Tezg창h
1
Kapak resmi: M. Volkan Ҫakır İrtibat: tezgahfanzin@gmail.com, @TezgahFanzin
Sevilen Bir Şiir ve Sevilen Sadece Şiirdir
M. Volkan Ҫakir
Gecenin 5’i Verandada Oturan Judas İskaryot Serkan Cenker
Kın Rubailer
Büyüyen Çayırım Ben
Gariplik İndi Arabi Osteogenesis Imperfecta Yeknesak
Cevher Kara
Eugene Wayner
Ila Abernathy
Anonİm
İsmayİl Sakİn
M. Volkan Ҫakir
M. Volkan Ҫakir
Sevilen bir şiir ve sevilen sadece şiirdir Büyüyen şeylerden bahsedelim istiyorum Gizli ormanların ve mağaraların otlarından. Hayat zaten bu değil midir? Bu değil midir sökün eden bizi aydınlatan. Mavinin marangozu o erişilmez kavram Kuşlar ölür, kuşlar yaşar. Masallara konu olamaz geometrik şekilli plastik cennetler. Büyü seviştiğim büyü anadan üryan Utancını dizlerinde sektir Hangi kenti bana benzetiyorum bunu sorma Kanıma karıştırıp seni açacağım toprağın alnından. Kalk zemheriyi bir yağmur ile inceltelim Mevsimler kusalım taşlığımızdan. Ama kelimeleri bir çuvala doldurup Duvarlara vura vura andığımdan
Babam ölünce bir bakış eklendi bakışıma ki onu sökemiyorum. Sıcak sütünü içmek istiyorum çıplak göğsünü baltayla yarıp mutluluğun. Aklımı karın boşluğuna banarak Eğri bir dünyaya çelimsiz padişahlar yaratıyorum. Nefesim kursağımı kapatmış, bir sırtlanla boğuşuyor. Hasta çocukları yanardağ ağzına bırakarak Olmaz seviştiğim olmaz anadan üryan. Tozunu silk öğürten akşamların. Hayatı yaşanılır kılan evlerimizin dar yolları değil ki. Kainatın teninde bir serinliği kutlamak için Döküp saçılmalarımı ahşap kutularda sakladım. Zamanın dişlerini döken kavgacı bir adam gibi Karyolanın altında kaldı umudum, savsakladım. Zaman akıyor ben akmıyorum. Zamansızım ben duruyorum. Zaman Sızım Hoşçakal seviştiğim hoşçakal anadan üryan Ben sana varacağım ansızın.
Serkan Cenker
Gecenin 5’i Zaman olmuştu gümüş rengini kaybedeli su sabahçı kahveleri bir battaniye gibi işçileri örtmekteydi bir bıçağı biler gibi esiyordu rüzgar bahtiyardım; bir çocuğun avucuna sığardı ellerim o an ne zaman gülsen gözlerini kapatıyordun o vakit iki eksik sayıyordu saatlerin yelkovanları… Vapurlar yaralar çekiyordu etine Boğaz’ın yakamoz dalga dalga tarıyordu saçlarını bir şeyler anlatıyordun, kimbilir ne kadar güzele dair güçlü durmaya çalışıyordun adamakıllı oysa göğüs kafesin ne kadar çocuk bir serçenin yüreği kadardı nefesin tutup da bir gölgeye ismini verdim o an kadifedendi, sigaran harlandıkça heyecanlanıyordu kaldırım taşlarını okşuyordu telaşla bir çiçek, kuytusunda gıptayla seni izliyordu
ne zaman öpsen, gözlerini kapatıyordun o vakit bir kadın en güzel türküsünü söylüyordu ömründeki yüzün hep yaşamayı hatırlatıyor insana sözler; ağzından çıkarken bir fabrika çıkışındaki bir mesaiyi daha askıya asmış sarı yüzlü güzel gülüşlü emekçi kadınlar gibi mutluluktan kapılara sığmıyordu belki de bu yüzden en güzel yanın senin düşündürdüklerindi insana böyle güzel bir kadın ne güzel bir evlat yaratırdı rahminde o vakit bir tanrıya gerek olmazdı bir şeyi yaratmak gibi değil senin bir parçanı alıp çoğaltmak gibi aynı gülüşlü evlatlarını sevmek senin… insan dediğin umar ömrünce ben ki binlerce cesedin gölgesini iman tahtamda taşıdım bir nişan gibi sırtımda sakladım kalıntısını işkencelerin umuda dair ne söylediysem hepsi sana dair hem de daha tanımadan evvel seni…
Verandada Oturan Judas İs karyot Sundurma altında çiçekler gibi tanrıya bakar, çatıyı görür kimdir bu yağmurların müsebbibi serçeler birer peygamber midir ezbere bildiğim var on, on beş tanrı hepsi ölü yarısının baldırı çıplak çoğunun kolu yok, kimisinin bacağı mosmor boynu ve bereli göğsüyle Judas İskaryot hayatı bir barbut olarak gördü her daim dedi “bir adam idi Nasıralı zarın altı köşesi varsa altısı da kemik tanrı; üstüne oynanabilecek kadar bir bahis değil” yağmur ıslatmıyordu, tanrıya bir isyandı sundurması evin serçeler çividen korktuğu için her daim ellerini saklıyordu…. Ben bu dümeni kurdumsa kendime mi kurdum dedi astımsa ben kendimi unutulmasın tanrı karışmadı bu işe renk vermedi hiç, cinayetlere boyandık
Nasıralı ben olmasam dedi İskaryot sanır mısın hiç duyardın adını çarmıhlar ki en bereketlisidir ağaçların adam eker, peygamber toplar insancıklar astımsa ben kendimi unutulmasın tanrı karışmadı bu işe adeta bir ceylanın ön ayaklarını kırıp, kör bir aslanın önüne attı İsa deli bir adamdı, inandı Cebrail’in her dediğine Tanrı; işi şansa bırakmayacak yuvarlak bir zardı… Mosmor boynu ve bereli göğsüyle Judas İskaryot hayatı bir barbut olarak gördü her daim çok denemenin kazanmayla bir ilgisi olmayacağını iyi bilirdi “Varsa bir tanrı, tuzakların en büyüğüydü” dedi arşa bakarken “en büyük hatamız onu yalnızlığından alıp kaderimize sokmaktı” yağmur ıslatmıyordu, tanrıya bir isyandı sundurması evin serçeler çarmıhtan korktuğu için her daim ellerini saklıyordu….
Cevher Kara
Kın içimde bir öfke birikiyor kardeşim. çaresizlerin öfkesi geçersizlerin. gittikçe artanların öfkesi. ellerinden bir şey gelmeyenlerin ellerini kaybetmişlerin. bir dama bir arabeske bakıp dolmasın gözün kitabı aransın doğal ellerin. bizi bir düzlük bekliyordur inşallah boşuna ölmedi kardeşlerin. kardeşler sevgili kardeşim kardeşlerin isimlerini verip rencide etmeyelim tinlerini bilen biliyor kim hangi kulvarda kaçıncı damlasını düşürüyor asilkirli terinin. çırpındım çırpındım çırpındım yoruldu damarlarım dava adımlarından mecbur olup bir çerçevede izledim göğü bu dahi telafi etmedi mütevazı özrümü
sapa saplanıyorsa hançer sırtından emin ol acı duymazsın artık kötüsü yüzümüz toprağı öper kötüsü bitmez secdedir. surda gediğimiz yok kandırmayalım halkı kitabımız yok cılız sesimiz kısık sinemamız, romanımız yok yok tarih felsefemiz yitip gitti şehir önlerinde gözlerini veren babalar gözlerini kör edip dizlerini kıranlar konya'yı ateşlere yakacaklar, yandı yitti kürt oldu vermek nedir bilmedi neslimiz artık âşinâ olsak da olmasak da önemsiz bizi tınlayan mı var nedir ki cirmimiz. ben sana gülüm demem bana da güle de yazık olur. yazık ki demiş bulundum bilemedim işte halk ile gülün ne ilgisi var bunca romantizm neyle izâh edilir. nasıl bir yarı yoldur ki bu daha yola çıkmamışız ne yoldaşı kendim bile derman değilmiş kendime yine de bizden geçsin istemiyorum geç aymış olsam da esrar-ı dünyaya yoldan dönmüyorum arpa boyumla yola dönüğüm ya "o da bir şey" yol bir şey de ne olur.
