Tezgâh Eylül '17

Page 1

Eylül’2017


Ta s a r ı m - k a p a k - d e s e n l e r Abilmuhsin Özsönmez İletişim Tw i t t e r : @ T e z g a h F a n z i n Facebook: facebook.com/tezgahfanzin Blog: tezgahfanzin.blogspot.com.tr Mail: tezgahfanzin@gmail.com 2


içindekiler Sayfa 4

Bülent Keçeli - Beynim Sarışın Olabilir

Sayfa 5

Özgür Balaban - Bazende

Sayfa 6

Cevher Kara - Gel De Yun Ter Ola

Sayfa 9

Abilmuhsin Özsönmez - Buruş

Sayfa 10

Mahmut Nesip Basmacı - Libas

Sayfa 11

Halid Metin - Hışırdayan

Sayfa 12

Usame Söylemez - Bu Benin Şiiri

Sayfa 14

Enes Malikoğlu - İyileştirme Sekansı -1

Sayfa 15

Celal Şairfert - Dokuz Metre On Beş Santim

Sayfa 17

Betül Aydın - Tanrım Beni Baştan Çıkart

Sayfa 19

Kadir Sevinç - Çöp Poşetine Sığacak Bir Ağrı

Sayfa 20 Muhammed Asaf - Suyun Hüznü Klorun Şarkısı Sayfa 22

Elif Zümrüt Kurnaz - Kaza Oldu

Sayfa 23

Mehmet Cengiz - Diyalog

Sayfa 25 Abilmuhsin Özsönmez - Bu Kanatlar Birden Çıkmadı Sayfa 26 Yaessu Mottor - Espiyonaj Sporlarının Dublörüyüm Ben : Sunusi Sayfa 28 Rüşdü Paşa - Bilmiyordu Sayfa 31

Tezgâh Karışık Kaset


Beynim Sarışın Olabilir Bülent Keçeli

bir korkunun elinden tutmuş olabilirim bir yakınlık icabı değil dilimin üflediğine yaklaşmak için delillerin yanından bir rüzgârla esmiş olabilirim burası ne kadar havadar beynimin sarışın olduğunu unutmuş olabilirim insan aklını aptallığına bırakır mı insanın dışı bir biçim değildir dilimin içe evrilmesi gerçek mi orası benden sorulur bulunmuş asıllardan geçtiniz mi hiç dibini bulmuş gerçeğin doğruluğu kanıt değildir korkumun kardeşi olabilirim benden bir tane daha yok diliniz var mı sizin diliniz içe kaçmadan yaşayabilen günübirlik olana aldırmadan olanı dışa bırakan neden benden bir tane daha yok 4


Bazen de Özgür Balaban

I Bu yoluk kanı ile gönlüne benzemeye istisnanın bayatını iç ettiği dar vakit hem telaş ezer uyaklı patırtıda sevinmek içinse fazla güzeldir II ayrılmış zaman için mülküyete zıt eşli çocukluk çekilse de ten kıyamet bahşeder deniz kızları mı dersin küfürler kinayeler belki gem vurulacak duygusal ibareye fotoğrafa sığarken somut somurttuğudur gezegen ağır gelir bazen alkol imlemez güya'lara gerilmiş çalgısı mahcup ahbap amiyene tabiriyle uyaklı kalkmak ister bir üvey diklenişte oğul yaratma hırsı hiç yaşın sarkacına asılınca arabesk gelin alayları ya da karton koliler ile insanın ağaçlara kazınması mı gelir III loş ibra yankı ile hayıflara adalı alçalır kerameti taksimine nükseder hem ecza bulanır kavislidir hakikat mağlupu üçe katlar devlet karanlığında 5


Gel De Yun Ter Ola * Cevher Kara

e e e e

senin neferin midir eritip esenliği eşekçe erdemli eşiğinde kesiğin.

büyük itler bitkin iken çiçekçiler ülken iken koşmaya kaçışı ilikle sevmelerin fasid iken

gel gel gel gel

bilek seni beri edinsin seni insiz itim benim eşelet cinnetini.

esr’e belî diyen isen ilmeği kend’iken isen çekil değil isen ben telifledin biz’den.

uyku şuurlu uyku uçucu uyku sana usul bana kusmuklu. 6


üzülmek köşeleri çizilmiştir işler bu imar, getirisi iyi kabuslarımız görülmüştür: kara keder kuzulayan kır tilki

e e e e e e

her şekilde elim ensiz ve derin derimizin çengeli denir ipler kesilir işte es vermeden e z g i d e ğ i l e z m e k t i r.

