01 haziran2007

Page 1

MARKSİST İŞÇİ Ya Emperyalist Yok Oluş, Ya Enternasyonalist Kurtuluş!

www.geocities.com/marksistisci

Sayı 01 - Haziran 2007

YAŞASIN 15 - 16 HAZİRAN GENEL İŞÇİ DİRENİŞİ! YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ AZMİ VE MÜCADELESİ!

02 • Temel Görüşlerimiz .......................................................................................................................................... 03 • Gündem / Analiz Türkiye’de Rejim Krizi Üzerine Tezler .................................................................................. 06 • Gündem / Analiz 1 Mayıs 2007’nin Ardından ................................................................................................ 11 • Sınıf Bilinci 15-16 Haziran Genel İşçi Direnişi ........................................................................................... 13 • Marksist Teori Bugün Troçkist Olmak, Nahuel Moreno .................................................................................... 15 İşçi Sınıfının Kurtuluşu, Kendi Eseri Olacaktır! • Sunuş

Neden Marksist İşçi? ..........................................................................................................


Marksist İşçi

NEDEN MARKSİST İŞÇİ? Bugün kapitalizm, tüm bir uygarlığı barbarlık ile toplu yok oluşa sürüklerken, insanlığın kurtuluşu, tüm dünyada aralıksız sürdürülecek bir sosyalist devrim mücadelesinden geçmektedir. Bu mücadelenin, sınırların ortadan kalktığı, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya çıkabilmesi için, emekçi kitlelerin ve yoksul köylülüğün desteğine dayalı bir proletarya iktidarı şarttır. Proletarya ise, bu tarihsel misyonu, ancak ve ancak, öncü devrimci partisinin önderliği altında gerçekleştirebilir. Oysa işçi sınıfı, bugün böyle bir öncü siyasi güçten yoksundur. “İnsanlığın tarihsel krizi, devrimci önderliğin krizine indirgenmiştir.”[1] Sosyalist bir partinin, bu önderlik boşluğunu doldurabilmesi için, işçi sınıfının kitle seferberliklerinde ona iktidar yolunu gösteren devrimci bir programa ve aynı zamanda da kendi içinde sağlam, deneyimli, sürekliliğini sağlamış bir önderliğe, sınıf mücadelesi içinde pişmiş yetkin kadrolara, proleter ve emekçi kitlelerin bulunduğu tüm üretim alanları içinde kalıcı ve derin mevzilere, ajitasyon, propaganda ve örgütlenme kapasitelerine sahip olması gerekir. Tüm bunlar Leninist parti kavrayışının nitelikleridir.

şası, bir strateji olarak kabul edilip, gerekleri yerine getirilmediği müddetçe, partileşme sorunu bir dizi taktiğin toplamından ibaret hale gelir. Parti inşasını taktik büyümeler olarak kavrayan dar propagandist sektlerin ilkesi ise, kaçınılmaz olarak “kestirme” yolculuk olmuştur. “Avrupa Troçkizmi”nin tarihi, birkaç istisna dışında bu “kestirme” yolculuğun tarihidir: “Avrupa Stalinist Komünist Partileri kitleselleşiyor mu hemen bu partilere sızalım. Gerillalar ‘yeni kitle öncüleri’ mi, biz de gerillacı savaş stratejisine yönelelim. Çevrecilik, sivil toplumculuk ya da başka bir şey, etkin bir siyasi akım haline mi geliyor, onları kazanacak partiler durumuna gelelim. Stalinist hareket dağılıyor mu, bu ve benzeri kadrolarla birleşelim(!).” Uygulanan bu “taktiklerin”, ulaşıldığı sanılan kimi “başarıların” yeni çarpıtmaların ve bölünmelerin kaynağı ve nedeni olduğu tüm bu süreçlerde sonuç hep aynıdır: Konjonktürel şişmeler, ardından patlamalar, yeni sapmalar ve kaçınılmaz çöküntülerle birlikte gelen savrulmalar…

Parti inşa stratejisinin bir kez dışına çıkıldığında, hangi “uygun taktikle” konjonktürel büyüme sağlanırsa sağlansın, gelenler geldikleri gibi gidecekler ya da politik yönelişi kendi nitelikleri uyarınca saptıracaklardır. Üstelik bu gerçeği hiçbir program da tersine çeviremez: Tam tersine, olgunun kendisi programı ters yüz eder. İşte bu yüzden, parti inşasının kestirme yolu yoktur! Bunu Bunun başlıca sebebi, burjuvazinin olduğu kadar, onun göremeyen, yalnızca sosyalist devrimin program anlaiçi en fazla kin dolu ajanları olan Stalinistlerin de fiili yışından ve Leninist parti kuramından değil, Devrimci ve ideolojik saldırıları ve bu saldırıların Troçkist akımın Marksizm’in onlarca yıllık mücadele deneyiminden de içine sızan olumsuz etkileridir. Bu olgu, proletaryadan hiçbir şey öğrenmemiş demektir. yalıtılmışlığın sonuçları ile birleşince program ve parti konularında ciddi sapmaların temeli hazırlanmıştır. Par- Tüm bunlara karşın bizler enternasyonalist, Devrimti inşa süreci sürekli belirsiz bir geleceğe ertelenmiştir. ci Marksist partinin inşa yolunun, Leninist - Troçkist önderliğin geliştirilmesinden; kitle mücadelesi içinde “Troçkistlerin” belirli kesimleri, devrimci programı mevzileşmiş kadroların, ideolojik, teorik, politik, progve Leninist örgütü kuram olarak savunmakla birlikte, ramatik ve örgütsel olarak yetiştirilmesinden; proletarbunu maddi yaşama tercüme etmeyi başaramamışlar; yanın ve emekçi kitlelerin öncü kadrolarının, devrimci başaramadıkça da bizzat kuramın kendisini tahrip et- önderliğin inşasına kazanılmasından; durmak bilmeksimişler veya içini boşaltmışlardır. Birbirini etkileyerek zin sürdürülen bir ajitasyon, propaganda ve örgütlenme gelişen bu ikili süreç, sonuçta küçük kadro gruplarını çalışmasından ve yeniden inşa edilecek olan Sosyalist dar propagandist sektler halinde kalmaya mahkûm et- Devrimin Dünya Partisi le bütünleşmekten geçtiğini miş, bunların bir parti olarak gelişme şanslarını da yok biliyoruz. etmiştir. Bu, parti inşasını, kitlelerin devrimci seferberliği anlayışı ile birlikte, stratejik bir yöneliş olarak kabul Bu inşa için dayandığımız gelenek, yüz elli yılı aşkın etmemenin bir sonucudur. Oysaki devrimci partinin in- süredir verilen sosyalist dünya devrimi mücadelesinin geleneğidir. İşçi sınıfı, bu Enternasyonalist savaşımında, Marks, Engels, Lenin ve Troçki’nin bilimsel ve devrimci [1] Lev Troçki, Geçiş Programı, Yazın Yayınları, sf.13 ___ Önderlik krizi engelinin, devrimci bir program ile inşa edilecek Leninist modelde bir öncü parti aracılığıyla aşılabileceğinin “Troçkistler” tarafından biliniyor olması, onların işçi ve emekçi kitlelerin desteğine sahip böyle bir devrimci partiyi inşa etmelerine yetmemiştir.


Marksist İşçi ışığıyla aydınlanmaktadır. Marks ve Engels’in Komünist- partinin devrimci program ile inşasının, onu yaratmaya ler Birliği’nden Birinci Enternasyonal’e uzanan teorik girişenlerin toplumsal konumlarına ve kişisel koşullarıve politik mücadeleleri ile başlayan, Lenin döneminin na tabi kılınamayacağını; onu yaratacak olanların, topBolşevik Partisi ile devam eden işçi sınıfının devrimci lumsal kökenleri ne olursa olsun, işçi ve emekçi yığınEnternasyonalist geleneği, Üçüncü Enternasyonal’in ların mücadelesi ile bütünleşebilmiş, örgütlü yaşamı bir ilk dört kongresi, Dördüncü Enternasyonal’in kurulu- varoluş tarzına dönüştürmüş kadrolar olması gerektiğini şunda temsil ettiği değerler, program anlayışı ve ideolo- söylüyoruz. Nahuel Moreno’nun deyimi ile: “Leninistjik-teorik miras ile devam etmiştir. Ve son olarak Latin Troçkist bir parti, amatörlerden, liberal profesörlerden, yan Amerika’da, tüm dünyadaki revizyonist sapmalara karşı, uğraşı meraklılarından değil, profesyonel devrimcilerden, Devrimci Marksizm’in bayrağını, kitle seferberlikleri kitle hareketi içinde, esas olarak da işçi hareketi içinde içinde devrimci partinin inşa stratejisi ve proletaryanın yetişmiş militanlardan oluşur. Devrimci Marksist partiyi devrimci diktatörlüğü kavrayışı ile Nahuel Moreno’nun inşa etmek, sosyalist devrimin dünya partisini inşa etmek örnek devrimci mücadelesi dalgalandırmıştır. demektir.” İşte bu inşa için, “Marksist İşçi” diyoruz! Leninist-Troçkist bir partinin inşası, bu geleneğin, Türkiye topraklarında örgütlenmesine ve köklenip yeşermesine bağlıdır. Bu geleneğin yaratılmasının temel zorunlulukları olduğunun da bilincindeyiz. Leninist

TEMEL GÖRÜŞLERİMİZ Ne Marksizm öldü, ne de sosyalizm! Ne “tarihin sonu” geldi, ne de işçi sınıfının nesli tükendi. Sınıflı toplum var oldukça, bu toplumun tek tutarlı bilimsel açıklamasını veren ve yine bu toplumun daha ileri bir toplum düzenine dönüştürülmesinin yolunu gösteren Marksizm de yaşamaya devam edecektir. Üretici güçlerin gelişim yolu üzerindeki en büyük engel olan özel mülkiyet varlığını sürdürdükçe, kapitalizm insanlığı her geçen gün barbarlığa ve toplu yok oluşa biraz daha yaklaştırdıkça, bu tükenişten kurtuluşun yegâne yolu olan sosyalist mücadele de geçerliliğini koruyacaktır.

nüfusunun büyük çoğunluğu proleterdir. Kapitalizmin yarattığı en ileri ürün olan proletarya, yaratıcısını, yani ilerici tarihsel misyonunu çoktan tüketmiş olan, insanlığı geri dönülmez bir uçurumun kenarına doğru sürükleyen bu düzeni, emperyalist aşamadaki kapitalizmi yıkabilecek yegâne güçtür. Ölenin ne olduğu ise gerçekte çok açık: Bürokratik diktatörlükler ve Stalinizm. Stalinizm’in sayısız ihaneti içinde belki de en büyüğü, kendini Marksizm’le, bürokratik diktatörlükleri de sosyalizmle özdeş göstermeyi başarması ve emekçi kitleler ile komünist hareket üzerinde büyük tarihsel yanılsamalar yaratmasıydı. Dolayısıyla bürokratik diktatörlüklerle birlikte, Stalinizm’in çöküşü, Marksist düşüncenin ve sosyalist mücadelenin de ağır yaralar almasına yol açmıştır. Öte yandan, Devrimci Marksizm’in ideolojik-politik üstünlüğüne karşın dünya ölçeğindeki örgütsel zaaflarından kaynaklanan güçsüzlüğü ve özelikle de Avrupa toprakları üzerindeki Devrimci Marksistlerde etkili olan teorik yanılsamalar bu darbelerin üstesinden gelinebilmesini engellemiştir.

