MARKSİST İŞÇİ Ya Emperyalist Yok Oluş, Ya Enternasyonalist Kurtuluş!
www.geocities.com/marksistisci
Sayı 04 - Eylül 2007
Burjuvazinin “Demokrasi” Yanılsamasına ve Artan Saldırılarına Karşı
Dayanışma Ağını Örelim!
02 • Marksist Teori Sosyalist Devrimin Dünya Partisi - Tarihsel Perspektifi İçerisinde Enternasyonalizm 2/2 ........... 04 • Sınıf Bilinci 12 Eylül ya da 24 Ocak Kararlarının Askeri Diktatörlüğü ................................................... 10 • Devrimci Troçkizmin Örnek Militanı Nahuel Moreno ................................................................................................................. 13 • Sınıf Haberleri Tersanede İş Cinayetleri - Şili İşçi Sınıfı Ayağa Kalkıyor! ............................................................. 15 • Gündem
..........................................................................................................................................
Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
Marksist İşçi
GÜNDEM Kapıdaki Kriz ve Dünya Konjonktürü Tüm dünyada bürokratik diktatörlüklerin çöküşüyle önüne devasa yeni pazar alanları açılan emperyalist kapitalizm, bu dönemden itibaren “küreselleşme” adını verdiği yapısal dönüşüm süreciyle yeni bir “altın çağ” sürecine, büyük bir büyüme hızına kavuşma olanağı buldu. Bugün gelinen noktada ise, bu pazar alanları tümüyle paylaşılmış, dolayısıyla nüfuz alanları daralan emperyalizm, yeni bir durgunluk sürecine girmiştir. Dünya çapında üretim hızının düşmesi ve ekonomik büyümenin sürmesindeki en büyük etkenin “spekülâtif para akışları” olması, bunun en bariz göstergesidir. Dünya çapındaki bu durgunluğu aşmak için ABD tarafından yürütülen “savaş ekonomisi” (ve bu bağlamda Afganistan ve Irak’ın işgali) uluslararası bir malî krizin gelişini engelleyemeyecek ancak; krizin daha üst bir aşamada, daha sarsıntılı bir biçimde yaşanmasına sebep olacaktır. Çünkü kapitalizmin döngüsel sınaî krizleri, ABD silahlı kuvvetlerinden üstün bir “doğa” yasasıdır. Troçki bunu şu şekilde ifade etmiştir: “Gerçek şudur ki, kapitalizm krizler ve boom [canlanma]’larla yaşar, aynı insanın soluk alıp vermesinde olduğu gibi. Önce sanayide bir boom, sonra bir tıkanma ve bir kriz, derken kriz içinde bir tıkanma, daha sonra bir gelişme, diğer bir boom, diğer bir tıkanma vb. Kriz ve boom, tüm geçiş aşamalarıyla, bir çevrim ya da büyük sınaî gelişme devrelerinden birini oluşturmak üzere karışırlar. Her çevrim 8-9 ya da 10-11 yıl sürer. Kapitalizm kendi iç çelişkilerinin zorlamasıyla, düzgün ve bir çizgi boyunca değil, iniş ve çıkışlarıyla zikzaklı bir tarzda gelişir.”[1] Bu krizleri yok edecek tek şey, sosyalist dünya devriminin planlı ekonomisi olacaktır.
kitlelerin yanıtı grevler ve direnişler olmaktadır. Bugün dünyanın dört bir yanında, Peru’dan Almanya’ya, Güney Afrika’dan Yeni Zelanda’ya, çeşitli sektörden işçilerin ve emekçilerin seferberlikleri sürmektedir. Ancak işçi sınıfının önderlik bunalımının doğrudan sonucu olarak, reformist ve bürokratik önderliklerin elinde bu seferberlikler boğulmakta, ve çalışan kitlelerin bu fedakârlıkları sonuçsuz kalmaktadır. Kriz ve Türkiye Kapitalizmi Türkiye kapitalizminin ufkuysa iki boyutu olan bir kriz tarafından sınırlanmakta. Krizin birinci etmeni, üretimden çok spekülatif para akışına dayanan ekonomik büyüme modeli. Ucuz ithalata dayanan büyümesinde oluşan cari açığı Türkiye, dünyadaki likidite bolluğundan faydalanarak, uyguladığı yüksek faiz politikası sonucunda yaşanan “sıcak para” hücumuyla kapatmaktadır. Ancak emperyalist kapitalizm, söz konusu “altın çağı”nın sonuna gelmiş durumdadır. Dünya ekonomisinin entegrasyonu ve spekülâtif para yatırımları öyle boyutlara ulaşmıştır ki, ekonominin bir sektöründe yaşanan tıkanma, sistemin küresel çöküşüne sebep olacaktır. İşte geçtiğimiz günlerde yaşanan “dalgalanma”, kapıdaki büyük krizin ilk sinyalidir. Dolayısıyla, bu dünya konjonktürü içerisinde, ekonomik “dalgalanmalar”dan en çok etkilenen ülkelerden birisi de Türkiye’dir. Bu nedenle, kapıdaki krizin birinci halkası, eşitsiz ve bileşik gelişim yasasınca belirlenmiştir: Türkiye kapitalizminin sınırları, dünya kapitalizmi tarafından çizilmektedir.
Krizin ikinci etmeni ise, Türkiye kapitalizminin almış olduğu yol itibarıyla, devletin geleneksel yapısında duyGeçtiğimiz günlerde, ABD’de riskli yatırım fonlarından duğu yapısal dönüşümlere olan ihtiyacıdır. Bu durum, en büyük birkaçının iflas etmesiyle, ABD’de küçük çaplı dergimiz sayfalarında sıkça vurguladığımız ve tahlil etbir malî kriz yaşanmış; bu durum malî sektörde küre- meye çalıştığımız egemen sınıf içerisinde süregelen çasel çalkalanmaları beraberinde getirmiştir. Gerçek şu ki, tışmanın, ve şimdilik durulan, ancak çok geçmeden tekemperyalist kapitalizm yeni bir krizin eşiğindedir. Bu rar ve daha üst bir aşamada patlak verecek rejim krizinin gerçek, tüm dünya burjuvazisini daha da saldırganlaştır- de kaynağıdır. makta, onu, örgütsüz ve kendine güvenini yitirmiş durumdaki dünya proletaryasının elinde kalan son mevzi- Cumhurbaşkanlığı, “Sivil” Anayasa ve Ulusal Sorun leri de kapma telaşına sokmaktadır. Türkiye konjonktüründe bugün, çatışan burjuva kesimler arasındaki bir mücadele alanına dönüşmüş olan cumDünya çapında, bu saldırılara işçi sınıfının ve emekçi hurbaşkanlığı seçimlerinde, seçim başarısını da kendisine kalkan yapan AKP, Gül’ü aday gösterme “cesaret”inde [1] L. Troçki, Dünya Ekonomik Krizi ve Komünist Enternasyona- bulunarak, cumhurbaşkanı seçtirmeyi başarmıştır. Bu durumun “liberal” burjuva kesim için önemli bir mevzi lin Yeni Görevleri Üzerine Rapor, 23 Haziran 1921 ___
Marksist İşçi yaratacağı aşikârdır. Ancak, bunun “statükocu” güçler vazisi karşısında sergilediği her teslimiyetçi tavır, Türk için bir nihaî yenilgi olduğunu düşünmek safdillik olur. burjuvazisinin yüreğini yumuşatmayacak, ancak; onun Çatışan egemen güçlerin kapalı kapılar ardında ne gibi ezilen Kürt halkı karşısında daha da gaddarlaşmasına iğrenç anlaşmalara varmış olduklarını henüz bileme- sebep olacaktır. İran burjuva ordusunun Kürt köylerini sek de, elinde militarist aygıtı bulunduran “statükocu” bombalaması karşısında Türk hükümet temsilcilerinin kesimin, çıkarlarıyla çelişen bir durumda, emperyalist İran’a verdiği açık destek, Türk kontr-gerilla güçlerince efendilerinin onayını aldıkça, bu gücü kullanmakta bir Güney Kürdistan’da, 500’ü aşkın Ezidî Kürt’ün katledilan bile tereddüt etmeyeceğinin bilincindeyiz. Dolayısıy- mesi gibi örnekler, yaşanan son gelişmelerden yalnızca la, çatışma sonlanmamıştır fakat, “demokratik”, “sivil” akla ilk gelenlerdir. anayasanın burjuva hükümetin birinci gündem maddesi olduğu bu zamanda daha yeni başlamaktadır. Türkiye İşçi Sınıfı Burjuvazinin saldırganlığını artırdığı böyle bir konjonk“Liberal” büyük burjuvazinin uzunca bir süredir burju- türde, Türkiye işçi sınıfı geleneksel mücadele araçları va hükümete dayattığı ve şiddetle ihtiyaç duyduğu yapı- sendikalarla mevzilerini koruma çabasındadır. Pek çok sal reformlar, bu anayasa süreciyle doğrudan ilintilidir. sektörde toplu sözleşme süreçlerinin tıkanmasıyla, sınıSosyal güvenlik, eğitim, vergi konularında emek düşma- fın unutulmaya yüz tutmuş tarihsel silahı grev, gündenı reformların gerçekleşmesini isteyen burjuvazi, bu acı min birinci maddesi haline gelmiştir. lokmaları