çelimsiz çam kuru iken sen hayatta soru iken yelesi kopuk, bacağı kırpık hücum atım doru iken

o o o o o o

boğumlu boyn borçlu kol oylumlu boz ok oğulsuz kuds vvv usu uğulduyor vvv uçsuz. 7


resme dalgın; metafora, ilgiye kendine bay, sarkık kendine parmak uçları güçlüdür dikkat saç teliyle dünya döndürmekte

kara bağlamlardan laf açacak kara arap at yavaşlayacak arap masallayacak ağlak atam anla art akşamlandı aksadı şarkının ayağı bal akıttı ağzını daya kaşa. …

- öte yandan allah durmaksızın dostocul hikayeler yaratıp kimi bir polya marmadelov çıkarıp karşımıza varlığını sorgulatmaktadır.

*: ya da ilhami genc, cahit toy

8


Buruş Abilmuhsin Özsönmez Gece boyu şehir şebekesinde bekleyen sular buruştu altı otuz ellerine acımaktan geriye ne kaldıysa burun kulak el ayak göz bakiyyet-üs süyûf yerlerine buruşarak saatlere bölüşerek saatlerin müziklere bayati hicaz saba hüseyni rast ve yaprakları rüzigâra duran hani şu gece boyu Fulya Sokakta bekleyen rüzigâr ürkerek gömleğinin buruşuğundan göğsüne çıkardı cebinden yatmış kuponu buruşturdu saat yediotuz saati buruşturdu yola indi arabalara baktı arabalara bakışını buruşturdu pencerelere başını yasladı saçını saçlara arabalardan indi bir şehre girdi bir şehre girişini buruşturdu börülcelerin pazara onun tütüncüye dökülmesini yüz kilogram Adıyaman tütününün uçak biletinden daha ucuz olmasını koşarak buruşan bir anıyı düzeltti bir kadın saat sekizotuz karşıdaki tepeler hep karşıdalar yani buruşarak biraz o yöne dönüyor gibi olursa ki oldu gece boyu buruşmuş karınlarından güneş fırladı buruşturarak göğü [saat dokuzonbir çay bardaklarını saman kağıdını simidi peyniri buruşturdu Yırtılmıyor ne kalsa güne bir el daha lazım cepte ya kibrit arıyor ya metal para ya kupon her şey buruşuyor güneşle zamanın silik çocuğu buruşturuyor musluğu gözleri elleri yanağa ayakları karna dili damağa korkuyor yırtmaktan buruşturuyor kabak kemaneyi ve tamburu rüzigârı usulca biraz katlayarak sokağa doğru bir ah’a bütün ışıkları kornaları telefon konuşmalarını ve el sallamayı aynaların çıraklık düşüyle patlasın diye simya ve döl yirmilik bir dişle avucuna kazıdığı mührü bastırarak 9


Libas Mahmut Nesip Basmacı

bunu bize allah dikti etimize dikti inanmazsın eliyle örtüyor hakikati cerrah inanmazsın hava çabucak ölüme koşuyor birkaçımızın zihnini hamallığımız bütün çıplaklığıyla dolaşıyor şehrin ortasında görenler pislenmiş otlara köpek leşlerine benzetir bunu her zaman neyi seviyorduysak sevdiğimiz yerdeydi dirimle dalgalanan bayraklar sonra kapanan gök ve usanç göllerine yırtılan tarambolinler ve soğumak ve çıplaklık ve dönüp bakar olmayan göğüslerden açılan dökük kapılara göğüsleri yaracak bilinen bilinmeyen ferahlık getirecek olan o işte mana derin ormanlarda korkunc hayvanların dişinin kovuğunda kalbinde tilki kolonlayanların bağırsaklarında tıkanıp duran dünya içinde ayağı kırılan atlar soyunmayı beklerler biliriz insan içinde at ayağı yoktur sanır istemez soyunmayı halbuki bunu allah dikti hepimize ve insana at ayağını da dikti

