7 minute read

KKTC’de Futbol İzlenimleri (Jenga

Jenga

Şansla kaderle hayatımızın bir bölümünde kesiştiğimiz güzel KKTC’de futbolu ve futbol kültürünü keşfetme çabası yaklaşık bir buçuk yıllık bir hikayeydi benim için. Biraz yarım kaldı, biraz kesik kesik oldu ama doyumsuz bir deneyimdi, keşfetmek ve öğrenmek ise hala öyle. Uluslararası toplum tarafından tanınmayan bir ülkede Türkiye Cumhuriyeti pasaportu sahibi olarak ayrı bir deneyim sahibi de oluyor insan. Rum Kesimi’ni değerlendirme bunun yanında ‘yavru vatan’ olarak Türkiye’de tanımlanan ülkede göçmen olma durumu vs... ‘Adacılık’ ayrı bir ilginç tutumu oluştururken, 45 yılı aşkın süredir Türkiye’den gelip yerleşen göçmenlerin durumu, bu 45 yıllık de facto durumun atlanması falan bazen inandırıcı olmayan analizleri de beraberinde getiriyor. Türkiye Cumhuriyeti pasaportuyla bir

Advertisement

KKTC’DE

farklı gözüküyor güzel Kıbrıs adasının kuzeyi, KKTC... Değeri Çok Bilinmeyen Kültürel Hazine: KKTC’deki Kulüpler Öncelikle kimi eleştirel, ‘muhalif’ çevrelerde de geçerli olan “74’de Türkiye müdahale etti ortak yaşam bitti” vs. minvalindeki değerlendirmeler çok da gerçeği yansıtmıyor. 1950’lerden itibaren adada ikili yaşam, kültürel ve sosyal alanlarda da sürüyormuş. 1955’de Türk kulüplerinin Kıbrıs Ligi’nden ‘tasfiyesi’ vs. hadisesine en ‘adacı’, Türkiye ve Türkiyelilere eleştirel kesimlerin bile diyecek çok şeyi yok. Enosis’in yükselişi, adada Rum milliyetçiliğinin gelişimi vs... Bu arada iki topluluk eşit özelliklerde değil, Rum adalılar her açıdan çok daha fazla avantaja sahip. Türkler daha dezavantajlı, zaten bunu İngiltere’ye göç hikayelerinden de anlayabiliyoruz... Futbolda 1974’te her şey değişmiş değil, zaten 1955’den itibaren ligler ayrı, yani 1974

FUTBOL İZLENİMLERİ

müdahalesinden 20 yıl önce kulüpler ayrı liglerde... O yüzden KTFF (Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu) 1955 kuruluşlu, bunun 1974’le falan bir alakası yok. Lefkoşa’nın efsane Çetinkaya kulübünün Kıbrıs’ın o zaman en büyük kupası ‘Pakos Şildi’ni üç defa alıp kupaya ebediyen sahip olduğunda yıl 1954’tü... Çetinkaya’nın o zaman bu başarıyı göstermesi Türk topluluğu açısından sadece bir ‘futbol başarısı’ değildi şüphesiz... 1930 kuruluşlu Çetinkaya, G. Kıbrıs’ı dünyada temsil eden Rum tarafının federasyonu KOP’un kurucu kulüplerinden de birisidir. Kurucu olarak 7 Rum kulübü yanında o zamanki adıyla Lefkoşa Türk Spor Kulübü... Kulübün bugünkü resmi adı Çetinkaya Türk Spor Kulübü... Sarı–kırmızılı kulüp adadaki Türk toplumu için geçmişten bugüne bir futbol kulübünden fazlası...

Kıbrıs’ta iki toplum arasındaki çatışmaların dışında kalmamış kulüpler... Zaten gençlik ve spor dernekleri olarak gerilim dönemlerinde farklı işlevleri de olduğuna yönelik çeşitli kaynaklar mevcut. Bu Rum ve Türk kulüpler için de geçerli... 1950’ler biraz da bu gerilimlerin sosyal hayatta zirve yılları, sonrasında 1963-64 süreci ve nihayet 1974. 1974 – 1983 süreci farklı ve arada bir statü sonrası KKTC’nin 1983’de ilanıyla, uluslararası alanda tanınmayan ama ‘var olan’ bir devlet. Bugün 16 takımlı K-PET (Kıbrıs Türk Petrolleri Ltd.) Süper Ligi’nde o kadar ilginç, renkli, önemli kulüpler mevcut ki... Hatta ikinci lig düzeyi olan K-PET 1. Lig’de de oldukça köklü kulüpler mevcut.

