M
arksist Bak s B ü t ü n
Yýl: 3- Sayý: 12
D ü n y a n ý n
Ý þ ç i l e r i
B i r l e þ i n ! Fiyatý: 1.5 YTL
Geleceksizliðe Karþý
GENÇLÝK SOSYALÝST MÜCADELEYE * Küresel Isýnma ve Kapitalizm * Seçimlerin Ardýndan Yeni Dengeler, DTP, Ufuk Uras * Troçkizm’in Marksist Leninist Geleneðe Katkýsý * Kentsel Dönüþüm, Konut Sorunu ve Gecekondular * Devletin Zirvesinde Neler Oluyor? * Lenin ve Emperyalist Savaþ (Leon Troçki)
www.bolsevik.org
TEMEL ÝLKELERÝMÝZ Ya Barbarlýk Ya Sosyalizm: Tüm toplumsal ve ekonomik hayatýn bir avuç kapitalistin çýkarlarý doðrultusunda þekillendiði kapitalist sistem varlýðýný, ancak savaþlarla sürdürmektedir. Ýþsizlik, açlýk, yoksulluk, savaþlar ve doðanýn tahribatýnýn sorumlusu kapitalizm ve onun içkin özellikleri olan kar hýrsý ve rekabettir. Kapitalizmde bütün zenginliði iþçiler yaratýr. Bu zenginliðin çoðunluðun ihtiyaçlarý için kullanýlabilmesi ancak iþçi sýnýfýnýn kolektif olarak bütün zenginliðe, üretim araçlarýna el koymasýyla, üretimi ve daðýtýmý kontrol etmesiyle yani proletarya dikatarölüðü ile mümkündür. Aþaðýdan Sosyalizm: Sosyalizm, ancak tüm ezilenlerin ve yoksullarýn desteðini alarak onlara öncülük eden iþçi sýnýfýnýn kitlesel, doðrudan, militan mücadelesiyle; iþçi sýnýfýnýn kendi eylemleriyle mümkündür. Sosyalizm, küçük bir azýnlýðýn kendini kitleler yerine ikame etmesiyle kurulamaz. Sosyalizm ancak iþçi konseyleri aracýlýðýyla aþaðýdan yukarýya örgütlenen bir iþçi iktidarý ile gerçekleþtirebilir. Bunun dýþýndaki kestirmeci, maceracý, tepeden inmeci her yol kaçýnýlmaz olarak bir azýnlýk iktidarýyla, kapitalizmle sonuçlanýr. Marks’ýn dediði gibi iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu kendi eseri olacaktýr. Sosyal Devrim: Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý kapitalistleri korumak için vardýr. Bu kurumlar iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlmaz. Mevcut sistem iyileþtirmeler yapýlarak, yani reformlarla düzeltilemez. Sosyalizm parlamento aracýlýðýyla gerçekleþemez. Bir sosyal devrim zorunludur. Yurtseverlik deðil Enternasyonalizm: Bütün dünya iþçileri kardeþtir. Ýþçilerin vataný yoktur. Küresel bir sistem olan kapitalizmin tarihin çöp tenekesine atýlabilmesi için iþçi sýnýfýnýn uluslararasý birliði zorunludur. Marks bu yüzden bütün dünyanýn iþçileri birleþin çaðrýsý yapmýþtýr. Ulus içindeki bütün sýnýfsal ayrýmlarý perdeleyen yurtsever ideoloji ise iþçi sýnýfýný uluslararasý düzeyde böler, bize kapitalizmin çizdiði ulusal sýnýrlarý benimsememizi öðütler. Özünde iþçi sýnýfýný mevcut sisteme eklemleyen bu ideoloji yönetici sýnýflarýn en büyük silahýdýr.
Tek Ülkede Sosyalizm Mümkün Deðildir: Kapitalizm dünya ölçeðinde bir sistemdir. Bunun alternatifi olan sosyalizm de ancak dünya ölçeðinde gerçekleþebilir. Tek ülkede sosyalizmin olamayacaðýýn görmek için Marksist olmaya bile gerek yoktur. Dolayýsýyla herhangi bir ülkede gerçekleþebilecek baþarýlý bir devrimin kaderi (dolayýsýyla tüm insanlýðýn kaderi), devrimin diðer ülkelere sýçramasýna baðlýdýr. Bu mümkündür, çünkü kapitalizmin krizleri küresel, devrimler seridir. Ulusal Sorun: Devrimci Marksistler ezilen halklarýn kendi kaderini tayin hakkýný savunur, ezilen halkýn politik temsilcisine ulusal sorunla ilgili konularda devlet karþýsýnda koþulsuz eleþtirel destek verir. Devrimci Marksistler her türlü etnik ve dini azýnlýðýn üzerindeki baskýlara karþý çýkar, onlarýn örgütlenme hakkýný savunur. Cinsiyetçilik: Yaþadýðýmýz sistem kadýnlarý ezmektedir. Kapitalizm, kadýnlarý iþyerinde ucuz iþ gücü olarak, aile içinde ise yeni kuþak iþçi sýnýfýnýn bedavaya yetiþtirilmesinde ve ev iþlerinin bedava halledilmesinde kullanmaktadýr. Bu durum kadýnlarýn hayatýn her alanýnda geri planda kalýp ezilmesine yol açmaktadýr. Devrimci Marksistler her yerde cinsiyetçiliðe karþý mücadele edip, kadýnlarýn her alandaki eþitliðini savunurlar. Devrimci Marksistler insanlarýn cinsel tercihleri nedenleriyle ezilmelerine, eþcinsellerin aþaðýlanmasýna karþý mücadele ederler. Devrimci Parti: Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden mücadelelerinin bir iþçi devletiyle sonuçlanabilmesi için devrimci parti zorunludur. Bu parti iþçi sýnýfýnýn en ileri devrimci unsurlarýný bünyesinde toplar, onlarýn sýnýf içerisindeki daðýnýk etkisini merkezileþtirir, onlarý koordine eder ve aktif siyasi hayata ve sýnýf mücadelesine müdahale eder. Bu parti tüm iþçi sýnýfýna öðretir ve ondan öðrenir. Ýþçi sýnýfý içinde kök salmýþ, kitlesel bir devrimci iþçi partisinin sýnýf mücadelesinin kritik anlarýnda ve özellikle devrimci durumlarda var olmasý devrimin baþarýya ulaþmasý için çok hayatidir, bu yüzden böyle bir partiyi inþa etmek ertelenemeyecek bir görevdir. Devrimci Görev: Bu ilkelere katýlan herkesi Marksist Bakýþ Dergisi faaliyetlerini büyütmeye çaðýrýyoruz..
Ýçindekiler Küresel Isýnma ve Kapitalizm Seçimlerin Ardýndan Yeni Dengeler, DTP, Ufuk Uras Militarizm, Hiroþima ve Anlattýklarý Yüzyýllarca Ezilmiþ Bir Toplum: Aleviler Troçkizm'in Marksist Leninist Geleneðe Katkýsý Kentsel Dönüþüm, Konut Sorunu ve Gecekondular Devletin Zirvesinde Neler Oluyor? Lenin ve Emperyalist Savaþ (Leon Troçki) Polisin Artan Yetkileri
..... 2 ..... 6 ..... 9 ..... 11 ..... 16 ..... 21 ..... 24 ..... 27 ..... 30
MARKSIST BAKIS Üç Aylýk Politik Dergi Yýl: 3 Sayý: 12 Aðustos 2007
Sahibi ve Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ayþe Þensöz Yayýn Ýdare Adresi: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0 312 480 95 60 Baský: Yön Matbaacýlýk - Davutpaþa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok 1.Kat No: 366 Topkapý, Ýstanbul Tel: 0-212-5446634 Yayýn Türü: Yaygýn süreli, üç aylýk
Ýletiþim Ýçin: E-mail: marksistbakis@yahoo.com Büro-Adres: Mithatpaþa Cad. 34-F Blok Daire No: 28 Kýzýlay/ANKARA
MARKSiST BAKIs
KÜRESEL ISINMA VE KAPÝTALÝZM
Marks, Kapital'de kapitalist algýlayýþýn çevre üzerinde yarattýðý yýkýmý ortaya koymuþtu: "Kapitalist tarýmdaki her geliþme, yalnýz emekçiyi soyma sanatýnda deðil, topraðý soyma sanatýnda da bir ilerlemedir; belli bir zaman için topraðýn verimliliðin artmasýndaki her ilerleme, ayný zamanda, bu sonsuz verimlilik kaynaðýnýn mahvedilmesine doðru bir ilerlemedir. Bir ülke, örneðin Birleþik Devletler'de olduðu gibi, kalkýnmasýna ne kadar geniþ ölçekli sanayiyle baþlarsa, bu tahrip süreci de o kadar hýzlý olur. Kapitalist üretim, bu nedenle, teknolojiyi geliþtirir ve ancak bütün zenginliðin asýl kaynaðýný, yani topraðý ve emekçiyi kurutarak çeþitli süreçleri toplumsal bir bütün içinde birleþtirir."
2
Kapitalizm her geçen gün insanlýðý daha büyük bir karanlýða sürüklüyor. Yüzyýllardýr huzur içinde yaþayan halklarý birbirine kýrdýran; petrol için savaþlar çýkaran, iþgal eden; nükleer silahlarýyla dünyanýn sonunu hazýrlayan kapitalist sömürü düzeninin kâr için yarattýðý yýkýma bir yenisi daha eklendi: küresel ýsýnma. Aslýnda yenisi eklendi yerine, ancak bütün aðýrlýðýyla varlýðýný hissettirdiði ve yaþamý tehdit ettiðinde "küresel ýsýnma"dan haberdar edildik desek daha doðru olacak. Þiddeti artan doðal felaketler (Katrina kasýrgasý gibi), dünyayý kasýp kavuran yüzyýlýn sýcaklarý, farklý bölgelerde farklý þekillerde yaþanan iklim deðiþiklikleri, artan kuraklýk ve su sorunu küresel ýsýnma kavramýný olanca þiddetiyle yaþamýmýza bir daha çýkmamacasýna (kapitalizm varolduðu sürece) soktu. Son birkaç yýldýr gündem küresel ýsýnma ile çalkalanýp duruyor. Gün geçmiyor ki küresel ýsýnma üzerine yeni haberler duymayalým. Artan doðal felaketler, kutuplardaki buzullarýn erimesi, artan sýcaklýklar, kuraklýk... Alttan alta yýllardýr ilerleyen bu tehlike, sanki bu durumu yýllarca kamuoyundan saklayanlara, yýllarýn sessizliðine inat kendini herkesçe görünür kýlýyor. Küresel ýsýnmanýn kamuoyunca bilindiði tarih, olgunun ortaya çýkýþýndan o kadar sonra ki þimdi gerekli bütün önlemler alýnsa bile bazý açýlardan (ortalama sýcaklýðýn belli bir miktara kadar artmasý gibi) geri dönülemeyecek bir noktada olduðumuz görülüyor. Bilim insanlarý, atmosfere salýnan sera gazlarýndaki artýþ þu an kesilse bile büyük ihtimalle 2°C bir artýþý durdurmak için artýk çok geç olduðu görüþündeler. Küresel ýsýnmaya neden olan koþullarý ve bu koþullarý yaratan güdüleri anlamadan bu tehditi bertaraf etmenin yollarýný da ortaya koymak mümkün olmayacaktýr. Öyleyse yazýmýza küresel ýsýnmayý açýklayarak baþlayalým.
Küresel Isýnma Nedir? Dünya kendisi için gerekli olan enerjiyi güneþten gelen ýþýnlardan elde ediyor. Bu ýþýnlarýn bir kýsmý dünya yüzeyi tarafýndan soðrulurken büyük bir çoðunluðu tekrar atmosfere yansýtýlýyor. Dünya yüzeyine ulaþan güneþ enerjisinin yaklaþýk yüzde 70'i böylece tekrar uzaya gönderilmiþ oluyor. Ancak bazý ýþýnlar, su buharý, karbondioksit ve metan gazý gibi sera gazlarýnýn dünya üzerinde oluþturduðu doðal örtü tarafýndan tutuluyor. Bu duruma sera etkisi deniliyor. Sera etkisi doðal bir süreç ve yeryüzünde yaþamýn devam etmesi için gerekli sýcaklýðý saðlýyor. Doðal olarak oluþan sera etkisi olmadan küresel sýcaklýk þu ankinden 34°C daha soðuk olurdu. Ancak fosil yakýtlarýnýn kullanýlmasý ve ormanlarýn yok edilmesi, bu örtüyü oluþturan gazlarýn atmosferde normalin çok üzerine çýkmasýna neden oldu. Ýnsan tarafýndan fazla miktarda sera gazlarýnýn atmosfere salýnmasý bu karmaþýk dengeyi zedeliyor, güneþ ýþýnlarýnýn daha fazla soðrulmasýna ve böylece küresel ýsýnmaya neden oluyor. 1860'tan günümüze kadar tutulan kayýtlar, ortalama küresel sýcaklýðýn 0.5 ila 0.8 derece kadar artýðýný gösteriyor. Normalde sera gazlarý doðal süreçlerle ortaya çýkýyor ve tekrar doða tarafýndan soðurularak doðal döngü devam ediyor. Doðadaki organik maddelerin doðal çürümesi 220 milyar ton karbondioksiti (ki doðaya salýnan karbondioksitin yüzde 95'i) atmosfere salýyor. Bu karbondioksit okyanuslarda çözünerek ve fotosentez süreciyle yeniden doðal döngüye katýlýyor. Karbondioksitin geriye kalan yüzde 5'i insan faaliyetlerinin sonucu üretiliyordu. Ancak insanlarýn ürettiði karbondioksit seviyesi sanayi devrimden bu yana hýzla arttý. Doðal çevrimin dýþýnda atmosferdeki karbondioksit seviyesi, son 200 yýlda yüzde 30 arttý. Bu karbondioksitin çoðunluðu kömür þeklindeki karbonun ve petrol ürünleri formundaki hidrokarbonun yakýlmasýyla salýnýyor. Fosil yakýtlarýn yakýlmasý, jeolojik süreçlerin milyonlarca yýllýðýna içine hapsettiði karbondioksiti doðaya býrakýyor. Böylece milyonlarca yýlýn birikimi karbondioksit bir anda açýða çýkmýþ oluyor. Oysa ki okyanuslar ve bitkiler artan karbondioksiti (CO2 ) soðuracak kapasite de deðiller. Bir de bu duruma ormanlarýn yok edilmesi ekleniyor. Buzullar ve denizlerde yapýlan araþtýrmalar son 10 bin yýldýr þu anki CO2 seviyesine çok nadir olarak ulaþýldýðýný gösteriyor. Bugün için bilim çevrelerinde küresel ýsýnmadan baþat rolün atmosferde karbondioksit oranýnýn artmasýna baðlýyorlar. Bunun nedeni, CO2 moleküllerinin hem miktarýnýn çok hem de atmosferdeki ömrünün 50 - 100 yýl gibi çok uzun olmasý. Þu an karbondioksitin yarattýðý iklim deðiþikliklerinin kaynaðý bugün atmosfere salýnan CO2 deðil. Karbondioksit salýnýmýnýn etkileri anýnda deðil, daha uzun vadede kendini hissettiriyor.
MARKSiST BAKIs 10-20 yýl öncesinin CO2 emisyonunun etkilerini yaþýyoruz. Bugünkü salýnýmýn etkilerini de daha uzun vadede yaþayacaðýz.
Yeryüzünü Nasýl Bir Gelecek Bekliyor? Kapitalist sömürü düzeni, onun kar için insanlýðý hiçe sayan mantýðý iklimi deðiþtiriyor, hem de jeolojik evrelerde görülmemiþ bir hýzla deðiþtiriyor. Son 50 yýl, buzul kayýtlarýna göre son 6 bin yýlda gözlenen en sýcak yarým yüzyýl. Okyanus sýcaklýk kayýtlarýna göre 1950'li yýllarýn ortalarýndan 1990'larýn ortalarýna kadar önemli bir ýsýnma yaþandý. 1860'dan bu yana küresel olarak kaydedilen en sýcak 10 yýldan altýsý 1990'larda dördü ise 1980'lerde yaþandý. Bilim çevreleri bu þekilde devam ederse yüzyýlýn sonuna kadar küresel sýcaklýðýn 2(iyimser tahminler) ila 5(kötümser tahminler) artacaðýný söylüyor. Bazý bilim adamlarý küresel ýsýnmanýn düþünüldüðünden daha hýzlý þekilde gerçekleþtiðini ve küresel sýcaklýk artýþýnýn en kötü senaryodan 2 kat daha fazla olabileceðini ifade ediyorlar. Oxford Üniversitesi çýkýþlý bir raporda artýþýn 10 dereceye kadar yükselebileceði tartýþýlýyor. Küresel sýcaklýk artýþýnýn tartýþmalý olmasý bir yana bilim çevrelerinin ortaklaþtýðý bir yan var ki her geçen gün geriye dönülmez noktaya doðru yaklaþtýðýmýz. Bilim adamlarý eðer müdahale edilmezse 2040'a kadar gezegenin geri döndürülemez bir mahvolma sürecine gireceðini söylüyorlar. Bir defa eþik aþýldýktan sonra neler olabileceðini kimsenin tahmin edemeyeceði ifade ediliyor.
Küresel Isýnmanýn Doðaya ve Ýnsanlýða Etkileri -Buzullarda Erime ve Deniz Seviyesinin YükselmesiYapýlan araþtýrmalara göre, dünya yüzeyinin ortalama sýcaklýðý 20. yüzyýl boyunca 0,6 ºC kadar arttý, son 40 yýldýr atmosferin 8 kilometrelik alt kýsmýnda sýcaklýklar yükselmiþ, kar örtüsü ve buzlanma ise %10 civarýnda azaldý. Kuzey kutbunda ortalama yüzde 0,15 olan yýllýk buz erimesi, son iki kýþta yüzde 6'ya çýktý, yani 40 kat arttý. Grönland, her 40 saatte bir, 40 kilometreküp buz kaybediyor. Bu, geliþmiþ bir ülkedeki 3-4 milyon nüfuslu bir kentin, örneðin Los Angeles'ýn bir yýllýk su kullanýmýna eþit. Amerikan Kar ve Buz Verileri Merkezi (NSIDC) ölçümlerine göre, küresel ýsýnmanýn buzullar üzerindeki etkisi þu þekilde oluyor: Antartika'da son 50 yýl içinde hava sýcaklýðý 2,5°C artmýþ ve 7 dev buzul kitlesinin alaný, 1974 yýlýndan bu yana 13500 kilometrekare daralmýþtýr. Yaklaþýk 12 bin yýllýk olduðu tahmin edilen 3250 kilometrekarelik, 200 metre derinliðinde, 750 milyon ton aðýrlýðýnda buz kütlesi ana parçadan Bilim insanlarý, küresel ýsýnmanýn 2050'ye ayrýlmýþ ve binlerce aysberge bölünmüþtür. Larsen-B buzulu, son 5 yýlda kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte biri5700 kilometrekarelik bölümünü kaybetmiþtir. Ýzlanda Üniversitesi pro- ni ya da 1 milyondan fazlasýný yok edeceðifesörlerinden Helgi Björnson, yaptýðý araþtýrmalara dayanarak, Ýzlan- ni söylüyorlar. Kutuplardaki buzullarýn da'nýn % 8'ini kaplayan ve kutuplar dýþýndaki en büyük buzul olan Vatna erimesiyle yaþam alanlarýný kaybedecek dev buzulunun, 1930 yýlýndan bu yana en yüksek erime hýzýna eriþtiðini kutup ayýlarý da ne yazýk ki bu türlerden ve küresel ýsýnmanýn böyle devam etmesi halinde, bu dev buzulun 100 yýl biri olacak. sonra yok olacaðýný ve bütün Ýzlanda'nýn sular altýnda kalacaðýný bildirmiþtir. Güney Kutbu'ndaki Thwaites büyük buzulundan 3400 kilometre karelik buz kütlesi kopmuþtur. Bilim insanlarýnýn yaptýðý araþtýrmalara göre, Afrika'daki Kilimanjaro buzulu erimeye baþladý. Science dergisinde yayýmlanan araþtýrmada, "uydu verilerine bakýlýrsa, 2020 yýlýnda Kilimanjaro'nun beyaz þapkasý yok olacak" deniliyor. Yok olacaðýndan söz edilen Kilimanjaro'nun tepesinde bulunan buz tabakasý, þu anda bile susuzluk çeken Tanzanya'nýn nehirlerini besleyen ana kaynak. 2025 yýlý itibariyle dünya nüfusunun neredeyse yarýsýnýn su kýtlýðýyla karþý karþýya kalacaðý tahmin edilmektedir. Çünkü eriyen buzullar okyanuslardan sonra dünya üzerindeki ikinci büyük su deposu ve en büyük tatlý su deposudur, tatlý suyun % 98,5'unu oluþtururlar. Sanayi devriminden önce yýlda 1 milimetre yükselen deniz suyu seviyesi kutuplardaki buzullarýn erimesi sonucunda þimdi yýlda 3 milimetre yükseliyor. Küresel ýsýnma konusunda yapýlan çalýþmalarda deniz seviyesinin son 150 yýlda 25 santimetre arttýðý belirlendi. Fosil yakýt kullanýmý bu hýzla devam ederse, deniz seviyesinde önümüzdeki yüzyýlda 1 metrelik yükselme olmasý tahmin ediliyor. Bu durumun önlenememesi durumunda özellikle adalar su altýnda kalacaða benziyor. Bangladeþ, Çin, Mýsýr ve Nijerya'nýn yoðun nüfusa sahip nehir deltalarýnýn tümü deniz seviyesinin altýnda ve sel riskiyle karþý karþýya. Küresel ýsýnmanýn yarattýðý su sorununun ve seller nedeniyle tifo, kolera gibi bulaþýcý hastalýklarda büyük bir artýþ olacak. -Kuraklýk, Bulaþýcý Hastalýklar ve Türlerin YokoluþuLeeds Üniversitesi öðretim üyesi Profesör Chris Thomas tarafýndan Nature dergisinde yayýnlanan bir yazýda "küresel ýsýnma 2050'ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte birini ya da 1 milyondan fazlasýný yok edecek" denmektedir. Eðer bir çözüm üretilmezse, türlerin kitlesel tükeniþlerinin tarihte görülmemiþ boyutlara ulaþabileceðine dikkat çekiliyor. Okyanuslarda birikmiþ olan karbon miktarlarý yüzünden okyanuslarýn asitliði arttý. Bu, balýklarýn yaþamýný doðrudan etkileyecek bir durum. Hepsi birer karbon emme makinesi olan mercanlarýn yavaþ yavaþ ortadan kalktýðý görülüyor. Böyle bir durum doðadaki karbon zincirinin kýrýlmasýna ve buna baðlý olarak karbondioksit emisyon miktarlarýnýn inanýlmaz boyutlarda artmasýna sebep olabilir. Aþýrý kuraklýktan etkilenen bölge oranýnýn 2100 yýlýnda bugünkü yüzde 3'ten yüzde 30'a çýkacaðý düþünülüyor. Uluslararasý Pirinç Enstitüsü ve diðer bilim enstitüleri 1°C lik bir sýcaklýk artýþýnýn pirinç, buðday ve diðer
3
MARKSiST BAKIs
temel tahýl ürünlerinde yüzde 10'luk bir azalmaya yol açacaðýný hesaplýyorlar. Bu verilere bile bakýldýðýnda küresel ýsýnmanýn üretimi ve beslenmesi daha çok tahýla dayalý yoksul ülkeleri daha çok vuracaðý görülüyor.
Kyoto Protokolü Küresel Isýnmaya Çözüm Olabilir Mi?
küçük bir adým. Ki bu adým da ülkelerin anlaþmadan sapan emisyon oranlarýndan, fosil yakýtlarýnýn kullanýmý kaynaklý CO2'in yüzde 25'ini salan ABD'nin imzalamaya yanaþmamasýndan iþe yaramaz ve güdük bir hal almýþ durumda. Kyoto hakkýnda koparýlan onca tantanaya raðmen bu protokolün ciddiye alýnmasýný gerektiren bir yan yok. Kyoto protokolünün yaný sýra küresel ýsýnmayý engellemek konusunda bireysel çabalara da deðinmek gerekiyor. BM'nin yaptýðý araþtýrmalara göre, atmosferde biriken karbon kökenli gazlarýn yüzde 80'i ulaþým, ýsýnma ve sanayide fosil yakýtlarýn kullanýlmasýndan kaynaklanýyor. Bu veri incelendiðinde bile bireylerin küresel ýsýnmayý durdurmaya çok küçük katkýlarýnýn olabileceði açýða çýkýyor. Herkes evini güneþ enerjisiyle donatacak zenginlikte deðil. Ya da ABD gibi toplu taþýmanýn bu kadar güdük olduðu bir ülkede otomobile baðýmlý olmaktan baþka seçenek kalmýyor insanlarda. Burada vurgulanmasý gereken þu ki bu tarz yapýsal bir sorunun bireysel çabalarla çözülemeyeceði olmalý. Karþýmýzda bir sistem sorunu var. Sürekli olarak bireye vurgu yapan sözde çevreciler hedef saptýrýp kapitalizme hizmet etmekten baþka birþeye yaramýyorlar.
Küresel ýsýnmanýn durdurulmasýnda burjuva medya tarafýndan önemli bir adým olarak lanse edilen Kyoto Protokolü, 141 ülkenin katýlýmý ile 1997 yýlýnda imzalansa da yürürlüðe ancak 2005 Þubatý'nda girdi. Bu protokol, atmosfere karýþtýklarýnda sera etkisi yaratan gazlarýn salýmýný engelleyecek ya da azaltacak koþullarý içeriyor. Protokole göre atmosfere salýnan sera gazý miktarý %5'e çekilecek, endüstriden, motorlu taþýtlardan, ýsýtmadan kaynaklanan sera gazý miktarýný azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek, daha az enerji ile ýsýnma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleþtirme saðlanacak, ulaþýmda, çöp depolamada çevrecilik temel ilke olacak, atmosfere býrakýlan metan ve karbondioksit oranýnýn düþürülmesi için alternatif enerji kaynaklarýna yönelinecek, fosil yakýtlar yerine örneðin bio dizel yakýt kulÝnsanlýðýn Kurtuluþu Ancak ve Ancak lanýlacak, çimento, demir-çelik ve kireç fabrikalarý gibi yüksek Sosyalizmdedir enerji tüketen iþletmelerde atýk iþlemleri yeniden düzenlenecek, Küresel ýsýnma tehditi, bilimsel olarak 20-30 yýl öncesinde termik santrallerde daha az karbon çýkartan sistemler, teknoloji(Daha 1979'daki Birinci Dünya Ýklim Konferansý'na katýlan ler devreye sokulacak, güneþ enerjisinin önü açýlacak, nükleer bilim insanlarý, konferansýn sonunda hükümetlere insanýn enerjide karbon sýfýr olduðu için dünyada bu enerji ön plana -kapitalist sömürü düzeninin desek daha doðru olacak- sebep çýkarýlacak, fazla yakýt tüketen ve fazla karbon üretenden daha olduðu iklim deðiþiminin olumsuz etkilerinin önlenmesi için fazla vergi alýnacaktýr. çaðrýda bulunmuþtu.) kanýtlanmýþtý. Buna raðmen kapitalistler Protokolün imzalandýðý dönemde "pazar ekonomisine" yeni her türlü uyarýyý kulak arkasý edip hiçbir önlem almamakta geçmiþ olan ülkeler (eski SSCB coðrafyasý) karbondioksit direndiler. Alamazlardý da, atmosferdeki fazla karbondioksit emisyonlarýný 1990 dýþýndaki bir yýla dayanarak indirme hakkýna seviyesinin kaynaðýnýn kapitalist sömürü düzeni olduðu sahipler. Bu ülkelere 1990 seviyesine göre artýþ yapma hakký bile düþünüldüðünde. tanýndý. Bu durum aþikardýr ki karbondioksit emisyon miktarýnýn BM'nin yaptýðý araþtýrmalara göre, atmosferde biriken karbon azalmasýna deðil, artmasýna hizmet etmektedir. kökenli gazlarýn yüzde 80'i, ulaþým, ýsýnma ve sanayide fosil Anlaþma baþka esnekliklere de sahip. Örneðin, Kyoto Protokolü yakýtlarýn kullanýlmasýndan kaynaklanýyor. Kar odaklý düþünen emisyon transferine olanak veriyor. Buna göre emisyon miktarý kapitalistlerin, üretimin bel kemiði olan enerji ihtiyacýný fosil fazla olan ülkeler kullaným hakkýndan daha az emisyon yapan yakýtlar yerine alternatif enerji kaynaklarýný koymasý düþünüleülkelerden kalan emisyon miktarýný satýn alabilecek. Ayrýca mez. Sistemin temel dinamosu olan kar hýrsý, sonsuza dek giden anlaþma, firmalara yarattýklarý kirliliði baþka bir alanda sera birikim güdüsü, tekil kapitalistlerin kendi kolektif çýkarlarýyla gazlarýný azaltan projelere para aktararak çözme imkaný tanýyor. bile çeliþen piyasa anarþisi, ölümcül rekabet, emperyalist emeller Böylece küresel ýsýnmanýn ana kaynaðý olan fosil yakýtlarýn kulve bu doðrultuda geliþtirilen polilanýmý ile uðraþmaktan kurtulunmuþ tikalar, kapitalizmle doðaya olunuyor! Sadece 1995-96 döneminde Birleþik saygýnýn arasýna aþýlmaz duvarlar Çin, Hindistan gibi geliþmekte olan Devletler Senato ve Kongre adaylarýna örmektedir. Doðaya saygýlý bir kapiülkeler ise sanayileþme süreçlerine petrol ve gaz þirketleri 20.8 milyon; talizm olamaz. hýzlanarak girdiklerinden fosil yakýt madencilik sektörü 2.7 milyon; otomo- Sadece 1995-96 döneminde Birleþik kullanýmý kýsýtlayacak, maliyetleri tiv sektörü ise 3.8 milyon dolar Devletler Senato ve Kongre adayartýracak Kyoto Protokolü gibi herbaðýþladý. Bütün bu sektörlerin ana larýna petrol ve gaz þirketleri 20.8 hangi bir yaptýrýmýn parçasý olmaya enerji kaynaðý petrol, gaz ve kömür milyon; madencilik sektörü 2.7 niyetleri yok. Güçlü petrol, otomotiv yani karbonlu yakýtlar. Ana enerji kay- milyon; otomotiv sektörü ise 3.8 lobilerinin hegemonyasýndaki ABD naðý fosil yakýtlar olan bu sektörlerde- milyon dolar baðýþladý. Bütün bu yönetimi ise oldukça güdük bir adým ki kapitalistlerin petrol savaþlarýný sektörlerin ana enerji kaynaðý olan Kyoto Protokolüne imza kýþkýrtan silah sektöründeki kardeþ- petrol, gaz ve kömür yani karbonlu atmaya bile yanaþmýyor. leriyle birlikte ABD hakim sýnýflarýnýn yakýtlar. Ana enerji kaynaðý fosil Bilim adamlarý küresel ýsýnma ana gövdesini oluþturduðunu, iktidar- yakýtlar olan bu sektörlerdeki kapisorunu çözebilmek için 1990 emisdaki Bush'un Cumhuriyetçi Partisi gibi talistlerin petrol savaþlarýný kýþkýrtan yonu düzeyinin yüzde 60-80 altýna ABD siyasal yaþamýnýn baþat aktör- silah sektöründeki kardeþleriyle birdüþürmek gerektiðini söylüyorlar. lerinin bunlarýn satýn alýnmýþ siyasi likte ABD hakim sýnýflarýnýn ana Aksine 1990 emisyon düzeylerinin sözcüleri olduðunu düþündüðümüzde gövdesini oluþturduðunu, iktidardaüstüne çýkýyoruz. 1990 düzeyinin küresel ýsýnmayý durdurmak için kapi- ki Bush'un Cumhuriyetçi Partisi gibi yüzde 5'ine bile tekabül etmeyen talistlere ne kadar güvenebileceðimiz ABD siyasal yaþamýnýn baþat aktöremisyon düþüþü öngören Kyoto lerinin bunlarýn satýn alýnmýþ siyasi ortaya çýkar. Protokolü anlaþýlacaðý üzere çok
4
MARKSiST BAKIs sözcüleri olduðunu düþündüðümüzde küresel ýsýnmayý durdurmak için kapitalistlere ne kadar güvenebileceðimiz ortaya çýkar. Zaten ABD petrol için Ortadoðu'yu cehenneme çevireli, Afganistan'ý, Irak'ý iþgal edeli daha çok olmadý. Kapitalistler hala 1990 seviyesinin yüzde 5'ine iniþ öngören Kyoto Protokolleri ile kamuoyunu oyalaya dursun bilim çevreleri 1990 seviyesinin yüzde 60 altýna inilmediði sürece süreci durdurmanýn mümkün olmadýðýný söylüyorlar. Kapitalist sömürü düzeni kaynaklý CO2 fazlasýnýn yüzde 25'ini salan ABD'nin, Çin'in, Rusya'nýn ve diðer geliþmiþ ekonomili ülkelerin yüzde 5'e bile evet demezken ya da bu oraný tutturamazken sera gazlarý salýnýmýný durduracaklarýný düþünmek saflýk olur. Bilim çevreleri bugün karbondioksit salýnýmý tamamen dursa bile küresel sýcaklýðýn 2°C artacaðýný söylüyorlar. 2°C insanoðlu ve biyolojik çeþitliliðin tolere edebileceði en üst sýnýr. Ya sonrasý? Dünya her geçen gün daha yaþanýlmaz bir yere dönecek. Bilim insanlarý iklim deðiþiklikleri nedeniyle þimdiden yýlda 160 bin kiþinin öldüðünü söylüyorlar. Geleceði artýk siz düþünün. Marks, Kapital'de kâr merkezli kapitalist algýlayýþýn çevre üzerinde yarattýðý yýkýmý ortaya koymuþtu: "Kapitalist tarýmdaki her geliþme, yalnýz emekçiyi soyma sanatýnda deðil, topraðý soyma sanatýnda da bir ilerlemedir; belli bir zaman için topraðýn verimliliðin artmasýndaki her ilerleme, ayný zamanda, bu sonsuz verimlilik kaynaðýnýn mahvedilmesine doðru bir ilerlemedir. Bir ülke, örneðin Birleþik Devletler'de olduðu gibi, kalkýnmasýna ne kadar geniþ-ölçekli sanayiyle baþlarsa, bu tahrip süreci de o kadar hýzlý olur. Kapitalist üretim, bu nedenle, teknolojiyi geliþtirir ve ancak bütün zenginliðin asýl kaynaðýný, yani topraðý ve emekçiyi kurutarak çeþitli süreçleri toplumsal bir bütün içinde birleþtirir." (Marks, Karl, Kapital, Sol Yayýnlarý, cilt 1, s. 482,) Marks'ýn zamanýndan bu yana kapitalistler "topraðý kurutma" araçlarýný çok büyük boyutlarda geliþtirdiler. Ve artýk üzerinde yaþadýðýmýz gezegen kapitalist tahribatý kaldýramýyor. Marks'ýn 19. yüzyýldaki gözlemlerinin haklýlýðýný, insanlýðýn ve dünyamýzýn "ya barbarlýk ya sosyalizm" ikilemi içinde olduðunu en can alýcý þekilde hissettiðimiz þu günlerde, daha da net görüyoruz. Ýnsanlýðýn kurtuluþu sosyalizmdedir. Kimi burjuva çevreci geçinen tuzu kuru orta sýnýflarýn iddialarýnýn aksine gezegenBM'nin yaptýðý araþtýrmalara göre, atmosferde biriken karimizin ve insanlýðýn çýkarý ortaktýr. Herþeyden önce kapitalizm bon kökenli gazlarýn yüzde 80'i, ulaþým, ýsýnma ve insan merkezli deðil kar merkezlidir, insan merkezli yegane sanayide fosil yakýtlarýn kullanýlmasýndan kaynaklanýyor. sistem olan sosyalizm ise ancak doðaya saygýlý olarak var ola- Kar odaklý düþünen kapitalistlerin, üretimin bel kemiði bilir. Sosyalizmin de çevreyi kirlettiðini, doðaya dost olan enerji ihtiyacýný fosil yakýtlar yerine alternatif enerji olmadýðýný iddia edenlerin yegane kanýtlarý aðýzlarýna sakýz kaynaklarýný koymasý düþünülemez. Sistemin temel ettikleri Stalinist SSCB ve uydularýnýn pratikleridir. Devlet dinamosu olan kar hýrsý, sonsuza dek giden birikim kapitalisti bu rejimlerin ayný emperyalist çekiþme ve sermaye güdüsü, tekil kapitalistlerin kendi kolektif çýkarlarýyla bile birikim yasalarýna tabi olduðunu defalarca ortaya koyduk. çeliþen piyasa anarþisi, ölümcül rekabet, emperyalist emeller ve bu doðrultuda geliþtirilen politikalar, Ama ka-pitalizmle gerçek bir kopuþu asla öngöremeyen sözde kapitalizmle doðaya saygýnýn arasýna aþýlmaz duvarlar çevrecilerin bu gerçeði görmeye niyetleri olamaz. örmektedir. Kapitalizmin yýkýmý için mücadeleyi önüne koyamayan bir yaklaþým gerçek anlamda çevreci olamaz. Ýnsanlýðýn dünya üzerinde bir geleceði olmasýný istiyorsak kar hýrsýyla doðayý mahveden, insanlýða sömürü ve ezilmiþliði dayatan, nükleer silahlarýyla dünyayý yok etme tehditi yaratan kapitalizmi hakettiði yere, tarihin çöplüðüne atmaktan baþka çaremiz yok. Ancak sosyalizm insanlýða ve dünyamýza bir gelecek sunabilir.
Güner Gövenç
5
MARKSiST BAKIs
Seçimlerin Ardýndan Yeni Dengeler, DTP, Ufuk Uras Türkiye proletaryasý, emekçilerin en küçük bir talebinin bile kendine yer bulamadýðý sol yaný olmayan siyasal sistemde, Temmuz 2007 seçimlerinde oylarýný büyük çoðunlukla AKP'den yana kullandý. Alevilerin önemli bir kýsmýyla bir kýsým örgütlü proleterler ise CHP'yi tercih etti. Bir kez daha uydurma "þeriat" korkusuyla tetiklenen kutuplaþmaya esir olan bu kesim, CHP ve arkasýndaki güçlerin saldýrgan þovenist politikalarýnýn tesiriyle bir beþ yýl öncesine göre çok daha etkin bir þekilde saða kayarak milliyetçiliðin etki alanýna girmiþtir. AKP'ye oy veren proleterler de söz konusu kutuplaþmanýn etkisiyle Kemalist elitizme tepki duyarak AKP'ye yönelmiþ, AKP'li belediyeler aracýlýðýyla daðýtýlan yardýmlar kent yoksullarýný cezbetmiþ ve burjuvazinin pompaladýðý "istikrar", "ekonomik büyüme" vb savlar emekçi kitleler üzerinde etkili olarak oylarýn AKP'ye kayýþýný hýzlandýrmýþtýr. Bu anlamýyla, emekçi sýnýflar, daha baþtan (CHP-MHP ya da AKP, ne olursa olsun) seçimlerin kaybeden tarafý durumundaydý. Kapitalistlerin neoliberal politikalarýný büyük bir þevkle uygulayacak olan AKP iktidarýnýn bu ikinci perdesinde, emekçi yýðýnlarý peþi sýra yaðan zamlar, yeni vergiler, özelleþtirmeler, esnek çalýþma vb ile zor günler bekliyor. Türkiye büyük sermayesi ile Anadolu'da iyiden iyiye palazlanan taþralý sermayenin tam desteðini alan, ayrýca ABD ve AB'yi de arkasýna alarak seçimlere kapitalist bloðun mutlak adayý olarak giren AKP, Türkiye siyasi tarihinin en büyük seçim zaferlerinden birisine imza atarak tek baþýna hükümet olmayý baþarmýþtýr. Bu anlamda seçimin galibi yerli yabancý kapitalist sýnýflar olmuþtur. Temmuz 2007 seçimleri, baþýndan sonuna kadar, egemen sýnýfýn çatýþan iki tarafýnýn hesaplaþmasý olarak tecelli etmiþtir. Bu çatýþmanýn kaybedeni, CHP nezdinde askeri ve sivil bürokrasi, yani baþýndan beri halkla arasý açýk olan devlet geleneði olmuþtur. CHP ve MHP'nin oylarý AKP'nin çok gerilerinde kalmýþtýr. 2002 seçimlerinden sonra AKP iktidarýna karþý CHP, YÖK, Anayasa Mahkemesi, cumhurbaþkaný, "Kemalist" sivil toplum örgütleriyle aktif bir direniþ göstermiþ olan askeri ve sivil bürokrasi, kendi ayrýcalýklarýnýn yitirmemek adýna bu kavgayý ülkenin easas gündemi yapSeçim barajýna ve diðer tüm engellere mýþ ama bütün uðraþlarý, kýsmi baþarýlar bir yana, sonuçta AKP'nin daha raðmen Ahmet Türk ve Aysel Tuðluk’un güçlü bir þekilde iktidara gelmesini saðlamaktan baþka bir iþe yarada içinde olduðu 22 DTP’linin milletvekili mamýþtýr. Kemalist klikler "þeriat" çýðlýklarýyla çýrpýndýkça daha da batýseçilmesiyle DTP mecliste grubunu kurdu. yorlar, AKP ve siyasal Ýslamýn yükseliþinin taþlarýný kendi elleriyle döþemiþ oluyorlar. Özellikle cumhurbaþkanlýðýný AKP'ye seçtirmemek adýna her türlü manevra yapýlmýþ, bu uðurda bir takým karanlýk iþler, çeteler, suikastler devreye sokulmuþtur. Milyonlarca kiþinin katýldýðý cumhuriyet mitinglerinin o an için etkili bir hamle olduðu fakat gerçekte AKP karþýsýnda iþe yaramadýðý seçim sonuçlarýnýn ardýndan kanýtlanmýþtýr. Statükonun korunmasýndan baþka hiçbir talebi ve içeriði olmayan bu mitinglerin kalýcý etkisinin olmamasý gayet normaldir. Askeri ve sivil bürokrasinin ve onun sivil ayaklarý olan Kemalist milliyetçi çevrelerin ve CHP'nin izlediði çizgi (Abdullah Gül'ün cumhurbaþkanlýðýnýn engellenmesinde olduðu gibi) AKP'yi toplumsal sisteme muhalifmiþ, maðdurmuþ gibi göstermiþ, böylece AKP bir yandan iktidar olmanýný tüm olanaklarýný kullanmýþ diðer yandan da bozuk düzeni deðiþtirmeye aday muhalif pozlarý takýnabilmiþtir. AKP'nin oy patlamasý yapmasýnýn arkasýnda yatan faktörlerden birisi de budur. AKP'nin saðladýðý ezici çoðunluðun ardýndan askeri ve sivil bürokrasinin gardý, ülke ve dünya konjonktüründe ordunun müdahalesini meþrulaþtýracak önemli bir deðiþiklik olmadýðý müddetçe, önemli ölçüde düþmüþ olacaktýr. Bu anlamda, AKP, bu saatten sonra kendi arzularýna büyük ölçüde uyan bir adayý cumhurbaþkaný seçebilmiþtir. Sonuçta, cumhurbaþkanlýðýnýn AKP tarafýndan ele geçirilmesi bürokrasinin en önemli kalelerinden birisinin düþmesi anlamýna geliyor. Bürokrasi, bu saatten sonra AKP'nin Anayasa deðiþtirecek çoðunluk olan 367 oya sahip olmamasýný kullanmaya çalýþarak bir dönem önceki siyasal çatýþmayý eskisi gibi sürdürmek isteyecektir, ne var ki bu noktada bürokrasinin elini zayýflatan dengeleri etkileyecek en önemli faktör DTP'nin 22 milletvekilliði ile meclisteki varlýðý olacaktýr. Bütün Engellere Raðmen DTP Mecliste 2007 seçimlerinin en önemli sonuçlarýndan birisi Kürt siyasal hareketinin yeniden meclise taþýnmýþ olmasýdýr. En çok da Kürt siyasal hareketinin önünün kesilmesi için sürdürülen %10 seçim barajý uygulamasý baðýmsýz aday taktiðiyle aþýlmýþtýr. Beklenildiði gibi Kürt siyasi hareketi, 20'nin üzerinde milletvekilliðiyle mecliste grup kurma
6
MARKSiST BAKIs hakký kazanmýþtýr. Öte yandan seçilen milletvekili sayýsý DTP'lilerin iddialý bir þekilde ortaya attýðý 30'lu rakamlarýn bir hayli altýnda kalmýþtýr. Sayý 22 olmuþ, Kürt siyasi hareketi büyük oranlarda oy kaybetmiþtir. Bunda baðýmsýz adaylarla seçime girmenin etkisi olmakla birlikte esas neden DTP'nin Kürtleri kendisine çeken AKP'nin yükseliþi önünde duramayýþýdýr. Peki DTP neden AKP'nin karþýsýnda önemli bir yenilgi aldý? Salt kimlik siyaseti ile sýnýfsal içerikten baðýmsýz liberal bir çizgi, týpký Batý'da olduðu gibi Doðu'da da yoksul kesimleri AKP'nin kucaðýna itmiþtir. Büyük kaynaklara sahip olan DTP'li belediyelerin bu anlamda tamamen etkisiz kalmasý da DTP için açýk bir baþarýsýzlýktýr. Yoksul Kürt halkýnýn sýkýntýlarýný görmezden gelen salt Kürt olmaktan kaynaklý oylarý cepte kabul eden anlayýþ, seçimlerde yoksullara belediyeler, tarikatlar ve diðer vakýf ve derneklerle patronaj yardýmlarý yapan AKP'yi baþarýlý kýlmýþtýr. AKP'de de Kürt olunabaileceðinin düþünülmesi, DTP'nin temel kozunu özellikle yoksul Kürt emekçileri nezdinde ortadan kaldýrarak, oylarý AKP'ye akýtmýþtýr. Örneðin, Diyarbakýr'da 2002'de %15 olan AKP oylarý bu seçimlerde %41'e çýkmýþtýr. Mardin'de AKP %43'e, Bingöl'de rekor kýrarak %71'e ulaþmýþ, Van'da %50'leri geçmiþtir. AKP'nin Kürt oylarýný çekmesinin bir sebebi de Kürtlerin AKP iktidarýnýn Kuzey Irak'a operasyona karþý olduðunu düþünmeleridir. AKP'nin alternatifinin MHP-CHP þovenist çizgisinin olduðunun farkýnda olan Kürtler de AKP'ye yönelmiþlerdir. DTP'nin mecliste AKP ile gerekli durumlarda iþbirliðine hazýrlanmakta olduðu görülüyor. Özellikle cumhurbaþkaný seçilmesi ve anayasa deðiþikliði gibi konularda DTP'nin AKP'nin yardýmýna koþacaðýný bekleyebiliriz. DTP'nin mecliste emek eksenli bir siyaset izlemeyeceði, buns karþýn "gerektiðinde" AKP'nin yardýmýna koþacaðý ortadadýr. DTP'nin duruþuna damgasýný vuran liberal çizgi seçim çalýþmalarýnda da gözükmüþtür. DTP'li baðýmsýz adaylar, seçim sürecinin baþlangýcýndan bu yana bu meclis deneyimlerinin Zana'larýn sürecinden çok farklý olacaðýný söylediler. DTP Grup Baþkaný Ahmet Türk "Belimizde kýlýç yok. Kýlýçlarý kuþanmýþ deðiliz. Diyalog oluþturmaya geliyoruz. Parlamentoda gerginlik yaratmak için deðil, var olan gerginliði ortadan kaldýrmak için çaba göstereceðiz" diyerek uzlaþma mesajlarý veriyordu. Seçim öncesi deðerlendirmelerimizde "DTP'nin AB ve TÜSÝAD merkezli liberal burjuva çevrelere giderek yakýnlaþmakta olduðunun hatta AKP'nin 276 milletvekiline eriþemediði durumda hükümet kurmak için DTP ile "yardýmlaþabilme" olanaklarýnýn burjuva çevrelerce deðerlendirildiðinin farkýnda olmak gerekir, aksi takdirde çok ciddi illüzyonlar yaratýlmýþ olunur." demiþtik. Deðerlendirmelerimizin haklýlýðýný DTP'lilerin AKP'li Köksal Toptan'ýn meclis baþkanlýðý için oy vermesinde gördük. Kürt hareketi çok uzun bir süredir egemen sýnýf içindeki çatýþmada Kürt sorununa farklý bir çözüm önerisine sahip TÜSÝAD kanadýnýn elini güçlendirecek, onu zora sokmayacak adýmlar atmaya çalýþýyordu. Mecliste de sermayenin bu kanadýnýn temsilcisi AKP ile iliþkilerini bu çerçevede tutacaðý tekrardan görülmüþ olundu. Uzlaþý, diyalog mesajlarý anlaþýlmaz þekilde MHP'lilerle el sýkýþmaya kadar vardý. Kürt linçleri örgütleyen katillerle el sýkýþma ne kadar nezaketen yaþandý denilse de DTP'nin diyalog yanlýsý, uzlaþmacý çizgisinin tam bir teslimiyete varmadýðý sürece faþist katillerce itibar görmeyeceði, Bahçeli'nin bir tarafta elimizi sýkanlar diðer tarafta hain saldýrýlar düzenlerse hadlerini bildiririz türünden sözleriyle ortaya çýktý. DTP'li meclis denkleminin gelecek süreçte nelere gebe olduðuna gelirsek. Sürecin bütün taraflar açýsýndan pamuk ipliðine baðlý olduðunu görülür. Ahmet Türk'ün 'Eðer milletvekillerini dýþlayan, onlarý önemsemeyen, söylediklerini dikkate almayan bir yaklaþým ortaya çýkarsa bütün umutlar tükenir. Ankara ve parlamento çözüm yeri olmaktan çýkar. Bu da ürktüðümüz ve korktuðumuz bir sürecin geliþmesine neden olabilir. Bir kopuþ süreci baþlayabilir' açýklamasý boþuna deðildir. Diyalog, uzlaþý söylemleriyle devletten bir adým bekleyen Kürt hareketi, çaðrýlarýnýn karþýlýksýz kaldýðý oranda rotasýný baþka yönlere kýracaktýr. Çatýþma ortamýnýn bu þekilde devam ettiði, hatta þiddetlendiði süreçlerde de DTP'lilerin mecliste kalmasý çok zor olacaktýr. Bu ortamda DTP'lilerin mecliste barýnmasý mümkün olmayabilir. DTP, kendisini ne kadar yüksek siyasetin saygýdeðer bir parçasý yapmaya çalýþsa da Kürt dinamiðinin DTP'nin uzlaþmacý tavrýný aþacaðýný ve DTP'yi kendisine tabi kýlacaðýný tahmin edebiliriz. Bu koþullar altýnda ezilen kimliðinden dolayý baskýlara maruz kalan DTP'lilere yönelik mecliste patlak verecek her türlü baskýya karþý koymak Marksistlerin birincil görevidir. Burada ortaya koyulan dayanýþma DTP'lilerin liberal pozisyonuna destek anlamýna gelmez. Faþizme ve þovenizme karþý ezilen bir halkýn siyasal temsilcilerinin baskýlanmasýna seyirci kalmak, buna karþý aktif bir mücadele örgütlememek faþizmin yükseliþine göz yummak anlamýna gelir. Böyle bir durumda DTP'nin liberal çizgisini bahane ederek sessiz kalanlar en katýksýz sosyal þovenlerdir. Böylelerinin kendi milliyetçiliklerini bir takým sol maskelerle gizlemeleri mümkün deðildir. TÝP Nere, Ufuk Uras Nere? Genel baþkanlarý Ufuk Uras'ýn DTP'nin desteklediði baðýmsýz adaylardan olmasýný içine uzun süre sindiremeyen ÖDP, Ufuk Uras'ýn milletvekilliði kesinleþtikten sonra zafer çýðlýklarýyla kutlamalar yapmaktan geri kalmadý. Ufuk Uras'ý TÝP deneyiminin 2000'lerdeki temsilcisi olduðu üzerine büyük söylevler verildi. Oysa ki Ufuk Uras'ýn baðýmsýz aday olma ve seçilme sürecine sinen burjuva siyaset kendini meclise girdikten sonra da ortaya koydu. Ne kadar özgürlükçülüðü dillerine dolamýþ olurlarsa olsunlar Kürt hareketine karþý milliyetçi duruþlarý iyi bilinen kadim ÖDP üyeleri, baþlangýçta Ufuk Uras'ýn DTP tarafýndan desteklenen bir aday olmasýný içlerine sindiremeyerek bu çizgilerini ortaya koymuþlardý. DTP'nin Ufuk Uras'ýn
Devrimci Marksistler olarak çevremizde aðýrlaþan karamsarlýk ve buna paralel olarak geliþen kestirmecilik ve kolaycýlýk karþýsýnda gerçekçiliði öne çýkarmalýyýz. Kýsa vadede baþarý bekleyenlerin hayal kýrýklýðýna uðramalarý kaçýnýlmazdýr. Ýlkesizlik temelinde bir araya gelip burjuva politikacýlarý gibi umut satanlar bu hayal kýrýklýðýný artýrmaktadýr, bu gibileri her zaman teþhir etmek devrimcilerin görevidir. Yapýlmasý gereken uzun soluklu enerjik bir çabayla gençliði örgütlemektir. Böyle uzun soluklu mücadeleyi ideolojik olarak çözülmüþ, rutinizm sayesinde örgütsel olarak ayakta duran, kafasý karýþmýþ "eskiler" veremez. Bu heyecaný ve azmi, sadece ideolojik netlik temelinde hareket eden ateþli enternas yonalist komünistler verebilir. Çünkü düzenin antitezi devrimci Marksizm'dir.
7
MARKSiST BAKIs seçilmesini saðlamasýna raðmen ÖDP'nin birçok bölgede ortak adaylara rakip çýkarmasý olsa olsa büyük bir tutarsýzlýðýn ve buna denk düþen bir yozlaþmanýn göstergesidir. Mersin'de DTP'nin baðýmsýz adayý Orhan Miroðlu, seçimi birkaç yüz oyla kaybederken ÖDP Mersin'de 1200 oy aldý. Denilebilinir ki biz DTP'nin çizgisinden faklý bir duruþa sahibiz. Öyleyse neden genel baþkanýnýz DTP desteðiyle milletvekili seçilmiþtir. Sadece faydacý bir tavýr mýdýr söz konusu olan. Öyleyse ÖDP'nin burjuva siyasetçilerden ne farký olduðunu birileri kamuoyuna açýklamalý! ÖDP'nin burjuva siyaset oyunlarýna girdiðini, bunun da mecliste yaþanacaklarýn bir iþareti olacaðýný söylemiþtik. Öyle de oldu. Ufuk Uras "dakika 1, gol 1" dercesine meclise girdiðinde ilk icraatýnýn ne olacaðýna soranlarý parlamentocu çizgisine uygun bir þekilde "Yüzde 10 seçim barajýný kaldýrmak, Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarýný demokratikleþtirmek" olacaðýný söyledi. Ufuk Uras bilmez midir ki tek baþýna bir milletvekilinin böyle bir iddiayý gerçekleþtirmesi mümkün deðildir. Bilir bilmesine de kendisine çok büyük baðlayanlara da burjuva siyasetçiler gibi vaatlerde bulunmak gerekmektedir. Ufuk Uras'ýn düzen içilikle malüllüðünü bir gazeteye yaptýðý açýklamalardaki kapitalist düzeni verili alarak yabancý sermayeye yönelik düzenleme önerilerinden de görmek mümkün: "Yabancý sermaye ve krediler tabii ki ülkeye gelir. Önemli olan bunu nerede kullandýðýnýz önemli. Sermaye akýmlarýna yarattýðý katma deðer, know how, istihdama katkýsý açýsýndan bakýldýðýnda sonuç ne? Sýfýr. Bu sermaye eroin baðýmlýlýðý gibi, kýsa vadeli giriyor, çýkýyor. Yoksa kim ülkeye yatýrým yapýlmasýna, istihdam alaný açýlmasýna karþý çýkabilir. Ýstihdam yaratan yabancý sermayeye karþý çýkmak anlamsýz. Önemli olan üretim yapýlmasý. Yatýrýmlarýn arttýrýlmasýna yönelik zemini oluþturmak." Ufuk Uras Atatürk'ün meclisinde bulunmaktan mutluluk duyduðunu söyleyerek Kemalizm konusundaki duruþlarýný da ortaya koymuþtur. Küçük burjuva solculuðunun, Türkiye hakim sýnýflarýndan birinin çizgisine yedeklenerek siyaset yapmakta olduðunu daha önceki yazýlarýmýzda da belirtmiþtik. TÜSÝAD kanadýnýn çizgisine yedeklenenlerin, ÖDP'de olduðu gibi özgürlükçülüðün arkasýna gizlenmiþ bir sol liberal çizginin taþýyýcýsý olduðunu, askerisivil bürokrasiye angaje olanlarýn, TKP de olduðu gibi þovenizme batmýþ olduðunu vurgulamýþtýk. ÖDP'nin sol liberal çizgisini, TÜSÝAD ile askeri-sivil bürokrasi arasýndaki çatýþmada durduðu yeri Ufuk Uras'ýn cumhurbaþkanlýðý seçimi konusundaki yorumlarýndan tekrar okuduk. Ufuk Uras "bu meclisin sosyal, laik, hukuk devletine uygun cumhurbaþkaný seçebileceðini" söyledi. Marksist Leninist geleneði reddettiðini gerine gerine söyleyenlerin soluðu bu noktada almalarý bizleri hiç þaþýrtmadý. Kendi orta sýnýf karakterine uygun olarak baðýmsýz sýnýf çizgisine hiçbir zaman sahip olamamýþ bir hareketin de egemen sýnýflarýn kuyruðuna Genel baþkanlarý Ufuk Uras'ýn DTP'nin desteklediði baðýmsýz takýlmaktan baþka bir þey yapamayacaðýný tekrardan görmüþ olduk. Büyük umutlarla baþlayan ÖDP projesinin "özgürlükçü" söylemine, birlik vurgusuna rað- adaylardan olmasýný içine men kavgalý biten, "otoriter" ayrýþma süreciyle iflas ettiði görülüyor. Yýllarca taþýyamadýðý uzun süre sindiremeyen ÖDP, söylemleriyle daðýlan rüzgarý, Ufuk Uras'ýn meclise girmesiyle kýsa süreliðine de olsa Ufuk Uras'ýn milletvekilliði tekrardan esmeye baþladý. Ama bu kimseyi aldatmasýn, sýnýf siyasetiyle sabýrlý uzun soluk- kesinleþtikten sonra zafer çýðlýklarýyla kutlamalar yaplu bir mücadeleyi önüne koymadan sonuç alýnamaz. Kestirme yol önerenler, kolay zafer maktan geri kalmadý. bekleyenler kendilerini ve baþkalarýný aldatanlardýr. Mecliste koltuk kapmakla muhalefet Fotoðrafta Haydarpaþa garýnörülemeyeceði ortadadýr. ÖDP, evvela yüzünü liberal demokrasiden çevirmeli, yabancý ser- dan Ufuk Uras meclise mayeyinin istihdam yaratanýna evet diyen bir genel baþkaný saflarýndan kovalamalýdýr. Aksi uðurlanýrken. takdirde ÖDP yine temelsiz umutlarý yerle bir ederek büyük hayal kýrýklýðý yaratacaktýr. Sonuç Niyetine Bin Umut adaylarýnýn parlementoya girmesini yeni bir TÝP deneyimi olarak lanse edenler sonuçlarý yeni bir hayal kýrýklýðý olan ciddi bir yanýlsama yaratmaktadýrlar. Bin Umut adaylarý emekçi halkýn umudu deðildi ve olamaz da. AKP'yi destekleyecek bir siyasal oluþumun "umutla" alakasý olamaz. Ayrýca TÝP süreci dipten gelen dalganýn var olduðu bir dönemin ürünüydü. 15 TÝP milletvekilinin mecliste ses getirebilmesi saðlayan Türkiye'de hýzla geliþen sýnýf mücadelesiydi. Bunu bir yana býrakalým TÝP parlamentoculuðu benimsediði ölçüde gözden düþtü ve kitlelerin desteðini kaybetti, olaylar tarafýndan bir kenara itildi. Yani yeni TÝP olmak pek bir marifet olarak görülmemeli, kaldý ki TÝP'i var eden toplumsal koþullarýn bugün varolduðu iddia edilemez. Bu yüzden yeni TÝP efsanesine prim verilmemelidir. Devrimci Marksistler olarak çevremizde aðýrlaþan karamsarlýk ve buna paralel olarak geliþen kestirmecilik ve kolaycýlýk karþýsýnda gerçekçiliði öne çýkarmalýyýz. Kýsa vadede baþarý bekleyenlerin hayal kýrýklýðýna uðramalarý kaçýnýlmazdýr. Ýlkesizlik temelinde bir araya gelip burjuva politikacýlarý gibi umut satanlar bu hayal kýrýklýðýný artýrmaktadýr, bu gibileri her zaman teþhir etmek devrimcilerin görevidir. Yapýlmasý gereken uzun soluklu enerjik bir çabayla gençliði örgütlemektir. Böyle uzun soluklu mücadeleyi ideolojik olarak çözülmüþ, rutinizm sayesinde örgütsel olarak ayakta duran, kafasý karýþmýþ "eskiler" veremez. Bu heyecaný ve azmi, sadece ideolojik netlik temelinde hareket eden ateþli enternasyonalist komünistler verebilir. Çünkü düzenin antitezi devrimci Marksizm'dir.
8
MARKSiST BAKIs
Militarizm, Hiroþima ve Anlattýklarý ... Saçlarým tutuþtu önce, Gözlerim yandý kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, Külüm havaya savruldu. ... Nazým Hikmet Ran
Hiroþima ve Nagazakiye atýlan atom bombalarýnýn 62.yýlýnda dünya yönetici sýnýflarý kendi çýkarlarý için nükleer silah üretmeye devam ediyor. Dünya üstünde sadece 8 ülkenin sahip olduðu 30 bin nükleer silah bulunmakta ve bunlarýn en büyükleri 11 bin ile ABD'ye, 9 bin ile Rusya'ya ait. Nükleer silah sahibi ülkelere baktýðýmýzda, emperyalist pay kapma savaþýndaki irili ufaklý emperyalist ülkeleri görebiliriz. Emperyalizm, sadece büyük devletlerin tekeline kalmamakta; altemperyalist ülkeler de paylaþým savaþýndan kendilerine küçük de olsa bir pay kapmaya çalýþmaktadýr. ABD'ye 15 bin tonluk TNT’nin patlayýcý gücüne kafa tutmayý göze eþdeðer Hiroþima’ya atýlan atom bom- alarak nükleer silah basý, 140 bin kiþinin anýnda ölümüne ve denemesi yapan kentin yüzde 60’nýn haritadan silinmeKuzey Kore yönetici sine neden oldu. sýnýfý gibi.
Hiroþima ve Nagazaki 1941'de Japonya'nýn Pearl Harbor'ý bombalamasýyla baþlayan savaþ süreci ABD'nin ezici üstünlüðüyle devam ediyordu. 1945 yýlýna gelindiðinde ABD Baþkaný Truman, Japonya'nýn koþulsuz teslim olmasýný isteyen Potsdam Deklarasyonu'nu yayýnladý. Japonya ültimatomu reddettiðinde yüz binlerce insanýn ölümüne neden olacak sürecin emri ABD tarafýndan verilmiþti. 6 Aðustos 1945, ABD tarafýndan Saat 8:15'te Hiroþimaya atýlan 'Küçük Çocuk' (little boy) isimli atom bombasý anýnda 140 bin insanýn ölümüne yol açtý. Atom bombasý patladýðýnda Hiroþima'nýn nüfusu 350 bin civarýndaydý.. Atom bombasýnýn ve ardýndan çevreye yayýlacak radyasyonun yaratacaðý etkiler dünya genelinde bilinmese de ABD’li hakim sýnýflar herþeyin bilincindeydi, meydana gelecek yýkýmýn boyutlarýný gayet farkýndaydýlar, fakat bu, eli kanlý emperyalistleri durduramayacaktý. Atom bombasýndan sað kurtulan 100
bin insan daha sonra yavaþ ve acýlý bir ölümle hayatýný kaybetti. Sadece bir gazeteci, Avusturalyalý Wilfred Burchett, Hiroþima'da gerçekte ne olup bittiði konusundaki aðýr sansürü delmeyi baþardý. 6 Eylül tarihli London Daily Press'in ön sayfasýný dolduran haberi, sonradan kaðýda basýlarak dünya çapýnda yayýlýr: "Hiroþima'da, þehri yýkan ve dünyada þok etkisi yaratan ilk atom bombasýndan 30 gün sonra bile hala insanlar ölüyor, hem de esrarengiz ve dehþet verici þekilde felakette yara almayanlar, ancak atom vebasý olarak tanýmlayabileceðim meçhul bir þey oluþturuyorlar." Burchett, o zamanlar ayaktaki tek hastenede çalýþan Dr. Katsuba'dan aktarýr: "Baþta herhangi diðerleri gibi yanýklarý tedavi ettik. Fakat hastalar hemen eriye eriye gidiyor ve ölüyorlardý. Ardýndan, bombanýn patladýðý yerde olmayan insanlar bile, hastalandýlar ve öldüler. Görünmeyen nedenlerden saðlýklarý bozulmaya baþladý. Ýþtah kaybettiler, kafalarýnýn saçý dökülmeye baþladý, vücutlarýnda mavimsi lekeler görülmeye baþladý ve burunlarýndan, aðýzlarýndan ve gözlerinden kan akmaya baþladý. Vitamin iðneleri yapmaya baþladýk, fakat iðnenin açtýðý delikten et çürüyüp dökülmeye baþladý." 9 Aðustos 1945, yine ABD tarafýndan Saat 11:00'de Nagazaki'ye atýlan 'Þiþman Adam' (fat man) isimli ikinci atom bombasý ile hemen ölenlerin sayýsý 75 bin civarýndaydý. Þehirde yaþayan nüfus tahmini 200 bindi. Hayatta kalanlarý ise radyasyonun etkileri ile yine acýlý bir ölüm bekliyordu. Bombalardan 5 yýl sonra iki þehirde ölenlerin sayýsý 350 bine ulaþmýþtý bile. Hiroþima'da patlayan bombadan 16 saat sonra, ABD Baþkaný Truman tarafýndan, Hiroþima'da askeri bir üsse atom bombasý atýldýðý ve mümkün olduðunca az sivilin öldürüldüðü açýklamasý yapýlýr: "Tarihin en büyük bilimsel kumarýna 2 milyar dolar yatýrdýk ve kazandýk." Takip eden günlerde yaptýðý bir açýklamada ise, Japonya teslim olmazsa diðer bombalarýn savaþ endüstrisine atýlacaðý ve 'binlerce' sivilin hayatýný kaybedeceði tehditi eklenir. Bu konuþma sýrasýnda yüz binlerce sivil hayatýný kaybetmiþtir zaten! 14 Aðustos'ta Japonya atom bombalarýnýn devam etmesinden korkarak teslim olur. Japonya'nýn teslim olmasýyla savaþ hakkýnda haber yapmayý yasaklayan askeri sansür kaldýrýlýr. Atom bombasýnýn etkileri hakkýnda yazmamak ve bomba kurbanlarýnýn resimlerini yayýnlamamak þartýyla.
BM'nin Ýlk Ýcraatý Atom bombalarýnýn üstünden 1 yýl bile geçmemiþken, Ocak 1946'da, dünya barýþýný ve güvenliðini saðlayacak olan(!) Birleþmiþ Milletler fikir birliðiyle ilk kararýný aldý. Bu kararla, "ulusal silahlanmada atomik silahlarýn ve kitlesel kýyým silahlarýna dönüþebilecek diðer bütün
9
MARKSiST BAKIs temel silahlarýn tasfiyesi" için öne sürülecek teklifleri deðerlendirmekle görevli Atom Enerji Komisyonu'nu oluþturuldu. Komisyonun çalýþmasý, 14 Haziran'da Baruch Planý'nýn sunulmasýyla sonuçlandý. Plan, atomik silahlar üzerindeki mevcut Birleþik Devletler tekelini gerekçelendirdi. Atom bombasýný silahlarýndan arýndýrabilecek olan tek ülke, plana göre öyle yapmayacaktý. Bunun yerine, düþünce, nükleer teknoloji peþinde olan ülkeleri bundan alýkoymaktý. Birleþik Devletlerin denetimindeki bir uluslararasý örgüt, sadece teftiþ hakkýný deðil, ayný zamanda zincirleme tepkiyi yaratabilecek olan tüm ham materyal üzerindeki "yönetimsel kontrolü" de elinde tutuyordu. Hiçbir ulusun, bu örgütün onayý olmadan barýþçýl amaçlarla bile olsa nükleer enerjiyi geliþtirme hakký olmayacaktý. Buna tecavüz hareketleri,"otomatik cezalandýrmalar" eþlik edecekti ve Güvenlik Konseyi üyeleri, veto hakkýný kullanamazlardý. Plan tümden gerçek olmadan önce, Birleþik Devletler, atomik silahlarýný muhafaza edecek ve yenilerini üretme biricik hakkýna sahip olacaktý. Bu karara takriben baþta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler nükleer silah üretmeye devam etti. ABD'nin ve diðer büyük emperyalistlerin iþine gelmediði durumlarda BM tarafýndan duruma müdahale edildi. Bu müdahaleler ABD'nin ülkelere savaþ tehditlerinde bulunmasý ve savaþ açmasý gibi yöntemlerle pekiþtirildi. Irak'a da silah aramaya giren ABD, silah bulamazken ülkede binlerce ölü ve halklarý birbirine kýrdýran bir iç savaþ ortamý yarattý. Aldýðý ilk kararla güya barýþ getirecek olan Birleþmiþ Milletler de gerçek yüzünü dünyaya göstermiþti. Günümüze kadar gelen süreçte, paylaþým savaþlarýnda emperyalist ülkelerin çýkarlarýný korumak dýþýnda bir iþe yaramayan örgüt hala barýþ savunucusu yalaný altýnda ikiyüzlülüðüne devam ediyor.
1 Eylül, Barýþ ve Savaþ 1 Eylül Barýþ Günü yaklaþýrken dünya üstünde savaþlar devam ediyor. Savaþ karþýtý muhalefete yakEmperyalistler tarafýndan 'terörizmle savaþ, demokrasi mücadelesi' yalanlarý altýnlaþýmýmýz da Lenin’in þu sözlerinden da meþrulaþtýrýlmaya çalýþýlan savaþlar sosyalistler açýsýndan en ifade ediyor? hareketle þekillenir: Sosyalistler, Lenin'in de söylediði gibi savaþlarýn sýnýf karekterine bakar. "Yýðýnlarýn barýþtan yana duygularý, Emperyalistlerin kendi azýnlýk çýkarlarý için baþlattýklarý savaþlara karþýyýz. Yakýn çoðu zaman, bir protestonun zamandan örnek vermek gerekirse ABD'nin Irak'a, Ýsrail'in Lübnan'a karþý baþlatbaþlangýcýný, savaþýn gerici týðý müdahalelere karþý savaþýrýz. Ama bunu alt emperyalist Irak ve Lübnan egeniteliðinin bilincine vardýklarýný ifade menlerinin yanýnda tutum alarak deðil, savaþý durdurabilecek tek güç olan iþçi eder. Bu duygudan yararlanmak, sýnýfýnýn savaþýmýný yükseltmek için mücadele ederek yaparýz. Kapitalist devlete sosyal-demokratlarýn görevidir. Bu karþý oluþacak iç savaþ ortamýnýn destekleyicisi hatta örgütleyicisiyiz. anlamdaki her harekete, her gösBunun yanýnda, iþçi sýnýfýnýn burjuvaziye, ezilen kesimlerin ezene karþý yürüttüðü teriye bütün güçleriyle katýlacaklar, savaþýn tarafýyýz. Bu mücadelelerin haklýlýðýný, ilerici ve devrimci yönlerini görerek ama devrimci bir harekete geçirilmehareket ederiz. den, toprak ilhaklarý olmadan, ulusSavaþ karþýtý muhalefete yaklaþýmýmýz da Lenin’in þu sözlerinden hareketle þekillara tahakküm edilmeksizin, yaðlenir: masýz, þimdiki hükümetler ile egemen "Yýðýnlarýn barýþtan yana duygularý, çoðu zaman, bir protestonun baþlangýcýný, sýnýflar arasýnda yeni yeni savaþlarýn tohumlarý atýlmaksýzýn barýþýn savaþýn gerici niteliðinin bilincine vardýklarýný ifade eder. Bu duygudan yararlanmümkün olabileceðini söyleyerek mak, sosyal-demokratlarýn görevidir. Bu anlamdaki her harekete, her gösteriye halký kandýrmayacaklardýr." bütün güçleriyle katýlacaklar, ama devrimci bir harekete geçirilmeden, toprak ilhaklarý olmadan, uluslara tahakküm edilmeksizin, yaðmasýz, þimdiki hükümetler ile egemen sýnýflar arasýnda yeni yeni savaþlarýn tohumlarý atýlmaksýzýn barýþýn mümkün olabileceðini söyleyerek halký kandýrmayacaklardýr."(1) Alýntýda da belirtildiði gibi sosyalistler savaþ karþýtý muhalefeti örerken, devrimci kalkýþmayý da örgütlerler. 1917 Ekim devrimini hazýrlayan sürecin savaþ karþýtý rahatsýzlýk ve muhalefetle ortaya çýkan ekmek, toprak, barýþ talepleri olduðunu biliyoruz. Bolþevikler savaþ karþýtý hareket içinde, devrimci yenilgecilik, silahlarý kendi generallerine çevir þiarlarýný yükselterek Ekim devrimine giden yolun taþlarýný döþediler. Ekim devrimi sonrasý SSCB, Brest-Litovsk Antlaþmasý ile savaþý sona erdirmiþtir. Rusya bu antlaþma ile tüm Doðu Anadolu'dan çekiliyordu; Kars, Ardahan ve Batum'u Osmanlý devletine geri veriyordu. Ayný zamanda Bolþevikler Çarlýk Rusya'sýnýn yaptýðý tüm gizli anlaþmalarý dünyaya açýkladýlar ve emperyalist azýnlýðýn açgözlü isteklerini taþýmadýklarýný ortaya koydular. Bolþeviklerin savaþ konusundaki bu tutumlarý, sosyalist mücadelemize bugün de ýþýk tutuyor. Kapitalizmin en yüksek aþamasý olan emperyalizmin savaþlara ihtiyacý var. Emperyalist yöneticiler iktidarlarýný korumak, kar elde etmek, dünya güç dengesinde bir yer kapmak için yüz yýlý aþkýn süredir savaþýyorlar ve savaþmaya devam edecekler. (Sadece ABD, 1946-1975 arasýnda 215 kez silahlý güce baþvurdu.) Lenin'in dediði gibi emperyalist savaþlarý ilga ve ilhaka dayanan emperyalist barýþlar, onlarý yeni savaþlar izleyecek: "Mevcut iliþkilerin, yani burjuva toplumsal iliþkilerin temeli olduðu gibi kaldýðý sürece, emperyalist bir savaþ ancak emperyalist bir barýþa yol açabilir; bu ise, zayýf ulus ve ülkelerin yalnýzca savaþa öngelen dönemde deðil, fakat savaþ boyunca da muazzam bir büyüklüðe eriþmiþ mali sermaye tarafýndan daha büyük, daha geniþ ve daha yoðun bir þekilde sömürülmesi anlamýna gelir"(2) Kapitalist sistem içinde sürekli bir barýþýn olabileceðini söylemek hayal görmektir. Sürekli bir barýþ ancak çoðunluðun iktidarý olan sosyalizm ile gerçekleþebilir. Bugün sosyalistlerin görevi savaþ karþýtý hareketin içinde pasifist barýþseverlerden farklý olarak bu sloganý yükseltmektir. Ya sürekli devrim ya sürekli katliam!
Bengi Yýldýrým (1) Lenin, V.Ý., Sosyalizm ve Savaþ, Sol Yayýnlarý, Þubat 1980, Beþinci Baský, s. 29 (2) Lenin, V.Ý., Toplu Eserler, cilt 22, s.169
10
MARKSiST BAKIs
Yüzyýllarca Ezilmiþ Bir Toplum: Aleviler
Aleviler, Osmanlý’dan bugüne ezilmeye devam ediliyor: Kimlikleri yok sayýlýyor, köylerine zorla camiler yapýlarak asimilasyona tabi tutuluyorlar, ibadet yerleri olan cemevlerine izin verilmiyor, zorla Sünni din eðitimi görüyorlar ve Maraþ’ta, Çorum’da, Sivas’ta katliamlara mahkum ediliyorlar.
Devrimci Marksizm dünyayý tarihsel materyalist yöntemle inceler; tarihi, olaylarý bu bakýþ açýsýyla deðerlendirir ve açýklar. Sýnýflý toplumlarýn tarihi sýnýf savaþýmlarýnýn tarihidir, ancak bu savaþým kendini her zaman olanca açýklýðýyla ortaya koymaz ve içinde geçtiði çaða uygun nosyonlarla kendini maskeler. Feodal çaðda bu nosyon dindir. Engels, bu durumu þöyle ifade etmektedir: "16.yüzyýlýn din savaþlarý adý verilen þeylerde bile, herþeyden önce, çok olumlu maddi sýnýf çýkarlarý sözkonusuydu, ve bu savaþlar da, daha sonra Ýngiltere ve Fransa'da ortaya çýkan iç çatýþmalar kadar, sýnýf savaþýmlarý idiler. Eðer bu sýnýf savaþýmlarý o çaðda, dinsel bir nitelik taþýyor, eðer çeþitli sýnýflarýn çýkar, gereksinme ve istemleri din maskesi altýnda gizleniyor idiyseler, bu hiç bir þeyi deðiþtirmez ve çaðýn koþullarý ile kolayca açýklanýr." (Engels, F., Köylüler Savaþý, s.52-53) Tarihsel materyalist yöntemle incelediðimizde, Osmanlý'da Alevi-Sünni çatýþmasý olarak algýlanan çatýþmanýn, gerçekte yerleþik iktidar ile göçebe halk arasýndaki savaþýmýn din maskesi ile gölgelenmesi olduðunu görürüz. Yaþanan anlatýldýðý gibi din savaþlarý, mezhep savaþlarý deðildir. Dinin toplumun çimentosu olarak sunulduðu feodal toplumlar çaðýnda sýnýf savaþýmlarýnýn mezhep kavgasý kisvesine bürünmesidir. Bu gerçekliði Osmanlý Devleti'nde yaþanan Alevi ayaklanmalarýnda da görebiliriz. Örneðin Kýzýlbaþ Ayaklanmalarý olarak bilinen Celali ayaklanmalarý, Amerika'nýn keþfi ve Kuzey Avrupa'da baþlayan büyük ekonomik geliþmelere karþýn yeni seferler ve dolayýsýyla yeni ganimetler ve yaðmalar elde edemeyen Osmanlý'nýn ekonomik çöküntüsünün bedelini köylülerden daha çok vergi toplamak ve gerekirse arazilerini ellerinden alarak ödetmesi üzerine baþladý. Celali Ýsyanlarý, yeni vergiler ve arazi el koymalarýyla kendilerini sefalete terk eden Osmanlý iktidarýna karþý köylü Alevi halkýn baþkaldýrmasýndan,
sýnýf savaþýmýndan baþka birþey deðildi. Gerçekleþen diðer Alevi ayaklanmalarý da incelendiðinde benzer þekilde adaletsizliklere, zulümlere, Osmanlý'nýn kendilerine reva gördüðü sefalete karþý ayaklanmalar olduklarýnýn anlaþýlmasý güç olmayacaktýr. Bu ayaklanmalar dinsel çatýþmalar deðil, yoksul köylülük ile egemen sýnýf arasýndaki sýnýf savaþýmýnýn birer parçasýdýr. Her sömürücü sýnýf gibi Osmanlý egemenleri de sýnýf savaþýmýnýn nasýl vücut bulursa bulsun her þeklinde duyduklarý nefreti göstermiþlerdir. Ayaklanmalar vahþice bastýrýldý, ayaklanmanýn bedeli Alevi halka zulümlerle, sefaletle ödetildi. Aleviler baskýdan, zulümden kaçmak için ulaþýlmasý zor dað köylerine yerleþti. Buralar merkezi hükümetin zulmünden uzaktý uzak olmasýna ama verimsiz, yoksul bir yaþamdan ötesine izin vermeyen topraklardý. Osmanlý'da Aleviler sadece baskýlara, horgörülmeye, zulme deðil sefalete de mahkum edilmiþti. Osmanlý'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne Alevilerin Ezilmiþliði Devam Ediyor Osmanlý Ýmparatorluðunun yerini Türkiye Cumhuriyeti aldýðýnda Aleviler, dini temele dayanmayan bir rejimde, yaþadýklarý sýkýntýlarýn son bulacaðý ümidiyle Kemalist rejime ve Kemalist ideolojiye sýký sýkýya sarýldýlar. Mustafa Kemal'in din konusundaki bazý reformlarý, Bektaþi dergahýný ziyareti, Alevilere verdiði sýcak mesajlar ve laik devlet söylemi bu ilüzyonu besledi. Yaþananlar, Osmanlý'da da olduðu gibi sorunun din olmadýðýný, her sýnýflý toplumun her daim ayrýcalýlýklara karþý sömürülenlerin birleþmesini engelleyecek, toplumu üzerinden böleceði ezilmiþlikleri yaratmaya mahkum olduðunu gösterdi. Bu Aleviler olurdu, Gayri Müslimler olurdu, Kürtler olurdu... Egemenler için aslolan ezilenlerin kim olduðu deðil, bu çarkýn her daim böyle dönmesiydi. Aleviler, çok kýsa sürede kimliklerinin yok sayýlacaðýný, köylerine zorla camiler yapýlarak asimilasyona tabi kalacaklarýný, ibadet yerlerine izin verilmeyeceðini, zorla Sünni din eðitimine tabî olacaklarýný, yine katliamlara mahkum edileceklerini göreceklerdi. Yakýn bir tarihte 1938'de Dersim'de tipik bir
11
MARKSiST BAKIs Osmanlý Ýmparatorluðunun yerini Türkiye Cumhuriyeti aldýðýnda Aleviler, dini temele dayanmayan bir rejimde, yaþadýklarý sýkýntýlarýn son bulacaðý ümidiyle Kemalist rejime ve Kemalist ideolojiye sýký sýkýya sarýldýlar. Mustafa Kemal'in din konusundaki bazý reformlarý, Bektaþi dergahýný ziyareti, Alevilere verdiði sýcak mesajlar ve laik devlet söylemi bu ilüzyonu besledi. Yaþananlar, Osmanlý'da da olduðu gibi sorunun din olmadýðýný, her sýnýflý toplumun her daim ayrýcalýlýklara karþý sömürülenlerin birleþmesini engelleyecek, toplumu üzerinden böleceði ezilmiþlikleri yaratmaya mahkum olduðunu gösterdi. Bu Aleviler olurdu, Gayri Müslimler olurdu, Kürtler olurdu... Egemenler için aslolan ezilenlerin kim olduðu deðil, bu çarkýn her daim böyle dönmesiydi.
12
Alevi-Zaza-Kürt kýrýmý yaþandý. Bu olay, Cumhuriyet döneminde Türkiye'de benzeri olmayan en kanlý, en büyük pogromdur. Araþtýrmacý Fuat Dündar, "Dersim ayaklanmasý ve bastýrýlmasý, Cumhuriyet tarihinin en acý Kýzýlbaþ kýyýmý olarak Alevi kitlenin belleðinde yer etmiþtir. Ayaklanmadan sað kurtulanlarýn anlattýklarý tüyler ürperticidir. Ayaklanma, Osmanlý'daki Kýzýlbaþ ayaklanmasýnýn bir devamý görülmüþ, acýmasýzca ezilmiþtir. Sonuçta devlet çarký Osmanlýnýn bir devamýdýr" demiþtir. Aleviler, Mustafa Kemal'e verdikleri büyük desteðe raðmen taleplerini elde edemediler. Aleviler konusunda Cumhuriyet'in anlayýþý inkarcý ve asimilasyoncu oldu, Alevileri týpký Osmanlý gibi bir "iç tehdit" olarak gördü. Yavuz Selim'in Çaldýran öncesi gerçekleþtirdiði büyük Alevi katliamý, Jandarma Genel Komutanlýðý tarafýndan 1929 yýlýnda "Yavuz Sultan Selim'in gazabý olmasaydý, bugün Türkiye'mizde tek bir Sünni'ye tesadüf etmek imkâný olmayacaktý" sözleriyle desteklenebilmiþtir. Cumhuriyet'in kurucu kadrolarý tek dil, tek din, tek millete dayanan bir ulus-devlet inþa etmek çabasýyla hareket etti. Bu anlayýþýn tek dil, tek din, tek millet düsturuna uyan en ideal vatandaþ Türk-Sünni olandý. Alevilerin bu resimde de yeri yoktu. Aleviler Cumhuriyet dönemi boyunca çeþitli türde baský ve katliamlara uðradý. 12 Eylül'e giden yolu iç savaþ atmosferi yaratarak açmak ve solun beslenme kaynaklarýndan birini kesmek için 70'lerin sonlarýnda Çorum, Sivas, Malatya'da katliamlar örgütlendi. 1978 yýlýnda yüzden fazla kiþinin öldürülmesi ile sonuçlanan Maraþ katliamýnýn bizzat MÝT tarafýndan tezgâhlandýðý gerçeði geçen yýl Bülent Ecevit'in özel arþivinden çýkarýlan belgelerle bir kere daha ortaya çýkmýþtýr. 60'li ve 70'li yýllar boyunca ezilmiþlik, dýþlanmýþlýk ve yoksulluklarýyla yükselen devrimci mücadeleye ilk ve en önde katýlanlar Alevi gençleri oldu. O dönem Alevilere yönelik saldýrýlar, katliamlar örgütleyen ve en büyük tehdit olarak algýlanan MHP ve tosuncuklarýna karþý gençler devrimci harekete katýlarak bir fiil mücadele ediyorlardý. Anadolu'nun her yanýnda Alevi bölgeleri istisnasýz solun kalesiydi. Hal böyle olunca, 12 Eylül cuntasýndan devrimci hareketin beslendiði kaynaklardan olan Aleviler de büyük oranda nasibini aldý. Solcu Alevi gençleri iþkencelerden geçirildi; Alevi köylerine zorla camiler yaptýrýldý; Ruhi Sular 12 Eylül rejiminin yasaklamalarý nedeniyle tedavisi için yurtdýþýna çýkartýlmayýp ölüme itildi. Alevilerin Yeri Esas Duruþ Deðildir Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluþundan beri tehdit algýlamasýnýn temel gündemlerinden biri "þeriat" ve "laiklik düþmanlarý" oldu. Kemalist rejimin aydýnlanmacý, tepeden inmeci reformlarý dini motiflerle süslenen muhaliflerini buldu. 27 Mayýs, 12 Mart, 12 Eylül darbecileri kendilerini harekete geçiren faktörlerin en baþlarýnda "irticai tehdit" ve "laiklik"i sayýyorlardý. Aleviler, 12 Eylül sonrasýnda örgütlü geleneklerinin kýrýlmasýyla birlikte hassas olduklarý þeriat tehlikesi ile korkutuldukça askeri-sivil bürokrasinin arkasýnda daha çok saf tuttular. 1987 türban eylemleriyle baþlayan 80'ler sonrasý siyasal Ýslam'ýn yükseliþine karþý, Aleviler ve sosyal demokrat kitlelerin gözlerinde Cumhuriyetin biricik koruyucusu ve Alevi kitleleri hamisi olarak ordu yükseldi. Öyle ya 28 Þubat'ta Refah Partisi'nin hükümetten düþüren ve kapatýlýþýnýn yolunu açan, Tayyip ve Gül'ün cumhurbaþkaný seçilmesine karþý direnerek kitleleri þeriatçýlarýn gazabýndan koruyan askerlerdi! Laik düzenin tek savunucusu olarak sivil ve askeri bürokrasiye bel baðlandý. Aleviler, yýllardýr Türk-Ýslam sentezini ideolojisi yapmýþ, Sünni Ýslam anlayýþýyla Alevileri yönelik asimilasyon çabalarýna giriþmiþ devlet geleneðini sorgulamayý býrakýp, "Hangi laiklikten bahsediyorsunuz?" diyeceklerine kendilerini yok sayan laiklik anlayýþýnýn savunucusu oldular. Oysa ki 80 sonrasý siyasal Ýslam, 12 Eylül'ün yaramaz çocuðuydu. Ýslamcýlýðý Ve Ýslamcýlarý Palazlandýran 12 Eylül Askeri Rejimidir ABD, Ortadoðu'daki çýkarlarýný zarara uðratacak solun yükselmesini bertaraf etmek için "Yeþil Kuþak" projesini hayata soktuðunda, ABD'nin "bizim çocuklarý" Kenan Evren ve 12 Eylül cuntacýlarý da ayný plana baþvurmakta gecikmedi. Solun yükseliþinin, sistemi ve ayrýcalýklarýný tehdit etmesini engellemenin yolu halktaki dini duygularý güçlendirmekten geçiyordu. 12 Eylül cuntasý da bu çerçevede davranacaktý. Cuntacý Evren, il il gezdiði mitinglerinde Kuran'dan ayetler okuyor, imam çocuðu olduðunu söylerek halkýn dini duygularýný sömürüyordu. Cumhuriyet tarihi boyunca imam hatip liselerindeki ve Kuran kurslarýndaki en büyük artýþ 12 Eylül yýllarýnda yaþandý. Zorunlu din derslerini getiren de ayný generallerdi. Bugün kýyasýya mücadele içinde olduklarý Ýslami hareketi ve Ýslami sermaye cuntacý generallerin koruyucu þemsiyesi altýnda palazlandý. Suudi-ABD ortaklýðýna dayanan Aramco'nun finanse ettiði Rabýta'nýn dinsel faaliyetlerine 12 Eylül cuntasýnýn baþý Evren tarafýndan izin verildi. Evren ve Özal, Rabýta ve Faisal Finans'ýn Türkiye'ye geliþine izin veren kararnamenin altýna birlikte imza atmýþlardý. Rabýta örgütü aracýlýðýyla maaþlarý ödenen kiþiler kullanýlarak dinci örgütlenmeler desteklendi. Þimdi ise ayný generaller, "laik cumhuriyeti" þeriat tehlikesine karþý koruduklarýný iddia ediyorlar! 28 Þubat sürecinde kýyasýya çatýþtýklarý Refah Partisi'nin bir milletvekilinin özel kalem müdürü
MARKSiST BAKIs Salim Uslu'nun aðzýndan 12 Eylül cuntacýlarýyla Rabýta ve Ýslamcý güçlerle arasýndaki iliþkiye kulak verelim: "1981 yýlýnýn kasým ayýydý sanýrým. S.Arabistan'dan Rabýta(Dünya Ýslam Birliði) Baþkaný Muhammed Hanekan ve Genel Sekreteri Saffet El Emini geldi. Dýþiþleri Bakanlýðý ile de temas kurdular. Avrupa'daki bazý görevlilerimize maaþ verme konusu da o zaman kararlaþtýrýldý. Bu konudaki kararý da hem ilgili bakan, hem de Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi onayladý. 1982'de ben görevli olarak S. Arabistan'a giderken Avrupa'da 444 görevlimiz vardý. 1987'de rahmetli Uður Mumcu'nun 'Rabýta'dan maaþ alýnýyor' yazýlarý çýkýp ve dönemin bakaný Mehmet Özgüneþ haberi olmadýðýný da söyleyince ben de dosyalarý alýp MGK'ya gittim. Bu konunun kendilerinin izniyle alýndýðýný hatýrlattým." (www.hurriyet.com.tr/gundem/3473578.asp) (Salim Uslu, 1971'de Diyanet Ýþleri Baþkaný olan ve 19. dönemde Refah partisi'nden milletvekili seçilen Lütfi Doðan'ýn özel kalem müdürlüðünü yapmýþtýr.) Kenan Evren, "12 Eylül'ün etkisi ve sonuçlarý 20 yýl sonra anlaþýlacak." demiþti. 20 yýldan fazla bir süre sonra Türkiye'ye baktýðýmýzla etki ve sonuçlarýný rahatlýkla anlýyoruz. Bu etkilerden en önemlilerinden biri de Ýslamcýlarýn palazlandýrýlmasýydý. Ýslamcýlar, 12 Eylül'ün çocuklarýdýr ve sadece görevlerini beklendiði gibi yerine getirdikten sonra kenara atýlmak istenmektedirler. Ýki taraf açýsýndan da ortada ilkesel bir iþbirliði yapmama sorunu yoktur. Kenan Evren mantalitesi ile bugün arasýnda fark olduðunu savunanlar olabilir. Þunu açýða kavuþturmak gerekir ki bu fikir ve eylemler kiþilerin kendi bireysel tavýrlarýna deðil, kurumsal bakýþ açýlarýna dayanýr. 27 Nisan muhtýrasýndan sonra ayný Kenan Evren'in "Ordu gerekeni yapmýþtýr" demesi de bunun bir kanýtýdýr. Yine AKP ve Genelkurmay cephesinde el altýndan ortalýða saçýlan gizli belgelerden askerin Aleviliðe iliþkin bakýþýna dair bir izlenim vermektedir. Genelkurmay Baþkanlýðý Silahlý Kuvvetler Ýstihbarat Okul Komutanlýðý gizli ibareli ders notlarýnda Alevilik þöyle tariflenmektedir: "Alevilik bir mezhep olmayýp, Sünni mezhepler içinde bir yaþam þeklidir. Alevilik, Þiiliðin katý kurallarýna kesinlikle uymaz. Aleviliðin oluþumu konusunda araþtýrma yapan bilim adamlarýnýn görþüne göre; Anadolu Selçuklu döneminden itibaren þehirleþmeye geçen Türk boylarý, medreselerin açýlmasý ile kitabý, kültürü tanýmýþ; Ýslam'ý bu kültürden öðrenip uygulayanlar Sunni olarak, bu kültürü alamayan kýrsalda yaþayan Türkler ise Ýran'ýn etkisi ile Alevi (Hz. Ali'yi savunurlar) olarak kalmýþlardýr." Þeriat Tehlikesi Gerçek Mi? Ayrýcalýklarý ve iktidarlarýnýn devamýný saðlamak için yürüttükleri kendi iç çatýþmalarýnda nasýl liberal burjuvazi AB, demokrasi söylemleriyle kendi konumunu güçlendirmeye çalýþýyorsa sivilaskeri bürokrasi de toplumu, özellikle de bu konuda çok duyarlý Alevileri yarattýklarý sunî þeriat tehlikesi üzerinden arkasýna yedeklemeye çalýþmaktadýr. En radikal olduðu dönemde bile Sincan'dan tanklarýn geçmesiyle hükümetten düþen, parçalanan bir hareket, böyle bir devlet geleneðini zorla devirmeyi ve dolayýsýyla bunun bedellerini göze alýp nasýl þeriatý getirecekmiþ? O Ýslamcý tarikatlardý 28 Þubat sonrasýnda Erbakan'a neden sivri çýkýþlar yapýp yýllarýn kazanýmlarýný bozduðu için kýzan. Hele ki daha ýlýmlý bir AKP çizgisinin bu kadar bile ileri gidemeyeceði açýktýr. Küçük burjuva ve orta sýnýflara dayanan Ýslami hareketler, üzerinde yükseldikleri sýnýfsal tabanlarý nedeniyle iktidarsýzdýrlar. Bunu Türkiye'nin son 15 yýllýk tarihinde yeterince gördük. Peki, Ýran'da nasýl iktidara geldiler diye soran olursa, Ýran'da iþçi sýnýfýnýn devrimci ayaklanmasýnýn Komünist Parti'nin ihaneti nedeniyle mollara terk edildiðini, Ýslamcýlarýn iktidarý devirmediðini, iþçi sýnýfý tarafýndan alaþaðý edilen Þah'ýn býraktýðý iktidara çöreklendiklerini söylemek daha doðru olacaktýr.(Bu konuda daha detaylý bilgi edinmek isteyenler Marksist Bakýþ'ýn 6. sayýsýna ya da www.bolsevik.org/ bakabilirler) Burada söylemek istediðimiz þey Ýslamcýlarýn toplumda bir deðiþiklik yaratmayacaðý, yaratmak istemediði ya da yaptýklarý deðiþikliðin kabul edilebilir olduðu deðildir. Mesele Ýslamcýlarý baþýmýza musallat edenlere onlarla mücadele etmesi için bel baðlayamayacaðýmýzdýr. Yaþananlar, ABD'nin Yeþil Kuþak projesiyle yarattýðý Taliban, Usama Bin Ladin gibilerini insanlýðýn en büyük düþmaný ilan edip þimdi de Ortadoðu'daki planlarýný gerçekleþtirmek için onlara karþý mücadele ederek demokrasi, özgürlük havarisi, kökten dincilik karþýtý olarak görünmesinden farklý deðildir. Biz, Ýslami harekete karþý mücadelemizde, kirli savaþta bölgenin dini duygularýn güçlü olmasýndan yararlanarak Hizbullah gibi dinci kontra örgütler yaratan ve ancak iþi bittiðini düþündüðünde bir kenara atan güçlere deðil, kendi gücümüze ve eylemimize güveniyoruz. Türkiye, 12 Eylül askeri darbesi öncesinde de halkýnýn çoðunluðu Müslümanlardan oluþan bir ülkeydi. O zaman da Ýslamcý örgütler ve militanlarý vardý. Niçin þimdiki kadar güçlü deðillerdi? Niçin bu Ýslamcý güçler, bu kadar tehditkar gelmiyordu? Söylemlerinin daha yumuþak olmasýndan dolayý mý? Hayýr. Mesele 12 Eylül öncesinde muhafazakar bölgelerdeki yoksul halk dayanýþma baðlarý için Ýslamcýlara ihtiyaç duymuyordu. Halkýn yalnýzlýðýna, yoksulluðuna son verecek, uðradýðý haksýzlýklara karþý sesini yükseltecek örgütlü bir
Büyük çoðunluðunu emekçilerin oluþturduðu Alevilerin kurtuluþu da týpký diðer ezilen ve sömürülenler de olduðu gibi devrim ve sosyalizm mücadelesinden geçmektedir ve dolayýsýyla güvenmeleri gereken tek þey kendi güçleri ile diðer ezilen ve sömürülenlerle yükseltecekleri ortak mücadeleleridir.
13
MARKSiST BAKIs Þeriat korkusuyla rejime baðlanan Aleviler, Kürt düþmaný þoven dalganýn da payandasý yapýlmaya çalýþýlýyor. Aleviler, Kemalist çizginin etkisinde kalarak üniter yapýya tehdit gördüðü Kürtlere ve Kürt hareketine karþý duruyor. Ancak yüzyýllarýn ezilmiþliði içinden çýkýp gelmiþ, kimliði yok sayýlmýþ ve hala sayýlan, katliamlara uðramýþ bir toplumun yine böyle ezilmiþ bir halký anlamasý gerekir. Çorum'da, Malatya'da, Maraþ'ta, Sivas'ta Alevi katliamý örgütleyen kontra güçlerin bugünkü misyonu Kürt linçleri organize etmek, toplumda Kürt düþmanlýðýný artýracak þaibeli bombalamalar örgütlemek ve benzerleridir. Ayný tezgahlardan Aleviler de geçti. Ayný acýlarý Aleviler de yaþadý.
14
geleneði vardý. Bu nedenle Ýslamcýlar böyle bir güce sahip deðillerdi. Ayrýca Alevi kitlelerin bu kadar tedirgin olmamasýnýn nedeni de örgütlü gelenekleriyle kendi güç ve eylemlerine duyduklarý güvendi. Bunlara ek olarak o dönemde Aleviler en büyük tehdit olarak derin devlet ve MHP'yi görüyorlardý. Çorum, Sivas, Malatya ve Maraþ katliamlarýnýn örgütleyicisi kontra güçlerin desteðiyle MHP idi. Ecevit'in ölümünden sonra çýkan belgelerde Maraþ katliamýnýn tezgahlayýcýsýnýn MÝT olduðu açýða çýkmýþtýr. 12 Eylül sonrasýnda da asýl en büyük tehditlerin bu güçler olduðunu hayat bize gösterse de Aleviler yaratýlan paranoyanýn etkisiyle MHP ile ittifaklara bile sýcak bakar noktaya gelmiþtir. Sivas olaylarý kontra güçlerin desteðiyle gerçekleþmemiþ midir? Ramazan aylarýnda oruç tutmayanlara saldýranlar ülkücü tosuncuklardan baþkalarý deðildir. 12 Eylül'e giden yolda tezgahlanan kontra- katliamlar Alevilerin kendilerine ve örgütlü geleneklerine bu güvenini kýrmak, toplumda kutuplaþma, iç savaþ atmosferi yaratmak ve darbeyi meþrulaþtýrmak için kullanýldý. Katliamlar asker ve devletin kolluk güçleri tarafýndan izlendi. 12 Eylül ile birlikte örgütlü geleneði yok edilen Aleviler artýk yalnýzlaþmýþlardý. Pompalanan tehditler(þeriat gibi) karþýsýnda tek güvenceleri örgütlü geçmiþlerinden önce olduðu gibi Kemalist elitlerdi. 1993 Sivas katliamý da tarihsel dersi tekrar hatýrlattý. O dönemde Sivas valisi olan Ahmet Karabilgin'in katliamdan 9 yýl sonra Can Dündar'ýn belgeselinde askerin olaylara müdahalesini þu sözlerle anlatmaktadýr: "Sonunda 20-30 asker geldi, Hükümet Meydaný'na... Ama orduevini koruyacak þekilde mevzi aldýlar. Bunlarý maalesef ben yaþadým, gördüm. Halbuki Madýmak'ta sýkýntýmýz var, oraya yoðunlaþmasý lazým. Ama askeri birlikten parça parça gelen bu gruplar olay yerinden çok, ana caddedeki maðazalarýn, kuyumcularýn, askeri risk altýna atmayacak bölgelerin etrafýnda güvenlik önlemi aldýlar." Baþta hak alma eylemleri olmak üzere emekçilerin, öðrencilerin, köylülerin giriþtiði en demokratik eylemlere bile en sert þekilde hýzla binlerce polis ve asker, panzerler, gaz bombalarý, kurþunlar ile saldýranlar bu katliamlarýn ardýndan sadece külleri temizlemek üzere katliam bölgelerine teþrif etmiþlerdi. Gazi ayaklanmasýnda ise kolluk güçleri doðrudan niþan alarak 23 kiþiyi katletti. Üç kahvehane ve bir pastanenin taranýp bir Alevi dedesinin öldürülmesine karþý mahallede yükselen halkýn öfke ve tepkisi kendisini Gazi mahallesinde sokak çatýþmalarýnda gösterdi. Tepkiler, Nurtepe, Okmeydaný, Alibeyköy baþta olmak üzere baþka mahallelere yayýldý. Binlerce insan direniþe katýlmak için Gazi mahallesine aktý. Mahallede barikatlar kuruldu, 4 gün boyunca çatýþmalar devam etti. Bu dört gün boyunca altýsý Ümraniye 1 Mayýs Mahallesi'nde olmak üzere 23 kiþi polis tarafýndan katledildi, kayda geçen yaralý sayýsý 500'ü buldu. Gazi olaylarý da Türkiye tarihine Alevilere yönelik saldýrýlardan biri olarak geçti. Hangi Laikliðin Korunmasýndan Bahsediliyor? Tayyip ve Gül'ün cumhurbaþkaný seçilmesine karþý Cumhuriyet mitinglerini dolduran Alevi kitleler en çok "Türkiye laiktir, laik kalacak" diye baðýrýyorlardý. Bu söyleme bazý Alevi örgütlerinden bile tepki geldi, "Türkiye laik deðildir laik kalacak!" diye. Diyanet Ýþleri Reisliði, Cumhuriyet'in kuruluþunda Saltanat ve Þeyhülislamlýðýn yerine gelmiþtir. Bugün tüzüðüne Diyanet'in kaldýrýlmasýný koymak Anayasa Mahkemesi'nin bir partiyi kapatma nedenidir. En basit anlamda laikliðin, din ve devlet iþlerinin ayrýlmasý, vicdan özgürlüðü olarak nitelendiði düþünüldüðünde zorunlu (ya da seçmeli olsun fark etmez) din derslerinin okullarda okutulduðu, devletin imam-müezzin yetiþtirdiði, devletin Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý gibi resmi bir kurumla (ki bu kurum 8 bakanlýðýn toplamý kadar bütçeye sahiptir-2 milyar dolar) dinle ilgili yaþamý düzenlediði, bu kurum üzerinden farklý mezhep ve dinlere ait ibadet yerlerine izin verilmediði, nüfus cüzdanlarýnda din kýsmýnýn olduðu, ki daha örnekler uzatýlabilir yani Alevilerin inanç ve kimlikleri üzerinde demoklites kýlýcý gibi sallanan bu sistem þimdi laik oldu ve Aleviler de onun savunucusu oldu. Þeriat tehditi karþýsýnda duyulan çaresizlik olayý bu noktalara kadar getirdi. Denize düþen yýlana sarýlýr misali. CHP Alevilerin Savunucusu Deðildir Alevi veya Kürt, her türlü ezilen kimlikten partisinden temizleyen Baykal'ýn ve diðer sosyal demokrat partilerin Aleviler konusundaki tutumlarýnýn ikiyüzlülüðünü tartýþmaya bile gerek olmayacak þekilde tarih ortaya koymuþtur. Alevilere yönelik katliamlarýn yapýldýðý dönemde iktidar olan sosyal demokrat partilerin (Maraþ katliamýnda CHP, Sivas katliamýnda SHP) katliamlarý engellemek yerine seyirci kalmayý tercih etmeleri yaþanan vahþetin suç ortaðý olduklarý gerçeðini gözler önüne sermektedir. Sosyal demokrat söylemli bu partilerin ne kadar iki yüzlü olduðunun bir kanýtý da bugünlerde laiklik, laiklik diye yaygara koparan bu partilerin, CHP iktidarý döneminde Ýmam Hatip mezunlarýna normal üniversitelere girme hakký vermesinde görünmektedir. 1976 yýlýna kadar direkt üniversite imtihanýna alýnmayan, sadece Ýslam enstitülerine gidebilen mezunlarýn, istedikleri üniversite bölümünde okuyabilmeleri için sýnav öncesi lise fark derslerini vermeleri gerekiyordu. 1976'da Ecevit hükümeti tarafýndan Milli Eðitim Temel Kanunu"nun 32. maddesinde deðiþiklik yapýlarak, bu liseler hem mesleðe, hem de yüksek öðrenime öðrenci yetiþtiren okul statüsüne kavuþturuldu. Bu sosyal demokrat partiler Alevileri olsa olsa onlarý iktidara yükseltecek merdivenin basamaklarý olarak görmekte ve öyle davranmaktadýrlar. Sýrtýný baþta generaller olmak üzere diðer egemen sýnýflara dayayan CHP geleneði Aleviler için alternatif olamaz.
MARKSiST BAKIs Kürtleri, En Çok Alevilerin Anlamasý Gerekir! Þeriat korkusuyla rejime baðlanan Aleviler, Kürt düþmaný þoven dalganýn da payandasý yapýlmaya çalýþýlýyor. Aleviler, Kemalist çizginin etkisinde kalarak üniter yapýya tehdit gördüðü Kürtlere ve Kürt hareketine karþý duruyor. Ancak yüzyýllarýn ezilmiþliði içinden çýkýp gelmiþ, kimliði yok sayýlmýþ ve hala sayýlan, katliamlara uðramýþ bir toplumun yine böyle ezilmiþ bir halký anlamasý gerekir. Çorum'da, Malatya'da, Maraþ'ta, Sivas'ta Alevi katliamý örgütleyen kontra güçlerin bugünkü misyonu Kürt linçleri organize etmek, toplumda Kürt düþmanlýðýný artýracak þaibeli bombalamalar örgütlemek ve benzerleridir. Ayný tezgahlardan Aleviler de geçti. Ayný acýlarý Aleviler de yaþadý. Þunun kavranmasý gerekmektedir ki ezen, karþýt kimlik deðil burjuva düzendir. Bu sistemin çarklarý ancak böyle döner. Öyleyse ezilenlerin birbirine deðil ortak düþmana dönmeleri ve gerçek kurtuluþlarýnýn bu sistemin yýkýlmasýndan geçtiðini bilmeleri gerekir. Sonuç Olarak Kapitalist düzen varolduðu sürece otoritesini ve sürekliliðini sarsabileceðini düþündüðü her durum karþýsýnda toplum içinde yeni bölünmeler ve yeni katliamlar yaratacaktýr. Geçmiþte Ermeniler, Rumlar; dün Aleviler, bugün ise Kürtler... Kapitalistler böylesi durumlarda kullanabilmek için beslediði katilleri de kendinden olmayanlarý inkar ve imha üzerine örgütlenen bir zihniyetten seçecektir. Gelecekte de farklý coðrafya ve dillerde yeni ezilenler yaratýlacak ve eskilerini de sürdürecektir. Aleviler, her daim Türkiye yönetici sýnýflarý için toplumda potansiyel kamplaþma yaratma alanlarýndan biri olacaktýr. Batý'nýn geliþkin(!) demokrasilerinde de durum böyledir. Sistem hep bir düþman yaratýr: bugünlerde göçmenler ve Müslümanlarýn olduðu gibi. Aleviler, yaratýlan toz duman içerisinde kendileri gibi yoksul bir yaþama mahkum edilmiþ Ýslamcý fikirlerden etkilenen kitlelere karþý tutumlarý yaratýlan suni kutuplaþmaya karþýn sýnýf ve ezilenlerin birliðini yakalayýcý þekilde olmalýdýr. Ýslamcý liderlikler ile boþalan sosyal devletin yerine sunulan dayanýþma baðlarý nedeniyle Ýslami hareketle iliþkilenen ve etkilenen kitleleri ayrýmak ve farklý davranmak gerekmektedir. Bu kitleler, mücadeleleri ile istediklerini ve hak ettiklerini kazanmaya baþladýðýnda Ýslamcýlara ihtiyaç duymayacak, kendi güçlerine ve ortak mücadeleyen güveneceklerdir. Lenin'in þu sözleri bunu açýkça ortaya koymaktadýr: "Ýþçi yýðýnlarý üzerinde sonsuz baský ve zorbalýða dayalý bir toplumda, dinsel önyargýlarý (býrakalým polis zorunu, proletarya partisinin-bn) propaganda yöntemleriyle giderilebilir sanmak aptallýk olur. Ýnsanlýða vurulmuþ din boyunduruðunun toplum içindeki ekonomik boyunduruðun yalnýzca bir ürünü ve yansýmasý olduðunu unutmak burjuva darkafalýlýðý olur. Proletarya, kapitalizmin karanlýk güçlerine karþý kendi öz savaþýmýyla 12 Eylül'e giden yolu iç savaþ aydnlatýlamazsa, broþürlerin çoðaltýlmasý ve öðütlerin artmasý onu aydýnlatýlamaz. Ezilen atmosferi yaratarak açmak ve sýnýfýn bu gerçekten devrimci savaþýmýnda yeryüzünde bir cennet yaratma uðruna birlik, solun beslenme kaynaklarýnbizim için, gökteki cennet konusunda proleter düþünce birliðinden daha dan birini kesmek için 70'lerin önemlidir."(Lenin, V.Ý, Sosyalizm ve Din, s. 13) sonlarýnda Çorum, Sivas, Büyük çoðunluðunu emekçilerin oluþturduðu Alevilerin kurtuluþu da týpký diðer ezilen ve sömürülenler de olduðu gibi devrim ve sosyalizm mücadelesinden geçmektedir ve Malatya'da Alevi katliamlarý dolayýsýyla güvenmeleri gereken tek þey kendi güçleri ile diðer ezilen ve sömürülenlerle örgütlendi. 1978 yýlýnda yüzyükseltecekleri ortak mücadeleleridir. Alevi iþçi ve yoksul köylülerinin, Alevi kimliði den fazla kiþinin öldürülmesi üzerinden bugün kitleleri yönelendirmek ve yeni sömürü araçlarý bulmak isteyen Alevi ile sonuçlanan Maraþ patronlarýyla(Cem Vakfý, Ýzzettin Doðan gibi) ortak mücadeleleri olamaz. Bu kiþilerin katliamýnýn bizzat MÝT tarafýnderdi Alevi kimliðinin sömürüsü üzerinden toplumsal mevkiler kazanmak, kitleleri elinde dan tezgâhlandýðý gerçeði oynatmaktan baþka birþey deðildir. Alevilerin safý Alevi patronlarýnýn yaný deðil sýnýf geçen yýl Bülent Ecevit'in özel kardeþlerinin ve diðer ezilenlerin yanýdýr. arþivinden çýkarýlan belgelerle Aleviler, hepimizin nereye hizmet ettiðini bildiðimiz gerici, faþist, ýrkçý, kýsacasý her türlü bir kere daha ortaya çýktý. ayrýmcý politika karþýsýnda esas duruþa deðil devrimci saflara geçmeliler. Ne postal, ne de Darbeden sonra da Alevilere diðer ayrýcalýklýlar Alevilerin dostu olamaz. yönelik katliamlar 1993’de Ancak sosyalizm ayrýmcýlýðý, baskýyý, ezilmiþliði ortadan kaldýracaktýr. Kurtuluþun tek Sivas’la sürdü. yolu proleter devrim kavgasýdýr.
Aynur Akman
15
MARKSiST BAKIs
Troçkizm'in Marksist Leninist Geleneðe Katkýsý Troçkizm, Marksist Leninist geleneðin devamcýsýdýr, peki öyleyse neden Troçkizm diye farklý bir adlandýrýlmaya gerek duyulmuþtur? Tamam, Troçki Marks ve Lenin'in yarattýðý geleneði savunmuþ ve bu uðurda katledilmiþ olabilir, ama bu, Troçki'nin isminin yanýna "izm" takýsý getirilmesini gerektirir mi? Ya da Stalinistlerin çok kaypakça savunduklarý þekilde, Stalin önemli bir düþünsel yenilik ortaya koymuþ mudur ki Stalinizm diye bir þey var olsun? Bir kiþinin adýnýn "izm" ekiyle bütünleþebilmesi için bu kiþinin önemli tarihsel anlamlarý olan bir düþünce sistemine (Marksizm, Nazizm), bir yöntem-uygulamaya (Fordizm, Özalizm, Stahanovizm, Maoizm) ya da liderlik ettiði önemli tarihsel dönemeçlere (Stalinizm, Kemalizm, Bonapartizm) imza atmýþ olmasý gerekir. Zaten, "izm" olarak adlandýrýlan söz konusu yöntem, düþünsel sistemler ve tarihsel dönemeçler belirli koþullar altýnda kesiþir, iç içe geçerler, bu nedenle bunlarý birbirinden tamamen ayýrmak çok zordur, olsa olsa kaba bir sýnýflandýrýlmaya gidilebilir. Troçkizmi bu baðlamda nereye koymak gerekiyor? Bu soruyu cevaplamak için Troçkizmi yukarýdaki üç ana baþlýk etrafýnda irdeleyelim: Troçkizmin Marksist-Leninist geleneðe katkýlarý nelerdir? Troçkizm, bir tarihsel dönemeç olarak nerede durmaktadýr? Troçkizm yöntem olarak neyi benimsemiþtir? Bu yazýmýzda ilk baþlýðý açmaya çalýþacaðýz. Diðer bölümleri de devamý niteliðindeki farklý yazýlarda inceleyeceðiz. Troçkizm'in Marksist Leninist Geleneðe Katkýsý Stalinizmin, bir yandan iþçi devletini ve Bolþevik geleneði tasfiye etmesini örtbas edecek diðer yandan da yeni rejimin ideolojik dayanak noktalarýný oluþturacak teorik açýklamalara ihtiyacý vardý. Karþý devrimci pratiðin haklý çýkarýlmasý için mevcut Stalinist siyasetin allanýp pullanmasý ve bunlarýn "Marksizm'e" ve "Leninizm'e" dayandýrýlmasý bir zarurettir. Stalinizmin bu konudaki özgün yaný karþý devrimci bürokrasinin devrimin içinden çýkmasýnda yatar. Bunun doðal sonucu olarak Stalinizm Marksizmle doðrudan bir çatýþmayý kesinlikle göze alamazdý. Kendisini devrimin devamcýsý olarak göstermek zorundaydý. 1920'lerin baþýndan 1928'lere kadarki süreç içerisinde baþlangýçta yükselen bürokrasinin ihtiyaçlarý çerçevesinde adým adým þekillenen ve daha sonra bilinçli biçimde kendi çýkarlarý doðrultusunda Marksizmi çarpýtan Stalinizm, Troçki'nin önderlik ettiði Sol Muhalefet'i 1928'de kesin olarak yenilgiye uðrattýðýnda, ayný zamanda "kendi" Marksizm'ini oluþturma yolunda büyük bir engelden kurtulmuþ oluyordu. Bürokrasi, ayrýcalýklý hakim bir sosyal grup olarak, kendi çýkarlarýnýn ifadesi politik yaklaþýmlarý, Lenin'in ölümünden itibaren yavaþ yavaþ ortaya koymada gecikmedi. Bunlarýn baþýnda tek ülkede sosyalizm "teorisi" geliyordu. Ayrýcalýklý bürokrasi, baþýndan beri içgüdüsel olarak, sürekli devrim çizgisini kendi çýkarlarýna baþtan aþaðý aykýrý büyük bir tehdit olarak algýlamaktaydý. Marksizm'in köþe taþý olan dünya devrimi hedefi, Lenin'in formüle ettiði "Geliþmiþ ülkelerdeki devriminin baþarýsý için gerekirse Rus Devrimi'ni feda ederiz" Bolþevik mantýðýný beraberinde getiriyordu. Hakim hale gelen bürokrasi için bu formülasyon artýk kabul edilemezdi. Rusya'daki yeni rejimin dünya devrimi için riske atýlmasý, bürokrasinin ayrýcalýklý konumunu tehlikeye atan gereksiz maceracý bir yaklaþýmdý. Diðer taraftan dünya devrimi giriþimi baþarýlý olur, yani devrim baþka ülkelere de yayýlýrsa Stalinci bürokrasinin varlýðýný mümkün kýlan koþullar ortadan kalkmýþ olurdu. Böyle bir durumda devrimin izolasyonu ortadan kalkar, proleter demokrasi yeniden tesis edilir ve bürokrasinin gücü kýrýlýr ve nihayetinde tam tasfiye gerçekleþebilirdi. Stalinci bürokrasinin daha en baþýndan itibaren, ilkin sýnýf içgüdüsü olarak daha sonralarýysa sýnýf bilinci biçiminde geliþtirdiði "devrim korkusu"nun arkasýnda yatan gerçeklik budur. Devrim öncesi ve devrimci atýlým süresince Bolþevikler için tek ülkede sosyalizm gibi küçük burjuva milliyetçi uydurma teorileri kimse dillendiremezdi bile, dünya devrimi kanýsý ortak ve yaygýn anlayýþtý. Sosyalizme ancak uluslararasý ölçekte ulaþýlabileceði gerçeðini birinin reddetmesi mümkün deðildi. Nitekim bürokrasinin iyiden iyiye uç verdiði sýralarda yapýlan ve Lenin'in katýldýðý son kongre olan Komünist Enternasyonalin 4. kongresinde alýnan karar fazla söze gerek býrakmýyordu: "Bütün ülkelerdeki proleterlere proleter devrimin hiçbir zaman tek bir ülkenin sýnýrlarý içerisinde zafere ulaþamayacaðýný hatýrlatýr; o yalnýzca uluslararasý biçimde, dünya devrimine geliþerek zafere ulaþabilir." Yedinci Kongrede Milyutin, Lenin'in kararýnda bir düzeltme yapmayý önerdi: "Ben, "toplumsal devrim çaðý artýk baþlamýþtýr" lafýnýn geçtiði yere, "uluslararasý sosyalist devrim" sözcüklerinin eklenmesini öneriyorum ... Bunu tartýþmak bence gereksiz.... Toplumsal devrimimiz ancak bir uluslararasý devrim olarak zafere ulaþabilir. Devrim, çevre ülke-
16
MARKSiST BAKIs lerdeki burjuva yapýlara dokunmadan, tek baþýna Rusya'da baþarýlý olamaz ... Yanlýþ anlaþýlmayý önlemek için bunun eklenmesini öneriyorum." Baþkan Sverdlov: "Yoldaþ Lenin bu eklemeyi kabul ediyor, dolayýsýyla oylama gereksiz." Parlamento tekniklerinin küçük bir örneði bile ("tartýþmak gereksiz" ve "oylama gereksiz"), epigonlarýn sahte tarihçesini belki de en itinalý araþtýrmadan daha iyi yalanlýyor! Lenin, RKP(B) 7.Kongresi'nde Savaþ ve Barýþ adlý raporunda þöyle der: " Tarih þimdi bizi olaðanüstü zor bir duruma soktu... Meselelere dünya tarihi ölçeði uygulanýrsa, devrimimizin yalnýz kalmasý halinde, umutsuz bir dava olacaðýna en ufak bir þüphe duyulamaz elbette. Bolþevik Parti olarak biz tek baþýna iþe giriþtiysek, bunu devrimin tüm ülkelerde olgunlaþmakta olduðuna, katlanacaðýmýz bütün zorluklara raðmen, payýmýza düþen bütün yenilgilere raðmen, uluslararasý sosyalist devrimin sonundabaþýnda deðil- patlak vereceðine inançla yaptýk... Tüm bu zorluklardan bizi kurtaracak olan, tekrar ediyorum, Avrupa Devrimidir." Ýktidarýn ele geçiriliþinin beþinci yýlýnýn sonunda, Lenin, Bolþevik stratejinin anlamýný son derece açýk biçimde ifade etti. "Uluslararasý devrimi gerçekleþtirmeye baþladýðýmýz zaman, devrimin geliþimini öngörebileceðimiz inancýyla deðil, bir dizi durum bizi devrimi yapmaya ittiðinden iþe baþladýk. Düþüncemiz þuydu: Ya uluslararasý devrim imdadýmýza yetiþecekti ve bu durumda zaferimiz güvence altýna alýnacaktý, ya da yenilgi halinde bile devrim davasýna hizmet ettiðimiz ve deneyimimizin diðer devrimlere faydalý olacaðý bilinciyle, kendi mütevazý devrimci çalýþmamýzý sürdürecektik. Uluslararasý dünya devrimi olmaksýzýn proleter dönüþümün imkânsýz olduðu bizim için çok açýktý. Devrimden önce de sonra da düþüncemiz þuydu: hemen veya her halükârda çok kýsa sürede, diðer ülkelerde, daha geliþmiþ kapitalist ülkelerde devrim baþlayacaktýr, yoksa yok olmaya mahkûmuz. Bu bilince raðmen her durumda ve her ne pahasýna olursa olsun sovyet sistemini korumak için her þeyi yaptýk. Çünkü sadece kendimiz için deðil, uluslararasý devrim için çalýþtýðýmýzý biliyorduk. Bunu biliyorduk, bu inancýmýzý Ekim devriminden önce de, hemen ardýndan Brest-Litovsk Barýþýnda da ifade ettik. Ve genel olarak bu doðruydu." Lenin, Mart 1923'te, hayatýnýn son yýllarýnda da þöyle yazýyordu: "Þu anda ... þu soruyla karþý karþýyayýz: Batý Avrupa'nýn kapitalist ülkeleri sosyalizme doðru geliþmelerini tamamlayana kadar, küçük, çok küçük köylü üretimimizle, yýkýntý halimizle dayanabilecek miyiz?" Sosyalist devrim ulusal arenada baþlar ama sosyalist programýn tamamlanmasý ancak uluslararasý arenada mümkün olabilir. Kapitalizm ulusal olanýn ötesinde evrensel bir ekonomik yapý ve buna karþýlýk gelen bir uluslararasý sistem yaratmýþtýr. Bu yüzden kapitalizmin tasfiyesi ve sosyalizmin kurulmasý da ancak uluslararasý ölçekte vücut bulabilir. Sosyalizmde iþçi devletleri de sönümlenmiþtir. Ýþçi devletleriyle sosyalizmi birbirine karýþtýrmamak gerekir. Ýþçi devletleri, iþçi iktidarýnýn kurumsal yapýsýdýr ve burjuvalarý ve geçmiþin sömürücü kesimlerini baský altýnda tutmak, karþý devrimi engellemek ve dünya devriminin koþullarýný hazýrlamak için vardýr. Ýþçi sýnýfý, proleter devrimle bir ülkede iktidarý ele geçirebilir, ama bu yeni iktidar ile kapitalist eski rejim uzun süre birlikte varolamazlar. Devrim dalgasýnýn farklý ülkelere sýçramasý ve kapitalizmin uluslararasý tasfiyesi ile sosyalizm mümkün olabilir. Yani, iþçi iktidarý en baþýndan beri aldýðý tedbirler ve dünya devriminin ve dolayýsyla sosyalizmin koþullarýný hazýrlayarak devletin sönümlenmesinin yolunu açar, kendi sonunu hazýrlar ve ancak tüm dünyada iþçi devletlerinin sönümlenmesiyle sosyalizme geçilebilir.
Marks komünist toplumun alt ve üst evrelerini ayýrarak komünizmin alt evresini ifade eden bir sosyalist toplumdan bahseder. Sosyalist toplumda kapitalizmin yýkýlmýþ olacaðýný buna paralel olarak da sorunlarým tümden yok olmasý olmasa da insanýn insaný sömürmesinin son bulacaðýný söylemektedir. Sosyalizm sýnýfsýz bir toplum anlayýþýna dayanýr. Sosyalizm, tanýmý gereði, sýnýfsýz, sýnýrsýz, devletsiz bir toplumdur. Sýnýflarýn tümden ortadan kaldýýrýlmasý ise elbette ki tüm dünyada kapitalizmin tasfiyesiyle mümkün olabilecek birþeydir. Yani, "tek ülkede sosyalizm" iddiasý, Marksizmle ters düþen, hiçbir bilimselliði olmayan bir fantaziden daha çok, koca bir yalandýr, Stalinci bürokrasinin çýkarlarýný ve ihtiyaçlarýný ifade eden koca bir yalan. Zaten Stalin'in 1936'da, Sovyetler Birliði'nde sosyalizmin tamamen gerçekleþtiði, 1939 yýlýnda 18. Parti Konferansýnda ise "komünizme ilerliyoruz" gülünçlüðüne düþerken hatta Kruþçev ustasýnýn izinden giderek SSCB'de "Uluslararasý devrimi gerçekleþtirmeye baþladýðýmýz zaman, devrimin geliþimini öngörebileceðimiz inancýyla deðil, bir dizi durum bizi devrimi yapmaya ittiðinden iþe baþladýk. Düþüncemiz þuydu: Ya uluslararasý devrim imdadýmýza yetiþecekti ve bu durumda zaferimiz güvence altýna alýnacaktý, ya da yenilgi halinde bile devrim davasýna hizmet ettiðimiz ve deneyimimizin diðer devrimlere faydalý olacaðý bilinciyle, kendi mütevazý devrimci çalýþmamýzý sürdürecektik. Uluslararasý dünya devrimi olmaksýzýn proleter dönüþümün imkânsýz olduðu bizim için çok açýktý. Devrimden önce de sonra da düþüncemiz þuydu: hemen veya her halükârda çok kýsa sürede, diðer ülkelerde, daha geliþmiþ kapitalist ülkelerde devrim baþlayacaktýr, yoksa yok olmaya mahkûmuz. Bu bilince raðmen her durumda ve her ne pahasýna olursa olsun sovyet sistemini korumak için her þeyi yaptýk. Çünkü sadece kendimiz için deðil, uluslararasý devrim için çalýþtýðýmýzý biliyorduk. Bunu biliyorduk, bu inancýmýzý Ekim devriminden önce de, hemen ardýndan Brest-Litovsk Barýþýnda da ifade ettik. Ve genel olarak bu doðruydu." komünizmi ilan ederken Stalinist sahtekarlýk okulunun Marksizmle en ufak bir alakasýnýn olmadýðýný ve gücün verdiði þýmarýklýk ve yüzsüzlüðe nasýl kapýldýðýný da net bir þekilde anlatýyor. Tek ülkede sosyalizm teorisiyle devrimci Marksizm'e ve sosyalist hedeflere vurulan darbenin teorik açýklanmasýnýn köþe taþlarý döþenmeye baþlanmýþtýr. Ýlk elde dünya devrimi ve enternasyonalist geleneklerden kopuþ gerçekleþmiþtir. Rusya içine kapanmýþ, bürokratlarýn istedikleri gibi at sürdükleri bir mekana çevrilmiþtir. Böyleca yeni rejimde bürokratlar diledikleri gibi zenginlik, güç ve sefahat içinde yaþayacaklar; Rusya'nýn yoksul halký ve proleterlerine ise vahþi sömürü ve baský düþecekti. Ýçe kapanmacý bu eðilim, en baþta yeni oluþan bu durumun verili olarak kabul edilmesi ve yeni düzenin kendisini garantiye almasý ve tam anlamýyla yerleþmesi anlamýna geliyordu. "Tek ülkede sosyalizm" teorisi ayný zamanda sosyalizm kavramýný da anti-Marksist biçimlere sokarak Rusya'daki rejimi haklý çýkarmaya çalýþýyordu. Buna göre sosyalizm ekonomik planlama, ulusal kalkýnmacýlýk-devlet mülkiyeti ve bununla kol kola giden azgýn bir milliyetçiliðe indirgeniyordu. Evet, yeni devlet aygýtýnýn sahipleri Bolþevik geleneðin en çok nefret ettiði büyük Rus þovenizmini hortlatmýþ, bunu da kendi çýkarlarý için kullanmýþtýr. Öyle ki SSCB, halklar hapishanesine dönüþmüþ, ezilen uluslar üzerinde terör estirilmiþtir. Çarlýk zamanýnda uygulanan ülke içi pasaport sistemine geçilmiþtir. Stalin'in
17
MARKSiST BAKIs
Troçki'nin Yahudi bir aileden gelmesini bile diline dolamasý Marks'ýn ve Bolþevik Parti'nin merkez komite üyelerinden birçoðunun Yahudi kökenli olduklarý düþünüldüðünde ibretliktir. Tek ülkede sosyalizm anlayýþý, ayný zamanda Stalinist pratiði model gösterek sosyalist geleneði bürokratik, otoriter, tek sesli, eleþtiriye ve farklý düþüncelere tahammülsüz bir tek parti diktatörlüðü olarak ilan etti. Bu pratik Rusya dýþýndaki diðer Stalinist devletlerin (Çin, Kuzey Kore, Vietnam vb) ve Stalinci partilerin hepsinde görülecektir. Bu da burjuva antikomünist propagandaya sýnýrsýzca malzeme olacaktýr. Stalinizm, böylelikle temel þiarý özgürlük olan sosyalizme bu þekilde de büyük bir darbe indirmiþ olacaktýr. Troçki, Stalinizm elindeki Rusya'yý þöyle özetlemiþtir. "Milliyetçi bir bürokrasi halkýn tepesine çöktü. Ýktidar ve ülke zenginlikleri bu bürokrasinin elinde bulunmaktadýr. Bürokrasi sýradýþý ve her yýl artan ayrýcalýklara sahiptir... Bu sýnýf, ayrýcalýklarý gizlemek, halka yalan söylemek, komünist formüller kullanarak komünizmle hiç ilgisi olmayan iliþkileri ve olgularý haklý göstermekten sorumludur." Stalinizm'in revizyonlarýndan birisi de II.Enternasyonalci aþamalar teorisi oldu. Aþamalý devrim stratejisi, Rusya'da sol hareketin en büyük tartýþma konularýndan birisiydi. "Rusya geri kalmýþ, barbar, yan-feodal bir ülkedir. Sosyalizm için gerekli koþullar burada yeterince olgunlaþmamýþtýr. Rus Devrimi bir burjuva devrimidir." Bu görüþ, Rus Devrimi konusunda Menþeviklerin temel yaklaþýmýydý. Buna göre Rusya'nýn koþullarý sosyalizm için elveriþli deðildi, devrimin liderliði burjuvalarda olmalýydý. Bilindiði gibi Menþeviklerin bu yaklaþýmý devrim boyunca Menþevikleri burjuvalarla iþbirliði yapmaya yöneltmiþ ve sonunda Menþevikler Ekim Devrimi'nin karþýsýnda eski düzeni muhafaza eden bir pozisyona oturmuþlardýr. Daha Marks 1848 Alman devriminde burjuvazinin tarihsel olarak artýk ilerici bir rol oynayamayacaðýný ve kesinlikle barikatýn karþý tarafýnda yer alacaðýný bildirmiþti. Engels'in ölümünden sonra giderek düzene entegre olan II.Enternasyonal, Marksizmi bir tür ekonomik determinizme indirgemiþ, reform aþamalarýyla sosyalizme varýlacaðýný savunmuþtur. Bu aþamacý antidiyalektik anlayýþa paralel olarak geri ülkelerin sosyalizm için burjuva safhayý yaþamasý gerektiði savunulmuþtur. Bu yüzden de Rusya'da devrim burjuva karakterlidir ve sosyalistlerin görevi burjuvaziye yardýmcý olmaktýr. Menþevikler bu düþüncenin sadýk takipçileri olarak devrimde karþý saflarda bulunmuþlardýr. II.Enternasyonal'in bu görüþü savunan büyük çoðunluktaki diðer seksiyonlarý Birinci Dünya Savaþý'nda milliyetçi tutumlar takýnarak emperyalist savaþta ulusal savunmacý bir duruþ ortaya koymuþlar ve savaþ sonrasý patlak veren devrimlerde düzenin payandasý olmuþlardýr. Ýþte Stalinizm, týpký sosyal þovenistlik gibi aþamalý devrim stratejisini de burjuva düzene dahil olmuþ II.Enternasyonal'den alýyordu. Yunanistan'dan, Ýspanya'ya, Çin'den, Ýtalya'ya kadar birçok devrimin kaderini belirlemiþ Moskova, bu teoriye dayanarak devrimlerin ertelenmesini savunmuþ ve o ülkelerin KP(komünist partileri)'leri ve KP'lere baðlý sendika ve militanlara sýnýf iþbirliði- Troçki, emperyalistler ve ni dayatmýþtýr. Sonuç her seferinde devrimin satýlmasý olmuþ, bu sýnýf iþbirlikçi anti-Leninist Beyazlarýn saldýrýlarý karþýsýnda siyaset nedeniyle iþçi sýnýfý nice yigit evladýnýn burjuvalarca gýrtlaklanmasýný izlemek zorun- muzaffer Ekim Devrimi ülkesini da býrakýlmýþtýr. Kitleler ayaklandýklarýnda özgürlükleri ve gelecekleri için kanlarýný dökm- koruyan Kýzýl Ordu’nun kurueye hazýr olduklarýnda devrimin baþarýsýný garanti edemezsiniz- bu devrimci öznenin dýþýn- cusu ve lideriydi. daki birçok faktöre baðlýdýr-, ne var ki devrimin yenilgisini kesinleþtirebilirsiniz. Stalinizmin izlediði sýnýf iþbirlikçi siyasetin sonunda sadece Stalin döneminde 1926 Ýngiltere genel grevi, 1927-28 Çin, 1936 Ýspanya Devrimi ile Ýkinci Dünya Savaþý ve sonrasýnda Yunanistan, Ýtalya, ve Fransa'da devrimler diðer emperyalist sistemlerle yapýlan antlaþmalar sonucu ihanete uðrayarak yenilgiye uðramýþlardýr. Aþamalý devrim algýlayýþý ve Menþevik bir siyaset olan Halk cephesi politikasý nedeniyle Stalinist bürokrasi, Çin Devrimi sýrasýnda, sýnýf uzlaþmacýlýðýnýn açýk bir örneði olacak þekilde, Çin Komünist Partisi'ne burjuva milliyetçisi Kuomintang içine girmesini salýk vermiþtir. 1917 Ekim Devrimi'ne raðmen, Menþevik bir politika olan burjuvazinin liderliðinde demokratik devrim çizgisinde ýsrar eden Stalinist bürokrasi, böylece komünistleri ve dolayýsýyla iþçi sýnýfýný burjuvazinin kuyruðuna taktý. Troçki, Çin Komünist Partisi içinde güçlü olan Uluslararasý Sol Muhalefetin üyeleri aracýlýðýyla bu karþýdevrimci politikaya karþý savaþtý. Sürekli Devrim teorisini, Lenin'in Nisan Tezlerini ve en nihayetinde bu teorilerin ispatý olan Ekim Devrimi'ni unutsak bile, Bolþeviklerin yýllarca yürüttüðü mücadele içinde iþçiler ve köylüler arasýndaki ittifak hiçbir durumda ve asla partilerin kaynaþmasýyla sonuçlanmamýþtý. Stalin ve Lenin'in ideolojik duruþlarý arasýndaki büyük uçurumu, þu sözlerinden bile görmek mümkün: 1925'de Stalin, Doðu komünistlerine þunu zorunlu kýlýyordu: "Komünistler, birleþik bir ulusal cephe politikasýný aþmalý ve iþçilerle küçük burjuvazi arasýnda devrimci bir koalisyon politikasýný benimsemelidir. Bu koalisyon, Kuomintang modelinden sonra, üyelerini iþçi sýnýfý ve köylülük içinden devþiren tek bir partinin yaratýlmasýyla ifade bulabilir."(Stalin, "Doðu Halklarý Üniversitesi'nin Politik Görevleri" adlý konuþma, 18 Mayýs 1925 ya da 1926 basýmlý Leninizmin Sorunlarý, s. 264) (Bu sözler, kitabýn yeni baskýlarýndan çýkarýlmýþtýr.) Oysa Lenin'in 1906'da þu sözleri söylüyordu: "Son öðüdümüz: Kentin ve kýrýn proleterleri ve yarý-proleterleri, ayrý örgütlenin! Hiçbir küçük mülk sahibine güvenmeyin, hatta en küçüklerine veya 'çalýþanlarýna' bile... Biz köylü hareketini sonuna kadar destekleriz, ama hatýrlamalýyýz ki, bu baþka bir sýnýfýn hareketidir, sosyalist devrimi baþarabilecek ya da baþaracak olan sýnýfýn deðil."(Lenin, Eserler, Cilt IX, s. 410) 1908'de Lenin þunlarý söylüyordu: "Proletarya ve köylülük arasýndaki ittifak, gerçekten söyleyelim ki, hiçbir durumda farklý sýnýflarýn ya da proletarya ve köylülüðün partilerinin kaynaþmasý anlamýnda yorumlanmamalýdýr. Sadece kaynaþma deðil, her türden uzatmalý anlaþma da iþçi sýnýfýnýn sosyalist partisi için ölümcül olacak ve devrimci demokratik mücadeleyi zayýflatacaktýr."(Lenin, Eserler, Cilt XI, kýsým 1, s. 79)
18
MARKSiST BAKIs Troçki, komünistlerin Kuomintang'dan bir an önce kopmasý ve devrimi liderliðini eline almasý için mücadele etti. Ancak, Stalinist bürokrasinin Çin proletaryasýnýn Çan Kay-þek'in liderliðindeki burjuvaziye boyun eðmesine yol açan çabalarý trajik bir yenilgiyi beraberinde getirdi. Devrimin yenilgisinden sonra Komünist Parti'sinin yüz binlerce üyesi Kuomintang tarafýndan katledildi. Sað kalanlarsa þehirlerden kaçmak zorunda kaldýlar. Aþamalý devrim anlayýþý ile el ele olacak biçimde Stalinizm "ileri", "demokratik" bir düzen formülasyonlarý icat etmiþtir. Aþamalý devrim çizgisi kitlelerin "sosyalist devrim" talebini ortadan kaldýrýrken, onlarý ileri-demokratik bir düzen için mücadele etmeye çaðýrmýþtýr. Sosyalist devrim mücadelesini en baþtan dýþlayan bu yaklaþýmýn ifade ettiði ileri demokratik bir düzenin tek anlamý cici kapitalizm olabilirdi. Marksist kavrayýþ, kapitalist düzenin sýnýrlarýný kabul eden her yolu baþtan gerici kabul eder. Bu yüzden ileri-demokratik bir düzen talebi de koca bir yalandan baþka birþey deðildir. Stalinist aþamalý devrim çizgisi Türkiye devrimci hareketini de belirlemiþtir. Resmi KP çizgisinin kokuþmuþluðundan kopan ve daha radikal bir mücadele için kendi yolunu çizen 68 gençlik hareketi ve çýkardýðý örgütler, Stalinizmle hesaplaþamamýþ, bir kopuþ yaratamayarrak Stalinist formülasyonlarýn esiri olmuþlardýr. Türkiye'de sosyalist devrim için koþullar uygun diyerek eski Stalinist bürokratlarýn oluþturduðu "Milli Demokratik Devrim" çizgisinin peþinde Kemalist ordu ve bürokratlar ve yerli burjuvaziyle iþbirliði arayýþlarýna girmiþlerdir. Türkiye devriminin zirve yýllarýnda ne yazýk ki devrimcilerin programý bugünkü AB çizgisini fazla da aþamamaktaydý (Bakýnýz Dev Yol liderlerinden Melih Pekdemir, Birgün) Nice devrimci genç teoriyi bu haliyle öðrenmiþ, samimi bir þekilde yaþama geçirmeye çalýþmýþtýr ama sonuçlarý ve yaklaþým yüzünden ödenen bedeller Menþevik bir siyaset olan Halk cephesi poliçok aðýr olmuþtur. DÝSK, sendika bürokrasisini ele geçirerek iþçi hareketi tikasý, Stalinist bürokrasinin faþizme karþý üzerinde büyük belirleyiciliðe sahip olmuþ ama bu etki her daim dal- mücadele taktiði olarak Ýspanya, Fransa ve gakýranlýk olarak kendisini göstermiþtir. DÝSK'in örgütlediði meþhur 77 1 nicelerinde uygulandý. Halk cephesi poliMayýsýnýn esas sloganý "ileri demokratik bir düzen" olmasý Stalinist ide- tikasýnýn özü sýnýf iþbirliðine dayanýyordu. olojinin devrim mücadelesini nasýl kötürüme uðrattýðýnýn en büyük Stalinist komünist partiler sýnýf hareketinin kanýtýdýr. en radikal dönemlerinde, "ýlýmlý" burjuva Stalinizmin sýnýf iþbirlikçiliðinin kaynaklarýndan birisi faþizm ve faþizme ortaklarý korkup cepheden ayrýlmasýnlar diye karþý mücadeleydi. iþçi sýnýfýnýn mücadelelerini baltaladýlar. Bu Menþevik bir siyaset olan Halk cephesi politikasý, Stalinist bürokrasinin politika nerede uygulandýysa felaketten baþka faþizme karþý mücadele taktiði olarak Ýspanya, Fransa ve nicelerinde bir þey getirmedi, getiremezdi. Troçki'nin biruygulandý. Halk cephesi politikasýnýn özü sýnýf iþbirliðine dayanýyordu. leþik iþçi cephesi siyaseti ise asýl düþmanýn Stalinist komünist partiler sýnýf hareketinin en radikal dönemlerinde, sermaye düzeni ve kapitalistler olduðunu bil"ýlýmlý" burjuva ortaklarý korkup cepheden ayrýlmasýnlar diye iþçi sýnýfýnýn mücadelelerini baltaladýlar. Bu politika nerede uygulandýysa erek, devrimci iþçilerle henüz reformist olan felaketten baþka bir þey getirmedi, getiremezdi. Troçki'nin birleþik iþçi iþçilerin sýnýf çýkarlarý doðrultusunda birleþik cephesi siyaseti ise asýl düþmanýn sermaye düzeni ve kapitalistler bir cephede bayraklarý asla karýþtýrmadan olduðunu bilerek, devrimci iþçilerle henüz reformist olan iþçilerin sýnýf omuz omuza mücadele etmesini savunuyorçýkarlarý doðrultusunda birleþik bir cephede bayraklarý asla karýþtýrmadan du. omuz omuza mücadele etmesini savunuyordu. Böylelikle hem burjuvaziye karþý verilen mücadelede güçlü bir direniþ cephesi yaratýlacaktý, hem de reformist iþçilerin kendi uzlaþmacý sosyal demokrat liderlerinin gerçek yüzünü görmeleri saðlanacaðýndan onlarýn da komünist kampa geçiþini hýzlandýrýlacaktý. Böylelikle komünistler, hem kendi baðýmsýz devrimci sýnýf siyasetlerini izleyebilecekler hem de reformizmin kitle tabanýnýn devrimciler lehine boþalmasýný saðlayacaklardý. Troçki, Almanya'da faþizme karþý mücadelenin Marksist yönetimini, yani KPD ile sosyal demokratlarýn birleþik iþçi cephesi oluþturulmasý gerektiðini savunuyordu. Troçki'nin önerdiði birleþik iþçi cephesi politikasý Ekim Devrimi günlerine uzanan bir maziye sahipti. Bolþevikler, general Kornilov ile birlikte bir darbe hazýrlýðýnda olan ancak daha sonra darbenin sovyetleri ve dolayýsýyla kendisini ezecek olduðunu fark eden Krenski'yi kaderine terk etmeyip burjuva demokrasisini korumuþlardý. Böylece de karþý-devrimin sovyetleri ezmesini engellemiþlerdi. Bolþeviklerin, o zaman 'Kornilov'u yenmek için Krenski'yi yenmek gerek' demeye haklarý vardý. Onlarsa Menþeviklere ve Sosyal Devrimcilere bir birleþik mücadele cephesi önerdiler. Troçki, yaþadýklarý olaya tanýklýk ediyor: "Sendikal örgütlerin verdiði kefalet sayesinde hapisten kurtulup hücreden çýkýnca dosdoðru Ulusal Savunma Komitesinin bir toplantýsýna katýldým ve orda beni hapiste tutan Krenski'nin müttefikleri Menþevik Dan ile Sosyal Devrimci Gots'la birlikte Kornilov'a karþý mücadele sorunlarýný inceleyip bazý kararlar alýnmasýný saðladým." (Troçki, Faþizme Karþý Mücadele, s.151, Yazýn Yayýncýlýk)) Lenin durumu þöyle ifade ediyordu: "Devrimci proletaryanýn, Bolþeviklerin ezilmesine, cephedeki katliamlara ve iþçilerin silahsýzlandýrýlmasýna yardým ettikleri için, Sosyal Devrimciler ve Menþeviklerden, denebilirse "öç almak" amacýyla bunlarý karþý devrime karþý desteklemeyi "reddebileceklerini" düþünmek, en büyük hata olurdu..."(aktaran Troçki, Faþizme Karþý Mücadele, s. 108) Birleþik içi cephesi taktiði Komünist Enternasyonal'in 3. ve 4. kongrelerinde hazýrlanan tezlerle de onaylanmýþtý. Bunlara göre: "Birleþik cephe sorunu, -kendilerini iþçi sýnýfýna dayandýran çeþitli politik örgütler arasýnda bir bölünmenin bu dönemde kaçýnýlmaz olmasýna raðmen- kapitalizme karþý mücadelede iþçi sýnýfý için bir birleþik cephe saðlanmasýnýn acil ihtiyacýndan doðar... Eðer Komünist Partisi, Komünist iþçilerle Komünist olmayan iþçiler (sosyal demokratlar da dahil) arasýnda ortak, eþgüdümlü eylemlerin her an mümkün kýlýnmasý amacýna yönelik örgütsel yollar aramamýþ olsaydý, iþçi sýnýfýnýn çoðunluðunu, kitle eylemi temeli üzerinde kazanmaktan aciz olduðunu göstermiþ olurdu... Eðer iþçi kitlelerini sadece kendi bayraðýmýz çevresinde toplayabilseydik ... ve eðer gerek parti gerekse sendika, bütün reformist örgütleri bir çýrpýda aþabilseydik, elbette en güzel þeyi saðlamýþ olurduk. Ama o zaman da, bizzat birleþik cephe sorunu bugünkü biçimiyle varolmazdý..."(aktaran Troçki, Faþizme Karþý Mücadele, s.201)
19
MARKSiST BAKIs Sosyal demokrasinin faþizmin bir kanadý olduðu ve Hitler'i yapabileceklerini küçümseyen Stalinist taktikler iþçi sýnýfýný faþizm tehdidi karþýsýnda savunmasýz býrakýyordu. 1931 Kasým'ýnda Troçki olacaklarý görmüþ ve mücadelesini bu sonu önlemeye adamýþtý: "Nasyonal Sosyalist'lerin iktidara geliþleri her þeyden önce Alman proletaryasýnýn en ileri kesiminin imha edilmesi, örgütlerinin yok edilmesi ve (proletaryanýn) kendi gücüne ve geleceðine olan inancýnýn kaybolmasý demek olacaktýr. Almanya'da çeliþki ve zýtlaþmalar son derece tehlikeli bir duruma geldiði için de, Alman Nasyonal Sosyalizminin iþleyebileceði cinayetlerinin yanýnda Ýtalyan faþizminin cehennemi iyice sönük ve neredeyse insani bir deney gibi gözükecektir." (Troçki, Faþizme Karþý Mücadele, s. 137-8) Troçki, yaklaþan felaketin boyutlarýný tekrar tekrar vurguladý: "Komünist iþçiler; siz yüzbinler, milyonlarsýzýnýz, gidecek bir yeriniz yoktur, size yetecek kadar pasaport bulunmayacaktýr. Faþizm iktidara gelirse kafalarýnýzýn ve kemiklerinizin üstünden korkunç bir tank gibi geçecektir. Kurtuluþ yalnýzca amansýzca bir kavganýn sonundadýr. Yanýz sosyal demokrat iþçilerle gireceðiniz bir mücadele birliði zaferi getirebilir. Komünist iþçiler, acele edin, çok az zamanýnýz kaldý!"(Troçki, Faþizme Karþý Mücadele, s. 157) Troçki'nin bütün mücadelesine raðmen Stalinist Alman Komünist Partisi'nin tutumu Nazilerin iktidarýnýn yolunu açtý. Bütün bunlara raðmen, Naziler hiçbir direniþle karþýlaþmadan iktidara geldi ve 6 milyonu Yahudi olmak üzere 10 milyon insaný katletti, bütün iþçi örgütleri bu dönemde yok oldu. Stalinistler Nazilere tek bir kurþun sýkmadan teslim oldu. Troçkizm Bolþevizmin Yegane Devamcýsýdýr Lenin Bolþevizm'in yaratýcýsý, Troçki ise onu hayatý pahasýna koruyup geliþtirerek gelecek nesillere devreden kiþidir. Troçkizm, Marksist Leninist geleneðin kesintiye uðramasýný engellemiþtir, yani onun yegane sürdürücüsüdür. Troçkizm, bir yandan Sovyet devrimini, proletaryanýn kazanýmlarýný ve devrimci prensipleri var gücüyle savunmuþ, diðer yandan tüm dünyada devrimci cepheyi yozlaþtýrarak sýnýf kavgasýný sistemin içine hapseden Stalinizmin anti-Marksist karþý devrimci özüyle hesaplaþýp proleter devrim bayraðýný yükseltmiþtir. Troçki ve yoldaþlarý, sürdürdükleri mücadele ve bu uðurda ödedikleri aðýr bedeller sayesinde, tüm dünyadaki milyonlarca mücadeleci iþçi, öðrenci ve diðer gençlik kesimlerine Marksizm'in lekesiz bayraðý devredilebilmiþtir. Sosyalizm kavgasýna girecek yýðýnlar ancak, adý bugün Troçkizm olan devrimci Marksizmin yol göstericiliðinde baþarýlý olabilirler. Bu gerçeklik, kendisini Nepal'den Venezuela'ya bugün için de tüm yakýcýlýðý ile ortaya koymaktadýr. Lenin Bolþevizm'in yaratýcýsý, Troçki ise onu hayatý pahasýna koruyup geliþtirerek gelecek nesillere devreden kiþidir. Troçkizm, Marksist Leninist geleneðin kesintiye uðramasýný engellemiþtir, yani onun yegane sürdürücüsüdür. Troçkizm, bir yandan Sovyet devrimini, proletaryanýn kazanýmlarýný ve devrimci prensipleri var gücüyle savunmuþ, diðer yandan tüm dünyada devrimci cepheyi yozlaþtýrarak sýnýf kavgasýný sistemin içine hapseden Stalinizmin anti-Marksist karþý devrimci özüyle hesaplaþýp proleter devrim bayraðýný yükseltmiþtir.
20
V.Umut Aslan
MARKSiST BAKIs
Kentsel Dönüþüm, Konut Sorunu ve Gecekondular
Bugün kapitalist sistemin geliþmesi ve kentlerin büyümesiyle birlikte gecekondular sermayenin önünde bir engel olmaya baþladýlar. Þehrin muhtelif yerlerine dikilmiþ gecekondularda oturan yoksullar için oturduklarý yerler artýk "fazla deðerli" idi. Gecekonducularýn oturduklarý yerlerden sürülmelerinin vakti gelmiþti. Bu yaðma ve talanýn adý da "Kentsel Dönüþüm Projeleri" oldu.
Konut sorunu, kapitalist sistemin doðuþundan beri var olan bir sorundur. Sanayinin geliþmesi ve küçük atölyelerin yok olmasýyla birlikte þehirlere baþlayan yoðun göç beraberinde barýnacak yer sorununu da getirdi. Bu soruna Türkiye'de bulunan çözüm gecekondular oldu. 2. D ü n y a Savaþý sonrasýnda Türkiye hýzlý bir kentleþme yaþadý. Y ü z binden f a z l a nüfuslu yerleþmeler kent olarak alýnýrsa, Ý k i n c i D ü n y a Savaþý sonrasýnda, yani 1945'te ülke nüfusunun yüzde 18.3'ü kentlerde yaþarken, bu oran 2000 yýlýnda yüzde 60 seviyesine ulaþtý. Nüfusun kentlerde hýzla yýðýlmasýna karþýn, kentlerde bu gelenleri barýndýracak koþullar ve altyapý hazýrlanmamýþtý. Þehre yeni gelenler yaþayacak konut bulamadýklarýndan dolayý boþ bulduklarý kamu arazilerine gecekondular dikti-ler. Gecekondular adeta köyü aynen kente taþýmýþtý. Kente göçenler genellikle kendi köylülerinin bulunduðu semtlere göçüyorlar ve feodal baðlarýný hala sýký bir biçimde koruyorlardý. Böylece yabancýsý olduðu büyük þehirde dayanýþma yoluyla olanaklarýný kurana kadar yaþama þansý buluyorlardý. Feodal baðlar aracýlýðýyla ayakta kalýyor, þehir yaþamýna tutunuyorlardý. Bu da kapitalist toplumun yeþerttiði yalnýzlaþmýþ birey yerine daha çok topluca hareket edebilen insanlarýn bulunduðu bölgeler olmasýný saðlýyordu gecekondu semtlerinin. Ýnsanlarýn son derece saðlýksýz koþullarda yaþadýðý, hiçbir altyapýsý olmayan, ulaþým hizmetlerinden kýsýtlý bir biçimde yararlanabilen bu yapýlarý konut sorununa o an için daha iyi bir çözümü olmayan
burjuvazi de bir süre sonra kabullenmek zorunda kaldý. Hatta karlý bile sayýlýrdý. Gecekondu sakini iþçiler hem ev kirasý masrafý olmadýklarýndan hem de köyle ve mahallerinde kurduklarý dayanýþma baðlarýnýn saðladýðý imkanlarla daha düþük ücretlerle yaþayabiliyorlardý.
Kentsel Dönüþüm Projeleri Bugün kapitalist sistemin geliþmesi ve kentlerin büyümesiyle birlikte gecekondular sermayenin önünde bir engel olmaya baþladýlar. Þehrin muhtelif yerlerine dikilmiþ gecekondularda oturan yoksullar için oturduklarý yerler artýk "fazla deðerli" idi. Gecekonducularýn oturduklarý yerlerden sürülmelerinin vakti gelmiþti. Bu yaðma ve talanýn adý da "Kentsel Dönüþüm Projeleri" oldu. Kentsel dönüþüm projelerinde depremsellik, manzara görür olma, temiz hava, yeþil alan, rantýbýl olma gibi kýstaslar özellikle göz önüne alýnarak projeler planlanmakta. Mesela Ýstanbul'da Gülsuyu, Aydos, Alibeyköy, Daðevleri, Derbent, Sarýyer, Zeytinburnu gibi yerleþimlerin tercih edilmesi, ancak benzer yapýsal problemleri barýndýran Bayrampaþa, Sultanbeyli, Ümraniye, Baðcýlar, Bahçelievler, Bakýrköy vb gibi bölgelerin bu projelere dahil edilmemesinin nedeni bu kýstaslardý. Yani Gülsuyu ve Aydos'un hem deprem açýsýndan güvenli hem de Marmara'yý "ayaklarý altýna almýþ oksijenli konumu" artýk kapitalistler açýsýndan orayý iþgal etmiþ insanlarýn kullanýmý için fazla lüks görünmektedir. Ankara'da da benzer bir durum söz konusudur. Örneðin; kentin büyümesi ile birlikte þehrin neredeyse merkezinde kalmýþ ve çok büyük bir rant alaný haline gelmiþ olan Dikmen, Çukurambar, Yýldýz gibi bölgelerde gecekondular kentsel dönüþüm projesi çerçevesinde yýkýlmýþ yerine lüks konutlar yapýlmýþtýr. Bu baðlamda, kentsel dönüþüm, aslýnda yoksullarý þehrin dýþýnda bulunan ucube yerlere atmak gerektiði fikrine kapýlan sermayenin bulduðu bir çözümdür. Kentsel dönüþüm projeleri çerçevesinde, artýk kentlerin içinde bulunan bu gecekondu bölgelerine yeni ve lüks binalar dikilecek ve bu bölgelerin çevresinde de yeni ekonomik rant kapýlarý
21
MARKSiST BAKIs oluþacaktýr. Böylece aslýnda sermaye bir taþla birkaç kuþ vurmuþ olacak, hem durgunlukta olan inþaat sektörüne ve emlak piyasasýna yeni bir rant kapýsý açmýþ olacak hem de bu binalarda oturanlarýn etraflarýnda oluþturacaðý ekonomik hareketlilikle diðer pek çok sektör için de canlýlýk saðlamýþ olacaktýr. Bu program ayný zamanda halihazýrda uygulanan neoliberal programýn bir ayaðý olarak da görülebilir. Kentsel dönüþüm, bir taraftan kent yoksullarýna yenilerini katarken, diðer taraftan da onlarýn yaþadýklarý bölgeler ise deðerli metalara dönüþmektedir. Kentsel dönüþüm, kenti neo-liberal ilkelerle biçimlendirmenin bir aracý olmuþtur. Çünkü artýk burjuvalarýn aralarýndaki rekabet artmakta ve kentin biçimlendirilmesinde elde edilen karlara ulaþmakta güçlük çekmektedirler. Bunun çözümünü de alt sýnýflarý kentlerden dýþlamakta ve bu insanlarýn daha önce yaþadýðý alanlarý yaðmalamakta görmektedirler. Burjuvazinin konutlarýndan atýlacak olanlara önerdiði çözüm yollarýndan birisi "mortgage" yani ipotekli kredi sistemidir. Mortgage uzun yýllara yayýlan banka kredileriyle, kiþinin kira öder gibi ev satýn almasý, Engels'in Ýngiliz kapitalistlerin iþçiler ama taksitler için barýnma koþullarýný deðiþtirmesini bitene kadar deðerlendiren þu sözleri bugüne de ýþýk evin bankanýn tutuyor: ipoteði altýnda "Kapitalist üretim biçiminin iþçilerimizi olmasý sisgün be gün hapsettiði mikrop yuvalarý, temidir. korkunç kovuklar ve mahzenler kaldýrýlGörünüþte mamýþ sadece yer deðiþtirmiþtir. Bu soruna bir çözüm getirekonutlarý baþlangýçta yaratan iktisadi cek gibi duran zorunluluk, yer deðiþtirildiðinde dahi, bu sistem bundan farklý konutlar yaratmýyacaktýr. a s l ý n d a Kapitalist üretim biçimi devam ettiði emekçileri sersürece, konut sorununun tek baþýna mayenin acýçözülebileceðini, ya da iþçilerin kaderini masýz kollarýetkileyebilecek herhangi bir baþka na teslim toplumsal soruna çözüm yolu bulacaðýný etmekten baþka yaptýðý bir þey yok. Çünkü, ödemeler çok uzun vadelerle yapýlýnca insan hayatý da bu vadelere göre þekillenmek zorunda kalýyor. Ýpotekli evinin elinden alýnmasý ihtimali karþýsýnda iþçi, aldýðý kredinin aylýk ödemelerini sorunsuz yapmak için iþini kaybetme korkusunu hissedecektir. Gerekirse daha uzun çalýþacak, hak-sýzlýklara ses çýkarmayacak, hak arama mücadelelerinden uzak duracaktýr. Görece bir refahýn yaþandýðý dönemlerinde kapitalizm, iþçileri bu sistemle ev sahibi yapýyor ve belli bir süre boyunca iþçi pek bir ödeme zorluðu çekmiyor. Ancak kapitalizmin kaçýnýlmaz krizlerinden biri gelip çattýðýnda iflâslar birbirini kovalýyor ve kapitalistlerin ilk yaptýklarý þey üretimi kýsmak ve iþçi atmak oluyor. Ýþsiz kalan iþçi, belki aylarca hiçbir iþ bulamayabiliyor. Bu sýrada eldeki avuçtaki tükenmiþ, satýlabilecek eþyalar satýlmýþ, ama kredinin geri ödemesinin sürdürülmesine o da yetmemiþtir. Eþyalara konan hacizlerin ardýndan, banka bir kuzgun gibi eve de el koymuþtur. Sonunda iþçi, ailesiyle birlikte sokak kalacaktýr.
22
Gecekondular Gecekondular gibi saðlýksýz barýnma koþullarýnýn bulunduðu, altyapýnýn yetersiz olduðu sosyal ve kültürel imkanlarý olmayan mekanlar elbette ki konut sorununa bir çözüm teþkil etmezler. Ancak düzenin bunun dýþýnda ciddi bir çözüm alternatifi olmamasý da emekçileri çoðunlukla gecekondularýný savunmaya itiyor. Burada da genellikle gecekondu sahipleri, ki özellikle þehrin merkezinde kalmýþ gecekondu sahipleri, ile gecekondu kiracýlarý arasýnda farklý çýkarlar ve buna dayalý olarak farklý duruþlar ortaya çýkýyor Gecekondu sahiplerine genel olarak gecekondularý karþýlýðýnda bu kondunun yerine yapýlacak olan binadan belli bir pay veyahut para veriliyor. Kendilerinin de sýnýf atlamasýna neden olacak bu rant kapýsýný kullanýrken talep edilen miktarýn artmasý için de pazarlýkta elini kuvvetlendirmek adýna yýkýmlara direniþ gösteriyorlar. Böyle bir durum karþýsýnda devrimcilerin tutumu elbette ki bu tip kiþilerin pazarlýkta elini güçlendirme çalýþmalarýna payanda olmak olmamalýdýr. Bu durum özellikle þehir merkezlerinde kalmýþ, çok deðerli bölgelerdeki gecekondu sahipleri için geçerli. Ancak çeþitli nedenlerle gecekondu sahiplerini, yýkýlan evi yerine yeni birisini elde edemeyecek koþullarý kabule zorlayan durumlarý ilk örneklerimiz ayný þekilde deðerlendirmek haksýzlýk olacaktýr. Þehrin göbeðindeki karlý alanlarýn dýþýnda kalan gecekondu sahipleri iþgalci muamelesi görmekte, enkaz bedellerine evlerini boþlatmaya zorlanmaktadýr. Ancak teklif edilen cüzi paralarýn üstüne taksitle yýllarca borçlanarak gösterilen evlere geçme þansý tanýnmaktadýr. Verilecek enkaz bedelinden bir de yýkým bedeli kesilmemesi için bu insanlar evlerini bile kendileri yýkmaya zorlanmaktadýr. Kentsel dönüþüm projesi kapsamýndaki yýkýmlarýn en büyük maðdurlarýnýn gecekondu kiracýlarý olduðunu söylemek haksýzlýk olmayacaktýr. Belediye kondu sahiplerine iyi kötü bir yer göstermiþ, karþýlýk olarak bir ev vermiþse de kiracýlar için herhangi bir düzenleme yapýlmamýþtýr. Çoðu kez kiracýlara yýkým tarihi bile haber verilmemiþ ve eþyalarý polis zoruyla boþaltýlmýþtýr. Düþük kiralý ev bulmak zorunda olan bu kesimin Ýstanbul'un, Ankara'nýn ya da baþka bir büyük þehirin en az 300 ytl'lik kiralýk konutlarýna güç yetirmesi mümkün deðildir. Onlara dayatýlan þehrin en ücra köþelerinde yaþamak, akrabalarýnýn yanýna yerleþmek ya da geldiði köyüne geri dönmesinden baþka bir þey deðildir. Birçok sefer gördüðümüz gibi sokakta yaþamaya býrakýlan gecekondu kiracýlarý belediyeye ait otobüs duraklarýna "yerleþmiþ" orada yaþamaya çabalýp yýkým ekiplerine direnmektedirler. 2 sene önce Güzeltepe semtinde bunun bir örneði görülmüþtür. Belediyenin kiracýlarýn hiçbir talebine karþýlýk vermeyip üzerlerine yýkým ekipleri ve çevik kuvveti göndermesi sonucunda günler süren çatýþmalar çýkmýþ, barikatlar kurulmuþtu. En sonunda uyguladýðý terörle emekçilerin evlerini yýkmayý baþaran polis halký otobüs duraklarýna sýðýnmaya ve direniþi oradan sürdürmeye mahkum etmiþti.
MARKSiST BAKIs Gecekondularý Savunmak Gerekir Mi? Biz Marksistler de gecekondularýn sunduðu yaþam kalitesinin yüksek olmadýðýnýn farkýndayýz. Ýsteðimiz toplumdaki her bireyin daha nitelikte konutlarda oturmasý. Küçük burjuva devrimcilerinden farklý olarak Devrimci Marksistler olarak gecekondulara yüce anlamlar biçiyor deðiliz. Ancak bildiðimiz bir þey var ki bugün her gecekondu yýkýmý sýnýf savaþýmýnda bir yere oturuyor. Gecekondularýn, mücadeleleri ile daha nitelikli konutlar elde edenler tarafýndan deðil de rant için aðzý sulanan sermayedarlarýn zoruyla boþaltýldýðý her seferinde de durum böyle olacak. Gecekondularýn tasfiyesi egemen sýnýf karþýsýnda yoksul halkýn yenilgileri hanesine yazýlacak. Hepimiz biliriz ki mücadele moral, motivasyon iþidir. Egemen sýnýf karþýsýnda güçsüz ve kaybetmeye yazgýlý hissedenlerin kazanma þansý yoktur. Öyleyse býrakalým gecekondularý yýkýlsýn, daha kötü koþullara mahkum kalýnca mücadele etmek zorunda kalýrlar, kira ödeyince asgari ücretle geçinemezler nasýl olsa mücadele ederler laflarý bir iddia olmanýn ötesine geçmediði sanýrýz ki son 5-10 yýllýk Türkiye sýnýf mücadelesi tarihi göstermeye yeter. Kazanabileceðine inancýný kaybeden kitleler elinde olanla yetinmeye ya da baþka çýkýþ yollarý (ek iþ gibi) bulmaya çalýþacaktýr. Zorlaþan koþullar kitleleri mücade-leye itmeye yetseydi sanýrýz ki Afrika'da onlarca kez devrim olurdu. Ancak barýnma hakký için direnen, onu savunabilen ve bu uðurda kazanýmlar elde edebilenler gelecek mücadelelere umutla bakýp onlarýn neferleri olacaktýr.
Sonuç Olarak Sýrf Ýstanbul'da Kentsel Dönüþüm projesi çerçevesinde þimdiye kadar bin 600'den fazla bina yýkýldý. 100 bin binanýn daha yýkýlmasý hedefleniyor. Bu da demek oluyor ki yüzbinlerce ailenin, en azýndan kiracý olanlarýn, daha barýnma hakkýna saldýrýlmýþ olunacak. Neoliberal program çerçevesinde gecekondu semtlerini daha büyük kârlar saðlamak adýna yýkýp halkýn en temel barýnma hakkýna bile saldýran kentsel dönüþüm projesinin karþýsýnda yer almak ve onlara karþý mücadeleye destek verilmeli. Ancak sorunun kapitalist düzende çözülemeyeceðini de net bir biçimde görmek gerekiyor. Engels'in Ýngiliz kapitalistlerin iþçiler için barýnma koþullarýný deðiþtirmesini deðerlendiren þu sözleri bugüne de ýþýk tutuyor: Kentsel dönüþüm projeleri çerçevesinde, artýk kentlerin "Kapitalist üretim biçiminin iþçilerimizi gün be gün hapsettiði içinde bulunan gecekondu bölgelerine yeni ve lüks mikrop yuvalarý, korkunç kovuklar ve mahzenler kaldýrýlmamýþ binalar dikilecek ve bu bölgelerin çevresinde de yeni sadece yer deðiþtirmiþtir. Bu konutlarý baþlangýçta yaratan iktisadi ekonomik rant kapýlarý oluþacaktýr. Böylece aslýnda serzorunluluk, yer deðiþtirildiðinde dahi, bundan farklý konutlar yarat- maye bir taþla birkaç kuþ vurmuþ olacak, hem durgunlukta olan inþaat sektörüne ve emlak piyasasýna yeni bir rant mýyacaktýr. Kapitalist üretim biçimi devam ettiði sürece, konut soru- kapýsý açmýþ olacak hem de bu binalarda oturanlarýn nunun tek baþýna çözülebileceðini, ya da iþçilerin kaderini etkileye- etraflarýnda oluþturacaðý ekonomik hareketlilikle diðer bilecek herhangi bir baþka toplumsal soruna çözüm yolu bulacaðýný pek çok sektör için de canlýlýk saðlamýþ olacaktýr. sanmak budalalýktýr."(Engels, F., Konut Sorunu, Odak Yayýnlarý, Haziran 1974, s.96) Kârýný katlamaktan baþka birþey düþünmeyen kapitalistlerin bu sorunu çözebileceði umudu boþ bir hayalden öte bir anlam taþýmaz. Özellikle böyle bir dönemde kapitalist toplumda konut sorununun çözüleceði iddiasýyla gecekondularýn yýkýlmasýný savunmak da egemen sýnýfýn deðirmenine su taþýmak anlamýna gelir.
Zafer Bakýr
23
MARKSiST BAKIs Kuzey Irak Operasyonu, Laiklik Tartýþmalarý, Cumhurbaþkanlýðý Seçimi...
Devletin Zirvesinde Neler Oluyor? Devletin zirvesinde cumhurbaþkanlýðý, laiklik, sýnýr ötesi operasyon ve benzeri keskinleþen gündemlerle sularýn kaynadýðý bir dönemden geçmekteyiz. AKP iktidarýnýn baþlangýcýndan bu yana devam eden gerilimli atmosferin seçim öncesinde yaptýðý zirve seçimlerin tartýþma götürmez þekilde AKP'nin zaferiyle sonuçlanmasýyla dinginleþmiþe benziyor. Ancak türlü geliþmelere gebe bu coðrafyada gelecekte yaþanabilecekleri kavrayabilmek için geçmekte olduðumuz süreci iyi okumak gerekiyor. Türkiye'de kapitalizmin geliþimi eþitsiz ve bileþik geliþme yasasýnýn anlaþýlýr kýlacaðý þekilde Batý'dan farklý bir seyir izledi. Burjuvazi, Osmanlý'nýn küllerinden bir ulus devlet yaratan askeri-sivil bürokrasinin güdümünde yetiþti. Türkiye burjuvazisinin embriyonu olan Gayri Müslim unsurlarý temizleyen rejim, yerine yaratmaya çalýþtýðý ulus-devlet kimliðine uygunlarýný koyarken burjuvazi için bunun bedeli güdüklük, iktidarsýzlýk ve irade eksikliði olacaktý. Batýdaki örneklerin aksine sivil-askeri bürokrasi burjuvazinin memurlarý olmaktan uzaktý. Burjuvazi geliþtikçe bu geliþim seyri tersine çevrilmeye çalýþýlsa da bunun fýrsatlarýný sunan neo-liberal ajandanýn ancak 12 Eylül askeri rejimi tarafýndan burjuvazi için uygulamaya sokulmasý bu süreci sekteye uðrattý. 80'lerin ortalarýndan itibaren hýz kazanan Kürt dinamiði ve yaþanan iç savaþ ortamý iþleri ordu ve bürokrasinin lehine çevirdi ve yumruklarýný masaya daha güçlü vurmalarýný saðladý. Öyle ya yine burjuvazi adýna sorunlarý asker çözüyordu. Ýpleri yine ellerinden kaçýran liberal burjuvazi, Kürt sorununda Batý'daki kardeþleri gibi liberal çözüm programýný uygulama iradesini kendinde bulamadý. Liberal çözüm önerilerini ortaya sunan Özal, Sabancý, Boyner gibi temsilcileri tehditlerle ya da sözlü saldýrýlarla yýldýrýldý, aðýzlarý týkandý ve tekrar devletlü kesimler karþýsýnda iktidarsýzlýklarýný kabule zorlandý. PKK'nin ateþkes ilan etmesi, AB sürecindeki ilerlemeler ve AKP iktidarýyla koalisyon hükümetlerinin istikrarsýzlýklarýndan sýyrýlarak neoE-muhtýrayla cumhurbaþkanlýðý seçiminde liberal tedbirlerin hýzla uygulamaya konulmasýyla TÜSÝAD kanadý ve geri adým atmak zorunda kalan AKP onlarýn hükümetteki yansýmasý AKP elinin güçlendiðini hissetti ve seçimlerde elde ettiði büyük zaferle Gül’ü buna uygun davrandý. tekrar aday gösterdi. Ýþlerin týkýrýnda gittiði bu dönemlerde bürokrasinin önemli kadrolarý AKP çizgisindeki kiþilerle dolduruldu, Kürt sorununda farklý söylemler dillendirilmeye baþlandý, AKP tabanýnýn istediði açýlýmlarý için adýmlar attý, sivil ve askeri bürokrasinin sesi ve gücünü kýsacak deðiþikliklere hýz verildi. Ancak Kasým 2005'te dergimizin 5. sayýsýnda "RektörlerHükümet Savaþýnýn Perde Arkasý: Yönetici Sýnýf Ýçinde Çatýþma" yazýmýzda belirttiðimiz gibi "büyük burjuvazinin þu anki üstünlüðünün çok hassas ekonomik ve uluslararasý konjonktürel dengeler üzerinde yükseldiðidir. Herhangi bir ekonomik kriz, Kürt sorunundaki herhangi bir niteliksel deðiþim ya da Ortadoðu coðrafyasýnda Türkiye'yi de içine alan ciddi bir kriz ve savaþ durumu askeri-sivil bürokrasinin ibreyi kendi lehine çevirmesine yol açacaktýr." Tespit ettiðimiz þekilde yaþanan geliþmeler ibrenin yönünün kaymasýna yol açtý da. Avrupa Birliði'nin kendi iç sorunlarý nedeniyle Türkiye ile üyelik sürecini askýya alýþý, dolayýsýyla liberal burjuvazinin AB yönetici sýnýflarýnýn maddi-manevi güç ve desteðinden yoksun kalýþý, ABD'nin Irak savaþýnýn cisimleþtirdiði Kürt devleti olgusu ve bu olgunun Türkiye içindeki Kürt coðrafyalarýna etkileri ile Kürt hareketinin tekrardan savaþ durumuna girmesi TÜSÝAD kanadý ve dolayýsyla AKP'nin elini zayýflattý. Tayyip'in her konuþmasýndan esip kükreyen üslubu ve AKP'nin saldýrgan politikasý askerin itibarýný zedeyelecek haberleri el altýndan basýna sýzdýrmaya kadar geriledi. Askeri bürokrasi, cumhurbaþkanlýðý ve Kuzey Irak üzerinden bastýrdýkça bastýrarak görünen yüzde AKP'yi geri planda ise liberal burjuvaziyi sýkýþtýrmaya çalýþmaktadýr. Yaratýlan suni þeriat korkusu ve yükseltilen milliyetçilik ile asker, kitleleri arkasýna toplayacak meþruiyet zemini yaratmakta ve kaybettiði iktidar üzerindeki nüfuzunu tekrar eline almaya çalýþmaktadýr. E-muhtýralarýyla AKP'ye cumhurbaþkaný seçtirmeyerek ve AKP'yi Kuzey Irak konusunda anlaþtýk noktasýna vardýrarak istediklerini elde etmiþ görünmekteydiler. Seçimler öncesinde AKP'nin sivri bir çýkýþ yapmaktan kaçýnacaðý, böyle bir çýkýþ yapsa bile önünün
24
MARKSiST BAKIs öyle ya da böyle týkanacaðý bekleniyordu. Ancak tartýþmasýz seçim zaferi ve halk desteði AKP'nin elini bir süreliðine daha rahatlattý. Ancak bu rahatlamanýn istenilen düzeyde olmadýðýný AKP'nin cumhurbaþkanlýðý için Abdullah Gül'ün ismini ortaya koyana kadar ne kadar kývrandýðýndan, TÜSÝAD'ýn da "biz uzlaþý ile Gül'ün adaylýðýný kastetmemiþtik, ama ne yapalým artýk" türünden pasif desteðinden anlamak mümkün. Elde edilen zaferin AKP için bir Pirus zaferi olduðunu Tayyip'in eski saldýrgan üslubundan geriye birþey kalmamasýndan da görüyoruz. Nice geliþmelere gebe bu coðrafyada belki de AKP þansýný fazla zorlamak istemiyor. Çatýþmada Bir Koz: "Þeriat Tehlikesi" AKP'nin iktidara geliþinden, özellikle Cumhurbaþkanlýðý seçimlerinin yaklaþmasýndan beri toplum, özellikle de bu konuda hassas Aleviler þeriat korkusuyla doldurulmakta. Þeriat tehlikesi açýklamaya çalýþtýðýmýz egemen sýnýf içindeki çatýþmada sivil-askeri bürokrasinin eline güçlendiren, kitleleri arkasýna yedeklemesini saðlayan bir gündemden baþka birþey deðildir. Düþünün ki bir ülkenin yönetim þeklini deðiþtirmek isteyen, þeriatý getirmek için çalýþan bir güç, bir e-muhtýra karþýsýnda hemen geri adým atmaya hazýrdýr. Bu nasýl bir güçtür ki hem rejimi þeriata dönüþtürmek istemektedir, ki bu toplum içindeki birçok kesim ve orduyla çatýþmayý göze almayý gerektirir, hem de zorla bile karþýlaþmadan internet açýklamalarýyla hemen hizaya girmektedir. Býrakýn AKP gibi ýlýmlý bir partiyi daha radikal bir söyleme sahip Refah partisinin bile Sincan'dan tanklar geçtiðinde kaç parçaya bölündüðünü hep birlikte gördük. Ortada geçek bir þeriat tehlikesi yoktur. Var olan kitleleri arkasýna yedeklemek, ayrýcalýklarý ve nüfuzunu korumak ve güçlendirmek için yaratýlan suni bir yaygaradýr. Burada bazýlarý þeriat tehlikesi olamasa bile toplumun muhafazakarlaþmasý tehlikesinin olduðundan bahsedebilir. Burada da þunu sormak gerekir ki: kimdir bu muhfazakarlaþmanýn mimarý? 12 Eylül rejimi. Kenan Evren deðil midir Kuran'dan alýntýlar yaparak dolaþan, 12 Eylül rejimi deðil midir "Komünizmin panzehiri Ýslamdýr" anlayýþýyla zorunlu din dersleri getiren, Ýmam Hatip liselerinin sayýsýný katlayan, tarikatlarý palazlandýran? Öyleyse toplumun muhafazakarlaþmasý tehlikesi karþýsýnda güvenilecek olanlar bu muhafazakarlaþmanýn mimarlarý olamaz. Sýnýr Ötesi Operasyon Gündemi Irak savaþýnýn baþlangýcýndan beri tartýþýlan, "girdik, giriyoruz, gireceðiz" söylemleriyle sürekli gündemleri iþgal eden Kuzey Irak'a yönelik sýnýr ötesi operasyon tartýþmalarý gündemi son günlerde her zamankinden fazla iþgal etti. Operasyon ýsrarlarýnýn altýnda bir yanda 1 Mart tezkeresi ve Irak savaþý gündemiyle birlikte ABD ile stratejik ortaklýðý bozulan Türkiye'nin Irak ve dolayýsýyla Kürt devleti konularýnda belirleyiciliðinin azalmasýnýn yarattýðý kaygýlarla PKK'nin tekrar silaha sarýlmasý var. Ancak bu gürültü patýrtýyý büyük oranda egemen sýnýfýn bir iç çatýþma alaný olarak algýlamak gerekir. TSK'nýn hazýrladýðý kendi raporunda ABD'ye raðmen böyle bir operasyonun yapýlamayacaðýný neredeyse kabul ettiði, ABD'nin istikrarsýzlýða yol açma potansiyelleri olmayan böyle bir operasyonu onaylamayacaðýný ve bir operasyon yapýlacak olsa bile bunun kamuoyuna yönelik basýn açýklamalarýyla açýklamayacak kadar profesyonel olunduðu düþünüldüðünde bu ýsrarýn AKP ve liberal burjuvaziyi kenara sýkýþtýrmak ve etkisini artýrmak anlamý taþýdýðý açýða çýkmaktadýr. PKK'nin ateþkesi sonlandýrmasýyla birlikte kayýplarýn yaþanmasýndan sonra genelkurmay tarafýndan bu durumun yegane çözümünün Kuzey Irak'a yönelik sýnýrötesi operasyonda ve böylece de dýþ desteðin kýrýlmasýnda olduðu tespit edilmiþtir. Oysa ki Genelkurmay Baþkaný'nýn PKK'ye yardým eden muhtarlardan, imamlardan ve daðdaki 1 kiþiyi destekleyen köydeki 10 kiþinin varlýðýndan bahsetmesi bile bu yaklaþýmýyla zýtlýk içindedir. Genelkurmay Baþkaný bu açýklamasýyla tariflediði dinamiklerin içeriden tetiklendiðini zaten kabul etmektedir. 1983'ten bu yana 24'ten fazla sýnýrötesi operasyon yapan, hala halihazýrda sýnýrötesinde azýmsanmayacak bir askeri varlýðý olan ve bu varlýkla askeri operasyonlara devam eden ve de yerleþtiði sýnýrdan Kuzey Irak'ýn içlerini topçu ateþiyle bombalayan bir ülkede bu sorunun askeri müdahalelerle yok edilemeyeceði fikrinin artýk oluþmasý beklenir. Sýradan bir insanýn bile þunu sormasý beklenir: bugüne kadar yapýlan bunca operasyon neyi deðiþtirdi ki bugünkü bir deðiþiklik yaratsýn? Ancak bu fikrin oluþmasý tehlikesine karþý özel bir propaganda yürütülmektedir. Vatansever kuvvacý güçler, gerektiðinde tehlikeyi(!) her an hatýrlatýcak eylemler için halk arasýna karýþarak hazýrda beklemektedir. Barýþ çaðrýlarýna kulaklar týkanarak, ateþkese karþý askeri operasyonlara hýz verilerek, Kürt hareketinin mecliste temsiline karþý olmadýk engeller çýkarýlarak, Batý'da Kürtlere yönelik linçler teþvik edilerek, barýþ, demokrasi ve adil bir çözüm söylemiyle sokaða çýkanlar ezilmeye çalýþýlarak Kürt sorununa olsa olsa çözümsüzlük dayatýlmaktadýr. Yeni bir sýnýrötesi
Barýþ çaðrýlarýna kulaklar týkanarak, ateþkese karþý askeri operasyonlara hýz verilerek, Kürt hareketinin mecliste temsiline karþý olmadýk engeller çýkarýlarak, Batý'da Kürtlere yönelik linçler teþvik edilerek, barýþ, demokrasi ve adil bir çözüm söylemiyle sokaða çýkanlar ezilmeye çalýþýlarak Kürt sorununa olsa olsa çözümsüzlük dayatýlmaktadýr. Yeni bir sýnýrötesi operasyonun bu konuda dayatýlan çözümsüzlüðü derinleþtirmekten baþka bir anlamý olmayacaktýr. Böyle bir operasyon yýllarca farklý sýnýrlar içinde sürekli baský, yoksulluk ve eziyetlerin maðduru olmuþ Kürt halkýnýn üzerindeki baskýlarý, zulmü ve dolayýsýyla ezilmiþliðini daha da artýracaktýr. Halklar arasýnda düþmanlýðý körükleyecektir. Operasyon sýrasýnda tek vücut olunmasý söylemiyle içeride bütün muhalif seslere yönelik aðýr bir baský mekanizmasý iþleyecek, Türkiyeli diðer ezilenlerin ve iþçi sýnýfýnýn üzerindeki baskýlarýn, yoksulluðun artýþýna neden olacaktýr.
25
MARKSiST BAKIs operasyonun bu konuda dayatýlan çözümsüzlüðü derinleþtirmekten baþka bir anlamý olmayacaktýr. Böyle bir operasyon yýllarca farklý sýnýrlar içinde sürekli baský, yoksulluk ve eziyetlerin maðduru olmuþ Kürt halkýnýn üzerindeki baskýlarý, zulmü ve dolayýsýyla ezilmiþliðini daha da artýracaktýr. Halklar arasýnda düþmanlýðý körükleyecektir. Operasyon sýrasýnda tek vücut olunmasý söylemiyle içeride bütün muhalif seslere yönelik aðýr bir baský mekanizmasý iþleyecek, Türkiyeli diðer ezilenlerin ve iþçi sýnýfýnýn üzerindeki baskýlarýn, yoksulluðun artýþýna neden olacaktýr. Ordu, seçimler öncesinde AKP'yi yarattýðý milliyetçi histeri ile köþeye sýkýþtýrarak meclisten tezkereyi aldý. Ancak tezkerenin çýkýþý netleþmeden önce operasyon yapýlmasý gerektiðini basýn açýklamalarýyla açýklayanlar þimdilerde sessizliðe bürünmüþ durumdalar. Bu durum bile operasyon ýsrarýnýn bir iç hesaplaþmanýn yansýmasý olduðunu ortaya koymaktadýr. TSK, hazýrladýðý Kuzey Irak raporunda ABD'ye raðmen bu operasyona giriþilemeyeceðini ifade etmiþti. ABD de böyle bir operasyonu istemediðini açýkça ifade etti. Bu baðlamdan bakýldýðýnda her ne kadar asker meclisten sýnýrötesi operasyon tezkeresini alsa da büyük ihtimalle ya konu açýldýðý gibi hýzla kapatýlacak ve hasýr altý edilecek ya da ABD ile anlaþýlarak havadan bir bombalama ve takibinde özel timlerin operasyonu ile toplumda yükseltilen hava boþaltýlacaktýr. Ancak bu tarz küçük çaplý bir operasyonun bile yukarýda bahsettiðimiz sonuçlarý yaratacaðý aþikardýr. Türkiye yönetici sýnýfý gözünü Kaldý ki uluslarasý konjonktürel geliþmeler bazen yönetici sýnýflarý alt karartýp ABD ile çatýþmayý, 150 yýllýk sýnýflarýn tam tabiyet ve teslimiyeti altýnda, ki bu milliyetçi havanýn Batý yöneliminden vazgeçip yükseltilmesiyle saðlanmaya çalýþýlmaktadýr, çýlgýnlýklara itebilir. Ortadoðululaþmayý göze alarak Türkiye yönetici sýnýfý gözünü karartýp ABD ile çatýþmayý, 150 yýllýk böyle bir operasyona da giriþeceði Batý yöneliminden vazgeçip Ortadoðululaþmayý göze alarak böyle anlar da gelebilir. Böyle bir durumda bir operasyona da giriþeceði anlar da gelebilir. Böyle bir durumda erternasyonalist devrimcilerin erternasyonalist devrimcilerin üzerinde büyük bir sorumluluk ve üzerinde büyük bir sorumluluk ve devlet tarafýndan yaratýlan büyük bir baský olacaktýr. Býrakýn burjuva devlet tarafýndan yaratýlan büyük bir politik unsurlarý, bugün kendine devrimci sýfatlar yakýþtýran birçok baský olacaktýr. Býrakýn burjuva polisol çevre böyle bir çatýþma durumunda ABD'ye karþý Kýbrýs çýkartik unsurlarý, bugün kendine devrimmasýnda olduðu gibi askere yazýlarak, hatta bizzat asker alýmlarý ci sýfatlar yakýþtýran birçok sol çevre örgütleyerek kimin arkasýnda saf tutacaðaýný gösterecek ve þovenistböyle bir çatýþma durumunda yurtsever bir tutum takýnacaktýr. Devrimci Marksistler ise her türlü ABD'ye karþý Kýbrýs çýkarmasýnda baskýya raðmen devrimci yenilgeci politik duruþuyla her türlü olduðu gibi askere yazýlarak, hatta þovenist giriþime ve sonuçlarýna karþý sonuna kadar direnecektir. bizzat asker alýmlarý örgütleyerek kimin arkasýnda saf tutacaðaýný gösterecek ve þovenist-yurtsever bir tutum takýnacaktýr. Devrimci Marksistler ise her türlü baskýya raðmen devrimci yenilgeci politik duruþuyla her türlü þovenist giriþime ve sonuçlarýna karþý sonuna kadar direnecektir.
26
MARKSiST BAKIs
Lenin ve Emperyalist Savaþ Lenin, 1916'da þöyle yazmýþtý, "Ezilen sýnýflar arasýnda sevilen devrimci önderler öldükten sonra, düþmanlarýnýn, ezilen sýnýflarý aldatmak için, onlarýn adlarýný üstlenmeye çalýþmalarý tarihte her zaman görülen bir durumdur." Tarih bu süreci hiç kimseye, Lenin'in kendisine karþý olduðu kadar acýmasýz bir biçimde gerçekleþtirmedi. Kremlin'in bugünkü resmi öðretisi ve Komintern'in emperyalizm ve savaþ sorunu üzerine politikalarý, Lenin'in varmýþ olduðu ve partiyi 1914'ten 1918'e kadar geçen süre içinde taþýyýp getirdiði tüm sonuçlarý ayaklar altýna almaktadýr. 1914 yýlýnýn Aðustosunda savaþýn patlak vermesiyle birlikte ortaya çýkan ilk soru þuydu: Emperyalist ülkelerin sosyalistleri "anavatanýn savunulmasýný" üstlenmeli miydiler? Konu birey olarak sosyalistlerin askerlik yükümlülüklerini yerine getirip getirmeyecekleriyle ilgili deðildi -bu konuda baþka seçenek yoktu; firar devrimci bir politika deðildir. Sorun þuydu: Sosyalist partiler savaþý siyasi olarak desteklemeli miydiler? Savaþ bütçesine oy vermeli miydiler? Hükümete karþý mücadeleyi býrakmalý ve "anavataný savunmak" için ajitasyon yürütmeli miydiler? Lenin bu sorulara cevabý þu oldu: Hayýr! Parti böyle yapmamalýydý, bunu yapmaya hakký yoktu. Bir savaþ söz konusu olduðu için deðil, fakat bu gerici bir savaþ olduðu için, köle sahipleri arasýnda, dünyanýn yeniden paylaþýlmasý için yapýlan bir it dalaþý olduðu için. Avrupa kýtasý üzerinde ulus devletlerin oluþumu, yaklaþýk olarak Büyük Fransýz Devrimi ile baþlayan ve 1870-71 Fransa-Prusya Savaþý ile sona eren bütün bir dönemi kaplamýþtýr. Bu dramatik on yýllar boyunca savaþlar aðýrlýklý olarak ulusal bir karaktere sahiptiler. Savaþlar, bu dönem boyunca son derece ilerici bir tarihsel karaktere sahip olan üretici güçlerin ve kültürün geliþimi için zorunlu olan ulus devletlerin kurulmasý ya da savunulmasý için yürütülüyordu. Devrimciler yalnýzca ulusal savaþlarý siyasi
olarak destekleme hakkýna sahip deðildiler; bunu yapmakla yükümlüydüler. Avrupa kapitalizmi 1871 ile 1914 yýllarý arasýnda yalnýzca kendisini ulusal devletler temeli üzerinde geliþtirmekle kalmadý, tekelci ya da emperyalist kapitalizme dönüþerek kendi ömrünü de uzattý. "Emperyalizm, kapitalizmin tüm gücünü tükettikten sonra, çöküþe geçtiði aþamadýr." Bu çöküþün nedeni üretici güçlerin gerek özel mülkiyet çerçevesinde, gerekse de ulus devletin sýnýrlarý tarafýndan elinin kolunun baðlanmýþ olmasýnda yatmaktadýr. Emperyalizm dünyayý bölmeye ve yeniden bölmeye çabalamaktadýr. Bu noktada ulusal savaþlarýn yerini emperyalist savaþlar alýr. Bunlar tepeden týrnaða gerici bir karaktere sahiptir ve tekelci sermayenin içinde bulunduðu çýkmazýn, durgunluðum ve çürümenin bir ifadesidir. Emperyalizmin Gerici Doðasý Bununla birlikte dünya halen çok heterojen bir yapýya sahip olmayý sürdürüyor. Geliþmiþ ülkelerin baskýcý emperyalizmi, ancak gezegenimiz üzerinde diðer geri kalmýþ ülkeler, ezilen uluslar, sömürge ve yarý-sömürge ülkeler bulunduðu sürece var olabilir. Ezilen halklarýn ulusal birlik ve ulusal baðýmsýzlýk için verdikleri mücadeleler, bir taraftan o uluslarýn kendi geliþimleri için daha elveriþli koþullarý hazýrlarken, diðer yandan emperyalizme darbe vurduklarý için iki kat daha ilericidir. Sosyalistlerin, çaðdaþ, emperyalist, demokratik bir cumhuriyetle, sömürge bir ülkedeki geri, barbar bir monarþi arasýndaki mücadelede, monarþisine raðmen tümüyle ezilen ülkenin tarafýnda ve "demokrasi"sine raðmen ezen ülkenin karþýsýnda olmalarýnýn nedeni tam da budur. Emperyalizm kendi özgül amaçlarýný -sömürgeler, pazarlar, hammadde kaynaklarý, nüfuz alanlarý ele geçirmek- "saldýrganlara karþý barýþý korumak", "anavatanýn savunulmasý", "demokrasiyi savunmak" vb. türünden fikirlerle kamufle eder. Bu fikirler baþtan aþaðýya yanlýþtýr. Her sosyalistin görevi, bunlarý savunmak deðil bilâkis halkýn önünde maskesini düþürmektir. Lenin 1915 yýlýnýn Mart ayýnda, "Ýlk askeri saldýrýyý hangi grubun yaptýðýnýn veya savaþý ilk kimin ilân ettiðinin sosyalistlerin taktiklerinin belirlenmesinde hiçbir önemi yoktur," diye yazýyordu. "Anavatanýn savunulmasý, düþman istilâsýný geri püskürtmek, bir savunma savaþý yürütmek gibi ifadeler, her iki tarafta da tamamen insanlarý kandýrmaya yöneliktir." "On
27
MARKSiST BAKIs 1914 yýlýnýn Aðustosunda savaþýn patlak vermesiyle birlikte ortaya çýkan ilk soru þuydu: Emperyalist ülkelerin sosyalistleri "anavatanýn savunulmasýný" üstlenmeli miydiler? Konu birey olarak sosyalistlerin askerlik yükümlülüklerini yerine getirip getirmeyecekleriyle ilgili deðildi -bu konuda baþka seçenek yoktu; firar devrimci bir politika deðildir. Sorun þuydu: Sosyalist partiler savaþý siyasi olarak desteklemeli miydiler? Savaþ bütçesine oy vermeli miydiler? Hükümete karþý mücadeleyi býrakmalý ve "anavataný savunmak" için ajitasyon yürütmeli miydiler? Lenin bu sorulara cevabý þu oldu: Hayýr! Parti böyle yapmamalýydý, bunu yapmaya hakký yoktu. Bir savaþ söz konusu olduðu için deðil, fakat bu gerici bir savaþ olduðu için, köle sahipleri arasýnda, dünyanýn yeniden paylaþýlmasý için yapýlan bir it dalaþý olduðu için.
28
yýllarca" diye açýklýyordu Lenin, "üç haydut (Ýngiltere, Rusya ve Fransa'nýn burjuvazileri ve hükümetleri) Almanya'yý yaðmalamak için silahlandýlar. Üç haydut daha ýsmarladýklarý yeni býçaklarý ele geçiremeden, iki haydudun (Almanya ve Avusturya-Macaristan) bir saldýrý baþlatmasý þaþýrtýcý bir durum mudur?" Savaþýn nesnel tarihsel anlamý proletarya için belirleyici öneme sahiptir: savaþý hangi sýnýflar yürütüyor? Ve bunu ne amaçla yapýyorlar? Belirleyici olan budur, düþmanýn daima halka baþarýlý bir þekilde saldýrgan olarak resmedilebildiði diplomasi kurnazlýðý deðil. Emperyalistler tarafýndan demokrasi ve kültür sloganlarýna yapýlan göndermeler de ayný derecede yalandýr. "... Alman burjuvazisi... iþçi sýnýfýný ve emekçi kitleleri, savaþýn... özgürlük ve uygarlýk için ve Çarlýk tarafýndan ezilen halklarý özgürleþtirmek için yürütüldüðüne ant içerek aldatmaktadýr. Ýngiliz ve Fransýz burjuvazileri... iþçi sýnýfý ve emekçi kitleleri, savaþýn... Alman militarizmine ve despotizmine karþý yürütüldüðüne ant içerek aldatmaktadýr." Þu ya da bu türden bir siyasi üstyapý, emperyalizmin gerici ekonomik temelini deðiþtiremez. Aksine, üstyapýyý kendine tâbi kýlan bu temeldir. "Günümüzde... hâlâ ilerici bir burjuvazi veya ilerici bir burjuva hareket düþünmek aptalcadýr. Burjuva demokrasileri bütünüyle... gericileþmiþtir." Emperyalist "demokrasi"ye iliþkin bu deðerlendirme, tüm Leninist anlayýþýn temel taþýný oluþturur. Emperyalist kamplar tarafýndan yürütülen savaþ, anavatan savunmasý ya da demokrasi için deðil, dünyanýn yeniden paylaþýmý ve sömürgeci köleleþtirme için yapýldýðýndan, sosyalist bir insanýn bir haydut kampý diðerine tercih etme hakký yoktur. "Uluslararasý proletarya açýsýndan, savaþan iki ulusal gruptan hangisinin yenilgisinin sosyalizm için daha az zararlý olacaðýný belirlemeye" çabalamak tamamen boþunadýr. Lenin, 1914 yýlýnýn Eylül ayýnýn daha ilk günlerinde, emperyalist ülkelerin her biri ve tüm gruplaþmalar için savaþýn içeriðini þu þekilde nitelendirmiþti: "Pazarlar için ve yabancý topraklarý yaðmalamak için mücadele, tüm ülkelerde proletaryanýn devrimci hareketinin önünü kesme ve demokrasiyi ezme gayreti, bütün ülkelerin proleterlerini aldatma, bölme ve ezme dürtüsü, burjuvazinin çýkarlarý için bir ulusun ücretli kölelerini diðer ulusun ücretli kölelerine karþý kýþkýrtma isteði; savaþýn gerçek içeriði ve anlamý sadece budur." Bütün bunlar Stalin, Dimitrov ve þürekasýnýn bugünkü öðretisinden ne kadar da uzak! Barýþ için pasifist iç çekiþlerle emperyalist savaþa karþý mücadele vermek mümkün deðildir. "Ýþçi sýnýfýný aldatma yollarýndan biri de pasifizm ve soyut barýþ propagandasýdýr. Kapitalizm altýnda, özellikle de onun emperyalist aþamasýnda, savaþlarýn olmasý kaçýnýlmazdýr." Emperyalistler tarafýndan kararlaþtýrýlacak bir barýþ, ancak yeni bir savaþtan önceki soluklanma dönemi olabilir.
Yalnýzca savaþa ve savaþý üreten emperyalizme karþý devrimci bir kitle mücadelesi, gerçek barýþý saðlayabilir. "Bir dizi devrim olmaksýzýn, sözde demokratik barýþ bir orta sýnýf ütopyasýdýr." Pasifizmin uyuþturucu ve zayýflatýcý yanýlsamalarýna karþý mücadele, Lenin'in öðretisindeki en önemli unsur olarak ortaya çýkar. Lenin, "kapitalizm altýnda apaçýk bir ütopya olan silahsýzlanma" talebini, özel bir düþmanlýkla reddetti. Sosyal-Þovenizmin Kökleri Geliþmiþ kapitalist ülkelerdeki iþçi partilerinin çoðu, savaþ sýrasýnda kendi burjuvazilerinin tarafýna geçtiler. Lenin bu eðilimi sosyal-þovenizm olarak adlandýrdý: lafta sosyalizm, davranýþta þovenizm. Enternasyonalizme ihanet gökten zembille inmedi, reformist uyarlanma politikalarýnýn kaçýnýlmaz bir devamý ve geliþmesi olarak ortaya çýktý. "Oportünizm ve sosyal-þovenizmin ideolojik-politik içeriði bir ve aynýdýr: sýnýf mücadelesi yerine sýnýf iþbirliði, kendi hükümeti zor durumdayken bu zorluklardan devrim için yararlanmak yerine kendi hükümetini desteklemek." Son savaþtan hemen önceki -1909'dan 1913'e uzanan- kapitalist refah dönemi proletaryanýn üst katmanlarýný çok sýký bir biçimde emperyalizme baðladý. Emperyalist burjuvazinin sömürgelerden ve genel olarak geri kalmýþ ülkelerden emperyalist burjuvazi tarafýndan elde edilen süper kârlarýn aðýz sulandýrýcý kýrýntýlarý, iþçi aristokrasisi ve iþçi bürokrasisinin payýna düþtü. Bu nedenle, onlarý yurtseverliðe iten þey doðrudan doðruya emperyalizmin politikalarýndaki kiþisel çýkarlarýydý. Bütün toplumsal iliþkileri tüm çýplaklýðýyla açýða vuran savaþ boyunca, "oportünistler ve þovenistler, burjuvaziyle, hükümetle ve Genel Kurmayla ittifaklarý nedeniyle büyük bir güce kavuþmuþlardý." Sosyalizmdeki ara ve belki de en yaygýn eðilim, barýþ zamanýnda reformizmle Marksizm arasýnda salýnan ve bir yandan kendilerini kaba, pasifist sözlerle gizlemeye devam ederken neredeyse istisnasýz olan sosyal-þovenistlerin esiri olan sözde merkezdir (Kautsky vb.). Kitlelere gelince, onlar kendilerinin on yýllardýr yaratmýþ olduklarý aygýtlarý tarafýndan gafil avlandýlar ve aldatýldýlar. Lenin, Ýkinci Enternasyonal'in iþçi bürokrasisinin sosyolojik ve siyasi bir deðerlendirmesini yaptýktan sonra yarý yolda durmadý. "Oportünistlerle birlik, iþçilerin "kendi" ulusal burjuvazileriyle ittifak yapmasýdýr ve uluslararasý devrimci iþçi sýnýfý saflarýnda bir bölünmeye iþaret eder." Buradan, enternasyonalistlerin sosyalþovenistlerden kopmalarý gerektiði sonucu çýkar. "Þu anda sosyalizmin görevlerini yerine getirmek olanaksýzdýr, oportünizmden…" ve merkezcilikten, "sosyalizm içindeki bu burjuva eðilimden kesin bir þekilde kopmadýkça iþçilerin gerçek bir enternasyonal birliðini saðlamak mümkün deðildir." Bizzat partinin adýnýn deðiþtirilmesi gerekmektedir. "Lekelenmiþ ve alçaltýlmýþ olan "Sosyal-Demokrat" ismini bir kenara atýp, eski Marksist isme, Komünist ismine geri dönmek
daha iyi olmaz mý?" Ýkinci Enternasyonal'den kopmanýn ve Üçüncüyü inþa etmenin zamanýdýr. *** O zamandan bu yana geçen yirmi küsur yýlda ne deðiþti? Emperyalizm çok daha þiddet dolu ve baskýcý bir karakter kazandý. Bugün emperyalizmin en tutarlý ifadesi faþizmdir. Emperyalist demokrasiler birkaç basamak aþaðý düþtüler ve doðal ve organik olarak faþizme doðru evrim geçiriyorlar. Ezilen uluslarýn uyanýþý ve ulusal baðýmsýzlýk istekleri keskinleþtikçe, sömürgeci baský daha da katlanýlmaz hale gelmektedir. Diðer bir deyiþle, Lenin'in emperyalist savaþ teorisinin temelinde yer alan tüm bu ayýrt edici özellikler, þimdi çok daha canlý ve keskin bir karakter kazanmýþ durumdadýr. Elbette komüno-þovenistler, uluslararasý proletaryanýn siyasetine sözüm ona tam bir dönüþ yapan SSCB'nin varlýðýndan söz edeceklerdir. Buna kýsaca þöyle cevap verilebilir: SSCB doðmadan önce de, mücadeleleri desteklenmeyi hak eden ezilen uluslar, sömürgeler vb. vardý. Eðer kiþi kendi ülkesinin sýnýrlarýnýn dýþýndaki devrimci ve ilerici hareketleri, kendi emperyalist burjuvazisini desteklemek suretiyle destekleyebiliyor olsaydý, sosyal-yurtseverlik politikasý ilkesel olarak doðru olurdu. O zaman Üçüncü Enternasyonal'i kurmak için de hiçbir neden kalmazdý. Bu iþin bir yaný, fakat baþka bir yaný daha var. Þu anda SSCB yirmi iki yýldýr varlýðýný sürdürüyor. On yedi yýl boyunca Lenin'in ilkeleri yürürlükte kaldý. Komüno-þovenist politikalar keskinleþmeye baþlayalý sadece dört beþ yýl oldu. SSCB'nin varlýðý savý bu yüzden yalnýzca sahte bir kýlýftýr. Eðer çeyrek yüzyýl önce Lenin, sosyalistlerin uygarlýðý ve demokrasiyi savunmak bahanesi altýnda kendi milliyetçi emperyalizmlerinin yanýna geçiþini sosyal-þovenizm ve ihanet olarak adlandýrdýysa, o zaman Lenin'in ilkeleri açýsýndan bugün ayný politika çok daha canicedir. Yaþasaydý Lenin'in, kapitalist uygarlýk çok daha derin bir çürüme içindeyken Ýkinci Enternasyonal'in tüm safsatalarýný yeniden dirilten Komintern önderlerini nasýl adlandýracaðýný tahmin etmek güç deðil. Burada tehlikeli bir paradoks var; Komintern bayraðýný Kremlin oligarþisinin izlerini silmek için kirli bir paçavraya çeviren sefil Komintern epigonlarý, Komünist Enternasyonal'in kurucusunun öðretilerine sadýk kalanlara "dönek" diyorlar. Lenin haklýydý: Egemen sýnýflar büyük devrimcilere sadece hayatlarý boyunca eziyet etmekle kalmazlar, ölümlerinden sonra onlarý görevi "kanunu ve düzeni" korumak olan ikonalara çevirmeye çalýþarak, çok daha incelikli önlemlerle onlardan intikam alýrlar. Elbette hiç kimse Lenin'in öðretilerini savunmak zorunda deðildir. Ancak bizler, onun öðrencileri, hiç kimsenin bu öðretilerle alay etmesine ve tam karþýtýna dönüþtürmesine izin vermeyeceðiz.
Leon Troçki 1939
MARKSiST BAKIs
Lenin, 1914 yýlýnýn Eylül ayýnýn daha ilk günlerinde, emperyalist ülkelerin her biri ve tüm gruplaþmalar için savaþýn içeriðini þu þekilde nitelendirmiþti: "Pazarlar için ve yabancý topraklarý yaðmalamak için mücadele, tüm ülkelerde proletaryanýn devrimci hareketinin önünü kesme ve demokrasiyi ezme gayreti, bütün ülkelerin proleterlerini aldatma, bölme ve ezme dürtüsü, burjuvazinin çýkarlarý için bir ulusun ücretli kölelerini diðer ulusun ücretli kölelerine karþý kýþkýrtma isteði; savaþýn gerçek içeriði ve anlamý sadece budur."
29
MARKSiST BAKIs
POLÝSÝN ARTAN YETKÝLERÝ Kapitalizm varolduðu günden beri toplum içerisinde iki ana sýnýfýn mücadelesi hep varolagelmiþtir. Bir yanda emeðin yoðun sömürüsü üzerine kurulu sermaye birikimine yönelen büyük burjuvazi, diðer yanda sömürülen emeði karþýlýðýnda sadece yeniden üretimine yetecek kadar ücretlendirilen proleterya. Burjuvazinin proleterya üzerinde sömürüsüne dayanan kapitalist düzen, olanca çarpýklýðýyla durmaktadýr. Bu çarpýklýðýn üstü güdük bir demokrasi anlayýþýyla örtülmek istenmiþtir. Burjuva demokrasisi, bütün sahteliði ve yapaylýðýyla sömürü düzeninin meþruluðunu saðlamaya çalýþýr. Bu þekilde, emeðin sömürüsü sahteliklerle perdelenmiþtir. Lenin burjuva demokrasisinin çarpýklýðýný ve sahtekarlýðýný "Proleter Devrim ve Dönek Kautsky" adlý eserinde þu satýrlarda dile getirmiþtir: "Burjuva demokrasisi, ortaçaðla karþýlaþtýrýldýðýnda büyük bir tarihsel geliþmeye karþýlýk düþse de, her zaman için sýnýrlý, güdük, sahte ve ikiyüzlü, zenginler için bir cennet, sömürülenler ve yoksullar için bir tuzak, bir aldatmaca olarak kalýr ve kapitalizm altýnda bu þekilde kalmaya yazgýlýdýr." "Hilekarlýk, þiddet, çürümüslük, yalancýlýk, ikiyüzlülük ve yoksullarýn ezilmesi: Modern burjuva demokrasisinin, uygar bir görünüm verilmiþ, cilalanýp parlatýlmýþ dýþ görüntüsünün ardýnda gizlenen þeyler bunlardýr." Lenin'in de ifadelerinden yola çýkýldýðýnda burjuva demokrasisi insanlýðýn sömürüsünün yapay parýltýlar ardýna gizlenmiþ þekli olarak karþýmýza çýkýyor. Fakat bu durumun sýnýfsal hareketlerin önüne geçecek ciddi bir engel oluþturamayacaðý açýktýr. Sýnýfsal çeliþkilerin yoðunlaþtýðý bir ortamda toplumun iki ana sýnýfýnýn barýþ içinde yaþamasý beklenemez. Bu durum tarihin kimi dönemlerinde kapitalizmin tahtýný sallayan sýnýf hareketlerine ve bunun sonucunda gerçekleþen sosyalist devrimlere zemin hazýrlamýþtýr. Bu noktada burjuvazi sahip olduðu ayrýcalýklarý korumak, sýnýf hareketini bastýrmak ve kontrol altýnda tut
30
mak amacýyla düzenli ordu, polis, gizli servisler, kontra yapýlanmalar gibi birimleri kendi sigortasý haline getirmiþtir. Bu yapýlanmalar, sýnýf hareketinin yükseldiði durumlarda kitleleri terörize etme, baský ve þiddetle daðýtma yoluna gitmektedirler. Lenin, her zaman, burjuva demokrasisini göklere çýkaran sosyal demokrasi karþýsýnda bu yanýlsamalarla dolu sözde demokratik anlayýþa sert eleþtiriler yöneltmiþtir. Kautsky'nin aþamacý ve reformist yaklaþýmý burjuva demokrasisinin nelerle dolu olduðunu algýlamasýna müsade etmiyordu. Yaklaþýlmasý gereken noktanýn sýnýfsal özünü Lenin þu þekilde belirtiyordu: "Çaðdaþ devletlerin temel yasalarýný alýn, onlarýn yönetimlerini alýn, toplanma ya da basýn özgürlüðünü alýn, 'yurttaþlarýn yasa karþýsýnda eþitliði'ni alýn, burjuva demokrasisinin her dürüst ve bilinçli iþçi tarafýndan iyi bilinen ikiyüzlülüðünü her zaman göreceksiniz.Düzenin bozulmasý durumunda, ama aslýnda sömürülen sýnýfýn kendi kölelik durumunu bozmasý durumunda ve hele kölece davranmama gibi bir hevesi de varsa bu sýnýfýn anayasasýnda burjuvazinin iþçilerin üzerine asker sürmesine, sýkýyönetim ilanýna vb. izin veren dolambaçlý yollar ya da kýsýtlamalar bulunmayan, en demokratý da içinde, hiçbir devlet yoktur. Kautsky burjuva demokrasiyi utanmadan allayýp pulluyor; örneðin en demokrat ve en cumhuriyetçi Amerika ya da Ýsviçre burjuvalarýnýn, grevdeki iþçilere karþý ne yaptýklarý üzerine aðzýndan tek söz çýkmýyor." Türkiye'de Düzenin Ýþçi Hareketi, Ezilenler ve Devrimcilere Yönelik Saldýrýlarý Türkiye kuruluþundan itibaren katý bir militarist anlayýþa sahip olarak günümüze gelmiþtir. Bakýldýðýnda tarihinde üç tane darbe, bir tanede "postmodern" darbe gören bir devletin devrimci hareketin yükseliþ dönemlerinde sýkýþtýðý anlarda her türlü baský aracýný kullanmaktan çekinmeyeceði aþikardýr, deneyimle de sabittir. Özellikle polis teþkilatý Türkiye'de toplumun deðiþen koþullarýna göre þekil alan bir geçmiþe sahiptir. Bilindiði üzere polis özellikle 12 Eylül rejimi tarafýndan ülkücü-þeriatçý güruhun yuvasý haline getirilmiþtir. Solcu polislerin örgütü PolDer darbeden sonra derhal kapatýlmýþ, derneðe üye polisler tasfiye edilmiþlerdir. 12 Eylül rejimine direnen emekçi eylemlikleri karþýsýnda polisin tavrý çok sert olmuþtur. 90'lý yýllarýn geliþiyle toplumun ezilen kesimleri
MARKSiST BAKIs üzerinde polis terörü furyasý baþlamýþtýr. Devrimcilere, Doðu'da Kürtlere, faþist ideolojik kadrolaþmanýn ideolojik etkisinin gözler önüne serildiði en somut durum olan Gazi Mahallesi örneðinde olduðu gibi, polis terörü devletin toplumsal muhalefet üzerindeki baskýsýnýn en önemli ayaðý olmuþtur. Fakat, tarih bu durumu daha net bir þekilde ortaya koymuþtur. Herþey ayan beyan ortadadýr: Susurluk'ta Abdullah Çatlý, Hüseyin Kocadað ve Sedat Bucak. Bir polis müdürü, üst düzey burjuva siyasetçi ve ayný zamanda aþiret reisi ve kýrmýzý bültenle aranan faþist bir katil... Son dönemde Türkiye egemen sýnýflarý arasýndaki çeliþkiler ve sistemin aksaklýklarý tüm çarpýcýlýðýyla gözler önüne serilmektedir. Her ne kadar henüz iþçi sýnýfý henüz sessiz, sýnýfýn öncüsü devrimci Marksistler henüz zayýf olsalar da sýnýf düþmanlarýmýz korkmaktadýr. 1 Mayýs'ta Taksim'de yaþananlar bunun en büyük kanýtýdýr. Sosyalistlerin zemin kazanacaðý her türlü güçlü etkinliði boðmaya çalýþan egemenler dikensiz gül bahçesi yaratmaya çalýþmaktalar. Egemen sýnýflarýn kendilerine yönelen tehdite duyarsýz kalacaklarýný varsaymak, kapitalist düzenin tarihsel özünü inkar etmek anlamýna gelir. Kapitalistler için dikensiz gül bahçesi ise bir ütopyadýr. Bunca çeliþkinin yaþandýðý bozuk düzene muhalefet her zaman olacaktýr, mesela iþçi sýnýfýnýn ve öncünün muhalefet bayraðýný yükseltmesi ve düzenin alternatifini yeþertebilmesidir. Türkiye gibi ekonominin çalkantýlarla dolu olduðu, iþsizliðin ve bununla beraber gelen yoksulluðun önemli artýþlara sahne olduðu ülkelerde toplumsal patlamalar kaçýnýlmaz olarak yaþanmaktadýr. Egemen sýnýflar açýsýndan bu potansiyel tehlikeye bir de Kürt hareketinin yarattýðý tehdit eklenince Terörle Mücadele Yasasý adý altýnda bir dizi önlemle tehditler bertaraf edilmeye çalýþýlmýþtýr . Bu yasayla birlikte polisin toplum üzerindeki baskýsý olaðanlaþtýrýlmýþ ve yasal dayanaðýna kavuþmuþtur. Tabii bu iþin ayrýntýsý olarak kalýyor. Bugüne kadar polisin iþlediði cürümlerin hesabý belirsiz. TMY, bunlarý sadece yasal olarak meþrulaþtýrmýþtýr. Polisin yasal haklarýnýn geniþletilmesi beraberinde yargýsýz infazý getirmiþtir. Dur ihtarýna uymama karþýsýnda ateþ açma özgürlüðüne kavuþan polisler 4 kiþiyi katletmiþ ve 10 kiþiyi yaralamýþtýr. Ýnfazlarýn artmasý karþýsýnda geri adým atan Anayasa Mahkemesi'ne raðmen polis infaz yetkisini kullanma konusunda geri adým atmamakta ýsrarcý kalmýþtýr. Yasa taslaðýnýn hazýrlanmasý sýrasýnda AKP milletvekili Mehmet Yýlmazcan'ýn sarfettiði "Bunlara dur demeye bile gerek yok, gerekirse hemen asalým, devletin huzuru her þeyden önemlidir" sözleri polis terörünün meþruiyetinin nerelere dayandýðýný açýkça ortaya koymaktadýr. Dünyadaki genel durum incelendiðinde ise polis terörünün sadece Türkiye'ye özgü bir durum olmadýðý görülmektedir. Sadece az geliþmiþ kapitalist ülkeler ve iyice güdük burjuva demokratik rejimlerde deðil, güya demokrasinin beþiði AB
ülkelerinde de polis yetkileri toplumsal yaþamýn terörize edilmesine neden olmuþtur. Örnegin Ýngiltere'de yaþanan bombalý saldýrýlar sonrasýnda sokaklarda adeta Müslüman avý baþlatýlmýþtýr. Ýngiliz polisi, bu "av" sýrasýnda koyu renkli olduðu için Arap'a benzeyen bir Brezilyalý'yý dur ihtarýna uymadýðý gerekçesiyle katletmiþlerdir. Fransa'da ayný þekilde polisten kaçan iki göçmen gencin elektriðe kapýlýp ölmesinden sonra baþlayan banliyölerdeki isyan polisin bu bölgelerde þiddetli saldýrýlara yönelmesine neden olmuþtur. Bu seneye bakýyoruz, Almanya'da G8 toplantýlarýný protesto eden göstericilere yönelik polis terörünü dünya tüm çýplaklýðýyla izlemiþtir. Bu nedenle polise sýnýrsýz yetkiler tanýyan AB ülkelerinin Türkiye'de çýkarýlan terörle mücadele yasalarýna muhalefet etmesini beklemek büyük bir Polis yasa tasarýsýnýn hazýrlanýþý ve kanunlaþma süreci açýk bir þekilde yanýlgýdýr. Bugünse polis göstermiþtir ki AKP'sinden CHP'sine yasasý üzerine 'demokrat' Sezer'inden, Büyükanýt'a yapýlan yeni kadar egemen sýnýflarýn bütün temsildeðiþiklikleri cileri, kendi çýkar kavgalarýný bir konuþuyoruz. Burjuva düzenin kenara býrakýp devrimcilere ve kendine has emekçilere yönelik saldýrýlara büyük d e m o k r a s i bir uzlaþý içerisinde imza atmaktadýranlayýþýnda sýnýr lar. Bu durum burjuva demokrat a n ý m a d ý ð ý n ý sisinin güdüklüðünü ve tahammül Haziran ayý sýnýrlarýný açýk bir þekilde ortaya koyb a þ ý n d a y a s a l a þ t ý r d ý ð ý maktadýr. Emekçi sýnýf hareketleri tasarýdan açýkça karþýsýnda burjuvazi elindeki politik ve ekonomik ayrýcalýklarý kitlelerin anlýyoruz. TMY ile birlikte önüne birer silah olarak dikecektir. polislerin geniþletilen yetkileri, yeni polis yasasý ile birlikte katlanarak artýrýlmýþtýr ve toplumsal muhalefete uygulanacak her türlü baský yasal zemine oturtulmuþtur. Yeni Polis Yasasý Ne Getiriyor? Çýkarýlan yasayla polislere toplumsal yaþama istediði þekilde müdahale etme yetkisi verilerek, toplumun muhalif ve ezilen katmanlarýna yönelik saldýrýlarýn önü açýlmýþtýr. Gözaltýna alma, izinsiz arama yapma, insanlarý fiþleme gibi her türlü antidemokratik uygulama meþru hale getirilmiþtir. Polis yasasýnýn içeriði þu þekilde düzenlenmiþtir: 1) Polis pasaport, sürücü belgesi, vize, silah ruhsatý, vatandaþlýk baþvurusu yapanlar ve gözaltýna alýnanlardan parmak izi alacak. Alýnan parmak izleri 80 yýl boyunca kayýt altýnda tutulacak. Ýstatistikçiler bu yolla 30 milyona yakýn kiþinin parmak izinin alýnacaðýný ve kayýt altýnda tutulacaðýný vurguluyor. 2) Polis, üniversitelere ve okullara rektör ve dekandan izin almaksýzýn girebilecek, özerk bir yapýya sahip olmasý gereken üniversitelerde izinsiz üst aramasý yapabilecek, güvenlik tedbirleri alabilecek. 3) Polis þüpheli gördüðü þahýslardan kimlik ve bulundurmasý gereken belgelerin ibrazýný talep edebilecek, þüphelendiði konu hakkýnda soru
31
MARKSiST BAKIs
yöneltebilecek. 4) Polis ihtarda bulunmadan -gerek gördüðü takdirde(!)- zor kullanabilecek, arabalarda, dükkanlarda izinsiz arama ve kimlik kontrolü yapabilecek, kaðýt, evrak ve her türlü yazýlý belgeyi de inceleyebilecek. Özel kanunlar aracýlýðýyla aranmazlar listesinde bulunanlardan, en baþta avukatlar olmak üzere, tümünü arayabilecek. 5) Polis görevini yaparken direniþle karþýlaþýrsa zor kullanabilecek. Derecesini amirinin talimatýyla artýrabilecek. 6) Polis 'dur' ihtarýna uymayarak kaçanlara önce uyarý amacýyla, kaçmaya devam ederse de yakalanmasýný saðlayacak þekilde doðrudan ateþ edebilecek. Kendisine ateþ edilmesi halinde 'etki, ölçü ve oranýný' kendisi belirleyerek duraksamadan ateþ etme yetkisine sahip olacak. 7) Kimlikleri olmayanlar gözaltýna alýnýp tutuklanabilecek. Kimliklerini kanýtladýklarýnda serbest kalabilecekler. Görüldüðü üzere yasalar kiþisel hak ve özgürlükleri gasp etmenin aracý olarak düþünülmüþ ve sýnýrsýz yetkilerle donatýlan polise insanlarýn özel yaþamýna istediði þekilde müdahale hakký verilmiþtir. Fakat bizler biliyoruz ki bu saldýrýlarýn odaðýnda zaten söz söyleme hakký kýsýtlý olan emekçiler, ezilenler ve devrimciler olacaktýr. Bunu algýlamak için kahin olmaya gerek yok. Yasanýn çýktýðý andan itibaren devrimci mücadeleye yönelik artan polis baskýsý egemen sýnýflarýn yasalarla neyi amaçladýðýný açýkça ortaya koymaktadýr. Son günlerde Ankara'da yaþanan iki örnek polisin gelecekte yöneleceði saldýrýlarýn habercisi olarak görülmelidir. Seçim öncesinde Meclis önünde basýn açýklamasý yapmak isteyen HÖC'lülere çevik kuvvet saldýrmýþ ve gözaltýna almýþtýr. Ayný þekilde Sýhhiye'de afiþleme yapan bir devrimci polisler tarafýndan kaçýrýlarak iþkenceye maruz kalmýþ ve ýssýz bir alanda terkedilmiþtir. Yasanýn özellikle "Þüpheli bir kiþi kimliði açýk bir þekilde belirleninceye kadar gözaltýna alýnacak ve gerekirse tutuklanacaktýr." maddesi bu tarz kaçýrma ve kaybetme saldýrýlarýný sýklaþtýracaktýr. Çýkarýlan yasa polise 'gerekli gördüðü hallerde', sulh idare mahkemesi kararý, kararýn gecikmesi halinde ise mülki idare amirinin özel emriyle kiþilerin üstleri, araçlarý, evrak ve eþyalarý ile birlikte ev ve iþyerlerini de arayabilecek olmasý polis baskýnlarýnýn mazeret belirtmeden sýklýkla yaþanacaðýný göstermektedir. Bu uygulamanýn polis terörünü þahlandýracaðýnda kuþku yoktur. Bir baþka deðiþiklik ise polise, toplantý ve gösterilere ihtar yapmadan saldýrabilme, üniversitelere izinsiz girebilme, kurum ve kuruluþlarda herkesin (avukat, hakim, savcý dahil) üstünü ve aracýný arama yetkisi verilmesidir. Deðiþiklikler incelendiðinde bunun bize hiç yabancý gelmeyen durumlar olduðunu görmekteyiz. Geçtiðimiz sene tüm yurttan öðretmenlerin, emekçilerin ve devrimcilerin aktif katýlýmýyla gerçekleþen Eðitim-Sen eylemlerinde polisin uyguladýðý þiddet, egemen sýnýflarýn emekçilerin hak aramalarý karþýsýnda gösterecekleri daimi tepkiyi ortaya koymaktadýr. Eylem öncesinde emekçileri Ankara'ya sokmayan, her türlü engellemeye giriþen devlet, gerekli gördüðü durumlarda kolluk kuvvetlerinin terör uygulamasýna açýk çek vermiþtir. Keza ayný þekilde 2007 1 Mayýs'ý da düzenin gözüdönmüþlüðünü bir kez daha göstermiþtir. Bir gün boyunca Ýstanbul'u karýþ karýþ esir alan polis ayýrdetmeksizin tüm Ýstanbul'u þiddete boðmuþtur. Öyle ki bir gün içinde tüm gaz bombasý stoklarýný tüketilmiþtir. Gösterdikleri þiddetle gerektiðinde toplumu çekinmeden terörize edebileceklerini ispatlamaya çalýþmýþlardýr. Çýkarýlan yeni yasa ile birlikte Burjuvazi sahip olduðu ayrýcalýklarý korumak, polisin bu tavrýyla sýklýkla karþýlaþmamýz kaçýnýlmaz bir sonuçtur. sýnýf hareketini bastýrmak ve kontrol altýnda tut- Ayrýca üniversitelere izinsiz girebilme yetkisi, özerk bir yapýya sahip olmasý mak amacýyla düzenli ordu, polis, gizli servisler, gereken üniversitelerin polis terörüne sýklýkla maruz kalacaðýný göstermektedir. kontra yapýlanmalara gibi birimleri kendi sigor- Sol geleneðin güçlü olduðu alanlarda bu saldýrýlar son dönemlerde valilik, rektasý haline getirmiþtir. Bu yapýlanmalar, sýnýf törlük ve emniyet iþbirliði içerisinde artmaktadýr. Birçok üniversitede alternatif hareketinin yükseldiði durumlarda kitleleri þenlikler polisin ve üniversite yönetiminin saldýrýlarýna maruz kalmýþtýr. Ýstanbul terörize etme, baský ve þiddetle daðýtma yoluna Üniversitesi'nde gitar çalmak, yemekhaneye ekmek sokmak gibi uyduruk gitmektedirler. gerekçelerle solcu ögrenciler okullarýndan uzaklaþtýrýlmýþtýr. Bu tür örneklerle incelendiðinde çýkan yasanýn sadece polisin kanuni meþruiyetini saðlama yönünde olduðunu açýkça görüyoruz. Sonuç Yasa tasarýsýnýn hazýrlanýþý ve kanunlaþma süreci açýk bir þekilde göstermiþtir ki AKP'sinden CHP'sine 'demokrat' Sezer'inden, Büyükanýt'a kadar egemen sýnýflarýn bütün temsilcileri, kendi çýkar kavgalarýný bir kenara býrakýp devrimcilere ve emekçilere yönelik saldýrýlara büyük bir uzlaþý içerisinde imza atmaktadýrlar. Bu durum burjuva demokrasisinin güdüklüðünü ve tahammül sýnýrlarýný açýk bir þekilde ortaya koymaktadýr. Emekçi sýnýf hareketleri karþýsýnda burjuvazi elindeki politik ve ekonomik ayrýcalýklarý kitlelerin önüne birer silah olarak dikecektir. Tarihte burjuvazinin saldýrýlarýnýn pek çok örneði yaþanmýþtýr. Türkiye tarihi de bu tarz örneklerle doludur. 15-16 Haziran iþçi eylemi, 70'lerdeki devrimci hareket, 90'larýn baþýnda yeniden yükselen iþçi hareketi düzenin cellatlarýný toplum üzerine salmasýna neden olmuþtur. Kapitalist sistem varolduðu sürece bu burjuvazi ve emekçi kesimler arasýndaki bu savaþ devam edecektir. Bizler, devrimci mücadelenin burjuvazi tarih sahnesinden silinmeden baþarýya ulaþamayacaðýnýn bilincinde olarak, hedefimizi proleter sýnýf üzerinde yükselecek olan bir sosyalist devrime odaklamalýyýz. Burjuvazinin polis yasasý, terörle mücadele yasasý gibi baský araçlarýnýn asýl hedefinin devrimci muhalefeti sindirmek olduðunu kitlelerin gözünde teþhir etmeli ve burjuva demokrasisinin sýnýrlarýný geniþletmek amacýyla kitlelerin göstereceði basýnçtan yararlanmalýyýz. Bu tavýr bizleri sosyalist devrimin nihai zaferine ulaþtýracak olan perspektiftir.
Mesut Çaðlayan
32
YAÞASIN KURTULUÞ YOLU
DEVRÝMCÝ MARKSÝZM