işçi-emekçi kitlelere bir kez daha “demokrasi” yalanıyla yutturmak peşindedir. Burjuva AKP hüküme- THY ile Hava-İş arasındaki uyuşmazlık sürecinin ardınti, söz konusu reformları işte bu “demokratik”, “sivil” dan, Telekom’da örgütlü Haber-İş, Harb-İş, tekstil sekanayasa aracılığıyla gerçekleştirme düşüncesindedir. Bu töründe örgütlü olan TEKSİF ve Öz İplik- İş, Denizcilik bağlamda, yeni “sivil” anayasa burjuvazi için daha fazla Sendikası ve Petkim işçileri adına görüşmeleri yürüten demokrasi ve kâr artışı demek iken, işçi-emekçi kitleler Petrol-İş’in de dahil olduğu sendikalar TİS (toplu iş söziçin daha fazla yoksulluk ve kölelik anlamına gelmekte- leşmesi) sürecinde grev aşamasına gelmiş durumdadır. dir. Ancak unutulmamalıdır ki, tüm bu TİS süreçlerinde grev aşamasına gelinmesinin nedeni, işçi sınıfının örgütlülük ve bilinç düzeyindeki bir yükselmeden kaynaklanmamakta, aksine; patronların küresel çapta saldırganlığını artırdığı bir konjonktürde, sermayenin işçi sınıfına sefalet sözleşmelerini kabul ettirme çabasından kaynaklanmaktadır (Örneğin, kendi kazanılmış haklarının gasp edilmesi tehlikesiyle karşılaşan THY işçileri bu süreç içerisinde greve gitme kararı almış, ancak belli kazanımların ardından grev süreci noktalanmıştır). Kaldı ki, 12 Eylül Anayasası’yla kuşa çevrilmiş grev “hakkı” da, işçi sınıfından ziyade patronlara yaramaktadır. Ezilen Kürt halkında oluşmakta olan “demokratik” Örneğin, Hava-İş ve TEKSİF’in grev ilan etmesinin aryanılsamayı da sonuna kadar kullanmakta kararlı olan dından, bu sektörlerdeki patronlar da derhal lokavt ilan burjuvazi ve ideologları, anayasa taslağından basına sız- etmiştir, Petkim “stratejik” sektör sayıldığından Petkim dırdıkları çeşitli parçalarla Kürt halkına demokratik ve işçilerinin grev hakkı yoktur. siyasal haklarının yeni dönemde tanınacağının sinyalini vermekteler. “Statükocu” güçler önünde el pençe divan, işçi sınıfının ve Kürt halkının bağımsızlık mücadelesinin korkusuyla en basit demokratik reformları bile gerçekleştirmekten aciz “liberal” burjuvaziden, “statükocu”ların üzerlerinden atlayıp Kürt halkının demokratik ve siyasal haklarını tanımasını beklemekse ham hayalden, burjuva darkafalılığından öte bir şey değildir. Bu bağlamda, Kürt halkının demokratik önderliğinin militarist Türk burju-
Kamu çalışanları içinse süreç, daha farklı seyretmektedir. Memurlar, grev ve toplu sözleşme hakkından yoksunken, hükümet “toplu görüşme” adı altında emekçilere sefalet koşulları dayatmaktadır. Bu şartlar altında masaya oturmayı kabul eden sendikalar da bir kez daha devlet güdümlü olduklarını kanıtlamışlardır. KESK ise bu sendikalardan farklı bir tutum izleyerek, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkını elde etmeden bu görüşmelere katılmayacağını bildirdi. Zaten bu haklar elde edilmek___
Marksist İşçi sizin görüşmeler bir “orta oyunu”ndan öteye geçemez. kazanımlarını korumak değil, bu dönüşümleri kendi Şu koşullar altında kamu emekçilerinin çıkarına olan; “denetim”lerine alarak, süreçten kendi hesapları adına sendikalarından grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı en az kayıpla çıkma çabasıdır. Her TİS sürecinde “grev” mücadelesi etrafında birleşmelerini talep etmektir. naraları atan bürokratlar, iş uygulamaya geldiğinde ihanet sözleşmelerini rahatlıkla imzalayabilmekteler. Buİki Boyutlu Bir Mücadele Hattı nun en yakın örneklerinden biri, geçen TİS sürecinde Bu konjonktür içerisinde, sınıfın öncüsü var olan şart- TEKSİF’in grev başlamadan bir gün önce sefalet sözlardan yararlanarak kitle seferberlikleri içerisinde, Tür- leşmesini imzalayarak gerçekleştirdiği ihanettir. Kadekiye işçi sınıfının yakıcı tarihsel ihtiyacı olan devrimci rimizi sendika bürokratlarının insafına terk edemeyiz! işçi partisinin inşa yollarını aramalıdır, yaratmalıdır. Bu Bunun için sınıf devrimcileri, grev sürecinin başladığı olanaklardan ilki, 12 Eylül Anayasası’nın meşruiyetinin her fabrikada, işyerinde bürokrasiden bağımsız grev tartışıldığı, “sivil” bir anayasadan dem vurulduğu böyle komiteleri oluşturulmasının propagandasını yaparak, bir dönemde, işçi-emekçi kitlelerin ve ezilen Kürt hal- bürokratların olası bir ihanetinin önüne geçilmesi için kının demokratik haklarını tanıyacak yeni bir anayasa çabalamalıdır. Ancak bu çabalar sonucunda fabrikalar talebini sınıf içerisinde, sendikalarda yükseltmektir. ve sendikalar işçilerin kalesi haline gelecektir. Emek düşmanı bütün yasaların reddi, tüm çalışanların grev hakkı önündeki bütün engellerin kaldırılması ve 12 Eylül Anayasası Çöpe! lokavtın yasaklanması taleplerimizi bu dönemde daha Sınırsız Söz, Toplantı ve Örgütlenme Özgürlüğü! yüksek sesle haykırarak; ancak bu şekilde burjuvazinin Lokavt Yasaklansın! “demokrasi” aldatmacasına bir tokat indirebiliriz. Grev Hakkı Önündeki Bütün Engeller Kaldırılsın! Olanaklardan ikincisi, pek çok sektörde yaşanan grev Sendikal Mücadelede Taban İnisiyatifi! sürecinde, işçi sınıfının, kontrolü, kendi içinde bir “truSefalet Ücretlerinin Artışı İçin Sermayeden ve va atı” olan sendika bürokrasisinin elinden alması için Devletten Bağımsız Grev Komiteleri Kuralım! örülecek bir mücadele hattıdır. Grev Sürecindeki İşyerleri Arasında Burjuvazi neo-liberal dönüşümleri gerçekleştirmeye Dayanışma Ağını Güçlendirelim. çalışırken sendika bürokratlarının yaptıkları, sınıfın
SOSYALİST DEVRİMİN DÜNYA PARTİSİ TARİHSEL PERSPEKTİFİ İÇERİSİNDE ENTERNASYONALİZM 2/2 sinde yaşamakta, üstüne üstlük bir de ırkçı yasalara ve saldırılara maruz kalmaktadırlar. 850 milyondan fazla kişinin yani her yedi kişiden birinin yeterli derecede beslenemediği dünyamızda, yaklaşık 1 buçuk milyar insan, günde 1 dolardan az gelirle yaşamaya çalışmaktadır. İşte bu tablonun ışığında, Leninist-Troçkizm’in ortaya koyduğu gibi, dünyanın ezilen ve sömürülen kitlelerine gerçek, demokratik, toplumsal ve ekonomik özgürlükleri sağlayacak, insanlığı tam bir maddi ve manevî kurtuluşa Marksizmin tüm mezar kazıcılarının tersine, bugünkü ulaştıracak olan yegâne güç işçi iktidarıdır. Bugün, tüm süreç, mevcut gelişmeleri açıklayabilen yegâne kuramı, dünyada önderlik bunalımı derinleşmektedir. “Artık her sürekli devrim kuramını haklı çıkarmıştır; çıkarmakta- şey proletaryaya, esas olarak da proletaryanın devrimci öndır. Dünyanın bugün yaşamakta olduğu kaos, emper- cüsüne bağlıdır; insanlığın tarihsel krizi, devrimci önderliyalizmin saldırganlığı ve kapitalist sömürünün vahşeti ğin krizine indirgenmiştir.” (Troçki, Geçiş Programı) içerisinde sürüp gitmektedir. Afganistan ve Irak’taki işgal sürmektedir. Afrika’da halklar birbirlerine düşürül- Geleneksel sosyal demokrat, Stalinist ve küçük burjumekte, insanlık barbarlığa sürüklenmektedir. Çin’den, va milliyetçi önderliklerin çözülmüş olması ve emperBrezilya’dan ve dünyanın birçok ülkesinden köle işçile- yalizmle bütünleşmeleri, kitleler üzerinde egemen olan rin haberleri gelmektedir. Göçmen işçiler, sefalet içeri- reformist ve popülist ideolojilerin gücünü yitirmiş ol___ Günümüz Günümüzde yeni bir proleter enternasyonalinin inşa sürecini belirleyecek olan iki temel dayanak vardır: • Enternasyonal’i meydana getirecek, seksiyonlar halinde örgütlenmiş, Bolşevik-Leninist partiler; • Bu partilerin, mücadele anlayışlarını dayandırdıkları Devrimci Marksist kuram ve bu kuramın kaynaklık ettiği bir program...
Marksist İşçi duğu anlamına gelmediği gibi bu önderliklerden boşa- nesnel gerçekliğe bir yanıt olarak geliştirmiştir. Aynı lan yerini Devrimci Marksizmin doldurmuş olduğunu şekilde, Lenin’in bu enternasyonalizme bir dünya parsöylemek de mümkün değildir. Özellikle 1989’dan iti- tisiyle somutluk kazandırması şans eseri olmamış, embaren yaşanan çöküşlerle birlikte “Troçkizmin saatinin peryalist kapitalizme en etkili şekilde karşı koymanın çalmaya başladığı” doğrudur; ama bu mekanik olarak bir gereği olarak kendini dayatmıştır. Bugün, dünyanın değil, tarihsel bir içerikle kabul edebilir bu. Çünkü Bol- herhangi bir ülkesindeki devrimin kaderi, her zamanşevik-Leninizm, dünya proletaryasına ve emekçi kitlele- kinden çok daha fazla uluslararası gelişmelere bağlıdır. rine henüz yeterince güçlü, kabul edilebilir bir önderlik İşçilerin, mücadelelerini birleştirmek ve aralarında bir alternatifi sunabilmiş değildir. Tam da bu nedenledir ki, uyum sağlamak gibi acil bir gerekliliği gündeme getiren emperyalizmin doğrudan ajanları, küçük burjuva sol- bu gerçeklik, Stalinizmin işçi sınıfı üzerindeki on yıllara milliyetçi gruplar, bilinç karmaşası içindeki kitleleri kıs- yayılan hegemonyanın yok ettiği enternasyonalist bilinmen ve geçici olarak da olsa peşlerine takabilmektedir. ci yeniden oluşturmayı zorunlu kılmaktadır. Bununla beraber, burjuva partileri yeni bir demokratik, reformist ve popülist söylemle, emekçi yığınlardaki Dünya partisinin yeniden inşası faaliyeti ve devrimci önideolojik karmaşadan yararlanabilmektedirler. Üstelik derlik bunalımını çözme mücadelesi, Devrimci Marksist mevcut politik boşluğu doldurmaya, yeni sağ ve faşist analizin en temel tespitini esas almalıdır: kapitalizmin partiler adaylıklarını koyabilmektedirler. çürüme çağında, kapitalist üretim ilişkileri insanlığın üretici güçleri önünde mutlak birer engel haline gelir. Dünya proletaryasına ve emekçi yığınlarına henüz bir Çünkü bunlar, çürüyen kapitalist üretim ilişkilerinin alternatif sunamıyor olmakla birlikte, Leninist-Troç- çerçevesini aşamamış, geçtiğimiz on yıllarda yaşanan kizm, işçileri, emekçileri, yoksul köylüleri ezilen halk- önemli teknolojik ve bilimsel gelişmeler -ki üretici güçları ve tüm insanlığı emperyalist kapitalizmin toplu yok lerin gelişimi açısından önemli unsurlardır- kitlelerin oluş tehlikesinden uzaklaştırıp komünist bir dünyayı yaşam standartlarını yükseltmeye değil, üretici güçlerin yaratabilecek yegâne politik güç olma özelliğini sürdür- iki önemli bileşeninin, insan ve doğanın tahribatına hizmektedir. Dolayısıyla, Devrimci Marksizmin önündeki met etmiştir. Ekolojik felaketler, eski çağlara ait hastalık en acil sorun, Leninist-Troçkist tarzda örgütlenmiş, kit- ve felaketlerin yeniden hortlaması, otomasyonla birlikte leleri emperyalist kapitalizme karşı seferber edebilecek, gelen büyük tensikatlar, açlıktan ölmemek için uluslaraonların bu seferberliğini sürekli devrim perspektifiyle rası yardıma muhtaç birçok ülke insanı... Bunlar, kapidünya sosyalist devrimi doğrultusunda yönlendirebile- talist sistemin can çekişme evresinin kendini gösterdiği cek, proletarya diktatörlüğünü yaşamsal kılacak, Dün- olgulardır. ya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Federasyonu’nun kurulmasına öncülük edebilecek Enternasyonal’i yani Emperyalist kapitalizmin, İkinci Emperyalist Savaş soSosyalist Devrimin Dünya Partisi’ni inşa etmektir. Bu nunda yaşanan büyük devrimci yükselişten kurtulabilhedefe ulaşabilmek için 150 yılı aşkın süredir, mücadele mesinin nedenlerinin başında, Stalinist bürokrasinin yürütülmüştür ve bu süreçte uluslararası örgütlenmeye Avrupa’daki bir dizi ülkede işçi sınıfını dizginlemesi ve dair nasıl ilerlenmesi gerektiğini gösteren dört büyük devrimin zaferini engellemesi gelmektedir. Bu durum, deneyim yaşanmıştır. Bunlar: Birinci Enternasyonal, başlıca emperyalist ülkelerde uzun bir göreli istikrar döişçi sınıfının uluslararası örgütlülüğünü muhafaza et- neminin yaşanmasına yol açmıştır. Stalinizm ve sosyal tiği için 1914 öncesi İkinci Enternasyonal, Komünist demokrasinin desteğini alan burjuvazi, iktidarını koru(Üçüncü) Enternasyonal, Dördüncü Enternasyonal ve yabilmiş, ancak büyük bedeller ödemek zorunda kalson olarak da Dördüncü Enternasyonal’in yeniden inşa mıştır; bu bedel, -işçi sınıfı hareketinin geriye düşmesi çabası olarak Moreno döneminin Uluslararası İşçi Birli- ve ülke kapitalizmlerinin yeniden inşası pahasına- kitleği - Dördüncü Enternasyonal’i. Ne var ki, sınıf mücade- ler açısından çok önemli bir kazanım sayılması gereken lesindeki değişimlerin ve bununla beraber önderliklerde “sosyal devletler”in oluşumudur. Emperyalist ülkelerdegörülen sapmaların sonucunda, bugün itibarıyla, tüm ki bu görece uzun kapitalist genişleme dönemi, özellikolumlu girişimlere karşın, devrimci bir dünya partisi le eski sömürgelerde, savaşları ve giderek artan sefaleti bulunmamaktadır. Bu boşluk işçilerin dünya ölçeğin- beraberinde getirmiştir. Fakat artık, İkinci Emperyalist deki en büyük zayıflığını oluşturmaktadır. Devrimci Savaş’ın ardından yaşanan ekonomik patlama bitmiş ve Marksistler açısından belirleyici olgu, tek tek ulusallık- ‘üçüncü dünya’ olarak dile gelen geri kalmış kapitalist ların tâbi olduğu, uluslararası bir ekonomik, toplumsal ülkelerin aşırı sömürüsü emperyalistlere yetmemeye ve kapitalist sistemin varlığıdır. Marks, proletarya en- başlamıştır. Emperyalist-kapitalizm, kâr oranlarındaki ternasyonalizmini masasının başında oturarak değil, bu düşüşü önlemek için sömürü düzeyini tüm dünya ölçe___
Marksist İşçi ğinde arttırmayı zorunlu görmektedir. Bugün emperya- olduğunu; “yeni yaklaşımların gerektiği”ni; “sınıf mülizm, gelişmiş kapitalist ülkelerde dahi, işçi mücadelele- cadelesinin modasının geçtiği”ni; dolayısı ile “yeni bir rine reformlarla yanıt vermek şöyle dursun, eğitim, sağ- sendikacılık anlayışı” çerçevesinde; yani sınıftan değil, lık, sosyal güvenlik gibi geçmiş mücadeleler sonucunda “sivil toplum”dan yola çıkarak düşünmek gerektiği ve elde edilmiş kazanımları bile, bir bir ortadan kaldırmaya esas sorunun “bireysel özgürlüğü savunmak” ve “insanî çabalamaktadır. Kapitalistler, ‘sosyal devlet anlayışı’ ola- eylemleri desteklemek” vb. olduğunu söylemekteydiler. rak tanımlanan uygulamaları ortadan kaldırmayı zorun- Nihayetinde, bu kesimlerin ihtiyacı olan, sendikalarlu görmekte, işçiler üzerindeki kapitalist sömürü tüm dan proletarya diktatörlüğüne kadar her şeyi “yeniden dünyada daha da belirginleşmektedir. düşünmek”tir; bu nedenle de, kapitalizmin yeni evresi olarak adlandırdıkları mevcut döneme ilişkin “yeni bir Emperyalizm, bürokratik diktatörlüklerin çöküşü ile program” geliştirmek gerektiği yönünde bir önerme birlikte işçilerin bilincinde oluşan bulanıklığı neo-libe- ile hareket etmektedirler. Biz tüm bu karşı çıkmaktaral planların uygulanması yönünde kullanmayı becer- yız. Evet, o vakitler büyük değişimler yaşanmıştı: İkinci miş, kendini işçilere muzaffer ve yenilmez bir güç gibi Dünya Savaşı’nın ardından kurulan dünya düzeni yerini sunabilmiştir. Fakat bu günümüzde değişmekte, Latin bir başkasına terk etmişti; tüm bir Stalinist bürokrasi, Amerika başta olmak üzere, yavaş yavaş işçiler ve ezilen açıktan açığa ve kitlesel bir biçimde kapitalizmin reskitleler sokakları yeniden kazanmaya başlamaktadırlar. torasyonuna yönelmişti ve bu süreç Doğu Avrupa’daki Bugün, kapitalizmin üstünlüğü yönünde sürdürülen yaşam standartlarının, kitlelerin kültürel düzeylerinin kampanya eski tantanasından çok uzaktadır. Artık, sa- iyice gerilemesine yol açmakta idi; yeni devletlerin doğdece ekonomik değil, aynı zamanda politik bir kriz de masıyla birlikte Avrupa haritasında önemli değişiklikherkesin görebileceği berraklıkta yaşanmaya başlamıştır. ler gündeme gelmişti; işgücünün örgütlenişinde yeni Bunu gizlemenin bir çabası olarak, hayalî düşmanlar, biçimler doğmuştu vb. Fakat bu değişimlerden hiçbiri kaynağı belirsiz bir terörizm ve göz boyayıcı yalanlar, kapitalist egemenliğin özüne aykırı değildi. burjuvalar ve onların gerici basını tarafından pervazsızca savrulmaktadır. Mücadeleyi emperyalizme karşı yönlen- “Küreselleşme” olarak adlandırılan şey, yeni bir kapitadirecek devrimci bir önderlik yaratılana dek, yükselmek- list çağa delalet etmemektedir. Bunlar Lenin tarafından te olan hareket, kapitalizmin değirmenine su taşımaya emperyalist çağa ilişkin olarak tarif edilen beş özelliği devam edecek olan reformist ve hain önderlikler tara- geçersiz kılmamakta, tam tersine güçlendirmekte ve en fından her zaman boğulacaktır. İşçi sınıfının geleneksel yüksek ifadesine kavuşturmaktadır: bürokratik ve parlamentarist önderlikleri (reformistler • Üretimin merkezileşmesi ve büyük tekeller tarafından ve eski Stalinistler), emperyalizmin işçi sınıfı içindeki denetlenmesi; ajanları olduklarını kanıtlar biçimde, burjuvazi ile iç içe • Banka ve sanayi sermayesinin bileşiminden doğan figeçmiş, adım adım devlet ve hükümetlere entegre olma- nans kapitalin doğuşu, gelişmesi ve hâkim olması; ya başlamışlardır. Ancak, ulusal ve uluslararası ölçekte • Sadece malların değil sermayenin de ihracı; devrimci bir önderliğin gerçekleşmesi Leninist partile- • Dünyanın tekeller arasında bölüşülmesi; rin inşasına bağlıdır. Bu da ancak işçi sınıfı devrimcile- • Pazarlar ve hammaddeler üzerinde denetim sağlamak rinin, işçilerin kapitalizme karşı verdikleri küçük ya da üzere dünyanın emperyalist güçler arasında paylaşılması büyük tüm mücadelelerde yer alması; reformist ve hain ve yeniden paylaşılması... önderliklere karşı savaşması ve kitle hareketi önderliğini hedeflemesi ile başarılabilir. Uluslararası düzeyde dev- Bu anlamda, bizi her şeyi “yeniden gözden geçirme”ye rimci bir işçi partisinin yeniden inşası çabasının merkezî zorlayan yeni bir çağdan bahsetmek mümkün değildir. görevlerinden biri, bu türden mücadelelerde yer almak, Lenin tarafından tarif edildiği biçimiyle, krizler, savaşlar bunları desteklemek, uluslararası düzeyde birleşmelerini ve devrimler tarafından belirlenen, kapitalizmin can çeve gelişmelerini sağlamak olmalıdır. kiştiği emperyalist çağı yaşamaya devam ediyoruz.*[1] Bugün bir kez daha net bir biçimde görülüyor ki, “sosya- Teori, Program ve Örgütlenme Modeli lizmin öldüğü” yönündeki kampanyaların yaratmış ol- Yukarıda belirtilen tüm bu nedenlerledir ki, Sosyalist duğu, işçi ve kitle hareketindeki kafa karışıklığı yavaş da [*] Elbette, 1974 krizi ile başlayan ve Doğu Bloku’nun çöküşü ile olsa silinmeye başlamıştır. Bu arada şu önemli noktaya devam eden ve içinde bulunduğumuz süreçte kapitalist sistem içindeğinmek gerekir. Tüm bu kafa karışıklığı döneminde, de yaşanan kimi yapısal dönüşümleri incelemek önemlidir. Bir sonbu sürecin bir parçası olarak Devrimci Marksist hareke- raki sayımızda emperyalizm üzerine bir makale ile bu ihtiyacı kısmî tin belli kesimleri, temel teorilerin “artık işe yaramaz” de olsa gidermeye çalışacağız. ___
Marksist İşçi
Devrimin Dünya Partisi’ni inşa ederken temel alacağımız bir teoriye, programatik hatta ve parti modeline hâlihazırda sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Üçüncü Enternasyonal’in ilk dört kongresini, burada emperyalizme, kapitalist devlete, demokrasi ve reformizme ilişkin; iktidarın ele geçirilmesi ve proletarya diktatörlüğü sorunlarına ilişkin; köylülük, kent yoksulları ve ezilen kitlelerin mücadelelerinde işçi sınıfının önderlik rolüne ilişkin; Sovyetlere ve sendika faaliyetine ilişkin; parlamentarizme ilişkin ve nihayet birleşik işçi cephesi taktiklerine ilişkin olarak tarif edilen tüm stratejik ilkesel temelleri sahipleniyoruz.
leri ile zenginleştirilmesi zorunludur. Dahası, Geçiş Programı’nın kaleme alındığı tarihte (1938) bile, programa iktidarın ele geçirilmesi ve sosyalizme geçiş sorunlarının işlendiği bölümlerin eklenmesi gerekiyordu. Bunu bizzat Troçki’nin kendisi dile getirmiştir: “Program, tamamlanmış bir program değildir. (...) Programın başlangıç kısmı da tam değildir. Birinci bölüm tam bir ifade olmaktan ziyade sadece bir çıtlatmadır. Programın son kısmı da tam değildir; çünkü o kısımda, Sosyal devrimden, ayaklanma ile iktidarın ele geçirilmesinden, kapitalist toplumun diktatörlüğe, sosyalist toplumdaki diktatörlüğe dönüştürülmesinden söz etmiyoruz.” (Troçki) Geçiş Programı, ilk kez Nahuel Moreno tarafından güncellenmiştir. Aynı zamanda, Dördüncü Enternasyonal’in Bolşevik-Leninist geleneği onun sayesinde, genç devrimcilere örnek teşkil eden militan mücadelesinde, sürdürülmüştü. Moreno’nun gerçekleştirdiği güncelleme sayesinde, İkinci Emperyalist Savaşın ardından gelişen büyük olaylar açıklanabilmişti. Bugün de aynı şekilde, programımızın güncelleştirilmesi ve zenginleştirilmesi gereği çok daha acil ve yakıcı bir görev haline gelmiştir. Fakat bu, tüm programı değiştirme değil, bir güncelleştirme, geliştirme ve tamamlama faaliyeti sorunudur; çünkü Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinde ve Geçiş Programı’nda ortaya konan temel noktalar tarih tarafından bütünüyle doğrulanmıştır.
Aynı şekilde, Geçiş Programı’nı ve Dördüncü Enternasyonal’in 1938’de gerçekleştirilen Kuruluş Kongresi’ni, Bolşevik geleneğin devamcısı ve Stalinist bürokrasiye karşı verilen mücadelenin en ileri ifadesi olarak savunuyoruz. Öyle ki, bu mücadele, dünya devriminin yenilgisi ve Sovyet devletinin yalıtılmış olarak kalmasıyla birlikte, ilk işçi devletinin siyasi iktidarına el koyan ve Komünist Parti’yi de Üçüncü Enternasyonal’i de yozlaştıran karşı devrimci bir siyasi akıma karşı verilmiştir. Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki, ne Troçki, ne de Dördüncü Enternasyonal, Geçiş Programı’nı tamamlanmış bir program olarak görmüştür. Gerçekte tamamlanmamış bir program olarak Geçiş Programı’nın güncelleştirilmesi ve sınıf mücadelesinin deneyim___
Marksist İşçi Bolşevik-Leninist parti kuramı bize, bir dizi eşitsizlik işbirliklerine, ‘halk cephesi’ hükümetlerine, reform çaiçinde sürüp giden sınıf mücadelelerinin tek bir merkezî lışmalarına katılamaz. Her türlü ‘halk cephesi’ anlayışı iktidar programı çerçevesinde toplanmasının zorunlulu- ile mücadele açısında hâlâ geçerli tek bir taktik vardır: ğunu gösterir. Ulusal parti bunu kendi etkinlik alanını “işçi-köylü hükümeti” olarak bilinen bu politika, kitleoluşturan ülke sınırları içinde yaparken, Enternasyonal lerin hain önderliklerden kopmaları açısından temel bir de dünya devrimci sürecini evrensel ölçekte birleştirme- öneme sahiptir. ye çalışır. Ve her ulusal devrim dünya devriminin bileşik bir öğesi olduğu sürece -ki bu emperyalist çağın çıplak Siyasal bağımsızlığını her zaman ve her koşulda muhafabir gerçeğidir- ulusal partiler de Enternasyonal’in birer za ederek mücadele edecek olan Enternasyonal, modern seksiyonu olmak durumundadır. O halde, Bolşevik-Le- sınıf savaşımları tarihi boyunca işçi sınıfı tarafından ninist parti kuramında örgütsel bir ilke olan demokratik geliştirilen tüm geçerli mücadele yöntemlerini savunmerkeziyetçilik nasıl farklı düzeylerdeki sınıf mücade- mak durumundadır. Bununla beraber, küçük burjuva lelerinin bir politik program çerçevesinde birleştirilme- grupların, bireysel terörizm, gerillacılık gibi kitlelerden sinin bir aracı ise, uluslararası ölçekte de mücadeleler yalıtılmış eylemlerine sınıf hareketinin yerine ikame Enternasyonal’in demokratik merkeziyetçi çerçevesinde etme çabalarına karşı çıkmak zorunludur. Bu yöntembütünleştirilmelidir. Demokratik merkeziyetçilik, Stali- leri kullanan grupların burjuvazinin saldırılarına karşı nist partilerdeki, bürokratik merkeziyetçiliğin karşıtıdır. savunulması gerekse de mücadele yöntemlerini reddetParti içi tartışmada ve politikaların oluşturulmasında en mek kaçınılmazdır. Bu reddiye ahlâkî değil siyasi temelgeniş demokrasiyi, eylemde ise en katı disiplin ve mer- lere dayanmaktadır. Marks’ın dediği gibi “işçi sınıfının kezîliği ifade eder. Demokratik merkeziyetçilik, gerek kurtuluşu, onun kendi eseri olacaktır.” Fakat bunu gerdoğru politikaları oluşturmak, gerekse, emperyalizm, çekleştirmesi, işçi sınıfının iktidarı kendi eline almasına ulusal burjuvaziler ve bürokrasi gibi güçlü düşmanlarla bağlıdır ki bu iktidarla kendi geleceğini kendisi belirbaş etmek açısından bir zorunluluktur. leyecektir. İşçiler, emekçiler ve yoksul köylüler adına konuşma meraklısı bürokratların, ‘atfedilmiş sıfatların’ Bu anlamda Enternasyonal bizim için, yani ulusal bir ör- ya da şeflerin aksine, işçilerin kendi kararlarını kendigüt için, bir “çatı” ya da “federatif bir örgütlenme” değil, lerinin almaları gerektiği vurgulanmalıdır, bu ise ancak ulusal devrimimizin bir parçası olduğu uluslararası dev- onların öncü partisi ile mümkün olabilir. rimin dünya partisidir. Bu açıdan, “işe ulusal partilerden başlamak gerekir” diyen her ulusalcı anlayış, kaçınılmaz Sendikalar Karşısında Tavır olarak Stalinist tek ülkede sosyalizm anlayışına vararak Sendikaların günümüzdeki durumları ile çürümeye mahkûmdur. Günümüzde Devrimci Mark- Enternasyonal’in bu sendikalar karşısında nasıl bir tavır sizmin safları arasına kadar sızabilen bu anlayışa karşı belirlemesi gerektiği, Komünist Enternasyonal’de çok mücadele etmeden sağlam bir Enternasyonal ve ulusal net bir biçimde açıklanmıştır: Öncelikle, mesleki dar kaseksiyon inşa etmek mümkün değildir. Bunun tam karşı falılıkla sınırlanmış, onları kitlelerden koparan bürokratik kutbu da Enternasyonal’in inşasında bir tehlike doğurur. aygıt tarafından eli kolu bağlanmış ve oportünist liderleri Uluslararası önderliğin ya da Enternasyonal içindeki bir tarafından yoldan çıkarılmış olan vasıflı ve iyi ücretli işpartinin tüm diğer ulusal partilere kararını dayatması çilerin ihtiyacını karşılayan sendikalar, sadece toplumsal tehlikesi... Böyle bir durum, Enternasyonal’in bürokra- devrim davasına değil, kendi üyelerinin yaşam koşullarıtik bir yozlaşma sürecine girmiş olduğunu gösterir. Bu nın düzeltilmesi davasına da ihanet etmişlerdir. Onlar, yüzden, Uluslararası önderliğin ulusal partilere ne yapma- işverene karşı sendikal mücadele sahasını terk etmişler ve ları veya hangi politikayı uygulamaları gerektiğini dikte bunun yerine kapitalistlerle her ne pahasına olursa olsun etmesine karşıyız. (...) Bununla birlikte ulusal özgüllükleri yapılacak barışçıl bir sözleşme programını koymuşlardır. inkâr etmemek gerektiğini de özellikle ilave etmek gerekir. (...) Eski sendika bürokrasisi, şimdi bile, proletarya ve (Moreno) Leninist-Troçkist Parti’nin inşasına girişen burjuvazi arasında her geçen gün daha fazla devrimci militanlar bilmelidir ki, bu inşa, aynı zamanda Sosyalist mücadele niteliğine bürünen işçilerin grev mücadelesinin Devrimin Dünya Partisi’nin inşası anlamına gelir. yerine, kapitalistlerle anlaşma politikasını, fiyatlardaki önüne geçilemez çılgın artışlarla birlikte tümüyle anlamsız Enternasyonal’in Tam Bağımsızlığı ve Mücadele Yön- hale gelen uzun dönemli sözleşmeler politikasını geçirmeye temi çabalıyor. İşçilere işverenlerle işbirliği yapma, ortak sanayi Enternasyonal, kendinden daha büyük hiçbir örgüt ta- konseyleri oluşturma politikasını dayatmaya ve kapitalist nımaz. Kendi bağımsızlığı, işçi sınıfının siyasi bağım- devletin yardımıyla, grevlerin yürütülmesini yasal açıdan sızlığına tekabül eder. Bu sebeple hiçbir şekilde, sınıf daha da güçleştirmeye uğraşıyor. (...) Kapitalist çürüme ___
Marksist İşçi çağında, ekonomik mücadele, barışçıl kapitalist gelişme nihaî hedefi ancak ulusal baskı ve zulümden kurtulmuş, çağında olduğundan çok daha hızlı bir biçimde politik özgür halkların iradeleri gerçekleştirilebilir. Öte yandan, mücadeleye dönüşür. Büyük çaplı herhangi bir ekonomik ezilen halkların mücadelelerine verilen destek, asla bu çatışma, işçileri devrim sorunuyla yüz yüze getirebilir. Bu mücadelenin verildiği topraklardaki, burjuva ve küçük nedenle, ekonomik mücadelenin her evresinde, komünist- burjuva önderliklerin desteklendiği anlamına gelmez. lerin görevi, mücadelenin ancak işçi sınıfının kapitalist Bu yüzden, bağımsız sınırlara ve gümrüklere sahip yeni sınıfı açık bir çarpışmada yenmesi ve diktatörlük yoluyla devletlerin ortaya çıkışının üretici güçlerde yaratacağı desosyalist inşa çalışmalarına girişmesi halinde kazanılabile- vasa geri çekilişi asla desteklemeyiz. Bizim ana sloganımız, ceğini işçilere göstermektir. Komünistler, bunu akıllarında büyük ve daha büyük uluslar inşa edecek olan bir sosyatutarak, sendikaları işçi devriminin öncüsü olan parti li- list işçi devletleri federasyonu içerisinde ulusal kaderi tayin derliğine tâbi kılıp, sendikalarla komünist parti arasında hakkının varlığıdır. (Moreno) olabildiğince tam bir birlik kurmaya çalışmalıdırlar. Bu amaçla komünistler, bütün sendikalarda ve fabrika komi- Ulusal kurtuluş mücadelelerini savunurken, aynı zamantelerinde komünist parti fraksiyonlarını oluşturmalı, onla- da işçi sınıfının kendi bağımsız mücadele yöntemlerini rın yardımıyla sendikal hareketin yönetimini ele geçirmeli geliştirmesi için savaşılmalıdır. Ulusal bağımsızlık da dâve önderlik etmelidirler. (3. Enternasyonal, belgeler) hil olmak üzere hiçbir demokratik görev proletaryanın önderliği ve devrimci diktatörlüğü olmadan tamamlaBu düşünceler bir yanda Komünist Enternasyonal, diğer namaz. Dolayısıyla, burjuvaziyle ya da küçük burjuva yanda Kızıl Sendikalar Enternasyonali (KSE) arasında herhangi bir güçle, her türlü stratejik ittifakı reddetmek oluşturulacak ilişkileri belirlemektedir. (...) kızıl sendika- gerekir. Her durum ve koşulda, ulusların kendi kaderlar eğer her ülkedeki sendikal hareketi gerçekten devrim- lerini tayin hakkı ve ulus devletleri yıkmak için verdiğicileştireceklerse, eğer sendikalara düşen devrimci görevleri miz mücadele, işçilerin uluslararası dayanışması ve sahip çok sıkı bir tarzda gerçekleştirmek istiyorlarsa, söz konusu oldukları örgütlerin tam bağımsız mücadelesi ile örtüşülkenin komünist partisi ile el ele, en sıkı irtibat içinde mek zorundadır. çalışmak mecburiyetinde olacaktır ve Kızıl Sendikalar Enternasyonal’i kendi çalışmasını her aşamada Komünist Sonsöz Enternasyonal ile uyumlu hale getirmek zorunda kalacak- Devrimci Marksizm, işçi sınıfı hareketlerindeki diğer tır. (3. Enternasyonal, belgeler) bütün politik akımlarının faaliyetlerinden farklı olarak, dünya gerçekliğinin daha geniş, daha derin kuramsal Tüm bunlar gösterir ki, Enternasyonal’in inşası aynı görüşü üzerine kurulmuştur. Devrimci Marksizmde “tezamanda bir Kızıl Sendikalar Enternasyonali’nin in- ori” akademik, bürokratik, felsefî, burjuva ve reformist şası anlamına gelecektir. Bütün diğerleriyle birlikte, bu görüşlerden tamamen farklıdır. Teori, hiçbir zaman sınıf anlamıyla da bir kez daha kanıtlanmıştır ki, kapitalizmi savaşımından ayrı düşünülmemelidir. Devrimci Marktasfiye edebilmek için vazgeçilmez araç, (...) tüm dünya sizm için “teori” militan bilimidir, bilgiden faydalanaişçilerini seferber ederek harekete geçirecek olan ve emper- rak gerçekliği değiştirmek niyetiyle geçekliğe müdahale yalizmle politik olarak çatışmaya giren dünya partisidir, etmek demektir. Bu bağlamda enternasyonalizm, metEnternasyonaldir. Başka bir deyişle birbirine sıkı sıkıya nin tümümde vurgulandığı üzere, mevcut gerçekliğin, bağlı iki Enternasyonale gerek vardır. Biri sendikal, diğeri sürekli devrim kuramının, militan mücadelenin zorunpolitik. (Moreno) lu ifadesidir. Bugün işçi sınıfının en büyük zayıflığı, ulusal ve uluslararası platformdaki birlik sorunudur. Ulusal Sorun Karşısında Proletaryanın “kendisi için” bir sınıf olması, ancak ve Değinilmesi gereken bir diğer husus da, Enternasyonal’in ancak bu zayıflığı aşması ile mümkün olabilir. Ve yine ezilen ulusların kurtuluş mücadeleleri karşısındaki tavrı- ancak o zaman ki, tarihi değiştirme, sosyalist devrimi dır. Sosyalist Devrimin Dünya Partisi’ni inşa görevi ile gerçekleştirme gücüne kavuşabilir. İşçi sınıfının, emekhareket ederken, ezilen ulusların milliyetçiliği ile ezenle- çilerin, yoksul köylülüğün ve ezilen halkaların kurturinkini birbirinden net bir biçimde ayırt etmeli; saldırıya luşu buna bağlıdır. Aksi takdirde, insanlığın toplu yok uğrayan ezilen ulusların yanında yer almalı ve “ulusların oluş tehlikesinden kurtulması mümkün değildir. İşte bu kendi kaderini tayin hakkı” savunusu sürdürülmelidir. bağlamda Leninist-Troçkistlerin inşa etmeleri gereken Bu konuda savunulan yegâne politik amaç, tüm sınır- ulusal partilerinin yanı sıra, yeni bir Enternasyonal’e de ları ortadan kaldıran, “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler ihtiyaçları olduğu ortadadır. Bu uluslararası örgüt, anFederasyonu”dur. Ancak bu bir baskı değil, özgür irade cak, Üçüncü Enternasyonal’in ilk dört kongresi; Dörsorunudur. Tüm sınırları ortadan kaldırma yönündeki düncü Enternasyonal’in temsil ettiği değerler, ilkeler ___
Marksist İşçi ile program anlayışı ışığında inşa edilebilir. Dördüncü sınıfın yegâne uluslararası örgütü olacaktır. Dünyanın Enternasyonal’in yeniden inşası Troçkizm’in gelenek dört bir tarafında milyonlarca militan, hep bir ağızdan sorunudur ve bu bağlamda ilkeseldir. Hele ki bugün burjuvaziye meydan okuyacaktır; savaş naraları sürekli dillendirilen tüm o Beşinci Enternasyonal zırvalıkları devrim olan işçiler, emekçiler, yoksul köylüler ve ezilen içerisinde bu ilke ayrı bir önem kazanmıştır. Ama bi- halklar, emperyalist kapitalizme meydan okuyacaklarlinmesi gerekir ki, inşa edilecek Enternasyonal, yeni dır... Hep bir ağızdan sesleri, fabrikalarda, tarlalarda ve bir uluslararası örgüt olacaktır. Tüm kirlenmişliklerden meydanlarda yankılanacaktır: arınmış, revizyonist ve reformist sapmaların bulaşmadığı ve bulaşamayacağı yeni bir Enternasyonal, bir dünya Ya Barbarlık, Ya Sosyalizm! partisi olacaktır. O gün Leninist-Troçkistler, yeryüzüne Ya Emperyalist Yok Oluş, şöyle sesleneceklerdir: İşte, Komünist Enternasyonal! Ya Enternasyonalist Kurtuluş! İşte, Dördüncü Enternasyonal! İşte, Sosyalist Devrimin Dünya Partisi! İnşasına girişilen yeni Enternasyonal, Devrimci Mark- Bu yazı, daha önce yayımlanmış “Enternasyonal Yönelişimiz” (1995), sizmin programında özünü; Leninist-Troçkist militan- “Dördüncü Enternasyonal’de Bolşevik Gelenek ve Bunun Sürekliliği” larının sonsuz çabalarında gücünü bulacak olan işçi (1995) başlıklı makalelerden derlenerek hazırlanmıştır.
12 EYLÜL YA DA 24 OCAK KARARL ARININ ASKERİ DİKTATÖRLÜĞÜ 12 Eylül; Türk büyük burjuvazisinin, emperyalizmin finansal sektörleri olan IMF ve Dünya Bankası ile birlikte hazırladığı, artı-değer sömürüsünü azgınlaştıran, işçi sınıfına ve emeğini satarak geçinen tüm kesimlere ve onların politik ve ekonomik temsilcilerine saldırı niteliğinde somutlaşan 24 Ocak 1980 kararlarının, burjuvazinin bonapartist askeri diktatörlüğünün*[1] iktidarında hayata geçirilmesinin tarihidir.
suna ulaşan iç pazara yönelik sermaye birikim tarzının 1977’den itibaren kendini yeniden üretemez hale gelişinin damgasını taşıyan bir bunalımdır bu. Bunalımın şiddetlendiği yıllar, aynı zamanda dünya kapitalist pazarı içinde uluslararası iş bölümündeki ciddi değişme dinamiklerinin sunduğu olanaklar çerçevesinde, yeni bir birikim tarzına, ‘dışa açılma’ya geçişin de ilk belirtilerini vermektedir. Bu durumda iç pazara yönelik birikim tarzının bunalımı, Türkiye burjuvazisi için dünya ekono24 Ocak Kararları misinin hiyerarşik yapısında, Ortadoğu çapında önemli 1973-1980 yılları arasında ülkede yaşanan ekonomik ekonomik ve siyasal sonuçlar doğurabilecek, emperyave siyasal gelişmeler, Türkiye kapitalizminin ve onun list sermaye ile çok daha sıkı işbirliğini ve bütünleşmeyi temsilcisi egemen sınıfın en bunalımlı dönemleridir. gerektiren yeni bir konuma, yeni bir role geçip geçeTürk büyük burjuvazisi ve onun işbirlikçileri tek parti- memenin sancılarıdır aynı zamanda. Dış pazara yönelik li iktidarlarını sağlayamıyorlardı. Ülkeyi koalisyonlarla birikim tarzına geçiş ise, sermayenin gerek iç yapısında, yönetme zorunluluğu egemen sınıfı önemli zorluklarla gerek ücretli emekle ve diğer sömürü biçimleriyle ilişkarşı karşıya bırakıyordu. kisinde, gerekse de emperyalist sermaye ile ilişkilerinde çok ciddi dönüşümleri gerekli kılan bir yeniden yapılan1977 yılından sonrası ekonomik açıdan hızlı bir geri- ma sürecini dayatmaktadır.’’[2] leme süreciydi. Sanayileşmede uygulanan model, temel olarak iç pazarı hedeflediğinden sınai ürün ihracatı çok 24 Ocak 1980 kararları, önceki yıllarda iflas eden Türdüşük seviyede kaldı. Öte yandan sabit döviz kuru da kiye kapitalizminin politik ekonomisini yeniden düzenihracatı değil, ithalatı kârlı kılıyordu. İthal edip üreten, leyerek “kurtarmak” için, emperyalist sermayenin beliç pazara satan yapı, giderek artan dış borçların altına li başlı karar merkezlerinden yerli burjuvazinin bütün girdi. Büyük bütçe açıkları, hızlı fiyat artışları, çift ha- belirleyici sektörlerine kadar ortak kararlar ve işbirliği neli rakamlara tırmanan enflasyon, işsizlik ve satın alma çerçevesinde alternatif strateji olarak hazırlandı. Türk gücünün düşmesi toplumda huzursuzluk yaratıyordu. büyük burjuvazisi için alternatif, ihracata yönelik sana“1970’li yılların ilk yarısında hızlı bir büyüme tempo- yileşme modeliydi. [*] Bu kavram, derginin sonraki sayılarında, “faşizm” konusu içinde işlenecektir.
[2] Sınıf Bilinci Dergisi, Sayı 4/5, sf. 38-39
___ 10
Marksist İşçi 24 Ocak Kararlarının Yaşama Geçirilmesinin Önün- toplumsal krizi “çözebilmek” ve uluslararası tekellerin deki Engeller önerdiği modeli hayata geçirebilmek için, Türk büyük 1973-1980 yılları, Türkiye işçi sınıfının mücadele tari- burjuvazisinin ve müttefiklerinin, silahlı yaptırım gücühi açısından en yoğun dönemi olmuştu. İşçi sınıfının ne dayalı olan bir rejime ihtiyaçları vardı. Bunun adı ise; maddi konumu böyle bir gelişmeye uygun düşüyordu. 12 Eylül 1980 bonapartist askeri diktatörlüğü idi. İşçilerin toplam nüfus içindeki payı, imalat sanayinde çalışanların sayısı, bir işyerine düşen ortalama işçi sayısı 12 Eylül Dönemi artmıştı. İşçilerin genel eğitim düzeyi yükseliyor, kırsal 12 Eylül ile başlayan politik süreç, 1980 kopuşunun en kesimle bağlantılar giderek kesiliyordu. Toplumda pro- önemli adımıydı. 12 Eylül, tıkanan ithal ikameci birileterleşme süreci hızla yayılmaya başlamıştı. kim modelinin yerine getirilmeye çalışılan “dışa açılmacı” birikim tarzının ihtiyaç duyduğu otoriter-baskıcı Başlangıçta küçük bir nicel güç olan DİSK, 1974 sonrası siyasi atmosferi sağlamakla kalmayacak, bu siyasi yapıyı büyük yığınları harekete geçirebilen bir konuma geldi. kurumsallaştırıp kalıcılaştırmayı hedefleyecekti. Böylece Yükselen toplumsal muhalefet ve bunun içinde işçi sı- 12 Eylül için hedef, sadece “aşırı” diye nitelediği emekten nıfının yer alma istemi gelişmelerde rol oynadı. Kitlesel yana güçlerle sınırlı kalmayacak, belli ölçülerde burjuva hareketlilik arttıkça, burjuvazi yönetme güçlüğü çekti. düzen partilerini de kapsayacaktı. Parlamento, kapatılıp Sonuç olarak ülke ekonomik, toplumsal ve siyasal bir sendikal haklar ve her türlü demokratik muhalefet sinkriz içine girdi. dirilirken, 1982 Anayasası ile dışa açık ekonomik modelin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlendi. 12 Eylül Bu dönemin en önemli mücadelelerinden birisi de İz- generallerince hazırlanan ve baskıcı niteliği ağır basan mir-Tariş ayaklanmasıdır. 12 Şubat 1980’de 7500 Tariş ‘82 Anayasası; onun ışığında çıkarılan yasalar, kapitalist işçisinin korkusuzca başlattığı savaşım, bir anda İzmir’in yeni birikim modelinin hukuki çatısını oluşturacaktı. tüm gecekondu bölgelerini kapsayan barikat savaşına Bu amaçla, sermayeden ve devletten bağımsız sendika dönüştü. Eylem, Türkiye’de sınıf hareketinin sendikal hakkı gasp edilip, toplu sözleşme ve grev hakkına çeşitli örgütlenme düzeyini çoktan aştığını kanıtladı. İzmir sınırlamalar ve yasaklar getirilerek, işçi hareketinin poliayaklanması, eylem sırasında işçi sınıfının disiplinini, tikleşmesi engellendi. Yine bu modele hazırlık; modele örgütlülüğünü, hareketin genel çıkarlarını düşünme ayakbağı olacak en önemli yapılardan biri olan DİSK’i; özelliğini daha güçlü biçimde egemen kılmak gereklili- yöneticilerini tutuklayarak, faaliyetlerini askıya alarak, ğini gösterdi. İşçi sınıfının kazandığı tecrübeler egemen mal varlığını kayyumlara aktararak devre dışı bırakmaksınıflar için korkutucu oluyordu. Ülke çapında yaygınla- la yapıldı. şan eylemlilik, işçi sınıfının yönetilmek değil, yönetmek istemesi, tekelci burjuvazi için, sınıfsal içerikli önemli bir ihtar oldu. Türkiye’nin önünde duran ve uluslararası emperyalist finansal kuruluşlar tarafından dayatılan modelin karşısında en önemli engel, keskinleşmiş sınıf savaşımıydı. İşçi sınıfının savaşımı siyasal nitelik almıştı. Ülkedeki ön-devrimci durum uluslararası sermayeyi ürkütüyordu. Güçlü anti-sömürgeci popülist akımlar ülke siyasetinde belli bir rol oynuyordu. Uluslararası tekellerin korkularını gidermek ve onların rahat hareket edebilecekleri Uygulamaların sonucu, ülkede zaten bozuk olan gelir ortamı getirmek gerekiyordu. dağılımı tablosunun dar gelirli sınıflar aleyhine daha 24 Ocak kararlarının hayata geçirilişi, bir yandan eko- fazla bozulması, ücretlilerin ve küçük üreticilerin genomik ve demokratik hakların alabildiğince kısıtlanma- nelde sermaye karşısında daha fazla yoksullaştırılmaları sı, ücretlerin alabildiğince düşürülmesi, öte yandan da oldu. Sermayenin kendi içinde de gelirin büyük kısmısermayenin yeniden bölüşümünü getirecek ilişkilerin na, devleşen holdinglerin, rantiyelerin daha fazla el koydüzenlenmesi yoluyla olacaktı. Bu programı, tamam- duğu görüldü. lanmamış burjuva demokrasisi altında uygulamaya, ülkedeki sınıf mücadelesinin geldiği düzey engeldi. Bu dönemi en iyi özetleyen kişilerden biri, Türkiye İşveÜlkedeki ön-devrimci durumu bastırmak, ekonomik- ren Sendikaları Konfederasyonu başkanı Halit Narin’dir: ___ 11
Marksist İşçi “20 yıl işçiler güldü, biz ağladık; şimdi gülme sırası biz- Sınıf hareketi üzerindeki baskılar ve saldırılar varlığını de” demişti. sürdürmektedir. Sendikalaşma, örgütlenme ve grev yasakları hâlâ devam etmekte, emekçi kesimlerin önemli 1980-83 dönemi, Türkiye tarihinin, insan hakları, de- bir parçasını oluşturan kamu çalışanları, sendikal bir mokrasi ve işçi hakları açısından en karanlık yıllarıdır. hak olan grev ve toplu sözleşme hakkını alamamaktadır. 12 Eylül’ü izleyen yıllar içinde 7.000 kişinin idamı is- Sosyalist hareket ve ezilen Kürt halkı üzerinde burjuva tendi. Askeri yargıtay 124 idam cezasını onayladı. 50 devletin şovenist şiddeti hâlâ devam etmektedir. Türk kişi idam edildi. Askeri yönetimde, gözaltında ya da büyük burjuvazisi ve müttefikleri, 24 Ocak kararlarının hapishanelerde, “doğal olmayan ölüm” sayısı 229 oldu. bayrağını şimdi AKP hükümetinin eline tutuşturmuşİnsan Hakları Derneği’nin kayıtlarına göre, 12 Eylül lardır. Artık 12 Eylül’ün miras yönetimi, 22 Temmuz ve döneminde, 650 bin kişi gözaltına alındı. 230 bin kişi 28 Ağustos tarihleri itibariyle AKP’dedir. yargılandı. 1 milyon 683 kişi fişlendi. 141,142 ve 163. maddelerden 71 bin kişi, yasadışı örgüt üyesi olma id- Ne Yapmalı? diasıyla da 98.404 kişi yargılandı. Bu süreci takip eden 12 Eylül’ün ve onun katliamlarının hesabını sorabile1980-90 döneminde, devlet, TC’nin “varlığına ve bü- cek tek güç, işçi sınıfının devrimci iktidarıdır. Önder tünlüğüne” karşı ana tehdit olarak gördüğü Sovyetler işçi sınıfı olmak üzere, yoksul köylüler ve tüm emeğiyle Birliği’ne ve onun ülke içindeki uzantıları olarak değer- geçinen kitleler için; “24 Ocak kararları”ndan, 12 Eylendirdiği sosyalist sol hareketlere karşı, islamcıları ve fa- lül anayasalarından ve onun uygulayıcıları olan bütün şistleri kullandı, destekledi. Hükümetler ise, bu kesim- burjuva düzen partilerinden, şovenist burjuva devletin lerin oylarını alabilmek amacıyla, önemli tavizler verdi, emekçilere ve Kürt halkına uyguladığı şiddetten, cinsiyürürlükteki yasaları uygulamadı, devlet olanaklarını bu yet ayrımcılığından, çevre katliamlarından kurtuluş, enkesimlere aktardı. Emperyalizm ve özellikle ABD, Sov- ternasyonalist devrimci işçi partilerinin inşasından geçyetler Birliği’ni islamcı ülkelerle kuşatma politikasının mektedir. Bu, yaşadığımız topraklar ile tüm kapitalist (“Yeşil Kuşak”) bir parçası olarak, Türkiye’deki şeriatçı dünya coğrafyasında kurtuluşun olmazsa olmazıdır. güçlere destek verdi. Sonuç Bugün ise gelinen süreçte, işçi sınıfının ve emekçi kesimlerin yoksullukları, işten atılmaları, işsizlikleri devam etmektedir. 12 Eylül’ün iş yasaları hâlâ yürürlülüktedir.
12 Eylül’ün ve Onun Katliamlarının Hesabını Soracak Tek Güç İşçi Sınıfının Örgütlü Gücüdür! Yaşasın İşçi Sınıfının Devrimci Diktatörlüğü!
D Ü NYA BARIŞ GÜNÜ ÜZERİNE Nazi Almanyası’nın Polonya’yı işgal etmesine atfen, ilan edilip kutlanan 1 Eylül Dünya Barış Günü, tüm dünya insanı için çok derin anlamlar taşısa da, değerlendiriliş biçimi ile bu anlamını sırtlayamamakta. 21. yüzyılın gelişmiş, ‘modern’ insanlığı halen; Mali’deki, Nijerya’daki, Etiopya’daki, Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki, Libya’daki, Somali’deki, Çad’daki, Sudan’daki, Irak’taki, Kürdistan’daki, Lübnan’daki, Filistin’deki, Tayland’daki, Çeçenistan’daki... savaşları yaşamakta ve de Orta ve Güney Amerika’daki, Afrika’daki, Ortadoğu’daki, Hindistan’ın çeşitli bölgelerindeki ve Güney Doğu Asya’daki süregiden iç savaşlara tanıklık etmektedir.
rı durduramayacak ve asla da sona erdirtemeyecektir. Çünkü emperyalist kapitalizmin politikalarının bağrında yetişmiş bir “barış” hiçbir zaman yeni savaşlara gebe olmaktan fazlasını ifade etmemiştir. Kapitalizm, her koşul altında, karnında savaşın kendisini büyütür. Kapitalizmin sebep olduğu bu emperyalist savaşlara son verecek ve dünya barışını sağlayabilecek tek güç devrimci proletaryadır! Dünya barışını hayata geçirebilmenin tek yolu savaşa karşı sınıf savaşını vermektir!
‘Savaş politikanın başka araçlarla devam etmesidir.’ Şahit olmakta olduğumuz bu savaşların tümü emperyalistlerin kendi kasalarını doldurma politikalarıdır. Maalesef bu savaşların karşısında sınıfsal içeriğinden arındırılmış basit bir “barış”ı savunmak, bu emperyalist katliamla___ 12
Savaşa Değil; Eğitime, Sağlığa Bütçe! Kahrolsun Emperyalist Savaşlar! Yaşasın Halkların Özgürlüğü! Dünya Barışı İçin Sosyalizm!
Marksist İşçi
DEVRİMCİ TROÇKİZMİN ÖRNEK MİLİTANI: NAHUEL MORENO Bugün, Türkiye topraklarında neredeyse hiç bilinmeyen; işçi sınıfı mücadelesi içerisinde kök salmış, sınıf devrimciliği çizgisinde durmaksızın mücadele etmiş militan bir Troçkist akımın tarihsel önderini ölümünün yirminci yılında anarak, onu okuyucuya kısaca tanıtmak istiyoruz. Bu isim, gerçek adı, “Hugo Miguel Bressano Capacete” olan Arjantinli devrimci Nahuel Moreno’dur. 24 Nisan 1924’te doğan, 1940’ta Troçkist harekete katılan Moreno, daha yirmi yaşında iken 1944’te beş arkadaşıyla birlikte sanayi bölgesi Villa Pobladora’da Marksist İşçi Grubu (GOM)’nu kurdu. “Bu örgüt o güne dek Arjantin Troçkizminde belirgin olan, işçi sınıfına yabancılaşmış ‘bohem devrimciliğe’ tepki olarak gelişen ve Leninist-Troçkist programı ait olduğu yere, yani fabrikalara ve işçi mahallelerine taşıma hedefine yönelen bir ilk adım olacaktı. GOM daha sonra Devrimci İşçi Partisi (POR) adını aldı. Peronizmin sendikal hareket içinde etkinlik kazanmaya başladığı bu dönemde Moreno, tekstil işçileri derneği ve Anglo-CIABASA buzdolabı fabrikası işçileri sendikası gibi oldukça önemli işçi örgütlerinin kurucusu ve yöneticisi oldu. (...) 1955’te General Peron emperyalizmin desteklediği bir darbeyle devrilirken, Moreno İşçi İttifakı Hareketi (MAO)’nin kurucusu ve önderi olarak Peronizmden kopmuş politik örgütlerin ve sendikaların oluşturduğu diktatörlük karşıtı cephenin kurulmasına önayak oldu. 1956’da gerçekleşen ve Peron’un devrilmesinden sonraki en büyük seferberlik olan metalürji işçileri grevinde aktif rol aldı. Tüm bu zorlu dönem boyunca bir yandan da haftalık İşçi Sözü (Palabra Obrera) gazetesinin yöneticiliğini yaptı. Gazete bir yandan Troçkist programın işçi sınıfına taşınması, bir yandan da sınıfın nesnel gereksinimleri doğrultusunda bizzat bu programın geliştirilmesi ve güncelleştirilmesi hedefini taşımaktaydı.”[1] 1976 yılına gelindiğinde ise, iktidar, giderek yükselen işçi hareketini bastırmak için askeri diktatörlüğün eline teslim edildi. Öyle ki, o yıllarda yasadışı ilan edilen ve yeraltına çekilmek durumunda kalan partinin yüzlerce militanı işkenceden geçirildi, acımasızca katledildi ya da uzun yıllar hapse mahkûm edildi. Buna rağmen Moreno’nun önderliğindeki Sosyalist İşçi Partisi (PST) örgütsel sürekliliğini korumayı başardı. Uluslararası alanda ise Nahuel Moreno, Latin Amerika’nın çeşitli ülkelerinde kitlesel etkinliğe sahip Troçkist partilerin katılımıyla oluşturulan Latin Amerika Sekreterliği’nin kurucusu ve önderi
[1] Parti ve Devrim içinde, Atölye Yayınları, Şubat 2002, sf. 115
oldu. Bu partiler, Birleşik Sekreterlik[2] içindeki gerillacı ve Avro-komünizm yanlısı eğilimlere karşı sistematik bir şekilde teorik ve politik mücadele verdi. Bütün bu dönem boyunca, Moreno’nun sözcülüğünü yaptığı devrimci parti inşası stratejisi doğrultusunda başta Kolombiya, Venezuela, Peru ve Brezilya olmak üzere pek çok Latin Amerika ülkesinde ve çeşitli Avrupa ülkelerinde yeni devrimci Troçkist partiler inşa edildi. 1979’da Somoza’nın diktatörlüğüne karşı, Simon Bolivar Uluslararası Tugayları’nı örgütledi. Bu İspanya İç Savaşı’ndan bu yana örgütlenen ilk uluslararası işçi tugayı idi. Ne var ki, Tugaylar devrim programını hayata geçirmek üzere savaşırken Ernest Mandel önderliği, Sandinistlere koşulsuz destek sundu. Bunun üzerine Moreno, yıllardır ısrarla sürdürdüğü mücadele yönteminin en üst ifadesi olarak, 1982 yılında onlarca ülkede örgütlü Uluslararası İşçi Birliği - Dördüncü Enternasyonal (UİB-DE)’in kuruluşunu gerçekleştirdi. Nahuel Moreno, 25 Ocak 1987’de henüz 62 yaşında iken anî bir kalp krizi ile hayata gözlerini yumdu. O öldüğünde, hayatı boyunca Moreno ile teori ve politika konularında ters düşmüş olan Ernest Mandel, Buenos Airles’teki Moreno’yu anma mitingine yolladığı mektupta: “O, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki zor koşulların altında, Lev Troçki’nin mücadelesinin devamlılığını sağlayan bir avuç Troçkist kadronun son temsilcilerinden biriydi.” diyerek hasmının devrimci Troçkist hareket içindeki önemini itiraf etmiş oluyordu. Aynı şekilde, Britanyalı Troçkist militan ve gazeteci Peter Fryer de, Moreno’nun kurmuş olduğu o dönemki UİB-DE’nin, onun militan geçmişinin “yaşayan bir abide”si olduğunu belirtmişti.[3] Moreno’nun ölümünden yirmi yıl geçmiş olsa da, özellikle genç kuşakların ondan öğrenecekleri çok şey var. Onun fikirlerini açıklayan yeterli sayıdaki eser, Türkçeye kazandırılmış durumda. Bu eserler aynı zamanda Leninist-Troçkizmin temel pozisyonlarının öğrenilmesi için de büyük önem taşıyor. “Bohem devrimciliğe” karşı işçi sınıfı mücadelesi içinde kökleşmiş ve sınıf içerisinde kalıcı mevziler elde etmiş militan bir devrimci hattın geliştirilmesi için de bu eserlerin ayrı bir önemi var: [2] Revizyonist Mandel önderliğinin egemenliğindeki Dördüncü Enternasyonal inşa örgütü. [3] Aktaran: LIT-CI, Nahuel Moreno: 20 years after his death. Adres: http://litci.org
___ 13
Marksist İşçi Parti ve Devrim - Atölye Yayınları, Şubat 2002 vaş sonrasındaki olguları değerlendirebilmek mümkün Troçkist bir partinin Leninist tarzda inşasının savunusu oldu. “Şubat benzeri devrimci süreçler”in açıklanmasınüzerine kurulmuş bu eser, Mandel ve onun temsil et- dan eşitsiz ve bileşik gelişim yasasının güncelliğine katiği Birleşik Sekreterlik’e karşı bir polemiktir. “Öncü”, dar bir çok konu bu kapsamlı çalışmada ele alındı. Bu “eylem”, “deneyim” ve “bilinç” arasındaki ilişkinin, pro- çalışma Leninist-Troçkizm için önemli bir açılım haline paganda ve ajitasyon faaliyetlerinin niteliklerinin ortaya gelirken, kendi de bir devimci klasik haline dönüştü. konulmasını sağlayan bu eser, program ve sloganların kitle hareketiyle ilişkisini çözümleyerek, kitlelerin, ulusal ve uluslararası sosyalist devrim için nasıl harekete geçirileceklerini açıklar. Tüm bunların yanında, demokratik merkeziyetçilik ilkesini ve profesyonal militanlığın önemini ortaya koyar ve birleşik cephe taktiğini çözümler. Proletaryanın Devrimci Diktatörlüğü - Atölye Yayınları, Şubat 2002 Avrupadaki komünist partiler, programlarından proletaryanın dikdatörlüğü maddesini bir bir çıkarırken, Birleşik Sekreterlik önderliği Sosyalist Demokrasi ve Proletarya Diktatörlüğü isimli bir broşür yayınlar.[4] Proletarya diktatörlüğünün savunusunu gerçekleştiriyor gibi gözükse de aslında kavramın kendisini revize etmektedir. Biçimsel demokrasinin tanımlarıyla, burjuva algının kaygılarını giderecek şekilde kaleme alınan bu kitapçığa karşı Moreno, Proletaryanın Devrimci Diktatörlüğü’nü yazarak cevap verir. Lenin’in Devlet ve Devrim kitabında ortaya koyduğu formülasyonları, bu formülasyonların Ekim Devrimi ışığında gelişimini de hesaba katarak Moreno, konuyu irdelemiştir.