Foto Pakos Şildi’nin ebediyen müzeye kazanılması sonrası Lefkoşa’dan...Türk toplumu Çetinkaya ile farklı bir gururu da yaşıyor... Öncelikle belirtilmeli ki, kulüplerin kuruluş yılları ortalamaları Türkiye liglerindeki kulüplerden daha eski... Mesela Lefkoşa’nın siyah-beyazlıları Yenicami Ağdelen 1951 kuruluşlu, Güzelyurt’un yeşil–kırmızılıları Baf Ülkü Yurdu 1947, bu senenin de şampiyonu KKTC futbolunda büyük başarıların sahibi Mağusa Türk Gücü 1945, Girne’ye Limasol’dan gelen Girne’nin büyük kulüplerinden Türk Ocağı Limasol 1952, Forest lakaplı efsane Küçük Kaymaklı Türk Spor Kulübü 1951, Türkiye’de Halkevi’nin kuruluş tarihiyle aynı yılda, 1932’de kurulan Girne Halkevi Spor Kulübü, Lefkoşa’nın kırmızı–beyazlıları Gönyeli 1948... Liste uzar gider. Türkiye’de başta Ankaragücü olmak üzere sınırlı sayıda futbol kulübünün kuruluşu 1960’ların öncesine geçer... 1960’ların ortasında devletin de teşviki ile özellikle taşrada kulüpler birleştirilir ve ‘güçlü’ kent takımları oluşturulur... Bursaspor’un kuruluşu 1963, Trabzonspor’un 1967, Eskişehirspor’un 1965 vs... Bu kulüplerin 1960’larda kurulması rastlantı olmasa gerekir... Ulusal ligi oluşturabilmek için rekabet edebilecek kurumların ortaya çıkarılması süreci... Hele bugünkü Başakşehir vs. dikkate alındığında KKTC kulüpleri ortalama olarak çok daha ‘eskiler’ Türkiye’dekilere nazaran... Ayrıca tarihsel kimi sembollerle bezeli kulüpler. Mesela Küçük Kaymaklı’nın (Forest’ın) stadı Hüseyin Ruso’nun adını taşıyor. Küçük Kaymaklı doğumlu, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü mezunu, beden eğitimi hocası, futbolcu ve antrenör Hüseyin Ruso... Mücahit, 1963’de EOKA saldırısında şehit düşen Hüseyin Ruso... Abisi Mustafa Ruso da 1974’de şehit düşecek olan Hüseyin Ruso... Bugün Küçük Kaymaklı’nın efsanesi olarak stadyuma ismi verilmiş... Lefkoşa’nın derbileri, Lefkoşa’nın köklü Türk mahallesi Yenicami, efsane Çetinkaya, sembol Küçük Kaymaklı, 1952 kuruluşlu yeşil beyazlı Gençlik Gücü, 1948 kuruluşlu Gönyeli arasında falan... Öyle sıradan kulüpler değiller...

Bunun yanında birçok kulübün 1974 öncesi dönemden kalma ‘anıldığı’ isimler var. Bu durumda yer adlarındaki isim değişikleri, kültürel tarihsel etki de söz konusu...

KKTC’deki Statlardan Kısa Notlar

Bilinmesi gereken bence en önemli noktalardan birisi, devre arası KKTC’de çay içmeyi beklemeyin. Çay yok, kahve var. Türk kahvesi belki de en fazla KKTC’de tüketiliyordur kişi başına oransal olarak. Bu yaygın durum stadyumlarda da geçerli. Organize taraftar oluşumları çok sınırlı, olanlar da daha ‘maç izleme’ eğilimli... Stadyumlarda gerilimler olabiliyor, deplasman tarafı az ya da çok bir şekilde var oluyor... En ilginç statlardan birisi 1958 kuruluşlu Girne-Çatalköy kulübü Düzkaya’nın Nihat Bağcıer Stadyumu. Kale arkasında harika bir bar olan kulüp yine Limasol’dan (merkez değil bir yerleşimden) gelmiş Girne’ye... Oradan kalan yerleşim ismi kullanılıyor: Düzkaya... Bu arada KKTC’de kulüpleri kısaltma ile anmak yaygın, bu dediğim sadece lakapları değil, kulüp baş adı kısaltmaları, TOL, GG, DTB, MTG vs. gibi... Bu arada unutmadan, KKTC’de hayli yüksek sayıda bulabileceğiniz İngilizlerin kendilerine yönelik düzenlenmiş publar dışında stadyumda maç takipleri oldukça sınırlı. Tezahüratlar genelde bildiğimiz ‘beste’ gibi olmuyor, bu konuda ve pankart konusunda Mağusa Türk Gücü tribünleri biraz daha canlı. Akdeniz olduğundan sanırım atkı yaygın değil ürünlerde :) Bunun yerine forma, hafif montlar ürün olarak yaygın... Bilet fiyatları bana hep pahalı geldi, kimi durumlarda gişe olmuyor isteğe göre toplanıyor paralar. Merit Alsancak başkanı bizzat tribünde gezerek toplamıştı bir defasında. En fazla maça gittiğim 20 Temmuz Mete Adanır Stadı’nda gişe işi daha düzenli tabi. Bu arada Mete Adanır’dan bahsetmeli. Limasollu, eski Doğan Türk Birliğili (DTB) 1961 doğumlu Adanır, İngiltere’de de futbol geçmişi olan ve Türkiye’de Altay, Konyaspor gibi takımlarda da oynamış olan. En son olarak oldukça da başarılı olduğu Samsunspor’da oynarken, 1989’da Samsunspor takım otobüsünün üzücü kazasında hayatını kaybeden bir isim... Türkiye ve Samsun’la bağı oradan. Bugün Girne’deki stadyumda heykeliyle beraber anılıyor...