Bugün kapitalizm, insanlığı barbarlık ile toplu yok oluşa sürüklemektedir. O yarattığı inanılmaz eşitsizliklerle beraber, insanlığı yıkıma götüren emperyalist savaşları da beraberinde getirmektedir. O, yarattığı adaletsizliğin, zulmün ve işkencenin yanında, insanlığı, toplumsal çürümenin ve yabancılaşmanın dibi gelmez karanlık kuyusuna atmıştır. O, bir tarafta çevrenin inanılmaz boyutlara varan tahribatıyla, diğer tarafta cinsiyetçi ayrımcılığın ikiyüzlülüğüyle kendini açığa vurmaktadır. İşsizlik her geçen gün artmakta, bilimsel buluşlar ve teknolojik gelişmeler insanlığın yaşamını geliştirmek bir kenara, onu Sosyalizm ve Proletarya cehenneme çevirmektedir. Teknolojik yeniliklerin, insanların maddi yaşam düzeylerini geliştirmeyip, tam tersine onları ciddi bir yok oluş “Elveda proletarya” yaygaraları içerisinde nesli tükendi- tehlikesiyle karşı karşıya bıraktığı emperyalist çağda, ği iddia edilen işçi sınıfı ise yerli yerinde dimdik ayak- insanoğlunun var olabilme ve özgürce gelişebilme şansı ta durmaktadır. Üretim araçlarındaki özel mülkiyet var yalnızca sosyalizmdedir. Dünya ekonomisi ve siyaseti bu oldukça, yaşamın kendisine değer katan tek sınıf olan çağda tam manasıyla bütünleşmiştir. Sosyalizmin nesnel proletarya da var olmaya devam edecektir. Bugün dünya koşulları tümüyle olgunlaşmıştır. Kapitalizmin emper___


Marksist İşçi yalist aşaması, gelişmiş ve az gelişmiş ülkeleri tek dün- Geçiş Programı ya pazarında birleştirerek, sosyalizmin nesnel temelleri Devrimin karakteri Sürekli Devrim ise, bu devrimin açısından aralarındaki ayrımları da yok etmiştir. Bugün programı da Geçiş Programı’dır. Eğer emperyalist çağda bir bütün olarak dünya ve birkaç istisna dışında tek tek teknolojik yeniliklerin insanlığın maddi refah düzeyini ülkelerin hepsi sosyalist devrimin maddi olanaklarına yükseltmediği, burjuvazinin bir bütün olarak tarihsel sahiptir. İnsanlığı toplu yok oluşa sürükleyen emper- anlamda ilerici karakterini yitirerek gericileşmiş olduğu, yalist-kapitalizmi yıkacak olan ve yerine doğal işleyişi kapitalizm öncesinden kalma demokratik sorunların içinde kendini yenilemiş bir tabiatta, sınırların orta- ancak proleter devrimiyle çözüme kavuşturulabileceği, dan kalktığı; yöneten yönetilen çelişkisinin, cinsiyetçi kısacası her türlü ekonomik, demokratik ve toplumsal ayrımların, yabancılaşmanın, kafa emeği ile kol emeği sorunun gerçek anlamda yalnızca proleter iktidarı altınarasındaki farkın yok olduğu, eşitlik, birlik ve özgürlük da çözülebileceği gerçeği kabul ediliyorsa, o zaman kısmi temelinde bir arada yaşayan insanlardan meydana gelen reformlarla yetinen “asgari” program ile sosyalist inşayı komünist bir dünyayı kurabilecek devrimci tek sınıf ve anlatan “azami” program ayrımı da oradan kalkmış degüç ise örgütlü proletaryadır. mektir. Emperyalist çağda toplumsal devrimin tek program anlayışı vardır; o da Geçiş Programı Anlayışı’dır. Sürekli Devrim Geçiş Programı Anlayışı’nda, hiçbir sorunun çözümü Günümüzde, ister kapitalizm tarafından yaratılmış ol- burjuvaziye, onun şu ya da bu kesimine havale edilmez. sun, ister kapitalizm öncesinden kalmış olsun, isterse de Tarihsel ve güncel tüm sorunların çözümü, proletaryakapitalizmin herhangi bir ülkedeki az gelişmiş ve em- ya ve onun önderliğindeki emekçi kitle seferberliklerine peryalizme bağımlı biçimlenişinden doğmuş olsun, her bağlıdır. Geçiş Programı Anlayışı da, proletaryanın ve türlü tarihsel ve toplumsal sorunun çözümü proleter emekçi yığınların bugünkü sorunlarına çözüm getiren; devrimine bağlıdır. Bu, burjuvazinin bir bütün olarak bu çözümü kitle bilincinin dinamiklerini kollayarak gericileştiği, dünya ekonomisinin tümüyle bir bütün proleter devrimine bağlayan; her adımında devrimci oluşturduğu emperyalist çağda devrimlerin kazandığı kitle seferberliğinin ve Sovyet tipi örgütlenmeler ile işçi temel bir özelliktir. Emperyalist çağda, bütün demokra- demokrasisinin doğrudan yönetim organlarının yaratıltik (yani kapitalizm öncesinden kalma) ve sosyalist (yani masını amaçlayan bir program anlayışıdır. kapitalizmin doğurduğu) sorunlar iç içe geçmiştir ve bu sorunlar ancak emekçi yığınlarca desteklenen devrimci Proletaryanın Devrimci Diktatörlüğü proletaryanın iktidarı altında çözüme kavuşturulabilir. Geçiş Programı Anlayışı’na sımsıkı sarılmış proletarBunun adı da Sürekli Devrim’dir. Yani, devrim hiçbir yanın öncülüğündeki devrimci kitle seferberlikleri ile biçimde, “demokratik” ve “sosyalist” aşamalara ayrıla- Dünya Sosyalist Devrimi’nin bir parçası olarak belirli maz; bir ve aynı iktidar altında sürekli bir biçimde bü- bir coğrafyada gerçekleşen her proleter devrim, insanın yüyerek gelişir. insan tarafından sömürülmesinin koşulları ortadan kalkıncaya, yani, emperyalist aşamadaki dünya kapitalizmi Öte yandan sosyalizmin hedefi yalnızca kapitalizmin, bir bütün olarak yenilgiye uğratılıncaya dek, kendini, kapitalist mülkiyet ilişkilerinin yok edilmesi değil, aynı içten ve dıştan gelebilecek her türlü müdahaleye karşı zamanda üretici güçlerin dar ulusal sınırların çembe- korumak zorundadır. İşte bu yüzden, üretim alanlarinden kurtarılması demektir. Yani her ulusal devrim, rında, özellikle de sanayi proletaryasının yoğun olarak büyüyerek dünya devriminin bir parçası haline gelme- bulunduğu fabrikalarda merkezileşen, işçi sınıfının doğlidir. Bu da Sürekli Devrim’in ikinci özelliğidir. Tüm rudan yönetim organı olan, Sovyet tipi örgütlenmeler ekonomilerin ve politikaların tek bir dünya ölçeğinde vesilesiyle Proletaryanın Devrimci Diktatörlüğü, baştan bütünleştiği emperyalist çağda, bir devrimin ulusal sı- sönmeye yüz tutmuş bir devlet biçimi olarak muzafnırlar içinde kalması beklenemez. Herhangi bir devrimi fer devrimci proletarya tarafından tesis edilmelidir. En ulusal sınırlar içinde tutmaya çalışmak, onun yenilgisi- geniş demokrasinin yalnızca iktidardaki işçi sınıfı için ni hazırlamak demektir. Leninist Troçkizm bir “Dün- bulunduğu Proletaryanın Devrimci Diktatörlüğü’nün ya Sosyalist Cumhuriyetleri Federasyonu” için savaşır. temel görev ve hedefi, üretim ve tüketimin planlanmaSürekli Devrim, ulusal devrimlerin uluslararası devrimle sını gerçekleştirecek olan proleter kurumların inşası ve bütünleştirilmesi, ulusal devrimlerle uluslararası devri- denetlenmesi, toplumun kabuk değiştirmesinin ve devme hız kazandırılması demektir. Bu yalnızca tarihsel ve rimci dönüşümünün sürekliliğinin sağlanması ve hepkuramsal bir gereklilik değil, aynı zamanda nesnel ve sinden önemlisi, emperyalizme ve onun karşı devrimci acil bir zorunluluktur. etki ve kışkırtmalarına karşı Dünya Sosyalist Devrimi’ni ilerletmesidir. Nihai hedef ise adım adım kendi kendisi___


Marksist İşçi ni ortadan kaldırarak, tam ve mutlak özgürlüklerin tüm devrimci proleter mücadelesinin önünde daima engel bireyler için var olduğu sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz teşkil etmiş bulunan her türlü ‘bürokrasi’ye karşı savabir dünya yaratmaktır. şı aralıksız sürdürmesi gerekmektedir. Egemen burjuva sınıfına, onun doğrudan veya dolaylı ideolojilerine, düDevrimci Parti şünme biçimine ve hayat tarzına karşı uzlaşmaz bir tavır Geçiş Programı Anlayışı’nı hayata geçirecek, Sürek- sergileyerek sosyalist mücadeleyi ve hayat anlayışını sali Devrim’i yaşamsal kılacak, Proletaryanın Devrimci vunmalı ve yaymalıdır. Emperyalizme karşı sürdürülen Diktatörlüğü’nü tesis edecek, insanlığı sınıfsız, sömü- mücadele ile kapitalizme karşı verilen mücadelenin bir rüsüz ve sınırsız bir dünyaya taşıyacak tek güç örgütlü ve aynı şey olduğu unutulmamalı, ulusal bağımsızlık proletaryadır. Fakat proletaryanın siyasi iktidar müca- mücadeleleri, ulusların kendi kaderini tayin hakkı zedelesinde mutlaka devrimci bir siyasal önderliğe, bir mininde, devrimci proletaryanın uluslararası çıkarları devrimci partiye gereksinimi vardır. Dünya ölçeğinde gözetilerek desteklenmelidir. Kadınların bir cins olarak emperyalizm, ulusal ölçekte de burjuva devletleri uz- ezilmesine karşı olmak, kadın kurtuluş mücadelesini manlaşmış ve merkezileşmiş siyasal yapılardır. Emper- toplumsal kurtuluş hareketinden ayrı düşünmemek, yalizme karşı dünya devrimi ve burjuva devletlerine kar- her türlü cinsel ayrımcılığa, önyargıya, baskı ve şiddete şı sosyalist devrim için mücadele eden ve bunları asla karşı durmak gereklidir. Leninist Troçkist öncü, çevre birbirlerinden ayrı düşünmemesi gereken proletaryanın sorunlarına duyarlı olmakla birlikte bu sorunun da dida, düşmanla baş edebilecek, uzmanlaşmış ve merkezi- ğer birçok sorun gibi çözüm yolunun ancak ve ancak leşmiş bir dünya partisine yani bir Enternasyonal’e ve sosyalist devrimle açılabileceğinin bilincinde olmadır. ona bağlı seksiyonlar halinde örgütlenmiş ulusal partilere sahip olması gerekir. Proletaryanın devrimci partisi, Tüm bunların yanında, Leninist Troçkist önderlik, öronun en bilinçli öncülerinden oluşan Leninist Troçkist gütsel bütünlüğünü koruyacak ve geliştirecek, nihai zaönderliğidir. fer kazanılıncaya dek örgütsel birliğin sürekli işleyişini sağlayacak araçları edinmeyi, kullanmayı ve geliştirmeyi Bugün, Leninist Troçkist önderliğin önündeki görev, bilmelidir. Taktik uğruna stratejiden sapmadan ilerlemedevrim ile reform arasındaki saflaşmada devrim tarafın- li, diğer taraftan da kendini geliştirmeyi sürekli kılmalı; da yerini alarak, tek tek ülkelerde ve dünya ölçeğinde bunu yaparken de ilkeler ve amaçlar doğrultusunda tayaşanan devrimci önderlik bunalımının üstesinden gel- viz vermeden, örgütlenmiş işçi sınıfına bir bütün olarak mektir. Bu zor görevi yerine getirmek için siyaset, sınıf önderlik edebilmelidir. Tüm bu sıralanalar aynı zamansavaşımının bir parçası olarak algılanmalı; bu savaşta sı- da Leninist Troçkizm’in parti inşa stratejisidir ve hiçbir nıf adına hareket eden ikameci anlayıştan sakınılmalı; parçası bir başka parçasından kopartılamayacak olan bu modern proletaryanın tarihsel ve politik önderliği ka- parti inşa stratejisini tavizsiz sürdürmek gereklidir. bul edilmelidir. Proletaryanın Devrimci Diktatörlüğü, demokrasi, sınıfsal içeriğinden soyutlanmadan hayata geçirilmeli; sınıfsız, sömürüsüz topluma giden yolda işçi demokrasisi, kendisinin yeniden üretim koşullarını ortadan kaldırmak için bir araç olarak tanımlanmalıdır. Proletaryanın ve emekçi yığınların mücadelesini Geçiş Programı Anlayışı’na bağlı kalan devrimci program ve sloganlarla donatmak ve yönlendirmek gereklidir. Bunun için, Leninist Troçkist öncü, proleter kitle örgütlerinde sistematik olarak çalışmalıdır. Bununla beraber, proleter partisinin her durumda ve koşulda tam bağımsızlığı savunulmalıdır. Proleter devrimin uluslararası ve dolayısıyla sürekli niteliğine göre mücadele edilmelidir. Leninist Troçkizm, demokratik merkeziyetçi örgüt anlayışıyla, “Sürekli Devrim Teorisi”nin çizdiği yolda, her türlü milli uzlaşmacılığı ve teslimiyetçi politikayı reddederek ilerlenmeli; proletarya enternasyonalizmi örgütsel niteliğin bir parçası olarak görmelidir. Leninist Troçkist önderliğin, sosyal demokrasiye, Stalinist politikalara, merkezciliğe, reformculuğa, her türden maceracılığa ve ___


Marksist İşçi

TÜRKİYE’DE REJİM KRİZİ ÜZERİNE TEZLER

Kapitalist Dünya Ekonomisinin Yapısal Dönüşümünde Türkiye

1. Kapitalist dünya ekonomisi, özellikle, bürokratik diktatörlüklerin çöküşünden sonra, tüm dünyada egemen burjuva sınıfın ideologları tarafından “küreselleşme” olarak ifade edilen bir yapısal dönüşüm sürecine girdi. Emperyalist ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda kapitalist ekonomileri yeniden yapılandırması anlamına gelen bu süreçte burjuva egemen sınıfı tarafından iki şey amaçlamaktadır: Birincisi, gelişmiş kapitalist ülkelerde, artık burjuvazinin sırtında bir yük olarak duran refah devleti uygulamalarının tamamıyla sonlandırılması ve işçi sınıfının kazanılmış tüm haklarının gaspı, bununla beraber fazlasıyla şişmiş durumda bulunan orta sınıfların kesin tasfiyesi... İkincisi ise, Doğu Bloğu’nun yıkılışının ardından açılan geniş pazarlara yayılma ve bunun yanında az gelişmiş ve orta gelişmişlikteki kapitalist ülkelerin dünya emperyalist sistemine entegrasyonunun tam olarak sağlanması...

yarısı haber kanallarına düşürdüğü “kamuoyu bildirisi” ile zirve yapmıştır. Bu bildiri gerek taşıdığı üslup, gerekse kendisine tanınmış olduğunu varsaydığı hakları kullanma konusundaki istemini dile getiriş tarzı açısından bir muhtıradır. Bu muhtıra ile eş zamanlı olarak “cumhuriyet mitingleri” adı altında bir dizi kitlesel gösteri organize edilmiş, burjuva medyanın “merkez sağ” ve “merkez sol” olarak adlandırdığı partilerde güç birlikleri sağlanmaya çalışılmış, ülke seçim sürecine sokulmuştur. Bu noktada sonuçların ve olasılıkların, proletaryanın bağımsız sınıf çıkarından yana çözümlenebilmesi için Türkiye’de rejim karakterinin Marksist bir tahlili gerçekleştirilmeli; süreç, sermayenin ihtiyaçları, kitle hareketinin dinamiği ve Türk burjuva devletinin geleneksel yapılanmasının doğurduğu çelişkiler hesaba katılarak değerlendirilmelidir. Türkiye Devletinin Rejim Karakteri, Çatışmanın İdeolojik Yansıması ve Kitle Tabanı

5. Türkiye’deki burjuva diktatörlüğü, olağan rejim karakteri açısından batıdaki erken kapitalist ülkelerden farklı bir süreç izler. Bu onun kuruluş temellerindeki asker-sivil bürokrasisinin tepeden başlattıkları burjuva devrimin geçirdiği evrim ile ilgilidir. Gerek Asya tipi üretim kökenli bir mirasa sahip olması, gerekse kapitalist dünya ekonomisine geç entegre oluşun ve dönemin içinde barındırdığı çelişkilerin devletin kurumsal, sosyal ve ekonomik yapılanması üzerinde yarattığı handikaplar, bu süreçte belirleyici olmuşlardır.[1] Sonuçta, Türk burjuva devleti, rejim karakteri olarak, kapitalizminin 3. Türkiye’de egemen sınıf içinde daha “çok partili re- gelişimine paralel biçimde, bonapartizmden burjuva jime” geçiş sürecinden başlayarak yaşanan çatışmalar, (parlamenter) demokrasisine doğru evrilen bir süreç izleemperyalist dünyanın vazgeçilmez bir parçası haline miş olsa da bunu, handikap olarak ortaya koyduğumuz gelmek isteyen Türk kapitalizminin ulaştığı şu aşamada, sebeplerden ve diğer çeşitli etkenlerden dolayı tamamen keskin ve en zorlayıcı dönemini yaşamaktadır. Bu ça- layamamıştır.[2] tışmanın taraflarından birisi muhafazakâr kitle tabanlı “liberal” burjuva kesim, diğeri ise; devletin kuruluş te- 6. Nihayetinde, orta gelişmişlikte kapitalist bir ülke olan mellerinde ve bürokratik yapılanmasında şekillenen ve Türk burjuva devleti, alt-emperyalizme doğru evrilen kendini kurumsal olarak asker - sivil bürokrasisinde ifa- bir eşik ülkedir. Alt-emperyalizmden tekelci mali serde eden, hâlihazırda devlet erki içinde egemen durumda mayeye sahip, nüfuz alanları olan ve ciddi bir zor gücü bulunan “statükocu” burjuva kesim. 2. Türkiye bu süreçte, ikili bir basınç altına girmiştir ve bu ikili basınç, kendi içinde, Türk egemen sınıfı açısından temel bir çelişkiyi barındırmaktadır. Bu, Türk burjuva devletinin geleneksel yapısı ile kapitalizmin eşitsiz ve birleşik gelişim yasasından kaynaklı ihtiyaçları arasındaki çelişkidir. Bu çelişki, zaten homojen olmayan egemen sınıfı -burjuvaziyi- bugüne değin hiç olmadığı kadar zıt iki kampa bölmüş ve aralarında süre giden çatışmayı derinleştirmiştir...

[1] Dünyada 1929 bunalımı ve ardından doğan Keynes’çi sürecin,

4. Bir süredir ayyuka çıkmış durumda bulunan, Türk benimsenmiş “devletçi” modelle kaynaşarak, burjuva devletin kuburjuvazisinin bu iki kesimi arasındaki açık kamplaşma, rumsal yapılanması içinde kökleşmesi, SSCB’nin varlığı, vb… “statükocu” güçlerin ellerindeki zor gününün yani mi- [2] Bu yazının konusu T.C.’deki kapitalizmin evrimi olmadığınlitarist ordunun, 27 Nisan 2007 tarihinde, gecenin bir dan bu süreci yazımızda ayrıntılandırmıyoruz. ___


Marksist İşçi barındıran bölgesel güçteki ülkeleri anlıyoruz. İçinde surları bastırması ve ezmesiyle kendini var eden Kemalist bulunduğu durumda Türkiye, ekonomik ve politik an- ideoloji (özellikle de Kemalizm’in çok parçalılığı içinde lamda Amerikan emperyalizmine güdümlü olması, ağır önemli bir yer teşkil eden milliyetçilik)... Türkiye’deki sanayisinin görece az gelişmişliği ve sermayesinin nicel burjuva diktatörlüğünün bu kurumsal ve ideolojik yabüyüklüğü itibarıyla, sıçramalı bir büyümeye ihtiyaç pılanışı, çıkar çatışması yaşayan egemen sınıfın kendini duymakta. İşte bu sıçramanın eşiğinde olması onu alt- dayandırdıkları kitlelerin de daha baştan farklılaşmasına emperyalizme evrilen bir eşik ülke yapmaktadır. neden olmuş, çatışmaların ideolojik yansıması bu kitle tabanının duyarlılıkları üzerinden gelişmiştir. 7. Türk burjuva devletinin rejimi, tamamlanmamış burjuva demokrasisine dayalı asker-polis rejimidir. 9. “Statükocu” burjuva kesim, kendisini kurumsal olaTürkiye’de, süre giden bu asker-polis rejimi, normal iş- rak devletin kuruluş temellerinden beslenen asker - sivil leyişte kendini kurumlar bazında da net biçimde açığa bürokrasisinde ifade ettiği için, kendisine kitle tabanı çıkarır. Batı tipi olağan burjuva parlamenterist sistem- olarak, bir ölçüde bu bürokrasinin kendi içinden yaratlerde gözükmeyen güçlendirilmiş bir cumhurbaşkanlığı tığı küçük burjuva bir algıya sahip kentli ayrıcalıklılar mevkisi, devletin kurumsal işlerliğini ve değişmezliği- kastı’nı seçmiştir. Burjuva ideolojik yansıması daima ni güvence altına alan “yüksek” mahkemeler ve resmi Kemalizm olan bu kesim, (i) Mülkiyet rejimindeki bir ideolojinin taşıyıcısı olacak kentli insanları “yetiştiren” eşitlenmenin kendini küçük/orta mülkünden yoksun YÖK, bunları ve benzeri kurumları ve bu kurumların bırakacağını ve düşük kapasiteli insan yığını olarak işlerliğini güvence altına alan, yönetimde söz ve karar kabul ettiği işçi sınıfı ve kent yoksulları ile eşit düzeye hakkına sahip bir ordu… Devlet erkinin bu biçimde ya- getireceğini düşünmektedir. (ii) Buna karşın aşırı zenpılandırılması ve kitlelerin resmi ideoloji olan Kemalizm ginliğe karşı bir tutum almaktadır, ancak kendi mülile başta ordu ve cumhurbaşkanlığı olmak üzere tüm bu kiyetine çok bağlı olduğundan ve proleterleşmekten devlet erkini kutsayacak ve kollayacak bir kültürle ye- korktuğundan bu tutumunu eşitlikçi özlemlerle birleştiştirilmesi, “statükocu” burjuva kesime hizmet eden ve tirmektedir. Yalnız bu eşitliğin sistem değişikliği olmaonun çıkarlarını güvence altına alan bir anlayışın ürü- dan gerçekleşmesini istemektedir. Siyasal iktidar yapınüdür. Devletin yapılanmasında barınan bu bonapartist sının köklü değişimine taraftar olmaksızın bu iktidarın öğeler, kendi tarihi içinde, Troçki’nin kendine özgü (sui “paylaşımına katılma” özlemini taşımaktadır. (iii) Burgeneris) bonapartizm olarak ifade ettiği ve az gelişmiş juvazi ve proletaryaya karşı tavrı nedeniyle “sınıflarüstü, ülkeler için olabilirliğine dikkat çektiği bir yapıyı da tarafsız” devlete inanmaktadır. Bu devletin, kendi gerizaman zaman açığa çıkarmıştır. Bu “kendine özgülük” leyişini durdurmasını beklemektedir. Bu durum devlet içinde taşıdığı ve birbiriyle çelişkili olan ikili karakte- tapınmasına yol açmakta, giderek “tarafsız” konumdaki rinden ileri gelmektedir. Bu, dönemsel olarak, belirli bir devletle kendini özdeşleştirmekte, kendini “devleti” olaemperyalist güce “ulusal çıkarlar” doğrultusunda karşı rak tanımladığı yapının temel direği saymaktadır. Gerdurabilme iradesi ile emperyalizme yaptığı bölgesel hiz- çekten de, yazının en başında dikkat çektiğimiz üzere, metkârlığın ortaya çıkardığı çelişkidir.[3] kapitalizmin uluslararası yeniden yapılanışı, özellikle batıdaki kapitalist ülkelerde doğup gelişen işçi aristokra8. Nihayetinde Türk burjuva devletinin, tüm bu açıkla- sisinin; artan kamu harcamaları ve hizmetleriyle giderek malar eşliğinde, üç temel ayak üzerinde oturduğu göz- büyüyen, bir artı değer üretmediği için işçi olarak talenir. (i) Osmanlı’dan devralınan ve sivil yansıması da nımlanamayacak kamu emekçilerinin; kuramsal açıdan bulunan güçlü bir askeri bürokratik aygıt... (ii) Burjuva- işçi olmalarına karşın, kendi sınıfına fazlasıyla yabancızinin farklı kesimleri arasındaki uzlaşma için bir zemin laşmış, “tüketim toplumu” olarak adlandırılan yapının oluşturan ve bunlar arasındaki ittifakın cisimleştiği par- temel taşıyıcısı durumunda bulunan “beyaz yakalıların” lamento... (iii) “Ulusal Kurtuluşçu” bir kılıf altında su- ekonomik ayrıcalıkları yönünden tasfiyesini dayatmaknulan güçlü devlet geleneğinin mirasçısı ve başta Kürtler tadır. Bu kesimler Türkiye’de geleneksel devlet yapısıyla olmak üzere tüm muhalif kesimleri ve ötekileştirilen un- fazlasıyla kaynaşmış ve bazen bizzat onun taşıyıcısı durumuna gelmişlerdir. Bu sebeple bu kesimlerin tümünü ortak bir biçimde tanımlamak için “ayrıcalıklılar kastı” [3] Bizzat, Türk burjuva devletinin kuruluş temellerinde de bu tanımını kullandık. Yazının başında belirttiğimiz gibi, çelişkiye rastlanır. Emperyalist güçlere karşı verilen anti-sömürgeTürkiye kapitalizminin ulaşmış olduğu şu aşamada, kaci bir savaşın ardından kurulan devlet, doğası gereği bu çelişki ile pitalizmin ihtiyaçları ile onun geleneksel yapılanması doğmuştur. Bu süreç önceden kısaca değindiğimiz dönemin şartlaarasındaki çelişki öncelikle bu ayrıcalıklılar kastını etkirından doğan diğer handikaplar ile birleşince, bu çelişki süreklilik arz etmiştir.

___


Marksist İşçi leyecektir, etkilemektedir. tip bir muhafazakâr kitle tabanı olan partiler tarafından temsil edilen liberal burjuva kesimin siyasi yönden güç10. “Liberal” burjuva kesim ise siyasi temsilde, statüko- süzlüğü ve bu güçsüzlüğün doğurduğu korkaklık ortacuların sahip olduğu kitle tabanını seçebilme ayrıcalığına dadır.[6] asla sahip olamamıştır. Türkiye’de kapitalizmin gelişimi için yapılan model tartışmalarında, ekonomik anlamda 11. Egemen sınıf içinde yaşanan çatışmanın yansımaliberal açılımları savunan bu anlayış, siyasi partiler düze- sı, bu iki burjuva kesimin kendilerini geleneksel olarak yinde kendini daima muhafazakârlık ile göstermiştir. O, dayandırdıkları kitlelerin farklılaşması üzerinden sürüp TC’nin ilk kurulduğu yıllarda kır ve kasabadaki orta ve gitmektedir. Bu farklılaşmada önemli bir yer teşkil eden alt sınıfları taban olarak bulmuş, ulus bilincinin henüz Kemalizm bir bütün olarak, Türk burjuva devletinin gelişmediği bu “tebaa”ya kendini dayandırmıştır. Ger- kuruluşunda temellenen bonapartist yapıyı ideolojik çekten de, Türkiye’de ekonomik alandaki köklü liberal olarak betimlemektedir. Onun ideolojik algılanışının ve daha sonra neo-liberal açılımlar, dünya kapitalizmi tarih içindeki evrimini “statükocu” burjuvazinin çıkarile gerçekleşen entegrasyonlar, bütünleşme çabaları bir ları belirlemiştir. Şu aşamada da, çatışmanın ideolojik iki istisna dışında hep bu muhafazakâr kitle tabanı olan yansıması Kemalizm’in laiklik ve milliyetçilik algısı üzepartiler tarafından gerçekleştirilmiştir: Demokrat Parti, rinden bir seyir izlemekte. Bu noktada unutulmaması Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve nihayetinde Adalet gereken hâlihazırda laik bir devlet olarak tanımlayamave Kalkınma Partisi… Bu partilerin kitle tabanı, kır ve yacağımız Türk devletinin ideolojik olarak sunduğu ve kasabadaki muhafazakâr orta ve alt sınıflara ek olarak, bugünkü çatışmaya dayandırdığı laikliğini, din-devlet kapitalizmin eşitsiz ve birleşik gelişiminin ülke içinde ilişkilerini açıklayan bir kavram olarak değil; belirli bir doğurduğu çarpıklığa paralel biçimde sürekli büyüyen toplum tasarımı olarak incelemek gerekliliğidir. Laikve bizim kent yoksulları olarak ifade ettiğimiz kesimi lik, esas olarak, “ayrıcalıklılar kastı”nın, sürdürdüğü de içine alarak genişlemiştir. Kent yoksulları, taşradan iş bulmak veya okumak umuduyla kentlere gelmiş, kent- ler şimdilik sezgi ve “anlık” etkilerce yön ve hedef belirlemektedirlerin işsiz veya işsizliğe aday nüfusundan oluşan ve ağır- ler. Türkiye’de kent yoksulları harekelinin bu özellikler taşımasının lıklı olarak hemşeri ilişkilerine dayanan bir toplumsal elbette nedenleri var. 12 Eylül rejimince yürütülen, devletin köklü tabandan gelir. Bunların tepkileri muhafazakâr ve gele- inançları nedeniyle özel olarak pekiştirilmiş bir ideoloji düşmanlığı, neklerine bağlı olmakla birlikte, değer sistemleri erozyo- siyasetin aşağılanması kampanyasının 80’li yıllarda oluşan apolitikna uğramış, kendilerini dışlamış bu “çağdaş” topluma, leşme ile birleşmesi, ideolojilerinin hedeflerini daha geniş bir açıderin bir hınç duyan bir kitledir. Entelektüel donanım- dan tasarlayan örgütleri bu hareketle ilişki kurmakta zorlamaktadır. dan, ideolojik, manevi ve ahlâkî eğitimden yoksun olan Güç toparlamak için yakın durmaya çalıştıklarında ise (geçmişte bu kitle güvensiz ve doyumsuz bir yapıdadır. Lümpen bir biçimde yaşandığı gibi) kendilerini öncü konumda görseler bile proletarya olmaya aday bu kesimler, kendilerini tanım- gerçekte sürüklenmek durumunda olabileceklerdir. Bu durum ellamak ve dünyayı anlamak için çaba göstermeye çalış- bette kaçınılmaz değildir. Sonuçlar bu kitleyle kurulacak ilişkinin tıkları bir ortamda yol gösterecek, bir kimlik edindire- biçimiyle ve uygulanacak politikalarla bağlantılıdır. Bu kitlenin pebilecek, bir otorite arayışı içine girmektedirler.[5] İşte bu şinden sürüklenip sürüklenmemek de buna bağlıdır. [4]

[4] Buna aynı şekilde, Türk kapitalizminin sırtında bir yük olarak duran, kır ve kasabalardaki orta ve küçük burjuvazinin tasfiyesi de eklendiğinde yapısal dönüşümün etkileyeceği kesimin bir hayli geniş olduğu görülür. Ama bu kesimin kapitalizm tarafından “taşeronlaştırma” ile eritilebileceğini daha doğrusu işgücünün verimliliğini dağıtarak kapitalizmin uluslararası yeniden yapılanmasında kullanılabileceğini unutmamak gerekiyor. Topraksız köylüler (tarım proleterleri) ve çiftçiler (küçük burjuva kendine yeter köylüler) de bu süreçten en fazla zarar gören kesimlerden olacaklardır. [5] Kent yoksulları, sıkıştırıldıkları bu cendereden kurtulabilmek için edinmeleri gereken düşünme tarzını öğreten hareketlere olduğu gibi, herhangi bir özelliği yeterli sayan ve kendisine bir yalnızca bir kimlik sağlayan hareketlere de açık bir görünüm sunmaktadır. İdeoloji onlar için, isminden kaynaklanan bir meşruiyet duygusu ve örtüsünden başka bir anlam taşımamaktadır. Bugün için bu kesim-

[6] Bu noktada daha ayrıntılı bir açıklama yapmak gerekiyor: Türkiye’deki büyük sermaye grupları, dünya kapitalizmi ile entegrasyona genelde sıcak bakmaktadırlar. Özellikle, Türkiye’nin en büyük sermaye gücü TÜSİAD için dünya kapitalizmi ile entegrasyon stratejik bir hedeftir. TÜSİAD, ekonomik alandaki her açılımın siyasal alanda, özellikle devletin yapılanışı üzerinde köklü reformları dayattığının bilincindedir. Buna karşın onun bir siyasi parti ile doğrudan temsil edilmediğini de belirtelim. O genel olarak, siyasi korkaklığının ve ikiyüzlülüğünün arkasında, parlamentodaki partiler aracılığıyla işlerini yürütmekte, siyasi yükümlülüğü omuzlarından atmaktadır. Bugün, iktidar olan ve Başta TÜSİAD olmak üzere büyük sermayenin tüm isteklerini yerine getiren AKP, özelinde Ortadoğu ortaklıkları ile hızla büyüyen Anadolu taşra sermayesinin siyasi temsilcisidir. MÜSİAD ile şekillenen bu sermaye grubu, TÜSİAD ile aynı stratejik temelleri paylaşsa da henüz ekonomik gelişim açısından onunla rekabet edebilecek güçte değildir.

___


Marksist İşçi yaşamı temsil eden değerlerin ve bu yaşamın yalnızca bir duruma gelmiştir. kendilerine özgü olan paylaşılamaz standartlarını kollama güdüsüne dayandırılan, kibrin, aşağılamanın ve hor 13. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu işçi ve emekçi görmenin bir kılıfı olarak vardır. Burjuva ikiyüzlülüğün olmasına karşın sınıf bilincinin son derece düşük olresmi olan ve bugünkü süreçte yalnızca bir “uğrak” ola- duğu Türkiye’de yaşanan süreç, devrimci olmayan bir rak kullanılan laiklik, yerini şiddetle[7] milliyetçiliğe ve dönemden geçtiğimizi işaret etmektedir. Buna karşın bunun temel dayanağı olan Kürt düşmanlığına bıraka- Kürt ulusal sorununun varlığı, Ortadoğu’daki gelişmecaktır. Milliyetçilik ise, Türk devletinin geleneksel söy- ler, kapitalizmin uluslararası ekonomisindeki –giderek lemi olarak, burjuvazi tarafından, dayandırıldığı kesime kendini hissettirmeye başlayan– darboğaz ve emperyagöre isim bulan, egemen sınıfın ve yardakçılarının “mil- list kamplaşma süreci Türk burjuvazisi açısından belli li-uzlaşma” zemini olarak vardır. Milliyetçilik, ırkçılık, başlı risk faktörleridir. Genel seçimlerin, başlayan siyasi şovenizm, yurtseverlik, vb. kavramlarla kitleler, özellikle krizi ve bu risk faktörlerini sonlandıracağını beklemek, kriz dönemlerinde “bir arada” tutularak, burjuvazinin burjuva dar kafalılıktan ileriye gidememek olacaktır. Si“ortaklaştığı” çıkarlar doğrultusunda seferber edilirler. yasi krizin devletin yeniden yapılandırılması ile ilişkili Bugün, “statükocu” güçler, milliyetçilik ile kitle tabanı oluşu, ister “uzlaşsın” ister “uzlaşmasınlar” bir bütün muhafazakâr olan partilere ve bu partilerin temsil ettiği halinde Türk burjuvazini anayasal bir krize doğru da burjuva kesimlere, süregelen bu çelişkinin; “statükocu” sürükleyecektir. Biz, tüm bu siyasi kriz sürecinin, iktisaburjuva kesimin çıkarları gözetilerek çözümlenmesini, di alt yapısı ile beraber çözümlendiğinde, orta ve uzun “uzlaşı” sağlanmasını, siyasal güçte ve ekonomik çıkar- vadede derinleşeceğini ve tüm toplumu kapsayacak bilarda “ortaklaşılmasını” dayatıyorlar. çimde yaygınlaşacağını söylüyoruz. Uzun yıllar boyunca uygulanan iç ve dış borçlanmaya dayalı rant ve speküGelinen Nokta: Rejim Krizi ve İşçi Sınıfı lasyon (ve sıcak para) temelinde yükselen bir ekonominin, uluslararası piyasaların ve emperyalist kamplaşma 12. Egemen sınıf içerisinde süregiden ve derinleşen bu sürecinin dinamikleri ile kaynaşarak bir üretim krizine çatışma, yansımasını rejim tartışmalarında bulmakta- girmesi kaçınılmazdır. Normal şartlarda, iktisadi bunadır, çünkü; “liberal” burjuva kesimin de tarafı olduğu lımın aşılması için zorunlu olan siyasal ortamın yeniden kapitalizmin uluslararası yeniden yapılandırılmasının oluşturulması gerekirken, bizzat siyasi yapı yaklaşan ikdayattığı neo-liberal ekonomik politikalar, devlet erki- tisadi bunalımı derinleştirecek ise ortada burjuva sistem nin yeniden yapılandırılması ve devlet içindeki statü- açısından ciddi bir sorun var demektir. kocu güçlerin tabanı olan ayrıcalıklılar kastıyla beraber tasfiyesini gerektirmektedir. Günümüzde, yükseltilen 14. Seçimler, uzunca bir süredir mayalanmakta olan similliyetçilik (ırkçılık, şovenizm, yurtseverlik, vb.) dal- yasi krize son vermek bir yana, bu krizi daha da pekiştiregasından cumhurbaşkanlığı sürecinin doğurduğu krize cektir. Hemen her şeyin kolaylıkla bir “rejim” sorununa ve muhtıraya kadar egemen sınıf içinde yaşanan ve yan- dönüştüğü bir dönemde, burjuva kesimlerin yeterince sımalarını emekçi kitleler üzerinde kimi zaman baskın güçlü politik araçlara sahip olamaması, aynı zamanda biçimde bulan tüm sürtüşmeler, statükocu güçlerinin bir süreç olarak, uzun yıllardan beri devletin toplumsal devlet erki içindeki egemen konumlarını koruma istem- denetim amacıyla yürüttüğü şoven “altyapı” çalışmaları leri ile ilgilidir. Kapitalist sistemin yaşamakta olduğu ile ortaya çıkan, Kürt düşmanı milliyetçi gerici dalganın siyasi krizin iktisadi yansımasını bulmasından ve derin- toplumun tüm hücrelerine sızmaya başlaması, krizin de leşmesinden korkan burjuvazi, çözümü, siyasal aygıtın, etkisiyle, geleneksel burjuva partilerin var olmak için yani parlamentonun, seçimler aracılığıyla acilen yeni- bu gericiliğe giderek daha fazla prim vermesine neden lenmesinde bulmaktadır. Çünkü hâkim sınıfların karşı- olmaktadır. Buna karşın, bu durumun, bu partilerin talıklı ekonomik ve politik ilişkilerini bir uzlaşma zemini banlarının faşizan partilere kaymasına yardımcı olacağı olarak dengede tutabilen, bir ideolojik ve baskı aygıtı da bir gerçektir.[8] Buna paralel olarak, burjuva düzeni, olarak uzun süre ciddi bir sarsıntı geçirmeksizin varlığını koruyabilen bu siyasal yapı, oluşumunu belirleyen [8] Merkez sağ ve merkez soldaki birleşme çabaları ve güç birlikleri koşulların değişmesiyle, bu koşullara ayak uyduramayan [7] Kelimenin gerçek anlamıyla şiddetle; Ankara’da bombalı provokasyon, ardından burjuva medyanın kahır edebiyatı, paralelinde Kürt halkının direnişine karşı gerçekleştirilen kapsamlı operasyonlar…

burjuvazinin güçlü politik araçlar yaratma çabasının ifadesidir. Kitlelerin düzen dışı radikal partilere kayma ihtimaline karşı, burjuvazi, geleneksel faşist partisi MHP’yi hazırlıyor. Kendini, şoven bir çizgide düzen içi faaliyete kanalize etmiş bir MHP’nin, tabanı ile ayrışıp ayrışmayacağı ya da tabanın baskısı ile düzen sınırlarından dışarı çıkıp çıkamayacağını dönemin güç ilişkileri, esasında da sınıf

___


Marksist İşçi bir yandan içinde bulunduğu siyasi krizle ve kriz süre- sul köylülerini asker üniforması altında, kardeşleri olan cinin etkisiyle “normal” siyasi denetim araçlarının güç emekçi Kürt halkını cephede kırdırmaya sürükleyecek kaybını yaşarken, öte yandan, krizin daha da şiddetlene- olan yayılmacı emperyalist anlayışa karşı; bir emek cepceği bir ortamda kitleleri “yönetememe” endişesi ile sal- hesinin, birleşik işçi cephesinin örülmesi ise şart! Mevlanan temellerini koruyabilmek amacıyla giderek daha cut küçük burjuva Stalinist önderliklerin ve emperyalist baskıcı ve gerici bir karakter kazanacaktır. Bu şartlar çağın işbirlikçi sendikalarının bu görevi yerine getiraltında faşizan gericiliğin politikaları ile devlet politika- melerini, yani birleşik işçi cephesinin örülmesi için örlarının giderek daha fazla örtüşecek olması da rastlantı gütsüzlüğü sonlandırıp mücadele içine adım adım işçi değildir.[9] sınıfının bilincini yükseltmelerini, proletaryayı aktif bir mücadele programı üzerinde birleştirmelerini, bu prog15. Sonuç olarak, Türkiye burjuvazisi, bugün tüm re- ram etrafında tüm ezilen ve sömürülen kesimleri de işçi jimi ve rejimin üzerinde oturduğu ekonomik, politik sınıfının peşinden sürüklemelerini beklemek ise hayalve toplumsal temelleri sarsan bir bunalım sürecine gir- cilik olur! Mevcut sendikal önderlikler ve kendilerini miştir. Bu süreçte, sonuç ne olursa olsun, Türk burjuva işçi sınıfının öncüleri olarak gören reformistlerin ana devletinin statükodan yana “eski usul” devamı giderek yönelişleri, siyasal gericiliğin azgınlaşan saldırıları kargüçleşmektedir. Ortaya çıkan krizin kapsamı ve niteli- şısında, işçi sınıfını, işlemez hale gelen demokratik düği, çözümünün de kısa sürede ve “normal yollarla” bu- zene bağımlı kılma çabalarıdır. Onlara göre demokrasi lunmasının zorluğunu göstermektedir Bu krizin genel tehlikededir ve işçiler onu kurtarmalıdırlar. Ama bu dekarakteri, derinleşme eğilimi ve yapısal niteliği bir dizi mokrasi burjuva demokrasisidir ve bizzat burjuvazinin çatışmayla beraber köklü çözümleri de zorunlu kılmak- kendisi, onu bir siyasi çözümsüzlük halinde, ortadan tadır. Yaşanmaya başlayan politik iflas sürecinin, önce kaldırma eğilimindedir. Zaten emperyalist çağda başka ekonomik krizle akabinde de doğabilecek olan bir top- türlü bir eğilim de beklenemez. Proletaryanın öncüsüne lumsal krizle birleşebileceği öngörüsünden yola çıkılır düşen görev ise, bu rejime son verecek, burjuva demokise, yaşanan krizin çözümünün sınıfsal karakterini an- rasisini tarihin çöplüğüne atacak ve işçi sınıfının kendi cak ve ancak burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıf demokrasisini, yani Proleter Demokrasisini toplumun mücadelesi tarafından tayin edilebileceği de net biçimde gündemine sokacak bir eylem programıdır. Proletaryagörülür. Aksi takdirde, burjuvazi kendi çözümünü daya- nın toplumun tüm ezilen ve sömürülen kesimlerini petacaktır ki, bu çözüm olsa olsa, Kürt düşmanı gerici mil- şinden sürüklemesi ve sınıfsız topluma giden yolda ilk liyetçi dalga üzerinde yükselen, uluslararası emperyalist adım olan İşçi Cumhuriyeti kurması için böyle bir eykamplaşmaya bağımlı, işçi sınıfı ve emekçi kitleler kar- lem programına, bu program etrafında örülmüş bir birşısında giderek daha baskıcı bir karakter kazanan, emek leşik işçi cephesine, bu cephenin gerçekleştireceği kitle düşmanı ve totalitarizme eğilimli bir çözüm olacaktır. seferberliklerinin sürekliliğine ve tüm bunları yönetecek olan devrimci işçi partisine ihtiyaç vardır. 16. Tüm bu süreç, son tahlilde, en çok işçi sınıfını ilgilendirse de, sınıf bilincinden yoksun, örgütsüz ve ön- 17. Böyle bir partinin bir anda oluşabileceğini sanmakderliksiz bir işçi sınıfının, burjuva düzen partilerinin pe- sa hayaldir. Bu doğrultuda sınıf ve sendikalar içinde şinden sürüklenmesi, hızla değişen olaylara, dışarıdan, güçlü bir propaganda, ajitasyon ve örgütlenme çalışması pasif izleyici rolü ile bakması son derece normaldir. Ne yapmak gereklidir. Aynı şekilde, mevcut gerici önderlikvar ki, (i) muhtemel iktisadi krizin, siyasi istikrarsızlıkla lerin yıkılmasının gerekliliği açıkça anlatılmalı ve yollabirleşmesinin tüm yükünün işçi sınıfın ve emekçi kitle- rı gösterilmelidir. Ama bu partinin, düzen partilerinin lerin sırtına bindirilecek olmasına karşı; (ii) burjuvazi- herhangi birinden farklı devrimci bir nitelik taşıması nin ekonomik yapısal dönüşümünde hâlihazırda süren ancak ve ancak stratejisi, bu stratejinin ortaya koyduve daha da ağırlaşarak sürecek olan tüm ekonomik sal- ğu program ve bu program doğrultusunda uygulanacak dırılarına karşı; (iii) işsizliğe, yoksulluğa ve yoksunluğa taktikleri ile belirlenecektir. Programına proletaryanın karşı; (iv) asker-polis devletinin tüm anti-demokratik devrimci diktatörlüğünü almayan, sınıfın mücadele baskıcı uygulamalarına karşı; (v) Türk işçilerini ve yok- gücüne dayanmayan ve onu sosyalizm doğrultusunda seferber etmeyen her parti, burjuvazinin işçiler üzerine eklenen yeni bir zincir halkasından başka bir şey olmahareketinin dinamiği belirleyecektir. yacaktır. [9] Burjuva sınıf bu konuda son derece hızlı davranıyor. Hükümet, Ankara’daki Anafartalar Çarşısı’ndaki patlamayı bahane ederek polisin yetkilerini sınırsızca arttıran bir yasa tasarısını alelacele meclise getirdi bile…

18. Bugün, burjuvazinin kendi iç hesaplaşmasında, şu ya da bu safla uzlaşan, burjuva demokrasisine ve onun ___ 10


Marksist İşçi meclis gibi, mahkemeler gibi ikiyüzlü kurumlarına sa- ve ezilen halkı hak ettiği bağımsızlığına kavuşturacak rılan anlayışların zıddı bir önderliğin inşası gerekiyor. olan sosyalist devrimden geçtiğini durmaksızın ifade Demokrasi havarisi geçinen Amerikan ve AB emperya- eden bir anlayışın önderliği gereklidir. lizminin ikiyüzlü tavrını teşhir eden, onlarla yardakçılık eden uluslararası ve milli uzlaşmacı tüm reformist hare- 19. İşte bu noktada bir kez daha vurgulamak gerekiyor: ketlerin zıddı bir önderliğin inşa edilmesi gerekiyor. Bu İşçi sınıfının bağımsız sınıf politikasını hayata geçirecek, inşa için bir müttefik aranacaksa, o yalnızca ezilen ve sö- onu gündelik taleplerinden yola çıkarak sosyalist devrim mürülen emekçiler ve yoksul köylülerledir. Onlar, ancak hedefine yönlendirecek, Türk işçileri içinde yükseltilen proletaryanın iktidarı altında, sömürüden kurtulabilir- milliyetçiliğe karşı amansız bir mücadele verecek, işçi sıler… Bir müttefikimiz varsa, o da, asimilasyoncu mili- nıfını burjuvaziden bağımsızlaştıracak ve onun devrimci tarist burjuva devlete karşı durmaksızın direnen ezilen kitle seferberliklerini sürekli kılacak bir devrimci önderKürt halkıdır. Emekçi Kürt halkını dostça kucaklayan, liğin inşası zorunludur. Aksi halde gelişen süreç, ezilen onlara Kürt sorununun çözüm yolunun işçi sınıfının ik- Kürt halkını ve Türkiye işçi sınıfını yeni bir yıkıma sütidarından, tüm Kürdistan topraklarında gerçekleşecek rükleyecektir.

1 MAYIS 200 7’NİN ARDINDAN Giriş 1 Mayıs 2007 Türkiye işçi sınıfı için ayrı bir öneme sahipti... Burjuva devlet kendi içinde bölünerek egemen sınıfın iki ayrı kampının savaşımında kritik bir noktaya ulaşmış, burjuva rejim içten içe sarsılmakta idi. Türkiye’de kendini asker - sivil bürokrasisinin kurumsallaşmış kimliklerinde ifade eden burjuvazinin silahlı zor gücü TSK bir muhtıra vermişti. “Cumhuriyet Mitingleri” adı altında gerçekleşen bir dizi gösterinin ardından Ankara ve İstanbul’da iki ayrı büyük miting gerçekleşmişti. Özellikle küçük-burjuva zihinsel algıya sahip kentli ayrıcalıklılar kastı, bu mitinglerde kendi sözünü söylemişti. Sıra işçilerin tüm bu kamplaşmadan bağımsız, kendi sözünü, yalnız kendi sınıf çıkarlarına dayandırarak haykırmasındaydı. Ve, 1 Mayıs 2007, Taksim’de 1977 yılında gerçekleşen katliamın otuzuncu yıl dönümü idi...

kişinin meydanın bir kenarında bu “anma”yı gerçekleştirmesine izin verildi. Aynı anda polis, Okmeydanı’nda ve diğer yerlerde devrimcilerle çatışmayı sürdürdü. Yaklaşık on bin kişilik kalabalığın dağınık olarak polise karşı direnişi gün boyunca sürerken bin kişiye yakın gözaltı verildi.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)’nun bu 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama çağrısı, başta “Devrimci Bir Mayıs Platformu” içindeki Stalinist sol olmak üzere bir çok halkçı grup tarafından benimsendi ve uygulama sokuldu. Bu çağrıya destek verenler içerisinde birkaç Devrimci Marksist grup da bulunuyordu. Nihayetinde, doğru dürüst hiçbir organizasyon ve planlama yapılmadan, Beşiktaş, Sirkeci, Dolmabahçe, İstiklâl Caddesi, vd. yerlerde devrimci güçler polisle karşı karşıya geldiler. Tüm İstanbul halkı burjuva devletin kısmi sıkıyönetim koşullarına katlanmak zorunda kaldı. Egemen sınıfın kolluk güçleri polisler, Meydan’a çıkmaya çalışanlara hunharca baskı ve şiddet uyguladılar. DİSK, yaptığı çağrıyı “bu bir miting değil, bir anmadır” ifadesine zaten iki gün öncesinden çevirmişti. Sonuçta, iki bin civarında

Bizce yanlış, yolun daha en başında yapılmıştı ve bu 2004 yılında yapılandan daha da vahim bir yanlıştı...

Bugün, solcu tüm gruplar ve sendika bürokrasisi, emekçilerin büyük zaferinden, gerçekleşen kutlu direnişlerden bahsediyor. Biz, ne yazık ki zafer kazanıldığı konusunda aynı fikirde değiliz. Bunu söylerken, öncelikle belirtmemiz gereken şudur ki, gerçekleşen direnişler ve devrimcilerin göstermiş olduğu kararlılık taktire şayandır. Solcu-halkçı grupların tamamında yer alan tüm devrimci güçlerin iyi niyetinden şüphe duymuyoruz. Ama ne yazık ki, Troçki’nin de sık sık kullandığı gibi: “Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.”