Bunun dışında Türkçe olarak, Moreno’nun ölümünden bir yıl kadar önce gerçekleştirilmiş uzunca bir söyleşi de internet üzerinden okunabilir.[7] Dünya Partisi, Devrimci Parti, Militanlık ve Günlük Yaşam ara başlıkları ile sunulan bu söyleşi, basit bir dille kimi temel sorunları cevaplamaktadır.
Geçiş Programı’nın Güncellenmesi[5] Troçkist hareketin temel programatik metni olan Geçiş Programı, bir taslak metin olarak ortaya konulduğunda, sınıf hareketinin bilinci ile proleter devrimi arasındaki köprüyü dâhiyane bir biçimde ortaya koymuştu ve hâlâ da koymaktadır. Moreno, İkinci Emperyalist Savaş’ın ardından yaşanan politik olayların, sosyal dönüşümlerinin ve teorik açılımların bir tahlilini, derinlemesine gerçekleştirdi. Giriş ve 41 tez olarak yazılan bu esere, Geçiş Programı’nın Güncellenmesi adını verdi. Bununla, Troçki’nin Geçiş Programı’nda eksik olduğunu ifade ettiği dünya durumunun ayrıntılı tahlilini[6] gerçekleştirmiş oluyordu. Bu sayede ki, İkinci Emperyalist Sa-
Bunlar dışında, Türkçe yayınlanmamış Moreno’nun çok sayıda eseri bulunmaktadır. Bunların bir bölümü Arjantin’de Morenazo başlığını taşıyan bir kitapta toplanmıştır. Bu eserlerin arasında, 1948’de, Arjantin tarımı üzerine o güne dek yazılmış tek bilimsel ve ciddi Marksist çalışma, Arjantin Tarımının Durumu’nu; 1974’te, Moreno’nun Buenos Aires’teki üniversitelerde verdiği konferanslardan derlenen Arjantin Tarihini Bilimsel Yorumlama Yöntemi’ni; MAS’ın gençlik organı Juventud Socialista tarafından davet edildiği toplantılarda, genç Troçkist militanların karşılaştıkları örgütlenme sorunlarına ilişkin yürüttüğü tartışmalardan derlenen bir kitap olarak Örgütlenme Sorunları Üzerine’yi sayabiliriz. [4] Adı geçen eser, Türkçede Yazın Yayınları tarafından basılmıştır. Ayrıca, Moreno’nun 1981 yılında basılan ve gerçekte PST’nin teorik okulu için hazırlanmış felsefî çalışması [5] Eser İşçi Cephesi Dergisi’nin çabası ile Türkçeye kazandırılmış Marksist Mantık ve Modern Bilimler, farklı ülkelerde ve bulunmaktadır ve internet üzerinden okunabilir. Adres: www.iscidillerde defalarca yayınlanmıştır. Bu eser hâlen Kolomcephesi.org/belgeler/morenogp.htm biya ve Portekiz üniversitelerinde başvuru metinlerin[6] Konu, On the Transitional Program başlığını taşıyan ve 7 Ha- den biri olarak kullanılmaktadır. ziran 1928’de gerçekleştirilen söyleşide dile getirilmiştir. Fourth International [New York], Vol.7 No.2 (Whole No.63), February 1946, pp.53–59.
[7] Adres: www.iscicephesi.org/belgeler/morenosoylesi.htm
___ 14
Marksist İşçi
SINIF HABERLERİ Tersanelerde İş Cinayetleri Kaptializmin yapısal dönüşümü sonucunda, “taşeronlaştırma”, güvencesiz çalıştırma, neredeyse her işyerinde bir kural haline gelmekte. Bunun faturasını ise işçiler yaşamlarıyla ödemekteler... Tuzla tersaneler bölgesinde patronların kâr hırsıyla dayattıkları olumsuz çalışma koşulları 15 gün içinde 5 işçinin iş kazaları sonucu ölümüne sebep oldu. Bu sayının 15 yılda 150’yi aştığı biliniyor. Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Bayrak, bu süreci “Anadolu’dan gelen kır kökenli işçilerin cahil ve dikkatsiz” olduğunu söyleyerek açıklamaya çalışıyor. Oysa biliyoruz ki tersaneler, rekâbeti “geliştirmek” adına kayıt dışı çalıştırmanın benimsendiği, sendikal hakların kullanımının engellendiği, taşeronlaştırmanın yaygınlaştığı, iş güvenliği ve işçi sağlığı konularının görmezden gelindiği bir alan. Bu koşullarla birleştiğinde tersaneler, işçilerin yaşama haklarını gasp eden bir hâl alıyor. Ama ne patronların ne de onların çıkarlarının savunucusu hükümetlerin bundan endişe duydukları görülüyor.
vahşetini her durumda gözler önüne sermekten hiç çekinmiyor. Yaşam hakkımızı patronların insafına terk ettiğimizde yaşananlar ortada. Cinayetleri, “kader” olarak gören patronlara inat, iş güvenliği hakkımız için örgütlenmeli, sendikalarımıza sahip çıkmalıyız. Örgütlü mücadelemiz sayesindedir ki, tersaneler cehennem, işçiler köle kalmayacak! İş Cinayetlerine Son! İşçiler Birleşin, Ölümleri Durdurun!
Şili İşçi Sınıfı Ayağa Kalkıyor! Şili’de maden ve orman işçilerinin militan grevlerinin başarıyla sonuçlanmasının ardından, işçiler şimdi de başkent Santiago sokaklarını zapt etti. 29 Ağustos’ta ülkenin 600 bin üyeli en büyük işçi sendikası konfederasyonu, taban baskısıyla ülke çapında büyük gösteri ve yürüyüşler düzenledi. İşçiler, neoliberal saldırılara karşı sağlık, eğitim, konut haklarının iyileştirilmesi, ücretlerin artırılması, taşeronluk sisteminin kaldırılması, işgüvencesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ekonomik Limter-İş Sendikası Genel Başkanı Cem Dinç açıklama- büyümeden yoksullar için daha büyük pay ayrılması tasında, “Biz tersanelerde iş güvenliği ve işçi sağlığına iliş- lepleriyle sokaklara döküldüler. kin önlemlerin alınmadığını yıllardan beri söylüyoruz. Ama sesimiz duyulmak istenmiyor. Gerekli önlemler On binlerce işçinin katılımıya gerçekleşen Başkent alınmazsa ölümlerin ardı arkası kesilmeyecek. [Ölüm- Santiago’daki yürüyüşte çıkan çatışmalarda, çok sayıda lerin] taşeronluk sisteminden kaynaklandığını, işçilerin işçi, sendikacı ve polis yaralandı. Ülke çapında 400 işçi iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını, sigorta primle- gözaltına alındı. rinin dahi yatırılmadığını söyledik (...) İşçiler teker teker ölüme gönderiliyor. Yetkililer de bunu iyi biliyorlar. Şili’de geçtiğimiz aylarda taşeronlaştırılan orman işçileHaberlerinin olduğunu da biliyoruz. Artık onların da rinin, kereste tekellerine karşı greve gitmesiyle sınıf müburaya müdahale etmesi, sorumluların yargılanması ge- cadelesi yükselmeye başlamıştı. Burjuva devletin grevi rekir. Bizim ilgili kurumlara yapılmış onlarca başvuru- vahşice ezme girişimlerine karşın, grev başarıyla sonuçmuz var; ama hiçbirinden yanıt alamadık. 15 günde 5 landı ve kereste tekelleri işçilerin taleplerinin büyük bir işçi ölüyorsa hiçbir yaptırımın ve denetimin gerçekleşti- bölümünü kabul etmek zorunda kaldı. rilmediği anlaşılıyor.” diyor. Hiçbir önlem alınmıyor; çünkü patonun gözünde işçi, sermayesini oluşturan diğer unsurlardan daha değerli değil ve hatta daha değersiz: bozulan bir makine veya aracın yerine yenisi koymak onun için maliyetli bir şey; oysa “ihmalkarlığı” nedeniyle ölen bir işçinin yerine kapıda bekleyen yüzlercesi var. Üstelik işverenin bu tavrı yasalarca da meşrulaştırılıyor. İş yasasında konuyu düzenleyecek mevzuat “bir türlü” oluşturulmuyor, iş güvenliği konusundaki boşluklar her geçen gün artan iş cinayetleri ile doluyor.
Öte yandan, Haziran sonunda, devlete bağlı dev bakır madeni şirketi CODELCO’da 30 bin taşeron maden işçisi greve çıktı. Dünyanın en büyük bakır üreticisi ve Şili ekonomisinin belkemiğini oluşturan dev maden şirketinde çalışan binlerce taşeron işçi, örgütlendikleri sendikanın tanınması dışında, önemli ücret, sosyal hak ve güvence kazanımlarıyla grevi 31 Temmuz’da sonlardırdılar. Şili işçi sınıfı, mücadele azmiyle, tüm dünya proletaryasının yolunu aydınlatmakta.
Görünen açık ki kapitalizm, kâr hırsından beslenen ___ 15
“Bence sosyalizmin zaferi kaçınılmaz değildir. Sonucu belirleyecek olan, içine gömüldüğümüz sınıf mücadelesidir. Kaçınılmaz olansa, mücadele etmektir, başarmak için tutkuyla mücadele etmek. Çünkü bizler başarabiliriz. Başaramayacağımıza hükmetmiş hiçbir tanrı yok.” Nahuel Moreno