10


Hışırdayan Halid Metin

sıkıştır şu dişlerini de konuşsunlar itekle beni yine yüzlere kanayım otursun etlerim yerine tekrar genzimde bir balon patlıyor sana başlayayım derken hiç göremiyorum o nedir tepelerimdeydik ve o atlıyor avcumda zarı tartıyorum etimi kaç türlü duyuyorum saymaya kalkınca bir artıyor ellerindeyim toplayanımın dermiş uçuşacakken tikelerimi kupkuru ağzımı dürmüş birden bir orada oluyorum habire dilliyorum dişlerimi

ellerindeyim toplayanımın içimdeki ip dehşetle gözlerimi öyle açınca bilmem ya bu hangi yanımın bak yine hışırdar buldum kendimi çıkarken evde bıraktığım

11


Bu Benin Şiiri Usame Söylemez

Öğlenleri uyuyor da bu ben geceleri çok kısa Sarı sarı bakıyor hepatitini kaşıyıp yavaş yavaş İsimdim bu beni devlet eliyle şizofren ettim Ondan şiirle iştigal edilmiş beni kaçırmakla başladım aşk yapmaya ama hiç sormadım Deneksiz oynadım nefret oyununu da böylece Çobanım, sen varolamazsın ama doğru konuştun Çok yalan söyler kendini ölürken görmemişler Onlar vardır sen yoksun sen yoksun sen nasıl olabilirsin Çakmakları yığdım vizelerde zatürremden çok ağladım Değil ama kaçırdı bilmediklerim kaçırdı adım Çabuk bitti hazırda duran sarılmış tütünü benin Bayırları dağlayan kayalarda mantarlar benim Akşamlarına göz kulak olduğum bu binalar, benim Çok parasız bindiğim gemi de benim demirimden Zaferler kazanmadım tâkı olmadı hiç buramda duran Onca film izledimse olmadı babam, buramdan hep Düz giden çapraz gelen, daireleri bastı tinerciler Git demedim hiçbirine o yüzden durmadı ciğerim Doğradım onu kebâb ettim yine de olmadı

12


Yatamıyorum çok dillerinde bu göçük haremlerin Vestiyerlerinin yedi renginin hiçbirinde olmuyor Bayraklarım dalgalanmıyor tavalarında bunlarınyurdu büyüktür vadilerinde yurttaşlar ölür Yurdum büyük olduğu için vadilerinde yurttaşlar ölür Kaç günü doldu tepesindeki boşluk kemik oldu; Geldim ki çıkışta bir alevi dedesi olmuş adım Aram’dı Böbreklerimde iki taş var çıkmıyorlar büyümedikçe Canımı yakıyorlar abi süreğen bir prostat muayenesi gibi Canımı yakıyor yalnızlık ve prostat muayenesi böyle diyorum Doğucul bir şarkıda Leibniz’in monadları tutsak ruhlardır Özcül rüyalarda orgazmların geçer yeşil germanya renginde Prenslerden Fransızcalara da işte böyle gelinir yürüyerek Böyle dönülür pantolun yırtıldığı yerden tanrının haklılığına Gittikçe yerelleşiyor ateşe dayanamayan protein tabakam Siliyorsa burnunu o düzlemin üzerinden hastanelerdeÇok ağlamış akrabaları olan ve aylardır sallama çaydanBaşka şey içmemiş battaniyesine kapanıp sabah kışlarındaAğlıyor musun Leibniz dünya monadlarını bırakıyor mu geri

13


İyileştirme Sekansı - 1 Enes Malikoğlu

Dağdan inmeme izin vermiyorsun. Sizin oralar geyik üretme çiftliği, bizimkiler tüfenk bırakmama. Oldukça mahir adamlar üretmiştik, öyle biliyorduk, sevinirdik yalan yok. İstatistiğe yatırdık, olmamışlar, geri verdiler elimize; “bugün götür yarın getirirsin”. İkinci kez elimiz yandı. Ellerimiz kavruldu tutamadık. Yere bıraktık. İçlerinden somut olanları gömelim: en son bunu anladık. Biz yürüdük gittik öylece –şahit yazmasınlar- adımları sıklaştırdık.

Biz gitmek dediysek bi’başka, öylesine gitmek bilinmesin fiyortlar aştık bizim coğrafyaların olmayanı. Kamp yeri bulamadık, kamp yeri aramadık çün. Bayrağımız kâğıttandı, zora kalınca toprağa buladık boyadık, ota sürttük boyadık, üstüne kustuk boyadık. Hiçbir kasaba geri çevirmedi bizi.

2017

14


Dokuz Metre On Beş Santim

Celal Şairfert

"ya da Tunus çok mahremdir" Edip Cansever sus durduğunu canıma yordular, bu güç Münevver yan çiziyordu resmini ısladım daha neydi özne edesi haliyle ofise duracaktır biz çay şöyle hepimize her dem nezaket nasılsa; müdürüm bize her şeyi günde üç kez biliyor terk ediyor, harp malullerini kamusal alanda görünür ama sen; klima kumandasına bile bilseydin kyoto ellerin bana tiz gözlerin kısıla ben seni kendi suyuma dip tez yetiyorum küfrüm sayılı tekrar çal bu kısmı: kürdili hicazkar çünkü mesken kılıyor ismini yer değişe olanca kütle ki matematiksel reel sayılarla açıklıyorum deniz milindeki sapma payını kıyıdan bakınca uzay tekraren kim buruyor bileklerini görebiliyorum el sallarsan bitki örtüsünü kuruyorum fonda şu musiki musallat ise esas çelişkiye eski türkçe bilmiyor yetkili memur evrak bazında yine eşdeğeriz bunu hükümet onayladı, el söyledi

15


müftü ikimize kıydı dünyaevi medeni kanunu rağmen isviçre saat dilimine girdi korkumuz anapara nedir ilkokulda öğreniyormuşsa da mealen tek kutuplu cumhuriyetimde mülteci fazlası öbürleri; beyaz yakasını kirleten borsa ve halka açık babamdan sandıysa ekonomisi durgun erken emeklilik yine kamburdu güneydeki tatile iskonto, iyisi mi para piyasaları şunu şaşırma: teyze kızını işe sokacaklarmış ben seni üzerken herkes enlemesine ve çark ediyor sıkılıyorum dünya beni yedeğine, annem doğru eve koşarken sana sakınır sesim belli etmez, sahaya çıkarım seni duyduğumu sana seni, seni sana kırıyorum bunu kimse bilmiyor de vaatle seni yitiyorum, minha. 16


Tanrım Beni Baştan Çıkart

Betül Aydın

kitaplarım arasında karahindibalar dursun istiyorum, böylece onları ellerimden ayırt etmiş olabileceğim. yalnız ve seslilikten uçuk bir kalorifer böceğinin üstünde yağız atımı nalları üstüne dikeceğim. bunu en çok kedi kafilesi imleyecek; gerdanımdan inecek, inleyecek gagalarıma doğru patileriyle, çırmalayarak kan uykusunu rüyayla aralayıp, ettiğimin altını görebilecek, pilelerle dolaşık altüst dudak. sonra bebekler; dokuz doğuracağım kediler dokuz canlı, ben cansız yayın...

17


ben herkül'ün gerdiği yayın: divan edebiyatına düşmesiyle peykanlaşan ben, acı bir ot bırakacağım zehrinize, ve çenenizden dökülen salkımları, yalap şalap yudumlayarak, kanepenizin tuzdan artan terleyişine, örümcek ellerimi salacağım... -aylar geçmeden ağlar oluşacak kasık tüylerinizde, kozalar, sinekler ve bilimum küçük canlılartaşralarınız yarılan zamanın içinde, çığlığın çıplağıyla, düşecek leğen kemiğime... bardaklarımı size niye susattım? -boşluk satmanız için mi ele gelmeyen bir deseni arzularınıza niçin sunmadım? -ele geldiğiniz için mi? rakıyı sulandırıp yere dökmek bu olsa gerek… ama siz rakı değilsiniz. ben rakı içeceğim. doldur bardağımı çiçeğim.

18


Çöp Poşetine Sığacak Bir Ağrı

Kadir Sevinç

yere düşmüş yahut düşürülmüş bir gök – Mikail iyidir kapatıyorsun gürlemesini. zaman yırtılıyor bileklerinde. bellekte kalıyor kavisi bu yoğun tarihin tarih şimdi kapının önünde poşet: ıslak, doğmamış oğulların atacak onları. ilk kasık ağrısının adı olsun Mikail bir genelev dudağına çekilmişcesine denkleşir o zaman bileklerinde yırtığa hepiniz kapı önlerinde hepiniz dünya dışında: evde olmak da dışında olmaktır dünyanın. geçince göz atımını. sızışı arşın olağan bir gününün: nebula patlaması, bir yengeç nebulası, orta yerinde cenaze merasimi, kemikleri dikmek adına plutonyum konteynerlar plutonyum %22beton. -beton içinde ağrı yok değil mi? Beton mikseri kaçta icat edildi, karmayı bıraktı insanlar eklemler, istiflenmiş dualar adına çalıştırılan eklemler, insafsızca çalıştırılan eklemler, kaç çırpıda yırtılır eklemler… hepimiz kapı önlerinde hepimiz dünya dışında çalışan eklemlerimiz, yırtılacak zamanımız, ilk kasık ağrımız -ağrı verecek nemiz var? başka…