Limasol’dan Gelen Derbi

Yirmiden fazla maça gidebildiğim KKTC’de gözlemlerime göre en etkili derbi Girne derbisi; Doğan Türk Birliği (DTB) ve Türk Ocağı Limasol (TOL) arasındaki derbiydi... Kimileri karşı çıksa da sanırım KKTC’nin de en büyük derbisi bu derbi. İki kulübün hikayesi bugün Güney’de kalan Limasol kentinde başlıyor. 1938 kuruluşlu Doğan Türk Birliği uzun yıllar Fenerbahçe’nin armasını kullanan bir kulüp.

Kravatlılar olarak biliniyor, memurların görece seçkin-aydın Türklerin kurduğu bir kulüp. Bir dönem Ankaragücü’nde de oynayan Ceyhun’un da oynadığı DTB, 1974 sonrası Limasol’daki Türklerin Girne’ye gelmesiyle Girne’ye taşınmış bir kulüp... Limasol yıllarından kalan büyük rakibi Türk Ocağı Limasol ise ‘maunacılar’ olarak bilinen ve desteğini daha fazla işçilerden almış olan bir kulüp... Maunacılar ismi ise gemilere yük taşıyan kayıklardan ve çalışanlarından geliyor... Bugün İBB Başkanı olan Ekrem

KKTC’ye Futbol İçin de Gidilir!

Ülkede tanınmama durumundan ötürü insanlarda futbol konusunda bir durgunluk olduğunu söyleyebilirim. Türkiye dizileri, müziği ve futboluyla KKTC’yi etkiliyor. Politika vs. diğer işler uzun konular, hele son yıllarda. Hiç girmeyeyim. Futbol açısından Türkiye KKTC’de önemli bir kültürel etkiye sahip, üniversitelerin taraftar kulüpleri ayrı mevzu ama benim KKTC’liler arasında özellikle Fenerbahçe ilgisinin fazla olduğu dikkatimi çekti. Bunun yanında 1974 sonrası adaya İmamoğlu da 90’larda KKTC’deki kısa öğrencilik yıllarında bu takımın kalesini bir süre korumuş. Benim için mahallemizin takımı Düzkaya’dan da fazla, belki de en yakın hissettiğim kulüp oldu maunacılar KKTC’de. Renkli bir taraftar kitlesi var, kulüp arması biraz fazla İngiliz esintili gibi... Sarı-siyahlıların ürünlerine Girne’de sıklıkla rastlamak mümkün... İki kulüp arasındaki derbilerde KKTC şartlarında coşku ve ilgi oldukça yüksek. TOL taraftarı benim gördüğüm

kadarıyla DTB’ye göre daha organize... gelen Trabzonluların adada bir etkisi var ve dolayısıyla Trabzonsporlu da hiç az değil. Hiç tahmin etmeyeceğiniz yerlerde bordo mavili armayı görebiliyorsunuz... Hele bu yıl Hatayspor Süper Lig’e çıkarsa, KKTC’de ciddi bir Hataysporlu varlığı dikkat çekecek, çünkü 1974 sonrası adaya giden önemli oranda Hataylı var. Her şey bir yana, bir buçuk yıllık süreçte KKTC’de futbol açısından kültürel anlamda ciddi bir hazine dikkatimi çekti. Futbol kültürü açısından da adaya gidilir. Harika stadyum konumuyla MTG’nin ateşli

taraftarı, ‘Garga’ pankartları görülmeli. Girne derbisi mutlaka ama mutlaka izlenmeli. Yenicamili bir oturaklı abiyle Lefkoşa kent tarihi sohbeti yapılmalı. Çetinkaya zaten ayrı bir hikâye. Forestlı bir taraftarla beklentiler konuşulmalı, stadı görülmeli. Gönyeli, Cihangir gezilmeli. 1940 kuruluşlu Binatlı’nın mütevazi, sevimli küçük kulüp minibüsü görülmeli. Bir kahve eşliğinde devre arası Kıbrıs futbolundan Türkiye futboluna, oradan uluslararası siyasete muhabbet edilmeli. Afrikalı oyuncular ve onların yakınlarıyla Akdeniz adasından onların hayalleri üzerine konuşmalı... Her şey uluslararası tanınma değil, dünyanın dört bir köşesinden öğrenci, işçi, emekçi, futbolcu, turist vs. bir şekilde tanımış gelmiş ülkeye... 45 yıldan fazladır süren de facto durumun olumsuzluklarına değil, olumlu yönlerine de bakmalı belki bir yandan. Tavsiyem, siz bu fanzini okuyan futbola ve kültürüne ilgili insanlar, KKTC’ye futbol için de gidilir... Ha ayrıca her açıdan harika yer, denizi, tarihi, kültürü, yemekleri, gündelik hayatı vs. Yazının başından beri KKTC’yi görünce içki fiyat ve çeşidini düşünmüş olanlar için de net bir son not: Harbiden çok ucuz ve çeşitli sayıda içki mevcut olmasının yanında mekanlar da inanılmaz iyi...

This article is from: