M
arksist Bak s B ü t ü n
D ü n y a n ý n
Ý þ ç i l e r i
B i r l e þ i n !
Yýl: 2- Sayý: 10
Fiyatý: 1.5 YTL
YAÞASIN PROLETARYA ENTERNASYONALÝZMÝ . . . . .
Hrant Dink’in Katledilmesinin Ardýndan Alternatif Olarak Proletarya Enternasyonalizmi Üniversitelerde Sola Dönük Saldýrý Kampanyasý Kalýcý Barýþ Ancak Dünya Devrimiyle Gelebilir 50. Yýlýnda Macar Devrimi
www.bolsevik.org
TEMEL ÝLKELERÝMÝZ Ya Barbarlýk Ya Sosyalizm: Tüm toplumsal ve ekonomik hayatýn bir avuç kapitalistin çýkarlarý doðrultusunda þekillendiði kapitalist sistem varlýðýný, ancak savaþlarla sürdürmektedir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve doðanýn tahribatýnýn sorumlusu kapitalizm ve onun içkin özellikleri olan kar hýrsý ve rekabettir. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretim araçlarýna el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle yani proletarya diktatörlüðü ile mümkündür. Aþaðýdan Sosyalizm: Sosyalizm, ancak tüm ezilenlerin ve yoksullarýn desteðini alarak onlara öncülük eden iþçi sýnýfýnýn kitlesel, doðrudan, militan mücadelesiyle; iþçi sýnýfýnýn kendi eylemleriyle mümkündür. Sosyalizm, küçük bir azýnlýðýn kendini kitleler yerine ikame etmesiyle kurulamaz. Sosyalizm ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarýya örgütlenen bir iþçi iktidarý ile gerçekleþtirebilir. Bunun dýþýndaki kestirmeci, maceracý, tepeden inmeci her yol kaçýnýlmaz olarak bir azýnlýk iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. Marks’ýn dediði gibi iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Sosyal Devrim: Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý kapitalistleri korumak için vardýr. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlmaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bir sosyal devrim zorunludur. Yurtseverlik deðil Enternasyonalizm: Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýþçilerin vataný yoktur. Küresel bir sistem olan kapitalizmin tarihin çöp tenekesine atýlabilmesi için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Marks bu yüzden bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsý yapmýþtýr. Ulus içindeki bütün sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtsever ideoloji ise iþçi sýnýfýný uluslararasý düzeyde böler, bize kapitalizmin çizdiði ulusal sýnýrlarý benimsememizi öðütler. Özünde iþçi sýnýfýný mevcut sisteme eklemleyen bu ideoloji yönetici sýnýflarýn en büyük silahýdýr.
Tek Ülkede Sosyalizm Mümkün Deðildir: Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Tek ülkede sosyalizmin olamayacaðýnı görmek için Marksist olmaya bile gerek yoktur. Dolayýsýyla herhangi bir ülkede gerçekleþebilecek baþarýlý bir devrimin kaderi (dolayýsýyla tüm insanlýðýn kaderi), devrimin diðer ülkelere sýçramasýna baðlýdýr. Bu mümkündür, çünkü kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Ulusal Sorun: Devrimci Marksistler ezilen halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunur, ezilen halkýn politik temsilcisine ulusal sorunla ilgili konularda devlet karþýsýnda koþulsuz eleþtirel destek verir. Devrimci Marksistler her türlü etnik ve dini azýnlýðýn üzerindeki baskýlara karþý çýkar, onlarýn örgütlenme hakkýný savunur. Cinsiyetçilik: Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Kapitalizm, kadýnlarý iþyerinde ucuz iþ gücü olarak, aile içinde ise yeni kuþak iþçi sýnýfýnýn bedavaya yetiþtirilmesinde ve ev iþlerinin bedava halledilmesinde kullanmaktadýr. Bu durum kadýnlarýn hayatýn her alanýnda geri planda kalýp ezilmesine yol açmaktadýr. Devrimci Marksistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Devrimci Marksistler insanlarýn cinsel tercihleri nedenleriyle ezilmelerine, eþcinsellerin aþaðýlanmasýna karþý mücadele ederler. Devrimci Parti: Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelelerinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti iþçi sýnýfýnýn en ileri devrimci unsurlarýný bünyesinde toplar, onlarýn sýnýf içerisindeki daðýnýk etkisini merkezileþtirir, onlarý koordine eder ve aktif siyasi hayata ve sýnýf mücadelesine müdahale eder. Bu parti tüm iþçi sýnýfýna öðretir ve ondan öðrenir. Ýþçi sýnýfý içinde kök salmýþ, kitlesel bir devrimci iþçi partisinin sýnýf mücadelesinin kritik anlarýnda ve özellikle devrimci durumlarda var olmasý devrimin baþarýya ulaþmasý için çok hayatidir, bu yüzden böyle bir partiyi inþa etmek ertelenemeyecek bir görevdir. Devrimci Görev: Bu ilkelere katýlan herkesi Marksist Bakýþ Dergisi faaliyetlerini büyütmeye çaðýrýyoruz..
Ýçindekiler Hrant Dink’in Katledilmesinin Ardından Alternatif Olarak Proletarya Enternasyonalizmi Üniversiteler Saldırı Altında! Çıkış Yolu Nerede? Yahudiler ve Komplo Teorileri İhanete Uğrayan Nepal Devrimi Medya Üzerine Nikaragua Seçimleri ve Sandinizmin Sonu Marksizm ve Ayaklanma(V.İ.Lenin) Bir Mektup, Bir Cevap
..... 2 ..... 6 ..... 10 ..... 12 ..... 16 ..... 20 ..... 22 ..... 28 ..... 31
MARKSIST BAKIS Üç Aylýk Politik Dergi Yýl: 3 Sayý: 10 Şubat 2007
Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0 312 480 95 60 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No: 366 Topkapý, Ýstanbul Tel: 0-212-5446634 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, üç aylýk
Ýletiþim Ýçin: E-mail: marksistbakis@yahoo.com Büro-Adres: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA
MARKSiST BAKIs
Hrant Dink’in Katledilmesinin Ardýndan
Hrant Dink, köþeye sýkýþtýrýlan, sindirilen Türkiye Ermenilerinin sesi oldu. Büyük Türk þovenizmiyle hesaplaþtý. Sýnýf hareketinin oldukça geri olduðu bir dönemde susmadý, Ermenilere korkmayýn diyordu, halklar arasý kardeþliði savunuyor, Ermeni düþmanlýðýnýn ýsrarla vurgulandýðý resmi tarihle hesaplaþýyor, böylelikle simgeleþiyordu. Hrant Dink, bu anlamýyla sadece ezilen Ermeni halkýnýn deðil tüm iþçi sýnýfýnýn mücadelesine katký sunmuþ oluyordu.
Agos gazetesi genel yayýn yönetmeni, yiðit muhalif Hrant Dink, 19 Ocak 2007 Cuma günü uðradýðý bir silahlý saldýrý sonucu katledildi. Hrant Dink Kimdir? Hrant Dink, 1954 yýlýnda Malatya'da doðdu. 7 yaþýna geldiðinde annesi ile babasýnýn boþanmasýnýn ardýndan Gedikpaþa'daki Ermeni Yetimhanesine yerleþtirildi. Burada, tüm Türkiye'de yükselen devrimci dalganýn tesiri altýnda kalarak mücadeleye atýldý. Burjuva medya Hrant Dink'in altý delik ayakkabýsý üzerinden epey bir timsah gözyaþý döktü, ama o ayaklarýn bir zamanlar Dersim Daðlarý'nda gerilla yaptýðýný asla söylemediler. Aktif devrimci mücadeleden koptuktan sonra kardeþleriyle birlikte açtýklarý yayýn evi ve kýrtasiye iþlerini sürdürürken, eþi Rakel'le birlikte, kendileri gibi Anadolu'dan gelen kimsesiz ve yoksul çocuklarýn yetiþtiði Tuzla Ermeni Çocuk Kampý'ný yönetmeye baþladý. Açýlýþýndan 21 yýl sonra kampa devlet el koydu. 1980-1990 yýllarý arasýnda iþ hayatýyla yetinen ve kardeþleriyle birlikte bir kitabevi iþleten Dink, 1990 yýllarýndan itibaren tekrar Türkiye Ermeni Toplumu içindeki faal yaþantýsýna döndü. Bu yýllarda Marmara gazetesinde 'Çutak' rumuzuyla Ermeni tarihiyle ilgili Türkiye'de çýkan kitaplara iliþkin kritikler yazdý. 1996'da birkaç arkadaþýyla birlikte Türkçe ve Ermenice yayýn yapan AGOS gazetesini kurdu. Hrant Dink, köþeye sýkýþtýrýlan, sindirilen Türkiye Ermenilerinin sesi oldu. Büyük Türk þovenizmiyle hesaplaþtý. Sýnýf hareketinin oldukça geri olduðu bir dönemde susmadý, Ermenilere korkmayýn diyordu, halklar arasý kardeþliði savunuyor, Ermeni düþmanlýðýnýn ýsrarla vurgulandýðý resmi tarihle hesaplaþýyor, böylelikle simgeleþiyordu. Hrant Dink, bu anlamýyla sadece ezilen Ermeni halkýnýn deðil tüm iþçi sýnýfýnýn mücadelesine katký sunmuþ oluyordu. Dink, ayný zamanda Ermeni cemaatinin patrikhane dýþýnda sivil bir merkezi olmasý gerektiðini söyledi. Ermeni kilisesinin Türkiye egemen sýnýflarýyla ters düþmemek adýna uyguladýðý pasif uzlaþma taktiði Dink'in tepkisini çekiyordu. Zaten Ermeni Patriði Mesrob II de Hrant Dink'in cenazesinde pek çok konuda anlaþamadýklarýný itiraf etti. Dink'in Ermeni diasporasý ile de arasý açýktý. AB ve ABD'deki burjuva Ermeni diasporasýnýn Ermeni toplumunun tarihsel acýlarýndan faydalanarak kendilerine pay çýkartmalarýný da eleþtiren Dink, halklar arasýnda düþmanlýðý körükleyen bu tuzukuru burjuvalara karþý da mücadele etti. Fransýz Senatosundan geçen ve Ermeni soykýrýmýnýn inkarýný suç sayan yasayý yorumlarken verdiði demeçte, kendi düþüncelerine ters olduðu halde, yasayý protesto etmek için Fransa'ya gidip soykýrýmýn olmadýðý yönünde ifade vereceðini açýklamýþtý. Yargýlandýðý Davalar Dink'in bu çizgisi kendisini hedef haline getirdi. Defalarca yargýlandý, linç giriþimine maruz kaldý, hedef gösterildi. Dink, 2002 yýlýnda Urfa'da verdiði bir konferansta "Ben Türk deðil, Türkiyeliyim ve Ermeniyim" dediði için "Türklüðü aþaðýlamaktan" üç yýl yargýlandý ve sonunda bu davadan beraat etti. Geçen yýl bir makalesi nedeniyle açýlan davada ise yine Türklüðü aþaðýlamak suçundan altý ay hapse mahkum oldu ve bu cezasý ertelendi. Dink bu kararýn iptali için Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'ne baþvurmaya hazýrlanýyordu. Dink'in katledilmeden önce yargýlandýðý iki dava daha vardý. Bunlardan biri yargýyý etkilemek suçuyla kendisi ve AGOS'un yazý iþleri müdürü olan oðlu Arat Dink ve gazetenin imtiyaz sahibi Sarkis Seropyan hakkýnda süren davaydý, ikincisi ise 22 Mart 2007 tarihinde baþlayacak olan Ermeni soykýrýmýný kabul eden bir demeci için bir Türklüðü aþaðýlama davasý daha. Aldýðý Tehditler Hrant Dink, gerek Ermeni kimliði gerekse muhalif duruþuyla birçok ýrkçý faþist tarafýndan hedef tahtasýna konmuþtu. 301. maddeden hakkýnda açýlan davalar sonrasýnda burjuva medya tarafýndan da "Türk düþmaný" olarak hedef gösterilen Dink, özellikle bu duruþmalardan sonra çok sayýda tehdit almýþtý. Bunlar içerisinde ise özellikle iki tanesi çok dikkat çekici ve ciddi tehditlerdi. Bunlardan ilki, Veli Küçük'ten aldýðý tehditlerdi. Kamuoyunun, adýný Susurluk soruþturmalarý sýrasýnda duyduðu Veli Küçük, ayný zamanda JÝTEM'in kurucularýndandý. Dink'in avukatý Erdal Doðan, Hrant Dink'e yönelik Veli Küçük'ten gelen tehditleri þöyle açýklýyordu: "Hrant, özellikle kamuoyunun Susurluk döneminde tanýdýðý emekli tümgeneral Veli Küçük tarafýndan tehdit edildiðini, çocuðunun ve ailesinin de tehdit edildiðini ifade etti. Bunun da ötesinde bu davanýn
2
MARKSiST BAKIs seyrinde avukatlar olarak bizler de tanýk olduk, Veli Küçük'ün adamlarý gelip davalarý izliyordu. Bu tedirginlik ciddi þekilde devam ediyordu.". Hrant Dink'in bir diðer avukatý Fethiye Çetin de ellerinde bulunan "Çocuðunun cesedini Ankara'daki jandarmaya ait bölgede bulacaksýn" ifadelerinin yer aldýðý mektubun daha sonra açýklanacaðýný belirtti. Ýkincisi ise, Ýstanbul Valiliðinde bir vali yardýmcýsýnýn odasýnda uðradýðý tehditti. Agos ve Birgün gazetelerinde beraber çalýþtýðý gazeteci arkadaþý, Aydýn Engin, Hrant Dink'in vali yardýmcýsý tarafýndan çaðýrýlmasýný ve orada uðradýðý tehditi þöyle anlatýyor: "Hrant Dink 2004 yýlýnda Valilikten kendisine gelen bir telefonla elindeki bilgi ve belgelerle Valiliðe gitti. Gitmeden önce bize bir Vali Yardýmcýsýnýn kendisini böyle makamýna çaðýrmasýnýn alýþýldýk bir þey olup olmadýðýný sordu. Biz de kendisine, 'hayýr bu normal bir þey deðil' dedik. Dink, Vali Yardýmcýsýnýn odasýnda bir kadýn ve bir erkekle karþýlaþtý. Vali Yardýmcýsý bu kadýn ve erkeðin kendisini 'ziyarete gelen yakýnlarý olduðunu ve sohbetlerini izlemek istediklerini' söyledi. Ondan sonra Vali Yardýmcýsý bir daha konuþmadý. Erkek ziyaretçi bir saat boyunca Dink'e 'Agos böyle haberler yapmaya devam ederse, sen böyle konuþmaya devam edersen baþýna bir þeyler gelir' diye konuþtu." Cinayetin Arkasýndaki Güçler Cinayetin arkasýndaki güçleri incelerken, öncelikle Türkiye'deki egemen güçlerin bu konuda ortaya attýðý iddialarý incelemekte fayda var. Egemen güçler, Avrupa Birliði ile iliþkilerinde karþýya koz vermemek adýna ve birçok ülkede geçmek üzere olan Ermeni soykýrýmý yasa tasarýlarýnýn meclislerden geçiþini kolaylaþtýrmamak için bu cinayete bir kulp takmak istediler. Bunun üzerine ilk olarak , tanýdýk bir yolla, cinayeti dýþ güçlere havale ettiler. Bu cinayetin uluslararasý arenada Türkiye'nin prestijini düþürmek için iþlendiði iddialarýný ortaya attýlar. Bu kurþunlar tüm Türkiye'ye sýkýlmýþtý. Cinayetin ertesi günü burjuva medyada yer alan manþetler þöyleydi: "Katil Vatan Haini"-Hürriyet, "Hrant Dink Türkiye'dir."-Milliyet, "Bu Kurþunlar Türkiye'ye"Tercüman, "Bu Kurþun Türkiye'ye"-Zaman. Bu tutum hem Hrant'in katledilmesindeki burjuva devletin gerçek sorumluluðunu örtbas ediyordu hem de þovenizmi tersten devreye sokuyordu. Dýþ güçler edebiyatý içkin olarak þovenizmi içinde barýndýrýr. Tetikçilerin bulunmasýndan sonra bile en azgýn þovenistler dýþ güçler edebiyatýna devam ediyorlar. Bundan sonra, liberal burjuvazi kurþunlar Türkiye'ye sýkýlmýþtýr edebiyatýyla beraber demokratikleþme, çeteleþme vb söylemine giriþti. Liberal burjuvazinin kaygýsý baþta AB ile iliþkiler olmak üzere diplomatik iliþkilerin bozulmamasýydý. Akýttýklarý timsah gözyaþlarýyla en iðrenç ikiyüzlülüklerin örneklerini sundular. Sabah'tan, Hürriyet'e, Radikal'den, Zaman'a dek büyük medya "demokrat" bir tavýr geliþtirdi, sanki Hýrat'ý hedef gösterenler kendileri deðilmiþ gibi. Burjuva medyanýn demokrasi þampiyonu kesilmesinde beklenmedik bir þekilde geliþen anti-þovenist tepkinin büyüklüðü ve radikalliði de etkili oldu. Medyanýn derhal araya girmesiyle tepkiler yumuþatýlabilir ve sistem içine çekilebilirdi. Büyük gösteriler, fazla radikalleþip devletle hesaplaþmadýklarý ölçüde, büyük burjuvazi için dýþ areneda saygýnlýk kaynaðý bile olabilirdi hem. Suikastýn olduðu Cuma günkü 15 bin kiþilik eylemin radikalliði egemenler için büyük bir korku kaynaðý oldu. O saatten itibaren sürecin içi boþaltýlmaya çalýþýldý. Þovenizmi körükleyen egemen sýnýfýn diðer kanadýysa aðýz deðiþtirmeye baþladý ve en yetkili aðýzlardan tetikçinin cinayeti milliyetçi duygularla iþlediðini ve herhangi bir örgüt baðlantýsýnýn olmadýðý söylenmeye baþlandý. Bunun, 17 yaþýndaki bir çocuk ve onu azmettiren birkaç gencin iþi olduðuna dair kanýtlar gösterilmeye çalýþýldý. Ayrýca, gündem de deðiþtirilerek Hrant
Dink'i öldürenlerin derin baðlantýlarý deðil, "Hepimiz Ermeniyiz" sloganýnýn doðru olup olmadýðý gibi daha sað bir tartýþma yaratýlmaya çalýþýldý. Suikastten sonraki ilk birkaç gün içinde beklenmedik biçimde patlayan anti-þovenist öfke karþýsýnda suspus olan ve geri çekilmek zorunda kalan Türk þovenizmi, ilk olaylarýn yatýþmasýnýn hemen ardýndan aðýzlarýndan köpükler saça saça karþý saldýrýya geçti. "Hepimiz Ermeniyiz" sloganý karþýsýnda "Hepimiz Türküz" sloganý yükseltilerek þovenizm yeniden yükseltilmeye çalýþýldý. Serseri faþist güruhlarýn oluþturduðu fanatikler, maçlarda Ermeni halkýna yönelik bildik iðrençlikleri sergilemeye devam ediyorlar. Bu iðrenç güruhun þahsýnda Türkiye'de þovenizmi körükleyen egemen sýnýfýn yüzünü görebiliyoruz. Failleri Kim? Peki neydi gerçek? Bu basitçe birkaç kiþinin iþi miydi, yoksa çok daha derin baðlantýlar mý vardý bu cinayetin arkasýnda? Bu sorularý cevaplamaya tetikçiden baþlayalým. Tetikçi Ogün
Hrant Dink suikastinin ardýndan gerçekler bir bir ortaya döküldü. Jandarma, polis, yargý, valilik, içiþleri... Bütün bunlardan sonra, faili, fazla aramaya gerek var mý? Her þey ortada deðil mi? Derin devletin aslýnda gayet “yüzeyde” olduðu gözükmüyor mu? Bu durumda derin devlet kavramý anlamýný yitirmiyor mu? “Derin devlete” karþý harekete geçen kitlelerle omuz omuza mücadele etmeliyiz, kendi yasa ve hukuklarýna uymayan egemen sýnýfa karþý burjuva demokrasisi için mücadeleyi biz vereceðiz. Burjuva demokrasisini savunacaðýz, ama daha ileri bir demokrasiyi, proletarya demokrasisini kurmak için. Türkiye’de burjuva demokrasisini burjuvalara karþý savunmadan devrimci mücadele verilemez. Samast, 17 yaþýnda, ortaokuldan terk, bir süre Yeni Pelitlispor kulübünde futbol oynamýþ, daha sonra takým arkadaþlarýyla olan uyuþmazlýðý yüzünden takýmdan atýlmýþ, olaydan önce zamanýnýn çoðunu internet kafede ýrkçý siteleri takip ederek geçiriyordu. Ogün Samast, yalnýzca tetiði çeken basit bir maþaydý. Ogün Samast'ý azmettirdiði ileri sürülen Yasin Hayal ise 1981 doðumlu, adýný ilk kez oynadýðý takýmýn teknik direktörü Sinan Akçay'ý hastanelik edene kadar dövmesiyle duyuruyor. BBP gençlik örgütlenmesi Alperen Ocaklarý'nýn Trabzon þubesiyle baðlantýlý olduðu, sýk sýk buraya gelip gittiði, daha önce de MHP Pelitli Ýlçe Baþkanlýðý'nýn çaycýlýðýný yaptýðý biliniyor.Yasin Hayal, 2004'te McDonalds'ý bombalýyor, açýkça bir terör eylemi gerçekleþtiriyor, ama ne hikmetse yargýlandýðý davadan 10 ay tutuklu kalýp dýþarý çýktýktan sonra verdiði röportajýnda eylemlerinin ve efsanenin devam edeceðini söylüyor. Daha sonraysa Trabzon yaylalarýnda genç faþistlerden oluþturduðu bir ekibe silahlý eðitim veriyor. Basýna eylemlerinin devam edeceði açýklamalarýyla kendi kendini ihbar eden Hayal polis ya da diðer kolluk kuvvetlerince hiçbir takibata uðramýyor. Hayal'in Hrant Dink suikastinden sonra Trabzon'da gözaltýnda sorgusu sürerken pencereden dýþarýdaki kameralara el sallamasý da gerçekten manidar. Yasin Hayal, bize daha çok bir mahalle kabadayýsý gibi gösterilmeye çalýþýlsa da McDonald's'ý bombalarken kullandýðý parça tesirli patlayýcý basit bir kabadayýnýn bulabileceði türden deðil, üstelik hapiste 1 yýldan dahi az kalmasý(kendisi dahi en az 3 yýl ceza alacaðýný düþünüyordu) Hayal'in de bir tür tetikçi olduðunu kanýtlýyor.
3
MARKSiST BAKIs Trabzon Emniyet Müdürü'nün, Abdullah Çatlý ile yakýn iliþkileri bulunan, 'kýdemli devlet görevlisi' Reþat Altay olduðunu öðrendiðimizde þaþýrmýyoruz. Reþat Altay ismi 6 üniversite öðrencisinin öldüðü 16 Mart Katliamý'nda bombacýlarýn peþine düþen polislere "Geri dönün" emri veren polis amiri olarak kayýtlara geçmiþti. 16 Nisan 1992'de Ýstanbul Çiftehavuzlar'daki bir evde kýstýrýlan 3 Dev-Sol militaný yargýsýz infaz eden polislerin baþýnda yine Reþat Altay vardý. Bu katliamdan sonra yargýlanan Reþat Altay, aralarýnda Susurlukçu Ýbrahim Þahin ve Ayhan Çarkýn'ýn da olduðu 22 polisle 'yargýsýz infaz'dan yargýlanýp beraat etti. Reþat Altay'ýn, Erhan Tuncel'in Hrant Dink'e suikast yapýlacaðý doðrultusunda verdiði bilgileri kullanýp kullanmadýðý veyahut ne yönde kullandýðý bilinmiyor. Bilinen þu ki Erhan Tuncel Hrant Dink'in öldürülmesi gibi önemli bir bilgiyi Emniyete bildirdikten sonra Reþat Altay göreve getirilmiþ kendisi ile Trabzon emniyetinin baðlarý resmi olarak kopartýlmýþtý. Olaylarda adý geçen bir diðer polis de Ýstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'týr. Cerrah olayýn arkasýnda örgütlü bir grup ya da örgütün bulunmadýðýný, cinateyin milliyetçi hissiyatlarla gerçekleþtirilen bir suikast olduðunu, birkaç günde üstelik, çözüvermiþ. Samsun'da yakalanan Samast'a yapýlan jandarma ve polis muamelesi de gerçekten ibretlik. M.Kemal'in arka fondaki sözü ve Türk bayraðý eþliðinde posteri hazýrlanan katilin þahsýnda aslýnda topluma mesajlar veriliyor. Ýlk önce çekilen dizilerle baþýboþ güruhlar Polat Alemdar"lýða özendiliyor, sonra da bu serserilerin arkasýnýn saðlam olduðu gösterilmiþ olunuyor. Olayýn üçüncü ismi ise KTÜ öðrencisi Erhan Tuncel. Erhan Tuncel de BBP'li ve ayný zamanda polis muhbiri. Muhsin Yazýcýoðlu Trabzon'a gittiðinde onun gönüllü olarak yakýn korumalýðýný yapmýþ olan Tuncel, McDonalds'ýn bombalanmasý olayýnda Yasin Hayal ile iliþkisi nedeniyle gözaltýna alýndý. Bu olayda Trabzon istihbaratý Erhan Tuncel'i eleman yapabilmek için tutuklamakla korkuttu ve kabul edince de cezasýnýn örtbas edilmesine açýkça göz yumdu. Erhan Tuncel'in bir yýl önce polise "Yasin, Hrant Dink'i öldürecek." bilgisini tam 4 kez verdiði ve Trabzon istihbaratýnýn da bunu Ýstanbul istihbaratýna ilettiði de ortaya çýktý. Peki Trabzon ya da Ýstanbul Emniyeti bu ihbarlar karþýsýnda kýlýný kýpýrdattý mý? Elbette ki hayýr. Yasin Hayal'in eniþtesinin jandarmaya muhbir olarak çalýþtýðýný ve suikasti önceden bildirdiðini söylemesi, askeri kaynaklarýn da polis teþkilatý gibi davrandýðýný gösteriyor. Prof. Baskýn Oran'ýn tehdit eden kiþilerin yeri tespit edildiði halde, savcýnýn Oran'a zanlýlarla uzlaþma teklifinde bulunmasý ise gerçekten tirajý komik. Zanlýlarýn yakalanmasý ya da haklarýnda herhangi bir takibat yapýlmasýný beklemek de safça oluyor. Bütün bu saydýklarýmýzdan sonra faili fazla aramaya gerek var mý? Her þey ortada deðil mi? Derin devletin aslýnda gayet yüzeyde olduðu gözükmüyor mu? Bu durumda derin devlet kavramý anlamýný yitirmiyor mu? Cinayetin Anlamý Yukarýda, burjuva medyanýn olayý Türkiye'nin prestijine yönelik bir komplo olarak nitelendirdiðini göstermiþtik. Cinayetin anlamýný çýkartýrken öncelikle bu iddianýn ortaya atýlmasýnýn anlamýný çözmek lazým. Ýlk önce bu iddiayý ortaya atan kesimin Hrant Dink’in cenazesine katýlan kimler olduðunu söylemek gerekli. Bu kesim Hrant Dink'i her mahkemeye çýkýþýnda hedef Türkiye’nin dört bir yanýndan gösteren ve öldüðünde de arkasýndan timsah gözyaþlarý döken kesimdir. Bu baðlamda onbinlerce insan halklarýn Dink'in öldürülmesinin üzerine ortaya atabilecekleri iddialarýn da bu olay karþýsýnda kendi sorumluluklarýný baþkalarýna havale etmek olduðunu görmek zor deðil.Bunun yanýsýra bu kardeþliðine sahip çýktý. kesimlerin özellikle AB ile iliþkiler konusunda kaybetmemek için çýrpýndýklarý prestij, onlarý kendileri dýþýnda bir günah keçisi aramaya itmiþti. Bu kesimlerin amacý bu cinayetin gerçek anlamýný saklamaktý ayný zamanda. Cinayetin anlamý ise bambaþka bir yerdedir. Bu anlam özellikle Kürt Sorununda sýkýþarak milliyetçi dalganýn geliþmesini teþvik eden egemenlerin Hrant Dink'in muhalif ve enternasyonalist tavrýna yönelik düzenlemiþ bir suikast olduðudur. Hrant Dink gibi bir insaný öldüren egemenler halklarýn kardeþliðini savunan ve kendi ürettikleri milliyetçi dalgadan nasibini almamýþ her türlü muhalif düþünceye de kurþun sýkmýþ oluyorlardý. Cinayetin hemen sonrasýnda Baskýn Oran'a gelen tehditlere karþý devletin Oran'a kendisini tehdit edenlerle uzlaþmasýný talep etmesi bunu açýk bir biçimde gösteriyor. Cenaze Töreni Hrant Dink'in cenaze töreni hakkýnda en çok konuþulan olay þüphesiz Tertip Komitesinin slogan atýlmamasý ve pankart taþýnmamasý yönündeki kararý oldu. Temel olarak ailesinin telkiniyle alýnmýþ olan bu karar son derece yanlýþtý. Hrant Dink, eþinin vie çocuklarýnýn biricik babalarý idi, öte yandan Hrant Dink Türkiye'de özgürlük mücadelesinin bir savaþçýsýydý. Onu katledenleri açýða çýkarmak, maskeleri düþürmek çok önemliydi. Karanlýðýn üzerine ne kadar gidersek o kadar iyi olacaktý. Bu, ayný zamanda, katliamcý geleneðin sonraki hedefi olacak namuslu insana ya da insanlara için atýlmýþ bir dayanýþma eli olacaktý. Burjuva medya, daha ilk günden Hrant Dink'i sahiplenmeye ve döktüðü timsah gözyaþlarý ile uluslararasý topluma mesajlar vermeye çalýþmýþtý. Sanki Hrant Dink'i defalarca topluma "Türk düþmaný" olarak afiþe edenler, mahkeme kapýlarýndaki linç giriþimlerine seyirci kalanlar, defalarca yargýlanmasýna çanak tutanlar kendileri deðillermiþ gibi
4
MARKSiST BAKIs þimdi de onu Ermeni diasporasýnýn karþýsýnda duran, vatanperver, milliyetçi bir kahraman ilan ediyorlar. Slogan atýlmamasýný istemelerinin nedeni ise, kendi yarattýklarý yeni Hrant Dink imajýnýn ve kendi yarattýklarý cinayet komplosunýn atýlacak sloganlarla daðýtýlacak olmasýydý. Korkularý, katilin burjuva devlet olduðunun ve hesabýnýn sorulacaðýnýn suratlarýna haykýrýlacak olmasýydý. Cenaze töreninde canlý yayýna çýkan Taha Akyol'un Dink'in ailesinin hiçbir politik mesaj vermemesini ve slogansýz, pankartsýz bir yürüyüþte karar kýlmasýný öve öve bitirememesinin nedeni buydu. Cenazede toplanmýþ yüzbinlerce kiþi dýþarýya hoþ görünmek için daha rahat kullanýlabilirdi böylece. Ertesi gün Hürriyet gazetesi cenaze töreni ile ilgili haberinde slogan atan gruplara çatýyor ve bu gruplarýn özellikle MHP binasýnýn önünden geçerken tahrik edici sloganlar attýðýný söylüyordu. Gazete ayrýca Hrant Dink'in "Beni sessizce uðurlayýn" þeklinde bir vasiyeti olduðunu da iddia ediyordu ancak bu vasiyetin ne zaman verildiðine dair bir bilgi verilmiyordu. Burjuvazinin bu çabalarý bir noktada sonuçta verdi ve cenazeye katýlan insanlardan slogan atýp pankart açanlar azýnlýktaydý. Bu açýdan toplanan insanlarýn baðýmsýz bir þekilde düþüncelerini özgürce ifade edemediklerini kabul etmek gerekir. Fakat buna raðmen bu cenaze töreninde toplanan yüz binlerce kiþinin, Türkiye'nin çeþitli illerinde biraraya gelen binlerce insanýn ve yine cinayetin iþlendiði ilk gün Agos gazetesine yürüyen onbinlerin büyük bir anlamý da vardý. Bunlarýn hepsi, kitlelerin yapýlan bu faþist saldýrý karþýsýnda sessiz kalmayacaklarýnýn ve 'Hepimiz Ermeniyiz' gibi, halklarýn kardeþliði adýna çok önemli bir anlama sahip bir pankartýn arkasýnda yürüyebileceklerini gösterdi. Ayrýca 301. maddenin tartýþmaya açýlmasýnda da toplanan kalabalýðýn büyük bir etkisi vardý. Bu cinayeti deðerlendirirken ayný zamanda solun tutumunu da deðerlendirmek gerekir. Solun tutumunu deðerlendirirken de özellikle Tertip Komitesi'nin verdiði kararlarda aktif rol alan ÖDP'nin tavrý deðerlendirilmeli.Yukarýda slogan atýlmamasýnýn burjuvazinin iþine geldiðini ve burjuva medyada bu kararýn çok övüldüðünü hatta olayýn slogan atan kesimlerin teþhir edilmesine dek vardýrýldýðýný anlatmýþtýk. Bu konuda ÖDP'nin de slogan atan kesimleri yermesi ve bu olayda etki edebilecek güçte bir örgüt olmasýna raðmen burjuvazinin tavrýna karþý çýkamamasý reformist yapýsýna uygundu aslýnda. Tören baþlamadan CNN-Türk'e açýklamalar yapan Ufuk Uras daha çok romantik bir konuþma yaparak keskin siyasi mesajlar vermekten kaçýndý. Bütün delillerin devleti iþaret etmesine raðmen bunun üzerine konuþmadý. Solun tavrýndan bahsederken ayný zamanda Agos gazetesinin de çýkarttýðý Hrant Dink özel sayýsýndan bahsetmek gerekir. Zaman gazetesinden liberal köþe yazarý Ethen Mahçupyan'ýn genel yayýn yönetmenliðine getirildiði gazete çýkardýðý özel sayýda genel itibariyle cinayeti þüpheci bir yaklaþýmla derinliðine incelemekten uzaktý. Bundan Sonra Yapýlacaklar Hrant Dink'in öldürülmesiyle baþlayan süreç bugünlerde bazý olumlu geliþmeleri de beraberinde getirdi. 301'in sorgulanmaya baþlanmasý ve kaldýrýlmasý için sivil toplum örgütlerinin giriþimlerde bulunduðu bu dönemde bu hedeflerin gerçekleþmesi için çaba harcamak gerekli. Ayrýca özellikle "Hepimiz Ermeniyiz" sloganý ile gündeme gelen halklarýn kardeþliði þiarýný daha da yükseltmek gerekir. Þovenizmle hesaplaþma Türkiye'de sýnýf mücadelesinin merkezi görevi haline gelmiþtir. Tutarlý tutkulu enternasyonalistler her zaman ezilen halklarýn yanýnda olmalý bunu iþçi sýnýfýna anlatmalýdýr. Dahasý bütün bunlarla birlikte Hrant Dink'in ve daha nice siyasi cinayetlerin hesabýný soracak olan yegane çözüm devrimdir. Ancak bir proleter devrim tüm gizli kapaklý iliþkileri ortaya çýkartýp, katliamcý burjuva devletin pisliklerini temizleme cesaretine sahip olabilir.
Zafer Bakýr
5
Hrant Dink'in ve daha nice siyasi cinayetlerin hesabýný soracak olan yegane çözüm devrimdir. Ancak bir proleter devrim tüm gizli kapaklý iliþkileri ortaya çýkartýp, katliamcý burjuva devletin pisliklerini temizleme cesaretine sahip olabilir.
MARKSiST BAKIs
Alternatif Olarak Proletarya Enternasyonalizmi Kapitalist sistemin yarattýðý bu cehennemden, ancak, kapitalist üretim iliþkilerine ve bunun 20yy'dan beri somutlanmýþ hali olan emperyalist sisteme ölümcül darbeyi vurabilecek yegane güçle, sosyalist devrimlerle çýkabiliriz. Bu kavrayýþa sahip olmak herþeyden önce baðýmsýz bir sýnýf hattýný inþa etmeyi gerektirir. Burjuvazinin farklý segmentlerine eklemlenmemesi için, iþçi hareketinin egemen siyasetlerden kopmasý zorunludur. Yani politik baðýmsýzlýk elde edilmelidir. Bu yüzden hiçbir zaman proletaryanýn kýzýl bayraðýyla farklý sýnýflarýn bayraklarýný karýþtýrmamak gerekir. Baðýmsýz sýnýf çizgisinin burjuva politikasýndan en net þekilde ayrýþtýðý nokta proletarya enternasyonalizmidir.
Kapitalist sistemin dünya ölçeðinde içine düþtüðü kriz durumu emperyalist çeliþkileri büyük ölçüde derinleþtirdi. Kapitalistler kendi sýnýf doðalarýna uygun olarak, yüz binlerce insanýn ölümüne bir o kadarýnýn sakat kalmasýna yol açan emperyalist savaþlarý gözlerini kýrpmadan hayata geçirebiliyorlar. Son 5-6 yýlda savaþlarýn getirdiði yýkýmlar sonucu ölen, sakat kalan, yaralanan, mülteci durumuna düþen ve yoksulluk ve açlýða mahküm olan insanlarýn sayýsý milyonlarý çoktan buldu. Öte yandan, emperyalistler, savaþ arabalarýný durdurmak bir yana gaza bastýkça basýyorlar. Sistemin krizi o kadar derin ki emperyalist kudurganlýðýn freni tutmuyor. Afganistan ve Irak'taki büyük çaptaki iþgal ve katliamlarýn ardýndan Lübnan'ýn Ýsrail tarafýndan iþgali gerçekleþtirildi. Bunun ardýndan Etiyopya ordusu Somali'ye girdi ve buradaki ABD karþýtý Ýslamcý hükümeti devirdi. Böylece Somali, Etiyopya, Eritre ve Sudan'ý içine alacak Doðu Afrika'daki bölgesel bir savaþ her an için tetikte bekler hale gelmiþ oldu. Ýsrail'in Filistin'deki katliamlarý, Lübnan'ýn üzerinde dönen büyük hesaplar ve çekiþmeler, ABD'nin Ýran ve Suriye üzerindeki tehditleri ve olasý Ýran Savaþýnýn sularýnýn iyiden iyiye ýsýnmasý, Kürdistan üzerinden týrmanan tansiyon, Irak'ta giderek yoðunlaþan iç savaþ halen sürmekte. Bu geliþmelerden her biri tek baþýna Ortadoðu'yu uçuruma sürükleyebilecek çapta derinlikleri kapsýyor. Kapitalist sistemin yarattýðý bu cehennemden, ancak, kapitalist üretim iliþkilerine ve bunun 20yy'dan beri somutlanmýþ hali olan emperyalist sisteme ölümcül darbeyi vurabilecek yegane güçle, sosyalist devrimlerle çýkabiliriz. Bu kavrayýþa sahip olmak herþeyden önce baðýmsýz bir sýnýf hattýný inþa etmeyi gerektirir. Yani burjuva katmanlardan kopuþ zorunludur. Devrimci damarlarý fiziken ve fikren dumura uðratmýþ olan Stalinist kavrayýþ, burjuvazinin kimi katmanlarýný ilerici, antiemperyalist ya da antifaþist olarak tarifleyerek uzun yýllar boyunca iþçi hareketinin mezarýný kazdý. Þunu birkez daha vurgulamak gerekir ki emperyalist sistemle kýsmi çeliþkileri olan þu ya da bu devlet veya grubun safýnda yer almak hiçbir zaman gerçek anlamda antiemperyalist ya da ilerici duruþ olarak kavranamaz. Emperyalist sistemin dýþýna hiçbir zaman çýkmamýþ olan ulusal burjuvazi ya da onun bir kolu olan Ýslami çevreler kapitalist üretim iliþkileriyle bir sorunlarý olmadýklarý oranda, emperyalist iliþkileri yeniden, bu sefer kendi lehlerine, üretmekten baþka bir rol oynayamazlar. Bu çevreleri bir kez antiemperyalist ilan ettiðiniz zaman, müttefik olarak da görmeye baþlarsýnýz ve sonuç kuyrukçularýn her daim kaderi olan hezimet olur. Burjuvazinin farklý segmentlerine eklemlenmemesi için, iþçi hareketinin egemen siyasetlerden kopmasý zorunludur. Yani politik baðýmsýzlýk elde edilmelidir. Bu yüzden hiçbir zaman proletaryanýn kýzýl bayraðýyla farklý sýnýflarýn bayraklarýný karýþtýrmamak gerekir. Baðýmsýz sýnýf çizgisinin burjuva politikasýndan en net þekilde ayrýþtýðý nokta proletarya enternasyonalizmidir. Etnik ve dini düþmanlýðýn körüklendiði, þovenizmin ýsrarla pompalandýðý bir coðrafyada proleter devrimci çizginin öne çýkarýlmasý gereken bileþenlerinin en baþýnda proletarya enternasyonalizmi gelir. Enternasyonalist terbiyeyle öncü iþçiler ve genç bir kuþak yetiþmeden sosyalist devrimler hayalden ibaret kalýr. Emperyalist savaþlar ve çalkantýlarla belirlenen günümüz dünyasýnda devrimci çizginin mihenk taþý proletarya enternasyonalizmidir.
Yurtseverlik mi Enternasyonalizm mi? Emperyalistler kendi yaðma savaþlarýný haklý gösterebilmek, halký bu savaþýn içine çekebilmek için birçok farklý gerekçeden yararlanýrlar. Bu aldatmacalardan en sýk baþvurduklarý ve halk üzerinde en çok etkili olaný þüphesiz "ulusal çýkarlar, yurt savunmasý, vatan millet sakarya naralarý"dýr. Dolayýsýyla sýnýf düþmanlarýmýzýn en önemli silahlarýnýn baþýnda þovenizm gelir. Þovenizm, kitleleri kör eder, saldýrganlaþtýrýr, onlara emirlere itaati ve hainlere günlerini göstermelerini salýk verir. Böylelikle, egemenler bir yandan kendi adi planlarý çerçevesinde kitleleri peþlerinden sürüklerken, diðer yandan da toplumsal muhale-
6
MARKSiST BAKIs fete büyük darbeler indirmiþ olurlar. Bu nedenle proleter devrim yoluna baþkoymuþ komünistlerin milliyetçilik zehrine ve onun bilinçli biçimde süslenerek masumlaþtýrýlmýþ diðer tüm versiyonlarýna karþý mücadele içinde olmasý büyük önem taþýr. Stalinizmin sola empoze ettiði anti-Marksist lafazanlýklarýn baþýnda yurtseverlik gelir. Devrimci mücadeleye yeni katýlmýþ bir gence ilk öðretilenlerin baþýnda "devrimciler yurtseverdir" iddiasý gelir, hatta bildirilerin altýna "devrimci demokrat yurtsever" öðrenciler vb imzalar atýlýr. Bu söylemler özü itibariyle burjuva programý aþ(a)mayan, aþamacý Menþevik çizginin tezahürleridir. Doðal olarak, içinde, burjuva çizginin en belirgin özelliði olan milliyetçiliði barýndýrýr. Doðrudan soracak olursak yurtseverlikle milliyetçilik arasýnda fark var mýdýr? Burjuva düzenden kopamayan solcular, kendilerini milliyetçi olarak adlandýrmak yerine daha masum gözüken ve kendilerini saðcý milliyetçilerden ayýrdýklarýný düþündükleri yurtsever kavramýný kullanmayý tercih ederler. Öte yandan özü itibariyle bu iki terim arasýnda pek fark yoktur. Evvela burjuvazi tarafýndan emperyalist savaþlar, kan ve gözyaþý ile çizilen burjuva devlet sýnýrlarýný tanýmak anlamýna gelir yurtseverlik. Vatan, ulus devlet, vatanseverlik-yurtseverlik-milliyetçilik vb burjuvazinin geliþimine baðlý olarak onlarýn feodalizme karþý mücadelelerinde ideolojik dayanaklarý oldu. Bu yaklaþým sayesinde sýnýrlarý belirli bir alanýn mutlak sahibi oldu burjuvalar. "Modern"leþen ulus devlet aygýtý burjuvalarýn sömürü rejiminin koruyucusu oldu. Artýk ayný vatanýn evlatlarý ayný geminin yolcularý olan iþçilerle kapitalistler uyum içinde sonsuza dek yaþayabilirdi. Tabii biri köle, diðeri efendi olarak. Oysa iþçi sýnýfýnýn ulusal sýnýrlara, vatanlara ihtiyacý yoktur. Farklý farklý ülkelerin kapitalistleri tarafýndan ayný sömürü çarklarýnda ezilen milyarlarca proleter bu sýnýrlarla birbirlerinden yalýtýlmýþ ve uzaklaþtýrýlmýþtýr. Üstelik bu sýnýrlar sayesinde hepimiz ayný gemideyiz yalaný büyük bir zemin kazanmýþ, milliyetçilik pompalanarak iþçiler kendi sýnýf kardeþlerini boðazlamaya yollanmýþtýr. Avusturya Ýþçi Marþýnýn ünlü dizileri "anamýz amele sýnýfýdýr/Yurdumuz bütün cihandýr bizim/Hazýrlandýk son kanlý kavagaya/baþta bayraðýmýz sosyalizm".... "dil farký bilmeyiz/din farký bilmeyiz/sanki doðduk bir anadan" iþçi sýnýfýnýn enternasyonalist doðasýný en iyi þekilde ortaya koyar. Ýþçi sýnýfýnýn burjuvazinin çýkarýna hizmet eden suni vatanlarla iþi olamaz, proleterlerin vataný tüm dünyadýr. Marks'ýn Komünist Manifesto'da üzerine basa basa söylediði gibi "komünistlerin vataný olmaz". Tutkulu enternasyonalistler olarak proletarya enternasyonalizmini özümsemiþ genç kuþaklar yetiþtirmek zorundayýz. Hele hele Türkiye'de varlýk gösteren devrimcilerin Kürt sorunundan kaynaklý olarak özel bir enternasyonalist eðitimden geçirilmeleri zarurettir. Gün ve gün Türkiye'de þovenizm týrmandýrýlmakta. Kürtler üzerinden toplum terörize edilmekte. Öyle ki en aþýrý saldýrgan sloganlarý seçim yatýrým için dillendirenler gerçekten de karlý çýkmaktadýr. Türkiye burjuvazisi en büyük korkusu olan bölünme tehdidi karþýsýnda bir iç savaþý çoktan göze almýþ durumda. Toplumun haleti ruhiyesinin bu yöne kaymasý için özel bir çaba içerisinde olduklarý gözden kaçmýyor. Bu durum tüm toplumu etkisi altýna alýrken, küçük burjuva solcularý bu
7
þovenist dalgaya ayak uydurmaktadýrlar. Kimi sözümona komünistler ve devrimciler ne kadar düzen içi olduklarýný bu tutumlarýyla açýkça göstermektedirler. Proletarya enternasyonalizmi bu açýdan da sol içinde ayrýmlarýn netleþmesini saðlamakta.
Devrimci Marksist Teorinin Ana Bileþeni Olarak Enternasyonalizm Enternasyonalizm, kapitalizmin doðasýndan kaynaklanýr. Kapitalizm uluslararasý bir sistemdir ve ona karþý verilecek mücadele zorunlu olarak uluslararasý bir karakter taþýmalýdýr. Enternasyonalizm ahlaki bir deðer deðil, tarihin sýnýf
Lenin ve Troçki’nin önderliðindeki 3. Enternasyonal’in mirasý mücadelemizde yolumuzu aydýnlatmaya devam ediyor. savaþýmýnda proleterlere dayattýðý bir zorunluluktur. Marks, bunu 1.Enternasyonal Tüzüðü'nde þöyle belirtmiþtir: "emeðin kurtuluþu ne lokal ne de ulusal bir olaydýr, modern dünyanýn tüm toplumlarýný kapsayan sosyal bir olaydýr." Marks'ýn döneminde modern dünya olarak adlandýrýlan bölgeler ABD ve Batý Avrupa'daki ülkelerden oluþuyordu. Þimdilerdeyse dünya üzerinde kapitalizmin meta dolaþýmýna açmadýðý alan kalmamýþtýr. Sonuçta ortaya ulusal ekonomilerin baðýmlý olduklarý bir kapitalist dünya ekonomisi çýkmýþtýr. Frankfurt, Þikago, Londra borsa ve pazarlarýnda kahveden, kalaya yüzlerce daha farklý hammaddenin fiyatlarý belirleniyor. Bu süreç boyunca bu borsalar milyonlarca iþçi ve köylünün aç mý tok mu kalacaðýný da belirlemiþ oluyorlar. Bütün bu süreçlere ulusal bir bakýþ açýsý tarihin dinamiklerini kavrayamayýþýn bir göstergesidir. Kapitalizm bir dünya sistemi olarak geliþtikçe dünya ölçeðinde devasa bir proletarya kütlesi yarattý ve hala yaratmaya devam ediyor. Milyarlarca kiþilik proleter nüfus ve aileleri için oyunun kuralý tüm dünyada ayný. Sadece geçen yýl Meksida'dan, Venezuela'ya, Fransa'dan Pakistan'a ve daha onlarca ülkede büyük iþçi mücadeleleri yaþandý. Ayný sýnýfýn farklý coðrafi bölgelerdeki farklý parçalarý gerçekte ayný düþmanla savaþýyorlar: Kapitalizm. Ýþçi sýnýfý tüm dünya üzerinde çýkarlarý ortak olan evrensel bir sýnýftýr. Ýþçi sýnýfý mücadelesi eðer mecrasýna doðru akarsa
MARKSiST BAKIs Enternasyonalizmin devrimci proleter hareketin en temel fikri dayanak noktalarýndan biri olmasý yanýnda, bugün için Türkiye sýnýf mücadelesinde kazandýðý çok önemli anlamlar bulunmaktadýr. Bilindiði gibi Kürt sorununda çözümsüz kalan egemen sýnýflar çareyi milliyetçiliði týrmandýrmakta görüyorlar. Baský, inkar, imha en temel hareket noktasý olmuþ durumda. Linç giriþimleri, faþist saldýrýlar, provakasyonlar, muhaliflere yönelik suikastler adeta iç savaþ hazýrlýklarý. Böyle bir ortam sýnýf mücadelesini ve genel olarak sol hareketi boðmakta. Toplumsal muhalefet odaklarý olma iddiasýnda olanlar bu þartlarýn oluþturduðu basýnç altýnda yamulmakta, egemen sýnýfýn þu ya da bu katmanýn fikirsel yörüngesine girmektedir. Bir yandan parlamentocu, sol liberal sivil toplumculuk; diðer tarafta antiemperyalizm maskesi altýnda kuru milliyetçilik yapanlar... Toplumsal muhalefetin bu cendereden çýkýþýnýn ideolojik anahtarý proletarya enternasyonalizmidir.
enternasyonalist bir kanala girmekten baþka þansý yoktur. Ýþçi sýnýfý enternasyonalizmi, mantýksal sonucuna götürüldüðünde, farklý farklý ülkelerdeki proleterlerin en baþta kendi ülkesindeki egemen sýnýf olmak üzere tüm dünya burjuvazisine karþý ortak mücadele içinde sosyalizm için savaþmasýdýr. Dünya ölçeðindeki proleterler kendilerini yeni bir dünyanýn yaratýcýsý olacak bir ordunun siper yoldaþlarý olarak görmesidir. Mücadelelerinin geliþim seyrinde proleterlerin militanlýk düzeyleri arttýkça ulusal bakýþ açýlarýndan sýyrýldýklarý ve uluslararasý bakýþ açýsýnýn geliþtirdikleri birçok tarihsel örnekten biliniyor. Bunun nedeni iþçi sýnýfýnýn kurtuluþunun ancak keskin enternasyonalist öze sahip bir mücadele hattýndan geçerek mümkün olmasýdýr. Bu yüzdendir ki iþçi hareketi ne kadar radikalleþirse, ne kadar tarihsel kavgalarýndan gelen bir mücadele kültürüne sahipse o kadar vatan öðelerinden arýnýr, mücadelesi enternasyonalist bir hatta oturur. Ýþçi sýnýfýnýn en küçüðünden en büyüðüne kadar girdiði her mücadelede baþarýlý olabilmesi için birleþmekten baþka çaresi yoktur. Bu, bir iþyerindeki en ilkel ekonomik talep için mücadeleden, proleter devrim programý için mücadeleye kadar her iþçi mücadelesi için bir zorunluluktur. Bu, hem proletaryanýn kolektif bir sýnýf olmasýnýn sonucudur hem de bu zorunluluk iþçi sýnýfýný kolektif davranmaya iter. Bu anlamýyla enternasyonalizm iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birlik ve dayanýþmasýný ifade eder. Kapitalizm günümüzde üretim sürecini her zamankinden daha çok uluslararasý hale getirdi. Büyük çokuluslu þirketlerin bünyesindeki onbinlerce iþçi farklý kýtalarda çalýþmaktadýr. Hal böyle olunca ulusal örgütlenmeler temelinde çalýþan sendikalar etkisiz hale gelmektedir. Ýþçi sýnýfýnýn enternasyonalist birliði bu anlamýyla daha yakýcý hale gelmiþtir. Diðer taraftan meseleyi tarihsel amaçlarýmýz temelinde kavrarsak devrim sorununa, buradan da devrimin yayýlmasý zorunluluðuna varýrýz. Bilindiði gibi devrimler tek ülkede baþlayacaktýr fakat devrimin nihai zaferi ancak uluslararasý arenada þekillenecektir. Dünya düzeni olan kapitalizmin tasfiyesi de ancak uluslararasý düzeyde olabilir. Bu yüzden ya biri yaþayacaktýr ya da diðeri. Bu yüzden kapitalizmin yok edilmesi için uluslararasý devrim zorunludur. Devrim sürekli kýlýnmalý, devrimin ateþleyici etkisiyle ayaklanacak tüm dünya proletaryasý ve ezilenlerine devrimci mücadelelerinde yardým edilmelidir. Bu da ancak iþçi sýnýfýnýn dünya çapýndaki politik önderliðinin inþa edilmesiyle mümkün olabilir. Sürekli devrim, dünya partisi gibi temel kavramlar proletarya enternasyonalizminin tümleyeni siyasal prensiplerdir. Ve kapitalizmin esas büyük düþmaný bu devrim programýdýr.
Enternasyonalizmin Türkiye'deki Anlamý Enternasyonalizmin devrimci proleter hareketin en temel fikri dayanak noktalarýndan biri olmasý yanýnda, bugün için Türkiye sýnýf mücadelesinde kazandýðý çok önemli anlamlar bulunmaktadýr. Bilindiði gibi Kürt sorununda çözümsüz kalan egemen sýnýflar çareyi milliyetçiliði týrmandýrmakta görüyorlar. Baský, inkar, imha en temel hareket noktasý olmuþ durumda. Linç giriþimleri, faþist saldýrýlar, provakasyonlar, muhaliflere yönelik suikastler adeta iç savaþ hazýrlýklarý. Egemenlerin þovenist dalgayý genelleþtirme çabalarýnýn ne yazýk ki baþarýlý olduðunu görüyoruz. Böyle bir ortam sýnýf mücadelesini ve genel olarak sol hareketi boðmakta. Gerçek anlamda sosyal demokrat bir öznenin bile kendisini gösteremediði bir iklimde sýnýf hareketi hýzla irtifa kaybediyor. Toplumsal muhalefet odaklarý olma iddiasýnda olanlar bu þartlarýn oluþturduðu basýnç altýnda yamulmakta, egemen sýnýfýn þu ya da bu katmanýn fikirsel yörüngesine girmektedir. Bir yandan parlamentocu, sol liberal sivil toplumculuk; diðer tarafta anti-emperyalizm maskesi altýnda kuru milliyetçilik yapanlar... Toplumsal muhalefetin bu cendereden çýkýþýnýn ideolojik anahtarý proletarya enternasyonalizmidir. Egemen sýnýf içinde bir iktidar mücadelesi bulunmaktadýr. Askeri ve sivil bürokrasi hukuki ve idari gücüne dayanarak devlet üzerindeki hakimiyetini korumak isterken; büyük sermaye çevreleri askeri-sivil bürokrasiyi uluslararasý sermayeyle tam entegrasyon önünde engel olarak görmekte ve tasfiyeye çalýþmaktadýr. Ýþte bu kavgada taraflarýn kendilerini saðlama almak ve karþý tarafa saldýrmak için kullandýklarý ideolojik dayanak noktalarý vardýr. Tarih boyunca sýnýflar savaþýmýnda sýnýflar ya da bunlarýn fraksiyonlarý mücadelelerinde kendi duruþlarýný ifade eden ideolojik açýlýmlar geliþtirmiþlerdir. Ýdeolojik üstünlük hegemonya mücadelesinin baþat unsurudur. Egemen sýnýfýn ayakta kalmasýný saðlayan en önemli unsur kendi sýnýfsal çýkarlarýný ifade eden görüþleri tüm topluma ortak kaný olarak sunabilmesinde yatar. Bu olgu Türkiye'de hakim sýnýflar içindeki kapýþmada da tekrarlanmaktadýr. Türkiye'de oldukça sýk karþýlaþtýðýmýz, üzerinde en hararetli tartýþmalarýn yaþandýðý, konu üzerinden toplumun neredeyse kamplara bölündüðü konularý bir bir sýralayalým isterseniz: Laiklik, AB ve reformlarý, milletyetçilik-vatansevelik- yurtseverlik, demokratikleþme, terörle mücadele ve Kuzey Irak, ulusdevlet, Kýbrýs vs. Bu tartýþma konularý hakim sýnýflarýn birbirlerine yüklendikleri, rakiplerini geriletmeye çalýþtýklarý konu baþlýklarý. Sözgelimi AB'ye tam üyelik ve AB reformlarý, "demokratik-
8
MARKSiST BAKIs leþme" Türkiye'de büyük sermayenin en büyük kozuyken; "terörle" mücadele, laiklik, bölünmez bütünlük gibi konular askeri-sivil bürokrasinin en temel konu baþlýklarýdýr. Egemen sýnýf içindeki bu çatýþma, iþçi hareketinin oldukça gerilemiþ olduðu bu dönemde sol katmanlarý tümüyle etkisi altýna almaktadýr. Ýþçi hareketinin giriþilen çok kapsamlý saldýrýlara karþý etkili bir direniþ örgütleyememesinin en temel nedeni hareketin ideolojik olarak egemen sýnýfa baðlanmasýdýr. Bunun en iyi örneklerini özelleþtirmelere karþý direniþlerde gördük. Bu mücadeleler boyunca iþçilerin dayandýklarý temel hat sýnýf çýkarlarý ve talepleri deðil de hakim sýnýfýn en güçlü kozu olan vatan-millet edebiyatýydý. Egemen sýnýfýn ideolojik etkisi sadece iþçi hareketi üzerindeki etkiyle sýnýrlý deðil. Kendisine devrimci, komünist, sosyalist vb sýfatlarý yakýþtýran birçok siyasal çevrenin de egemen sýnýfýn yörüngesine takýldýðý görülüyor. Kendisine komünist sýfatýný layýk gören TKP, örgütlediði Yurtsever Cephe ile saða kayýþýný týrmandýrmýþtýr. Öyle ki Ermeni soykýrýmýný reddetmekle kalmýyor, Ermeni kýrýmýnýn örgütleyicilerinden Talat Paþa'yý savunuyor. Yurtsever Cephe'nin üzeri biraz örtülü de olsa asýl gündeminin Türkiye'nin bölünmesi olduðu apaçýk ortada. Yerli silah sanayinin güçlendirilmesini savunuyorlar. Hatta Hrant Dink suikastýnýn arkasýnda hesaplaþýlmasý gereken onca içteki odaklar dururken týpký ÝP gibi ABD parmaðý arýyor. Özelleþtime, AB, ABD karþýtlýðý gibi konularýn da TKP çizgisi tarafýndan vatan hattýndan iþlendiði ayrý bir gerçektir. Yurtsever Cephe çizgisinin Genelkurmay hattýnda olduðu eleþtirisi Yurtsever Cephe ya da TKP'ye yapýlmýþ bir haksýzlýk olmayacaktýr. Ulusalcý-yurtsever solun zýttýndaysa "Radikal" solculuðu bulunuyor. Bilindiði üzere Türkiye'nin en büyük kapitalist gruplarýndan Doðan grubunun sahipliðini yaptýðý medya tekeli Doðan Yayýncýlýk iþtiraki olan Devrimci Marksistler, kitlelerin, bir yanRadikal gazetesi, büyük sermaye lehine solcu kesimler üzerinde etkili olmak dan demokrasiye ve özgürlüklere sahip iþlevini görüyor. Dolayýsýyla burjuva demokrasisinin sýnýrlarýnýn çýkýp baský mekanizmalarýna karþý geniþletilmesi gibi konularda radikal demokrat bir tavýr sergileyen gazete, iþ, mücadele etmeleri, diðer yandan da özelleþtirmeler, AB, asgari ücretler ya da grevler gibi neo-liberal programýn liberal burjuvazinin sömürü çarklarýný maddelerine gelince neoliberal hattan taviz vermiyor. Derdimiz burada da hedef almalarý için kavga verirler. Radikal gazetesi tartýþmasý yapmak deðil, ama liberal solculuðu, türünün en Pratik ayaðý bu olan devrimci çizginin tipik yayýn organý üzerinden tariflemek. AB taraftarý ÖDP de bu çizginin ideolojik-politik ayaðý proletarya enterönemli savunucularýndan biridir. "Derin" devlet karþýtlýðý, Kürt sorunundaki nasyonalizmidir. Proletarya enternasliberal tutumlar, demokratikleþme vb açýlýmlar boyutunda liberal sol çoðu yonalizmi bir taraftan ulusalcý hatla zaman büyük sermayenin dili oluyor. Tabii ki komünistler de burjuva köprüleri tamamen atarken diðer taraftan liberal burjuvaziye teslim demokrasisinin sýnýrlarýnýn geniþletilmesi için mücadele ederler, ama bizim olmaz, sýnýf savaþýmýnýn devrimci asýl eleþtirdiðimiz liberal solcularýn burjuva demokrasisinin geliþtirilmesi ilkelerinden ödün vermez; ya da liberal taleplerinin ötesine gitmemeleri, hatta AB reform paketi gibi iþçi sýnýfý ve burjuvaziyi karþýsýna alýrken yoksul halka yýkýmlar getiren bir saldýrýyý demokratikleþme adýna sahiplen- Genelkurmay hattýna kaymaz. Bu yüzmeleri; daha da açýk söylersek demokrasi mücadelesini burjuva sýnýrlar içine den proleter enternasyonalizmi hapsetmeleri ve burjuvazinin kuyruðuna takýlmalarýdýr. günümüzün anahtar kavramýdýr. Ýþçi Devrimci Marksistler, kitlelerin, bir yandan demokrasiye ve özgürlüklere sýnýfýnýn devrimci çizgisi ancak bu þesahip çýkýp baský mekanizmalarýna karþý mücadele etmeleri, diðer yandan da kilde güçlendirilebilir. liberal burjuvazinin sömürü çarklarýný da hedef almalarý için kavga verirler. Pratik ayaðý bu olan devrimci çizginin ideolojik-politik ayaðý proletarya enternasyonalizmidir. Proletarya enternasyonalizmi bir taraftan ulusalcý hatla köprüleri tamamen atarken diðer taraftan liberal burjuvaziye teslim olmaz, sýnýf savaþýmýnýn devrimci ilkelerinden ödün vermez; ya da liberal burjuvaziyi karþýsýna alýrken Genelkurmay hattýna kaymaz. Bu yüzden proleter enternasyonalizmi günümüzün anahtar kavramýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn devrimci çizgisi ancak bu þekilde güçlendirilebilir. Sýnýf hareketinin bu krizden çýkabilmesi için bu anahtarýn kullanýlmasý zorunludur.
Veli Umut Arslan
9
MARKSiST BAKIs
Üniversiteler Saldýrý Altýnda! Çýkýþ Yolu Nerede? Geçtiðimiz aylarda Ankara'da Sakarya Meydaný'ndan baþlayýp Yüksel Caddesi'nde noktalanacak bir yürüyüþ kolu ve okunacak bir basýn açýklamasý için yaklaþýk 80 kiþi biraraya gelmiþti. Grup polis tarafýndan derhal çembere alýndý. Hepsi hepsi 80 kiþi için yüzlerce robokop polis basýn açýklamasý için toplananlarýn etrafýnda 3-4 kat çember oluþturdular. Göstericiler polis barikatlarýnýn içinde görünmez hale gelmiþti. Sloganlarýn bastýrýlmasý için ses aracýndan sürekli anonslar yapýlýyordu. Kimilerine polisin tutumu çok anlamsýz ya da gereksiz gelebilir. Önü sonu 80 kiþi, baðýrýp çaðýrsalar ne olacak ki, ne yapabilirler? Faþistlik, sol düþmanlýðýna da baðlanabilir yapýlanlar. Oysa bu aþýrý sertliðin arkasýndaki korkudan baþka bir þey deðil. Yine birçok kiþi neyinden korkacaklar ki bu 80 kiþinin diye düþünebilir. Gerçekteyse bu tavýrlarýnýn arkasýnda sýnýf içgüdüleri yatmaktadýr. Toplumsal huzursuzluðun bir hayli fazla olduðu, zaten bir hayli derin olan sýnýflar arasý uçurumun her geçen gün açýldýðý Türkiye toplumunda gizli durumdaki toplumsal öfkenin kendisini ifade edebileceði samimi bir kanal bulmasý ihtimalinden, alttan alta, büyük bir korku duymaktadýr hakim sýnýflar. Böyle bir kanalý kitlelere ancak sistem karþýtý sol sunabilir. Bu sebepten düzen dýþý sol ne kadar küçük olursa olsun büyük bir tehlikedir düzenin sahipleri için. Ýþte bu yüzden Yüksel Caddesinde kýsa bir açýklama yapýp daðýlacak olan topu topu 80 kiþiden korkmaktadýrlar. Bu yüzden yüzlerce robokop etten duvar örmektedir. Göstericilerin etraftan geçen halk tarafýndan görülmesini dahi engellemeye çalýþmalarý bu yüzdendir. Ses aracýnýn atýlan sloganlarý bastýrmak için özel bir çaba sarfetmesinin sebebi budur. Yürüyüþe zaten izin verilemez. Esas kaygý, örgütlü devrimci sesin toplumsal öfkenin kulaklarýna varmasýný engellemektir. Devrimcileri marjinalleþtirdikçe marjinalleþtirmek, kökünü kurutmak için can atarlar. Çünkü baðýranlar haklýdýrlar, haksýzlarýn esas gayesi ise haklýlarý susturmaktýr. Örgütlü Mücadeleye Yönelik Baskýlar Uluslararasý kapitalist sistemin krizi derinleþtikçe yönetici sýnýflar krizden çýkýþýn anahtarýný emperyalist savaþlarda, iþçi sýnýfýna yönelik neo-liberal saldýrýlarda buluyor. Türkiye'de de gün geçmiyor ki iþçi sýnýfýnýn kazanýmlarýný gasp etmeye yönelik adýmlar atýlmasýn. Neo-liberal ajandanýn hayata geçmesinin hayatiliði arttýkça ajandayý býrakýn engellemeyi, bunun potansiyellerini taþýyan her türlü muhalefete yönelik saldýrganlýk da artýyor. Bir yanda sendikalý çalýþanlar (KESK), yaptýklarý eylemler nedeniyle soruþturma, cezalar kýskacýna alýnýrken diðer yandan da direniþi örgütleme potansiyeli taþýyan (þu an bu uzak ihtimal olsa da çeliþkilerin bu kadar derin olduðu coðrafyalarda rüzgarýn ne zaman, nereden eseceði belli olmaz) sol odaklar da kýskaca alýnmaya çalýþýlýyor. Sola yönelik saldýrýlar genel itibariyle TMY gibi yasalarla bir istisna olmaktan çýkarýlýp kural haline getirilirken, bir yandan da sol gruplara yönelik özel operasyonlara hýz veriliyor. Sola yönelik baskýnýn bir yöntemi de solu görece güçlü olduðu alanlardan silmek üzerine iþliyor. Üniversitelere yönelik soruþturma, faþist saldýrý terörünün arkasýnda da bu motifleri aramak gerekiyor. Kaynayan Ortadoðu kazanýnýn sýcaklýðýnýn Türkiye'yi de vurmasýyla, kapitalistlerin krizinin derinleþmesiyle ortaya çýkabilecek bir bunalým sürecinde yükselmesi olasý güçlü bir muhalefet hareketlerinin önü þimdiden kesilmeye çalýþýlýyor. Bu nedenle de muhalefeti örgütleme potansiyelleri taþýyan solun etkinliðini kýrmak için harekete geçiliyor. Solun en önemli mevzilerinden biri olan üniversitelere yönelik koordineli bir saldýrý çemberi yaratýlmasýnýn nedeni de bu. Solun Türkiye'deki en önemli üniversitelerin bazýlarýnda etkin olmasý bu süreçte iktidarýn tüm sahiplerine her zamankinden daha tahammül edilemez geliyor ve daha fazla tehdit oluþturuyor. Egemenler, bu tehditi bertaraf etmek için de sistematik bir saldýrý dalgasýný hayata geçirmiþ durumdalar. Ýstanbul Valisinin üniversitelerde solu bitirmek için rektörlerle toplantýlar yaptýðý medyada yansýyan bir haberdi. Ýdare, polis, faþist iþbirliði fiilen yaþanan bir þeyken son süreçte bu durum yoðunlaþtýrýlmýþtýr. Bir yandan soruþturmalar, cezalar, okuldan atmalar diðer yandan da okul yönetimleri ile iþbirliði içindeki polis müdahaleleri ile faþist terör. Ýstanbul Üniversitesi'nde geçen yýlýn ikinci döneminde yaklaþýk 50 öðrenciye 800'den fazla soruþturma açýldý. Bu soruþturmalardan 11'i atýlmayla, 28'i bir ile dört dönem arasý okuldan uzaklaþtýrma ile sonuçlandý. Van Yüzüncü Yýl Üniversitesi'nde hemen hepsi öðrenci derneði üyesi 560 öðrenciye yüzlerce soruþturma açýldý, 95 öðrenci okuldan atýldý. Soruþturmalarýn dayandýrýldýðý gerekçelere bakýldýðýnda dahi baskýnýn boyutunu görmek mümkün. Kendi okuluna zorla girmek, ayný anda iki ayrý yerde olmak, ideolojik sinevizyon izlemek, ideolojik halay çekmek, üniversiteye ayran sokmak, bölücü nitelikte ýslýk çalmak, NTV ile röportaj yapmak, öðrencilere akordiyon çalmak, küpe takmak, saç uzatmak vs. Saldýrýnýn diðer boyutunda polis müdahaleleri, gözaltýlar, tutuklamalar var. Polisin üniversitelerin içine girerek öðrencilerin yemekhane boykotlarýna, eylemlerine, þenliklerine saldýrmasý alýþýldýk manzaralar olmaya baþladý. Aralýk ayýnda Mersin Üniversitesi'nde yaþanan faþist saldýrýlarýn ardýndan üniversite içerisinde yapýlan protesto yürüyüþünde polis öðrencilere saldýrmýþ, birçok öðrenci yaralanmýþ, 65 kiþi gözaltýna alýnmýþ ve 10 kiþi hakkýnda da arama emri çýkartýlmýþtý. Üç gün gözaltýnda tutulan
10
MARKSiST BAKIs 65 kiþiden 12'si tutuklanmýþ ve daha sonrasýnda arama emri çýkartýlanlardan ise bir kiþinin daha tutuklanmasýyla tutuklu sayýsý 13'e çýkmýþtý. Buna benzer polis müdahalelerini daha sýk duyar olduk. Bu döneme damgasýný vuran diðer bir geliþme de ülkücülerin üniversitelere yönelik saldýrýlarý. Türkiye'nin her yerinden ülkücülerin satýrla, býçakla öðrencilere saldýrdýðýný yeniden duyar olduk. Ege Üniversitesi'nde, Kocaeli Üniversitesi'nde, Ýstanbul Üniversitesi'nde, Ankara'da, faþist güruhlar üniversite yönetimlerinin soruþturma açtýklarý eylemlere saldýrdý, öðrencileri yaraladý. Öðrenciler kimlik göstermeden, hatta bazen aranmadan, içeri alýnmazken eli býçaklý, satýrlý ülkücü katillerin üniversite içlerinde nasýl fütursuzca terör estirebildiklerini sorguladýðýmýzda saldýrýlarýn kendiliðinden hareketler olmadýðýný, sistematik bir saldýrý kampanyasýnýn parçasý olduðunu daha net görebiliriz. Üniversitelerde solun etkinliðini kýrmak için üniversite yönetimleri, polis ve faþist odaklarla iþbirliði içinde çalýþmaktadýr. Bu nedenle demokratik haklarýný kullanan öðrenciler soruþturma yaðmuruna tutulurken, üniversitelere silahlý saldýrý düzenleyenler yakalanmamaktadýr. Ardý arkasý kesilmeyen soruþturma, polis müdahaleleri, faþist terörle üniversitelerde solun etkinliði kýrýlmaya, sol bastýrýlmaya çalýþýlmaktadýr. Üniversitelerin Önemi Üniversiteler zaman içerisinde evrim geçiren rollere sahip olsalarda toplumda her zaman çok önemli ve özgün bir konuma sahiptirler. Gerek akademisyenler gerekse de öðrenciler zamanlarýnýn büyük kýsmýný emen bir çalýþma temposu içinde deðillerdir. Bu yüzden politik mücadelelere ayýracak bolca zamanlarý vardýr. Üstelik entelektüel birikimin merkezleri olan üniversitelerin aktif politik yaþama katýlma eðilimi daha baþtan mevcuttur. Toplum içindeki saygýn konumlarý üniversitelere toplumun geri kalanýný kolay etkileme þansý verir. Ayrýca üniversite öðrencileri aile geçindirmek, çocuk bakmak türünden sorumluluklara da sahip deðildir, üstelik genç olmalarý atak olmalarýný beraberinde getirir. Dünyanýn farklý yer ve zamanlarýnda yaþanan deneyimler göstermiþtir ki üniversite gençliði toplumsal mücadelelerin ayrýlmaz bileþenlerinden biridir. Bitmez tükenmez dinamizmleriyle, sahip olduklarý handikaplara raðmen, üniversite gençliði hýzla radikalleþmeye en açýk unsurlardan biridir. Hafýzalarýmýzý fazla zorlamaya bile gerek kalmadan, Fransa'daki CPE yasasýna karþý öðrenci eylemleri ya da Þili'deki öðrenci direniþlerini gözümüzü önüne getirsek bunu anlamak mümkün olur. Dünyadaki birçok örnekte olduðu gibi üniversite gençliði Türkiye'de de toplumsal mücadelenin deðiþilmez bir parçasý olmuþtur. Bu nedenle de toplumsal mücadeleyi hedef alan her saldýrý üniversitelerde de Bu manzara, artýk sadece YÖK eylemlerinde yansýmasýný bulmakta gecikmemiþtir. Bugün yaþananlar da bunun yaþanmýyor. Üniversite içindeki öðrenci en açýk kanýtlarýdýr. etkinliklerine müdahale etmek için polis Tarihimizde özgürlük mücadelesinin önemli bir bileþeni olan genç- üniversitelerin içlerine kadar giriyor, lik hareketi, her dönem iktidarýn ve faþist hareketin boy hedefiydi. Ancak yine de son zamanlarda artan saldýrý ve baskýlarýn rutin uygulamalar olduðunu sanmak artan tehlikeyi gözardý etmek olacaktýr. SONUÇ Üniversitelerdeki devrimci kanallarý kurutmak için vargücüye saldýran kapitalist sýnýflara bu saldýrýlarýný boþa çýkartacak þekilde cevap verilmesi zorunludur. Bunun için alanlarýmýzý gericilere terketmemek, düzenli, azimli, istikrarlý bir faaliyet içinde olmak, örgütlenmek gibi her daim geçerli olan görevlerimizi yerine getirmek dýþýnda solda egemen olan bazý kötü alýþkanlýk ve geleneklerden kopmak ve yeni bir devimci kültür yaratmak zorundayýz. Yeni bir gelenek için atýlmasý gereken adýmlarýn baþýnda devrimcilerin marjinalleþmesini ortadan kaldýracak olan önlemler gelmelidir. Ültimatomculuk, elitizm, masa baþý devrimciliði, bürokratizm gibi hastalýklarý bünyemizden atmalýyýz. Bunun yerine dýþa dönüklük, devrimci çalýþkanlýk, þeffaflýk, alçak gönüllülük ve dayanýþma temel özelliklerimiz olmalý. Giriþtiðimiz eylemliliklerin ve aldýðýmýz tavýrlarýn nedenini kitlelere net bir þekilde anlatmalýyýz. Ayrýca insanlarýn bu konularda ne düþündüklerini, tavýrlarýmýza nasýl tepki gösterdiklerini düzenli olarak ölçmeliyiz. Bunun içinde kampüslerin, fakültelerin, kulüp ya da topluluklarýn, yurtlarýn bileþimlerine hakim olmamýz gerekiyor. Bu da ancak dýþa dönüklük ve devrimci giriþkenlikle olabilecek birþeydir. Ancak bu þekilde gerek iradeden gerekse de faþistlerden ya da kolluk kuvvetlerinden gelecek saldýrýlara karþý koyabiliriz. Bahsi geçen yeni bir kültür, devrimciliði yeniden çekim merkezi yapabilecek, taraftarlarý ve devrimci saflarla olan dayanýþmayý arttýrabilecektir. Bu da kýsa vadede düzen dýþý solun üniversitelerde tutunmasýný saðlayacak ve karþý saldýrýya geçmemize olanak saðlayacaktýr. Yazýnýn son kýsmýnda solda var olan politik kültürlerin belirli ideolojik yaklaþýmlardan beslendiðini belirtmek gerekiyor. Bu yüzden baþta faþizme karþý mücadele olmak üzere devrimci mücadelenin tamamýnda Marksist ilkeleri rehber edinmemiz gerekiyor. Son kertede önümüzü açacak olan devrimci azmimiz ve ideolojimiz devrimci Marksizm olacaktýr.
Güner Gövenç
11
MARKSiST BAKIs
Yahudiler ve
Komplo Teorileri Marks, Yahudi tarihinin açýklamasýný dinden yola çýkarak deðil; tersine, dinin ya da milliyetin varlýðýný yüzyýllarca devam ettirmesini "gerçek Yahudi"den (sosyal ve ekonomik rolleri içindeki Yahudi) yola çýkarak yapmýþtýr: "Biz Yahudi'nin sýrrýný dininde deðil, dinin sýrrýný gerçek Yahudi'de aramalýyýz."
Dünyanýn genel toplumsal, politik yaþamýný ya da ekonomisini derinden etkileyen çoðu geliþme birçok kez (1) Yahudilerin derin emelleriyle iliþkilendirilir. Dünya iktidarýný ele geçirmek isteyen Yahudilerin içinde olduklarý komplolara dair çoðumuz birþeyler duymuþuzdur. Yahudiler üzerinden üretilen komplo teorilerine geçmeden önce bu teorilerin dayandýðý temel iddiayý incelemek gerekiyor. Bu iddia, Yahudilerin tarihsel ya da anlýk faaliyetlerinin tamamen dinsel amaçlar çerçevesinde belirlendiði iddiasýdýr. Bu iddia, idealist bir bakýþ açýsýný yansýtýr. Neredeyse bütün tarihçiler Yahudiliðin korunmasýný, Yahudilerin kendilerini yüzyýllar boyunca dinlerine ve milliyetlerine adamalarý ile açýkladýlar. Oysa ki, sadece, Yahudilerin tarih boyunca oynadýðý ekonomik rollerin incelenmesi, "Yahudi mucizesi"nin nedenlerini açýklýða kavuþturmaya katkýda bulunabilir. Yahudi tarihi, evrensel tarihin herhangi bir incelemesinde olduðu gibi, ancak Marks'ýn bize gösterdiði yolu takip ederek açýklýða kavuþturulabilir: tarihsel materyalizm. Marks, Yahudi tarihinin açýklamasýný dinden yola çýkarak deðil; tersine, dinin ya da milliyetin varlýðýný yüzyýllarca devam ettirmesini "gerçek Yahudi"den (sosyal ve ekonomik rolleri içindeki Yahudi) yola çýkarak yapmýþtýr: "Biz Yahudi'nin sýrrýný dininde deðil, dinin sýrrýný gerçek Yahudi'de aramalýyýz." Yahudinin korunmasý mucizevi hiçbir yan barýndýrmamaktadýr: "Yahudilik tarihe raðmen deðil, tarihinten dolayý ayakta kalmýþtýr."
Yahudiliðin Tarihsel Rolleri Yahudilerin yaþadýðý ilk coðrafya, Filistin, eski zamanlarda, coðrafi pozisyonu dolayýsýyla yerleþimcilerine tüccar olmaktan baþka bir þans býrakmýyordu. Bu nedenle, Yahudi tüccarlarýn varoluþ nedenlerini Yahudi kültüründe deðil, eski Filistin'in maddi koþullarýnda aramak gerekir. Ayrýca, Roma gibi antik köleci toplumlarda, ticaret, toplumun bazý katmanlarýna yasaklanmýþtý. Örneðin Roma aristokrasisinin bir üyesinin ticaret gemilerine sahip olmasý yasaktý. Yahudilerin de yerli halka özgü faaliyetlerle uðraþmalarý yasaklanmýþtý. Bu nedenlerle, Yahudiler yerli nüfustan farklý bir pozisyona sahip hale geldiler. O dönemlerin uçsuz bucaksýz tarým toplumunda, onlar, farklý bir ekonomik faaliyet içindeydiler: ticaret. Kullaným deðerleri ihtiyacý için üretim üzerine kurulu bir toplumda, Yahudiler marjinal bir ekonomik faaliyet olan mallarýn deðiþ tokuþu ile ilgileniyorlardý. Para borç vermek faaliyetleri her ne kadar egemen üretim biçiminde marjinal de olsa, vazgeçilmezdi. Auswitch kamplarýnda Nazilerce katledilen devrimci Marksist bir Yahudi olan Abram Leon(2) bu durumu þu sözleriyle açýklar: "Sadece tüccarlar, zengin ve soylu avereler için gerekli nakit paraya sahipti... Kral acilen orduyu biraraya toplamak zorunda olduðunda ve vergiden elde edilen normal gelirler yetersiz olduðunda, kral elinde nakiti olanlara gitmek zorunda kalýrdý... Köylüler... yükümlülüklerini karþýlayamayacak noktaya geldiðinde... kral gereksinimlerini tefeciden borç almak zorunda kalýrdý. Bu nedenle, tefecinin hazinesi doðal ekonomiye dayalý bir toplum için vazgeçilmezdi." Feodalizmin ilk dönemlerinde Yahudiler, kitlesel Hristiyan tarýmsal toplumlarýndan oldukça farklýydý. Ancak hiçbiri sistematik ölçekte zulme uðramamýþlardý. Toplum için çok önemliydiler ve onlarýn zarar görmesi toplumun kendi varlýðýnýn devamý açýsýndan çok tehlikeliydi. Ancak feodal toplumun baðrýnda yeni bir üretim biçimi þekillenmeye baþlamýþtý. Ýþte bu ekonomik biçim, Yahudilerin toplum içindeki ekonomiden kaynaklanan önemini ortadan kaldýrmak üzereydi. 11. yüzyýl boyunca bir dizi Ortaçað kentinde deðiþim için üretim büyüyordu. Bu geliþme sonunda bütün feodal üretimin temelini çökertmek üzereydi. Bu yeni üretim baðrýnda kapitalist sýnýfýn tohumlarýný taþýyordu. Yahudi tüccarlardan farklý olarak, bu kapitalistlerin embriyonlarý sadece ticari faaliyetle meþgul olmuyorlardý, üretimin de kontrolünü almaya baþlamýþlardý. Abram Leon, bu durumu þöyle açýklar: "Yerli üretimin geliþmesi yerli tüccarlarýn hýzla oluþumunu mümkün kýldý. Zanaatçýlardan oluþan yerli tüccarlar, ham maddelerin daðýtýmý üzerinde kontrol kazanmýþlardý. Yahudiler tarafýndan yapýlan açýkça üretimden ayrý ticaretin tersine, yerli ticaret esasen endüstriye dayanýyordu." Ýlk olarak Venedik ve Flanders'te baþlayýp sonra Avrupa boyunca yayýlan bu yeni tüccar sýnýfýnýn
12
MARKSiST BAKIs geliþimi Yahudilere yönelik zulmün, eziyetlerin yolunu açtý. Yahudilerin oynadýðý eski rol gaspedildi ve yükselen yeni sýnýf kendini Yahudilerle çatýþma içinde buldu. Abram Leon'un dediði gibi: "Bu yerli ticaret sýnýfý, tarihsel geliþimin önceki döneminden miras kalan modasý geçmiþ ekonomik pozisyonun sahipleri olan Yahudilerle þiddetle çatýþýyordu." Ýþte bu tarihten sonra Yahudilere yönelik pogrom ve yurttan sürülmelerle karþýlaþýyoruz. Ýspanya, Fransa, Britanya ve çoðu Alman devleti Yahudilerin geniþ ölçeklerde yurttan kovulmalarýný örgütlediler. Yahudilerin ekonomik önemi feodalizmle birlikte öldü, ancak feodalizmin ölümü uzun sürecekti. Leon bu konuda þunlarý söyler: "Baþlangýçta, ekonomik dönüþüm sadece önemli þehir merkezlerine ulaþmýþtý. Derebeyine ait alanlar bu deðiþimden çok az etkilendiler ve feodal sistem buralarda iþlemeye devam etti. Sonuç olarak, Yahudi zenginliðinin kariyeri hala bitmemiþti." Kariyerleri bitmemiþti ama keriyer alanlarý deðiþmiþti. Ticaret alanýndan kovulan Yahudiler tefeciliðe geri döndüler. Büyük tüccarlar, kendi bankalarýný kurmaya baþladýlar. Bankalar, aristokratlara ödünç para vermekten daha ötesini yapýyordu. Yeni bankalar þehirlerdeki büyüyen endüstrilere para akýtýyor ve karlarý topluyorlardý. Geri kalan Yahudi tefecileri ise gittikçe marjinalleþti ve yoksullara borç para veren küçük tefecilere dönüþtü. Yahudiler özel ekonomik rollerini býraktýklarýnda, genellikle dinlerini ve kültürlerini de býraktýlar. Yahudilerin ekonomik rolü egemen üretim biçimine marjinal kalmaya devam ettikçe, Yahudilik Yahudileri toplumun geri kalanýndan farklý bir kültür olarak birarada tutmayý baþardý. Nerede Yahudilerin ekonomik faaliyetleri toplumun geneliyle ortaklýk gösterirse, Kuzey Amerika'nýn Yahudi tarým toplumlarýnda ya da Arabistan'ýn pastoral kabilelerinde olduðu gibi, Yahudiler orada hýzla asimile oluyorlardý. Leon bu konuya þu þekilde açýklýk getirir: "Sadece açýkça tanýmlanmýþ ticari karaktere sahip Yahudi topluluklarý... asimilasyona yönelik bütün çabalara direnme kapasitesine sahip olduklarýný kanýtladýlar." Roma Ýmparatorluðu çöktüðünde egemen üretim biçimi deðiþti. Antik köleci toplum feodalizme yol verdi ve üretim kýrsalda büyük topraklý arazilere döndü. Büyük mal sahipleri, daha çok ve daha çok kendi topraklarýnýn ürünleri ile yaþamaya zorlandýlar. Köle emeðini ortaçaðdaki serflik sistemine benzer koloni sistemi ile deðiþtirmeyle ilgilendiler. Feodal çaðýn baþlangýcý, Yahudilerin rolü düþünüldüðünde Roma Ýmparatorluðu ile önemli bir benzerliðe sahipti. Feodalizm, antik köleci toplum gibi, hala deðiþim deðeri yerine kullaným deðerine dayalý bir üretim biçimiydi. Hatta ticaret, feodalizmin baþlarýnda antik toplumdan daha da marjinal bir rol oynadý. Roma Ýmparatorluðunda bir milyon Yahudi yaþýyordu ve büyük ticaret limanlarýný iþletiyorlardý. Bu tür büyük ticaret merkezleri feodalizmde varlýðýný devam ettiremedi. Ancak Yahudiler feodalizmde baþarýlý oldular çünkü yaþamýný ticaretle kazanan birçok gruptan biri deðil, bütün feodal dünyada ticaret yapan tek önemli grup oldular. Yahudi tüccarlar tarafýndan Feodal Batý'ya getirilen mallar feodal hükümdarlar için büyük önem taþýyordu. Bu yüzden, Yahudiler
toplumda ayrýcalýklý bir yere sahiptiler. Uzun bir dönem, Yahudiler Batý ile Doðu arasýndaki tek ekonomik baðlantý oldular. Kullaným deðeri için tarýmsal üretim yapan bir toplumda Yahudiler hem Doðu'dan lüks mallar getiriyorlar hem de Avrupa'nýn hükümdarlarýna borç para veriyorlardý. Yahudilerin rollerindeki bu bozulma anti-Semitizm için gerekli nedeni saðlýyordu. Yahudi karþýtý pogromlar genellikle çaresiz köylülerin tefecinin kendilerine borç verdiðini gösteren tek belge olan senetlerini yakma giriþimleriydi. Pogromlar Yahudilerin rollerindeki bu bozulmanýn sonuçlarýndan biriydi. Asimilasyon ve sürgün de diðerleri. Yahudiler, yeni dünyaya büyük çiftlik sahipleri ve köylüler olarak göç ediyorlardý. Hristiyanlaþtýlar. Örneðin 19. yüzyýldan sonra Güney Amerika'da artýk bir avucun ötesine geçmeyen Yahudi
kalmýþtý. Yahudiler, 19. ve 20. yüzyýl Batý Avrupa'da, boyunca sürgünlere, pogromYahudiler asimile lara, soykýrýmlara maruz o l m a y a kaldýlar. Yahudiler, acýlarýn, baþlamýþlardý. vahþetin en büyüðünü ise Nazi Farklý bir ekonomik Almanyasý’nda yaþadýlar. role sahip olmayýþ Yaklaþýk 6 milyon insan yavaþ yavaþ ayrý bir Yahudi olduðu için Nazilerin sosyal grup ölüm kamplarýnda katledildi. olmanýn temelini çürütmüþtü. Ancak Doðu Avrupa'da, özellikle Polonya'da, çok farklý bir süreç yaþanýyordu. Sanayinin Batý Avrupa'da geliþmesinden uzun zaman sonra bile Doðu Avrupa hala feodal ekonomiye baðlý kalmaya devam ediyordu. Yahudilerin geleneksel ekonomik rollerine devam edebileceði bir alaný temsil ediyordu Doðu Avrupa. Leon bu durumu þöyle anlatýr: "Polonya'da sosyal ve politik örgütlenme deðiþmeden kaldýðý sürece bu durum böyle devam etti... 18. yüzyýlda, Polonya feodalizmi kendini ölümcül bir hastalýk çeker halde buldu. Doðu Avrupa'daki Yahudilerin laik duruþu köklerinden sallanýyordu. Yahudi sorunu, Batý'da tarihe karýþmaya yüz tutmuþken, Doðu Avrupa'da þiddetle birden alev alýyordu. Alevler, ki Batý'da sönmeye yüz tutmuþtu, Doðu'da yükselen büyük yangýndan canlýlýðýný yenilemiþti."
13
MARKSiST BAKIs Eziyetten kaçan Yahudiler Batý Avrupa'ya ve Amerika'ya göç ettiler. Kapitalizmin candamarýnda artýk ayrý bir rol oynamýyorlardý ve bu nedenle asimile olma basýncý altýndalardý. Ýþçi sýnýfýný bölmek için ýrkçýlýðýn iþe yararlýlýðýný keþfetmiþ bir sistemin baðrýna gidiyorlardý. Ýþte bu gerilim Siyonizme yol vermiþti. Yahudi devleti oluþturmanýn Museviliðin her zaman merkezinde olduðunu söyleyenlere þunu söylemek mümkün: neden o zaman 2000 yýl boyunca Yahudiler gerçekten bu topraklara dönmeye çalýþmadýlar? Filistin'e dönmenin eski savunucularýnýn Ortodoks Museviliðin sert iþkencelerine uðradýðýný söylemeden de geçmeyelim. Filistin'e göçme fikri Yahudilerin toplumda deðiþen pozisyonlarýnda aramak gerekir. Leon bunu þöyle açýklamaktadýr: "Gerçekte Musevilik feodal sisteme dahil edildiði sürece Zion'un düþleri... Museviliðin gerçek ilgileri ile örtüþmedi. 16. yüzyýl Polonya'sýnýn Yahudileri bugün Amerika'daki milyoner bir Yahudi gibi Filistin'e geri dönmeyi çok az düþünüyordu." Siyonizm kapitalizmden kurtulmadan Yahudi sorunu çözmeye çalýþýyordu. Bu tarihin saatini geri döndürme çabasýndan baþka birþey deðildi. Kapitalizm, Yahudi sorununu çözme kapasitesinde olmadýðýný kanýtladý. Aksine kapitalizm, Yahudilere yönelik eziyetlerin kalbinde yer alýyordu. Kapitalizm, anti-Semitizmi iþçi sýnýfýnýn mücadelesini zayýflatmak için bir araç olarak kullanýyordu. Siyonizmin yolu, ancak emperyalizmin bölgedeki çýkarlarýna hizmet edebileceðiYaratýlan hayali düþmanlar, gözümüzün ni kanýtladýðýnda açýldý. 19. yüzyýla dayanan bu rüya, ancak 2. Dünya Savaþý'ndan önündeki içerdeki sýnýf düþmanlarýmýzý sonra emperyalistlerin Ortadoðu'nun baðrýna sapladýðý bir kama olmayý kabul gizlemeyi hedeflemektedir. Sorunlarýn ettiðinde gerçekliðe büründü. Tarihsel bir ironi yaþanýyordu. 19. ve 20. yüzyýlýn en sorumluluðu bir dýþ düþmana ve onun çok ezilen, baskýlara, zulümlere, katliamlara maruz kalan ulusu þimdi emperyaiçerdeki iþbirlikçilerine aktarýlarak (bu lizmin Ortadoðu'daki kýrbacý oluyordu. Dünün ezilenleri bugünün vahþi ezenleri kimi zaman Yahudiler, kimi zaman olmuþtu. Sabetayistler olur) egemen sýnýfýn ideoloAncak kapitalizm Yahudilerin toplumda ayrý bir ekonomik rol oynamasýna son jik yörüngesine girmemiz saðlanmakta ve verdiði ölçüde onlarýn özgürleþmesinin yolunu da açýyordu: kapitalizme karþý yeni böylece içerdeki asýl hesaplaþmanýn önü sýnýf kardeþleriyle birleþerek mücadele etme olanaklarý yaratarak. Ýþte sadece bu kesilmektedir. Bu nedenle, dünyada mücadele Yahudilere gerçek kurtuluþu saðlayabilecek mücadeledir. olduðu kadar Türkiye'de de yaygýn olan Leon'un dediði gibi "tarladaki ve fabrikadaki insanlar sonunda kapitalizmin anti-Semitizme, Yahudilere yönelik boyunduruðunu devirdiðinde, özgürleþmiþ insanlýðýn önünde geleceðin sýnýrsýz önyargýlara karþý durmak ve tarihi boyungeliþmesinin kapýlarý açýldýðýnda, Yahudi kitleler yeni dünyanýn inþasýna önemsiz ca pogromlara, yurttan atýlmalara, katkýlardan daha önemlisini yapacaklardýr." soykýrýmlara mahkum edilmiþ bu halka Bu sonuç sadece Yahudilere deðil dünyanýn bütün ezilenlerine uygulanabilecek tek karþý fanatik nefretin deðil, insanlýða gelegerçektir. Sadece sosyalizm gerçek özgürlüðün yolunu açacaktýr. ceksizliði dayatan kapitalist sisteme karþý Sonuç bilincin ve mücadele azminin taþýyýcýsý Yahudiler üzerine komplo teorilerinin dayandýðý bir diðer nokta ise Yahudileri her olmalýyýz. anlamda bir bütün olarak görmek ve duruþu ne olursa olsun her birinin ortak bir komplonun parçasý olduðunu varsaymaktýr. Bu varsayým, Yahudileri hem ekonomik hem de politik bir birlik içine sokar ki bu argümana en büyük yanýt Yahudi olan devrimci önderlerdir: Marksizm'in Engels'le birlikte kurucusu Marks, Ekim Devrimi'nin ikinci mimarý, Dýþiþleri Komiseri ve Kýzýl Ordu'nun kurucusu Troçki, Sovyet Hükümeti'nin Baþkaný Sverdlov, Komünist Enternasyonal'in Baþkaný Zinovyev, Basýn Komiseri Radek, devrim öncesinde Moskova Sovyeti Baþkaný Kamanev, Uritsky, Alman Devrimi sýrasýnda katledilen Alman iþçi sýnýfýnýn unutulmaz iki önderi Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht ve Macar devrimci önder Bela Kun. Devrimci saflardaki Yahudilere verilen örnekler artýrýlabilir. Ancak biz burada keselim. Komplocularýn, devrimci Yahudilerin de bu komplolarýn bir parçasý olduðu iddiasý gülünç olmaktan öteye gidemez. Bu devrimci önderlikler, insanlýðýn kapitalist çarklarýn öðütücülüðünden kurtulup sýnýfsýz, sömürüsüz, sýnýrsýz bir dünya kurmasý için bazen bedelini hayatlarýyla ödedikleri, uðrunda her türlü fedakarlýða katlandýklarý bir mücade içinde olmuþlardýr. Yahudilerin kurtuluþunu, her daim dünya iþçi sýnýfýnýn kaderine baðlamýþlar ve sýnýf mücadelesinde diðer kapitalistler gibi Yahudi kapitalistleriyle de karþý saflarda bulunmuþlardýr. Sadece Yahudi devrimciler deðil, iþçi ve ezilenlerin kurtuluþu için mücadele eden Rus yoldaþlarý da Yahudilere yönelik pogromlara karþý direniþler örgütleyerek Yahudiler üzerindeki baskýlara karþý mücadele vermiþlerdir. Diðer yandan da Yahudileri, Yahudi gettolarýnda izolasyona mahkum etmek isteyen burjuva Yahudi örgütlerine karþý Yahudilerin gerçek kurtuluþlarýnýn ancak insanlýðýn kurtuluþu ile mümkün olacaðýný anlamalarý ve devrimci saflarda yerlerini almalarý için mücadele etmiþlerdir. Bunlara ek olarak, günümüzden bir örnekle de Yahudilerin politik bir bütünlük taþýmadýðýný ortaya koyabiliriz. Bu örnek, Ýsrail'in nükleer çalýþmalarýný kamuoyuna ifþa eden ve bu yüzden 11 yýlý hücre hapsinde olmak üzere 18 yýl hapis yattýktan sonra bile yaptýðýndan piþmanlýk duymadan, zafer iþaretleriyle hapisten çýkan, hapisten çýktýktan sonra da sýk sýk çeþitli nedenlerle tutuklanan Mordechai Vanunu'dur. Varoldu varolalý Museviliðin bir emri olan Yahudi devleti kurmak ve dünya üzerinde iktidarýný saðlamak isteyen bir Yahudi için ne uygun davranýþlar deðil mi!
14
MARKSiST BAKIs Gelelim Yahudilerin ekonomik olarak da bir bütün olarak kabul edilmesine. Bu yaklaþým bütün Yahudileri zengin, güçlü varsayar. Bu argüman da bir safsatadan baþka birþey deðildir. Her ulus gibi Yahudiler de bünyesinde farklý sýnýflarý ve bu sýnýflar arasýndaki çeliþkileri, çeliþkilerden doðan çatýþmalarý barýndýrýr. Buharin'in aðzýndan Moldovyalý Yahudileri dinlerken bunu görmek mümkün: "Sýcak ve çýplak steplerin ortasýnda, kasabalara özgü küçük kulübeler göze çarpýyordu; ayrýca yoksul Yahudilerin yaþadýðý birkaç haneden oluþan ufak köyler de saða sola serpiþtirilmiþti; trahoma hastalýðýndan dolayý gözleri çukura kaçmýþ, vücutlarý pire ýsýrýklarýyla dolu bu zavallý insanlar bulabildikleri ufak tefek iþlerle ayakta kalmaya çalýþýrlardý. Küçük el iþleri, arabacýlýk ya da tüm stoklarý birkaç iðne, biraz iplik makarasý, küçük mataralar ve birkaç kutu kibritten ibaret olan sefaletle eþdeðer sözümona ticari faaliyetlerini yürüterek bir þekilde varlýklarýný sürdürmek için çabalarken bir yandan da son derece gürbüz insanlar gibi çoðalmayý ihmal etmezlerdi; pislik, çamur ve böceklerle kaplý sokaklarda, aç karnýna koþuþturup duran çocuklarýnýn dýþ görünüþleri, Yehova'larýnýn bu seçilmiþ halký ne kadar koruyup kayýrdýðýný ortaya koysa da bu durum onlarý bu üreme isteðinden vazgeçirmemiþti."(3) Buna benzer onlarca alýntý vermek mümkün. Uzatmadan, þunlarý söylemek yeterli: Yahudiler içinde farklý sýnýflarý ve dolayýsýyla farklý ekonomik ve güç iliþkilerini barýndýran bir ulustur ve bu ulus içindeki sýnýfsal çeliþkiler de dünyadaki diðer örneklerde olduðu gibi çatýþmalarla, mücadelelerle sonuçlanýr. Son olarak, þunlarý söylemek gerekmektedir ki sýk sýk karþýlaþtýðýmýz, hatta belki de önyargýlarýmýz nedeniyle zaman zaman kabul ettiðimiz Yahudilere yönelik komplo teroileri sadece ve sadece antiSemitizme, yani Yahudi düþmanlýðýna, ýrkçýlýða hizmet etmektedir. Her daim de bu teoriler bulunduðu ülkedeki vatansever duygularý kabartmak için kullanýlmaktadýr. Bilinmelidir ki kapitalist cehennemi yaþayan iþçiler ve ezilenler için en büyük zehir, bu sistemin efendileriyle çýkarlarýnýn ortak olduðunu sanmalarý ve kader ortaðý olduklarý halklara karþý kin ve nefret beslemeleridir. Yaratýlan hayali düþmanlar, gözümüzün önündeki içerdeki sýnýf düþmanlarýmýzý gizlemeyi hedeflemektedir. Sorunlarýn sorumluluðu bir dýþ düþmana ve onun içerdeki iþbirlikçilerine aktarýlarak (bu kimi zaman Yahudiler, kimi zaman Sabetayistler olur) egemen sýnýfýn ideolojik yörüngesine girmemiz saðlanmakta ve böylece içerdeki asýl hesaplaþmanýn önü kesilmektedir. Bu nedenle, dünyada olduðu kadar Türkiye'de de yaygýn olan(4) anti-Semitizme, Yahudilere yönelik önyargýlara karþý durmak ve tarihi boyunca pogromlara, yurttan atýlmalara, soykýrýmlara mahkum edilmiþ bu halka karþý fanatik nefretin deðil, insanlýða geleceksizliði dayatan kapitalist sisteme karþý bilincin ve mücadele azminin taþýyýcýsý olmalýyýz. Yoksa, sisteme karþý öfkemizi, bu sistemi deðiþtirme güç ve isteðimizi egemenlerin yarattýðý çýkmaz sokaklarda heba eder, bu kokuþmuþ düzende yaþamaya uzun bir süre daha mahkum oluruz, ta ki kendi sýnýf bilincimizi geliþtirip birlik olarak egemenleri alaþaðý edene kadar. Ortadoðu'da emperyalizmin kýrbacý olan Siyonist Ýsrail'in yaptýklarýnýn sorumlusu Yahudi halký deðil, emperyalizmle çýkar birlikteliði yapmýþ Yahudi yönetici sýnýfýdýr. Bu, Nazilerin katliamýndan Alman halkýnýn sorumlu tutulamamasý kadar nettir. Öyleyse iþçi Siyonizmin yolu, ancak sýnýfý yaþadýðý cehennemin bir sorumlusunu arýyorsa kardeþ halklara deðil, önce emperyalizmin bölgedeki çýkaryanýbaþýndaki kendi yönetici sýnýfýndan baþlamak üzere emperyalist güçlere bakmak larýna hizmet edebileceðini zorundadýr. kanýtladýðýnda açýldý. Tarihsel Komplo teorileri ile hafýzalara kazýnmak istenen Yahudilere yönelik ýrkçý fikirlerdir, anti- bir ironi yaþanýyordu. 19. ve 20. Semitizmdir. Bizim olmasý gereken kimliðimiz anti-Semitizm deðil, anti-siyonizmdir, yüzyýlýn en çok ezilen, baskýlara, anti-kapitalizmden kopmamýþ bir anti-emperyalizmdir. Bunun da yolu Ýsrail'in bölgedeki zulümlere, katliamlara maruz önemli müttefiklerinden biri olan kendi yönetici sýnýfýmýzýn emperyalist projelerine geçit kalan ulusu, þimdi emperyalizmin Ortadoðu'daki kýrbacý vermemekten geçer, vatanseverlikle onlarýn yolunu açmaktan deðil. Aynur Akman oluyordu. (1) Fransa'nýn Londra Büyükelçisi Daniel Bernard bir kokteylde "dünyanýn karþýlaþtýðý problemlerin hepsi bu boktan ve küçücük ülke Ýsrail'den kaynaklanýyor. Niçin bu adamlar yüzünden III. Dünya savaþý tehlikesiyle karþý karþýya olalým?" demiþti. (Hür, Ayþe, Küreselleþen Anti-Semitizm ve Türkiye, 18.10.2005, Birikim) (2) Abram Leon, 1918'da Polonya'da doðdu ve 1920lerin sonlarýna ailesi ile birlikte Belçika'ya göç etti. 1940'da Naziler Belçika'yý iþgal etti ve Leon, Nazilere karþý Troçkist bir yeraltý direniþ hareketine liderlik etti. 24 yaþýnda Yahudiler sorununa yönelik Marksist bir bakýþ açýsýyla çok önemli analizler içeren bir kitap yazdý. 1944'te yakalanan Leon, Auschwitz'deki gaz odalarýnda katledildi. Bu yazý dahilinde Abram Leon'a ait bütün alýntýlar, onun " " çalýþmasýndan alýnmýþtýr. (3) Buharin, Nikolay, Herþey Nasýl Baþladý, s. 77, Epos Yayýnlarý, Ankara: 2003. (4) Konrad Adenauer Vakfý'nýn 1998 yýlýnda Ýstanbul'da yaptýðý bir araþtýrmanýn sorularýný yanýtlayan gençlerin yüzde 70.6'sýnýn "Yahudilerin iyisi olmaz, çoðu kötüdür" demektedir. Çukurova Üniversitesi'nden Müfit Gömleksiz ve Adnan Gümüþ'ün 199799 arasýnda Adana'da 22 farklý liseden 1735 öðrenci arasýnda yaptýðý araþtýrmada "Hitler Almanya'sýnda Yahudiler sürülmüþse, bunda kendilerinin tamamýyla suçsuz olduklarý söylenemez", "Yahudiler, tarihte pek çok kötülük yaptý", "Yahudilerin (ve Ermenilerin) ülkemizi terk etmesi, bizim için çok iyi olur" gibi ifadelere katýlýmcýlarýn sadece yüzde 30'unun karþý çýkmýþtýr. Bu araþtýrmalar Türkiye'deki Yahudi düþmanlýðýnýn yaygýnlýðýný ortaya koymaktadýr.
15
MARKSiST BAKIs
Ýhanete Uðrayan Nepal Devrimi
NKP-M'nin burjuva ve emperyalist güçlerle yaptýðý anlaþmanýn bir gereði olarak silahlarýný BM'ye teslim edeceðini söylemiþtik. Gerçekler karþýsýnda gözlerini kapatmayý tercih edenlerin bize karþý bu konudaki en büyük argümaný þuydu: "NKP-M anlaþma gereði olarak silahlarý teslim etmeyi kabul etmiþtir, ancak bu, teslim edeceðini göstermez. Bu bir taktiktir. Siz de bu sürecin bu þekilde sonuçlanmayacaðýný göreceksiniz." Hayat, tabii ki, temenniler üzerine dönmüyor.
Marksist Bakýþ'ýn 8.sayýsýnda Nepal'deki son geliþmeleri incelemiþ, geliþmeler ýþýðýnda Nepal'de yaþanan devrimci durumun analizini yapmýþtýk. Aradan geçen zaman zarfýnda gerçekleþen olaylar sýnýflarýn ve deðiþik siyasal güçlerin tavrýný þüpheye yer býrakmayacak þekilde netleþtirdi. Dolayýsýyla, "öyle dendi ama acaba öyle mi olacak", "peþin hüküm veriyorsunuz ama olaylarýn nereye varacaðý belli olmaz" türünden, politik analizlerin açýklýðýna gölge düþürmek isteyen kývýrmalarýn artýk bir anlamý kalmadý. Güneþin balçýkla sývanamayacaðýný, N e p a l ' d e k i Maoistlerin devrimi Nepal büyük sermayesi lehine yarýda kestiðini, çok net biçimde ortaya koyan Marksist Bakýþ'ýn Nepal devrimci durum analizi, tarih tarafýndan ispatlanmýþ bulunuyor. Nepal'deki Devrimci Durumun Kýsa bir Özeti Yazýnýn esas konusuna geçmeden evvel Nepal'deki devrimci durum hakkýnda bilgisi olmayanlarý bilgilendirmek adýna devrimci durumun kýsa bir özetini yapmakta fayda var. Halkýn büyük çoðunluðunun kýrlarda yaþadýðý, gerek kýrýn gerekse de þehirlerin büyük yoksulluk içinde yaþamýný sürdürmeye çalýþtýðý Nepal'de krallýða karþý giriþilen eylemlilikler 2006 nisaný itibariyle en olgun safhasýna gelmiþ bulunmaktaydý. 2006 Nisaný bir sosyal devrim için her koþulun büyük ölçüde olgunlaþtýðý bir dönem olarak yeni bir "Dünyayý Sarsan On Gün" olabilirdi. Kral karþýtý muhalefet cephesinin en önemli bileþenlerinden birisi krallýðýn etkisizleþmesini arzulayan fakat bu deðiþimin olabildiðince kitle radikalizminin inisiyatifi dýþýnda olmasýný isteyen Nepal burjuva sýnýflarý idi. Bunlar, baþýný Nepal Kongre Partisi'nin çektiði Yedi Parti Ýttifaký'ný oluþturmuþlardý. Bu ittifakýn uluslararasý müttefikleri ise Nepal konusunda Çin'le çekiþen Hindistan ve ABD idi.
16
Krallýk karþýtý muhalefetin asýl ciddi damarý iþçi sýnýfý ve kent yoksullarýydý. Alt sýnýflarýn politik liderliðini ise Nepal Komünist Partisi (Maoist) (NKP-M) yapmaktaydý. NKP-M, uzlaþmacý muarýzlarýnýn aksine mücadeleci bir çizgi izleyerek kurulduktan kýsa bir süre sonra hýzla kýr yoksullarýnýn desteðini kazandý ve on binlerce silahlý militana sahip, kýrsal kesimin %90'ýnýna yakýnýný kontrol eden bir gerilla hareketi yarattý. Nepal'deki çürümüþ rejimin sapýr sapýr döküldüðü devrimci dönem boyunca NKP-M (kendilerinin de kabul ettiði gibi) istese iktidara rahatça uzanabilecekken Nepal burjuvazisi ile uzlaþma yoluna gitti. Krallýðý çökerten kitlesel genel grev, blokajlar ve barikatlar dalgasý sonucu Nepal kralýnýn yetkilerinin büyük ölçüde kýrpýlmasýnda uzlaþýldý. Böylelikle, dönüþüm, Nepal burjuvazisinin baþýndan beri hayalini kurduðu þekilde gerçekleþmiþ oldu. NKP-M kapitalist iliþkilere karþý çýkmayacaðýný belirtti, Kurucu Meclis oluþturulmalý ve burjuva demokrasisine geçilmeliydi. Böylelikle alt sýnýflarýn devrimci mücadele boyunca ödediði çok aðýr bedeller büyük sermayenin önünü açmaya yaramýþ oldu. NKP-M ise sözde devrimci demogojileri bir kenara býrakýrsak, StalinistMaoist aþamalar teorisinin izinden giderek devrim saflarýný terk etmiþ oldu. Maoistler Ne Diyor? Özü bu þekilde olan Nepal analizimize karþýlýk olacak þekilde Nepalli ve Türkiyeli Maoistlerden savunmalar geldi. Marksist Bakýþ, Nepal Devrimi'nin ihanete uðramasýnýn baþlýca sorumlusu olan, kökleri Ýkinci Enternasyonalci Menþevizme giden, Stalinist-evrimci-aþamacý ideolojik perspektifle hesaplaþmak niyetindedir. Bu eleþtiride esas kýlavuzumuz devrimci Marksizm ve onun temel bileþeni sürekli devrim olacaktýr. Bu amaçlar doðrultusunda, Maoistlerin uzlaþmacý tutumlarýný mazur göstermek adýna yaptýklarý savunmalarýnda öne sürdükleri argümanlarý tartýþmak zorunlu hale geliyor. NKP-M'nin burjuva ve emperyalist güçlerle yaptýðý anlaþmanýn bir gereði olarak silahlarýný BM'ye teslim edeceðini söylemiþtik. Gerçekler karþýsýnda gözlerini kapatmayý tercih edenlerin bize karþý bu konudaki en büyük argümaný þuydu: "NKP-M anlaþma gereði olarak silahlarý teslim etmeyi kabul etmiþtir, ancak bu, teslim edeceðini göstermez. Bu bir taktiktir. Siz de bu sürecin bu þekilde sonuçlanmayacaðýný göre-
MARKSiST BAKIs ceksiniz." Hayat, tabii ki, temenniler üzerine dönmüyor. Son süreçte hepimiz þahit olduk ki NKP-M silahlarýný anlaþma uyarýnca konteynýrlara yükledi, kilit altýna aldý. Anahtarlarýnýn onlarda olacaðýný kendine teselli noktasý yapmak isteyenler olabilir diye þimdiden belirtelim konteynýrlar sürekli emperyalist Birleþmiþ Milletler (BM) gözetiminde olacak. Bundan sonra, olur da bir durum geliþirse, NKP-M silahlara ulaþmak için anahtarlarý kullanmaya bile fýrsat bulamayacaðý açýk. Asýl nokta da zaten silahlarýn kaybedilmesi ya da yeniden alýnmasýnýn kolay ya da zor oluþu deðildir. Silah bulmak isteyenler için silah temin etmek o kadar da zor deðil. Mesele NKP-M'nin bu hareketinin devrimci mücadeleyi býrakmýþ olmasýndan baþka bir anlama gelmeyiþidir. Gerçek devrimci çizgiye sahip bir hareketin yapmasý gerekense tam tersiydi, yani halký silahlandýrmak. NKP-M ise býrakýn halký silahlandýrmayý kendisini silahsýzlandýrdý. Silahlarýný BM'ye kelimenin tam anlamýyla teslim eden NKP-M liderliðinin "anahtar bizde" laflarý da teslimiyetini örtbas edip kendisini ve taraftarlarýný avutmaktan baþka bir anlam taþýmýyor. Artýk NKP-M sosyalizm mücadelesini barýþçýl yollarla (bu bize Bernstein'ý, Kautsky'i hatýrlattý) parlamentodan, hatta hükümetten gerçekleþtirecek(!), artýk sosyalizme seçimler yoluyla mý ulaþýr onu bilemeyeceðiz. Kitlelerin derin nefret duyduðu krallýðý bile ortadan kaldýrmadan (býraktýk sosyalist devrimi) NKP-M silahlý mücadeleyi býrakmýþ, silahlarýný da emperyalist BM'ye teslim etmiþtir. Bu kelimenin tam anlamýyla bir ihanettir. Bu açýk gerçeði hiçbir demagoji gizleyemez. NKP-M aþamalý devrim çizgisinden bile geriye düþmüþtür. Aþamalý devrim anlayýþýnýn her zaman ihanetlerle sonuçlandýðý daha önce de söylemiþ, dergimiz sayfalarýnda yerini alan Ýran, Ýspanya, Yunanistan ve birçok tarihsel örnekle bunu Bir devrim, hesapta olan ya da ortaya koymuþtuk. NKP-M ise demokratik devrimin içeriðini bile doldurmayý bek- olmayan onlarca büyük zorlukla lemeden bir teslimiyetin içine girmiþtir. Nepal halkýnýn derin nefretini çeken kralkarþý karþýyadýr. Bunlardan birisi lýk hala yerinde durmaktadýr. NKP-M sahip olduðu hem kitlesel desteði hem de silahlý gücü devrim için kullanmamakta, emperyalist ve burjuva güçlerle pazarlýk de þüphesiz emperyalistlerin doðruiçin bir koz saymaktadýr. Yoksa baþka türlü aylarca kitlelerin direniþi karþýsýnda dan askeri müdahalesidir. Bu en kaðýttan bir kuleye dönüþen krallýðý yýkýp iktidarý eline almamasýný kim açýklaya- temel gerçeklik ortada dururken bilir(Hindistan iþgali tartýþmasýný da inceleyeceðiz). Ýktidarý alma iradesini göster- emperyalist ordularýn müdahalesimekten kaçan NKP-M tüm iktidarsýzlýðýyla bu anlaþma ile rahatlamýþa benziyor! ni bahane edenler küçük burjuNKP-M'nin bu anlaþmayý kabul etmesinin arkasýnda Nepal kraliyet ordusunun gücü vazinin iktidarsýzlýðýný ve bunun ve Hindistan iþgali tehlikesinin olduðu tartýþmasýna gelirsek. Nepal kraliyet ordusunun gücünden dem vuranlar varsa onlara þunu söylemekle yetineceðiz: o zaman kaynaðý olan burjuva mülkiyet kendilerine dünyanýn en büyük ordularýndan birine sahip Türkiye'de devrim iliþkileri önünde eðilmenin örneðini sunuyorlar. mücadelesinden vazgeçmelerini tavsiye ederiz! Gelelim Hindistan'ýn iþgali tartýþmalarýna. NKP-M'nin duruþunu asýl dayandýrdýðý nokta krallýðýn devrilmesi ve iktidarýn NKP-M'nin eline geçmesi durumunda Hindistan'ýn Nepal'i iþgal edeceði ve devrimin bu þekilde yenilmesindense uzlaþmaya varmanýn gerektiðidir. NKP-M'nin bu ihanetini ortaya koyuþumuz karþýsýnda "NKP-M'nin somut durumun somut analizini yaparak adýmlar attýðý, her duruma uygun bir reçete çýkarýlamayacaðý" söylenmekte. Somut durumun somut analizini yapmaktan kastedilen her seferinde bir ihanetin üstünü örtbas edebilmek için bir kýlýf yaratýlmaya çalýþýlmasýdýr. Ancak þimdi ortadaki gerçeklik bir kýlýfla saklanamayacak kadar açýktýr. Bir devrim, hesapta olan ya da olmayan onlarca büyük zorlukla karþý karþýyadýr. Bunlardan birisi de þüphesiz emperyalistlerin doðrudan askeri müdahalesidir. Bu en temel gerçeklik ortada dururken emperyalist ordularýn müdahalesini bahane edenler küçük burjuvazinin iktidarsýzlýðýný ve bunun kaynaðý olan burjuva mülkiyet iliþkileri önünde eðilmenin örneðini sunuyorlar. Her devrim sonrasý iktidarýn ABD'nin nükleer saldýrýlarýyla haritadan silinme tehdidiyle karþý karþýya olduðu günümüzde olasý bir iþgal tehditi karþýsýnda devrim yerine uzlaþmayý tercih edenleri safça anlamaya çalýþmanýn hiçbir anlamý yok. NKP-M ve onun ideolojik duruþunu dünya üzerinde paylaþan diðer unsurlar, öyleyse 1959 Kübasý'nda olsalardý ABD'ye raðmen iktidarý almaya yeltenmezlerdi bile. "O dönemi farklý kýlan SSCB vardý" diyenler olabilir, onlara da hatýrlatalým SSCB'nin Küba için bir referans noktasý olmasý bir yýl sonra, ancak Domuzlar Körfezi Çýkarmasý'ndan sonra olmuþtur. Küba ancak bu tarihten sonra "sosyalist" olduðunu açýklamýþtýr. Öyleyse bu hareket, SSCB desteðine baðlanamaz. Paris Komünü'nden, Ekim Devrimi'ne, 1979 Nikaragua Sandinist Devrimi'ne dek bütün devrimler (burada örnek verilen bu devrimler arasýnda nitelik farklarý olduðunu vurgulayalým) için emperyalizmin askeri tehditi ya fiilen yaþama geçmiþtir ya da çok büyük bir tehdit olarak her zaman olasý bir durum olmuþtur. Býrakýnýz kapitalizmi, kapitalizm öncesi dönemlerden bu yana dünyanýn herhangi bir yerindeki bir ülke sadece bölge ülkelerinin deðil, farklý coðrafyalardaki güçlerin de iþgal ve savaþlarýnýn tehditi altýndadýr. Yüksek teknolojideki uçaklarla dünyanýn bir ucundan diðeri ucuna dakikalar içinde kullanýlabilen nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlarýn kitlesel ölümler yarattýðý bu çaðda bu tehdit her zamankinden daha da günceldir. Paris Komünü'nden bu yana devrimci mücadele uluslararasý kapitalist odaklarýn saldýrý tehditi ve bir fiil saldýrýlarýyla yüzyüze kaldý. Marks, Engels, Lenin, Rosa, Troçki ve daha niceleri bu tehdit karþýsýnda yýlmadý. Bizim de yýlmaya niyetimiz yok. Ekim Devrimi'nin Gösterdikleri 1917 Rus Devrimi birçok açýdan hala büyük dersleri bünyesinde barýndýrýyor. Bu derslerden ilki devrim ülkesine emperyalizmin askeri müdahalesiyle ilgili. Tarihsel deneyim þunu göstermektedir: emperyalist güçler, devrim
17
MARKSiST BAKIs ülkesine kolay kolay saldýramazlar, çünkü devrimci dalganýn kendi ülkelerine sýçramasýndan korkarlar. Gözden kaçýrýlmamasý gereken bir nokta hiçbir ulusun izole olarak yaþamadýðýdýr. Devrim heyecaný sadece devrimin yaþandýðý ülkeyi deðil diðer bölgelerde yaþayan iþçileri ve yoksul halký da saracaktýr. Bu durumda emperyalistler devrim ülkesine saldýrarak kendilerini maceraya atmak istemezler. Bunun tarihte birçok örneði vardýr. Birinci Dünya Savaþý sonrasý Ýngiliz emperyalistlerinin Ýstanbul ve Anadolu'yu tamamen ele geçirmek yerine Yunan burjuvazisini bu iþe sürmelerinin nedeni Rus Devrimi'nin yarattýðý etkiden dolayý radikalleþen Ýngiliz proletaryasýndan çekinmeleridir. Ekim Devrimi'nden sonra Rusya'ya karþý emperyalistlerin doðrudan örgütleyicisi olduklarý Beyaz Ordular oluþturulmuþtur. Ama bu da Ekim Devrimi'nden sonra baþlayan birinci devrimci dalganýn geri çekilmesi sayesinde mümkün olabilmiþtir. Öte yandan Bolþevikler hiçbir zaman emperyalist saldýrganlýðý gözardý etmemiþlerdir, ne var ki bir an olsun devrimi bu tehdit yüzünden yapmamayý ya da ertelemeyi düþündüklerini kimse söyleyemez. 4 milyonu Kýzýl saflardan olmak üzere 6 milyon insanýn yaþamýný yitirdiði bir iç savaþ devrimin bedeli olmuþtur. Kýsacasý emperyalist saldýrganlýk riskini göze alamayanlara devrimci denemez Rus Devrimi'nin bu derslerini Nepal'e uyarlarsak þunlarý Prachanda ve NKP-M’nin Nepal'deki Hindistan iþgali tehditinin büyük- söyleyebiliriz. devrim zaten güçlü olan lüðünden dem vuruþlarý, Nepal burjuvazisi ve emperyalist güçlerle Hindistan'daki devrimci damarlarda bir atýlýma sebep olacaktýr. uzlaþmalarýný maruz göstermek Bu nedenle Hindistan egemen çabasýndan baþka birþey deðil. sýnýfý Nepal'e kolay kolay saldýramaz. Hindistan iþçi sýnýfý böyle bir saldýrý karþýsýnda boþ durmayacaktýr. Olaylarýn seyrinde en önemli halkalardan biri kuþkusuz sürekli devrim perspektifidir. Bu perspektif kapitalistlere küresel ölçekte bir tokat vurulmasýnýn temel aracýdýr. Diyelim ki emperyalistler çok rizikolu bir iþe giriþtiler ve devrimin gerçekleþtiði Nepal'e saldýrdýlar. Böyle bir durumda Nepalli devrimciler Nepal yoksul halkýnýn, köylülerin ve iþçilerinin büyük desteðini kazanacak ve uzun sürecek bir savaþa gireceklerdir. Yabancý bir gücün saldýrýsýna ya da iþgaline uðrayan bir ülkede devrimcilerin azimle savaþan bir iþçi-köylü ittifakýný yanýnda bulmasý iþten bile deðildir. Üstelik Nepal burjuvazisinin iþgal iþbirlikçisi tutumu burjuvaziye zaten cýlýz olan toplumsal desteði tamamen sýfýrlayacaktýr. Ýþgalciler gidici, halk kalýcýdýr. Bu durumda devrimin kýzýl bayraðýný kimsenin Nepal'den sökemeyeceðini belirtebiliriz. Kendi patronlarýnýn sýnýf kardeþlerini gýrtlakladýklarýný gören Hintli proleterlerin bu duruma sessiz kalacak larýný düþünmek safdillik olur. Direniþ uzadýkça
18
Hindistan ordusunun Nepal'deki ömrü kýsalacaktýr, aksi takdirde devrimin kemikli eli Hindistan kapitalizminin gýrtlaðýný sýkmaya baþlayacaktýr. Kýsacasý Nepal'in Hindistan tarafýndan iþgalini bahane etmek, devrimin gerçekliðini reddetmekten baþka birþey deðildir. Bizim görevimiz emperyalistlerin devrimimize saldýrý tehlikesi karþýsýnda devrimden uzak durmak deðil, devrim ateþini saldýrgan odaklarýn merkezinde yakmaktýr. Ekim Devrimi'nden çýkarýlacak bir ders de Rus Devrimi'ndeki Menþeviklerle NKP-M'nin devrim sürecindeki tutumunun ne kadar benzer olduðudur. Hatýrlanýrsa Rus Devrimi'nde RSDÝP'teki bölünmenin temel nedeni Rus Devrimi'nin karakteri sorunuydu. Menþevikler, devrimci gelenekten kopmuþ olan Ýkinci Enternasyonal'in tutumuna paralel olarak evrimci bir çizgiyi savunuyor, Rusya için aþamalý devrimi uygun buluyorlardý. Buna göre Rusya'da iþçi sýnýfýnýn geliþmiþlik düzeyi "geri" olduðu için ilk önce bir burjuva demokratik devrim zorunluydu. Yani devrimin esas sahibi burjuvazi idi. Sosyalistlerin görevi burjuva demokratik devrimden sonra iþçilerin haklarýný savunmak ve daha ileriki bir tarih için sosyalizme hazýrlanmaktý. Kurucu meclisle baþlayacak olan burjuva demokrasisi sosyalist devrim mücadelesini uzunca bir dönem boyunca öncelleyecek olan bir reel hedefti. Bugün NKP-M'nin stratejisi de ana hatlarýyla böyle. Söylemler ya da yapýlanlar Menþeviklerin tutumuyla ayný. Toplumsal yaþamda kalýcý ve gerçek dönüþümlerin önüne sonu gelmez aþamalar koyan Ýkinci Enternasyonalci-Menþevik karþý devrimcilik türü daha sonra Stalinizm tarafýndan devranýlmýþtýr. Maoizm de Stalinizmin katý bir yorumu olarak Nepal'de ayný çizgiyi sürdürmüþtür. Devrimci Marksist Tavýr Ne Olmalý Devrimci görev devrim ateþiyle dünyayý yakmaktýr, bir tehdit karþýsýnda ateþi söndürmek deðil. Mesele burada NKP-M'nin somut bir korkusu da deðildir. Herkes bilmektedir ki hem ayaklanma sürecinde kurþunlara raðmen mücadelelerini durdurmayan Nepal halký hem de Ýspanya, Nikaragua deneyimlerinde olduðu gibi dünya devrimci militanlarý böyle bir direniþin neferleri olmaya hazýrdýr. Nepal hükümetinin raporlarýna göre bile, 10 bin savaþçý, 15 bin milis, 200 bin sempatizana ve yaklaþýk 400 bin üyeli aktif bir öðrenci kanadýna sahip NKP-M krallýðý devirebilecek, Nepal kraliyet ordusu ile savaþabilecek ve iktidarý alabilecek güce sahip deðilse dünya üzerindeki hiçbir hareketin böyle bir þansý yoktur. Mesele Hindistan iþgali ya da Nepal kraliyet ordusunun gücü deðil NKP-M'nin küçük burjuva çizgisine yakýþýr iktidar korkusudur. Nepal'de krallýk geçen yýllara ve kitle radikalizmindeki olaðanüstü sýçrayýþlara raðmen hala ayaktadýr ve NKP-M burjuva parlamenter sisteme geçiþ için bile uluslararasý kapitalist sistemden onay beklemektedir. Nepal'de yaþananlar tekrar aþamalý devrim anlayýþýnýn kitlelerin devrimci enerjisini boþuna harcamaktan, kitlelere ihanetten baþka bir anlam taþýmadýðýný göstermiþtir. Avrupa'da burjuvazi gericileþirken, burjuva
MARKSiST BAKIs demokratik görevlerin gündemde olduðu yeni kapitalistleþen ülkelerde de burjuvazi hiçbir ilerici misyona sahip deðildir. Bu ülkelerde burjuvazi varolan hakim sýnýflar karþýsýnda korkak, demokratik görevleri yerine getirmekten aciz ve güdüktür. Burjuvazinin proletaryadan korkusu eski hakim sýnýflara yönelik nefretinden büyüktür. Bu nedenle demokratik görevler ancak ve ancak köylülük ve küçük burjuva unsurlara liderlik edebilen proletarya tarafýndan gerçekleþtirilebilir. Ancak, proletarya iktidara bir kez geldi mi kendini demokratik görevlerle sýnýrlandýramaz. Ýktidarý aldýðý andan itibaren proletarya diktatörlüðünü inþa etmeye baþlar. Öncelikle demokratik görevleri yerine getiren bu diktatörlük devrimin diðer ülkelere yayýlmasý sürecinde sosyalist görevlerin gerçekleþtirilmesine baþlar. Marks, 1848 devrimlerinin yenilgisinden sonra burjuvazinin artýk Fransa(1789), Ýngiltere(1650) örneklerinden farklý bir noktada olduðunu kavramýþtýr. Burjuvazinin gericileþmesi karþýsýnda, sosyalistlerin devrim hedefinin almasý gereken biçimi ve izleyeceði yolu þu þekilde ortaya koymuþtur: 'her türlü sýnýf hakimiyeti ile uzlaþmayý reddeden bir devrim.' Marks, Fransa'da Sýnýf Savaþýmlarý adlý eserinde ise '...Bu sosyalizmin içeriði, devrimin sürekliliðinin ilaný; genel anlamýyla sýnýflar arasýndaki farklýlýklarýn giderilebilmesi için zorunlu bir geçiþ olarak proletarya diktatörlüðü; bu farklýlýklarýn dayanaðý olan tüm üretim iliþkilerinin yok edilmesi; bu üretim iliþkilerine denk düþen tüm sosyal iliþkilerden kaynaklanan tüm fikirlerin altüst edilmesidir' demektedir. 1848 devrimleri sýrasýnda devrimci bir dönüþümle iktidarý almak yerine hakim sýnýflarla iþbirliði içinde demokratik görevlerini reddeden, ayaklanan halký bastýran Alman burjuvazisi karþýsýnda Marks'ýn, devrim mücadelesinde gecikmiþ kapitalist geliþmenin güdük burjuvazisine güvenilemeyeceði, demokratik bir aþamada durulamayacaðý gerçeðini kavrayýþýný þu sözlerinden de görebiliriz: "Alman iþçilerinin...nihai zaferlerine ulaþmalarýna en çok katký saðlayacak olan þey, kendilerini sýnýf çýkarlarý konusunda bilgilendirmek; olabildiðince çabuk kendi baðýmsýz politik pozisyonlarýný almak ve proletaryanýn baðýmsýz örgütlenmiþ bir partisinin gerekliliði konusunda küçük burjuva demokratlarýn ikiyüzlü tutumlarý ile kendilerini yanlýþ yönlendirme çabalarýna fýrsat vermemektir. Savaþ naralarý Sürekli Devrim olmalýdýr." (2) NKP-M'in demokratik devrim çaðrýlarýný bu perspektifte deðerlendirdiðimizde aklýmýzý þu nokta kurcalamaktadýr. Avrupa'da gericiliðin temsilcisi Prusya monarþisi karþýsýnda bile Marks sürekli devrim çaðrýsý yaparken 2007 Nepal'inde NKP-M bu çizgiye varamamýþtýr ve hatta krallýðý bile tamamen ortadan kaldýrmaktan acizdir. Oysa ki kulaklarýný týkamayan, gözlerini kapamayanlar açýsýndan sürekli devrim çaðrýlarý Marks'tan, Lenin'den, Troçki'den bu yana devrimci Marksistlerin ana çaðrýsýdýr. Bunu Ekim Devrimi'nin 4. yýldönümünde yaptýðý konuþmasýnda Lenin'in, burjuvazinin dünyanýn hiçbir yerinde çözememiþ olduðu burjuva demokratik görevleri Ekim Devriminin çok kýsa bir sürede çözdüðünü belirtmesinden de anlayabiliriz: "...Burjuva demokratik devrimin sorunlarýný; ilerlerken, geçerken, bizim esas ve gerçek, bizim proleterdevrimci, sosyalist çalýþmamýzýn "yan ürünü" olarak çözdük. Reformlar ... devrimci sýnýf mücadelesinin yan ürünüdür. Burjuva demokratik dönüþümler ... proleter, yani sosyalist devrimin yan ürünüdür.... Birincisi ikincisine doðru büyür. Ýkincisi geçerken birincisinin sorunlarýný çözer."(3) Yaþananlar Nepalli kitleler için kurtuluþun yolunu NKP-M'nin açmaktan uzak olduðunu ortaya koymaktadýr. Ancak Nepal iþçi sýnýfý ve yoksullarýnýn bu noktada durma lüksü yoktur. Tek yol sürekli devrim ateþini Nepal'de de yakmaktýr. Nepalli devrimcilerin önünde devrimci özneyi inþa etme görevi en büyük aciliyetle durmaktadýr. Ancak devrimci Marksist bu özne öncülüðünde Nepal iþçi sýnýfý yoksul halka da liderlik ederek Nepal'de sosyalist devrim ateþini yakabilir. Nepallilerin ve tüm dünyanýn önünde duran "Ya barbarlýk içinde çöküþ, ya sürekli devrim" ikileminden baþka birþey deðildir.
(1) Marks, K., Address of the Central Committee, op cit, p. 330. (2) Lenin, V.Ý., "Ekim Devriminin Dördüncü Yýldönümü Üzerine", Seçme Eserler, c.6, Ýnter Yay., Kasým 1995, s.519
19
Yaþananlar Nepalli kitleler için kurtuluþun yolunu NKPM'nin açmaktan uzak olduðunu ortaya koymaktadýr. Ancak Nepal iþçi sýnýfý ve yoksullarýnýn bu noktada durma lüksü yoktur. Tek yol sürekli devrim ateþini Nepal'de de yakmaktýr. Nepalli devrimcilerin önünde devrimci özneyi inþa etme görevi en büyük aciliyetle durmaktadýr. Ancak devrimci Marksist bu özne öncülüðünde Nepal iþçi sýnýfý yoksul halka da liderlik ederek Nepal'de sosyalist devrim ateþini yakabilir. Nepallilerin ve tüm dünyanýn önünde duran "Ya barbarlýk içinde çöküþ, ya sürekli devrim" ikileminden baþka birþey deðildir.
MARKSiST BAKIs
MEDYA ÜZERÝNE Medya, basýn ve sinema gibi aygýtlarýn büyük kitlelere ulaþmada ve onlarý dönüþtürmedeki etkisi yadsýnmayacak kadar büyük olmasý bizim de kendi sýnýf mücadelemiz doðrultusunda bu aygýtlarý daha iyi kullanmamýzý dayatýyor. Egemen sýnýfýn medya üzerinden var ettiði deðerler ve sýnýf üzerindeki psikolojik etkisiyle, kitle iletiþim araçlarýnda yapacaðýmýz devrimci propagandamýz aracýlýðýyla mücadele etmeliyiz. Böylece evlerimizin içlerine kadar girmeyi televizyonuyla, gazetesiyle, radyosuyla, internetiyle baþaran egemen fikirlere karþý devrimci ideolojimizi var edebiliriz. Tabii ki devrimci fikirlerin gücünü devrimci eylemden aldýðýný bir an bile aklýmýzdan çýkarmadan.
Egemen sýnýf, kendi iktidarýný sadece fiziksel baský araçlarýný kullanarak korumaz, ayný zamanda düþüncelerin de kendi istediði þekilde üretimini ve yaygýnlaþmasýný saðlayýp toplum üzerinde ideolojik hegemonya kurarak da iktidarýný saðlama alýr. Ekonomik sistem burjuvazinin çýkarlarýna hizmet edecek þekilde düzenlenmiþtir ve onun ideolojik sistemi de bu sýnýflarýn çýkarlarýný korumaya ve sýnýf tahakkümlerini sürdürmeye hizmet eder. Burjuvazi, ideolojisini dayatýrken sýnýfsal çeliþkileri olumlamaya, doðallaþtýrmaya çalýþarak varolan diðer sýnýflarýn algýlayýþlarýnda meþruluk kazanmaya ve bir hegemonya kurmaya çalýþýr. Bu doðallaþtýrma sürecinde kullandýklarý en önemli araçlardan biri kitle iletiþim araçlarý olmuþtur. Kitle iletiþim araçlarýnýn kitleleri etkilemekteki gücünü tarihsel süreç içerisinde inceleyecek olursak. Faþizmin Ýtalya'da iktidar olduðu dönemde kablosuz kitle iletiþim aracý olan radyo daha yeni yaygýnlaþmaya baþlamýþtý. Radyoyu, faþizm propagandasý yapma amaçlý kullanan faþist iktidar, radyo kullanýmýnýn az olmasýna raðmen kitleler üzerinde etkide bulunabilmiþti. 1. Dünya Savaþý'nda da karþý tarafý psikolojik yönden altetmek için radyodan doðru olmayan, bazen de galibiyetleri abartan haberler verilmiþti. Daha sonrasýnda da hakim düþüncenin varlýðýný sürdürmesinde medyanýn iþlevi iyi kavranmýþ, kitle iletiþim araçlarýný teknolojik olarak çeþitlendirip ilerletip hedef alanýný geniþletip bu araçlarýn hem üretiminden kar saðlanmýþ hem de ideolojik propaganda aracý olarak yararlanýlmýþtýr. Günümüzde de son dönemde yükselen milliyetçi, þovenist dalgayla birlikte, milliyetçiliðin etkisini artýrma, meþrulaþtýrma, özendirme amaçlý bir takým diziler piyasaya sürülmüþtür. Bu tür dizilerin oyuncularýna özenen toplum içindeki taklitçilerini bu aralar sokakta sýk görme-miz medya aygýtýnýn hedefe ulaþmada ne kadar baþarýlý bir araç olduðunu gösterir bizlere. Pembe dizilerle, yarýþma ve eðlence programlarýyla toplumun eleþtirel düþünmesini engelleyerek, beyinleri uyuþturarak kendi çizdiði kalýplar çerçevesinde sýnýrlý tutmasý da burjuva medyanýn iþlevlerinin bir baþka boyutudur. Burjuva medyanýn kapitalist sistemin devamý için oynadýðý rol büyüktür, ancak Marks'ýn bize öðrettiði önemli birþey vardýr: o da diyalektiktir. Bu bakýþ açýsý medyaya iki yönden bakmamýzý saðlar. Ýlk yön, bilincin yaþam tarafýndan þekillendiði bilindiðinden insanlarýn burjuva medyanýn ideolojik hegemonyasýnýn basit birer alýcýlarýnýn olmadýðýnýn kavranmasýný içerir. Ýnsanlar, kendi hayat deneyimleriyle çeliþen medya argümanlarýný kabul etmezler. Buna Ýngiltere'de 1980'lerdeki Büyük Madenciler Grevi sýrasýnda yapýlan bir araþtýrmadan örnek verebiliriz. Thatcher, neo-liberal programý uygulamasýna karþý direnen bu madencilere karþý sert bir mücadele içine girmiþti ve grevin yenilmesini isteyen medya da her yönden greve sürekli saldýrmaktaydý. Ýþte bu dönemde polisin rolü hakkýnda yapýlan bir kamuoyu araþtýrmasý(1) ülkedeki bölünmüþlüðü gösteriyordu. Maden bölgesinde yaþayan insanlar, ki bunlar polisin 12 aylýk yarý askeri iþgali altýnda kalmýþlardý, madencileri devlet tarafýndan baþlatýlan bir saldýrýnýn kurbanlarý görme eðilimindelerdi. Diðer bölgelerdeki insanlar ise madencileri öfkeli ve þiddet yanlýsý, polise saldýrmaya eðilimli görüyorlardý. Bu araþtýrmanýn da ortaya koyduðu gibi, deneyimler bilinç için esastýr. Diyalektik bakýþ açýsýnýn bize gösterdiði diðer yön ise toplumsal yaþamdaki geliþmeler ne kadar egemen güçlerin çýkarýna uygun organize edilirse edilsin devrimci güçlerce bertaraf edilebileceði ya da bazen kullanýlabileceðidir. Medya da bu tarz bir araçtýr. Egemen sýnýfýn ekonomik kar saðladýðý, ayný zamanda ideolojik propaganda aracý olarak kullandýðý kitle iletiþim araçlarý, devrim öncesinde iþçi sýnýfýnýn ve toplumun diðer ezilen katmanlarýný bilgilendirme, birbirlerinden haberdar etme ve kendi sýnýf propagandamýzý yapma amaçlý kullanabileceðimiz iþlevsel aygýtlardan biridir. Kitle iletiþim araçlarýnýn etkisinin artmasý, yaygýnlaþmasýnýn devrimciler açýsýndan da kazançlarý vardýr. Öncelikle bulunduðu ülkenin ve dünyanýn birçok yerindeki iþçilerle, ezilenlerle, muhaliflerle iliþkiye geçme ve onlardan haberdar olma þansýmýz artmýþtýr. Bu
20
MARKSiST BAKIs iletiþim araçlarý filkirlerimizin de daha geniþ coðrafyalara yayýlmasýna, etkimizi artýrmamýza yardýmcý olur. Ayrýca yine kitle iletiþim araçlarý, dünya üzerinde ihtiyaç duyulduðu her anda muhalif odaklarla, mücadele içinde olanlarla iletiþim içinde olmamýzý, sýnýf dayanýþmasýný yükseltmemizi mümkün kýlmýþtýr. Bu araçlarý kullanarak, varolan sistemin hangi sýnýfýn çýkarlarýný koruduðunu, hizmet ettiðini, sýnýfsal çeliþkilerin derinliðini göstererek ezilenlerin, sömürülenlerin yanýnda saf tutmanýn gerekliliðini, gün be gün yaþanan vahþetin, þu an dünyada var olan bütün pisliklerin kapitalizmin birer sonucu olduðunu daha geniþ kitlelere anlatabiliriz. Kýsacasý, kitle iletiþim araçlarýndaki geliþmeler, daha geniþ kitlelere daha etkili araçlarla ulaþmamýzý saðlayarak bizim etkimizi de artýrmaktadýr. Buraya kadar devrim öncesinde kitle iletiþim araçlarýnýn ve medyanýn burjuvazi tarafýndan hangi amaçlarla kullanýldýðýný ve iþçi sýnýfý ve devrimcilerin nasýl kullanmasý gerektiði üzerinde durduk. Peki ya devrimden sonra... Devrimden önce kapitalist sisteme karþý mücadelemizde kendi sýnýf propagandamýzý yapmak için kullandýðýmýz medya ve basýnýn devrimden sonra görevleri ne olmalýdýr? Ýþçi sýnýfýnýn iktidarda olduðu dönemin Sovyet Rusyasý'ndaki basýnýn ve kitle iletiþim araçlarýnýn hangi amaçla kullanýldýðýna bakacak olursak, sosyalizme ulaþma yolunda yeni bir insanýn yaratýlmasýnda ve yeni toplumun inþasýnda kullanýldýðýný göreceðiz. Örneðin; iþçilerin 8 saatlik iþgününden sonra eski alýþkanlýklara baðlý olarak vaktini meyhanelerde geçirmesini önlemek için, konusu iþçiyi bilgilendirecek, eðitecek sinemalarýn sayýsý artýrýlýp bir nevi eðitim verme amacýyla kullanýlmaya çalýþýlmýþtýr. Troçki, Gündelik Hayatýn Sorunlarý adlý kitabýnda sinemann propaganda aracý olarak önemini þu sözleriyle belirtiyor: "Bana sahip çýkýn diye bas bas baðýran bir silah propaganda için en üstün silahtýr. Teknik, eðitim ve sanayi propagandasý, alkole karþý propaganda için, halk saðlýðý olsun, aklýmýza gelen her türlü propaganda için en iyi silahtýr. Burada, herkesin anlayacaðý, herkes için çekici, herkesin aklýnda kalabilecek ve hatta gelir kaynaðý olabilecek bir propaganda sözkonusudur."(2) Sinema ayný zamanda iþçi iktidarýnýn kiliseye karþý kullandýðý araçlardan biridir. Günlük kiliseye gitme alýþkanlýklarýný yenmek için sinemanýn çekiciliði kullanýlmýþtýr. Devrim sonrasýnda, yeni bir insan yaratma yolunda kullanýlan kitle iletiþim araçlarýndan biri de gazetelerdi. Dönemin gazeteleri ayný þekilde halký kalkýndýrma, kültür seviyesini yükseltme görevi görüyordu. Troçki gazete muhabirlerinin kalemlerini, iþçi sýnýfýný kalkýndýrabilecek bir kaldýraca benzeterek önemlerini vurgulamýþtýr. Ýþçi sýnýfýnýn anlayabileceði sadelik ve üslupla sýnýfý eðitecek, ilerletecek konularla ilgili yazý ve makaleler yazýlýyordu. Radyo kullanýmý çok yaygýn olmamasýna raðmen radyolar diðer ülkelerin iþçilerine ulaþabilmek, dayanýþmak, propaganda yapmak için kullanýlmýþtýr. Medya, basýn ve sinema gibi aygýtlarýn büyük kitlelere ulaþmada ve onlarý dönüþtürmedeki etkisi yadsýnmayacak kadar büyük olmasý bizim de kendi sýnýf mücadelemiz doðrultusunda bu aygýtlarý daha iyi kullanmamýzý dayatýyor. Egemen sýnýfýn medya üzerinden var ettiði deðerler ve sýnýf üzerindeki psikolojik etkisiyle, kitle iletiþim araçlarýnda yapacaðýmýz devrimci propagandamýz aracýlýðýyla mücadele etmeliyiz. Böylece evlerimizin içlerine kadar girmeyi televizyonuyla, gazetesiyle, radyosuyla, internetiyle baþaran egemen fikirlere karþý devrimci ideolojimizi var edebiliriz. Tabii ki devrimci fikirlerin gücünü devrimci eylemden aldýðýný bir an bile aklýmýzdan çýkarmadan.
Meryem Kalan (1)Sparks, C., http://pubs.socialistreviewindex.org.uk/isj98/25 (2)Troçki, L., Gündelik Hayatýn Sorunlarý, Yazýn Yayýncýlýk, Ýstanbul:2000.
21
Satýn alýnmýþ kalemþörlerin kalemleri her zaman pararababalarýnýn çýkarlarý için çalýþýr.
MARKSiST BAKIs
Nikaragua Seçimleri ve Sandinizmin Sonu Nikaragua'da Kasým 2006'da yapýlan baþkanlýk seçimini Sandinista Ulusal Kurtuluþ Cephesi lideri Daniel Ortega kazandý. Latin Amerika'da direniþ dalgasýnýn her geçen gün büyüdüðü, kitlesel direniþler, ayaklanmalarla bölgenin çoðu ülkesini içine çektiði bugünkü koþullarda Ortega'nýn seçilmesi de ayný baðlamda deðerlendirildi. Gerçekten de bu sonuçlar Latin Amerika'da sola kayýþlardan birine mi tekabül ediyor? Ortega'nýn zaferi, Latin Amerika'da ABD hegemonyasýna karþý radikal bir alternatif sunan Ve n e z u e l a , Küba ve Bolivya'nýn saflarýna yeni bir yönetim katýlacak mý demek oluyor? Bu sorularýn Politik hayatýna Somoza diktatörlüðüne cevaplarýna, karþý ezilenleri ve yoksullarý temsil etme ancak Sandinist iddiasýnda bir gerilla hareketi olarak hereketin baþlayan FSLN, Nikaragua kapitalizminin, geçmiþinin ve büyük sermayenin karlarýný korumak ve bugününün iþçi sýnýfý ve yoksullarý ezmek konusunda doðru bir anatamamen güvendiði bir hareket olarak lizi ile ulaþabilidevam ediyor. riz. Emperyalizmin Pençesindeki Nikaragua
Ýspanyol egemenliðinden kurtulup 1821'de baðýmsýz olan Nikaragua'yý 19. yüzyýl boyunca da, jeopolitik öneminden dolayý Ýngiliz, Fransýz ve Kuzey Amerikalýlarýn egemenlik mücadeleleri bekliyordu. Nikaragua rejiminin, ABD'nin Panama Kanalý açma kararý karþýsýnda, Ýngilizlerle kendi üzerinden bir kanal açma anlaþmasý yapmasý üzerine ABD, Nikaragua'yý 1909'da iþgal etti. Devlet baþkaný ABD tarafýndan seçiliyor, kahve ve þeker plantasyonlarý, madenler, hatta vergi toplama iþlemleri bile ABD tarafýndan denetliyordu. Ülkenin ABD egemenliðine giriþi, 1912'de Liberallerin önderliðinde ulusal bir ayaklanma patlak vermesine yol açtý. Ýsyan sonrasýnda geri çekilmek zorunda kalan ABD, iktidarý aralarýnda bölüþen Liberaller ve Muhafazakarlar arasýndaki
22
çatýþmayý fýrsat bilerek yeni bir müdahalede bulundu. 1927'de bütün liberal generaller ABD ile yapýlan anlaþma uyarýnca teslim olmayý kabul etmiþken general Sandino direniþ örgütlemek için harekete geçti. Sandino, ABD destekli Moncona diktasýna karþý tam 7 yýl boyunca savaþtý. Yaygýnlaþan direniþ karþýsýnda ABD askerleri çekilip, Sacasa baþkan seçilince Sandino silahlarýný býrakmayý kabul etti. Ancak Ulusal Muhafýzlarýn þefi Anastasio Samoza Garcia ve ABD elçiliðinin katýldýðý bir komplo ile Baþkanlýk Sarayý'na çaðrýlan Sandino, Ulusal Muhafýzlarca tuzaða düþürülüp hunharca katledildi. Sandino katledilmiþti ama bu isyancý Nikaragua'da etkisini uzun yýllar boyunca hissettirecek, Sandinistlerin ilham kaynaðý olacaktý. Sandino'nun siyasal çizgisi genel anlamda popülistti: Milliyetçilik, aralarýnda yerli sermayenin de olduðu sýnýflarýn uzlaþmasý ve güçlenen Nikaragua söylemi. Politik duruþu ise önceki ayaklanmacýlardan daha radikal bir noktadaydý: Emperyalizme karþý savaþ ve baðýmsýz ulusal geliþme çaðrýsý yapýyordu. Samoza, ABD tarafýndan Ulusal Ordu'nun baþýna getirilmiþti. Sandino'nun katlinden iki yýl sonra ömür boyu devlet baþkaný olma hakkýný kazandý. Samoza'nýn yükseliþi hýzla devam etti. Samoza artýk Nikaragua'nýn en büyük toprak sahibiydi. 1944'te 51 sýðýr çiftliði, 46 kahve ve 8 þeker plantasyonu ve bunlara ek olarak 60 milyon dolarlýk bir serveti vardý. Her yýl, vergi ve sosyal primlerden muaf kýldýðý ABD'li þirketlerden 400 bin dolar alýyordu. 1950'lerde madencilik, gýda, dokumacýlýk, deniz ve hava taþýmacýlýðýna el atarken, 1970'lerde ise deprem yardýmý olarak gelen paralara el koyarak hizmet ve bankacýlýk sektörlerine sýçradý. Samoza'dan sonra iktidar oðullarýnýn elinde kalmaya devam edecekti. Samozalar zenginliklerine zenginlik katarken, Nikaragua halký yoksulluðun pençesinde büyük acýlar çekiyordu. Köylüler topraklarýndan kovulmuþlardý, kahve plantasyonlarýn toplama mevsimlerinde köle emeðine çalýþýrken, toplama mevsimi bitince iþsizlik ve açlýkla karþý karþýya kalýyorlardý. Sandinistlerin Ortaya Çýkýþý ve 1979 Devrimi
2. Dünya Savaþý sonrasýndaki kapitalist geliþme Latin Amerika'nýn diðer kesimlerinde olduðu gibi Nikaragua'da da toplumsal çeliþkileri kýzýþtýrdý ve
MARKSiST BAKIs iþçi sýnýfý hareketinin geliþmesini saðladý. Küba Devrimi de Nikaragua'da büyük etki yaratmýþ, Sandino'nun mirasýnýn tekrar hatýrlanmasýný saðlamýþtý. Ýþte böyle bir dönemde 1961'de FLN, öðrenci hareketinin uzantýsý olarak kuruldu. 1963'te Sandinista ismi de eklenerek FSLN ortaya çýkmýþ oldu. Sandino belki fiziken yoktu ama isyancý ruhu ve politik çizgisi, hala Nikaragua topraklarýnda fazlasýyla etkiliydi. FSLN'nin baþlattýðý gerilla hareketi 70'li yýllar boyunca büyüdü. 70'lerin baþlarýnda FSLN, köylü ve öðrenci gruplarýndan gerilla hereketi için yeterli desteði elde etmiþti. 70'lerin baþlarýnda yaþananlar hem FSLN'nin etkisini daha da artýracak hem de ülkeyi 1979 devriminin yoluna daha da çok sokacaktý. 1972 Aralýk'ýnda baþkent Managua'yý büyük bir deprem vurdu. Deprem 400 bin kiþilik þehirde 10 bin insanýn ölümüne yol açmýþ, 250 bin kiþiyi de evsiz býrakmýþtý. Managua'nýn ticari binalarýnýn yüzde 80'i hasar görmüþtü. Anastasio Somoza Debayle'nin Ulusal Muhafýzlarý, deprem için gelen uluslararasý yardýmlarý zimmetine geçirdi. Managua'nýn bazý bölgeleri hiçbir zaman yeniden inþa edilmedi. Devlet baþkaný insanlarýn acýlarýndan büyük çýkarlar saðlamýþtý. Bazý tahminlere göre 1974'de kiþisel servetini 400 milyon dolara çýkarmýþtý. Bu olay, rejimi destekleyenleri (iþ çevreleri gibi) bile Samoza'ya karþý döndürdü ve devrilmesi çaðrýlarýný yükseltti. Sandinistlerin iktidarý 1970'lerde artýk, Samoza'nýn baþý sadece yoksul kitlelerin memelegeçirmesine, ABD ve nuniyet-sizliðiyle deðil, sert grevlerin yanýsýra yükselen burjuva Nikaragua kapitalistlerinin yanýtý muhalefetle dertteydi. 1974'te burjuva partiler, sendikalar ve sosyalist CIA tarafýndan organize edilen parti bir birlik oluþturdu ve seçimleri boykot edeceðini açýkladýlar. karþý devrimci paramiliter güçDiktatörlüðün arkasýndaki destek eriyordu. Samozalarýn tek destek lerin saldýrýlarýyla, rejimi sabote gücü Ulusal Muhafýzlar kalmýþtý. etmek ve terörle halký yýldýrýp Samoza rejiminin yükselen mücadele dalgasýna cevabý daha fazla gözülkeyi kaosa sürüklemek oldu. daðý, sansür, iþkence ve cinayet oldu. Basýn sansür ediliyor, bütün FSLN'nin paramiliter tehditi muhalifler hapis ve iþkenceyle tehdit ediliyor, Ulusal Muhafýzlar, bertaraf etmesinin yolu basitti. Sandinistlerle iþbirliði içinde olduklarýný düþündüklerine karþý þiddetin Vietnam anýlarýnýn da taze olduðu dozunu artýrýyordu. Bu süreçte bazý liderleri de dahil olmak üzere çok bu süreçte ABD'ye karþý açýlacak sayýda FSLN gerillasý öldürüldü. bir cephe paramiliter güçlere Kentlerdeki kitle hareketleri ve grevler yönetimi sarsmaya baþlamýþtý. ABD'nin desteðinin kesilmesine Eylül 1978'e gelindiðinde, eþitsiz bir geliþme gösteren halkýn yol açacak, uluslararasý desteði radikalleþmesi erken bir ayaklanmaya yol açýnca, ayaklanma baþarýdaha da artýracak, ABD'yi sýzlýkla sonuçlandý. Bedeli ise aðýr oldu. Samoza özellikle Leon ve sýkýþtýrýp zaferi getirecekti. Oysa Esteli kentlerinde ibret olsun diye cezalandýrma operasyonlarý baþlatki Sandinistler, ABD'ye karþý hertý. Özellikle gençlerin hepsi iþkenceden geçirilerek öldürüldü. Sýnýf hangi yeni bir cephe açmak yehareketi, 6,000 kiþi öldürülerek ezilmiþti. rine her alanda tavizler vermeyi Küçük sayýsýna raðmen (1979'da sanayi ve inþaat sektöründe 90 bin, seçtiler. ticaret ve hizmet sektöründe 230 bin iþçi çalýþýyordu) Nikaragua proletaryasý savaþkanlýðýný ortaya koyuyordu. Binlerce iþçi ayaklanmada aktif rol oynuyordu. Daha 1977'de iþçiler Ýþçi Mücadele Komitelerini(CLT) kurmuþlardý. Her geçen gün sýnýfýn yeni bileþenleri de mücadeleye katýlýyordu. Kadýn örgütleri de Nikaragua devriminde önemli rol oynuyorlardý. Daha 1970'lerin baþlarýnda politik tutsaklarýn hayatlarýnýn korunmasý, temiz su ve elektrik için þehirlerdeki mücadelenin merkezinde yer almýþlardý. Kadýnlar Nikaragua iþgücünün yüzde 30'unu oluþturuyorlardý ve bu nedenle iþyerlerindeki örgütlenmelerde de önemli bir role sahiptiler. Ayaklanma süresince kadýn örgütleri kilit noktalarda örgütleme görevleri aldýlar ve sokaktaki kavgaya kitlesel þekilde katýldýlar. Eylül 1978'deki þehir ayaklanmasýnýn bastýrýlmasýndan sonra FSLN, tekrar daðlara çekildi, ama bu sefer yeni katýlýmlarla epey güçlenmiþti. FSLN, baharda yeni bir saldýrý dalgasý baþlattý, yaptýðý genel grev çaðrýsýnýn iþçilerce hayata geçirilmesiyle tüm yaþam felç oldu. Mart 1979'dan itibaren ülkede bir ikili iktidar durumu oluþtu. Haziran'a gelindiðinde kentler bir kez daha ayaklanmayla sarsýlýyordu. Ve bir ay içinde rejim tamamen çökmüþtü. Samoza ülkeyi 17 Temmuz'da terk etti, ama terk ederken bile saldýrganlýðýndan birþey kaybetmemiþti. Helikopterlerle baþkent Managua'nýn iþçi nüfusunun yoðun olduðu bölgelerine 300 varil dolusu patlayýcý býraktýrdý. Samoza'nýn ülkeyi terk ediþiyle birlikte artýk Sandinistler iktidardaydý. Nikaragua devriminin coþkusu tüm Orta ve Güney Amerika'yý sarmýþtý. Ýnsanlar, baský ve sömürünün olmadýðý yeni bir dünyanýn kývýlcýmý olmasý ümidiyle Nikaragua devrimini büyük coþkuyla karþýladýlar. Sandinistalar iktidara geçtikten sonra reform programýný uygulamaya baþladýlar. Bu reformlar özellikle saðlýk ve eðitim alanýnda kitlelerin yaþam standartlarýný yükseltti. Bebek ölüm oranlarý bulaþýcý hastalýklarýn ortadan kaldýrýlmasýyla %40 oranýnda azaldý. Kitlesel okuma yazma seferberliði okumaz-yazmazlýðý yüzde 50'lerden yüzde 12'lere düþürdü. Ýlk yýlda iþsizlik yarýya düþtü. Þehirli kitleler yüzde 50 kira azaltýlmasýnýn yanýsýra yiyecek, ulaþým, saðlýk ve eðitim alanýndaki sübvansiyonlardan yararlanýr hale geldiler.
23
MARKSiST BAKIs FSLN'in kýrsaldaki kitleleri hareketlendirirken kullandýðý en önemli slogan "Toprak çalýþanýndýr" idi. FSLN'in Tarým Ýþçileri Birliði(ATC) devrim öncesinde birçok durumda toprak iþgali organize etmiþti. Ancak artýk iktidardaki Sandinistler, büyük toprak sahiplerinin tarým yapmaktan uzak duracaðý ve böylece kahve, pamuk ve þeker ihracatýndan ülkeye giren dolarlarýn tehlikeye gireceði korkusuyla bu tür iþgallerden çekiniyordu. Ayrýca büyük çiftlikler ucuz tarýmsal emeðe muhtaçtý ve tarým reformunun bu emeði ortadan kaldýracaðý endiþesiyle de artýk ATC bu tarz iþgalleri engellemek üzerine hareket ediyordu. FSLN, tarým kapitalistlerine yönelik kolay kredi programýný yürürlüðe koymuþtu. Oysa ki kapitalistler iktidarý baltalamak için ellerinden geleni ardlarýna koymuyorlardý. Tohum, tarým ekipmaný almak için alýnan borç paralar kara borsada dolara çevrilerek Miami'deki bankalarda saklanýyordu. Aðýr ekipmanlara sahip olanlar bu ekipmanlarý Kosta Riko ya da Honduras'a geçirerek sattý. Sandinistlerin devrim programý saðlýk, eðitim gibi bazý alanlardaki kýsmi reformlarla sýnýrlý kaldý. Ekonomik ve sosyal alanlarda eski ayrýcalýklý sýnýflara ve onlarýn en gerici yandaþý kiliseye taviz üstüne taviz veriliyordu.
rahatça ulaþabiliyorlardý, devletten yatýrýmlarýna devam etmeleri için yardým alýyorlardý, politik ve sosyal daha birçok ayrýcalýða sahiptiler. Sonuç olarak, halkýn önemli bir bölümü yeni düzenden soðudu. Ödenen bunca bedel, çekilen bunce çile bunun için miydi? Muhafazakar Ýngiliz Ekonomist 30 Kasým 1985'deki sayýsýnda ABD'nin karþý devrimci giriþimindeki baþarýsýný þöyle ifade ediyordu: "Orta Amerika'da Amerikalýlarýn baþardýðý tek somut þey, 1978-79'da Nikaragua'da baþlayan ve diðer aþamada El Salvador, Guetemala, Honduras ve Meksika'yý yakma tehlikesinde olan devrim ateþinin yayýlmasýný sýnýrlandýrmalarýdýr." FSLN'nin paramiliter tehditi bertaraf etmesinin yolu basitti. Dünyanýn birçok yerinden genç insan, 1936 Ýspanyasý'nda olduðu gibi karþý devrimci güçlere karþý savaþmak için geliyordu. Bu genç insanlarýn hedefleri ABD destekli paramiliter saldýrýya karþý rejimi korumaktý. Bu bile kendi baþýna uluslararasý desteði ortaya koyuyordu. Vietnam anýlarýnýn da taze olduðu bu süreçte ABD'ye karþý açýlacak bir cephe paramiliter güçlere ABD'nin desteðinin kesilmesine yol açacak, uluslararasý desteði daha da artýracak, ABD'yi sýkýþtýrýp Paramiliter Güçler Ýþbaþýnda zaferi getirecekti. Oysa ki Sandinistler, ABD'ye karþý herhangi yeni bir cephe Sandinistlerin iktidarý elegeçirmesine, ABD ve Nikaragua açmak yerine her alanda tavizler vermeyi seçtiler. Esasýnda o kapitalistlerinin yanýtý CIA tarafýndan organize edilen karþý dönemde ABD emperyalizmine karþý El Salvador ve devrimci paramiliter güçlerin saldýrýlarýyla, rejimi sabote Guetemala'da büyük kitle hareketleri mevcuttu. Ne var ki etmek ve terörle halký yýldýrýp ülkeyi kaosa sürüklemek oldu. Sandinistlerin ideolojik yapýlarý son derece uzlaþmacý ve Bu süreçte 50 bin insan öldü. 250 bin insan göç etmek zorunsürekli devrim anlayýþýný kavramaktan çok uzaktý. Komþu da kaldý. Paramiliter güçler tahýl depolarýna, tarýmsal ihracat ülke El Salvador'da mücadele eden gerillalarýn ürünlerine, petrol depolarýna, ülkenin ulaþým aðýna saldýrarak Nikaragau'daki kamplarý bir süre sonra sýrf ABD'yi tatmin ekonomiye büyük zararlar veriyorlardý. Ayrýca paramiliter etmek için engellendi. Bu; dar, ulusalcý, uzlaþmacý küçük burgüçler okullarý, saðlýk hizmetlerini ve buralarda çalýþanlarý da juva ideolojik yapýnýn en iyi göstergelerinden biriydi. hedef alýyorlardý. Bu süreç Nikaragualýlarýn çoðunluðu Ayrýca ABD içinde de Vietnam'ýn anýlarý ile birlikte yüksek açýsýndan ekonomik bir felaket demekti. Nüfusun en zengin iþsizlik oranlarý, sosyal hizmetlerde açýlan delikler, yaþam yüzde 10'u toplam gelirin 45'ini alýrken, toplumun yüzde standartlarýndaki düþüþ hükümete ve onun Orta Amerika'daki 20'sinden fazlasý yetersiz besleniyordu. Neredeyse 1 milyon amaçlarýna yönelik yaygýn bir güvensizlik yaratmýþtý. Bazý insan (nüfus yaklaþýk 4 milyon) açlýk sýnýrýnda yaþýyordu. araþtýrmalar 5 ABD'liden 4'ünün bölgedeki bir askeri müdaHükümet, gelirlerin yüzde 40'ýný CIA fonlu karþý devrimci haleye karþý olduðunu ortaya koyuyordu. Eðer Reagan, paramiliter güçlere karþý savaþta harcýyordu. Paramiliter Nikaragua'ya bir askeri müdahale düzenlemek isteseydi bir iç güçlerle ittifak içindeki Nikaragua burjuvazisi þehirlerde tepkiyle de uðraþmak zorunda kalacaktý. Sandinistlerin gücü, yaþamý felçe etmek için stoklama ve kara borsa spekülasyonVietnam sendromu, böyle bir larý yapýyor, böylece enflasyonu karþýsýnda Latin fýrlatýp ekonomiyi zor duruma Sandinistler, Nikaragua burjuvazisi müdahale sokuyordu. Ýþçi sýnýfý ve halkýn için koþullarý uygun hale getirirken Amerika'daki potensiyel kalkýþyaþam standartlarý gittikçe düþüiþçi eylemlerine ve muhalefete malar ABD yönetici sýnýfýný bir yordu. tahammül edemiyordu. 80'lerin kaosa sürüklemekte gecikmeyeBir yandan ABD'nin uyguladýðý ortasýnda sola ve iþçi hareketine cekti. Böyle bir süreçte ABD iþçi karþý sýký yönetim uygulamaya sýnýfý ve sol hareketi de bu müdaekonomik abluka, diðer yandan baþladýlar. FSLN'ye muhalifler haleye karþý örgütlenebilecekti. ABD destekli paramiliter gruplarýn sorgulanýyor ve tutuklanýyordu. Küçük burjuva milliyetçisi tutudüzenli þekilde uyguladýðý sabotaj Grev ve hatta eylem yapma hakký mu, FSLN'in ABD karþýsýnda ve saldýrýlar nedeniyle askýya alýnýyordu. Paramiliter Latin Amerika'da farklý bir Sandinistlerin iktidarda olduðu güçlerle açýkça iliþkili büyük burju- mücadele cephesi açmasýný 80'li yýllar boyunca ekonomi tamava liderler ve karþý devrimci engelledi. ABD ve Nikaragualý men çökmüþtü. Sonuç olarak Kardinal konferanslar verirken 10 kapitalistlerin karþý devrimci halkýn yaþam standartlarý hýzla gebin üyeli Marangoz, Duvarcý Ýþçileri müdahalesi karþýsýnda FSLN geri riledi. Fakat bu gerileyiþ adil bir Sendikasý'nýn lideri Sandinistlerin çekilmeyi ve uzlaþma yollarý araþekilde paylaþýlmýyordu. Burjuvazi kapitalistleri sübvanse etmesini mayý tercih etti. Daniel Ortega, daha en baþýndan itibaren bariz bir protesto etmek için açlýk grevi yap1985'de iþadamlarýyla ayrýcalýða sahipti. Oldukça kýt olan masý nedeniyle tutuklanýyordu. görüþmelerinden sonra farklýlýktüketim maddelerine her zaman
24
MARKSiST BAKIs lara raðmen herkesin Nikaragua'nýn iyiliðini istediðini, herkesin yurtsever bir ruh taþýdýðýný söyleyip hükümetin de böyle bir ruh yaratmak istediðinden bahsediyordu. Sandinistler, aktif þekilde ekonomik sabotajlar ve politik devirme giriþimlerinde bulunan Nikaragua burjuvazisi ile uzlaþmaya çalýþýyordu. Sandinistler, emperyalizmin baskýsý altýnda egemen sýnýflara taviz üstüne tavizler veriyordu. Sýrf gericiliðin kalesi kiliseye yaranmak için Sandinistler kürtajý yasallaþtýrmadýlar. Sandinistler döneminde kürtajýn illegal kalmasý yüzünden, kaçak yapýlan kürtajlarda binlerce kadýn can verdi. Sandinistler, Nikaragua burjuvazisi için koþullarý uygun hale getirirken iþçi eylemlerine ve muhalefete tahammül edemiyordu. 80'lerin ortasýnda sola ve iþçi hareketine karþý sýký yönetim uygulamaya baþladýlar. FSLN'ye muhalifler sorgulanýyor ve tutuklanýyordu. Grev ve hatta eylem yapma hakký askýya alýnýyordu. Paramiliter güçlerle açýkça iliþkili büyük burjuva liderler ve karþý devrimci Kardinal konferanslar verirken 10 bin üyeli Marangoz, Duvarcý Ýþçileri Sendikasý'nýn lideri Sandinistlerin kapitalistleri sübvanse etmesini protesto etmek için açlýk grevi yapmasý nedeniyle tutuklanýyordu. Sandinistler için dönüm noktasý ise 1980'lerin sonunda çözülmekte olan SSCB'nin Nikaragua'yý desteklemekten vazgeçmesi oldu. Temel ekonomik dayanaðýný yitiren Sandinistlerin, ABD emperyalizmi karþýsýnda son dirençleri de kýrýldý. Artýk teslim bayraðý çekilmiþti. ABD'nin aðýr ekonomik ve askeri baskýsý altýnda yapýlan 25 Þubat 1990 seçimlerini, Sandinistler ABD destekli saðcý partiye kaybetti. Sandinistler oylarýn %42'sini alabildi. Ýnsanlarýn bir kýsmý salt en azýndan kontralarýn saldýrýsý dursun diyerek saðcý partiye oy verdi. Devrimin asýl omurgasýný oluþturacak olan iþçiler ve yoksul köylüler ise devrimden aradýklarýný bulamamýþlardý. Sandinistlerin 90'lardan Bugüne Dönüþümleri
FSLN, 1979'dan 1990'a dek Nikaragua'yý yönetti. 1990'da seçimleri kaybetmesinden sonra ise düzenli olarak saða kaydý. Diðer taraftan Sandinistler, hiçbir zaman iktidardan tümüyle uzaklaþtýrýlmadýlar. Silahlý güçler içinde hala belirli bir nüfuzlarý var, parlamentoda her zaman için büyük bir azýnlýk grubuna sahip oldular ve Sandinist liderler aracýlýðýyla büyük bir maddi gücü ellerinde bulundurdular. Devlet mülkleri bireysel Snadinistlerin ellerine geçti. Her türlü taþýnabilinir ekipmaný aldýlar. Devlet bankasý hesaplarý kiþisel zenginliðe dönüþtü. Örneðin, silahlý güçlerin eski komutaný Humberto Ortega, Managua'da devasal bir mülk ve büyük bir kiþisel zenginlik elde etti. FSLN liderliðinin burjuvazi ile oluþturduðu cepheler ve aralarýnda devam eden diyalog Sandinistlere zengin kaynaklara ulaþma imkaný saðladý. Sandinist Parti, bu süreç boyunca Ulusal Meclis'te koltuk sahibi oldu. Sandinistler serbest piyasa reformlarýný Nikaragua'ya taþýyan partilerdendi. Ýnsanlar sefillik çekerken, Ortega ve FSLN liderlerini içeren Nikaragua elitleri serbest piyasa politikalarý ve 1998'de binlerce insaný öldüren Mitch tayfunu sürecinde yolsuzluk, yozlaþma dalgasýyla zenginliklerine zenginlik katýyorlardý. 1999'da Ortaga yanlýlarý ile 1996 seçimlerini kazanan saðcý Aleman arasýnda "El Pacto" adýyla bilinen bir anlaþma yapýldý. Buna göre Aleman ve Ortega ömürleri boyunca parlamento üyeleri oluyor ve yolsuzluk davalarýna karþý ömür boyu dokunulmazlýk zýrhýna sahip oluyordu. Bu anlaþmayla devlet baþkaný olmak için gerekli oy barajý %45'ten %35'e düþürüldü ki bu deðiþiklik Ortega'yý baþkanlýða taþýdý.. "El Pacto" sað kampý böldü. Sandinistlerle iþbirliðine karþý çýkan ve ABD'nin desteðini arkasýna alan sað fraksiyon baþkanlýk seçimlerinde kendi adayýný çýkararak Montealegre'yi aday gösterdi. Saðdaki bölünme Ortega'nýn baþkan seçilmesini kolaylaþtýrdý(yoksa son birkaç seçimde aldýðýndan daha düþük bir oy almýþtý). FSLN'nin Gericiliðin Baþ Aktörleriyle Flörtü
2006 baþkanlýk seçim dönemi Ortega ve FSLN'nin saða kayýþýný týrmandýrdý, öyle ki Aleman cephesiyle ittifakýnýn ötesinde Ortega, CIA tarafýndan eðitilen ve 1980'li yýllar boyunca Nikaragua köy ve kasabalarýna saldýrýlar düzenleyen eski kontralarla bile anlaþtý. Eski bir paramiliter olan ve kontralarýn seslerini duyurmak için bir parti kuran Salvador Talavera, iç savaþta iþçi ve köylülerin kasabý Jamie Morales Carazo gibi eski kontralarý üst düzey görevlere getirdi. Giderek saða kayan FSLN, Nikaragua'da sosyal gericiliðin baþ aktörleri olan iþ çevreleri
25
FSLN’nin lideri Daniel Ortega, Nikaragua burjuvazisinin çýkarlarýna uygun olarak her türlü uluslararasý ittifaklarý deðerlendiriyor, Venezeulla’dan, Ýran’a, ABD’ye kadar.
MARKSiST BAKIs Ortega ve FSLN çok uzun zamandýr kapitalist çevrelerle iyi geçinmeye çalýþýyor. Zaten FSLN radikal söylemine karþýn hiçbir zaman antikapitalist bir hareket olmadý. FSLN'nin küçük burjuva milliyetçiliði Nikaragua kapitalizminin ABD'den daha baðýmsýz olacak þekilde geliþmesini savunuþtu. FSLN, hiçbir zaman komünist bir iþçi partisi olmadý. Popülist bir hareket olarak milliyetçi bir içerikle karýþýk ABD karþýtlýðý, sýnýf uzlaþmacý popülist karakteri, Küba ve SSCB'den destek almayý ifade eden sosyalist bir retorik (içinin ne kadar boþ olduðunu en inançlý Sandinist taraftarlarý bile görmek zorunda kaldý) FSLN'nin çizgisinin temel bileþenleriydi.
ve Katolik Kilisesi'ne þirin gözükmeye çalýþtý. Nikaragua kilisesinin baþpiskoposunun yönettiði evlilik töreniyle evlenerek açýkça kiliseye baðlýlýðýný bildiren Ortega, bununla kalmadý, 1980'lerdeki Sandinist rejimin kötülükleri için baþpiskoposa günah çýkarttýrdý. Bunlarýn karþýlýðý olarak Kardinal, Ortaga'ya oy veren Katoliklerin vicdanlarýnýn rahat olabileceðini söyledi. Katolik kilisesine yalakalýðýn en utanmaz veçhesi parlamentodaki en büyük grup olan Sandinist grubun kürtaj karþýtý yasaya en ufak bir muhalefet göstermeden oy vermesiydi. Yasa kürtaj yaptýran kadýna ve kürtaj yapan doktora 6 ile 30 yýl arasý cezayý öngörüyor. Üstelik tecavüz, ensest ya da saðlýk maduru kadýnlar bile bu yasa kapsamýna alýnýyor. Son 3 yýlda sadece 24 yasal kürtaj olmuþken yasadýþýlarýn sayýsý 32 bin civarýnda olduðu tahmin ediliyor. Böylece, Ortega'nýn baþkanlýða seçilmesinin bedelini, yasadýþý kürtajlarda ölen, sakat kalan, ruhen yýpranmýþ kadýnlar peþinen ödemiþ oldular. Ortega ve FSLN çok uzun zamandýr kapitalist çevrelerle iyi geçinmeye çalýþýyor. Zaten FSLN radikal söylemine karþýn hiçbir zaman antikapitalist bir hareket olmadý. FSLN'nin küçük burjuva milliyetçiliði Nikaragua kapitalizminin ABD'den daha baðýmsýz olacak þekilde geliþmesini savunuþtu. Sandinistlerin iktidardeyken güttükleri çizgi ve iktidardayken Nikaragua elit sýnýflarýna uyarlanmalarý onlarýn sýnýf karakterinin doðal bir sonucuydu. FSLN, hiçbir zaman komünist bir iþçi partisi olmadý. Popülist bir hareket olarak milliyetçi bir içerikle karýþýk ABD karþýtlýðý, sýnýf uzlaþmacý popülist karakteri, Küba ve SSCB'den destek almayý ifade eden sosyalist bir retorik (içinin ne kadar boþ olduðunu en inançlý Sandinist taraftarlarý bile görmek zorunda kaldý) FSLN'nin çizgisinin temel bileþenleriydi. Nikaragua devrimi bir ulusal devrimden baþka birþey deðildi. FSLN'nin devrim sürecinde iþçilerin desteðini almasý iktidarýn iþçilerin iktidarý olduðunu göstermez. Bu pasif bir destekten öte deðildi. Ýktidarýn sahibi iþçi sýnýfý ya da yoksul köylülük deðil FSLN'ydi. Aslýnda yazýnýn FSLN'nin iktidarýný inceleyen kýsýmlarda anlatýlan FSLN'nin Nikaragua elitleriyle girdiði iliþki dahi bunu kanýtlamaya yeter. Seçim kampanyasý boyunca Ortega, Nikaragualý ve yabancý giriþimcilerin yeni Sandinist hükümette güvence altýnda olduklarýný anlatmanýn telaþýndaydý. 100'den fazla ABD'li yatýrýmcýyla buluþmasýnda ve Nikaragua Ticaret Odasý ile yaptýðý anlaþmalarda serbest piyasaya ve mülkiyet haklarýna hiçbir tehdit oluþturmayacaðýný anlata anlata bitiremedi.
26
Ortega, iktidara geldikten sonra serbest piyasa politikalarý uygulayan kendinden önceki ekonomi takýmýný bozmadan korudu ve IMF'nin istediði koþullarla tamamen anlaþma içinde olduklarýný açýkladý. Nikaragua'ya kitlesel seçim gözlemcisi çýkarmasý yapan eski ABD baþkaný Jimmy Carter'la seçim galibiyetinden iki gün sonra buluþan Ortega, Carter'ýn yeni iktidarýn mülkiyet haklarýna, özel giriþime ve serbest piyasaya saygýlý olacaðýný açýklamasýyla daha da mutlu oldu. New York Times, "Ýþ çevreleri, Bay Ortega'dan serbest piyasaya kýsýtlamalar getirmeyeceði konusunda 1990'dan beri eminiz, dediler" diyordu. Ortega'nýn Yeniden Seçiliþine ABD'nin Tepkisi
ABD'nin ilk defa Reagon döneminde iþbaþýna gelmiþ olan ve Sandinista rejimin yok etmek için her yolu deneyen aþýrý saðcý ulusal güvenlik mekanizmasý Sandinistalarýn seçilmesini ABD çýkarlarýna aykýrý gördüklerini beyan ettiler. Öte yandan Nikaragua'da yatýrýmlarý olan ABD iþadamlarýnýn tepkisi Ortaga'nýn serbest piyasaya olan saygýsýný vurgulamak oldu. ABD'nin Latin Amerika'daki en önemli müttefiki olan Kolombiya devlet baþkaný Alvaro Uribe seçimlerden sonra Ortega'yý kutladý ve uluslararasý iþbirliði önerdi. Nikaragua'nýn ABD büyükelçiliði de 16 Kasým'da yaptýðý açýklamada Bush yönetiminin seçim sonuçlarýný tanýdýðýný belirtti ve Ortega ile çalýþacaklarýný vurguladý. Nikaragua'da Çeliþkiler Hala Çok Derin
1990'dan sonra egemen sýnýfa tamamen eklemlenen Sandinistler, Sandinist rejim sýrasýnda eðitim ve saðlýk alanýnda elde edilen sýnýrlý kazanýmlarýn tamamen tasfiye edilmesine ortak oldular. Okul çaðýna gelmiþ 1 milyon çocuk okula gidemiyor. 1990'da %90 olan okuma yazma oraný bugün %67.5'e gerilemiþ durumda. Çocuklarýn sadece %29'u ortaokulu bitirebiliyor. Toplumun yarýsýndan fazlasýnýn temel saðlýk hizmetlerine eriþme þansý yok. Nüfusun yüzde 80'i günlük 2 dolardan az bir para ile yaþýyor. Artan sayýda Nikaragualý iþçi Kosta Riko ve ABD'ye iþ bulmak üzere göç ediyor. Çok büyük oranlarda çocuk iþçilik var. Her gün ortalama 167 bin çocuk çalýþmak zorunda kalýyor. Doðum sýrasýnda ölüm oranlarý hala yüksek. CIA destekli kontra savaþýndan kalan onbinlerce kara mayýný çocuklarý ve gençleri sakatlamaya devam ediyor. Nikaragua'nýn sosyal altyapýsý çökmüþ durumda. Sadece iki ana yol kullanýlabiliyor. Serbest piyasa politikalarý elektrik, temiz su gibi temel hizmetleri yüzbinlerce insanýn kullanamamasýna yol açýyor. Artan benzin fiyatlarý toplu taþý-
MARKSiST BAKIs manýn maliyetini de artýrýyor. Nüfusun nerdeyse yüzde 60'ý iþsiz. Kiþi baþý yýllýk gelir 1945 düzeyine düþmüþ durumda. Nüfusun yarýsý uç noktada yoksulluk koþullarýnda yaþýyor. Yüzde 70 yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Gençler sokaklarda dilencilik ya da hýrsýzlýk yapar duruma geldiler. Neoliberal ajandanýn Nikaragua'ya uygulanmasý fakir halký topyekün periþan duruma getirdi. Açlýk çok olaðan bir durum haline geldi Nikaragua'da. Nikaragua, Haiti'den sonra Latin Amerika'nýn en yoksul ikinci ülkesi. Bize Devrim Gerek
FSLN ve Ortega, Nikaragua'yý daha da çok yoksulluða sürükleyen neoliberal saldýrýlar sýrasýnda ana muhalefet paritisiydi. Ne var ki onlar bu politikalarý savunmayý tercih ettiler. Ortega, yatýrýmlarýn önündeki sosyal bariyerleri kaldýrmaktan söz ediyor. Ortega, on binlerce Nikaragualýyý köle-tipi koþullarda karýn tokluðuna çalýþtýran serbest ticaret bölgelerini geniþletmek ve Nikaragua'yý uluslararasý sermaye için ucuz iþgücü pazarý yapmak istiyor. Ortega, Nikaragua ve Orta Amerika'nýn toplumsal kýrýlma noktasýna yaklaþtýðý bir dönemde iktidarý alýyor. Geçen yýl, Nikaragu iþçileri FSLN ve PLC'nin sermaye yanlýsý politikalarýný defalarca reddetti. Bu yýl, sadece binlerce ulaþým iþçisi, öðretmen ve saðlýk iþçileri hükümetin kemer sýkma politikalarýna ve yaþam standartlarýndaki düþüþe karþý greve gittiler. Serbest ticaret bölgesi iþçileri toplu sözleþme hakký ve daha iyi koþullar istiyorlar. Tarým iþçileri ve iþsizlerin yanýnda grevlere ve protestolara katýlýyorlar. Ortega ve FSLN ise bu kýzgýnlaþan çeliþkiler içinde aðýrlýðýný sermayeden yana iþçi sýnýfý ve yoksul halka raðmen koyacak. Politik hayatýna Somoza diktatörlüðüne karþý ezilenleri ve yok- Nikaragua'daki derin çeliþkilere son verecek, neosullarý temsil etme iddiasýnda bir gerilla hareketi olarak baþlayan liberal ajandayý çöpe atacak, Latin Amerika halkFSLN, Nikaragua kapitalizminin, büyük sermayenin karlarýný larýyla gerçek dayanýþmayý, proletarya enternaskorumak ve iþçi sýnýfý ve yoksullarý ezmek konusunda tamamen güvendiði bir hareket olarak devam ediyor. Eski hatýralar yanýl- yonalizmini hayata geçirecek olan Ortega ve onun FSLN'si deðil, Nikaragua iþçi sýnýfýnýn savaþkan samalar uyandýrmasýn. Sonuç olarak, Ortega'nýn yükseliþi halk ya da iþçi sýnýfý güç- ve örgütlü geleneðidir, mücadelesidir. Latin Amerika'da ve tüm geri kalmýþ ülkelerde iþçi lerinin iktidara yükseliþi anlamýna gelmiyor. Nikaragua iþçi sýnýfý, son dönemdeki neo-liberal saldýrýlar sýnýfýnýn önünde çözüm olarak sadece Troçki'nin karþýsýndaki mücadelesinden de görebileceðimiz gibi mücadele- Sürekli Devrim'i durmaktadýr. ci, savaþkan ve örgütlü bir geleneðe sahip. 4 milyonluk Nikaragua nüfusunun içinde 1979'da 25 bin olan sendikalý iþçi sayýsý, þimdilerde 250 binin üstüne çýktý. Ýþte, Nikaragua'daki derin çeliþkilere son verecek, neo-liberal ajandayý çöpe atacak, Latin Amerika halklarýyla gerçek dayanýþmayý, proletarya enternasyonalizmini hayata geçirecek olan Ortega ve onun FSLN'si deðil, Nikaragua iþçi sýnýfýnýn bu savaþkan ve örgütlü geleneðidir, mücadelesidir. Son olarak, Latin Amerika'da ve tüm geri kalmýþ ülkelerde iþçi sýnýfýnýn önünde çözüm olarak sadece Troçki'nin Sürekli Devrim'i durmaktadýr. Ancak devrimci partisinin inþaasýyla kendisini ulusal burjuvaziden politik olarak baðýmsýzlaþtýran bir iþçi sýnýfý, diðer ezilen unsurlarý da liderliði altýnda toplayýp sosyalizm için mücadeleyi örgütleyebilir. Bu mücadelesinde tek yoldaþlarý ezilenler ve diðer ülkelerin iþçi sýnýflarý olacaktýr.
27
MARKSiST BAKIs
Marksizm ve Ayaklanma Ayaklanmaya hazýrlanmanýn ve genel olarak, ayaklanmayý bir sanat olarak görme biçiminin "blankicilik" olduðunu ileri süren oportünist yalan, Marksizmin çarpýtýlmalarý arasýnda, en kötü niyetlerden ve egemen "sosyalist" partiler tarafýndan belki de en çok yayýlmýþ bulunanlardan biridir. Oportünizmin büyük ustasý, Bernstein, Marksizme karþý blankicilik suçlamasýný ileri sürerek, acýklý bir ün kazanmýþtý, ve gerçekte, bugünün oportünistleri, blankicilik diye haykýrdýklarý zaman, Bernstein'ýn yoksul "fikir" lerini ne azýcýk yenileþtiriyor, ne de onlarý en küçük bir þey ile "zenginleþtiriyorlar". Marksistleri, ayaklanmayý bir sanat olarak gördükleri için, blankicilik olarak suçlamak! Ayaklanmanýn bir sanat olduðunu açýklayarak, onu bir sanat olarak ele almak gerektiðini, ilk baþarýlarý kazanmak ve kargaþalýk içine düþmesinden yararlanarak, düþmana karþý yürüyüþü aksatmaksýzýn, baþarýdan baþarýya ilerlemek gerektiðini, vb., vb. söyleyerek bu konudaki fikrini en belgin, en açýk ve en kesin bir biçimde açýklayanýn Marks'ýn ta kendisi olduðunu hiç bir Marksist yadsýyamayacaðýna göre, gerçeðin bundan daha apaçýk bir çarpýtýlmasý olamaz. Baþarmak için, ayaklanma bir komploya deðil, bir partiye deðil, ama öncü sýnýfýna dayanmalýdýr. Ýþte birinci nokta. Ayaklanma halkýn devrimci atýlýmýna dayanmalýdýr. Ýþte ikinci nokta. Ayaklanma, yükselen devrim tarihinin, halk öncüsünün etkinliðinin en güçlü olduðu, düþman saflarýnda ve devrimin güçsüz, kararsýz, çeliþki dolu dostlarýnýn saflarýnda duraksamalarýn en güçlü olduklarý bir dönüm noktasýnda patlak vermelidir; Ýþte üçüncü nokta. Ayaklanma sorununu koyma biçiminde, Marksizmin
28
blankicilikten ayrýlmasý sonucunu veren üç koþul, iþte bunlardýr. Ama, bu koþullar yerine geldikten sonra, ayaklanmayý bir sanat olarak görmeyi kabul etmemek, Marksizme ihanet etmektir, devrime ihanet etmektir. Ayaklanmanýn, olaylarýn nesnel akýþý tarafýndan gündeme konmuþ bulunduðunu partinin tam da þu anda zorunlulukla kabul etmesi gerektiðini, ayaklanmayý bir sanat olarak ele almasý gerektiðini tanýtlamak için, belki en iyisi karþýlaþtýrma yöntemini kullanmak ve 3 ve 4 Temmuz günleri ile Eylül günlerini karþýlaþtýrmak olacaktýr. 3 ve 4 Temmuz günleri, gerçeðe aykýrý davranmaksýzýn, sorun þöyle konabiliyordu: Ýktidarý almak daha yeðdir, yoksa düþmanlarýmýz bizi her durumda baþkaldýrma ile suçlayacak ve bize fesatçýymýþýz gibi davranacaklardýr. Ama bundan, iktidarý o zaman almanýn yararlý olduðu sonucu çýkarýlamýyordu, çünkü ayaklanmanýn zaferi için nesnel koþullar gerçekleþmemiþti. 1) Devrimin öncüsü olan sýnýf henüz arkamýzda deðildi. Her iki baþkent iþçileri ve askerleri arasýnda henüz çoðunluða sahip deðildik. Bugün, her iki sovyette de bu çoðunluða sahip bulunuyoruz. Bu çoðunluk yalnýzca Temmuz ve Aðustos aylarý olaylarý tarafýndan, bolþeviklere karþý "bastýrma"lar deneyimi tarafýndan ve Kornilov ayaklanmasý deneyimi tarafýndan yaratýlmýþtýr. 2) Devrimci coþku henüz büyük halk yýðýnýný kazanmamýþtý. Bugün, Kornilov ayaklanmasýndan sonra, kazanmýþ bulunuyor. Taþradaki olaylar ve iktidarýn birçok yerde sovyetler tarafýndan alýnmasý, iþte bunu tanýtlar. 3) Düþmanlarýmýz arasýnda ve kararsýz küçük-burjuvazi arasýnda, o zaman ciddi bir siyasal geniþlikteki duraksamalar yoktu. Bugün, bu duraksamalar büyük bir geniþlik kazandý: baþ düþmanýmýz, müttefik emperyalizm, dünya emperyalizmi -çünkü "Müttefikler", dünya emperyalizminin baþýnda bulunuyorlar- zafere deðin savaþ ile Rusya'ya karþý ayrý barýþ arasýnda kararsýzlýk gösterdi. Halk içinde çoðunluðu açýkça yitirmiþ bulunan küçük-burjuva demokrat-
MARKSiST BAKIs larýmýz, kadetler ile blok kurmayý, yani birleþmeyi kabul etmedikleri zaman, derin duraksamalar içine düþtüler. 4) Bu nedenle, 3 ve 4 Temmuz günleri, ayaklanma bir yanlýþlýk olurdu: iktidarý ne maddeten ne de siyasal olarak koruyabilecektik. Her ne kadar Petrograd zaman zaman bizim elimizde olsa da, (iktidarý-ç.) maddeten (koruyamazdýkç.), çünkü iþçilerimiz ve askerlerimiz Petrograd'ý elde tutmak için dövüþmeyi, ölmeyi o zaman kabul etmezlerdi: ayný zamanda hem Kerenski'lere ve hem de Çereteli'ler ve Çernov'lara karþý bu 'kýzgýnlýk", bu yatýþmaz kin o zaman yoktu; bolþeviklere karþý, sosyalistdevrimcilerin ve menþeviklerin de katýldýklarý kýyýmlarýn deneyimi ile insanlarýmýz henüz yoðrulmamýþlardý. Siyasal olarak 3 ve 4 temmuz günleri iktidarý koruyamayacaktýk, çünkü, Kornilov serüveninden önce, ordu ve taþra, Petrograd'a karþý yürüyebilirdi ve yürüyecekti. Bugün durum bambaþkadýr. Devrimin öncüsü, yýðýnlarý sürüklemeye yetenekli, halkýn öncüsü olan sýnýfýn çoðunluðu bizden yana. Halkýn çoðunluðu bizden yana, çünkü Çernov'un hükümetten ayrýlýþý, köylülüðün sosyalist-devrimci bloktan (ne de sosyalist-devrimcilerin kendinden) toprak almayacaðýnýn, her ne kadar tek belirtisi olmaktan uzaksa da, gene de en gözle görülür ve en somut belirtisidir. Baþlýca nokta, devrime kendi ulusal niteliðini veren nokta da, iþte budur. Tüm emperyalizm ve tüm menþevikler ve sosyalist-devrimciler blokunun görülmemiþ duraksamalarý karþýsýnda, partinin kendi yolunu çok iyi bildiði bir durumun üstünlüðü bizden yana. Kesin bir zafer bizden yana, çünkü halk artýk umutsuzluðun kýyýsýndadýr, ve biz, "Kornilov günleri sýrasýndaki" yönetimimizin önemini göstererek, sonra da "blokçular"a bir uzlaþma önererek ve onlardan kendi duraksamalarýna bir son vermekten uzak bir red yanýtý alarak, tüm halka aydýnlýk bir persfektif sunuyoruz. Uzlaþma önerimizin henüz reddedilmemiþ olduðuna, Demokratik Konferansýn henüz onu kabul edebileceðine inanmak, en büyük yanlýþlýk olurdu. Uzlaþma, bir parti tarafýndan partilere önerilmiþti: bu iþ baþka türlü de olamazdý. Partiler bu uzlaþma önerisini kabul etmediler. Demokratik Konferans, yalnýzca bir konferanstýr, baþka hiç bir þey deðil. Unutulmamasý gereken þey, onun devrimci halk çoðunluðunu, yoksullaþmýþ ve kýzdýrýlmýþ köylülüðü temsil etmediðidir. Bu bir halk azýnlýðý konferansýdýr bu apaçýk gerçeði unutmamak gerek. Demokratik Konferansa bir parlamento gibi davranmak, bizim bakýmýmýzdan en büyük yanlýþlýk, en kötü parlamenter alýklýk olurdu, çünkü
o eðer kendini parlamento ve devrimin egemen parlamentosu olarak da ilan etse, her þeye karþýn hiç bir þeyi kararlaþtýramayacaktýr: Karar ona deðil, Petrograd ve Moskova iþçi mahallelerine baðlýdýr. Baþarý ile taçlanmýþ bir ayaklanmanýn bütün nesnel koþullarý biraraya gelmiþ bulunuyor. Halký çileden çýkaran ve gerçek bir iþkence oluþturan duraksamalara, yalnýz bizim ayaklanmadaki zaferimizin son vereceði; yalnýz bizim ayaklanmadaki zaferimizin topraðý köylülüðe hemen vereceði; devrime karþý ayrý barýþ manevralarýný, yalnýz bizim ayaklanmadaki zaferimizin baþarýsýzlýða uðratacaðý, bu Marksistleri, ayaklanmayý bir manevralarý, sanat olarak gördükleri için, blandaha tam, kicilik olarak suçlamak! Baþarmak daha adil ve için, ayaklanma bir komploya daha yakýn bir barýþ, devrime deðil, bir partiye deðil, ama öncü elveriþli bir sýnýfýna dayanmalýdýr. Ýþte birinci barýþ açýk nokta. Ayaklanma halkýn devrimci önerisi ile atýlýmýna dayanmalýdýr. Ýþte ikinci baþarýsýzlýða nokta. Ayaklanma, yükselen uðratacaðý bir durumun devrim tarihinin, halk öncüsünün olaðanüstü etkinliðinin en güçlü olduðu, düþüstünlüðü bizman saflarýnda ve devrimin den yana. güçsüz, kararsýz, çeliþki dolu dostEnsonu larýnýn saflarýnda duraksamalarýn yalnýz bizim en güçlü olduklarý bir dönüm nokpartimiz, ayaklanmada tasýnda patlak vermelidir; Ýþte z a f e r üçüncü nokta. Ayaklanma sorukazandýktan nunu koyma biçiminde, s o n r a , Marksizmin blankicilikten ayrýlPetrograd'ý masý sonucunu veren üç koþul, kurtarabilir, çünkü, eðer iþte bunlardýr. bizim barýþ önerimiz kabul edilmez ve bir silah býrakýþmasý bile saðlayamazsak, o zaman "aþýrýcýlýðýn" asýl yandaþlarý biz olacaðýz, savaþ partilerinin baþýnda biz olacaðýz, en iyi "savaþ" partisi biz olacaðýz ve savaþý gerçekten devrimci bir biçimde yürüteceðiz. Kapitalistlerin bütün ekmeklerini ve bütün çizmelerini ellerinden alacaðýz. Onlara ekmek kýrýntýlarýný býrakacak, onlara çarýk giydireceðiz. Bütün ekmek ve bütün kunduralarý cepheye vereceðiz. O zaman Petrograd'ý baþarýyla savunacaðýz. Gerçekten devrimci bir savaþ için, maddi olduðu kadar manevi kaynaklar da, Rusya'da hala çoktur; Almanlarýn bizimle hiç olmazsa bir silah býrakýþmasý yapmalarý için yüzde-doksandokuz þans vardýr. Ve bugün bir silah býrakýþmasý saðlamak, tüm dünyayý yenmektir. Devrimi kurtarmak ve Rusya'yý her iki koalisyon emperyalistlerinin de istedikleri "ayrý"
29
MARKSiST BAKIs paylaþýmdan kurturmak için, Petrograd ve Moskova iþçilerinin ayaklanmasýnýn kesinlikle zorunlu olduðunun bilincine varmýþ bulunan bizler, ilkin, siyasal taktiðimizi, Konferansta, yükselen devrim koþullarýna uyarlamalýyýz; sonra da, Marks'ýn ayaklanmayý bir sanat olarak görmenin zorunluluðu üzerindeki düþüncesini yalnýzca sözde kabul etmediðimizi tanýtlamalýyýz. Sayý ile etkilenmeksizin, kararsýzlarý kararsýzlar kampýnda býrakmaktan korkmaksýzýn, Konferansa katýlan bolþevik kanada gecikmeden yeni bir birlik vermeliyiz: Kararsýzlar devrim davasýna orada (kararsýzlar kampýnda-ç.) gözüpek ve özverili savaþçýlar kampýnda olduðundan daha yararlý olacaklardýr. Uzun söylevlerin yetersizliðini, genel olarak "söylev"lerin yersizliðini, devrimin kurtuluþu için ivedi bir eylem zorunluluðunu, burjuvaziden tam bir kopma, bütün bugünkü hükümet üyelerinin görevden alýnma, Rusya' nýn "ayrý" bir paylaþýmýný hazýrlayan Ýngiliz-Fransýz emperyalistlerinden tam bir kopma kesin zorunluluðunu, bütün iktidarý hemen devrimci proletarya tarafýndan yönetilen devrimci demokrasinin eline geçirme zorunluluðunu en kesin bir biçimde belirten kýsa bir bolþevikler bildirgesi yazmalýyýz. Bildirgemiz, program tasarýmýz ile baðlýlýk içinde, þu vargýyý en kýsa ve en açýk biçimde formüllendirmelidir: Halklara barýþ, köylülere toprak, yüzkýzartýcý kazançlara el koyma ve üretimin kapitalistler tarafýndan edepsizce baltalanmasýna karþý bastýrma. Bildirgemiz ne denli kýsa, ne denli kesin olursa, o denli iyi olacaktýr. Yalnýzca bu bildirgede çok önemli iki noktayý daha vurgulamak gerekir: Halk kararsýzlýklar yüzünden çileden çýkmýþtýr, halk sosyalistdevrimciler ile menþeviklerin kararsýzlýðý yüzünden rahatsýzdýr; biz bu partilerden kesinlikle kopuyoruz, çünkü onlar devrime ihanet etmiþlerdir. Baþka bir þey daha: Hemen ilhaksýz bir barýþ önererek, müttefik emperyalistlerden ve tüm emperyalistlerden hemen koparak, hemen ya bir silah býrakýþmasý, ya da bütün devrimci proletaryanýn savunmaya katýlmasýný, ve devrimci demokrasi tarafýndan, devrimci demokrasinin yönetimi altýnda, gerçekten adil, gerçekten devrimci bir savaþýn sürdürülmesini elde edeceðiz. Bu bildirgeyi okuduktan sonra, sözler deðil kararlar, yazýlý kararlar deðil eylemler istedikten sonra, bütün kanadýmýzý fabrikalara ve kýþlalara göndermeliyiz: onun yeri oralardadýr, devrimin dirimsel gücü oralardadýr, devrimin kurtuluþu oralardan gelecektir, Demokratik Konferansýn itici gücü oralardýr. Ateþli, heyecanlý söylevlerimizde, programýmýzý oralarda açýklamalý ve sorunu þöyle koymalýyýz: Ya bu programýn Konferans tarafýndan eksiksiz kabulü, ya da ayaklanma. Orta yol yoktur. Beklemek olanaksýzdýr. Devrim mahvolur. Sorun böylece konduktan sonra, tüm kanadýmýz fabrikalar ve kýþlalarda toplanmýþ bulunduðundan, ayaklanmanýn baþlamasý gereken zamaný kararlaþtýrabilecek bir durumda olacaðýz. Ve ayaklanmayý Marksistler olarak, yani bir sanat olarak görmek için, ayný zamanda, bir dakika yitirmeksizin, ayaklanma müfrezeleri kurmayaný örgütlemeli, güçlerimizi yerli yerine daðýtmalý, güvenilir alaylarý en önemli noktalara göndermeli, Aleksandra Tiyatrosunu kuþatmalý, Piyer ve Pol kalesini kuþatmalý, genelkurmayý ve hükümeti tutuklamalý, harpokulu öðrencilerine ve "vahþi tümen"e karþý, düþmaný kentin dirimsel merkezlerine sokmaktansa, ölmeye hazýr müfrezeleri göndermeliyiz; silahlý iþçileri seferber etmeli, onlarý son ve amansýz bir savaþýma çaðýrmalý, telgraf ve telefonu ayný zamanda iþgal etmeli, bizim ayaklanma kurmayýmýzý Telefon Merkezine yerleþtirmeli, onu bütün fabrikalara, bütün alaylara, bütün silahlý savaþým merkezlerine, vb. telefonla baðlamalýyýz. Bütün bunlar, kuþkusuz, yalnýzca yaklaþýk, ve yalnýzca, yaþadýðýmýz anda, eðer ayaklanma bir sanat olarak görülmezse, Marksizme baðlý kalýnamayacaðý, devrime baðlý kalýnamayacaðý olgusunu aydýnlatmaya yönelik þeylerdir.
Vladimir Ýliç Lenin 13-14 (26-27) Eylül 1917 günleri yazýldý. Ýlk kez 1921'de Proletarskaya Revolutsiya No: 2'de yayýnlandý.
30
MARKSiST BAKIs
BÝR MEKTUP BÝR CEVAP Merhaba, Marksist Bakýþ'ýn 9. sayýsýný inceleme fýrsatý buldum. Derginizde ortaya konan yazýlar genel anlamda tatmin edici. Özellikle, "Ortadoðu'da Sol Nerede" baþlýklý yazý gayet bilgilendirici olmuþ. Eleþtirilecek noktalar da var tabii. Eleþtirinin olumlu anlamda kullanýldýðýnda ilerletici olacaðýný hepimiz söyleriz. Eleþtireceðimi nokta Hizbullah yazýnýzdaki öne sürdüðünüz fikirlerle ilgili. Her ne kadar Ýsrail iþgali karþýsýnda meþru ve haklý bir mücadele içinde olduklarýný söyleseniz de yazýnýzdan aslen Hizbullah hareketine çok mesafeli olduðunuz sonucunu çýkardým. Ýsrail'in Lübnan saldýrýsýndan sonra emperyalist saldýrganlýða dem vuracaðýnýza yazýyý Hizbullah'ýn anti-emperyalist olmadýðý üzerine kurmuþsunuz. Emperyalist odaklarýn saldýrýsýyla karþý karþýya kalmýþ bir harekete yönelik dayanýþmayý öne çýkarmak gerekirdi diye düþünüyorum. Hizbullah'ýn anti-emperyalist olmadýðý fikrine de katýlmýyorum. Ortadoðu coðrafyasýna ABD el atmaya çalýþýrken, bu çabaya karþý direniþ örgütleyen bir hareket anti-emperyalist adýný haketmiþ olur zannýmca. Sözü fazla uzatmadan neden böyle bir dönemde Hizbullah'la dayanýþan deðil de Hizbullah'ý eleþtiren bir yazýyý gerekli gördünüz, Hizbullah’la iþbirliðine nasýl bakýyorsunuz ve neden Hizbullah’ý anti-emperyalist görmüyorsunuz? Merhaba Yoldaþ, Eleþtiri, sorgulama ve tartýþma Marksist yöntemin ana bileþenidir. O yüzden Marksistler eleþtirilmekten korkmazlar, bilakis eleþtirinin ilerletici gücünün farkýndadýrlar. Eleþtirilerine yanýt verirken öncelikle Hizbullah konusundaki tutumumuzu birkez daha netleþtirmekte fayda var. Evet, Hizbullah, Arap ulusunun Ýsrail karþýsýnda verdiði mücadelenin bir parçasý olarak dünyaya geldi, serpildi ve güçlendi. Ýsrail ile 20 yýlý aþkýn bir süre savaþan Hizbullah'ý, bu direniþ süresince, ulusal kurtuluþ hareketi olarak ele almak yanlýþ olmaz. Böyle bir durumda, yani Ýsrail saldýrganlýðýna ve iþgaline direndiði ölçüde, Hizbullah'ýn mücadelesi meþru ve haklý bir mücadeledir. Týpký, Çeçenistan'da Rus iþgaline direnen Çeçen savaþçýlarýnýn direniþinin meþru ve haklý olmasý gibi. Öte yandan, Çeçen direniþinin önderliðinin ve Hizbullah'ýn mücadelelerinin haklý ve meþru olmasý, onlarý ne antiemperyalist yapar ne de müttefiðimiz. Ýsrail'in Lübnan iþgalinin, hiçbir Arap ülkesince baþarýlamamýþ þekilde Hizbullah tarafýndan püskürtülmesi sadece Ortadoðu halklarý nezdinde deðil, bu coðrafyanýn neredeyse bütün hareketleri nezdinde de Hizbullah'a yönelik büyük bir sempati yarattý. Bu sempati dalgasýndan ne yazýk ki sol da muaf deðil. Dünya solunun dikkate deðer bir kýsmý, Hizbullah'a yönelik bir dizi yanýlsamaya sahip. Bu yanýlsamalar, Hizbullah'a yönelik tutumlarý da belirliyor. Solun tutumlarýna yol gösteren en büyük yanýlsama, bizim geçen sayýmýzda tartýþtýðýmýz, senin de mektubunun konusunu oluþturan "Hizbullah'ýn anti-emperyalist" olduðu yaklaþýmýdýr. Bu yaklaþýmdan yola çýkan sol, Hizbullah ile ortak cepheler kurmaktan dem vuruyor, Lübnan'da olsalar Hizbullah'ýn yanýnda savaþa girmeye ant içiyor, daha da ileri gidip ezilen halklarýn anti-emperyalist cephesi çaðrýlarý yapýyorlar. Solun politik tutumlarýný baðlayan böyle bir yanýlsama karþýsýnda bizim sessiz kalmamýz beklenemezdi, kalmadýk da. Devrimci
tavýr, kitlelerde yaratýlan yanýlsamalara karþý mücadele etmek, kitlelerin devrimci enerjisini içi boþ kanallara akmasýný engellemek ve kitleleri devrimci ilkelerle eðiterek devrim için hazýrlamaktýr. Biz de bu baðlamda sol kamuoyunda yaratýlan yanýlsamalara karþý mücadeleyi ve kitleleri yeniden devrimci ilkelere kazanmayý borç bildik. Her gerçek devrimci Marksistin görevi de bu olmalýdýr. Ayrýca Marksistlerin gerçek anti-emperyalistler olduklarý bilinmelidir. 9.sayýdaki Hizbullah yazýsýnýn baþ kýsmýnda ve www.bolsevik.org sitesinde Siyonizm yerden yere vurulmuþ sýnýf karakteri ortaya konmuþtur. Bu yüzden Ýsrail ile deðil de neden Hizbullah ile uðraþýyorsunuz sorusu oldukça haksýz bir sorudur. Bir direniþ hareketinin meþru ve haklý olmasý komünistlerin ve devrimci proletaryanýn bu hareketle iþbirliði yapmasýný ya da müttefik olmasýna, tek baþýna, gerekçe olamaz. Komünistler, bu tarz müttefiklik iliþkilerinde muhataplarýnýn emek düþmaný olup olmadýklarýna bakarlar. Bu anlamda burjuvazinin herhangi bir kolunun temsilcisi olan sað kanat unsurlarla iþbirliði, sýnýf iþbirliði anlamýna gelir. Burjuva her parti, kapitalizm ve özel mülkiyeti ortadan kaldýrmak isteyen devrimcileri yok etmek ister. Bu, sýnýf mücadelesinin abece'sidir. Dolayýsýyla burjuva güçlerin bu tarz iþbirliklerini kabul etmesinin altýnda bir hesap vardýr. Burjuvalar, ya kendi hegemonyalarýndan emindirler ve sol müttefiklerinin kendilerine yedeklenmiþ olduklarýný, antikapitalist bir önlem içerisine giremeyeceklerini düþünürler. Ya da solcu müttefiklerinin kapitalizm karþýtlýðýnýn tutarsýz ve kaypak olduðundan emindirler. Bir diðer ihtimal de sýnýf hareketi o kadar güçlüdür ki burjuva partiler bunalýmdan çýkýþ yolu olarak bu birliðe mecbur kalýrlar. Tarihte bu nedenlere dayanan sýnýf uzlaþmacýlýðýnýn birçok örneði görülmüþtür. Ama sonuç daima þu olur: kapitalistler her zaman en büyük tehdit sýralamasýnda önceliði kendi servetlerini ellerinden almak istediklerini düþündükleri devrimci harekete verirler. Bu yüzden fýrsatýný bul-
31
MARKSiST BAKIs duklarý ilk anda devrimcilere ve iþçi hareketine darbeyi indirirler. Öte yandan devrimcilerin ve iþçi hareketinin beklemek, ertelemek gibi seçenekleri yoktur. Uygun an geldiðinde karþý tarafa öldürücü darbeyi vurmazsanýz, düþmanýnýz yaralarýný sarmaya ve toparlanmaya baþlar, iþte o vakit sistemden kopamayan sol muhalefet için ölüm çanlarý çalmaya baþlamýþ demektir. Sözü fazla uzatmadan baðlayalým. Hizbullah'ý bir müttefik olarak görebilirsiniz. Bu iki durumda gerçekleþebilir. Birincisi Hizbullah kuyrukçuluðu olarak. Yani, Hizbullah'ýn gücüyle rekabet edecek, onunla boy ölçüþebilecek fiziki gücünüz yoktur. Bu durumda Hizbullah'ýn kuyruðuna takýlmýþ, onun hegemonyasýna hegemonya katmýþ olursunuz. Kimse sahnenin baþrol oyuncusu varken, figüranlara bakmaz. Oysa yapýlmasý gereken tam tersidir: alternatif çekim merkezi yaratmak. Düzenden gerçek anlamda kopuþu öneren devrimci çözüm, kitlelerin desteðini ve sempatisini kazanýrsa, iþte o zaman, çýkmaz sokaklardan uzak durulmasýný saðlayan bir politik merkez yaratýlmýþ olur. Hizbullah'ý müttefik olarak görmenin ikinci yolu gerçek anlamda bir müttefik olarak, yani bir eklenti olarak deðil baþrol oyuncusu olarak Hizbullah ile cephe oluþturmaktýr. Yani, gerçek bir müttefiklik iliþkisini saðlayacak güçler dengesi mevcuttur. Ama bu durumda da müttefiklik iliþkisi oluþturmak intihar etmek anlamýna gelir. Sinsi müttefik açýsýndan devrimci hareket, zamaný geldiðinde defteri dürülmesi gereken, esas ve en tehlikeli düþman olmaya devam eder. Bu tehlikeli düþmanla uzlaþmalarýnýn tek nedeni buna mecbur kalmalarýdýr. Gözlerinin kestiði ilk anda kafa kesmek için devrimcilere saldýracaklardýr. Öte yandan müttefiklik iliþkisini kabul eden sol hareket, bu tarz bir iliþkiye girdiðinden dolayý müttefiki olan güce saldýrý düzenleme hakkýndan vazgeçmiþ olur. Böylece güçlü olduðu aný, farklý sýnýflarýn projelerine yedeklenerek harcayan bu tarz bir sol hareket, kendi kendini, cellatlarýnýn eline teslim etmiþ olur. Unutulmamasý gereken nokta Hizbullah'ýn kararlý anti-komünist oluþudur. Hizbullah'ýn anti-emperyalist olmasý meselesine gelelim. Emperyalizm kapitalizmin en yüksek aþamasýnýn adýdýr. Bu yüzden anti-emperyalizm ekonomik boyutundan ayrý tutularak, sýrf dýþ politika ekseninde ele alýnamaz. Ýlk olarak bu nokta kavranmalýdýr. Emperyalizme karþý mücadeleyi ülke içinde kapitalizme karþý mücadeleyle birleþtirmeyen ve böylece emperyalist-kapitalist iþleyiþe gerçek anlamda cephe almayan bir siyaset, iþçi sýnýfýnýn devrimci stratejisi açýsýndan anti-emperyalist deðildir, çünkü kapitalizmden baðýmsýz bir emperyalizm olamaz. Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aþamasýdýr. Anti-kapitalist mücadeleyi içermeyen bir anti-emperyalizm söylemi, ulusalcýlýðý savunan burjuva ve küçük-burjuva siyasetlerin göz boyamacýlýðýdýr. Kavranmasý gereken ikinci bir nokta da emperyalizmin bir ya da daha fazla ülkenin politikalarýna indirgenemeyeceðidir. Emperyalizm bir dýþ politika deðil, kapitalist sistemin en üst ve
son geliþmiþlik düzeyinin adýdýr. Bu yüzden, Ortadoðu'daki iþgalcilerin kimliði nedeniyle anti-Amerikancý, anti-Batýcý olan Hizbullah gibi güçlerin anti-emperyalist olduðundan bahsedilemez. Toparlarken, Hizbullah'ýn neden anti-emperyalist olmadýðýný anlattýðýmýz iki önemli nokta üzerinden tekrarlayalým. Ýlk olarak anti-emperyalizm anti-kapitalizmden koparýlamaz, emperyalizm kapitalizmin 20.yy'da ulaþtýðý en yüksek aþamasýnýn adýdýr. Bu baðlamdan Hizbullah'a baktýðýmýzda Hizbullah'ýn kapitalizmle hiçbir sorunu olmadýðýný görürüz. Hizbullah, denetimi altýnda tuttuðu bölgelerde süpermarket ve otel zincirlerinden verimli çiftliklere, turizm acentelerine ve finans merkezlerine kadar pek çok iþletmeyi elinde bulundurmaktadýr. Hizbullah, bütün bu iþletmelerde emekçileri tamamen dini temellerde çalýþtýrmakta ve acýmasýzca sömürmektedirler. Diðer nokta ise emperyalizmin basitçe þu ya da bu ülkenin dýþ politikalarýna uygunluk ya da karþýtlýk meselesine indirgenemeyeceði gerçeðidir. Hizbullah þu an bulunduðu konum gereði anti-Amerikancý bir duruþ almýþtýr, ki bu duruþ nedeniyle antiemperyalist ilan edilmektedir, oysa ki farklý bir konjonktürün oluþtuðu koþullarda, örneðin Ýran'ýn ABD ile anlaþmaya vardýðý koþullarda, Hizbullah'ýn anti-Amerikancý tutumundan geriye ne kalacaðý çok tartýþmalýdýr. Hizbullah, Lübnan nüfusunun %40'ýný oluþturan büyük çoðunluðu alt sýnýf üyesi olan þiilerin örgütüdür. Þii Emel hareketinden daha radikal bir çizgiyi savunarak ayrýlan Hizbullah, mollalarýn iktidara geldiði Þii Ýran'ýn etkin desteði ile kuruldu. Ýran'da 1979'da iktidara gelen Ýslami kapitalist rejim, týpký kendisinden önceki Þah rejimi gibi Ortadoðu'nun bölgesel bir gücü olmaya çalýþan alt-emperyalist bir egemen sýnýfýn düzeniydi. Fakat, bölgesel bir güç olma isteði bu sefer ABD iþbirliði ile deðil ABD'ye karþý olmak zorundaydý. Bu hedef doðrultusunda Mollalar, þii mezhebini bölgesel güç politikalarýnýn en önemli aracý olarak kullandýlar. Dünyanýn en profesyonel ve etkili gerilla grubu olmasý, çok büyük ölçülerde Ýran ve Suriye devletlerinin yoðun desteðiyle mümkün oldu. Ayrýca, Hizbullah'ýn Ýsrail'e karþý kullandýðý silahlarýn hemen hemen tamamý Rus yapýmýydý. Özellikle Lübnan'ýn kuzeyini ABD'nin onayýyla 20 yýl boyunca iþgal altýnda tutmuþ olan Suriye'nin desteði olmadan Hizbullah'ýn bugünkü güce ulaþmasý mümkün olmazdý. Dolayýsýyla emperyalist projeler temelinde hayata geçirilmiþ olan Hizbullah projesinin anti-emperyalist olmasý mümkün deðildir. Ortadoðu'nun gözyaþýyla yýkanmýþ topraklarýna gerçek huzur, barýþ ve refahýn gelmesinin yolu tüm Ortadoðu iþçi sýnýfýný tek çatý altýnda birleþtirebilen bir örgütlülüðün yaratýlmasý ve sürekli devrim yolunda mevziler kazanýlmasýndan geçmektedir. Gerçek anlamýndaki tek kurtuluþ yolu budur. Devrimci komünist örgütlerin Ortadoðu'da yaratýlmasý, iþçi sýnýfý içinde bu örgütlerin yaratýlmasý bu anlamdaki en temel adýmdýr. Ortadoðu, nihai çözüme ancak Ortadoðu iþçi sýnýflarýnýn mücadelesi ile gerçekleþecek sosyalist bir devrimle ulaþacaktýr.
BÝZE YAZIN marksistbakis@yahoo.com 32
HEPÝMÝZ ERMENÝYÝZ HEPÝMÝZ KÜRDÜZ Faþist saldýrganlýðýn ve þovenizmin büyük gayretlerle týrmandýrýldýðý, 301. maddelerle toplumsal muhalefetin susturulmaya, baský ve korkunun egemen kýlýnmaya çalýþýldýðý bu dönemde ara çözümlerin geçersizliði her zamankinden daha açýktýr. Liberal burjuvazi, Hrant Dink’in katledilmesinden sonarki geliþmelerde görüldüðü gibi ikiyüzlülüðü ve sinik çýkarcýlýðý ile maluldür. Demokrasi mücadelesi ancak egemen sýnýfýn hegemonyasýndan kopmuþ bir sýnýf hareketi tarafýndan verilirse sonuç alýcý olabilir. Bunun için, öncelikle, sýnýf hareketinin ayaklarýna pranga vuran egemen sýnýfýn sol içindeki ajanlarýyla mücadele etmek gerekiyor. Ulusalcý ve liberal sol ile bu iki gruba da giren parçalarý olan sendika bürokrasisi karþýsýnda muhalif iþçi ve gençliðin tek çýkýþ yolu bu unsurlarýn etkisinden kopup düzene karþý saf tutmak ve enternasyonalist devrimci saflardaki yerini almaktýr.