1 Mayıs’ın Örgütlenmesinde Sınıf Talepleri Bir Mayıs’ın bir bayram olmadığı, İşçi Sınıfın Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü olduğu çok sık dillendirilir. Gerçi yeri gelmişken, bu konuda da ciddi bir tartışma olduğunu da söyleyelim. Bir çok grup 1 Mayıs’ı tanımlarken bayram ifadesini kullanmakta. Diğerlerinin tanımında ise “Uluslararası” sözcüğüne rastlamak, bir iki Devrimci Marksist hareket dışında zor. Her neyse, sonuçta bu günün planlaması yapılırken üç şeye dikkat edilmesi gerekir: Birincisi, işçi sınıfının mevcut örgütlülük durumu ve halihazırda geliştirebileceği mücadele dinamiği... İkincisi, ekonomik, demokratik ve

___ 11


Marksist İşçi sendikal alanda sınıfın karşı karşıya kaldığı saldırılar... küçük bir parça. Hem unutmamak gerekir ki, kendi sıÜçüncüsü, genel ideolojik perspektif ile sınıfın eğiti- nıf çıkarları için bir araya gelen işçiler, tüm meydanları mi... zapt edecek güce kavuşurlar. Devrimci önderliğin görevi, işçi sınıfını birincisinden yola çıkarak, ikincisine karşı örgütlemek ve mümkün olan en geniş işçi sınıfının kitle seferberliklerini gerçekleştirmektir. Bununla işçi sınıfı, üçüncüsüne doğru kanalize edilir. Bu şu anlama gelir: İşçi sınıfın mevcut örgütlülük durumu ve hâlihazırda geliştirebileceği mücadele dinamiğinden yola çıkılarak, onun bilinçlilik -kendisi için sınıf olma- seviyesi, daha üst bir aşamaya, yine sınıfın maruz kaldığı (kalacağı) saldırılara karşı örgütlendirilerek yükseltilir. Yani sınıfı harekete geçirebilecek talep ve sloganlar işçi sınıfının devrimcileşerek kitle seferberlikleri gerçekleştirebilmesinin temel dayanağıdır. 1 Mayıs da bunların toplu bir şekilde dile getirilebildiği yegâne gün... Şimdi, sormak gerekiyor: 2007 yılının 1 Mayıs’ında işçi sınıfının talepleri ne olmuştur? Taksim Meydanı’nın emekçilere açılması... Niye? Çünkü, Türkiye işçi sınıfının Taksim Meydanı dışında başka hiçbir sorunu kalmamıştır(!). Tüm sendikal sorunlar aşılmış, sendika bürokrasisi sınıf örgütlerinden def edilmiştir. Asgari ücret vergiden muaf tutulmuş ve insanca yaşamaya yeten bir seviyeye yükseltilmiştir. Tüm işçilere ve emekçilere maaşlarının onda biri kadarında kira ile edinebildikleri sağlıklı yaşam konutları yaptırılmıştır. Sigortasız işçi çalıştırma tarihe gömülmüştür. İşsizlik, tüm işin çalışan herkese bölüştürülmesi ile ortadan kaldırılmış buna karşın ücretlerde hiçbir kesinti yapılmamıştır. 6 saat iş, dönüşümlü 4 vardiya sistemi ile üretim sürekli kılınmış, artan malların fiyatları herkes tarafından alınabilir seviyeye düşmüştür. Bu sayede toplumun tümünün yaşam seviyesi yükseltilmiştir. Lübnan’daki, Afganistan’daki tüm askerler geri çağrılmış, tüm erlere hayat sigortası yapılmış ve asgari ücret oranında maaş bağlanmıştır. Köylerde ağalık tamamen tasfiye edilmiş, üretici ile alıcıyı yan yana getirip aradaki tefecileri kapı dışarı eden tarım kooperatifleri emekten yana örgütlenmiştir. Kadınların sosyal yaşama katılmaları için yasalar çıkarılmış, fabrikalarda ücretsiz kreşler yapılmıştır. Tüm okullar gerçekten parasız olmuş, bilimsel, demokratik eğitim hayata geçirilmiştir. Çevre sorunlarının çözümü için etkin önlem paketleri ve yasalar çıkarılmaktadır. Hatta ve hatta işçi ve emekçi meclislerinin örgütleme çalışmaları başlamıştır. Ama gel gör ki, Taksim, hâla işçi sınıfına yasaktır. Aşılması gereken bir yasak...

1 Mayıs 2007’de olan... DİSK, (KESK ve TTB ile birlikte) ne örgütlü olduğu fabrikalarda, iş yerlerinde, 1 Mayıs için bir çalışma yapmış, ne de kitlesel bir eylem için doğru dürüst bir organizasyon tertiplemiştir. Buna karşın onun Taksim ısrarı, sınıfı bölmesinin, devrimci hareketin emekçilerin gözünde terörize edilmesinin, DİSK’in uzun zamandır diline doladığı yeni sol parti için popülist bir zemin kazanmasının, son tahlilde işçi sınıfını burjuvazinin peşine takmasının bir aracı olmuştur. Bu 1 Mayıs’ta, - Birleşik ve kitlesel bir kutlama gerçekleştirilememiştir. Sınıfın birliği parçalanmış, zaten son derece zayıf olan örgütlülüğün içi iyice boşaltılarak, işçi sınıfının moral değeri çökertilmiştir. - Birleşik ve kitlesel bir eylemin gerçekleştirilememesi, işçi sınıfının ülkede yaşanan politik süreçte kendi sınıf çıkarlarını ve sözünü dillendirmesini engellemiş, işçi sınıfı ve emekçi kitleler, son tahlilde, asker - sivil bürokrasisinin temsil edildiği orta sınıfların arkasına yamanmıştır. (DİSK, 28 Nisan mitingine de son anda destek vermişti.) - İşçi sınıfının hiçbir sınıf talebinin dillendirilememiş olması, işçilerin karşı karşıya oldukları neo-liberal saldırılara karşı da örgütlenme çabalarının önünde büyük engel teşkil edecektir. Sendikaya karşı duyulan mevcut güvensizlik giderek artacaktır. Bu özellikle kısa ve orta vadede işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin kazanılmış haklarına yönelik gerçekleşecek saldırılarda yenilginin büyük ölçüde kaçınılmaz olacağının göstergesidir. - Alana ulaşabilen sınıf bilinçli işçiler ve emekçiler, devlet terörü ile baş başa bırakılmıştır. Aynı zamanda o gün polise karşı direnen devrimciler, sınıf bilinçsiz işçilerin ve emekçi kitlelerin gözünde terörize edilmiştir. Bu, kısa vadede, sınıf ile öncü arasındaki ilişkiyi zorlayacak bir süreci beraberinde getirecektir.

Sonuç Bir kez daha görülüyor ki, işçi sınıfı devrimciliği ile, Stalinizm’in küçük burjuva ikameciliği ve bürokrasinin cafcaflı sözlerinin arkasına gizlediği çıkarları arasındaki fark belirleyicidir. 1 Mayıs 2007’den çıkan dersler, emEvet Taksim Meydanı’nın emekçilere açılması da bir ta- peryalist çağda ortaya çıkan bir durumu bir kez daha leptir. Ancak diğer bütünlüklü taleplerin yanında ancak net bir biçimde gösteriyor: Proletaryanın geleneksel tüm ___ 12


Marksist İşçi önderlikleri bir bütün olarak ihanet içinde karşı devrim devrimci önderliğinin bunalımı, ancak Troçki’nin Sosbatağına sürüklenmişlerdir. İşçi sınıfına hangi durum ve yalist Devrimin Dünya Partisi’ni inşa ederken ortaya koşul altında olursa olsun, doğruyu söylemeyenler, hem koyduğu kurallar hayata geçirilerek aşılabilir: Gerçeklekendilerini hem de işçi sınıfını kandırmaktadırlar. Ken- re dürüstçe bakmak; işin kolayına kaçmamak; olgulara di direnç ve iradelerini sınıfın direnç ve iradesi yerine adını koymak; ne derece acı olsa da kitlelere doğruyu ikâme edenler ancak ve ancak işçi sınıfına güvenmeyen söylemek; engellerden çekinmemek; önemlilerinde olküçük burjuva popülist solcular olabilir. Bir kez daha duğu gibi önemsiz meselelerde de titiz olmak; programı görülüyor ki: “İnsanlığın tarihsel krizi, devrimci önderli- sınıf mücadelesinin mantığına dayandırmak; eylem anı ğin krizine indirgenmiştir.”[1] geldiğinde cesur olmak! Bu önderlik bunalımını aşmak isteyen işçi sınıfı devrimcilerinin, 1 Mayıs 2007’ye dürüstçe bakmaları ve olguları açıkça ortaya koymaları gerekiyor. İşçi sınıfının [1] Lev Troçki, Geçiş Programı, Yazın Yayınları, sf.13

15 - 16 HAZİRAN GENEL İŞÇİ DİRENİŞİ Henüz aşılamamış bir zirve olan 15 - 16 Haziran genel işçi direnişi, Türkiye işçi sınıfının “kendisi için sınıf olma” yolunda attığı en önemli ve en büyük adım olarak önemini korumaktadır. İşçi sınıfının ortaya koyduğu azim ve mücadele ile içinde barındırdığı devrimci refleksleri net bir biçimde açığa çıkarttığı 15 - 16 Haziran “kendiliğinden” bir harekettir. Bununla beraber, Stalinizm’in bu topraklardaki yansımaları olan işçi sınıfına güvensizliğin, küçük burjuva sosyalizminin ve milli uzlaşma politikalarının acı bir dersidir de. Olayların üzerinden otuz küsur yıl geçmiş olmasına karşın öncü devrimci partinin, işçi sınıfının ihtiyaç duyduğu olmazsa olmaz bir araç olduğunun kesin bir kanıtı olarak da incelenmeyi, anılmayı ve mücadele içinde aşılmayı hak etmektedir.

yümesi, yüzde 10’lar civarında seyrederken kentler de birer sanayi merkezi haline gelmişlerdir. Gerçekten de özellikle 1960’ların başından itibaren ülkedeki bu sanayileşmeyle birlikte hızla gelişen genç ve deneyimsiz işçi sınıfı da serpilmiştir. Diğer taraftan, geleneksel rejime göre, 1961 Anayasasının görece daha gelişkin olan burjuva demokratik yapısı ile açığa çıkan “özgürlükçü” atmosferde sol yazının 40 yıllık zincirlerini kırması; öğrencilerin, aydınların ve nihayetinde işçilerin toplumsal muhalefeti açığa çıkarmasında etkili olmuştur.

60’larda Türkiye ve Olayların Gelişimi 27 Mayıs 1960 bonapartist askeri darbesi ile işçilere ve genel olarak sol harekete sürekli bir baskıyı hâkim kılmış Demokrat Parti iktidarı devrilmiş ve daha önemlisi, tarım ve ticaret burjuvazisine karşı sanayi burjuvazisinin önü açılmıştır. 1920’lerden 1950’lere kadar ilerleyen süreçte, ticaret üzerinden sağlanan sermaye birikimi uluslararası konjonktürün de etkisiyle üretken sermayeye geçiş eğilimi göstermiştir. Bu süreç, 1950’lerin ortasında yaşana kapitalist sistem içindeki dış ticaret, ödemeler dengesi krizi ile tıkanmıştır. Bu noktada bonapartist askeri darbe kapitalizm için yol açıcı bir rol oynayarak sanayi sermayesinin birikim süreci olarak adlandırıla- 1961’de Türkiye İşçi Partisi’nin 12 sendikacı tarafından bilecek 1960 - 1980 dönemini başlatmıştır. Sanayinin kuruluşu ile başlayan sürecin 1962 Aralığında Kavel dibu sıçramalı gelişimine eşlik eden ülkenin ortalama bü- renişi ile aldığı boyut 1967’de devlet denetimindeki işçi ___ 13


