazen nefes darlığı, bazen ürperme, bazen de iç rahatlığı… Herkesin unutmayacağı bir koku mutlaka vardır. İnsan bir şehri daha yakından tanımaya, onu kendi gözü ile keşfetmeye çalıştığında da o şehre has kokuları algılamaya başlar. Şehir için çok eski ama keşfeden için yeni kokulardır bunlar. Bu kokulara alışmak şehrin yüzüne doğrudan bakabilme gücünüzü ve mahallelerinde-sokaklarında gezebilme cesaretinizi artırır. Zaten insan sevdiğinin kokusuna alışır, sevdiğinin kokusundan cesaret alır. Ve herkesin göçü de aklından geçirdiği, hayal ettiği yeredir. Suni ve güvenli mahallelerinin, kalın duvarlarını cılız elleri ile aşamayacağını anlayanlar kendilerine yeni kokular, yeni mahalleler ve yeni hikâyeler üretmeye başlar. Korkmayacakları ve içlerini yakmayacak hikâyelerdir bunlar. Geçenlerde ‘’Güney Ankara’’ adı ile böyle bir hikâye türetmeye çalışanlar oldu bu şehirde. Bildikleri gördükleri kadarı ile şehri ikiye bölmeye çalışan naylon duyarlılıklara sahip birkaç adamın hikâyesi. Kendilerine hudut olarak, güvenlikli siteler, plazalar, akıllı binaların olduğu bir hattı seçenlerin hikâyesi. Fikirlerince hiçbir koşulda kötü olamayacak, rahat yürüyebildikleri, şehre dair politik ve sosyolojik ayrımı tanımladıkları hattın hikâyesi.
Advertisement
Ahmed Arif, İncesu’ da yaşadığı yıllarda genç Ankara şehri için böyle bir hat çizmiş aslında. ‘’Hatip Çay’ın öte yüzü ılıman, bulvarlar çakırkeyif Yenişehir’ de’’ dizeleri ile çektiği sınır sanki halen güncelliğini koruyor. Sanki şehri hala Hatip Çay ikiye ayırıyor gibi. Şu an bu hattı güneyli olarak çizenlere karşı o da zamanında bu hattı Hatip Çay’ının daha soğuk kısmında kalanlar için çizmiş. Arka sokaklarda kalanlar, muradına eremeyenler için çizmiş.Günümüzde bir mahalleyi, bir semti kötü yapan detaylar hakkında herkesin bildiği gerçekler vardır. Bazı mahallelerde kötülüğün kokusunu alırsınız. Tekinsizliği ve ölçüsüz öfkeyi hissedersiniz. Bakınca anlarsınız kötülüğün orada bir yerde sizi beklediğini. Karşılaşmak istemeyeceğiniz insanlar, şahit olmak istemeyeceğiniz hayatlar… Taksicileri sokmaya ikna edemediğiniz sokaklar… Şehrin pisliğini boşalttığı ve orada yaşayanların bundan kaçamadığı muhitler. Hayalleri de evleri gibi üst üste yığılmış insanların barınakları. Güneyde kimileri filtre kahveden, kadınlardan, kredi notlarından konuştuğu kadar kolay bahseder bu muhitlerden ve insanlarından. Onlar… Her koşulda iyi insanlar! Hayattan paylarına düşen bedeli kredi kartı ile kapatıp, sorumluluk devşirenler… Kötülüğün ve pisliğin gerçek sahipleri…
Bunlar hiç iz bırakmadan başka muhitlerde gezen adamlar. Şehrin ılıman hattında yaşayanlarca saygı gören, takdir edilen insanlardır bunlar. Kendi muhitlerini temiz tutmak için erişilemez ve görünmez hatlar çizerken, diğer kısımda gerçekleştirdikleri pisliği de gazete kâğıtları ile örtmeye çalışırlar. Söz ağızdan çıkar. Fikir karardıkça da sözün rengi kararır. Hayattan kazanımlarını, elde ettiği imkânları tüm gücü ile savunmaya kalkışacak bu tipler siyasi mesaj vermekten de geri durmaz. Onlara göre şehrin siyasi tercihleri de ayırdıkları hat ile aynı doğrultudadır. Güney Ankaralılar şehrin sadece modern yüzü değil, siyasi ve politik konularda da doğruyu bilenleridir. Onlar güneş gören yerlerin insanlarıdır. Yüzleri parlak, evleri geniş ve ferahtır.Bu şehrin sokaklarında gece korkmadan yürüyememiş, açlıktan uyuyamadığı tek bir gece bile geçirmemiş, seninle hiçbir zaman aynı sofraya oturmamış, elini sıkarken bile yüzüne bakmaktan imtina eden bu tip adamların hayata ve topluma dair üst perdeden yalanları diş ağrısı gibi oturuyor beynime. Hiç bakılmayacak, bakılsa da görülmeyecek bir fotoğraf çekip öznesine kendini oturtmak.
Her şeyin kolayca yer değiştirebileceğini görmek ama bunu kendine bile itiraf etmekten aciz olmak. Gidecek bir yeri olmayanın, kendisini bir bekleyenin olduğuna ikna etmesi kadar hayal ürünü. Varoluşunu siyasi kimliğine, siyasi kimliğini güney Ankara yalanına, güney Ankara’yı Gençlerbirliği’ne bağlayan bu zevatın kendine benzeyen daha makul ve mantıklı simgeler bulması gerekmektedir. Şehri ortadan ikiye bölmek size yeni bir hat kazandırmayacağı gibi, bir avuç kalmanızı da engelleyemeyecektir. Bu şehir gibi kokmadıkça, kendi yalanlarınıza sığınmaktan başka çare de, teselli de görünmemektedir.