19


Suyun Hüznü Klorun Şarkısı Muhammed Asaf

-Nazlı yârim gergef işler kasnağa germiş beni, çivilemiş alt dudağımdan Bir kulağımdan girer çıkar ötekinden makarna yer çarşaf sererEkmek çarpsın kaçmak yok bu bende, sen bende, peşimsıra bir deli kadın Neler etti söyledi neler permeperişan -elimde permatik bilek doğruyorumİsyan etmiyorum kola içiyorum eriyorum her damlada tutuldum beline Başka planları var bitirecek beni son gücümle bileğimden kalan bağır, ses: Hayır dur öldürme beni deli kadın, yalvarmayacağım sana Daha yaşanacak çok pürüz daha çok yalan var işiteceğim Uzun yol önümüzde seni bok seviyorum zakkum zıkkım yalanlar Oscar and the Wolf sağdan sağdan it’s cause you’re mine didikliyor Ama yok oğlu yok kovalasan tırmalasan ırgalasan da yok kere yok Kanım usul çekil yanımdan dökülecek gidecek olmadı pıhtı pıhtı ter Hakkım sana helal, sana haram biriktirme o hayaletleri kapıda bre kâfir Git başımdan seni değil istemiyorum görmek onları ekmek kırmak kafamda Biliyorum yakın pek yakınsın şahdamarımdan da yakın ölünecek çok yol var Lütfen demem yalvarmam dur hayır öldürme deli kadın beni bu sefer yapma İstirham ediyorum öldürür müsünüz beni şuracıkta 20


Çok şükür kırlangıç kanadında güvercin biti kadardı ömrümüz Soğuktan kırılmadık sıcak işlemedi önüm arkam sağım solum kara Ankara sıcağı bu yutar betona çevirir adamı sahra dibinde Pek güzel yoruldum kısır kafa göbekli vücutta kuruldum Gözün aksağına kaşların karasını ekledim kirpiklerin kadar derde ne deva Bildim çare yok deva yok neden bilmem aşk-ı viraneye ucuz otel odasında Ne yapalım gider yanı yok idi gördüğümüz şirk koştuğumuz yaşadığımız İstirham ediyorum beni şuracıkta belki öldürür müsünüz bitsin çabucak He got nothing at allsa da seline kapıldım geliyorum duvar duvar yıkarak Kafamı vurarak mermer ağaçlarına mezar parmaklıklarına kurdeşenlere Dank etti uyandım baktım ki aşinayım sesine gerçek oldu sahiciliğin Bu hadde ölmek öldürülmek evet herkese nasip değil böylesine sevilmek Sesini toprağa kattım üstüme örttüm elektrik falan kalmadı dirildim Ama sor neden diye, ne derim ben de bilmem çocuklar konuşsun: “Sil ağzının kenarını gülüşünden cennet akıyo” 21


Kaza Oldu

Elif Zümrüt Kurnaz

Yeşeren bir şeyler var gibi, küf yeşili gibi Bir ucum yok Sanrı halinde bilgiler Yok ve ben toplayamıyorum halinde bilgiler Bildiğini zannetme cürretinde olsan bile -olsan olmaz, olmazı olmazTutup da bir ipi gersen Bağlayacak çivi yoktur Keskin yoktur. Dediğimi bir daha desem Durmasam yine desem Kim iddia edebilir bunlar aynı yansır Dili takılı iki yaş çocuğu olursam İsterim ki saçlarım benden ayrı parlasın Yargı yolunu bakışlarım silsin Tutsak-özgür olayım Zaman belirlenmesin. Hayır böyle yetiştirilmedim Gerçek, taş gerçekti Tadı, yok denecek kadar rahatsızdı Dürtmeler, aynı noktadandı Yakınmalar, kirli dibi gösterirdi Şimdi bir daha desem Kim iddia edebilir bunlar aynı yansır

22


Diyalog

Mehmet Cengiz

dedim bu elimde tuttuğum kalbimdir dedi üstüne kar yağmış taşa benzer. harmanlıyorum kendimi değirmende una özenip. kulaklarımı göğsüne astım nabzınla ya allah diyorum durmadan. dedim bu elimde tuttuğum düşünmekten döktüğüm saçımdır dedi kursağı patlamış kuşa benzer. her duvarı kuyu bellemiş yusuf anlatıyorum fısıltıyla züleyha başkasının teriyle kadın uzvundan merhamet yaratan rab. dedim bu elimdeki tuz kaplamış gözümdür dedi çığrından çıkmış dünyaya benzer. kardeşlerimi gezdiriyorum avucumda annemin karnını deşerek kirlenmiş yellerle buluşturuyorum saçlarını ağlamayı henüz bilmiyorlar.