Marksist İşçi hareketinin temsilcisi olan TÜRK-İŞ’e karşı Devrimci ortamı, Stalinizm’in bu topraklardaki başlıca yansımalaİşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)’nun kurulması rından biri olan, “milli uzlaşma” politikalarını, Türkiye ile yepyeni bir sürece girmiştir. Bir taraftan, DİSK’in o solunun geleneksel zaafı olarak, bir kez daha net bir bidönem sergilediği sınıf sendikacılığındaki etkin müca- çimde açığa çıkarmıştır. delesi sürerken diğer taraftan tüm sol hareketin başkaldırı ruhunun dönemsel tetikleyicisi olan 1968 Fransa ve 2. Tüm bunlara karşın, 15-16 Haziran işçi sınıfının muakabinde İtalya’daki devrimci isyan dalgaları dönemin azzam devrimci gücünü açığa çıkarmıştır. Bununla beruhuna damgasını vuran olaylar olmuştur. Fransa’da raber, her kendiliğinden hareket gibi, düzen içi eğilimMayıs 68’de patlak veren, öğrencilerin üniversite işgalle- lere fazlasıyla yatkın olan bu hareketin sönümlenmesi ri, Türkiye’de 1968 Haziranında da İstanbul Üniversite- ve böylesi bir süreçte sendikal bir önderliğin yapısının si İşgalinde yansımasını bulmuştur. Aynı şekilde Fransa ve sınırlılıklarının anlaşıması açısından 15-16 Haziran, ve İtalya’daki, sekiz milyona yakın işçinin öğrencilerin önemli dersler sunmaktadır. taleplerini sahiplenerek kitlesel mitingler düzenlemeleri, birbirini ardına patlayan fabrika işgalleri ve kolluk kuv- 3. İşçi sınıfının önderlik krizinin belirleyici rolü, 15 - 16 vetleri ile gerçekleştirilen çatışmalar da yansımasını Tür- Haziran’da da kendini net bir biçimde ortaya koymuşkiye işçi sınıfında ilk etapta Derby İşgali ile bulmuş ve tur. İşçi sınıfının birleşik gücü ve militan mücadelesinin bir yılın ardından Gamak, Singer, Alpagut Linyit, Gün- neler gerçekleştirebileceğinin bir resmi olarak direniş, term ve Demir-döküm İşgalleri ile devam etmiştir... 15 onu yönetecek bir devrimci önderliğin yokluğundan - 16 Haziran’a giden yolda, Türkiye işçi sınıfının kendi- dolayı düzen içinde savuşturulabilmiştir. ne güven duygusunun ve mücadele azminin arkasında ülkenin ve dünyanın içinden geçmekte olduğu böyle bir atmosfer belirleyici olmuştur. İşte böyle bir ortamda Türkiye’de DİSK’in çatısı altında gerçekleşen bu eylemler, burjuva düzeni tehdit etmeye başladığı andan itibaren kapitalistler sendika yasasındaki değişikliklerle DİSK’i tasfiye girişimini başlatmışlardır… Meclisin yasa değişikliğini onamasının ardından, DİSK’in eylem kararı aldığı geniş katılımlı toplantıda, bir protesto mitingi yapılması planlanır ve fabrikalardaki işçilere gelecek talimatları beklemeleri çağrısı yapılır. Ne var ki, 17 Haziran olarak planlanan bu miting gerçekleşmez. Çünkü DİSK’in yasa değişikliğini protesto edeceği haberi, bir anda tüm fabrikalarda işçi sınıfını kendiliğinden sokağa döken tetikleyici haber olmuştur. 115 işyeri ve yaklaşık 75.000 işçiyle başlayan eylemler 16 Haziran günü 150.000’e yakın işçiyi ve 168 fabrikayı kapar. İstanbul Gebze’den ve İzmit’ten harekete geçen işçiler kent merkezlerine doğru ilerlerken polisle çatışır, zırhlı birlikleri, asker barikatlarını ve ordu tanklarını aşarlar. Kapitalist merkezler taşlanır ve yer yer yakılır. Tutuklu işçilerin serbest bırakılması için karakollar basılır. Bu büyük işçi direnişi 16 Haziran’ın akşamında or- Bugün, bir taraftan milli uzlaşma politikaları uluslaradunun sıkıyönetim ilan etmesiyle ve DİSK yönetiminin rası bir nitelik kazanmışken, diğer taraftan işçi sınıfına duyulan güvensizlik de devam etmektedir. Buna karşın, “işçileri sükûnete telkin etmesiyle” son bulur. bugün işçi sınıfı o zamankinden çok daha büyük. Ama sınıf olma bilincinden yoksun, güvensiz ve örgütsüz… Sonuçlar 15 - 16 Haziran ve 1960 sonrası dönem incelendiğinde İşte tam da bu yüzden, 15 - 16 Haziran’ı incelemek çıkarılabilecek sonuçlar kısaca aşağıdaki şekilde sırala- gerekiyor. Onu içinde taşıdığı tüm zaafları ile birlikte genç kuşaklara, özellikle de o kuşakların genç işçilerine nabilir: anlatmak gerekiyor. Tarihi, geçmiş deneyimlerinden öğ1. 1961 anayasasının ortaya koyduğu görece “özgürlük” renen bir sınıfın içinden yaratılacak yeni bir önderlik, ___ 14


Marksist İşçi geçmişin militan mücadele azmini miras alırken, diğer kazanılabilir; ancak o zaman, bu çürümüş, köhne düzen taraftan tüm olumuz yanları da arkasında bırakacaktır. tarihin çöplüğüne yollanabilir! O, yeni 15 - 16 Haziranları yaratırken, çıkarmış olduğu en önemli dersi hep hatırlayacaktır: İşçi sınıfının Yaşasın İşçi Sınıfının Azmi ve Mücadelesi! mücadelesinde öncü devrimci partisine ihtiyacı vardır. Yaşasın 15 - 16 Haziran Genel İşçi Direnişi! Ancak o vakit, mevcut haklar korunabilir, yeni mevziler

BUGÜN TROÇKİST OLMAK N A HUEL MORENO Genel olarak söylenecek olursa, Troçkist olmak sosyalizmin, Marksizm’in ilkelerini savunmak demektir.Gerçekten Marksist olmanın ne anlama geldiğinden başlayalım. Mao ya da Stalin’e yapılmış olduğu gibi bir kült yaratmak durumunda olamayız. Troçkist olmak, Troçki’nin her yazdığını ya da her söylediğini aynen kabul etmek değil, tıpkı Marks, Engels ve Lenin gibi onu da eleştirmek ve aşmak anlamına gelir. Çünkü Marksizm’in amacı bilimsel olmaktır ve bilim bize mutlak gerçeklerin bulunmadığını öğretir.

Troçkizm olmasıdır. Bu ekonomik ve toplumsal olguya ancak bir dünya örgütü ve uluslararası politikalarla yanıt verilebilir. Her şeyin bizzat kendi ülkelerinde çözümlenebileceğini düşünen ulusalcı akımların cirit attığı bu dönemde, sorunların dünya ekonomisi düzeyinde ve tüm dünyada yeni bir düzenin, sosyalizmin kurulmasıyla çözümlenebileceğini savunan tek akım Troçkizm’dir. Bu hedefe yönelik olarak, sosyalist bir Enternasyonalin örgütlenmesine dayalı sosyalizm geleneğine dayanmak gerekir; dev çokuluslu şirketlerin devrilmesini ve ancak dünya ölçeğinde gerçekleşebilecek olan sosyalizmin kuOlumlu anlamıyla Troçkist olmak, üç net analiz ve rulmasını olanaklı kılabilecek strateji ve taktikleri ancak programatik tutuma yanıt getirmektir. Birincisi, dün- böyle bir Enternasyonal geliştirebilir. yada ya da herhangi bir ülkede kapitalizm var oldukça, eğitimden ya da sanattan giderek yaygınlaşan açlık ve Eğer ekonomi dünya ölçeğinde ise, işçi sınıfının da bir yoksulluk gibi en genel sorunlara kadar uzanan konula- dünya örgütü ve dünya politikaları olmalıdır. Tek tek rın hiçbirine gerçek ve köklü çözümlerin getirilemeye- ülkelerde gerçekleşen devrimlerin uluslararası ölçekte ceğidir. Aynı şey olmasa da buna bağlı bir başka kriter yaygınlaşabilmesi ve işçi sınıfının kendi kaderini kende, kapitalizme karşı, o yıkılana değin acımasız bir savaş di ellerine alabilmesi amacıyla daha yaygın demokratik vermek ve onun yerine tüm dünyada yeni bir ekonomik haklara ulaşabilmesi de ancak böylece olanaklıdır. ve toplumsal düzen kurmaktır, ki bu düzen sosyalizmden başka bir şey olamaz. Bütün bu nedenlerle günümüzde bir dünya örgütüne sahip olanlar yalnızca Troçkistlerdir, küçük ve zayıf bir İkinci sorun, burjuvazinin mülksüzleştirildiği yerlerde örgüt, ama var olan yegâne Enternasyonal, Dördüncü işçi demokrasisinin uygulamada olmaması durumunda Enternasyonal. Kendinden önceki Enternasyonallerin sosyalizmin inşasının olanaklı olamayacağıdır. Dünya geleneğini devralan ve yeni olgular karşısında onu Markişçi hareketinin en büyük belası, bu ülkelerdeki ve işçi sist bir tarzda güncelleştiren, uluslararası mücadelenin örgütleri, sendikalar, partilerdeki bürokrasi ve totaliter vazgeçilmez aracı olan Dördüncü Enternasyonal... [1] yöntemlerdir. Kendini işçi devleti ya da örgütü olarak tanımlayan bu devlet ve örgütler bizzat bürokrasi tarafından yozlaştırılmış durumdadır. En geniş demokrasi [1] Bu döküman, Nahuel Moreno ile 1985 yılının Ağustos ayında olmadığı sürece sosyalizmin inşasını başlatmak olanakgerçekleştirilmiş bir röportajın kısa bir bölümüdür. Moreno, gelı değildir, zira bu salt bir ekonomik inşa değildir. Bu rek Latin Amerika Troçkizm’inin, gerekse dünya devrimci mücaanalizi yapan yalnızca Troçkizm’dir. İşçi demokrasisinin dele sürecinin en önemli kişilerinden biridir. Moreno’nun burada kurulabilmesi için bu devletlerde ve sendikalarda devribahsetmiş olduğu Dördüncü Enternasyonal, 1982 yılında kurulmin gerçekleştirilmesi gerektiği sonucunu çıkaran yegâmasına kendisinin öncülük ettiği LIT-CI (Uluslararası İşçi Birliği ne akım da odur. - Dördüncü Enternasyonal) isimli uluslararası örgüttür. Ne yazık ki, Moreno’nun ölümünden sonra, çeşitli sebeplerden dolayı, LITCI da işçi sınıfının devrimci dünya partisi olma özelliğinden uzaklaşmıştır. Gerek, Dördüncü Enternasyonal’in tarihi, gerekse LITCI’nın tarihi hakkında ilerleyen sayılarımızda yazılar çıkacaktır.

Üçüncü yaşamsal nokta, bir grup dev uluslararası şirketin egemenliği altındaki dünya ekonomik ve toplumsal gerçekliğinden gerekli sonuçları çıkaran yegâne akımın ___ 15


“Devrimci kendi yolunu sınıfıyla belirl-

er. Eğer proletarya zayıfsa, geri kalmışsa, devrimci kendisini propaganda çevrelerinin oluşturulması, kadroların hazırlanması gibi alçakgönüllü, sabırlı ve sebatkâr işlerle sınırlar; ilk kadrolarını sağladığında koşullara göre legal ya da illegal kitle ajitasyonuna geçer. Kendi sınıfını her zaman düşman sınıftan ayırt eder ve ancak kendi sınıfının gücüne dayanan ve bu gücü pekiştiren bir siyaset yürütür.”

Lev Troçki


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.