Eugene Wayner
Rubailer I Bu hayat insana kısa İnkar etmeden doğayı Ne mümkün bulmak erdemi Ne de yıkmak köle düzenini II Ufuktaki güneşsin sandım Tayfında her rengin en derini Bırak yokluğunda içeyim acı şarap Alsın küfrü aklımdan Düşümde yaşayayım nurunun coşkusunu III Zaman kudretli bir dalga gibi ardımdan Narin şarap dilimin kıvrımından bükülüp damağımdan Altın ışık hayalin bir çan sesi gibi şah damarımdan Son yakın, ayrılığın günesi batıyor
Ila Abernathy
Büyüyen Çayırım Ben
Ben büyüyen çayırım ve çayırı biçen Ben söğüt ağacıyım ve çıtayı yaran Dokuyan ve dokunan Söğüt ve çayırın düğünü Ben topraktaki ayazım ve toprağın canlılığı, Göğüsteki nefes ve ayağın altında keskin taş Dağ bende yaşar ve baykuş atılır Ben de onlarda Ben ikiziyim güneşin, Kanı yürüten ve kan, kaybolan Hem karacayım hem ölümü onun Vicdanındaki kamburum ben Tanı beni İngilizceden çeviren: Anatol E. Wegner Kaynak: Akwesasne Notes, 1976
Gariplik garipliktir gariplik… garip kız, sultan tahtındadır yaptığım iş, papağanların işi… …hep kör bir pişmanlıktır. o garip kız, küçük bir ateş yaktı, …doladı otuz renkli bir yumağı garip kızcağâzım ölüp gitti… n’olur bir daha yâdellere vermeyin onları. garipliktir anam, sıcak ekmektir, ben ufaltıp ekerim; yumuşak mı yumuşak… o garipliği anlatırım ben! o üzerime ağlamaklık veren… garip kız, garip kız! diyardan diyara düşüp gitmiş kız; kendine kahrede ede! Qom, uzaktadır, olmuyor nasip! Kürtçeden çeviren: Cevher Kara Kaynak: Stran û Awazên Anatoliya Navîn, Şoreş Reşî, Ar Yayınları, 2013
İsmayİl Sakİn
İndi Arabi
fütuhat-ı cenaze bir şiir için hepsi... yalnızlığı katır gençliğimin sırtına yüklendi yüklenecek ceset bir şiir ki (dengelesi)n içindi(.)?
karşılaşma karşısında aynanın “o evetle hayır arasında ruhlar kaçtı başlar uçtu” meyle duman; ve günler artık neyle..?
fütuhat-ı harabe git dolaş eski aşkları o kıyılar ki baharlarla yakıldı ah o çocuk ah nasıl tozardı kendi kalbinin etrafında orda sana lütfedilen kapanış git harfleri göm ayaklarına, kurtul.
Osteogenesis Imperfecta I kol kırılır sen içinde kalır gönderdiğin yollarda buna benzer kırk kere ihtar yine her düşüş ayaklarının dibine yine ben öyle isyankar ve sen en güzzzelisin refakatçilerin sen hem gelmediğin yerden. II keşke senin için -senin yüzünden değil, senin uğrunakemiklerim kırılsaydı da sarsaydın, yollanırdım tekrar kavgalara sarhoş çıkıkçılarla böyle şarkılarla şiirlerle yanlış kaynıyor herşey ve ben şikeste tekrar tekrar aynı yerde, aynı yerden.
III eline avucuna sığmamış üflediğin; belli. neydiyse o sırtıma yüklediğin Sana da ağır geldi ve fırlatıp attığın yerde imperfecta imperfecta bütün kemiklerim eğri! … ben de yatırıp kendimi ben onların ateşine tekrar tekrar dövdüm de... bütün kelimelerim eğri perfecta perfecta!
M. Volkan Ҫakir
Yeknesak* Kemal sigarasından derin bir nefes çekti. Sigaradan sanki alevler püskürdü. Nikotin katran katran sıcak lavlar gibi dudaklarından aktı. Kemal yüzünü buruşturdu. Sigarasını içerisinde karanlık cesetlerden bir alem bulunduğuna emin olduğu logar kapağına doğru fırlatıp can çekişen bir balık gibi otuz yılın zehrini tükürdü. Arkadan bir ses: -Ulan hayvan! Kemal hiç oralı değil. Kemal nereli? El etti. Bir taksi çevirdi. Hayır. Kolları ahtapot kolları, bir taksiyi her yanından kavradı. Acelesi varmış gibi taksinin içine yuvarladı kendini. Oysa ki acelesi yok. Taksici her gün yüzlerce kez biteviye üretilen sesle sordu, sakin: -Selamun aleyküm abi. Nereye? Hakikaten Kemal nereye? Kemal’in yüzü hala buruşuk, dudakları ıslak. -Beşiktaş…
Taksici ötesini sormadı. Gaz pedalının üzerine bin tonluk dökme demir yükledi. Kemal’in sırtında yılan gibi bir sancı. Neden? Ağzında birkaç anlaşılmaz söz yuvarladı, ciğerleri yorgun iki hayvan gibi hırıldadı. Daha çok kızgın hayvanlar gibi. -Yavaş… Taksici gözlerini aynadan sektirip köpeklermişçesine Kemal’in üzerine saldı. Kemal tepkisiz. Camdan dışarıyı seyrediyor. Seyretmiyor. Kemal dışarıda. Birisi Kemal’in ayağına basıp ayakkabısını kirletmiş ona küfrediyor. Bakkaldan para üstü alıyor. Veya işportacıyla pazarlık ediyor yağmurdan ıslanmış. Taksici gözlerini yuvalarına çağırdı. Yavaşladı. Şimdi taksici ve Kemal yürüyerek gidiyor. Konuşacak bir şeyi olmayan iki uzak akraba gibi. Hakikaten Kemal nereye?
(*) devam edecek!
1.25TL