23


dedim bu elimde tuttuğum umudumdur dedi hayydan gelmiş huya benzer. ressamlara çizdiriyorum kararmış nefes borumu bak lağım var diyorum bak bir lağımda akabiliyor insanın içinden dünyanın göğsüne doğru. dedim elimde tuttuğum yine elimin kendisidir dedi allahından korkmuş meleğe benzer. hadisleri çalınmış peygamberim yalancı peygamberlerle savaşıyorum yabancısıyım yaşamanın nefes alıp vermeyi bir ormandan öğrendim.

dedim bu elimde tuttuğum sensin dedi iflah olmaz kula benzer.

kolları olmayan babaya benziyorum bayram günlerinde iliğimde saklıyorum çocuklarımı kabrime gidip defalarca beddua ediyorum kendime geber diyorum, mezarında defalarca geber. dedim bu elimde tuttuğum kalbimdir dedi ufalanmış taşa benzer.

24


Bu kanatlar birden çıkmadı Abilmuhsin Özsönmez

Bu kanatlar birden çıkmadı yüz sözcük telef ayağıma bakıyordum telefondan ses geldi telefona baktım ağaçtan gelseydi ağaca bakardım kırmızı olanını almış kapattım ayağıma devam ettim bir çok şey hızlıydı söyleyemedim bulsun diye kalan sevmeklerin beyazı az silinmiş bıraktımdı kör noktalara serpme şeklinde telefondan ses geldi yine Bu kanatlar birden çıkmadı yüze yakın sözcük bir bardakta eridi et koktu ve kusuldu atladığım şeyler olabilir kendini iyi hissettiğinde sevgiyi unutmalısın sevgi yapışkanı çözüyor unuttuğum yerleri hatırlat unutarak sevmeyi kanatlarımız orijinal olmalı ölüm yüzü görünür rakımlarca her vuruşunda ellişer sözle ilişmiş kanatlar omuzda bir ilke belirir yol boyunca cüret rüzgarı yok eder düşebiliriz İkarus’un düştüğüne 25


Espiyonaj Sporlarının Dublörüyüm Ben : Sunusi Yaessu Mottor

Cumartesi geceleri uzar ayakucunda Sunusi’nin Odasına eros gelir, bazense tanatos Ateş yükseldiğinde kasıklarından bu velinin Meftunu olur İzmir’de hard bir nemfomaninin Ekilir boynlara mor boyun çiçekleri, Ekilir koynlara kırmızı koyun çiçekleri Durulur, depreşir, köpüklenir böylece Daralır ve genişler dibodalardan birinde İmdiye imdat, avazlanır imbat Danışıklı bir dövüştür Yarlar’da duygular tarihinin Yumuşak ve damarlı geçişleri İkindilerin ve damarlı denemelerin Üzerinden geçen bu bir anlaşma, bu bir zabıtlaşma Hatırlatır böylece akan derelerin türlü kanı İncikler boncuklar ve hatıralar dükkanı Böylelikle görkemli bir rolü vardı kış geceleri Oynuyor kendisine kurulan kaderi Öğlene doğru alevlenir yeniden mor balıkları Hatırlar Yemleri, onları yemlemeyi Yeşilpınar’ı söyler diller, “uslu bir çocuk olursan bu zat sana neyler?” Savurur T cetvelini Kazancı’da bir suretin ablası, suretin ablası Bu vesilesiyle tanışılan ve bir haftasonu eve kapanılan Ölümüne tetris sporları yapılan O haftasonu bala batırılan, aya yatırılan Akşamüstleri değme tetris sporları 26


Adım Sunusi denemelerim var ve fethetmelerim ve edememelerim ayıntap’ın müthişgânı mesela adım Sunusi Azmak’a dalar çıkarım geceleri sürüklenir ve orman kampının urlardan dönerim geri adım Sunusi yazanı reddetse de buldular bu adı doğru edebiyat bekçileri bana yüklemeyin taşıyamadığım bu yükleri ve araya somyama inen hastalıklı, ince, cevval kürtleri Kuşları bol olan bir adanın rock’n roll sokağındaki bekleyenin ıscak somunumsu yatağında ardına duhledip sonra kocaman kahkahasılarımla dönüş yolunda 47’likler resimlerini bahşedip yandan, önden, arddan ki ordövrüdür kocaman bir ana sıcağın şöyle fısıldar, böyle fısıldar dün gece pavyonda sert bir kafa yedim ben bilmezsiniz dostlarımdan ne kazıklar yedim ama haftasonu oldu bana merhem Ege’nin dibinde balıklar giderken yeni haberler getirirken, perrier şişelerinden tonikler ve cinler, maskülen temizlikler Mahbolla’da bir çıkgın kızla panzeyonda panzumanlanarak ama gençlik Sunusi’nin derisine ağır bir yük verir düşünegelir, böylece Bodrum’a eylül gelir şöylece Bodrum’a zehir gelir zevkler karnabahar gibi açılır Sunusi’nin müzik kutusundan müzikler saçılır Ferdi özbeğen, ali poyrazoğlu, fedon ve akır’ab nalan Baba bir dağı aşarak Baba bir dağın pazartesi gözlerinden taşarak 27


Bilmiyordu

Rüşdü Paşa

kimse kimsenin uykusunu uyumasın diye/yakılmış ne kadar ateş varsa söndürdüm/sözlerin esrarını taşır diye rüzgar/levent yılmaz bir. içinde isyan vardı, taraflar önemli değildi, taraflar değişiyordu ve isyan bitmiyordu, the isyan yokmuş gibi yapmak için geçici bir neşe geliştirdi. kendine ve karşılaştıklarına aşırı nazik davranıyordu. iki. şu âna kadar yaptığı her şey yanlıştı. doğum gününü, bugün olarak değiştirdi. ikizlerdi, terazi burcu oldu. ikizler, değişkendi. terazi, dengesiz. uyuşturucu kullanmıyordu. bir çocuk radikalliği ile ile bakmağa başladı. bilinmeyen bir zengindi. el yapımı bir italyan arabaya kullanmıyor olsa zengin olduğu görünüşünden anlaşılmazdı. istiklâl caddesi’nde, talip apaydın sokak girişinde spor arabasının içindeydi. insanlar ve gerçeklerin aşırılığı karşısında şimdiki zamanı algılayabilmek için bir imgeye ihtiyacı vardı. durduğu yerde, durmak istiyordu. bu şekilde ve sonsuza kadar. tanımadığı insanların yüzlerine tanırmış gibi bakardı. yüz, bedenin ve zihnin göstergesi idi. düşünmekle hâyâl kurmak arasında idi. yalnızca, the arada keşif yapıyordu. bir öykünün içinde yaşıyordu. the öykünün gerçek kadar gerçek, gerçeğin öykü kadar öykü olduğuna inanıyordu. bir he’den mahrumdu. mahrumiyet nedir düşünüyordu. mahrum olduğu bir fikirdi, yaptıklarının onaylaması fikri. onaylanmadığı sürece, ne yaptıysa yanlıştı. yüzünü onaylayacak bir yüz arıyordu. her zaman bir kadını seviyordu. kadının kim olduğunu ise bilmiyordu. onu hiç görmemişti. kadının yalnızca s şeklinde olduğunu biliyordu. the kadın da onu seviyordu. içinde bir sesti the kadın. 28


bir imge arıyordu, durduğu yerde. ruh dönüşümün bir imkânı ile harekete geçmek istiyordu. çocukluğunu hatırlıyor ve zamanı hissetmiyordu. kurgulanmış sosyal gerçeklik cezaevinden kurtulmuştu. dinleniyordu. kozmik süreçte, dışarıda bir hata yoktu. tarihçi olmak, imkânsızdı. insan, insan oluş birer istisna idi. defterinde, kendisinin kendine dair notları arasında şunlar vardı: amatör insan tabiatı araştırmacısı, hür, kadın, araba ve ayakkabı meraklısı, iktisatçı, okur, gözlem için gözlemci, asıl harekete geçirici, kaçış planlamacısı, ahlâki koşullar gereği amerikalı ve kendini tanımladığında kendinden geçici olarak kurtuluyordu. tanımlamak, bir başkasının varlığını onaylamak oluyordu. saat: 3:55 p.m. 17 on sekiz yaşlarında bir kadın yüzü belirdi. şiir ve geometri olarak anlaşılmaya tahrik eden. merhametli ve kurgunun dışında. the kadın, bir başka dilde bir şey söylüyordu. the hakikat, işte bu kadındı, 903842 sene oldu, aradığı imge the kadın oluyordu. kadın, tebessüm etti ve gitti. the kadının siyasi davrandığını hissettiği hâlde neşelendi. the ânı zihninde sabitlemek istedi. gezegenin güvensiz, anlamsız ve sevgisiz bir yer olduğuna dair edebiyat metinleri ve köleleştiren sosyal bilimleri terk etti. sır, vardı. sır, olmalı idi. neşelendiren, ayakta tutan ve harekete geçiren. hatırladı. daha önce 909348 kez, benzer şey olmuştu. the sırrı keşfetmiş ve the sırrı unutmuştu. sonsuz ve sıfır birleşmişti. âşkın bir şaka olduğunu varsayıyordu. âşk nedir, bilmiyordu. âşka dair bir teori kuruyordu. insan, insan tekine âşık oluyordu. gezegende, bir tek insan vardı. içimizde konuşan o idi.

29


durabildiği ânlarda zihninden kurtuluyordu, bedeni kurtulmuştu. sezgileri ödüllendiriyordu ve sezgilerine inandığı sürece insanlardan hiçbir şey beklemiyordu. yalnızca beklemediği zaman kendi oluyordu. yüz, oluş ile fikir ilişkisi ile yüklenmiş-birikimli-ânlar arası farklardan kaynaklanan sürprizli, bilinen ve bir türlü benimsenmeyen, iyi ya da kötü olduğu yalnızca herhangi bir te ânındaki yorumun bir fonksiyonu olan kaderdi. yüz bir şekil. bakmak bir eylem. camın dışında bir sakallı haykırıyordu. camı indirdi. sakallının dediklerinden anlaşılan şu ki, aradığın kadını asla bulamayacaksın ve mahvolduğun, bunu kabul et. sakallı olan birine inanamıyordu. her sakallı bir taklitti. tarihte ilk sakallıyı aramak ise delilik rejimi. tanrı bir ikitisatçı idi. her tür delilik için üretim imkânları eğrisinde bir yer bulmak imkânsızdı. yanlışlama ya da doğrulama yapmak için başkalarına bakmıyordu. para harcamak ya da para kazanmak dışında insanlardan kopuktu. tanrı bir iktisatçı değil ve her bir insan teki için ayrı bir evren yaratmış ise, herkes kendine göre her zaman her yerde haklıydı, kendinden başka herkes bir grafik tasarımdı. kimse kimseye dokunamıyor, kimse kimseye bir şey anlatamıyor, iletişimsizlikten felsefe, şiir, edebiyat, bilim icat ediliyor, bir metin ortaya çıkıyor, metin üzerinde tartışılıyordu. hakikati burada arıyordu. köşede, park ettiği arabanın içinde.

‘filozofa saldıranlar, kendi sonuçsuz öfkelerini on kat daha artıracak olan, alçakgönüllü, yoksul ve dürüst bir kişiye saldırmanın utancını yaşarlar; filozof bütün darbeleri sineye çeker, karşılık vermez’.deleuze.

30


A 1-Googoosh - Gol Bi Goldoon 2-Ahmet Kaya – Jilet Yiyen Kız 3-Nick Cave - The Hammer Song 4-Schubert - Der Leiermann-Thomas Quasthoff-Daniel Barenboim 5-Nawel - Figurine 6-Duplessy & the violins of the world "CRAZY HORSE" 7-Googoosh - Lalaei 8-Çiğdem Aslan Bir Allah

B 9-Bach: Brandenburg Concerto No. 4; Andante BWV 1049. Voices of Music 10-Deux - Le Couloir 11-Woodkid - Stabat Mater 12-Tiamat - A Deeper Kind Of Slumber 13-Philip Glass -Glassworks *full album 14-Alpay - Madridli Maria 15-Beatmucit Ceyhuni - Veremem 16-İstanbul Arabesque Project feat. Kamuran Akkor- Unutamadım 17-Ibrahim Maalouf - Alf Leila wa Leila Kalthoum (Ümmü Gülsüm)

31


tezgâh 11

eylül ‘2017


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.